mayis kapak ii - butundunya.com · izde bir tabir vardır: “asker yolu bekler gibi” denir. her...

84
S p

Upload: buitruc

Post on 09-Apr-2019

240 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Sp

9

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

Bütün Dünya2000Yıl: 12 Sayı: 135

8 Atatürk gibi düşünmekOrhan Velidedeo¤lu

14 30 AğustosYaflar Öztürk

18 Mustafa Kemal’inİnebolu Konuşmasıfiebnem fien

23 Herkes Avrupa İnsanHakları Mahkemesi’niBilmeliGürbüz Evren

29 Fransa bu lekeyiebediyen taşıyacakMeriç Velidedeo¤lu

32 Pavlov’un köpekleri veErgenekonKerem Doksat

36 “Berlin’de Yargıçlarvardır”Alaeddin Giray

38 “Çocuğumu satıyorum...”

39 Atatürk Rölyefi Buca’daAçılıyor”Bar›fl Tarkan

43 Yoksa siz de benimgibi misiniz?

45 Kutsal isyanAli Naili Erdem

47 Süleyman Çelebi’ninMevlit’i 600 yaşındaKonur Ertop

52 “İntikama susayanlaryargıyı görevlendirdi”Mehmet Muhsino¤lu

57 Bu pazar giderek azarMetin Gören

60 Düşlerimiz de bizim,gerçeklerimiz de.Nuray Bartoschek

64 35 yıl sonra gelenteşekkür.Mesut Günsev

67 2. Dünya Savaşı’ndameğer bunlar da olmuş.Yürük ‹yriboz

71 Yazar dede ve torunlarıMuzaffer ‹zgü

75 Bir ağabey göreviyaptık Balkanlar’daEngin Ünsal

79 “Perseid” göktaşıyağmuru yaklaşıyorCheryl Tanr›verdi

83 Yılan süt emer mi?Erdo¤an Sakman

85 İnsanlar düşünürkenAli Murat Erkorkmaz

91 Padişah “GeorgeWashington isimlibirini tanımıyorum” dedi

93 Gitsek de, tozsak daorada bir köy varuzakta, Belçika’da.Bar›fl Tarkan

96 Doğa’nın özgürleştiği yerKelebekler Vadisi‹zlen fien

2

A ⁄ U S T O S 2 0 0 9

102 Frances Farmer’ınhüzünlü yaşamıMehmet Ünver

109 İçimi acıtan şeySadi Bülbül

111 Yarım kalan bulmacaMehmet Uhri

115 Brezilya’da takma adgeleneği

118 Atlas Okyanusu’ndabir Türk ülkesiY›lmaz K. Kazanc›

122 Büyükler öyle dedemişler, böyle deEngin Soylu

124 Kızılderili kültürüBar›fl Tarkan

128 Adem Oğlu veufuk turuÇa¤dafl Korkut

132 Aral Denizi faciasıSemra Atay

134 YalnızlıkCanan Erk

136 Sihirli bahçe‹lyas Halil

138 Astor Piazzola‹lyas Halil

142 Üçüncü türle ilişkiöyküleriSemra Atay

136 Sihirli bahçe‹lyas Halil

13 ‹lk dersimiz Türkçe

42 F›rçalayarak

70 Bilginizi denetleyin

82 A¤ustos sudokular›

148 Anne ve babalardan

151 Çözümler sayfas›

152 Kareler ve rakamlar

153 Mant›k bilmecesi

154 Satranç

156 Bulmaca

158 Ay›n kitaplar›

160 Bir foto¤raf bin sözcük

Herkes Avrupa ‹nsan Haklar›Mahkemesi’ni Bilmeli (Sh. 23)

3

Bütün DünyaBAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

1 A⁄USTOS 2009

2000

Baflkent ÜniversitesiAd›na Sahibi:

Prof. Dr. Mehmet Haberal

Yay›n Genel YönetmeniMete Akyol

Yay›n Genel YönetmeniYard›mc›s›:

Mehmet Muhsinoğlu

Genel Koordinatör:Gülçin Orkut

Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü:Turgut Keskin

‹flletme Genel Yönetmeni:Sina Şen

Yay›n Dan›flman›:Yaşar Öztürk

Türk Dili Dan›flman›:Haydar Göfer

Sanat Dan›flman›:Süheyla Dinç

Redaksiyon:Fatma Ataman

Düzeltme Sorumlusu:Nükhet Alicikoğlu

Seçiciler Kurulu:Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan)Prof. Dr. Ahmet MumcuProf. Dr. Solmaz DoğancaProf. Dr. Sevil ÖksüzProf. Dr. Ender Varinlioğlu,Prof. Dr. Okay EroskayProf. Dr. Fuat Çelebioğlu,Prof. Dr. Sedefhan Oğuz,Prof. Dr. Levent Peşkircioğlu,Necmi Tanyolaç, Kaya Karan, Alaettin Giray,Ayhan Erten, İlhan Banguoğlu, Ahmet Aydede,Manuel Bilos,Cengiz Dolunay

Sürekli Yazarlar:Yücel Aksoy, Metin Atamer,Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof.Dr. Yüksel Bozer, Sadi Bülbül,Haluk Cansın, Ali Murat Erkorkmaz,Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören,İlyas Halil, Pelin Hazar,İlker İnal,Muzaffer İzgü, Özüm Larçın,Mehmet Muhsinoğlu, Filiz Leloğlu Oskay,Saniye Özden, Yaşar Öztürk,Erdoğan Sakman, İzlen Şen,Cheryl Tanrıverdi, İzmir Tolga, Engin Ünsal,Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri,Orhan Velidedeoğlu, Mustafa Yıldız

Yönetim Merkezi:10. Sokak No: 45, Bahçelievler, AnkaraTel: (0312) 212 80 16 (pbx)Faks: (0312) 234 12 16

‹letiflim Adresi:Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok,Kat: 3, Da: 16, Ataşehir, 34750 İstanbulTel: (0216) 456 27 27 (pbx)Faks: (0216) 456 27 29

Abone Hizmetleri:(0212) 314 08 88

Da¤›t›m: YaysatRenk Ay›r›m›: Mat YapımBas›m Tarihi: 06 / 05 / 2009

www.bütündü[email protected]

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültürhizmeti olan Bütün Dünya 2000,

Baflkent Üniversitesikurulufllar›ndan

1. Cadde, No: 77, Bahçelievler,Ankara adresindeki Aküm

Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k veYay›nc›l›k Ajans›

Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin3. Cadde, No: 2, Yenimahalle,

Ankara adresindeki tesislerindenbas›lm›flt›r.

4

ylar var, en yak›nlar›ma, ensevdiklerime hasret kald›m.Bir zamanlar hemen hergün

kendileriyle doyamaya doyamayakonufltu¤um uzaktaki arkadafllar›m,dostlar›m, bugünlerde telefondasesimi duyar duymaz bir bahaneuyduruyorlar, benden kaç›yorlar.

Onlar beni, korktuklar›ndanar›yam›yorlar, ben ise onlar›,korkutmamak için aram›yorum.

Kafl›mdan, saç›mdan ya dagözümden, kula¤›mdan m›d›rbilemiyorum ama, bir yerimden benibir teröriste benzettiklerini kesinliklebiliyorum.

“Kusura bakma, senin telefonunkesinlikle dinleniyordur” diyorlarçünkü.

Bu viraja geldi¤imizde, hemenflaka kulvar›na yönlendiriyorumkonuflmam›z›:

“Do¤rusu telefonumun dinlenipdinlenmedi¤ini bilmiyorum ama,zaval l ›n ›n son aylarda çokyoruldu¤unu çok iyi biliyorum”diyorum. “O nedenle telefonumunkesinlikle bir süre dinlenmesigerekti¤ine ben de inan›yorum…”

Konufltu¤um arkadafl›m, benim“dinlenilen telefonum” yüzünden,kendisinin de dinlenilmesindenkorkuyormufl asl›nda.

“Ne o? Yoksa sen de mi bir terör

çetesi kurdun da darbe yapmayahaz›rlan›yorsun?”

H›mmm… Bu sözümdeki suçunsurundan çok, günah unsururahats›z ediyor onu.

“Tövbe de” diye hak›r›yortelefonun öteki ucundan. “Hem debir kez yetmez, en az üç kez tövbeet…”

Bir baflka arkadafl›m “Nas›ls›n?”deyip, hat›r›m› sormaya görsün.Dü¤mesine dokunulmufl ses almaayg›t› gibi onun bu sorusuna da ayn›yan›t› veriyorum:

“Valla” diyorum. “Bu ortamdane kadar iyi olunabilirse, ben de iflteo kadar iyiyim diyeyim…”

Yumuflat›lm›fl tonlu da olsa,karfl›mdan hemen bir azarlamageliyor:

“Yahu hat›r›n› soral›m dedik,hemen siyasete bafll›yorsun” diyorarkadafl›m. “B›rak flimdi flu yazgününde siyaseti de, sa¤l›¤›n nas›l,keyfin ne alemde, onu söyle…”

Sonra o da ne ar›yor, ne soruyor…Ben onu arad›¤›mda ise bu kez“fiimdi çok meflgulum, ben seni sonraarar›m” deyip, kaç›yor.

Öyle korkuyorlar ki benden…Oysa ben onlar› çok özlüyorum…

Yaln›zca onlar› m›?... Kendileriyle,doyamaya doyamaya konuflabildi¤imgünlerimi de çok özlüyorum.•

A

’DAN S‹ZEMete Akyol

Çok Özlüyorum

5

eğerli Bütün Dünya Ailesi,Son üç sayı sergilediğiniz “ayakta

duruşunuz” için sizi tüm beynimle tebriketmek istiyorum. Temeli kültür olandergimizin geçirmekte olduğumuzpolitik olaylar karşısında seyircikalmamasını tebrik etmeyi bir görevbildim. Bu tavrınızı alkışlamamak sizehaksızlık olurdu diye düşünüyorum.Gönül istiyor ki sizin bu duruşunuz,memleketimizin aydınları tarafındanörnek alınsın.

Bütün Dünya Ailesi’nin hermensubunu ayrı ayrı tebrik ediyor, size“varolun” diye ses leniyorum.Saygılarımla.

Zekai Karatay,Konya

izde bir tabir vardır: “Asker yolubekler gibi” denir. Her ay Bütün

Dünya’yı bizim evde eşim ve üç oğlum,asker yolu bekler gibi bekliyoruz.Birkaç sayınızda sizin savaşçı yanınızıda tanıdık. Savaşınızı da bilhassaaydınlarımıza örnek olacak şekildeveriyorsunuz. Hepinizden, kendinizeçok dikkat etmenizi rica ediyoruz.Sevindik Ailesi’nden Bütün DünyaAilesi’ne saygılarımızı ve sevgilerimizigönderiyoruz.

Nihat Sevindik,Gaziantep

S‹ZDEN B‹ZE MEKTUPLARB‹ZDEN S‹ZE YANITLAR

emmuz ayında çıkan sayınızda,d ü n y a n ı n e n ü n l ü t ı p

profesörlerinin ülkemizin gururu Prof.Dr. Mehmet Haberal’a gönderdikleri“geçmiş olsun” mektupları, bir Türkolarak hem göğsümü kabarttı, hem deyüzümü kızarttı. D ü n y a n ı n e n b ü y ü k t ı potoritelerinin bile dünya çapında birtıp adamı olarak kabul ettiklerigururumuz Prof. Haberal’a ülkemizdebizim yaptığımız haksızlık, hiçbirölçüye sığmamaktadır. Bir dünyaçapındaki şöhretini “terörist” diyetutuklamak herhalde dünyada sadecebizde görülüyor.

Prof. Mehmet Haberal’a biz de“Geçmiş olsun” diyoruz ve kendisinden,bu memleketin insanlarına olan inancınıdaima korumaya devam etmesinidiliyoruz.

Onu milletçe seviyoruz. Her zamanda arkasında destekçisiyiz. Lütfen selamve saygılarımızı kendisine de bildirin.

Mehmet Türksever,Şanlı Urfa

ütün Dünya’ya gelen okurmektuplarıyla birlikte geçen ay,

“izleyici mektupları” da aldık. Kendisinebirçok okur mektubu gönderilenyazarımız Gürbüz Evren’e geçen ay

D

B

T

B

Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir, 34750, ‹[email protected] Faks: 0216-456 2729

6

olacak ; kitaplarınızı okuduğum içinbiliyorum kaleminiz kuvvetli, teklifimdünkü programı kitap halinegetirmeniz. Utanmasam, ''ders kitabı''haline getirmek diyeceğim. En iyisinisiz bilirsiniz. Türkiye'ye böyle birprogram armağan ettiğiniz için çokteşekkür ederim ve sizi bütün kalbimletebrik ederim.

Selam, sevgi ve saygılarımla,Ahmed Demirer

İstanbul

ayın Gürbüz Evren,saygı, saygınlık ve sayınlıkla hiç

ilgisi olmayan pek çok “sayın”ın baştacı edildiği şu ortamda gerçekten sayınolan kişilere sayın demek, bana çok zorgeliyor.

O nedenle size izninizle, “’Sevgiliyavrum’ diye hitap etmek isitiyorum.Programlarınızın tiryakisiyim. Hiçbirinikaçırmam. Çok üzülerek ya da içim kana ğ l a y a r a k i z l e r i m a m a s o nprogramınızdaki (Lozan) röportajlar, oher yaştan ve kesimden insanların bukadar önemli bir tarihten bihaberliğibeni çıldırttı. Bereket o delikanlımızimdada yetişti.Yine de bir tesellidir midiyelim, yoksa oturup şu perişanhalimize ağlayalım mı bilemiyorum.Sizi meşgul ettiğim için özür dilerim.Her saniyeniz benim için çok kıymetli.

S i z e t e ş e k k ü r e d i y o r ,çalışmalarınızın devamını, daimasağlıklı, mutlu ve başarılı olmanızıdiliyorum.

Nebahat Karaağaç,Ayvalık, Balıkesir”

Bütün Dünya aracılığıyla iki de“izleyici mektubu” geldi. Kardeş yayınkuruluşumuz Kanal B’de Cumaakşamları yayınlanan “Bekleme Odası”programındaki başarısı nedeniyleGürbüz Evren’e gönderilen bu kutlamamektuplarının ikisinden aldığımızbölümleri, arkadaşımızın övüncüortaklaşmak duygusuyla aşağıdayayımlıyoruz:

ayın Gürbüz Bey,Bu yazımı sizi kutlamak için

gönderiyorum. ''Bekleme Odası''porgramını, programlarınızın farkına vardığımdan beri, kesintisiz ve tam bir sadakatle izliyorum. Birçokprogramınızı çok beğendim.Büyük bir emek karşılığıhazırladığınızı, uzaktan da olsa,görüyorum. Programlarınızın çoğu,zevkle seyrettiğim BBC'deki benzer yayınlardan daha doyurucu, dahaöğretici ve düşündürücü ayrıcamesleki olarak daha iyi. Bilmemböyle bir mukayese yapılabilir mi ?Dün akşamki yayınınız, LOZAN,bana göre bugüne kadar yaptıkları-nızın herhalde en iyisiydi. Bu sözümönceki bazı programlarınızın iyiolmadığı anlamına gelmemeli.

Programın güncel l iğ i ,sağladığı bilgi, günümüz olaylarıkarşısında taşıdığı önem (anlayana)açılarından bence mükemmeldi. Gönül isterki o program, zorla başkakanallarda da tekrarlansın (beyhude temenni.....).

Haddim olmayarak bir teklifim

SS

7

8 9

BD A⁄USTOS 2009

10

BD A⁄USTOS 2009

11

BD A⁄USTOS 2009

12

Galile, dünyanın yuvarlak olduğunu ve kendi etrafında döndüğünü ilerisürdüğü için, tutucu ve tutuklayıcı engizisyon mahkemesinde yargılanıyordu. İlerisürdüğü gerçeği geri alırsa serbest bırakılacak, fakat görüşünde diretirse yakılaraköldürülecekti. Çaresiz kalan Galile sözlerini geri almak sorunda kalmış ve ölümcezasından kurtulmuş, serbest bırakılmıştı. Can dostu yardımcısı, büyük hocasını iyi tanıyordu. Onun, inancını ya dagerçeği söylediği sözlerini geri almayacağına inanıyordu. O nedenle Galile’ninevinde, “kara haberi” bekliyordu. Onun “yakılarak öldürüldüğü” haberinibekleyen can dostu, mahkemeden gelecek bu kara haber yerine karşısında,mahkemeden hocasının gelmekte olduğunu görünce onun sözlerini geri aldığınıanladı ve büyük bir üzüntüyle hocasını şu sözle karşıladı: “Yazıklar olsun bir kahramanı bile olmayan ülkeye…” Can dostunun bu sözüne büyük düşünür şu karşılığı verdi: “Yanlış söylüyorsun, dostum” dedi ve onun sözünü şöyle düzeltti: “Yazıklar olsun gerçeğin dile getirilmesi için bir kahraman arayan ülkeye.”

BD A⁄USTOS 2009

Bu ay köşemizi dilimizde yer etmiş yabancı sözcüklerinkarşılıklarına ayırdık. Bilginizi sınayın.

.......................................................................................................................................................................................................................................Hazırlayan: SANİYE ÖZDEN

(Yan›tlar 151 sayfada)

13

30 AğustosZaferi’miziilk kez 85 YılÖnceKutladık…

u y ı l 8 7 ’ n c iy ı l d ö n ü m ü n ükutlayacağımız 30A ğ u s t o szaferimizi ilk kez,85 y ı l önce ,zafer in ik inci

yıldönümünde kutlamıştık. 1922 yılında kazandığımızzaferimizi birinci yıldönümündekutlayamamızın nedeni, o yılımızınolağanüstü yoğunlukta olaylarla doluolmasıdır. 1923 yılında Lozan görüşmeleribaşlamış, bir süre sonra kesilmişti.Aynı yıl yeni bir seçim yapılmış,T B M M y e n i l e n m i ş , L o z a ngörüşmeleri yeniden başlamış, Lozan

Barışı imzalanmış ve TBMM’deonaylanmıştı. İşgal güçleri İstanbul’uterk etmek zorunda bırakılmış, AnkaraBaşkent olmuş ve Cumhuriyet ilanedilmişti... Böylesine yoğun geçmesinedeniyle bu büyük zaferimizin ilkkutlaması ikinci yıldönümünde,tarihimizin en önemli meydan savaşınıkazandığımız Dumlupınar ’dakutlanmıştı.

.......................................................................................................................................................................................................................................

YAKIN TAR‹H‹M‹ZYaşar Öztürk

Bu Yıl 87’nciYıldönümüama…

Mustafa Kemal Dumlup›nar’da”fiehitAsker” an›t›n›n temelini atmaya giderken

30 A¤ustos Zaferimiz,devlet gündemindekiyo¤un olaylar nedeniyleilk y›ldönümündekutlanamam›flt›

14

örende, zaferin kahramanıMehmetçik anılıyor vekendisine ulusunun minnetve şükranını simgeleyen“Meçhul Asker Anıtı”nın

temeli atılıyordu. Yurdun dört biryanından gelen kişiler Dumlupınar’dabirleşiyorlar, bu büyükzaferimizi bir bayramhavasında kutluyorlardı.

Törenler Gazi MustafaKemal ve eşi Latife Hanım’ın“Meçhul Asker Anıtı”nın ilktaşlarını koymaları ilebaşladı.Önce Genelkurmay BaşkanıFevzi Çakmak, Dumlupınar zaferininaskeri boyutunu dile getirdi ve şöylededi: “Dumlupınar zaferi ile dünyayabir kere daha kanıtlanmış oldu ki,varolma savaşında yalnız maddi savaşaraçları değil, ancak ulusların seçkinnitelikleri, yüksek maneviyatı, ulusal

k a r a k t e r i ,kesinlikle zaferk a z a n m a kk a r a r l ı l ı k v ei r a d e s i v ebağımsızlık ateşik e s i n b a s k ı nç ı k m a y ısağ l ayab i l i r. ” Darülfünun,Türk Ocakları veÖ ğ r e t m e n l e r

Birliği adına yapılan konuşmalardansonra Yargı ve Barolar adına MuhittinBaha Pars kürüsüye çıktı, bugüne deış ık tutan konuşmasının birbölümünde şöyle dedi: “Dumlupınaryengisi rastgele bir zafer değildir. Buzaferle Türkiye’yi iki parçaya ayırançizgi yok edilmiş, Türkiye’nin biryanında tutsaklık, zulüm ve işkence,

adaletsizlik ve kanunsuzlukegemen iken, bu zaferle vatanbir bütün durumuna konulmuşhak üstün gelerek adalet vekanun yaygınlaştırılmıştır. Birgün önce vatanın bir bö-lümündeki mahkemelerimizdüşman baskısı altındabunalırken, bu zaferle

mahkemelerimize hakettikleribağımsızlık, yurttaşlara özgürlük,konuşma özgürlüğü verilmiştir. Bugünher yurttaş hakkını savunmada özgür,düşündüğünü yazmakta serbest, adaletve yasaların kutsal koruyuculuğualtında yaşamaktadır.”

Dumlup›nar’da”fiehit Asker” an›t› temelatma töreninden sonra foto¤raf çekimi

Bu zaferlemahkemele-

rimizehakettikleribağımsızlıkverilmiştir.

15

BD A⁄USTOS 2009

Törende Gazi Mustafa Kemal de birkonuşma yaptı. Onun konuşmasındanbirkaç bölümü aşağıda yayımlıyoruz: Yüzyıllardan beri Türkiye’yiyönetenler çok şeyler düşünmüşlerdir;f a k a t y a l n ı z b i r ş e y idüşünmemişlerdir: Türkiye’yi. Budüşüncesizlik yüzünden Türkvatanının, Türk ulusunun uğradığızararları ancak bir yolla giderebiliriz:O da artık Türkiye’de Türkiye’denbaşka bir şey düşünmemek. Ancak buanlayışla hareket ederek her türlüesenlik ve mutluluk hedeflerineuluşabiliriz.

izim ulusumuz vatanı için,özgürlüğü ve egemenliğiiçin fedakar birh a l k t ı r ; b u n u

kanıtladı. Ulusumuz yaptığıd e v r i m l e r i n k ı s k a n çsavunucusudur da. Benliğindebu erdemler yerleşmiş birulusu yürümekte olduğu doğruyoldan hiçbir kimse, hiçbirkuvvet alıkoyamaz. Harp, muharebe, sonundameydan muharebesi yalnız karşıkarşıya gelen iki ordunun çarpışmasıdeğildir. Ulusların çarpışmasıdır.Meydan muharebesi ulusların bütünmaddi, manevi güç ve erdemleriyleve her türlü araçlarıyla çarpıştığıbir sınav alanıdır. Bu alanda,çarpışan ulusların gerçek kuvvetve değerleri ölçülür. ...Kendilerine bir ulusun geleceği

emanet edilen adamlar, ulusun, kuvvetve gücünü yalnız ve ancak yine ulusungerçek ve elde edilebilir çıkarlarıyolunda kullanmakla yükümlü

o lduk la r ın ı b i r anh a t ı r l a r ı n d a nçıkarmamalıdırlar. ...Gerçek belirinceyalan ortadan kalkar.Safsatalar, hurafelerkafalardan çıkmalıdır. Hertürlü yükselmeye vegelişmeye yetenekli olan

ulusumuzun toplumsal ve fikri devrimadımlarını kısaltmak isteyen engellerkesinlikle ortadan kaldırılmalıdır. ...Bir ülkeyi zorla elegeçirmek veişgal etmek o ülkelerin sahiplerineegemen olmak için yeterli değildir.Bir ulusun ruhu zabtolunmadıkça,bir ulusun kararlılığı ve iradesikırılmadıkça, o ulusa egemen olmanınolanağı yoktur. Oysa yüzyıllarındoğurmuş olduğu bir ulusal ruha,

Mustafa Kemal, ”fiehit Asker” an›t›hakk›nda düflüncelerini söylerken.

Bir ulusun ruhuzabtolunma-dıkça o ulusa

egemenolmanın

olanağı yoktur

16

BD A⁄USTOS 2009

güçlü ve sürekli bir ulusal iradeyehiçbir güç direnemez....Mahkum olmak istemeyen birulusu, tutsaklığı altında tutmağa gücüyetecek kadar kuvvetli despotlar artıkbu dünya yüzünde kalmamıştır. ...Ulusal Egemenlik öyle bir ışıktırki, onun karşısında zincirler erir, taçve tahtlar yanar, yok olur. Uluslarıntutsaklığı üzerine kurulmuş kuruluşlarher yerde yıkılmaya mahkumdurlar. ...30 Ağustos muharebesi Türktarihinin en önemli bir dönümnoktasını oluşturur. Ulusal tarihimizçok parlak zaferlerle doludur. FakatTürk ulusunun burada kazandığı zaferkadar kesin sonuçlu ve dünya tarihineyeni akım vermekte kesin etkili birmeydan muharebesi anımsamıyorum.

azi Mustafa Kemal,konuşmaları arasındaönemli bir yer tutan bukonuşmasının sonundada gençlere seslenmiş ve

şu sözler iyle , Cumhuriyet’ ikendi ler ine emanet e t t iğ in ibildirmiştir:

“Gençler!Cesaretimizi güçlendiren ve sürdürensizsiniz. Siz almakta olduğunuzeğitim ve kültür ile, insanlıküstünlüklerinin, vatan sevgisinin,düşünce özgürlüğünün en değerlisimgesi olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak! Geleceksizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk; onuyükseltecek ve sürdürecek sizsiniz.”

17

umhurbaşkan ı Gaz iM u s t a f a K e m a l ’ iİnebolu’ya davet etmek

üzere oluşturulan kurulun üyeleriİnebolulu tüccar Mustafa Battak,Balıkçılar Kahyası Kaptan İlyas,Belediye Meclis Üyesi eczacı AliHaydar Bey, ilköğretim müffetişiLatif Bey ve İstanbul HukukFakültesi öğrencisi Mustafa Selim

İmece, bu yüce görevler in itamamladıkları 1925 yılının Ağustosayı başında Çankaya Köşkü’ndenayrılırken mutluluktan havalarauçuyorlardı ama… Davetlerinimemnunlukla kabul ettiğini bildirenve en yakın zamanda İnebolu’ya

geleceğini söyleyenGazi’nin, bu sözünüüç hafta gibi “enyakın zamanda”yerine getireceğinielbette bilmiyorlardı.

Hatta bu davetsahibi İnebolulular,G a z i M u s t a f aK e m a l ’ i n b u

ziyaretinin Türkiye Cumhuriyetitarihinde önemli bir yer alacağınıakıllarından bile geçirmiyorlardı.

Bu gezisinde Gazi MustafaKemal, Kastamonu’da çok önemli birkonuşma yapmış ve o gün ilk kez

GaziMustafaKemal’in(Kimi dönemlerde hofla gitmeyen)

‹neboluKonuflmas›

Gazi Mustafa Kemal’in İnebolu ziyareti.

.......................................................................................................................................................................................................................................

Yazan: fiEBNEM fiEN

Gazi Mustafa Kemalo gün ilk kez flapkagiyerek yeni k›yafetyasas›n›n müjdesinivermifltir.

C

Bu ziyaretinTürkiyeCumhuriyetitarihindeönemli biryer alaca¤›ak›llardanbilegeçmiyordu.

18

yolboyunda ve bugün burada, içtenbulunuşlarıyla onur duyduğumsaygıdeğer İnebolu'lularda gördüğümaydınlanma, yüksek anlayış vegelişme derecesi gerçekten övgüyedeğerdi r. Gerçekten önemlebelirtemeye değerdir.

Güzel kalpli arkadaşlar!Bu açık gerçeğin tersini ileri

sürenlerin de varlığını düşündükçe acıduyuyorum. Bu gibiler ulusa, ulusuneğilimine, ulusun yüksek emellerine

ne kadar yabancıdırlar. Bugibiler kendi yanılgılarınıg e n e l s a n m a k d e r i nyanılgısındadırlar. Kendi dardüşüncelerini ölçü alarakulusu her türlü ilerlemeden,her türlü yüksek yenilikteny o k s u n b ı r a k m a y akalkışıyorlar. Ulusun uygarlıkve insanlık yolundaki uzunadımlarını durdurmak için

adeta çırpınıyorlar. Fakat o gibilerniçin düşünmüyorlar ki, buna artıkolanak kalmamıştır.

Ey memleketini seven vememleketi, ulusu için hayatınıvermekten çekinmemiş bulunandeğerli vatandaşlar!

ep beraber bütün dünyayaaçık olarak dile getirelim ki,bunca devrimlerin bilinçli

kahramanı olan bu ulus, uygarlıkgüneşinin bütün sıcaklığını almıştır.Kuşku duymaya yer var mıdır ki,bu sıcaklığın alevleri elbette

şapka giyerek, Kastamonu’dan tümTürkiye’ye, yeni kıyafet yasasınınmüjdesini vermiştir.

ürk Devrim Tarihi’ndeKastamonu’yu özel bironurun sahibi yapan bu

devrimsel adımından bir gün sonra,27 Ağustos 1925 tarihinde GaziMustafa Kemal, İnebolu’da dadevrimsel bir konuşma yapmış veKurtuluş Savaşı’mızda “Anadolu’yaaçılan kapı” görevi yapan bukentin halkına teşekkürlerinibildirmiştir.

Gazi Mustafa Kemal’inİnebolu konuşması, ülkemizinilerideki kimi dönemlerinde“anımsatılması pek hoşkarşılanmamıştır.”

Bu konuşmanın genişbir bölümünü, “ülkemizinb u g ü n k ü d ö n e m i n d ea n ı m s a t ı l m a s ı y a r a r l ıolacaktır” umudumuzla aynenyayımlıyoruz:

“Efendiler,Bu hitap nedeniyle ufak bir

noktayı tekrar edeyim. "Efendiler"dediğim zaman başka yerlerdeolduğu gibi, burada da bununanlamı "Hanımefendi ler" ve"Beyefendiler"dir.

Bu gezim ne kadar yerinde oldu.Bütün gördüklerim her açıdan beniçok mutlu etmiştir. Çankırı'da,Kastamonu'da, Ankara'dan İnebolu'yakadar bütün bu üçyüz elli kilometrelik

T

"...Bu dargörüfllülerulusu hertürlüilerleme veyüksekyeniliktenyoksunb›rakmayakalk›fl›yorlar."

H19

BD A⁄USTOS 2009

emrivaki biçiminde verimli olarakfışkırmaktadır.

Efendiler,Türkiye Cumhuriyet'ini kuranTürk halkı uygardır. Tarihte

uygardır, gerçekte uygardır. Fakatuygar dünyaya -ben sizin özkardeşiniz, arkadaşınız, babanız gibisöylüyorum- uygarım diyen TürkiyeCumhuriyeti halkı, düşüncesiyle,an lay ış ıy la uygar o lduğunukanıtlamak ve göstermek zorundadır.Uygarım diyen Türkiye Cumhuriyetihalkı aile hayatıyla, yaşayış tarzıylauygar olduğunu göstermekzorundadır.

ısaca, uygarım diyen,Türkiye'nin, gerçektenuygar olan halkı başından

aşağıya kadar dış görünümüyle deuygar ve olgun insanlar olduğunufiilen göstermeye zorunludur. Bu sonsözlerimi çok açıkça belirtmeliyim

ki, bütün ülke ve dünya ne demekistediğimi kolaylıkla anlasın. Buaçıklamamı yüce heyetinize, genelolarak hepinize bir soru ile yönelterekyapmak istiyorum, soruyorum:

Bizim kıyafetimiz ulusal mıdır?(Topluluktan “Hayır” sesleriyükselmektedir.)

Bizim kıyafetimiz uygar veuluslararası mıdır ?(Topluluktan “Hayır” sesleriyükselmektedir.)

Size katılıyorum. Deyimimi hoşgörünüz. “Altı kaval,üstü Şişhane” diyeaç ık lanacak b i rkıyafet ne ulusaldırve ne de uluslar-arasıdır. O haldekıyafetsiz bir ulusolur mu arkadaşlar ?(Topluluktan “Hayır,kesinlikle hayır” ses-

leri yükselmektedir.)Çok değerli bir cevheri çamurla

sıvayarak, dünyanın gözü önünekoymakta anlam var mıdır? Ve “Buçamurun içinde cevher gizlidir, fakatgöremiyorsunuz” demek uygunmudur? Cevheri gösterebilmek içinçamuru atmak zorunludur ve doğaldır.Cevherin korunması için bir koruyucuyapmak gerekiyorsa onu altından yada platinden yapmak gerekmez mi?Bu kadar açık gerçek karşısındakararsızlık uygun mudur? Bizikararsızlığa yöneltenler varsa

"...Türkiye’ninuygar olanhalk› d›flgörünümüylede uygar veolgun insanlaroldu¤unufilengöstermekzorundad›r."

E

K

Gazi Mustafa Kemal yaptığı kıyafetdevrimi sonrasında kendi giyimiylehalka örnek oluyordu

20

onların ahmaklığına ve bönlüğünehükmetmekte hâlâ mı duraksayacağız?Arkadaşlar,

uran kıyafetini araştırıpcanlandırmaya yer yoktur.Uygar ve uluslararası kıyafet

bizim için, çok cevherli ulusumuz içinyakışır bir kıyafettir. Onu giyeceğiz.Ayakta iskarpin ya da potin, bacaktapantolon, yelek, gömlek, kravat,yakalık, ceket ve doğal olarakbunların tamamlayıcısı olmaküzere başta güneş siperliklibaşlık... Bunu çok açıksöylemek isterim. Bu başlığınadına şapka denir. Redingot gibi,bonjur gibi, smokin gibi, frakgibi işte şapkamız. Buna “caizdeğildir” diyenler vardır. Onlaradiyeyim ki “Çok gafilsiniz, çokcahilsiniz.”

Ve onlara sormak isterim: “Yunanbaşlığı olan fesi giymek caiz olur da,şapkayı giymek neden olmaz?”

Ve yine onlara, bütün ulusumaanımsatmak isterim ki, “Bizanspapazlarının ve Yahudi hahamlarınınözel kıyafeti olan cübbeyi ne zaman,ne için ve nasıl giydiler?”

Bu konuya ilişkin sözlerimibitirmeden önce birkaç söz dahasöylemek isterim.

Efendiler,Toplum hayatının temeli, aile hayatıdır.Açıklamaya gerek yoktur ki aile, kadınve erkekten kurulmuştur. Kadınlarımızhakkında erkekler hakkında sözsöylediğim kadar fazla açıklamada

bulunmayacağım. Bu yüce varlığıözellikle huzurunuzda hoşgörü ilegeçemem. İzniniz olursa bir iki söz söyleyeceğim ve siz ne söylemekistediğimi kolaylıkla anlayacaksınız.

Gezim sırasında köylerde değil,özellikle kasaba ve kentlerde kadınarkadaşlarımızın, yüzlerini vegözlerini çok sıkı ve özenlekapatmakta olduklarını gördüm.

Özellikle bu sıcak mevsimdebu tarzın, kendileri içinkesinlikle azap ve ıstırapverici olduğunu tahminediyorum. Erkek arkadaşlar,bu biraz bizim bencil-liğimizin eseridir. Bu belkiçok iffetli ve dikkatliolduğumuzun gereğidir.Fakat saygıdeğer arkadaşlar,kadınlarımız da, bizim gibi

anlayış ve düşünce sahibi insanlardır.Onlara son gerekleri telkin etmek veulusal ahlakımızı anlatmak ve onlarındimağını ışık ile, incelik ile donatmakesası üzerinde bulunduktan sonra fazlabencilliğe gerek kalmaz. Onlar dayüzlerini dünyaya göstersinler. Vegöz le r iy le dünyayı d ikka t legörebilsinler. Bunda korkulacak birşey yoktur.

rkadaşlar,Özellikle söylüyorum.Korkmayınız. Bu gidiş

zorunludur. Bu zorunluluk bizi yüksekve önemli bir sonuca ulaştırıyor.İsterseniz bildireyim ki, bu kadaryüksek ve önemli bir sonuca ulaşmak

"Bizanspapazlar›n›nve Yahudihahamlar›n›nözel k›yafetiolan cübbeyine zaman, neiçin ve nas›lgiydiler?"

T

A21

BD A⁄USTOS 2009

için gerekirse, bazı kurbanlar daverelim. Bunun zararı yoktur. Önemliolarak şu uyarıyı yaparım ki, budurumun korunmasında inat vetutuculuk, hepimizi her an kurbanlıkkoyun olma eğiliminden kurtaramaz.

a n ı m v e B e yArkadaş l a r ım! S izebildiğiniz bir gerçeği kısa

bir tümce ile yineleyerek sunacağım,beni hoş görünüz. Uygarlığın coşkunseli karşısında direnmek boşunadır.Ve o, gafil ve itaatsizler konusundaçok amansızdır. Dağları delen,gökyüzünde uçan, göze görünmeyen

parçacıklardan, yıldızlara kadar herşeyi gören, aydınlatan, inceleyenuygarlığın güç ve yüceliği karşısındaor taçağ anlayış lar ıy la , i lkeluydurmalarla yürümeye çalışanuluslar yok olmaya ya da hiç olmazsatutsak olmaya ve aşağılanmayamahkumdurlar. Gerçek şudur ki,Türkiye Cumhuriyeti halkı yenilikçi ve gelişmiş bir ulus olarak sonsuzakadar yaşamaya karar vermiş,tutsaklık zincirlerini ise tarihtegörülmemiş kahramanlıklarla parça,parça etmiştir."•

H

•Her gün, kendime, tüm yaşamsorunlarımı aynı anda çözmeyeçalışmayacağıma ve sizden de bunubeklemeyeceğime söz vereceğim.

•Her güne, kendim, siz ve içindeyaşadığım dünyaya ilişkin yenişeyler öğrenmeye çalışarakbaşlayacağım. Böylece herşeyiyeni doğmuş gibi duyumsayacağım.

•Her güne, birbirimizi daha iyitanıyabilmemiz için, size üzüntümünyanısıra sevincimi de iletmeyidüşünerek başlayacağım.

•Her güne, her ikimizin de farklıbiçimde gelişip değiştiğimizianımsayarak, sizi can kulağıyladinlemeyi; görüş açınızı öğrenmeyeçalışırken, kendi görüş açımı sizi

rahatsız etmeden aktarma yolunubulmayı kendime anımsatarakbaşlayacağım.

•Her güne, bir insan olduğumu veben kusursuz oluncaya dek sizinkusursuz olmanızı istemeyeceğimikendime anımsatarak başlayacağım.

•Her güne, dünyamızdaki güzellikleridaha çok fark etmeye çalışarakbaşlayacağım.

•Her güne, ellerimi uzatıp sevecenliklesize dokunmayı kendime anımsatarakbaşlayacağım. Çünkü siziduyumsamaktan yoksun kalmakistemiyorum.

•Her güne, yeniden seven insan olmasürecine giderek başlayacağım ve sonraneler olacağını izleyeceğim.•

Her günün sözü

22

BD A⁄USTOS 2009

.....................................................................................................................................................................................................................................

EVRENSEL BAKIfi AÇISIGürbüz Evren

HerkesAvrupa‹nsanHaklar›Mahke-mesi’niBilmeli

ürkiye’deki yaygın kanınınaksine Avrupa İnsan HaklarıMahkemesi (AİHM) AvrupaBirliği’nin değil Avrupa

Konseyi’nin bir kurumudur. AvrupaKonseyi 10 devlet tarafından 3ağustos 1949’da kurulmuş, Türkiyede, bugün 47 üyesi olan Konseye 8Ağustos 1949’da katılmıştır. Avrupa

Konseyi’nin Avrupa İnsan HaklarıSözleşmesi (AİHS) ise, 4 Kasım1950’de Roma’da imzalanmış,3 Eylül 1953’de yürürlüğe girmiştir.

A İ H M , A İ H S v e e kprotokolleriyle güvence altınaalınmış temel hakların ihlaled i lmes i durumunda sadecebireylerin değil, sözleşmeye tarafdevletlerin, belirlenmiş kurallaruyarınca başvurabileceği bir yargıorganıdır.

Fransa’nın Strasbourg kentindebulunan AİHM, sözleşmeye tarafdevlet sayısına eşit sayıda yargıç-t a n o l u ş u r .M a h k e m e ’ n i nüyelerini, AvrupaK o n s e y iPar lamenter le rM e c l i s i h e rs ö z l e ş m e c idevletin gösterdiği3 adaydan oluşanl i s t e d e n , o yçokluğuyla 6 yıllık

A‹HM’ebireyselbaflvuru içinkifli, hak veözgürlü¤ününçi¤nendi¤inive ma¤duredildi¤ini ilerisürmekzorundad›r.

T23

bir dönem için seçer.Üye devletlerden birisi hak ve

özgürlükleri ihlal edilen kişinin kendiv a t a n d a ş ı o l u p o l m a d ı ğ ı n abakmaksızın, diğer devletlerinsözleşmeyi ihlal ettiği iddiasıylamahkemeye başvurabilir.

İHM’e bireysel başvurudabulunabilmek için kişi, hak veözgürlüğünün çiğnendiğini vemağdur edildiğini ileri sürmekzorundadır.

AİHM, ayrıca içtihat yani emsalyoluyla “potansiyel” ve “dolaylı”mağdur kavramlarını getirmiştir. Bazıdurumlarda sadece bir yasanın varlığı,kişinin mağdur olmasına yol açabilir.İşte bu gibi durumlarda, yasanın kişiyeuygulanmadan da zararv e r e b i l e c e ğ i k a b u ledilmiştir. Bunun en somutö r n e ğ i i s e t e l e f o ndinlemeleridir. AİHM, gizlit e l e f o n d i n l e n m e s iamacıyla çıkarılan yasanedeniyle yapılan birbaşvuruda potansiyelmağdurluk olduğunu kabuletmiştir. Çünkü sadeceyasanın varlığı mağdur olmaya tekbaşına yeterlidir.

İHM, bir başvuruyu esasıbakımından incelemeye almakiçin iki koşul öngörmüştür:a) İç hukuk yol lar ının

tüketilmesi, b)Başvurunun, mahkûmiyet

kararından sonra ki 6 aylık süre içindeyapılmasıdır.

İlk derece mahkemesine başvuru,iç hukukta başka bir yargı yolununtanınmadığı örneğin, temyiz yolununkapalı olması durumunda yeterlidir.İç hukuk yollarının tüketilmesiningerekmediği durumlar da vardır.Mahkeme eğer, iç hukuk yolununetkisiz olduğunu saptarsa, iç hukuk

yolunun tüketi lmesininzorunlu olmadığına kararverir. Sözleşmenin ihlalisüreklilik gösteriyorsa ve bunakarşı başvurulabilecek bir hiçhukuk yolu yoksa AİHM’egidilebilir. Sadece siyasal propagandaamacıyla yapılan başvurularile yanıltıcı, gerçekdışı bilgiiçeren başvurular, “başvuru

hakkının kötüye kullanılması” olarakkabul edilmiştir. AİHM bir başvuruyukabul edilebilir görürse taraflararasında dostça çözüme ulaşılmasıiçin girişimde bulunur. Sözleşmeninihlal edildiği saptanırsa ve davalıdevle t in iç hukuku bunundüzeltilmesine olanak tanımıyorsa,Mahkeme zarar gören tarafa tazminatödenmesine karar verir. Tazminat,

A‹HM, gizlitelefondinlenmesiiçin yap›lan birbaflvurudapotansiyel birma¤durlukoldu¤unukabul etmifltir

A

A24

BD A⁄USTOS 2009

şikâyetçinin uğradığı maddi ve manevizararlarla iç başvuru yollarınıntüketilmesi nedeniyle yapılanlar dadâhil, AİHM önündeki masrafları dakapsar. Mahkemenin kesin niteliktekikararları bağlayıcıdır. Devlet bu kararauymak zorundadır. İnsan haklarınasaygıyı ihlal eden bir taraf devletekarşı tek yaptırım, Avrupa Konseyistatüsünün 8. Maddesi uyarınca, üyedevletin üyeliğinin askıya alınmasıya da Konseyden ihraç edilmesidir.

AİHM’e sözleşmeye tarafdevletlerin resmi dillerinde, fakslaveya elektronik posta ilebaşvurulabilir, ancak bunuposta ile gönderilecekbaşvuru metniyle teyit etmezorunluluğu bulunmaktadır.Üzülerek söylemek gerekirki, Türkiye’nin AİHMkarnesi çok kötüdür. TürkiyeAİHM’e 2008’de en çokşikâyet edilen ülkelerarasında Rusya’nın ardındanikinci sırada yer almıştır. Aynı yılAİHM’in gündeminde bulunan 97bini aşkın başvurunun yaklaşık 11binini Türkiye'ye karşı yapılmışşikâyetler oluşturmuştur.

ürkiye, 2007’yi de hakkındaki9 bin 150 başvuruyla yineRusya'nın ardından ikinci sıradakapatmıştı. Veriler, Türkiye'nin1998 - 2008 döneminde

AİHM’in hakkında en fazla kararaçıkladığı ülke unvanına sahipolduğunu gösteriyor. AİHM budönemde Türkiye'ye karşı açılmış

1858 davada karar açıkladı vebunlardan 1605'inde AİHS’nin en azbir maddesinin ihlal edildiğinehükmetti.

h l a l k a r a r l a r ı n ı n b ü y ü kçoğunluğunu adil yargılanma vemülkiyet haklarıyla ilgili davalaroluşturmaktadır. İşkence ise birbaşka mahkûmiyet konusudur.

Türkiye<http://www.porttakal.com/haberleri/turkiye/> son 6 yıldaişkenceden ötürü AİHM’de açılandavalar nedeniyle 14 milyon liratazminat ödemiştir.

Şimdi iki önemli hatırlatmayapalım;yasaların üstünde olduğutaraf devlet-lerce kabuledilmiştir,b) AİHM kararları devletlerbakımından bağlayıcıdır.Türkiye, AİHM’e bireyselbaşvuru hakkını 1987’de,AİHM kararlarının bağlayıcıolduğunu ise 1989’da

etti.Lütfen bu satırları da dikkatle

okuyun:ü r k i y e , M a y ı s 2 0 0 4 ’ t eAnayasa’nın 90. maddesindeyaptığı değişiklikle, AvrupaHakları Sözleşmesi ile Türkyasaları arasında uyuşmazlık

varsa, sözleşme hükümlerinin esasalınacağını kabul etti. İşte bunedenledir ki, yargılama sürecindeAİHM’in “içtihat” yani “emsal”oluşturan kararlarının dikkate alınmasıgerekir. Hukukçular, Türkiye’de AİHS

A‹HM’netarafdevletlerinresmidillerindefaks veyaelektronikposta yoluylabaflvurulabilir.

T

T

25

BD A⁄USTOS 2009

ile uyuşmazlığın sürekli yaşan-masına karşın hiçbir hâkimin bugünedek özellikle de mülkiyet davalarıkonusundaki içtihatlarıd i k k a t e a l m a d ı ğ ı n ıvurguluyor.

Uzman hukukçularagöre, halen İstanbulBaşsavcılığı tarafındanyürütülen ve mahkemekararıyla yasaklanmasınarağmen Türk tarihinin enönemli efsanelerindenbirinin adıyla anılansoruşturma ve buna bağlı davadayaşandığı iddia edilen ihlallernedeniyle AİHM’de davalar açılacakve Türkiye önemli miktarlardatazminat ödemekzorunda kalacak.

zmanlar, AİHM’e başvuruneden i o lacak ih la l l e r iA İ H S ’ n d e k i h ü k ü m l e r ihatırlatarak şöyle sıralıyor.1) Uzun tutukluk süreleri ve

i d d i a n a m e l e r i n g e c i k m e s i :

u konu AİHS’nin Adi lYargılanma Hakkı başlıklı 6.Maddesi’nin 1 Bendinde şöyleaçıklanmaktadır: “Herkes, cezaialanda kendisine yöneltilen

suçlamalar konusunda karar verecekolan, yasayla kurulmuş bağımsız vetarafsız bir mahkeme tarafındandavasının makul bir süre içinde,hakkaniyete uygun ve açık olarakgörülmesini istemek hakkınasahiptir.”

Burada hemen “Makul Kuşku”konusuna da dikkat çekmekgerekiyor. Tutukluluk halinindevamına karar verilirken, sanığın

kanıtları ortadan kaldırma,kaçma ya da yeniden suçi ş l e m e o l a s ı l ı ğ ı n ı nbulunduğu somut olarakor taya koyulmal ıdı r.Tutuklama süresi uzadıkçagerekçeler daha da ayrıntılıve somut olmalıdır.2) Masumiyet karinesi, yanisuçu kanıtlanana kadar kişisuçsuzdur ilkesinin ihlali:

Bu konu AİHS’nin Adil YargılanmaHakkı başlıklı 6 Maddesi’nin 2.Bendinde şöyle açıklanmaktır: “Birsuç ile itham edilen herkes, suçluluğuyasal olarak sabit oluncaya kadarsuçsuz sayılır.”

3) Telefon dinlemeleri, özelyaşama ait bilgilerin medyayasızdırılması, soruşturmanın gizliliğineuyulmaması: Bu konu AİHS’nin ÖzelHayatın ve Aile Hayatının Korunmasıbaşlıklı 8 Maddesi’nin 1 Bendinde

HukukçularTürkiye’deA‹HS ile uyufl-mazl›¤›n sürekliyaflanmas›nakarfl›n hiç birhakimin içtihat-lar› dikkatealmad›¤›n›vurguluyor.

U

B

26

açıklanmaktadır: “Herkes özel ve ailehayatına, konutuna ve haberleşmesinesaygı gösterilmesi hakkına sahiptir.”Sadece özel konuşmaların değil,konuyla hiçbir ilgisi olmayankonuşmaların bile iddianamede yeralması, önemli bir ihlal olarak bumaddenin kapsamına girmektedir.

4 ) M a h k e m esalonunun herkesinrahatlıkla ulaşabileceğiyerde olmaması: Bu konuA İ H S ’ n i n A d i lYargılanma Hakkı başlıklı6 M a d d e s i ’ n i n 3 .Bendinin b fıkrasındakısaca açıklanmıştır:“Savunmasını hazırlamakiçin gerekli zamana vek o l a y l ı k l a r a s a h i polmak.” Mahkeme’nin bircezaevinde kurulması,tutuklu yakınları veavukatlarının buraya giderkenyaşadıkları büyük ulaşım sorunlarısöz konusu maddenin kapsamınagirmektedir.

5) İstanbul Başsavcılığı’nınyürüttüğü soruşturma ve buna bağlıdevam eden davanın duruşmalarısırasında savunma tarafının yaşadığısıkıntılar çok sık dile getiriliyor.Savunma yaparken rahat bir ortamda,

beden dilini dek u l l a n a r a kkonuşması gerekena v u k a t l a r am a h k e m esalonunda yeterli

yer ayrılmaması ve avukatlarınsavunm a yapa r ken en çokkullandıkları araçlardan biri olandizüstü bilgisayarlarının kimi zamansalona alınması şikâyetlerin başındageliyor. İşte bu konu da AİHS’ninAdil Yargılanma Hakkı başlıklı 6Maddesi’nin 3. Bendinin b fıkrasında

k ı s a c a a ç ı k l a n m ı ş t ı r :“Savunmasını hazırlamakiçin gerekli zamana vekolaylıklara sahip olmak.”6) Söz konusu soruşturma vedava ile ilgili olarak dilegetirilen sorunlardan biri degizli tanık uygulamasıdır. Bukonu , AİHS’n in Adi lYargılanma Hakkı başlıklı 6.Maddesi’nin 3. Bendinin df ı k r a s ı n d a ş ö y l ea ç ı k l a n m ı ş t ı r : “ İ d d i atanıklarını sorguya çekmekveya çektirmek, savunma

tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynıkoşullar altında çağırılmasının vedinlenmesinin sağlanmasını istemek.”Birçok gizli tanığın bu davadakullanılması şikâyet konusudur veaktardığım maddenin kapsamınagirmektedir.

7) Tutukluların yaşadığı sağlıksorunları: AİHS’ne göre tutuklulukkoşulları insan haysiyetine uygun

Uzmanhukukçularagöre, Türktarihinin enönemli efsane-lerinden biriylean›lan davadakiihlaller nedeniile Türkiyeönemli miktardatazminat öde-mek zorundakalacak.

27

BD A⁄USTOS 2009

Uzman hukukçulara göre,yukarıdaki ihlaller konusunda AİHM’ebaşvurmak için iç hukuk yollarınıtüketmeyi beklemek gerekmiyor. Eğeryargılamanın sonu belli değilse, nezaman biteceği konusunda kesin birgörüş yoksa ve hak ihlalleri devamediyorsa, AİHM’e hemen başvuruyapılabilir. Ayrıca, AİHM’in,yukarıdaki ihlallerden biri nedeniylebaşvuran kişi lehinde karar vermesi

durumunda, aynı ihlaliyaşayan kişiler kararı içtihaty a n i e m s a l o l a r a kgösterebilecektir.

İHM ihlal olup olma-dığına karar verirkenTürk yasalar ıylaAİHS’ndeki maddeler

arasında bir uyuşmazlıkgörürse sözleşmeyi dikkatealacaktır. Bunun ardında daTürk mahkemelerinin

verdiği karar değil AİHM kararı uygu-lanacaktır. Bunun nedeni de Ana-yasa’nın 90. Maddesinde yapılandeğişikliktir. Söz konusu madde iseşöyle: “Usulüne göre yürürlüğe konul-muş Milletlerarası Antlaşmalar kanunhükmündedir. Bunlar hakkındaAnayasaya aykırılık iddiası ile AnayasaMahkemesi’ne başvurulamaz. Usulünegöre yürürlüğe konulmuş temel hakve özgürlüklere ilişkin milletlerarasıantlaşmalarla kanunların aynı konudafarklı hükümler içermesi nedeniyleçıkabilecek uyuşmazlıklarda millet-lerarası antlaşma hükümleri esas alınır.”

olmalı, tutukluluk hali güçlükler,sıkıntılar ya da acılar getirmemelidir.Bu durum AİHS’nin 3. Maddesi’ndeşöyle özetlenmiştir: “Hiç kimseişkenceye, insanlık dışı ya da onurkırıcı ceza veya işlemlere tabitutulamaz.” İşte bu madde özelliklehasta bir kişinin tutukluluğunundevamının insanlık dışı ya da onurkırıcı muamele olup olmadığıincelenirken dikkate alınmaktadır.

unun için ise kişinin tutukluluksırasındaki bakım vetedavisinin yeterlio lup o lmadığ ı ,

hastanın durumununkötüleşmesi olasılığınınbulunup bulunmadığı,kişinin sağlık durumunabakıldığında, tutuklulukhalinin devamının doğruolup olmadığı araş-tırılacaktır. Burada bir kezdaha Makul Kuşku” konusunuhatırlayalım. Ağır sağlık sorunlarıyaşayan bir kişinin tutukluluk halinindevamı için, sanığın kanıtları ortadankaldırma, kaçma ya da yeniden suçişleme olasılığının bulunduğu kanıt-lanmalıdır. Uzmanlar, İstanbulBaşsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmave buna bağlı olarak görülen davasırasında, sağlık durumları bozulduğuve ağır sağlık sorunları yaşadıklarıhalde bazı kişilerin tutukluluk hallerinindevamına karar verilmesinin, teminatlatahliye edilmemelerinin AİHM’deTürkiye’nin başını çok ağrıtacağınıöngörüyorlar.

A‹HM Türkyasalar›yla,A‹HS’ndeki mad-deler aras›ndauyuflmazl›kgörürse sözlefl-meyi dikkatealacak ve A‹HMkararlar›uygulanacakt›r.

BA

28

BD A⁄USTOS 2009

........................................................................................................................................................................................................................................

Fransabu lekeyiebediyentafl›yacak

e Matin gazetesininyayımladığı, 1894 yılındagörülen “Dreyfüs Davası”naneden olan “düzmece”

belgeydi. Le Matin’in okuyucularındanbir bankacı, belgedeki elyazısınıtanıyıverir. Yazı, mahkum olanDreyfüs’e değil, otuz yıllık birmüşterisine aittir.

Böylece Yüzbaşı Dreyfüs’ünsuçsuz olduğu açığa çıkıyordu. Ne ki,onu mahkum eden askeri “yargı” ve“yürütme” (hükümet) bunu zaten

bi l iyor lard ı .Alsace Loren’i,A lmanya’yakap t ı rman ınh e s a b ı n ı ns o r u l m a s ı n ıönlemek için,bu davaya, halkı “oyalayacak”

bir “can simidi” gibi sarılmıştı FransızHükümeti. Dolayısıyla yapılanyargılamanın ne denli “göstermelik”olduğu şimdi kesinlik kazanıyordu.Olup bitene sessiz kalıp “suç ortağı”olmak istemediğini belirten, döneminünlü yazarı Emil Zola, hemen Le Figarogazetesinde durumu halka açıklayanyazılarına başlar.

reyfüs, Musevi olduğundano sıralarda Fransa’yı saranYa h u d i k a r ş ı t l ı ğ ı n ıkörükleyen ve hükümet

yanlısı gazeteler, anında Zola’yasaldırıya geçerler.

Onun da “Yahudi Sendikası”nınüyesi olduğunu bildirirler. Oysa böylebir sendika, kurulu ya da “örgüt”yoktur. iktidarı eleştirenleri susturmak,sindirmek için yaratılan “düş”sel birörgüttür bu; günümüz diliyle “sanal”dır.Sonunda Emil Zola, Cumhurbakanı

Yazan: MER‹Ç VEL‹DEDEO⁄LU

112 y›l önce, 1897’de

düzmece (sahte)

bir belgenin “fotokopi”sini

yay›mlayan “Le Matin”

gazetesi, Fransa’n›n

ne denli altüst olaca¤›n›

biliyordu.

L

Ünlü davanın suçsuzmahkumu YüzbaşıAlfred Dreyfus

D

29

Felix Faure’a,“Suçluyorum!”başlıklı ünlüm e k t u b u n uyazar. Mektubuyayımlamayıyalnızca “Auror” gazetesi kabuleder.Ayrıca gazete,mektubu ilan

olarak da (200.000) basıp, Parisduvarlarına asar. İnsanhakları tarihinde de onurluyerini alacak olan bumektup-bildiri,gerekseardından yaşanan süreç, osırada Fransa’da “güçlerayrılığı” olmasına karşın,“yürütme”nin “yasama”ya-askeri de olsa- “yargı”ya elatmasının, bunlarıamaçları dorultusundayönlendirmesinin, bir ülkeiçin ne tehlikeli sonuçlar yaratacağınıntarihsel bir “uyarı”sıdır. Kuşkusuzgünümüzde de geçerli olan.

oplumun tutumuna gelince;Fransız halkının büyük birbölümü Zola’nın arkasın-dadır. “Aydınlar” adı verilen

bir “birlik” oluturulur. Tüm örgütler;sosyalisti, başkaldırıcısı, işçisi, insanhaklarını koruyanı, ünlü yazarlar(Anatol France), bilim adamları hepsibu oluşumun içinde yer alır.

Eylemin biri biter, biri başlar.

urmak, ara vermek, bıkmak,umutsuzlanmak yoktur...Y i n e d e Z o l a ’ y ımahkemeye çıkarırlar.

Tarihe “Emil Zola Davası” adıylageçecek olan yargılamada, yazarınkarşısında yine bir “düzmece belge”vardır. Ama belgenin kendisi yoktur.Dava boyunca, hem Zola hemavukatları belgeyi isterlerse de “belge”ortaya çıkmaz. Ne ki, “yürütme”ninavucundaki “yargı” Zola’yı mahkûm

eder. “Hakikat toprağagömülünce, onun oradadaha da büyüdüğünü”söyleyen Zola ’n ınsaptaması, bu “düzmecebelge” için de geçerli olur.Dal budak saran olay, sıkıbir araştırmayla elealınınca belge bulunur; buda “düzmece”dir.Kuşkusuz davalar düşer.Ne var ki, her iki

“yargılama” da Fransa’nın alnına karabir damga gibi yapışır kalır. Ama,“güçler ayrılığı”nın “söz”de kalıpuygulanmamasının getireceğitehlikeleri göstermesi bakımından çokönemlidirler.

Öte yandan, “ırkçı”lığın “ZolaDavası”ndan sonra Fransa’da gittikçeazalması da dikkat çekici olarakbulunur. Komşu Alman halkı da bir“Dreyfüs Olayı” bir “Zola Davası”yaşasaydı, o “niteliksiz adam”ı seçipbaşlarına getirmezler, böylece o

”Dreyfus Davası”nınünlü ”mektup-bildiri”sini yazan Emile Zola

T

Kuşkusuz düzmecebelgelere dayanandavalar düşer.Ama ”güçlerayrılığı”nınuygulanmama-sının tehlikelerinigöstermesinedeniyle çokönemlidirler.

D

30

BD A⁄USTOS 2009

korkunç “soykırım” da belki olmazdı,diye düşünülüyor.

ma yine de, “niteliksiza d a m ” a “ n i t e l i k ”kazandırmaya çalışmanınbir anlamı olmadığının

örneklenmiş olmasının da önemivurgulanıyor.

Gerçekten Hitler’e yani bir“niteliksiz adam”a, üniversitelerdegünde iki değil isterseniz üç kez“doktor” cüppesi giydirilseydi,ona kesinl ikle bir “ni tel ik”kazandırılamazdı. Çünkü, ZiyaPaşa’dan esinlenerek ve -var olduğuna

inandığım- hoşgörüsüne sığınarak:“Zer dûz cüppe giydirsen, niteliksizadam, yine niteliksiz adamdır”.

Ve bir ülkenin yönetimi böyle biradamın ağzını açıp kapamasınabağlıysa, “düzmece belgeler” o ülkedeuçuşur, bunlara dayanan bitmeztükenmez sorgulamalar, tutuklamalar,yargılamalar sürer durur. Daha da acısı,ülkenin insanları tüm bu olup bitenealışır; suspus olur; kıpırdamadan öyleoturur, izler...

Bizim gibi mi, ne dersiniz?(Zer dûz: Altın işlemeli.)

A

Yaşlı adam, çırağının yanına oturdu veşöyle dedi: “Yaşamdaki acılar tuzgibidir, ne azdır ne de çok... Acınınmiktarı hep aynıdır. Acın olduğundayapman gereken tek şey acı veren şeyleilgili duygularını genişletmektir. Onuniçin artık bardak olmayı bırak, gölolmaya çalış.”•

Genç adam uzunbir süredir sürenşikayetleri için doktoragitti. Doktor, hastasını baştanaşağı muayene etti ve tanılarını sıraladı:“Karnında su toplanıyor, adalelerindekireçlenme var, böbreklerinde kum var.Karnında da demir fazlalığı saptadık.” Genç adam, doktoru şaşkına çevirenbir mutlulukla yerinden sıçradı:“Desenize doktor bey” dedi. “Betongibiyim!”•

Bir yaşlı usta,çırağının süreklişikayet etme-sinden bıkmıştı.Bir gün çırağınıtuz almaya

gönderdi. Herşeyden mutsuz olan çırakdöndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuçtuzu, bir bardak suya atıp içmesinisöyledi. Çırak, söyleneni yaptı; ama içeriçmez ağzındakileri tükürmeye başladı.“Tadı nasıl?” diye soran yaşlı adamaöfkeyle “Acı” diye yanıt verdi. Ustagülümseyerek çırağını az ilerideki gölünkıyısına götürdü. Bu kez de bir avuçtuzu göle atıp gölden su içmesini söyledi.Söyleneni yapan çırak, ağzını koluylasilerken aynı soruyu sordu:“Tadı nasıl?”“Ferahlatıcı?” dedi genç çırak.Yaşlı adam, “Tuzun tadını aldın mı?”diye sordu. “Hayır” diye yanıtladı çırağı...

.........................................................................................................

.....

..........................................................................................................................

...........................................................................................................

...........................................................................................................

Cumhuriyet’ten

31

BD A⁄USTOS 2009

Bir ulusun ulusal bilincini,

ulusal duygusunu ve

refleksini nas›l yok edersiniz?

Prof. M. KEREM DOKSAT‹stanbul ÜniversitesiCerrahpafla T›p FakültesiPsikiyatri Bölümü

ilirsiniz, ünlü Rusfizyolog Pavlov,k ö p e k l e r i n e e tverirken bir yandan zil

çalınca ve bunu defalarcayapınca, bir süre sonra etigörmeden de zil sesiniişitince hayvanın salyasıakmaya başlar. Bu şartlır e f l e k s t ı r : H a y v a n ı ntabiatında olmayan bir uyaran(zil ses), onu tabiatındae t i g ö r m ü ş g i b i h e y e c a n -landırmaktadır. Ama eğer sürekli olarak zil çalıp,hiç et göstermezseniz, bir süre sonra

bu şartlı refleks söner; deva-mının tesisi için arada et degösterilerek pekiştirilmelidir.

Hiçbirimiz dünyaya Türk,Meksikalı, Sünnî veya Katolikolarak gelmeyiz; bunlar bizeöğretilen değerler, yânişartlı reflekslerdir. Eğerpekiştirilmezlerse, zamanlasönerler. Birgün Pavlov'un ensti-tüsünü su basar. Köpeklerin

bir kısmı boğulur bir kısmı da günlerceterörize olur, çünkü ölümden zorkurtulmuşlardır. Kurtarılabilenlertekrar enstitüye toplanır. Pavlov zil

B “Temelgüvenlik duy-gusu ortadankalk›yor.Pavlov’unköpeklerin-deki gibi a¤›rtravmalarlaflartl› refleks-lerimizk›r›l›yor.”

32

düşmanlığın kökenlerini inceler.Peki inceleme dediğimiz şey nedir?Burada izlenen yol ulusal ya da

etnik düşmanlıkların ortadankaldırılması değil, ABD’nin tehditolarak gördüğü ulusların ulusalbi l inçler inin, tar ihler inin veben l ik l e r in in so rgu lanmas ı ,aşındırılmasıdır.

Kısacası milli duygunun yokedilmesidir etnik psikiyatriningörevi. İşte bizi ilgilendirenşey de budur. Bir ulusun ulusal bilincini,ulusal duygusunu ve refleksininasıl yok edersiniz? Bunundenenmiş, sınanmış biryöntemi vardır, o ulusuntarihsel varlığını sorgulamayaaçarsınız. Yani o ulusuntarihini yeniden tartışırsınız.

Meselâ Türkler kendilerini kahra-man bir ulus olarak mı görüyorlar?O zaman onlara ne kadar korkakbir ulus olduklarını göstermekgerekmektedir!

a da Türkler atalarını,yani Atatürk'ü çok muyüceltiyorlar?O zaman onlara Atatürk'ün

ne kadar sıradan biri olduğunugösterin. Farkındaysanız son on yıldır tamda böylesi bir dönemden geçiyoruz. Sözde demokratlık, tartışma kültürüadına neyi tartışıyoruz ve bizden neyikabul etmemiz isteniyor?

çalar, köpeklerde tık yok! Şu müthişsonuca varır: ağır travmalar(Ergenekon ve sosyo ekonomikşartlar), şartlı refleksleri ortadankaldırır. İnsanı veya hayvanı en doğal,en ilkel hâline geri döndürür.

ir yandan hergün 15–20 şehit,'kanları yerde kalmayacak'denip, sürekli kanlarının yerdekalması, bir yandan Ergenekon

bilmem ne deyip, büyükbir çoğunluğunun suçsuzolduğuna herkesin eminolduğu, hâttâ tek suçuAtatürk'ü ve onun ilkelerinisevmek olan insanların,sabaha karşı evlerindenalınarak hapse atılmaları…Bir yandan orada buradaaraba yakarak, polise taşa t a r a k e t n i k k a l k ı ş -malar…Hepsini toplarsanız, temelgüvenlik duygusu ortadan kalkıyor.Pavlov'un köpek-lerindeki gibi, bukadar ağır travmalarla şartl ıreflekslerimiz (millî duygularımızve tepkilerimiz) kırılıyor. Batılı emperyalistler yok etmekistedikleri uluslara saldırırken, oulusların önderlerinden başlarlar işe.Çünkü ulusal bütünlüğü sağlayanulusal önderdir. Bunu gayet iyi bilenemperyalistler bu noktada psikolojibilimini de yardıma çağırırlar. MeselâErmenilerle Türkler arasında ulusalbir düşmanlık mı var, orada“uzmanlar” girer devreye ve bu

Y

B“Amaçuluslar›nulusal bilinç-lerinin tarih-lerinin vebenliklerininsorgulanmas›ve afl›nd›r›l-mas›d›r.”

33

BD A⁄USTOS 2009

Diyorlar ki, siz soykırımcı birmilletsiniz! Ermenilere soykırımuyguladınız.

Biz diyoruz ki, hayır uygulamadık!O zaman uyanık emperyalist diyor

ki: Tamam madem uygulamadınız,bunu hemen reddetmeyin, tartışalım,öyle bir sonuca varalım.

Size mantıklı geliyor, nasılsa bizsuçsuzuz, tartışmadan galip ayrılırızdıyorsunuz. Ama tartışma masasıkurulduğunda, hiç de ortadaeşit bir tartışma şansı olma-dığını görüyorsunuz. Birbakıyorsunuz, tüm tele-vizyonlar, gazeteler, aydınlarsizin Ermenileri katlettiğiniziyaymaya başlıyor.

Kanıtları var mı?Elbette yok!Ama yalan bir kez yayıldı

mı ve yalanı söyleyenlerinsayısı çok oldu mu, gerçeğin sesiçıkmaz oluyor.

ayır diyorsunuz, gerçekleribir de biz anlatalım. Amaanlatamıyorsunuz, çünkü tümpropaganda kanalları size

kapatılmış. İşte o zaman anlıyorsunuztartışmaya açmak denilen tuzağı.Çünkü bu sürecin sonunda, ulusalgururu ve hassasiyetlerı yüksekinsanlar bile ‘acaba’ demeye başlıyor!

Acaba gerçekten Ermenileri bizmi katlettik? Yani ulusal benlikte ilk kırılmayaşanıyor...

Psikolojık harbin etkisi çok büyükbir hızla bu şekilde yayılıyor.

onra sıra kürtlere geliyor!Sizden tartışmanızı istiyorlar.Tartışma başlıyor ve yinekaybediyorsunuz...

Bir düşünelim son dönemde neleritartışmaya açtırdık ve neredeyız?

-Bugün Misak-ı Milli’yi pekönemsemiyoruz. -Kırmızı çizgileri umursamıyoruz.

-Türk di l inin önemikalmamış.-Bu ülkede federasyon daolabilir.- E r m e n i l e r d e n ö z ü rdileyebiliriz.-Kürtlere biraz toprakverebiliriz.Kısacası ulusal varlığı-mıza ait hayatı her alandave konuda kaybetmiş

durumdayız. ... Peki sıra neye geldi?

Sıra Atatürk'e geldi. Çünkü önemli olan ulusal önderiyok etmektir.O halde tüm önderlereyapılanı Atatürk'e de yapalım. O'nun ne kadar zalim bir diktatörolduğunu tartışalım.

O'nun aslında zaafları olduğunutartışalım.

Hatta o'nun anasını bile tartışalım.Evet, emperyalistlerın gündeminde

bu vardır.. Tartışın diyorlar, biz sizin atanızınanasını tartışmak istiyoruz!

“Gerçek-leri bir debiz anlata-l›m. Amaanlatam›-yorsunuz,çünkü tümpropagan-da kanal-lar› size ka-pat›lm›fl.”

H

34

BD A⁄USTOS 2009

SSonra? Sonra da sıra sizin ananızagelecek -xxx-

İşte asıl psikolojik harp cepheside burada kuruluyor!Yıllar öncesine gidiyorsunuz...

Mondros imzalanmış. Sonra düşman askerleri İstanbul'aç ıkar tma yapmaya baş l ıyor .Milyonlarca Türk sadece izliyor! Demek ki önemli olan ilk adım,işgali izlettirebilmekmiş! Ama aynı zamanda bir demasa! Tartışacaksınız.

Tartışma masasında bizimsadrazam emperyalistlereyalvarıyor, biraz acıyın diye.

Peki izleyerek, tartışaraknereye varabilirsiniz? -xxx-

Emperyalistler aslında şuanda bey in le r imize veyürek le r imize yüzy ı l ınçıkartmasını yapıyor. Mehmet Akif, Çanakkale için nediyordu: 'Şu boğaz harbi nedir? Var mı kidünyada eşi?

En kesif orduların yükleniyordördü beşi, -Tepeden yol bularak geçmek içinMarmara'ya- Kaç donanmayla sarılmış ufacıkbir karaya.' -xxx- Çıkartma sürerken iki tavır varalınacak. Biri İstanbul'da işgalcilerikarşılayan ve onlardan tokat yiyen

bir Osmanlı paşası olabilirsiniz.Ya da Dolmabahçe'den çıkartmayıizleyen bir padişah. Belki de evinin perdesini kapatan,sıradan ve suskun bir Türk...Ama aslında hepsi aynı kapıya ve aynıkişiliğe çıkar. İzlersiniz! Her şeyi!

Ya da ilk kurşunu atan HasanTahsin olursunuz. Hasan Tahsin’ekadar bu ülkede düşmana hiç kurşunatılmadığını bilmek ne kadar utançverici aslında!

Peki, Hasan Tahsin’i nekadar tanıyoruz? HasanTahsin’i Hasan Tahsinyapan nedir?'İlk kurşun'dan önce dekurşun atmıştır HasanTahsin. -xxx-Hasan Tahsin’in insani vesıradan yanıdır bu.

Hiçbir insan kendisine, atasına,milletine, bayrağına, değerlerineküfrettirmez.

n basit insan gerçeğidir.İ l k o k u l d a b i r ç o c u ğ aküfretmeye kalkarsanız, sizinledurumunu tartışmaz, bunun

cevabı suratınıza yiyeceğınızyumruktur.

Neden? Çünkü çocuğun en insanive sıradan yanıdır bu!

İşte ergenekon olayı, Ermenisorunu, Kürt açılımı ve insani denilen(Mustafa) belgeselinin bam teli deburası. •

“Emperya-listlerbeyinleri-mize veyürekleri-mizeyüzy›l›nç›kartma-s›n› yap›-yor..”

E

35

BD A⁄USTOS 2009

Bir değirmenci, bir sözüyle, Prusya Kralı Büyük Frederick’in başını öne eğdirdi:

"Berlin’deYargıçlarVardır"

.......................................................................................................................................................................................................................................Yazan: ALAEDDİN GİRAY

Değirmenini zorla da olsa satın almak isteyen Prusya kralı BüyükFriedrich’e değirmencinin söylediği “Eğer Berlin’de yargıçlar yoksa!”sözü, adalet, bağımsız yargı ve bağımsız yargıç kavramları söz konusuolduğunda dünyanın dört bir yanında bugün de yankılanmaktadır. Öğrenimini ve uzmanlık çalışmasını uzun yıllar kaldığı Almanya’datamamlayan ünlü ekonomist Alaeddin Giray, “Şimdi zaman da, mekan da uygundur”diyerek, bu sözün öyküsünü Bütün Dünya okurları için kaleme aldı. Türkiye’de yıllardır,nedense, ”Berlin’de yargıçlar vardır” biçiminde kullanılan bu sözün öyküsünü veiçerdiği anlamını ilgiyle okuyacağınıza inanıyoruz.

erli yersiz çeşitli bahanelerlesavaş açtığı komşu ülkelerintopraklarını kendi ülkesinekatan ve biraz da bu nedenle“Büyük” sıfatıyla anılan

Prusya Kralı Büyük Frederick,çevresindekilere sertdavranışları ve acımasızkararlarıyla da tanınıyordu.

Büyük Frederick,savaşa çıkmadığı “boşzamanları”nda köyleregider, kimi patatestarlalarında, kimi buğdaytarlalarında çalışanköylülerle konuşur,sorunlarını kendilerinden

dinlerdi. Bu gezileri sırasında bir gün,yolunun üzerinde eski bir un değirmenigördü. Suları pırıl pırıl berraklıkta, şirinbir derenin kenarındaki bu değirmen,Büyük Frederick’in büyük ilgisini çekti.Beraberindeki adamlarıyla birlikte

d e ğ i r m e n e g i t t i ,değirmenciyi çağırttı:“Senin bu değirmenini çoksevdim” dedi. “Bunu satınalmak istiyorum. Kaç paraistersin?”

Çevredeki tümülkeleri korkudan titretenkralının, kendi ülkesinde dene denli sert ve acımasızolduğunu değirmenci çok

Y

Prusya Kralı Büyük Frederic

36

iyi biliyordu. Buna karşın kralına, hiçde beklemediği bir karşılık verdi: “Budeğirmeni satın alabilecek kadar para,kimsede yoktur” dedi.

Büyük Frederick, değirmencininbu yanıtını ciddiye almadı, hafifçetebessüm etti: “Benim bu ülkenin kralıolduğumu bilmiyor musun?” dedi.Değirmenci boynunu büktü: “Elbettebiliyorum, büyük kralım.” Büyük Frederick bu kez, tümsertliğiyle kükredi: “Madem bu ülkeninkralı olduğumu biliyorsun” dedi. “Ohalde değirmenini satın alabileceğimkadar paramın olduğunu dabiliyorsundur.”

r a l ı n b ö y l e s i s e r tkonuşması, değirmenciyikorkutmadı: “Bakınanlatayım büyük kralım”

dedi ve anlatmaya başladı:Bu değirmen, dedemden kalmıştır.Dedem 60 yıl işletmiş bu değirmeni veburada ölmüş. Dedemden sonradeğirmenimizi babam işletmeye başladı.O da 50 yıl kadar işletti ve o da buradaöldü. Şimdi sıra bende… 60 yıldan buyana değirmenimizi ben işletiyorum.Daha kaç yıl işletirim, orasını bilememama, benim de burada öleceğimibiliyorum. Sırada oğlum var. Bendensonra o işletecek bu değirmeni…”

Değirmenci bunları anlattıktansonra sözünü şöyle noktaladı:“Değirmenimiz, işte bu nedenlesatılık değildir” dedi. “Satılıkolmayan bir malı ise satın alabilecek

para hiç kimsede yoktur.”eğirmencinin bu yanıtıkarşısında Büyük Fredericksinirlendi: “Ben bir kralım”dedi. “Çok beğendiğim bu

değirmeni alamayacak mıyım, yani?Bunu mu demek istiyorsun?”

Bu kez değirmencinin dudak-larında hafif bir tebessüm belirdi: “Budeğirmeni asla satın alamazsınızdemiyorum, Büyük Kralım” dedi.“Bu değirmeni satın alabilirsinizama yalnızca bir koşulla satınalabilirsiniz…” Büyük Frederickmerakla sordu: “Bir kralın önünesürülen o koşul nedir?” Değirmenci,işaret parmağıyla ufukları gösterdi:“Orada, Berlin’de yargıçlar yoksa eğer”dedi. “Ancak o zaman satın alabilirsinizdeğirmenimi…”

Ülkesine ülkeler katan Prusya KralıBüyük Frederick, değirmencinin busözü karşısında bir şey söyleyemedi.Boynunu büktü ve adamlarıyla oradanayrıldı.

arayına döndükten sonraise, “Bir ülkenin en güçlükurumu hukuktur” diyerekülkesindeki hukuk düzenini

güçlendirici çalışmalar başlattı. Bu çalışmalar tarihte “FrederickYasaları” olarak yer alırken,değirmencinin krala verdiği “Berlin’deyargıçlar yoksa eğer” yanıtı ise,“Berlin’de yargıçlar vardır” biçimindeyerini aldı siyasal, toplumsal, hukuksalve insansal tarihte…•

K

D

S

37

BD A⁄USTOS 2009

Mustafa Kemal’e yardım etmek içinbir Hintli kadın çocuğunu satışa çıkarmıştı

“Çocuğumu Satıyorum...Satılık Çocuk Var...”

kadının yanına geldi.“Önce çocuğunu sıkı sıkı bağrına

bas, sonra da bu parayı al” dedi.Vecebinden çıkardığı avuç dolusu yüklütutarda kağıt parayı, kadının avucunasıkıştırdı: “Bu paradan istediğin kadarınıMustafa Kemal’e gönder, kalanını dakendine ve çocuğuna ayır.”

Kadın gözyaşlarını tutamadı, içiniçeke ağlayarak varlıklı adamın ellerinesarıldı, öpmek istedi. Sonra dakalabalığın orta yerindeki masayayaklaştı, masanın çevresindeki

görevlilere elindeki paranıntümünü verdi. “Tümünü” dedi.“Bu paranın tümünü, MustafaKemal’e göndermeniz içinveriyorum size...”

Görevli, önündeki kayıt defterineparanın tutarını yazarken, bu bağışıyapan kadına adını da sordu.”Mihriban” dedi. “Adım Mihriban...”

Görevli, önündeki defterde bağışıyapan kişi hanesine Mihriban yazdıktansonra kadın, bir ad daha yazdırdı:“Bir de Mustafa yazın Mihriban’ınyanına” dedi. “Oğlumla birlikteyapıyoruz bu bağışı...”•

Hint Müslümanları, yeni birdevlet kurma çalışmaları sırasındaMustafa Kemal’e destek vermekamacıyla kendi aralarında yardımtoplamaya başlamışlardı. Ülkenin çeşitliyörelerindeki Müslüman Hintliler,olanaklarının elverdiği ölçüde maddikatkılarda bulunuyorlardı.

Peşaver kentinde de toplanan halkyapacakları yardımı açıklarken, birkadının şu sözü duyuldu: “Çocuğumusatıyorum...Çocuğumu satıyorum...”

Topluluktaki tüm başlar, bu sesingeldiği yana çevrildi, tüm gözler,bu sözün sahibi kadının üzerinedikildi.

Çok yoksul olduğu ilk bakıştagiyiminden ve çökük avurtlarındananlaşılan kadın, birkaç aylık çocuğunuelleriyle havaya kaldırmış, herkeseduyurabilmek için sesinin var gücüylebağırmayı sürdürüyordu:

“Çocuğumu satıyorum... Satılıkçocuk var... En büyük parayı kim verirseçocuğumu ona satacağım, parayı daMustafa Kemal’e göndereceğim.”

Kalabalıktan bir kişi, önündekilerisağa sola iterek kendine yol açtı ve38

Brezilya’nın 32 metre yüksekliğindeki ünlüReedemer Heykeli’nin (İsa Heykeli) önünegeçerek, dünyanın en yüksek 10 heykeliarasına girecek olan Atatürk Rölyefi,30 Ağustos Zafer Bayramı’nda İzmir,Buca’da açılacak. Buca Belediye Başkanı ErcanTatı’nın verdiği bilgiye göre, birçokaçıdan dünyanın en büyük heykelçalışmaları arasında yer alan buyapıt, Çaldıran Mahallesi, TaşOcakları Mevkii’nde, kayalarınbiçimine uygun olarak veyaklaşık 40 m. yüksekliğinde,3 boyutlu olarak konuşlandırılıyor.

Buca BelediyeBaşkanı Ercan Tatı,Mask’ın yer alacağıtepede çevredüzenlemesininyapılacağını ve alanıngece ve gündüzaydınlatılacağınısöylüyor.

.......................................................................................................................................................................................................................................

Yazan: BARIfi TARKAN

Atatürk RölyefiBuca’da Aç›l›yor

ustafa Kemal Atatürk’ün, “Benbütün İzmir ’i ve bütünİzmirliler’i severim. Güzel

İzmir’in temiz kalpli insanlarının dabeni sevdiklerinden eminim” sözününyer aldığı Buca Belediyesi websitesinde, uygulaması süren Atatürkresminin, belediye ve akademisyen-lerden oluşan bir kurul tarafındanseçildiği belirtiliyor. Atatürk Maskı’nın kaya zeminüzerine işlenmesi işinin teknik danış-manlığını, Dokuz Eylül Üniversitesi veEge Üniversitesi Jeoloji, Jeofizik veİnşaat Bölümü öğretim üyeleri yapıyor,İstanbul Yıldız TeknikÜniversitesi de projeyekatkıda bulunuyor. Fizibilite ve projelen-dirme çalışmaları bittiğinde,tahminen 50 ton çelik hasır,500 m3 püskürtme beton ve300 ton çelik konstrüksiyonkullanılmış olacağı daverilen bilgiler arasında...

eğişik branşlarda 15mühendisin görevaldığı projeye göre, maskın yer

alacağı tepede çevre düzenlemesiyapılacak, ayrıca bu alan gece ve gündüzaydınlatılacak. Buca Belediyesi, “Bu rölyefçalışmasıyla ulu önder Mustafa KemalAtatürk’ün adına yakışır bir eser yarat-makla birlikte, hem ilçemizin hem dekentimizin tanıtımına olanak sağlayanbir proje kazandırılmış olacaktır”

açıklaması yanında, Atatürk Rölyefiiçin bugüne değin yapılan çalışmalarışöyle sıralıyor: •Arazinin jeolojik, jeofizik vejeodezik etüdleri son aşamalarına

dek i lgi l i ünivers i te tarafından yapılmıştır.•Bu etüdler sonucunda her-hangi bir depremde düşmeolasılığı olan en küçüktenen büyüğe dek tüm kayalar,t a h r i b a t s ı z g e n l e ş e ndinamitle yerinde parça-lanıp kaldırılmıştır.•Rölyefe ulaşımı sağlayacakyol açılıp rölyefin oturtu-

lacağı zemin ve kayaaynasının kazı ve temizleme işlemiyapılmıştır. •Rölyefin oturacağı ve yaslanacağıtüm kayaların yapıları taşıma güçleri,testler ve hesaplamalar sonucubelirlenmiş, yatay ankraj çivilerinçakılacağı kayalar belirlenmiştir. Yatayve düşey ankrajlar, açacak uygunmakine ve ekipman belirlenmiştir. •Rölyef kabuğunu oluşturacak

40

hasırları belirlenmiş ve mukavemetdeneyleri tamamlanmıştır. • R ö l y e f i m o d ü l e r o l a r a khazırlayacağımız 5 dönümlük alanıntesviye çalışması tamamlanmıştır. •Rölyef montajının yapılacağı yerde,yapımına esas teşkil edecek 4 metrelikmaketin ön çalışması olan 1 metreyüksekliğindeki maket tamamlanmıştır. •Rölyefi ve birlikte oluşturulacakyapay kayaların araziye yerleşimdurumunu en gerçekçi biçimdesağlayabilmek için, fotogrametrikteknolojiyi kullanmak üzere ilgiliünivers i te i le görüşmeler imizsürmektedir.•.........................................................................................................................................................

Prof. Özcan Köknel,"Çatışan Değerlerimiz"adlı kitabında şöyle bir örnek vermiş:"Erkek kedi bir ağaca çıkmış veinmek bilmiyor. Kediyi o ağaçtanindirmek için ne yaparsınız?"Şıklar :a) Ağaca Tırmanırsınız.b) Merdiven dayayıp tırmanırsınız.c) "Gel pisipisi" diye seslenirsinizd) Dişi bir kedi getirirsiniz.e) İtfaiyeyi çağırırsınız.Sorunun değerlendirmesi şöyle:a) Ağaca tırmandıysanız; cesur vegirişkensiniz. İyi bir "satış temsilcisi"olursunuz.

b) Ağaca merdiven dayadıysanız;hedef için plan yapabiliyorsunuz.İyi bir "halkla ilişkiler müdürü"olursunuzc) "Gel pisipisi" diye seslenirseniz,saflık derecesinde iyimsersiniz. Sakınkendi işinizi kurmayın.d) Dişi bir kedi getirdiyseniz; kendiişinizi kurup çok başarılı olabilirsiniz.e) İtfaiye gibi kurtarıcı görevlileriaradıysanız; sorumluluğubaşkalarına atmayı beceren "iyi birüst düzey yönetici" olursunuz.Bu alıntıya ek yapanlar olmuş:f) Ağacı kesersiniz, böylece başkakedilerin çıkmasını da engellemişolursunuz:Sizden mükemmel bir "kamu yöneticisi " olur.g) "Bana ne" deyip yolunuza devamedersiniz. Sizden çok iyi bir"adam sen de"ci vatandaş olur.

...............................................................................................................................................

.........................................................................................................................................

...........................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Siz olsaydınızne yapardınız?

41

FIRÇALAYARAKSerdar Günbilen

42

oksa siz de aynen benim gibi misiniz ?

Y

43

BD A⁄USTOS 2009

Siz de aynen benim gibi…

S a b a h u y a n d › k t a n s o n r a ,

ay›labilmek için koyu bir kahve içmek

zorunda kalm›yorsan›z,

• Siz de aynen benim gibi…

Kolunuz ya da baca¤›n›z k›r›ld›¤›nda

bir a¤r›, parma¤›n›za i¤ne batt›¤›nda

bir ac› duymuyorsan›z ,

• Siz de aynen benim gibi… Yatak

odan›z›n tavan›n›n köflesindeki

örümcek a¤›ndan ve oradan sarkan

örümcekten rahats›zl›k duymuyorsan›z,

• Siz de aynen benim gibi…

Yanl›fll›kla bir kiflinin aya¤›na

bast›¤›n›zda piflmanl›k duymuyor ve

özür dilemeyi akl›n›zdan bile

geçirmiyorsan›z,

• Siz de aynen benim gibi…

Tansiyonunuz yükseldi¤inde ilaç

almadan düflmesini sa¤layabiliyorsan›z,

• Siz de aynen benim gibi…

Üzüldü¤ünüz bir anda, üzüntünüzügidermek için bir kadeh olsun içkiiçmeyi…

• Siz de aynen benim gibi…Sinirlendi¤iniz bir anda, sinirleriniziyat›flt›rmak için sakinlefltirici bir ilaçalmay› düflünmüyorsan›z,

• Siz de aynen benim gibi… Ülkesorunlar› konusunda görüflünüsöylemek isteyen bir dostunuzu,tuttu¤unuz tak›m›n do¤ru dürüst birtransfer yapamad›¤› konusundakigörüfllerinizle susturabiliyorsan›z,

• Siz de aynen benim gibi… Tümulusu etkileyen bir olay karfl›s›ndaetkilenmeyebiliyorsan›z,

• Siz de aynen benim gibi…Karfl›laflt›¤›n›z en olmad›k bir olaykarfl›s›nda “Adam sen de” deyip,k ü ç ü c ü k b i r t e p k i b i l egöstermeyebiliyorsan›z…

• Siz de aynen benim gibi… (Lütfen sayfay› çeviriniz)

...Yeryüzünün en flansl› veen mutlu “yaflayan” varl›¤›s›n›z.

44

BD A⁄USTOS 2009

ygur Türklerine yapılantoplu katliamlarla içimizkan ağlarken, bu güzel

yavrularımızın sözleri bardağı taşırdı.Bir sorunlar ülkesi olup, çıktık.

Gün yok ki kafamızı altüst eden birsorun yaşamayalım.

Hani insanın “Kavanoz diplidünya, yapacağın bu muydu?” diyesigeliyor.

Çağdaşlaşmayı ve aydınlanmayıamaçlamış ülkeler için eğitim,fevkalade önemlidir.

Cumhuriyetin kuruluşunda buönem, “Cumhuriyet sizden fikren,ilmen, fennen sağlıklı ve yüksekkarakterli koruyucular bekliyor”sözleriyle açıklanmıştır.

Ezbere dayalı bir eğitim,bilinenlerin tekrarıdır. Öğrenci, üreten,araştıran ve sorgulayan birisi olmakyerine, bir kaset, bir CD gibidir. Akıldışlanmış, düşüncenin yerini hazırformüller almıştır.

Çocuklarımızın isyanı bunadır.Haklıdırlar. Herşeyi öğrenme

......................................................................................................................................................................................................................................

YAfiAMDAN GÖZLEMLERAli Naili Erdem

Kutsal‹syanSeviye belirleme s›navlar›bitti. Baflar›l› olanlarisyanlar›n› dile getirmifller:"Yetenekleri s›f›rlayanezbercili¤in bitmesi vebize k›yd›n›z; bari kardefl-lerimize k›ymay›n›z"yakar›fl›nda bulunmufllar.

U

45

tutkusuyla dolup, taşan genç yaşları,ezberin labirentlerinde tutsak kılmakafedilmez bir hatadır.

izim eğitimimizin milli, laik,çağdaş bilime endeksli,genel ve eşitlikçi olması

gibi işlevselliği de saptanmıştır.Bundan geriye bir adımın olmamasıbeklenmişse de aksi olmuş, ezberciliktahtını kurmuştur.

S e v i y e s ı n a v ı n a g i r e nçocuklarımız “Bizim yeteneklerimizikörelten bu sistemle gururlanamayız”diyorlar.

Ne yapılmalıdır?Sistem değiştirilmeli, akıl ve ilim,

eğitimin itici gücü olmalıdır.Tabletfikirlerin yuvalandığı kafalar değil,kendi akıllarıyla doğruları, gerçekleribulan kafalar yetiştirilmelidir.

Bunun için de obje ne okul, nekitap, ne öğretmen olmayıp, öğrenciolmalıdır. Bu, çetin bir uğraşıgerektirir. Ancak meyvesi, özgür,bağımsız, demokrat bir Türkiye olur.Bu yapılmaz da “Böyle gelmiş, böylegider” denilirse, olayların nedenleriniaraştırmayan, fikir tembelliğininrahatlığı içinde “Armut piş, ağzımadüş” sefilliği sürüp gider.

Beyinsellik eğitimin özüdür. Bu,gönlün yatsımazı değildir. Çünkü iyiinsan, iyi vatandaş ancak, sağlıklıbeyinler kadar vicdanlı gönüllerle olur.

Çağdaş eğitim budur. Bu eğitimdeöğrenci, doğruyu arayan bir zekaolduğu gibi, iyiyi ve güzeli de arayan

bir vicdandır da. İşte bu öğrenci, kendibaşına bilgi üretir. O artık yönetilenbir karaktere değil, yöneten birkaraktere endekslenmiştir.

Çağımız bir arayış humma-sındadır. Mumyalaşmayan akıliktidardır ve yaşamak, yenileşmektir.Ezbercilikle yenileşilemez. İki binyıl öncesinin bilinenlerini tekrarlabir yere varılamaz. Bu nedenleeğitimcilere düşen görev, kendiniyönetecekleri yetiştirmektir. Bu daözgürlüğün ve kişiliğin, eğitimin herkademesinde ısrarla verilmesinebağlıdır.

üşünen, düşündüğünükorkusuzca söyleyen,serbest fikir alış veriş

terbiyesine sahip olan ve tartışmakültürünü içine sindirmiş gençler,ancak ezberci bir sistemin dışındayetişebilir.

Yarınlarımızın güvencesi olacakyavrularımızın isyanına kulak vermekve gerekenleri yapmak, vazgeçilmezbir görevdir.

B

D

46

BD A⁄USTOS 2009

öylü-kentli, okumuş-okuma-mış, genç-yaşlı,gelenekçi-tutucu herkes “Mevlit”i cami-de, evde,TV’de birçok kez dinlemiştir. “Mevlit”ten hiç

değilse birkaç dizeyi hemen herkes ezbere bilir.Ülkemizde mevlit törenlerinde güzel sesli mevlitçilerin

ezgiyle okuduğu etkileyici yapıt, Süleyman Çelebi’nindir.Mevlit yalnız Hz. Peygamber’in doğum günü olan mevlitkandilinde değil, öteki kandillerde, doğum, sünnet, ölümgibi nedenlerle, sevilen, sayılan büyükleri anma yıldönümügibi günlerde de okunur.

“Mevlit”in “Bahir” denilen bölümleri arasında ilahilereyer verilir. Mevlit yazarı Süleyman Çelebi’nin kendi adınıandığı dizelerin ardından ozanın ruhuna fatiha okunur.Mevlit sırasında tütsüler yakılır, gülsuyu serpilir. Katılanlaramevlit şekeri dağıtılır. Mehmet Âkif’in “Sait Paşa İmamı”

.......................................................................................................................................................................................................................................

BÜYÜK YAPITLARIMIZKonur Ertop

SÜLEYMAN ÇELEBİ’NİN‘MEVLİT’İ 600 YAŞINDA

K

Doğum tarihi, doğum yeridemek olan "Mevlit" sözcüğü,Hz. Peygamber’in doğumgününü kutlamak içinyazılmış yapıt, bu yapıtınokunduğu tören anlamını taşır.

47

adındaki öykülü şiiriyle HalideEdip’in “Sinekli Bakkal” romanında mevlit törenleriyle ilgili ayrıntılarayer verilmiştir.

ursa’da Ulucami’ninimamı olan SüleymanÇelebi, “Vesilet-ün-Necat” (KurtuluşuSağlayacak

Araç) diye adlandırdığıyapıtını 1409 yılında,günümüzden tam 600 yılönce kaleme aldı.

Camide bir gün İranlı bir vaiz, Bakara Suresi’nin“Biz onun (Tanrı’nın)p e y g a m b e r l e r i n d e nh içb i r in i ö t ek indenayırmayız” ayetini konuedinerek bu ayet gereğinceHz. Muhammet’i Hz. İsa’dan üstüntutmanın yanlış olacağını söylemiş.

Dinleyenlerden bilgili bir Arap,bu yorumun doğru olmadığını ilerisürmüş. Bu ayetin özne Tanrı olursa“Peygamberler arasında, peygamberolmaları bakımından, bir farkgörmeyiz” demek olduğunu, özneinsan o lursa ayet in “Bütünp e y g a m b e r l e r i n p e y g a m b e rolduklarına, aralarında bir farkgözetmeksizin inanırlar” demekolacağını açıklamış. Yine BakaraSuresi’ndeki, “Bu peygamberlerinbazısını bazısına üstün kıldık” ayetinedayanarak vaize karşı çıkmış.

Ancak cemaat ona katılmamış.

Bunun üzerine Arap, Mısır’a veHalep’e giderek kendisinin haklıolduğunu gösteren fetvalar getirmiş.Hz. Muhammet’in önceki tümpeygamberlerden üstün olduğunainanan Süleyman Çelebi, İranlı vaizingörüşlerini çürütmek için beş beyitlikbir şiir yazmış:

“Ölmeyip İsa göğe bulduğu yolÜmmetinden olmak için idi ol”(“Hz. İsa’nın ölmeyip göğeçıkması, Hz. Muhammet’inümmeti aras ında yeralabilmesi içindi.”) diyebaşlayan dizeleri çokbeğenilmiş.Süleyman Çelebi’nin, bir

süre sonra tamamladığı yapıtında budizeler de yer alır. SüleymanÇelebi’nin “Vesilet-ün-Necat” adınıverdiği yapıtı, “Mevlit” diye anılır.

e v l i t ” t e H z .P e y g a m b e r ’ i nyalnızca doğumua n l a t ı l m a z .M u c i z e l e r i n i n ,

Mirac’a çıkışının Mekke’denMedine’ye göçün, ölümünün etkilibir dille konu edinildiği yapıtın pekçok yerinde peygambere coşkuluövgüler vardır.

“Mevlit”, Hz. Peygamber’i konuedinen, onu öven, onun yaşamınıanlatan bir yapıttır. “Siyer” diye

B

M

Hz. Muhammed’intüm peygamber-lerden üstünolduğuna inananSüleyman Çelebiİranlı vaizingörüşlerinçürütmek içinbeş beyitlik birşiir yazmıştır.

48

BD A⁄USTOS 2009

adlandırılan bu tür yapıtlar, genellikledüzyazı iledir. Süleyman Çelebik e n d i s i n d e n ö n c e k i s i y e rkitaplarından, bu arada ErzurumluDarir ’ in manzum yapıt ındanyararlanmıştır.

aha sonraları mevlityazan pek çok ozanolduysa da hiçbirininyap ı t ı , Sü leymanÇelebi’ninki denli

beğenilmedi. Ne var ki onun yapıtı,kendi kaleminden çıkan özgünbiçimini yitirmekte gecikmedi.Birtakım bölümleri unutuldu.Sayfalar ına başka ozanlar ınmevlitlerinden bölümler karıştı.Süleyman Çelebi’nin “Mevlit”iningünümüze ulaşan en eski elyazması,ozanın ölümünden yüz yıl sorasınıntarihini taşır. Daha sonraki elyazmalarıarasında büyük ayrılıklar vardır.

Mevlithanlar (mevlit okuyanlar)yararlandıkları basma kitaplara, sözlügeleneğe bağlı olarak “Mevlid”i farklıbiçimlerde okurlar. Mevlit törenindeokunan i lahiler başka başkaozanlarındır. Mevlit kitaplarına “GeyikÖyküsü”, “Güvercin Öyküsü”, “Hz.İbrahim Destanı”, “Hz. İsmailDestanı”, “Kesikbaş Öyküsü” gibibölümler de eklenmiştir.

Süleyman Çelebi’nin yapıtındagörülen hiçbir değişiklik, “Mevlit”inen sevilen, uzun yıllar edebiyatkitaplarına örnek diye alınan, en etkili bölümlerinden “Merhaba Bahri” denlişaşırtıcı değildir.

urada Hz. Muhammet’ind o ğ u m u s ı r a s ı n d aolanları, annesi Hz.Emine anlatmaktadır:“Ak bir kuş gel ip

kanadıyla sırtımı sıvazladı; tam osırada o din sultanı doğdu, yerlergökler ışığa boğuldu” der. Ardındantüm varlıklar Hz. Muhammed’iselamlar:“Cümle zerrat-ı cihan edip nidaÇağrışuban dediler kim merhabaMerhaba ey âl-i sultan merhabaMerhaba ey kân-ı irfan merhabaMerhaba ey sırr-ı Furkan merhabaMerhaba ey derde dermanmerhaba.”(“Evrenin tüm zerreleri seslendiler,bağrışıp merhaba dediler. Merhaba eyyüce sultan, merhaba. Merhaba eybilgelik hazinesi merhaba. Merhaba

BErzurumlu Darir’in Hz. Muhammed’inhayatını anlatan ”Siyer-i Nebi” adlıeserinden bir betimleme

D

49

BD A⁄USTOS 2009

ey Kuran’ın gizli anlamını bilenmerhaba, merhaba ey derde dermanolan merhaba.”)

öylece uzayıp giden bugüzel dizeler Ahmet adlıbir ozanın SüleymanÇelebi’den 60 yıl sonrakiy a p ı t ı n d a n a l ı n ı p

“Mevlit”e eklenmiştir.Ahmed’in “Mevlit”inde çok güzel

başka parçalar da vardır:“Aşktır âhir yeldiren bu yelleriAşktır âhir söyleten bu dilleri...Aşkdurur hem gül olup hem hâr olanAşkdurur Mansur olup hem dâr olanAkl-ı kül hem aşk ile buldu vücudHem melâik aşk ile etti sücud.”(“Sonunda bu yelleri estiren aşktır,bu dilleri söyleten aşktır... Aşktır hemgül olan hem diken olan. Aşktır hemMansur hem onun çekildiği darağacıolan. Evrenin genel uyumu aşkla var

oldu, melekler aşkla secde kıldı.”)Usta bir ozan olan, tasavvufu iyibilen Ahmed’in “Mevlit”inin elyazmaları kitaplıklarda yatarken,yapıtından yalnızca bir parçanınbaşka bir yapıta eklenerekbaşkasının adıyla yaşaması, sanatınşaşılacak gizlerindendir!

Sü leyman Çe leb i ’n in“Mevl i t ” i , a ruz vezn iy leyazılmıştır, her beytin iki dizesibirbiriyle uyaklıdır. Yapıtta iki tanede kaside biçiminde yani herbeytinin ikinci dizesinin ilk beyitle

uyaklı bölüm vardır. Her bölümünsonunda şu beyit yinelenir:“Ger dilersiz bulasız oddan necatAşk ile derd ile eydün es-selat”(“Cehennem ateşinden kurtulmakisterseniz aşk ile, dert ile Tanrı bizibağışlasın deyin.”)

“Mevl i t ” , Esk i Anado luTürkçesi’nin edebiyat yapıtlarındadaha yaşadığı dönemin bir ürünüdür.Sonraki yüzyıllarda unutulacak“Ağdırmak (çıkarmak, yükseltmek),artık (sonra), assı (fayda, kazanç),ayrık (başka), baş (yara), bile/birle(ile, beraber), buncılayın (bunungibi), Çalap (Tanrı), denlü (türlü),dirlik (hayat), don (elbise), etmek(ekmek), eyitmek (demek, söylemek),girü (yine), görklü (güzel), ıssı(sahip), imdi (şimdi), irgürmek(getirmek), kaçan (ne zaman), kamu(bütün), kancaru (nereye), kanda(nerede), key (çok iyi), kiçi (küçük),kimesne (kimse), nesne (eşya), od(ateş), saçu (saçılan para), sağış (sayı,hesap), tamu (cehennem), tan(hayret), uçmak (cennet), yağı(düşman), yavuz (kötü), yazuk (zarar,ziyan), yeğ (en iyi), yeğrek (daha iyi)”gibi birçok söz kullanılmıştır.

evlit” yaşayan biryapıt olduğundan600 yıl boyuncasözlü gelenek, artıka n l a ş ı l m a y a n

Türkçe sözcüklerin yerine dizelerdeArapça, Farsça karşıl ıklarını

B

M50

BD A⁄USTOS 2009

g e ç i r m i ş t i r . B u g ü nanlaşılamayan ise bu yabancısözcükler olmaktadır.Yapıtın en eski yazmasındayer alan şu yoldaki dizelerSüleyman Çelebi’nin apaçık,arı-duru, içtenlikli anlatımınıngüzel örnekleridir:“Allah adıyla olur her iştamam”, “Misk gibi kokusucanlarda tüte”, “Cümlemahlukat onun emrindedir”,

“Tutun imdi can kulağın bu söze-Ta beyan edem bu sözü hoş size”,“Hem Muhammet gelmesi olduyakın-Çok alâmetler belirdigelmeden”,“Görmeyenlere haber verdiler”,“Aşk ile her kim ki dinlerse bunu-Açıla gönünde rahmet gülşeni”,“Dediler oğlun gibi hiçbir oğul-Yaratılalı cihan gelmiş değil”.Mevlit”, Süleyman Çelebi’nin İslamPeygamberi’ne beslediği derin

sevgiyi yüzyıllar boyunca geniş halkkitlelerine de aşılamıştır. Ancak yapıtınçok önemli başka bir yanı insankişiliğine, toplumsal ilişkilere yönveren eğitici yönüdür.“Bir nefes nefs arzusuna uymadı”,“Lutfu gibi adli hadsiz çoğ idi”,Hem tevazu’la kanaatti işi-Arpadandı ekmeği vü hem aşı”,“Canını hırs oduna yakmadı ol”,“Ömrü içre yalan söylemedi”,“Fi’l ü sözüyle kişi incitmedi”,“Gönlüne yol bulmasın kibr ü haset”,“Kılmagıl hiç kimse aybına nazar”,“Kimse hakkında deme hiç ayb söz”gibi öğütler hiç eskimeyen insandeğerlerini kazandırmayı amaçlar.“Şairi gibi bunun eksiği çok-Olmaya bir beyti kim eksiği yok”diyen alçakgönüllü SüleymanÇelebi’nin gösterişsiz yapıtına, genişhalk toplulukları sevgisini yüzyıllardıraralıksız sürdürmektedir.•

Evliliğinde şiddetlifırtınalar ve süre gelen geçimsizlik yaşayan adam,

evini terk ederek annesinin evinegelmişti. Annesi ona sarıldı ve biröğüt verdi:Git, eşinin söylediklerini dinle,oğlum, dedi.Adam annesinin öğüdünü tuttu;o akşam eve gittiğinde, eşininsöylediklerini dinlemeye başladı.

Aradan kısa bir süre geçtikten sonraadam, yine aynı nedenle, yine annesinegeldi.Annesi bu kez oğluna şefkatle sarıldıve onun saçlarını okşamaya başladı.Sonra da kulağına, yeni bir öğütfısıldadı:“Şimdi eve git ve... Eşininsana söyleyemediği her sözcüğü dinle”dedi. “Çünkü sevgiye ulaşan yolunkapısının gerçek anahtarı, sevdiğinikulaklarından önce, kalbinledinleyebilmektir.”

51

BD A⁄USTOS 2009

II. Dünya Savaşı’ndan sonra“Uzakdoğu Uluslararası AskeriMahkemesi” ya da “Tokyo Duruşma-ları” adıyla anılan yargı sürecinde,diğer 10 yargıcın verdiği ölümcezalarına karşı çıkan ve “Japonya’nınsaldırgan amaçlarla değil, kendinisavunma ve kurtuluş için savaştığını”öne süren Hintli yargıçR a d h a b i n o d P a l ,Japonların gönlündetaht kurmuştu. “Japonİmparatoru uğrunasavaşırken” ölen askerve sivillerin anısına,b a ş k e n t T o k y oyakınlarında kurulan

“Yasukuni Shrine” sitesinde, Hintliyargıç Radhabinod Pal için, yıllarönce verdiği bu karar ve 1.235 sayfalıkkarşı oy yazısı nedeniyle, 2005 yılındayapılan bir anıt yer alıyor.

The New York Times’ın 31Ağustos 2007 tarihli sayısında, KoSasaki imzasıyla yayımlanan bir

yazıda, “Kendi ülkesininyurttaşları tarafından çokaz anımsanan Hintli Pal’ın,ölümünden 40 yıl sonrabile, Japonya’da hâlâönemli kişi” olduğubelirtiliyor.

Kamuya ait NHKradyosunda yayımlanan ve

.......................................................................................................................................................................................................................................

YAKIN TAR‹H‹M‹ZMehmet Muhsinoğlu

Yargıç Radhabinod Pal

"‹ntikamasusayanlaryarg›y›görevlendirdi"

2. Dünya Savafl›’ndansonra Japon savaflsuçlular›n› yarg›lamakiçin yap›lan ”TokyoDuruflmalar›”yarg›çlar›ndan HintliRadhabinod Pal, ABD’yibu sözlerle suçluyordu:

52

55 dakika süren bir programda, ayrıcasatışa sunulan 309 sayfalık kitapta,“Radhabinod Pal’ ın yaşamı,düşünceleri ve Japonya üzerindekietkileri” anlatılıyordu. -xxx-

Ağustos/2007’de Hindistan’aresmi ziyarette bulunan JaponBaşbakanı Shinzo Abe, New Delhiparlâmentosunda yaptığı konuşmada,yargıç Radhabinod Pal’dan saygı veövgüyle söz ettikten sonra, 81yaşındaki oğlu Prashanto Pal ilegörüşmek için Kalküta kentinegitmişti.

23 Ağustos 2007 Perşembe günügerçekleşen görüşme sırasındaBaşbakan Abe, Radhabinod Pal’aduyduğu hayranlığı dile getiriyor,Hindistan’ın sömürge olduğu yıllardaİngiltere’ye baş kaldıran ve II.DünyaSavaşı sonrası Japon yöneticileriölüm cezasına mahkum edilirken,Tokyo’dan yana tavır takınan Hintliyargıcın anısına saygılarını sunuyordu.

”Uzakdoğu Uluslararası AskeriMahkemesi” (Tokyo Duruşmaları)

Bu görüşmede Prasanta Pal,Başbakan Abe’ye babasının 4fotograf ını hediye ediyordu.Fotograflardan ikisinde, eski JaponBaşbakanlarından Nobusuke Kishive yargıç Radhabinod Pal birliktegörülüyordu.

Başbakan Shinzo Abe daha sonra,İngilizlere karşı şiddetle direnişisavunan ve yargıç Pal’ın en katıdestekçisi olan Hintli ulusalcı SubhashChandra Bose’yi de ziyaret ediyordu.

Diğer ta ra f tan Hindis tanBaşbakanı Manmohan Singh de, 14Aralık 2006 Perşembe günü Japonparlâmentosu “Diet”te konuk olarakyaptığı konuşmada, iki ülke arasındakiilişkilerden söz ederken, şunlarısöylüyordu:

“Adalet ilkelerine bağlı olan yargıçRadhabinod Pal , Japonya’dagünümüzde bile anımsanıyor. Bu olayderin dostluğumuzun ve tarihimizinkritik anlarında birbirimize destekolduğumuzun kanıtıdır.”

-xxx-

“UzakdoğuUluslararasıAskeri Mah-kemesi”nin,müttefik ül-keler temsil-cisi olan yar-gıçları ara-sında, HintliRadhabinod

Yargıç Radhabinod Palhayranı Japon BaşbakanıShinzo Abe

53

BD A⁄USTOS 2009

Pal’ın İngiliz ve Amerikalıyetkililer tarafından nedenseçildiği, bugün dekesinlikle bilinmiyor.

Hintli Pal diğer 10yargıcın aksine, savaşdönemi Japon liderlerininAsya’daki savaş nedeniylesuçlanamayacağını, çünküonların saldırgan değil,“meşru savunma vek u r t u l u ş ” a m a c ı y l amücadele ettiklerini önesürüyordu.

Başbakan Abe gibi ulusalcıpolitikacıların iktidara gelmesindensonra, aynı dünya görüşünü paylaşanakademisyenler ve gazeteciler,Japonya’nın savaş tarihini gözdengeçirmek ve gerekirse düzeltmeleryapmak için kamuoyunda baskıoluşturdular.

Bu kampanya sonucu “TokyoDuruşmaları” çevresinde oluşan“kültür savaşı“nda, bir anlamda“mihenktaşı” olan yargıç Pal, yenidensahne ışıkları altına getiriliyordu.

Japon Başbakanı Abe, Hindistanparlâmentosunda yaptığı konuşmadave yargıcın oğlu Prashanto Pal ile 20dakika süren görüşmesinde, “TokyoDuruşmaları”nın yasallığına vedürüstlüğüne dolaylı göndermelerdebulunarak, gölge düşürmeyeçalışıyordu.

Başbakan Abe’nın Prashanto Palile yaptığı görüşmenin “el altından

servis edilen” notları-Japonya’nın komşu ülkelerarasındaki kötü imajınıdüzeltmeye çok yararlıolmayacağı uyarılarınakarşın- ertesi gün kimigazetelerde geniş yerbuluyordu.

-xxx-Japonlar tarafından

bugün de tartışma konusuyapılan “savaş suçları”arasında (B) ve (C)g r u b u n a a y r ı l a n l a r,

Asya’nın değişik bölgelerindeyargılanmış, (A) grubunda suçlanan25 Japon lideri ise Tokyo’da, 11yargıçlı uluslararası mahkemeninönüne çıkarılmıştı.

Bu grupta yer alanlar, “Saldırganamaçlarla savaş çıkarmak, barış veinsanlığa karşı suç işlemekle”suçlanıyordu.

Hindistan’ın Kalküta YüksekMahkemesi’nde yargıç olarak görevyapan ve bir “Asya ulusalcısı” olarak,sömürgeciliğe karşı görüşleriyletanınan Radhabinod Pal, “Nanjingkatliamı” gibi suçların bile (B) ve (C)grubunda yargılanması gerektiğinisavunuyor, “intikam almaya susamışolanların, yargı sürecini utanç vericib i ç i m d e g ö r e v l e n d i r d i ğ i n i ”söylüyordu.

25 sanığı suçlu bulan diğer yar-gıçların kararına karşın, “Her kişi veolayı ayrı ayrı ele alacağını ve

Yargıç Radhabinod PalAmerika’nın HiroşimaNagazaki’de kullandığıatom bombalarınınNazi vahşetinden dahakötü olduğunuvurguluyordu

54

BD A⁄USTOS 2009

iddianamade öne sürülen tüm suç-lamalardan, herkesin sorumlututulamıyacağını” belirten yargıç Pal,bu arada Amerika tarafından Hiroşimave Nagazaki’ye atom bombalarıatılmasının, “Nazilerin işlediği suçlarlakarşılaştırıldığında, çok daha kötü birvahşet olduğunu” vurguluyordu.

Yargıç Pa l , Amer ika’n ınJ a p o n y a ’ y ı “ a ç ı k ç a s a v a ş akışkırtt ığını” iddia ediyordu. -xxx-

San Francisco Barış Anlaş-ması’nın imzalanması ve“Tokyo Duruşmaları”karar lar ın ın Japonyatarafından kabulü üzerine,Amerikan işgali 1952yılında sona erdi.

Bu arada yargıç Pal’ın1.235 sayfalık karşı oyyazısıyla ilgili yayın yasağıda kaldırıldı.

Japon ulusalcıları,“Tokyo Duruşmaları”nınutanç verici olduğunusavunurken, bu belgeyi de dağıtmayabaşladılar.

Örneğin, Hokkaido ÜniversitesiK a m u P o l i t i k a s ı O k u l uprofesörlerinden Shi Nakajima,“Yargıç Pal” adlı kitabında, “TokyoDuruşmalarını eleştirenlerin, Pal’ınkarşı oy yazısından seçtikleri kimiparagrafları” gündeme getirdiklerinedikkati çekiyor, şöyle devam ediyordu:

“Pal, Japonya konusunda çok

sertt i ve Amerika BirleşikDevletleri’nden söz ederken ağırsözcükler kullanırdı. Ona görebütün emperyalist güçler, aynıgangster şebekesinin birerparçasıydı. Pal, bu görüş vetutumunu hep korudu.” -xxx-

Savaştan sonra başvurulan“kurnaz taktikler” bir yanabırakılacak olursa, Yargıç Palpolitikacılar tarafından birçok kezJaponya’ya davet edildi ve onur

nişanı yağmurunatutuldu.

1950’li yıllarınBaşbakanı NobusukeKishi, yargıç Pal’ın enbüyük hayranı vedestekçisiydi.

Kishi “TokyoDuruşmaları”nın (A)grubu sanıkları arasındayer almış, ancak suçlubulunmamıştı. Kishi,daha sonra Başbakan

olan Shinzo Abe’nin dedesi vepolitik rol modeliydi.

Yargıç Pal’ın anısına kurulan“Japonya-Hindistan DostlukDerneği”nin Başkanı Hideaki Kase, bir konuşmasında şunlarısöylüyordu:“Bizler için yargıçPal’ın varlığı büyük bir huzur veşükran sebebidir. Japonya’nın teksuçlu olmadığını açıkça söyleyenbaşka bir yabancı yok!”

1950’lerin JaponBaşbakanı NobusukeKishi, yargıç Pal’ın enbüyük destekçisiydi

55

BD A⁄USTOS 2009

Ancak, daha sonra JaponB a ş b a k a n l a r ı n d a n Ya s u h i r oNakasone’ye bir dönem danışmanlıkyapan aynı Hideaki Kase, “YargıçPal’ın Nanjing katliamı dahil, verdiğikararın tümüyle görüş birliği içindeolmadığını, Çinlilerin ve müttefiklerinNanjing konusunda sürdürdüklerit amamen ya lana daya l ı b i rpropagandanın kurbanı olduğunu” önesürüyordu.

Harvard Üniversitesi’nin GüneyAsya tarihçisi Sugata Bose’ye göre;b i r çok Hin t l i sömürgec i l i kkarşıtlarının, Batılı güçlerle yarışanJaponya için besledikleri hayranlıkduygusu yanında, Asya’da uyguladığıyayılmacılık ve sömürgecilik politikasınedeniyle, bu ülke hakkında sahipoldukları “çelişkili” görüş vedüşüncelerini , yargıç Pal dapaylaşıyordu.

Suga t a Bose , H ind i s t anbağımsızlık hareketinin lideri olanbüyük amcası Subhash ChandraBose’nin, Çin’i işgal eden Japonya’yıeleştirdiğini, ancak İngilizlere karşıbir Japon müttefiki olduğunuanımsatıyor ve diyor ki:

“Güney ve Güneydoğu Asyaaçısından bu karmaşık bir görüş…Japonların sağladığı yardım nedeniylebir ölçüde var olan minnet duygusuyanında, aynı zamanda ölümcül birşüphe de vardı Japonya hakkında…Buna karşın Subhash Chandra Boseve sömürgecilik karşıtlarının kurduğu

Hindistan Ulusal Ordusu, Japonya’nınyardımını kabul etmişti.”

“Yargıç Pal bir Hintli olarak bütünbunları biliyordu” diyen tarihçi SugataBose, sözlerini şöyle noktalıyor:

“…Belki de yargıcın görüşlerini,dolaylı olarak bunlar etkilemişolabilir!” •

YargıçRadhabinod Pal,27 Ocak 1886’daB a n g l a d e ş ’ i nS a l i m p u rköyünde doğdu.B a ş k a n l ı kKoleji’nde matematik ve KalkütaÜniversitesi’nde anayasa hukukueğit imi gördü, 1923-1936yılları arasında aynı üniversitedeprofesör olarak ders verdi. 1941y ı l ı n d a K a l k ü t a Y ü k s e kMahkemesi’nde yargıç; 1944yılında Kalküta Üniversitesi’nderektör yardımcısı oldu. 1927’deHindistan Hükümeti’nin hukukdanışmanlığını yapan Pal, 1946yılında “Uzakdoğu UluslararasıAskeri Mahkemesi” yargıçlığınagetirildi.“Tokyo Duruşmalar ı”ndansonra, Birleşmiş MilletlerUluslararası Hukuk Komisyonuüyeliğine seçildi ve 1952-1966döneminde görev yaptı.10 Ocak 1967’de, 81 yaşında öldü.

56

BD A⁄USTOS 2009

...................................................................................................................................................................................................................................

SPORUN DÜNYASIMetin Gören

Bu PazarGiderek

Azar

Ekonomik kr iz ler dünyaülkeler ini akla gelmedikyöntemlerle önlem almayaz o r l u y o r . “ Y ı k ı l m a z ” ,

“Sarsılmaz”, “Bir şey olmaz”,“Etkilenmez” gibi klasik söylemlerletanımlanmaya çalışılan ve her açıdandünyanın en güçlü ülkesi konumundakiAmerika bile paketlerini açtı,gelebilecek tehlikeleri örnekler sunarakvatandaşlarına bıkmadan, usanmadananlatıyor. Güçlü ülkelerin birçoğuörneğin, İngiltere, Fransa, Almanya bir

anlamda yelkenleri suya indirdiler,gelişmeleri dikkatle izliyorlar.Amerika’nın dünyayı saran,milyonları televizyonların başına adetaçakan NBA (Amerika ProfesyonelBasketbol Ligi) bile canlılığını yitirdigibi... Gururumuz Hidayet Türkoğluaylarca gündem yarattığı bu ilginçpazarın Amerika ekonomisinekazandırdığı değerin tartışılmazgerçeği i le kriz önlemleriniörtüştürmek sanırım doğru ve sağlıklıbir yaklaşım olmayacaktır. Ancak

Kulüplerimizin de yads›nmayan birsermaye gücüyle dünya futbolunabüyük zarar verece¤i bu olufluma,k›y›s›ndan kenar›ndan girdi¤inigözlüyoruz.

57

hareketlerindeki durağanlık, dünyanınen kaliteli ve ekonomik boyutlarıyüksek liginde de ciddi önlemleralındığının bir göstergesi biçimindeaklımıza takıldı.

ugün dünyanın tartışılmaz enbüyük spor oluşumlarından biriolan İngiltere Futbol Ligi’ndeşampiyonluk uğraşı veren ünlü

takımların birçoğunda, muhasebehesapları yoğunlaştırıldı. Güçlükulüpler kasalarının ticari bir söylemle“Kırmızı Bakiye” yani zarar tablolarısunmaması için çaba gösteriyor.

İngiltere’nin dünyaca ünlütakımı Manchester United, “Demirbaşoyuncum” biçiminde lanse ettiğiRonaldinho’yu gözünü kırpmadanİspanya’ya uğurladı.

Portekizli oyuncunun RealMadrid’e transfer oluşu, tam doksanmilyon Euro’nun kulüp kasasına kısasüreli bir zaman dilimi içinde akmasınısağladı. İngiltere’nin “Sir” unvanlıİskoç teknik direktörü AlexFerguson’un, transfere karşı çıktığınıişaretleyen tepkili açıklamaları çokkısa sürdü. Olayın perde arkasındanFerguson’nun, “Sus konuşma, sonraişinden olursun” biçiminde ilginç biruyarı aldığı ortaya çıktı. Ünlü teknikdirektörün direniş söylemiyle işgarantisi arasındaki savaş kısa süredesona erdi. Ferguson, Amerikalıpatronlarına boyun eğmek zorundakaldı. Manchester United ise bir süredaha Ronaldinho’dan gelen büyük

parayla krize karşı savaşınısürdürebilecek.

Kriz, bir zamanların futbolülkesi İtalya’yı da etkisi altına aldı.Başbakan Berlusconi’nin takımı Milankrizi atlatabilmek için, kırmızı-siyahlıformayla özdeşleştirdiği Brezilyalıfutbolcu Kaka’yı Real Madrid’ebavullar dolusu parayla sattı. İtalyabaşbakanı ve Milan kulübünün sahibiBerlusconi’nin, İtalya’nın ünlü sporgazetesi “La Gazetta Sport”a çıkanaçıklaması da ilginçti:“Kaka’yı sattım,kr iz deniz inde boğulmaktankurtuldum.”

talya başbakanının bu açıklamasıkarikatür sanatçılarına günlercemalzeme oldu. Etkili gazeteler,kad ın la ra düşkün lüğüy leb a ş k a ü n e s a h i p o l a n

Berlusconi’nin karikatürlerini birincisayfadan yayımladılar.

Başbakanla ilgili bir karikatürilginçti. Brezilyalı oyuncu Kakakucağında, kriz denizinden sahile

Baflbakan Berlusconi’nintak›m› Milan kriziatlatabilmek için, Kaka’y›Real Madrid’e bavullardolusu parayla satt›.

58

BD A⁄USTOS 2009

çıkan Milan kulübü başkanından,denizin içinde boğulmakta olanonlarca kadın “Bizi de kurtar”biçiminde bir yakarış sözcüğüyleyardım istiyorlardı.

Bu denli esprili yaklaşımlardansonra madalyonun öteki yüzündeysekrizi umursamayan birçok alıcı ülkeve onların ünlü kulüpleri vardı.İspanya ve Real Madrid bu konudaliderdi. Efsane bir takım yaratabilmekiçin tanımı zor bir harcamaya girenBaşkan Florentino Perez “Paranın hiçönemi yok. Yeter ki, Real Madridkupaların tümünü müzesine götürsün”diyordu. Perez, bir anlamlı yarışıniçindeydi. Sınırsız bir servete sahipolmanın psikolojik, ancak olumsuzoluşumları içinde hırsa dayalı birçelişki yaşayan Real Madrid başkanı,arkasına aldığı taraftarla bir güçgösterisi de yapıyordu. Perez, sonyıllarda İspanya futbolunun tekegemen gücü olan Katalanlar’ıntakımı Barcelona’yı alt edebilmeninince hesapları içindeydi. Müthiştransferler, su gibi harcanan paralarve bir ünlü kulübün yeşil alanlarlasiyasi arenalar arasında ring yolculuğuyapacak olması... Çok daha önemlisiBaşkan Florentino Perez’in sağla-yacağı güç... Özcesi, açamayacağıkapının bulunmadığı ve de servetine

yenilerinin katılacağı sınırsız işsahaları...

Bugün, İngiltere ve İtalya’danİspanya’ya... Yarın İspanya’dan birdolu ülkeye... Tüm bunlar, futboldenilen dev bir sanayinin hammaddesiinsan olan bir ürüne yatırdığı çılgınlığavaran inanılmaz yatırım biçimindealgılanmalıydı. Bu pazar, giderek azar.

Kulüplerimizin de çılgınlığavarmasa da azdığı ve yadsınmayanbir sermaye gücüyle dünya futbolunabüyük zarar vereceği bu oluşuma,kıyısından kenarından girdiğinigözlüyoruz. Ve ayırdında olmadandemeç salvolarının, onlarınki gibitümceler oluşturduğuna tanıklıkediyoruz. Şampiyonluk için söylemler,peş peşe üç yıl gibi erişilmesi zorzaman dilimlerine bölünüyor. Veparanın adının olmadığı bir eyleminözümsendiğini gözlüyoruz.

lkemizin yerini haritada bilebulamayanlar ın üzerineör tecekler i yorganlar ınu l u s l a r a r a s ı p a r a l a r ı ntomarlarından oluşacağının

sözünü verenlerin, günü ya da sezonukurtarmalar ıyla futbolumuzukurtarmalarının arasındaki tamponbölgenin de ayırdında olmalıdır. Ezelirekabetin yadsınamaz olgusuyla ülkeinsanını zor durumda bırakanekonomik olumsuzluğu, bir futbolkarşılaşmasının tribün keyfi hizmetinesunarsak, bu ilginç pazar ülkeboyutlarını aşarak azar.•

Real Madrid Baflkan›Florentino Perez s›n›rs›zserveti ve taraftardeste¤iylegüç gösterisi yap›yor

59

BD A⁄USTOS 2009

Spiker, haberi okumayı sürdürüyordu:“Kararda ayrıca ülkelerin ellerindebulunan tüm silahların imha edilmesine,silahlanmaya ayrılan bütçenin öncelikleyoksul ülkeleri kalkındırmak için, sağlık,beslenme ve eğitim gibi öncelikligereksinimler için kullanılmasına kararverildi. Evet sevgili izleyiciler, şu andabirlikte, tarihsel bir olaya tanıklıkediyoruz…” Annem heyecanla “ Çok şükür bugünleri de gördük” dedi. Ağabeyim “Birdakika bugün ayın kaçı?" diye sordu.

.......................................................................................................................................................................................................................................

YAfiAMDAN YANSIMALARNuray Bartoschek

gerçeklerimiz de...

üfllerimiz debizim,D

Televizyonda haberleri sunan spiker “ Uluslararas›

Bar›fl Görüflmesinde al›nan karara göre dünya

üzerinde sürekli bar›fl› sa¤lamak için tüm silahlar›n

kullan›m› yasakland›" dedi¤i anda, odadaki konuflmalar

birden kesildi. Yemek masas›nda yerini almaya

haz›rlanan ev halk›, “Do¤ru mu duydum?” diye soran

gözlerle birbirimizin yüzlerine bakt›k.

“Bundan böyle yeni birdönem bafll›yor. Bundanböyle savafllar yok,insanlar açl›k, yoksullukve savafllar nedeniyleölmeyecekler. “

bilgisayarlarının ekranlarınınkarşısından kalkmıyorlar, arkadaşlarıi le "em –es- en" kullanarakgörüşüyorlar.

Hayır, hayır. Yanlışlıkla değil,bilerek yazdım. Hiçbir çocuk, "msn"harfler ini “me-se-ne" olaraksöylemiyor. Okullara söyleşiyegittiğimde, bilseniz kaç öğrenciden"arasıra ‘çet’ yapmak" önerisialıyorum. Bu önerilerini yapmadanönce elbette "em-es-en"im olupolmadığını soruyorlar.

O anda ayağıma bir top çarptı, benibu düşüncelerimden uzaklaştırdı.Oyun oynayan çocuklardan birikibarca “Çok çok özür diledi" ve"Amacının asla beni rahatsız etmekolmadığını" söyledi.

O an ayırdına vardım; kibarcaözür dileyen bir çocuğun varlığınımeğer ne denli çok özlemişolduğumun.

Sabahtan bu yana sürenşaşkınlığımla çocuğun yüzünebaktım.“ Sizleri ilk kez sokaktaoyun oynarken görüyorum"dedim. "Nası l ka lkabi ld in iz

nun aklından geçenleri benokudum: “Nisan ayında

olmadığımıza göre Nisan Bir şakasıolamaz sevgili abiciğim" dedim. Aramıza annem girdi: “Kahvaltıhazır, haydi sen koş, bakkaldan tazeekmek al" dedi bana. “Önce kendimizegelelim sonra da bu güzel olayık u t l a y a l ı m . ” H a b e r l e r d eduyduklarımın şaşkınlığını üzerimdenatamadan, kendimi sokağa attım.Sokakta çocuklar, neşe içinde oyunoynuyorlardı. Bu kez de onlarıgörünce şaşı rdım.Doğrusu, son dört yıldıraynı evde oturmamızakarşın, bu mahallede bud e n l i ç o k ç o c u kolduğunun ayırdındadeğildim. Günün bus a a t l e r i n d esokaklarımız genellikle boş olurdu.Yalnızca bizim mahallemizde değil,tüm mahallelerde de tüm sokaklarbomboş olurdu bu saatlerde.. Hattaoyun parklarında bile tek tük çocuklargörürdüm arada sırada. Hani, dışarıdanbirisi gelse, bu şehirde hiç çocuk yoksanır.

ışarıdan mı? Hangi dışarıdansöz ediyorum ki! Aslında

gerçeği çok iyi biliyorum. Yalnızcabizim mahallemizde, benim yaşadığımilde değil, her yerde durum aynı.Çocuklar artık sokakta oynamakistemiyorlar; Evlerindeki

O

D

“Ama dün gece belgeselkanal›n› izledikten sonrabilgisayar ve televizyonkarfl›s›nda daha azzaman geçirmeye,karar verdik.”

61

BD A⁄USTOS 2009

bilgisayarlarınızın karşısından?“Çocuk tüm içtenliğiyle yanıt

verdi:“Son günlerde televizyondaizlediğimiz belgesellerin etkisi sonucusanırım“ dedi.

Çocuğun yanıtı merakımıgidermekten öte, şaşkınlığımı bir katdaha artırdı. “Televizyonda izlediğinizbelgeseller mi?" diye sordum. "Sizlertelevizyonda belgesel ler i miizliyorsunuz?"

ocuk yine içtenlikle yanıt verdi:“Doğruyu söylemek gerekirse

yakın zamana değin belgeselizlemiyorduk” dedi.“Ama dün gece belgeselkanalını izledikten sonrayalnızca bilgisayarındeğil, televizyonunkarşısında da daha azzaman geçirmeye, dahafazla aç ık havadaoynamaya karar verdik.”Onun bu yanıtı ilgimi daha çok çekti:" B e n d ü n g e c e t e l e v i z y o nizleyemedim" dedim. “Ne vardı sizibu denli etkileyen?"

Çocuk bilgiç bilgiç “Yapılanaraştırmalara göre televizyonunkarşısında saatlerce oturmak, beyinhücrelerimizi olumsuz etkiliyormuş"dedi. "Annem hep ‘Aptal kutusu’ derdiama ben pek ciddiye almazdım.Bilimsel araştırmalara bakılırsa annemaz bile söylüyormuş. Biz dearkadaşlarımızla karar aldık, bundanböyle bilgisayar başında geçireceğimizsaatlerde sokakta oynamaya,televizyon başında geçireceğimizsaatlerde de kitap okumaya kararverdik."

Her köşe başında açılanbüyük süpermarketlereinat hala küçük dükkanınıkapatmamakta direnenbakkal Ahmet amcanınbaşı kalabalıktı bugün.

Alışverişe gelenm ü ş t e r i l e r s a b a h

haberlerinde duydukları inanılmasıgüç haberi tartışıyorlardı heyecanla.Her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu.

ğretmen Veli bey biraz öfkeylekarışık olarak “Onca silahı

hiçbir ülke yok etmez” dedi. “Hem ozaman bir tehlike karşısında nasılsavunacağız kendimizi?” MuhtarÖzcan bey “Veli bey, kurtulun artıkgereksiz kuşkularınızdan “ dedi vehaberin gerçekliğine yürekteninandığını gösterircesine devam etti“Bundan böyle yeni bir dönembaşlıyor. Bundan böyle savaşlar yok,komşun açken, tok uyumak yok,

Kahvalt›l›klar› ve günlükgazeteleri al›p, tan›k

oldu¤um konuflmalar›anlatmak iste¤iyle

uçarcas›na eve geldim.

Ç

Ö

62

BD A⁄USTOS 2009

“HOCAM, SENİNLE GURURDUYUYORUZ “ yazıyor. Profesör,devlet büyükleri i le birl ikteobjektiflere mutlulukla gülümsüyor.Hemen altındaki haberi okuyorum bukez . Engelliler maratonunda altınmadalya kazanan sporcumuzunfotoğrafı var. Sporcumuz "Devletinbiz engellilere, sağladığı olanaklar,bizim gerçekten yaşamın içinde yeralmamızı sağladı. Bu yaşama sevinciile ülkemize daha pek çok madalyagetireceğimize inanıyorum” demiş..Sağ alt köşede bir başka haber var :“Piyanist kardeşler ödüle doymuyor.”

Hızl ıca tüm sayfalar ınıtarıyorum gazetenin. İnanılır gibideğil! Sanki birisi elinde sihirli birdeğnekle dokunmuş ve tüm yaşambiçimimizi değiştirmiş.

eyecanla “Anne, şu gazetelerebir bakar mısın lütfen? “

diyerek sandalyemden fırladığımanda, çayları doldurmakta olank a r d e ş i m l e ç a r p ı ş ı y o r u z .Çaydanlıktaki kaynar suyunyakıcılığını o an tüm bedenimdeduyumsuyorum ve acıyla çığlıkatıyorum.

Gözlerimi açıp uyanıyorum.Gerçeğin tüm yakıcılığını yüreğimdeduyumsuyorum. Sessiz bir çığlıkatıyorum.

Odadakilerin hiçbirinde en ufakbir kıpırtı yok. Kimseden çıt çıkmıyor.Duymuyorlar çığlığımı,sanki...•

insanlar açlık, yoksulluk ve savaşlarnedeniyle ölmeyecekler. “

Birkaç kişi haberin gerçekliğineya da “işlerliğine” kuşkuylayaklaşırken, diğerleri bir bayramsevinci içerisindeydiler.

ahvaltılıkları ve günlükgazeteleri alıp, tanık olduğum

konuşmaları anlatmak isteğiyleneredeyse uçarcasına eve geldim.Evde de durum farklı değildi.Kardeşimin “Geç bile kaldılar, olmasıgereken buydu zaten” sözüne karşılıkağabeyim hala olayın gerçekliğineinanmakta zorlanıyordu.

Sabah gazetelerini elimdenkapıp okumaya başlayan kızım “Aaaanne bak “ dedi heyecanla. “ Dünyaçapında ün sahibi bir profesörümüz,tıp dünyasına katkısı nedeniyle birödül daha kazanmış. Yarın akşamcumhurbaşkanlığı konutunda ödültöreni varmış, ne güzel değil mi?” .Gazeteyi elime alıp baktım. O da ne?Bu işte bir tuhaflık var.

Kızımın okuduğu haberneredeyse gazetenin yarısını kaplamış.Başlıkta kocaman puntolarla

K

H

63

BD A⁄USTOS 2009

› b r › s T ü r k B a r › flHarekât›’nda, Rumm e r m i s i y l e a ¤ › ryaralanan ve esir düflen

o dönemin Günayd›n gazetesimuhabiri, tan›nm›fl gazeteci ErginKonuksever, 35 y›l önce yaflam›n›kurtaran Rum doktor Andreas D.Demetriades ile, bu olaydan sonrailk kez bir araya geldi.

Irak, ‹ran, Afganistan, Pakistanve K›br›s’ta savafl muhabirlikleriyapan Ergin Konuksever, yaflam›n›borçlu oldu¤u Rum doktoru, y›llarsüren uzun çal›flmalar sonras›ndabuldu. Bu arada K›br›sl› Türk kanseruzman› Ahmet Elgin’in 3 ay› aflk›narafl t › rma yapmas› ve Rumhastanelerindeki kay›tlar› inceleyip,dönemin cerrahlar›yla iletiflim

kurmas ›n ›n dakatk›s›yla, gazeteciKonuksever Rumdoktora ulafl t › .

L e f k o fl a ’ d aLedra Palace s›n›rkap›s›nda buluflan

35 Y›l Sonra Gelen Teflekkür

Yazan: MESUT GÜNSEV

K

Tan›nm›fl gazeteci Ergin Konuksever35 y›l önce K›br›s Savafl›’nda yaflam›n› kurtaranRum doktoru geçen ay K›br›s’ta buldu...

Ergin Konuksever35 y›l önceyaflam›n› kurtaranRum doktor AndreasD. Demetriadesile teflekkür yeme¤inde

ve kucaklaflan ikiayr› cephenin savaflarkadafllar›, kolkola yürüyerekKKTC D›fl Bas›nBirli¤i’nde beraberbir ö¤le yeme¤iyiyerek an›lar›n›tazelediler.

Türk gazetecive Rum doktorduygusal anlaryaflarken, Rum doktor Demetriades, gazeteci Konuksever’in 35 y›l öncedikti¤i kurflun yaralar›n› yenidenmuayene etti. Rum doktor “bundansonra sen benim kardeflimsin”ifadelerini kullan›rken, gazeteci ErginKonuksever ise “35 y›l sonra doktorateflekkür etmenin mutlulu¤unuyaflad›m” dedi.

o n u k s e v e r , d o k t o rDemetr iades’ i s ›n › rkap›s›na kadar kol kolagötürdü ve bundan sonra

daha s›k görüflmek istedi¤inivurgulayarak, doktora “bunda sonra ‹stanbul’da da bir evin var” dedi.

Gazeteci Ergin Konuksever,2’inci K›br›s Bar›fl harekat›ndagazetecilik yapt›¤› dönemde, Rumkurflunlar›yla vuruluflunu ve doktorlabafllayan öyküsünü flöyle anlatt›;

“2’inci harekat›n birinci günüydü.O dönemde filmlerimizi gazeteyeaskeri helikopterle gönderiyorduk.

Hamitköy’de acil do¤um yapmas›gereken, Yüksel Ahmet isimli kad›n›hastaneye yetifltirmek için bindi¤imizaraç yanl›fl yola sapt›. O andayan›mdaki flöförün a¤z›ndan girenmermiyi gördüm. Rum askeri atefliylefloför an›nda hayat›n› kaybetti veüzerime düfltü. Ben ise foto¤rafmakinesi ile elimi araban›n cam›n›nd›fl›na ç›kard›m. Bas›n diye ba¤›rd›m.Rum askeri bizi durdurdu. Askerkarn›ma silah›n› dayad› ve ‘Ben degazeteciyim, ama bugün sen benimdüflman›ms›n’ dedi, o anda vuruldum.A¤›r yaralanm›flt›m, yarama havlubast›r›p beni hastaneye kald›rd›lar.”

“Hastanede kan kaybederken,kap›daki bir k›s›m görevlilerin,‘B›rak›n kanamadan ölsün’ tart›flmas›yapt›klar›n› anlad›m. Yine o andaRum hemflireler, kan kaybedipölmem için karn›m› yumrukluyordu.Tam o s›rada mavi gözlü ve genç birdoktor içeriye girdi ve o doktorun

Rum doktor Andreas D. Demetriades 35 y›l önce ErginKonuksever’in s›rt›ndan ç›kard›¤› kurflun yerlerini inceliyor...

K

65

ad›n› 35 y›l sonra ö¤rendim.Hemflirelere k›zd›: ‘Ben Hipokratyemini etmifl bir doktorum, benimiçin Türk, Rum asla fark etmez. Siziameliyat edece¤im, benim gözetimimalt›ndas›n›z. Korkmay›n.’ dedi.Doktor, ayn› zamanda, bana zararverilmemesi için kap›da önlemler deald›rm›flt›.. O doktor, 35 y›ld›ra r a d › ¤ › m A n d r e a sD.Demetriades’mifl.”

“Tam bu s›rada arabada yan›mdaolan, birlikte esir düfltü¤ümüz veafla¤›da sa¤lam b›rakt›¤›m Ankamuhabiri arkadafl›m Adem Yavuz’ukarn›ndan vurulmufl halde yan›mayat›rd›lar. Adem’i EOKA’c›larhastanenin kap›s›nda karn›na silah›

dayayarak vurduklar› için RumDoktor Demetriades 6 kez ameliyatetti¤i halde kurtar›lamad› ve flehitoldu.”

“Aradan geçen bu süre zarf›ndabu doktora bir teflekkür bileedememek s›k›nt›s›n› yafl›yordum.”

um doktor AndreasD.Demetriades ise ogünleri flöyle özetledi:

“Ben savafl s›ras›ndayaral› asker ve sivilleri tedaviediyordum. Hastane Yeflil hatt›nyak›nlar›ndayd›. Bir Türk gazetecinina¤›r yaral› olarak getirildi¤iniduydum. Normalden üç kat daha serihareket ederek müdahale ettim. Çokkötü bir savaflt›. Yüzlerce yaral› veölü vard›. O gün biz Türk askerlerinintüm Lefkofla’y› alaca¤›n› duymufltukve bekliyorduk. Bu asker tümLefkofla’y› al›r demifltik. Erkenmüdahalenin ne anlama geldi¤ini vemüdahale için ‘alt›n saat’in neoldu¤unun çok iyi bilincindeydim.Çünkü 2’inci dünya savafl›ndamüdahalelerin gecikmesi yüzündenyaral›lar›n yüzde 60’› öldü. Buradakiflans›m›z cephenin hastaneye çokyak›n olmas› ve müdahaleyi erkenyapabilmemizdi. Yaral›n›n Rum yada Türk olmas› benim için hiçbiranlam tafl›m›yordu ve müdahale ettim.Aradan geçen bunca zamansonras›nda buluflmak beni çoksevindirdi. Biz bir arkadafl, hattakardefliz.”‹ki “yeni dost” kucaklaflarak ayr›ld›lar.

Fot

ogra

flar:

Efk

an K

arat

afl

R

66

Elsie Mitchell adl› bir ö¤retmen vebefl ö¤rencisi 5 Mayıs 1945’te,Gearhart Dağı’na geziye çıkmışlardı.Öğrencilerden biri, dağın yamacındagörüp merak ettiği bir demir parçasınadokundu. O anda büyük bir patlamaoldu, öğretmen ve beş öğrencisiyaşamlarını yitirdiler. Olayın nedeniçok sonra anlaşılabildi: Öğrencinindokunduğu demir parçası, JaponlarınAmerika’ya gönderdiği en az 6.000“bomba yüklü balon” dan biriydi. Bukaza, Amerikan tarihinde düşmansaldırısı nedeniyle Amerika kıtasındasonu ölümle biten ilk ve tek olaydır.

Amerikal› komutanG e o r g e P a t t o n ,Sicilya’da savaş bunalımıyaşayan b i r asker ihastanede tokatlamış vebu davranışı nedeniyleAmerika’da, özellikleasker anne ve babalararasında büyük bir tepkiyaratmıştı. Patton ogünlerde daha büyük bir

savaş suçu daha işlemiş, fakat onunbu suçu “üzeri örtülerek kamuoyundangizlenmişti.”Sicilya çatışmasından önce Pattonbirliklerine, kendi birlikleriylearalarında 180-200metre kalmasına karşıng e r i ç e k i l m e y i p ,savaşmaya devam edendüşman askerlerini esiralmamalarını, teslimolsalar bile öldürülme-lerini emretmişti.

Onun, büyük bir savaş suçu olanbu emri nedeniyle Sicilya’da binlerceasker ve uluslar arası hukuk, sözcüğüntam anlamıyla bir cinayete kurbangitmişlerdi.

‹ng i l iz Marefla l BernardMontgomery, ülkesinin BaşbakanıWinston Churchill ile savaş süresince

Derleyen:Prof. Dr.YÜRÜK ‹YR‹BOZ

2.DünyaSavafl›’ndaMe¤erBunlar daOlmufl…

.........................................................................................

GeneralGeorge Patton

67

Stalingrad’da Ruslar taraf›ndançevrilen Alman 6. Ordusu, 1942-43 kışında açlıktan ve soğuktan ölmeküzereydi. Yiyecek yoktu, yeterligiysiler yoktu ve yakıt yoktu.

Berlin’den, gereksinimduyulan yardım malzemelerinin yolaçıkarıldığı haberi gelince bitkinorduda bir umut rüzgarı esti. Birkaçgün sonra beklenen yardım sandıklarıgeldi. Sandıklar büyük bir sevinçleaçıldı ama içinden çıkanları görüncetüm askerler donup kaldılar. Yanlışbir düzenleme sonuncu hazırlandığıanlaşılan yardım sandıklarından, solçiftleri olmayan binlerce ayakkabı,dört ton baharat ve milyonlarcaprezervatif çıkmıştı.

2. Dünya Savafl› s›ras›nda taraflargaz kullanmama konusundabirbirlerine güvenmediklerinden,ellerinde zehirli gaz bulundurmayakarar vermişlerdi. Aralık 1943’deAlmanlar İtalya’daki Bari limanınasaldırarak, 100 ton hardal gazı yüklübir bağlaşık gemiyi vurmuş, bu olaysonunda çok sayıda bağlaşıkkuvvetler askeri, ölümcül biçimdezehirlenmişti. Gaz kurbanlarını tedavieden doktorlar, gazın akyuvarlardaözel bir etkisi olduğunun ayırdınavardılar ve bunun kanser tedavisindeetkili olabileceğini saptadılar.Doktorlar,savaştan sonra, baştaChicago Üniversitesi olmak üzere

birçok konuda tartıştığını, butartışmaların en şiddetlisini, iki adetdişçi koltuğu nedeniyle yaptıklarını

söylemişti.NormandiyaÇıkartması’ndan hemens o n r a M a r e ş a lMontgomery, iki adet dişçikoltuğunu gönderilmesinii s t e m i ş , B a ş b a k a n

Churchill ise savaş sırasında bunungereksiz bir lüks olduğunu ilerisürmüştü. Tartışmayı kazananMontgomery, “Diş ağrısı çeken biraskerin iyi savaşamayacağı” görüşünü“bir asker olarak savunmuş”, bu taktiğisonunda savaşta ülkesinin başbakanınakarşı da bir zafer kazanmıştı.

Alman iflgalciler Paris’tenç›kar›ld›ktan sonra, Fransızyetkililer ünlü modacı Coco Chanel’i,kendisinden yaşça küçük bir Almanaskeriyle olan ilişkisi nedeniylegözaltına almışlardı.

Yaşı 60’ın birazüstündeki Chanel, sorgususırasında olayı kabule t t i ğ i n i s ö y l e m i ş ,savunmasını” şu tek

t ü m c e y l e y a p m ı ş t ı :“Benim yaşımdaki bir kadın, kendisineaşık olan bir erkekle karşılaşırsa, onunpasapor tuna bakmayı akl ınagetirmez.”

Bu savunmasından sonra yargıç,Chanel’in serbest bırakılmasınakarar vermişti.

MareşalMontgomery

Coco Chanel

68

BD A⁄USTOS 2009

Amerika’nın üç üniversitesinde hardalgazı bulgular ıyla i lk kanserkemoterap is in i o luş turdula r .

Alan Magee, 3 Ocak 1943’teFransa göklerinde vurulan vekontrolden çıkan Amerikan B-17bombardıman uçağında kuletopçusuydu. Paraşütü kullanılamazdurumda olmasına karşın, o yine deatladı. Yaklaşık 6000 metreyükseklikten St. Nazaire trenistasyonunun camlı tepesine düşenAlan Magee, ağır yaralandı ve bilincini

yitirdi. İyileştiktensonra 84 yaşına değinyaşayan Magee’nin 6kilometrelik düşüşüyleilgili ayrıntılı bilgiler

saptandı ama, bu yükseklikten düşenbir kişinin sağ kalmasındaki giz, birtürlü anlaşılamadı. Kimi uzmanlar,Magee’nin istasyonun tepesininaçısına uygun bir açıda düşmüşolabileceğini varsayıyor ve onun,ancak bu nedenle ölümden kurtulmuşolabileceğini ileri sürüyorlar.

Tarihe Mitsuo Fuchida gibitan›kl›k eden kifli çok yoktur.Japon komutan Fuchida, PearlHarbor’da ilk dalganın başındaydı vekarşı tarafta büyük şaşkınlık yaratan“Tora! Tora! Tora!” kodunu pilotlarınao iletmişti. Fuchida, altı ay sonra

Midway savaşı öncesi, Akagi yükgemisinde ani bir apandisit ameliyatıg e ç i r d i . U ç u ş akat ı lamadığından,Amerikan uçaklarınınsa ld ı r ı s ına hedefolmamıştı. SonralarıHiroşima’yı ziyareteden Fuchida atombombası saldırısındanb i r g ü n ö n c e , b i rrastlantı sonucu kenti terk etmiş, bukez atom bombasından kurtulmuştu.

S a v a ş t a n s o n r a , t a v u kyetiştirmeyi yeğleyen Fuchida,Japonya’yı işgal eden Amerikanordusuyla bir anlaşma yaptı veAmerikalıların topçu birliğininyumurta gereksinimini karşılamayabaşladı.

Amerikan ve Kanada askeribirlikleri, Japon iflgalcilerinkökünü kaz›mak için 1943 yılındaAleut Adaları’ndaki Kiska’yasaldırdılar. Çarpışmada en az 28Amerikan ve Kanada askeri öldü, 50asker de yaralandı. Bukadar kayıp verdiktensonra Amerikan veKanada birlikleri,Japonlar’ın adayıhaftalar önce terk ettiklerini öğrendilerve… Günlerdir düşmana değil,birbirlerine ateş etmiş olduklarının,birbirlerini öldürdüklerinin veyaraladıklarının ayırdına vardılar.•

Japon komutanFuchida

69

BD A⁄USTOS 2009

Yanıtlar 151. sayfada

.................................................................................................................................................................................

70

VAR

a b a m ı n a z ı ğ ı n ı b e ngötürürüm. “Azık” mı ne?Elbette azığın ne olduğunu

bilmezsiniz. Biz “Azık” deriz işte...Annem çıkının içine bir haşlanmışyumurta koyar, birazcık peynir, birkaçtane zeytin... Varsa bir tane salatalık,bir tane de domates... İşte babamın azığı, yani kuşluğu...Uuu, siz kuşluğu da bilmezsiniz.Biz köyde iki öğün yeriz. Bir kuşlukzamanı yeriz, bir de tarladandöndükten sonra akşam yeriz.Babam sabah erkenden kalkar, tarlanınyolunu tutar. Eğer tarlada işi çoksa,annem de babamla birlikte gider. Eğer

.......................................................................................................................................................................................................................................

YAZAR DEDE VE TORUNLARIMuzaffer İzgü

fiÖLENKUfiLUKTA

Babamın azığını ben götürürüm. “Azık” mı ne? Elbette azığın ne olduğunu bilmezsiniz. Biz “Azık” deriz işte...

tarladaki iş azsa, babam yalnız gider.A n n e m l e b a b a mbirlikte giderlerkenkuşluklarını yanlarındagötürürler. Ay bu kuşluk,kuşluk... Kahvaltı zamanı canım...Yani şimdi “Saat on” mu desem, “Onotuz” mu desem, yo yo “Onbir”diyemem. Saat onbirde kuşluk olmaz.Kuşluk dokuzla on arası olur. Eğerbabam işi bırakamazsa, on otuz da olur. İşte o zaman babam tarlamızınortasındaki o tek ağacın altına gider.Zaten o ağacın altında babamıniçeceği su da vardır. Babam suyunu

71

yanında götürür. Sırtını ağaca dayar,önce suyunu içer, sonra benimgötürdüğüm çıkını açar, ekmeği elinealır, kocaman bir lokma ekmekkoparır.

nnem çağırıyor:“Hasaaan,Hasaaan!..” Dut ağacınınyanında oyuna dalmışız ki,

dut ağacı bile bizim oyunumuzuizliyor.“Hasaaan, Hasaaan!..” Aman,aman, aman... Şimdi annem kızar.Arkadaşlarım soruyorlar: “Babanaazık mı götüreceksin Hasan?” Başımısallıyorum:“Hııı...”“Biz de gelelim mi Hasan?”Başımı kaldırıyorum: “I-ıh...”“Atınla mı gideceksin Hasan?”Başımı sal l ıyorum: “Hıı ı . . .” Atım mı? Tahta atım canım... Birtahta parçasını elimle tutup bacağımınarasına alıyorum, öteki elimde dekamçı...Vuruyorum bacağımınarasındaki tahtaya...“Uç Kuş atımuç!..” Atımın adı Kuş... O tahtaparçasını babam buldu, babam oydu,en ucuna at başı gibi bir şey yaptı.

asaaaan, Hasaaaan!..” Annem iyice kızmış,belli...

Uçtum gittim eve... Annemin elindebabamın azık çıkını...“A oğlum,babacığın iyice acıkmıştır, neredesin?”“Geldim anneciğim geldim. Bağlaçıkını sırtıma...” Uuu, kapının yanında Kuş’um benibekliyor, kişniyor, kişniyor, “Haydibana bin, beni uçur!..” diyor.

Uçuyoruz. Topraklı yolda ikide birarkama bakıyorum, bakalım Kuş’umtoz çıkarıyor mu, çıkarmıyor mu?Çıkarıyor. Hem de nasıl toz...“Deh Kuş’um deh, babam çokacıkmıştır. Gözü yoldadır. Hasan’ınıbekliyordur.”Dıgıdık, dıgıdık,dıgıdık... Kiraz ağaçları dallarını sallıyorlar,yapraklarıyla bana göz kırpıyorlar.

ü le gü le Hasan . . .Koştur Kuş’unu, babançok acıkmıştır” diyorlar.

Evet biliyorum, çok acıkmıştır. Amaşimdi ya o kiraz ağaçlarının üzerindekiraz olsaydı, hı, kırmızı kırmızı sulusulu, ballı ballı... Ve hepsi birdenbağırsalardı: “Kopar beni Hasan, yebeni Hasan!.. “Ben de bağırmaz mıyım?Bağırırım: “Kiraz zamanı sevgili kirazağaçları, kiraz zamanı...” Şu deredeki suya da bak, benimle

72

BD A⁄USTOS 2009

Hayır hayır dinlenemem. Şununşuracığında ne kaldı ki? Kargançiçekleri rüzgarda dans ediyorlar.Sarı güz çiçekleri, karganlarıalkışlıyorlar, balarıları çiçektençiçeğe konarak vızvız türküsüsöylüyorlar.

tım mı? Sık sık solumayabaşlıyor. Babam bağırıyor:“Hasaan!..”

geldim, vardım baba vardım.” Evetvardım. Babam elini yüzünü yıkıyor,lıkır lıkır su içiyor.“Ne vardı öyle koşacak oğlum?”“Ben koşmadım baba, Kuş’umkoştu.” Babam başımı okşuyor, çıkınıbelimden çözüyor, düğümü açıyor.Babamın azığı, ama içinde iki tanehaşlanmış yumurta var. Niye iki tane?Çünkü biri benim...Ay ay, Sarıkız,demek ki ikigün üst üsteyumurtlamış. Oz a m a n b i ryumurta kimin?H a s a n ’ ı n . . .Belki de yumurtl a r k e nb a ğ ı r m ı ş t ı r :“Gıt gıt gıdak, yumurtam sıcak, biriHasan’ın olacak!..” Koşmuşum,yorulmuşum, karnım da acıkmış.Haydi bakalım yıka ellerini Hasan... Babam kocaman bir bazlamaparçası uzattı bana... Umh, mis gibikokuyor. Bir ısırık...

yarış ediyor. Sen beni geçemezsin.Şimdi atıma bir “Deh” daha dedimmiydi, görürsün sen!.. “Deh Kuş’umdeh...”

en de hep önüme çıkarsınkaratavuk.. . Niye sana“Karatavuk” demişler ki? Kuş

olmaya kuşsun, ama tavuk değilsin.Haydi, “Kara civciv” deseler olurdu.Niye olurdu? Çünkü öyle tavuk gibikocaman değilsin. Karatavuk,sırtımdaki çıkına bakıyorsun değilmi? O çıkın babamın karatavuk... Sengit yiyeceğini bul. Şimdi babam yolabakıyordur, tozu gördü müydü, bilirki ben yaklaşıyorum. Cık, gelmeardımdan karatavuk... Babam öyleacıkmıştır ki, sana hiçbir şey vermez.Küstün mü bana? Canım ne bileyimben, bugün geciktim de... Ama istersenardım sıra gel, babacığım sana da biriki lokma ekmek atar.

u kirpiye de bak... Bendenkorkmadı canım, atımdankorktu. Büzüldü, kıvrıldı, birtorbacık oldu. O torbanın

içinde kirpicik var. Kirpicik şimdiatımın ayaklarının sesini dinleyecek,ses kesildi miydi, yavaş yavaşyumağını çözecek, oklarını bir bira ç a c a k , s o n r a a r d ı m d a ngülümseyecek. “Hıh, beni torba sandı”diyecek. Sanki ben onun kirpiolduğunu bilmiyorum. Eh, kirpi aklıişte... Yoruldun mu atım? Acaba Kuş muyorulmuş, yoksa benim bacaklarım mı?

73

BD A⁄USTOS 2009

ooo, yumurtamın kabuğunukimseye soydurtmam. Onunkabuğunu ben soyacağım.

Çıtır çıtır, hop bu yandan, çıtır çıtır,hop öteki yandan... Ay soyduğumyumurta titriyor. Korkuyor mu acaba?Ay hiç yumurta korkar mı Hasan?Uf, annem karma da yapmış. Böylekağıdı külah yapmış, içine karabiber,kimyon, kırmızı toz biber katmış.Şimdi bu karışıma bana banayumurtamı yiyeceğim. Babam bir tane yeşil biber uzatıyor.Hart biberden, hap yumurtadan, hüpsudan... Babamla hiç konuşmuyoruz; amagözlerimizle konuşuyoruz. BabamSarıkız’ın yumurtasının çok lezzetlio lduğunu söylüyor, ben debazlamanın tadının çok güzelolduğunu söylüyorum. Kuşlukta şölenvar. Annem kayısı kurusu da koymuş,erik kurusu da koymuş. Uf onlarınkokuları, balları...

abam yastıkları gösteriyor.Yok canım, öyle başımızıkoyup yattığımız yastık değil

bunlar... Ona “Yastık” diyorlar işte,böyle hazırlanmış toprak, yanınaküçücük arıklar açılmış. İşte babambu arıkların yanına bir şeyler ekecek.Bilmem ki ne ekecek? Ektikten sonradirekler dikecek, direklerin arasınıda naylonla kapatacak.“Ah oğlum yaptığım şey çok ilkel...Bunun gelişmişi sera, ama ben onuyapamıyorum” diyor. Ben seranın ne

olduğunu bilmiyorum. Babamyorulmuş, ama biliyorum işi çok...Akşama dek çalışacak. Ben biraz sonraatıma binip köyün yolunu tutacağım.“Ben gidiyorum babacığım...”“Güle güle oğlum...”Babam arkamdanbağırıyor:“Yolda oynama, dosdoğru köye git.”“Peki baba...” Haydi bakalım Kuş’um, düş bakalımköy yoluna... Konarak, göçerek, lalesümbül biçerek, Kuş’umla söyleşerek,tozu dumana katarak, sonbaharrüzgarını yutarak...”Uç Kuş’um uç!..”Şimdi eve varınca yine acıkacağım.Ühüü yumurta içimde eridi, bitti. Şöylekocaman bir bazlama alırım, üzerineyağ sürerim, toz şekeri de gezdirdimmiydi üzerinden, uf uf uf!.. Amanınbazlamanın neresinden ısırsam?Bağırdım: “Haydi kirpi gel benimle...Sana yağlı şekerli bazlama vereyim.”Yok ki... “Haydi karatavuk düşarkama... Sana mısır tanesi vereyim.”Yok ki... Nereye gitmiş kimbilir? “Güz çiçekleri siz gelin. Dut ağacınınaltına gelin. Arkadaşlarım oradadırlar,hep birlikte çiçek şarkıları söyleyelim.” “Kiraz ağaçları siz hiç yerinizdenkıpırdamayın, benim kirazlarımıhazırlayın. Şurada kiraz zamanına nekaldı ki? Yakında okullar açılacak,ablamla bineceğiz minibüse, taşınacağızokulumuza, birinci dönem bitecek,ikinci dönem bitecek, bahar gelecek.Aaaa, bir de bakacağız ki, gelin-liklerinizi giymişsiniz kiraz ağaçları...•

74

BD A⁄USTOS 2009

Haziran ayının başlarında TürkiyeOtel Lokanta ve Eğlence Yerleri İşçileriSendikası (TOLEYİS) Genel BaşkanıCemail Bakındı’dan Kosova’nın Prizrenkentinde yapılacak bir seminerde tebliğsunmak üzere davet aldım. SayınBakındı, seminerin içeriğini anlattığındakonunun çok önemliolduğu anlaşılıyordu.Balkanlar’da, özellikleyeni kurulan cumhu-riyetlerde, sendikacılıkyeni bir kavramdı.Liberalleşmeye çalışanbir ekonomik yapıiçinde işçilerin sendi-kalarda örgütlenmesi

.......................................................................................................................................................................................................................................

GÖZLEMLER, ‹ZLEN‹MLEREngin Ünsal

önem kazanıyordu. Yeni cumhuriyetlerinçalışanları ve işçi önderlerinin bu konudayeterli birikimi yoktu. TOLEYİS ve onungenel başkanının öncülüğünde kurulanAvrasya Federasyonu bu konuda birgörev üstlenmiş ve Balkan sendikalarınabilgi yardımında bulunup onların yolunu

a y d ı n l a t m a y açalışıyordu. CemailBaşkan bu girişime“ M i s y o n e rsendikacılık yapı-yoruz” diyerek çokönem veriyordu vebu yüzden bu güzelgirişime destek vermek gerekiyordu.

Kosova’n›n ikinci büyük kenti Prizne

ir "A¤abeyGörevi"Yapt›kBalkanlarda

ir "A¤abeyGörevi"Yapt›kBalkanlarda

Türk sendikac›lar, Prizne’de sendikac›l›¤›anlat›p, bilgilerini paylaflt›lar.

75

o s o v a ’ y a s e n d i k a n ı nminibüsüyle g idecekt ik .

Sendikanın yöneticileri, iş yerlerindentemsi lc i arkadaşlar,Kocaeli Üniversitesi’ndenYrd. Doç. Dr. SayimYorgun ve ben, 10 Haziransabahı çok erken bir saatteyola çıktık.

Cemail Başkan, önde,kendi kullandığı arabaylabize kılavuzluk yapacaktı.Başkan, Balkanlar’ı avucu-nun içi gibi bildiği için onunöncülüğü bize yaşamdagörmemiz çok zor olan yerleri görmemizisağladı.

psala Sınır Kapısı’ ndan geçtiktensonra Yunanistan’ın Kavala kentine

doğru yol aldık. AB üyesi olanYunanistan, AB fonlarıyla mükemmelyollar yapmış, tünelleri ışıklandırmış

ve yol yenileme çalışmalarını büyükbir hızla sürdürmeye devam ediyordu.Kavala, Antalya benzeri bir kent...

Yüksek dağ la r ın veormanların arasından denizk e n a r ı n d a k i k e n t einiyorsunuz. Deniz kenarıçiçekler içinde, lüksvillalarla dolu... Kavala’yakısa zamanda veda edipSelanik’e doğru yol aldık.Atatürk’ün doğduğu kenteg e l m e k b i z i ç o kheyecanlandırdı. Oteleyerleştikten sonra sahilde

dolaşmaya başladık. Selanik, aynenİzmir... Kordon boyuna sıralanmışyüksek apartmanların ortasınakurulmuş bir parkta Atatürk’ü,devrimlerini, onun büyüklüğünük o n u ş u r k e n A t a t ü r k ’ ü v eAtatürkçülüğü küçümseyenlerinTürkiye’ye nasıl bir ihanet içindeolduğunu anımsadıkv e b u y ü z d e ntutuklanan aydıninsanları üzülerekandık. Ertesi gün ilkişimiz, büyük önderindoğduğu evi ziyaretetmek oldu. Anıd e f t e r i n e o n u naydınlık yolundan sözeden yazılar yazdık.Makedonya’ya gitmeden Manastır veGümülcine kentlerine uğradık.Osmanlı’nın izlerini canlı tutan bukentlerde onun torunlarıyla özlemlekucaklaştık. Buralarda yaşayan

Kosova’daki

iflçiler yeni

liberal düzene

nas›l uyum

sa¤layacaklar›n›

bilmiyorlard›

Toleyis Sendikas›Baflkan›Cemail Bak›nd›ve Engin ÜnsalPrizne’de

BD A⁄USTOS 2009

Türkler, d i l ler in i , d inler ini ,geleneklerini büyük bir titizliklekorumuşlar.

ümülcine’de, Çukur Çayevi’ndeçaylar, Türk kahveleri içtik.

Çayevi, Osmanlı Çarşısı’nın içinde...Tüm dükkanlar Türkler ’ in. . .Çayevinde Türk içecekleri satılıyorve Türk televizyon kanallarıseyrediliyor. Gümülcine sankiTürkiye... Sendikanınm i n i b ü s ü ü z e r i n e ,sendikanın adı, yasalardanişçiye güvence sağlayankimi maddeler Türkçeyazılmış, Türk bayrak-larıyla halay çeken işçikızlarımızın resimleriboyanmıştı. Minübüsügören Türkler hemençevremizi sarıyor ve bizdena n a v a t a n h a b e r l e r isoruyordu. Hepsinin bir Türk kentindeakrabası, Türkiye’de okuyan çocuklarıolduğunu öğreniyoruz. Hepsi sımsıcakduygularla bizlere sarılıp yardımcıolmak istiyorlardı.

Makedonya, yeni bir Balkancumhuriyeti... Çok güzel bir doğasıvar. Dağları yemyeşil ormanlarlakaplı... Üzüm bağları, meyve bahçeleritüm yerleşim alanlarının çevresini

kaplamış. Köyleri, kasabaları iki katlıvilla tipi evlerle dolu... Evlerinbahçeleri sanki birer çiçek tarlası...Suyu bol bir ülke Makedonya...Kaynak suların beslediği OhriGölü’nün çevresini dolaştık. Gölünkendisi, çevresini kaplayan evler,oteller birer mimari şaheseri... O geceO h r i ’ d e k o n a k l a d ı k . O h r i ,Balkanlar’ın Paris’i... Burada da

Türkler’in yoğun olduğuiş yerleri, lokantalar var.Türkçe konuştuğumuzuduyan insanlar hemençevremizi sarıp bizeyardımcı olmaya, dostlukkurmaya ça l ı ş t ı l a r.Hepsinde bir Türkiyeözlemi var ve Türkhükümetinin ilgisiz-liğinden uzun uzunyakındılar.

osova, Sırp zulmünden yenikurtulmuş, harap bir ülke... Sırp

kıyımı sırasında çok kayıp vermiş,evleri bombalanmış, kadınları zulümgörmüş. Çoğu Arnavutluk’a sığınmakzorunda kalmış. Hem Makedonyahem de Kosova’da Hristiyanlar’laMüslümanlar arasında bir çekişmeninvarlığı açıkça gözleniyor. Üsküp’tedağın tepsine kocaman bir haçdikilmesi bunun açık bir göstergesi...

Prizren’de seminer iki gün sürdü.Karadağ, Bosna-Hersek, Arnavutluk,Makedonya’dan katılan sendikacılaraekonomik kriz, özelleştirmeler ve

Selanik’te

Atatürk’ü ve

eserlerini

küçümseyenlerin

nas›l bir ihanet

içinde olduklar›n›

an›msad›k.

GümülcineOsmanl›Çarfl›s›’ndaÇukurKahve

77

BD A⁄USTOS 2009

bunların sendika özgürlüğü üzerin-deki olumsuz etkilerini anlattık.

osova İşçi Sendikaları Konfe-derasyonu Başkanı Haxhi Arif,

Kosova’da yapılan özelleştirmeyi“yüzyılın soygunu” olarak tanımladı.Galiba siyaset tüm ülkelerde aynıbiçimde işliyor. Bu ülkelerde sendi-kacılık oldukça yeni... Kosova’nın biriş yasası, bir sendikalar yasası yok.Birleşmiş Milletler uzmanları onlarayardımcı olmaya çalışıyor. Bu gençcumhuriyetlerin insanlarına hüzünlübir vedadan sonra sabah erkendenyola çıktık. Bulgaristan’dan çıkmadanHaskova adlı kente uğradık. Kentintüm sokaklarında, parklarında ıhlamurağaçları vardı. İlk kez tümüyle ıhlamurkokan bir kent görüyordum. “Nedenbizim belediyelerimiz sokaklara,parklara ıhlamur ağacı dikmezler?”diye sorguladım.

Tüm gün yolculuk yaptık. Yolaçıktıktan onsekiz saat sonra eviminönündeydim. İngilizce’de bir deyişvar: “East or west, home is best”(Do¤u ya da bat›, ama en güzeli evim).Yatağıma uzandığımda bu sözündoğruluğuna hak verdim.•

Üsküp tepesine dikilen haç müslüman-hristiyan çekiflmesinin aç›k göstergesiydi.

Trafik polisi, aşırı hız yapanmotosikletli bir genci durdurdu vegence yüklü bir ceza yazdı. Acele birişi olduğu belli olan genç, heyecanlıbir biçimde birşeyler anlatmaya çalıştı,fakat polis kendisini susturdu, “Teksözcük daha söylersen, seni karakolagötürür, polise karşı gelmektengözaltına alırım” dedi.

Heyecanlı genç bu uyarıyaaldırmadan yeniden konuşmayakalkınca, trafik polisi “Seniuyarmıştım” diyerek genci karakolagötürüp gözaltına aldı. İki saat sonratrafik polisi, gencin yanına geldi ve

‹nsan Ömrü:•‹lk baflta anne-babalar›m›z›n çocuklar›•Sonra çocuklar›m›z›n anne-babas› oluruz•Daha sonra anne-babam›z›n anne-babas›•En sonunda da çocuklar›m›z›n çocuklar›oluruz

onu biraz olsun avutmak istedi, “Birsaat sonra başkomiser gelir ve eminimseni serbest bırakır” dedi. ”Çünkü şusaatlerde kızının düğünü var ve kesinliklekeyifli döner.”

Genç, başını iki yana salladı, “Hiçde keyifli döneceğini sanmıyorum ” dedi.“Çünkü damat benim...”•

78

BD A⁄USTOS 2009

ğustos ayında gece gökyüzünebakarsanız, disko ışıklarındanya da büyük bir kentin

silüetinden çok daha göz alıcı bir ışıkgösterisine tanıklık etme şansınaerişebilirsiniz. Bu gösteriyi önsıralardan izleyebilirsiniz, bilet satınalmanıza gerek yok. Üstelik, gözlerinizdışında hiçbir şeye gereksinimduymayacaksınız. Ajandanıza bunuekleyin! “Perseid” (kahraman) GökTaşı Yağmuru’na az kaldı! Ortayaçıktıkları takımyıldızlardan adını alan“Perseid” gök taşlarının yıldızlarla birilgisi yok aslında... “Akan yıldız” yada “Kayan yıldız” olarak da

adlandırılan gök taşı, bir yıldız değil...Uzaydan atmosfere yüksek hızla girenparça la r ın çok ı s ın ıp havaparçacıklarına sürtünerek yanmayabaşlamasıyla ortaya çıkıyor. Yanmasonucu ortaya çıkan ışık izlerine “Göktaşı” (Meteor) deniyor.

er yı l ağustos ayındaDünya’ya, “Swift-tuttle”Kuyrukluyıldızı’ndan taş ve

toz parçacıkları gelir. Küçük parçalaratmosfere girdikçe, “Perseid” GökTaşı Yağmuru olarak bilinen olağanüstüışık gösterileri kimi zaman sergilenir.Bu yıl gösterinin en yoğun olacağıgecenin 12 ağustosu 13 ağustosa

.......................................................................................................................................................................................................................................

B‹R BAfiKA BAKIfiCheryl Tanrıverdi

A¤ustos’taki ›fl›kflölenine davetiyeniz var

"Perseid"gök tafl›ya¤muruyaklafl›yor

A

H

79

bağlayan gece olması bekleniyor. Eğero gece gökyüzü açık, bulutsuzsa ve ayışığı çok yoğun değilse, hepanımsanmaya değer bir gökyüzügösterisine davetli olabilirsiniz.

ki yıl önce –ay küçük yarım aybiçiminde olacağından– özelliklede 13 Ağustos 2007’nin sabah

erken saatlerinde gök taşlarınınrahatlıkla görülebileceğini okumuştum.Gökyüzü çok karanlık olacaktı ve göktaşları siyah fonda görülebilecekti.Gece iki buçukta uyandım ve şezlongtaarkama yaslanıp gökyüzünü izleyerekbirkaç saat geçirdim. Gözlerim

karanlığa alıştıkça, orada burada ışıkalevlerinin ayırdına varmaya başladım.Kimisi kısa ve kesik kesik kıvılcımlarbiçimindeyken kimisi uzun ve büyükçaplı ışıklardı. O soldaki bir gök taşımıydı? Peki ya şu sağdaki tepedeki?Heyecanım arttıkça saymaya başladım.Kısa sürede 24 tane saydım. Kimikişiler daha şanslı oluyor veyüzlercesini görebiliyorlar; ancak bende kendi sonucumdan sevinçduymuştum.”Perseid” Gök TaşıYağmuru, yıl boyu gerçekleşen çok

sayıda gök taşı yağmurundan yalnızcabiri aslında... Bilim adamlarına göre,dünyada her gece gök taşı oluşuyor.Sayı belirgin bir biçimde artınca bunagök taşı yağmuru deniyor. “Perseid”Gök Taşı Yağmuru en gözde olanlardanbiri; çünkü yazın sıcak gecelerindegerçekleşiyor ve birçok kişi tatildeykengökyüzünü izlemeye zaman buluyor.Ç oğu gök taşı o denli küçük ki onların

ayırdına bile varmı-yoruz. Toz zerrelerigibi görünebilirler;ancak saniyede 70kilometreye değininanılmaz bir hızlailerleyebiliyorlar.Çoğu, dünya yüze-y i n i n 1 0 0 - 2 0 0kilometre üzerin-d e y k e n y a n ı p

parçalara ayrılıyor. Büyük uzaykayaları bile henüz yeryüzüneulaşmadan atmosfere çarpıp küçükparçalar biçimini alıyor. Dünya’yaulaşanlar ise “Meteorite” (yere düşengök taşı) olarak biliniyor.

zmanlar, çoğu çok küçükolmak üzere her yıl yaklaşık500 gök taşının yeryüzüne

ulaştığını tahmin ediyorlar. Bilinen enbüyük gök taşı olan, güneybatıAfrika’daki 54 bin kilogramlık HobaGök Taşı’nın Dünya’ya 80 bin yıldanuzun bir süre önce geldiği düşünülüyor.

Çağlar boyu, kimi kanıtlanankimiyse kanıtlanamayan birçok gök taşıöyküsü ortaya çıkmıştır. Çoğu kimse,

‹Büyük uzaykayaları bileyeryüzüneulaşmadanatmosfereçarpıp küçükparçalaraayrılıyor

U

80

BD A⁄USTOS 2009

dinozorların soyunun tükenmesini birgök taşı çarpışmasına bağlıyor. Büyüktoz bulutlarına neden olan çarpışmanıngüneşi kapattığına, bitki ve hayvanlararasındaki dengeyi bozduğunainanılıyor. Ann Hodges 1954 yılındaoturma odasının çatısından giren 4kilogramlık bir gök taşı nedeniyleyaralanmış. Gök taşı, Alabama DoğaTarihi Müzesi’nde sergileniyor. Haziran2009’da, 14 yaşındaki alman GerritBlanke, bezelye büyüklüğünde bir göktaşının sol elini yaraladığını iddia etmiş.Ancak uzmanlar onun bu öyküsüneinanmamış. Kişilerin gök taşlarınıizlerken ciddi biçimde yaralanmalarıylasonuçlanan, kayıtlara geçen hiçbir olaybulunmuyor.

Gök taşı yağmurunu en iyi biçimdeizlemenin yolu kentten uzaklaşarakgökyüzünün iyice karanlık ve çevreninaçık olduğu bir yere gitmek... Havakarardığında gök taşları izlenebilir olsada, en büyük gösteri gece yarısı vesabaha karşı gerçekleşir. Ciddigözlemciler ufukta uzun süreli göktaşları görmeyi umarak akşam erkensaatlerde gökyüzünü izlemeye başlarlar.Bu güzel ışık görüntülerine sıklıkla

rastlanmadığından, biri için bile tümgece gökyüzünü izlemeye değer.

Uzunca bir süreç olacağından, rahatbir sandalyede oturmak ya da yereuzanmak en iyisi... Ağustos ayında göktaşlarını görebilmek için, kuzeydoğuyönünde “Perseid” Takımyıldızınadoğru bakmalısınız. Dışarıda birkaçsaat geçirmeyi planlıyorsanız, yanınızaböcek kovucu, içecek, bir hırka ya dabattaniye alabilirsiniz. Dürbün veteleskop işe yarasa da, görüş alanınızıdaraltır. Gözlerinize güvenipgökyüzünün olabildiğince büyükbölümünü görüş alanınıza almakdaha iyi olacaktır. Yakınlarda birgözlemevi varsa, böyle zamanlardah e r k e s e a ç ı k g e c e l e rdüzenlenebileceğini unutmayın.

ugün eski çağlara oranlad ü n y a m ı z v e g ü n e şsistemimizle ilgili çok daha

fazla bilgi sahibi olsak da, o zamanlarkişilerin “kayan yıldızları” doğaüstügüçler, melekler, kızgın tanrılar vegezgin ruhlarla nasıl bağdaştırdıklarınıimgelemek güç değil. “YıldızlarınDansı”, “Altın Yağmuru” ya da “AteşYağmuru” gibi renkli adlar doğaüstüdurumları tanımlamada kullanılırmış.Batıl inançlar üretilmeye devamedilmiş, kişiler kayan yıldız görüncedilek tutmaya başlamışlar. Şimdi göktaşının oluşum nedenleri belli, ancaksiz yine de eğlence olsun diye dilektutmak isteyebilirsiniz. Eğer öyleyse,12 Ağustos gecesi uyanık olun ve“Perseid”leri zirveye ulaşırken izleyin!•

B

1954 yılında Ann Hodges’in evinedüşen 4 kilogramlık göktaşı

81

BD A⁄USTOS 2009

SUDOKUNüket Alicikoğlu

Sudokuyu Yapamayanlar İçin

Yanıtlar 151. sayfamızdadır.

Sudokusuz Yapamayanlar İçin

82

Sığır lar ın ot la t ı ld ıklar ımeralarda içecekleri su dabulunur. Bu su kaynakları yadereler ya da geniş havuzlar

yapan gözelerdir. Bu gibi sularınvarlığı sayesinde çevrede birçokhayvan yaşar. Özellikle kurbağalar veyetişen bol tohumlu bitkilereyaşamları bağımlı sıçan ve farelerbaşta gelirler.

Fare ve sıçanların varlığı ve subulunması özellikle su yılanlarınınyöreye yerleşip üremeleri için iyi birbaşlangıçtır. Kurbağaların varlığınınsonucu , “ İ r ibaş la r” den i len

.......................................................................................................................................................................................................................................

HAYVANLARINDÜNYASI

Erdoğan Sakman

yavrularıdır. Su yılanları bunları başav sayarlar. İribaşların su içinde çokhareketli olmaları su yılanlarınıoldukça yorar ve çevrenin soğuksularında avlanırken vücut ısıları dadüşer.

Bir süre avlandıktan sonra yagüneşlenmek amacıyla dışarı çıkıpkıvrılarak yatarlar ya da ve özelliklebulutlu havalarda ısınacak başka yerlerararlar. Bu gibi yerler, ya kuru otlarya da samanlıklar ve ahırlardır. Tazehayvan gübresininçıkardığı gazlar tümahırı adeta kalorifervarmış gibi ısıtır.A h ı r l a r ı nb u l u n m a d ı ğ ıyerlerde “Tokat”adı verilen, kalın dal saplarıyla çevrilipyükseltilmiş yerlerde de ısınmakolanaklıdır.

Isınmak zorunda olan yılanlar(ısınmazlarsa hızlı hareket edemezler

Is›nmak zorunda olany›lanlar samanlar üzerineyatarak, gevifl getiren s›¤›rlar›n(özellikle ineklerin) kar›nlar›n›nalt›na girerek k›sa sürede›s›nabileceklerini bilirler.

83

ve kolay avlanırlar) bu gibi yerleregelir ve samanlar üzerine yatarak,geviş getiren sığırların (özellikleineklerin) karınlarının altına girerekkısa sürede ısınabileceklerini bilirler.İnekleri seçmelerinin nedeni, sütlerisağılırken ya da alınırken insan eli yada buzağı, danaların ağızlarınındeğmelerine alışkın olduklarındanyılanın sürtünmesine pek aldırışetmemeleridir.

akat ineğin tehlikeli olacakb iç imde yan değ i ş t i r -melerinden kendini koruya-mayan bu üşümüş yılanların

en doğal tepkileri ineği ısırmak olur.Yılan için ısırılmaya en uygun yer,karşısındaki canlının en yumuşakbölümü ya da memeleridir. Yılanmemeyi ısırınca inek acı acıhomurdanır. Bu sesi bakıcılar iyitanırlar ve hemen koşup geldiklerindeyılanı sanki süt emiyormuşcasınamemelerden birini ağzına almışbulurlar.

u manzarayı görenler geriyedoğru düşünüp yı lanındavranışının nedenini bulmaya

çalışmadan, çevrelerine yılanın inektensüt emdiğini gözleriyle gördükleriniyayarlar. Yılan değil inekten hiçbirhayvandan süt emecek yapıda değildir.Y ı l a n ı n d a v r a n ı ş ı n ı d o ğ r uaçıklayabilmenin temeli, doğayıyakından inceleyip iyi tanımaktır.•...................................................

Bir grup eski arkadaş, yarım yüzyıl önce mezun oldukları okullarının mezunlar lokalinde toplanmış, sohbet ediyordu. Birden, masalardan biri

üstünde duran bir cep telefonu çaldı.Topluluktan biri kalktı, telefonu açtı.Ötekiler, şu konuşmaya tanık oldular:“Alo, merhaba.”“Merhaba canım, kulüptesin değil mi?”“Evet.”“Çok iyi! Ben de bir kürkçümağazasındayım. Burada çok güzelbir kürk beğendim. Fiyatı yalnızca5000 dolar. Satın alabilir miyim,canım?”Adam, duraksamadan yanıt verdi:“5000 dolarlık bir kürk mü beğendin,karıcığım? Bana sormana ne gerekvar, elbette satın alabilirsin.”Ve karşıdan gelen sevgi sözcüklerineaynen karşılık verdi:“Hoşçakal canım... Ben de seni çokseviyorum.”Konuşma bittikten sonra adam,elindeki cep telefonunu havayakaldırarak arkadaşlarına sordu:“Bu telefon hanginize aitti?” •

Şans oyunlarınameraklı arkadaşına sordu:“Her hafta loto, toto oynuyorsun...Diyelim 500 milyar lira kazandın,ne yaparsın?” Yanıt anında geldi:“Paranın yarısını hemen patronaverir, işten atılma korkusu olmadanyaşamımın sonuna değin gül gibiyaşarım...”•

...............................................................................................

...........................................

...................... ...

84

BD A⁄USTOS 2009

‹nsanlar düflünürken

ÇOCUK BÜYÜKLER,BÜYÜK ÇOCUKLAR ‹Ç‹N

Ali Murat Erkorkmaz

nsan düflünen hayvand›r derler.Derler, derler de acaba bu nederece do¤ru bir yaklafl›md›r?Hayvanlar h iç mi

düflünemezler? ‹nsan ne zamandüflünür, ne zaman içgüdüsüylehareket eder?

‹lk ça¤lara gidelim. Bgo, 28kiflilik bir homo-sapien, yaniinsan toplulu¤unun reisidir.Aya¤a dikilip de homo-erectusolamam›fl maymunlara taflç›kart›rcas›na gururlu biryürüyüflle kabilesini birlik veberaberlik içerisinde müreffeh

yar›nlara götürmeye çal›flmaktad›r.

Yapacak çok ifli vard›r. Öyle ya,

dinozorlar nereden gelebilirler, nas›lavlan›lacak, yemekte kim kiminyan›nda oturacak, di¤er kabile

bireylerine derdini nas›lanlatacak, bunlar›n hepsi sorun.H e n ü z k o n u fl m akeflfedilemedi¤inden konuyauygun sesler ç›kartarakiletiflim kurmak gerekmektedir.Ee, hal böyle olunca da ifllerbaya¤› zorlafl›yor say›l›r.

D i y e l i m k i B g oarkadafllar›na “Ben biraz yaln›zkal›p tekerle¤i icat etmekistiyorum” diyecek. Yand›

garibim. Gel de garip sesler ç›kartarak

anlat tekerlek nedir diye. ünyas›nda

‹Henüzkonuflmakeflfedilemedi¤indenkonuyauygun seslerç›kartarakiletiflimsa¤lanmak-tad›r.

85

çiçek böcekten baflkafazla bir fley yok.

Üstün zekal› bir kabilearkadafl› olan Mnog çok

ileri görüfllüdür. O kendi alemindeyaflamak zorundad›r çünkü kimseonun ne demek istedi¤ini bir türlüanlayamaz.

Gelin Bgo ile Mnog aras›ndageçen flu küçük diyalo¤a kulakverelim:

Bgo: Grrr. Gnamana groggmongrorgg. (Tercümesi:Haydi yürü karfl› ma¤arayadev s inek av lamayagidelim)

Mnog: Olmaz, gelemem.MP3 çal›c›s›n› ne zamanicat edeceklerinin hayalikuruyorum.

Bgo: Groggo mrogggnumma gramma kroggo m›roggog›rrr. (Tercümesi: Yaaa..)

Mnog: Düflünsene bir zamangelecek bütün ma¤aralara ADSLba¤lanacak.

Bgo : Gnomg. (Tercümesi: Devsinekler bugün var, yar›n yok. Kesz›rvalamay› da gidip toparlayal›mflunlar›.)

Mnog: 3G bile olabilecek. Hatta3H, ve 3I bile olabilecek, yeter kiboru hatt› projesini bitirip ma¤aralar››s›tabilelim.

Bgo: Gnommog gror nmog nmog.Honk. (Ulen kaç yafl›na geldin halak o n u fl m a y › k › v › r a m a d › n ,söyledikler inden hiç bi rfley

anlayamad›m. Ben gidip dev sinekavlayaca¤›m. Geldin geldin, gelmedinaç kald›n. Yengelere anlat›rs›n.

Mnog: Karn›n m› a¤r›yor, niyegarip sesler ç›kart›yorsun?

‹ fl t e s i z d e d u y d u n u zkonuflulanlar›. Bgo’nun düflünecekfazlaca birfleyi yok. Ö¤renmesigereken bilgi miktar› “ancakl›k”durumda. Oysa Mnog bu fasikülütamamlam›fl. ‹lgi duysun duymas›n,düflünmesi ve yapmas› gereken çok

fazla “fley” var.Art›k hepimiz birer

Mnog durumunday›z.C e r n ’ d e n e d e n e yy a p › l › y o r b i l m e kzorunday›z. Afganistan’dabugün kaç kifli öbürDünya’ya yolland›, Irakp e t r o l l e r i n e r e d e n

da¤›lacak, hepsi bilinmek zorunda.Öyle ya, madem entellektüel birvarl›¤›z, bu yüklere katlanmakzorunday›z.

iz orta okulda tarihd e r s i n d e K › b r › sç › k a r t m a l a r › n ›okumam›flt›k. K›br›s’›n

yerini bile zor gösterirdik. Aya dahenüz gidilmemiflti, o parlak veromantik bir ›fl›kt›. Biyoloji dersindeGenom deni len bir bölümerastlamam›flt›k. ‹nsanlar› leyleklergetirmezdi belki ama fazla detay daverilemezdi. DNA belki de bir boyamarkas›yd›. K›sacas› bütün bu bilgilerve daha br milyon metreküp bilgi

D

B

86

BD A⁄USTOS 2009

henüz oluflmam›flt›. Bu nedenlebilinmese de “olurcalar”dand›.

ma gelin görün ki zamandenilen fleytan ölçüsünündurdurulamaz grafi¤iart›k yatay bir seyir

izlemiyor, de¤me asansörlere taflç›kart›rcas›na dikildi gidiyor. Eskidenher yüzy›lda bir yar›m litre bilgiürerken flimdi her dakika bir trilyonton yeni bilgi birikiyor ve bütün bubilgiler çocuklar›m›z›n önüne dersolarak konuluyor.

Bir çeflit Bilgi Caddesi olanInternet her gün yeni bulvarlaraçarak, gitgide h›zlanan birtrafi¤e yatakl›k etmekte.Eskiden a¤›zdan kula¤aaktar›lan bilgi, yaz›l› bas›n› dabir tarafa at›p görsel ve iflitselmedyadan üzerimize sald›rarakkiflisel alanlar›m›z› kuflatmakta.Televizyon, bilgifller, ceptelefonu, saat kameras› ,apandisit kablosu, ci¤er sote falanderken neredeyse alyuvarlar›m›zayerleflmekte.

Cep telefonlar› art›k konuflmakiçin de¤il, görsel, iflitsel, titreksel nevarsa her türlü teknolojiyle bizeh ü c u m e t m e k i ç i n v a r l a r .Reklamlardan ikazlara, sohbetlerdensat›fllara her abukluk art›k bu küçükoyunca¤›n içinde.

- Hortumbank’›n ödemesi 27 günsonra. Lütfen aksatmay›n yoksa gelrevinizi bafl›n›za y›kar›z.

- Kullanmak zorunda de¤ilsiniz

ama gemi sintinesi parlatmaya¤lar›nda %2 indirim var. Hemenflimdi derhal koflun ve al›n.

- Tatile gitmek için hiç do¤ruzaman de¤il ama Derhalgez Tatilfiirketi size Irak’ta heyecanl› günlervadediyor. Tank›n›z yar›m saat sonrakalk›yor, biz sizin bankan›zlaanlaflarak biletleri ald›k bile. Öle güleödeyin.

- Kredi kartlar›nda görülmedikindirim. Siz de flimdi çal›nt› bir kredikart› sahibi olabilirsiniz. Derhal

w w w . k o r s a n a m c a b a n a -daçal›nt›malver.çal sitesinegirip hayat›n›z› kayd›r›n.

Böyle mesajlar almayanvar m› aran›zda? Büyük abilerve ablalar sizin yerinizedüflünebildikleri için size deonlar›n dediklerini yapmakkal›yor, hepsi bu. ‹nan›n birçok insan bay›l›yor buna.

“Yaflas›n, benim ismimesoygun yapm›fllar” diye sevinen niceinsan var çevremizde. Yeter kiinsanlardan “düflünmek” gibi a¤›r bir

ifl istenmesin.aten devletler de düflünenv a t a n d a fl l a r › n › p e ksevmez le r . Bu tü r

davran›fllar tarih boyunca suçsay›lm›flt›r. Bütün Dünya tarihboyunca bunu yaflam›flt›r ve flu andada Bütün Dünya ayn› fleyiy a fl a m a k t a d › r . E r g e n e k o nMergenekon deyip durdururlardüflünenlerin suç ifllemesini Alimallah.

Bir çeflit“bilgicaddesi” olanInternetgitgideh›zlanan birtrafi¤eyatakl›ketmekte.

A

Z

87

BD A⁄USTOS 2009

Alçaktan geçerek,bafl›n› e¤erek, ortalardad o l a fl m a y a r a kgörevler in i yer inegetiren ezberci ved e v l e t e s a y g › l ›vatandafllar her ülkeninyönetici lerinin bafltac›d›rlar. Öyle ya,herkes düflünürse kaosç›kmaz m›? Piramit hiyerarflisi negüne duruyor?

Düflünmek ne kadar gereklidir?Düflünmemek için bahaneler

ne kadar geçerlidir?akip kale önündeaya¤›na gelen topukalecnin solundan

m› sa¤›ndan m› gönderse yoksabir arkadafl›na pas m› versedüflüncesi br oyuncunun sonuolabilir. Burada düflünmekyerini reflekslere b›rakmakzorundad›r.

Merd iven ine rken vücu tfonksiyonlar›n› bilinçli bir flekildekontrol etmeye çal›flan kifli sonundakendini merdivenin dibinde yerdeyatarken bulur. Sa¤ baca¤›m› ön veafla¤›ya atarken gövde a¤›rl›¤›m› solbaca¤›m›n üstüne vermeliyim diyedüflünen bir ak›l, pattadanaktepetaklak geliverir.

Yar ›flmalarda h›z l › yan› tverebilmek de düflünme eylemin terseyat›ran bir ifllemdir. Pekala herfleyiyi hofl da bu tür durumlardadüflünmek yanl›flsa nas›l kurtaraca¤›z

paçay›?Yan›t basit. Acil

durumlar d›fl›nda okadar çok düflünmeliyizki bir çok karar vermem e k a n i z m a m › z › naltyap›s›, düflünmektençok reflekse ba¤l›hareket edebilsin. Bureflekslerin geliflmesi de

tamamen düflünme egzersizlerindengeçer çünkü refleksler “H›zl›Düflünme” jokerlerdir.

Araba kullanma becerisigeliflmifl insanlar bir tehlikean›nda “Acaba flimdi frene mibassam gaza m›?” diyedüflünmezle r . Öyle ya ,önlerindeki arac› sollarkenkarfl›lar›na ç›kan kamyondankurtulabilmeleri için ya frenyap›p durmaya çal›flacaklar, yada h ›z la r ›n › a r t t › r a rak

önlerindeki arabay› bir an evvelsollayacaklard›r. Tek tek araç h›zlar›,mesafeleri, tehlikeleri, en iyi

REzberci vedevletesayg›l›vatandafllarher ülkeninyöneticilerinin bafltac›d›rlar.

88

BD A⁄USTOS 2009

çözümleri düflünmeye kalksalar k›sayoldan tahtal› köyü boylayabilirler.Oysa refleksleri bütün bu ifllemleriçattadanak yapabilir ve saniyeninküsurat› kadar bir zaman içindeuygulama bafllar. Kararlar›ndakiisabet tamamen düflünme-refleksegzersizlerini ne kadar fazlayapt›klar›na ba¤l›d›r.

Yeni ça¤ insanlar› düflünmekyerine kendileri için düflünecek aletedevat la donan›p muhteremb e y i n c i k l e r i n i k u l l a n m a y ›unutmaktalar. Do¤al olarak elektrikkesilince veya pilleri bitince karortas›nda oturan kiraz tanesi edas›ylaaval aval bakarlar.

usu kuran kurtlar iflbirli¤iyaparken bunu reflekslerinikullanarak de¤il düflünedüflüne, özene bezene

yaparlar. Bir belgeselde izlemifltim,tek hücreli terliksiler yine kendlerigibi tek hücreli olan bir amibiortalar›na al›p yiyip bitiriyorlard›.Mikroskop alt›ndaki görüntülerdenald›¤›m izlenim, yapt›klar› herhareketin bilinçli oldu¤uydu. O tekhücreleri içinde nas›l bir düflünmeayg›t› vard› ki birbirlerini yemekyerine üçü bir olup baflka bir kulübeüye bir yarat›¤a pusu kuruyorlar, üçtaraftan çevirip olmayan a¤›zlar›ylayiyip bitiriyorlard›. Ayn› insanlargibi..

Düflünmek ciddi bir ifltir.Konuhakk›nda ne kadar bilginiz varsa okadar düflünebilirsiniz. Turizmle

u¤raflan b i rinsana t a t i ly ö r e l e r ihakk›nda birsoru sorarsan›zo konuda sizdend a h a f a z l adüflünebildi¤inig ö r ü r s ü n ü z .Tabii sonuç taona göre dahaver iml o lur .Oysa bugünbilgi o kadary o ¤ u n v ede¤iflken ki ,düflünebilmek çok ciddi bir zamanifli. Neyi nas›l toparlayaca¤›n›z vede¤erlendirece¤iniz insan ölçülerinind›fl›na taflm›flt›r.

r t ›k bu i fl le r i ç inbey in l e r in i z de¤ i lmakine ler devreyegiriyor. Hangi tatil plan›

daha makul, karar› siz de¤ilbilgiflleriniz veriyor. Bunun içingereken bilgileri de toparlayan o.Al›flverifl merkezlerinde kulland›¤›n›zher kart, sizin için veri taban›na birbilgi kaydediyor. Ne yiyip ne içti¤iniz,harcama limitleriniz, zevkleriniz,hobileriniz, hangi toplum katman›naaitsiniz hepsi teker teker kategorizeediliyor. Yani k›sacas›, uluortafiflleniyorsunuz. Üstelik bu bilgilerde haraç mezat sat›l›yor. Siz yeflil birgömlek al›nca ertesi gün size ogömle¤e uyumlu bir pantalon

PA

89

BD A⁄USTOS 2009

satmaya çal›fl›yorlar. Paran›z bitincekredi vermeye, krediyi öeyemeyincemahkemeye vermeye kalk›yorlar.Ama bütün bunlar› siz düflünmedenyap›yorlar. Üstelik baflka kimse dedüflünmüyor. Sadece aptal bir yaz›l›mherkesin hakk›nda bilgi toplay›pde¤erlendirmeler yap›yor, o kadar.

avafl yavafl düflünmey e t e n e ¤ i m i z ikaybediyoruz. Makinelerbizler için düflündüklerini

iddia ededursunlar, biz Homosapienler,milyonlarca y›lda gelifltirdi¤imiziletiflim yöntemimiz olan karfl›l›kl›k o n u fl m a y › y ü z l e r i n i b i l egörmedi¤imiz kiflilerle “chat”leflmeye,mektuplar›m›z› “e-mail”lemeyeterkettik bile. ‹nsan insanla de¤il, insanmakineyle iliflkisine kitlendik.

Yak›nda makineler insanlar gibidüflünebilecek mi? Bana kalsa evet,düflünecekler ve kararlar› onlarverecekler. Biz de kafataslar›m›ziçindeki süngerlere bak›p bak›p “Gnomg›rrrr mgrogg mgorrorgog” falandiyece¤iz.

YOLAY: Bir piliç yoldakarşıdan karşıya geçiyordu.SORU: Piliç niçin karşıdankarşıya geçiyordu?YANITLAR:Rene Descartes:Yolun öbür tarafına geçmek için.Eflatun:İyiliği için. Gerçek, öteki taraftadır.Aristoteles:Karşıdan karşıya geçmek pilicindoğasıdır.Karl Marx:Tarihsel olarak kaçınılmazdı.Hipokrates:Pankreasının aşırı salgısı yüzünden.Sigmund Freud:Pilicin karşıdan karşıya geçmesiyleilgilenmeniz, sizde güçlü ve latant bircinsel güvensizlik duygusunu elevermektedir.Buda:Bu soruyu sormak, sizin kendi piliçdoğanızı inkar etmektir.Galilei:Oysa piliç karşıdan karşıya geçiyor.Charles de Gaulle:Piliç belki yolun karşısına geçti, amaotoyolun karşısına henüz geçmedi.Einstein:Pilicin yolun karşısına geçmesi ya dayolun pilicin ayakları altında yerdeğiştirmesi, tümüyle sizingösterdiğiniz referansa bağlıdır.•

90

BD A⁄USTOS 2009

At l a n t i k ’ i n “ k a r ş ısahili”nde yeni kurulan AmerikaBirleşik Devletleri, Avrupa ülkeleriyleaynı güç düzeyinde olmasa da, 1783yılında denizlerde tek başına bayrak

ABD’nin Osmanlı’ya önerdiği“ilk ve tek” Türkçe Antlaşmayıimzalamadı.

dalgalandırmaya başlamıştı. Bostonlimanına bağlı

Bu yeni bayrağı taşıyan ilk gemi,25 Temmuz 1785 tarihinde, Atlantik’teCadiz açıklarında Osmanlı gemileritarafından ele geçirildi.

Bu gemi, kaptan Isaac Stevens’ınyönetimindeki ve Boston limanınabağlı Maria adlı bir gemiydi. Buolaydan kısa bir süre sonra, KaptanO ’ B r i a n y ö n e t i m i n d e k i v ePhiladelphia limanına bağlu Dolphinadlı gemi de, aynı biçimde Osmanlıgemileri tarafından ele geçirildi.

1793 yılının Ekim ve Kasımaylarında 11 ABD gemisi dahaOsmanlıların eline geçince, 27 Mart1 7 9 3 t a r i h i n d e A m e r i k a nKongresi’nde bu konuda bir görüşmeyapıldı. Görüşmeler sonunda Osmanlıdenizcilerine karşı konulmasına vebunu başarabilmek için de, en az

Yaptığı anlaşmayla ABD’yi vergiyebağlayan Padişah III. Selim

adişah III.Selim“George Washington isimlibir hükümdar tanımıyorum”dedi ve...

P

91

BD A⁄USTOS 2009

Osmanlı gemilerinin olduğu denligüçlü ve donanımlı savaş gemileriyapılmasına karar verildi.

u kararıyla Kongre, Osmanlıgemilerinin tehdidi karşısındaA B D d o n a n m a s ı n ı n

temellerini atıyor ve bu konudakullanması amacıyla Başkan GeorgeWashinton’a 700.000 altın harcamayetkisi veriyordu.

ABD, denizlerdeki Osmanlıtehdidine karşı bu önlemle yetinmedi,Osmanlı devletiyle bir antlaşmayapmayı da kabul etti. Bu antlaşmayagöre ABD, Cezayir’de bir cezaevindet u t u l a n t u t s a k l a r ı n s e r b e s tburakılmaları için Osmanlılılara2.270.000 Meksika doları ödemekzorunda kaldı. Ayrıca Atlantik’te veAkdeniz’de ABD sancağı taşıyan

hiçbir gemiye dokunulmaması koşulukarşılığında ise 642.000 altın ve yılda12.000 Osmanlı altını ödemekkoşulunu kabul etti. Böylece ABDyıllık vergiye bağlanmış oluyordu.

ili Türkçe olan ve 22maddeden oluşan GeorgeWashington imzalı bu

antlaşma Padişah III. Selim tarafından,“Ben bu isimde bir hükümdartanımıyorum” gerekçesiyle muhatapalınmamış, bu nedenle antlaşmayı“karşı taraf” adına Cezayir BeylerbeyiDayı Hasan Paşa imzalamıştır.

ABD’nin iki yüzyılı aşkın tarihindeyabancı bir dille imzaladığı tekanlaşma olma taşıyan bu antlaşma,ABD’nin yabancı bir devlete vergiödemeyi kabul ettiğini kanıtlayan tekAmerikan belgesi olması açısındanda büyük bir değer taşımaktadır.•

22 maddelik Türkçe antlaşmayı imzalayanABD Başkanı George Washington

B

D

Osmanlılar 1793 Yılı’nda 11 ABDgemisini ele geçirmişlerdi

92

BD A⁄USTOS 2009

elçika’nın Liege ilsınırları içinde bir köyvar! Ahmet Kuts iT e c e r ’ i n ü n l ü

dizelerindeki gibi, “Orda bir köy var,uzakta / O köy bizim köyümüzdür /Gezmesek de, tozmasak da / O köybizim köyümüzdür” demek geliyoriç imizden ama. . . Olmuyor .Çünkü bu köy, gitsek de, tozsak da,bizim köyümüz de¤il .

B u k ö y ü n a d ı ,Faymonville... Özelli¤i ise,Türkler’le hiçbir iliflkisiolmamasına karflın, buradayaflayanların, çevredeki ötekiköy ve kasaba ha lk ıtarafından, “Türk” olarakanılması...

‹flin daha da ilginç yanı,köy halkı da “Türk” olaraksöz ediyor kendinden...

Tarihsel bilgiler, bukonudaki iki rivayeti, belgeolarak gösteriyor.

‹lki, 16’nc› ve 17’nci yüzy›ldaAvrupa’daki Osmanlı fetihlerindenzarar görenler için yapılan yardımlara,F a y m o n v i l l e k ö y l ü l e r i n i nkatılmamasına tepki olarak, Türkadıyla anı lmaya bafl ladı lar .

‹kinci rivayete göre köy halkı,Osmanlılar’a karflı yapılacak bir HaçlıSeferi’ne katılmayı reddedincekendilerine Türk adı takıldı.

Gitsek de, Tozsak da Orada Bir Köy Var Uzakta, Belçika da...

Yazan: BARIfi TARKAN

B

93

Köyün Türk özelli¤i her yıl flubatayında düzenlenen karnavaldayaflatılıyor. Köy halkı karnavaldaTürk kostümleri giyerek, ellerindeTürk bayraklarıyla resmi geçityapıyorlar.

a y m o n v i l l e b e l e d i y ebinasının giriflinde bulunantafl oymada, Türk bayra¤ı yera l ıyor . Köyün “RFC

Turkania Faymonville” adında bir defutbol kulübü var. Belçika’da yaflayan“gerçek” Türkler, bu karnavalı flöyleanlatıyorlar:

“Her y›l karnavallarda Türk veOsmanlı kıyafetleri giyilerek, Türkbayra¤ı sallanıyor. Bugörüntü le r i kaç ı rmakistemedi¤imizden, bu y›l bizde bu karnavala katıldık.

“So¤uk ve karlı bir kıflgününe rastlamıfltı karnaval;fakat öylesine güzel vee¤lenceliydi ki, katılanlarınhiçbiri ne so¤u¤u ne de karıd u y u m s a d › . S a b a hsaatlerinde Mol, Genk veBer ingen’den ka t ı l anyaklaflık 70 kifliyle yola çıktık. Hemotobüste bizi köyün tarihi hakkındabilgilendiren hocamız sayesinde hemde karnavalın nasıl olaca¤ınınheyecanı içinde yolun nasıl geçti¤inia n l a m a d a n , ö ¤ l e y e d o ¤ r uFaymonville’e vardık.

“Gitti¤imizde henüz karnavalbafllamamıfltı. Bizden baflka, Türk

Dernekleri Birli¤i’ne ba¤lıyeni derne¤imiz ‘TurkishLady’ yaklaflık 100 kifliyleBrüksel’den bu güzel güniçin gelmiflti. Sabırsızlıklabeklenen ve saat 14:00c i v a r ı n d a b a fl l a y a nkarnavalda, son derecerenkli sahneler vardı.

“Öncelikle ellerindeTürk bayraklarıyla at

üstünde ilerleyen kifliler karnavalıngerçekleflti¤i meydana çıktılar, dahasonra kalabalık bir orkestra çeflitlimüzikler çalarak ilerlemeye baflladı.

“Bunların yanısıra rahip giysiligençler, kırmızı siyah ‹spanyolkıyafetleri içinde fırfırlı etekleriyledans eden kızlar, üzerinde kocamanb i r yunus make t i bu lunan

F

Faymonvillebelediyebinas›n›ngiriflinde

bulunan tafloymada,

Türk bayra¤›yer al›yor.

94

BD A⁄USTOS 2009

arabalarıyla, sanki Tahiti Adası’ndangelmiflçesine rengarenk giysileriyledans edip oynayanlar, sarı, mavi,pembe, yeflil tonlarında giysilerle,yüzleri yine bu renklerle boyanmıflmelekler, boyalı yüzleriylemarfllar çalan orkestra,kömürcü giysileri, içindeellerinde siyah boyalarlakarnava la ge len le r inyüzlerini boyamaya çalıflangençler, konfetiler atanküçük çocuklar, arabalarınüzerinden kalabalı¤a flekeratanlar ve de tüm buka rnava l i ç in ge l enk a l a b a l ı ¤ ı n c o fl k u s ugörülmeye de¤erdi.

“Katılımcıları en çokmemnun eden görüntü isekuflkusuz, karnavalcılar tarafındantaflınan Türk bayra¤ı idi. Bizler deellerimizdeki bayraklarımızla bu

coflkuya katıldık, hatta karnavalagelen Faymonville halkına veTürkler’e, yanımızda götürdü¤ümüz200 adet küçük boyda Türkbayraklarını da¤ıttık. Onlar da Türk

bayraklarını büyük birkeyifle taflıyarak, karnavalıncoflkusuna coflku kattılar.Bol bol resim çekerek bug ü z e l g ö r ü n t ü l e r iölümsüzlefltirdik.

“Akflama do¤ru saat16:00 civarında sona erenkarnavalın ardından, güzelve renkli bir gün geçirmeninvermifl oldu¤u mutluluklaotobüsümüze binip yolakoyulduk. Bunu kaçıranlarüzülmesin diyemeyece¤iz;ama bir sonraki y ı l

y a p ı l a c a k k u t l a m a l a r ıkaçırmamalarını ve özellikle deyabancı bir ülkenin topraklarında

Türk bayra¤ının süreklidalgalandı¤ı böyle güzelve coflkulu kutlamalarıny a p ı l d › ¤ ı g ü n ügörmelerini içtenlikleöneririz.”

Sonra da “Bizdensöylemesi” diyorlar ve...Gelecek yıl flubatta,olabildi¤ince çok sayıdaT ü r k l e k u t l a m a ki s t i y o r l a r , T ü r kk ö y ü n d e k i T ü r kgününü...•

Onlar daTürk

bayraklar›n›büyük bir

keyifletafl›yarak,karnaval›ncoflkusuna

coflkukatt›lar.

95

BD A⁄USTOS 2009

Mutlu oldu¤umuzda yüzümüzde bir kelebektir gülümseme,korktu¤umuzda yüre¤imizde, heyecanland›¤›m›zdakarn›m›zda uçuflan bir kelebek... Üzüldü¤ümüzdegözyafllar›m›za, sevindi¤imizde duda¤›m›z›n kenar›ndaoluflan ince çizgilere konar sanki kelebekler... Yard›metti¤imizde elimizden uçup gider, gereksinimi olan›n elindentutarak kanat ç›rp›fllar›yla onun yüre¤ini serinletir sanki...Belki de bu yüzden sevmeyen yoktur kelebekleri... Kanatç›rp›fllar›, çiçekten çiçe¤e uçufllar›, rengarenk desenleriylekelebekler yaflama sevgi, güzellik, umut katarlar sanki...

e t h i y e , Ö l ü d e n i zyak›nlar›ndaki KelebeklerVadisi’ne giden teknederüzgar ve denizden s›çrayan

tuzlu su damlalar› tenimi okflarkenkelebekleri düflünüyorum. Koyunkenar›ndaki kayal›¤› döner dönmez,vadi ayn› fotograflarda gördü¤ümhaliyle ç›k›yor karfl›ma... Dimdikkayalar›n aras›na uzanm›fl yemyeflilvadinin denizle birleflti¤i yerdekik›y›ya yanafl›yor tekne...

Vadinin denize aç›lan yüzünde,parlak beyaz kireçtafl› çak›llar vekumlardan oluflan 250 metreuzunlu¤undaki k›y›da iskele olmad›¤›için k›y›ya iyice yanaflan teknedendenize b›rak›yorum kendimi... Bus›rada gökyüzünde pembe dev birgölgelik gibi uçan bir paraflüt dek›y›ya inmek üzere üzerimdengeçiyor. Vadiye Babada¤ üzerindenkendilerini bofllu¤a b›rakt›klar›paraflütlerle gelenler de var.

T e k n e d e n i n e r i n m e z

bacaklar›mdaki deniz suyununserinli¤iyle vadinin derinliklerinedo¤ru yürümeye bafll›yorum. 1995y›l›nda 1’inci derecede do¤al S‹Talan› olan 130 dönümlük arazideyap›laflmaya izin verilmedi¤i içinbölgede bulunan az say›daki yap›danbiri olan “Butterfly Valley”(Kelebekler Vadisi) adl› kamping-restoran›n yan›ndan geçip “fielale”yaz›l› tabelay› izleyerek yürüyorum.Sar› bir kelebe¤in peflinde ilerledi¤impatikada “Tafl Ev” yaz›l› beyaz birevin yan›ndan geçiyorum.

elebekler Okulu Projesiçerçeves inde çefl i t l isanatsal aktivite, atölyeler,kiflisel geliflim e¤itimlerini

ve film gösterimlerinin yap›ld›¤›, evyap›m› limonata ve keklerinhaz›rland›¤› bir ev olan Tafl Ev fluanda sessizlik içinde...

Bu iki yap› d›fl›nda vadide, k›y›bölümünde konaklama için kullan›lanüzeri sazdan örtülerle kapat›lm›fl tahta

Do¤an›n Özgürleflti¤i Yer

Kelebekler VadisiF

K

GEZD‹KÇE GÖRDÜKÇEİzlen Şen

97

odalar ve çad›rlar d›fl›nda pek bir yap›yok gibi. Patikay› kesen çitlerinaras›ndaki tahta bir kap›dan geçtiktensonra, Babada¤ eteklerindeki DevrentBo¤az›’ndan do¤an Sarp Deresi’ninizinde ilerlerken, vadiyi çevreleyenkaya duvarlar›n 400 metreye varanyüksekli¤i daha da duyumsan›rduruma geliyor.

1500 metre uzunlu¤undakikanyonun arka ucundaki flelaleleregiden yolda önüme zakkum a¤açlar›ç›k›yor, adaçay›, kekik kokular›ylasar›lm›fl a¤açlar›n aras›ndan,ö rümcek le r in , çek i rge le r in ,k a p l u m b a ¤ a l a r › n a r a s › n d a nyürüyorum. Burada kelebekler de,insanlar da, do¤a da daha özgürsanki... A¤açlar›n dallar› birbirinesar›lm›fl, çekirgeler, örümceklerdaldan dala atl›yor, zakkumlar suiçmek için dereye e¤ilmifl gibi...Çiçek çocuklar›n›n vadisi oldu¤unukan›tlarcas›na tahta tabelalar üzerineçiçek resimli rengarenk notlar

yaz›lm›fl yol boyunca... “Dünyay›seviyoruz”, “Çöp atmay›n›z”,“Bitkilere ve hayvanlara zararvermeyiniz”, “Sessiz olun, tafldüflebilir, kelebekler ölebilir”.

adide ilerledikçe yoldayürümek de zorlafl›yor,patika önce iniflli, ç›k›fll›sonra kayal›k bir hal

al›yor, zakkumlar›n boyu 7-8 metreyibuluyor. fielaleye yaklaflt›kçaçevredeki keçilerin sesleri dahayak›ndan duyuluyor, örümcek a¤lar›daha da yo¤unlafl›yor kayal›klarda...fielaleye gelince biraz serinliyorum,biraz daha cesaret ve enerjiniz varsakaya duvarlardan t›rman›p tepedekiFaralya Köyü’ne de ç›kabilirsiniz.Eski tafl yap›lar›, Likyal›lar veBizansl›lar’dan kalma lahitleri vekale kal›nt›lar›yla güzel bir köy olanFaralya’dan (yeni ad›yla Uzunyurt)farkl› bir vadi manzaras› görmekolanakl›. Tarihi ‹.Ö. 4’üncü yüzy›ladayanan “Perdikia” adl› Likya

V

98

BD A⁄USTOS 2009

yerlefliminin kal›nt›lar›na ev sahipli¤iyapan bu köyde vadiyle ilgili birçokfley anlat›lsa da anlat›lan öykülerinen ilginci Despina’n›n öyküsü...

ir zamanlar vadideki taflevde yaflayan Despina’n›nyük do lu çuva l l a r ›kayalar›n üzerindeki köye

nas›l ç›kard›¤› hâlâ anlat›l›yor.Kumsaldaki kayan›n üzerine oturupgözlerinden yafllar süzülerek, denizeaç›l›p bir daha dönmeyen denizcisevgilisini bekleyen vebirgün ortadan kaybolanDespina’ya ne oldu¤ubilinmiyor.

Despina’n›n vadisi,arabalardan, otoyollardan,apartmanlardan, lüks vegürü l tü lü yaflamdanuzakta, 100’den fazlado¤al bitki türü ve 80 farkl›çeflit kelebe¤iyle huzurveriyor ziyaretçilerine...Parlak siyah üzerine beyazçizgileriyle birer kaplan›and›ran kaplan kelebekleri (Euplagiaquadripunctaria) yaz aylar›ndaflelalenin çevresindeki kayalar›nkovuklar›nda yüzlerce üyelik geniflbir koloni halinde yaflayarak, gündüzuyuyup gece görünüyorlar onlar›görmek isteyenlere...

Araflt›rmac›-fotografç› R›fat K›lar70’li y›llarda “Güdürümsu” denilenbu vadiye Kelebekler Vadisi ad›n›verirken bir gün buraya dünyan›n

birçok farkl› ülkesinden gezginlerin,sanatç›lar›n ve do¤aseverleringelece¤ini düflünmüfl müydübilmiyorum. Buraya gelenlerinülkeleri, dinleri, dilleri farkl› olsa da,ortak noktalar› lüks bir tatil biçimibeklemeden huzur, sessizlik vedo¤ayla yaflam aray›fl› içindeolmalar›... Burada kanyondakiyürüyüfllere ek olarak k›y›dagünefllenerek, yüzerek, kitapokuyarak zaman geçirebilir, “138

Ad›m” yaz›l› tabelay› izleyerek Dal›flOkulu ve taze deniz ürünlerininsat›ld›¤› Bal›kç› Bar›na¤›’nagidebilirsiniz. Burada konaklamayakarar verirseniz, gece aktivitelerindende yararlanabilir, vadi kumsal›n›n solyamac›ndaki terasta yer alan RockBar’›n kayalara oyulmufl darmerdivenlerinden ç›karak dalgalar›nsesine kar›flan müzik parçalar›n›dinleyebilirsiniz.

B

99

BD A⁄USTOS 2009

elebekler Vadisi’ndenayr›l›rken k›y›da geceninn a s › l o l d u ¤ u n udüfllüyorum, gecenin

karanl›¤› daha da karanl›k olmal›burada... Hiç ›fl›¤›n olmad›¤› k›y›dauzand›¤›mda karanl›kta ateflböceklerigibi görünmeli y›ld›zlar, elimi uzat›ptutacakm›fl›m gibi yak›n olmal›, ay›fl›¤› denizin yüzeyinde kelebeklergibi uçuflurken sessizlikte dalgalar›nsesini dinlemeli... Rüzgarla birliktey›llar önce dinledi¤im bir müzikalflark›s›n› m›r›ldanmal›y›m içimden:

“Ya mavisinde bir çiçe¤in,ya pembesinde,Bazen de bir sö¤üt dal›n›nserin gölgesinde,Yafla dostum gönlünce,

ömrünün keyfini sür,‹nsanlar de¤ilse de,kelebekler özgürdür.Ya sabah›nda bahar›n,ya gecesinde,Bazen de bir çi¤ damlas›n›n,yal›n gerçe¤inde,Yafla dostum dünyay›,ömrünün keyfini sür,‹nsanlar de¤ilse de,kelebekler özgürdürYa düfllerinde bir çocu¤un,ya sevgisinde,Bazen de yafll› bir ozan›n,iki dizesinde,Ara dostum dünyay›,ömrünün keyfini sür,‹nsanlar de¤ilse de,kelebekler özgürdür.”

[email protected]

Bir kad›n seansta eflinin ruhunu ça¤›rdı:“Eyyy ruh, geldinse masaya üç kez vur.” Masaya üç kez vuruldu¤unu duyan kadın, eflinin ruhunun geldi¤inianladı ve ona sordu:“Ey ruh, bizden bir dile¤in var mı?” dedi. Ruh dile¤ini söylemekte gecikmedi:“Varsa bir puro verin.” Medyum ve adamın efli ruha bir puro verdiler. Ruh, puroyu alır almaz bir anda çekip gitti.“Ayy...” dedi kadın heyecanla “Ona ‘Cennette misin?’ diye soramadım,hemen gidiverdi.” Bu yakınmayı duyan medyum kafasını kaldırdı ve “Hanımefendi,merak etmeyiniz” dedi. “Efliniz puronun yanında atefl istemedi¤ine göre,pek cennette de¤il galiba!..”

K

100

BD A⁄USTOS 2009

ugün onu çok az kiflian ›msa r . Oysa ün lüyönetmen Otto Premingeronun için, “Çal›flt›¤›m en

yetenekli oyuncuydu” demifl, sayg›nsinemac›lar Greta Gabro ile eflde¤ertutmufllard›r. Frances Farmer, 1914y›l›nda Amerika’n›n Seattle kentindeorta direk bir ailenin k›z› olarakdünyaya geldi. Seattle o zamanlar d›flmahallelerinden itibaren bafllayanyemyeflil çam ormanlar›, yokufllar›ndaulafl›m sa¤layan tramvaylar›, okyanusk›y›s›ndaki flirin r›ht›mlar›yla sakinbir hayat yaflamak isteyen biri için sonderece ideal bir yerdi. ‹flte Frances Farmer’›n kötü kaderi,bu kentte yaflad›¤› güzel çocukluky›llar›n›n ard›ndan genç k›zl›¤a ad›matt›¤› günlerde bir güzellik yar›flmas›nakat›lmas›yla bafllad›. Jürinin karfl›s›naç›kan öteki adaylar›n tersine fizikselgüzelli¤inin yan›s›ra parlak bir zekâve üst düzey bir entelektüalitetafl›yordu. Herkesin favorisiydi ve

‹NSANLAR YAfiADIKÇAMehmet Ünver

Tek istedi¤i sade ve huzurlu bir yaflamd›;ama bunu ona çok gördüler.

B

103

yar›flman›n birincisi seçildi. Sineman›ngeliflmekte oldu¤u y›llard›. Hollywoodyeni yüzler ve yetenekler ar›yordu.Bir anda karfl›lar›na ç›kan bu p›r›l p›r›lgenç k›z› kendi flirketlerinde sözlefl-meye ba¤layarak ondan yenibir y›ld›z yaratmak yap›mc›lar›n vestüdyo sahiplerinin hedefi oluverdi.

enüz onsek iz yafl ›nabasmam›fl, profesyonelyaflama iliflkin deneyimiolmayan bu genç k›z› bir

stüdyoya ba¤lamak hiç de zorolmad›. Çünkü kurt yap›mc›lar,tüm yaflam› boyunca bir filmy›ld›z› olmay› düflledi¤i halde buiste¤ine kavuflamam›fl olan anneBayan Farmer’›n ne kadar h›rsl›oldu¤unu hemen keflfetmifllerdi.Frances yafl› küçük oldu¤u için birfilm sözleflmesine imza atamazd›.Oysa vesayeti alt›nda bulundu¤uannesi Bayan Farmer pekala onunyerine atabilirdi. Öyle de oldu. BayanFarmer sanki bu filmleri kendisi

H

Frances Farmer’›n hüzünlü yaflam›

çevirecekmifl gibi önüne dayanan çoksay›da sözleflmeyi k›z›n›n yerine güleoynaya imzalad›. Böylelikle dedünyadaki kötülüklerden habersizolan k›z›n›n ölüm ferman›n›imzalam›fl oldu.

1936 y›l›nda çevirdi¤i ilk filmi‘‘Too Many Parents’’ sinema-severlerin büyük ilgisiyle karfl›laflt›ve çok iyi bir gifle baflar›s› yapt›.Seattle’›n flirin bir mahallesinde do¤upbüyüyen Frances art›k bir Hollywoody›ld›z›yd›. Seyirci onu Greta Garboile k›yaslamaya bafllam›flt›. Bir andakazand›¤› bu ünün ard›ndan kendisiniba¤layan sözleflmeler gere¤ikimilerini hiç de sevmedi¤i ve

oynamak istemedi¤i melodram tarz›filmlerde y›llarca oynamak zorundakald›. Yap›mc›lar› çok memnun edengifle baflar›lar›na ulaflan bu filmlerinonun yetene¤inden çok fizikselgüzelli¤ini ön plana ç›karmak içinyap›ld›¤›n› görüyor ve buna isyanediyordu.

yr›ca ünü her geçen günartmas›na karfl›n Frances,Hollywood’un flaflal›d ü n y a s › n › h i ç

sevememiflti. O bir taflra k›z›yd›.1920’li y›llar›n flirin Seattle kentindeyaflad›¤› huzurlu ve gözlerden uzakyaflam›n› özlüyordu.

Hollywood’un göz al›c›, ama ayn›zamanda insan k›y›m makinesinedönüflmüfl ikiyüzlü yaflant›s› ona görede¤ildi. Güzelim kentinde b›rakt›¤›arkadafllar›n› ve evini özlüyordu. Oysazaman›nda annesi taraf›ndanimzalanm›fl bir y›¤›n sözleflme onus›ms›k› ba¤lad›¤› için bu ac›mas›zkentte kalmak ve ba¤l› oldu¤ustüdyonun ticari filmlerinde oynamakzorundayd›. K›r›lgan ve sinirli yap›s›istemedi¤i halde çevirmekle yükümlüoldu¤u bu filmler karfl›s›ndazorlan›yordu. O kaliteli yap›mlardaoynamak, beyazperdede yetene¤inive zekâs›n› ön plana ç›kartmakistiyordu. Öte yanda sinemaçevrelerinin hiç de dostça olmayandavran›fllar› ve asl›nda iyi bir sinemak a r i y e r i y a p m a y › i s t e r k e nkabullenemedi¤i kötü yap›mlarda

A

104

oynamaya zorlanmas› giderek onuy›pratmaya bafllam›flt›. Tüm cesaretinitoplay›p bu filmlerde oynamay›reddetti¤inde yap›mc›lar›n ciddibask› ve tehditleriyle karfl›laflt›. Henüzreflit de¤ilken annesinin onun ad›naimzalad›¤› sözleflmeler nedeniylehapse bile girebilirdi. Art›k gerçe¤iher geçen gün daha iyi anlamayabafllam›flt›.

bu dünyan›n insan›de¤ildi. Bir an önce yakaç›p gitmeli ya da busözleflmelerden kurtulup

daha do¤ru düzgün bir sinema kariyeriyapmal›yd›. Ne yaz›k ki, kendisinialt›n yumurtlayan tavuk olarak görenHollywood yap›mc›lar›n›n ç›karlar›u¤runa hiç tereddüt etmeden bir insan›ac›mas›zca nas›l harcayabileceklerinihenüz bilmiyordu.

Frances sinema kariyeri veözledi¤i sakin yaflam aras›nda s›k›fl›pkalm›flt›. Hollywood’un bol ›fl›lt›l› ve

ikiyüzlü dünyas›nda tek dostu bileyoktu. Kendisini anlat›lamayacakdenl i yaln›z duyumsuyordu.

onuç olarak giderek alkolünve kimi ilaçlar›n tutsa¤›o l m a y a b a fl l a d › . B ual›flkanl›klar› sonucu daha

sinirli ve sald›rgan bir kifli olmufltu.Durumu filmlerinden büyük paralarbekleyen yap›mc›lar› huzursuzediyordu. Onu birkaç kez uyard›lar;ama onlar› dinlemedi bile... Hayliiçkili oldu¤u bir gece kar›flt›¤› birkavga sonucu tutukland›. Polismemurlar›na karfl› koymufltu.Mahkeme zorunlu olarak psikiyatriktedavi görmesi gerekti¤ine karar verdi.Daha önceleri böyle bir sorunyaflamam›flt›. Hassas ruhunun içinegirdi¤i sahte dünyayla çat›flmas›sonucu bu duruma düfltü¤ününay›rd›ndayd›. E¤er eski yaflam›nadönerse hiçbir fleyi kalmayaca¤›n›d ü fl ü n ü y o r d u . B u n e d e n l edoktorlar›yla iflbirli¤i yapmad›. Onlarda Frances’e manik depresif teflhisikoyarak uzun süre kalaca¤› baflka birtedavi merkezine sevk ettiler.

O günden sonra Frances kendinipsikiyatrik tedavi oldu¤u söylenen,bol miktarda fliddeti ve say›caabart›lm›fl elektrofloku içeren bir grupkaranl›k uygulaman›n tuza¤›ndabuldu. Bu sözüm ona tedaviler hergeçen gün yetene¤ini ve kiflili¤iniruhundan s›y›r›p at›yordu. Onu hâlâiyi bir gifle has›lat› olarak gören

O

S

105

BD A⁄USTOS 2009

sinema yap›mc›lar› bu çaresiz vekorumas›z durumundan yararlanmakiçin hiç zaman kaybetmediler.Zaman›nda imzaland›¤› haldeçevirmeye yanaflmad›¤› f i lmsözleflmelerini bahane ederekmahkemeye baflvurdular. Ak›lhastanesinden almay› planlad›klar›raporla art›k bir yetiflkin oldu¤u haldevelayetini bir kez daha annesineverd i rmey i düflünüyor la rd › .

ö y l e c e o n u y e n iprojelerde istedikleri gibikullanacak ve ayn›zamanda kendilerine

karfl› koymufl olan bu yaln›z k›zdanintikamlar›n› alacaklard›. ‹lk olarakFrances’in hastanede gözlem alt›nda

kalma süresinin uzat›lmas›n›sa¤lad›lar. Doktorlar onu kobay gibikullanarak çok say›da insülin flokunatabi tuttular. O zeki ve yetenekli k›zonca flokun beyninde yaratt›¤›tahribat›n ard›ndan art›k kolay kolaykonsantre olam›yor, s›k, s›k haf›zakayb› yafl›yordu. Bir seferindeziyaretine gelen yak›n dostu John’a,‘‘Burada her geçen gün sahipoldu¤um iki fleyi, inanc›m› veyarat›c›l›¤›m› sistematik bir biçimdeyok ediyorlar’’ demiflti.Sonunda John’un yard›m›yla ak›lhastanesinden kaçt›. S›¤›nd›¤›annesine tek iste¤inin ikiyüzlü veac›mas›z Hollywood’dan uzak, sadebir yaflam sürmek oldu¤unu söyledi.Oysa Bayan Farmer kendi gençlikdüflü olan sinemay› ve ünü elinintersiyle iten k›z›na karfl› yap›mc›lar›nzalim velayet plan›na kat›lm›flt› bile...

z k›z›n› ihbar edereko n u n t e k r a r a k › lhastanesine yat›r›lmas›n›sa¤lad› . HastanedeFrances’e “Tedavi” ad›

alt›nda yap›lanlar sözcü¤ün tamanlam›yla vahfletti. Saatlerceç›r›lç›plak bedenine s›k›lan buz gibibas›nçl› suya maruz b›rak›lmak datedavisine eklenmiflti. Kimi görgütan›klar› günde alt› ya da sekiz saatsüreyle bu so¤uk su terapisinedayanmak zorunda kald›¤›n›anlatm›fllard›r. Günler sonra tam

B

BD A⁄USTOS 2009

Ö

taburcu edildi. Bir Hollywoody›ld›z›n› tedavi etmifl olmaklaböbürlenen doktoru, meslektafllar›nave medyaya, Frances’e uygulad›¤›tedavinin “Anti sosyal bir kiflili¤innas›l düzeltilece¤i konusunda önemlibir gösterge oldu¤unu” anons etti.

rances eve döndükten sonrasürekli olarak tekrar ak›lhastanesine kapat›lmak, birhücreye hapsed i lmek

korkular› yaflamaya bafllad›. Bafltaannesi olmak üzere kimseye güvenikalmam›flt›. Herkesin kendisinikand›rd›¤›n›, sürekli olarak bafl›naçoraplar öreceklerini düflünüyor,uzaklara kaçma planlar› yap›yordu.Birkaç kez denediyse de polistaraf›ndan eyalet s›n›r›nda yakaland›.Bunun sonucu olarak annesiylegörüflen doktorlar› tedavisinin devametmesine karar verdiler ve May›s1945’te tekrar ak›l hastanesineyat›r›ld›. Bu kez durumu “Dante’ninCehennemine” inmekten farks›zd›.Akl›n› tümüyle yitirmifl insanlar›nyan›s›ra kimi suçlularla da ayn›ko¤ufllarda t›k›fl t›k›fl yaflamakzorunda kald›. Yiyecekleri önlerineatan hastabak›c›lardan ve ötekihastalardan kapabilmek için kavgaetti, tacize u¤rad›. Yine çok say›daelektrofloka maruz kald›. Denemeamac›yla kendisine kimi ilaçlarverildi. Son doktoru Amerika’n›nönde gelen cerrahlar›ndan biri olan

ve transorbital lobotomy ad›ylabilinen cerrahi müdahaleyi gelifltirenDr. Walter Freeman’di. Bir ünlüyütedavi ederek gelifltirdi¤i yöntemiispatlama hevesinde olan doktor,tümüyle izole edilmifl ve kendisindenbaflka hiçbir yetkilinin bulunmad›¤›bir odada Frances’le uzunca bir süreyaln›z kald›. Ona detaylar› hiçbirzaman tam olarak bilinmeyen biroperasyon yapt›. Bunun sonucunda

rances bir daha asla eskiFrances olamad›. Sonralar›kimi hastane görevlileri Dr.Freeman’in ona lobotomy

uygulam›fl olabilece¤ini iddia ettiler.Sonuç ne olursa olsun Frances art›kyaflayan bir ölü gibiydi. Bu olaydansonra taburcu edildi. Frances’in bu periflan durumu onubüyük tantanalar ve reklamkampanyalar›yla Hollywood’adöndürmeyi planlayan yap›mc›lar›

FF

BD A⁄USTOS 2009

flok etmiflti. P›r›l, p›r›l bir oyuncuolarak sinemaya bafllayan ve ilky›llar›nda büyük övgüler kazanan buhassas k›z, parçalanm›fl ruhu, sald›r›yau¤ram›fl, taciz edilmifl bedeniyle birköfleye at›ld›. Oysa bir zamanlarGreta Garbo ile k›yaslanacak derecedegelecek vaat eden bir y›ld›zd›.

›k›lm›fl bir limon gibi birköfleye at›l›veren flanss›zkad›n çekildi¤i inzivada uzunb i r s ü r e d a r m a d u m a n

edilmifl iç dünyas›n› onarmak vedibine itildi¤i sefaletten kurtulmakiçin savafl›m verdi. Y›llar sonra onu an›msayan ve bubiçimde yaflamas›na dayanamayanbi r yönetmen, Frances iç intelevizyonlardan da yay›nlananbir jübile gecesi organize etti. Gecede Hollywood’un onuunutmamas› ve tutsak oldu¤u

Radyoculuk Tarihimizin ‹lkleri...•‹lk naklen maç nakli 1933 y›l›nda yap›ld›. Yer ‹stanbul, eski topçuk›fllas›ndan bozma Taksim Stadyumu. Maç› anlatan spiker: SaitÇelebi. •‹lk kad›n spikerimiz Emel Gazimihal, 1938’de AnkaraRadyosu’nda çal›flmaya bafllam›fl. •‹lk yurt d›fl› radyo yay›n› 1938’deAnkara’dan yap›ld›. •‹zmir Radyosu ise 1949’da belediye taraf›ndankuruldu, 1953’te devlet radyosu kimli¤ini kazand›. •‹lk portatifradyolar 1950’lerin bafl›nda görüldü. •‹lk reklamlar›n okunmas›na1951’de baflland›. •‹lk il radyolar› 1961’de Ankara, ‹stanbul, ‹zmir,Adana, Antalya, Gaziantep, Kars ve Van’da kuruldu. Bu radyolar,kültür a¤›rl›kl›yd›lar ve ancak il çevresine yay›n yapabiliyorlard›.•

[email protected]

S

108

BD A⁄USTOS 2009

sefaletten kurtar›lmas› için kendisinefilmlerde rol verilmesi ça¤r›s› yap›ld›. O jübile gecesinin ard›ndan kimiyap›mc›lar ona birkaç filmde üçüncü,dördüncü derecede roller verdiler.Ama art›k hiçbir fley eskisi gibiolam›yordu. Ak›l hastanelerindeyaflad›klar› sonucu p›r›l p›r›l zekâs›sönüp gitmifl, yetene¤i yok olmufltu.Bu nedenle Hollywood taraf›ndan çokçabuk unutuldu.

rances yaflam›n›n geri kalanbölümün Indiana’da bir TVkanal›nda program sunuculu¤uyaparak geçirdi. 1970 y›l›nda

g›r t lak kanserinden yaflam›n›yitirdi¤inde tüm yaflam› boyuncaoldu¤u gibi yapayaln›zd› ve tek dostuJohn yan›nda yoktu. Hep sade ve huzurlu bir yaflamarzulam›fl, ama kimileri bunu ona çokgörmüfltü.•

F

çimi acıtan çok şey var. Birbirininne söylediğini anlamamakbunlardan birisi... Aynı düşünce,duygu, sevinç, keder, fıkra,anekdot, güzel söz, kavram ve

hatta tek sözcüğü herkesin başka başka–ve bazen de tam tersiyle– anlamasıiçimi daraltıyor. Çünkü anlaşmazlıklar,buradan doğuyor. Önyargılar,kızgınlıklar, kompleksler ve daha pekçok neden de buna eklenincebirbirimizi anlamamız güçleşiyor vekimi zaman da olanaksız durumageliyor.

Neyse. . . Benim sözünüedeceğim asıl içimi acıtan şey bu

.......................................................................................................................................................................................................................................

YAZARAKSÖYLEYEREK

Sadi Bülbül

değil. İnsanın bilgisini, görgüsünü,hassasiyetlerini ve deneyimlerinibaşka la r ına geç i rememes inei ç e r l i y o r u m a s ı l . . . B u n a ,çocukluğumdan buyana hep üzüldüm.Haydi o zamanlar çocuktum, gençtim,orta yaşlıydım. Peki bu ileri yaşımdaniye hâlâ üzülüyorum?

ir anne, bir baba bilgi vedeneyimini nasıl oluyor daçocuğuna anlatamıyor, onaaşılayamıyor? O korumasız

çocukcağızın o basit bilgileriöğrenmesi ve deneyimleri edinmesiiçin, kendisinin de bir anne, babaolmasını –ve kimi zaman daha

‹çimiac›tanfleyGönlüm, t›pk›

bir fl›r›ngaylayap›lan afl› gibi,

bilgilerin yeni kuflaklaraaktar›lmas›n› istiyor.

109

sonrasını– beklemesi, ne kadar acı...O geçen yıllara yazık değil mi?

Siz doğuyor, büyüyor,öğren iyor ve yaşama vedaediyorsunuz. Çocuğunuz da öyle...Onun çocuğu da öyle yapıyor. Birdede oğluna, oğul toruna kendibirikimini geçiremeden yaşama vedaediyor. Bu yüzden yaşanan kavgalar,mutsuzluklar bir yanabireysel ilerleme karıncahızıyla oluyor.

Bu kopukluktanzarar gören yalnızcabireyler de değil... Bununbir de insanlık boyutu var. Bugüninsanlığın ve uygarlığın aldığımesafeyle övünüyoruz; ancak bu, hepsıfırdan başlayan insanların zamankaybıyla alınmış bir mesafedir.

ğer kuşaklar, kendinden sonragelenlere kendi birikimlerinibirebir aktarabilmiş olsalardı belki bugün insanlık, olanın

iki katı bir uygarlık düzeyinde olurdu.Neyse ki, yazı geliştirilmiş ve insanlarbilgilerini bu araçla –bu aracı yoluyla–birbirine aktarabiliyorlar.

Ama herkes bi lgi lerini ,deneyimlerini oğluna, kızına vesonuçta insanlık da bir sonraki kuşakinsanlarına dolaysız aktarabilselerdi,bu ne muhteşem bir şey olurdu?Gönlüm, tıpkı bir şırıngayla yapılanaşı gibi, bilgilerin yeni kuşaklaraaktarılmasını istiyor. Bunun olanaklıolmadığını bi l iyorum; ancak

eseflenmekten devazgeçemiyorum. Bu da yetmi-yormuş gibi –venedense– aksilik,

ana karnında başlıyor. Halkın deyişiyle“Bir alimden bir zalim” doğuyor.Doğan zalime ise laf anlatmak hiçolanaklı olmuyor. Yazımın başındainsanların aynı şeyleri “aynı şey”o l a r a k a n l a m a d ı k l a r ı n d a nyakınmıştım. Bu “anlamama” ile,bunu onlara anlatamama arasındayakın, gizli bir ilgi olduğunu dadüşünmüyor değilim. Sorumlusu kimolursa olsun ama sonuçta...

ilgilerin aktarılamaması, bukopukluk benim içimiyakıyor, canımı acıtıyor;ancak yapılacak bir şeyin

olmadığını da biliyorum. Ne diyeyim?Belki de, bunda da bir hayır vardır.Ortada, irili ufaklı milyonlarca bilgiküpünün dolaştığı, öteki türlü birdünya belki de hiç çekilmez olurdu.Kim bilir?..

‹nsanlar ayn› fleyleri"ayn› fley" olarakalg›lam›yor

110

BD A⁄USTOS 2009

Durumunun ayırdındaydı.Kabullenmiş�görünüyordu. O sabahhasta yatağında doğrulup gece iyiuyuyamadığından, sıkıntılı düşlergördüğünden yakınıp ilaçlarınındeğiştirilmesini istedi. Hemşireninbaşucuna bıraktığı ilaçları o sabahiçmemişti. İlaçlarına baktığımıgörünce başını öne eğdi sonra eliyleilaçlarını işaret etti ve “İlaç dediğiniçinde ne olduğunu bilmediğin,yuttuğunda iyileşme umudunu daberaberinde aldığına inandığın bir şeyolmalı” dedi.�

.......................................................................................................................................................................................................................................

GÖZLE GÖNÜL ARASIDr. Mehmet Uhri

Han›mefendinin ilerlemifl yafl›n›n yan›s›ra hastal›¤›n›nda son aflamas›na gelinmiflti.Destek tedavisid›fl›nda t›bbenyapacak fazla birfley kalmam›flt›.

“O kadar basit değil, ama bir açıdanhaklısınız.”�“İşte, benim bu ilaçlardanumudum kalmadı. Onları içmemek a r ş ı n k e n d i m i d a h a i y iduyumsamıyorum. Her geçen gün birönceki günü aratıyor. O yüzdenilaçlarımı değiştirmenizi, yeni ilaçlarlabirlikte umutlarımın tazelenmesiniistiyorum. Bana yardımcı olacaksınızdeğil mi?” Bu sözleri söylerken bile hastalığınizi yüzünde görülüyordu. Gözleriferini yitirmiş, rengi solmuştu. İleriderecede zayıflamıştı. Tedavisinig ö z d e n g e ç i r i p i l a ç l a r ı n ıdeğiştireceğimi yeni ilaçların daha iyigeleceğini söyleyip odadan çıkarkencebinden çıkardığı kağıdı uzattı.“Bu çile daha ne kadar sürerbilmiyorum; ama sona yaklaştığımıduyumsuyorum. Günü geldiğinde benison yolculuğumda yalnız bırakmak

Yar›mKalan

Bulmaca

111

istemeyecek birini arayıp habervermenizi istiyorum. Ama sizden ricaediyorum şimdi değil , günügeldiğinde” dedi.

Kağıtta bir ad ve telefonnumarası yazıyordu. Birkaç�gün sonrahastamızın durumu ağırlaşıp yoğunbakıma alınınca verdiği numarayıarayıp haber verdim. Kısa süre sonrahallerinden hayli varlıklı olduklarıanlaşılan orta yaşlı kadın ve eşihastaneye gelip hastamızı görmekistediler. Yoğun bakım koşullarındakısa ziyaret izni alan kadın hastamızınyanına ilişti. Tuttuğu elini öpüpyanağına dokundururken sessizceağlamaya başladı. Bir süre öylecekaldı. Hastamız zorlukla gözleriniaçıp gelen kadını karşısında görünceyüzü aydınlandı. “Daha zamanıgelmedi, kuzucuk. Erken habervermişler sana, evine git dinlen,yorulma buralarda” dedi. Öteki yanıtvermedi. Yanaklarından gözyaşısüzülüyor ve gülümsüyordu.

Hastamız tekrar uykuyu daldı.Ziyareti sonlandırıp dışarı çıktık.Eşiyle birlikte odama davet ettim. Birsüre sonra sakinleşip bugüne değinneden haber vermediğimi sordular.Durumu açıkladım. Kadın eşinesarılarak “Yine beni korumuş,üzülmemi sıkılmamı istememiş” diyetekrar ağlamaya başladı. Akrabaolduklarını düşünüp yakınlıkderecesini sorunca hastamızın gelenkadını doğumundan itibaren büyütüpyetiştiren bakıcısı olduğunu öğrendim.Doğduğu gün yatılı bakıcı olarak işe

112

alınmış üniversite eğitimi içinyurt dışına gidene değin hiçayrılmamışlardı.�

“Beni o büyüttü. Hem annemoldu hem babam... Varlıklı, amasorunlu çok çalışan bir anne babanınelinde büyüdüm. Onlar hep meşguldü,aradığım zaman onlara ulaşma olanağıgenellikle olmazdı. Onların zamanıuygun olduğu zamansa ben genellikleuyumuş olurdum. İşte bu ortamdaonların uzaklığını hiç duyumsattırmadıbana. Ben onun kuzusuydum. Kimikimsesi var mıydı hiç bilmezdim. Ohep yanımdaydı.”

“Sonra ne oldu? Aramadınız mı?” “Nasıl desem? Üniversiteden sonraişe başladım, evlendim. Çok şeydeğişti yaşamımda. Onun eksikliğiniçocuğum olduğunda anladım. Çalışmayaşamıma ara verip onun beni sevipbana baktığı gibi çocuğumubüyütmeye özen gösterdim. Bir araulaşmayı denedim; ama bulamadım.Ayrılırken arkama bakmamamı herzaman yakınındaymışım gibiyaşamamı öğütlemiş “Beni aramayakalkma, günü gelince ben seni ararım”demişti.�

Bu sözlerden sonra gözyaşlarınıtutamadı. Eşi teselli etmek içinsarılınca omuzlarını silkip doğruldu.“Evimizdeki cam eşyalardan birigibiydi o... Baktığında görünmeyen,

ama her zaman işlevi olan bir cameşyaydı sanki... Annem ve babamınyanında görünmez olurdu. Bir tekbana görünür o kocaman ve sessizevin içini sevgiyle doldururdu.İnsanları sevmeyi ben ondan öğrendim Şimdi orada öylece yalnız yatıyor.İyi görünmüyor. Yapabilecek bir şeyyok mu?” “Durumu hayli ciddi. Tıbbenelimizden geleni yaptık. Ancakhastalık iç organlarına yayılmışdurumda. Yanında olup elini tutmanızona bu zor döneminde iyi gelecektirsanırım.” O gece ve ilerleyen günlerdekadın hep hastanemizdeydi. Eşi deboş�durmamış başka hastanelerdengetirdiği hekimlerin görüşlerinebaşvurulmuştu. Hastamızın bilinci arasıra bulanıklaşıyor ağrıları yüzündenuyutmak zorunda kalıyorduk. Kadınise gün boyu yanında oturup ona kitapokuyordu. Hastamızın onu duymuyorolabileceğini söyleyince kitapokumayı sürdürmek istediğini bununkendine iyi geldiği yanıtını verdi.Ertesi gün hastamız bir ara gözleriniaçıp sevgili kuzusunu yanında görünceyüzü yine aydınlandı. Bana dönüp“Bu kez gördüğüm düş çok güzeldi.Güzel sesler, anlamlı sözlerden oluşanbir denizde yüzüyordum. Ilık birrüzgar esiyordu. Verdiğiniz ilaçlardaha iyi geldi sanki, doktor bey” dedi.Sonra kuzusuna dönüp sevgi dolugözlerle baktı. “Ben iyi olduğum kadariyiyim, git dinlen, yorulma buralarda...Çocuğunu yalnız bırakma” dedi. Elime

Bir tek bana görünüro kocaman sessiz eviniçini sevgiyle doldururdu

113

BD A⁄USTOS 2009

uzanmaya çalıştı. Yatağında doğrulmakistedi.�“Size sözünü ettiğim o sıkıntılıdüşlerimde hastane koridorlarını aşıpuçuyor, kalabalıkların arasınakarışıyorum. Sonra o kala-balıklardahapsolmuş duyumsuyordum kendimi...Kalabalıklar beni boğuyor gibiydi.Uyandığımda ise yine o lanethastalığımla birlikte kendim oluyorum. Karabasan işte, nereye kaçsanolmuyor.� � �“Gençken kendimegüvenirdim. Çabalayarak bir şeylerideğiştirebileceğime inanırdım. İnsanakendini anımsattığı için hastalıklarıseverdim. Sonuçta iyileşip yine okalabalıklara dönecektim nasıl olsa...”“ Ş i m d i d u r u m ç o k f a r k l ısanırım.”“Hastalık böylesine amansızolunca kendinden kaçamıyorsun. Oseni seven kalabalıkların gücü de senitutmaya yetmiyor. Bir yandan zamanakıp gidiyor. Karabasandan beter.”� Kuzusuyla yine göz göze geldiler.Kadın sarılıp hastamızın saçlarını okşadı.Yaşlı kadın “Bulmaca oyunumuzuunutmadın değil mi? Oyunu artık sensürdüreceksin.Biliyorsun insanlarınbuna gereksinimi var” dedi. Birkaç�gün sonra organ yetmezlikleriile hastamızın durumu ağırlaştı. Hastaneçalışanlarına teşekkür� için yayımlanangazete ilanı dışında geride bir şeybırakmadan aramızdan ayrıldı. Kadınve eşi hastaneden ayrılırkent e ş e k k ü r i ç i n o d a m auğradıklarında “Merakımımazur görün ama şu bulmacaoyunu nedir?” diye sordum.Kadın çantasından çıkardığı bir

bölümü çözülüp bırakılmış gazetelerinbu lmaca ek l e r in i gös t e rd i .

“İkimizin sessizce oynadığı biroyundu bu...Gelenler masalarındayarısı�çözülmüş bulmaca bulur vegenellikle tamamlamaya çalışırdı.” “Niçin yapardınız bunu?” “İnsanların çözememekten korktuklarıiçin bulmacaya hiç başlamadıklarını,yarım bırakılmış bulmacaların ise ilksahibine ait olduğu düşünülüpkorkusuzca çözülebileceğini, osayede insanların kendine güvenduyabileceklerini öğretmişti bana. ‘İnsanları ayakta tutan güvenduygusudur. Bu kalabalıklar insanıgüvensiz yapıyor. Onlara yardımcıolmalıyız’ derdi.” Tekrar teşekkür etti. Çantasındançıkardığı�yarısı�çözülmüş bir bulmacayı�masama bırakıp “Oyunu öğrendiniz.Bunları ne yapacağınıza kendiniz kararverin” dedi. Kocasının koluna girip ağır adımlarlaodadan çıkıp gittiler.•

Genç k›zl›¤›m›zda birliktegezer, kafelere oturur vebunun gibi yar›s› çözülmüflbulmacalar› masalarab›rak›rd›k

BD A⁄USTOS 2009

rezilya’da yaln›zcafutbolcular›n de¤il,hemen herkesin birertakma ad› var. Ancak

iflin can s›k›c› taraf›, hiç kimsekendisinin nas› l ça¤r› laca¤›konusunda önceden onay veremiyor.

Bu arada Brezilyal› lar’›ndayanamad›¤› bir baflka konu da;herfleyin sonuna “inhos” ya da“inhas” tak›s›n› eklemek… Örne¤inb i r fl e y l e r i ç e b i l i r s i n i z ,“cafezinho”da… Bir yabanc›ya‹ngilizce “bir dakika beklemesini”söylerken, “moment” yerine“momentinho” diyebil irsinizrahatl›kla… Ya da arkadafl›n›zlaköfledeki pub’ta buluflmay› önerirken,

“ p e r t i n h o ” y a g e l m e s i n isöyleyebilirsiniz!

***Brezilya kültüründe adlar›

k›saltmak ya da kiflilere takma advermek çok yayg›n bir uygulama.Dünyan›n de¤iflik ülkelerinde e¤itimgören ve Portekizce konuflanö¤rencilerin, neden sözcüklerinard›na “inhos” tak›s›n› ekledi¤inisorgulayan toplumbilimciler, bugelene¤in kökenini bulmayaçal›fl›yorlar.

Öteki futbol tak›mlar›n›n aksine,Brezilyal› futbolcular ilk adlar›yla,ço¤unlukla da takma adlar›ylaça¤r›l›yorlar. Örne¤in, RicardoIzecson dos Santos “Kaka”, Marcos

B

115

Evangelista de Moraes “Cafu”,Frederico Chaves Guedes “Fred”,Nelson Jesus da Silva “Dida” gibi…

rezilya futbol tarihinebakt›¤›m›zda, en ünlüsporcular›n soyad›n›fanatik taraftarlar bile

zorlukla an›msar. Pele’nin gerçekad›, Edson Arantes do Nascimento,Dunga’n›n, Carlos Caetano BledornVerri, Zico’nun, Artur AntunesCoimbra.

Farkl› spor dallar›nda da takmaad ku l l anmak çok yayg ›nBrezilya’da… Ünlü tenisçi GustavoKürten “Guga”, 1980’lerin ünlüboksörü Adilson Rodrigues“Maguila”, Brezilya ulusal voleyboltak›m›n›n 1,90 metre boyundakikoçu; Bernardo Rocha de Rezende“Bernardinho” takma ad›ylabiliniyorlard›.

***Sokaktaki sade vatandafltan ünlü

sporculara, pop flark›c›lar›ndanb ü r o k r a t l a r a , a k t ö r l e r d e ncumhurbaflkanlar›na de¤in, hemenherkesin bir takma ad› var.

Bunlar aras›nda takma ad›n›,resmen kimlik kay›tlar›na geçirtenlerde görülüyor. Örne¤in, BrezilyaCumhurbaflkan› Luiz Inacio Lula daSilva’n›n, do¤du¤unda ad› LuizInacioda Silva’yd›. Sendikac› olarakçal›flt›¤› y›llarda kendisine verilen“Lula” takma ad›n› , kimlikkay›tlar›na geçirtmiflti!

1964 y›l›nda askeri darbeyle

devrilen eski Cumhurbaflkan› JoaoGoulart, tüm ülkede “Jango” takmaad›yla tan›n›yordu.

1980’lerdeki askeri diktatörlüktens o n r a , B r e z i l y a ’ n › n i l kCumhurbaflkan› olan Jose Sarney’inise tümüyle farkl› bir ad› vard›. JoseRibamar de Araujo, çocuklu¤undaJose do Sarney “Sarney’in o¤lu Jose”diye ça¤›r›l›yordu. Bir süre sonrababas›n›n ilk ad›, bu Kuzey Brezilyal›politikac› ailenin soyad› oldu,Sarney’ler..

Eski Cumhurbaflkan› FernandoHenrique Cardoso, yurt d›fl›nda“Cardoso” olarak bi l iniyor ,Brezilya’da ise yaln›zca “FHC” diyeça¤›r›l›yordu. Yine 1956-1961y›llar›nda Cumhurbaflkan› olanJuscelino Kubitschek, tüm ülkede

B

Brezilya Cumhurbaflkan› LuizInacio Lula da Silva’n›n, do¤du¤unda

ad› Luiz Inacioda Silva’yd›.

116

BD A⁄USTOS 2009

ayn› biçimde “JK” k›saltmas›ylaan›l›yordu.

iflilerin ilk ad ya da takmaadla ça¤r›lmalar›n›nkökeni, kölelik ça¤›nadayan›yor. Yabanc›larla

iliflkisi olan Brezilyal›lar’›n en çokflafl›rd›klar›, kad›n ve erkeklerinbayan, bay ve benzeri s›fatlarla an›l›p,ça¤r›lmalar›...

Öne sürülen bir teoriye göre,kiflilerin ilk adlar›n›n kullan›lmas›,1888 y›l›na de¤in süren kölelikça¤›nda bafllam›flt›.

Brezilya’da yaflayan ‹ngilizgazeteci-yazar ve futbol uzman› AlexBellos, bu al›flkanl›¤›n kölelikdöneminin kal›nt›s› oldu¤unainan›yor. O ça¤larda köleler, özgür

insanlardan ay›rt edilebilmeleri içintakma adlar› ya da ilk adlar›ylaça¤r›l›yorlard›.

K i m i u z m a n l a r , z o r l aH›ristiyanlaflt›r›lan Yahudi vekuzeybat› Afrikal› Müslümanlar’atakma ad verildi¤i yorumunu,Brezilya tarihi üzerinde yapt›klar›yo¤un araflt›rmalara dayand›r›yorlar.

16’nc› yüzy›lda Portekiz’denBrezilya’ya göç edenler, kendidinlerinden H›ristiyanl›¤a dönmüflk i m s e l e r o l a r a k t a n › n m a kistemiyorlard›. Onlara H›ristiyansoyadlar› verildi¤i için, bu nedenlekendilerini ilk adlarla tan›tmayabafllam›fllard›.

Alman kültür düflünürleriT h e o d o r A d o r n o v e M a xHorkheimer’in, ünlü “Ayd›nlanmaDiyalekti¤i” kitaplar›na göre, ilk adkullanma tercihi, yeni dünyadöneminin tipik bir olgusuydu.

Her iki düflünür Amerika’dakisürgün y›llar›nda, eski ça¤lara ait bual ›flkanl ›¤ ›n yeni Amerikantoplumunda, bireyler aras›ndakiuzakl›¤› gidermek amac›yla, “Bob”ya da “Harry” gibi kal›plaradönüfltü¤ünün ay›rd›na vard›lar.

Geleneksel uygulama olsun ya daolmas›n, spor topluluklar›nda ilk adkullanma, yak›n dostluklar›nkurulmas›na katk›da bulunuyor.“Deutsche Welle”den SoraiaVilela’ya göre, uzun adlar›nk›salt›lmas›n›n nas›l yararl› oldu¤u,özellikle Brezilya örne¤inde aç›kçagörülüyor.•

Pele’nin gerçek adı, EdsonArantes do Nascimento’dur.

K

117

BD A⁄USTOS 2009

Atlas Okyanusu’nda “Türk” ad›tafl›yan bir ülkenin var oldu¤unubiliyor muydunuz? Karayipleryak›nlar›nda yer alan ve ad› “Turksve Caicos Adalar›” olan bu ülke,‹ngiltere’nin sömürgesi konu-munda... 38 adadan oluflan ülkeninbaflkenti ise, Grand Turk (BüyükTürk)’tür. Tüm hükümet binalar› ve bakanl›klar, Grand Turk ad›ndaki buadada bulunuyor. Adalar›n toplamyüzölçümü 430 kilometrekare,nüfusu ise 25 binin üzerinde...

uzey Atlas Okyanusu’ndakib u t r o p i k a l a d a l a r ,B a h a m a ’ n › ng ü n e y d o ¤ u s u n d a y e r

al›yor, ayn› zamanda Amerika veKüba’ya da yak›n konumdabulunuyorlar. Adaya Türk ad›n›nverilmesinin nedeni ise, pek deinand›r›c› olmayan bir gerekçeyleaç›klanmaya çal›fl›l›yor. ‹ddiaya göre adada bulunan birkaktüs bitkisi, Osmanl› döneminde

Gönderen: YILMAZ K. KAZANCI

AtlasOkyanusunda Bir Türk Ülkesi

Kuzey Atlas Okyanusu’ndaki butropikal adalar, Bahama’n›ngüneydo¤usunda yer al›yor, ayn›zamanda Amerika ve Küba’ya dayak›n konumda bulunuyorlar.

118

kullan›lanfese benzedi¤iiçin buraya Türk Adalar› ad›verilmifl! Bu iddian›n sahibi,bölgeyi sömürge olarakellerinde tutmaya devameden ‹ngilizler!.. Oysaadalar›n Türk ad›yla an›lmas›,fesin Türkler taraf›ndankullan›lmaya bafllanmas›n-dan yüzlerce y›l öncesinedayan›yor.

38 adadan oluflanülkenin baflkenti ise,Grand Turk. Adalar›ntoplamyüzölçümü 430kilometrekare,nüfusu ise 25 bininüzerinde...

1869 y›l›na gelindi¤inde,“Turks ve CaicosAdalar›”n›n “Ay-Y›ld›zl›”bayra¤›n› de¤ifltirmeyibaflarm›flt› ‹ngilizler!

‹ddiaya göre adada bulunan bir kaktüsbitkisi, Osmanl› döneminde kullan›lanfese benzedi¤i için buraya TürkAdalar› ad› verilmifl!Bu iddian›n sahibi, bölgeyi sömürgeolarak ellerinde tutmaya devam eden‹ngilizler!.. Oysa adalar›n Türk ad›ylaan›lmas›, fesin Türkler taraf›ndankullan›lmaya bafllanmas›ndanyüzlerce y›l öncesine dayan›yor.

119

ürk Adalar› ad› 1688’deilk kez Coronelli ad›ndaünlü bir ‹talyan haritac›n›nçizdi¤i Frans›zca haritada

yer al›yor. Ülkenin flu andaki resmiad›n›n yer ald›¤› ilk tarihi belgeFrans›zca ve “Türk” sözcü¤ü buradaaynen geçiyor.

Coronelli’nin söz konusuharitas›nda, adalar›n ad› “Ide Caiquos,Caiquos and I. Turche” biçimindeyaz›l›. Üstelik Türkler de, ancak1800’lü y›llarda fesle tan›fl›yor ve fesgiymeye bafll›yor.16-18’inci yüzy›llarda ‹spanyol,Frans›z ve ‹ngilizler aras›nda elde¤ifltiren adalar›n ad›, 16’nc›yüzy›lda ‹spanyollar’›n elindeykenbile yine “Türk Adalar›”yd›. Bu ad›nfesle uzaktan yak›ndan hiçbir ilgisiyok.Adan›n ad›n› de¤ifltirmek isteyen‹ngilizler, ada halk›n› yüzy›llard›rkulland›klar› bu addan vazgeçirmeyi

baflaramam›fllard›. ‹ngilizler bununüzerine, adayla Türkler aras›ndakiba¤›, “fes benzerli¤i” masal›n›uydurarak kesmek istemifllerdi.1869 y›l›na gelindi¤inde, “Turks veCaicos Adalar›”n›n “Ay-Y›ld›zl›”bayra¤›n› de¤ifltirmeyi baflarm›flt›‹ngilizler! Baflkent Grand Turk (Büyük Türk)adas›n›n ad› nereden geliyor ve adayaad›n› veren bu büyük Türk kimdi?..15-17’nci yüzy›llarda Osmanl›denizcilerinin, Akdeniz ve Atlantik’eyelken aç›p bu sularda korsanl›kyapt›klar› biliniyor. Ayr›ca, PiriReis’in haritas›nda bu adalar›nbulundu¤u yerde kay›k resimleri yeral›yor. “Caicos” (Kaykos) sözcü¤üde “Kay›k” anlam›na gelmektedir.Bu adalar›n Kristof Kolomb’tan 25y›l önce Türkler taraf›ndankeflfedilerek ele geçirildi¤i –adayaTürk denizcilerinin gelmesindensonra– Bat›l›lar taraf›ndan “BüyükTürk, ‘Grand Senior’, Muhteflem

T

üleyman” adlar›yla an›lanK a n u n i S u l t a nS ü l e y m a n ’ d a n e s i nal›narak, baflkente “Grand

Turk” ad›n›n verildi¤i san›l›yor. Bubilgileri do¤rulayan Küba’n›n eskiAnkara BüyükelçisiE. G. Abascal fluaç›klamay› yap›yor:“‘Caicos’ sözcü¤ü,Türkçe’deki kay›ktangeliyor. Adan›n ad›Türkler’in buradab u l u n d u ¤ u n ugösteriyor. Küba’n›nen ünlü bölgesininad› ‘Matatorcos’,yani Türkler’in öldü¤ü yer! Bununbir felaket sonucu oldu¤una iliflkinbilgiler var. ‹spanyol gemisi SanAgustin 28 fiubat 1596’da Havana’yageldi¤inde, mürettebat›n 45’iMüslüman, kimilerinin adlar›,Ramazan, Recep, Yusuf, Ali,Hüseyin’di. Bat› Anadolu veKaradeniz’den gelmifllerdi. 1640y›l›nda Küba’n›n güneyinde bir‹ngiliz ticari gemisi, Türk korsanlar›taraf›ndan ele geçiri lmiflt i .”

Küba büyükelçisinin verdi¤i önemlibir bilgi de, ‹ttihat ve Terakkidöneminde Enver Pafla’n›n Küba’yaözel bir görevli göndererek, bu konuhakk›nda araflt›rmalar yapt›rmas›yd›.Büyükelçi, “Bu görevlinin Küba’da

tarihi araflt›rmalar yapt›¤›n›ve bir rapor haz›rlad›¤›n›biliyoruz” diyor.Di¤er ta raf tan pos tahizmetlerinde “Turks veCaicos Adalar›”n›n ad› s›ks›k yanl›fl yaz›ld›¤› için,a d a y a g ö n d e r i l e nmektuplar›n bir bölümüönce Türkiye’ye geliyor.Türk posta idaresi de

mektuplar› tekrar adaya gönderiyor.

Geçti¤imiz y›llarda kimi Avrupa

ülkelerinin, Türkiye sanarak bu

adalara da vize uygulamas›

bafllatmas›, yetkililerin yapt›klar›

resmi yaz›flmalarla durdurulmufl.

Bu arada ada vatandafllar› dünyan›n

neresine giderlerse gitsinler, önce

Türkiye’den gelmediklerini anlatmak

zorunda kal›yorlarm›fl!•

S

“Kendini tanımak”, kiflinin o ana dek yaptıklarını gözdengeçirmek için arkasına baktı¤ı an de¤il, o andan sonrayapacaklarına bafllayabilmek için adımını ataca¤ı andır.• Sydney Harris

BD A⁄USTOS 2009

Sular yükselince, bal›klarkar›ncalar› yer. Sular çekilince dekar›ncalar bal›klar› yer. Kimsebugünkü üstünlü¤üne ve gücünegüvenmemelidir. Çünkü kimin kimiyiyece¤ine, suyun ak›fl› karar verir!Evet, bir Afrika atasözü böyle diyor.

***izim atasözlerimizden biride flöyle der:binince bey oldum san›r,

flalgam afla girince ya¤ oldum san›r.Kimi görgüsüz ve e¤itimsiz

kimselerin bir rastlant› sonucu, hiçde lay›k olmad›klar› önemli birgöreve geldiklerinde sergiledikleritav›rlar› elefltiren bu söz gibi,a talar ›m›z›n yüzlerce y› l l ›kdeneyimlerinden süzülüp gelen,binlerce atasözümüz var.

Yaln›z bunlar aras›nda, anlamolarak birbirini destekleyenler oldu¤udenli, birbirleriyle ters düflebilecekanlamlar içeren atasözlerimiz debulunuyor.

fiakac› bir dostun de¤er-lendirmesine göre, “Kimi konulardaatalar›m›z aras›nda amma da derin

fikir ayr›l›klar› varm›fl, me¤er”dedirtecek denli bu “Birbirleriyle tersdüflen” atasözlerimizden birkaç›n›afla¤›da s iz le paylafl ›yoruz:

***• Damlaya damlaya göl olur. Tafl›ma suyla de¤irmen dönmez.• ‹yi insan laf›n›n üstüne gelir.

‹ti an, çoma¤› haz›rla.

• Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Nerde çokluk, orda bozukluk.• Fazla mal göz ç›karmaz.

Az› karar, ço¤u zarar.

• Söz gümüflse, sükut alt›nd›r. Sükut ikrardan gelir.• Harama uçkur çözülmez.

Güzele bakmak sevapt›r.

• ‹ki gönül bir olunca, samanl›kseyran olur.

‹ki ç›plak bir hamama yak›fl›r.• Bülbülün çekti¤i dili belâs›.

Bilmemek de¤il, sormamak ay›p.

• Efle¤e alt›n semer de vursan, eflekyine eflektir.

Ye kürküm ye.• E¤ri otur, do¤ru söyle.

Do¤ru söyleyeni dokuz köyden

kovarlar.

B

BüyüklerÖyle de demifller Böyle de demifller

Derleyen:ENG‹N SOYLU

122

• Düflenin dostu olmaz. Dost kara günde belli olur.• Erken kalkan yol al›r.

Acele ifle fleytan kar›fl›r.

• Birlikten kuvvet do¤ar. Körler sa¤›rlar, birbirini a¤›rlar.• Tatl› dil y›lan› deli¤inden ç›kar›r.

Lafla peynir gemisi yürümez.

• ‹yilik yap, denize at. Merhametten maraz do¤ar.• Yüzü güzel olan›n, huyu da güzel

olur.

Yüzü güzel olan› de¤il, huyu güzel

olan› sev.

• Ak›l ak›ldan üstündür. Akl›n yolu birdir.• El elden üstündür.

Alet ifller el övünür.

• Ac› patl›can› k›ra¤› çalmaz. Yafl›n yan›nda kuru da yanar.

• Zorla güzellik olmaz.

Zora da¤lar dayanmaz.

• Öfke baldan tatl›d›r. Öfke ile kalkan zararla oturur.• ‹nsan k›ymetini insan bilir.

‹nsano¤lu çi¤ süt emmifl.

• Anas›na bak k›z›n› al, kenar›na bakbezini al.

Befl parma¤›n befli birbirinebenzemez.

• Eski dost düflman olmaz.

Güvenme dostuna, saman

doldurur postuna.

• Harama el uzat›lmaz. Üzümünü ye, ba¤›n› sorma.

Günün “anlam ve önemini”vurgulayan Afrika atasözü ilenoktalayal›m:

Kimin kimi yiyece¤ine, suyunak›fl› karar verir!..•

Ekonomi dersinde ö¤retmen, tüm s›n›fa sordu:“Ülkede iflsizli¤i önlemekten sorumlu olsayd›n›z, nas›l bir yöntem uygulard›n›z?”Ö¤rencilerden biri, düflünmeden görüflünü aç›klad›:“Ülkedeki tüm kad›nlar› bir adaya, tüm erkekleri ise baflka bir adayayerlefltirirdim” dedi.Ö¤retmen, bu ilginç uygulaman›n ülkedeki iflsizli¤e nas›l bir çare olaca¤›n›sordu.Ö¤renci bu soruya da duraksamadan yan›t verdi:“Her iki adada kimse bofl durmayacak, kimi küçük, kimi büyük boyda da olsa,sabahtan akflama dek herkes kay›k yapmaya bafllayacakt›r.”•

Sacha Guitry’e “Dünyada en güzel fley nedir?” diye sordular.Guitry, bu soruyu “Sevmek” diye yan›tlad›.“Peki ondan sonra?..”“Sevilmek” dedi Guitry.“Neden sevmek, sevilmekten daha güzel?” diye sordular.Guitry, “‹nsan” dedi. “Sevildi¤inden daha çok sevdi¤inden emindir de ondan.”•

123

Yazan: BARIfi TARKAN

Bize bir çok söz verdiler,an›msayamad›¤›m›zkadar çok;bir tekinind›fl›nda hiçbirinitutmad›lar.Topraklar›m›z›alacaklar›n›söylediler veald›lar.

K›z›lderili KültürüK›z›lderili Kültürü

124

ir K›z›lderili kitabesi:Yalan, tohumdur, bire

k›rk verir. Verdi¤i k›rk›nher biri bir tohumdur ki,

o da bire k›rk verir. Bilgi detohumdur, bire yüz verir. Verdi¤iyüzün her biri bir tohumdur ki, sanabilgelik, torunlar›na da esin verir.Zekâ sudur, tohumlar› yeflertir. Yalan›da bilgiyi de... Yetenek toprakt›r, neekersen onu biçersin. Ekmezsenüzerinde ayr›k otlar› biter. Emekgünefltir, tohuma da, suya da, topra¤ada yaflam verir. Kader çad›r›ndakikilim gibidir, ipli¤ini Ulu Manituverir, sen dokursun. Deseni sendendir,renkleri Tanr›’dan... fians do¤algübredir, ne zaman nereye düflece¤ibelli olmaz. Kilimine düflerse kirletir,

desenini de¤ifltirir. Oysa topra¤›nadüflerse besler.

Bu kitabe okuyana ilham, yazanaderman, da¤›tana flans getirir.

***Kendilerine özgü kültürleri olan

K›z›lderililer’in kimi atasözleri deflöyle:

Yaflarken, ölüm korkusununkalbine girmesine asla izin verme.

Baflkalar›n›n görüfllerine sayg›göster ki, onlar›n da sana sayg›göstermesini isteyebilesin. Yaflam›sev, eksiksiz yafla, yaflam›ndaki tümfleyler güzel olsun. Uzun yaflamakiçin gerekeni yap ve baflkalar›na daayn› amaç için yard›mc› ol.

Büyük ayr›l›fl günü geldi¤inde,soylu bir ölüm flark›s› haz›rla.

B

125

ir dostla karfl›laflt›¤›nda yada uzaktan gördü¤ünde,hatta yaln›z bir yerde biryabanc› önüne ç›kt›¤›nda,

bir söz söyle ya da mutlaka selamver.

Tüm insanlara sayg› duy; amaasla yaltaklanma.

Sabah günefl do¤du¤unda, ›fl›kiçin, yaflam›n ve sa¤l›¤›n için flükret.

Buldu¤un besinler ve yaflamsevincin için flükret.

fi ü k r e d e c e k b i r n e d e nbulam›yorsan, içindeki kusuru ara.

Ölüm zaman› geldi¤inde, kalbinölüm korkusuyla dolmas›n; böyleolanlar zamanlar› geldi¤inde birazc›kdaha yaflamak için a¤lay›p dua ettilerve bu yüzden farkl› bir yaflam›yaflad›lar.

Kendi ölüm flark›n› söyle ve birkahraman›n eve dönüflü gibi öl.

Dünyaya ba¤lan ve orada sayg›ylayafla.

Seni izleyenlere daima sayg›l›davran.

Eme¤ini en iyi amaca yönelt.Son bal›k öldü¤ünde, son nehir

kurudu¤unda, son a¤aç kesildi¤inde,beyaz adam paran›n yiyip karn›n›doyurabilece¤i bir madde olmad›¤›n›anlayacak.

Gereken her yerde yard›mc› veflefkatli ol.

Düflüncelerine ve bedenine iyi bak.Yapt›klar›n›n tümünden sorumlu ol.Arkamda yürüme, ben öncün

olmayabilirim. Önümde yürüme,takipçin olmayabilirim. Yan›mdayürü, böylece ikimiz eflit oluruz.

Ölüler güç ve bilgileriniberaberinde götürmez, yaflayanlaraekler.

Düflman›m› cesur ve güçlü yap!E¤e r onu yene r sem u t ançduymayay›m.

fieytan hakk›nda konuflmay›n.Gençlerin kalbinde merak uyand›r›r.

Bir kez “Al flunu” demek, iki kez“Ben verece¤im” demek-ten iyidir.

Su gibi olmal›y›z. Herfleydenafla¤›da, ama kayadan bile güçlü.

Bir baflkas›n›n kabahati hakk›ndakonuflmadan önce, daima kendimakoseninin içine bak.

Kehanet, olas› bir olay› kesin birbak›fl ile görmekten baflka bir fleyde¤ildir. Hava ya bulutlu olacakt›r,ya da günefl açacakt›r.

B

126

Komflun hakk›nda hükümvermeden önce, iki ay onunmakosenleriyle yürü.

Do¤um yapan herfley diflidir.Kad›nlar›n ezelden beri bildi¤idünyan›n dengelerini erkekler deanlamaya bafllad›klar› zaman, dünyadaha iyi bir dünya olmak üzerede¤iflmeye bafllam›fl olacakt›r.

Günümüzde insanlar bilgiyi araroldu, hikmeti de¤il. Oysa bilgimazidir, hikmet ise gelecek.

Aflk› tan›d›¤›nda, Yarat›c›’y› datan›rs›n.

Yarat›c›’n›n kelimeleri mefleyapra¤› gibi sarar›p düflmez, çamyapra¤› gibi ilelebet yeflil kal›r.

***Sioux Kabilesi’nden Mahpiu Luta

(K›rm›z› Bulut) 400 y›l öncedünyan›n öbür ucundan gelen “solukbenizliler” için “Bize birçok söz

verdiler, an›msayamad›¤›m kadarçok; bir tekinin d›fl›nda hiçbirinit u t m a d › l a r . T o p r a k l a r › m › z ›alacaklar›n› söylediler ve ald›lar”diyor.

uzey Amerika’ya ilk erifleninsanlar, yeni bir k›tayaayak bast›klar›n› tahminb i l e e t m e m i fl l e r d i .

Atalar›n›n binlerce y›ld›r yapt›¤› gibi,Sibirya k›y›lar›nda av peflinde koflupdurmufllard›. ‹lk yerleflimcilerSeminoller, Çerokiler ve Miflukikabileleri ile karfl›laflt›lar. ‹spanyolkaflifler ise, Kaliforniya’da Soson,Payitu, Kahula, Mevuk ve di¤er kimikabileleri buldular karfl›lar›nda...

19’uncu yüzy›lda, Avrupal›larba t ›ya do¤ru göç ederken ,K›z›lderililer’i yaflad›klar› kenditopraklar›ndan sürmüfllerdi. Budönem bat›da Apaçi, Siyu, Komançive öteki kabilelerle yap›lan soyk›r›msavafllar› sürecidir.

Bu savafllardan geriye kalan çokaz say›da yerli ise, K›z›lderililer içinayr›lm›fl ve “rezervasyon” olarakbilinen küçük bir alanda yaflamayamecbur tutulmufllard›. BugünABD’de hükümet taraf›ndan tan›nan554 K›z›lderili kabilesi var. 1626y›l›nda Hollandal›lar’›n sat›n ald›¤›New York’ta ise 85 binden fazlaK›z›lderili yafl›yor.

Amerika’da 300’den fazlaK›z› lderi l i yerleflim bölgesibulunuyor.•

K

127

BD A⁄USTOS 2009

demo¤lu, durumunabakmay›p “içmeye ayranbulamazken, ihtiyaçmolas›na taht›revanla

gider” gibi, ço¤u Afrika’da, yaklafl›k1 milyar aç insan› doyurmak için hery›l en az 30 milyar dolar gerekirken,silahlanma yar›fl›nda 1,339 trilyondolar harcan›yor, 194 milyon kifliise, marihuana, esrar, kokain veyaeroinle “ölebilmek” u¤runa,uyuflturucu sektörüne milyarlarcadolar ödüyor.

Bu arada “kara mizah” gibigeliflmeler de, “geliflmifl” ülkelerdegörülüyor:

Sigaraya karfl› kat› yasaklargetiren Hollanda, lokallerde,kafelerde marihuana içenlereözgürlük tan›yor. “Coffee shop” diyean›lan ünlü kafelere gidenler, içine

tütün kar›flt›rmamak kofluluyla,m a r i h u a n a i ç m e y e d e v a medebilecekler.

“Tuzu kuru” kimi ülkelerde buözgürlükler yaflan›rken, bir lokmaiçin ç›rp›nan milyonlarca insan›ndurumuna gelince:

akistan ve Tayland’da tarlave silolar ya¤maya karfl›askerler taraf›ndan korumaalt›na al›n›rken, M›s›r ve

Haiti gibi ülkelerde yap›lan zamlarhalk›n ayaklanmas›na yol aç›yor.

BM G›da ve Tar›m Kurumu(FAO)’nun Baflkan› Jacques Diouf,dünya genelinde kargaflaya nedenolan pahal›l›¤›n, üretimde art›flbeklenmesine karfl›n devamedece¤ini, yüksek g›da fiyatlar›n›n

Adem O¤lu veUfuk Turu

Yazan: ÇA⁄DAfi KORKUT

A

Zirvelerde uluslararas› toplant›lar

yap›l›p, dünya krizle bo¤uflup

yoksullafl›rken, uyuflturucu ve silah

ticaretinden kazan›lan para her

geçen gün art›yor...

P

128

günde 1 dolardan az gelirlegeçinmeye çal›flan milyonlarca kifliyitehdit etti¤ini belirtiyor.

eliflmekte olan ülkelerdeekmek, pirinç, süt, ya¤g i b i t e m e l g › d amaddelerinin fiyatlar›

h›zla yükseliyor. Bu¤day vepirinç fiyatlar› bir öncekiy›la göre yüzde 100, m›s›rise yüzde 200 oran›ndaart›yor, tah›l fiyatlar›n›nözellikle kalabal›k nüfusasahip Çin ve Hindistan’dangelen talepte art›fl olmas›nedeniyle yükseldi¤i önesürülüyor.

FAO, geliflmekte olanülkelerde yere l g ›daüretimini art›rmak içinçiftçilerin gübre, tohum vehayvan yemini daha kolayelde etmesi gerekti¤inivurgularken, akaryak›tgiderlerinin yükselmesinin de yolaçt›¤› pahal›l›k sonucu, bu ülkelerdehalk›n gelirinin yüzde 60 ila 80’inig›daya harcamak zorunda kald›¤›nadikkat çekiyor.

***Birleflmifl

M i l l e t l e rG e n e lSekreteri BanK i - m o o n ,dünya liderlerit a r a f › n d a n2000 y›l›nda

kabul edilen “Bin Y›l Kalk›nmaHedefleri”nin ilkinin, açl›k çekeninsan say›s›n› 2015 y›l›na kadar yar›yar›ya azaltmak oldu¤una dikkatçekerek, “Bu kendi bafl›na zorlu birgörev. Ayr›ca yaln›zca di¤er ülkeleringerisine düflmüfl Afrika ile de s›n›rl›

de¤il. Dahas›, müthifl birsorunlar yuma¤› ile karfl›karfl›ya kalmak üzereyiz”uyar›s ›nda bulunuyor.

Bir leflmifl Mil le t lerDünya G›da Program›’n›n(WFP) gözlemlerine göre,daha önceleri farkl› ve besinde¤eri yüksek g›dalar›alabilen aileler, art›k tek birtah›l ürününe yöneliyor vegünde üç yerine iki, hatta tekö¤ün yemek yiyor.

WFP bu y›l dünyagenelinde 73 milyon insan› –kibuna Darfur’da her gün yiyeceksa¤lad›¤› 3 milyon kifli de

dahil– doyurmay› planl›yor. AncakWFP’nin bunu yapabilmesi için yaln›zcag›da fiyatlar›ndaki art›fl› karfl›layabilmekamac›yla, ek 500 milyon ABD Dolar›’nagereksinimi var.

Kurakl›k ve su bask›nlar›na karfl›savunma sistemleri oluflturulmas›n›isteyen BM genel sekreteri, açl›¤akal›c› bir çözüm bulacak bilim veteknolojileri ortaya koyarak,Afrika’da “yeflil devrimi” teflvikamac›yla, Afrika Birli¤i ve di¤ertaraflarla çal›flmalar›n sürdü¤ünüvurguluyor.

GBM genelsekreteri,Afrika’da

“yeflildevrimi”

teflvikamac›yla,

Afrika Birli¤ive di¤ertaraflarla

çal›flmalar›nsürdü¤ünüvurguluyor.

129

BD A⁄USTOS 2009

›rk kadar devlet adam› ve192 ülkenin g›da ve tar›muzmanlar›n›n kat›ld›¤›Roma Zirvesi’nden ise

olumlu bir sonuç ç›kmad›¤›n›vurgulayan Papa 16.Benedikt’in yay›n organ›“L’Osservatore Romano”gazetesi, “Yaln›zca lafsalatas› yap›ld›. Herkeskendi ç›kar›n› ortaya koydu.Cesaret tutsakl›¤a veegoizme yenildi, olan yineaç insanlara oldu” diyor.

Zirvede hedefin, ço¤uAfrika’da yaklafl›k 1 milyaraç in san › doyurmakoldu¤unu belirten gazeteciReha Erus, toplant›yla ilgiliRoma notlar›n› flöyle özetliyor:

“Evet , z i rve f iyasko i lesonuçland›. Acil g›da yard›m› isteyen

yoksul ülkeler için parmakk›p›rdat›lmad›. FAO Baflkan› JacquesDiouf her y›l açl›kla savafl›m için enaz 30 milyar dolar gerekti¤ini söyledi.

“Zirve’den sadece 7 milyar dolaryard›m sözü ç›kt›.

“‹talya D›fliflleri Bakan›Franco Frattini, bir ‘G›daBankas›’ kurulmas›n›önerdi. Yan›t veren bileolmad›.

“Dünyay› aç l ›k tankurtarmak için kürsüyeç›kan VIP devlet adamlar›konuflmalar›ndan hemensonra, Roma’n›n ünlü‹talyan restoranlar›ndakendilerine ziyafet çekip,‘Tatl› Hayat’ döneminin

ünlü Soka¤› ‘Via Veneto’nuncafelerinde kahve içip, yan›ndakonyak yudumlad›lar.

“Eflleri de yine ünlü markabutiklerinin bulundu¤u lükssokaklarda, binlerce euro harcayarakgardroblar›n› yenilediler.”

***“Tok ne anlar aç›n halinden?”

örne¤i, zirvelerde, uluslararas›toplant›larda bunlar yaflan›rken,Birleflmifl Milletler’in uyuflturucu vesuçla savafl›m›ndan sorumlu birimi,2006 y›l›nda dünyada 15 ile 64 yaflaras›nda 166 milyon insan›n, –dünyanüfusunun yaklafl›k yüzde 4’ü–marihuana ya da esrar kulland›¤›n›aç›kl›yordu.

2008 Y›l› Dünya UyuflturucuRaporu’nda ayr›ca 2006 y›l›nda,kokain kullanlar›n say›s›n›n 16, eroin

KFAO Baflkan›

JacquesDiouf her y›l

açl›klasavafl›m için

en az 30milyar dolargerekti¤ini

söyledi.

130

BD A⁄USTOS 2009

kullanlar›n say›s›n›n ise 12 milyonoldu¤u kaydediliyordu.

Kolombiya ve Afganistan’da,militanlar›n ellerinde bulunanbölgelerde uyuflturucu üretimindeart›fl oldu¤u bildiriliyordu.

yuflturucu üretimindeyüzde 100’e yaklaflan buart›fl raporu yan›nda,A v r u p a F u t b o l

fiampiyonas›’n›n bafllayaca¤›günlerde, spor dünyas› bir baflkauyuflturucu haberiyle sars›l›yordu:

Romanya milli tak›m›n›n ve‹ngiliz Chelsea kulübünün golcüfutbolcusu Adrian Mutu’ya, 2004y›l›nda yap›lan kan testinde kokainkulland›¤› belirlendi¤i için, FIFAtaraf›ndan 18,6 milyon dolar paracezas› verilmiflti.

Mutu’yu 2003’te Parma’dan 25,3milyon dolara transfer eden Chelseakulübü ise, bu geliflme üzerinefutbolcudan 16 milyon dolar tazminatistiyordu.

***“Açl›k, pahal›l›k, uyuflturucu”

derken, silahlanma yar›fl›yla ilgili birrapor gündeme “bomba” gibi düfltü:

Uluslararas› Bar›fl Araflt›rmalar›Enstitüsü’nün Stockholm’de yapt›¤›aç›klamaya göre, dünyada askeriharcamalar, son 10 y›lda yüzde 45artm›fl, 2007 y›l›nda 1,339 trilyondolara yükselmiflti. Silahlanmaya,kifli bafl›na y›lda 202 dolarharcan›yordu.

1998 ila 2007 y›llar›nda, askeriharcamalar en fazla Do¤u Avrupa’da

artm›fl, bu ülkelerin harcamalar›yüzde 162 art›fl kaydetmiflti.

Dünyadaki harcamalar›n yüzde45’ini ABD’nin 547 milyar dolarlatek bafl›na yapt›¤› bildirilen raporagöre, geçen y›l ‹ngiltere 59,7 milyardolarla ikinci, Çin 58,3 milyar dolarlaüçüncü, Fransa 53,6 milyarladördüncü, Japonya 43,6 milyardolarla beflinci s›rada geliyor, bunlar›Almanya 36,9, Rusya 35,4, SuudiArabistan 33,8, ‹talya 33,1, Hindistan24,2 milyar dolarla izliyordu.

“Silahlanma yar›fl›” ile ilgilirapora tüy diken “son dakika” haberiise Amerika’dan geldi. YüksekMahkeme, Washington’da silahtafl›may› yasaklayan yasay›, 4’e karfl›5 oy’la, anayasal haklara ayk›r›bulmufltu. Özellikle baflkent halk›natan›nan silah tafl›ma özgürlü¤ününne anlama geldi¤ini, gelenekseldü¤ün kutlamalar›m›zla, futbolm a ç l a r › n d a n s o n r a o l u fl a nkonvoylar›m›zla ilgili haberlerdendolay› iyi biliriz.

Bu “Amerikanvari” özgürlü¤üulusumuza kazand›ranlar›n ruhu flâdolsun!..•

U Uyuflturucu ticaretinden kazan›lan kara paramilyarlarca dolar› buluyor...

131

a r a k a l p a k i s t a n ,Özbekistan’a ba¤l› ve buülkenin bat› kesimindeyer alan özerk bir

cumhuriyet. Baflkenti Nukus.Yüzölçümü 165.000 km2. Nüfusuyaklafl›k 1 milyon 200 bin. Bunüfusun 400 bini Karakalpak, 400bini Özbek ve 300 bini Kazak.

Ülkenin kuzeyinde bulunanMuynak kentinin nüfusu ise, bugünbirkaç bin kifliye inmifl durumda.Nedeni 1980’li y›llardan buyana Aral

Denizi’ndeki çekilme. Küresel›s›nman›n ve sulama projelerinin yolaçt›¤› bu felaketin sonucu, uydudanal›nan fotograflarda net biçimdegörülüyor.

ir zamanlar çok hareketlibir bal›kç›l›k merkezi olanMuynak, kilometrelerceçekilen Aral Denizi’nden

günümüze kalan “kurak k›y›lar›” ile,geçmifl in düflünü yafla t ›yorgünümüzde...

Geçmiflte bölgenin en önemliekonomik kayna¤› olanendüstriyel bal›kç›l›k vekonservecili¤inin merkeziMuynak kentinde, bugün bal›kres toranlar ›ndan ger iyeyaln›zca tabela ve reklampanolar› kalm›fl durumda...

Bölgede tek tür tar›mc›l›¤›na¤›rl›k merkezi olan pamuküretimi, ›rmak ve nehirlerindenize ulaflmas›n› engelliyor.Bu durum ve buharlaflma, AralDenizi facias›n›n daha dah›zlanmas›na yol aç›yor.

Aral Denizi Facias›

Yazan: SEMRA ATAY

Bir zamanlar›n zenginbal›kç›l›k endüstrisimerkezi günümüzde gemimezarl›¤›na dönüfltü...

B

İnsanların doğaya verdiği zarar sonucuoluşan olumsuz çevre koşulları, dönüpdolaşıp insanları, Muynak gibi kentleri vetüm yaşamı vuruyor. Muynak günümüzde,Sovyetler döneminin gurur kaynağı olanbalıkçılık filolarından geriye kalan paslıgemilerin mezarlığına dönüşmüşdurumda...

K

Afl›r› çevre kirlenmesi nedeniyle,mevcut akarsularda tuzlanma vezehirlenme oranlar› da büyük ölçülereulafl›yor.

‹nsanlar›n do¤aya verdi¤i zararsonucu oluflan olumsuz çevrekoflullar›, dönüp dolafl›p insanlar›,Muynak gibi kentleri ve tüm yaflam›vuruyor. Muynak günümüzde,Sovyetler döneminin gurur kayna¤›olan bal›kç›l›k filolar›ndan geriyekalan pasl› gemilerin mezarl›¤›nadönüflmüfl durumda...

urumufl deniz yata¤›ndaesen güçlü rüzgarlar›n yolaçt›¤› kirli tozkoparanf › r t › n a l a r › , y ö r e d e

yaflam›n› sürdürmeye çal›flaninsanlar›n, kronik ve fliddetlihastal›klara yakalanmalar›na nedenoluyor. Denetlenemeyen iklimde¤ifliklikleri yüzünden, yazlar dahas›cak, k›fllar daha so¤uk geçiyor.

Aral Denizi bir zamanlardünyan›n en büyük tuzlu sular›aras›nda dördüncü s›rada yeral›yordu. Sovyetler Birli¤i’nin sulamaprojelerinin etkisiyle, 1960’l›y›llardan buyana sürekli olarakçekiliyor ve giderek küçülüyor.

2004 y›l›nda yüzölçümü yüzde

25 küçülen Aral Denizi’nin tuz oran›,yaklafl›k 5 misli artt›. Bununsonucunda çevrenin do¤al bitki örtüsüve canl› hayvan türü yok oldu.

2007 y›l›nda ise yüzölçümü ilkboyutlar›n›n yüzde 10’una düfltü veAral Denizi üç ayr› göle dönüfltü. Bugöllerden ikisinin sular›n›n afl›r› tuzluolmas›, bal›k türlerinin yaflamas›naolanak b›rakm›yor.

Bir zamanlar›n zengin bal›kç›l›kendüstrisi merkezi ve bal›kç›kentlerine iliflkin “eski” k›y›lar›n,günümüzde gemi mezarl›¤›nadönüflmesi sonucu yaflanan bu çöküfl,iflsizli¤e ve ekonomik darbo¤aza yolaç›yor.

Aral’›n yok oluflu, bu sonucu çokdaha önceden bekleyen Sovyetler içinsürpriz de¤ildi. Daha 1964 y›l›ndaAleksandr Asarin, Hidro ProjeEnstitüsü’nde bu kötü kaderi dilegetiriyor ve flunlar› söylüyordu:

“Bakanlar ve Politbüro Konseyitaraf›ndan onaylanan befl y›ll›k plan›nbir parças› olarak, belki de AralDenizi’nin kaderini belirleyecek buprojeye, alt kademede hiç kimse karfl›ç›kamaz.”•

K

133

BD A⁄USTOS 2009

onuflmak ne güzeldir. Birtümce söylersiniz, kafan›z›niçindeki dolaflm›fl yumak

çözülmeye bafllar. Söyledikçe herfleynetleflir, düflüncelerinizi aktarabilmeksize coflku verir. Sonra dinlersiniz.Karfl›n›zdakinin bafl›n›n içinde dönendifllilerin ç›kard›¤› sesi duyars›n›zkimi zaman... Onu anlad›¤›n›zdagözlerinde beliren ›fl›¤› görürsünüz.

Bir zamanlar uzak bir Afrikakentindeydim ve çevremdekiinsanlara karfl›n çok yaln›zd›m.Çünkü onlar›n dilini bilmiyordum.

Kreflteki o¤lumun tümceleriylebafllad›m konuflmaya... Art›k biryetiflkin de¤il, bir çocuktum. ‹nsanlarbeni tatl› bir sab›rla anlamayaçal›fl›yor, bulabildikleri en basitt ü m c e l e r l e y a n › t l › y o r l a r d › .

Duygular›m, özlemlerim, düfllerim,öfkelerim, yarg›lar›m, gözlemlerimaktar›lamadan kafamda birikiyorlard›.Ne denli yaln›zd›m. Birileriolmal›yd›, birilerini bulmal›yd›m!

Beni her gördü¤ünde “Kayzeri,Kayzeri...” diye gözleri dolan Ermenipas tac › , y › l la r önceki s i s l içocuklu¤undan yaln›zca “Oturburada!”y› bulup ç›karabilmiflti.Rodos’tan göçmüfl Yahudi dostlarise h›nz›r sözler an›ms›yorlard›.

ünler geçtikçe al›flveriflyapmaya, otobüsle orayaburaya gitmeye, ayn› tümceyi

kullanarak eflimi ifl yerinden aramayabafllad›m. De¤iflen bir fley yoktuasl›nda... Keyifli sohbetlerin birucunda oturuyor, kendi yaln›zl›¤›mlayetiniyordum.

UNUTAMADI⁄IM ANIMCanan Erk

Bir zamanlar uzak bir Afrika kentindeydim ve çevremdeki insanlarakarfl›n çok yaln›zd›m. ‹nsanlar beni tatl› bir sab›rla anlamayaçal›fl›yor, bulabildikleri en basit tümcelerle yan›tl›yorlard›.Duygular›m, özlemlerim, düfllerim, öfkelerim, yarg›lar›m,gözlemlerim aktar›lamadan kafamda birikiyorlard›.

K

Yaln›zl›k

G

134

Günlük gazetelerin limana girenve ayr›lan gemilerin listesiniyay›mlad›klar›n› keflfetti¤imde çoksevindim. O s›ralarda Süveyfl Kanal›kapal›yd› ve gemiler Ümit Burnu’nudolafl›yorlard›.

Bu gemilerin aras›nda Türkgemileri de olmal›yd›. Sab›rla, aylarcatarad›m listeleri bir tan›d›k adarastlar›m diye... Sonradan ço¤ununlimana girmeden aç›ktan ikmalyapt›klar›n› ve yollar›na devamettiklerini ö¤rendim.

Iflte tam da bu s›rada bir gemicihaberi ulaflt› evimize... Hastalanm›fl,mide kanamas› geçirdi¤i içinhelikopterle gemisinden kenttekihastahaneye tafl›nm›fl, tedavi edilmifl,o da benim gibi dil bilmiyormufl,araflt›rm›fl bizi bulmufl.

ir arife günü telafl›nak a p › l d › m s e v i n ç l e . . .“Perdeleri de y›kamal›

m›yd›m acaba?”, “Ülserliler neyerdi?”, “Yo¤urt, evet yo¤urtmayalamak”.

O¤lum flaflk›n gözlerle anlamayaçal›fl›yordu heyecan›m›, uçuyordumevin bir ucundan bir öbürüne...

Onu gördü¤ümde bafl› öne e¤ikti,durmufl, ellerini kap›n›n iki yan›nadayam›fl, birinin burnuyla ötekinintopu¤unu iterek ayakkab›lar›n›ç›kar›yordu. Gözyafllar› gözlerimedo¤ru yal›nayak ilerledi. Bu hareketikim bilir kaç kez izlemifltim. Sonra

bafl›n› kald›rd›. ‹nce solgun bir yüzü,aln›n›n yukar›lar›ndan bafllay›pdümdüz afla¤›ya uzanan bir burnuvard›. Küçük birbirine yak›n gözleriyorgundu. “Merhaba yenge” dedi.

erhaba yenge... S›cak tozluyaz rüzgar›, bir döndükap›n›n önünde, sonra

uzaklarda ne varsa içeri tafl›d›.Afl›nm›fl, yuvarlanm›fl tepeler,h›fl›rdayan kavak yapraklar›, bakanl›kdolmufllar›n›n kibar, yafll› floförleri,b a b a m › n g ü l e n g ö z l e r i ,Samanpazar’›ndaki ufak tefekpostac›, annemin terli¤inin sesi,kardeflimin yaz boyu kurumayangüzelim saçlar›ndaki deniz kokusu,›slak k›fl akflamlar›n›n serçeleri...

Sar›ld›k Beykoz’lu bal›kç›Adem’le birbirimize, a¤lad›k. Saatlerboyu konufltuk, hemen hiçbir fleyyemedi, perdelere bakmad› bile...O¤lumu dizlerine oturttu, hastal›¤›n›,ailesini, geçmiflini anlatt›. Sakin biradamd›, acele etmeden konufluyordu,sab›r ve anlay›flla dinliyordu.

Gariptir, bir k›sac›k gün benitedavi etti. Sonralar› yaln›zl›kçekmedim, o güzel güney kentindemutlu oldum. Adem benim en iyitan›d›¤›m fleylerin simgesiydi. Bana“Yenge” demifl, ayakkab›lar›n›kap›da ç›kartm›fl, bana memleketimigetirmiflti. Kaybetti¤imi sand›¤›mherkes ve herfley orada duruyor,benim dönmemi bekliyordu.•

B

M

135

BD A⁄USTOS 2009

1947 yıl değildi. Gemi azıya almışküheylan, eyerinde oturmuş. Ardım toz,önüm duman... Lise öğrencisi idim yolugarip... Çocukluğumu eski urba dolabınaasıp komşu kızı kokan bir mevsimekoşuyordum. Nedenini bilmeden...

Okulda, Ahmet Haşim, NâzımHikmet, “Düşünmeyi seviyorsan Eflatun’ubil” diyordu. Annem “Şiir seveceksenkendini öğren” demişti.

te yandan Mr. Maynard bize verdiğiekonomi dersini benim

yaşta, çıplak nazenin yapmış.Kafamda uryan bir gelin idiiktisat... Bana el ediyor, “Gel”diyordu. Boş vaktimdekitaplıklarda Adam Smith veKarl Marx’ın kim olduklarını arıyordum.O yıl okula iki şaşı gözle bakıyordum. ***

O yaz başı, bahçemize sihir ekenkadın sevinçliydi. Yıllar sonra 177Sokak’ta doğduğu evin ikinci katınataşınmıştı. Baba evinde mutluluğa hergün yeni bir tanım buluyordu.

Çocukluğunu geçirdiği çiçekler,böcekler bahçesi penceresinin altındaydı.Tagore’un, Halil Cibran’ın şiirleri tekrarmırıldanacaktı.

Bahçeye nane kokusu ekecek, yeşilbaş verince, pazartesi mutlu...

enceresinden içeri maydanozyapraklı yeşil güneş girince,

çarşamba güzel... Yeşil portakal soymuşgibi gün ışığı ellerinde koku olunca,cuma sevinç dolu... Olacaktı. ***

Akşam güneşi sebil çeşme... Sesinidinler gibi, yüreği hüzün dolunca günbatımında hüzün...

İki ekmek diliminin arasına toprakkokusunu katık yapmak, toprak

kokusunu ısırınca “Çok şükür,doydum” demek...Bu minvalüzerine aylar, yıllar saçlarınına ğ a r a c a ğ ı n ı u m u tetmek...“Güzel” diyecekti. ***

Çok geçmeden fırtına bulutları evindamında belirdi. Kızıl kiremitli evin akgüvercinleri uçtu gitti. Kara kargalardankara sesler duydu.

oktor Atasu’nun haberi kötü idi.O an doğuya bakan pencereler

karardı. Zift koyu... Zift yapışık...Zindan kara oldu. Güneş evedokunmadan batıya gidiyordu. Sihirlibahçecinin göğüs kanseri geri gelmişti.Günleri sayılacak kadar azalmış.Yakında İstanbul’a tedaviye gidecekti. ***

İstanbul’a tedaviye gitmeden önce

.......................................................................................................................................................................................................................................

EBEL’‹N DUASIİlyas Halil

Ö

P

D

136

beni yatak odasına çağırdı.“Gel otur oğul” dedi. “İki güne

kadar İstanbul’a gidiyorum. Ne zamandöneceğimi bilmiyorum. Dönemezsembeni hoş gör. Sana bir hayli işbırakacağım. Külfetli olacak. Neyaparsın yaşam bu... Kestirmesi yok.Ola ki uzun bir süre seni yalnızbırakacağım, gitmeden yapılacak bazışeyleri bilmeni istiyorum. Küçüklerinokumasına, okullarına göz kulakolacaksın. Yük ağır olacak. Haberinolsun.

iliyorsun, 17yıldan beri en

yakın arkadaşım sendin.Uzun kış, çocuktun,geceleri sana öyküanlatınca yalnızlığımaza l ıyo rdu . Sanaüzülmesini öğrettim.Gözlerinde yaş belirincesevinmiştim. ‘Oğulbüyüyor’ diyordum.“Öğüdümü hoş gör.Bu gerçeği günlük yaşamındanöğrenmeni isterdim. Olmadı. Seniuyarmadan ayrılmak istemedim.

“Mandalina sevdiğini biliyorum.Mandalina pırasa veya patates koksaydı,ne yapacaktın?”

“Şaşırırdım” dedim. Neyin neolduğunu, kimin kim olduğunu bilmez,aradığımı bulamazdım.”

“Evet” dedi. “Ölçülerini sağlamtutmalısın. İnsanları hataları ile ölçme.Kurdukları düş, yaşamak istediklerirüyaları ile sev. Çocuktum, bahçemizininsan gibi nefes alan, sevinen bir yaratıkolduğunu gördüm. Bir çocuk gibi renklikokulu rüyası vardı. Rüyasına bahar ile

başlar, her ağaca yeni bir renk, heryaprağa yeni bir koku bulurdu. Yazgelince ağacın renklerini değiştirir,kokuları yenilerdi. ‘Güz’ deyinceyeniden renk bulurdu ağaçlarına...”

omşumuz Muallime (öğretmen)Roza’ya bahçecinin neden

değiştiğini sordu. Yaşlı kadın güldü:“Gerçeği öğrenmek istiyorsan” dedi.“Kendine arkadaş olacak çiçek bul.Çiçeği sev, çok sev. Sevgi sorar,sormaya zorlar seni... İçimizden akan

hayat suyunun nasılaktığını öğrenirsin.”“İnsanlar rüyalarınıçiçek kokusundan,renginden yaparlar.H a t ı r l a r ı m b e şyaşındaydın.parmaklarının arasındabana bir menekşevermiştin. ‘Bu benimarkadaşım’ demiştin.

Kurduğun ilk düştü menekşe, ilkrüya...

O günden buyana her kurduğundüşte menekşenin kokusunu, renginigördüm. Kişinin içinde yaşattığıdüşün güzelliği, sevdiği şeylerinkokusundan, renginden belli olur. Ogünden buyana her menekşegördüğümde kuracağın rüyalarıdüşündüm.

ğul rüyasız insandan uzak dur.“Sev ki, merak edesin. Merak

et ki, bilesin. Bilince renkler, kokularçoğalır. Rüyalar gerçek olur.”

O günden sonra sihir yapanbahçecimizi görmedim. İstanbul’dangeri dönmedi.•

"B

K

O

137

BD A⁄USTOS 2009

.......................................................................................................................................................................................................................................

Piazzola, 11 Mart 1921’de Arjantin’in başkenti Buenos Aires’ten400 kilometre uzakta, Atlantik kıyısında bir sayfiye yeri olanMar del Plata’da doğdu. Yoksul bir İtalyan göçmeni olan ailesi 1924yılında New York’a gelip yerleştiler. Babası müzisyendi ve o döneminefsanevi adı şarkıcı ve besteci Carlos Gardel’in orkestrasında çalıyordu.Evlerinin bulunduğu semt, küçük Astor’un yetişmesi yönünden çokkötüydü. Mahalle arkadaşlarından Rocky Marciano sonradan dünyaağır sıklet boks şampiyonu olacak; ama öteki arkadaşlarının birbölümü New York’taki Sing Sing, bir bölümü de Kaliforniya’dakiAlcatraz Hapisanesi’nde zorunlu olarak yaşamlarını sürdüreceklerdi.Ama Astor’u müzik kurtardı diyebiliriz. Dokuzuncu doğum günü

armağanı olarak babası ona pırıl pırıl bir bandoneon almıştı.��Bandoneon, akordeonabenzer bir çalgıdır. Almanya asıllı�bu müzikaleti daha sonra tango ile bütünleşmiş� veArjantin orkestralarının vazgeçemeyeceğibir enstrüman olmuştur. Bandoneonu tangonun ruhu olarak tanımlayan Piazzola,akordeonla tango çalmayı, dondurmayı hardalla yemeye benzetir. Astor bir taraftan bandoneon çalma derslerine devam ederken diğer taraftan da

YAKINDAN TANIDIKÇAYücel Aksoy

Tango müzi¤indedevrim yapansanatç› AstorPiazzola

Piazzola, bandoneonu ile

tangonun yeni formunu

oluşturmuş, birçok

yönetmenin filmlerine

ruh katmış, caz,

klasik müzik ve

geleneksel tangonun

harmanlanmasından

oluşan yeni bir müzik

türü yaratmıştır.

Bu arada, orkestrası kendi bestelerinide seslendiriyordu. 1949 yılında dans müziğine birsüre ara verdi ve Ravel, Bartok,Stravinsky çalıştı, Amerikan cazmüziğini inceledi. 1954 yılındakazandığı�bir bursla Paris’e gitti.Burada tanıştığı�müzisyenler veözellikle Nadia Boulanger, onaözellikle tangoyu bırakmayıp tekrarcanlandırmasını ve daha değişik biryorum kazandırmasını önerdi. 1955’teBuenos Aires’e dönen Astor hemen,sekiz kişiden oluşan bir grup kurdu.Bu grup, bir şarkıcıya ya da dansçıyaeşlik etme yerine yalnızca müzikyapıyordu. 1958’de grubu dağıtarakNew York’a gitti. 1960’da tekrarBuenos Aires’e dönüp beş kişidenoluşan yeni bir grup kurdu. 1973’de bir kalp krizi geçirdi.İyileştikten sonra daha duygusal birortamda yaşam sürmeyi düşünerekİtalya’ya geldi. 1976’da BuenosAires’te büyük bir konser verdi.

Ne yazık ki Astor Piazzola’nın�ünü�her gün artarken sağlığı�ise günbe gün düşüş gösteriyordu. 1988’debypass ameliyatı�oldu; ama çabuktoparlandı� ve 1989’da büyük birturneye çıktı. 1990’da tekrar bir kalpkrizi geçirdi. Bu kriz onun çalışma vebeste yapma yaşamının sonu oldu.Yaklaşık iki yıl sonra 4 Temmuz1992’de, ardında birbirinden güzelbesteler ve saygın bir ad bırakarak çoksevdiği Buenos Aires’te yaşama veda etti.•

sağlamb i rm ü z i kkültürü�e d i n e -

bilmek için piyanist Bella Wilda’danteorik müzik dersleri alıyordu. NitekimAstor yaşamı boyunca bir Bach veRachmaninov fanat iğ i o ldu .

Bandoneon derslerine başlayalı�henüz bir yıl olmuştu ki, tangoşarkılarının unutulmaz adı� CarlosGardel iyi bir bandoneoncu arıyordu.Astor’u dinleyip çok beğendi vehemen orkestrasında görev verdi.1936 yılında Piazzola’nın ailesi tekrarMar del Plata’ya döndü. Astorburada da boş�durmayıp bir tangoorkestrasında çalışmaya başladı.1 9 3 8 ’ d e B u e n o s A i r e s ’ t eşansını�denemeye karar verdi. Bir süreufak tefek işler yakalayan Astor, biryıl sonra Anibal Troilo orkestrasındaiş bulup uzun sure bu orkestra ileçalıştı. Başarı merdivenlerini hızlatırmanırken bandoneon çalmakonusunda da zirveye ulaşmıştı.Tüm başar ı la r ına ve yoğunçalışmalarına karşın teorik müzikeğitimine de bıkmadan usanmadandevam ediyordu; çünkü iyi birmüzisyen olabilmek için çok iyi müzikbilgisine gereksinimi olduğununbilincindeydi.

Troilo grubundan 1944 yılındaayrılıp� şarkıcı�Francisco Fiorentino’yaeşlik edecek kendi orkestrasını� kurdu.140

Geçtiğimiz aylarda İngiltere,Florida ve Rusya’dan sonra,Kumburgaz ve Kemer’de uçandaire/UFO görüldüğü haberlerive amatör fotografçıların çektiğikimi görüntüler, 62 yıl önceABD'nin New Mexicoeyaletininde yaşanan “RoswellUFO olayı”nı bir kez dahagündeme getiriyor, tartışmalarıyeniden alevlendiriyordu.Roswell kasabasında geçen buolayla ilgili kayıtlara göre,ABD'nin Idaho Eyaleti'ndekurtarma pilotluğu yapanKenneth Arnold, 24 Haziran1947 Salı günü, kayıp bir uçağıWashington'daki CascadeDağları üzerinde aramayaçıkmıştı.

Pilot bu uçuş sırasında,tahminen saatte 120.000 milhızla giden ve 4 m.boyunda,disk şeklinde 9 uçan dairegördüğünü iddia ediyordu.

.......................................................................................................................................................................................................................................

YAZAN: SEMRA ATAY

142

kasabası ise her yılTemmuz ayında UFOFestivali” düzenlemeyeve “Uluslararası UFOMüzesi ve AraştırmaMerkezi”nde turistleriağırlamaya devam ediyor.

27 Mayıs 1995 Cumag ü n ü , L o n d r aMüzes i ' nde bas ın

toplantısı yapan İngiliz TVprogramcısı Ray Santili, elinde 16mm'lik 14 bobinden oluşan ve ABDordu istihbarat birimlerine aitolduğunu söylediği f i lmlerikamuoyuna açıklıyordu.Filmler “Roswell UFO kazası”sonrasıyla ilgili görüntüleri ve bazıdünya dışı, ya da insan olmayancanlılara yapılan otopsi sahneleriniiçeriyordu. Wikipedia’nın verdiğibilgiye göre, film 82 yaşındaki ordufotoğrafçısı Jack Barnett'ın özelarşivine aitti. Temmuz 1947'dekiRoswell UFO kazası sırasındaçekilmişti ve Barnett bir kopyasınıda kendisine saklamıştı. İşte bub e k l e n m e d i kolay, konununönemini daha daartırıyordu.Amerikalı eskibir askeri yetkili,“ABD’nin NewMexico eyale-

BBundan iki haftasonra, 8 Temmuz 1947Salı günü, Roswellkasabası yakınlarında,"fincan tabağı"biçiminde bir cismin elegeçirildiği duyuluyordu.Verilen bilgiye göreRoswell kasabasındakibir çiftlikte ustabaşıolarak çalışan W.W.Brazel, “ışıldayan, garip bir takımparçalar” bulmuştu toprak üzerinde…Brazel bulduklarını şerife götürmüş,o da bunları yakındaki hava üssününyetkililerine teslim etmişti. Üssünyetkilileri de “uçan bir disk” kalıntılarıbulun-duğunu açıklamışlardı.Yerel birgazete bu haberi birinci sayfasındayayım-layınca, kamuoyunda “gizemliuçan daire/ UFO efsanesi” başlamışoluyor, ancak bu iddiasını hemen gerialan hava kuvvetleri, bunun bir“araştırma balonu” olduğunubildiriyordu.

Bu olaydan 50 yıl sonra; 24Haziran 1997 Salı günü, ABD HavaKuvvetleri New Mexico eyaletindekiRoswell askeri üssü yakınlarına düşen“yabancı” cisimle ilgili olarak, 231sayfalık bir raporu kamuoyunaaçıklıyordu. Yıllardır öne sürülen çeşitlikomplo teorileri bir yana, Roswell

Ünlüufo-lojistStany

Friedman: ”Baz›UFO’lar›n zekisistemlerle kontroledilen uzay araçlar›oldu¤unu gösterenbinlerce kan›t var”

Amerikal› eski bir askeriyetkili, “Roswell üssü yak›n-lar›na düflen bir UFO oldu-¤unu ve içinde uzayl›cesetleri de bulundu¤unu”ölüm döfle¤inde itiraf etti.

���

t indeki Roswell askeri üssüyakınlarına düşen cismin içinde uzaylıcesetleri de bulunan bir UFOolduğunu ve bunların Amerikanordusu tarafından gizlendiğini” ölümdöşeğinde itiraf ediyordu.

O dönemde üssün halkla ilişkilersubayı olan ve 2008 yılında ölenTeğmen Walter Haut, ölümündensonra açılmak üzere yazdığı mektupta,ABD ordusunun birçok teknolojiyibu "kazada" ele geçen dünya dışı uzaymekiğinden aldığını da öne sürüyordu.

Diğer taraftan “Uçan dairenin60 yılı” konusunda, “Wired, FBI,British Defense Ministry, CentreNational D’Etudies Spatiales, ProjectBlue Book Archive” kaynaklarındanyararlanan Noyan Ayan’ın, bir websitesinde yaptığı çeviriye göre, bukonuda yaşanan gelişmeler şöyleözet leniyordu: “Uçan daire”tamlaması, ya da orijinal İngilizce

söylenişiyle ‘flying saucer’ (uçantabak) ilk kez bundan tam 60 yıl öncekullanıldı. Vesilesi ise Kenneth Arnoldadlı satış elemanı ve pilot olan ABD’lişahsın gördüğünü iddia ettiği dokuz‘uçan cisim’ idi. Bu tuhaf objelerWashington’daki Rainier Dağı’nınüstünde ‘V’ şeklinde uçuyorduArnold’ın anlattığına göre. Takvimin24 Haziran 1947 tarihini gösterdiğigün Arnold şu cümleyi kurdu: ‘Tuhafcisimler düzensiz şekilde, havadasekerek ve kanatları yukarı aşağı eliptikhareketlerle titreşerek ilerliyordu – tıpkısuyun üzerinde kaydırılan ‘bir fincantabağı’ gibi’. Dünyaya yayılan bir alt-kü l tü r böy lece doğmuş veisimlendirilmiş oldu.”

‘Bazı UFO’ların zeki sistemlerlekontrol edilen dünyadışı uzay araçlarıolduğunu gösteren binlerce kanıt var’şeklinde konuşan tanınmış ufolojistStanton Friedman, ortada kozmik birWatergate skandalı yaşandığını, ziraeldeki verilerin kesinliğine karşınABD devletinden onyıllardır

Rusya’da bir amatör foto¤rafç›taraf›ndan çekilen görüntüler.

Kumburgaz ve Kemer’de UFO görüldüğühaberleri heyecan yaratmıştı

���

144

BD A⁄USTOS 2009

doğrulayıcı bir açıklama gelmediğini,pek çok ‘gerçek’ verinin örtbasedildiğini, binyılın en büyükfenomeninin de böylece gündem dışıtutulduğunu savunuyor. ‘Karşıtgörüşler beni kaygılandırmıyor’ diyorFriedman, ‘çünkü bilimsel verileri önplanda tutanların uçan dairelerinvarlığı konusunda ikna olmaları zorolmuyor’.

2.Dünya Savaşı sırasındamüttefik kuvvetlerine bağlı uçaklarınpilotları sıkça ‘onları takip eden ışıktopları’ndan bahsettiler. Resmikayıtlara da geçen bu gizemli ışıktopları ‘foo fighters’ takma adıylaanıldı ve Almanlar’ın gizli silahıolduklarına inanıldı. Savaştan kısasüre sonra hayalet roketler Avrupa’nınher yerinde görülmeye başlandı.1946’da sadece İsveç’te en az bin‘hayalet roket’ vakası rapor edilmişti.”“Ancak ‘uçan daire’ler tarihte hiçbirdönemde, bugün olduğu kadar günlükhayatın bir parçası olmuştu. 2002’deyapılan Roper anketine göre her yediAmerikalı’dan biri ya bir UFO‘görmüştü’ ya da bir tanışlarıdünyadışı varlıklara rastlamış ve bunuonlara anlatmıştı. Daha yeni tarihlibir araştırmaya göre ise ABDnüfusunun yarısı, dünyadışı varlıklarlailk ‘resmi’ karşılaşma için medyatarafından ‘halkın hazırlandığını’düşünüyor.” “Her yıl dünyada binlerce kişi UFO

gördüğünü iddia ediyor. Yetkiliorganlara ya da medyaya bildirilenvakaların hesabını tutmak zor; zira eninançlı ufolojistler bile bu UFO görmevakalarının çoğunda görülen şeyin yabir uçağın yarattığı hale, ya karfırtınası ya da orografik bulut olaylarıolduğunda hemfikir.”

Yazar Jenny Randles, UFO’larve paranormal olaylar hakkındabugüne kadar 50’den fazla kitap yazdı.Ancak bugüne kadar dünyadışıvarlıkların ziyareti ya da devlettarafından örtbas edilme olaylarınailişkin gerçek bir kanıt bulamadı. Öte yandan ABD Hava Kuvvetleritarafından yürütülen ‘Mavi DefterProjesi’ (Project Blue Book), 1952 ile1970 yılları arasında rapor edilmiş 15bin UFO vakasını içeren 20 yıllık devbir ‘uçan daire’ araştırması olarakgüvenirli kaynaklar arasında yerini aldı.”

“ 1 9 9 7 ’ d e M a r s h a l l H e r f fApplewhite’ın liderliğini yaptığıHeaven's Gate (Cennetin Kapısı)

”Cennetin Kap›s›” tarikat›n›n kurucusuMarshall Herff Applewhite

���

���

145

BD A⁄USTOS 2009

isimli tarikatın üyeleri topluca intiharetti. Çünkü tam o tarih ve saatteölürlerse ruhlarının bir uçan dairet a r a f ı n d a n g ö t ü r ü l e c e ğ i n einanmışlardı.” “Daha uzun ömürlü olan UFOtarikatları arasında Aetherius Societyve International Raelian Movement(Uluslararası Raelyen Hareket) devardı. Bunlardan ikincisi Rael takmaadını kullanan eski motosiklet yarışçısıFransız Claude Vorilhon tarafından1974’te kuruldu. Rael’in ‘öğreti’sinegöre ‘Eloha adlı bir uzaylı kendisiyleiletişime geçmiş ve ona insan ırkınınaslında kendileri tarafından yapılanDNA araştırmalarının sonucundaortaya çıktığını söylemişti.

Eloha’nın Rael’e anlattıklarınagöre ‘İncil ve diğer kutsal kitaplara s l ı nda Tan r ı ya da onunpeygamberleriyle değil uzaylıcanlılarla iletişimi konu ediniyordu’.İsa ve Muhammed peygamberlerlearasında bu anlamda ‘akrabalık

ilişkisi’ olduğunu iddia eden Rael,binlerce insanı ikna etmeyi başardı.Tarikat şu sıralar Las Vegas’ta dev birmerkez kurma hazırlıkları yapıyor.” “Efsanevi yazar Erich vonDaniken’in söyledikleri de bir şekildeRael ile paralellik gösteriyor. Daniken,yüzyıllar önce dünyayı ziyaret edenuzaylı astronotların o zamanki insanlartarafından ‘tanrı’ yerine konduğunuve bunlara efsanelerde, yerelsanatlarda ve dini metin ve ritüellerdeyer verildiğini savunuyor.”

U zaylılarca ‘temas edilen’kişi-lerin anlattıkları, bilimsel UFOaraştırmacıları tarafından çoğunluklagöz ardı edildi; ta ki Betty ve BarneyHill çiftinin ortaya çıkıp, 19 Eylül1962 gecesi otomobilleriyle giderkenbir UFO tarafından takip edildiklerinibildirene kadar. Eve döndüklerindeyolculuklarının büyük bölümünühatırlamadıklarını fark etmişlerdi.

”Uzayl›larla temas” öyküleri büyükilgi uyand›ran çift: Betty ve Barney Hill

Raelyen Hareket tarikat› kurucusuFrans›z Claude Vorilhon

���

146

BD A⁄USTOS 2009

H i p n o z a l t ı n a a l ı n a n ç i f t ,k e n d i l e r i n d e n g e ç m i ş h a l d e‘kaçırıldıklarını ve üstlerinde detaylıtıbbi deneyler yapıldığını’ hatırladı veanlattı. Çiftin hikayesi, John G. Fullertarafından 1966’da ‘The InterruptedJourney’ (Bölünen Yolculuk) adıylayayımlandığında tüm dünyada büyükilgi uyandırdı.”

En eğlenceli komplo teorileriSteven Spielberg'in yazdığı veyönett iği 1977 tarihli Close

Encounters of the Third Kind (ÜçüncüTürle Yakın İlişkiler) adlı film, bazıufolojistler tarafından ‘devlet destekliproje’ olarak yorumlandı. Onlara görefilm, ‘dost uzaylıların varlığınakamuoyunu alıştırmayı’ hedefleyendevlet projesinin bir uzantısıydı. Filminsanlar üzerinde o kadar etkili olduki, İngiliz Lordlar Kamarası bile1979’da, üç saat süren bir oturumdauzaylılarca kaçırılma olaylarını tartıştı.İngiliz Hükümeti yine de UFO’larınuzaylı olmadığını ve ulusal tehditoluşturmadığını resmen açıkladı.”•

Koca Ragıp Paşa,sadrazamlığı sırasında yanın- dakilere “Rüşvet almadığınıza yemin eder

misiniz?” diye sordu. Hazırbulunanlar, hemen yemin ettiler.Şair Haşmet, bir köşede sessizceoturuyordu. Ragıp Paşa “Haşmet,sen de memuriyette bulundun.Ama yemin edemiyor musunı”diye sordu. Şair Haşmet birazdüşündükten sonra şu yanıtını verdi:“Efendim halk arasında ‘Yalan yereyemin eden çatlar’ diye bir inanışvardır. Şimdi bekliyorum.Buradakilerden hiç kimse çatlamazsa,ben de yemin edeceğim.”•

•Eğer uçağın kara kutusu kaza anındaparçalanmıyorsa neden bütün uçakbu kutunun üretildiği maddedenyapılmıyor? •

Bay Poldi’nin aklına takılanlar:

•Yüzmek zayıflatıyorsa balinalar neyiyanlış yapıyorlar?•Mısır yağı mısırdan, ay çiçek yağıayçiçeğinden elde ediliyorsa; bebekyağı nereden elde edilmektedir?•Neden insanlar gökyüzünde 400milyar yıldız var denildiğindeinandıkları halde, yeni boyalı yazanyüzeyi elleriyle yoklarlar?•Niçin limonlu gazozların içerisindebir sürü suni tatlandırıcı varkenbulaşık deterjanında gerçek limonsuyu kullanılmaktadır?•Evli insanlar gerçekten daha mı uzunyaşamaktadırlar yoksa öyle mihissetmektedirler?•Işık 300.000 km/sn hızla yayıldığınagöre karanlık hangi hızla çökmektedir?•Teflona hiçbir şey yapışmadığı haldeteflon tavaya nasıl yapışmıştır?•Niçin fare kokulu kedi maması yok?

���

147

BD A⁄USTOS 2009

Gönderi adresi: Bütün Dünya, Mimoza 4/9, D: 1, Ataflehir,34750, ‹stanbul e-posta: [email protected](e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla

olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Denizcan Müftüo¤lu,Ankara

Ela Okumufl, Konya Halil Bayram, Uflak

Onur Sidar fienyuva,Bingöl

Ya¤mur ‹dil Alt›nordu,Hatay

Zirve Berdibek, Bingöl

Salih fien, Ankara Onur Talha Kas›m, Samsun Demirhan Kaya, Ankara

Anne ve Babalardan Nine ve Dedelerden

148

Oğulları, Kızları ve Torunlarından Nineler ve Dedeler

Akif ve Furkan Baylaz, Bingöl Cemre Diler, Antalya

Elif Kovanl›kaya, Tekirda¤ Ata Gani ve Dora Nur Birben, Rize

Nezihe Öztekin, Mersin Sultan Çoban ve torunu Cafer Çoban, Mu¤la

149

BD A⁄USTOS 2009

Mankafa Poldi

“Geçen hafta demiryollarınıöyle bir dolandırdım kisorma!”

“Ne yaptın, Poldi?”

“Dönüş biletim olmasınakarşın trenle dönmedim.”

“Ne güzel değil mi,Poldi? Bu ışın demetininüzerine çıkıp gökyüzünetırmanmak isterdim.”

“Ben istemem. Aniden ışığıkeserlerse ne yaparım?”

“Heykel güzel ama, keşkeburaya getirilirken daha özenlitaşınsaydı da kollarıkırılmasaydı!”

“Balıkları tuttuğumuz yeri biryere kaydetseydik keşke!”

“Ben bunu düşündüm. Sandalınkenarına bir işaret koydum.”

150

BD A⁄USTOS 2009

“Sudokunun Yan›tlar›”

Sudokuyu yapamayanlar için Sudokusuz yapamayanlar için

1-(c) Faize Ergin2-(d) Feridun Ergin3-(a) Ergograf4-(b) Ergokrasi5-(b) François6-(a) Ludwig Erhard7-(d) Erie8-(c) Kızıl Erik9-(b) Kenan Erim

10-(a) Eritropsi11-(b) Erke12-(c) Behiç Erkin13-(b) Agâh Erozan14-(d) Nurettin Ersin

FirmaAbatCemreDoğanFRCCoşkunlar

BaflkanAlperCengizYılmazFuatFerit

MerkezİstanbulAnkaraKonyaBursaEskişehir

Teklif112,80111,80102,72109,90101,48

Temmuz Ay› Mant›k Bulmacas›

“Bilginizi Denetleyin”

‹lk dersimiz Türkçe1-d-Sürekli TV kanalı değiştirme2-b-Yoga felsefesini uygulayan3-a-Bir tür ince meşin4-b-Zekâca geri kimse5-d-Kısa ve ince değnek6-c-Suyu sıkılmış meyve posası7-b-Bir tür balık

151

BD A⁄USTOS 2009

KARELER VE RAKAMLARCahit Batum

-- -

-

-

-

=

=

=

+

+

=+ +-

-

Lütfen dikkat edin: 0-9 aras›ndaki rakamlar,her soru grubunda de¤iflik biçimlerde simgelenmektedir.

=

=

Cahit Batum’dan Kareler ve Rakamlar’›n Temmuz Ay› Çözümü

312 + 376 = 688328 214 = 114

640 + 162 = 802

813 444 = 369377 155 = 222

436 289 = 147

152

MANTIK B‹LMECES‹Prof. Dr. Yüksel Bozer

[email protected]

Anadolu’nun de¤iflik befl ilinden befl kifli k›sa bir süre için Ankara’ya geldive befl de¤iflik otelde kald›lar. Afla¤›daki ipuçlar›ndan bu befl kiflinin ad›n›,soyad›n›, nereden geldi¤ini ve hangi otelde kald›¤›n› bulunuz.

‹PUÇLARI:1- Diyarbak›r’dan gelen soyad› Gün olmayan Ramazan her zaman kald›¤›

otele yerleflti.2- Elaz›¤’dan gelen kifli Büyük Otel’e yerleflmiflti.3- Giresun’dan gelmeyen soyad› Gün olan kifli Y›ld›z ad›ndan çok hofllan›yordu.4- Akgün Bulut, Anadolu Oteli’nde kalm›yordu.5- Giresun’dan gelen kiflinin ilk ad› Elaz›¤’dan gelen kiflinin ilk ad›ndan bir

harf fazla oldu¤u gibi otelinin ad› da Elaz›¤l› kiflinin kald›¤› otelin ad›ndanbir harf fazlayd›.

6- Erkut Çank›r›’dan gelmiflti; ancak ilk ad› Yusuf de¤ildi.7- Sahra’da konaklayan Arkoç’un ilk ad› Sadi de¤ildi.

MustafaYusufSadi

RamazanAkgün

AnkaraBüyükSahra

AnadoluYıldızBolu

ÇankırıDiyarbakır

ElazığGiresun

Bulu

t

Küçü

k

Arko

ç

Gün

Erku

t

Bolu

Çan

kırı

Diy

arba

kır

Elaz

ığ

Gire

sun

Anka

ra

Büyü

k

Sahr

a

Anad

olu

Yıld

ız

Adı Soyadı Geldiği İl Kaldığı Otel

Soyadı İl Otel

153

Françoise Andre Danican Philidor, 7. 11. 1726’da Paris yakınlarındadoğdu. Müzisyen ve satranç ustası. Fransız komik operasını bestelemiştir.“Analysis of The Game of Chess” adlı satrançkitabı yazmıştır. “Piyonlar satrancın ruhudur”sözleri onundur. 31. 07. 1795’te ölmüştür.

Brül-Philidor, Londra, 1783

1. e4 e5 2. Fc4 c6 Çağdaş teori, bu hamleninyapılmasını 2... Af6 3. d3’ten sonra tavsiye eder.3. Ve2 d6 4. c3 d3!? 4... f5 5. d3 Af6 6.exf5 Fxf5 7. d4 Philidor, uygun piyon yapısı eldeediyor, ona göre bu, temel üstünlüktür. 7... e4 8. Fg5 Beyaz g1’deki atı

geliştirmekte zorlanıyor. 8… d5 (D) 9. Fb3 Fd610. Ad2 Abd7 11. h3 h6 12. Fe3 Ve7 Siyahınüstünlüğü bariz bir biçimde görülmekte. 13. f4h5! Şimdi g4 sürülemez; çünkü h4 tehdidi var.14. c4 a6! 15. cxd5 cxd5 16. Vf2 O-O 17. Ae2b5 18. O-O Ab6 19. Ag3 g6! 20. Kac1 (Beyaz,20. Axf5!? gxf5 21. Vg3+ ile oyunu canlandırmafırsatını kaçırıyor. 21... Vg7’e ise 22. Vg5 Vxg523. fxg5 Afd7 24. Ff4 çok güzel karşı oyun.) 20…

Ac4 21. Axf5 gxf5 22. Vg3+ Vg7 23. Vxg7 Şxg7 24. Fxc4 bxc4 (24... dxc4!ve Ad5’ten sonra oyun birkaç hamlede biterdi.)25. g3 Kab8 26. b3 Fa3 27.Kc2 cxb3 (D) 28. axb3? (28. Axb3’ten sonra beyazların pozisyonusavunulabilirdi.) 28... Kbc8 29. Kxc8 Kxc8 30. Ka1 Fb4 31. Kxa6 Kc3! 32.Şf2 Kd3 33. Ka2 Fxd2 34. Kxd2 Kxb3 35. Kc2 h4! 36. Kc7+ Şg6 37. gxh4Ah5 38.Kd7 Axf4 Siyahın stratejisi iki bağlı geçer piyon elde etmek. 39.Fxf4 Kf3+ 40. Şg2 Kxf4 41. Kxd5 Kf3 42. Kd8 Kd3 43. d5 f4 44. d6 Kd2+45. Şf1 Şf7 46. h5 e3 47. h6 f3 Beyaz terk etti.

Daha sonra Larsen, Philidor’u zamanının çok önünde olduğundan dolayı“Büyükustaların Piri” olarak tanımlamıştır!

SATRANTÇMustafa Yıldız

ÜNLÜ SATRANÇ USTALARI (1): PHILIDOR

154

KULÜPLER fiAMP‹YONASINDAN ‹LG‹NÇ KONUMLARZafer Gücin-Halil fientu¤, Konya, 2009Siyah taşların birbirleriyle ilişkileri zayıf ve ağır bir saldırı tehdidi altında

bulunan şaha yardım etmekten çok uzaktalar.Bir atın gidebileceği en kötü karelerden biri olang7’deki atın piyondan farkı yok. Beyazın iki ağırtaşı ile yapacağı saldırı çok etkili. 43. Vh3 f544. Vh8+ Şf7 45. g6+ güzel bir çekme! 45...Şxg6 46. Vh7+ Şf7 47. Fh5+ 1-0

GM Bagaturov-IM Annaberdiev,Konya, 2009

14. Fg4?! Siyahın bulduğu artistik hamle etkiliolmuyor. 15. hxg4 Axg4 16. Ke1 c5 17. Ade2

Bu at savunmada çok işe yarayacak 17... Vh2+18. Şf1 Axe3+ 19. fxe3 Ke6 etkisiz bir tehdit.20. Şf2 Kf6+ 21. Af4 Kxf4+ Saldıran tarafıntaşlarını değiştirmemesi gerekirdi. Neredeysesonuç alacak taş kalmadı. 22. exf4 Fd4+ 23.Vxd4 Çok sert ve şaşırtıcı bir karşılık. (23. Şf3de yeterli olurdu.) 23... cxd4 24. Kh1 Vxh1Siyahın saldırısı sona erdi; ama oyun sonu içinumut içinde. 25. Kxh1 dxc3 26. Kc1 a5 27. Kxc3a4 28. Kd3 axb3 29. axb3 Ka2+ 30. Şg1 Ka1+

31. Şh2 Ka3 32. e5 dxe5 33. c5 Aa8 34. Kd7 Kxb3? (Atı kaybettiren ağırbir hata) 35. Kd8+ Şg7 36. Kxa8 1-0

PROBLEMCepijni, 1968

OYUN SONUMatison, 1929

Çözümler 147’nci sayfam›zdad›r.Beyaz Kazan›r

[email protected].

155

BD A⁄USTOS 2009

1

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

14

15

16

17

18

19

20

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15

156

BD A⁄USTOS 2009

BULMACAFiliz Leloğlu Oskay

SOLDAN SA⁄A: 1) Fotografta görülenflair, gazeteci ve fotograf sanatç›m›z. -Uçurum. 2) Asya ile Avrupa’y› ay›rans›rada¤lar. - Üzüm veren a¤aç. - Birilimiz. 3) Baston. - ‹ki ya da daha çoksesin ayn› anda kula¤a hofl gelecek birbiçimdeki uyumu. - Radonun simgesi. 4)Veri. - Bir nota. - Geri, art. - Boru sesi.5) Kilolitrenin k›sa yaz›l›fl›. - Alkol. -Kamu. 6) Gelir. - Bir zaman birimi. 7)Yaprak sigaras›. - Benzenden türeyen biramin. - Küçük su yolu. 8) ‹talyan RadyoTelevizyon Kuruluflu. - Kars ilindeki ünlüharabeler. - Alfred Hitchock’un ünlü birfilmi. - Güzel sanat. 9) Çok taneli birmeyve. - Bir flark›da her k›tadan sonratekrarlanan ve bestesi de¤iflmeyen parça.10) Lantan›n simgesi. - Cemal Gürsel’inlakab›. - Alan, meydan. - Mikroskopcam›. 11) Çamafl›r›n k›r›fl›kl›¤›n›gidermeye yarayan bir gereç. - “Lale .....”(Türkiye’nin ilk kad›n futbol hakemi). -Kaz Da¤lar›’n›n mitolojik ad›. 12) Ana,baba ve çocuklardan oluflan en küçüktoplumsal birim. - Yeniçeri k›fllas›. 13)Samimi. - Giysilerin dik durmas›n›sa¤layan kola. - Yunan mitolojinse savafltanr›s›. 14) ‹skambilde bir ka¤›t. - Tarihseldokusu nedeniyle koruma alt›na al›nm›flbölge. - S›cak veya so¤uk havay› dengeliolarak savuran araç. - Bir nota. 15) “.....Kad›s›” (Musahipzade Celal’in bir yap›t›).- Özverili. 16) Y›lmaz Güney’inCannes’te ödül alan filmi. - Gezintiteknesi. 17) ‹çinde, görüntü ve seslerinkaydedildi¤i, gerekti¤inde yenidenkullan›lmas›n› sa¤layan bir manyetikfleridin bulundu¤u küçük kutu. - Para ileilgili olan. 18) Art› uç. - Ya¤ma. 19)Caka. 20) Elekten geçirme. -fiair.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1) 1882-1965aras›nda yaflam›fl; tarihçi, edebiyataraflt›rmac›s› ve siyaset adam›m›z. - Birpeygamber. -Antalya’n›n bir ilçesi. 2)Eski dilde ulaflt›rma. - Ukrayna’n›n plakaimi. - “Nurullah .....” (Elefltirmenimiz).

- Çin’in para birimi. 3) Ka¤›t kesilerekyap›lan eski Türk sanatlar›ndan biri. -Cerahat. -Günefl do¤madan öncekialacakaranl›k. - Ondört dizeli bir Bat› fliirtürü. 4) Lübnan’›n plaka imi. - Hava ileilgili. - Bir haber ajans›m›z›n simgesi. -Vasilik. 5) Uzakl›k iflareti. -Her zamankullan›lmayan, çoklukla e¤itimsizkiflilerin söyledi¤i sözler. -Otomobillerdedireksiyon ile lastikler aras›ndakiba¤lant›y› sa¤layan demir çubuk. -Demirin simgesi. 6) Kabar›k görüntüvermek için farkl› malzemelerle yap›laniç giysisi. - Fas›la. - Bir nota. -Titan›nsimgesi. 7) “..... Hamdi Bey” (‹lkmüzecimiz). -“Anais ...” (“AlbatrosunÇocuklar›”n›n yazar›, Frans›z edebiyatç›).-Çok dikkat ve özenle davranan. -Kad›nlar›n deniz giysisi. 8) ToprakMahsulleri Ofisi’nin k›sa ad›. - Asya’dabir ›rmak. - Soyluluk. - “Suat .....”(Karao¤lan tipinin yarat›c›s›). 9) Yandaolan, yana düflen. - Mürekkep hokkalar›nakonulan ham ipek. - Yabanc›. - ÖmerSeyfettin’in bir yap›t›. 10) ‹ridyumunlekesi. -Atl› asker. - 1908-1985 y›llar›a ras ›nda yaflam›fl , Türk Tar ihKurumu’nun kurucular›ndan ilk tarihprofesörümüz. 11) Eski dilde su. -EskiTürkler’de bir hükümdarl›k unvan›. -“fievket ...” (1913-1988 y›llar› aras›ndayaflam›fl, “Hayat Böyledir” adl› kitab› dabulunan flair ve yazar›m›z). - ‹sim. 12)Kendi kendine ve baflkalar›yla iletiflimve etkileflim eylemini oyun tarz›ndaortaya koyma. - fiaflma belirten bir ünlem.- Kastamonu’nun bir ilçesi. 13) Yön,t a r a f . - M a d e n T e t k i k A r a m aEnstitüsü’nün k›sa ad›. - Param›z›simgeleyen harfler. -Utanç duyma.14)Tarla s›n›r›. - Bir cetvel türü. - Arjantin’inplaka imi. - Bir zaman birimi. - Tav›r,davran›fl. 15) ‹stanbul’un bir semti. -Konuk a¤›rlama. - Atlas Okyanusu’ndabir tak›mada.•

[email protected]

157

Devlet-i Aliyye

Osmanl› ‹mparatorlu¤u Üzerine

Araflt›rmalar - 1

Halil İnalcıkTürkiye ‹fl Bankas› Yay›nlar›

smanl› tarihi konusundaö ¤ r e t m e n l e r i nö ¤ r e t m e n i H a l i l‹nalc›k’›n üç ciltten

oluflacak seçmelerin ilk kitab› ç›kt›.Altm›fl y›l› aflan bir süreden beriyapt›¤› araflt›rmalar› belli bir bak›flve kronoloji içinde okuyucular›nasunmay› planlayan Osmanl›tarihçili¤inin ça¤›m›zdaki en büyükadlar›ndan biri olan Halil ‹nanc›k,“Bu üç cildi planlarken Osmanl›

Devleti’ninbir beyliktenOrta-Do¤u veBalkanlar’›hükmü alt›naalan güçlü vek ö k l ü b i rimparatorlukhaline geliflive alt› yüzy›l

dayan›fl› sürecini aç›klamay›tasarlad›k. Bu süreci anlamak içinyaln›z politik olaylar› incelemekyeterli de¤ildir. Bugün tarihçidensiyasi olaylar alt›nda toplumsal-ekonomik alt yap› geliflmelerininincelenmesi istenmektedir.

Alt yap› koflullar›na gelince, nüfushareketleri, göçler, kitlelerin temelihtiyaçlar›, tar›m ve ticaretin buihtiyaçlar› karfl›lama flekilleri,flehirleflme ve herfleyden öncesorunlar› aç›klamada tarihi geçmifltengeleneksel zihniyet ve kurumlarçerçevesinin tespiti, tarihçidenbeklenen tarihsel analizdir. (...) Dünyatarihinin ve Türk tarihinin en büyüksorunlar›ndan biri 14. yüzy›lda Bat›-Anadolu’da ortaya ç›kan bir Türkmenbeyli¤inin yar›m yüzy›l içindeTuna’dan F›rat’a kadar uzayan birimparatorluk halinde geliflmesorunudur . Ancak Osmanl ›Beyli¤i’nin kuruluflu, ilk siyasiçekirde¤in ortaya ç›k›fl› ile Osmanl›‹mparatorlu¤u’nun kuruluflu sorusunubirbirinden ayr› iki tarihi süreç olarakele almak gerekir” diyor.

B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN

Devlet-i Aliyye Çok Gururlu, Çok K›r›lgan K›ymetini Bil Herfleyin

O

158

Çok Gururlu, Çok K›r›lgan

Maria Callas’›n Hayat›

Alfonso Signorini/Turkuvaz Kitap

ar gelirli, anne ve baban›nsürekli çat›flt›¤› bir aileninh i ç b i r u m u t › fl › ¤ ›gö rü lmeyen ik inc i

plandaki k›z›n›n 15 yafl›nda sahneyeç›k›fl› ve ça¤›n›n en büyük operasanatç›s› olmas›... Masallar› and›ranbir yaflam... Evde sürekli olarak eflinive çocuklar›n› gagalayan anne“Yuvay› difli kufl yapar” sözünü bukez “Yuvay› difli kufl bozar”adönüfltürür . Maria Callas’ ›nyaflam›nda f›rt›nalar hiçbir zamandinmedi. Genç bir k›zken elindentutup flöhrete kavuflmas›n› sa¤layaneflini terk edip güç ve iktidar peflindekiOnassis’e ba¤lanmas›, buna karfl›l›kAristo Onassis’in beklenmedikihaneti yaflam›n› alt üst eder. Ölençocu¤unun mezar›n› her ay›n ilkpazartesi günü hiç aksatmadangörmeye giden Callas 53 yafl›nda kalpkrizi sonucu ölünce bu ac›s› da diner. Callas, ölüm döfle¤indeyken flusözleri söyler:“Mutlu ölüyorum. O¤lumun ve

hayat›m›n erke¤ininyan›na gidiyorum.‹ y i y ü r e k l iTanr›’n›n ebediyenb i r l i k t eyaflamam›za izinv e r e c e ¤ i n iumuyorum.”

K›ymetini Bil Herfleyin

Hayata Tutunma ve

Direnifle Dair Notlar / John BergerMetis Yay›nlar›

ünyada ve Türkiye’dederin etkiler yaratanyap›tlara imza atan

Berger, dünyadaki geliflmelerekay›ts›z kalam›yor. S›rça köflkündeoturup “Bana ne?” demiyor:“Dünya de¤iflti. Haberleflme art›kde¤iflik yollardanyap›l›yor. Çarp›kh a b e r i l e t m et e k n i k l e r igelifliyor. Göç,t ü m d ü n y a d ahayatta kalman›nbafll›ca çaresi oldugünümüzde... (...)Günümüzde adalet arzusu büyük birç e fl i t l i l i k g ö s t e r i y o r . ( . . . )Gezegenimizde afl›r› güçlenen vesald›rganlaflan tüketim ideolojisi, bizibu ›st›rab›n geçici oldu¤una vekendimizi ondan koruyabilece¤imizeinand›rmaya çal›fl›yor. (...) Utançtanmaksad›m kiflisel suçluluk de¤il!Giderek anl›yorum ki, utanç uzunvadede ümit etme yetimizi afl›nd›ranve ileriyi görmemizi engelleyen bird u y g u t ü r ü . . . G ö z l e r i m i z iayaklar›m›z›n ucuna dikip sadece birsonraki küçük ad›m› düflünüyoruz.‹nsanlar her yerde –çok farkl›koflullarda– kendilerine ‘Neredeyiz?’sorusunu soruyor” diyor.•

D D

159

B‹R FOTOGRAFB‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹RGönderi: Merve Yazı, Ankara

160

314 0 8 88

Sp

9