sİ kızıl bayrak 09-47

32
Sayı: 2009/47 11 Aralık 2009 1 TL Sosyalizm İçin Keyfi gözaltılar, baskılar, işkenceler, infazlar... Polis terörüne ve cinayetlerine son!

Upload: kizilbayrak

Post on 09-Mar-2016

241 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2009-47 / Aralık

TRANSCRIPT

Sayı: 2009/47 11 Aralık 2009 1 TL

Sosyalizm İçin

Keyfi gözaltılar,

baskılar, işkenceler, infazlar...

Polis terörüne ve cinayetlerine

son!

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERBaskı ve teröre karşı birleşik

mücadeleye.… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3

Polis terörüne ve cinayetlerine son!... . . 4

Tayyip Erdoğan’la müritlerinin

Washington ziyareti… . . . . . . . . . . . . . . 5

“Açılım”ın açmazları derinleşiyor…..…6

Hasta tutsaklara özgürlük!.. …. . . . . . . . 7

Soruşturma, sürgün ve işten atma

saldırısına karşı militan yanıt

verilmelidir! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8

“Şimdi grevi örgütleme zamanı!” . . . . . 9

TEKEL işçisi kapatma

saldırısına karşı direniyor! . . . . . . . . . . 10

TEKEL işçileri

eylemlerini sıklaştırıyor.... . . . . . . . . . . 11

Sağlıkta yıkım devam ediyor! . . . . . . . 12

Enktes direnişi sürüyor...…..... . . . . . . . 13

Tersanelerde ölüm mesaisi.….... . . . . . 14

İşçi ve emekçi hareketinden....….... . . . 15

TKİP MK’nın Alaattin Karadağ

yoldaşın katledilmesine ilişkin yeni

açıklaması... … . . . . . . . . . . . . . . . 16-18

Alaattin Karadağ’a

yoldaşlarından.... . . . . . . . . . . . . . . . 19-20

Alaattin Karadağ

emekçilere anlatılıyor.... . . . . . . . . . . . 21

Parti Gecesi’nde

yapılan konuşma. . . . . . . . . . . . . . . . . . 22

Parti Gecesi’n

selamlayan mesajlardan.. . . . . . . . . 23-24

Dünyadan... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25

“Gücümüzü Devrimci Liseliler

Birliği’nde birleştiriyoruz!” . . . . . . . . . 26

Erdal Eren yaşıyor,

liseli genç komünistler savaşıyor!.. . . . 27

Erdal Eren yaşıyor,

Gelişmelerin anlamı…

M. Can Yüce. . . . . . . . . . . . . . . . . . 28-29

TOKİ’nin uzanmadığı

yer kalmayacak! . . . . . . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52 - Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2009/47 * 11 Aralık 2009Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖzdoğanEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Sermaye devletinin katliamcı kimliği tarihsel vesınıfsal bir temele dayanıyor. Bu kimlik sermayedevletinin değişmez bir sınıf karakterini ifadeetmektedir. Sermaye devleti kurulduğu günden bugünetescilli kimliğini hep korumuş ve tahkim etmiştir. Bukimlik Mustafa Suphiler’in Karadeniz’de alçakçakatledilmesinden Kürt halkının haklı ve meşruistemlerine dayalı özgürlük mücadelesinin defalarcakanla boğulmasına, işçi ve emekçilerin hak almamücadelelerinden ilerici ve devrimci toplumsalmuhalefetin askeri faşist darbelerle ezilmesine kadaruzanmaktadır.

Sermaye devleti faşist terörünü bugün de dizginsizbir biçimde kullanmakta, hukuki kılıflar giydirerek“yasal” bir zemine dayandırdığı bu faşist terörüsistematik bir biçimde uygulamaktadır. Artık yaşamıntüm alanlarında bu uygulamalara rastlamak olağan halegelmiş durumdadır. Sokaklar polis terörünün kolgezdiği bir hal almıştır. Kendi yasalarını hiçe sayan vehiçbir kural tanımayan keyfilikler gündelik biruygulamadır artık. Her gün onlarca insan kollukkuvvetlerinin baskı, tehdit, işkence, yaralama ve ölümlesonuçlanan faşist terörüne maruz kalmaktadır. Sonhaftalarda bunun yeni yeni örneklerine daha sık tanıkolmaktayız. Bu tablo ile artık daha çok karşılaşmakkaçınılmaz hale gelmektedir.

Sermaye devletinin “Kürt açılımı”nın çıkmazagirmesinin ardından on binler halinde sokaklara çıkaraközgürlük ve eşitlik taleplerini dile getiren Kürt halkınakarşı dizginlerden boşalan bir teröre başvurması bunugöstermektedir. Sokaklarda devrimci işçi kanı dökmesibunu anlatmaktadır. Sıradan insanları dayaktangeçirerek komaya sokması buna işaret etmektedir. İşçive emekçilerin hak alma mücadelelerine saldırmasıbunun göstergesidir. Uyguladığı sosyal yıkımpolitikalarıyla işçi ve emekçileri sefalete, işsizliğe veaçlığa mahkum etmesi buna dayanmaktadır.

Bugün faşist baskı ve teröre karşı birleşik vedevrimci bir mücadelenin örgütlenmesi ertelenemez birgörevdir. Bu mücadele aynı zamanda demokratik hakve özgürlükler mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.Tüm devrimci ve ilerici sol güçler hem sermayedevletinin faşist baskı, yasak, işkence, infaz ve her

türden keyfi uygulamalarına karşı durmak ve hem dedemokratik hak ve özgürlükler mücadelesinigüçlendirmek için güçlerini ve imkanlarını birleştirerekortak bir mücadelenin yolunu açmalıdırlar. Siyasalgericiliği geriletmenin, dizginlerinden boşalansaldırıların önünü kesmenin yolu birleşik mücadeleninörgütlenmesinden geçmektedir. Bu görev ertelenemez.

* * *Liselilerin Sesi dergisinin Aralık 2009 tarihli 31.

Sayısı çıktı. Okurlarımız Liselilerin Sesi dergisiniEksen Yayıncılık ve Kızıl Bayrak bürolarından teminedebilirler.

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Sosyalizm İçin

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2009/47 * 11 Aralık 2009

Siyasal atmosfer alabildiğine gerilmiş bulunuyor.Mevcut dinamikler gerilimin daha da artacağını vehavanın sertleşeceğini gösteriyor.

Tabloya bakıldığında, sermaye devleti kapsamlı birterör politikasını devreye sokmuş durumda. Bu teröründüzene yönelen mücadele dinamikleriningüçlenmesinden ileri geldiği açıktır. Düzenden kopmaeğilimi içinde olan, düzenin iğreti politikalarına teslimolmayan bir mücadele dinamiği, baskı ve terör yoluylaezilmeye çalışılmaktadır.

Düzen açıktır ki en büyük zorlanmayı Kürt sorunucephesinde yaşamaktadır. “Demokratik açılım” adıaltında iğreti bazı hamlelerle desteklenen tasfiyeplanının Kürt halkı tarafından militan bir karşı koyuşlayanıtlanması üzerine faşist rejim bir kez daha terörsilahına sarılmıştır. Öcalan’ın cezaevi şartları ve“açılım”ın bir tasfiye planı olduğunun anlaşılması ilebirlikte sokaklara çıkan Kürt halkının üzerine polisorduları gönderilmektedir. Yoğun polis terörününsonuçları oldukça ağırdır. Bir Kürt genci katledilmiş,çok sayıda insan yaralanmıştır. Yüzlerce kişi gözaltınaalınmış ve tutuklanmıştır.

Bu baskı ve terörün daha da şiddetleneceğiyönünde de işaretler vardır. Zira düzen cephesi baskıve teröre zemin oluşturmak üzere psikolojik-siyasaloperasyonu da devreye sokmuş bulunmaktadır.Tokat’ta henüz kimler tarafından yapıldığıanlaşılmayan ve DTP tarafından provokasyon olaraknitelenen olay bu çerçevede etkili bir biçimdekullanılmaktadır. Otobüs yakılması olayında yaralananve hayatını kaybeden bir genç kadının ölümü de buamaçla istismar edilmektedir. Bu ölümler Kürt halkınayönelik kapsamlı bir terör harekatının zemininioluşturmak için kullanılmakta, şoven kudurganlıktırmandırılmaya çalışılmaktadır.

Bununla amaçlanan, Kürt hareketi üzerinde birabluka oluşturularak, onu teslimiyete zorlamaktır.Ancak bu politikanın ters tepmesi muhtemeldir. Zira,tırmandırılan baskı ve terör karşısında Kürt halkı,sinmek bir yana daha güçlü biçimde mücadeleyesarılmaktadır. Diğer taraftan, şoven kudurganlığıölçüsüzce kullanmanın düzen gericiliğinin manevraimkanlarını ortadan kaldırdığı açıktır.

Aktütün saldırısının arkasından da benzer bir havaoluşturulmuş, ancak daha sonra bu hava askeri

yöntemlerin tek başına sorunu çözemeyeceği söylemieşliğinde “açılım süreci”ne bağlanmıştı. Bugün dehükümet cephesinden yapılan ilk açıklamalarda, sonyaşananların karanlık güçlerin süreci sabote etmeyeyönelik girişimleri olduğu, ancak “açılımkararlılıklarını” korudukları ifade edilmektedir. Fakathükümet nasıl bir manevra yapmaya hazırlanırsahazırlansın, baskı ve terör eşliğinde azdırılanşovenizm nedeniyle bunun imkanları bir haylidaralmış bulunmaktadır.

Bu da sonuçta baskı ve terör dışında bir seçenekbırakmayacak, Kürt hareketinin iradesini ezmeyeyönelik kapsamlı bir saldırıyı gündeme getirecektir.Bu bakımdan kırılma noktası DTP’nin kapatılmasıdavasıdır. DTP’ye kapatma kararı verilmesi, düzeninKürt halkıyla arasındaki köprüleri tümden atması vetümüyle terör silahına sarılması anlamına gelecektir.

Diğer taraftan, DTP cephesinden yapılanaçıklamalarda, olası bir kapatma durumundamilletvekillerinin istifa edecekleri ifade edilmektedir.Böyle bir kararlılık sergilenebilirse eğer, bununsonucu Kürt halkının düzenden uzaklaşarakmücadelesini yükseltmesi olacaktır. DTP yönetimininne yapacağından bağımsız olarak, Kürt halkıiçerisinde bu yönde güçlü bir basınç ve enerji olduğugörülmektedir. DTP yönetimi de döne döne bunadikkat çekmektedir.

Baskı ve terör karşısında yılmak yerine mücadeleyönünde açık bir tercihte bulunan Kürt halkı düzeninsaldırı politikalarına boyun eğmeyeceğini ortayakoymaktadır. Ancak sorun sadece mücadele yönündebir tercih yapmak değil, aynı zamanda bu mücadeleyidüzen karşısında sonuç alıcı bir yoldan ileriyetaşıyabilmektedir. Bu ise, Türkiye’nin işçi ve emekçiyığınlarıyla birleşip buluşabilmeyi gerektirmektedir.Bugünün en önemli sorunu budur. Zira şovenizm işçive emekçiler üzerinde de etkili olmakta, şovenmilliyetçi duygular güçlenmektedir. Bunun içinhalkların kardeşliği temelinde düzene karşı işçi veemekçilerin ortak mücadelesini geliştirme ihtiyacı ortayerde durmaktadır.

Bu noktada atılması gereken öncelikli adımlardanbiri devletin baskı ve terörüne karşı siyasal bir karşıkoyuşu örgütleyebilmektir. Bu, faşist rejimin baskı vezor politikalarını teşhir eden ve gerisindeki politik

niyetleri ortaya koyan bir siyasal mücadele demektir.Son terör kampanyasıyla sermaye devleti, kardeş Kürthalkının demokratik hak ve özgürlük taleplerinikarşılamak yerine onu ezerek teslim almayıamaçlamaktadır. Düzenin bu gerici amaçları işçi veemekçilere yönelik etkili bir siyasal teşhirin konusuolmalı, Kürt halkının tüm meşru ulusal hak taleplerisahiplenilmeli, bu çerçevede devlet terörünün kendiside etkili bir politik mücadelenin konusu halinegetirilmelidir. Bugünlerde Dersim katliamıyla ilgiliyapılacak miting bu yönde değerlendirilmesi gerekenbir olanaktır. Hem Kürt halkının mücadelesinintarihsel haklılığını ve hem de katliamcı politikanınhala da devletin ve düzen partilerinin çizgisi olduğunuortaya koymak açısından önemlidir.

Diğer taraftan, hak ve özgürlükler sorununu, Kürtsorununu da içeren daha geniş bir kapsamda ele almakmücadelenin başarısı açısından kritik önemdedir. Bu,Kürt halkı ile diğer milliyetlerden işçi ve emekçikitleler arasında yakınlaşma ve kardeşleşmeyisağlamak bakımından işlevsel olacaktır. Bahsettiğimizkapsam, genel olarak baskı ve teröre karşı demokratikhak ve özgürlükler için yükseltilecek bir genel siyasalmücadele eksenidir. Son olarak Alaattin Karadağyoldaşın katledilmesi örneğinde olduğu gibi, devletsadece Kürt hareketine değil genelde devrimci veilerici güçlere yönelik baskı ve terörü deyoğunlaştırmaktadır. Önümüzdeki dönemde busaldırıların dozu ve kapsamı daha da artacaktır. Ziradüzenin sadece Kürt sorununda değil, toplumgenelinde de yönetme imkanları daralmaktadır. Bu dasermaye ve devleti ile işçi sınıfı ve emekçi yığınlararasındaki çelişkileri keskinleştirecektir. Bu koşullardabaskı ve terörün yanı sıra şovenizmin de, toplumsalmücadeleyi bölüp parçalamak ve güçten düşürmekiçin bir silah olarak kullanılacağı kesindir. Bu silahıetkisiz kılmanın yolu da, bu kapsamda birmücadelenin etkili biçimde yürütülmesidir.

Baskı ve teröre karşı kararlı bir demokratik hak veözgürlükler mücadelesi için güç ve imkanlarınortaklaştırılarak seferber edilmesi günün önde gelengörevlerinden biridir. Dizginlerinden boşanan siyasalgericiliği geriletmenin, saldırıları püskürtmenin yoluböyle bir birleşik mücadelenin örülmesindengeçmektedir.

Baskı ve teröre karşıbirleşik mücadeleye!

İşçiler, emekçiler, kardeşler!Koyu bir polis rejimi altında yaşıyoruz. Polis

rejimi her geçen gün yeni yasa ve uygulamalarla dahada ağırlaştırılıyor. Bu rejimde polis sınırsız yetkileresahip. Adım başı kimlik kontrolü var. Hayatımızın heralanına sokulan kameralarla gözetleniyoruz,dinleniyoruz. Polis istediği an gözaltına alıyor,dövüyor, işkencelerden geçiriyor. Bununla dayetinmiyor aynı zamanda elindeki silahı keyfincekullanıyor. Her gün yeni bir polis cinayetigerçekleşiyor. Sadece birkaç ay içerisinde onlarca kişipolis kurşununa hedef oldu. Çoğu hayatınıkaybederken, birçoğu ise sakat kaldı.

Polisin gerçekleştirdiği bu cinayetlerin en yoğunyaşandığı merkezlerden biri Avcılar-Esenyurt bölgesi.Peşpeşe kurşunlama ve cinayetlerin yaşandığı bubölgede polis bir cinayet şebekesi gibi çalışıyor. Sonolarak burada devrimci Alaattin Karadağ katledildi.Bu olayda bu cinayet şebekesi suçüstü yakalandı.Yaralı ve savunmasız olduğu halde polis kurşunlarınahedef olan Karadağ, daha sonra da sokak ortasındasaatlerce bekletilerek ölüme terkedildi. Onlarcainsanın gözü önünde ve kent merkezinde sergilenenbu alçakça cinayet polisin gözü dönmüşlüğünü vecinayet işleme rahatlığını gözler önüne serdi.

Cinayet birkaç polis kılıklı katil tarafındanişlenmişse de sorumluluk onlarla sınırlı tutulamaz.Öyle ki, diğer polis cinayetlerinde olduğu gibiAlaattin Karadağ’ın katledilmesinin arkasından dailgili düzen kurumları, cinayetin üstünü örtmek,katilleri korumak ve aklamak için sistematik veörgütlü biçimde hareket ettiler. Polis örgütünün enbaşında bulunan emniyet müdürü cinayet mahalindeboy göstermiş, katil polisleri savunmuş, katledilendevrimciyi hedef almıştır. Ama bununla da kalmamışbizzat cinayetin tanığı olan insanları tehdit etmiştir.Medya da hemen aynı anda sahne alarak cinayetegüzelleme yapmış, Adli Tıp delilleri saklamış, yargıise katil polislere siper olmuştur.

Kardeşler!Polise sınırsız terör estirme ve cinayet işleme

keyfiyetini veren yasaları çıkaran sermaye hükümetive meclisidir. Onlarla beraber bu sorumluluğutaşıyanlar devletin yönetici çekirdeği, bürokrasi veordudur. Polise keyfince terör estirme ve keyfince canalma yetkisi, bu kurumların elbirliği ile hazırlananyasalarla verilmiştir.

Kuşkusuz polise tanınan bu sınırsız haklarnedensiz değildir. Amaç kurulu sömürü düzeninikorumak ve ayakta tutmaktır. Çünkü bu düzeninezilen milyonlara verebileceği bir şey yoktur.Yoksulluğa ve sefalete mahkum edilmiş, işsizbırakılmış milyonlarca insan için yaşamanın ölmektenbir farkı yoktur. Fakat bu aynı sömürü düzenininefendisi olan bir avuç sömürücü asalak milyonlarınyoksulluğu ve açlığından besleniyor. Bunun için polisher şeyden önce burjuvaların mülklerine bekçilikyapıyor. Bu nedenle çalışma ve yaşam koşullarınıdüzeltmek isteyen emekçiler karşılarında polisigörüyor. Kriz bahanesiyle kapının önüne konulup dabu haksızlığa boyun eğmeyen işçiler polis dayağındangeçiriliyor. Parasız eğitim isteyen gençlik gazbombaları ve coplarla karşılanıyor. İki göz eviniyıktırmamak isteyen yoksul polis zoruyla sokağaatılıyor. En meşru ulusal ve demokratik haklarınıtanımak yerine boyun eğmelerini sağlamak için polisorduları Kürt halkının üzerine salınıyor.

Bu devlet, tüm toplumu bir polis rejimi altında

yönetme ihtiyacı duyuyor. Çünkü bu düzenin çarklarıburjuvalar için servet, emekçi milyonlar içinsefaletten başka bir şey üretmiyor. Bunun için burjuvaasalak takımı bir polis ordusuyla kendisini vemülkünü milyonların öfkesinden koruma ihtiyacıduyuyor. Bunun için emekçilerin sağlık, ulaşım,ısınma, barınma ve beslenme gibi en temelihtiyaçlarını karşılamak için oralı olmayan devlet,polis ordusuna devasa kaynaklar aktarıyor. Yinedevasa miktarlardaki kaynaklar toplumungözetlenmesine ve denetlenmesine ayrılıyor. Ekmekve doktor hizmeti götürülmeyen emekçi mahallelerineizlemek için devasa paralar harcanarak kamerasistemleri kuruluyor, sağlık ocağı yerine karakolaçılıyor.

Terör ve cinayet düzenin ve devletinin gelenekselpolitikasıdır. Dersim, Maraş, Çorum, Sivas,Ulucanlar, 19 Aralık ve daha nice katliam... Öldürülenbinlerce insan... Bu düzenin harcı emekçi halklarınkanıyla karılıdır.

Kardeşler!Polis terörüne ve cinayetlerine karşı koymak,

ekmeğimize ve geleceğimize sahip çıkmak demektir. Çünkü polis, sömürü zincirlerimizin bekçisidir.Polis terörüne ve cinayetlerine karşı koymak

yaşam hakkımıza sahip çıkmaktır. Çünkü polis, her köşe başında canımıza kast

edendir.Polis terörüne ve cinayetlerine karşı koymak,

onurumuza sahip çıkmaktır. Çünkü polisin işkence ederek ve kan dökerek

ezdiği onurumuzdur. Polis terörüne ve cinayetlerine karşı koymak, hak

ve özgürlüklerimize sahip çıkmaktır. Çünkü polis terörü ve cinayetleriyle yaratılmak

istenen, baskıya ve sömürüye teslim olmamızdır.Polis terörüne ve cinayetlerine karşı koyalım ve

işlenmiş suçların hesabını soralım. Bunun için “Polisterörüne ve cinayetlerine son!”, “Alaattin Karadağ’ınkatilleri yargılansın, sorumlular cezalandırılsın!”,“TMY iptal edilsin!” ve “PVSK kaldırılsın!” -taleplerini yükseltelim. Baskı ve zorbalık, işkence veinfazlar karşısında susmayalım. Onurumuz vegeleceğimiz için mücadeleyi büyütelim.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

Polis terörüne ve cinayetlerine son!4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/47 * 11 Aralık 2009

Keyfi gözaltılar, baskılar, işkenceler, infazlar...

Polis terörüne ve cinayetlerine son!

Avukatlar, 29 Kasım günü Taksim Polis Merkezi'nde meslektaşlarının işkence görmesini protesto etmekiçin 9 Aralık günü İstiklal Caddesi'nde yürüdüler. Avukatlar etkin bir soruşturma yürütülmesini istediler.

Mis Sokak'ta biraraya gelen avukatlar cübbelerini giyerek, "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" pankartıarkasında Taksim Polis Merkezi'ne yürüdü.

Eyleme Çağdaş Avukatlar Grubu, Çağdaş Avukatlar Birliği, Hukukun Üstünlüğü Grubu, KatılımcıAvukatlar Grubu, Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu, Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, GOPBölge Hukukçular Derneği, Hukukçular Derneği, Kartal Hukukçular Derneği, Genç Avukatlar Birliği,Piyasalaşmaya Karşı Avukatlar Platformu üyesi avukatlar katıldı.

Taksim Polis Merkezi önünde avukatlar adına konuşan Av. Kemal Aytaç, Avukat Ümit Ulaş ve stajyer biravukatın 29 Kasım günü karşı karşıya kaldığı polis terörünü ve işkenceyi anlattı.

Taksim Polis Merkezi'nde işkence, kötü muamele, keyfi ve hukuk dışı uygulamaların haddi hesabıolmadığını söyleyen Aytaç, polislere karşı oluşturulan şikayet dosyalarının etkili bir soruşturmaya konuedilmediğini söyledi. Savcıların da yaşananlara göz yumduğunun hatta onay verildiğinin söylendiğiaçıklamada, yaratılmak istenenin polis devleti olduğu belirtildi.

Aytaç, Taksim Polis Merkezi hakkında geçmişe yönelik olarak etkin bir idari soruşturma başlatılmasını vesorumluların görevden el çektirilmesini istedi.

Avukatlar polis terörüne karşı yürüdü

Sadık uşak, efendisinin huzuruna çıktı... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2009/47 * 11 Aralık 2009

Tayyip Erdoğan’la müritlerinin Washington ziyareti…

İşbirlikçi egemenleremperyalist terörün hizmetindeler!

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı JamesJones’in açıklamasına göre, Barack Obama’nın dörtgözle beklediği Tayyip Erdoğan’ın Washington ziyaretigerçekleştirildi. Tayyip Erdoğan’ın yanısıraGenelkurmay İkinci Başkanı ile önemli bakanların dakatıldığı ziyarete, Washington’u kıble bilenler de özelönem atfettiler.

Tarafların görüşmeye bu kadar önem vermesitesadüf değil. Zira heyetlerarası görüşmelerde olduğugibi, Obama-Erdoğan görüşmesinin de merkezindeABD emperyalizminin Ortadoğu ve Kafkaslar’dakiplanlarının uygulanması, uygulamada çıkanaksaklıkların giderilmesi, bu çerçevede Ankara’dakiişbirlikçi rejimden talep edilenler vardı. Elbette taleplertek taraflı değildi; önceki görüşmelere oranla daha sıkıbir pazarlık yapılacağı önceden açıklık kazanmıştı. Nede olsa Tayyip Erdoğan’la müritleri, bu defa belliavantajlarla çıktılar efendinin huzuruna.

Türkiye yönünü doğuya dönmüyor: Kıble Washington!

Bölgesinde “etkin güç” olma hevesi depreşenişbirlikçi sermaye iktidarı ile onun yürütme gücü AKPhükümetinin kimi girişimleri, “Türkiye, ABD/NATOçizgisinden uzaklaşıp yönünü doğuya çeviriyor”iddialarının ortaya atılmasına yol açtı. İran’lageliştirilen ilişkiler, siyonist rejimle yaşanan birtakımgerginlikler, Sudan diktatörü El Beşir’le ilgili tutum,bu tür iddiaların gerekçeleri sayıldı.

Emperyalist güçlerin bölgede sarsılanegemenliklerinin yarattığı boşluklar, Türk burjuvazisiile onun devletinin çıkarlarını ön plana alan birtakımadımlar attığı bir gerçek. Ancak bu adımlarınABD/NATO ekseninden uzaklaşmakla bir ilgisi yok.Tersine, birtakım girişimlerle Pentagon’un savaşbaronlarına mesaj veren Ankara’daki işbirlikçiler,ABD’nin bölge politikalarına etkin bir şekilde hizmetedebilme yeteneklerini, sözü edilen girişimlerle ortayakoymuş oldular.

Bu arada bölgede pek çok açmazla boğuşan ABDemperyalizmine, sözkonusu sorunların çözümündeTürk sermaye devletinin eşsiz hizmetlerdebulunabileceği, artık Washington’daki savaşbaronlarının akıl hocaları tarafından da teyit ediliyor.

Tayyip Erdoğan’ın gezi öncesi açıklamaları da, yöndeğişikliğinin sözkonusu olmadığını bir kez daha teyitetti. ABD gezisi öncesi gazetecilerin sorularınıyanıtlayan Tayyip Erdoğan, “ABD ziyaretinin, iki ülkeilişkilerinin daha da güçlendirilmesi, örnek bir düzeydeolan siyasi ve askeri işbirliğinin atılacak bazı somutadımlarla iktisadi ve ticari ilişkilere yansıtılmasıaçısından faydalı olacağı kanaatinde olduğunu”bildirdi. Yani kıble, son 60 yıldır olduğu gibiWashington’dur!

Pentagon’daki savaş baronlarının gündemi, Ankara’daki işbirlikçilerin de gündemidir…

Obama’nın huzuruna çıkmaya hazırlanan TayyipErdoğan, gazetecilere yaptığı açıklamadaWashington’daki yoğun gündemi şöyle özetledi:

“Öncelikle ortak gündemimizde yer alan ve yakın işbirliği sürdürdüğümüz Irak, Afganistan, Pakistan,Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Balkanlar ve Kafkaslar’ıkapsayan geniş coğrafyadaki gelişmelerle, terörizmlemücadele, kitle imha silahlarının yayılmasınınönlenmesi, küresel mali kriz, iklim değişikliği ve enerjiarz güvenliği gibi çeşitli güncel konularda görüşteatisinde bulunacağız.”

Bu yüklü gündemi görüşmek üzere Washington’agiden dinci gericiliğin şefi Tayyip Erdoğan’ın yanındahükümetin etkili isimlerinden oluşan bir heyet de vardı.Washington’daki görüşmelere Başbakan’la birliktebakanlar Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, EgemenBağış, Mustafa Demir ile Genelkurmay İkinci BaşkanıOrgeneral Aslan Güner, AKP Genel Başkan YardımcısıKürşad Tüzmen ve Türkiye’nin WashingtonBüyükelçisi Nabi Şensoy da katıldı.

Obama’nın ekibi de kalabalıktı. Obama’nınyanısıra görüşmeye ABD başkan yardımcısı Joe Biden,Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı James Jonesile yardımcısı Tom Donilon, Dışişleri Bakanı HillaryClinton, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi’nin Avrupaişlerinden sorumlu kıdemli direktörü ElizabethSherwood-Randall, Beyaz Saray özel kalem müdürüRahm Emanuel ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nınAvrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu üst düzeyyetkilisi Phil Gordon da katıldı.

Yüklü gündemi önce heyetler, ardından Obama-Erdoğan ikili olarak görüştü. Erdoğan-Obamagörüşmesinin planlanandan yaklaşık 1 saat daha uzunsürdüğü bildirildi. Görünen o ki, sorunların boyutu,kapsamı ve ABD açısından taşıdığı önem, Obama’nınzaman kaygısını bir kenara atmasına yol açmış. Buanlaşılır bir durum. Zira ABD’nin dünyajandarmalığını sürdürebilmesi, içinde çırpındığı vehalen belirsizliğini koruyan Irak ve Afganistanbataklıklarından kurtulması gerekiyor. Bu konuda ise,ABD’nin NATO müttefiki Türk devletindenbeklentileri yüksektir.

Görüşme sonrası basın karşısına birlikte çıkanObama-Erdoğan ikilisi, işbirliğinin geliştirilmesindenduydukları memnuniyeti dile getirdiler.

“Türkiye’nin İran konusunda destek sözü verdiğini,NATO üyesi iki ülkenin birbirini savunma taahhüdüolduğunu” belirten Obama, “Afganistan’da istikrarınsağlanması için gösterdikleri destekten ötürü BaşbakanErdoğan’a ve Türkiye’ye teşekkür ettim. Türkiye’nin

NATO’daki pozisyonunun güçlendirilmesi hakkında dakonuştuk” dedi.

Çıkar farklılığından kaynaklananpazarlıklar suç ortaklığının

pekiştirilmesini engellemiyor…

Ankara-Washington arasında bazı konulardaçıkarların çakışmadığı gözleniyor. Çıkar farklılığı,Afganistan’a fiili savaşa katılacak ek kuvvetgönderilmesi, İran’la geliştirilen ilişkiler,Ermenistan’la imzalanan protokollerin uygulanması,Kıbrıs sorununun bir çözüme kavuşturulması gibikonularda görülmektedir. Sözkonu farklılıklarınyarattığı sorunlar olaylara genel yaklaşımdan değil,tarafların önceliklerinin çakışmamasındankaynaklanıyor.

Zira Ankara’daki işbirlikçiler, tüm alanlarda ABDpolitikalarının başarısı için çalışıyorlar. Ancak bunuyaparken, bölge ülkeleriyle geliştirdikleri ilişkilerleçıkarlarını korumanın yollarını da arıyorlar. Afganistankonusunda ise, ilk günden beri işgalin suç ortağıolmasına rağmen, doğrudan ateşin içine atlamamakiçin ayak diriyor işbirlikçi egemenler. Askerleriönemsediklerinden değil, fakat Kabil’den tabuttaşımayı izah etme olanağından yoksun oldukları içinbu konuda halen ayak diriyorlar.

Belirtmek gerekiyor ki, bu ayak direme Türkegemen sınıfları ve onların devletinin emperyalistzorbalarla geniş bir suç ortaklığı içinde bulunduklarıgerçeğini zerre kadar değiştirmiyor. Üçüncü defaKabil’deki işgal güçlerinin komutasını alan Türkordusu, halen Afganistan’da 1750 asker bulunduruyor.Bu kadarı bile, Ankara’daki işbirlikçilerin bu ülkehalklarına karşı işlenen ağır insanlık suçlarına ortakolduklarını kanıtlamaya yeter.

Amerikancı sermaye iktidarını temsilenWashington’a giden Tayyip Erdoğan başkanlığındakiheyetin yürüttüğü pazarlıkların, ABD’nin ezilen halklarüzerinde estirdiği emperyalist teröre karşı çıkmakla birilgisi yoktur. Onlar, ezilen halkları hedef alan bu terörpolitikalarına sunacakları hizmet karşılığında,alacakları parsayı büyütme derdindeler. Bataklık içindeçırpınan Washington’daki savaş baronlarının açmazınıbilen işbirlikçi egemenler, kendilerini biraz dahapahalıya pazarlamanın arayışı içindeler.

“Açılım” açmazları derinleşiyor....6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/47 * 11 Aralık 2009

Gelişmeler, sömürgeci sermaye devletinin “Kürtaçılımı” projesinin son haftalarda ciddi bir tıkanmanoktasına geldiğini gösteriyor. Bir yandan Kürtdüşmanlığı yaratmaya dönük şovenist kışkırtmalarsürerken, öte yandan Abdullah Öcalan’ın cezaevikoşullarının ağırlaştırılmasına karşı gerçekleştirilenmilitan sokak gösterileri yaygınlık kazanıyor. Türksermaye devleti ise, bu eylemlere dizginsiz bir devletterörü ile karşılık veriyor. Kürdistan’da ve çeşitlimetropollerde gerçekleştirilen eylemlerde yüzlercegözaltı yaşandı, DTP binaları ve kimi derneklerbasıldı. DTP’nin kapatma davası da bu süreçtegündeme geldi. DTP milletvekilleri blok bir tutum ilekapatma kararı çıkması durumundamilletvekilliğinden istifa edeceklerini açıkladı. Tümbunlar, Kürt sorununda “açılım” beklentilerinin büyükölçüde boşa çıktığını da ifade ediyor.

İmajla durumu idare edebileceğini zannedensermaye devletinin “açılım” söylemlerine eşlik edenbugüne dek DTP’ye operasyon çekilmesi, Kandil’eyeni harekât tezkeresi çıkarılması, Öcalan’a uygulanantecritin ağırlaştırılması vb. biçimindeki devlet terörüoldu. Kürt hareketinin tasfiyesini amaçlayansömürgeci sermaye devleti yeni “çözüm” arayışlarıiçin sinsi planlarını hayata geçirmeye çalışıyor. Buçerçevede ABD’ye giden Tayyip Erdoğan,efendilerinin huzurunda bölge halklarına yönelik yeniplanlar için bir kez daha icazet almış bulunuyor.

Tıkanma süreci yaşayan “Kürt Açılımı”ndasermaye devletinin Kürt halkına ve onun istemlerinekarşı yaklaşımı son bir hafta içinde yaşanan olaylarlakendini gösterdi. “Açılım” adı altında Kürt halkınayönelik inkâr ve imha politikalarına hız veren sermayedevleti ırkçı / şoven saldırılar için düğmeye bastı.Erdoğan’ın süreci kışkırtan açıklama ve tehditleriyleeşzamanlı olarak İzmir’de Ahmet Türk’ün konvoyunayönelik faşist saldırı ve hemen ardından ÇanakkaleBayramiç’te Kürtler’e yönelik saldırılar yaşandı.

Yine bu çerçevede bayram süresince kentlerinduvarlarını “Ne korku ne keder ay yıldızın ışığıhepimize yeter. Bayramınız kutlu olsun!” yazılı,Erdoğan resimli ve Türk bayraklı afişler bilboardlarısüsledi. Böylece bu afişlerle de “Demokratik Açılım”projesine bir “balans ayarı” da yapılmış oldu!

Sermaye devleti, sorunu “birkaç santimlik yerkavgası”, “zorlama bir sorun” olarak sunsa da,Abdullah Öcalan’ın, yeni nakledildiği hücresindesağlık durumunun iyi olmadığına yönelik açıklamalarısiyasal gündemin ön sıralarına yerleşmiş bulunuyor.Öcalan’a yönelik tecrit koşullarının ağırlaştırılmasıbaşta Kürdistan kentleri olmak üzere batı illerinde degerçekleştirilen kitlesel gösterilerle protesto edildi.Aynı zamanda PKK’nin 31. kuruluş yıldönümünedenk gelen günlerde on binlerce kişinin katıldığıeylemler düzenlendi. Her sokak, her mahalle savaşalanına döndü. Sermaye devleti çocuk, genç, yaşlıdemeden sokaklara çıkan Kürt halkına gaz bombaları,cop ve gerçek mermilerle karşılık verdi.

Avrupa’nın birçok ülkesi ve şehri de kitlesel vemilitan sokak gösterilerine sahne oldu. Almanya,Hollanda, İtalya, İsviçre, İsveç ve Fransa’nın çeşitlikentlerinde eylemler düzenlendi. Öcalan’ın cezaevikoşullarının protesto edildiği ülkelerden biri olanFransa’nın Strasbourg şehrinde bulunan Avrupaİşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) merkezbinasının işgal edilmesi dikkat çeken eylemlerdenbiriydi.

Hakkari, Siirt, Diyarbakır, Mersin, Batman,

Mardin, Van ve Ağrı başta olmak üzere birçok ildekitlesel ve militan sokak gösterileri yaşandı.Kürdistan’da gündüz ve gece aralıksız devam edensokak gösterileri boyunca ateşler yakıldı, sokaklarabarikatlar kuruldu. Birçok sokak gösterisinde devletterörünün hedefinde çocuklar vardı. Onlarca çocukgözaltına alındı ve tutuklandı. Günler boyu sürengösterilerde ilk ölüm haberi 6 Aralık günüDiyarbakır’dan geldi.

Diyarbakır’da polisin saldırısı sonucunda ağıryaralanan Aydın Erdem (23) isimli üniversite öğrencisigenç Dicle Üniversitesi (DÜ) Araştırma Hastanesi’nekaldırıldı. Erdem, burada yapılan tüm müdahalelererağmen yaşamını yitirdi. Otopsisi yapılan Erdem’inyakın mesafeden ve tek kurşunla yaşamını yitirdiğitespit edildi. Erdem’in katledilme biçimi Diyarbakırsokaklarında açık bir infazın yaşandığına işaretediyordu.

Yaygınlaşarak süren sokak gösterilerine azgıncasaldıran sermaye devletinin kışkırtmasıyla çeşitliillerdeki DTP binalarına taş ve molotoflarla saldırıldı.Silahlarla DTP binalarına ateş edildi. Ev ve kurumbaskınlarıyla da azgınlaşan devlet terörü gözaltılarınyetmediği yerde işkence ve tutuklama saldırısıyladevam etti. Birçok ilde gerçekleşen sokakgösterilerinde gözaltına alınan yüzlerce kişidenonlarcası tutuklandı.

Kürdistan ve Türkiye’de yaşanan hareketliliğedüzen cephesinden yeni tehdit açıklamaları eşlik etti.Daha önceki tehditleri “çocuk da olsa, kadın da olsagereken müdahale yapılır” sözleriyle hatırlananErdoğan, son günlerdeki sokak gösterilerine karşı dabenzer bir tutum takındı.

“Parti kapatmanın antidemokratikliği” liberalsöylemlerini tümüyle bir yana bırakan Erdoğan,üstelik de Anayasa Mahkemesi’nin toplanmasındansadece üç gün önce açıkça DTP’nin kapatılmasıgerektiğini savunarak şunları söyledi: “Kimingerçekten çözümü arzuladığı, kimin Türkiye’yikaranlıklara mahkûm etmek istediği apaçık ortayaçıkmıştır. Bu ülkenin güvenlik güçleri, savcıları,hakimleri, gereğini yapacaktır.”

Aynı konuda Ergenekoncular için avukat cübbesigiyen Baykal da bu kez savcılık cübbesini giyipAnayasa Mahkemesi’ne “DTP’yi PKK’danayrıştırmaya çalışıyorsunuz, ‘ikisi bir’ demiştik. DTPİmralı’dır, Öcalan’dır!” şeklindeki “mütalaasını”sunmuş oldu. Böylece AKP ve CHP sözkonusu olanKürt halkına düşmanlık olduğunda tam bir uyumiçinde olduklarını bir kez daha gösterdiler.

Yeniden açılan kapatma davasına karşı DTP’nin

tavrı ise, “sine-i millete döneriz” şeklindeydi.DTP’liler yaptıkları açıklamalarda yaşanan süreci“açılım bitmiştir” diyerek yorumladı. DevletinÖcalan’a yaklaşımının Kürt sorununa yaklaşımlaeşdeğer olduğunu ifade eden DTP’li vekiller partininkapatılması durumunda milletvekilliğinden istifaedeceklerinin mesajını istifa dilekçelerini hazırlayarakverdiler.

Abdullah Öcalan’ın yeni cezaevi koşullarını “ciddibir savaş girişimi” olarak değerlendiren KCK YürütmeKonseyi Başkanı Murat Karayılan, Öcalan’ın derhaloradan çıkarılmasını istedi. Gelişecek tepkilerkonusunda Kürt halkının “inisiyatifli” olduğunusöyleyen Karayılan, PKK’ye yönelik tasfiyesenaryolarına da dikkat çekerek “Kimse PKK’yiyenemez” dedi.

Kitlesel sokak gösterileri sermaye medyasıtarafından bildik yorum ve haberlerle işlendi. Devletinırkçı-şoven kışkırtmalarının sözcüsü olan sermayemedyası yaygın kitle gösterilerini provokatifbaşlıklarla sayfalarında işledi.

Öyle anlaşılıyor ki, inkârcı sermaye devleti önünekoymuş olduğu planlama gereği önümüzdeki dönemdeKürt hareketinin tasfiyesine yönelik saldırılarına hızverecektir. Hiç kuşkusuz, devlet kendini askerioperasyonla sınırlı tutmayacak, Kürt hareketinietkisizleştirme çabalarında her türlü yöntemi devreyekoyacaktır. Askeri, siyasi ve psikolojik savaşı daha daderinleştirmeye çalışacak, Irak ve Güney Kürdistan ilegirdiği ittifakı daha da güçlendirecektir. Kürthareketini her taraftan kuşatmaya, tüm imkânlarını butasfiye amaçlı kuşatmanın başarıya ulaşması içinkullanacaktır.

Bugün yaşananlar, “açılım”ın her yönüyle tam biraçmaza girdiğini, Kürt halkının talep ve beklentilerinikarşılamaya yönelik olmadığını netleştirmiştir. Öteyandan, tüm bu uğursuz planlar karşısında Kürthalkının, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin ortayakoyacağı birlik, mücadele ve dayanışma gelişmelerinseyri bakımından belirleyici olacaktır.

Kürt halkı, özgür bir gelecek için diğermilliyetlerden işçi ve emekçilerle kader birliğiyaparak, emperyalizmi, sermaye devletini veişbirlikçilerini hedefleyen devrimci mücadeleyiyükseltmelidir. Bunun gerçekleşmesi ise, esas olarakkomünistlerin ve devrimcilerin gösterecekleri çabayabağlı olacaktır. Düzenin manevralarının boşaçıkarılması, şovenizmin etkisizleştirilmesi ile birlikteKürt halkıyla dayanışmanın yükseltilmesi ve sınıfmücadelesinin büyütülmesi, bu doğrultudayapılacakların ana çerçevesidir.

“Açılım”ın açmazları derinleşiyor…

Devrimci tutsaklar onurumuzdur! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2009/47 * 11 Aralık 2009

Karakolda Çeber sorusu? Mersin’de 15 Ağustos 2009 tarihinde polisler tarafından gözaltına alınan iki kardeşin Cumhuriyet Polis

Merkezi’nde maruz kaldığı dayağın görüntüleri karakolun güvenlik kamerası görüntülerinde ortaya çıktı. Yılmaz Koç ile kardeşi Ali Hıdır Koç, otomobille giderken Göçmen kavşağında “trafiği tehlikeye attıkları”

gerekçesiyle durduruldu. Otomobilde yapılan aramada bir ruhsatsız tabanca da bulan polis, iki kardeşi gözaltına aldı. 2kardeş, karakolda avukatlarına ulaşmaya çalıştıkları sırada bulundukları nezarette polisler tarafından dövüldü.

Savcılıkça serbest bırakılan 2 kardeş, dayağın izini yansıtan morluklar bulunan yerlerin fotoğraflarını çektirip,karakolda kendilerini döven polisler hakkında davacı oldu. Bununla ilgili soruşturma sürerken, dayak olayı karakolungüvenlik kamerası ile saniye saniye kaydedildi. Görüntüler, savcılığın soruşturma dosyasına girdi.

Hakaret ve dayağa maruz kaldıkları görüntülerin yanısıra gözaltında tutulduğu sırada Yılmaz Koç’un kredikartından 02.30 sıralarında bir petrol istasyonundan 80 TL’lik alışveriş yapıldığı tespit edildi.

Karakoldaki polis dayağını anlatan Yılmaz Koç şöyle konuştu: “Polisler ilk etapta bize çok iyi davrandılar. Biz daha sonra başımıza böyle bir şey gelmediği için avukatımızı

arama ihtiyacı duyduk. Geç saat olduğu için avukata ulaşmakta zorlanıyorduk. Ben bir yandan kardeşim bir yandanarıyordu. Bu sırada kardeşim avukatı ararken, kapıya doğru yöneldi. Bunun üzerine polisler bir anda kardeşiminüzerine yürüyüp tartaklamaya başladı. Ben de müdahale edince, sivil bir polis beni, diğerleri de kardeşimi dövmeyebaşladılar. Bize hakaret ve küfürler ettiler. İnsanlığımızdan utandık, onurumuzu incittiler. Biz kendilerine herhangi birşey yapmadık, çok iyi davrandık, soruşturmalarını engelleyecek har hangi bir durum olmadı. Bizi dövmelerine anlamveremedik” dedi.

Yılmaz Koç ayrıca başlarından geçen olayı Engin Çeber olayına benzetti. “Gözaltında yediğimiz dayak esnasındabir an aklımıza Engin Ceber geldi. Onun gibi faili meçhule mi gideceğiz diye korkuya kapıldık.” dedi.

Yüzlerce kişi hastatutsaklara özgürlük istedi

İlerici, devrimci kurumlar, Zere’nintahliye edilmesinin ardından “Hastatutsaklar serbest bırakılsın!” şiarıyla devamettikleri eylemlerini 4 Aralık günü desürdürdü.

Taksim Tramvay Durağı’nda birarayagelen yaklaşık 500 kişi GalatasarayLisesi’ne yürüdü. Eyleme, Türkiye’debulunan Venezuela’dan Bernardo Flaggio(FARC), Avusturya’dan Leo Gabriel(Dünya Sosyal Forumu Ulusal KonseyÜyesi), Lübnan’dan Av. Mokaled Ghadi(Lübnan Komünist Partisi) ve Lübnan’danMahmoud Ali Khalil (Lübnan KomünistPartisi) katılarak destek verdi.

Kitle İstiklal Caddesi üzerinde bulunanMephisto Kitabevi önüne geldiğinde oturmaeylemi gerçekleşti. Burada hep bir ağızdansöylenen Çav Bella Marşı’nın ardındanGalatasaray Lisesi önüne yüründü.

Yürüyüşün sonunda basın açıklamasınıKESK MYK Üyesi Akman Şimşekgerçekleştirdi. Şimşek yaptığı açıklamada,haftalardır yürüyüş gerçeleştirdiklerini,hasta tutsaklar serbest bırakılıncaya kadarda yürümeye devam edeceklerini söyledi.Devletin yaşama hakkını ihlal etme vehapishaneleri ölüm evlerine çevirmeözgürlüğünün olmadığını söyleyen Şimşek,hasta tutsakların serbest kalmalarının temelbir hak olduğunu ve bu haktanvazgeçmeyeceklerini ifade etti.

Basın açıklamasının ardından, DünyaSosyal Forumu Ulusal Konsey Üyesi LeoGabriel bir konuşma gerçekleştirdi. Gabrielkonuşmasında, dünyanın bütün ülkelerindesiyasi tutsakların olduğunu, kendilerinin deülkelerinde bu tür sorunlarla ilgilendiklerinibelirtti.

Adana’da hasta tutsaklariçin eylemler sürüyor...

Güler Zere’nin tahliye edilmesininardından hasta tutsakların serbestbırakılması talebiyle Adana’da 5 Aralıkgünü İnönü Parkı’nda gerçekleştirileneylemde yüzlerce devrimci ve demokratıntecrit koşularında cezaevlerinde tutulduğubelirtilerek bunlardan 39’unun ölümleyaşam arasındaki ince çizgide bulunduğuifade edildi.

Yakın zamanda Güler Zere’nin serbestbırakılması üzerinden bu sorunlarınçözüldüğü izleniminin yaratılmayaçalışıldığı, ancak sorunların varlığını aynenkoruduğu söylendi. Açıklamada hastatutsaklardan Erol Zavar ve AbdulsametÇelik’in durumları anlatıldı.

Basın metninin okunmasının ardından10 dakikalık oturma eylemine geçildi.

Erol Zavar’a Yaşam HakkıKoordinasyonu, Alınteri, BDSP, ÇHKM,İHD, ESP, DİP, DİSK, Halk Cephesi,Halkevleri ve ÖDP’nin katıldığı eylemsloganlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Adana

Hasta tutsaklara özgürlük!

GOP’ta faşist saldırı protesto edildi...

İlerici ve devrimci kurumlar, Gaziosmanpaşa Meydanı’nda 6 Aralık günü gerçekleştirdikleri basın açıklaması ile 4Aralık akşamı sivil faşist ve polis işbirliği içerisinde gerçekleştirilen saldırıyı protesto etti.

Proleterce Devrimci Duruş (PDD), Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), Mücadele Birliği Platformu,Demokratik Haklar Federasyonu (DHF), Partizan, Ezilenlerin Sosyalist Partisi Girişimi, Toplumsal ÖzgürlükPlatformu, Toplumsal Dayanışma Ağı Derneği, Eğitim-Sen 4 No’lu Şube’nin gerçekleştirdiği ortak eyleme,Halkevleri, Sosyalist Parti ve DTP de destek verdi.

Yapılan ortak açıklamada, son dönemlerde sokaklarda azgın bir devlet terörü ve bunu tamamlarcasına linçdalgasının estirildiği belirtilerek devrimcilerin, komünistlerin ve Kürt halkının bu saldırılardan nasibini alan kesimlerolduğu ifade edildi.

Açıklamada, yine semtlerde devrimci dergilerin dağıtımını yapan devrimcilerin gözaltına alınarak, polisin taciz vetehditlerine maruz kaldıkları belirtildi. Linç saldırılarının son halkasının 4 Aralık’ta Gaziosmanpaşa’da yaşandığınınifade edildiği açıklamada, anket firmasında çalışan gençlere devlet eliyle organize edilen 20 kişilik sivil faşistlerinsaldırdığı, saldırıda Sedat Kula ve Burhan İlgin ve olaya müdahale etmeye çalışan bir kişinin ağır yaralandığı ifadeedildi.

Proleterce Devrimci Duruş dergisi okuru ve anket firması çalışanı Enver Alpşan’ın olayları teşhir ettiği için polistarafından gözaltına alındığının söylendiği açıklamada, Alpşan’ın keyfi bir şekilde bir gün tutulduğu, bu esnadatehditlere maruz kaldığı belirtildi. Basın açıklamasının sonunda, işçi ve emekçilere seslenilerek, faşist saldırı teşhiredildi. Saldırının ardından meydanda bulunan MOBESE kameralarının kaldırıldığı ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Zafer direnen emekçinin olacak! 8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Sermaye devleti son dönemde arttırdığı baskı vezorunu bir kez daha devreye soktu. Devlet ve hükümetyetkilileri üste üste yaptıkları pervasız açıklamalarveuygulamalarla haklı ve meşru talepleri doğrultusunda25 Kasım’da iş bırakarak alanlara çıkan on binlercekamu emekçisini soruşturma, sürgün ve işten atmatehdidiyle sindirmeye çalışıyorlar. 25 Kasım’ınüzerinden henüz bir hafta bile geçmeden başta taşrakentleri olmak üzere Kürdistan’da ve diğer illerdesoruşturma ve işten atma saldırıları uygulanmayabaşladı. Kuşkusuz devletin bu saldırısı öngörülmeyenbir durum değildi. Bundan dolayı KESK öndenhazırlamış olduğu savunma metinlerini üyelerineulaştırmaya başladı. Soruşturma terörü, sendikaşubelerinde üyelerle gerçekleştirilen 25 Kasımdeğerlendirme toplantılarında temel gündemmaddelerinin başında gelmektedir.

Soruşturma, sürgün vb. baskı ve saldırılara karşıyükseltilecek tepkinin kendi sınırlarının ötesinde biranlamı bulunmaktadır. Zira geçmiş yıllardagerçekleştirilen iş bırakma eylemlerinde olduğu gibisermaye devletine verilemeyen her tok yanıt sadecesendikalara üye kamu emekçilerinde değil genelolarak kamu emekçileri kitlesinde bir moralbozulmaya, sendikalara ve mücadeleye karşıgüvensizliğe, geri çekilmeye neden olmaktadır. Bunedenle sorun hiç de kendi içinde hukuksal olarakyaşanan bir sorun değildir. Bundan dolayı dasoruşturma terörüne karşı verilecek yanıt sadecehukuksal alanla sınırlı olmamalıdır.

Uzun bir dönemdir geri çekilen kamu emekçilerihareketi 25 Kasım’la birlikte üzerindeki ölü toprağınısilkelemiş, bir hareketlilik içerisine girmiş oldu. Hem25 Kasım’ın ön hazırlık sürecinde, hem de sonrasındaeyleme katılan kamu emekçilerinin en temelkaygılarının başında soruşturma terörü geldiğibilinmektedir. Kamu emekçileri her fırsatta “eylemekatılırsak ya da sevksiz iş bırakırsak ne gibi bir cezaalacağız, soruşturma açılırsa ne yapacağız” vb.sorularla bu kaygılarını dile de getirmiş oldular. Ancakne yazık ki sendikaların soruşturma terörüne karşıtutumu sadece hukuksal alanla sınırlandırılmış oldu.Kamu emekçilerinin mücadelesini mecliskoridorlarına sıkıştıranlar, fiili-meşru mücadelegeleneğine sahte sendika yasası için sırt çevirenler 25Kasım sonrasında da devletin baskı ve terörüne karşıfiili-meşru bir yanıt üretmek yerine tek başınahukuksal mücadeleyi yeterli görmektedirler.

Soruşturma ve sürgün saldırısına karşı yürütülecekmücadele aynı zamanda 25 Kasım’ın ardından sürecinbir günlük iş bırakma eylemini de aşacak tarzdadevam etmesi için ayrıca önemlidir. Eğer 25 Kasım’akatıldıkları, iş bıraktıkları için kamu emekçilerisonucundan bağımsız olarak soruşturmaya uğrarsa,sürgünler gerçekleşirse, özellikle sözleşmeli veişgüvencesiz çalışan emekçiler işten atılırsa veböylesine kapsamlı bir saldırı fiili-meşru eylemlerleyanıtlanamaz ve püskürtülemezse uzun bir döneminardından kıpırdanmaya başlayan kamu emekçilerihareketi yeniden ve bir kez daha uzun süreliğine geriçekilecektir. 25 Kasım’ın yarattığı moral değerler hebaedilecektir.

25 Kasım’ın kendisini de aşarak mücadelenindevam etmesi, kamu emekçilerinin kendi özgüçlerine,örgütlü gücüne ve mücadeleye güven duyması, keyfibaskı ve zora karşı sesini yükseltebilmesi, itaatkarmemur yerine başkaldıran emekçi kimliğinin vebilincinin gelişmesi için tek başlık altında “Soruşturmaterörüne son, soruşturmalar geri çekilsin, verilencezalar iptal edilsin!” vb. taleplerle bir kez dahasevksiz iş bırakma, iş yavaşlatma, işyerini terketmemevb. fiili-meşru yöntemlerle mücadele örgütlenmelidir.Hukuksal mücadele ise hak alıcı militan mücadeleninyanısıra yürütülmelidir.

Bu aynı zamanda KESK’in çağrısına uyan, 25Kasım’da iş bırakarak alana çıkan sendikasız ya da işgüvencesiz emekçilerin mücadeleye çekilebilmesi,örgütlülüğe güven duyabilmesi için de zorunludur.Zira henüz ilk örneklerinin yaşandığı işgüvencesizemekçilerin işten atılması saldırısı fiili eylemlerlekarşılanamaz, işten atılan emekçiler işe geri alınana, işgüvencesine kavuşana kadar mücadele büyüyerekdevam ettirilemezse kadrolu-kadrosuz, işgüvenceli-işgüvencesiz emekçilerin mücadelesininortaklaştırılabilmesi olanaklı olmayacaktır. Sorun hiçde birkaç emekçinin işten atılıp atılmamasıyla,soruşturmalara karşı KESK’in avukatlar seferber edipetmemesiyle, savunmalar hazırlayıp hazırlamamasıylasınırlı değildir. 25 Kasım sonrası KESK’in soruşturmaterörüne karşı yürüteceği mücadele kamu emekçilerihareketinin geleceğiyle, emekçilerin birliğininsağlanmasıyla, mücadelenin ortaklaştırılmasıyla

doğrudan ilgilidir. Soruşturmanın yaygınlığı, işten atılan emekçilerin

sayısı, sürgünlerin yoğunluğu vb. pratik sonuçlarınabakılmaksızın bugünden 25 Kasım’dan dolayı devletinaldığı saldırgan tutuma ve keyfi baskıya karşı militanbir karşı koyuş örgütlenmelidir. İstanbul’daki eylemekatılan, Beyazıt Meydanı’nda kürsüden konuşmayapan KESK Genel Başkanı Sami Evren 25 Kasım’ınbir uyarı grevi olduğunu söyledi, sermaye iktidarınıuyararak talepleri karşılanmazsa genel greveçıkacaklarını ilan etti. Ancak hem 25 Kasım öncesindeyürütülen çalışmalar ve yapılan planlamalar, hem desonrasında yapılan değerlendirme ve danışma meclisikararları KESK reformistlerinin böyle bir niyet, iddiave irade taşımadıklarını göstermektedir. Tabandankopuk ve tabana güvensiz olan KESK reformistlerizayıf geçeceğini düşündükleri 25 Kasım tablosukarşısında şaşkınlığa uğramışlardır. Şimdi isemücadeleyi büyütmek, talepleri kazanmak yerineortaya çıkan imkanları “örgütlenme” adı altında “üyesayısını artırma” mantığıyla devşirmek niyetindedirler.Oysa on binler ortada fiili ve meşru bir eylem, haklıtalepler ve buna uygun bir mücadele çağrısıgördükleri, bunun için harekete geçen öncü, devrimci,ilerici kamu emekçilerinin çabası sayesinde ve bundandolayı KESK’i haklarını sermaye iktidarından koparıpalacak bir güç olarak gördükleri için iş bırakmış,alanlara çıkmıştır. Şimdi sıra bu kazanımları devletinbaskı ve zoruna karşı koruma görevini yerine getirmezamanıdır.

Bu görevi yerine getirecek olanlar da tıpkı 25Kasım’ın ön sürecinde olduğu gibi eylemi örgütlemekiçin çaba gösteren, yüzünü tabana dönen öncü,devrimci, ilerici kamu emekçileridir. Bugünden 25Kasım’ı aşacak bir tarzda sürecin devam etmesi,mücadelenin işyerlerinden doğru örgütlenmesi içinsoruşturma, sürgün ve işten atma saldırılarına karşıfiili-meşru eylemler örgütlenmeli, kamu emekçilerininhak ve talepleri kazanılıncaya kadar eylem, direniş,grevlerle mücadeleye devam edilmelidir. Eğer devletinbaskı ve zoru püskürtülemezse, bundan dolayı mağdurolan emekçiler mücadele ile savunulamazsa yarınemekçileri daha ileri süreçlere hazırlamak, hareketettirmek, mücadeleye sevk etmek mümkünolmayacaktır. Soruşturma terörüne karşı mücadeleningörev ve sorumlulukları bu kapsamda ele alınmalı,işyerlerinde, sendika ve şubelerde süreç bu bakışlatartışılmalı, bu yönlü kararlar alınması için sendikalarabasınç oluşturulmalıdır.

25 Kasım eyleminin ardından sermaye devleti soruşturma, sürgün ve işten atmalarla kamuemekçilerini yıldırmaya ve sindirmeye çalışıyor…

Soruşturma, sürgün ve işten atmasaldırısına karşı militan yanıt verilmelidir!

AYÖP MEB önündeydiAtaması Yapılmayan Öğretmenler Platformu (AYÖP) 25 Kasım grevine katıldığı gerekçesiyle Diyarbakır

AYÖP temsilcisi İrfan Balık’ın işine son verilmesini Milli Eğitim Bakanlığı önünde protesto etti.Saat 13.00’te gerçekleşen açıklamayı AYÖP temsilcisi Yusuf Yıldız okudu. Açıklamada, sözleşmeli olarak

çalışan öğretmenlerin okullarında keyfi baskılara maruz kaldıkları ifade edildi. Birçok yönden keyfi ve haksız olan ücretli öğretmenlik uygulamasına en kısa zamanda son verilmesinin

gerektiğinin belirtildiği açıklamada MEB’e çağrı yapıldı.Açıklamanın ardından oturma eylemi yapıldı.

-Kamu emekçileri insanca yaşama ve çalışmakoşulları başta olmak üzere özlük hakları, demokratikve iktisadi talepleri doğrultusunda 25 Kasım’da işbıraktı. 25 Kasım günü Türkiye’nin dört bir yanındaonbinlerce kamu emekçisi alanlara indi. Siz eyleminasıl değerlendiriyorsunuz? Başarılı mıydı?

Mevlüt Ülgen (İzmir SES üyesi): Eylemi benbaşarılı buluyorum. KESK 250 bin dolayında üyesi ilegündemi belirledi. “Toplu sözleşme yoksa grev var”eksenli yürüttüğü mücadele toplumsallaştı. TürkKamu-Sen’in bu eksen üzerinden greve katılmasıönemli. Memur-Sen eylemin boyutu ve sonuçlarıkarşısında önümüzdeki yıl toplu sözleşme olmazsatoplu görüşmeye katılmayacağını açıkladı. Ne kadaruyarlar, samimiyetleri nedir ayrı tartışma konusu amabunu söylemeleri önemli.

KESK yalnızca kamu emekçilerinin taleplerinidillendirmedi. İşsizin, asgari ücretli işçinin, emeklinin,kadınların tüm ezilen ve mağdurların sesi soluğuolmaya çalıştı.

Kırklareli Eğitim-Sen üyesi 1. emekçi:Başarılıydı. Eylem sonrası eyleme katılanların kendineolan güvenleri arttı. Sendikanın prestiji arttı.

Kırklareli Eğitim-Sen üyesi 2. emekçi: Kimieksiklikler olmasına rağmen emekçilerin sesleriniduyurması yönüyle başarılı bir eylemdi. Bundansonrası için de emekçilerin mücadelesini yükseltmekiçin değişik eylemliliklerin örgütlenmesi gerektiğinidüşünüyorum.

- 25 Kasım’ın örgütlenmesinde bazı il ve şubelerde“örgütlenme komitesi”, “grev komitesi” vb. tabanörgütlülüklerinin oluşturulması ne kadar etkili oldu?Sonrası için bu tür taban örgütlülüklerinin varlığıdevam etmeli mi?

Mevlüt Ülgen (SES üyesi): KESK tarihindebaşarılı eylem ve etkinliklere baktığımız zaman bueylemlerin tabandan örgütlendiğini, uzun bir hazırlıksürecinin sonucunda olduğunu görürüz. Bu eyleminde, işyeri ve şubelerde yaşanan tartışma ve önerileringenişletilmiş KESK Danışma Kurulu’nda 6 ay öncealındığı görülecektir. İyi bir hazırlık süreci ve doğruzamanlama önemli. KESK ve bağlı sendikalar üye veemekçilerle bağlarını daha dinamik ve katılımcıyapacak işleyişi kurmak zorunda. Başarılı olmakistiyorsa bunu yapmak durumunda. Bizi, Türk Kamu-Sen veya Memur-Sen’den ayıran yalnızca taleplerimizolmamalı. Asıl ayraç sendikal işleyiş ve karar almasüreçleridir. Sendikal işleyiş ve ortamdır. Demokratik,eşitlikçi, çoğulcu, özgürlükçü değerlerdir.

Kırklareli Eğitim-Sen üyesi 1. emekçi: İlimizdebu komitelerin oluşmasında sıkıntı oldu. Sadeceörgütlenme komiteleri etkili oldu. Evet, bu tür tabanörgütlülükleri devam etmeli ve hız kesmeden işyerigezilerine devam edilmeli. Bu konuların okullardagündemde tutulması sağlanmalıdır.

Kırklareli Eğitim-Sen üyesi 2. emekçi: Bukomitelerin oluşturulmasının genel anlamıyla eyleminörgütlenmesinde olumlu katkısı olduğunudüşünüyorum.

- 25 Kasım uyarı greviydi. Bu açıdan kamuemekçileri ileri sürdükleri hak ve taleplerini kazanmakiçin 25 Kasım’ın ardından neler yapmalıdırlar?Mücadele 25 Kasım’ı da aşacak tarzda nasılbüyütülmeli, hangi yol ve yöntemlerle süreç devametmelidir?

Mevlüt Ülgen (SES üyesi): KESK bugün 15milyon işçi ve emekçinin olduğu bir ülkede 250 binüyesi ile emekçilerin, ezilenlerin, emekçilerin,işsizlerin, taşeron işçilerin, güvencesiz çalışanlarınsesi olmaya çalışıyor. Barış, demokrasi, eşitlik veözgürlük taleplerine sahip çıkmaya çalışıyor. Bumücadele sürekliliği olan bir mücadeledir. Bir eylemveya grevle süreci değerlendirmek doğru değil. Bueylem toplumda bir duyarlılık olduğunu gösterdi.Şimdi bu duyarlılığı örgütlemek gerekiyor. Emek veişçi sınıfı hareketini örgütlemek siyasallaştırmakgerekiyor. Emek, demokrasi, eşitlik ve özgürlüktaleplerini yükseltecek, barış ve eşit haklarmücadelesini büyütecek bir siyasi organizasyonzorunluluk olarak önümüzde duruyor. Biz TepecikEğtim Araştırma Hastanesi’nden Konak Meydanı’na

yürürken “Geliyor geliyor genel grev geliyor!” diyekoştuk. Şimdi genel grevi örgütleme, KESK ve sınıfhareketini büyütme zamanı. Yeli işçiden, emekçidenyana estirme zamanı.

Kırklareli Eğitim-Sen üyesi 1. emekçi: Dahabüyük ve etkili bir grevin altyapısını şimdidenhazırlamak gerekir. Üye olan olmayan herkesi çıkacakolan Kamu Personel Reformu Kanunu hakkındabilgilendirerek yol ve yöntemler tabanla berabertartışılmalıdır.

Kırklareli Eğitim-Sen üyesi 2. emekçi: Grevçalışmalarıyla beraber kitleyle bağların pekiştirildiğinidüşünüyorum. Bu sıcaklığın korunması gerekli. Ayrıcadaha etkili yöntemler ve eylemler için kitleylekurulacak bağlarla genel merkeze itici güç yansıtılmalıdiye düşünüyorum.

Kazanana kadar grev! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Kamu emekçileriyle 25 Kasım sonrasına ilişkin konuştuk…

“Şimdi grevi örgütleme zamanı!”

KESK kuruluşunu kutluyor!KESK’in 14. kuruluş yıldönümü Bursa ve İzmir’de kutlandı.

Bursa’da basın açıklaması KESK Bursa Şubeler Platformu tarafından gerçekleştirilen basın açıklamasını KESK Dönem Sözcüsü

Cemal Akkurt okudu. “KESK tarihi sendikal hak ve özgürlükler ve demokrasi mücadelesi tarihidir” diyen Akkurt, KESK’in “hak

verilmez alınır” ilkesi üzerinden yürüttüğü fiili ve meşru eylem anlayışı ve pratiğiyle bu mirası kararlılıklageliştirmekte olduğunu ifade etti.

25 Kasım grevine kadar yürüttükleri grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı mücadelesini aynı inanç vekararlılıkla sürdüreceklerinin altını çizdi.

Şube binasında gerçekleşen basın açıklamasına 40 kişi katıldı.

KESK’liler kahvaltıda buluştu İzmir’de saat 10.30’da kahvaltılı basın toplantısı yapıldı. Basın metnini dönem sözcüsü Ali Kılıç okudu.

Açıklamada, kamu emekçilerinin 14 yıldır sürdürdüğü sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinindeneyimlerine ve fiili-meşru mücadele anlayışına vurgu yapıldı.

KESK’in mücadelesi sonucunda siyasi iktidarların sendikayı tanımak zorunda kaldıklarını ama bunarağmen toplu sözleşme ve grev hakkını içeren bir yasa çıkarmaktan kaçındıklarını söyleyen Kılıç, 25 Kasımgrev isonrasında KESK’lilere açılan soruşturmalara değindi. 25 Kasım günü Balıkesir’de gözaltına alınanBTS üyelerinin 7 Aralık günü görevden alındıkları bilgisini verdi.

Ayrıca Eğitim-Sen 5 No’lu Şube üyesi bir okul müdürü ve Çakabey Vergi Dairesi’nde çalışan BES üyesi17 kişiye soruşturma açıldığı ve BES’lilerin savunmalarının istendiği belirtildi.

Kızıl Bayrak / Bursa - İzmir

Tekel işçisi direniyor...10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

TEKEL işçileri bir çok ilde eylemler gerçekleştirdi.Yapılan eylemlerde işçiler, TEKEL’e bağlı fabrikalarınkapatılması ve çalışanların iş akitlerinin Ocak ayısonunda feshedilmesini protesto etti. TEKEL işçileriİstanbul’da da eylemdeydi. Tayyip Erdoğan, HaliçTersanesi’nde Sütlüce ve Hasköy motorlarının suyaindirilmesi töreninde konuşurken, Tayyip Erdoğan’ınkonuşmasını “TEKEL sizden müjde bekliyor!”sloganıyla kesen işçiler, TEKEL’e bağlı fabrikalarınkapatılması ve çalışanların işlerine son verilmesineyönelik tepkilerini ortaya koydular.

Tayyip Erdoğan’dan bekledikleri yanıtı alamayanişçiler, Erdoğan “Ayaküstü müjde veren liderlerdendeğilim” sözleri üzerine Erdoğan’ı yuhaladılar. Bununüzerine işçilerin etrafı güvenlik güçleri tarafındansarıldı ve işçiler alandan çıkarıldılar. Eylem sırasında 4işçi gözaltına alındı. İşçilerin protestosunu karalamayaçalışan ve işten çıkarmaları meşrulaştırmak isteyenTayyip Erdoğan ise kürsüden yaptığı konuşmaboyunca demagojik söylemlerle kapatmaya meşruiyetkazandırmaya çalıştı.

Erdoğan bunu hep yapıyor, işçilere saldırıyor!

İstanbul’da konuşan Erdoğan TEKEL işçilerinintepkisi üzerine, bu ülkede çalışmadan, yatarak parakazanma döneminin kapandığını söyleyerekhizmetkarı ve parçası olduğu burjuvazinin işçilerinsırtından servetine servet kattığı gerçeğini karartmayaçalıştı. İşçi sınıfını ve üretici köylülüğü “yan gelipyatan”lar olarak gösterme çabasını sürdürdü.

İşçi ve emekçileri kölece çalışma koşullarınamahkum eden politikalara imza atan ve “esnekçalışma” adı altında emekçilere uzun çalışma saatleridayatanlar, yalanlarla işçilerin meşru eylemlerinikaralamaya çalışıyor. “Şu anda TEKEL’de depodanbaşka hiçbir şey yok. Artık üreten bir yer değil.Özelleştirme kapsamı içerisinde TEKEL artıkdevrediliyor ve arzu edenler ihbar tazminatını, kıdemtazminatını zaten alıyor. Bunun yanında isteyenlere 4C’de istihdam kapısını açıyoruz. Kusura bakmayın bizsizi şu andaki işlevinizde istihdam edemeyiz. Bukonudaki gerekli çalışma zaten yapılıyor. Gerekliolanları sendika temsilcilerine sorarsanız onlar sizeanlatır” sözleriyle Erdoğan aslında özelleştirme vekapatma politikaları kapsamında sistematik birbiçimde işlevsizleştirilen kamu kuruluşlarınındurumuna ışık tutuyor. İşçileri 4-C kapsamındaistihdam edeceklerini söyleyen Erdoğan, işçileresefalet ücretini reva gördüklerini ve köleceçalıştıracaklarını, ayrıca işçilerin ekmeğine kandoğramak anlamına gelen fabrikaları kapatma planını,‘sendika temsilcileri’ ile paylaştıklarını itiraf ediyor.

Dünden bugüne özelleştirme ve kapatma kıskacındaki TEKEL

TEKEL’e yönelik özelleştirme ve kapatmasaldırısının ön adımları,1970’li yıllarda atıldı. Buçerçevede yabancı tütünün ülkeye kaçak girmesinefırsat verildi.12 Eylül sonrası dönemin başbakanıTurgut Özal ve hükümeti uluslararası sermayeninihtiyaçlarına göre yeni düzenlemelere girişti. ANAP

hükümeti tarafından kaçakçılığı meşrulaştırmakamacıyla önce yabancı sigara ithaline izin verildi.TEKEL, 1983 yılından itibaren yabancı sigaraları ithaletmeye ve iç piyasaya sürmeye başladı. Tütün ithalatı1984 yılından sonra serbest bırakıldı.1986 yılında birkanun değişikliğiyle tütün mamullerinin üretim,dağıtım ve satışında devlet tekeli kaldırıldı. SermayeyeTEKEL ile ortaklık şartıyla, sigara üretimi yapma izniverildi. Böylece sermayenin önü açıldı.

IMF ve Dünya Bankası’nın gözetiminde TEKEL’inözelleştirilmesine hız verildi. İMF ve DünyaBankası’nın istemi doğrultusunda Özelleştirme YüksekKurulu karar aldı. Tütün Yasası yürürlüğe girdi. Buyasa ile tütünde destekleme alımlarına son verildi.Sözleşmeli üretime geçildi. TEKEL’in içki bölümüözelleştirildi. Şimdi sıra kalan sigara fabrikalarınageldi.

Özelleştirme TEKEL işçilerini vurdu. TEKEL’deçalışan işçi sayısı adım adım azaltıldı.1985’te 57.613istihdam sayısı, 1995’te 40.841’e, 2001’de ise32.294’e düşürüldü. TEKEL’in 1989 yılında sigaradayüzde 90 olan pazar payı, 2009 yılına gelindiğindeyüzde 38’e kadar düştü. “TEKEL zarar ediyor, pazarpayı düşüyor” denilerek özelleştirme saldırısıaklanmaya çalışıldı.

TEKEL alkol bölümü sermayeye açıkça peşkeşçekildi. Mey İçki hisselerinin %90’ını Teksaslı birşirkete 810 milyon dolara satarak kârına kâr kattı. Buözelleştirme sayesinde sermayenin nasıl kolayından birrant elde ettiği bütün açıklığı ile ortaya çıktı. Bunedenle sermaye hükümeti oldukça kararlı bir şekilde,TEKEL’in tasfiyesine yönelik, özelleştirme çabasınısürdürüyor.

Alkol bölümünün özelleştirilmesinin bedeliniişçiler ödedi. Binlerce TEKEL işçisinin doğrudanetkilendiği özelleştirme süreci, üzüm üreticisiemekçileri de vurdu. Zira TEKEL, üzümü doğrudanüreticisinden alırken, özelleştirmeden sonra yeniişletme sahipleri, üretici yerine tüccarlardan üzümaldılar. Bu da ürünlerin fiyatlarının düşmesine nedenoldu. Bu durum, üzüm üreticisi emekçi köylülüğünzarar etmesi ve işsiz kalmasına yol açtı.

Sermayenin isteği olan TEKEL’in yok edilmesininşimdiki aşaması ise sigara bölümüdür. Sermayehükümeti bu konuda kendinden beklenen görevinbilinciyle sigara fabrikalarının tasfiyesine yönelikçabasını yoğunlaştırmaktadır. Aynı zamanda sermayehükümeti TEKEL işçilerinin fabrikaların kapatılmasınakarşı büyüyen mücadele isteğini de boğmayaçalışmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın saldırganlığı, tam dabu sermaye yanlısı politik tutumundan kaynaklanıyor.

TEKEL işçilerinin fyürüttüğü mücadeleyi sendika ağaları da boğmaya çalışıyor

TEKEL işçisinin son eylemlerde haykırdığı ikitemel slogan vardı. Bu sloganlar, “Türk-İş uyuma!” ve“Genel grev-genel direniş!” sloganlarıydı. Busloganlar TEKEL işçilerinin fabrikalarınınkapanmasına yönelik militan tepkisinin ifadesiydi.Bırakalım eylemlere önderlik etmeyi, eylemlersırasında Türk-İş yönetimi işçileri ziyaret dahi etmedi.Sendika ağaları, sermaye saldırısını sürdürürken“bayram tatili” yaptı. İşçilerin kararlılığı sonucu alınan

eylem kararları ise, Tek Gıda-İş’in örgütlü olduğuişyerleri ile sınırlandırıldı.

Türk-İş, TEKEL fabrikalarına yönelik kapatmasaldırısını, tıpkı özelleştirme saldırılarında olduğu gibigündemine almaktan özenle kaçınıyor. Zira ne Türk-İş,ne de Tek-Gıda-İş merkezleri özelleştirmelere vekapatma saldırılarına karşı değiller. Aksine,özelleştirme ve kapatma saldırılarının kazayauğramaması için çaba gösteriyorlar.

Özelleştirme kapsamındaki neredeyse tümKİT’lerde Türk-İş’in örgütlü olması nedeniyle, bugünekadar ciddi hiçbir direniş yaşama geçirilmedi. Gerekgenel merkez, gerekse merkeze bağlı sendikaların eziciçoğunluğu, sınıf işbirlikçisi tutumu ısrarla sürdürdü.Bu davranış çizgisi, kuşkusuz bilinçli, sermaye yanlısıpolitik tutumdan kaynaklanıyor.

Sendika ihanet şebekelerinin bugüne kadar ortayakoyduğu pratik, etkili direnişlerle özelleştirme vekapatma karşıtı mücadelen kaçmaktır. DolayısıylaTEKEL işçileri kapatma saldırısına karşı mücadeledebir taraftan sermayeye dur demeli, öte yandanişbirlikçi sendika ağalarını hedefe çakmalıdır.Kapatmaya karşı mücadele her şeyden önce en genişemekçi kesimlerin ortak bir mücadele perspektifindebirleşmesini gerekli kılıyor.

TEKEL fabrikalarının kapatılmasına yönelikadımlar çok önceden atılmaya başlandı. Tüm bunlarortadayken, mücadelenin sınırlı bir zamanasıkıştırılması Türk-İş ve Tek-Gıoa İş’in başınaçöreklenmiş sendika ağalarının uzlaşmacı tutumununaçık göstergesidir. Türk-İş’in kapatma saldırısınayönelik tutumunu TEKEL işçileri içinden geçtiğimizbu süreçte daha iyi kavradılar. TEKEL işçileri bubürokrasiyi aşacak ve devre dışı bırakacak gücesahiptir. Taban örgütlenmeleri ile bu gücü açığaçıkarmak ve sınıfın diğer bölükleriyle mücadelebirliğini sağlamak acil ihtiyaçtır. Ancak o zaman grevsilahı etkili bir şekilde kullanılabilinir.

TEKEL işçileri direniş kararlılıkları vesendikacıların ayak oyunlarını boşa çıkararak, kapatmasaldırısına karşı sürdürdükleri mücadeleyi güvenceyealabilirler. TEKEL işçileri özelleştirme ve kapatmasaldırılarıyla kendilerini bekleyen geleceksizliğinfarkındalar. Ortaya çıkan işçilerin büyük tepkisi,duyarlılıkları ve eylem kararlılıkları, bu durumun açıkgöstergesidir. TEKEL işçileri, taban örgütlülüklerinikurarak, komiteleşerek bu duyarlılık ve kararlılıklarını,sonuç alıcı bir eylem hattına taşıyabilmelidir. Bu daTEKEL işçilerinin acilen tabanın söz-yetki-karar sahibiolduğu örgütlerini kurmasını gerektiriyor. Ancakböylesi taban örgütlerine dayanan TEKEL işçileri,kapatma saldırısını boşa çıkarabilirler.

Erdoğan öfkeleniyor, sendika ağaları mücadeleyi hançerliyor…

TEKEL işçisi kapatma saldırısına karşı direniyor!

TEKEL işçileri, tabanörgütlülüklerini kurarak,komiteleşerek bu duyarlılık vekararlılıklarını, sonuç alıcı bir eylemhattına taşıyabilmelidir. Bu daTEKEL işçilerinin acilen tabanınsöz-yetki-karar sahibi olduğuörgütlerini kurmasını gerektiriyor.

TEKEL işçilerinin eylemlerinden... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Tek Gıda-İş Sendikası’na üye TEKEL işçileri işyerlerinin kapatılmasını ve işten çıkarmaları haftaboyunca gerçekleştirdikleri çeşitli eylemlerle protestoettiler. İşçiler birçok ilde TEKEL fabrikaları önündebasın açıklamalarının yanısıra ses getiren eylemleryaptılar. TEKEL işçileri 15 Aralık 2009 tarihindeTürkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya yürüyecekler.

Erdoğan’a protestoTayyip Erdoğan, Haliç Tersanesi’nde Sütlüce ve

Hasköy motorlarının suya indirilmesi törenindeTEKEL işçilerinin protesto gösterisi ile karşılaştı.İşçilerin etrafı güvenlik güçleri tarafından sarılırken,Erdoğan demogojik söylemlerle işçilere saldırdı.Erdoğan’ın konuşmasını “TEKEL sizden müjdebekliyor!” sloganıyla kesen işçiler, TEKEL’e bağlıfabrikaların kapatılmasını ve çalışanların işlerine sonverilmesini protesto etti.

Bu ülkede çalışmadan, yatarak para kazanmadöneminin kapandığını söyleyen başbakan kendisi vetemsilcisi olduğu sınıf olan burjuvazi sanki işçilerinsırtından semirmiyormuş gibi TEKEL işçilerininmücadelesini karaladı.

Diyarbakır’da işçilere polissaldırdı!

Diyarbakır Tütün İşleme Fabrikası’nın kapatılmasıkararını ve Yaprak Tütün İşletme Müdürlükleri’ndeçalışan işçilerin iş akitlerinin Ocak ayı sonundafeshedilmesini protosto etmek isteyen işçilere polissaldırdı.

Konuk Evi önünde gerçekleştirilen basınaçıklamasında fabrikanın kapatılmasıyla birlikte,çalışan 1069 işçinin yanısıra binlerce insanın damağdur olacağı ifade edildi.

Fabrikalarını kapattırmamak için mücadeleedeceklerini söyleyen işçiler gerçekleştirdiklerieylemin bir uyarı olduğunu, bu uyarı dikkatealınmadığı takdirde meşru olarak eylemlerine devamedeceklerini ifade ettiler.

Açıklamanın ardından valiliğe yürümek isteyenişçilerin önü polis barikatı ile kesildi. Yaşanan küçükçaplı arbedenin ardından işçiler, AKP İl Binası’nayürüme kararı aldı. Bir süre yürüyen işçilere polisburada da, gaz bombası ve tazyikli su ile müdahaleetti. Polisin müdahalesine taş atarak karşılık verenişçiler arasında yaralananlar oldu. İki işçinin degözaltına alındığı müdahalenin ardından eylem sonaerdi.

Adıyaman’da TEKEL işçilerieylemdeydi

Demokrasi Parkı’nda gerçekleştirilen açıklamadaişçiler, yüzlerine taktıkları maskelerle “AKPvirüsünden” korunduklarını ifade ettiler.

Basın açıklamasını okuyan Tek Gıda-İş SendikasıAdıyaman Şube Başkanı Mithat Yoldaş, Adıyaman’da756 Türkiye genelinde ise 11 bin TEKEL işçisininolduğunu belirterek, kendilerine işsizliğin revagörüldüğünü söyledi.

“AKP şaşırma sabrımızı taşırma!”, “Direne direnekazanacağız!” sloganlarının atıldığı eylemde Erdoğanistifaya çağrıldı.

Basın açıklamasının ardından işçiler AK Parti İlBaşkanlığı’na yürüdü.

İşçiler parti binasını yumurta yağmuruna tuttu.Polis yumurta atan işçileri gözaltına almak istedi fakatişçiler buna karşı çıkarak, gözaltına engel oldu.

TEKEL işçileri Adana’da yolkapattı

Adana’daki TEKEL fabrikasında çalışan işçiler yolkapatarak işten çıkarılmaları protesto ettiler.

Yaprak Tütün İşletmesi Müdürlüğü önünde yapılanaçıklamada, Tek Gıda-İş Sendikası Adana ŞubeBaşkanı Cafer Yaşar, Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz veAlkol İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürlüğü’ne (TTA)bağlı işyerlerinin kapatılacağını ve buralarda çalışanişçilerin 4/C statüsünde başka kurumlara tayinedileceğini belirtti.

Açıklama sona erdikten sonra sendika üyesiTEKEL işçileri, sloganlar eşliğinde işyeri önündeki D-

400 kara yolunu bir süre trafiğe kapattılar.

TEKEL işçileri AKP önündeTek Gıda-İş Sendikası önünde toplanan TEKEL

işçileri buradan AKP İzmir İl Binası’na yürüdü. İşçilersendika binası önünde yolu trafiğe kapatırken eylemekatılmayan sendika yetkililerine tepki gösterdi. İşlerinikaybetmek istemediklerini belirten TEKEL işçileri,4/C’li olmayı kabul etmedikleri için ücretsiz izneçıkarıldıklarını ifade ettiler.

Tek Gıda-İş Genel Yönetim Kurulu tarafındanyapılan yazılı açıklamada da 15 Aralık eylemine çağrıyapıldı.

TEKEL işçileri eylemlerini sıklaştırıyor...

Konut Sempozyumugerçekleştirildi

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından düzenlenen Konut Sempozyumu 3-4Aralık 2009 tarihlerinde İstanbul Teknik Üniversitesi Taşkışla Kampüsü’nde gerçekleştirildi. Altı oturumdanoluşan sempozyumda 22 tebliğ sunuldu.

Sempozyumun ilk günü açılış konuşmaları ile başladı. Konuşmaların ardından Prof. Dr. Ruşen Keleş“İnsan Hakkı Olarak Konut” başlıklı bir tematik sunum gerçekleştirdi. Sunumun ardından ilk oturuma geçildi.Katılımcılar sırası ile; “Ev Nedir?”, “Yaşam Kültürünün Konut Planlamasına Etkisi”, “Sosyal Konut Bir Rüyamıydı?” ve “Sosyal Konut Politikalarında Temel Çıkmaz: Mülk Sahipliği ve Rant Ekonomisi” başlıklısunumlarını gerçekleştirdiler.

İkinci oturum Prof. Dr. Zekiye Yenen’in başkanlığında başlatıldı. Bu oturumda ağırlıklı olarak KonutKooperatifçiliği, Toplu Konut, TOKİ ve İstanbul Konut Uygulamaları konuları üzerinde yoğunlaşıldı.

Yüksek Mimar Yıldız Uysal’ın başkanlığındaki ilk günün son oturumunun ardından soru-cevap kısmınageçildi.

Sempozyumun ikinci günü Prof. Dr. İlhanTekeli’nin tematik sunumu ile başladı. Sunumun ardındandördüncü oturum başlatıldı. Dördüncü oturumun ilk sunumu Doç. Dr. İclal Dinçer tarafından gerçekleştirildi.Dinçer’in ardından sözü Doç. Dr. Hatice Kurtuluş aldı. Kurtuluş sunumunda ağırlıklı olarak “yapsatçılık”konusuna değindi. Dördüncü oturumun son sunumu ise Doç. Dr. Asuman Türkün tarafından gerçekleştirildi.Yüksek Mimar Erdal Aktulga başkanlığındaki beşinci oturumda ise ağırlıklı olarak konut sunum biçimleri vebu biçimlerdeki değişimler irdelendi.

Sempozyumun son oturumu Yüksek Mimar Mükremin Mungan başkanlığında başladı. Prof. Dr. SemaErder, Yrd. Doç. Dr. Ayten Alkan ve Prof. Dr. Orhan Hacıhasanoğlu’nun katıldığı bu oturumda konuşmacılarsırası ile, “Yerel Siyasette Popülizm, Gecekondudan Sosyal Yardıma”, “Cinsiyet Rejimi ve Konut” ve “KonutKonusunda Lisansüstü Eğitim” konularında tebliğlerini sundular. Sempozyumda “konut” kavramının şehirplancıları ve mimarlar dışında birçok disiplin tarafından tartışılması sempozyumun olumlu bir yanıydı.Sempozyuma katılım sınırlı sayıda oldu.

Toplumcu Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları

Geçtiğimiz yıl yürürlüğe konulan SosyalSigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) ilebirlikte sağlık hakkının özelleştirilmesinde önemli biradım atılmış ve sağlık hizmetleri paralı halegetirilmişti. Bir süre önce tam da yasanın yürürlüğegirmesinin 1. yılında sağlıkta katılım payı adı altındasigortalılardan % 10 ile % 30 arası ücret farkıalınacağı belirtilmiş ve hemen yürürlüğe sokulmuştu.Bununla beraber sözde sosyal güvencesi olanların,yıllarca maaşlarından prim adı altında kesintileryapılarak paralarının gaspedilmesi yetmezmiş gibi birde sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri içinkatılım payı ödeme zorunluluğu getirilmiştir. Buduruma tedavi maksadıyla kullanılacak ilaçlar dadahil edilmiştir.

İşçi ve emekçilerin ceplerindeki son kuruşa dahigöz dikenler ve onların yaşam ve sağlık haklarını hiçesayanlar son olarak zorunlu kıldıkları % 30’lukkatılım payı bedelini 1 Ocak 2010’dan itibaren özelhastanelerde %70’e çıkaracaklarını kamuoyunaduyurmuş oldular. Bununla beraber SGK’lı hastalarınözel hastanelerde görecekleri tedavinin masraflarıortalama 2.5 kat artmaktadır. Yani özel hastanede1000 liralık tedavi gören bir hasta daha önce 300liralık bir fark ücreti öderken şu haliyle fark ücreti700 liraya çıkarılmış olacak.

Daha önce Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıtarafından Ortak Sağlık Birimleri ile ilgilikararnamenin yürürlüğe girmesiyle beraber sanayihavzalarında devlete bağlı sağlık kuruluşlarınınyerine özel kuruluşların önünü açan adımlar atılmıştı.Şimdi bu kuruluşları daha da palazlandırabilmekmaksadıyla katılım paylarını yükselterek sağlıkhakkından en çok yararlanması gereken işçi veemekçiler bu haktan tamamen mahrum bırakılmakistenmektedir.

Sağlık sermayedarları katılım payının %70’eçıkarılmasından da memnun olmadıklarını belirterekfark ücretlerindeki sınırlamanın tamamenkaldırılmasını istemektedirler. Sağlık hizmetlerininpiyasalaştırılması ve sektör haline getirilmesiyönündeki adımları yetersiz bulan sağlıksermayedarları hastalardan alınacak ücretin kendileritarafından belirlenmesini sağlayacak düzenlemelerinbir an önce yapılmasını talep etmektedirler. Bu talepile beraber kârlarından başka hiçbir şeyi gözlerigörmeyen bu kan emici asalaklar için insan sağlığınınhiçbir değerinin olmadığı gözler önüne serilmektedir.

Esnek üretim modelinin rayına kusursuzcaoturtulduğu, taşeron çalışma tarzının hemen hementüm sektörlerde yerleştirildiği böyle bir süreçtesağlıkta atılan bu adımlarla beraber işçi ve emekçilerölüme terk edilmektedir. İşçi sağlığı ve iş güvenliğitedbirlerinin esamesinin okunmadığı sanayihavzalarında işçiler patronların sömürü çarklarınınarasında öğütülürken üstüne bir de geçirdikleri işkazaları ya da mesleki hastalıklar neticesinde tedavigörmeleri gereken bu ticari sağlık kuruluşlarındaekstradan para ödemek zorunda bırakılmaktadır.

Kuralsızlığn artık kural olduğu herkesçe bilinenüretimin en esnek, taşeronluğun en yoğun olduğutersanelerde bu uygulama uzun zaman önce yürürlüğegirmişti. İşçi kanı ile servetlerine servet katan tersanepatronları örgütlü oldukları GİSBİR çatısı altındaOrtak Sağlık Birimi üzerinden kurdukları tezgah ileişçilerin, işyerinde gaspettikleri ücretleri yetmezmişgibi, ceplerinde kalan son kuruşu dahi almak içinçabalamaktaydılar. Bu zorunlu katılım payı ileberaber isteklerine daha da yaklaşmış olmaktadırlar.

Zira işçilerin sosyal güvencelerinin en çokgaspedildiği tersaneler bölgesinde bu sayılanlarsigortaları nispeten düzgün yatan işçiler içingeçerlidir. Sigortası loto gibi yatan işçilerindurumunun vehameti çok daha ağır boyutlardadır kitersane işçilerinin büyük bir kısmı bu durumdadır.

Sağlık hakkının gasbı karşısında işçi ve emekçilerolarak seyirci pozisyonundan sıyrılmak vehayatlarımız üzerinde oynanan bu kirli oyunlara karşı

bir an önce harekete geçmek gerekmektedir. Zirabizler sessiz kaldıkça sermayedarların istekleri onlarahizmette kusur etmeyen hükümet tarafından daha daileri boyutlarda yerine getirilecektir. Yaşamıköleleştirilmiş işçiler olarak başta sağlık hakkımızolmak üzere diğer tüm kötü çalışma ve yaşamkoşullarına karşı birleşip mücadeleye atılmaktanbaşka seçeneğimiz bulunmamaktadır.

Tersane İşçileri Birliği

- Direnişin başladığı ilk günden bu yana neler yaşadınız?Adem Güli: Direnişe ilk başladığım zaman çok tedirgindim. Ancak mücadele ile bütünleşince bu

tedirginlik yerini heyecan ve mücadele kararlılığına bıraktı. Daha önce bir direniş deneyimine sahip değildim.Polise ve patrona karşı nasıl bir duruş sergilemem gerektiği konusunda net değildim. Dolayısıyla direnişledayanışmaya gelen insanlarla bu konu üzerine konuştum. Dayanışmacı arkadaşlar bu konuda kendideneyimlerini aktardılar. Ben de içeriden ve dışarıdan birçok destek alarak bu direnişi layığıyla sürdürdüğümüdüşünüyorum.

- Direniş size bilinç, deneyim ve gelişmeler karşısında nasıl hareket etmeniz gerektiği konusunda neöğretti?

- Direnişin benim üzerimdeki etkisi olumlu oldu. Daha önce çeşitli direnişlere tanık olmuş ve destekvermiştim. Ama ilk defa ve üstelik tek başına bir direnişi sürdürmek durumundaydım. Teoride düşündüklerimipratiğe dökmem gerekiyordu. Pratiğe dökülünce daha iyi bir yol izlenebiliyor. Zaten yaptığın işler neticeverince sizin de izlemeniz gereken yol belirginleşiyor. Direnişe başladığımda günde en az 2-3 kez sivil-resmipolisler gelip gidiyorlardı. Sürekli sorular soruyorlardı. Dayanışma amacıyla yanımda bekleyen arkadaşlarımıve beni tehdit ediyorlardı. Arkadaşlarımı uzaklaştırarak beni yalnızlaştırmaya çalışıyorlardı. Zamanla direnişisürdürmemdeki kararlılığımı gördüler. Artık sivil polisler gelip gidip baskı uygulamıyorlar.

- Bugün fabrikalarda, atölye ve işyerlerindeki işçiler yaşadıkları haksızlıklara karşı söyleyecek sözleriolmalı. Ancak ne yazık ki çoğu işçi buna sessiz kalmakta. Bu durumdaki işçi ve emekçilere neleröneriyorsunuz?

- İşçiler asalak patronların kul-kölesi değildir. Bir işçi her şeyden önce bir insan olduğunu aslaunutmamalıdır. Çünkü bizim de patronlar kadar yaşamaya, yemeye, içmeye, gezmeye, eğlenmeye, okumaya,uyumaya ve dinlenmeye ihtiyacımız olduğunu bilmelidirler. Bunun için de işçiler kendi aralarında dinsel,mezhepsel, bölgesel, eski-yeni işçi vb. ayrımı yapmadan, hiçbir işçinin kendisinden farklı olmadığını bilerekhareket etmelidirler. En önemlisi haklarına sahip çıkmalı, patronların saldırıları karşısında örgütlenipmücadele etmelidirler.

– Son söz olarak ne söylemek istersiniz?- İşten atıldığımızda hemen çıkıp gitmek çözüm değil. Tek başımıza kalsak bile haklarımız için

direnmesini bilmeliyiz. Çünkü kötü çalışma koşulları her işyerinde var. Yeni bir iş aramaktansa o işyerindekalarak kötü ve ağır çalışma koşullarını düzeltmek içinmücadele etmeliyiz. İşçiler olarak birbirimize güvenmeli,sadece işyerlerinde değil yaşamın her alanında birlik vedayanışmamızı güçlendirmeliyiz. Çünkü biz işçiler bir sınıfınmensuplarıyız. Karşımızda ise sömürücü ve asalak bir sınıfvar. Bu asalak sınıf bizim alınterimiz ve emeğimiz üzerindensaltanını sürdürmektedir. Bu haramiler, bu saltanın böyle hepsürgit devam edeceğini düşünüyorlar. Kurdukları düzeninsonsuza kadar devam edeceğini zannediyorlar. Ancakyanılıyorlar. İşçi sınıf örgütlü bir güç olarak mücadelesahnesine çıktığı zaman onlar kaçacak delik arayacaklardır.Sınıf bilinçli bir işçi olarak bundan hiçbir kuşkuduymuyorum. Yeter ki işçi sınıfı kendi hakları ve çıkarlarıiçin biraraya gelerek örgütlenebilsin. İşte o zaman bu sınıfdüşmanlarımızın saltanatı da, hükmü de kalmayacaktır.

Son bir söz olarak şunu ifade etmeliyim: İşçi sınıfıörgütlüyse her şey, örgütsüzse hiçbir şeydir!

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Parasız sağlık!12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Sağlıkta yıkım devam ediyor!

Karahan Tekstil direnişçisi Adem Güli ile konuştuk...

“İşçi sınıfı örgütlüyse her şey, örgütsüzse hiçbir şeydir!”

DİSK / Nakliyat-İş’e polisoperasyonu

DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası’nın yönetici ve üyeleri, 7 Aralık sabahı evlerine yapılan polisbaskınlarıyla gözaltına alındı. Sendikanın genel merkez binası ve şubeleri de aynı saatlerde basıldı.

Aynı zamanda DİSK Örgütlenme Daire Başkanlığı görevini de yürüten Nakliyat-İş Başkanı Ali RızaKüçükosmanoğlu sabah 04.00 sıralarında evinden gözaltına alındı.

Mahkemenin gizlilik kararı nedeniyle polis operasyonunun sebebi henüz bilinmezkenKüçükosmanoğlu’nun yanısıra Genel Sekreter Aziz Cengiz, Mali Daire Başkanı Rıza Ballı, Örgütlenme DaireBaşkanı Abdullah Menek, Eğitim Daire Başkanı Abuzer Aslan, İstanbul Şube Başkanı Nurettin Gümüş, ŞubeSekreteri Hacı Altaş, Gebze Şube Başkanı Erdal Kopal, DİSK Bölge Temsilcisi ve aynı zamanda Nakliyat-İşKonya Temsilcisi Ali Özçelik, ayrıca sendika üyesi Akgün Ambarı işçilerinden Erkan Erçel ile CihangirCeylan operasyon kapsamında gözaltına alındılar. Sendikanın İstanbul Aksaray’da bulunan genel merkezinde 3 saat boyunca arama yapan polisler daha sonraİstanbul Şubesi’ni aramaya başladı.

Nakliyat-İş Sendikası’ndan yapılan yazılı açıklamada ise Nakliyat-İş’e ve yöneticilerine dönük saldırınıntüm işçi sınıfına yapılmış bir saldırı olduğu ifade edildi. Gözaltına alınan sendika yöneticilerinin serbestbırakılmasını isteyen Nakliyat-İş, tüm duyarlı kesimleri dayanışmaya çağırdı.

Polis operasyonuna karşı iş bırakmaPolis baskınları ve gözaltı saldırısı 8 Aralık günü İstanbul Zeytinburnu’nda bulunan Nakliyeciler

Sitesi’nde gerçekleştirilen eylemle protesto edildi. Saat 11.00’de Nakliyeciler Sitesi içindeki İstanbul şube binası önünde biraraya gelen Nakliyat-İş üyeleri

ve DİSK yöneticileri basın açıklaması gerçekleştirdi. Nakliyat-İş üyeleri sendika yöneticileri ve üyelerininserbest bırakılmasını talep ederken protesto amacıyla 2 saatlik iş bırakma eylemi gerçekleştirdi.

Çelebi: Saldırı işçi sınıfına yapılmıştır! DİSK’e bağlı sendikaların yöneticilerinin de yer aldığı eylemde basın açıklamasını DİSK Genel Başkanı

Süleyman Çelebi gerçekleştirdi.Çelebi yaptığı açıklamada, bir ambar patronunun, 3-4 ay kadar önce yaşanan ücret ve tazminat hakkı

gaspına karşı mücadele eden işçiler ve sendika yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, suçduyurusunda bulunulan kişiler arasında kendisinin de yer aldığını ifade etti.

Çelebi, 7 Aralık günü yapılan ev baskınlarında gözaltına alınanlar arasında işverenin suç duyurusundabulunulduğu işçilerden 4’ünün yer aldığını belirtti.

Nakliyat-İş yönetici ve üyelerinin gözaltına alınma sebeplerine ilişkin gizlilik kararı olduğunu söyleyenÇelebi, gözaltıların derhal serbest bırakılmasını istedi.

Bu saldırıların sadece Nakliyat-İş’e yapılmış bir saldırı olmadığını DİSK’in mücadelesinin büyümesininengellenmesi için yapılmış bir saldırı olduğunu belirtti.

Adana’da Nakliyat İş’e destek açıklamasıNakliyat-İş Sendikası’na yapılan baskınlar, Adana’da DİSK tarafından yapılan basın toplantısı ile protesto

edildi.DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Aslan tarafından yapılan açıklamada Nakliyat-İş üye ve

yöneticilerinin patronların ihbarları sonucunda “ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü kurdukları ve iş hürriyetiniengelledikleri gerekçesiyle gözaltına alındıkları” ifade edildi.

Açıklamada keyfi bir biçimde gerçekleştirilen gözaltıların yanısıra dosyaya gizlilik kararı konularak dasağlıklı bilgi edinme hakkının engellendiği söylendi.

DİSK, KESK ve Türk İş’e bağlı sendikaların yöneticilerinin de katıldığı basın toplantısı dayanışmanınsüreceği vurgusuyla sona erdi.

204. gün…İşçi-Köylü muhabiri ziyaretime geldi. Son

gelişmeler ve Entes davası hakkında bilgi istedi. (…)Proleterce Devrimci Duruş’tan bir arkadaş

ziyaretimize geldi. Çalıştığı işyerinden genç bir işçiile ziyaretimize gelen bu arkadaşla direniş ve Metalİşçileri Kurultayı üzerine konuştuk.

Yoldan geçen bir işçi, “merak ediyorum tek siz miçıkarıldınız sadece sizi görüyorum” dedi. (...)

205. gün… Yanıma yanaşan araçtan seslenen iki kişi “Burada

ne oluyor?” diye sorunca ben de “Direniş var. Krizi

bahanesiyle işten atıldım fakat üretim aynen devam

ediyor. Bu krizi ben yaratmadım, faturasını da ben

ödemeyeceğim diyerek direnişe çıktım” dedim. (...)Yanımdaki nöbetçi arkadaşla beraber daha önce

aynı yerde çalışan eski bir metal işçisiyle uzun süresohbet ettik. (...)

Bugün güncemde direnişin zorluklarından vedirenmenin ne kadar onurlu olduğundanbahsedeceğim. (...)

Astım hastası olmamdan kaynaklı soğuk ve tozluhavalarda hastalığım artıyor. Hatta bazen direnişyerine dahi gidemeyecek duruma geliyorum. (…)

Direnişe sözlü olarak büyük bir destek olmasınarağmen fiziki olarak kitle örgütlerinin direnişisahiplenme noktasında eksik kaldığını düşünüyorum.(..)

208. gün…Bugün Altunizade Metrobüs Durağı’nda ulaşıma

yapılan zamlarla ilgili Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu imzalı bildirilerimizi dağıttık. (...)

Yer ararken Ezilenlerin Sosyalist Partisi-GirişimiSarıgazi Şubesi’nden arkadaşlar yanıma geldi. Beniziyaret etmek istediklerini fakat bir türlü direnişyerini bulamadıklarını söylediler. (...)

209. günBugün işçi bir ailenin yardımıyla hastaneye

giderek muayene oldum. Son zamanlarda astımımınazması yaşamımı olumsuz etkilediği için o ailenindesteği ile soluğu hastanede aldım. (...)

Bu Cuma günü yani 11 Aralık 2009 tarihinde biryürüyüş gerçekleştireceğiz. (…) Organize SanayiBölgesi İMES İşçileri Derneği (OSİM-DER) üyesiişçi arkadaşlarımla bir kez daha eylemde olacağız.(...)

210. gün…Bugün tekrar hastanenin yolunu tuttuk. Dün sıra

kalmadığı için çektiremediğimiz röntgen filminibugün çektirip doktora gösterdik. (...)

Hastane işlemleri bittikten sonra Cuma günüİMES A Kapısı’ndan Entes’e yapılacak olan yürüyüşeçağrı yapmak için Kadıköy’deki meslek odalarını vesendikaları gezdik. Tüm Bel-Sen, Eğitim Sen,Emekli-Sen, BES, Kimya ve Metalurji MühendisleriOdaları ve Genel-İş’e yaptığımız ziyaretlerde hemEntes direnişi ile sınıf dayanışmasını yükseltmeçağrısında bulunduk hem de Cuma günkü yürüyüşedestek istedik.

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan

Entes direnişi sürüyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Entes direnişgüncesi…

Tersanelerde ölümmesaisi

Tuzla Tersaneler cehennemi can almaya devamediyor. 23 Kasım tarihinde Çeliktrans Tersanesi’nde işcinayetine kurban giden Mahmut Altınöz’ün ardındanbir cinayet haberi de Gemtiş Tersanesi’nden geldi.Tuzla tersaneleri bir pazar günü yine ölüm kustu.

Gemtiş Tersanesi’nde kaynak ustası olarak çalışanErcan Sancar, normal koşullar altında, çalışmanınyasak olması gereken pazar günü yaşamını yitirdi.

6 Aralık günü, saat 16.00 sıralarında gerçekleşen“kaza”da yaşamını yitiren Sancar’ın cenazesi TuzlaDevlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

TİB-DER: İş cinayetlerininsorumlusu GİSBİR’dir!

Sancar’ın ölümünün ardından yazılı açıklama yapanTersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) işcinayetinin sorumlusunun tersane patronlarının örgütüGİSBİR olduğunu ifade etti.

TİB-DER’in yazılı açıklamasında şu ifadelere yerverildi:

“Yaşananlar iş kazası değil, düpedüz cinayettir.İşçilerin katili ise tersane patronlarının örgütüGİSBİR’dir. İş cinayetlerini durdurmak için sonunakadar mücadele edecek tersane patronlarından hesapsoracağız!”

Tersanede iş cinayeti teşhir edildi

Tersane İşçileri Birliği Derneği, iş cinayetlerikonusunda daha güçlü bir duyarlılık yaratmak, tersaneişçilerini birlikte mücadeleye çağırmak ve tersanepatronlarının kanlı yüzünü teşhir etmek için AydıntepeTren İstasyonu ve Tuzla Gemi Tersanesi önünde bildiridağıtımları gerçekleştirdi.

“132. ölüm Ercan Sancar... Artık Ölmekİstemiyoruz / TİB-DER” başlıklı bildirilerden yaklaşık1000 adet dağıtıldı. Bildiri dağıtımının ardındanİçmeler, Aydıntepe Tren İstasyonlarına ve tersanelerçevresine konuyla ilgili ozalitler yapıldı. “132. ÖlümErcan Sancar... Sıranı bekleme Derneğinde örgütlen /TİB – DER” yazılı ozalitlerden 10 adet kullanıldı. TİB-DER’in iş cinayetlerine ve cehennem koşullarına karşıtersane işçilerinin birliğini yaratma yolundaki çabalarıısrarlı bir şekilde sürecek.

Tersaneler cehennem, işçilen köle kalmayacak!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Manisa'da bülten dağıtımıManisa İşçi Birliği Derneği çalışanları, işçi ve emekçileri kıdem tazminatının gaspına, dayatılan sefalet

düzeyindeki asgari ücrete karşı mücadeleye çağırdı. Kasım ayı Haklı Dava yerel bülteninin dağıtımını yaptı.Bülten öncelikli olarak Garaj, Alaybey ve Cemiyet servis duraklarında işçilere ulaştırıldı. Alaybey, Laleli,Horozköy Mahallesi'nde de dağıtım gerçekleştirildi.

Dağıtım sırasında işçilerle konuşma olanağı yakalandı. Konuşmalarda işçiler sendikalara karşı güvensizolduklarını ifade ettiler.

Kızıl Bayrak / Manisa

Aksu’yu taşeronlaşma katlettiAdana’da Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi’nde temizlik işçisi olarak çalışan Doğan Aksu’nun,

çalıştığı işyerinde 25 Kasım 2009 tarihinde intihar ederek hayatına son vermesinin üzerine Dev Sağlık-İş, SESve Eğitim Sen ortak basın açıklaması gerçekleştirdi.

3 Aralık Perşembe günü SES Şube binasında gerçekleştirilen açıklamayı Dev Sağlık-İş Şube BaşkanıMustafa Hotlar okudu.

Aksu’nun gerek intihar etmeden önce bıraktığı nota gerekse de olaydan sonra yapılan araştırmalara göreintihar sebebinin “ekonomik sıkıntı” olarak tespit edildiğini söyleyen Hotlar, Aksu’nun kapitalist sistemdekitaşeronluk uygulaması tarafından katledildiğinin altını çizdi.

Hotlar, taşeronluk sistemine karşı mücadelelerinin süreceğini ve örgütlenmeye devam edeceklerinisözlerine ekledi.

Kızıl Bayrak / Adana

Ankara’da asgari ücret kampanyasıfaaliyetlerinden…

Sincan İşçi Derneği, sefalet ücretlerine karşı Ankara’nın dört bir yanındaki işçi ve emekçilere mücadeleçağrısı yapıyor. 6 Aralık Pazar günü Sincan İşçi Derneği önünde, Sİ-DER imzalı “Sefalet ücretlerine karşısınıf mücadelesini büyütelim!” başlıklı 500 bildiri emekçilere ulaştırıldı. Emekçilerin yoğun ilgisi nedeni ilebildiriler yarım saat içinde tükendi.

Ayrıca Ankara İşçi Bülteni “İşçiden İşçiye”nin dağıtımı da gerçekleştirildi. Ulus’taki servisgüzergahlarında dağıtım yapıldı. Bültenin gündeminin asgari ücret olduğu vurgulandı ve işçilerden bülteneyazı yazmaları istendi.

Ayrıca tekstil fabrikalarında kölece çalıştırılan işçilere de Balgat’ta bülten dağıtımı yapıldı. Burada daasgari ücret üzerinden konuşmalar yapıldı ve tekstil işçilerinden bültene yazı yazmaları istendi. Dağıtım içingidilen yerlerden birisi de OSTİM’di. OSTİM’deki atölyeler sabah 10.00 civarı dolaşılarak bülten işçilereulaştırıldı. Sabah çayı içen işçilerle çalışma ve yaşam koşulları üzerine konuşuldu örgütlü mücadelenin yakıcıbir ihtiyaç olduğu ifade edildi.

Toplam çalışmada, asgari ücretin sefalet ücreti olduğu vurgulandı ve “İnsanca yaşamaya yeten, vergidenmuaf asgari ücret” için işçiler mücadele saflarına çağrıldı

Sincan İşçi Derneği - Ankara işçi Bülteni İşçiden İşçiye çalışanları

BDSP’liler ulaşım zammına karşı faaliyetİstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ulaşıma yaptığı %33’lük zamma karşı il genelinde protestolar devam

ederken BDSP’liler de konu dahilinde faaliyetlerini sürdüyorlar.

Ümraniye BDSP’den zamlara karşı faaliyet“Ucuz ve güvenli ulaşım hakkı için mücadeleye / BDSP” başlıklı bildiriler 4 Aralık günü Ümraniye

Tepeüstü ve İstanbul Çarşısı’nda dağıtıldı.7 Aralık günü Altunizade metrobüs durağında 1000’i aşkın kişiye ulaşıldı. BDSP önlükleriyle kitlesel

olarak yapılan dağıtımda emekçiler mücadeleye çağrıldı. Konuşmalarda krizin sermayedarları teğet geçtiği, işçi ve emekçilerin on yıllardır kriz içerisinde olduğu

söylendi. Ayrıca, eğitim ve sağlığın paralı hale getirilmesi ve işsizlik teşhir edildi. Geçtiğimiz günlerde 1 Mayıs Mahallesi’ne yapılan dağıtımla ise yüzlerce kişiye ulaşıldı. Mahallede

esnaflara ve tekstil atölyelerine gidildi. Ayrıca pazar yerinde de bildiriler ajitasyon konuşmaları eşliğinde işçive emekçilere ulaştırıldı.

GOP BDSP emekçileri mücadaleye çağırıyorBDSP’liler tarafından 3 Aralık akşamı Edirnekapı metrobüs çıkışında bildiri dağıtımı gerçekleştirildi.

Emekçilerin ilgiyle karşıladığı dağıtım boyunca mücadele çağrısı yapıldı. BDSP’lilerin bir saati aşan dağıtım faaliyeti boyunca 2000 bildiri emekçilere ulaştırıldı, birçok emekçiyle

de sohbetler gerçekleştirildi.

IBM’de TİS’e doğru...Uluslararası yazılım devi IBM Türk’te Tez-Koop-İş

Sendikası’nın başlattığı örgütlenme mücadelesi toplusözleşme aşamasına doğru ilerliyor.

IBM’de 2008 yılının Şubat ayında çoğunluğusağlayarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nayapılan işkolu tespit başvurusunun kazanımlasonuçlanmasının ardından bu kez de toplu sözleşmeyetkisinin önündeki engeller kalktı.

İstanbul 7. İş Mahkemesi’nde 9 Aralık günügörülen yetki davasında hakimin davayı reddetmesisonucunda Tez-Koop-İş Sendikası’nın IBM’de yetkilisendika olduğuna ve TİS imzalama hakkı olduğunakarar verildi. IBM’in bundan sonraki süreç içinyapacağı temyiz başvurusunun ise 1,5-2 aylık süreçiçerisinde sendikanın lehine sonuçlanması ve TİSgörüşmelerinin başlaması bekleniyor.

Sonuçlanan “yetki davası”na ilişkin gazetemizekonuşan, IBM’in örgütlenme sürecinde görev alan vesendikal örgütlenme faaliyeti nedeniyle işten atılanElvan Demircioğlu, örgütlenme sürecinde gelinen yeri“dönüm noktası” olarak nitelendirdi.

Demircioğlu IBM’in yapacağı temyiz başvurususürecinde toplu sözleşme taslaklarınıhazırlayacaklarını, ardından da toplu sözleşmemasasına oturacaklarını ifade etti.

IBM Türk’teki örgütlenme faaliyetininmimarlarından biri olan işten atılan IBM işyeritemsilcisi Nedim Akay da mahkeme kararını sevinçlekarşıladıklarını, kapitalizmin merkezinde yürütülensendikal örgütlenme faaliyetinin başarıylasonuçlandığına işaret etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

DESA patronu protokole uymuyorDESA Deri’nin Düzce ve Sefaköy’deki

fabrikalarında sendikalaştıkları için işten atılan DESAişçilerinin direnişi ve başlattıkları hukuki süreç, DESApatronuna geri adım attırmış ve patronla Deri-İşSendikası arasında protokol imzalanmıştı.

Protokolün ardından DESA patronu, sendikadüşmanı tavrını daha da azgınlaştırarak işçiler üzerindebaskı kurmaya çalışıyor. Sendika toplantılarına katılanişçiler iş ve işyeri değişikliği saldırısı ile karşı karşıyakalırken, izin almada sıkıntı yaşıyor. Özellikle yenisendikalı olan işçilere yönelik baskılar daha daartarken, işçiler patron tarafından “iş bulamazsınız, açkalırsınız” tehditlerine maruz kalıyor. Protokol ile işegeri alınan işçiler de koşulların daha da ağırlaştığınıifade ediyor.

Protokolün işletilmemesi üzerine Deri-İş Sendikası,DESA işçileri ve DESA işçileriyle yurtdışındadayanışma kampanyası düzenleyen Temiz GiysiKampanyası (CCC) temsilcileri Düzce’de basıntoplantısı düzenleyerek DESA patronunu protokoleuymaya çağırdı.

Deri-İş Örgütlenme Uzmanı Nuran Gülenç’ingerçekleştirdiği açıklamada, protokolünimzalanmasının üzerinden 3 ay geçmesine rağmen,işyerinde sendikal baskıların halen sürdüğü ifadeedildi.

Almanya, İngiltere ve Belçika’dan gelen TemizGiysi Kampanyası (CCC) temsilcileri de basınaçıklamasına katılarak görüşlerini ifade ettiler.

Ereğli’de direniş kazanımıZonguldak Ereğli’deki tersaneler bölgesinde

gaspedilen hakları için geçtiğimiz hafta güçlü eylemlergerçekleştiren tersane işçilerinin mücadelesi sonuç

verdi. 6 aydır ödenmeyen ücretleri için tersaneler

bölgesinde eylem yapıp, Ereğli merkezine yürüyenişçiler ücretlerinin ilk kısmını geçtiğimiz hafta Cumagünü aldı.

Altı haftaya yayılan ödeme planının ilk taksidiniCuma günü ödeyen patronun, sonraki haftalardakiödemeleri yapmaması halinde tersane işçileri giriş-çıkışları engelleyerek eylemlerini sürdürecekler.

Teknomarin adlı taşeron firmayı bünyesindeçalıştıran ve işçilerin haklarının gaspedilmesinin yasalsorumluluğunu üzerinde taşıyan Ereğli Gemi Tersanesiise eylemler üzerine yazılı açıklama yaptı.

Ücretleri ödenmeyen işçiler 1 Aralık günü iştenatıldıkları haberini aldıktan sonra Ereğli Alaplı yolunutrafiğe kapatmış, jandarmanın engellemeleri vebaskısına rağmen Ereğli merkeze yürüyüşgerçekleştirmişlerdi.

İşçiler, taşeron firma yetkilileri hakkındasavcılıktan suç duyurusunda bulunmuşlardı.

Sancaktepe’de hak gaspıİstanbul’da 29 Mart yerel seçimlerinin ardından

Samandıra, Yenidoğan ve Sarıgazi’nin birleşmesiyleoluşan Sancaktepe Belediyesi bünyesinde çalışanbelediye işçilerinin toplu sözleşmeden doğan haklarıgaspediliyor.

Yerel seçimlerin ardından SancaktepeBelediyesi’nin Çalışma Bakanlığı’na yaptığıbaşvuruyla, birleşen belediyelerde örgütlü olansendikaların toplu sözleşmelerinin yürürlük tarihinin

bitimine kadar uygulanması kararı bildirildi. AKP’li Sancaktepe Belediyesi ise bünyesinde

çalışan 140 işçiden DİSK / Genel-İş SendikasıAnadolu Yakası 2 No’lu Şube üyesi olan 57 işçinin2010 yılına kadar yürürlükte olan toplu iş sözleşmesikapsamındaki ücret zamlarını ödemedi.

Genel-İş Sendikası ise Sancaktepe’de yaşanan hakgaspına karşı 16 Aralık günü eylem gerçekleştirmeyehazırlanıyor.

Sancaktepe’de yaşanan hak gaspına karşıgazetemize bilgi veren DİSK / Genel-İş Sendikasıİstanbul Anadolu Yakası Bölge Başkanı VeyselDemir, sendika üyesi işçilerin mağdur edilmesine izinvermeyeceklerini söyledi. Toplu sözleşmeden doğanhakları için eyleme hazır olduklarını ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Çorlu’da imza kampanyasıKapitalist kriz sürecinde binlerce işçinin işten

atıldığı Çorlu’da biraraya gelen sendikalar krize karşıimza kampanyası başlattı.

“İşten atmak yasaklansın!” başlıklı ortak kampanyaçalışması çerçevesinde Çorlu’da DİSK / BirleşikMetal-İş Trakya Şubesi, KESK’e bağlı Yapı-Yol Senve Eğitim-Sen, Türk-İş’e bağlı Belediye-İş Sendikasıve Deri-İş Çorlu Temsilciliği’nin yürüttüğü çalışma 3Aralık günü Çorlu Belediyesi önünde imza standıaçılmasıyla başladı.

TBMM’ye gönderilmek üzere Çorlu yerelinde 10bin imza toplanması hedefleniyor.

Kızıl Bayrak / Çorlu

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Küçükçekmece'de Tekstil ve Kağıtİşçileri Sempozyumu gerçekleşti

İstanbul'da Küçükçekmece İşçi Platformu tarafından yaklaşık 2 aydır çalışmaları yürütülen yerel Tekstil veKağıt İşçileri Sempozyumu 6 Aralık Pazar günü Sefaköy İşçi Kültür Evi'nde gerçekleşti.

Küçükçekmece yerelindeki tekstil ve kağıt işçilerinin ön çalışmasını örgütlediği sempozyum kısa birsinevizyon gösteriminin ardından yapılan açılış konuşmasıyla başladı. Açılış konuşmasında sempozyumdayapılacak tartışmaların, yaşanan sorunlardan yakınma değil, yakınılan sorunlara karşı çözüm ve örgütlenmeyolları aramak ekseninde yürütülmesi gerektiği ifade edildi. Bu noktada DESA Deri'de Emine Arslan'nınyürüttüğü mücadeleden Halkalı Kağıt'ta yapılan greve, Karahan Tekstil işçisi Adem Güli'nin devam ettirdiğimücadele ve fiili mücadele hattının önemine vurgu yapıldı.

Tabana kazandırılacak inisiyatifin devrimci mücadele ile birleştirilmesinin sorunları kesin olarakçözebileceği, bunun ise ancak devrimci partiyle işçi sınıfı mücadelesinin birleşmesinden geçtiği söylendi.Sempozyum programı, işçiler tarafından hazırlanan tebliğlerin sunumu ile devam etti. "İş kazaları ve işgüvenliği", "Ücret sorunu", "Kadın işçilerin sorunları" ve "Sendikal örgütlenme ve taban örgütlenmeleri"başlıklı sunumların yapıldığı sempozyumda, tekstil ve kağıt sektöründe çalışan işçilerin yakıcı olarakhissettikleri sorunlar aktarıldı.

Tebliğ sunumlarının ardından Şair Rahime Henden'in güzel yorumuyla sunduğu şiir dinletisiylesempozyumun ilk bölümü sona erdi.

İkinci bölüm, oluşturulan serbest kürsü bölümüyle devam etti. Serbest kürsü bölümünde ilk sözü KarahanTekstil direnişcisi Adem Güli aldı. Konuşmasında Emine Arslan ile başlayan tek kişilik direnişlerin kendisinindirenişine güç verdiğini ifade etti. Bugün için bu direnişlerin güç ve etkisine bakılmaksızın oldukça anlamlıolduğu ve geleceğe dair önemli deneyimler bıraktığına işaret etti.

Adem Güli bu zamana kadar sürekli susan ve boyun eğen tekstil işçilerine bir mesaj verdiğini boyuneğmenin tek yol olmadığı ve direniş gibi onurlu bir yolun da olduğunu ifade etti.

Sempozyumda Adem Güli'nin ardından söz alan işçiler de genelde kadın sorununa, fiili ve örgütlenmesüreçlerinde yaşanan sorunlara dair konuşmalar yaptılar.

İşyerlerinde yaşanan sorunlara dair tartışmalarla devam eden sempozyum, Esenyurt İşçi Kültür Evibünyesinde çalışmalarını sürdüren Tanyeli Şiir Topluluğu'nun gerçekleştirdiği şiir dinletisi ile sürdü. İşçilertarafından ilgiyle dinlenen şiir dinletisi Bertolt Brecth'in "Kurtulmak yok tek başına" adlı şiiriyle bitirildi.

Tekstil, kağıt ve diğer sektörlerden işçilerin katılımıyla gerçekleşen sempozyum, Aralık ayının sonundayapılacak olan eğitim seminerleri dizisinin sonuncusu olan "Taban örgütlenmeleri" konulu seminerinduyurusuyla son buldu.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

İşçi ve emekçi hareketinden...

TKİP MK’nın Alaattin Karadağ yoldaşın katledilmesine ilişkin yeni açıklaması...

CMYK

Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP) MerkezKomitesi, Alaattin Karadağ (Nurettin) yoldaşınİstanbul polisi tarafından katledilmesine ilişkinincelemesini esası yönünden tamamlamışbulunmaktadır. Bu çerçevede, hukuksal-teknikayrıntılardan mümkün mertebe kaçınarak, olayıngerçekleşme biçimine, suç kanıtlarına ve siyasalanlamına ilişkin aşağıdaki hususları kamuoyununbilgisine sunmaktadır:

1- 19 Kasım 2009 tarihinde gerçekleşen yargısızinfazın ardından partimiz adına yapılan ilkaçıklamanın (20 Kasım 2009) girişinde şunlar dilegetirilmişti:

“Partimizin seçkin üyelerinden Alaattin Karadağyoldaşı, partimizdeki adıyla Nurettin yoldaşı, 19Kasım gecesi devrim ve sosyalizm mücadelesinde şehitvermiş bulunuyoruz. Yoldaşımızın faşizmin eli kanlıcellatları tarafından katledilişine ilişkin ayrıntılarıhenüz bilmiyoruz. Partimizin keyfi biçimde işlenmiş bualçakça cinayete ilişkin araştırmaları sürmektedir. Bukonuda yeterli bir açıklık sağlandıktan sonrakamuoyuna ayrıca bir açıklama yapılacaktır. Fakat şukadarı şimdiden kesindir: Alaattin Karadağ yoldaş,polisle girdiği çatışmanın ardından yaralı olarak elegeçmiş, ele geçirilişinin hemen ardından ise poliskılıklı faşist katiller tarafından alçakça infazedilmiştir...”

Olaya ilişkin sonraki araştırma ve incelememiz bubilgi ve değerlendirmeyi tümüyle doğrulamaktadır.Evet, Alaattin Karadağ yoldaş, parti afişlemesifaaliyeti esnasında kendisini ve bir başka yoldaşınıhedef alan silahlı polis saldırısı üzerine polisle girdiğiçatışmanın ardından yaralı olarak ele geçmiş, hemensonrasında ise olay yerine gelen polis kimlikli birprofesyonel katil tarafından infaz edilmiştir.

2- Partimizin olayın başlangıcı ve bir yere kadarkigelişim evresi, daha somut olarak da infazın hemenöncesine kadar olan bölümü hakkındaki bilgisi somut,ayrıntılı ve tamdır. Zira bu konuda, başından itibarenkamuoyuna da yansıdığı gibi, bütün bu evreyi AlaattinKaradağ yoldaş ile birlikte yaşayan ikinci biryoldaşımız daha vardır ve sözkonusu olan bu yoldaşındolaysız tanıklığıdır. Çatışmadan sağ olarak kurtulanyoldaşımız bu çerçevedeki tanıklığını partimizeolaydan birkaç gün sonra yazılı bir rapor halinde desunmuştur.

3- Bu dolaysız tanıklığa göre, olayın başlangıcı veinfaz öncesine kadarki gelişim seyri genel çizgileriyleşöyledir:

19 Kasım 2009 günü akşamı, biri Alaattin Karadağyoldaş olmak üzere partimizin iki militanı, yakınzamanda toplanan TKİP III. Kongresi’ne ilişkin partiafişlerini yapmak üzere, çok sayıda fabrikayla çevriliEsenyurt-Avcılar ana yol hattında bulunmaktadırlar.Çalışmanın tamamlanmasına yakın bir sırada polistarafından görülmüş olabileceklerine dair bazı önemliişaretler almışlar, fakat ellerindekilerin tümünübitirmek devrimci isteği ve kaygısıyla çalışmayısürdürmek ihtiyatsızlığı göstermişlerdir. Son afişlerinyapıldığı bir sırada karşılarına “Yunus” diye bilinenpolis ekipleri çıkmış, ardından da saldırı ve çatışmalıbir kovalamaca başlamıştır.

Kovalamacanın ilk evresinde, Alaattin Karadağyoldaş polis ateşine tümüyle savunma ve panikyaratmak amaçlı olarak birkaç el karşılık vermiş,böylece kaçış kolaylaşmıştır. Nitekim tam da busayede, daha geride kalan, silahsız olan ve bir aradüşüp yere kapaklanan öteki yoldaşımızın güvenlikiçinde öne geçmesi sağlanmıştır.

Fakat polis ateş eşliğindeki kovalamasını ısrarlasürdürmüş, bu amaçla içinde sıradan insanlarınbulunduğu bir minibüsü yolcuları ve şoförü indirmegereği bile duymaksızın gaspetmiş, böylece de sıradaninsanları kendisine bir tür canlı kalkan halinegetirmiştir. (Olayı veren burjuva basın organları,gerçekte suç oluşturan bu insanlık dışı davranışı,“Yunus ekipleri, kendilerinden kaçan iki şüpheliyiABD’li meslektaşları gibi takip etti.” söylemieşliğinde süsleyip püsleyerek övgülere konuetmişlerdir). Minibüslü kovalamacanın ardındanSaadetdere Mahallesi 4. Cadde’de polis yoldaşlarımızayeniden yetişmiştir. Tam bu esnada karşı yönden de 5-6 resmi polis yoldaşlarımıza doğru koşmaktadırlar. Birkısmı yoldaşımız tarafından izlenebilen muhtemelsivillerle birlikte bu sayı gerçekte daha da fazladır.

Bu durum karşısında Alaattin Karadağ yoldaş,silahsız yoldaşına kaçmasını telkin ederek ve bunusağlayarak, ısrarla sürdürülen silahlı kovalamacasaldırısını göğüslemek yolunu seçmiştir. Yaralı olarakele geçmesi de bunun ardından ve nispeten kısa birsürede olmuştur. Nitekim kaçan yoldaşımız o esnadakiyoğun silah seslerini ve izleyen kesilmeyi bizzatduyup yaşamıştır. Ters yönden gelen polislerinoluşturduğu kıskacın Alaattin Karadağ yoldaşımızınele geçmesini kolaylaştırdığı anlaşılmaktadır.

Sağ kurtulan yoldaşımız, Alaattin Karadağyoldaşımızın olayın bu son evresinde yenidençatışmaya girmek zorunda kalmasının aynı zamandakendisinin güvenliği ile ilgili olduğunu açık vevurgulu bir anlatımla ortaya koymaktadır. AlaattinKaradağ yoldaşın saldırıyı direnişle karşılamakararlılığı sayesinde ve ters yönden gelen yeni polisekiplerine rağmen, ikinci yoldaşımızın olaydan izbırakmadan sağ salim kurtulabilmesi bu sayedeolmuştur. Bu olgu, şehit yoldaşımızın devrimci anısınayeni onur halkaları eklemektedir. Kendini gerektiğindeyoldaşı için ölümüne adayabilen bu yiğit, onurlu vepartili devrimci tutumun, Alaattin Karadağ yoldaşıntam da bu türden bir ilk davranışı olmadığını daburada özellikle açıklamayı, yoldaşımızın anısına karşıbir parti borcu sayıyoruz. Bu seferki girişimi sonuçtahayatına mal olmuş olsa bile.

4- İkinci yoldaşımızın dolaysız tanıklığı buradabitmektedir. Yoldaşımız sırtı dönük geride bıraktığıalandan gelen çok sayıda silah sesindensözedebilmektedir ancak. Fakat olayın bundan sonrakievresi hakkında buna rağmen yeterli açıklığısağlayacak bilgilere sahibiz. Zira olay çok sayıdainsanın tanıklık edebildiği bir yerde geçmiştir vebunlardan bir kısmı olayın hemen ardından bazı ilericibasın organlarına cinayetin çehresini aydınlatan açıkve tartışmasız bilgiler vermişlerdir. “Ford TransitMarka bir araba”dan inen “uzun boylu sivil” birpolisin Alaattin yoldaşı yerde yaralı yatarken infaz

TKİP MK’nın Alaattin Karadağ yoldaşın katledilmesine ilişkin yeni açıklaması...

Faşist cinayetlerin hesabı sorulacaktır!

16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2009/47 * 11 Aralık 2009

TKİP MK’nın Alaattin Karadağ yoldaşın katledilmesine ilişkin yeni açıklaması... Sayı: 2009/47 * 11 Aralık 2009 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

ettiği, bu tanıklıkların ortak söylemi ve ekseniolmaktadır. Olayın muhatabı bizzat polisken sıradaninsanların yaşadığımız faşist polis rejimi koşullarındaisimlerini bile vererek bu gerçekleri açıklamaları,verdikleri bilgilerin doğruluğunun tartışmasız birkanıtı olduğu gibi işlenen cinayetin iğrençliğinin debir göstergesidir. Çatışmada yaralı olarak ele geçen birdevrimci, yerde yaralı yatıyorken soğukkanlıcakatledilmiştir ve bu olayı izleyen vicdan sahibi emekçiinsanların öfke ve tepkisine sebep olmuştur.

5- Bu tanıklıkları doğrulayan kimi yeterince açıkve anlamlı, kimisi nispeten örtük başka bazı kanıt yada emareler de var:

- Bunlardan en önemlisi, ilerici basın-yayınorganlarına yansıyan açık tanıklıklara ve bu çerçevedeAlaattin Karadağ ailesi avukatlarının istemine rağmen,soruşturmayı yürüten resmi çevrelerin bu konudahenüz hiçbir girişimde bulunmamalarıdır. Savcılık butanıkları bizzat arayıp bulmak yerine onların açıkisimlerini ve adreslerini başkalarından beklemekte,bunu da bu konuda hiçbir girişimde bulunmamanındayanağı olarak kullanmaktadır.

- Bir ikincisi, ikinci yoldaşımız daha henüz olayyerindeyken ters yönden bir grup polisin olay yerinegeldiği ve bunların muhakkak ki olaya bir biçimdekatıldıkları, en azından çatışmayı izleyebildiklerihalde, tutanaklarda bunlara hiçbir biçimde yerverilmemesi, tüm resmi soruşturma evrakında olayınyalnızca Yunus ekibinin dört polisi ile sınırlandırılmışolmasıdır. Bu, “Ford Transit marka bir araba”daninerek cinayeti işleyen “uzun boylu sivil” polisigizlemeye yönelik girişimlerin bir parçasıdır. Fakatpolis ve savcılık böyle yapmakla gerçektesoruşturmada adı geçen polisleri suçlu durumadüşürmekte ve hedef haline getirmektedir. Zira infazkesindir ve bu durumda ortada bir başkası yoksa infazıadı geçen polisler yapmış demektir. Bu olgu, kendilerisuçlu ve hedef duruma düşmek istemiyorlarsa, gerçekkatili açıklamak yükümlülüğünü sözkonusu polislereyüklemektedir. Zira olay onların gözleri önündegerçekleşmiş bulunmaktadır.

Bu konuda dikkate değer ek bir olgu daha var.Yunus ekibinin mensupları ifadelerinde takviye destekistemek için daha olayın en başında telsizlerinikullandıklarını, ama telsizlerin “çıkış yapamadığı”nı,dolayısıyla takviye alamadıklarını iddia etmektedirler.Üç telsizin de (yaralı polisin ifadesini henüzbilmediğimiz için üç diyoruz) olay sırasında “çıkışyapamaması” iddiası doğal olarak inandırıcılıktanyoksundur. Bunun gerisinde olaya katılan ötekipolisleri, bu arada elbette “uzun boylu sivil” katili,gizleme kaygısı olması büyük bir ihtimaldir. Olay 7.Cadde’de başladığı halde cinayetin gerçekleşeceği 4.Cadde’de tam ters yönden 5-6 resmi polis ile bazısivillerin koşarak geliyor olması bile (bu ikinciyoldaşın dolaysız tanıklığıdır) gerçekte telsizlerin“çıkış yaptığı”nın bir göstergesi sayılmalıdır.

- İfade veren polislerin üçü de silah kullandıklarınıama Alaattin Karadağ’a isabet eder tarzda kurşunsıkmadıklarını söylemektedirler. Oysa yoldaşımızaçok sayıda kurşun sıkılmıştır. Bu durumda ya teknik

incelemeyle tüm bu kurşunların aynı tabancadan(yaralı polisin tabancasından, ki bu durumda aynıpolisin birden fazla şarjöründen) çıktığı kanıtlanacak,ya da olayın gerçekte bir cinayet olduğu ve “uzunboylu sivil” polis tarafından işlendiği bu açıdan datartışmasız biçimde kanıtlanmış olacaktır.

- Bir dördüncü gösterge, gözden kaçırılan bazıçelişkilere rağmen olaya ilişkin tüm polis ve polisyanlısı tanık anlatımlarının aynı ağızdan çıkmışçasınaolması/düzenlenmesidir. Bu, suçlu olduğu bir olayailişkin olarak önemli bir şeyleri gizlemek istediği herdurumda, polisin çok iyi bilinen standart davranışbiçimidir. Savcılık da kendi yönünden onu bu açıdangenellikle tam bir uyumla tamamlamaktadır. Buolayda da bu böyle olmuştur.

- Otopsideki kaba usûlsüzlüklerden kayıp mermiçekirdeklerine ve öteki bazı teknik incelemelerinyapılmamış olmasına kadar bir dizi başka gösterge,ortada örtbas edilmek istenen bir suç bulunduğununöteki bazı kanıtlarını oluşturmaktadır.

- Bu arada, olayın hemen ardından ve olay yerindeaçıklama yapan İstanbul Emniyet Müdürü’nün“üzüntüler”ini bildiren ikiyüzlü sözleri de, gerçeğibilmenin suçluluğunu ele veren daha dolaylı bir kanıtolarak ele alınabilir. Adam öldürmeye fazlasıyla alışıkolan ve sonuç tümüyle bir çatışma ürünüyse bunuövünme konusu da yapabilen bir şebekenin başınınsıcağı sıcağına “üzüntü”lerini bildirmesi çok alışılmıştürden bir davranış tarzı değildir. Belli ki durumhakkında kendisine bilgi verilmiştir ve o da bununsıkıntısıyla konuşmaktadır. Kaldı ki bu sahte “üzüntü”sözlerini suçluluğun verdiği bir telaşla aslındaağzından kaçırdığını, hemen ardından gelen “yanlışanlaşılmasın!” düzeltmesinden de anlamakmümkündür.

- Son bir nokta daha var. Bazı basın organlarına

olayda yaralanan polisin “ben öldürmedim” diyebağırdığı da yansımış bulunmaktadır. Bu bilginindoğruluğunu sınama olanağımız yok yazık ki. Amayaralı bir genç insanın gözler önünde durduk yerdeinfaz edilmesi ve dolayısıyla ortada açık bir suçbulunması olgusu, sözkonusu polisi telaşla bu söylemegerçekten itmiş olabilir. Ve bu, İsanbul EmniyetMüdürü’nün sıkıntısına olduğu kadar İstanbulpolisinin olayın hemen ardından güdümlü düzen basınıüzerinden yürüttüğü aynı ağızdan çıkma karalamakampanyasına da kendi yönünden ışık tutabilir.

6- Özetle olayın ikinci evresinin toplamtablosundan çıkan sonuç, olayın hemen sonrasındapartimiz adına yapılan açıklamadaki bilgi vedeğerlendirmeyi tam olarak doğrulamaktadır: AlaattinKaradağ yoldaş çatışmalı bir kovalamacanın ardındanyaralı olarak polisin eline geçmiş ve hastahaneyekaldırılmak yerine olay yerinde infaz edilmiştir.

Olayın iğrenç olduğu kadar suç oluşturan tüm özüesası da işte buradadır. Gerici savaşlar da dahil hertürden çatışmalı durumlara ilişkin tüm hukuk, yasalarve bu arada ahlaki ölçü ve kurallar, yaralı olarak elegeçmiş insanları/esirleri öldürmeyi, öldürmek nekelime eziyet etmeyi suç sayar. İstanbul polisi işte bucanice suçu işlemiştir. Tüm kanıtlar, tanıklıklar ve yanbelirtiler bu sonuca çıkmaktadır.

7- İstanbul polisinin cinayeti yeterince açık ve aynıölçüde iğrençtir. Bunun için yoldaşımızın sağ elinindört parmağını kaybetmiş olmasına işaret etmeningereği yoktur. Yoldaşımızın sağ elinin parmaklarıyerinde olsaydı da, yaralı ve dolayısıyla savunmasızbir insanı durduk yerde katletmek yine tümüyle suçolarak kalır ve iğrençliğinden de hiçbir şeykaybetmezdi.

Evet, yoldaşımız sınıf çalışması yürütmek içingirdiği bir fabrikada kapitalist sömürü çarkına sağ

TKİP MK’nın Alaattin Karadağ yoldaşın katledilmesine ilişkin yeni açıklaması...

Faşist cinayetlerin hesabı sorulacaktır!

Alaattin Karadağ’a yoldaşlarından...18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

elinin dört parmağını kaptırmıştır, ama bunun onunörgütlü bir partili devrimci olarak silah kullanmasınaengel olamamıştır. Bu da komünist bir partili işçiolarak onun payına bir başka devrimci üstünlük veonurdur. Yoldaşımız partili devrimci siyasalçalışmasının gerektirdiği durumlarda elbette silahtaşıma yoluna gitmiştir ve bu son çalışma esnasındada taşımaktadır. Ama bunu, tam da partinin dönemeilişkin eylem ve davranış çizgisini gerektirdiğisınırlar içinde, yani yalnızca en haklı ve en meşru birsiyasal çalışma ve mücadeleyi gerektiğindesavunabilmenin zorunlu sınırları içindekullanabilmek üzere. Bu bugünün koşullarındatümüyle haklı ve meşru bir sınırdır. Sınıfmücadelesinin mantığı ve bugünkü seyri buhaklılığın ve meşruluğun temelidir. Bu ülkenin kabave acı gerçekleri bu sınırlarda bir devrimcisavunmayı giderek daha fazla bir zorunluluk olarakdayatmaktadır. Esenyurt-Avcılar’ın resmi cinayetşebekesinin sıradan insanlardan afiş asan devrimciişçilere kadar herkesi hedef alabilen sayısız pratiğiüzerinden olduğu kadar, aynı bölge içinde yer alanHaramidere haramilerinin bildiri dağıtan devrimciişçilere sıktıkları kurşunlar üzerinden de bu gerçeğigörmek mümkündür.

Partimiz devrimci şiddetin sınıf mücadelesininmantığına ve somut gelişim seyrine olduğu kadar ilkeve kurallara, siyasal bir mantığa ve ahlaka da dayalıolması gerektiğinin tam olarak bilincindedir. AlaattinKaradağ yoldaş, aynı zamanda bu bilincin ve pratiğinsaflarımızdaki en iyi temsilcilerinden biridir ve o bunudeğişik defalar pratik içinde kanıtlamıştır da. Yalnızcaşu son bir yıl içinde birden fazla olay üzerinden.Üstelik tam da bir kez daha silahsız ve savunmasızdurumdaki bir başka yoldaşını onu ele geçirmiş polisekibinin elinden çekip alarak. Silah kullanarak amadurum zorunlu kılmadığı için tek damla kanakıtmaksızın. Bunu bu sınırlarda burada açıklamak daproleter yoldaşımızın devrimci direnişçi anısına karşıpartimiz için bir borçtur.

Partimiz, kuşkusuz olayın bilgisine hakimolamamanın sonucu olarak ve tümüyle iyiniyetle dilegetirilen ama yoldaşımızın devrimci direnişçi anısınıda gölgeleyen “sağ elinin dört parmağının yokluğu”söylemini bugünkü kullanım şekliyle artık duymakistememektedir. Hele bunun sanki ortadaki çıplakcinayet suçu ancak böylece oluşabilirmiş vegörülebilirmiş gibi bir hukuki gerekçe yapılmasınaşiddetle karşıdır.

Evet, bu dramatik bir olaydır; kapitalizmin çıplakinsan kanıyla beslenerek dönen çarklarına örgütlü birdevrimci üzerinden çarpıcı bir göstergedir. Ama işteAlaattin Karadağ yoldaş buna rağmen örgütlü vedirenişçi bir devrimcinin tutum ve pratiğinden gerikalmamıştır. Yetişkin bir yaşta ve üstelik daha birkaçyıl önce sağ elini kullanamaz duruma düşmek, onunsavaşma azmini kırmadığı gibi savaşma pratiğinden dealıkoyamamış, sağ elinden mahrum olmanın yarattığıboşluğu kısa zamanda sol eliyle doldurmasını bilmiştir.Bunun onun kendini savunma kapasitesini doğalolarak önemli ölçüde sınırladığı kolayca kavranabilirbir gerçek olsa da. İlla da dile getirilecekse, dilegetirilen tam da bu olmalıdır. Gerçeğe uygun olan buolduğu gibi, devrimci açıdan anlamlı, öğretici veyüceltici olan da budur. Belki de bile bile soğukkanlıcainfaz edilmesi, katillerinin Alaatin Karadağ yoldaşıartık bu yönüyle bilip tanımasının da bir sonucudur,bunu şu an bilemiyoruz.

8- Ortada açık ve iğrenç bir suç vardır, çatışmaiçinde yaralı olarak ele geçmiş bir devrimci durdukyerde infaz edilmiştir. İstanbul polisi suçluyuaçıklamak, savcılık bulup çıkarmak, mahkemeler iseyargılamak ve cezalandırmakla yükümlüdür. Kuruludüzenin bugünkü o rezil yasaları çerçevesinde bilebunların tümü bir zorunluluktur. Fakat tüm buzorunlulukların hiçbirinin gereklerinin

yapılmayacağını, uygulamadaki yasaların bileemrettiği hiçbir yükümlülüğün yerinegetirilmeyeceğini, açık ve iğrenç bir cinayetin dahakabaca hasır altı edileceğini, biz bu ülkenin çıplakgerçekleri, faşist rejiminin kötü ve kirli ünü veuygulamaları üzerinden çok iyi biliyoruz. Sayılandüzen kurumlarının birleşik görevi, ilerici-devrimciakımlara ve işçi-emekçi hareketine yönelen faşistdevlet terörünü, bu kapsamda oluşan suç silsilesini, elve işbirliği ile sistemli biçimde örtmek, bu olanaklıolamıyorsa bir biçimde mazur gösterip geçiştirmektir.Tüm tarihleri, hergün bir yenisi ile uzayıp giden tümuygulamaları, bunun kanıtıdır.

Herkesin çok iyi bildiği bu açık olgu, olayın üstünehukuksal cephede gereğince gitmeye kuşkusuz yine deengel değildir. Zira devrimciler bu kokuşmuş alanı bilebir mücadele alanına çevirebilmesini biliyorlar ve bukonuda epeyce deneyim de kazanmış durumdalar.Katledilmiş yoldaşımızın ailesi ve yoldaşları da kendiyönünden bunu halen yapmaktadır.

Fakat biz parti olarak seçkin bir komünist işçikadromuzu hedef alan bu cinayeti siyasal özüylekavrıyoruz ve yanıtımızı da esası yönünden buçerçevede oluşturmakla yükümlüyüz. Bu çerçevede, buiğrenç cinayeti de vesile ederek, ortadaki suçşebekesinin ve silsilesinin üstüne politik olarakyürümek gerektiğini düşünüyoruz ve tüm ilerici-devrimci parti, grup ve çevreleri bu konuda birleşik birtutuma ve pratik çabaya çağırıyoruz.

9- Alaattin Karadağ yoldaşın katledilmesi, ilerici-devrimci tabanda, benzerini devrimcileri hedef alanöteki faşist cinayetlere karşı tutum üzerinden degördüğümüz geniş bir ilgiye, öfkeye, tepkiye vesahiplenmeye yolaçtı. Sayısız amatör site, forum veblog üzerinden günler boyunca izledik bunu.

Benzer bir duyarlılığı belli istisnalarla devrimciakım ve çevreler de gösterdiler. Olayı teşhir ettiler,açıklama, çağrı ve protestolara düzenli olarak yerverdiler. Genellikle devrimci bir gelenekten gelen, bukonum ve kimliğini halen de iyi kötü korumakta olanparti, grup ve çevrelerin gösterdiği bu tutumu partimiz,devrimci bir konumda bulunmak ile devrimci değerleri(somutta katledilmiş bir devrimciyi) sahiplenmekarasındaki ilişkinin dolaysız bir göstergesisaymaktadır.

Fakat yazık ki bu derece alçakça işlenmiş bircinayeti Türkiye’nin belli başı reformist çevreleri (Kürtbasını bunun tek istisnasıdır) tam bir ilgisizliklekarşılamışlardır. İçlerinden birkaçı ilk gün cinayetisıradan bir haber sınırları içinde vermiş ve bir daha daolaya, olay etrafında olup bitenlere, yayınlarında ya dasitelerinde herhangi bir şekilde yer vermemişlerdir.Yoldaşımızın uğurlama töreni çağrılarına yervermedikleri gibi dinci iktidar basını için bile haberdeğeri olan uğurlamanın kendisini de görmezlikten

gelmişlerdir. Günlük reformist gazeteler genellikle içiboş şeylerle doldurdukları sayfalarında, cinayetin ilkhaberi dışında, kendini bildi bile işçi olarak çalışmış,örgütlü devrimci mücadeleye tüm benliği ile katılmış,işkence, zindan, zindan direnişi, DGM yargılamasıgörmüş, tüm bunlardan alnının akıyla çıkmış bir işçidevrimciye iki satırlık yer verme ihtiyacıduymamışlardır. Cinayetin üstüne giden hukukçevrelerinin açıklamalarını bile görmezliktengelmişlerdir.

Partimiz günler boyu süren bu utanç verici tutumu,bu akıl almaz aymazlığı büyük bir dikkatle ve elbetteibretle izlemiştir. Düzenin icazet sınırları içindetasfiyeci çürüme denilen o kapsamlı gerçeğin nedemek olduğunu, ne anlama geldiğini, nerelere kadarvardığını, bu vesileyle bir kez daha görmüş, daha iyianlamıştır. Tüm bu çevreler devrimci olan her şeyederinden yabancılaşmışlardır, devrimci olan her şeydenbelirgin biçimde ürkmekte ve korkmakta, ondan özenleuzak durmakta, onu bilerek görmezlikten gelmekte,düzenin egemenleri karşısında onunla kendi aralarınagözebatar biçimde bir sınır çizmektedirler. AlaattinKaradağ olayında da bu böyle olmuştur.

Başta 6 Mayıslar olmak üzere geçmiş devrimcidönemin kitlelere malolmuş ve böylece toplumsalmeşruiyet kazanmış olaylarını/devrimci değerlerini içiboşaltılmış anma ayinlerine konu edip istismaredenlerin bu tutumu aynı zamanda çirkin birikiyüzlülük örneğidir de. Örgütlü bir proleter devrimciolan Alaattin Karadağ, geçmiş devrimci geleneğimizinen iyi değerlerini, devrimci ve direnişçi kimlik vetutumunu bugüne taşıyan, bugünlerde yaşatan, üstelikbunu işçi sınıfı devrimciliği çizgisinde sürdüren birdevrimci örneğinden başka nedir ki? Peki 71Devrimcileri’ne sahip çıkanlar Alaattin Karadağlar’aneden sahip çıkmazlar? İlk grubu oluşturanlar gelinenyerde düzenin ehlileştirme ve içini boşaltmaoperasyonlarına konu iken, böylece onları sahiplenmeksorun oluşturmak bir yana siyasal rant bilesağlıyorken, ikinci gruptakilerin (zamanında ilkgruptakilere de yapıldığı gibi!) “terörist” olarakdamgalanıp suçlanmalarından dolayı mı?

Bu vesile ile bu çevrelere, benzer durumlarda buutancı yinelememeleri, hiç değilse ilerici bir kimliğingerektirdiği sınırlarda bir duyarlığın gereklerindenkaçınmamaları gerektiğini her şeye rağmen hatırlatmakistiyoruz. Devrimci demokrat olarak kalamayanlar enazından bir parça duyarlı ve tutarlı ilerici küçük-burjuva demokratları olduklarını tam da bu türdenolaylar üzerinden somut olarak göstermekleyükümlüdürler.

TKİP Merkez Komitesi04.12.2009

(TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’in Aralık ‘09tarihli 261 sayısından alınmıştır...)

Alaattin Karadağ’a yoldaşlarından... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Sevgili yoldaş,Sana dair yazmanın hiç bu kadar zor olacağını

düşünmemiştim. Seni kaybetmenin derin hüznü vetarifsiz duygularla söze nereden başlayacağımıkestiremedim bir türlü. Oysa kaç defa konuşmuştuk,ilk şehit düşenimizin ardından neler yazabileceğimizedair…

Belki de bir türlü ölümünü kabullenememem,vakitsiz anlarda en fedakârlarımızı yitirmenindayanılmaz acısıdır zorlanmamın sebebi. Her nekadar bu sonuca her an hazırlıklı olsak da yitirmeninverdiği acı bazen dayanılmaz oluyor…

Son görüşmemizde “gelemezsem anla ki bir şeyolmuştur” demiştin. Yaşanan onca olaydan, atlatılanonca badireden sonra artık sıradanlaşan bir vedacümlesi olmuştu bu bizim için. Fakat bu sefer sengelemedin yoldaş. Bu sefer kahpe pusuyuatlatamadın, kalleş ölüm ayırdı seni bizden.

Ayrılık elbette ki sadece fiziki bir ayrılıktır.Mücadelemize kattığın kızıllıkla şimdi daha fazlabizimlesin. Her anımızda her yerde bizimlesin. Sendememiş miydin, “yeni okyanuslara yelkenaçıyorum” diye...

Evet sevgili yoldaş, sonsuzluğun, ölümsüzlüğünokyanusuna yelken açtın bu defa da. Ümitler’in,Habipler’in, Haticeler’in yanında parlayan bir yıldızolmanın haklı gururunu paylaşıyorsun şimdi. Aşkolsun ki bir kez daha bizlerden önce göğüsledin ipi.Arkanda tertemiz devrimci bir yaşamı bırakarak,uğruna tereddütsüzce ölünecek dava için nasılölüneceğini göstererek, öğreterek ayrıldın. Sanaimreniyorum can yoldaşım.

Sevgili Nurettin,Adet olduğu üzere her şehidin ardından

güzellemeler yapılır. Oysa seni anlatmak için negüzellemelere ne de yapmacık sözlere ihtiyaç var.Sıklıkla ifade ettiğin gibi hayatta en nefret ettiğin şeysamimiyetsizlik ve yapmacıklıktı. Proleter kimliğininen doğal, saf ve tertemiz özelliklerinden biriydi bu.Bu yüzdendir ki şehit olduğun haberini aldığımdazihnimde belirlenen ilk söz, “proletarya büyük birevladını kaybetti” oldu.

Evet Arap halkının yiğit evladı, sınıf neferi, insangüzeli yoldaş, seni yakından tanıma fırsatına sahip -olan bir yoldaşın olarak büyük bir kıvanç ve mutlulukduyuyorum. Devrimcileşen proletaryanın, komünistbir işçinin, TKİP’li bir militanın birçok özelliğinikişiliğinde cisimleştirmeyi başardın.

Davaya olan sarsılmaz inanç, özveri, kabınasığmayan bir coşkunluk, parti ve yoldaşlık sevgisinintüm belirtilerini sende bulmak, görmek mümkündü.Nice çınarların devrildiği “zor dönemdevrimciliği”nin pek çok sınavından alnının akıylaçıkmayı bildin.

Parti ve dava söz konusu olduğunda, hele de işçive emekçilere dönük propaganda faaliyetinde hiçbirzaman yetinmeyen, hep daha fazlasına ulaşmayı arzueden bir coşkunluk sergilerdin. Öyle ki, gittiğin herbölgede parti materyalleriyle donatılan sokaklar adetasenin gelişinin habercisi olurdu.

Yasal çalışmaların bile dibe vurduğu bir dönemdeİzmir’in en merkezi yerinde partimizin göz dolduranillegal faaliyetinin emektarlarından biri olduğunu

sonradan öğrenmiştik. Hatta bir defasında askeriyeninbile duvarına yapılan yazılamadan dolayı o günnöbette duran askere ceza verildiğine dair yapılanesprilerin kahramanının da sen olduğunu sonradanöğrenecektik.

Ve işte Esenyurt bölgesi... Farklı devrimcigrupların sempatizanlarına bile “kafamı kaldırıphangi duvara baksam TKİP afişleri ve yazılamalarıylakarşılaşıyorum” dedirten, hayranlık uyandıranyaygınlıkta bir siyasal faaliyet... Kabına sığmayan butaşkınlık Esenyurt’un sınırlarını bile kısa sürede daretmişti sana. Ne de olsa sen Habipler’in, Ümitler’in,Haticeler’in öğrencisiydin.

Davaya duyulan sarsılmaz inanç ve partisevgisiydi bu coşkunun harcı. Ancak sendebelirginleşen en önemli özelliklerden biri deyoldaşlarına karşı gösterdiğin sevgi ve bağlılıktı. Enzor, en yoksun koşullarda bile, beslenmesindengiyeceğine, sağlığından moral ve motivasyonunakadar yoldaşlarının maddi-manevi her türlü ihtiyacınıdüşünen, karşılamaya çalışan incelikte bir güzelliğesahiptin. Kolektivizm ve paylaşımcılık senin doğandavardı. İnsanın içini ısıtan sımsıcak gülüşünle herkesikendine bağlamasını bilirdin. Profesyoneldevrimciliğe yeni adım atan yoldaşlar için seninleaynı evi paylaşmak büyük bir ayrıcalık ve şansolurdu.

Yoldaşlarına karşı beslediğin derin bağlılığın birgöstergesi olarak hiç unutamadığım anılardan biri deÜmit yoldaşın mezarına gerçekleştirdiğimiz ziyaretolmuştu. Yoldaşın mezarını ziyaret edememekikimizin içinde de bir ukde olarak kalmıştı. Sonundaziyareti gerçekleştirmeye karar verdiğimiz bayramöncesinde çocuklar gibi heyecanlanmış ve bir günöncesinden kendi ellerinle topladığın çiçeklerdençelenk yapmıştın. Mezarın temizlenmesindegösterdiğin özeni, iki kişilik mütevazi anmamızdaUlucanlar marşını söyleyişini, şehit yoldaşın mezarıbaşında ant içmemizi hiç unutamadım yoldaşım.

Ve şimdi sen bu andına sadık kalarak bayrağıbizlere devrettin…

Can yoldaşım,Peki sendeki bu incelik sadece yoldaşlarına karşı

mıydı? Elbette ki hayır. Çalıştığın birçok yerdeinsanlara karşı beslediğin temiz duygular, çıkarsız vehesapsız dostlukların başlangıcı olurdu hep. Proleterkimliğinden gelen yalınlık ve içtenlik işçi veemekçiler ile kısa sürede güçlü sosyal bağlar kurmanısağlardı. En muhafazakâr kadın işçiler bile seninlediyalog kurmaktan çekinmez, ailevi sorunlarınıaçarlardı. Genç işçilerin “siyasi abisi” oluverirdinhemen.

Yine hiç unutamadığım bir anı da bir pratikesnasında bu özelliğinden dolayı zor bir durumdakalışımız olmuştu. Bir yazılama faaliyeti sırasındaseni tanıyan genç işçilerden biri seni görmeninsevinciyle yanımıza gelip annesiyle tanıştırmıştı. Odurumda sen ne yapacağını şaşırmış bir halde durumuidare etmeye çalışırken, ben gülme krizlerinetutulmuştum.

Peki ya kaldığın evlerdeki ev sahipleriyle olanilişkilerin!.. İstanbul gibi bir yerde ev sahiplerininbekâr kiracı peşinde koştuğu nerede görülmüş? Ya dabir ev sahibinin öz oğlunun yanında bile kiracısınıevladından çok sevdiğini ifade etmesi ne sıklıktayaşanan bir durumdur? Tüm bunlar senin insaniilişkilerdeki güzelliğinin, proleter kimliğinin çevreyeverdiği güvenin bir göstergesi değilse ya nedir?

Proleter kimliğinin doğal bir yansıması olarakküçük-burjuva alışkanlıkları, sorumsuzlukları vedisiplinsizliği her zaman yerer ve küçümserdin.Özellikle de küçük-burjuva devrimciliğin toplumdayarattığı güvensizliğe ve her türlü olumsuzluğa karşıderin bir tepki duyardın. Bu alışkanlıkları gördüğünyerde anında müdahale eder, ancak bunu yaparkenbile her zaman kazanıcı bir tarzda yaklaşmayıbilirdin.

Yine en çok kızdığın konuların başında emeğedeğer vermeyen ölçüsüz ve sorumsuz yaklaşımlargelirdi. Hele bir de devrimci emeğe, devrimcifaaliyete gösterilen saygısızlı hiç dayanamaz, bututumun sahiplerini affedemezdin. Bu yüzden de budeğerlerle aralarına çoktandır sınır çeken liberal-reformist kesimlerden ve onların peşindensürüklenenlerden hiç de hayırlıca söz etmezdin.

Şüphesiz birçok yoldaşımızda fedakârlığın çeşitliörneklerini gördük. Ancak yaşadığın talihsiz kazayı

Alaattin yoldaşa...

Bıraktığınız mirası gözümüz gibikoruyacağımıza söz veriyoruz!

ve kazayı önceleyen süreci düşündüğümüzde,özverinin de sende ne anlama kavuştuğuna çokyakından şahit olduk. Çoğu insanda ağır travmalarayol açabilecek bu olay sende en ufak bir yılgınlığaneden olmazken, tersine sınıf kininin daha dabilenmesine yol açmıştı. Dahası kısa sürede kendinitoparlayarak her yeni duruma ayak uyduran devrimcibir enerji ile çalışmadaki yerini tekrardan almıştın.Proleter sınıf özverisiyle durumundan en ufak biryakınma belirtisi göstermeyerek her tülü işte payınadüşen sorumluluğu almak için inisiyatif sergiledin.

Sevgili Alaattin,Seni anlatmaya ne sözcükler ne de anılar yeterli

kalıyor. Geride bıraktığın devrimci miras her şeyiözetliyor...

Evet yoldaş, “maya tutuyor”. Proletarya davasınınbu topraklarda da sahipsiz olmadığı, gözbebeğimizpartimiz TKİP ve senin gibi yiğit militanları şahsındabir kez daha ispatlanıyor. Uğruna tereddütsüzceölünecek davamız, senin gibi proleter devrimcileringöstereceği fedakârlıklarla yeni gelenekler yaratarakyolunu yürümeye devam edecek. Devrim vesosyalizm bayrağımız her düşenimizin ardından dahada kızıllaşarak doruklarda dalgalanacak.

Ve ant olsun ki yoldaş, sınıf düşmanlarımızlakarşılaştığımız her cephede seni ve şehityoldaşlarımızı hatırlayacağız. Açtığınız yoldatereddütsüzce ilerleyerek, sömürücü asalaklara veonların köpekliğine soyunan cellâtlara korkuyuetinde-kemiğinde hissettireceğiz. Nasıl bir gelenekle,nasıl bir devrimci mirasla karşı karşıya kaldıklarınıyaşatarak öğreteceğiz.

Sevgili yoldaş, sen ve şehit yoldaşlarımız berabergüneşe güleceğimiz günlere kadar rahat ve huzuriçinde uyuyabilirsiniz. Arkanızda bıraktığınız mirasıgözbebeğimiz gibi koruyacağımıza ve zafere dair sözveriyoruz. Anılarınız önünde saygıyla eğiliyoruz.

Yaşasın devrim ve sosyalizm! Şan olsun partimiz TKİP’ye!

Hoşça kalın dostlarım benim, hoşça kalın dostlarım.Sizi canımda canımın içinde,kavgamı kafamda götürüyorum. Hoşça kalın dostlarım, hoşça kalın dostlarım.A dostlar a, kavga dostu iş kardeşi,a yoldaşlara tek hecesiz tek hecesiz elveda. A dostlar a, kavga dostu iş kardeşi a yoldaşlara

elveda. Görüşürüz yine, görüşürüz dostlarım.Beraber güneşe güler, beraber dövüşürüz.Hoşça kalın dostlarım, hoşça kalın dostlarım.A dostlar a, kavga dostu iş kardeşi,a yoldaşlara tek hecesiz, tek hecesiz elveda. A dostlar a, kavga dostu iş kardeşi a yoldaşlara

elveda…

D. Çağlar

Alaattin Karadağ'a yoldaşlarındanİşçi sınıfı değerli bir evladını, Parti yiğit bir

neferini kaybetti… (...) Bu coğrafyada devrimciler sayısız bedel

ödediler. Bu çürümüş ve çeteleşmiş sermaye düzeniniyıkacak işçi sınıfı partisi iddiasındaki TKİP, 3.Kongresi’ni başarıyla tamamlamış bunu işçi veemekçilere ulaştırmayı önüne koymuştu. Partiylebütünleşmeye çalışan devrimci bir işçi olan AlaattinKaradağ yoldaşımızın böyle bir faaliyet esnasındakatletdilmesi düzenin sınıf kinini en açık bir şekildesergiliyor.

Partimiz TKİP’nin ilk elden sınırlı bilgilere sahipolarak olayla ilgili kamuoyuna sunduğuaçıklamasında olayın bir infaz olduğu duyurulmuştu.

Aradan geçen iki haftayı aşkın bir süre içerisindedevrimci parti ve örgütlerin, çeşitli ilerici kurumlarınve dostlarımızın göstermiş olduğu sahiplenmeyiönemsiyor ve büyük değer veriyoruz.

Partimiz TKİP’nin 05 Aralık 2009 tarihindekigeniş açıklaması olayı bütün ayrıntılarıylakamuoyuna sunmuştur. 3. Kongre bütün açıklığıylageleceğe ışık tutuyor. Partimiz, yeni bir dönemegirdiği, pratik ve askeri olarak da bir sınamadangeçtiği gerçeği ile yüz yüzedir. Bu konudakamuoyuna yaptığı ilk açıklaması yeterli açıklıkla vebir o kadar da net bir toklukla aynen şöyle diyor:

“Alaattin Karadağ yoldaş İstanbul Esenyurt’takatledilmiştir. Bu aynı bölgede bir süre önce sınıfçalışması yürüten komünist işçiler de Haramidere’ninkan emici haramileri tarafından kurşunlanmışlardı.Birbirini yaklaşık altı ay arayla izleyen bu olaylarkuşkusuz rastlantı değildir. Mafya bozuntusu SabraTekstil patronu ile faşist çete bozuntusu İstanbulpolisi aynı safın, kokuşmuş sermayedüzeninin/sınıfının farklı konumlardakimensuplarıdır. İlki asalak egemen burjuva sınıfını veikincisi çeteleşmiş egemen sınıf devletinisimgelemektedir. Durduk yerde sınıf bilinçlikomünist işçilerin kanını akıtmak, onları birleştirenortak paydadır.

Partimiz onları bu ortak kimliği üzerindenkavramaktadır ve tutumunu da buna göresaptamaktadır. Durduk yerde sınıf bilinçli devrimciişçi kanı akıtmanın ne demek olduğunu elbette bu elikanlı katiller yaşayarak görecek, öğreneceklerdir.”

Evet, devrimci proleter maya artıksilinemezcesine tutmuştur! TKİP, sınıfın devrimci

partisi olmak yolunda ilk büyük başarılarını eldeetmiştir! Partimizde MK üyeliği düzeyine yükselenmetal işçisi Habip Gül yoldaşın ardından proleterkökenli profesyonel devrimci Alaattin Karadağyoldaş, yaşamı ve ölümü ile bu tartışmasız gerçeğisimgelemektedir!.. Bu, onun ölümünün boşunaolmadığının da en dolaysız bir kanıtıdır!

Bizler bu olayın ne ilk ne de son olmadığınınbilincindeyiz. Daha nice yiğit neferleri bu davauğruna vereceğimizden kuşku duymuyoruz. Partimizekarşı işlenmiş bu alçakça katliamı lanetliyoruz. Birkez daha haykırıyoruz: Alaattin yoldaş, kanın yerdekalmayacak. İşçi sınıfına karşı işlenmiş hiçbir suçcezasız kalmayacaktır! Parti ve proletarya davasıkazanacaktır. Bunu kamuoyu önünde bir kez dahayineliyoruz.

Bedel ödedik bedel ödeteceğiz! Alaattin Karadağ yoldaş ölümsüzdür ! Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi! Yaşasın

sosyalizm! Hollanda’dan TKİP’li yoldaşları

Karadağ’ın anısını canlı tutacağız!Alaattin Karadağ’ın anısı önünde saygıyla

eğiliyoruz. Bir grup temizlik işçisi olarak AlaattinKaradağ’ın 19 Kasım gecesi sermayenin bekçiliğiniyapan devletin kanlı katilleri tarafından sokakortasında katledildiğini öğrenmiş bulunuyoruz.

Ömrünü işçi sınıfına adamış, işçi sınıfının iktidarıiçin mücadele eden bu devrimcinin anısı önündesaygıyla eğiliyor, anısını hep canlı tutacağımıza veonu herkese anlatacağımıza söz veriyoruz.

Frankfurt’tan bir grup temizlik işçisi

Alaattin Karadağ’a yoldaşlarından...20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

DTP Milletvekili Şerafettin Halis,Karadağ’ın infazını TBMM’ye sordu!  

Esenyurt’ta 19 Kasım akşamı sokak ortasında infaz edilen TKİP militanı Alaattin Karadağ’ın katledilmesiTBMM’ye soruldu.

DTP Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a, Esenyurt’ta polisler tarafındaninfaz edilen Alaattin Karadağ’ın katledilmesinin perde arkasını sordu. DTP’li vekil TBMM Başkanlığı’napolis cinayetine ilişkin soru önergesi sundu.

Halis, verdiği soru önergesinde yönelttiği soruların, Anayasa’nın 98. ve içtüzüğün 99. maddesi gereğinceİçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından cevaplandırılmasını talep etti.

Şerafettin Halis: Yaşanan olay açık bir infazdır!

Devrimci kimliğiyle tanınan Karadağ’ın infaz ediliş anını aktaran görgü tanıklarının açıklamalarınınyaşanan olayın açık bir infaza işaret ettiğinin altını çizen DTP Milletvekili Şerafettin Halis, yaralı halde sokakortasında yatan Karadağ’ın emniyet amirinin verdiği emirle hastaneye kaldırılmasının engellendiğini belirtti.19 Kasım’da yaşanan olayın ardından ailenin olaydan 23 Kasım’da haberdar edildiğine dikkat çeken Halis,görgü tanıklarının, Ford Transit marka bir araçtan inen uzun boylu bir sivilin, yerde yatan Karadağ’a ateşettiğini söylediklerini hatırlattı.

Söz konusu tanık beyanlarının savcılık soruşturmasına dâhil edilmediğini dile getirdi.

DTP’li vekil Karadağ’ın infazını sordu

DTP Milletvekili Şerafettin Halis’in, TBMM Başkanlığı’na sunduğu soru önergesinde şu sorular yer aldı: * Uzun boylu, sivil kim?* Olayla ilgili hakkında idari ve adli soruşturma yapılan amir ve polis memuru var mıdır? Yoksa, olayla

ilgili bir soruşturma başlatmayı düşünüyor musunuz?* Saat 21.00 sıralarında yaralanan Alaattin Karadağ, saat 02.00’ye kadar neden hastaneye götürülmedi?* Ölenin kimliğinin hemen tespit edildiği ve ailesinin adresinin de resmi belgelerde kolayca ulaşılabilecek

durumda olmasına rağmen, kendilerine neden hemen haber verilmemiştir? * Çatışma olarak gösterilen olayda Karadağ’dan ele geçen silah neden açıklanmadı ve silah nerededir? * Faili polis olarak iddia edilen bu ölümde soruşturma polisin inisiyatifinden çıkarılacak mıdır?* Aynı bölgede bir hafta önce de “Dur ihtarına uymadı” gerekçesi ile iki kişi daha vurularak yaralanmış ve

tutuklanmıştır. Bölgede kolluğun tutumu hakkında bir soruşturma var mıdır? * Kolluk güçlerinin, sık sık dur ihtarına uymadığı gerekçesi ile ateş açması ve yaşanan ölümler karşısında

bir önlem alınacak mıdır?

Alaattin Karadağ emekçilere anlatılıyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 21Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Üniversitelerde Alaattin Karadağanılıyor

Katil devlet hesap verecek!Sermaye devletinin katlettiği TKİP militanı Alaattin Karadağ anılmaya devam ediyor. Alaattin Karadağ’ın katledilme gerekçesini anlatan ve sermaye devletini teşhir eden materyaller genç

komünistler tarafından Anadolu Üniversitesi’nin çeşitli noktalarında kullanıldı. Materyallerde Alaattin Karadağ’ınsınıf bilinçli devrimci bir işçi olduğu ve devletin Alaattin Karadağ’ı bundan dolayı katlettiği vurgulandı.

Anadolu Üniversitesi / Ekim Gençliği

Alaattin yoldaş ölümsüzdür!19 Kasım gecesi Esenyurt’ta katledilen Alaattin Karadağ'ın sesi Ege Üniversitesi'nde üniversiteli gençlikle

buluştu. TKİP militanı Alaatin Karadağ (Nurettin) yoldaşı anlatan “Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!” şiarlı ozalitlerEge Üniversitesi öğrenci çarşısında, Hazırlık ve Edebiyat Fakültesi binalarında kullanıldı.

Yürütülen faaliyetle dosta düşmana, devrimcilerin ölmeyeceği ve devrim davasının yenilmeyeceği bir kez dahagösterildi.

Ege Üniversitesi / Ekim Gençliği

Alaattin Karadağ emekçilereanlatıldı

Esenyurt’ta polis terörüne karşı ortak eylemEsenyurt’ta birçok ilerici devrimci kurum 19 Kasım akşamı Esenyurt’ta polis tarafından sokak ortasında infaz

edilen Alaattin Karadağ ve polis terörüyle katledilenler şahsında devlet terörünü lanetledi. BDSP, ESP Girişimi, SODAP, EMEP, Tunceliler Derneği, YDİ Çağrı ve DHF tarafından 6 Aralık günü

örgütlenen eylemde “Terörle Mücadele Yasası, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu iptal edilsin! Polis terörüne son”pankartı açıldı. Açıklamada Esenyurt polisinin bir cinayet şebekesi olarak çalıştığı ve yasal kılıflara sığınarak ardıarkası kesilmeyen saldırılar, katliamlar düzenlediğine değinildi.

Basın metninin okunmasının ardından son iki yıl içinde polis tarafından katledilen işçi emekçi ve devrimcilerinisimleri okundu. Eylem boyunca, “Katil devlet hesap verecek!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Polis terörüneson!”, “Alaattin Karadağ ölümsüzdür!” sloganları atıldı. Eyleme halkın ilgisi yoğundu.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Alaattin Karadağ Eskişehirli emekçilere anlatılıyor...Alaattin Karadağ’ın 19 Kasım akşamı sermaye devletinin eli kanlı katilleri tarafından sokak ortasında infaz

edilmesi çeşitli araç ve yöntemlerle Eskişehirli emekçilere teşhir ediliyor. Geçtiğimiz günlerde Gültepe, Büyükdere ve Yıldıztepe Mahalleleri’nin çeşitli noktalarına “Alaattin Karadağ

ölümsüzdür!”, “Habip, Ümit, Hatice, Alaattin yoldaşlar yaşıyor!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “ Katil devlethesap verecek!” şiarlı BDSP imzalı yazılamalar yapıldı.

Sokak ve caddelere üzerinde farklı 8 şiar bulunan 2500’e yakın kuşlama yapıldı. Bunların yanında, “Duydunuz mu? Sınıf bilinçli bir işçi Alaattin Karadağ sokak ortasında polis kurşunuyla

katledildi!” şiarlı pullar yine mahallelere yaygın bir biçimde yapıldı. Kızıl Bayrak / Eskişehir

Ankara sokaklarındafaaliyet...

Alaattin Karadağ, yürütülen faaliyetleemekçilere anlatılıyor. Sermaye devletininkatliamcı kimliği teşhir ediliyor.

Ankara’nın Sincan ve Mamak ilçelerinde,sınıf devrimcisi Alaattin Karadağ’ın faşistdevlet güçlerince katledilişi yapılanyazılamalarla lanetlendi. BDSP’li sınıfdevrimcilerince yapılan yazılamalar merkezinoktalarda emekçilere seslendi. “AlaattinKaradağ yoldaş ölümsüzdür / BDSP” ve orakçekiç ambleminin işlendiği yazılamalaremekçilerin bulunduğu sokakları süslüyor.Sermaye iktidarı ise devrimci faaliyete dönüktahammülsüzlüğünü, yapılan yazılamalarısilerek gösteriyor.

Kızıl Bayrak / Ankara

Partimizin seçkin militanlarından proleterdevrimci Alaattin Karadağ yoldaşımızın,katledilmesine yönelik öfke ve tepkiler artarakdevam ediyor.

Yurtdışından komünistler olarak, hem alçakçaişlenmiş bu siyasi cinayeti teşhir-protesto etmekhem de Alaattin yoldaşın anısına olan saygımızıve bağlılığımızı ifade etmek için 6 Aralık günü biranma etkinliği düzenledik.

Anma etkinliğimiz kısa bir açılış konuşmasıylabaşladı. Konuşmada özetle; sermaye devletininestirdiği teröre rağmen, devrimcilerinmücadelelerinde bedel ödemekten çekinmeyenkahramanca bir direniş geleneğine sahip olduklarıve Alaattin yoldaşın da bu geleneğin en kararlıtemsilcilerinden biri olduğu vurgulandı.

Ardından, TKİP MK’nın Alaattin yoldaşailişkin yaptığı son kapsamlı açıklama okundu. Buaçıklamayı genç yoldaşların sunduğu şiir dinletisiizledi. Dinletide, yoldaşımızın ardından yazılmışşiirleri de içeren çeşitli devrimci şiirler okundu.

Şiir dinletisinin ardından bir yoldaş, olayınpolitik anlamı, bunun partimiz için anlam veönemi, Alaattin yoldaşın devrimci kişiliği ve buolayın bizlere yüklediği devrimci görevler üzerinekısa ve vurucu bir konuşma yaptı.

Daha önce Habip, Hatice ve Hüseyinyoldaşların ve şimdi de Alaattin yoldaşın, proleterkökenli komünistler olarak şehit olmalarının,partimizin gerçek bir proletarya partisi olmayadoğru yol aldığının açık bir kanıtı olduğunu ifadeetti.

Verilen kısa ara sonrası, yoldaşın sevdiğitürkülerden “Drama Köprüsü’’ ve ardındanAvusturya İşçi Marşı, Çavbella, Filistin Marşı vb.devrimci marşlar hep birlikte söylendi. Kısa birkapanış konuşması yapıldıktan sonra “Devrimşehitleri ölümsüzdür!’’, “Alaattin yoldaşölümsüzdür!’’ sloganları atılarak etkinlik sonaerdi.

Almanya NRW’den komünistler

Alaattin yoldaş Wuppertal’de

anıldı!

Parti Gecesi’nde yapılan konuşmadan...22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Parti Gecesi’nde yapılan konuşma...

Sınıfa dayalı devrimci parti vedevrimcileşmiş bir sınıf hareketi!  

İşçi ve emekçi kardeşler, dostlar, yoldaşlar!Yıllık Parti etkinliğimizin bir yenisinde yine

birlikteyiz. Bu anlamlı beraberlik vesilesiyle hepinizipartimiz adına en içten devrimci duygularlaselamlıyorum...

“Kapitalizm krizde, çözüm sosyalizmde!”Gecesi’ne hoş geldiniz!..

Emekçi kardeşler, yoldaşlar...Şu günlerde TKİP III. Kongresi’nin başarıyla

toplandığını öğrenmiş olmanın sevinci ve heyecanıiçindeyiz. Partimizin III. Kongresi’ni buradan bir kezdaha coşkuyla selamlıyoruz.

Yazık ki bu sevincimizi ve coşkumuzu dünaldığımız bir haberin üzüntüsü ve öfkesitamamlamaktadır. Partimizin seçkin üyelerinden, Arapmilliyetine mensup ve proleter kökenli AlaattinKaradağ yoldaşın, partimizdeki ismiyle NurettinYoldaşımızın, polis tarafından katledişinin üzüntüsü veöfkesi bu. Çatışmalı bir kovalamacadan sonra yaralıolarak ele geçen yoldaşımızın polis tarafından keyfi birbiçimde infaz edildiği anlaşılmaktadır.

Alaattin Karadağ yoldaşımızın ve tüm devrimşehitlerinin anısı önünde bir kez daha saygıylaeğiliyoruz. Zaman onyıllardan beridir bu topraklardadevrim uğruna şehit verdiğimiz sayısız yiğitdevrimcinin boşuna ölmediğini gösterecektir. TKİPolarak biz buna derinden inanıyoruz. Bu inancınverdiği bir güven, hırs, azim ve devrime bağlılık ruhuiçindeyiz. Soluksuz siyasal çalışmamızın ve kararlıdevrimci mücadelemizin gerisinde aynı zamanda buvar.

Bu konuda son bir sözümüz var: Ulu orta devrimcikanı dökmenin ne demek olduğunu faşizmin kandökücü cellatları bizzat yaşayarak göreceklerdir. TKİPIII. Kongresi bu konuda sözünü söylemişbulunmaktadır. Partimiz bu söze sadık kalacaktır ve buAlaattin Karadağ yoldaşımızın anısına bağlılığın da birifadesi olacaktır!

Emekçi kardeşler, yoldaşlar... TKİP III. Kongresi’nin dünyada ve Türkiye’de

önemli gelişmelerin yaşandığı bir evrede toplanmışolması ayrı bir önem taşımaktadır. Kamuoyuna yapılanilk açıklamalar gösteriyor ki, III. Parti Kongresi bugelişmeler üzerine önemli değerlendirmeler yapmıştır.Partimizin izleyeceği politikaların genel çerçevesinisaptamış ve bunu, partiyi yeni dönemin devrimcigörevlerine en iyi biçimde hazırlamanın sorunları ilebirleştirmiştir.

Bu, partimizin yeni döneme hazırlıklı girişininönemli bir göstergesidir.

Partimiz, Türkiye Komünist İşçi Partisi, sınıfın vedevrimin partisidir. O sorunlara olduğu kadarçözümlere de bu konumu ve kimliği üzerindenbakmaktadır. Temel hedeflerini olduğu kadar güncelgörevlerini de devrime dayalı bir bakış açısı ile elealmaktadır.

TKİP III. Kongresi’nin değerlendirme vekararlarının da bu çerçeve üzerinden şekillendiğinigörüyoruz.

Partimiz, insanlığın yeni bir bunalımlar, savaşlar vedevrimler dönemine girmiş bulunduğuna ilişkin temelönemde tespitini, III. Parti Kongresi üzerinden bir kezdaha vurgulu bir biçimde ilan etmiştir.

Bugünün kapitalist dünyası çok yönlü bir kriziçindedir. Sorun ekonomik ve mali krizin ötesindedir,sosyal, siyasal, kültürel ve çevresel boyutlartaşımaktadır. Dizginlerinden boşalan militarizm vebüyüyen silahlanma yarışı bunun göstergesidir.Emperyalist tehdit, saldırı ve savaşlardaki sürekli artışbundan kaynaklanmaktadır. Emperyalistler arasırekabet ve nüfuz mücadelelerinin keskinleşmesi kendiyönünden bunu kanıtlamaktadır. Burjuvademokrasisinin en köklü olduğu ülkelerde biledemokratik özgürlüklerin sistemli biçimdebudanmasının ve polis devletine geçişin gerisinde buvar. Burjuva gericiliğini, şovenizmi, ırkçılığı veyabancı düşmanlığını bu beslemekte vekörüklemektedir. Artan yoksullaşma, büyüyen vekronikleşen işsizlik, derinleşen gelir uçumu, çığırındançıkan kültürel ve moral yozlaşma, tümü biraradabunun ürünleridir, bu aynı gerçeğin göstergeleridir.

Kapitalizmin dünya ölçüsünde kendini gösteren butürden büyük krizleri, sistemin iflasını sergilerler,aşılması ihtiyacını ve zorunluluğunu ortaya koyarlar.Bu proletarya devrimi ve sosyalizmin bir ihtiyaç ve birzorunluluk olarak kendisini dayatması ile aynı anlamagelir. Bundan dolayıdır ki, TKİP III. Kongresi,gündemdeki krize karşı yanıtını da devrime dayalı birperspektif üzerinden belirlemiştir.

Devrime dayalı perspektif, hiçbir biçimde krizinbugünkü sonuçlarına karşı mücadeleyi küçümsemek yada emekçilerin güncel çıkarlarına ilgisiz kalmak demekdeğildir. Tam tersine, tam da bu güncel mücadeleleriçinde devrime hazırlanmak demektir. Emekçileringüncel çıkarlarını kararlılıkla savunmak, fakat bumücadeleyi şaşmaz bir biçimde devrim hedefinebağlamak demektir. Sömürü ve zulüm düzenininsonuçlarına karşı mücadeleyi, bu sonuçları üretenkaynağa karşı mücadele ile birleştirmek demektir.

Bu, doğru devrimci bakış açısıdır ve partimiz bubakış açısı ile hareket etmektedir. Bu bakış açısıemekçilerin güncel çıkarlarını en iyi biçimdesavunabilmenin de biricik gerçek yoludur. Gereksosyal bilim ve gerekse tarih, bize, reformların herzaman devrimlerin yan ürünleri olduklarınıgöstermektedir.

Bu bakışaçısı partimizin bugünün Türkiye’sindeöne çıkan sorunlarına yaklaşımında da kendinigöstermektedir. Örneğin biz hiçbir biçimde Kürt

halkının sınırlı kazanımlarını küçümsemiyoruz, amailkin bu sınırlı kazanımların bile zamanında devrimciçizgide verilen mücadelenin ürünleri olarak ortayaçıktığını söylüyoruz. Ve ikinci olarak, bu sınırlıkazanımların çözüm olarak sunulmasına, böylece Kürtemekçilerinin temel çıkar ve hedeflerinin fedaedilmesine karşı çıkıyoruz.

Kardeşler, yoldaşlar... Devrimci siyasal mücadelenin ihtiyaçları açısından

baktığımızda, bugünün Türkiye’sinin en temel sorunu,işçi sınıfının bağımsız bir örgütlü güç olarak mücadelesahnesine çıkamamış olmasıdır. Devrimci bir işçihareketi, tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin biricikbirleştirici eksenidir. Aynı şekilde, işçi sınıfınınproletarya devrimi ve sosyalizme dayalı bayrağı,ezilenleri ve sömürülenleri ilgilendiren tüm sorunlarınbiricik çözüm programıdır. Bu eksen geliştirilmediğive bu bayrak yükseltilemediği sürece kitle mücadelesibugünkü parçalı yapısını sürdürmekle kalmayacak,sorunlar da hep sürümcemede kalacaktır.

İşçi sınıfı bugünün Türkiye’sinde kokuşmuşburjuva sınıf düzeninin karşısına dikilecek güç vekapasitedeki biricik gerçek sınıftır. Ya bu sınıfıbugünkü dağınıklığından, güçsüzlüğünden veörgütsüzlüğünden kurtararak, siyasal mücadelesahnesine etkin bir güç olarak çıkarırsınız, böylecesorunların çözümünün, yani devrimin yolunu açarsınızya da devrim iddianız boş bir laf olarak boşlukta kalır!Köklü toplumsal ve siyasal sorunların çözümü adınaileri süreceğiniz her reçete oyalayıcı bir aldatmacaolmaktan öteye gidemez.

TKİP III. Kongresi’nin partimiz adına bir kez dahayükselttiği “Parti, Sınıf, Devrim!” şiarının tüm anlamıda buradadır. Sınıfa dayalı devrimci parti vedevrimcileşmiş bir işçi sınıfı hareketi, burjuva sınıfdüzeni koşullarında, muzaffer bir devrimeyürüyebilmenin biricik olanaklı yoludur. Gerisi boşlaftır, devrim ve devrimcilik adına boş ve sonuçsuzişlerle uğraşmaktır, zamanı ve kendini boşatüketmektir.

Hepinizi içten devrimci duygularla bir kez dahaselamlıyorum...

Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi! Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm! İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!

(www.tkip.org sitesinden alınmıştır...)

Parti Gecesi’ni selamlayan mesajlardan... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Parti Gecesi’ni ve III. PartiKongresi’ni selamlayan mesajlar...

Şan olsun TKİP III. Kongresi’ne! Değerli dostlar, yoldaşlar! Sınıfı devrime kazanmaya kilitlenmiş Yeni

Ekimler yürüyüşümüz güçlenerek sürüyor. BüyükEkim Devrimi’nin 92., Partimizin 11. kuruluşyıldönümünü 3. Kongremizi yapmış olarakkutluyoruz. Zamanında toplanmış olan veçalışmalarını başarıyla tamamlamış bulunankongremiz, yasadışı ihtilalci örgütü güçlendirme vepartiyi sınıf ekseninde büyütme kararlılığımızın yenibir ifadesidir. (...)

Halihazırda devrimci örgüt iradesi ve partiyi sınıfiçinde güçlendirme kararlılığı, genel toplumsalsüreçlerin ağırlığı altında sınanmaya devam ediyor.Bu süreçler hala da neredeyse tümüyle burjuvazitarafından belirleniyor. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerbir yandan kapitalist krizin faturasını somut olaraködemeye zorlanırken, diğer yandan her türlü gerici,faşist burjuva ideolojisinin cenderesi içindeçürütülüyorlar. Yine toplumsal-siyasal atmosferliberal reformizm ve tasfiyeci legalizmin zehirlidumanıyla kirlenmeye devam ediyor. Son yıllardakiburjuva seçim süreçleri, devrimci bahar -1 Mayısdönemleri, krizin faturasına karşı sınıfın direnmeçabasının ifadesi olan mevzi direnişler ve nihayetKürt ulusal sorununda yaşanan gelişmeler vb.karşısındaki tutumlar; sol ve devrimci hareketin buzehirli havada kendi yolunu yürümekte iyiden iyiyezorlandığını, çoğunluğu şahsında tam bir sürüklenişyaşadığını ve iyice düzen içine kaydığını gösteriyor.

Partimiz ise kongresinden aldığı güçle bu süreçte,bir yandan bu genel gidişata karşı devrimci ilkeselduruşundan şaşmadan politik mücadele yürütürken,diğer yandan bu dönemin saflarımıza yönelikolumsuz etki ve izlerini kazıma çabasını katlayarakyolunu yürüdü. Uzun yıllardır istikrarlı bir şekildesınıf çalışması yürüttüğü alanlarda, bizzat buçalışmanın şekillendirdiği ve yine doğrudan sınıfiçinden kazandığı güçlerle illegal devrimciörgütlenmesini sağlamlaştıran adımlar attı. Üstelikbunu, parti örgütünü ve devrimin özgür çağrısını yenialanlara yayma başarısıyla birleştirdi. İşte ikincisininbirikimi üzerinden toplanan 3. Kongremiz, stratejikdoğrultumuza uygun bu kazanımları pekiştiren veyeni bir düzeyde üretmeyi ve büyütmeyi önüne koyanbir irade birliği yaratmış olduğunu ilan etmişbulunuyor. (...)

Tüm dünyada ve özellikle de devrimci damarınher şeye rağmen güçlü olduğu Türkiye gibi ülkelerdeburjuvazi, işçi sınıfı ve emekçilerin büyük çıkışlarınahazırlık yapıyor. Örneğin bugün işçi sınıfımızınbaşkenti İstanbul’da adım başı kamera, adım başımuhbir, adım başı polis kontrolü ve terörü olağan birhal almış durumda. Her türlü siyasi, askeri, teknikhazırlık işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin büyüktoplumsal kalkışmalarına göre yürütülüyor. Çünkükriz koşulları kitlelere havuç yerine sopa uzatmayıdaha şiddetli bir şekilde dayatıyor.

Tam da böylesi koşullarda illegal devrimci partiyiişçi sınıfının bağrında büyütme çabasını, sınıfdevrimcisi olup olmamakla, proleter devrim davasınıciddiye alıp almamakla eş anlamlı gördüğümüzüburada bir kez daha vurgulamak istiyoruz. (...)

İstanbul İl Komitesi

Sınıfın partisini adım adım inşaediyoruz!

(...) Elbette dünya kapitalizminin tablosu dünyaölçeğinde olduğu gibi ülkemizde de büyük toplumsalmücadelele dinamiklerini kendi içindebarındırmaktadır. İşçi sınıfı hareketinin ve toplumsalmücadelenin bugünkü zayıf tablosu ilelebetsürmeyecektir. Kuşkusuz bu beklenti bizkomünistlerin devrimci iyimserliğinden ilerigelmemekte, bir dizi nesnel olgu ve belirti bunubugün daha kuvvetle göstermektedir. Dahası, 20 yılönce Doğu Bloku ve Sovyetler Birliği’nin yıkılışınınardından sosyalizmi tarihe gömen bujuva ideologları,kapitalizmin büyük bunalımı karşısında bugünsosyalizmin gerçekte hiç kaybolmayan itibarını iadeetmek zorunda kalmaktadır. Bütün bu gelişme veyaşananlarla birlikte açıklıkla söyleyebiliriz ki,sosyalizm her zamankinden daha fazla günceldir.

(...) Yeni bir devrimler ve toplumsal mücadelelerdönemine girdiğimizin açık bilincine dayanan buhazırlıkların öne çıkan en önemli yanı “Sınıf eksenlipartiye geçiş”dir. Kuşkusuz önümüzdeki bu mücadeledönemine işçi sınıfının damgasını vuracağı kesindir.Bir dizi çelişki ve çatışmanın bağrında düğümlendiğiTürkiye topraklarında partimiz işçi sınıfının pratik vesiyasal önderliğini adım adım inşa etmektedir, tümçaba ve enerjisi bu yöndedir. (...)

İzmir İl Komitesi

III. Parti Kongremiz sosyalizmdeısrarın ilanıdır!

(...) İşte tüm bu gelişmeler sosyalizmingüncelliğini ve yakıcılığını bir kez daha ortayakoymaktadır. Yukarıda özetlemeye çalıştığımızsorunların gerçek manada ve kalıcı bir şekildeçözülebilmesi için kapitalizmin devrimle aşılması birzorunluluk haline gelmiştir. Gelinen yerde insanlığın,dahası gezegenimizin geleceği buna ihtiyaçduymaktadır. İşte biz komünistlerin bu topraklardaortaya koyduğu çizgi ve onun ete kemiğe büründüğüpartimiz bunun bilinci ve iradesidir. Dahası kapitalistsömürü düzenine karşı insanlığın kurtuluşu davasındabir savaş çağırısıdır. Toplamında 22, parti şahsındageride kalan 11 yıl boyunca tüm pratiğimiz bubilimsel gerçeğin gerçekleşmesine hizmet etmiştir.(...)

Dostlar, tarihsel yürüyüşümüzün bu aşamasındabir dizi anlamlı gelişmeyi bir arada yaşıyoruz.Bunlardan birisi de sınıfın ihtilal iradesi olanpartimizin III. Kongresi’dir. III. Parti Kongre’mizdevrim davasında kararlılık ilanıdır. III. PartiKongremiz sosyalizmde ısrarın ilanıdır. III. PartiKongremiz sınıfın illegal ihtilalci iradesinin savaşçağırısıdır. (...)

Ankara’dan Komünistler

Sosyalizmin zaferi için partisaflarına!

(...) Sosyalizmin zaferi için işçi sınıfıyla etle-tırnak misali bütünleşmenin önemi konusunda berrakbir bilincin temsilcisi olan TKİP, III. Kongresi ile“Sınıf eksenli partiye geçiş” hedefini ilan etmiş

bulunuyor. Sınıf eksenli partiye geçiş hedefini heyecanla

karşılayan biz TKİP’li komünistler, işçi sınıfı ilepartisi arasındaki açıyı kapatma iddiasıylamücadelenin sıcak alanlarında coşkuyla faaliyetyürütmekteyiz.

III. Kongre’nin saptadığı hedeflere ulaşmakararlığında olan komünistler, marksist-leninist dünyagörüşü ve bu öğretinin Türkiye’deki yegane temsilcisiolan TKİP’nin proleter devrimci çizgisinden aldıklarıgüçle sosyalizmin zaferi uğruna tereddüt etmedenyollarına devam etmektedirler.

Adana’dan Komünistler

Yaşasın Türkiye Komünist İşçiPartisi!

(...) Tarih sahnesine çıkışından beri bu ihtiyacıgidermeyi ilk hedef olarak belirleyen komünistler, buiddialarına uygun ideolojik-politik çizgi vekonumlanışlarıyla Parti’yi örgütlemiş, şimdi de Partiile devrimi örgütleme hedefine kilitlenmişbulunuyorlar.

Partimiz, proleter devrimin bircik güvencesidir.Çünkü o, yolunu proletarya sosyalizminin ışığıylaaydınlatıyor. Tüm tasfiyeci cereyanlara rağmen,illegal-ihtilalci örgütü her geçen gün daha dagüçlendiriyor. Bir zamanlar düşmanın“kurdurtmayacağız, kursanız da yaşatmayacağız”dediği Parti, geride bıraktığı 11 yıl ve bu süreyesığdırdığı üç kongre ile bilimsel sosyalizminbayrağını layığıyla taşıdığını dosta düşmanagöstermiş bulunuyor.

Bursa’dan Komünistler

Alaattin yoldaş ölümsüzdür! Şanlı Ekim Devrimi’nin 92., yeni Ekimler’in

Partisi TKİP’nin 11. yılında düzenlediğiniz etkinliğekatılan tüm işçileri, emekçileri ve yoldaşları devrimciinanç ve umudumuzla selamlıyoruz. (...)

Proletarya partisi yiğit bir devrimci neferiniyitirdi. Sermaye devletinin gözü dönmüş kanlıfaşistlerinin açtığı ateş sonucu yiğit yoldaşımızAlaattin Karadağ şehit düştü. Devrim ve sosyalizmyolunda Partisine yılmaz bir inançla bağlıydıyoldaşımız. Milyonlarca işçi ve emekçiye açlık,sefalet, kan ve gözyaşı dayatan kapitalizm belasınabüyük bir sınıfsal kin besliyordu. Zulmündiktatörlüğü son bulmalı, insanca yaşanacak sınıfsız,sömürüsüz bir dünya inşa edilmeliydi. Bunun içinsınıfın şanlı Partisine, her devrim neferine, tüm işçive emekçilere büyük sorumluluklar düşüyordu.Yoldaş buna inandı, bunun için yaşadı, bunun içinsavaştı. Omuzlayarak bu onurlu görevi, kuşanarakPartisinin ideolojisini, kuşanarak Habip’in, Ümit’in,Hatice’nin, Hüseyin’in çelikten iradesini, yükseltmekiçin kızıl bayrağı göndere, çıktı bu onurlu ve zorluyola. O da tüm şehitlerimiz gibi düşürmeden, lekesürdürmeden devretti bayrağı yoldaşlarına.

Yoldaşımız sınıfına duyduğu inançla, yüreğindeduyduğu devrim ve sosyalizm özlemiyle, bilincindePartiyle, göğüsleyerek ölümü, aramızdan ayrıldı.Partimizin, yoldaşlarımızın, Türkiye ve dünyaproletaryasının başı sağolsun. Hüznümüz büyük. Bir

Parti Gecesi’ni selamlayan mesajlardan...24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

yıldızımızı daha taşıyoruz alınlarımızda. O hepyanımızda, davamızda kalacak. (...)

Esenyurt’tan Komünistler

Parti, sınıf, devrim! Yoldaşlar, dostlar! Partimizin 11. yılı vesilesiyle gerçekleştirmiş

olduğunuz bu onurlu geceyi saygıyla selamlıyoruz. (...) Bugünler bayrağımızın en yüksekte olduğu

günlerdir. Tasfiyeciliğin hızla yayıldığı,parlamentarizmin adeta moda olduğu, devlet terörününazgınlaştığı şu günlerde, bayrağımızın geçmişine verengine sahip çıkmak daha bir önem kazanmaktadır.Marksist-leninist ideolojinin, devrimci örgüt fikrinin,ihtilalci bakışın, sınıf devrimciliğinin Partimiztarafından korunuyor ve geliştiriliyor olması,geçmişten devralınan bu mirasın, bu bayrağın ancaksaflarımızda korunabileceğini ve güçlendirilebileceğinigöstermektedir.

Düşünen ve savaşan militanlar geleneğiniyaratanların yoldaşları olarak bayrağımızı tüm bedellerpahasına en yükseklerde tutacağımızı buradan bir kezdaha ilan ediyoruz.

Yakın zamanda toplanan TKİP 3. Kongresi’ni de buvesileyle selamlıyoruz.

Kartal’dan Komünistler

Partiyi kazandık, partiylekazanacağız!

Yoldaşlar, Şanlı Ekim Devrimi’nin 92. Yeni Ekimlerin

Partisi’nin 11. yılında düzenlenen “Kapitalizm Krizde,Çözüm Sosyalizmde!” şiarlı etkinliği GençKomünistler olarak 3. Parti Kongresi’nin coşkusuylaselamlıyoruz.

Kapitalist sistem, yaşadığı krizin faturasını işçi veemekçilere kesmeye çalışırken; bizlere sömürüden,sefaletten, kan ve gözyaşından başka bir şeyveremezken, gençliğe de tüm bunların yanı sırageleceksizlikten başka bir şey vadetmemektedir. (...)

Bu da ancak her açıdan daha güçlü bir komünistgençlik örgütlenmesi ile olanaklıdır. Bunun en temelayaklarından birisi devrimci-militan kimliktekatedilecek mesafedir. Bu da her bir genç komünistinpartiyle arasındaki mesafeyi kapatmada göstereceğiısrar ve çabadır. Bu çaba partiyi gençlik içerisinde varetme çabasıdır. (...)

Genç Komünistler

Yeni Ekimler için yürüyoruz! (...) Bugün sınıfla birlikte nefes alıyor, sınıfın

bağrında güçleniyoruz. Ekim’in gösterdiği yoldan YeniEkimler için yürüyoruz. Ve söz veriyoruz; tarihin kızılsayfaları başlatılan büyük yürüyüşün zaferini deyazacaktır.

Ekim Devrimi’nin 92, Partimizin 11. yılını, 3.Kongre´mizin kattığı güç ve moralle birlikte coşkuylakutluyor, gecenizin başarılı geçmesini diliyoruz.

Pendik’ten Komünistler

Şan olsun 11. yılında TKİP’ye! (...) Sınıfa yönelik kapsamlı saldırıları hayata

geçiren sermaye devleti, bir yandan da devrimcimücadeleyi ezmek için var gücüyle çalışıyor. Faaliyetiengellemeye yönelik faşist saldırılardan gözaltı vetutuklama terörüne kadar birçok yol ve yöntemikullanıyor.

Sermaye devletinin AKP eliyle yürüttüğü ikiyüzlüKürt açılımı yaygarası eşliğinde Kürt halkına yöneliksaldırılara her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Devletinresmi politikası olan inkar ve imha politikasına farklımaskeler giydirilerek Kürt halkı teslim alınmaya

çalışılıyor. (...)Bizler de komünist partisi saflarında savaşan

militanlar olarak, partimizin göstermiş olduğu yoldaadım adım ilerliyor ve çalışma yürüttüğümüz bölgedetüm gücümüz ve enerjimizle partiyi sınıf içerisindegüçlendirme hedefiyle hareket ediyoruz.

Çalışmalarımızı fabrikalarda ve sanayihavzalarında ilmek ilmek örerek yeni güçlereulaşıyoruz. Partimizin burjuvazinin sınıf egemenliğine

karşı açmış olduğu savaş bayrağını kendibulunduğumuz alanda daha da yükseklere taşımak içintüm güç ve olanaklarımızı seferber ediyoruz.

Türkiye işçi sınıfının ve ezilen halklarının tekkurtuluş şansı olan devrim ve sosyalizm mücadelesinidaha da ileriye taşımak için saflarımızı sürekli illegalihtilalci bilinç çerçevesinde eğiterek güne yükleniyorve geleceği kazanmaya yürüyoruz. (...)

Ümraniye’den Komünistler

TKİP’nin 21.11.2009’da Köln-Mülheim’da, Ekim Devrimi ve TKİP’in kuruluşu yıldönümü vesilesiylegerçekleştirdiği etkinliğe MLPD’den selamlarımızı gönderiyoruz.

Sevgili yoldaşlar, arkadaşlar, MLPD ve ona bağlı “Başkaldıran Gençlik Birliği” ve “Kızıl Tilkiler Çocuk Organizasyonu” adına devrimci

selamlarımızı iletiyorum. Davetiniz için teşekkür ediyor ve organizasyonunuzda başarılar diliyorum. Kapitalizmin tarihinde yaşanmış en derin dünya ekonomik krizinin ve finans krizinin ortasında

bulunmaktayız. Bu kriz, tüm dünyada bütün temel muhalif söylemleri keskinleştirmekte ve bu dünya krizidevrimin imkanını barındırmaktadır. Ancak bu, uluslarararası sanayi proletaryasının, kitlelerinmücadelelerinde kendisinin öncülük edeceği rolü geliştirmesine bağlıdır. Ve bunun için devrimci partiler,proletaryanın çalışmalarını koordine etmeli ve onunla birlikte çalışmalıdır. Bunun için önemli adımlaratılmaktadır. (...)

Türkiye’deki gerici rejimin altında binlerce devrimci, ilerici ve demokrat insan baskı ve işkence görüyor veöldürülüyor. Bu anlamda Türkiye’de ve Türkiye Kürdistan’ında Marksist-Leninist hareketin ve işçihareketinin güçlenmesi ve rejimin kanlı baskılarına karşı sosyalizmin varlık bulması çok anlamlıdır.Bunlardan biri de TKİP!

Devrimci partilerin ve örgütlerin faaliyetinde örgütsel birliğin sağlandığı bir süreçteyiz. TKİP ve MLPD deböyle bir süreçte. Fikir oluşturan tartışmaların ilk aşaması, yedi bölgesel konferansta yaklaşık 70 örgüt vepartiyle gerçekleştirildi. Katılan örgütler, devrimci temelde gerçekleşen örgütlü bir adımın atılması içinzamanın geldiği konusunda hem fikirler. Proleter enternasyonalizmi için yeni bir niteliğe ihtiyacımız var.Ancak bu şekilde emperyalist dünya sistemine karşı üstünlük yaratabiliriz ve sosyalizmi zafere taşıyabiliriz.

Almanya Marksist Leninist Parti (MLPD) Merkez Komite

Bilimsel sosyalizm her zamankinden daha günceldir!21 Kasım 2009 günü Köln Müllheim’da gerçekleşen etkinliği KPD/ML (Roter Morgen) olarak

selamlıyoruz. (...)Almanya’da olduğu gibi Türkiye’de de kapitalizmin neo-liberal aşaması başarısızlığa uğramıştır.

Almanya’da sermaye piyasasının liberalizasyonu miyonlarca insanı artan bir sefalete sürükledi. Artıkçalışanlar dahi gelirlerinin yetersizliğinden dolayı giderek daha fazla devlet yardımına ihtiyaç duymaktadır.Almanya’da süt üreticileri artık yetkililerini dinlemiyor ve militanca sokağa çıkıyorlar. İşçilerin kokuşmuşsendika yetkililerini defetmesinin zamanı geldi. Sendika yöneticileri işçilerin işlerini maaşlarından feragatederek koruyabileceklerini söyleyerek ikna etmeye çalışıyorlar. Bilimsel sosyalizm, Marksist-Leninizm herzamankinden daha günceldir.

KPD/ML (Roter Morgen)

Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm! Değerli dostlar, siper yoldaşları, Yaşadığmız emperyalist-kapitalist sistemde kapitalizm kriziyle işçilere, emekçilere kadınlara ve gençlere

işsizliği, çözümsüzlüğü ve geleceksizliği dayatmaktadır. Son bir yıl içinde derinleşen ekonomik kriz binlerceişçiyi ve emekçiyi işinden ve geleceğinden kaygılı bir duruma getirmiştir.

Yaşananlar, emperyalist demagogların sosyalizm öldü teranelerinin birer safsatadan ibaret olduğunugösteriyor, burjuva kalemşörler de bunu itiraf etmek zorunda kalıyorlar. İnsanlığa barbarlığı ve yok oluşudayatan kapitalist sisteme karşı sosyalizm insanların umudu olarak yükseliyor. (...)

Tüm emperyalist saldırılar karşısında devrim ve sosyalizm mücadelesini büyütmek ve geliştirmek içindüzenlemiş olduğunuz, “Kapitalizm krizde, çözüm sosyalizmde!” gecenizi devrimci duygularımızlaselamlıyor, başarılar diyoruz.

MLKP Almanya Komitesi21 Kasım 2009

İnsanlığın kurtuluşu devrimde ve sosyalizmde! Gece Tertip Komitesine,Değerli TKİP’li dostlarımıza, TKİP’li taraftar ve militanlarına, Sevgili dostlar, “Kapitalizm krizde, çözüm sosyalizmde!” hedefiyle düzenlemiş olduğunuz gecenizi en içten devrimci

duygularımızla selamlıyoruz. Emperyalist haydutların yeni pazarlar yaratma ve varolanları birbirlerinden kapma yarışı ve dalaşının

sürdüğü bugünkü koşullarda, işgal ve saldırganlık dünyanın her yerinde sürmektedir. Sistem krizini aşmak için faturayı emekçilere ve ezilen mazlum halklara kesmektedir. Emperyalistler ve

uşakları biraz daha ömürlerini uzatmak için emekçilerin kazanılmış haklarını bir bir gaspetmeye devamediyorlar.

Bu şartlarda insanlığın kurtuluşunun devrim ve sosyalizmde olduğu tüm gerçekliğiyle açığa çıkmıştır. TKP/ML-YDK

Devrimci partilerden mesajlar

Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!

Dünyadan... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Atina’da geçen yıl polis kurşunuyla yaşamını yitirenAleksis’i anma etkinliklerinde çıkan olaylarda, ülkegenelinde 784 kişi gözaltına alındı, 136 kişi tutuklandı. 5gösterici ve 26 polis ise gösterilerde yaralandı.

Yunanistan’da 6 Aralık 2008 tarihinde, 15 yaşındakiAleksis Grigoropulos polis kurşunu ile hayatınıkaybetmişti. Ülkede geçen yıl geniş çaplı protestolaraneden olan olayın birinci yıldönümünde düzenlenengösterilerde hedef yine devletti.

Atina, Selanik ve Girit Adası başta olmak üzerebirçok kentte eylemler gerçekleşti.

Atina’daki eylemler, geçen yıl Grigoropulos’un poliskurşunu ile öldürüldüğü yerde yüzlerce kişinintoplanması ile başladı. Anma etkinlikleri esnasındakitlenin arasından çıkan bir grup Keratsini Belediyesi’nisaatlerce işgal etti.

Atina kent merkezinde öğle saatlerindegerçekleştirilen gösterilerde parlamento binasınınbulunduğu Sindagma Meydanı’nda yürüyüş yapmakisteyen gruba polis saldırdı. Eksarhia semtinde dedüzenlenen gösteride polisle çatışmalar çıktı.

Atina Üniversitesi önünde toplanan gruba saldıranMAT polislerine (çevik kuvvet) ise kitle taş ve sopalarlayanıt verdi. Protestocular, Yunanistan MilliKütüphanesi’nin çatısına çıkarak Yunan bayrağınıgönderden indirdiler. Omonia Meydanı ve çevresi baştaolmak üzere kent merkezinin ana yollarını da ulaşımakapattılar.

7 Aralık Pazartesi günü eğitimciler, 24 saatlik birgrevle eylemlere destek verdiler. Kamu çalışanları iseaynı gün 3 saatlik bir iş durdurma eylemi ile Aleksis’iandılar.

400 kadar meslek okulu ve üniversite de eylemlerboyunca öğrenciler tarafından işgal edildi.

Yunanistan’daAleksis

unutulmadı

Stuttgart-Sindelfingen Mercedesişçilerinden uyarı

Daimler, krizin faturasını işçilere çıkarıyor. Otomotiv sektöründe faaliyet gösteren Daimler, C serisiMercedeslerin üretimini Stuttgart’tan Çin, Amerika ve Bremen’deki fabrikalarına kaydırmak istiyor.

Üretim maaliyetlerini düşürmek için gerçekleştirilmek istenen bu planlama karşısında DaimlerSindelfingen işçileri 1 Aralık Salı sabahı başlayan greve başladılar.

Spontane gelişen bu greve işçiler kendi inisiyatifleri ile başladılar. İşçiler grevlerini, gerçekleştirdiklerieylem ve mitinglerle besliyorlar. Mitinglerde işçiler krizin faturasını ödemeyeceklerini dillendirirken, şirketyönetimini ve hükümeti de hedef alıyorlar.

Mercedes işçileriyle toplantı

4 Aralık günü MLPD grevin daha ileriye taşınabilmesi için bir toplantı düzenledi. MLPD Merkez KomiteÜyesi’nin konuşmasının ardından işçiler söz aldı. Bölgede farklı sektörlerde çalışan işçilerin de söz aldığı vetecrübelerini paylaştığı toplantıda dayanışma çağrısı yapıldı.

BİR-KAR’ın, toplantıda yaptığı konuşmada grevlerin tarihsel önemi üzerinde duruldu. Grevin hedeflerininnet ve kararlı olması gerektiği ifade edildi. Toplantı işçilerin Enternasyonal marşını söylemeleriyle sona erdi.Toplantıya 100’ün üzerinde işçi katıldı.

BİR-KAR / Stuttgart

8. Uluslararası Tecrite Karşı MücadeleSempozyumu 18-20 Aralık’ta

Uluslararası Tecritle Mücadele Platformu, 18-20 Aralık tarihlerinde, Londra’da, Uluslararası Tecrite KarşıMücadele Sempozyumu etkinliklerinin sekizincisini gerçekleştirecek.

Sempozyumun Latin Amerika’dan OrtadoĞu’ya kadar geniş bir uluslararası katılımcı listesi bulunuyor.Türkiye’den de katılımcıların bulunduğu sempozyumda “Ülkelere yönelik baskı ve tecrit politikaları” ve

“Anti-Terör yasalarıyla siyasi muhalefetin sindirilme politikası ve siyasi tutsaklar” başlıklı panellerdüzenlenecek. Sempozyumda “Siyasi tutsaklar ve anti-terör yasaları”, “Siyasi davalara ilişkin hukukiçalışmanın koordinasyonu” ve “ülkelere yönelik ambargo ve saldırganlık” başlıklarında üç çalışma grubu(workshop) etkinliği de olacak.

Sempozyum kapsamında düzenlecek Uluslararası Özgür Tutsak Gecesi Etkinliği’nde, Türkiye’deki 19-22Aralık katliamında ve F Tipi hapishanelerine karşı yürütülen direnişte ölümsüzleşenler başta olmak üzere, tümdünyada devrim şehitleri anılacak.

Etkinliğin Türkiye katılımcıları arasında ÇHD Genel Sekreteri Av. Selçuk Kozağaçlı, TAYAD’tan AhmetKulaksız, KESK’ten Meryem Özsöğüt, DİSK’ten Erol Ekici, Ferhat Gerçek, Gençlik Federasyonu ve TemelHaklar Federasyonu temsilcileri de bulunuyor.

“Berlusconi’ye hayır!” günüİtalya’da internet üzerinden organize olan yüzbinlerce kişi, 5 Aralık günü sokaklardaydı. “No-B Day”

(Berlusconi’ye Hayır Günü) çağrısıyla Roma’da protesto mitingi düzenledi.Uzun süredir Berlusconi’ye karşı biriken İtalya kamuoyunun tepkisi bu miting ile kendini somutladı.

Toplumun değişik kesimleri Berlusconi’ye farklı nedenlerle öfke besliyor. Evlilik dışı ilişkileri nedeniylekadınlardan, basın özgürlüğüne dönük kısıtlamalar nedeniyle sanatçılardan büyük tepki alan Berlusconi’ninpek çok mafya yapılanmasıyla da ilişkisinin olduğu biliniyor. Ayrıca adı pek çok yolsuzluk olayıyla birlikteanılıyor.

Söz konusu mitingin kararı ise, bir grup aktivist tarafından Facebook, bloglar ve internet siteleriaracılığıyla haberleşerek alındı. Bu çerçevede 5 Aralık tarihi, “No Berlusconi Day” olarak ilan edildi.

Miting, mor giysili yüzbinlerce protestocunun yürüyüşüyle başladı. Nobel ödüllü sanatçı Dario Fo,müzisyen Moni Ovadia ve yazar Domenico Gallo gibi isimler San Giovanni Meydanı’nda kurulan sahneyeçıkarak hükümeti eleştirdiler.

Finlandiya’da grevFinlandiya’nın başkenti Helsinki’deki uluslararası havalimanında uçuşlar, 30 Kasım Pazartesi günü

öğleden sonra başlayan grev nedeniyle iptal edildi. Havalimanı çalışanlarının başlattığı grevin 1 Aralık Salı günü bitirilmesi planlanıyordu. Fakat yönetimle

Hava Ulaşımı Sendikası üyesi işçiler arasında anlaşmaya varılamaması üzerine işçiler greve devam etmekararı aldı.

500 işçinin katıldığı grev nedeniyle 2 Aralık Çarşamba gününe kadar yaklaşık 55 uçuş iptal edildi. Yaklaşık6 bin bavul ise yolculara ulaştırılamadı.

Grev, bagaj görevlilerinin özel bir şirkete devredilmesini protesto etmek için yapıldı. İşçiler bu durumunçalışma koşullarını daha da kötüleştireceğini söyledi.

Kasım ayının ortasında havayolunda bir grev daha yapılmış, grev sebebiyle 32 bin yolcunun yapacağı 400uçuş iptal edilmişti.

Liseliyiz! Ünlü deyimle hayatın dahabaşlangıcındayız. Toplumsal süreçlere bilinçli öznelerolarak katılmanın henüz ilk adımlarını atıyoruz.Dünyayı, toplumu, yaşamı gerçek temelleriylekavramanın, algılamanın çabası içindeyiz. Toplumsalyaşama yetişmiş bireyler olarak katılmanın hazırlığınıyapıyoruz. Hem fiziksel olarak, hem de bilinç planındabüyümenin sürdüğü yaşlardayız.

Her toplumda hayatın bu evresine müdahaletoplumun geleceği için hayati önemde görülür.Geçmişten bugüne egemenler, bu önemi asla gözardıetmediler. Günümüzün sömürücü sınıfı olarakburjuvazi de liseli çağındaki gençliği kurulu düzentemelinde biçimlendirmeyi yaşamsal bir önemdegörmektedir. Burjuvazi için liselerin, toplumuşekillendirme istasyonlarının ilk halkası olduğunusöylemek hiç de yanlış olmayacaktır.

Gerçekte eğilen ne?

Kendinden önceki sömürücü sınıflar gibiburjuvazinin de lise çağındaki gençliğe yaklaşımını,“Ağaç yaşken eğilir!” anlayışı belirlemektedir. Güyaeğitimin önemini mecazen ifade eden bu sözde,egemenlerin gençliğe yaklaşımının özü dilegelmektedir. Sermaye sınıfı için gençlik, gelişipserpilmesi gereken, kardeşçesine yaşanacak toplumuoluşturacak özgür bir varlık değil, eğilmesi gereken birağaçtır.

Sermaye düzeni liselerde bizleri eğmek içinelinden gelen her şeyi yapmaktadır. Bu çabalarınbaşında beyinlerimizi dumura uğratan, düşünmeyetilerimizi daha baştan körelten eğitim anlayışı vemüfredatı geliyor. Büyük oranda içi boş, olduğukadarıyla da gerici, ırkçı tonları ağır basan dersler,yalnızca test geçmeye odaklı bir ezber yöntemiyleveriliyor. Gelecek diye önümüze sürülen ÖSS, LYSgibi sınavlar, hayatın baharında bizleri başka hiçbirşey düşünmeyen robotlara çeviriyor. Açıktan empozeettiği bireycilik, bencillik, açgözlülük gibi kokuşmuşkültürüyle, el altından yaydığı uyuşturucu, fuhuş gibiçürütücü araçlarıyla kapitalizm, daha lisedenbaşlayarak geleceğin uysal, uyuşmuş, dizçökmüşkölelerini yaratmayı hedefliyor. Bu uğurda liseler,eğitim kurumlarından çok idare baskısının, polisterörünün, çeteciklerin cirit attığı kışlalar olarak işgörüyor.

Bunlar yetmezmiş gibi böylesi bir eğitim sürecininparası da her geçen gün artan oranda ailelerimizeödettiriliyor. Temel eğitim kapsamında tüm giderleridevlet tarafından karşılanması gereken lisedöneminde, katkı paylarında, “bağış”larda yaşananartışa, bir de eğitimdeki özelleştirmenin temel birayağı olarak dersane masrafları ekleniyor.

Elbette bunlar yoğun olarak işçi ve emekçiçocuklarının yaşadığı sorunlardır. Anne vebabalarımızın madenlerde, tarlalarda, fabrikalardayarattıkları değerleri gasp eden asalaklar, kendiçocuklarını her türlü maddi ve teknik imkanın olduğuayrıcalıklı okullarda, geleceğin sömürücüleri olarakyetiştiriyorlar. Eğitimin düzeyi yoksul çocuklarınıngeleceğin işçileri olarak yetiştirildikleri meslekliselerine geldikçe iyice düşerken, baskı ve kölelik

uygulamaları tam tersine bir artışgösteriyor.

Düzenin, karanlıktan başkavereceği

bir gelecek yok!

Nereden bakarsak bakalım,hayatımızın en güzel dönemini zehireden kokuşmuş, acımasız bir çarklakarşı karşıyayız. Bu çark yalnızcalise dönemimizi öğütmekle kalsayine iyi. Onun daha beter kardeşleri,yani kapitalizmin YÖK’lü, ÖGB’li,polisli üniversiteleri, askerliği,işsizliği, 12 saatlik kölece çalışmakoşullarının hüküm sürdüğü üretimalanları ve daha nicesi hayatımızızehir etmek için yolumuzu gözlüyor.Bütün bu çarkların toplamındanoluşan sermaye düzeni, bizleri dahabaştan kendi karanlığının hükümsürdüğü bir geleceğe razı etmekistiyor. İsyan etmeyelim, yıkılmasıiçin uğraşmayalım diye daha baştanboyun eğdirmeye çalışıyor.

Onurumuza ve geleceğimizesahip çıkmak, burjuvaziye ve onunkölelik düzenine boyun eğmemeklebaşlar. Liselerde hiç deazımsanmayacak bir kitleburjuvazinin dayatmalarını kabuletmiyor. Son yıllarda da görüldüğüüzere dönem dönem dikkat çekici bir oranda devrimcimücadele arayışı içine giriyor. Genel gençlikhareketinin olumsuz gidişatını bile değiştirmepotansiyellerini içinde barındıran bu arayışlar,halihazırda dağınık bir şekilde değişik siyasiörgütlenmelerde kendine ifade kanalları bulmayaçalışıyor. Büyük gövdesi doğrudan devrimci özlemlerve niyetlerle harekete geçen bu ileri kitle, alanın özgünsorunlarına da eğilerek geniş yığınları hareketegeçirebilmenin ve birleşik devrimci örgütlenmeihtiyacını karşılayabilmenin en temel dayanağıdır.Devrim ve sosyalizm davasına yönelik bir ilgiyle vedevrimci mirasa-değerlere yönelik bir sempatiyle öneçıkan ileri liseli kitlesinin önemli bir kesimi, yazık kidevrimci savaşımla uzak yakın ilgisi kalmamışreformist siyasi anlayışların etkisiyle, liseli gençlikhareketi içindeki misyonunu yerine getiremeyecekdurumdadır. Önemli bir kesim ise salt grupsalihtiyaçlara gömülerek, geniş liseli yığınlarınıörgütleyip harekete geçirecek bir iddia ve pratiktenuzaktır.

Liseli genç komünistler olarak uzun yıllarboyunca liseli gençlik mücadelesinin etkin bir öznesiolarak hareket ettik. Sermaye düzenine ve devletindayatmalarına karşı devrimci bir çizginin temsilcisiolduk. Liseli gençliğin birleşik devrimci hareketi veörgütlenmesi hedefiyle bulunduğumuz yerellerdesistemli, planlı, sürekli bir devrimci faaliyetörgütlemeye çalıştık. Yerel yayınlardan platformlara

bir dizi esnek araç, yöntem ve politika ile liseli gençlikhareketini geliştirecek müdahalelerde bulunduk.

Gelinen yerde bugüne kadarki birikime yaslanarak,liseli gençlik içindeki devrimci duyarlılığı ve arayışlarıbirleşik devrimci mücadeleye kanalize etmek, liseligençliğin örgütlenme ihtiyacına militan bir devrimciyanıt oluşturmak hedefiyle Devrimci Liseliler Birliğiadımını atıyoruz.

Devrimci; çünkü liseli gençliğin, özel olarak daonun politik kitlesinin devrime olan sempatisinin,toplumsal sorunlara yönelik duyarlılığının, gelecekgüzel günlere olan özleminin kendini ifade edebileceğiyegane nitelik devrimciliktir.

Birlik; çünkü hem geniş kitleleri hareketegeçirebilecek irade, eylem ve kararlılık, hem degrupsal kaygıların ötesine geçebilecek bir devrimciörgütlenme, en iyi ifedesini ‘birlik’te bulabilir.

“Düzene karşı devrim!” diyen tüm liselileri, liseligençlik hareketine karşı devrimci sorumluluğumuzunbir gereği olarak attığımız bu adıma omuz vermeye,devrimin gücüne güç katmaya çağırıyoruz.

- Beyinleri uyuşturan gerici eğitim yapısına,- Gençliğimizi ve geleceğimizi karartan sınav

sistemine,- Hayatımızı tüketen paralı eğitime,- Okullarda kışla düzenine, idare ve polis

baskısına,- Gençliği eğmeye çalışan düzene karşı“Eşit, Parasız, Bilimsel, Anadilde Eğitim!” için

Devrimci Liseliler Birliği’nde örgütlenmeye!

“Gücümüzü Devrimci Liseliler Birliği’nde birleştiriyoruz!”26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Liselerde birleşik devrimci mücadele veörgütlenme için gücümüzü

Devrimci Liseliler Birliği’nde birleştiriyoruz!

“Umut belki bir tohumdu o çağda umut şimdi

koskocaman bir çınar anlıyorum biliyorum

inanıyorum emek’ler kurtaracaklar

paralarda kalan o adalet’i o hürriyet’i”

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Kanla yazılıyor tarih. Direnenler kanlarıylayazıyorlar tarihi. Ölümleri bile ışık oluyor, umutoluyor, yol gösteriyor bizlere. Paranın ve egemenlerincellatları öldürdüklerini zannederek devam ediyorlarkatliamlarına. Ama bitiremiyorlar, inancımızı,umudumuzu, gelecek güzel günlere olan özlemimizibitiremiyorlar! Devrim ve sosyalizm mücadelesindesonsuzluğa uğurladıklarımız son sözlerinde bilefaşizme olan kinlerini ve mücadeleye olan inançlarınıhaykırıdılar cellatların suratlarına.

“Bir gün, mutlaka sizin yerinizde halkımız olacak,sizi ve koruduğunuz düzeni yargılayacak ve doğrukararı verecektir!” Sonsuzluğa uğurladıklarımızdanbiriydi Erdal Eren ve daha 17’sinde 12 Eylül faşizmitarafından idam edilmişti!

“Bitmedi daha, sürüyor o kavga ve sürecekyeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek…

”“Yaşamı uğruna ölecek kadar çok seven”lerdendi

Erdal Eren, 17 yaşında genç bir devrimci. ODTÜ öğrencisi genç bir devrimci olan Sinan

Suner, 30 Ocak 1980 gecesi, Ankara HoşdereCaddesi’nde yazılama yaparken polislerden birininhain kurşunları ile yaralanır, araba ile hastaneyegötürülmeden saatlerce sokaklarda dolaşarak öldüktensonra hastane kapısına bırakılır. 2 Şubat günükatliamın gerçekleştiği yerde faşizme karşı tok bir sesyükselir: “Devrim şehitleri ölümsüzdür!” Eylemde birjandarma sırtından vurulur, Erdal Eren ise tamkarşısındadır. 25 kişi gözaltına alınır, gözaltına alınan25 kişiden biri de Erdal Eren’dir.

Ölen erin katili hiçbir kanıt bulunmamasına,yaşının 17 olmasına rağmen Erdal Eren seçilir. Çünküdışarıda hızla yükselen bir toplumsal muhalefet vardırve egemenler her zaman yaptıkları gibi bir kurbanseçmek ve tüm topluma mesaj vermek zorundadır.Tıpkı Şeyh Bedrettin, Pir Sultan Abdal, Mustafa Suphi,Denizler’e yaptıkları gibi!

Ne zaman ki iktidara karşı bir ses yükselir, işte ozaman sermaye iktidarı faşist kimliğini açıkça ortayakoyar. Ellerindeki kanı gizleyemez, kitlelerekatliamlarıyla nasıl cellatlar olduklarını gösterirler.

İnsanların içindeki devrim ve sosyalizm ateşiyayıldığı anda düzene korku salıyor, kitlelere umutveriyordu. Ancak faşist sermaye iktidarı boş durmuyor,devrimci hareketi sindirmek için elinden geleniyapıyordu. O dönemde birçok devrimci sokaklarda,eylemlerde, gözaltında katlediliyordu. Bazıları dagöstermelik yargılamalarla tutuklanıyor ya da infazediliyordu.

Böyle bir dönemde göstermelik mahkeme işlemeyebaşladı. Tarihin en kısa yargılamalarından biri

gerçekleştirildi ve 19 Mart 1980 günü Erdal Eren idamcezasına çarptırıldı. Hiçbir delil ve tanık yoktu. Gerçimahkemenin böyle şeylere vakit harcayacak zamanı dayoktu, gerek de duymuyordu. Erin ölümüne neden olanmermi bir tüfekten çıkmıştı. Oysa Erdal Eren’inüstünden sadece bir tabanca çıkmıştı, ayrıca tüfeğiolan bir gösterici de yoktu. Göstericilerin hepsiaskerlerin önünde olmasına rağmen er arkasındangelen bir mermiyle ölmüştü. Mahkeme bu kadar basitbir olayı inceleme gereği dahi duymamıştı. Çünkü,yükselen toplumsal muhalefeti sindirmenin yolugözdağı vermekten geçiyordu. Üstelik Erdal 17yaşındaydı. Ama mahkeme için önemli olan bu değildive yaşı bir gecede bir yaş büyültülerek 13 Aralık1980’de idam edildi.

Erdal Eren başı dik bir biçimde çıktı idamsehpasına. Ailesine yazdığı mektupta üzülmemelerinisöylerken şunları ekliyordu:“Şunu bilmenizi ve kabuletmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var.Bunlardan niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek,ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek veonlar mücadele alanlarında yaşayacaklar!”

Yaptıkları ve ölümüyle karanlığı yırtan bir ışıktırErdal Eren. Erdal Eren daha iyi bir dünya istediği için,devrim ve sosyalizm mücadelesi verdiği içinkatledilmiştir! Erdal Eren’i anlamak ve sahip çıkmakbugün mücadelemizi büyütmekten geçiyor.

Bu onurlu ve yiğit devrimcinin babasına yazdığıson mektupta dediği gibi; “Yapılması gereken tek vedoğru şey, acımızı öfkeye dönüştürerek onlarınbıraktığı yerden yürümektir.”

Erdal Eren’i mücadele alanlarında sonsuzluğa

uğurladık ve mücadele alanlarında yaşatacağız!Erdal Eren yaşıyor, liseli genç komünistler

savaşıyor!Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmezdir!

(Liselilerin Sesi dergisinin Aralık 2009 tarihli 31.sayısından alınmıştır.)

Erdal Eren kavgamızda yaşıyor! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Karanlığı yırtan bir ışık: Erdal Eren

Erdal Eren yaşıyor,liseli genç komünistler savaşıyor!

Taksim’de Ekim Gençliği satışı

4 Aralık Cuma günü, genç komünistler, Ekim Gençliği’nin 121. sayısını gençliğe ulaştırmak için Taksimİstiklal Caddesi’nde militan satış gerçekleştirdiler. Satış boyunca birçok gündeme dair ajitasyon konuşmalarıgerçekleştirildi.

Kapitalizmin krizinin bedelini ödememe, temel hak ve özgürlükler için mücadeleyi yükseltme çağrılarınınyapıldığı konuşmalarda insanlığın kurtuluşunun sosyalizmde olduğuna dair vurgular yapıldı.

Ajitasyon konuşmalarında Kürt halkına dönük baskılara, artan polis terörüne ve komünist işçi AlaattinKaradağ’ın sermaye devletince katledilmesine de değinildi.

Militan dergi satışını engellemeye dönük sivil polis tacizleri de oldu. Derginin sessizce satılmasıgerektiğini söyleyen polislerin tutumları boşa düşürüldü. Satış polis tacizine rağmen sesli ajitasyonlarlasürdürüldü.

Ekim Gençliği / İstanbul

Osmangazi’de soruşturma terörü

Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde, 6 Kasım öncesi bildiri dağıtan devrimci öğrenciler ve birkaçsivil faşist arasında tartışma yaşanmış, sivil faşistlerin afişleri yırtmaya çalışması ile devrimci öğrenciler sivilfaşisti cezalandırarak olay yerinden ayrılmıştı.

Rektörlük, aralarında Ekim Gençliği okurlarının da bulunduğu dört öğrenciye ve olayda yaralanan faşistesoruşturma açtı. Faşistlerin “mağdur” olarak isimlendirildiği soruşturmada devrimci öğrenciler “saldırgan”olarak nitlendirildi. Olay yaşandığı sırada orada bulunmayan devrimci öğrencilere de soruşturma açılmışolması, polis-idare ve sivil faşist işbirliğini bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.

Ekim Gençliği / Eskişehir

Gelişmelerin anlamı...28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Son iki yılda birbirini tamamlayan ve birbiriyleçelişen gelişmeler olmaktadır. Ergenekon davası,ordunun geleneksel iktidar konumu ve prestijinisarsıcı haber ve davalar, Kürt açılımı, Alevi Açılımı,Ermenistan, Suriye, Irak ve İran ile geliştirilenilişkilerin yeni düzeyi; son günlerde ise Kürdistan veTürkiye kentlerinde Öcalan’ı eksen alan eylemler,Tokat’ta meydana gelen bir çatışmada 7 askerinöldürülmesi gibi olay ve gelişmeler…

Bütün bunları nasıl okumak, nasıl değerlendirmekgerekir?

Öncelikle uluslararası ve bölgesel arka planaoturan, eksen olarak bir iktidar çatışmasından sözetmemiz gerekir. Peki, bu nasıl bir iktidarçatışmasıdır? Sıradan ve daha çok basit çıkarhesaplarına dayanan bir iktidar çatışması mı, yoksadaha geniş kapsamlı, belli bir siyasal programıöngören ve bununla birlikte iktidar ilişkilerini vekonumlarını yeniden düzenlemeyi hedefleyen biriktidar çatışması mı?

Bir kez daha vurgulamakta yarar var: Çatışmanınana zemini ve “tarafları” esas olarak Türkiye ve TCdevletinin kendisi olsa da bunun çok temelliuluslararası ve bölgesel ayakları, dayanakları veüzerine oturduğu bir çerçeve var. Zaten bu çerçeve vedayanaklar olmasa bu çatışmanın başarı şansı pekolmaz, kısır ve güdük kalmaya mahkûm olur. Bunun,sonuçta, bu işe “cüret” edenlerin altında kalacağı birgirişimden öte bir değer kazanmayacağı çok açıktır.

Vurgulamamız ve hatırlatmamız gereken bir diğernokta da şudur: Belli bir programa dayanan ve iktidarilişkilerini hedefleyen bir iktidar çatışması sürecidevam etmektedir. Bu, çok yönlü ve zamanayaydırılmış olarak ve şiddet ve uzlaşma boyutlarınıiçeren bir “yeniden düzenleme” sürecidir. Ancakburada sözünü ettiğimiz “program”, Cumhuriyetidemokratikleştirme programı değildir. Cumhuriyetinbugüne kadar çözemediği, geleneksel yapısı ve iktidarilişkileriyle çözme şansını yitirdiği, bu nedenlesürekli güç kaybettiği bir süreçte gündemegelmektedir. Kürt sorunu, Alevi sorunu, Ermenisorunu, demokrasi sorunu ve diğerleri… Bu sorunlarve onların ortaya çıkardığı devrimci dinamiklerinzorlayıcılığı, kaçınılmaz olarak TC’yi bir “değişim”ezorlamaktadır. Ama burada katı ve esnemez bir yapıve onu koruyan kurumlar ve iktidar ilişkileri, budeğişim zorunluluğunu bir varoluş ve yokoluş süreciolarak algılamış ve “çareyi” kendini daha dakatılaştırarak devam ettirmekte bulmuştur. Ancakbunda ne kadar zorlandıkları da her defasında yenidenyeniden ortaya çıkmaktadır...

Irak işgali ve ABD’nin buradaki başarısızlığı,Güney Kürdistan’ın önemli bir politik aktör olarakortaya çıkması, TC’nin bölgesel bir güç olarakgelişme şansının belirmesi gibi önemli politikgelişmeler ve olgular, TC’nin geleneksel yapısı ileyine geleneksel iktidar ilişkileriyle önemli bir çatışmaiçine girmişti. Burada yanlış bir anlamanın önünegeçmemiz gerekir. ABD ile ilişkiler konusundageleneksel iktidar kurumları ve ilişkileri sorunçıkarmıyor, bu anlamda egemen cephenin her kanadıarasında tama yakın bir uyum var. Çelişki bu noktadadeğil, çelişki, devletin mevcut yapısı ve gelenekseliktidar ilişkileri, bu bağlamda yaşanan temel sorun ve

çelişkilerin bu yapısı ile yukarda ana çerçevesiniçizdiğimiz bölgesel aktör olabilme şansının kendisiarasında yaşanmaktadır ki, bu, gelinen noktadataşınması güç bir yük anlamına gelmektedir.

Ergenekon, ordunun prestij ve iktidar konumununtartışma ve yıpratma konusu yapılması, birçok “tabu”sayılan konunun rahatlıkla tartışma konusu olması,Dersim’i katliamının tartışılması ve devletin, MustafaKemal ve iktidarının sorumlu gösterilmesi çatışmanınderinliğini göstermekte ve olası sonuçları hakkındaönemli ipuçları vermektedir. Burada “tartıştırılan”salt, tek başına “gruplar” ve kişiler değil, birdönemin, bir yapılanmanın, bir kurumlaşmanınkendisidir. En azından nesnel olarak ortaya çıkansonuçlar bunu göstermektedir. Elbette bunu, doğrudanbir hedeflemeden çok, daha dolaylı, kimi zaman daha“yumuşak”, uzlaşma içinde ve o hava verilerekyapmaya çalışmaktadırlar.

Bu çatışma, dar anlamda bir “iktidar çekişmesi”değil. Bir “taraf” Cumhuriyetin özüne, temelilkelerine dokunmadan onu restore etmekistemektedir. Kürt sorununda yeni bir ulus tanımı,“vatandaşlık”, “üst kimlik” tanımı geliştirilerek, butanım bağlamında “alt kimlikler” tanınarak burestorasyonun “içi” doldurulmak istenmektedir. Bu,elbette en genel demokrasi ve devrimci çözümaçısından “reform” değerinde bile değildir. Bu nekadar doğru ise TC’nin temel kurumlarının ve iktidarilişkilerinin tartışılmasını, ordu gibi devletin asli birunsurunun yıpratılması ve tabu sayılan birçokkonunun tartışılmasının politik ve psikolojiksonuçlarını gözardı etmek de bir o kadar yanlıştır!Elbette bunlar, on yıllardır verilen devrimcimücadelenin dolaylı sonuçlarıdır. Resmi çizgi, onunulus-devlet ideolojisi ve devletin kendisi ve iktidarilişkileri teşhir edilmeseydi, dahası bunların iflası

sayısız kez kanıtlanmasaydı, bugün içindengeçtiğimiz süreci bu biçimi ve düzeyi ile tartışıyorolmayacaktık.

Bu iktidar çatışması sürecinin kendisi devametmektedir. Henüz hangi tarafın kazanacağı kesinlikkazanmış değildir. Tarafların bu süreçte her türlüolanak, fırsat ve aracı kullanmaktan geridurmayacakları da çok açıktır. Bu süreçte belli biriktidar boşluğu da doğar, belli noktalarda bununipuçlarını görmek de mümkündür…

Genel çerçeve böyle konulduğunda vekavrandığında AKP hükümetinin belli bir süredirsürdürdüğü “Kürt Açılımının” politik anlamı ve hangibağlama oturduğu da daha iyi anlaşılır kanısındayız.Yine buna karşı duran güç, parti ve çevrelerin şiddetlikarşı koyuşları ve dirençleri de daha tam ve doğrukavranmış olur.

Bu anlamda Kürt Açılımı ile Cumhuriyet, özünedokunulmadan “restore” edilmeye, daha doğru birifadeyle iç ve dış koşul ve dengelere göre yeniden“dizayn” edilirken, yine bununla sıkı sıkıya bağlı olanErgenekon Davası ile iktidar ilişkileri ve dengeleriyeniden yapılandırılmak istenmektedir. Bununkapsamlı bir politik çatışma ve hesaplaşma anlamınageldiği de çok açıktır.

Buradan teslimiyet gruplarının gelişine, bununperde arkasına ve sonrası gelişmelere kısaca bakmanoktasına geçebiliriz. Gelişmeler de gösterdi ki,Kandil ve Mahmur’dan grupların gelişi, arka plandavarılan bir “uzlaşma” ile oldu. “Uzlaşmanın” anaçizgileri kabaca şöyle özetlenebilir: Gelecek kişilerinTC’nin yasalarına göre suç işlememiş olmalarıgerekir. Bu durumda kendileri “yasal işlem” gereğisorgulanacak, ama hepsi serbest bırakılacak ve busüreç, olgunlaştırılarak devam edecek…

Ancak tarafların öngörmediği bir durum oldu.

Gelişmelerin anlamı…M. Can Yüce

Aslında gelen gruplar, devletle bütünleşme sürecininpratik örneklerinden başka bir şey değillerdi.Kendileriyle birlikte getirdikleri mektuplarda bunuaçıkça ifade ediyorlardı. “Türkiye demokratikulusunun bir parçası olarak kimliğimizin tanınması”sözü, bunun en dolaysız ifadesidir. Devletlebütünleşmenin ilk örneklerinin halk tarafındanalgılanışı ve sahiplenişi ise bu durumla çelişen birgerçekliği ortaya çıkardı. Halk, teslimiyeti, bir bakımabaşka türlü okudu, kendi ulusal kimlik bilincini vebundaki ısrarını eylemli olarak gösterdi. BununTürkiye cephesinde okunuşu, abartılı tepki ve öfkebiçiminde oldu. Ortaya çıkan tablo iki farklı ulus veonun politik ve psikolojik gerçekliğinin kendisiydi.Bu, “bölünmenin” kendisiydi, bir bakıma… Bu tabloegemenler açısından ürkütücüydü, aynı zamandaaçılım sürecinin yarı ölü doğumuna işaret ediyordu.Hemen vurgulamakta yarar var: Açılım süreci tam öldüdenilemez, çünkü yukarda vurguladığımız iktidarçatışması devam ediyor, onun önemli bir unsuru olanaçılım süreci de farklı biçimlerde ve düzeylerde devamedeceğe benziyor, tabii dengeleri kökten değiştirecekbaşka önemli gelişmeler olmazsa…

Vurguladığımız bu ürküntü, varılan “uzlaşma”zemininin de dağılmasına yol açtı. Aslında hemenbelirtmeliyiz ki, açılımın politik programı noktasındaÖcalan ile AKP hükümeti arasında temelde bir farklılıkyok. Öcalan ve KCK resmi olarak deklare ettiklerigibi, “Demokratik Türkiye Ulusu” tanımını, çözümünana çerçevesi olarak görmektedirler. AKP ise“vatandaşlık” üst kimliği ve bu bağlamda diğer alt-kimliklerin tanınmasını çözüm için ana çerçeve olarakgörmektedir. Bu konuda aralarında temelde birörtüşme sözkonusudur. Ancak bu sürecin yürütülüşbiçimi, kimlerin muhatap alınacağı, daha da önemlisibaşta Öcalan olmak üzere “üst düzey” yöneticileringeleceği konusu belirsizlik içindeydi. Uzlaşmamanoktaları da bunlardı.

Bu noktadan sonra süreci tarihi önemde gören,hatta Cumhuriyetin kuruluşu kadar önemli görenÖcalan, bunu, AKP’nin oyunu, tasfiye süreci olaraktanımladı ve cepheden tavır almaya başladı… Songünlerde ise hücre koşullarını ve “yeni düzenlemeyi”gerekçe göstererek halkımızın, gençlerin enerjisini vegücünü boşa akıtmaktadır.

Peki, bu eylemlerin politik hedefi nedir, Kürdistanve Kürt halkı için önerdikleri tek bir talep var mı?

Dersim katliamı üzerinde önemli bir tartışma sürecibaşlamıştı, bu tartışma süreci TC’nin Kürt politikasınıdeşifre edecek öğeler taşıyordu. Bunlar hakkında tekbir eylem kararları var mı? Tersine Öcalan, MustafaKemal’in sorumluluğunu gizlemek için sayısıztahrifata ve saptırmaya başvurmaktadır. Daha daönemlisi kendi yaşam koşullarını ileri sürüp kendimerkezli eylem sürecini başlatırken, “benimkoşullarım çok ağır, ama Kemaller ve Hayriler gibikoşullara dayanmayarak intiharvari eylemlerebaşvurmayacağım” diyerek tarihsel direnişlerin özünüsaptırmakta, yığınların direniş bilincini tahrip etmeyeçalışmaktadır. Bu noktayı da vurguladıktan sonrayeniden esas konumuza dönebiliriz:

Bir süre önceye kadar getirtip teslim ettirdiğigruplarla süreci destekleyen Öcalan, ne oldu da bugünbuna cepheden tavır almaya başladı? Bu tavrı ve bubağlamda geliştirilen eylem süreci, yukardaçerçevesini çizdiğimiz iktidar kavgasının neresineoturuyor? Ya da gerçekten bundan bağımsız mı?Değilse, bağımsız ve özgür bir iradeden yoksun KuzeyKürt halkının sürüklendikleri bu kendilerinin olmayankavgadaki trajik rollerini nasıl tanımlamak gerekir?

Bir kez daha ortaya çıkmıştır ki, özgür bir irade veprograma sahip olmadan gösterilecek eylem, hareketve enerji, özgürlük istemlerine ve değerlerine yeni birşey katmıyor, katamıyor; tersine bu, yörüngesizgöktaşından öte bir anlam ifade etmiyor…

08 Aralık 2009

Kürt halkına özgürlük! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

Kayıp yakınları: Kaçmayın! 

Kayıp yakınları, Galatasaray Lisesi önünde kayıpların bulunması ve sorumlularının yargılanması talebiyle5 Aralık günü bir kez daha biraraya geldi.

Kayıp yakınları bu hafta, 6 Aralık 1993 tarihinde evinden gözaltına alınan Hüseyin Taşkaya’nın akıbetinisordu, sorumluların yargılanmasını istedi. Eylemde, “Failleri belli kayıplar nerede / İHD İstanbul ŞubesiGözaltında Kayıplara Karşı Komisyon” pankartı ile kayıp resimleri ve karanfiller taşındı.

Basın açıklamasından önce, Hüseyin Taşkaya’nın kardeşi Faik Taşkaya bir konuşma yaptı. Taşkayayaptığı konuşmada, 30 yıldır Türkiye’de kirli bir savaş yürütüldüğünü, bu süreç boyunca binlerce kişiningözaltında kaybedildiğini belirterek, bunlardan birisinin de abisi olduğunu ifade etti.

Abisi Hüseyin Taşkaya’nın gözaltına alındığı günden sonra haber alamadıklarını belirten Taşkaya,yaptıkları başvuruların sonuçlanmadığını ifade etti.

Faik Başkaya’nın ardından basın açıklamasını Hüseyin Taşkaya’nın yeğeni Mesut Taşkaya okudu. Taşkaya, 14 yıldır kayıpların akıbetlerinin açıklanması ve sorumluların yargılanması için Galatasaray’da

buluştuklarını ifade etti. Taşkaya, Şili ve Arjantin’deki inkarcılar gibi sorumluların er geç suçlarını itirafedeceklerini vurguladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tasarı, Kürt çocuklarının özgürlüközlemine takıldı

Hükümet, “demokratik açılım” sürecinin bir parçası olarak düzenlediği ve kamuoyunda “taş atan çocuklar”olarak adlandırılan yasa tasarısının görüşülmesini erteledi.

Yasa tasarısı, TBMM Adalet Komisyonu’nda, 10 Aralık Perşembe günü görüşülecekti. Yasanın komisyongündeminden çekilmesine meclisin yoğun gündemi gerekçe olarak gösterildi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla geçen hafta Cuma günü ertelenmesine karar verilen yasatasarısının şimdilik gündeme alınmayacağı kaydedildi.

Burjuva medya tasarının geri çekilmesini “Bu taşlar açılıma çarptı”, “Yasa taşa takıldı” vb. başlıklarlaberaber verdi.

Kürdistan’da gerçekleşen yaygın ve kitlesel eylemlerde çocukların yine sokaklarda olması ve çatışmahalindeki görüntüleri burjuva medya tarafından “çocuklar taş atmayı sürdürüyor” söylemleriyle beraberişlendi.

Protestolarda gözaltına alınan yüzü aşkın çocuk var

Kürt çocuklarının, örgüt üyeliğinden ağır ceza mahkemelerinde yargılanmasına ve onlarca yıl hapiscezasına çarptırılmasına olanak tanıyan Terörle Mücadele Kanunu’nun ilgili maddelerinden yargılanmış vedavası süren yüzlerce Kürt çocuğu bugün cezaevlerinde.

Yüzlerce çocuğun gözaltına alındığı ve 12’sinin tutuklandığı bir süreçte de Türk sermaye devleti değişikliktasarısını geri çekerek Kürt çocuklarına verilebilecek cezaları onayladığını bir kez daha gösterdi.

Kürt halkının özgürlük mücadelesi sürdükçe çocuklar da sokaklarda olacak

Kürdistan’da estirilen azgın devlet terörüne rağmen, Kürt çocukları sokak sokak çatışmaya devam ediyor.Çocukların içinde onlarla beraber büyüyecek olan özgürlük özlemi, panzerlere, biber gazlarına hattakurşunlara rağmen alanlarda gerçekleşen eylemlerle, direnişlerle, çatışmalarla somutlanıyor. Nasıl ki bugünaçılım tartışmaları, Kürt hareketinin tasfiye planları Kürt halkının iradesine çarptıysa, nasıl ki Türk sermayedevletinin yıllarca uyguladığı imha ve inkar politikaları çerçevesinde sürdürdüğü sistematik baskı koşulları,işkenceler faili meçhuller, katliamlar yüzbinlerin alanlara çıkmasına engel olamıyorsa, Kürt halkı özgürlüğünükazanana kadar da çocuklar özgür bir gelecek için ellerinde taşlarla alanlarda olacaklar....

TOKİ’nin el atmadığı proje kalmadı30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/47 *11 Aralık 2009

7 Aralık 2009 tarihinde Harita ve KadastroMühendisleri Odası tarafından yapılan basınaçıklamasında, TBMM komisyonunda görüşülmekteolan “Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi HakkındaKanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik YapılmasıHakkındaki Yasa Tasarısı” için TOKİ’nin (Toplu Konutİdaresi) görev yetkilerinin genişletildiği belirtilmiş veeleştiridi.

Açıklamada TOKİ’nin işlevinin, alt gelir grubununkonut ihtiyacını gidermek yönlü olmadığı, lüks konutlaryaparak işlevinin değiştiği, 2008 yılında çıkarılan 5793sayılı kanunla bu işlev değişimine yasal dayanaklarsağlandığı belirtildi. Ayrıca TOKİ projelerinin hazinearazileri üzerinde yapılarak bu alanlar içerisinde yer alandoğal kaynakların, mera alanlarının, orman alanlarınıngeri dönüşümü olmayan bir süreç ile karşılaştığıvurgulanıp, TOKİ’nin rant peşinde olduğunun altı çizildi.Benzer bir eleştiri, yakın zamanda İTÜ’de düzenlenen“Konut Sempozyumu” açılışında Mimarlar Odasıİstanbul Büyükkent Şube Başkanı Eyüp Muhcutarafından “TOKİ yoksuldan aldığını zengine veriyor.Robin Hood’a çağdaş bir yorum getiriyor” sözleriyleyapılmıştı. Aynı sempozyumda Muhcu, TOKİ’nin aynıtipte konutlar yaptığını belirterek “Hangi kentegiderseniz gidin TOKİ heyulası ile karşılaşıyorsunuz.Hangi sırtta hangi dere yatağında yüksek bir yapıgörürseniz bilin ki o TOKİ’ye aittir” demişti.

Her yeni gün yeni eleştirilerle gündeme gelen TOKİgeçtiğimiz günlerde de Güneydoğu’daki üç kentteyöresel mimariye uygun projeler yapacağını açıklamasıile yine eleştiri oklarının hedefi oldu. 12 bin yıllık antikkent olan Hasankeyf’in tamamına yakını ve yüzlercetarihi eser sular altında kalırken, TOKİ’nin tarihitaşınmaz kültür varlıklarının yaşatılması projesikapsamında Güneydoğu’daki üç kentte yöresel mimariyeve tarihe uygun projeler uygulayacağını belirtmesiçelişkinin derinliğini gözler önüne serdi.

Tarihi, kültürü yerle bir edenlerinyalancıktan sevgi ve ilgisi

Hasankeyf, Mardin ve Diyarbakır’da tarihi ve kültürüyaşatma nidalarıyla proje gerçekleştirecek olanTOKİ’nin Isparta Yalvaç ilçesindeki “Anadolu Ay TanrısıMen’e adanmış bir tapınağın ve hristiyanlığın en eskikutsal mekânlarından Psidia Antiocheia antik kentinin”güzergâhında yapmayı planladığı 92 daireli konut projesiKültür ve ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafındandurduruldu. Yakın zamanda yaşanan bu durum ile degerçekten tarihe ve kültüre ne derece ilgili olunduğunugörmek çok zor olmasa gerek.

Kentlere ve tarihe yaklaşımda şaşırtmayan benzerlik

Bir yanıyla TOKİ, yöresel mimariye uygun projelersöylemiyle dönemine uygun icraatlar gerçekleştiriyor.İstanbul’da yaşayanlar ya da son zaman emlakreklâmlarına dikkat edenler hatırlarlar, İstanbulBoğazı’nın, Kızkulesi’nin, Galata kulesi’nin, OrtaköyMeydanı’nın vb. kopyasının bulunduğu burjuva sınıfahitaben yapılmış Bosphorus City projesi ya da “ağacıngölgesinde”, “sokağın yamacında” alışveriş yapma veyaşama imkanı sağlayan İstinye Park projesi ilk aklımızagelen örnekler. Dönemin gerçekliği, değerlenen kentmerkezlerini, erk tarafından değersiz görülen insanlardantemizlemek ve bu alanlara yaldızlı projeler yapmak, yinetarihi ve kültürel olarak değerli olan alanları tarihten,kültürden temizlemek, bu alanları başka bir yerde, başka

bir sınıf için oluşturmak, kentin karmaşıklığından,isinden, pisinden kaçmak isteyen zengin sınıfına sessiz,“güvenli” kendilerine benzeyenlerle yan yanayaşayacağı, steril mekanlar oluşturmak, tarihi ve kültürelolarak zengin mimariye sahip yerleri butik otele,lokantaya, kafeteryaya dönüştürmek... Acaba,Hasankeyf’e, Mardin’e, Diyarbakır’a yapılacak projelerhangi kategoriye girecek?

Üç tarihi kentte üç farklı proje

TOKİ, tarihi taşınmaz kültür varlıklarının yaşatılmasıkapsamında Mardin, Diyarbakır Sur İçi ve Hasankeyf’teüç ayrı proje gerçekleştirecek. Projelerden ilki MardinValiliği’nin de görüşleri doğrultusunda Mardin’dekikaçak ve sağlıksız yapılaşmayı önlemek ve bu alanlarıturizme kazandırmak amacıyla hazırlanan “MardinEvleri Projesi”... Mülkiyeti TOKİ’ye ait olan MardinMerkez Nur Mahallesi 148 ve 149 numaralı parselleriçin hazırlanan Mevzii İmar Planı Taslak ÇalışmasıMardin Belediyesi tarafından onaylandı. Bu projekapsamında 570 konut tamamen 860 konut ise kısmenyıkılarak yerine binaların dış cephelerinde Mardin taşınınkullanıldığı 1440 konut inşa edilecek. Projenin ihalesi 14Ocak 2010 tarihinde gerçekleştirilecek.

TOKİ tarafından hazırlanan bir diğer proje iseDiyarbakır Suriçi’nde uygulanacak. Proje kapsamındaSuriçi bölgesindeki gecekondu ve çarpık yapılaşmayıönlemek ve bu alanları turizme kazandırmak amacıyladüzenlemeler yapılacak. Diyarbakır Suriçi KentselYenileme projesi kapsamında 1276 konut yıkılacak, haksahipleri mülkiyet bedeli peşinat sayılarak 180 ayborçlandırılacak.

TOKİ’nin son projesi ise Hasankeyf’te uygulanacak.Ilısu Baraj sularının altında kalacak olan Hasankeyf’inetap etap taşınması ve yeniden inşası kapsamında yöreselmimariye uygun 7 farklı plan tipinde 596 konut inşaedilecek. Diğer projelerde olduğu gibi mülkiyet bedelipeşinat olarak sayılacak ve hak sahipleri 240 ayborçlandırılacak. Aynı şekilde Ilısu Köyü için 3 farklıplan tipinde 48 konut inşa edilecek ve hak sahipleri yineborçlandırılacak.

Anket sonuçlarındaki saklı gerçek

Hazırlanan bu projelerin bir kısmının ihalesi 2010 yılıiçinde yapılacak. Hala inşaatı süren Ilısu Projesikapsamındaki 48 konut ise 2010 mayıs ayı içerisindetamamlanacak. Hazırlanan tüm bu projelerde TOKİ ileözdeşleşmiş uygulamaları görmekteyiz. Mülk sahibindenmülkü ucuz fiyatlarda alınmakta ve mülk sahibi uzunyıllar süren borçların altına sürülmektedir. Hazırlananprojeler için mülk sahiplerinin ve orada yaşayanlarınonayı alınmamakta hatta büyük bir çoğunluğun buprojeden bile haberdar olmadığı yapılan anketlerle açığaçıkartılmaktadır. Batman Göç Edenler SosyalYardımlaşma ve Kültür Derneği’nin 27.03.2006tarihinde yapmış olduğu anket çalışması baraj projesi ileilgili önemli ipuçları vermektedir. 300 kilometrekarelikinşaat alanı ile toplamda 80.000 kişinin zorunlu göçetmesine neden olan bu projeden halkın %78’inin haberiyoktur. Ilısu Barajı’nı istemeyenlerin oranı ise %85,barajı isteyen %15’lik kesimi ise kentte ikamet edenancak baraj yapılacak alanda toprağı olduğu için bundankâr edeceğini düşünen büyük toprak sahiplerioluşturuyor. “Siz göç etmeyi düşündünüz mü?” sorusunakatılımcıların %81’i hayır cevabını verirken, “Göçettiğiniz durumda göç edeceğiniz yerdeki çalışmadurumunuz ne olurdu?” sorusuna % 65 oranında “fikrim

yok” cevabı verildi. Baraj yapımı için hak sahiplerineödenecek olan tazminat için ise katılımcıların %72’siverilecek olan tazminatın kendileri için yeterliolmayacağını düşünmektedir. Toplayacak olursak projeiçin halk bilgilendirilmemiş ve onayı alınmamıştır.Halkın alışkanlıkları, gereksinimleri, kültürü ve yaşamkoşulları göz önünde bulundurulmamıştır. Sadece tarımve hayvancılıkla uğraşmaları dolayısıyla bir mesleksahibi olamamaları, göç sonrası yaşadıkları kentteönemli bir problem olacaktır. Diğer bir problem ise kıryaşantısından kent yaşantısına geçişte yaşanacaktır.

Altı yılda çok şey mi değişti, özünde hiçbir şey değişmedi mi?

Yukarıda sıralanan sorunlar baraj projesini biryönüyle ele almaktadır. Ancak tüm bu sorunların yanısıraproje alanının 12 bin yıllık bir antik kent olması,yüzlerce medeniyete ev sahipliği yapması, binlerce tarihieser barındırması bir diğer mesele olarak karşımızdadurmaktadır. 21 Temmuz 2003 tarihli AkşamGazetesi’nin haberinde Erdoğan, “Yaklaşık 40medeniyetin geçtiği Antik Kenti, Ilısu Barajı’na fedaedemeyiz. Dünya medeniyetlerine beşiklik edenHasankeyf’i dünya turizmine açmaya kararlıyız” demiş,aradan geçen 6 yıl sonunda bu cümle “artık tarihi eserleribir yerden bir yere taşımak sorun değil. Hepsiüniversitelerle müşterek çalışmalar neticesindetoplanmak suretiyle farklı bir bölgeye taşınıyor. BöyleceIlısu Barajı’nı kuracağız. Adeta denize nazır birHasankeyf şehri meydana gelecek” şekline evirildi. Bizşaşırmıyoruz tabii ki, çevreciliğin daniskalığı vesermayenin sözcülüğü böyle bir evrimi doğuruyor elbet.

Barajı ve projeyi güzelleme yarışı

Tarihin, insanın ve kültürün zerre değer görmediği bukoşullarda insan eliyle üretilmiş tarihi eserler bilereksular altında bırakılırken, yöresel mimariye uygun evleryapılması iddiası tam bir ikiyüzlülüktür. On binlerceyıllık insan emeği göz nuru tarihi eserler sular altındakalırken TOKİ Başkan Yardımcısı Ahmet Haluk Karabelyaptığı açıklamada, “Hasankeyfin sembolü olan El RızkCamisi ve tarihi köprüyü yaşatmak için orjinalinden ayırtedilemeyecek şekilde merkez cami ve köprü projelerihazırlanmıştır” sözleri, Erzurum’da belediye başkanınınyüzlerce yıllık tarihi çınar ağaçlarını kesip yerlerini metalağaç heykelleri yerleştirmesi birbirinden pek de farklıolmayan niyetteki uygulamalardır. Son söz olarak yakınzamanda yayınlanan bir belgeselden bahsetmekistiyoruz. Zamanın modern afyonu televizyonprogramlarının takipçisi iseniz, TRT’de yayınlanan“Halfeti’den Hasankeyf’e: Sudaki umut” adlı belgeseledenk gelmiş olabilirsiniz. Bu denklik anında belgeselinmeramı üzerine düşünmediyseniz, işinizi kolaylaştırıpsponsorlarının, Hasankeyf konsorsiyumunun Türkiyekatılımcıları olan Nurol ve Cengiz inşaat şirketleriolduğunu ve belgeselin baraj yapılmasının zorunluolduğu, yaşam alanlarından olan insanların da budurumdan ve yeni hayatlarından memnun olduğu mesajıverdiğini belirtelim. Belgesel, yapılacak baraj ileHasankeyf ile birlikte yüze yakın küçük yerleşimin,sayısız tarihsel anıtın ve 60 kadar höyüğün sular altındakalmasından, 15.304 kişinin doğrudan ve 39.438 kişinindolaylı etkilenmesinden, yıkımdan, yoksulluktan ya daHasankeyfi Yaşatma Girişimi sözcüsü Diren Özkan’ınanlatımıyla “...benim fıstık tarlalarımı geri versinler”diyenlerden bahsetmiyor elbet. Bu da başka birikiyüzlülük olsa gerek.

TOKİ’nin uzanmadığı yer kalmayacak!

İki hafta içerisinde sadece medyaya yansımış 5olay dahi polis terörünün ulaştığı boyutları anlatmayayetiyor.

Kurban bayramında 16 yaşındaki bir çocuk poliskurşunu ile komaya girmiş, geçtiğimiz hafta iseİstanbul’da bir avukat ve bir stajyer avukat farklızamanlarda karakollarda işkence görmüştü. Mersin’dekarakolda polisler tarafından azgınca dövülen ikikişinin görüntüleri de yine geçtiğimiz hafta ekranlarayansımıştı.

Polis terörü sokakta yakaladı

Bu kez polis terörünün kurbanı sokak yürüyüşüneçıkan Yılmaz Kuşçu oldu.

Kuşçu, Kocaeli Körfez ilçesinde önceki gece evininönünde yürürken, kendisine kimlik soran polislertarafından araya alınıp tekme tokat dövüldü. YılmazKuşçu’nun eşi Nurcan Kuşçu, kocasını en az 10 polisinortaya alarak tekme tokat dövdüğünü ifade etti. Polisdayağı sonrası 41 yaşındaki Yılmaz Kuşçu komayagirdi.

Kuşçu’ya polis ekiplerince durdurulup kimlikkontrolü yapılmak istendi. Evinin önünde olduğunu veyanında kimliğinin bulunmadığını söyleyen Yılmaz, 10polis tarafından coplarla vahşice dövüldü.

Yerde hareketsiz kalan Yılmaz Kuşçu yakınlarıtarafından hastaneye kaldırıldı. Derince DevletHastanesi Göğüs Cerrahi Servisi’nde tedavi altınaalınan ve travma geçirdiği anlaşılan Kuşçu’nunşuurunun yerinde olmadığı belirtildi.

PVSK'daki değişiklikle polis terörü hız kazandı

Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) PVSK'nındeğiştiği Haziran 2007 yılından bu yana polistarafından gerçekleştirilen hak ihlallerini içerenraporuna göre; sadece Haziran 2007 ile Haziran 2009tarihleri arasında tam 53 kişi polis tarafındanöldürüldü. Bu kişilerden 40'ı doğrudan polis silahı ileöldürülürken 13 kişi ise polis merkezlerinde katledildi.Yine aynı zaman diliminde 416 işkence ve kötümuamele vakası yaşandı.

Egemenler yaygınlaşan Kürt eylemlerine karşın ilk elden gösterileri devlet terörüyle karşılarken, kontraörgütlenmelerini de devreye soktu.

Eylemlerin yaygınlaştığı ve çatışmaların şiddetlendiği son günlerde koruculara ve sivil faşistlere desokak çatışmalarında görev verilirken kontra örgütlenmeler de devreye sokuldu. Bir çok ilde DTPbinalarına “kimliği belirsiz” kişilerce saldırılar düzenlendi.

DTP binalarına saldırılarİzmir’in Çiğli ilçesinde DTP binasına 6 Aralık günü molotofkokteyli atıldı. Sabah saatlerinde yapılan

saldırıda binanın camları kırıldı. İstanbul Küçükçekmece’de DTP binası 6 Aralık günü silahlarla tarandı. Sefaköy’deki binada iki

görevlinin bulunduğu sırada bir grup faşist, Kürtlere hakaretler içeren sloganlarla binanın önündetoplanmaya başladı. Bir süre sonra silahlarını çıkaran grup binayı kurşun yağmuruna tuttu.

Görevliler yarım saat süren saldırıyı daha grup toplanmaya başlarken polise bildirmelerine rağmenpolisin olay yerine gelmediğini söylediler.

Urfa Karaköprü Beldesi DTP binasına 6 Aralık günü saldırı düzenlendi. Gece geç saatlerde benzindökülerek bina yakılmak istendi. Çıkan yangın sonucu binanın bir kısmı hasar gördü.

DTP’nin Ankara’daki genel merkez binasına 8 Aralık’ta, saat 02.30’da, taşlı bir saldırı düzenlendi. 9 Aralık günü DTP Keçiören İlçe Başkanlığı’na silahlı saldırı yapıldı. Saldırıda on adet kurşunun bina

camlarına isabet ettiği ifade edildi. Sabaha karşı ise DTP’nin Tuna Caddesi üzerinde bulunan Ankara ilbinasına molotofkokteylli bir saldırı düzenlendi.

Hatay’da da 8 Aralık akşamı DTP’nin il ve ilçe teşkilatlarının bulunduğu binaya molotofkokteyli atıldı.

İzmir ve Denizli’de DTP eylemlerini provoke etme çabaları8 Aralık günü İzmir’de DTP’liler, son dönemde artan saldırıları ve partilerine yönelik kapatma davasını

protesto etmek için il binası önünden Konak Meydanı’na bir yürüyüş düzenlemek istediler. Sokağa girişçıkışlarda kimlik kontrolü ve üst aramaları yapan polis tarafından yürüyüşe izin verilmedi ve basınaçıklaması il binası önünde okundu. Eylem boyunca polis tarafından gerçekleştirilen provokatif tutumlaraçevreden “hassas vatandaşlar”ın Türk bayrağı asmaları da eklendi.

Aynı gün Denizli’deki “vatandaş tepkileri” ise sözlü sataşmalara kadar uzandı. DTP’lilerin yürüyüşyapma isteğine polis tarafından izin verilmedi. İl binası önünde basın açıklamasının okunması esnasındafaşistlerden oluşan bir grup DTP’lilere sözlü saldırıda bulundu

CMYK

MücadelePostası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Davutpaşa’da patlamanın sorumlularının yargılanması ve dava dosyasının açılması talebi ile Cumartesigünleri Taksim Meydanı’nda biraraya gelen patlamada yaralananlar ve hayatını kaybedenlerin yakınlarıeylemlerinin 24. haftasında 5 Aralık günü basın açıklaması gerçekleştirdi.

“Davutpaşa’yı unutmadık, unutturmayacağız” pankatının açıldığı eylemde açıklamayı, patlamadahayatını kaybeden Kemal Kara’nın yeğeni Yaşar Kara okudu.

Patlamanın üzerinden 22 ay geçmesine rağmen ceza davası açılmadığını belirten Kara, iddianameninhakimlik tarafından kabul edilmesi durumunda dava dosyasının 6. Ağır Ceza Mehkemesi’nde görüleceğinibelirtti.

Kara, bilirkişi raporunda belirtilenlerin ve İçişleri Bakanlığı’nın yargılanması için çaba göstermeyedevam edeceklerini belirterek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi hakkında dava açılmasını engelleyen valilikkararını protesto etti.

Açıklamada, tüm seçilmiş ve atanmışların ihmallerinden dolayı yargılanabilmelerinin önündekiengellerin kaldırılması istendi. Kara, ceza davası açılıncaya kadar Cumartesi eylemlerine devamedeceklerini ifade ederek, açıklamayı sonlandırdı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sermaye devletinin saldırılarına karşı işçi ve emekçileri ekonomik, sosyal ve siyasal mücadeleyeçağırmak için Ümraniye’den sınıf devrimcileri faaliyetlerine devam ediyor.

Bu kapsamda Kızıl Bayrak gazetesi siyasal ajitasyonlar eşliğinde işçi ve emekçilere ulaştırıldı.Cumartesi günü Sarıgazi’de kitlesel Kızıl Bayrak satışı gerçekleştirilerek Alaattin Karadağ yoldaşınkatledilmesi teşhir edildi. Alaattin Karadağ’ın örgütlü militan bir sınıf devrimcisi olduğu, işçi sınıfınınmücadelesi için yıllardır partili bir işçi olarak savaştığı söylendi. Yapılan konuşmalarda devletin katliamcıyüzü teşhir edildi.

Provokasyon boşa düşürüldü

Kızıl Bayrak satışı sırasında bir kişi gelerek M. Can Yüce’nin yazılarına yer verildiği için bu faaliyetiyaptırmayacağını söyledi. Çevresine başkalarını da toplayarak faaliyet süresince hakaretler ve tehditlersavurdu. Fakat provokasyon girişimi boşa düşürüldü ve faaliyet devam etti. BDSP’liler tarafından yapılanajitasyon konuşmalarında Kürt halkının meşru mücadelesinin katliamlarla ve açılımlarla tasfiye edilmekistendiği, Kürt halkının gerçek kurtuluşunun devrim ve sosyalizmde olduğu söylendi.

8 Aralık günü ise İMES A kapısında Kızıl Bayrak işçilere ulaştırıldı. Burada da yine Alaattin Karadağkatliamı teşhir edilerek, katliamlardan hesap sormak için işçi ve emekçiler mücadeleye çağrıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Dava açılıncaya kadar...

Ümraniye’de Kızıl Bayrak satışı

Kürt hareketine saldırılar sürüyor

Polis terörükomalık etti! 

Şair Nedim Cd. Küçük İş Merkezi Kat 3 No: 40 Beşiktaş / İSTANBUL (Ekim Gençliği Bürosu)

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Faşist devlet terörüne,katliamlara ve tecrite

karşı mücadeleye!

19 Aralık katliamını unutmadık,

unutturmayacağız!