patolojİ anabİlİm dali - cu.edu.tr
TRANSCRIPT
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
PATOLOJİ ANABİLİM DALI
KEMİĞİN DEV HÜCRELİ LEZYONLARINDA HÜCRE
SİKLUS PROTEİNLERİNİN (SİKLİN D1, SİKLİN D3, P21,
P27) VE Ki-67’NİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dr. AYŞE GÖKDEMİR
UZMANLIK TEZİ
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. GÜLFİLİZ GÖNLÜŞEN
ADANA – 2006
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
PATOLOJİ ANABİLİM DALI
KEMİĞİN DEV HÜCRELİ LEZYONLARINDA HÜCRE
SİKLUS PROTEİNLERİNİN (SİKLİN D1, SİKLİN D3, P21,
P27) VE Ki-67’NİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dr. AYŞE GÖKDEMİR
UZMANLIK TEZİ
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. GÜLFİLİZ GÖNLÜŞEN
ADANA – 2006
Bu çalışma Çukurova Üniversitesi Araştırma Fonu Tarafından Desteklenmiştir.
( TF2004LTP23 )
TEŞEKKÜR
Tez konumun belirlenmesinde ve bu çalışmanın her aşamasında bilgi ve desteğini esirgemeyen sayın hocam Prof. Dr. Gülfiliz Gönlüşen’e, istatistik aşmasındaki emeği ve sabrı için Doç. Dr. Gülşah Seydaoğlu’ya, titiz ve özverili çalışmaları için teknisyen Gülafer Korkut’a teşekkür ederim.
i
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER ........................................................................................................... i TABLO LİSTESİ ....................................................................................................... ii
ŞEKİL LİSTESİ........................................................................................................ iii
KISALTMA LİSTESİ................................................................................................iv
ÖZET VE ANAHTAR SÖZCÜKLER .....................................................................v
ABSTRACT – KEYWORDS................................................................................... vi
1. GİRİŞ .......................................................................................................................1
2. GENEL BİLGİLER................................................................................................2
2.1. Kemiğin yapısı ve fonksiyonları........................................................................2
2.2. Kemiğin dev hücre içeren tümörleri ve lezyonları ............................................8
2.2.1. Dev hücreli kemik tümörü.......................................................................9
2.2.2. Anevrizmal kemik kisti .........................................................................14
2.2.3. Dev hücreli reperatif granülom .............................................................16
2.2.4. Tendon kılıfının dev hücreli tümörü......................................................18
2.3. Hücre siklusu ...................................................................................................21
2.3.1. Siklinler ve siklin bağımlı kinazlar........................................................22
2.3.2. Siklin bağımlı kinaz inhibitörleri...........................................................25
2.3.3. Ki-67 ......................................................................................................27
3. GEREÇ VE YÖNTEM.........................................................................................28
3.1. Strept avidin-biotin boyama yöntemi..............................................................28
3.2. Değerlendirme.................................................................................................30
4. BULGULAR..........................................................................................................31
5. TARTIŞMA...........................................................................................................40
6. SONUÇLAR ..........................................................................................................47
7. KAYNAKLAR ......................................................................................................48
8. ÖZGEÇMİŞ...........................................................................................................54
ii
TABLO LİSTESİ
Tablo 1: Tüm olguların cinsiyet, yaş ve lokalizasyonlara göre dağılımı ....................................... 32
Tablo 2: DHKT olgularında DH ve MN hücrelerdeki pozitif hücre sayıları (%). ............................... 33
Tablo 3: DHRG olgularında DH ve MN hücrelerdeki pozitif boyanan hücre sayıları (%). ................ 33
Tablo 4: AKK olgularında DH ve MN hücrelerdeki pozitif boyanan hücre sayıları (%) .................... 33
Tablo 5: TKDHT olgularında DH ve MN hücrelerdeki pozitif boyanan hücre sayıları (%) ............... 33 Tablo 6: Tüm olgulardaki MN hücrelerin boyanma yüzdeleri ............................................................ 36
Tablo 7: Tüm olgulardaki DH’lerin boyanma yüzdeleri ..................................................................... 37
iii
ŞEKİL LİSTESİ
Şekil no: Sayfa no: Şekil 1: İskeleti oluşturan kemiklerin bölgesel şematik görünümü........................................................ 2
Şekil 2: Tübüler kemikte zonların şematik görünümü ........................................................................... 3 Şekil 3: Tübüler kemik bölgeleri ve zonları ......................................................................................... 3 Şekil 4: Kompakt kemikte osteon ve havers sistemlerinin şematik görünümü ..................................... 5
Şekil 5: Kemiği oluşturan hücrelerin histolojik görünümü (HE) ........................................................... 6 Şekil 6: İntramembranöz ossifikasyon (HE) .......................................................................................... 7
Şekil 7: Enkondral ossifikasyon (HE).................................................................................................... 7 Şekil 8: DHKT’nin en sık görüldüğü yaş grubu ve lokalizasyon........................................................... 9
Şekil 9: Direk grafide epifiz ve metafiz yerleşimli DHKT.............................................................. .... 10
Şekil 10: Radius distalinde kemik kontürünü genişleten iyi sınırlı eksantrik DHKT kitlesi............... 11 Şekil 11: DHKT’de çok sayıda osteoklast tipi dev hücreler ve MN hücreler (HE) ........................... 11
Şekil 12: Klavikulada kanla dolu kistik boşluklar ile karakterize AKK............................................... 14
Şekil 13: AKK’de kistik boşluklar çevresinde DH, lenfosit infiltrasyonu izlenenin fibröz çeperi
yapı (HE)...............................................................................................................................................15
Şekil 14: DHRG’de direk grafide iyi sınırlı litik lezyon. ..................................................................... 17
Şekil 15: DHRG’de çok sayıda DH’ler (HE)....................................................................................... 17 Şekil 16: TKDHT’de DH’ler, köpük hücreleri, lenfositler (HE). ........................................................ 18 Şekil 17: TKDHT’de DH’ler ve köpük hücreleri (HE)........................................................................ 19 Şekil 18: Hücre siklusunun şematik görünümü................................................................................. 21 Şekil 19: Siklinler ve CDK’ların hücre siklusundaki fonksiyonlarının şematik görünümü ............ 23
Şekil 20: Hücre siklusunda G1-S geçişi ............................................................................................... 24
Şekil 21: Hücre siklusunda siklinler, CDK’lar ve CDKI’ların fonksiyonlarının şematik görünümü... 26
Şekil 22: AKK’de MN hücre ve DH’lerde siklin D1 pozitifliği .......................................................... 34
Şekil 23: TKDHT’de siklinD1 ile DH’lerde pozitif, MN hücrelerde negatif, boyanma. .................... 34 Şekil 24: DHKT’de MN hücrelerde ve DH’lerde Siklin D3 pozitifliği .............................................. 34
Şekil 25: DHRG’da MN hücre ve DH’lerde P21 pozitifliği ................................................................ 34 Şekil 26: DHKT’de MN hücre ve DH’lerde p27 pozitifliği................................................................. 35
Şekil 27: TKDHT’de MN hücre ve DH’lerde p27 pozitifliği .............................................................. 35
Şekil 28: DHKT’de Ki-67 ile MN hücrelerde pozitif, DH’lerde negatif boyanma.............................. 36
Şekil 29: TKDHT’de Ki-67 ile MN hücrelerde pozitif, DH’lerde negatif boyanma ........................... 36
Şekil 30: Olguların MN hücrelerinin boyanma yüzdeleri .................................................................... 37 Şekil 31: Olguların DH’lerindeki boyanma yüzdeleri ......................................................................... 38
iv
KISALTMA LİSTESİ
DHKT : Dev Hücreli Kemik Tümörü AKK : Anevrizmal Kemik Kisti DHRG : Dev Hücreli Reperatif Granülom TKDHT : Tendon Kılıfının Dev Hücreli Tümörü YDDHT : Yumuşak Dokunun Dev Hücreli Tümörü DH : Dev Hücre MN : Mononükleer CDK : Siklin Bağımlı Kinaz CDKI : Siklin Bağımlı Kinaz İnhibitörü RANK : Receptor Activator for Nuclear Factor Kappa B RANKL : Receptor Activator for Nuclear Factor Kappa B Ligand HE : Hematoksilen Eozin
v
ÖZET
Kemiğin Dev Hücreli Lezyonlarında Hücre Siklus Proteinlerinin (Siklin D1,
Siklin D3, P21, P27) ve Ki-67’nin Değerlendirilmesi
Hücre siklus proteinleri, siklusun fazları arasındaki geçişlerde önemli fonksiyona sahiptir. Bu proteinlerdeki değişiklikler, çeşitli insan tümörlerinin patogenezlerinde rol almaktadır. Çalışmamızda, kemiğin dev hücreli tümörü ile dev hücre içeren benign lezyonlarından olan anevrizmal kemik kisti, dev hücreli reperatif granülom ve benzer morfolojiye sahip tendon kılıfının dev hücreli tümöründe hücre siklus proteinleri ile hücre proliferasyonu araştırıldı ve birbirleri ile karşılaştırıldı. Çalışma grubuna arşivimizden 70 olgu (18 dev hücreli kemik tümörü, 15 anevrizmal kemik kisti, 21 dev hücreli reperatif granülom ve 16 tendon kılıfının dev hücreli tümörü) dahil edildi. Olgulara immünohistokimyasal yöntemle, hücre siklus proteinlerinden siklinD1, siklinD3, p21, p27 ve proliferasyon belirleyicisi olarak Ki-67 uygulandı. SiklinD3, p21 ve p27 boyanması tüm olgular için benzerdi. SiklinD1, siklinD3, p21 ve p27 ile dev hücrelerde mononükleer hücrelerden daha yüksek oranda pozitiflik elde edildi ve bu sonuç bize bu proteinlerin dev hücre diferansiyasyonunda rol aldığını düşündürdü. SiklinD1, tendon kılıfının dev hücreli tümörü olgularının tamamında mononükleer hücrelerde negatif bulundu. Bu nedenle bu lezyondaki mononükleer hücrelerin kemik lezyonlarındaki mononükleer hücrelerden farklı immünofenotipik özellikte olduğu düşünüldü. Ki-67 boyanması olguların tamamında oldukça karakteristik olup yalnızca mononükleer hücrelere sınırlı idi. Olguların hiçbirinde dev hücrelerde Ki-67 pozitifliği saptanmaması dev hücrelerin proliferatif aktivitelerinin olmadığını destekledi. Bu bulgularla her dört lezyonda da proliferatif aktiviteden mononükleer hücrelerin sorumlu olduğu ve dev hücre oluşum mekanizmalarının tüm gruplarda benzer olduğu görüşüne ulaşıldı. Sonuç olarak mononükleer hücreler proliferatif aktiviteden sorumludur ve hücre siklus proteinleri dev hücre oluşumu ile ilişkilidir. Dev hücrelerin osteolitik aktivitesinden dolayı siklus proteinlerini hedef alan çalışmalar; cerrahi dışı tedavi olanağı sağlayabilir. Anahtar sözcükler: Dev hücre, hücre siklus proteinleri, kemik, Ki-67.
vi
ABSTRACT The Evaluation of Cell Cycle Proteins (CyclinD1, CyclinD3, P21, P27) and Ki-67 in
Giant Cell Lesions of Bone
The cell cycle proteins have a crucial function in the transition between cycle phases. The alterations of these proteins have an important role in pathogenesis of several human tumors. In our study; cell cycle proteins (cyclinD1, cyclinD3, p21, p27) and cell proliferation have been investigated in giant cell tumor of bone, aneurysmal bone cyst, giant cell reperative granuloma and giant cell tumor of tendon sheaths that has similar morphology. Besides, the findings were compared within the all groups. Seventy cases (18 giant cell tumor of bone, 15 aneurysmal bone cyst, 21 giant cell reperative granuloma, 16 giant cell tumor of tendon sheaths) have been retrieved from the files. CyclinD1, cyclinD3, p21, p27 as cell cycle proteins and Ki-67 as a proliferation marker were applied by immunohistochemical method in all cases. CyclinD3, p21 and p27 staining were similar for all cases. The numbers of positive staining with CyclinD1, cyclinD3, p21 and p27 in giant cells were found higher than mononuclear cells indicating that these cycle proteins may have a key role in giant cell differentiation. CyclinD1 revealed negative staining in mononuclear cells of all giant cell tumor of tendon sheaths. We thought that these mononuclear cells in giant cell tumor of tendon sheaths may have different immunophenotypical features than mononuclear cells of the other bone lesions. Ki-67 staining was restricted in mononuclear cells of all cases which was a very characteristic feature. None of the cases showed positive Ki-67 staining in giant cells. This finding supported that giant cells do not have any proliferative activity. In conclusion, mononuclear cells are responsible for the proliferative activity and the cell cycle proteins are associated with the giant cell formation. Because of the osteolytic activity of giant cells, studies targeting these cycle proteins can provide non-surgical treatment opportunity.
Key words: Bone, cell cycle proteins, giant cell, Ki-67.
1
1. GİRİŞ
Kemiğin dev hücreli lezyonları, gerek davranışları gerekse ayırıcı tanı
problemleri açısından bir grup klinikopatolojik antitedir. Bazıları gerçek neoplazm
olsa da diğerleri reaktif veya reperatif lezyonlardır.1 Bunlar sıklıkla lokal
agressif seyirlidirler ve kemikte litik lezyonlar oluşturup patolojik kırıklara
sebep olabilirler. Bu lezyonların total eksizyonu yerleşim yerleri nedeni ile
fonksiyonel kayıplara neden olabileceğinden genellikle mümkün olmamaktadır.
Bu nedenle küretajla tedavi edilirler ve sık rekürrens gösterirler.2
Son yıllarda yapılan birçok çalışmada neoplazilerin çoğuna, hücre siklus
mekanizmasındaki bir veya birkaç seviyedeki kopukluğun neden olduğu görüşüne
varılmıştır.3 Bu görüşten yola çıkarak dev hücreli kemik tümörlerinde (DHKT) ve
kemiğin dev hücre (DH) içeren lezyonlarında da hücre siklus protenlerinin rolü
araştırılmıştır.4-7 Kemikteki lizisten DH’lerin sorumlu olduğu düşünülmektedir. Bu
yüzden DH oluşum mekanizmasını, dolayısı ile osteolizisin patogenezini
açıklamayı ve bu mekanizmaya yönelik cerrahi dışı tedavi stratejileri geliştirmeyi
amaçlayan çalışmalar artmaktadır.2
Çalışmamızda kemikte litik lezyonlarla seyretmeleri ve osteoklast tipi DH
içermeleri ve sık rekürrens göstemeleri gibi ortak özelliğe sahip olan DHKT, dev
hücreli reperatif granülom (DHRG), anevrizmal kemik kisti (AKK) ve tendon
kılıfının dev hücreli tümörü (TKDHT) olgularını inceledik. Bu lezyonlarda hücre
siklus proteinlerinin rolünü araştırmayı ve sonuçları birbirleri ile karşılaştırarak bu
lezyonlar arasındaki farkları belirlemeyi hedefledik. DH’lerin, dolayısı ile osteolizisin
oluşum mekanizmasının aydınlanması, bu gün için tek tedavi seçeneği cerrahi
olan ve total eksizyonları yerleşim yerleri nedeniyle genellikle mümkün olmayan
bu lezyonlarda cerrahiye alternatif veya ilave medikal tedavilerin geliştirilmesine
ışık tutacaktır.
2
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Kemiğin Yapısı ve Fonksiyonları
Kemikler, mekanik, koruyucu ve metabolik fonksiyonları olan özelleşmiş
dokulardır. Mekanik olarak vücudun yapısal bütünlüğünü ve hareketini sağlar.
Koruyucu fonksiyonu, akciğer, kalp, santral sinir sistemi gibi birçok vital organ ve
kemik iliği üzerinedir. Metabolik olarak ise kemikler başta kalsiyum ve fosfor olmak
üzere çeşiti iyonların deposudur.1
İskelete şeklini veren, santral aksistir (kafatası, vertebral kolon ve sakrum)
ve aksiyal iskelet olarak adlandırılır. Ekstremite kemikleri, skapula ve pelvis dahil,
appendiküler iskeleti oluşturur. Akral iskelet ise el ve ayak kemiklerinden oluşur
(Şekil 1).
Aksiyal
Aksiyal
Appendiküler
Gövde
Akral
Akral
Şekil 1: İskeleti oluşturan kemiklerin bölgesel şematik görünümü1.
3
Gros görünümlerine göre kemikler temelde yassı ve tübüler olmak üzere
iki ana gruba ayrılırlar. Genel olarak gövde ve kraniofasiyal kemikler (kafatası,
skapula, klavikula, pelvis ve sternum) yassı kemik sınıfındadır. Ekstremite kemikleri
ve kostalar tübülerdir. Tübüler kemikler de uzun (ör: femur, tibia, humerus) ve kısa
(ör: falankslar, metatarslar, metakarplar) olmak üzere ikiye ayrılırlar. Karpal ve tarsal
kemikler ve patella epifisioid olarak adlandırılır, gelişimi ve tümör gelişimi
açısından uzun kemiklerin epifizinin analoğudur.
Tübüler kemiklerin bölgeleri ve zonları:
Epifiz: İmmatür kemikteki büyüme plağı ve kemik bitimi arasındaki, matür
kemikte ise büyüme plağı skarı ve kemik bitimi arasındaki bölgedir.
Metafiz: Kemiğin büyüme plağına bitişik bölgesidir
Diafiz veya şaft: Metafizler arasındaki bölgedir.
Fizis: Kemiğin büyüme plağı ile ilgili bölgesidir (Şekil 2,3).1
Epifiz
Büyüme plağı
Metafiz
Diafiz
Şekil 3: Tübüler kemik bölgeleri ve zonları .
Fizis Epifiz
Metafiz (Anatomik)
Diafiz
Radyolojik (diagnostik) metafiz
Şekil 2: Tübüler kemikte zonların şematik görünümü.1
4
Yapısal özellikler: Her kemikte korteks olarak adlandırılan periferal bir
kompakt tabaka vardır. İçte ise süngerimsi veya trabeküler kemik bulunur, bu alana
medüller kavite de denir. Medüller kavitedeki intertrabeküler alanda, yağ dokusu,
fibrovasküler yapılar ve hematopoetik doku bulunur.1 Ayrıca kemikler birçok destek
dokuya sahiptir. Bunlardan ilki, periost adı verilen, kemiğin dış yüzeyini sıkıca saran,
ince bir fibröz membrandır. Benzer yapıda fakat daha ince bir membran olan endosteum
ise korteks içerisine uzanır. Bu membranlar osteojenik potansiyele sahiptir ve tamir
reaksiyonunda önemlidirler. İkinci önemli destek doku ise yaygın kan damarı
çatısıdır. Kemikler zengin damar yapısına sahiptir ve bu damarların çoğu epifiz
ve metafizden kemiğe girerler. Ayrıca büyük besleyici arterler diafizden girer.8
Mikroskopik Özellikler: Mikroskobik düzeyde kemik iki komponentten
oluşur; hücreler ve ekstrasellüler matriks.8
Ekstrasellüler matriks; kollajen, proteoglikanlar ve minerallerden oluşur.
Kollajen kemiğin ekstrasellüler matriksinin en büyük kısmını oluşturur.
Yetişkinlerdeki hemen hemen tüm kemik kollajeni birbirine parelel lameller
yapılardan oluşur, bu nedenle lameller kemik olarak adlandırılır. Kemik
metabolizması arttığında acilen kollajen matrikse ihtiyaç olur ve bu lameller yapı
bozulur, yerini keçemsi (woven) kemik denilen rastgele yerleşmiş kollajen
fibrilleri alır. Keçemsi kemik, erken enkondral ve membranöz ossifikasyon, kırık
iyileşmesi sırasındaki kallus oluşumu, periosteal reaksiyon, endosteal iyileşme
süreci ve hızlı kemik yapımı sırasında görülür.
Proteoglikanlar; matriksin major nonkollajenöz komponentidir. Hyalüronik
asitten oluşan bir kor ve etrafında çeşitli sülfate glikozaminoglikanlardan meydana
gelir. Mineraller; iskelet, ekstrasellüer organik matriks üzerine minerallerin çökmesi ile
rijid hale gelir. Bu mineraller karbonat içeren hidroksiapatit kristali [Ca10 (PO4)6
(OH)2] anoloğudur.
Kompakt kemikte osteon veya havers sistemleri denilen alt birimler vardır.
Osteonlar ortalama 50 µm çapta, 1 cm uzunlukta, kemiğin uzun eksenine parelel
yerleşmiş yapılardır. Santralinde havers kanalı vardır ve bu kanaldan bir veya iki
kapiller damar ve nadiren de sinir lifleri geçer. Ayrıca Volkmann kanalları adı verilen
ve osteonlara dik olarak yerleşen yapıların içinden de damarlar geçer. Bu kanallar ilik
kavitesinde veya periostta havers kanalları ile birleşirler (Şekil 4).1
5
Kemiği oluşturan hücreler; osteoblastlar, osteositler ve osteoklastlardır:
Osteoblastlar; kemik matriksini sentezlemek üzere özelleşmiş hücrelerdir.
Küboidal veya alçak kolumnar şekillidirler (Şekil 5). Lameller kemik sentezi sırasında
osteoblastlar osteoid etrafında kutuplaşırlar ancak keçemsi kemikte bu düzgün yapı
yoktur.1 Belirgin endoplazmik retikulum ve golgi aparatı vardır. Golgi aparatı,
hematoksilen eozin boyalı preparatlarda nükleusun kenarında amfofilik alanlar şeklinde
görülür. Bol miktarda alkalin fosfataz sentezlerler. Bu enzim, osteoblastların
sitoplazmasında spesifik histokimyasal yöntemlerle gösterilebilir. Ayrıca Paget
hastalığı ve kemik oluşturan tümörlerde, artmış osteoblastik aktivite nedeni ile serumda
da alkalin fosfataz düzeyi yükselebilir.8
Osteositler; kemik matriksi içine yerleşmiş oval nükleuslu dar sitoplazmalı
hücrelerdir (Şekil 5).8 Osteoblastlardan daha yavaş olmak üzere kemik yapım ve
yıkımını sağlarlar. Osteoblastlardan daha fazla sayıdadırlar. Sitoplazmik uzantıları
kanaliküller boyunca uzanır ve kemik hücre sinsityumunun major kısmını oluşturur.1
Osteoklastlar; kemik ve kalsifiye kıkırdağın rezorpsiyonundan sorumlu
hücrelerdir. Lizozomal enzimatik aktiviteleri vardır (asit fosfataz, kollajenaz ve çeşitli
proteolitik enzimler). Osteoklastlar, monosit makrofaj kökenlidir ve onların bazı
antijenik özelliklerini taşırlar.1 Morfolojik olarak 20-100 µm çaplı, sıklıkla Howship
Osteon
Periost
Kanalikül
Osteon
Trabeküller
Havers kanalı
Volkmann kanalı
Şekil 4: Kompakt kemikte osteon ve havers sistemlerinin şematik görünümü.
6
lakünaları olarak bilinen kemik yüzeyindeki rezorpsiyon kraterlerinde yerleşmiş,
sitoplazmik sınırları düzensiz multinükleer hücrelerdir (Şekil 5).8 Kemik yüzeyine
tutunması, parathormon tarafından uyarılır, kalsitonin tarafından inhibe edilir.
Kemik Gelişimi: Fetal kemik formasyonu ve postnatal büyüme, iki yolla
olur:
1. İntramembranöz ossifikasyonda fetal mezenkimal hücre kümeleri direk
osteoblastlara diferansiye olurlar (Şekil 6). İntramemranöz kemik oluşumu sırasında
başlangıçta ayrı ayrı merkezlerde ossifikasyon alanları görülür ve bunlar
genişleyerek birleşirler. Büyüme, özellikle konveks yüzdeki periostun kambium
tabakasında osteoidin depolanması ile olur. Tübülasyon ve şekillenme ise konkav
yüzdeki osteoklastik aktivite ile gerçekleşir.1
2. Enkondral kemik oluşumununda ise önce kıkırdak matriks oluşur. Bu
matriks, osteoid depozisyonu için iskelet oluşturur (Şekil 7). Kıkırdak matrikste
fokal kalsifikasyonlar olur, vasküler invazyon ve osteoblastlar görülür. Böylece
büyüme plağı ve eklem yüzeyleri hariç kıkırdak matriksin yerini kemik alır.
Epifizyel büyüme plağı ve metafizyel kemikteki mezenkimal-vasküler bileşkede
sürekli olarak gelişen kıkırdağı, osteoblastik diferansiyasyon ve osteoid
formasyonu takip eder. Aynı hızda osteoklastlar tarafından rezorbsiyon
Osteoblast
Osteosit
Osteoklast
Şekil 5: Kemiği oluşturan hücrelerin histolojik görünümü (HE).
7
gerçekleştirilir. Sonuç olarak epifizyel plağın kalınlığı sabit kalırken uzun kemikte
büyüme gerçekleşir. Büyümenin tamamlanmasıyla epifizyel plak kademeli olarak
ortadan kalkar.
Şekil 6: İntramembranöz ossifikasyon (HE).1
Şekil 7: Enkondral ossifikasyon (HE).1
Kıkırdak matriks
Ossifikasyon alanı
8
2.2 Kemiğin Dev Hücre İçeren Tümörleri ve Lezyonları
Tümör benzeri lezyonlar
DHRG
Hiperparatiroidi / Brown tümör
Fibröz displazi
Cherubizm
Metafizyel fibröz defekt
Benign fibröz histiyositom
Langerhans hücreli histiyositozis
Benign Tümörler
DHKT
Osteoblastom
Kondromiksoid fibrom
Kondroblastom
Malign Tümörler
Osteoklast tipi dev hücreden zengin osteosarkom
Metastatik karsinom
Myelom, plazmositom
Kistik Lezyonlar ve diğerleri
AKK
Basit kemik kisti
Kallus
Yumuşak Dokunun Dev Hücreli Tümörleri
Benign
TKDHT
İntermediate
Yumuşak dokunun dev hücreli tümörü (YDDHT)
Malign
DH’li malign fibröz histiyositom / DH içeren indiferansiye pleomorfik sarkom.9
9
2.2.1. Dev Hücreli Kemik Tümörü
DHKT, lokal agresif seyirli benign bir tümördür. İlk defa 1940 yılında Jaffe et
al. tarafından tanımlanmıştır.10 Tüm primer kemik tümörlerinin %4-5’ini, primer
benign tümörlerinin de %20’sini oluşturur. En sık 20-40 yaşları arasında görülmekle
birlikte seyrek olarak iskelet maturasyonu tamamlanmamış kişilerde ve nadiren de 10
yaş altındaki çocuklarda görülebilir.1 Yapılan geniş serilerde bir miktar kadın
predominansı saptanmıştır. Dikkat çekici bir ırksal varyasyon olmamakla birlikte bazı
coğrafik varyasyonlar bulunabilir.1
DHKT, tipik olarak uzun kemiklerin uçlarını, özellikle de distal femur,
proksimal tibia, distal radius ve proksimal humerusta görülür. Yassı kemikler %5
oranında tutulur ve özellikle pelvis tutulumu sıktır. Aksiyal iskelette ise en sık sakrum
tutulur, %5’ ten az olguda el ve ayağın tübüler kemikleri etkilenir (Şekil 8).1
Şekil 8: DHKT’nin en sık görüldüğü yaş grubu ve lokalizasyon.1
İnsidans
Pik insidans
Dekadlar
10
Hastalar tipik olarak, tümörün olduğu bölgede ağrı, şişlik ve hareket kısıtlılığı
ile gelirler. %5-10 olguda patolojik kırık görülür. Direk grafide kemiği genişleten,
ekzantrik yerleşimli, litik alanlar görülür. Lezyon epifizde ve buna bitişik metafizde
yerleşir, sıklıkla subkondral plağa, bazen de eklem içine uzanır. Nadiren tümör
metafize sınırlıdır; bu durum genellikle adölesanlarda, büyüme plağı açık olduğunda
görülür.1
Radyoloji: Spesifik anatomik pozisyonlarda ve kemik maturasyonunu
tamamlamış hastalarda radyolojik görünüm oldukça karakteristiktir. Direk grafide
genellikle iyi sınırlı, ekzantrik, subkondral alanda epifiz ve metafizi içeren radyolusent
alanlar şeklindedir (Şekil 9). Korteks genellikle genişlemiştir.
Lezyonun sınırları değişkendir ve bu özellik radyolojik derecelendirme/
evrelendirme sisteminin temelini oluşturur: Tip1 ‘sakin’ lezyonlar; sklerozisle
çevrelenmiş, iyi sınırlı lezyonlardır. Tip2 ‘aktif’ tümörler; iyi sınırlı fakat etrafında
sklerozisi bulunmayan, korteksi incelten ve genişleten lezyonlardır. Tip3 ‘agressif’
tümörler; sınırları düzgün olmayan, sıklıkla kortikal yıkım ve çevre yumuşak dokuya
yayılım gösteren tümörlerdir. Bu derecelendirme sistemi histolojik görünümle
Şekil 9: Direk grafide epifiz ve metafiz yerleşimli DHKT.
11
korelasyon göstermemektedir. Bilgisayarlı tomografi (BT) ile kortikal incelme ve
penetrasyon konusunda daha doğru değerlendirme yapılır. Manyetik rezonans
(MR) ise intraosseöz yayılım, yumuşak doku yayılımı ve eklem tutulumlarını
göstermede daha kullanışlı bir görüntüleme yöntemidir.1
Makroskobi: İntakt spesmenlerde radyolojik görüntüye parelel olarak
ekzantrik yerleşimli kemik destrüksiyonu alanları izlenir. Bu alan sıklıkla inkomplet
reaktif kemik dokusu ile çevrilidir. Genellikle kırmızı kahverenklidir, ksantomatöz
değişikliklere bağlı sarı, fibrozise bağlı olarak da beyaz alanlar görülebilir (Şekil 10).
Kanla dolu kistik boşluklar içerebilir ve bu nedenle AKK ile karışabilir.1
Şekil 10: Radius distalinde kemik kontürünü genişleten iyi sınırlı ekzantrik DHKT kitlesi.1
Şekil 11: DHKT’de çok sayıda osteoklast tipi DH’ler ve MN hücreler (HE).
12
Histopatoloji: DHKT histolojik olarak üç tip hücreden oluşur:
1. Tümörün proliferatif komponentini oluşturan mononükleer (MN) mezenkimal
stromal hücreler.
2. Monosit benzeri, hematopoetik kökenli, osteoklast prekürsörü MN
hücreler.
3. Osteoklast benzeri multinükleer DH’ler (Şekil 11).11-13
MN mezenkimal hücreler iğsi, fibroblast benzeri hücrelerdir ve sıklıkla
puro şeklinde nükleus içerirler. Bu hücreler tümörün bazı alanlarında daha baskın
olup fibröz bir zemin veya storiform patern oluşturabilirler. Bu alanlarda DH’ler
daha az sayıdadır.14 Monosit benzeri hücreler ise belirgin santral nükleolusa sahip
oval nükleuslu hücrelerdir. Bu hücrelerin, periferik kandaki monositlerin,
içerdikleri bazı reseptörler sayesinde endotelden geçerek tümör stromasına
yerleştiği ve osteoklastogenezisi uyaran bazı faktörler sayesinde de multinükleer
DH’leri oluşturduğu düşünülmektedir.15 MN hücrelerin her iki tipinde de mitotik
figürler görülebilir ancak atipik mitoz yoktur. Eğer varsa DH’den zengin sarkom
düşünülmelidir.14,16 Tümördeki DH sayısı olgudan olguya farklılıklar gösterebilir.
Ayrıca DH’lerdeki nükleus sayısı da oldukça değişkendir (5-100 adet). DH
nükleusları, monosit benzeri MN hücrelerin nükleusları ile özdeştir fakat bu hücrelerde
mitoz asla görülmez. Bazı olgular fibrozis, köpük hücreleri ve hemosiderin
birikimi gibi regresif değişiklikler içerebilir. İnfarkt benzeri nekroz alanları sıktır.
Nadiren reaktif kemik ve osteoid oluşumu görülebilir.14 DH’ler MN hücreler
arasında diffüz dağılım gösterirler. Multinükleer DH’lerin kemik rezorpsiyonundan
sorumlu olduğu ve bunların osteoklast olduğuna dair kanıtlar artmaktadır.17
DHKT olgularında %10 oranında sekonder AKK gelişir. Tümör içinde
özellikle patolojik kırıklar veya biyopsiye ikincil küçük kemik yapıları görülebilir.
Yumuşak dokuya yayılan veya akciğerde görülen tümör, primer lezyonla özdeştir
ve sıklıkla etrafı reaktif kemik dokusu ile çevrilidir. Dikkat çekici bir özellik,
vakaların üçte birinde, özellikle lezyonun periferinde, damar içi tümör
trombüslerinin varlığıdır, bunun prognostik önemi yoktur. Özellikle büyük
lezyonlarda nekroz alanları sıktır.16
13
Tedavi ve prognoz: DHKT’nin tedavisinde birinci tercih küretaj ve kemik
greftidir.1 Küretaja kriyoterapinin eklendiği bazı merkezlerde rekürrenslerin
azaldığı görülmüştür.1 Eğer tümörün yerleşimi veya evresi uygunsa, seçilmiş bazı
olgularda geniş eksizyon yapılabilir. Geniş eksizyon ve allograft veya prostetik
replasmanlara rağmen lezyon belirgin olarak küçültülebilir ancak tamamen yok
olmaz. Bu nedenle de tekrarlar. Tekrarlayan lezyonlar ikinci bir küretajla tedavi
edilirler. Yumuşak doku rekürrensleri ise DHKT’lerin nadir görülen lokal
komplikasyonudur. Bu durum tipik olarak cerrahi tedavi sırasında yumuşak
dokuya tümör implantasyonu ile gerçekleşir. Rekürrensler genellikle primer
lezyonun cerrahisinden sonraki ilk üç yıl içerisinde görülür. Ancak nadiren uzun
yıllar sonra da ortaya çıkabilir. Geçmişte hastalığın kontrolü için lokal
radyoterapi uygulanmasının lokal rekürrensleri önlediği görülmüştür. Daha sonra
DHKT’lerde gelişen malign transformasyonların önceki radyoterapilere bağlanması
üzerine bu uygulamadan vazgeçilmiştir.18 Ancak nadiren, vertebralar gibi
anatomik yerleşimleri nedeni ile teknik olarak eksizyonları ve tam küretajları
mümkün olmayan olgularda hala hastalığın kontrolü için radyoterapi
kullanılmaktadır.19-21 Bu lokalizasyonlar için arteriyel embolizasyonla gerçekleştirilen
vazookluziv tedavi de bir diğer tedavi seçeneğidir.22
DHKT’ler lokal agresif seyirlidir ve nadiren akciğere uzak metastaz
yaparlar. Geniş serilerde bu oran %2-9’dur.14 Histolojisine bakılarak davranışı
tahmin edilemez. Tanıdan ortalama 3-4 yıl sonra %2 olguda, soliter ve multipl
akciğer metastazı görülür. Bu metastazların bazıları çok yavaş büyür (benign
pulmoner implantlar), bazıları da spontan regresyona uğrar. Çok küçük bir kısmı
da progressif seyir göstererek hastanın ölümüne neden olur.16 Sarkom gelişimi en
ciddi ama nadir görülen bir komplikasyondur ve daha önce de bahsedildiği gibi
bunların major sebebi önceki radyoterapidir. Primer malign DHKT ise çok
nadirdir.
14
2.2.2 Anevrizmal Kemik Kisti
AKK, kemiğin benign kistik bir lezyonudur. İlk defa 1942’de Jaffe ve
Linchtenstein tarafından tariflenmiştir.1 Primer (%70) veya diğer malign ya da benign
kemik tümörlerine sekonder olarak gelişebilir. Primer kemik tümörlerinin %2,5’ini
oluşturur.1 En sık ilk iki dekadda olmak üzere tüm yaş gruplarında görülebilir.
Sıklıkla femur, tibia ve humerus gibi uzun kemiklerin metafizi ve vertebraların
posterioru etkilenir. Morfolojik olarak kemiğin primer AKK’leri ile özdeş lezyonlar
nadiren yumuşak dokuda da tariflenmiştir.23 Ağrı ve şişlik en sık görülen
semptomdur, bu bulgular nadiren kırığa sekonder de gelişebilir. Vertebral
lezyonlarda, sinirlere ya da medulla spinalise bası sonucu nörolojik semptomlar
görülebilir.
Radyoloji: AKK’nin radyolojik görüntüsü oldukça karakteristik olup çoğu
olguda tanı koydurucudur. Genellikle ince subperiostal reaktif kemik dokuyla çevrili,
iyi sınırlı, litik, ekzantrik yerleşimli büyük lezyonlardır. BT ve MR ile kist sıvısının
özelliği ve sekonder AKK olgularında, alttaki primer lezyon saptanabilir.23
Makroskobi: Septalarla ayrılmış, kanla dolu kistik boşluklar içeren düzensiz
lobüler yapıda ancak iyi sınırlı, süngerimsi, multiloküle kitlelerdir (Şekil 12). Kistik
yapıların çapı 1 mm’den cm’lere kadar değişebilir. Arada daha solid alanlar
görülebilir, bu alanlar AKK’nin solid alanlarına veya alttaki primer lezyona ait olabilir.1
Şekil 12: Klavikulada kanla dolu kistik boşluklar ile karakterize AKK.1
15
Mikroskobi: Mikroskobik özellikler de makroskobik bulgulara parelellik
gösterir. Histolojik olarak primer AKK’de, fibröz septalarla ayrılmış, kanla dolu
kistik boşluklar izlenir. Septalar ve daha solid alanlar, çok sayıda kapiller yapılar,
multinükleer DH’ler, inflamatuar hücreler ve ekstravaze eritrositler içeren gevşek
fibröz dokudan oluşur (Şekil 13). Genel olarak genç granülasyon dokusuna
benzer. Kistik alanları döşeyen bir epitel genellikle görülmez ancak fokal alanlarda
yassılaşmış endotel benzeri hücreler bulunabilir. Bazen immünohistokimyasal olarak
endotelyal proliferasyon görülebilirse de elektron mikroskobik bulgular bu boşlukların
endotelle döşeli olduğunu doğrulamaz. Osteoklast benzeri DH’ler genellikle kanama
alanları çevresinde düzensiz gruplar oluşturur. Reaktif kemik oluşumu hemen daima
fokaldir, nadiren belirgin olur. Bu alanlardaki immatür osteoid doku ile birlikte şişkin
osteoblastlar, osteoid üreten malign tümör şüphesi uyandırır. Mitoz sıklıkla bulunur,
çok sayıda da olabilir ancak atipik mitoz yoktur. Nekroz patolojik kırık olmadığı sürece
pek görülmez.23
Şekil 13: AKK’de kistik boşluklar çevresinde DH, lenfosit infiltrasyonu izlenenin fibröz çeperi yapı (HE).
16
Sekonder AKK’lerin çoğu DHKT, osteoblastom, kondroblastom ve fibröz
displazi gibi benign lezyonlara eşlik eder. Ancak AKK benzeri değişiklikler
sarkomlarla, özellikle de osteosarkomlarla da birlikte olabilir.8
Tedavi ve prognoz: AKK’ler lokal destrüktif lezyonlardır, çeşitli
deformitelere fonksiyon kayıplarına neden olabilir. Vertebrada ya da kraniofasial
kemiklerde yerleştiğinde vital yapılara bası yaparak ölüme bile neden olabilir.24-28
Prognoz genellikle iyidir. Bazı lezyonların boyutlarında büyüme olmaksızın
radyolojik olarak intralezyoner sklerozis gelişebilir. Ancak çoğu lezyonda büyüme
olur ve cerrahi müdahale gerektirir. En etkili tedavi lezyonun tamamının
eksizyonudur ancak fonksiyonel kayıplara neden olacağı için bu genellikle
yapılmaz. Sıklıkla küretaj ve kemik grefti yapılır. Küretajı takiben %20-70
oranında rekürrens görülür.1,29,30
2.2.3. Dev Hücreli Reperatif Granülom (Santral Dev Hücreli Granülom)
DHRG, tipik olarak çene kemiğinde görülen, soliter, osteolitik seyirli
benign bir tümördür. İlk defa 1953 yılında Jaffe tarafından tarif edilmiştir.1
Genellikle çocuklarda ve genç erişkinlerde ve ağırlıklı olarak da kadınlarda
görülür. Pik insidansı ikinci dekaddır ve hastaların çoğu 10-25 yaşları
arasındadır.31 Kemikte kistik lezyonlar oluşturur.32 Hemen daima maksilla ve
mandibulada, özellikle de anterior bölgelerinde yerleşir. İkinci sıklıkta el ve
ayaktaki kısa tübüler kemikler tutulur. Bu kemiklerdeki lezyonlar metafiz ve
diafiz yerleşimlidir. İskelet maturasyonunu tamamlamış kişilerde epifize invazyon
görülebilir ancak bu tutulum daima metafiz veya diafizdeki primer lezyona eşlik
eder.1 Uzun tübüler kemiklerde ve vertebralarda son derece nadirdir.33
Radyolojik olarak kafa ve yüz kemiklerinde nadiren ince trabekülasyonlar
oluşturan yuvarlak veya oval radyolusent alanlar şeklinde izlenir (Şekil 14).
Lezyonun sınırları belirgindir ve minimal reaktif sklerozis içerir. Kemik
konturlarında genişleme ve kortekste belirgin incelme görülebilir. Korteks
genellikle intakttır ve periost reaksiyonu izlenmez. El ve ayakların kısa tübüler
kemiklerinde ise lezyon metafiz veya diafizde santral yerleşimlidir. Kemik
konturları belirgin olarak genişlemiş ve incelmiştir ancak korteks sağlamdır.1
17
Histolojik olarak çok sayıda osteoklast benzeri DH, fibrolastlar, değişken
oranlarda kollajen, oldukça sellüler vasküler bir stroma ve sıklıkla yeni kemik
formasyonu izlenir (Şekil 15). Stromal fibroblastlarda mitoz nadiren görülebilir.
Dikkat çekici özelliği, skar benzeri stromal doku bantlarının ayırdığı düzensiz
dağılım gösteren multinükleer DH’lerin varlığıdır. Taze ve eski kanama odakları
hemen daima bulunur. Osteoklast benzeri DH’ler kanama alanlarına yakın
bölgelerde yerleşme eğilimindedir. Bu görünümün hemoraji alanlarındaki fagositik
yanıt olabileceği düşünülmüştür. Az sayıda MN iltihap hücresi ve osteoblastlarla
çevrili reaktif yeni kemik oluşumu genellikle vardır. Reaktif kemik oluşumu
bazan oldukça yaygın olup lezyonun diğer elmentlerini gizleyebilir. Mikroskopik
olarak AKK benzeri hemorajik kist oluşumları sıklıkla mevcuttur. Osteolizisin
patogenezi tam olarak bilinmemekle birlikte son çalışmalar, osteoklast tipi
DH’lerin buna neden olduğunu göstermiştir.2,7,34 Benzer mikroskobik görünüm
lezyonun çene dışı lokalizasyonlarında da görülür.
Tedavi: Çene ve kısa tübüler kemik yerleşimli DHRG olguları genellikle
kemik grefti olmaksızın yalnızca küretajla tedavisi yeterli olmaktadır.31,35
Maksilladaki lezyonlar ise geçiçi de olsa steroid tedavisinden fayda görür.36
Küretajla tedavi edilen olgularda %33-50 oranında rekürrens görülür.35
Şekil 14: DHRG’de direk grafide iyi sınırlı litik lezyon.
Şekil 15: DHRG’de çok sayıda DH’ler (HE).
18
2.2.4. Tendon Kılıfının Dev Hücreli Tümörü
TKDHT sıklıkla eklemlerin sinovyasından, bursadan ve tendon kılıfından
köken alan bir lezyondur. Bu tümörler genellikle, yerleşim yerlerine göre (intra
veya ekstraartiküler) ve büyüme paternlerine göre (lokalize veya diffüz) çeşitli
alt gruplara ayrılırlar. Bunların klinik özellikleri ve davranışları farklıdır.9
TKDHT’nin lokalize formu: Sinovyal benzeri MN hücre proliferasyonu ve
buna eşlik eden değişken sayıda osteoklast benzeri DH’ler, köpük hücreleri, siderofajlar
ve inflamatuar hücrelerle karekterizedir (Şekil 16). Her yaşta görülebilmekle birlikte
genellikle 30-50 yaşlar arasında ve kadınlarda sık görülür. Sıklıkla parmaklarda,
ağırlıklı olarak da el parmaklarında görülür. Daha nadir olarak ayak bileği, ayak,
diz ve çok nadiren de dirsek ve kalça eklemi tutulabilir. Parmaktaki lezyonlar
tipik olarak interfalangial ekleme komşu lokalizasyonludur. Komşu kemiği erode
veya infiltre edebilir, nadiren cilde invazyon gösterebilir. En sık klinik bulgu
ağrısız sişliktir. Tümör, yıllar içinde çok yavaş olarak büyür. %1-50 olguda
travma öyküsü vardır.9
Şekil 16: TKDHT’de DH’ler, köpük hücreleri, lenfositler (HE).
19
Radyolojik olarak, nadiren çevre eklem ve kemik dokularda dejeneratif
değişikliğe neden olan iyi sınırlı yumuşak doku kitlesi şeklinde görülürler.
Hastaların bir kısmında kemikte kortikal erozyon görülebilir.37
Makroskobik olarak küçük (0,5-4 cm), iyi sınırlı, lobule kitlelerdir. Tutulan
ekleme göre daha büyük boyutlarda olabilir.9,37 Kesit yüzü benekli görünümdedir:
İçerdiği lipid ve hemosiderin miktarına bağlı olarak gri-pembe bir zemin
üzerinde sarı veya kahverengi benek tarzında yapılar izlenir.37
Mikroskopik incelemede, yer yer fibröz kapsülle çevrili, içerdiği MN
hücre, DH, köpüksü makrofaj, siderofaj ve stroma oranına bağlı olarak değişik
morfolojik görüntü sergileyebilen lezyonlardır (Şekil 17). Osteoklast benzeri DH’ler
bazen kolaylıkla seçilebilmekle birlikte oldukça sellüler olan tümörlerde
seçilemeyebilir. MN hücrelerin çoğu yuvarlak veya iğsi soluk sitoplazmalı, sıklıkla
çentik içeren yuvarlak veya böbrek şekilli nükleusa sahiptirler. Nodülün periferinde
genellikle kümeler oluşturan ksantom hücreleri görülür ve buna kolesterol
yarıkları da eşlik edebilir. Hemosiderin pigmenti hemen hemen tüm vakalarda
vardır.
Şekil 17: TKDHT’de DH’ler ve köpük hücreleri (HE).
20
Stromada çeşitli derecelerde hyalinizasyon olabilir, nadiren de osteoid benzeri
görünüm sergileyebilir. Mitotik aktivite 10 büyük büyütme alanında ortalama 3-5
adet olmakla birlikte 20’ye kadar ulaşabilir. Nadiren fokal nekroz da görülebilir.
İmmünohistokimyasal olarak MN hücreler CD68 pozitiftir. Multinükleer DH’ler de
CD68, CD45 ve TRAP gibi markerlarla pozitif reaksiyon verir.9,38-41
TKDHT lokal eksizyonla tedavi edilir ve sık rekürrens gösterir (%4-30).
Rekürrens daha çok sık mitoz içeren ve yüksek sellüleriteye sahip olgularda
görülür.37 Ancak bu rekürrensler destrüktif değildir ve reeksizyonlarla kontrol
altına alınır.9
21
2.3. Hücre Siklusu
1882 yılında Flemming, kromatin kümeleşmesinden sonra olan hücre
bölünmesini mitoz olarak adlandırmıştır. Hücrelerin herbiri mitozla meydana gelir ve S
fazında kromozomal DNA replike olur. Mitoz–S fazı arasında G1, S fazı–mitoz
arasında da G2 fazı yer alır (Şekil 18).42
G1 Fazı: G1 fazı siklusun en uzun ve en değişken fazıdır. Bu faz, iki farklı
siklus kontrol noktası ile düzenlenir: kısıtlama noktası ve G1 DNA hasar noktası. Her
iki kontrol noktasında da birçok kanserde kayıp vardır.
G0 ve Büyüme Kontrolü: Vücuttaki birçok hücre, özel fonksiyonları
gerçekleştirmek üzere diferansiye olmuştur ve artık bölünmezler. Böyle hücreler G0
olarak adlandırılan, G1 fazının özel bir kompartmanında yer alırlar. G0 fazı tamamen
hareketsiz bir faz değildir; gerçekten bu hücreler sıklıkla protein sentezi ve sekresyonu
Şekil 18: Hücre siklusunun şematik görünümü.44
22
ile meşguldürler ve oldukça aktif olabilirler. G0’daki hücreler çeşitli uyaranlara yanıt
olarak siklusa tekrar girebilirler.
S Fazı: G1 fazı boyunca kromozomlar, prereplikasyon komplekslerini
oluşturmak üzere modifiye olurlar. Replikasyon, kromozomal DNA boyunca
replikasyon orjini denilen farklı bölgelerden başlayabilir. Kromozomal replikasyon
üniteleri replikasyon kümelerinden oluşur. Genomun transkribe bölgesi genellikle S
fazının erken döneminde replike olur, oysa inaktif heterokromatin bölgesi geç dönemde
replike olur.
G2 Fazı: G2 fazı boyunca hücrelerde DNA yapıları tamir edilir ve hücre mitoza
hazırlanır. Eğer replike olmamış veya hasarlı DNA saptanırsa, G2 DNA hasarı kontrol
noktası denilen protein kinaz basamağı tetiklenir. Bu olay, mitoza giriş için gerekli olan
siklin bağımlı kinazın (CDK) inaktivitesine neden olur. Sonuçta G2 fazında gecikme
meydana gelir. Bu kontrol noktasındaki enzimlerde oluşabilecek defektler kansere
neden olabilir.
M Fazı: Profaz, prometafaz, metafaz, anafaz ve telofaz olmak üzere, beş
farklı fazdan oluşur. Bu fazların sonunda hücrenin kromozomları ve sitoplazması
ikiye bölünür.
Hücre Siklus Geçişlerinin Biyokimyasal Temeli: Hücre siklusu fazları
arasındaki geçişler, protein kinazlar ve fosfatazlar tarafından tetiklenir.42
2.3.1. Siklinler ve Siklin Bağımlı Kinazlar
Hücrelerin, hücre siklusuna girişi ve ilerleyişi, siklinlerin seviyeleri ve
aktivitelerindeki değişiklikler tarafından kontrol edilir. Hücre siklusunun spesifik
fazlarında çeşitli siklinlerin seviyeleri pik yapar, daha sonra hızla düşer ve hücre,
siklusun bir sonraki fazına girer. Siklinler, fonksiyonlarını CDK’larla kompleks
oluşturarak gerçekleştirirler. CDK’lar hücre siklusu sırasında düzenli olarak fakat
inaktif formda yapılır. Siklinlere bağlandıktan sonra fosforile olarak aktif forma
dönüşürler. Siklinler ise hücre siklusunun spesifik fazlarında sentezlenirler, görevleri
CDK’ları aktive etmektir (Şekil 19). Siklinler ve CDK’ların farklı kombinasyonları
hücre siklusundaki önemli geçişlerde rol alır. SiklinD1 amplifikasyonu ve/veya protein
23
overekspresyonu bazı epitelyal kanserler (meme, özefagus, mesane, akciğer ve
skuamöz hücreli karsinom), lenfomalar, bazı santral sinir sistemi tümörleri gibi birçok
tümörde gösterilmiştir. Ayrıca memenin benign ve premalign lezyonları, oral ve
laringeal mukozanın epitelyal displazilerindeki siklinD1 değişiklikleri, malign
transformasyon gelişmeden önce gösterilmiştir.43-46
Siklusun kendi içinde kontrolleri vardır. Başlıca iki denetim noktası G1/S ve
G2/M geçişleridir. Her ne kadar hücre siklusundaki her basamak önemli ise de G1’den
S fazına geçiş, hücre siklusundaki çok önemli bir kontrol noktasıdır. S fazı, siklusun
geri dönüşü olmayan bir noktasıdır.43 Bu noktada hücrede ya genom replikasyonu olur,
ya hücre sessiz kalır ya da diferansiye olur.44
Hücre büyüme sinyali aldığında, D tipi siklinler sentezlenir (Şekil 19).
D tipi siklinler çok kısa yarılanma ömrüne sahiptir (yaklaşık 30 dakika) ve
sentezleri büyüme faktörlerine bağımlıdır. Büyüme faktörleri olmadığında sentezi
hemen durur. Bu durum D tipi siklinlerin büyüme faktörü sensörü gibi davrandığı
fikrini doğurmuştur. Üç tip hücre spesifik siklinD vardır; siklinD1, siklinD2 ve
siklinD3.46 Bunlar CDK4 ve CDK6’ya bağlanırlar ve G1’in erken safhalarında stimüle
Şekil 19: Siklinler ve CDK’ların hücre siklusundaki fonksiyonlarının şematik görünümü.44
24
olurlar. G1’in geç dönemlerinde ise siklin E’lerin sentezi uyarılır. Siklin E’ler
CDK2’ye bağlanırlar. SiklinD/CDK4, siklinD/CDK6 ve siklinE/CDK2 kompleksi
retinoblastom proteinini fosforile eder (Şekil 20). Bu kritik bir reaksiyondur çünkü
bu noktadan sonra hücre S fazına girer ve DNA sentezi başlar. Bu seviyedeki
siklin salınımını etkileyen bir mutasyon, hücrelerin kolayca S fazına geçişine
olanak sağlar.44
S fazından G2 fazına geçiş, siklinA seviyelerindeki artış ile gerçekleşir. SiklinA,
CDK2 ve CDK1 ile bağlanır. SiklinA/CDK2 kompleksinin fosforilasyonu ile G2 fazına
geçilir. CDK1’in rolü tam olarak bilinmemektedir.42
Şekil 20: Hücre siklusunda G1-S geçişi.44
25
SiklinB/CDK1 fonksiyonu G2’den M fazına geçişi kontrol eder. G2 fazında;
siklinB sentezlenir, CDK1’e bağlanır, siklin B/CDK1 kompleksi oluşur, fosforilasyonla
aktive olur, siklinB/CDK1 kompleksinin aktivasyonu ile M fazına geçiş gerçekleşir.
Daha sonra çeşitli proteinler mitoz sırasında devreye girer, DNA replikasonu, mitotik iğ
formasyonu olur ve ilgili siklinler ubiquitin-proteosome yolu ile ortamdan
uzaklaştırılır.42
2.3.2. Siklin Bağımlı Kinaz İnhibitörleri
Aktif CDK kompleksinin sentezi ve yok edilmesi CDK inhibitörleri
(CDKI) ile de düzenlenir. Bu inhibitörler hücre siklusunda CDK’ların aktivitesini
dengelerler. Bunların seviyesindeki değişiklikler, bazı tümörlerde veya hücre
yaşlanmasında görülebilir, normal siklusun ilerleyişini değiştirebilirler.42 Son
çalışmalar, CDKI’ların birçok hücrenin diferansiyasyon, proliferasyon ve apoptozis
kontrolünde rol alabileceğini göstermiştir.47,48
Siklin-CDK komplekslerinin aktivitesi iki CDK inhibitörü aile tarafından
sıkı denetim altındadır: İlki, p21, p27 ve p57’den oluşan CIP/KIP ailesi, diğeri ise
p15, p16, p18 ve p19’dan oluşan INK4 ailesidir.3 INK4 yalnızca CDK4 ve
CDK6 ile bağlanır. CIP/KIP ailesinin substratı ise daha geniştir: siklinD’ler siklinA’ lar
ve siklinE’ler (Şekil 21).44 İlk gruptakiler, siklinlere ve siklin bağımlı kinazlara
bağlanarak bunların birbirleri ile kompleks oluşturmalarını engellerler. P21’in
transkripsiyonel aktivasyonu p53’ün kontrolü altındadır ancak bazı hücrelerin
diferansiyasyonu sırasındaki p21 düzenlenmesi p53’ten bağımsızdır.44,49,50 P53’ün
hücre siklusundaki asıl rolü hasarlı hücrelerin siklustaki kritik geçişlerdeki
progresyonunu yavaşlatmak, durdurmak veya hücreyi apoptozise götürmektir.43 P53,
insan kanserlerinde en sık mutasyona uğrayan gendir. P53 inaktive olduğunda DNA
hasarına yanıt olarak oluşan p21 düzenlenmesi de kaybolur.51 P27 ise TGF beta gibi
büyüme supresörlerine yanıt olarak hücre siklus arresti ile diferansiyasyon ve kontakt
inhibisyonda rol alır.42 P27 ekspresyon kaybı akciğer, meme ve mesane gibi birçok
tümörde gösterilmiş, kötü prognoz ve agresif davranışla korele bulunmuştur.45,52,53
Ayrıca p21 ve p27’nin hücrelerin terminal diferansiyasyonu sonucu hücre
26
siklusundan çıkması ve proliferatif aktivitesini kaybetmesinde rolü olduğunu gösteren
çalışmalar vardır.54
CDK inhibitörleri negatif büyüme düzenleyicisidir ve bunların tümör baskılayıcı
fonksiyonu olabilir. Tersine hücre siklusundaki negatif düzenleyicilerin fonksiyonel
inaktivitesi, hücre siklus kontrolünün bozulmasına ve bu nedenle neoplastik
transformasyona katkıda bulunur. Gerçekten P16 kaybı ve P27 seviyesindeki azalmanın
çeşitli kanserlerde prognostik anlamı saptanmıştır.3,55
Şekil 21: Hücre siklusunda siklinler, CDK’lar ve CDKI’ların fonksiyonlarının şematik görünümü.44
27
2.3.3. Ki-67
Ki-67 proteini, 319-358 kDa ağırlığında, nükleer nonhiston bir proteindir.56 İlk
defa 1983’te Gerdes et al. tarafından tanımlanan bir proliferasyon belirleyicisidir.57
Hücre siklusunun aktif fazlarında (G1, S, G2 ve M) eksprese edilir, fakat G0 fazındaki
hücrelerde bulunmaz.57 Bu nedenle gerek normal dokularda gerekse neoplastik
dokularda, büyüme fraksiyonundaki hücreleri göstermede mükemmel bir belirleyicidir.
Tümördeki Ki-67 pozitif hücre fraksiyonu (Ki-67 labeling indeks) sıklıkla hastalığın
klinik gidişi ile pareleldir. Ki-67 labeling indeks, mitoz sayısı ile karşılaştırıldığında
daha sensitiftir. Çünkü bu yöntemle yalnızca mitoz fazındaki hücreler değil, aynı
zamanda proliferatif fazdaki tüm hücreler belirlenebilmektedir. Genel olarak mitoz
sayısı ile iyi korelasyon gösterir. Hücre siklusunda Ki-67 ekspresyonu ilk olarak G1
fazının geç dönemlerinde ortaya çıkar ve sonraki tüm fazlarda pozitiftir. Yarılanma
ömrü yaklaşık 90 dakikadır. Bu protein, tüm proliferatif hücrelerde (normal hücre veya
tümör hücresi) immünohistokimyasal olarak nükleer boyanma paterni gösterir.58
Yapılan çeşitli çalışmalarda Ki-67 labeling indeksin farklı malignitelerle ilişkisi
gösterilmiştir. Örneğin multipl myelomda hastalığın seyri ile Ki-67 ekspresyonu
arasında korelasyon saptanmıştır. Ayrıca multipl myelomu, önemi belirlenemeyen
monoklonal gammapatilerden , folliküler lenfomayı reaktif folliküler hiperplaziden
ayırmada da bu belirleyici faydalı bulunmuştur.59-61. Ki-67 indeksinin, yumuşak doku
sarkomlarında da hasta surveyi ve uzak metastaz oluşumu ile ilişkili olduğu
görülmüştür.58
28
3. GEREÇ VE YÖNTEM
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı’nda 2000-2006
yılları arasında tanı almış 18 DHKT, 15 AKK, 21 DHRG, 16 TKDHT olgusu
çalışma grubuna alındı. Olgulara ait hematoksilen eozin boyalı preparatlar ışık
mikroskobunda incelendi. Seçilen uygun preparatlara ait bloklardan
immünohistokimyasal çalışma için her lama iki adet 5 mikron kalınlığında kesitler
alındı. Parafin bloklardan hazırlanan kesitlere Strept Avidin-Biotin kompleks
immünperoksidaz yöntemi ile siklinD1, siklinD3, p21, p27 ve Ki-67 antikoru
uygulandı. Tüm antikorlar için pozitif kontrol olarak tonsil dokusu kullanıldı.
3.1. Strept avidin-biotin boyama yöntemi
Dokuların hazırlanması
Parafin bloklardan 5 mikron kalınlığında alınan kesitler 60 °C’lik ısıda etüvde
30-45 dakika bekletilerek üzerindeki parafin eritildi. Aynı etüv içerisindeki ksilollü şale
içerisinde kesitler 10 dakika bekletildi. Etüvden çıkarılan kesitler üç kez ksilol
serisinden 5’er dakika geçirilerek çalkalandı. Sonra %95’lik 3 ayrı alkol şalesinde 5’er
dakika tutularak distile suda iyice yıkandı. %3’lük H2O2 (hidrojen peroksit) ile 5 dakika
inkübe edildi. Daha sonra tekrar distile suda iyice yıkandı.
SiklinD1 Boyanma Evreleri
1. Kesitler HIER solusyonu içerisine konularak Beko 1550 model mikrodalga
fırının medium konumunda 10 dakika inkübe edildi. Daha sonra oda ısısında 20-30
dakika aynı solüsyon içerisinde bekletildi. (HIER solüsyonu: Tris/EDTA (10/1mM) pH
9: 1-21 gr Tris. 0,37 gr EDTA, 1000 ml distile suda çözülerek pH 9’a ayarlanır).
2. Kesitler, pH 7,4 olan fosfat buffer (PBS) solüsyonunda 3-5 dakika yıkandı.
Doku çevresi silindi.
29
3. Doku üzerine 1/150 oranında dilüe edilerek hazırlanan primer SiklinD1
antikoru (NCL CyclinD1-GM Batch: L112518 mause monoklonal) damlatılarak 60
dakika oda ısısında nemli ortamda bırakıldı.
4. Kesitler PBS ile 3-5 dakika yıkanarak doku çevresi silindi.
5. Dokuların üzerine biotin damlatıldıktan sonra 25 dakika nemli ortamda, oda
ısısında bekletildi.
6. Kesitler tekrar PBS ile 3-5 dakika yıkanarak doku çevresi silindi.
7. Kesitler üzerine strept avidin damlatılarak 30 dakika nemli ortamda oda
ısısında bekletildi.
8. Kesitler tekrar PBS ile 3-5 dakika yıkanarak doku çevresi silindi.
9. Dokuların üzerine AEC kromojen substrat damlatılarak oda ısısında 5-20
dakika bekletildi.
10. Lamlar, Aqueous- Mount Low Viscosity Ref: AML 030 Lot: 10500 Scytec
marka kapatma maddesi ile kapatılarak mikroskopta incelemeye hazır hale getirildi.
SiklinD3 Boyanma Evreleri
Yukarıda anlatılan basamaklar üçüncü aşamaya kadar aynı şekilde uygulandı.
Primer antikor aşamasında doku üzerine 1/30 oranında dilüe edilerek hazırlanan
siklinD3 antikoru (NCL Batch 112306 mouse monoclonal) damlatılarak 60 dakika oda
ısısında nemli ortamda bırakıldı. Sonraki aşamalar aynı şekilde uygulanarak kesitler
incelemeye hazır hale getirildi.
P21 (WAF-1) Boyanma Evreleri
Yukarıda anlatılan basamaklar üçüncü aşamaya kadar aynı şekilde uygulandı.
Primer antikor aşamasında doku üzerine 1/30 oranında dilüe edilerek hazırlanan p21
antikoru (NCL-WAF-1 mause monoclonal Batch: 115212) damlatılarak 60 dakika oda
ısısında nemli ortamda bırakıldı. Sonraki aşamalar aynı şekilde uygulanarak kesitler
incelemeye hazır hale getirildi.
30
P27 Boyanma Evreleri
Yukarıda anlatılan basamaklar üçüncü aşamaya kadar aynı şekilde uygulandı.
Primer antikor aşamasında doku üzerine 1/40 oranında dilüe edilerek hazırlanan p27
antikoru (NCL p27 mouse monoclonal Batch: 117708) damlatılarak 60 dakika oda
ısısında nemli ortamda bırakıldı. Sonraki aşamalar aynı şekilde uygulanarak kesitler
incelemeye hazır hale getirildi.
Ki-67 Boyanma Evreleri
Yukarıda anlatılan basamaklar üçüncü aşamaya kadar aynı şekilde uygulandı.
Primer antikor aşamasında doku üzerine 1/30 oranında dilüe edilerek hazırlanan Ki-67
antikoru (Zymed Ret/cat no: 18-0192 mause) damlatılarak 60 dakika oda ısısında nemli
ortamda bırakıldı. Sonraki aşamalar aynı şekilde uygulanarak kesitler incelemeye hazır
hale getirildi.
3.2. Değerlendirme
Tüm kesitler ışık mikroskobunda iki araştırmacı tarafından birlikte
değerlendirildi. Tüm antikorlar için nükleer boyanma pozitif kabul edildi. Ki-67 için
tüm kesitlerde 500 MN hücre sayıldı. Pozitif boyanan hücrelerinin total hücrelere oranı
hesaplandı.
SiklinD1, siklinD3, p21 ve p27 için tüm kesitlerde 500 MN ve 200 DH sayıldı.
Pozitif boyanan hücrelerin sayısı MN ve DH’ler için ayrı ayrı hesaplandı. Pozitif
boyanan DH sayısı tüm DH sayısına oranlanarak pozitif DH yüzdesi, pozitif boyanan
MN hücre sayısı tüm MN hücre sayısına oranlanarak da pozitif MN hücre yüzdesi
hesaplandı. Tüm antikorlar için %5’in üzerindeki boyanma pozitif, altındaki ise negatif
olarak değerlendirildi. DH ve MN hücrelerin boyanma yüzdesi ve tümör tipi
arasındaki ilişki, ki kare istatistik yöntemi kullanılarak saptandı.
31
4. BULGULAR
Çalışmaya Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı’nda
2000-2006 yılları arasında tanı almış 70 olgu dahil edildi. Bu olguların 18’i
DHKT, 15’i AKK, 21’i DHRG ve 16’sı TKDHT idi. Bunlardan 18 DHKT
olgusunun 11’i erkek, yedisi kadın olup yaş ortalaması 35,8 (25-69) idi. 18
olgunun altısı femur distalinde, dördü tibia proksimalinde, 2’si radius distalinde,
biri mandibulada, biri 4. metakarpta biri femur başında, biri patellada, biri tibia
distalinde ve biri de asetabulumda lokalize idi (Tablo 1).
15 AKK olgusunun 10’u kadın, beşi erkek olup yaş ortalamaları 19,3
(5-46) idi. 15 olgunun üçü femur distalinde, ikisi femur proksimalinde, ikisi
fibula proksimalinde, ikisi humerus distalinde, biri tibia proksimalinde, biri
temporoparietal bölgede, biri oksipital kemikte, biri servikal vertebrada, biri
klavikulada, biri de skapulada idi (Tablo 1).
21 DHRG olgusunun 12’si erkek, dokuzu kadın olup yaş ortalamaları 35,8
(6-70) idi. 21 olgunun 15’i mandibula, altısı maksilla yerleşimli idi (Tablo 1).
16 TKDHT olgusunun 13’ü kadın, üçü erkek olup yaş ortalamaları 42
(16-60) idi. Olguların 15’i elde, biri ise dizde lokalize idi (Tablo 1).
İmmünohistokimyasal Değerlendirme
Tüm antikorlar için nükleer boyanma pozitif kabul edildi. % 5’in
üzerindeki boyanma pozitif, altındaki ise negatif olarak değerlendirildi. Tüm
olguların MN ve DH’lerinde pozitif boyanan hücre sayıları % olarak Tablo 2,
Tablo 3, Tablo 4 ve Tablo 5’te verilmiştir.
SiklinD1’in MN hücrelerdeki boyanması:
18 DHKT olgusunun 14’ünde (%78) pozitif, dördünde (%22) negatif, 15 AKK
olgusunun 11’inde (%73) pozitif (Şekil 22), dördünde (%27) negatif, 21 DHRG
olgusunun 18’inde (%86) pozitif, üçünde (%14) negatif ve 16 TKDHT olgusunun
tamamında (%100) negatif boyanma izlendi (Şekil 23).
32
Tanı Cinsiyet Yaş Lokalizasyon Tanı Cinsiyet Yaş Lokalizasyon DHKT E 32 Sol femur distali DHRG E 19 Sol üst çene DHKT K 30 Femur distali DHRG K 49 Sol üst çene DHKT E 33 Tibia proksimali DHRG E 68 Alt çene DHKT E 48 Tibia proksimali DHRG E 66 Alt çene DHKT K 36 Mandibula DHRG E 54 Mandibula DHKT E 39 Sağ asetabulum DHRG E 61 Mandibula DHKT E 69 Sağ el 4. metakarp DHRG K 50 Mandibula DHKT K 31 Sağ radius distali DHRG E 11 Mandibula DHKT E 26 Sağ femur başı DHRG E 11 Mandibula DHKT K 30 Sağ femur distali DHRG K 32 Maksilla DHKT K 31 Sağ femur distali DHRG K 25 Maksilla DHKT E 25 Sol radius distali DHRG E 14 Mandibula DHKT E 30 Femur distali DHRG K 35 Mandibula DHKT K 40 Sağ patella DHRG E 28 Mandibula DHKT E 28 Sağ tibia distali DHRG E 6 Sağ alt çene DHKT E 37 Sağ tibia proksimali DHRG E 10 Sağ maksilla DHKT E 48 Sağ tibia proksimali DHRG K 70 Maksilla DHKT K 32 Sol femur distali DHRG K 41 Sol alt çene
TKDHT K 60 Sağ el 3. parmak DHRG K 37 Sol alt çene TKDHT E 49 Sağ el DHRG E 6 Sol alt çene TKDHT K 49 Sağ el 3. parmak DHRG K 60 Mandibula TKDHT K 60 Sağ diz AKK K 29 Sol kol TKDHT K 50 Sol el 1. parmak AKK K 38 Sol servikal bölge TKDHT K 32 Sağ el 2. parmak AKK K 7 Sol klavikula TKDHT K 45 Sol el AKK E 13 Sağ oksipital kemik TKDHT K 25 Sol el AKK K 11 Sol femur proksimali TKDHT E 40 Sol el dorsali AKK K 18 Sol humerus distali TKDHT K 36 Sol el 1. parmak AKK E 21 Sağ skapula TKDHT K 55 Sağ el distali AKK K 14 Sağ fibula proksimali TKDHT K 48 Sol el dorsali AKK K 20 Sol tibia proksimali TKDHT K 36 Sol el 1.parmak AKK E 25 Sağ femur distali TKDHT E 50 Sol el 5. parmak AKK E 15 Femur proksimali TKDHT K 16 Sağ el 1. parmak AKK K 12 Sol femur distali TKDHT K 26 Sol el 2. parmak AKK K 46 Sağ femur distali
AKK K 5 Sol temporoparietal bölge AKK E 15 Sol fibula proksimali
Tablo 1: Tüm olguların cinsiyet, yaş ve lokalizasyonlara göre dağılımı.
33
MN DH MN DH MN DH MN DH MN MN DH MN DH DH MN MN DH MND1 D1 D3 D3 P21 P21 P27 P27 Ki-67 D1 D1 D3 D3 P21 P21 P27 P27 Ki-672 24 9 8 4 2 7 78 4 34 83 31 62 22 86 38 74 11,22 41 11 16 5 6 4 76 4 2 62 28 76 13 84 82 91 5,6 4 87 6 52 1 72 16 97 2 35 95 17 84 15 97 75 72 29
12 67 32 84 21 93 61 93 32 14 73 14 63 16 78 67 74 5,2 28 67 4 83 24 89 67 85 23 61 96 41 82 22 98 63 94 27 23 76 13 89 21 91 66 97 42 46 94 16 92 13 98 67 93 5 24 82 21 86 9 86 57 78 28 21 75 34 88 24 95 72 89 11 11 76 1 22 6 83 14 89 17 18 64 28 87 14 77 32 87 6 8 61 16 77 11 67 42 96 14 28 97 31 74 6 72 68 93 12 7 82 31 73 4 63 34 89 34 4 53 4 57 4 13 30 77 9
16 78 42 96 13 88 63 94 9 12 73 33 68 17 92 76 65 18,421 97 61 94 8 98 73 98 42 3 57 2 62 8 95 4 36 17 18 66 32 86 12 82 72 81 54 26 65 14 90 23 67 65 92 21 4 42 3 34 1 5 1 12 0 36 67 32 16 36 57 71 96 15,2
18 55 13 68 7 43 34 93 23 33 86 24 87 12 94 49 94 18,822 62 24 31 8 32 47 92 11 28 93 35 66 11 68 53 87 15,631 68 45 62 17 64 61 95 22 34 87 28 80 24 99 65 96 10,418 62 18 73 32 53 65 98 27 43 82 27 64 16 86 47 97 9,4
56 74 30 83 23 54 44 95 4,8 26 92 18 63 10 92 74 90 13,221 88 5 72 17 59 6 98 6
MN DH MN DH MN DH MN DH MN MN DH MN DH MN DH MN DH MND1 D1 D3 D3 P21 P21 P27 P27 Ki-67 D1 D1 D3 D3 P21 P21 P27 P27 Ki-6733 57 89 21 36 21 58 98 12 2 11 23 42 13 77 84 74 34 18 33 13 26 21 6 34 91 0 2 1 24 8 16 29 68 52 6 60 82 41 74 43 68 71 93 26 4 34 12 11 15 48 58 95 25 27 64 27 24 32 69 28 95 31 5 14 18 14 29 46 65 92 20,422 43 8 47 48 65 68 93 32 4 7 21 19 13 43 76 47 32,642 64 31 76 24 44 75 93 33 2 3 26 53 24 49 54 45 21 26 94 21 88 19 86 85 100 36 5 7 23 34 17 48 72 73 13 31 68 36 92 8 37 35 97 24 5 8 29 31 26 47 74 96 30 0 0 7 6 2 2 2 13 0 2 4 8 33 25 27 68 24 17,20 4 6 55 9 75 74 91 13 2 11 27 48 18 63 66 52 19 1 12 23 87 12 88 84 100 22 5 16 7 21 9 0,8 71 93 42 1 3 34 78 21 16 75 97 31,6 3 26 21 54 6 51 47 84 20,8
14 53 24 41 35 84 83 92 22 5 15 43 74 18 82 67 56 44,816 41 4 6 2 7 43 74 3 3 5 19 22 7 28 41 72 18,66 7 24 11 15 87 48 83 33 4 23 23 44 23 56 54 56 39,4
5 64 31 63 22 92 76 97 21,6
Tablo 2: DHKT olgularında DH ve MN hücrelerdeki pozitif hücre sayıları (%).
Tablo 3: DHRG olgularında DH ve MN hücrelerdeki pozitif boyanan hücre sayıları (%).
Tablo 4: AKK olgularında DH ve MN hücrelerdeki pozitif boyanan hücre sayıları (%).
Tablo 5: TKDHT olgularında DH ve MN hücrelerdeki pozitif boyanan hücre sayıları (%).
34
SiklinD1’in DH’lerdeki boyanması:
18 DHKT olgusunun tamamında (%100) pozitif, 15 AKK olgusunun
12’sinde (%80) pozitif (Şekil 22), üçünde (%20) negatif boyanma izlendi. 21 DHRG
olgusunun tamamında (%100) pozitif, 16 TKDHT olgusunun 12’sinde (%75)
pozitif (Şekil 23), dördünde (%25) negatif boyanma izlendi (Tablo 7, Şekil 31).
SiklinD3’ün MN hücrelerdeki boyanması:
18 DHKT olgusunun 15’inde (%83,4) pozitif (Şekil 24), üçünde (%16,6)
negatif, 15 AKK olgusunun 14’ünde (%93,4) pozitif, birinde (%6,6) negatif, 21
DHRG olgusunun 18’inde (%86) pozitif, üçünde (%14) negatif ve 16 TKDHT
olgusunun tamamında (%100) pozitif boyanma izlendi (Tablo 6, Şekil 30).
Şekil 23: TKDHT’de siklinD1 ile DH’lerde pozitif, MN hücrelerde negatif, boyanma.
Şekil 22: AKK’de MN hücre ve DH’lerde siklinD1 pozitifliği.
Şekil 24: DHKT’de MN hücrelerde ve DH’lerde SiklinD3 pozitifliği.
Şekil 25: DHRG’da MN hücre ve DH’lerde P21 pozitifliği.
35
SiklinD3 ile tüm olguların DH’lerinde pozitif boyanma elde edildi (Tablo 7,
şekil 31).
P21’in MN hücrelerdeki boyanması:
18 DHKT olgusunun 13’ünde (%72,2) pozitif, beşinde (%27,7) negatif, 15
AKK olgusunun 13’ünde (%86,6) pozitif, birinde (%13,3) negatif, 21 DHRG
olgusunun 20’sinde (%95) pozitif (Şekil 25), birinde (%5) negatif ve 16 TKDHT
olgusunun tamamında (%100) pozitif boyanma izlendi (Tablo 6, Şekil 30).
P21 ile DH’lerdeki boyanma:
18 DHKT olgusunun 16’sında (%89) pozitif, ikisinde (%11) negatif, 15
AKK olgusunun 14’ünde (%93,4) pozitif, birinde (%6,6) negatif, 21 DHRG
olgusunun tamamında (%100) pozitif (Şekil 25), 16 TKDHT olgusunun 15’inde
(%94) pozitif, birinde (%6) negatif boyanma izlendi (Tablo 7, Şekil 31).
P27 ile MN hücrelerde boyanma:
18 DHKT olgusunun 16’sında (%89) pozitif (Şekil 26), ikisinde (%11)
negatif, 15 AKK olgusunun 14’ünde (%93,4) pozitif, birinde (%6,6) negatif, 21
DHRG olgusunun 20’sinde (%95) pozitif, birinde (%5) negatif ve 16 TKDHT
olgusunun tamamında (%100) pozitif boyanma izlendi (Şekil 27).
P27 ile ile tüm olguların DH’lerinde pozitif boyanma saptandı (Tablo 7,
Şekil 31).
Şekil 26: DHKT’de MN hücre ve DH’lerde p27 pozitifliği
Şekil 27: TKDHT’de MN hücre ve DH’lerde p27 pozitifliği
36
Ki-67’nin MN hücrelerdeki boyanması:
18 DHKT olgusunun 14’ünde (%77,8) pozitif (Şekil 28), dördünde (%22,2)
negatif, 15 AKK olgusunun 12’sinde (%80) pozitif, üçünde (%20) negatif, 21
DHRG olgusunun 17’sinde (%81) pozitif, dördünde (%19) negatif ve 16 TKDHT
olgusunun tamamında (%100) Ki-67 ile pozitif boyanma izlendi (Şekil 29).
Ki-67 ile olguların hiçbirinde DH’lerde boyanma görülmedi (Şekil 28,29).
SiklinD1 SiklinD3 P21 P27 Ki 67 - + - + - + - + - +
AKK 4 (%27) 11 (%73) 1 (%6,6) 14 (%93,4) 2 (%13,3) 13 (%86,6) 1 (%6,6) 14 (%93,4) 3 (%20) 12 (%80)
DHRG 3 (%14) 18 (%86) 3 (%14) 18 (%86) 1 (%5) 20 (%95) 1 (%5) 20 (%95) 4 (%19) 17 (%81)
DHKT 4 (%22) 14 (%78) 3 (%16,6) 15 (%83,4) 5 (%27,7) 13 (%72,2) 2 (%11) 16 (%89) 4(%22,2) 14(%77,8)
TKDHT 16 (%100) 0 (%0) 0 (%0) 16 (%100) 0 (%0) 16 (%100) 0 (%0) 16 (%100) 0 (%0) 16(%100)
Tablo 6: Tüm olgulardaki MN hücrelerinlerin boyanma yüzdeleri
Şekil 28: DHKT’de Ki-67 ile MN hücrelerde pozitif, DH’lerde negatif boyanma
Şekil 29: TKDHT’de K-67 ile MN hücrelerde pozitif, DH’lerde negatif boyanma
37
SiklinD1 SiklinD3 P21 P27 Ki 67
- + - + - + - + - +
AKK 3 (%20) 12 (%80) 0 (%0) 15 (%100) 1 (%6,6) 14 (%93,4) 0 (%0) 15 (%100) 15 (%100) 0 (%0)
DHRG 0 (%0) 21 (%100) 0 (%0) 21 (%100) 0 (%0) 21 (%100) 0 (%0) 21 (%100) 21 (%100) 0 (%0)
DHKT 0 (%0) 18 (%100) 0 (%0) 18 (%100) 2 (%11) 16 (%89) 0 (%0) 18 (%100) 18 (%100) 0 (%0)
TKDHT 4 (%25) 12 (%75) 0 (%0) 16 (%100) 1 (%6) 15 (%94) 0 (%0) 16 (%100) 16 (%100) 0 (%0)
0102030405060708090
100
SiklinD1 SiklinD3 P21 P27 Ki-67
AKKDHRGDHKTTKDHT
Tablo 7: Tüm olgulardaki DH’lerin boyanma yüzdeleri
Şekil 30: Olguların MN hücrelerinin boyanma yüzdeleri.
38
0
20
40
60
80
100
SiklinD1 SiklinD3 P21 P27 Ki-67
AKKDHRGDHKTTKDHT
Olguların DH ve MN hücrelerinin tüm antikorlarla boyanma yüzdeleri
karşılaştırıldı. DH ve MN hücrelerin boyanma yüzdeleri ve tümör tipi arasındaki
ilişki, ki kare istatistik yöntemi kullanılarak saptandı.
DHKT olgularında MN hücrelerdeki siklinD1 pozitifliği, Ki-67 ile
(p: 0,000), MN hücrelerdeki p21 ile (p: 0,000), DH’lerdeki p21 ile (p:0,005) ve
MN hücrelerdeki p27 değerleri ile benzer olup bu benzerlik istatistiksel olarak
anlamlı bulundu. DH’ lerde ise siklinD1 negatif olgu olmadığı için istatistiksel
olarak karşılaştırma yapılamadı. MN hücrelerdeki siklinD3 değerleri ile diğer
antikorlar arasındaki benzerlik istatistksel olarak anlamlı bulunmadı. DH’ lerde ise
siklinD3 ile olguların tamamında (%100) pozitif boyanma elde edildiği için istatiksel
olarak diğer antikorlarla karşılaştırma yapılamadı. MN hücrelerdeki p21 değerleri
Ki-67 ile (p: 0,000), DH’lerdeki p21 ile (p: 0,016), MN hücrelerdeki p27 ile
(p: 0,016) benzer olup bu benzerlik istatistiksel olarak anlamlı bulundu. MN
hücrelerdeki p27 ve Ki-67 boyanması benzer olup bu benzerlik istastatistiksel
olarak anlamlı bulundu (p: 0,005).
AKK olgularında MN hücrelerin siklinD1 değerleri DH’lerin siklinD1
değerleri ile benzer olup bu benzerlik istatistiksel olarak anlamlı bulundu
(p: 0,001). DH’lerdeki siklinD1 boyanması, DH’lerdeki p21 ile (p: 0,038) ve MN
Şekil 31: Olguların DH’lerindeki boyanma yüzdeleri.
39
hücrelerdeki p27 ile (p: 0,038) benzer olup bu benzerlik istatistiksel olarak
anlamlı bulundu. MN hücrelerde siklinD3 boyanması, MN hücrelerdeki p21
boyanması ile (p: 0,008) ve Ki-67 ile (p: 0,038) benzer olup bu benzerlik
istatistikel olarak anlamlı bulundu. MN hücrelerin p21 değerleri, Ki-67 ile
(p: 0,002), DH’lerin p21 boyanması ile (p: 0,008) ve MN hücrelerin p27
boyanması ile (p: 0,008) benzer olup bu benzerlik istatistiksel olarak anlamlı
bulundu. DH’lerdeki p21 değerleri MN hücrelerdeki p27 değerleri ile (p: 0,000)
benzer olup bu benzerlik istatistiksel olarak anlamlı idi. MN hücrelerin p27
değerleri, Ki-67 ile (p: 0,038) benzer olup, bu istatistiksel olarak anlamlı
bulundu. P27 olguların tamamında DH’ lerde pozitif boyanma elde edildiği için
istatistiksel olarak diğer antikorlarla karşılaştırma yapılamadı.
DHRG olgularında MN hücrelerin siklinD1 değerleri, MN hücrelerdeki p21
(p: 0,001), siklinD3 (p: 0,002) ve p27 değerleri ile (p: 0,001) benzer bulundu. Bu
benzerlik istatistiksel olarak anlamlı idi. Yine bu olgularda MN hücrelerdeki
siklinD3 boyanması p21 (p: 0,001) ve p27 boyanması ile (p: 0,001) karşılaştırıldı
ve benzer bulundu. Bu benzerlik istatistiksel olarak anlamlı bulundu. DHRG
olgularındaki DH’lerin tamamında siklinD1, siklinD3, p21 ve p27 %100 pozitif
olduğu için bu antikorların MN hücre boyanması ile karşılaştırılması istatistiksel
olarak yapılamadı.
40
5. TARTIŞMA
Kemiğin dev hücre içeren benign lezyonları sıklıkla kemikte litik lezyonlar
oluştururlar ve lokal agressif seyirlidirler. Bu lezyonların total eksizyonu yerleşim
yerleri nedeni ile fonksiyonel kayıplara neden olabileceğinden genellikle mümkün
olmamaktadır.2 Bu nedenle küretajla tedavi edilirler ve sık rekürrens gösterirler. Primer
olarak kemikten kaynaklanmadığı halde yumuşak dokunun dev hücreli tümörleri de
kemiğe ilerleyip osteolizise sebep olabilmektedir.5 Tüm bu lezyonlarda kemikteki
lizisten osteoklast tipi DH’lerin sorumlu olduğu düşünülmektedir. Ancak bu
lezyonlardaki ne MN hücreler ne de DH’ler tam olarak karakterize edilememiş ve DH
akümülasyonunun mekanizması da henüz anlaşılamamıştır.5 Bu yüzden DH oluşum
mekanizmasını, dolayısı ile osteolizisin patogenezini açıklamayı ve bu mekanizmaya
yönelik cerrahi dışı tedavi stratejileri geliştirmeyi amaçlayan çalışmalar artmaktadır.2
Son zamanlarda yapılan bazı çalışmalarda gerek DHKT gerekse DHRG’lerdeki
DH’lerin, stromadaki MN hücrelerden köken aldığına dair yayınlar mevcuttur.2,15,62,63
Stromadaki bu MN hücreler, spesifik büyüme faktörleri veya sitokinlerin varlığında
aktive, prolifere veya diferansiye olurlar.64 DHKT’deki DH’lerin, monosit/makrofaj
prekürsör hücrelerin bazı moleküler yolakların aktivasyonu ile füzyona uğraması
sonucu oluştuğunu gösteren çalışmalar vardır.15 Bu moleküller arasında, osteoklast
oluşumunda rol alan ‘Receptor Activator for Nuclear Factor Kappa B Ligand’
(RANKL), ‘Macrophage Colony Stimulating Factor’ (MCF), ‘Osteoclast Associated
Receptor’ (OSCAR), ‘Tumor Necrosis Factor’ (TNF) ve ‘Interleukin’ler (IL) yer
alır.65-68 RANKL (osteoprotegerin ligandı veya osteoklast diferansiyasyon faktörü
olarak da bilinir), tümör nekroz faktör-alfa (TNF-α) ailesinin yeni keşfedilmiş bir
üyesidir ve MCF varlığında osteoklast diferansiyasyonunu tetikler.69,70
Bo Liu et al.’ın santral dev hücreli granülom, periferal dev hücreli granülom,
cherubism ve AKK’yi içeren bir çalışmasında DH’ler ve monosit benzeri MN
hücrelerde ‘Receptor Activator for Nuclear Factor Kappa B’ (RANK), iğsi MN
hücrelerde ve stromada ise bunun reseptörü olan RANKL pozitifliği
saptanmıştır.34 Bu reseptörlerin etkileşimi sonucu DH’lerin oluştuğu, bu DH’lerin de
asit fosfataz ve diğer osteoklast spesifik hücresel antijenleri (TRAP, katepsin K)
41
eksprese ettiği gösterilmiştir. Aynı zamanda RANK-RANKL etkileşmesinin
osteoklastların kemik rezorpsiyon aktivitelerini tetiklediği düşünülmüştür.71 Bu
mekanizmadan yola çıkarak kalsitoninle tedavi edilen DHRG hastalarında,
kasitoninin osteoklast aktivitesini inhibe ettiği için, lezyonun büyümesinin sınırlandığı
saptanmıştır.72,73
Bir başka klinik çalışmada osteoporoz ve kemiğe metastaz yapmış tümörlerin
tedavisinde yeri olan bifosfonatlar DHKT olgularında kullanılmıştır. Bifosfonatların,
in vivo ve in vitro ortamda kemik yüzeyine bağlanarak osteoklastların kemik
rezorbsiyonunu inhibe ettikleri gözlenmiştir. Bu fonksiyonlarını öncü hücrelerden
osteoklast oluşumunu inhibe ederek ve aynı zamanda DH’lerde ve stromadaki
neoplastik MN hücrelerde apoptozisi uyararak gerçekleştirdikleri saptanmıştır.74
Benzer bir diğer çalışmada da yine DHKT olgularında cerrahi tedavi öncesi
bifosfonatlar kullanılmış ve eksizyon materyalinin histolojik olarak incelenmesinde,
hem stromal MN hücrelerde hem de DH’lerde aşırı miktarda apoptozis
saptanmıştır.75 Her iki çalışmada da DHKT ve osteoklast tipi DH içeren diğer
benign kemik lezyonlarının adjuvan tedavisinde bifosfonatların kullanılabileceğine
dikkat çekilmiştir. Ayrıca bu tedavi ile rekürrenslerin de azalabileceği vurgulanmıştır.
DHKT ve YDDHT’leri içeren bir çalışmada, her iki tümörün de stromasındaki
MN hücrelerin osteoblast fenotipinde olduğu, alkalen fosfataz ve RANKL eksprese
ettikleri saptanmıştır. Bu çalışmada hem DHKT hem de YDDHT’de osteoklast
akümülasyonunun RANKL bağımlı mekanizmayla oluştuğu, DH’lere bağlı gelişen
kemik rezorpsiyonunun kalsitonin ve bifosfonatlar gibi farmakolojik osteoklast
inhibitörleri ile kontrol altına alınabileceğine dikkat çekilmiştir. Rezeke
edilemeyecek özellikteki tümörlerin neden olduğu fonksiyonel kayıpların da bu
tedavi yöntemi ile önlenebileceği vurgulanmıştır.5
Okahashi et al.’ın yaptığı bir çalışmada da RANKL’ın osteoklast prekürsörü
hücrelerde p21 ve p27’yi stimüle ettiği gösterilmiştir. Bu çalışmada p21 ve p27’nin
osteoklast diferansiyasyonunda rol aldığı ve bu iki proteine yönelik tedavi (antisense
p21 ve antisense p27) ile osteoklast oluşumunun önemli ölçüde azaldığına dikkat
çekilmiştir.47
P21 ve p27 hücre siklusunun ilerleyişine negatif etkili CDK inhibitörleridir.
Bu etkilerini çeşitli siklin/CDK komlekslerine bağlanarak gösterirler. P21 ayrıca
42
PCNA’ya bağlanmak suretiyle de siklusun ilerleyişine negatif yönde etkiler. Son
mekanizma p27 için sözkonusu değildir.76-78 Azalmış p27 ekspresyonu meme, kolon
gibi birçok kanserde gösterilmiştir ve bu azalmış p27 değerleri kötü prognozla da
korele bulunmuştur. Bu durum p27’nin tümör baskılayıcı bir protein gibi davrandığı
fikrini doğurmuştur ancak p27’yi kodlayan genin mutasyonu son derece nadirdir.79,80
Ayrıca bu proteinler hücre diferansiyasyonunda da görev alırlar. P21 ve p27
overekspresyonunun, osteoklast, megakaryosit ve diğer bazı hücrelerin terminal
diferansiyasyonuna, hücre siklusundan çıkmasına ve proliferatif potansiyellerinin
kaybına neden olduğu gösterilmiştir.49,54 Bizim çalışmamızda da olguların tümünde
gerek MN, gerekse DH’lerdeki p21 ve p27’nin yüksek orandaki pozitifliği, MN
hücrelerin DH’lere diferansiyasyonunda bu proteinlerin rol aldığını destekler
niteliktedir. Bu nedenle Okahashi et al’ın çalışmalarında vurguladıkları antisense p21
ve antisense p27 tedavisi bu lezyonlar için cerrahiye ilave veya alternatif bir tedavi
seçeneği olabilir. Teorik olarak bu tür bir tedaviyle rekürrenslerin de azalacağı
düşünülebilir.
SiklinD1 ve siklinD3’ün hücre siklusunun G1 fazından S fazına geçişinin
düzenlenmesinde benzer fonksiyonları vardır.3 S fazına geçişi CDK4 ve CDK6’ya
bağlanmak suretiyle gerçekleştirirler. SiklinD1 ve siklinD3, mitojenik uyarılar ve
hücre siklusu arasında bağlantı sağlayan büyüme faktörlerinin sensörü gibi davranırlar.
Aberan siklinD1 geni birçok insan kanserinde gösterilmiştir (mantle hücreli
lenfoma, meme, özefagus, mesane, akciğer kanseri ve skuamöz hücreli karsinom).45
DHKT’leri içeren bazı çalışmalarda da siklinD1 ve siklinD3’ün DH oluşum
patogenezinde de rol alabileceği öne sürülmüştür.4,6,7 Bu çalışmalardan birinde siklinD1
ve siklinD3, DHKT olgularının DH’lerinde MN hücrelerden daha yüksek oranda pozitif
ve Ki-67 de DH’lerin tamamında negatif bulunmuştur. Bu durumun iki muhtemel
açıklaması olabileceği düşünülmüştür: Bunlardan ilki; DHKT patogenezinde hücre
siklus kontrolünün bozulduğu, DH’lerin G1–S fazı geçişinde takıldıkları ve mitoz
fazına geçemedikleri şeklindedir. Diğer muhtemel neden ise DH oluşumunda
siklinD1’in rol aldığıdır.4 Farklı hücre modellerinde siklinD1 protein
overekspresyonunun, DH oluşumu ve multinükleasyonla ilişkili olabileceği
düşünülmüştür.4
43
Kandel et al’ın DHKT’ler ile yaptığı bir başka çalışmada da yine tümörün DH
komponentinde siklinD1 overekspresyonu saptanmıştır. Daha önce de bahsedildiği
gibi bu hücreler proliferatif değildir. Bu nedenle bu çalışmada siklinD1’in
DH’lerde saptanan overekspresyonu, bu proteinin hücre siklusunun düzenlenmesinde
ikili fonksiyonunun olabileceği düşünülmüştür. Buna göre artmış siklinD1
seviyeleri, ‘Proliferating Cell Nuclear Antigen’ (PCNA)’e bağlanmak suretiyle
proliferasyonu inhibe etmektedir.81 Bir başka çalışmada da bu çalışmaya benzer şekilde
fibroblastlarda siklinD1 overekspresyonunun G1 fazından S fazına geçişi önlediği
saptanmıştır.82 Kauzman et al.’ın DHKT ve DHRG’lerı içeren bir çalışmasında,
önceki çalışmalara parelel olarak DH’lerde siklinD1 overekspresyonu saptanmıştır.
Yine bu çalışmada DHRG ve DHKT’nin histolojik benzerliğine ek olarak
immünohistokimyasal (siklinD1, p53) benzerliklerine de dikkat çekilmiştir. Ayrıca
karşılaştırmak amacıyla 7 adet granülomatöz inflamasyon içeren olgu da çalışmaya
dahil edilmiş ve bu reaktif lezyondaki dev hücrelerin hiçbirisinde siklinD1 pozitifliği
görülmemiştir. Bu nedenle reaktif lezyonlardaki DH’lerin, DHKT ve DHRG’den
farklı bir mekanizma ile oluştuğu düşünülmüştür. Bu çalışmada normalde
proliferatif hücrelerde yüksek olan siklinD1’in, proliferatif olmadığı bilinen
DH’lerde yüksek bulunması DH oluşum patogenezinde bu proteinin aberan
ekspresyonunun olabileceği şeklinde yorumlanmıştır.6
TKDHT de dahil olmak üzere YDDHT’leri içeren az sayıdaki
çalışmalarda bu lezyonlardaki DH’lerin matür osteoklastlara ve DHKT’nin
DH’lerine benzer fenotipik özelliklerinin olduğu, bu nedenle de kemiği rezorbe
etme yeteneğine sahip oldukları görülmüştür. Ancak bu lezyonlardaki MN hücreler
tam olarak karekterize edilememiştir.5,83,84
Bizim çalışmamızda siklinD1 kemik lezyonlarının tamamında DH’lerde
daha belirgin olmak üzere tüm hücrelerde yüksek oranda pozitiftir. TKDHT’deki
MN hücrelerde siklinD1’in negatif bulunması, bu tümördeki MN hücrelerin kemik
lezyonlardaki MN hücrelerden farklı olduğunu düşündürmüştür. Ancak TKDHT’de
siklinleri ve CDKI’ları içeren benzer çalışma olmadığından karşılaştırma
yapılamamıştır. Çalışma grubumuzdaki kemik lezyonlarının MN hücrelerindeki
siklinD1 pozitifliği diğer birçok çalışmada olduğu gibi proliferatif aktiviteden bu
hücrelerin sorumlu olduğunu desteklemektedir. Ancak proliferatif aktivitelerinin
44
olmadığı bilinen DH’lerde siklinD1’in yüksek oranda pozitif olması, Kandel et
al.’ın çalışmalarında vurguladıkları gibi, bu proteinlerin aberan ekspresyonu
nedeni ile veya PCNA’ya bağlanarak proliferasyonu inhibe etmeleri nedeni ile
olabilir.
SiklinD3’ün normal erişkin dokusunda iki ana boyanma paterni vardır:
Bunların çoğu terminal diferansiyasyondaki ve/veya istirahatteki hücrelerdir.
Lenfoid dokularda ise siklinD3 pozitifliği proliferatif hücrelere sınırlıdır,
istiahatteki hücrelerde negatiftir. Fetusta siklinD3 pozitifliğinin kısıtlı hücre
sisteminde ve belirli gelişimsel fazlarda olması, bu proteinin diferansiyasyonda
rolünün olduğunu düşündürmektedir. Bu dağılım genellikle prolifere hücrelerde
eksprese edilen siklinD1’den farklıdır.85 Memenin invaziv duktal karsinomlarını
içeren bir çalışmada siklinD1, normal meme dokusunda %25 oranında pozitif
iken, siklinD3 negatif bulunmuş, grad I tümörlerde siklinD1 oranı yüksek iken
siklinD3’ün ise yüksek gradlı tümörlerde pozitif olduğu dikkati çekmiştir.3 Bu
bulgu siklinD3’ün proliferasyon özelliği ile ilişkili görülmektedir. DHKT ile
yapılan bir çalışmada yüksek orandaki siklinD3 pozitifliği nedeni ile DH’lerin,
megakaryositlerdeki multinükleasyon mekanizmasına (endomitozis) benzer bir
mekanizma ile oluşabileceğine dikkat çekilmiştir.4 Burada ise siklinD3’ün
diferansiyasyon özelliği sözkonusudur. Yine bu çalışma, megakaryositlerdeki
yüksek orandaki siklinD3 ve p21 nedeni ile bu hücrelerin G1 fazında bloke
olduklarını göstermektedir.86
Bizim çalışmamızda siklinD3, siklinD1’e benzer şekilde lezyonların
tamamında, ağırlıklı olarak DH’lerde olmak üzere hem DH’lerde hem de MN
hücrelerde yüksek oranda pozitiftir. Önceki çalışmalara parelel olarak bu durum
siklinD3’ün DH’lerde diferansiyasyonda, MN hücrelerde ise proliferasyonda rol
aldığını destekler niteliktedir. Ayrıca tüm olgularda siklinD3 ile p21 ve p27’nin
DH’lerde yüksek oranda birlikte pozitifliği önceki çalışmalara benzer şekilde bu
hücrelerin G1 fazında bloke olduklarını destekler niteliktedir.76,86
Ki-67 hücre siklusunun aktif fazlarında (G1, S, G2 ve M) eksprese edilir,
fakat G0 fazındaki hücrelerde bulunmaz.57 Tümördeki Ki-67 pozitif hücre
fraksiyonu sıklıkla hastalığın klinik gidişi ile pareleldir. Çünkü bu yöntemle
yalnızca mitoz fazındaki hücreler değil, aynı zamanda proliferatif fazdaki tüm
45
hücreler belirlenebilmektedir. Ki-67 indeksi genel olarak mitoz sayısı ile iyi
korelasyon gösterir. Hücre siklusunda Ki-67 ekspresyonu ilk olarak G1 fazının
geç dönemlerinde ortaya çıkar ve sonraki tüm fazlarda pozitiftir. Yapılan
çeşitli çalışmalarda Ki-67 indeksinin farklı malignitelerle ilişkisi gösterilmiştir56-61,87-91.
Örneğin multipl myelomda hastalığın seyri ile Ki-67 ekspresyonu arasında korelasyon
saptanmıştır. Ayrıca multipl myelomu, önemi belirlenemeyen monoklonal
gammapatilerden , folliküler lenfomayı reaktif folliküler hiperplaziden ayırmada da
bu belirleyici faydalı bulunmuş bu şekilde benign–malign ayırımında kullanılabilecek
bir belirleyici olabileceği düşünülmüştür.59,60,61 Ki-67 indeksinin, yumuşak doku
sarkomlarında da hasta surveyi ve uzak metastaz oluşumu ile ilişkili olduğu
görülmüştür.58 Raghavan et al’ın bir çalışmasında Ki-67’nin, astrositom ve
anaplastik astrositom ayırımında, yalnızca histolojik kriterlerin tanı koymada
yetersiz kaldığı durumlarda veya küçük biyopsilerde, oldukça kullanışlı olduğu
belirtilmiştir.92 Prostat kanserlerinin incelendiği bir başka çalışmada ise Kİ-67,
hasta surveyini tahmin etmede anlamlı bulunmuştur.87 Kauzman et al’ın yaptıkları DHKT ve DHRG olgularını içeren iki ayrı
çalışmada Ki-67 her iki grupta da MN hücrelerde pozitif, DH’lerin tamamında
negatif bulunmuştur. Bu çalışmada DHRG olgularının proliferatif aktivitesi DHKT
olgularından daha yüksek oranda saptanmıştır. Yalnızca DHKT’lerini içeren ilk
çalışmalarında MN hücrelerde Ki-67 yanısıra siklinD1, siklinD3 ve siklinB1’in
(hücre siklusunda G2–M fazı geçişinde görev alır) pozitif bulunması bu hücrelerin
proliferatif hücreler olduğunu göstermektedir. Aksine DH’lerde Ki-67 ve
siklinB1’in negatif olması DH’lerin proliferatif aktivitelerinin olmadığını
desteklemektedir.4,7 Bu çalışmalarda olduğu gibi bizim çalışmamızda da Ki-67
tüm olguların DH’lerinde negatif, MN hücrelerde ise değişen oranlarda pozitiftir.
Bu durum diğer birçok çalışmada da belirtildiği gibi bu lezyonlardaki proliferatif
aktiviteden MN hücrelerin sorumlu olduğunu, DH’lerin proliferatif aktivitelerinin
olmadığını göstermiştir.
Tüm bu bulguların ışığında kemiğin DH içeren lezyonlarından DHKT,
AKK ve DHRG’nin farklı anatomik lokalizasyonlarda ancak gerek kemikte litik
lezyonlar oluşturmaları, gerek histolojik görünümleri, gerek MN hücre
karekterleri gerekse DH oluşum mekanizmaları yönünden benzer lezyonlar olduğu
46
düşünülmüştür. Kemikteki lizisten DH’lerin sorumlu olduğu açıktır. Bugün için
cerrahinin tek tedavi seçeneği olduğu bu lezyonlarda DH oluşum patogenezinde
p21, p27, siklinD1 ve siklinD3’ün rol alıyor olması, osteoklast aktivitesini inhibe
eden kalsiton ve bifosfanatlara alternatif olarak osteoklast diferansiyasyonunu,
dolayısı ile hücre siklus proteinlerini hedef alan cerrahi dışı tedavi protokollerine
yönelik yeni çalışmalara ışık tutabilir.
47
6. SONUÇLAR
1. Çalışma grubuna alınan DHKT olgularının kadın/erkek oranı 0,63, yaş
ortalaması 35,8’dir. AKK olgularının kadın/erkek oranı 2, yaş ortalaması 19,3’tür.
DHRG olgularının kadın/erkek oranı 0,75, yaş ortalaması 35,8’dir. TKDHT
olgularının kadın/erkek oranı 4,3 olup yaş ortalaması 42’dir.
2. Lezyonların en sık yerleşim yerleri DHKT’de femur distali (%33),
AKK’de femur distali (%20), DHRG’de mandibula (%71) ve TKDHT’de ise el
olarak saptanmıştır (%93).
3. Kemik lezyonlarında siklinD1, siklinD3, p21 ve p27’nin MN
hücrelerdeki pozitiflik oranları benzerdir. DH’lerdeki boyanma da benzer olup
MN hücelerden daha yüksek orandadır. Bu bulgu bu proteinlerin DH
diferansiyasyonunda rol aldığını destekler niteliktedir.
4. Ki-67 pozitifliği tüm olgularda yalnızca MN hücrelere sınırlı olup,
DH’lerin tamamı Ki-67 negatiftir. Bu bulgu bu lezyonlardaki proliferatif
aktiviteden MN hücrelerin sorumlu olduğunu ve DH’ lerin proliferatif
aktivitelerinin olmadığını göstermiştir.
5. SiklinD1 kemik lezyonlarının MN hücrelerinde pozitif iken TKDHT
olgularında negatiftir. Bu bulgu TKDHT olgularında MN hücrelerinin farklı
immünofenotipik özellikte olduğunu desteklemektedir.
6. Tüm bu bulgularla kemiğin DH içeren lezyonlarından DHKT, AKK ve
DHRG’nin farklı anatomik lokalizasyonlarda ancak gerek kemikte litik lezyonlar
oluşturmaları, gerek histolojik görünümleri, gerek MN hücre karekterleri gerekse
DH oluşum mekanizmaları yönünden benzer lezyonlar olduğu düşünülmüştür.
7. DH oluşum patogenezinde p21, p27, siklinD1 ve siklinD3’ün rol alıyor
olması, bu proteinleri hedef alan medikal tedavilerin geliştirilmesine yönelik yeni
çalışmalara ışık tutacaktır.
48
KAYNAKLAR 1. Dorfman H D, Czerniak B. Bone Tumors. A Times mirror Company, 1998. 2. Itanaga I, Hussein I, Kudo O, Sabokbar S A. Smith W, Ferguson D, Athanasou N A.
Cellular Mechanisms of Osteoclast Formation and Lacunar Resorption in Giant Cell Granuloma of the Jaw. Journal of Oral Pathology Med, 2003; 32: 224-231.
3. Wong S C, Chan J K, Lee K C, Hsiao W L. Differantial Expression of p16/p21/p27 and
Cyclin D1/D3 and Their Relationships to Cell Proliferation, Apoptosis and Tumor Progression in İnvasive Ductal Carcinoma of The Breast. Journal of Pathology, 2001; 194: 36-42.
4. Kauzman A, Li S Q, Bradley G, Bell R, Wunder J S, Kandel R. Cyclin Alterations in Giant
Cell Tumor of Bone. Modern Pathology, 2003; 16(3): 210-218. 5. Lau Y S, Sabokar A, Gibbson C L M H, Giele H, Athanasou N. Phenothypic and Molecular
Studies of Giant Cell Tumors of Bone and Soft Tissue. Human Pathology , 2005; 36: 945-954.
6. Kandel R, Li S Q, Bell R, Wunder J, Ferguson P, Kauzman A, Diehl J A, Werier J.
Cyclin D1 and P21 is Elevated in the Giant Cells of Giant Cell Tumors. Journal of Orthopaedic Research 2006; 24: 428-437.
7. Kauzman A, Li S Q, Bradley G, Bell R S, Jay S, Kandel R. Central Giant Cell Granuloma of
the Jaw: Assesment of Cell Cycle Proteins. J Oral Pathol Med. 2004; 33: 170-176. 8. McCarthy F, Frassica J. Pathology of Bone and Joint Disorders. W.B. Sounders Company,
1998. 9. Somerhausen N S A, Cin P D. Giant Cell Tumor of Tendon Sheath. Fletcher C D M, Unni K
K, Mertens F. Pathology & Genetics Tumours of Soft Tissue and Bone: World Health Organization Classification of Tumours. Lyon, France: IARC Press; 2002: 110-111.
10. Jaffe H L, Linchenstein L, Portis R. Giant Cell Tumor of Bone. Arch Pathol 1940; 30: 993-
1031. 11. Athanasou N A, Bliss E, Gatter S E, Heryet A, Woods C G, McGree J O. An
Immunohistological Study of Giant Cell Tumor of Bone: Evidence for an Osteoclast Origin of the Giant Cells. J Pathol, 1985; 147:153-158.
12. Burmester G R, Winchester R J, Dimitriu-Bona A, Klein M, Steiner G, Sissons H A.
Delineation of Four Cell Types Comprising the Giant Cell Tumor of Bone. Expression of Ia and Monocyte- Macrophage Lineage Antigens. J Clin Invest, 1983; 71:1633-1648.
13. Goldring S R, Roelke M S, Petrison K K, Bhan A K. Human Giant Cell Tumor of Bone
Identification and Characterization of Cell Types. J Clin Invest, 1987; 79:483-497. 14. Wülling M, Engels C, Jesse N, Werner M, Delling G, Kaiser E. The Nature of Giant Cell
Tumor of Bone. J Cancer Res Clin Oncol, 2001; 127: 467-474. 15. Liao T S, Yurgelun M B, Chang S S, Zhang H Z, Murakami K, Blaine T A, Parisien M V,
Kim W, Winchester R J, Lee F Y. Recruitment of Osteoclast Precursors by Stromal Cell Derived Factor-1 (SDF-1) in Giant Cell Tumor of Bone. Journal of Orthopaedic Research, 2005; 23:203-209.
49
16. Reid R, Banerjee S S, Sciot R. Giant Cell Tumor. Fletcher C D M, Unni KK, Mertens F.
World Health Organization Classification of Tumours Pathology & Genetics Tumours of Soft Tissue and Bone. Lyon, France: IARC Press, 2002: 310-312.
17. Tian B L, Wen J M, Zhang M, Xie D, Xu R B, Luo C L. The Expression of ADAM 12
(Meltrin α) in Human Giant Cell Tumor of Bone. Journal of Clinical Pathology, 2002; 55: 394-397.
18. Dahlin D C. Caldwell Lecture: Giant Cell Tumor of Bone Highlights of 407 case. Am J
Roentgenol 1985; 144: 955-960. 19. Bell R S, Harwood A R, Goodman S B,Fornasier V L. Supervoltage Radiotherapy in
the Treatment of Difficult Giant Cell Tumors of Bone. Clin Orthop 1983; 174: 208-216. 20. Savini R, Gherlinzoni F, Morandi M,Neff J R, Picci P. Surgical Treatment of Giant
Cell Tumor of the Spine: the Experience at the Istituto Ortopedico Rizolli. J Bone Joint Surg 1983; 65A: 1283-1289.
21. Schwimer H S, Basset L W, Mancuso A A, Mirra J M, Dawson E G. Giant Cell
Tumor of the Cervicothoracic Spine Am J Roentgenol 1981; 136: 63-67. 22. Chuang V P, Soo C S, Vallace S, Benjamin R S. Arterial Occlusion: Management of
Giant Cell Tumor and Aneurysmal Bone Cyst. Am J Roentgenol 1981; 136: 1127-1130. 23. Rosenberg A E, Nielsen G P, Fletcher J A. Aneurysmal Bone Cyst. Fletcher C D M, Unni
KK, Mertens F. World Health Organization Classification of Tumours Pathology & Genetics Tumours of Soft Tissue and Bone. Lyon, France: IARC Press, 2002:
24. Cohen R S. Aneurysmal Bone Cyst of the Upper Maxilla. Rev Laryngol Otol Rhinol
1993; 114: 29-32. 25. Motamedi M H, Yazdi E. Aneurysmal Bone Cyst of the Jaws: Analysis of 11 case. J
Oral Maxillofac Surg, 1994; 52: 471-475. 26 O’Berien D P, Rashad E M, Toland J A, Farrel M A, Phillips J. Aneurysmal Cyst of
the Frontal Bone: Case Report and Review of the Literature. Br J Neurosurg 1994; 8: 105-108.
27. Raftopoulus C, Hurrel A, Ticked L, Szliwowski H B, Brotchi J. Total Recuperation
in a Case of Sudden Total Paraplegia Due to an Aneurysmal Bone Cyst of the Thorasic Spine. Childs Nerv Syst 1994; 10: 464 -467.
28. Wojno K J, McCharty E F. Fibro-osseous Lesions of the Face and Skull with
Aneurysmal Bone Cyst Formation. Skeletal Radiol, 1994; 23: 15-18. 29. Clarke S C, MacKay J S, Young G K. Recurrence of Aneurysmal Bone Cyst of the
Fourth Metatarsal. J Foot Ankle Surg. 1994; 33: 467-471. 30. Clough J R, Price C H. Aneurysmal Bone Cyst: Patogenesis and Long Term Results of
Treatment. Clin Orthop 1973; 97: 52-63. 31. Jaffe H L. Giant Cell Reperative Granuloma, Traumatic Bone Cyst and Fibrous (Fibro-
osseous) Dysplasia of the jaw Bones. 1953; 6: 159-175. 32. Rosai J. Rosai and Ackerman’s Surgical Pathology. 8th Ed, China: Mosby, 2004.
50
33. Herman G, Abdelwahab I F, Klein M J, Berson B D, Lewis M M. Case Report 603: Giant cell Reperative Granuloma of the Distal end of the Right Femur. Skeletal Radiol, 1990; 19: 367-369.
34. Liu B, Yu S F, Li T J. Multinucleated Giant Cells in Various Forms of Giant Cell Containing
Lesions of the Jaws Express Features of Osteoclast. J Oral Pathol Med, 2003; 32: 367-75.
35. Ratner V, Dorfman H D. Giant cell Reperative Granuloma of the Hand and Foot Bones. Clin Orthop, 1990; 260: 251-258.
36. Body J J, Jortay A M, de Jarger R, Ardichvili D. Treatment with Steroids of a Giant
Cell Granuloma of the Maxilla. J Surg Oncol, 1981; 16: 7-13. 37. Weis S W, Goldblum J R. Enzinger and Weiss’s Soft Tissue Tumors. 4th Ed, U S A: A
Harcourth Health Sciences Company, 2001. 38. Cavailere A, Sidoni A, Bucciarelli E. Giant Cell Tumor of Tendon Sheath:
İmmunohistochemical Study of 20 Cases. Tumori, 1997; 83: 841. 39. Maluf H M, DeYoung B R, Swanson P E, et al. Fibroma and Giant Cell Tumor of
Tendon Sheath: a Comparative Histological and İmmunohistological Study. Modern Pathology, 1995; 8: 155.
40. O’Connel J X, Fanburg J C, Rosenberg A E. Giant Cell Tumor of Tendon Sheath and
Pigmented Villonodular Synovitis: Immunophenotype Suggests a Synovial Cell Origin. Human Pathology, 1995; 26:771.
41. Tashiro H, Iwasaki H, Kikuchi M, et al. Giant Cell Tumor of Tendon Sheath: a
Single and Multiple Immunostaining Analysis. Pathol Int, 1995; 45: 147. 42. Pollard D, Earnshaw C. Cell Biology, Elsevier Science,USA, Saunders, 2002. 43. Kumar V, Abbas, Fausto, Robbins and Cotran Pathologic Basis of Disease. 7th Ed, Elsevier
Saunders, 2005. 44. Kumar V, Cotran R S, Robbins S L. Temel Patoloji. 7. Baskı, İstanbul: Nobel, 2003. 45. Vermeulen K, Dirk R, Bockstaele V, Berneman Z N. The Cell Cycle: A Review of
Regulation , Deregulation and Therapeutic Targets in Cancer. Cell Prolif, 2003; 36: 131-49.
46. Pines J. Cyclins and Cyclin Dependent Kinase: Theme and Variations. Advances in Cancer
Research, 1995; 66: 185-213. 47. Okahashi N, Murase Y, Koseki T, Yamato K, Nishihara T. Osteoclast Differentiation is
Associated with Transient Upregulation of Cyclin-Dependent Kinase Inhibitors p21 and p27. Journal of Cellular Biochemistry, 2001; 80:339-345.
48. Drissi H, Hushka D, Aslam F, Nguyen Q, Buffone E, Koff A, Wijnen A J, Jane B, Stein J
L, Stein G S. The Cell Cycle Regulator p27kip1 Contributes to Growth and Differantiation of Osteoblast. Cancer Research, 1999; 59: 3705- 3711.
49. Baccini V, Roy L, Vitrat N, Chagraoui H, Sabri S, Couedic J P, Debili N, Wendling F,
Vainchenker W. Role of p21Cip1/Waf1 in Cell Exit of Endomytotic Megakaryocytes. Blood, 2001; 98: 3274-3282.
51
50. Parker S B, Eichele G, Zhang P, et al. P53 İndependent Expression of p21 Cip1 in Muscle and Other Terminally Differentiating Cells. Science, 1995; 267: 1024-1027.
51. Deng C, Zhang P, Harper J W, Elledge S J, Leder P. Mice Lacking P21CIP1/WAF1
Undergo Normal Development but are Defective in G1 Checkpoint Control. Cell, 1995; 82: 675.
52. Lloyd R V, Erickson L A, Jin L, Kuling E, Qian X, Cheville J C, et al. P27 Kip1: A
Multifunctional Cyclin Dependent Kinase Inhibitor with Prognostic Significance in Human Cancers. Am J Pathol, 1999; 154: 313-323.
53. Musgrove E A, Davison E A, Ormandy C J. Role of the CDK Inhibitor P27 (Kip1) in
Mammary Development and Carcinogenesis: Insights From Knockout Mice. Journal of Mammary Gland Biology and Neoplasia, 2004; 9: 55-66.
54. Zhou P, Yao Y, Soh J W, Wenstein B. Overexpression of p21Cip1 or p27 Kip1 in the
Promyelocytic Leukemia Cell Line HL60 Accelerates its Lineage Spesific Differation. Anticancer Research, 1999; 19: 4946-4953.
55. Tsihlias J, Kapusta L, Slingerland J. The Prognostic Significance of Altered Cyclin
Dependent Kinase Inhibitors in Human Cancer. Annu Rev Med, 1999; 50:401-423. 56. Mighell A J, Robinson P A, Hume W J. PCNA and Ki-67 Immunoreactivity in Giant
Cell Fibroma and Peripheral Giant Cell Granuloma. Journal of Oral Pathology & Medicine, 1996; 25:193-199.
57. Gerdes J, Lemke H, Baisch H, Wacker H, Schwab U, Stein H. Cell Cycle Analysis of a Cell
Proliferation-Associated Human Nuclear Antigen Defined by the Monoclonal Antibody Ki-67. The Journal of Immunology, 1984; 133: 1710-1715.
58. Scholzen T, Gerdes J. The Ki-67 Protein: From the Known and the Unknown. Journal of
Cellular Physiology, 2000; 182: 311-322. 59. Drach J, Gattringer C, Glassl H, Drach D, Huber H. The Biological and Clinical
Significance of the Ki-67 Growth Fraction in Multipl Myeloma. Hematologic Oncology, 1992; 10: 125-134.
60. Miguel G A, Matutes E, Tarin F, Garcia T J, Miguel S A, Carbonnel F, Catovsky D.
Circulating Ki-67 Positive Lymphocytes in Multiple Myeloma and Benign Monoclonal Gammopathy. Journal of Clinical Pathology, 1995; 48: 835-839.
61. Brown D C, Gatter K C. Ki67 protein: the Immaculate Deception? Histopathology, 2002; 40:
2-11. 62. Itonaga I, Schulze E, Burge P D, Gibbons C L M H, Ferguson D, Athanasou N A.
Phenothypic Characterization of Mononuclear and Multinucleated Cells Reperative Granuloma of Small Bones. Journal of Pathology, 2002; 198: 30-36.
63. Robinson D, Segal M, Nevo Z. Giant Cell Tumor of Bone. Pathobiology, 2002-03; 70: 333-
342. 64. Xaus J, Comalada M, Cardό M, Valledor A F, Celada A. Decorin Inhibits Macrophage
Colony- Stimulating Factor Proliferation of Macrophages and Enhances Cell Survival Through Induction of P27Kip1 and P21Waf1. Blood, 2001; 98: 2124-2133.
65. Boyle W J, Simonet W S, Lacey D L. Osteoclast Differantiation and Activation. Nature, 2003;
423: 337-342.
52
66. Hufbauer L C, Heufelder A E. The Role of Osteoprotogerin and Receptor Activator Nuclear
Factor Kappa B Ligand in the Pathogenesis and Treatment of Rheumatoid Arthritis. Arthritis Rheum, 2001; 44: 253-259.
67. Kim N, Takami M, Rho J, Josien R, Choi Y. A Novel Member of Leukocyte Receptor
Complex Regulates Osteoclast Differantiation. J Exp Med, 2002; 195: 201-209. 68. Kwak H B, Jin H M, Ha H, Kang M J, Lee S B, Kim H H, Lee Z H. Tumor Necrosis Factor-
α Induces Differentiation of Human Peripheral Blood Mononuclear Cells into Osteoclast Trough the Induction of P21(WAF1/Cip1). Biochemical and Biophysical Research Communications 330, 2005; 1080-1086.
69. Suda T, Takahashi N, Udagawa N, Jimi E, Gillespie M T, Martin T J. Modulation of
Osteoklast Differentiation and Function by the New Members of the Tumor Necrosis Factor Receptor and Ligand Families. Endocrine Rev, 1999: 20:345-357.
70. Nakagawa N, Kinosaki M, Yamaguchi K, et al. RANK is the Essential Signaling Receptor for
Osteoclast Differentiantion Factor in Osteoclastogenesis. Biochem Biophy Res Commun, 1998; 253:395-400
71. Burgess T L, Qian Y, Kaufman S, et al. The Ligand for Osteoprotegerin (OPGL) Directly
Activates Mature Osteoclast. J Cell Biol, 1999; 145:527-38. 72. Harris M. Central Giant Cell Granulomas of the Jaws Regress with Calcitonin Therapy. Br J
Oral Maxillofac Surg, 1993; 31: 89-94. 73. Pogrel M A, Regezi J A, Harris S T,Golgring S R. Calcitonin Treatment for Central Giant
Cell Granuloma of the Mandible: Report of Two Case. J Oral Maxillofac Surg, 1999; 57: 848-853.
74. Chang SS, Suratwala S J, Jung K M, Doppelt J D, Zhang H Z, Blaine T A, Kim T W,
Winchester R J, Francis Lee Y I. Bisphosphonates May Reduce Recurrence in Giant Cell Tumor by Inducing Apoptosis. Clinical Orthopedics and Related Research, 2004; 426: 103-109.
75. Cheng Y Y, Huang L, Lee K M, Xu J K, Zheng M H, Kumta1 S M. Bisphosphonates Induce
Apoptosis of Stromal Tumor Cells in Giant Cell Tumor of Bone. Calcif Tissue Int, 2004; 75:71–77.
76. Huss R, Theis S, Deeg H J. CDK-Inhibitor Independent Cell Cycle Progression in an
Experimental Haemapoietic Stem Cell Leukaemia Despite Unaltered Rb-Phosphorylation. British Journal of Cancer, 1999; 81(5): 808-813.
77. Li Y, Jenkins CW, Nichols MA, Xiong Y Cell cycle expression and p53 regulation of the
cyclin-dependent kinase inhibitor p21. Onkogene, 1994; 9:2261-2265. 78. Luo Y, Hurwitg J, Massague J, Cell cycle inhibition by independent CDK and PCNA binding
domains in p21 cip-1. Nature, 1995; 375: 159-161. 79. Slingerland J, Pagano M. Regulation of the CDK Inhibitor P27 and Its Deregulation in Cancer.
J Cell Physiol, 2000; 183: 10-17. 80. Staheli J P, Payne S R, Kemp J C. P27 Kip1: Regulation and Fonction of a Haploinsufficient
Tumor Supressor and Its Misregulation in Cancer. Exp Cell Res, 2001; 264:148-168.
53
81. Maga G, Hubscher U. Proliferating Cell Nuclear Antigen (PCNA): A Dancer with Many Partners. Journal of Cell Science, 2003; 116: 3051-3060.
82. Atadja P, Wong H, Veillete C, et al. Overexpression of Cyclin D1 Blocks Proliferation of
Normal Diploid Fibroblasts. Exp Cell Res, 1995; 217: 205-216. 83. Doussis I A, Puddle B, Athanassou N A. Immunophenothpe of Multinucleated and
mononuclear Cells in Giant Cell Lesions of Bone and Soft Tissue. J Clin Pathol, 1992; 45: 398-404.
84. Flanagan A M, Chambers T J. Osteoclast are Present in the Giant Cell Variant of Malignant
Fibrous Histiocytoma. J Pathol, 1989; 159: 53-57. 85. Doglioni C, Chiarelli C, Macri E, Tos A P D, Meggiolaro E, Palma P D, Barbareschi M.
Cyclin D3 Expression in Normal, Reactive and Neoplastic Tissues. Journal of Pathology, 1998; 185: 159-166.
86. Wang Z, Zhang Y, Kamen D, Lees E, Ravid K. Cyclin D3 is Essential for
Megakaryocytopoiesis. Blood, 1995; 86: 3783-3788. 87. Stattin P, Damber J E, Karlberg L, et al. Cell Proliferation Assesed by Ki-67
Immunoreactivity on Formalin Fixed Tissues is a Predictive Factor for Survival in Prostate Cancer. The Journal of Urology, 1997; 157:219-222.
88. Aaltomaa S, Lipponen P, Vesalainen S, et al. Value of Ki-67 Immunolabelling as a
Prognostic in Prostat Cancer. Eur Urol, 1997; 32: 410-415. 89. Borre M, Bentzen S M, Nerstrom B, et al. Tumor Cell Prolifferation and Survival in
Patients with Prostate Cancer Fallowed Expectantly. J Urol, 1998; 159: 1609-1614. 90. Bubendorf L, Sauter G, Moch H, et al. Ki-67 Labelling Index: an Independent
Predictor of Progression in Prostate Cancer Treated by Radical Prostatectomy. J Pathol, 1996; 178: 437-441.
91. Dettmar P,Harbeck N, Thomssen C, et al. Br J Cancer, 1997; 75:1525-1533. 92. Raghavan R, Steart P V, Weller R O. Cell Proliferation Patterns in the diagnoses of
Astrocytomas, Anaplastic Astrocytomas and Glioblastoma Multiforme: a Ki-67 Study. Neuropathology and Applied Neurobiology, 1990; 16: 123-133
54
ÖZGEÇMİŞ
Adı Soyadı : Ayşe Gökdemir
Doğum Tarihi ve Yeri : 22. 09. 1975 Kadirli / Osmaniye
Medeni Durumu : Evli
Adres : Beyazevler mah. 23. sk. Berkay ap. D: 10 Adana
Telefon : 0 322 2254842
Fax : 0 322 3386956
E-mail : [email protected]
Mezun Olduğu Tıp Fakültesi : Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Görev Yerleri : 1999-2002 Kadirli 2 Nolu Sağlık Ocağı
2002-2006 Ç.Ü.T.F. Patoloji A.B.D.
Dernek : Çukurova Patoloji Derneği
Yabancı Dil: : İngilizce