sİ kızıl bayrak 10-46

32

Upload: kizilbayrak

Post on 05-Mar-2016

239 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-46 / Aralık

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 10-46
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERWikiLeaks ifşaatını emperyalizme

sadakat gösterisine dönüştürdüler... . . . . 3

AKP hükümeti ABD emperyalizmine

sadakatini ispatlama telaşında! . . . . . . . 4

WikiLeaks belgeleri: Çürüme,

kokuşma ve küstahlığın kanıtları.. . . . . . 5

Burjuva siyasetinin denklemlerine

sıkışan Kürt sorunu . . . . . . . . . . . . . . . . 6

MESS dayatmalarına Gebze’den kitlesel

yanıt . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

İşçiler 28 Kasım mitingini

değerlendirdi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8

“Sonuna kadar direneceğiz!” . . . . . . . . . 9

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme

Kurulu Aralık Ayı

Toplantısı Sonuçları . . . . . . . . . . . . 10-11

CHP’nin “yeni” imajına işçi tokadıı . . 12

Akdeniz Çivi işçileri

CHP’yi işgal etti! . . . . . . . . . . . . . . . . . 13

Buca Belediyesi’nde

taşeron işçiler direnişte!..... .. . . . . . 14-15

KESK’te genel kurullar süreci ve

Sosyalist Kamu Emekçileri’nin temel

mücadele ilkeleri . . . . . . . . . . . . . . 16-18

Bürokratik çürümeye karşı KESK’e ve

değerlerine sahip çıkalım!. . . . . . . . 19-20

İzmir’de coşkulu “Ekim devrimi ve

ulusal sorun” paneli.... . . . . . . . . . . . . . 21

Ankara’da “Ekim Devrimi ve

Ulusal Sorun” paneli.. . . . . . . . . . . . . . 22

TEKEL işçilerinin

mücadelesi sürüyor....... . . . . . . . . . . . . 23

BETESAN’da direniş ateşi büyüyor!. . 24

Essen’de ırkçı

etkinlik engellendi. . . . . . . . . . . . . . . . . 25

İsviçre'de ırkçı yasa kabul edildi..... . . . 26

Kuzey-Güney Kore çatışması

üzerine… - S.Yalçınkaya . . . . . . . . . . 27

25 Kasım’da kadınlar alanlara çıktı . . 28

Haydarpaşa Garı yanarken.. N. Asya. . 29

KESK’li tutuklularla dayanışmaya!…. 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:

Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi, Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbul

Tlf. No: (0212) 621 74 52e-mail: [email protected]

Web: http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Gazetemizin yayına hazırlandığı saatlerdeBETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan'ın işe iadedavasının sonuçlandığı haberini aldık. Mahkeme heyetiKızılaslan'ın işine iadesine karar verdi. Bu sevindiricigelişme kuşkusuz ki tümüyle direnişin bir kazanımıdır.Kızılaslan'ın kararlılığı ve dayanışmanın gücüsayesindedir ki mahkeme heyeti bu kararı vermekzorunda kalmıştır. Fakat direniş bitmiş değildir. Çünküönemli olan bu kararın uygulanmasıdır. BETESANasalağının bu kararı uygulamaktan kaçınacağı aşikardır.Çünkü Zeynel'i işe geri almasının daha büyük birfaturaya dönmesinden korkmaktadır. Bu nedenleKızılaslan direnişini sürdürecek. Biz de onu bu haklıdirenişinde sonuna kadar desteklemeye devam edeceğiz.

Kızılaslan ve onun gibi ‘tek başına’ direnişi seçenişçiler sayısal olarak ne kadar zayıf görünüyorlarsa da,sermayeye karşı direniş bayrağını yukarıdatutmalarından dolayı büyük bir güce sahipler. Çünküböylelikle hem kapitalistlerin kuralsız sömürüdüzenlerine meydan okuyorlar, hem de tek başına biledirenmenin mümkün ve aynı zamanda gerekli olduğunuortaya koyuyorlar. Bundan dolayı Kızılaslanlar'ıngösterdikleri bu direnişçi tutumdan işçi sınıfının ve onunileri bölüklerinin öğrenmesi gereken çok şey var.

Direnmek ve mücadele etmek için sayısal durumunbir mazeret olamayacağını gösteren Kızılaslanlar'ıncüretine bugün en çok ihtiyaç duyan sınıf bölüklerininbaşında ise metal işçileri geliyor. Çünkü Türk Metal'in100 bini bulan üye sayısından aldığı güçle altına imzaattığı satış sözleşmesinin yırtılması bugün nispeten azsayıdaki metal işçilerinin omuzlarındadır. Birleşik Metal-İş Sendikası'nda örgütlü metal işçilerinin ve busendikanın yöneticilerinin Kızılaslanlar gibi direnişbayrağını yükseltmesi gerekiyor. Ayrıca Türk Metalçetesinin kontrol etmeyi başardığı o 100 bini bulan metalişçilerinin gözü kulağı da onların üzerinde. İleri bir çıkışhızla onları da sarsıp hesap sorma bilinciyle ayağakaldırabilir. Bu nedenle konuyu gazetemizin arkakapağında ele aldık ve “Kazanmak için cüret vekararlılıkla ileri!” çağrısını yükselttik.

Metal işçilerinin mücadelesi işçi sınıfının toplammücadelesinin geleceği bakımından da son derece

önemli. Sermayenin kapsamlı saldırı hazırılarına karşımücadele ile birlikte “insanca yaşamaya yeterli asgariücret” mücadelesinin yükseltilmesi gereken birdönemdeyiz. Bu nedenle sınıf mücadelesinde öncübölüklerin kavgalarının seyri tayin edici bir işlevgörecektir. Bu bilinçle bir yandan metal işçilerininmücadelesine desteği örgütlemek gerekirken, diğeryandan da sınıf mücadelesinin tüm alanlarında hak veözgürlükler mücadelesini büyütmeliyiz.

***

Ekim Gençliği'nin 128. sayısı çıktı. Bürolarımızdanve kitapçılardan temin edebilirsiniz.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

WikiLeaks adlı internet sitesinden ifşa edilenbelgeler dünya ölçüsünde büyük bir olay haline geldi.ABD Dışişleri Bakanlığı’na ait olan belgeler dahayayınlanmadan emperyalistler ve işbirlikçileriarasında yoğun bir panik havasına yol açtı. Belgeleryayınlanmaya başlandıktan sonra ise burjuvasiyasetinin gündemini büyük ölçüde belirlemeyebaşladı.

Yayınlanan belgeler henüz sınırlı olsa da, bukadarı bile emperyalistler (özelde ABDemperyalizmi) ile uşaklarının iç ilişkileri ile gericipolitikalarını ortaya sermekte ve onun karakteriniaçığa vurmaktadır.

Belirtmek gerekir ki, ortalığa saçılan gerçeklerinbüyük bölümü komünistler ve ilerici güçlertarafından zaten bilinmektedir. ABD’nin birçok ülkeile birlikte Türkiye topraklarında da nükleer bombadepolarının olması, gerici Arap rejimlerinin İran’ayönelik saldırı hevesleri, iç ilişkilerde ilgili ülkeyöneticileri hakkında kullanılan ağır sıfatlar, AKPhükümetinin ikiyüzlülükleri, pislikleri vb. bilgiler butürdendir. Ancak yapılan ifşaatla bu bilinenlerkanıtlanmakta ve somut bilgilerleayrıntılandırılmaktadır. Belgelerin geri kalanlarınında yayınlanmasıyla ifşaatın boyutlarının nereyevaracağını göreceğiz.

Emperyalistler ile uşakları arasındaki ilişkilerisarsacağı söylenen belgeler halihazırda ilişkileringerçek doğası konusunda önemli açıklıklarsağlamaktadır. Özellikle de ABD’nin Türkiye’dekiişbirlikçi-uşak takımıyla kurduğu ilişkilerbakımından bu böyledir. Öyle ki, belgelerden deanlaşıldığı üzere, burjuva siyaseti ve devleti büyükölçüde ABD AnkaraBüyükelçiliğimerkezliyönetilmektedir. ZiraAKP’li bakan veyöneticilerdengenerallere, medyamensuplarından tekelciburjuvaziye kadar hementüm kilit noktaları tutangüçlerin ABD Büyükelçiliğikapısında kuyrukoluşturdukları görülmektedir.

Kuşkusuz bu da çok iyi bilinenbir gerçeğin belgelerlekanıtlanmasından başka bir şeydeğildir. Çünkü Türkiye’dehükümet olmanın yolununABD’ye tam sadakatgöstermekten geçtiğinibilmeyen yoktur. Bu nedenleBeyaz Saray, hükümetolmaya niyetlenenlerin ilkduraklarından biridir.Müstakbel başbakanlar BeyazSaray ile Yahudikuruluşlarının kapısındadolaşmayı adet halinegetirmişlerdir. Her ne kadar

bugün ABD tarafından istenmeyen kişi gibi gösterilsede, Tayyip Erdoğan ve ekibinin yaptığı da buolmuştur. Dahası Erdoğan bunu defalarcatekrarlamıştır. Efendinin huzuruna çıkarak icazetalmayı, kendisini ve ülkeyi pazarlamayı bir marifetgibi sunma arsızlığını gösterebilmiştir. ABD’nin dahaiyi bir uşak aradığı bir dönemde ise, en yakınadamlarından biri Erdoğan için “deliktensüpürmeyin” diyebilmiştir.

İlgili belgeler hükümet başta olmak üzere düzengüçlerinin uşaklıklarına ayna tutarken, burjuva

medya da düzen güçlerinin birbirleriniAmerikan büyükelçisine gammazlamasınınutancını silmeye çalışmaktadır. Bu amaçlabelgelerdeki ağır ifadeler ve hakaretler öne

çıkarılmakta, böylece AKP hükümetininsözde Amerikan ve İsrail’e başı dik görüntüsükorunmak istenmektedir. Ancak, Amerikan veİsrail uşaklığını gizlemek için kullanılan busöylemler artık etkili olmamaktadır.

Fakat bu uşaklar hala da gerçekleriçarpıtarak düştükleri durumun üstesinden

gelmeye çalışıyorlar. Füze savunma kalkanınaverilen onay orta yerde duruyor. Ülke topraklarını

emperyalizme ve siyonizme kalkan yapan kararınimzası henüz kurumadı. AKP hükümeti böylesibüyük bir suça imza atarak “eksen kayması”

tartışmalarına son noktayı koydu. Bu imza, AKPhükümetinin ekseninin de kabesinin de

emperyalizm olduğunu kesinleştirdi.Lizbon’da sergilenen uşaklığın üzerineWikiLeaks’ın ifşa ettiği belgeler bu açıkgerçeği tescillemektedir.

Ayrıca WikiLeaks’ın yayınladığıbelgelerin ABD-Türkiye ilişkilerini

sarsacağını söyleyenler büyük bir yanılgıiçerisindedir. Böyleleri ya ilişkinindoğası konusunda açık bir bilince sahipdeğillerdir ya da bilerek onuçarpıtmaya çalışmaktadırlar. Çünkü bu

aynı günlerde AKP hükümeti adına ABD’deefendinin huzuruna çıkarak onun rahatsızlıklarınıgidermeye çalışan Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nunyaptığı açıklamalar, bu açıdan durumun ne olduğunuaçık ve net bir biçimde ortaya koymaktadır.Belgelerde “tehlikeli” olarak nitelenen Davutoğlu,hem de belgelerin kaynağı olan ABD DışişleriBakanlığı’nda Clinton’la el sıkışıp, belgelerinilişkileri zayıflatmak bir yana güçlendirdiği itirafındabulunmuştur. Davutoğlu’nun tutumu, efendisininhuzuruna çıkarken onun zılgıtını yemekten korkanuşağın rahatlamasını andırmaktadır. Çünkü ABD’ninDavutoğlu üzerinden AKP’ye yönelik söyleyebileceğiher şey, zaten ifşa edilen belgelerle fazlasıylasöylenmiştir. Böylece WikiLeaks belgeleri uşak ruhluDavutoğlu ve AKP için sadakatlerini ispatlamaolanağı haline gelmiştir.

Böylece efendi-uşak ilişkisi son derece aleni birbiçimde sergilenirken, WikiLeaks’ın yayınladığıbelgeler de bu gerçeği kesinleştirip elle tutulur halegetirmektedir. Kuşkusuz bu kadarı buzdağınıngörünen kısmı bile değildir. Bir devrim yoluylaemperyalistlerin ve uşaklarının gizli arşivlerininkapıları açıldığında, insanlık bugün tanık olduklarınınçok ötesinde ağır suçlarla yüzyüze gelecek, buçürümüş ve kokuşmuş sistemin suç dosyalarını tamolarak görecektir.

Dolayısıyla bugün devrimci ve ilerici güçleraçısından belgelerin ayrıntılarından çok işlenensuçların niteliği önemlidir. Emperyalistlerin veuşaklarının emekçilere ve ezilen halklara karşıişledikleri suçlar çok daha kapsamlı ve ağırdır.Dahası milyonların köleliği, yıkımı ve yaşadığı derinacılar son derece somut ve yakıcı gerçekler olarakorta yerde durmaktadır. Bu nedenle komünistlerin vedevrimcilerin asıl yapmaları gereken, bu belgelerinayrıntılarıyla uğraşmak değil, emperyalizme veuşaklarına karşı mücadeleyi büyütmektir.WikiLeaks’ın ifşa ettiği bilgiler de bu ihtiyaca işaretetmektedir.

WikiLeaks ifşaatını emperyalizme sadakat gösterisine dönüştürdüler...

Emperyalizme ve uşaklarına karşımücadeleyi büyütelim!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Emperyalist-kapitalist sistemin vurucu gücüNATO’nun Lizbon Zirvesi’nde efendilerinin sadakattestinden başarıyla geçen Türk devleti ile icra kolu AKPhükümeti, “eksen kayması” tartışmalarına nokta koyup,işbirlikçi sermaye iktidarının safının net olduğunu birkez daha teyit ettiler.

NATO’nun yeni saldırı konseptine Türk devleti adınaonay veren dinci gericiliğin şefleri, emperyalist-siyonistgüçlere kalkan olmayı taahhüt ettiler. Hem Ortadoğuhalklarının düşmanlarına kalkan olan, hem toplumundini inancını istismar ederek siyasi ranta çeviren AKPhükümeti, yeni manevralarla tabanını bu durumaalıştırmaya çalışıyor.

Fakat görünen o ki, AKP hükümetinin devlet adınabu alçaltıcı misyonu üstlenmesi, Washington’dakiefendilerin gazabından kurtulmasına yetmiyor.Siyonistlerin küstahlığından kaynaklansa da, İsrail’leyaşanan gerilim ve BM’nin İran’a yaptırım kararına retoyu kullanılmasını affetmeyen savaş baronlarınınkabaran öfkesi, Tayyip Erdoğan ile müritlerinikaygılandırmaya başladı.

Washington’un “nabzını tutan” Mehmet Ali Birandgibi kalemşörlerin döşedikleri köşe yazıları, AKPşeflerinin korkuya kapılmalarının sebeplerini gözlerönüne seriyor. Peşpeşe yayınlanan makalelerde,“Washington’da AKP hükümetinden ciddi rahatsızlıkduyulduğu, eğer tutumunu değiştirmezse, bununbedelini ağır bir şekilde ödeyeceği” pervasızca ifadeedildi. Birand’ın AKP için “alarm zilleri” çalıyoruyarısıyla yerinden sıçrayan dinci gericiliğin şefleri,hızla Washington’a heyet gönderdiler.

Vaazlarla suç ortaklığınıgizlemeye çalışıyorlar

Savaş aygıtı NATO’nun, AKP hükümetinin onayıylaTürkiye topraklarına kurmaya hazırlandığı füzekalkanının esas olarak İsrail’i korumayı amaçladığı birsır değil. Sermaye medyasında köşe tutan pek çok isimde bu gerçeği dile getiriyor. Buna rağmen, Lübnan veLibya’ya giden Tayyip Erdoğan, bu ülkelerde yaptığıkonuşmalarda farklı bir görüntü yaratmaya çalıştı.

Beyrut ve Trablusgarp’da iddialı vaazlar veren AKPşefi, “İsrail saldırganlığına karşı Filistin ve Lübnan’ınyanındayız” anlamında sözler sarf ederek, hükümetininırkçı-siyonist rejime kalkan olmaya hazırlandığınıgizleyebilmek için çırpınıp durdu.

Zorbalara kalkan olmak için kolları sıvayan AKPhükümetinin şefi, “zalimlere karşı mazlumlardan yanaolacağız” diye bağırırken, tam bir riyakarlık abidesiolduğunu tüm dünyaya gösterdi. Ezilen Kürt halkınakarşı ırkçı-inkarcı politika izleyen bir rejimin şefi olanErdoğan’ın, mazlumlardan yana olması olanaksızdır.Kürt halkı söz konusu olduğunda, “çocuk da olsa, kadında olsa güvenlik kuvvetleri gereğini yapacaktır”açıklamaları, kimlerden yana olduğunu tüm açıklığıylaortaya koymaktadır.

Emperyalist-siyonist güçlerle suç ortaklığınıpekiştiren dinci gericiliğin şefi, nutuklarıyla hem partitabanını hem Ortadoğu halklarını aldatmaya çalışıyor.Oysa füze kalkanının üstünü nutuklarla örtebilmekmümkün değildir. Pek çok çevre bu uğursuz projeninTürkiye ve tüm bölge halklarının geleceğini tehdit edernitelikte olduğunun farkındadır.

Tayyip Erdoğan ile müritlerinin zaman geçirmedenmanevralara başlaması, Tayyip mazlumdan yananutuklar atarken, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nunWashington’da huzura çıkması, Haziran 2011’deyapılacak seçimlere hazırlık mahiyetindedir.

Esas mesajları Washington’daki savaş baronlarına!

Hükümetin ayakta kalabilmesi için Washington’dakiefendilerin desteği sürdürmesinin kritik önemini bilenErdoğan ve müritleri, füze kalkanı projesine onayvererek ilk adımı Lizbon Zirvesi’nde attılar. Bukadarının “alarm zilleri”ni susturmaya yetmediğianlaşılınca, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu soluğuWashington’da aldı. AKP Genel Başkan YardımcısıÖmer Çelik’in Davutoğlu’na eşlik etmesi, mesajın hemhükümet hem parti olarak verilmek istendiğinigösteriyor.

Davutoğlu-Çelik ikilisinin peşinden Adalet BakanıSadullah Ergin Washington’da huzura çıkarken, sıradabaşka isimlerin de olduğu bildirildi. Görüldüğü üzere,Washington’da çalan “alarm zilleri”, nutuk atarkenarada bir “haddini aşan” AKP şeflerini fazlasıylatedirgin etmiştir.

WikiLeaks internet sitesinin ifşa ettiği belgelerdeaşağılanan isimlerden biri olan Davutoğlu, belli ki butesadüften dolayı rahatlamıştır. Zira Obama yönetiminizor durumda bırakan gizli belgeler, sadakatiniispatlama derdine düşen Davutoğlu-Çelik ikilisiüzerindeki basıncı kısmen de olsa hafifletmiş

olmalıdır. Fakat bu kadarı ziyaretin esasamacını değiştirmiyor. Nitekim medya karşısına çıkanDavutoğlu, efendilerine sonuna kadar sadıkkalacaklarını, açıklanan belgelerin bu sadakati hiçbirşekilde etkilemeyeceğini ilk fırsatta ilan etti.

Davutoğlu-Çelik ikilisinin Washington’daki görüşmetrafiği, kimlere yaranma derdinde oldukları hakkında dafikir veriyor. Açıklanan listede; Dışişleri Bakanı HillaryClinton, Barack Obama’nın yeni Ulusal GüvenlikDanışmanı Thomas Donilon, Senato ve TemsilcilerMeclisi grup yönetimleri, Dış İlişkiler Komitesi üyelerive Washington Post gazetesi yönetimi yer alıyor.Bunların yanısıra ikili, Brookings ve CSIS adlı “düşüncekuruluşları”nda tabir caizse ifade verecek, GeorgetownÜniversitesi ile Kongre Kütüphanesi’nde ise konuşmalargerçekleştirecekler.

Bu tablo, AKP hükümetinin gelinen yerde, ne yapıpedip savaş baronlarını teskin etmeye odaklandığınıgözler önüne seriyor. Bu durumda, Washington’da çalan“alarm zilleri”ni susturmak için harekete geçen dincigericiliğin şeflerinin kapalı kapılar ardında yenitaahhütlerde bulunduklarından şüphe etmemekgerekiyor. Zira bu tür gerilimlerin efendiler lehineçözüldüğü sayısız örnek mevcuttur. Zaten AKP’ninderdi de, “çukura süpürülmek”ten kurtulmak için böylebir çözüme ulaşabilmektir.

Tam bir rezalet olan AKP hükümetinin bu seferberlikhali, uşağın efendi karşısındaki iradesinin sınırlarınıortaya koyması açısından da ibret vericidir.

Utanç verici vesayetten kurtulmak için…

Vurgulamalıyız ki, her sorun çıktığında yaşanan buvahim durum emperyalizme bağımlı rejimlerinkaçınılmaz akıbetidir. Zira emperyalist zorbalarıngüdümünden kurtulmadan onlara kafa tutmak mümkündeğildir.

Elbette sermaye iktidarı ve onun icra kolu AKPhükümetinin emperyalizme karşı çıkmak gibi bir dertleriyoktur. Ortaya çıkan sorun, bazı çıkarlarınfarklılaşmasından kaynaklanıyor. Bu arada uşağın efendiönünde diz çökmesi ile aradaki gerilimin “tatlı”yabağlanacağından kuşku duymamak gerekiyor.

Emperyalist vesayete son vermek ancakemperyalizme ve iç dayanaklarına karşı kitlesel militanmücadelelerle mümkündür. Sömürü ve köleliktenolduğu gibi, emperyalizme utanç verici bağımlılıktankurtulmanın yolu da, kapitalizmi yıkıp sosyalist işçi-emekçi iktidarını kurmaktan geçmektedir.

Gündem4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

AKP hükümeti ABD emperyalizmine sadakatini ispatlama telaşında!

Emperyalist uşaklığa karşı kitlesel militan mücadele!

Kirli ilişkiler,

kirli pazarlıklar...Wikileaks’da deşifre edilen belgeler ABD

yönetiminin dünyadaki toplam 270 büyükelçilik ve

konsolosluklarıyla 2004 ile 2010 Mart ayına kadarki

günlük yazışmalarını içeriyor. Yayınlanan binlerce

belge emperyalistler ile uşakları arasındaki ilişkilere

açıklık sağladığı gibi, çürümüş düzenin ipliğini de

pazara çıkarıyor. Belgelerin en büyük özelliklerinden

biri de Amerika’dan sonra hakkında en çok belge olan

ülkenin Türkiye olması.

Belgelerde ABD yönetiminin AKP hükümeti

hakkında tuttuğu kayıtlar dikkat çekiyor. Belgelerde

ABD yönetimi AKP yönetimine güvenmediğini ortaya

koyarken, bizzat AKP’lilerin ağzından ABD

Büyükelçiliği’ne verilen bilgilerden derleme çok ağır

sıfatlar kullanıyor.

Belgelerin içeriği çözüldükçe emperyalistlerle

işbirliğine ilişkin suç dosyası da kabaracağa benziyor.

Belgeler arasında ABD büyükelçiliği tarafından

düzenlenen gizli rüşvet belgeleri de var. Belgelerden

birinde Erdoğan’ın İsviçre’de 8 ayrı hesabı olduğu

belirtilirken, AKP’lilerin rüşvet batağında yüzdüğü

vurgulanıyor. İlgili belgede yolsuzluğa en çok karışan

bakanlar olarak eski İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu,

Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen

ve AKP eski İstanbul İl Başkanı Mehmet

Müezzinoğlu’nun adları sayılıyor.

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Füze kalkanıprotestolarından...

KocaeliBDP, DHF, EHP, ESP, Partizan, SDP, TKP, YDGM’nin

örgütlediği, BDSP ve Halkevleri’nin destek verdiğieylem Belediye İş Hanı önünde başladı. İnsan HaklarıParkı’na yürüyen ilerici ve devrimci güçler buradabasın açıklaması gerçekleştirdi.

Açıklamada, Portekiz’in başkenti Lizbon’datoplanan NATO zirvesinde ezilen halklara yöneliksavaş, yıkım ve talan kararlarının alındığı ifade edildi.

Açıklamada, ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesikapsamında Ortadoğu halklarına karşı yürüttüğü kirlisavaşta Türkiye’nin emperyalistlere kalkan olacağıvurgulandı.

AdanaDİSK ve KESK'e bağlı sendikalarla, ilerici ve

devrimci kurumlar Uğur Mumcu Meydanı'nda biraraya gelerek buradan sloganlarla AKP İl Başkanlığıönüne yürüdü.

Burada Eğitim Sen Adana Şube Başkanı GüvenBoğa tarafından yapılan basın açıklamasındaNATO'nun ABD'nin emrinde olduğunu ve onunistekleri doğrultusunda kararlar aldığı dile getirildi.''Komşularıyla dostluk sloganıyla yola çıkan AKPhükümetinin bu dış politikası çökmüştür. Dış politika,komşularıyla 'sıfır dostluk' politikasına gelmiştir'' dedi.

Konuşmanın ardından Boğa ve diğer sendikayöneticileri ellerindeki füze maketini ve ''Füze kalkanıolmayacağız'' yazılı siyah çelengi AKP İl Başkanlığıbinası girişine bıraktı.

Basın açıklaması 5 dakikalık oturma eylemininardından sona erdi.

Anadolu Üniversitesi’nde faaliyetNATO’nun Lizbon Zirvesi’nde, Ortadoğu halklarına

karşı saldırı planlarının ortaya çıkmasının ardındanAnadolu Üniversitesi Ekim Gençliği, Türk sermayedevletinin işbirlikçi rolünü teşhir ediyor. Üniversitedeyaygın bir aydınlatma faaliyeti yürütülüyor.

Füze Kalkanı Projesi’nin ve sermaye devletinin buprojenin Türkiye’de kurulmasına onay vermesinin neanlama geldiğini teşhir eden duvar gazeteleri yaygınbir şekilde kullanılıyor. Bütün fakülteler, yemekhaneve sık kullanılan geçiş yerlerinde asılan duvargazetesinde, Kızıl Bayrak gazetesinin ‘Sicilliişbirlikçilerin “eksen”i emperyalizme uşaklık’ yazısıkullanıldı.

Kızıl Bayrak / Kocaeli – Adana - Eskişehir

Gündem Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

WikiLeaks internet sitesinin ABD devletarşivinden sızdırılan “gizli” belgeleri yayınlaması,Washington’daki savaş baronlarının uykularınıkaçırmış görünüyor. Aralarında yüzbinlerce“diplomatik kripto”nun da bulunduğu 3 milyon gizliAmerikan belgesini yayınlamaya başlayanWikiLeaks, Beyaz Saray’dan savrulan tehditlererağmen, geri adım atacağa benzemiyor.

ABD emperyalizminin şeflerini rezil edenbelgelerin yayınlanmasına verilen tepkiler karamizahtan öteye geçemedi. Bu durum aslındaçaresizliğin de bir göstergesi. Zira belgeler neyalanlanabiliyor ne de ifşa edilmesi engellenebiliyor.

Wikileaks daha önce Irak ve Afganistan’dakiişgallerle ilgili yayınladığı “Savaş Günlükleri”dosyasında yüzbinlerce gizli askeri istihbaratraporunu ortaya dökmüştü. İşgalcilerin vahşeti bir sırolmasa da, Afganistan ve Irak halkları şahsındainsanlığa karşı işlenen suçların “resmi belgeleri”nindeşifre edilmesi önem taşıyor. Zira söz konusubelgeler, hem emperyalistlerin işgal gerekçelerininsahte olduğunu, hem de vahşi işgal hakkındasöylenenlerin gerçek olduğunu teyit etmektedir.

İlk açıklanan belgeler, emperyalist ordularınAfganistan ve Irak’ta kitlesel katliamlar ile vahşiişkenceler yaptıklarını gözler önüne serdiği halde,yazık ki ABD halklarında kayda değer bir tepkiyeyol açmamıştı. “Toplumları sersemletme aracı”olarak kullanılan sermaye medyasının, dünyayademokrasi vaazı verenlerin Afganistan ve Irak’takibarbarlıklarını, “sıradan vaka” şeklinde yansıtması,olayın sessizce geçiştirilmesinde etkili olmuştu.

Emperyalistlerin ahlakı…

“Batı uygarlığının önde gelen temsilcisi” sıfatınıtaşıyan ABD emperyalizmi ile suç ortaklarının işgalettikleri ülkelerde sergiledikleri vahşeti ortaya serenbelgeler yayınlandığında, Washington’daki rejimşefleri, belgeler işkenceci katilleri riske atıyor diyeortalığı velveleye vermişlerdi. Yeni gizli belgelerinyayınlanmasına gösterdikleri tepki de özünde benzerniteliktedir.

ABD rejimindeki egemen zihniyete göre, dahaönce açıklanan belgelerin “ulusal güvenlik” aygıtınazarar verecek olması ve adı geçen bazı şahıslar içinrisk oluşturması önemliydi. Şimdi ise yayınlananbelgelerin ,“dost ve müttefiklerin” bazı kirliicraatlarını ortaya sermesi aradaki ilişkilerizedeleyebilir diye kaygılanıyorlar. Diplomatlarordusunu harekete geçirerek, teşhir edilen ya daalçaltıcı ibarelerle “taltif” edilen “dost vemüttefikler”in gönlünü almak için ek mesaiyapıyorlar.

Obama yönetiminin, belgelerin yayınlanmasını“ahlaka aykırı” ve “insan haklarının ihlali” olarakdeğerlendirmesi kaba riyakarlıktan başka bir şeydeğildir. Ülkeler, devletler, kişiler üzerine bu kadarbelge oluşturmayı “ahlaki” kabul eden zihniyet,bunların açıklanmasını ise gayr-ı ahlakibulabilmektedir. Obama yönetimi, daha önce de 1.5milyon Iraklı’nın katledilmesini “ahlaki” ve “insanhaklarına uygun”, ancak insanlığa karşı işlenen buağır suçların belgelerinin yayınlanmasını “ulusalgüvenlik” açısından sakıncalı bulmuştu.

Tüm kapitalist devletler izliyor ve fişliyor

Emperyalist güçler dünyayı, her devlet devatandaşlarını dinleyip izlemektedir. İnsanlığı“fişlenmiş bir soy” haline getirmek için çabaharcayan kapitalizmin efendileri, birbirleri hakkındada dosyalar hazırlıyor, rant ve iktidar çatışmalarıalevlendiğinde bunları medyada konumlandırdıkları“organik gazeteci”lere servis ediyorlar.

Bu durum, kapitalist sistem ile onu koruyandevletlerin çürüme ve kokuşmanın dip çukurundaolduğunu gözler önüne seriyor. Açıklanan belgelersistemdeki iğrençleşmenin örnekleriyle doludur. Buiğrençlik emperyalist-kapitalist devletlerinyöneticileri için şaşırtıcı değildir, zira tümü de buçarkın içindedir. Onları rahatsız eden, bu çirkefinherkesin gözü önüne serilmiş olmasıdır.

Belgelerdeki alçaltıcı ifadelerin ya da ortalığasaçılan kirli işlerin deşifre olmasının, ABD’nin “dostve müttefikleri” ile kurduğu ilişkileri zedelemesi isebeklenmiyor. ABD Dışişleri Bakanı ile bürokratordusu, aşağılananlardan özür dileyerek sorunusavuşturuyorlar.

Uşaklığa aynı kararlılıkla devam!

Henüz bir kısmı yayınlanan belgelerde, Türkdevleti ve hükümetiyle ilgili pek çok değerlendirmeve ifşaat bulunuyor. Kişilerle ilgili ayrıntılıdeğerlendirme ve bilgilerin de yer aldığı belgelerde,Tayyip Erdoğan ile müritlerinin bazı yolsuzlukları dadeşifre edilmiş. Örneğin Erdoğan’ın İsviçrebankalarında 8 gizli hesabı bulunduğu söyleniyor..AKP’nin diğer şefleriyle ilgili bilgilerin yanısıra,dinci gerici güçler arasındaki çelişkiler hakkında dafikir veren belgeler yayınlandı.

Buna rağmen ne Tayyip Erdoğan’dan nemüritlerinden kayda değer bir tepki geldi. Belli ki,Washington’daki efendilerini rahatsız etmedenortaya saçılan kirli icraatlarının üstünü örtmeformülü arayışındalar.

Yayınlanan belgelerde ağır ithamlara ve küçükdüşürücü yorumlara konu olan Dışişleri BakanıAhmet Davutoğlu ise, Washington’da yaptığıaçıklamada, uşaklığa aynen devam edeceklerini ilanetmek için oldukça tez davrandı. Kızgın efendileriniteskin etmek için Washington’a gönderilen, İsrail’leyaşanan gerilim ve İran’la kurulan ilişkilerdenrahatsız olan efendilerine sadakatlerini ispatlamakiçin çırpınan Davutoğlu ile ekibi, ifşa edilenbelgelerin ABD ile ilişkileri hiçbir şekilde olumsuzetkilemeyeceği garantisi vererek, efendilerinezdindeki sadakat testinden geçmiş oldular.

Belgelerde ifşa edilen kirli icraatlar farklıboyutlarıyla tartışılacak ve konu bir süre dahagündemde kalacaktır. Buna karşın emperyalist güçlerile gerici devletler arasındaki ilişkiler olduğu gibidevam edecektir. Zira ifşaatları “onur” meselesiyapacak taraf olmadığı gibi, bu çirkefin dışında olanbir taraf da bulunmuyor. Emperyalist-kapitalizmkokuşmuş bir sistemdir. Bu sistem parçalanıpyıkılana kadar, devletler arasındaki ilişkiler dekokuşma ve çürümenin en yoğun biçimde yaşandığıalanlardan biri olmaya devam edecektir.

WikiLeaks belgeleri: Çürüme, kokuşma ve küstahlığın kanıtları

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Seçimlere kadar ilan edilen eylemsizlik kararıÖcalan’ın son açıklamalarıyla 1 Mart’a çekildi. Öcalangörüşmelerin bir aydır yapılmadığına dikkat çekerekhükümetten adım atmasını beklediklerini, 1 Mart’akadar bir gelişme olmazsa daha sert bir sürecinbaşlayacağını ifade etti. Daha önce “müzakereaşamasında” dediği devletle görüşmelerin artık“diyalog bile denemez” bir düzeyde olduğunu açıkladı.Öcalan böylece seçim sonrasına bırakılan “açılım”sürecinin hızlandırılmasını istiyor.

Mevcut durum, Kürt sorununun çözümününburjuva siyasetinin denklemlerine bırakıldığında,sorunun nasıl süründüğünü gösteriyor. Öcalan vedevlet arasında görüşme yapılmasının rahatçatartışılabildiği, burjuva kalemşörlerin bu görüşmelericesaretlendiren olumlu yazılar yazdığı, burjuvasiyasetçilerin de aynı tonda demeçler verdiği bir yerde,Kürt sorununun çözülebileceği yanılsaması yaratılıyor.

Gelinen aşamada sermaye devleti Kürt sorununubelli sınırlarda bir çözüme ulaştırmak istemektedir.Onu buna zorlayan iç ve dış nedenler vardır. Ancakburjuva cumhuriyetin temellerinin Kürt halkınınkemikleri üzerinde yükseldiği de bir gerçekliktir. Budevlet politikasının birden değişmesi mümkün değildir.Bugün böyle bir politik hat izlenmektedir.

Hatırlanacağı gibi, geçtiğimiz günlerde BDPtarafından CHP ile bir seçim ittifakı gündemetaşınmıştı. Sonradan iki tarafça da reddedilse de, kimilibereral köşe yazarları tarafından gündemde tutulanbu tartışma önemlidir. Kürt siyaseti adına bu gibigirişimler, burjuva siyasal denklemler içerisinde yeraçabilmek ve asıl olarak da seçim barajını aşabilmekamacıyla yapılmaktadır. Düzen güçleri de böyle birittifakı, BDP üzerinden Kürt orta sınıflarını düzenesağlamca bağlamak için uygun görmektedirler.

Bu açıdan, Başbakan’a yakın isimlerden, Pollmarkaraştırma şirketinin kurucularından Ertan Aydın’ınsöyledikleri önemlidir. Bu şirket, AKP’nin 2007 vereferandum başarısında da pay sahibidir. Ertan Aydın’agöre, “BDP-CHP koalisyonu Türkiye’de toplumsaldönüşüm için bir fırsat olabilir. İki parti de kendiideolojik safralarını böylece atar. BDP de daha fazlaTürkiye’ye entegre bir parti haline gelir. TayyipErdoğan BDP’nin entegre olmasından memnun olur.Ancak sadece AKP oyları açısından bakmayın. İktidariçin milli birlik projesi önemli. Ne şekilde olursa olsunBDP’nin CHP’yle ittifak yaparak Türkiye’ye entegreolması iktidarı memnun edebilir. Bunlar AK Parti’ninuzun vadeli hedefleri açısından olumlu. Çünkü bölgedesürekli kaynama ve huzursuzluk iktidar aleyhine.”

Burjuvazinin akıl hocaları için meselenin özü veözeti budur. Kürt halkını bu düzene entegre edebilecekbir ortamın yaratılması istenmektedir.

Bu noktada belirtmek gerekir ki, Kürt halkınınsilahlı güçlerinin tasfiyesi üzerine süren pazarlıklarınarka planında nasıl bir siyasal bakışın yattığıönemlidir. Çünkü çözüm platformunun içeriğini bubakış belirleyecektir. Silahlar ateş almaya hazırken de,susmuşken de bu bakış hayati önemdedir. Aksitakdirde peşi sıra patlayan silahların da, en barışçılsöylemlerin de, sonuç açısından hiçbir değeriolmayacaktır.

Bu vesileyle Öcalan tarafından sıklıkla dilegetirilen “hakikatleri araştırma” komisyonuna da

değinmek gerekiyor. Bu acı hakikatlerde sorumluluğuolan bir düzenden, resmi tarih yazıcılarından böyle birtalepte bulunmak oldukça tehlikelidir. Toplumsalbelleği tahrip etmeye yarayacaktır. Hakikatler, buyaşananların sorumlularının yıkılması süreciyleinsanlık hafızasında aydınlanacak, gerçek manadatarihle yüzleşilecektir.

Kürt halkının varlığını inkar eden ve sömürüüzerine kurulu olan bu düzeni restore etmek düzensahiplerinin işidir. Ezilen bir ulus olarak Kürt halkınınkaderini özgürce tayin edebileceği tek seçenekdevrimdir. Bunu gerçekleştirecek olansa Türkiye işçisınıfı ve emekçileri ile özgürlüğe, eşitliğe ve barışasusamış yoksul Kürt halkıdır. Gerçek çözüme gidentek yolu açacak olan, birleşen bu iki güçten başkasıdeğildir. Bunun dışındaki tüm “yol haritaları” budüzenin labirentleri içinde kaybolmaklasonuçlanacaktır.

Gündem6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Diyarbakır’da PKK şöleniPKK’nin kongresinin yapıldığı Diyarbakır’ın

Lice ilçesinde, binlerce kişinin katıldığı bir festivalgerçekleştirildi. Lice Belediyesi tarafından “Licetarihi ile buluşuyor” sloganı ile düzenlenen LiceKültür, Sanat ve Turizm Festivali için Kürdistan’ınçeşitli illerinden binlerce kişi, Newroz alanında biraraya geldi. PKK’nin 32. kuruluş yılınınselamlandığı festivalde “PKK” pankartları ileAbdullah Öcalan, Kemal Pir ve Mazlum Doğan’ınposterleri göze çarparken, PKK bayrakları taşındı.

“Vejîna gelê Kurd pîroz be (Kürt halkının dirilişgünü kutlu olsun)” pankartının da yer aldığı festivalalanında havai fişek gösterimi yapıldı.

Ardından Lice’nin eski adını taşıyan KomaŞinişa müzik grubunun sahne alması ile birliktebinlerce kişi halaylar çekti.

Müzik gruplarının ardından konuşan LiceBelediye Başkanı Fikriye Aytin, “Bu saldırılarakarşı bu festivalin tarihi direniş ruhu ile cevapvereceğiz” diyerek halkı selamladı.

Fis Köyü’ne yürüyüş

Festivale katılan binlerce kişi festivalin ardındanengellemelere rağmen PKK’nin kuruluş kongresininyapıldığı Fis Köyü’ne gitti. Kongrenin yapıldığıZoğurlu Ailesi’ne ait evin, askerler tarafındanpanzerlerle ablukaya alınması dikkat çekti.“Rojbûna te pîroz be PKK” sloganlarıyla yürüyenkitle barikata rağmen ısrarlı bir biçimde eve yürüdü.Bunun üzerine barikat açıldı ve kitle evinçevresinde kutlamalarını yaptı.

ŞırnakŞırnak’ın Cizre İlçesi’nde 27 Kasım gecesi BDP

Cizre İlçe binası önünde düzenlenen şölene yaklaşık15 bin kişi katıldı.

Saygı duruşuyla başlayan şölende, PKK’nintarihini anlatan sinevizyon gösterimi yapıldı.Meşaleli yürüyüşle devam eden şölende havai fişek

gösterisi yapıldı. Ardından halaylar çekildi.BDP’lilerin konuşmalar yaptığı şölende “Bizleronurlu bir barış, özgür bir dil, özgür bir yaşam veözgür bir kültür yaratana kadar bu mücadelemizedevam edeceğiz” denildi.

Silopi Şırnak’ın Silopi İlçesi’nde gerçekleştirilen

kutlamalara Nuh ve Cudi Mahallesi’nde bir arayagelen binlerce kişi katıldı. Eylemde, PKK,demokratik konfederalizm bayrakları, AbdullahÖcalan, Kemal Pir, Mazlum Doğan ve M. HayriDurmuş’un posterleri açıldı. Kutlamalara katılmakiçin Nuh Mahallesi’nden yüzlerce genç CudiMahallesi’ne yürüdü. İki mahallede binlerce kişininbuluşmasının ardından kitle Uluslararası İpekYolu’na sloganlarla yürüdü.

Kitlenin önünü kesen polis yürüyüşe biber gazıve tazyikli su ile saldırdı. Gençler polise havai fişekve taşlarla karşılık verdi. Ayrıca kutlamanın olduğuCudi Mahallesi’nde de kitleye gaz bombası atıldı.

Yüksekova Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’nde sabah

saatlerinden itibaren gerçekleştirilen gösterilerdepolis müdahalesi ile başlayan olaylar ancak akşamsona erdi. Çatışmalarda çok yoğun gaz bombasıkullanıldı. Çok sayıda ev ve işyerinin camları atılangaz bombaları nedeniyle kırıldı. Polisin attığı gazbombasının gözüne isabet etmesi nedeniyleyaralanan 14 yaşındaki E.B.’nin durumunun ciddiolduğu bildirildi.

İstanbul İstanbul’un 17 ilçesinde yapılan etkinliklere

yüzlerce kişi katıldı. Bağcılar’da yapılan yürüyüşünpolis tarafından engellenmesinin ardından gençlerara sokaklara dağılarak barikat kurdu. Çatışmalarsırasında minibüs ve bazı marketleremolotofkokteyli atıldı.

Burjuva siyasetinin denklemlerinesıkışan Kürt sorunu

27 Kasım 2010 / Lice

PKK’nin 32. kuruluş yıldönümü kutlandı...

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Birleşik Metal-İş Sendikası “Kuralsız vegüvencesiz çalışmaya hayır!” şiarıyla Gebze’de 28Kasım günü miting gerçekleştirdi. Türkiye’nin çeşitliillerinden gelen binlerce metal işçisinin katıldığımiting oldukça coşkulu bir atmosferde geçti. MESSGrup TİS görüşmeleri sürecinde anlaşmazlık zaptıtutulmasının ardından Birleşik Metal’in aldığı eylemkararları kapsamında yapılan miting ile metal işçileriMESS ve sermayenin saldırılarına karşı mücadelekararlılıklarını bir kez daha dile getirdiler.

Miting için, çeşitli fabrikalardan Birleşik Metalüyesi metal işçileri, DİSK’e bağlı sendikalar, ilerici vedevrimci kurumlar saat 12.00’de Gebze TrafoMeydanı’nda buluştu. Kitle buradan mitingingerçekleştirileceği Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü.DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, UluslararasıMetal İşçileri Konfederasyonu’ndan temsilcilerin deyer aldığı mitingde metal işçilerini aileleri de yalnızbırakmadı.

Yürüyüş kortejine coşku hakimdi

En önde “Güvencesiz ve kuralsız çalışmayasalarına hayır! / Birleşik Metal-İş” pankartı açılırkenbu pankartın arkasından sendika yöneticileri yürüdü.“Metal işçileri insanca yaşam için ortak mücadeleye”pankartı arkasına fabrikalar sıralandı.

Gebze, Eskişehir, Düzce, Anadolu, İstanbul,Kocaeli, Bursa, Düzce ve Trakya illerinden metalişçileri fabrika pankartlarıyla mitinge katılım sağladı.

Metal işçilerinin kortejlerinin önünde GebzeŞubesi yer aldı. Akkardan, Areva, Arfesan, Arpek,Çayırova Boru, Dostel, Kroman, Makine Takım,Legrand, Poly Metal, Kürüm Demir, Yücel Boru,Sarkuysan işçilerinin yanısıra sendikal hakları içinişgal eylemi gerçekleştiren ÇEL-MER işçileri demitinge katıldı. Bosal Mimaysan işçilerinin kortejindeişçi ailelerinin katılımı dikkat çekti.

Birleşik Metal Anadolu Şube’de örgütlü BaşözEnerji, Çemaş Döküm, Çimsataş ve Yücel Boru’danişçiler de mitinge katıldı.

Birleşik Metal İstanbul 1 Nolu Şube pankartıarkasında ise Isuzu, ABB, Penta, Remas, AnadoluMotor, Aksan, Aks Otomotiv fabrikalarından işçileryürüdü.

Birleşik Metal Bursa Şubesi pankartı arkasındaPrysmian ve SCM işçileri yürürken Trakya Şubepankartı arkasında ise Disa Otomotiv işçileri yer aldı.

Demisaş, Doruk işçileri, Entil, Hapalki, Rentaişçileri de Eskişehir Şube pankartı arkasındayürüdüler.

Kocaeli Şube’ye bağlı fabrikalardan ise StandartDepo Raf Sistemleri, Anadolu Döküm, Cem Bialetti,BEKAERT, AD Demirel, Trakya Sanayi, Baysan Trafoişçileri de mitingde yer aldılar. Ayrıca ilk kez toplusözleşme imzalayan Elkim işçileri Kocaeli Şube’ninarkasında yer aldılar.

Düzce’deki direnişleri kazanımla sonuçlanan ve işegeri alınan MAS-DAF işçileri mücadele coşkularıylamitinge katıldı.

İstanbul 2 Nolu Şube pankartı arkasında GüvenElektrik, Ejot Tezmak, Konvekta, RSA, Pancar Motor,Paksan ve Gimsan fabrikaları göze çarptı.

Yürüyüş sırasında ayrıca fabrika kortejleri içindençok yaygın olmasa da “Geliyor, geliyor genel grevgeliyor!” sloganları yükseldi.

Metal işçilerine anlamlı destek

Mitinge katılım sağlayan sendikalar arasındaGenel-İş ve Nakliyat-İş dikkat çekerken Genel-İş;Avrupa, Anadolu ve Kocaeli şubeleriyle mitingdeyer aldı. Dev Sağlık-İş ve Emekli-Sen de mitingdeyer alan sendikalar arasındaydı.

Gebze Sendikalar Birliği pankartı arkasındaGebze yerelindeki sendikalar yürürken TEKELişçileri, BETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan veİleri Elektro Kimya direnişçisi de metal işçilerininyanındaydı.

Mitingde, Metal İşçileri Birliği (MİB)de“MESS dayatmasına ve ihanete karşı grevkomitelerinde birleşelim, direnişe hazırlanalım! /Metal İşçileri Birliği” pankartıyla katıldı.Ayrıca alanda Metal İşçileri Bülteni ve “İhanetşebekesini dağıtmak ve satış sözleşmesini yırtmak içingörev başına!” başıklı bildirinin dağıtımıgerçekleştirildi.

BDSP, “Kölelik dayatmalarına ve güvencesizçalışmaya karşı birleşik-militan mücadeleye!”pankartıyla katıldığı mitingde metal işçilerininmücadelesine omuz verdi. BDSP korteji yürüyüşsırasında ve alanda polis tarafından taciz edildi.BDSP’lileri yakın çekim yaparak kameraya almakisteyen polis BDSP’lilerin müdahalesi üzerine geriçekilmek zorunda kaldı. Yürüyüş sırasında ve alandaayrıca Kızıl Bayrak gazetesi metal işçilerine ulaştırıldı.

Sermayenin ve MESS’in saldırılarına karşı mücadele çağrısı

Miting programı Bandista’nın sahne almasıylabaşladı. Ardından söz alan Uluslararası Metal İşçileriFederasyonu (IMF) Sendikal Hak İhlalleri SorumlusuHywon Chong, konuşmasına metal işçileriniselamlayarak başladı. Dünyanın her yerindegüvencesizliğe karşı ortak mücadele edilmesigerekliliğine vurgu yaptı.

Mitingin ana konuşmasını yapan Birleşik MetalGenel Başkanı Adnan Serdaroğlu, konuşmasının ilkbölümünde sermayenin genel plandaki saldırılarını elealdı. Ulusal İstihdam Projesi’ne dikkat çekenSerdaroğlu, kuralsız, esnek çalışma koşulları,taşeronlaştırma vb. başlıklar halinde saldırılarınkapsamına değindi. Bunun hükümet ile sermayearasında bir uzlaşı ve anlaşma ile uygulanmaya

çalışıldığını vurguladı. Konuşmasının ikinci bölümünü metal TİS’lerine

ayıran Serdaroğlu, metal işçilerine süreçle ilgilibilgilendirmede bulundu. Türk Metal’in satışanlaşması üzerine de görüşlerini belirten Serdaroğlu,Türk Metal’e yüklendi ve imzalanan anlaşmayı teşhiretti. Türk Metal üyelerine bir kez daha istifa çağrısıyapan Serdaroğlu, Türk Metal’in imzaladığıanlaşmanın dahi Birleşik Metal’in basıncı ve verdiğimücadele sonucu oluştuğunu dile getirdi. Türk Metalüyelerinin bu örgüte dönük tepkilerini yeterince dilegetirememelerinin arkasında yılların sindirilmişliğininyattığına dikkat çeken Serdaroğlu, Birleşik Metal’inson dönemde başarıyla sonuçlandırdığı direnişlerinisıraladı. Birleşik Metal’in örgütlü olduğu işyerlerindeesnek çalışma uygulamalarına izin vermediklerini dilegetirdi.

Serdaroğlu, saldırının tek başına metal işçileriylepüskürtülemeyeceğini, başta metal işçileri olmak üzereDİSK’in topyekün kuralsızlaştırma ve güvenceli iştalebiyle mücadele etmesi gerektiğini söyledi.

Serdaroğlu’nun konuşmasını dikkatle dinleyenmetal işçileri, özellikle Türk Metal’in teşhiri sırasındaalkış, slogan, ıslık ve yuhalamalarla tepkilerini dilegetirdiler.

Serdaroğlu’nun konuşmasını Süleyman Çelebi’ninişçilere hitaben yaptığı konuşma izledi. Çelebi, TürkMetal’in işçilere ihanet ettiğini belirterek mücadelevurgusu yaptı. Önümüzdeki dönem DİSK’in çeşitlieylem ve kampanyalar örgütleyeceğini, güvencesizlikve kuralsızlıkla ilgili saldırıları işleyeceklerini söyledi.Miting Bandista’nın şarkılarıyla sona erdi.

Kızıl Bayrak / Gebze

MESS dayatmalarına Gebze’den kitlesel yanıt

“Kuralsız ve güvencesiz çalışmaya hayır!”

28 Kasım 2010 / Gebze mitingi

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Sınıf hareketi8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nın Gebze’degerçekleştirdiği mitingine katılan Birleşik Metal-İşüyesi işçiler, mitinge dair izlenimlerini ve MESS grupTİS sürecine ilişkin görüşlerini gazetimizle paylaştılar.

Mitingin hemen ardından görüşlerini aldığımızişçiler şu değerlendirmeyi yaptılar:

”Türk Metal bayramdan önce grup TİS sürecini birgece yarısı operasyonu ile sonlandırdı. Birleşik Metalise hala “haklı bir toplu sözleşme” diyerek kenditaslağında diretiyor. En son 28 Kasım’da Gebze’dekieyleme katıldık. Ama o eylem de pek sonuç alınacakgibi durmuyor. Sendikamız daha önce de iki taneyürüyüş yaptı. İzmit’te onlara da katıldık. Çalıştığımızfabrika MESS’e üye değil, ama ortalama olarakMESS’in önerisini veriyor. Yani MESS’in önerisi biziyakından ilgilendiriyor.

Birtakım tepkileri ortaya koysak da sonuç yine aynıoluyor. Geçen sözleşmede sıfır zamma imza attık.MESS’in önerisi bile değil yani. Bu şekilde hakkazanılmaz. Daha mücadeleci olmamız gerekiyor.”

Trakya Sanayi temsilcisi: Farklıolduğumuzu kanıtlamalıyız!

Bir kere bizim fabrikamız MESS’e üye değil.Ancak MESS’in verdiği teklif doğrudan 100 bininüzerinde metal işçisini bağlamakta. Trakya Sanayi,eski adı ile RABAK, sendikanın, işçiliğin ne olduğunubilen bir fabrika. Tam 41 yıldır sendikalı. 15-16Haziran Direnişi’nin İzmit ayağını bu fabrikabaşlatmıştır, ilk bayrağı açan, yürüyen fabrikadır.

BMİS Merkez TİS Komisyonu’nun belirlediğibirtakım eylemler oldu. Ancak bunlar tek başınayeterli değil. Muhakkak birtakım kişileri rahatsızetmiştir. Ama sonuç alma noktasında yeterli değil.

Türk Metal bayramdan önce imza attı. “Olmazsaolmazlarımızdan taviz vermeyeceğiz” dedi. Bunundoğruluğuna elbette inanmıyorum, ortada somut birşey yok, taslağını dahi göstermiyor. Türk Metal herzaman oynadığı rolü bir kez daha oynamıştır. Onuniçin Türk Metal üzerine çok da söz söylemeye gerekduymuyorum.

Birleşik Metal’e gelirsek...Birleşik Metal bir eylemçerçevesi oluşturdu. Bizler de işçiler olarak gittik,katıldık. Her anlamda yetersiz buluyorum. SadeceKocaeli Şubesi’nde örgütlü 1700 metal işçisi var.Bunların kaçı 28 Kasım’daki eyleme katıldı? Sendikane kadar çaba harcadı? Elbette genel bir duyarsızlık

var, ama buna rağmen bir çaba da olması gerekir.28’indeki mitingi yetersiz buluyorum. Kürsüdenmücadeleye dair somut olarak ne duyduk. Ben hiçbirşey duyamadım açıkçası. Metal işçilerinin dahaduyarlı olması gerekir. Gebze’den ve İzmit’ten ciddibir katılımın olduğunu görmedim.

Aslında süreç çok önemliydi. Birleşik Metal süreçiçinde kırılma-sıçrama noktası olabilirdi. BirleşikMetal ‘98’deki çıkışını tekrarladı. Bir kez daha sarısendika Türk Metal’den toplu olarak istifaya çağırdı.Ancak süreç şu anlamda farklı; o dönem, Türk Metaltabanında somut olarak ciddi bir tepkisellik vardı.Birleşik Metal o dönem bu tepkiyi örgütleyemedi. Şuan yine aynı çıkışı yapıyor. Türk Metal tabanı eğerbizim farklılığımızı görürse istifa çağrısına cevapverebilir. Semboliktir belki ama hiç değilse 5.35yerine 6.35 imza atsın, bunu yapsın, daha farklıolduğunu bu düzeyde de olsa göstersin hiç değilse.Gidip de MESS’in önerisine imza atmasının biranlamı yok!

Önemli hususlardan bir tanesi de bana göre işçilerarasındaki ücret farkıdır. Elbette çok eski olan işçilerinkıdemi biraz daha yüksek olmalıdır. Bu normal birşeydir. Ancak şu an için ücret farkları astronomikmiktarlarda. Bunu da dengelemek zorundayız. Buhususta en doğru söylem “Eşit işe eşit ücret”söylemidir.

Sonuç olarak, toplu sözleşmelerde başarı elde

etmek istiyorsak ve bu başarı mücadeleden geçiyorsa,ikirciksiz olarak bu yolu seçeceğiz. Merkezi eylemleryapmakla kalmamalı iş bırakmayı dahi gündemegetirebilmeliyiz. Bu şekilde işveren köşeye sıkışır,üretim aksar. İlk aşama olarak, Birleşik Metal MESSkapsamındaki fabrikalarında iş bırakmayı gündemegetirmelidir. Sonraki aşama olarak, MESS kapsamındaolmayan fabrikalarında iş bırakmaya gitmeli. Dahasonra konfederasyon olarak. Hatta diğer sektörlerlesüreci birleştirmeliyiz. Bu şekilde yaşamı kilitleriz. Veancak böyle sonuç alırız. Bunların hepsi böyledüşünülmeli, bu şekilde tartışılmalıdır. En etkili tarzbudur.

Cem Bialetti İşyeri Baştemsilcisi Hakan Küçük:Mitinge katılım yetersiz

Cem Bialetti MESS’e üye bir fabrika değil. Bizferdi toplu sözleşme yapıyoruz. Toplu sözleşmede saatücreti üzerinden 4,9 zam aldık. Özellikle düşük ücretliçalışanların zam oranları daha yüksek oldu. Ücretfarklarını kapatmaya çalışıyoruz.

Cem Bialetti, Türk Metal’in bayram öncesi sadakasözleşmesine imza atmasına çok tepkili. KesinlikleTürk Metal, işçilerin haklarını savunmuyor. Tepedenatamalarla işçilerin özgür iradeleriyle seçilmemiştemsilciler işçilerin taleplerini de yansıtamaz hiçbiryerde. Türk Metal işçilerin değil patronlarıntaleplerine sahip çıkıyor.

İşçiler 28 Kasım mitingini değerlendirdi...

“İş bırakmayı gündeme getirmeliyiz”

Metal işçilerine mücadele çağrısı!

MİB çalışanları Türk Metal’in imzaladığı satışsözleşmesinin ardından ihaneti teşhir edenfaaliyetlerini sürdürüyorlar.

İzmir’de çağrıYaşanan ihanetin ardından İzmir MİB çalışanları

öncelikle Türk Metal üyesi işçiler ile görüşerekfabrikalarda yaşanan tepkileri öğrendiler, işçilerindurumu nasıl değerlendirdiklerine dair röportajlargerçekleştirdiler.

24 Kasım Salı günü ise Türk Metal üyesi işçilereyönelik bildiri dağıtımları gerçekleştirildi. “TürkMetal sözleşmeyi imzaladı! / SATILDIK” başlıklıbildiri Demir Çelik işçilerinin yoğun olarak servislerebindiği Menemen’de ve Pınarbaşı’nda bulunan BMCfabrikasının çıkışında dağıtıldı.

Menemen’de gerçekleştirilen dağıtım sırasındaişçilerin büyük bir kısmının imzalanan sözleşmedenhaberi olmadığı görüldü. Bildiriyi okuyan işçiler“Alıştık artık”, “Zaten başka ne olacaktı” gibi sözlerletepkilerini dile getirdiler ve sendikanın bu tutumunuzaten beklediklerini ifade ettiler.

BMC çıkışında gerçekleştirilen dağıtıma iseişçilerin hayli ilgili oldukları görüldü. Dağıtımsırasında MİB çalışanlarının çevresinde toplanan işçiöbekleri bu duruma karşı ne yapılması gerektiğiüzerine sorular sordular. Kimi işçiler ise “artıksendikalar bitti” gibi sözlerle tepkilerini dilegetirdiler.

MİB çalışanlarına gözaltı terörü Birleşik Metal-İş Sendikası’nın 28 Kasım günü

Gebze’de düzenlediği mitinge çağrı amacıyla

Kocaeli’de afiş yapan iki Metal İşçileri Birliği (MİB)çalışanı gözaltına alındı.

25 Kasım günü İzmit Yenidoğan D-100 mevkiine“MESS’ten ve uşaklarından hesap soralım! 28Kasım’da Gebze’ye MESS’ten ve uşaklarından hesapsormaya! / Metal İşçileri Birliği” yazılı ozalitleri asansınıf devrimcileri sivil polisler tarafındandurdurularak gözaltına alındı. Devrimci siyasalfaaliyete tahammül edemeyen sermayenin kollukgüçleri, sınıf devrimcilerini Kuruçeşme PolisKarakolu’na götürdü. Keyfi bir biçimde gözaltısaldırısına maruz kalan sınıf devrimcileri, daha sonrada haklarında arama kararı olduğu gerekçesiyle geceyarısı Kocaeli İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüler.

Yaklaşık 12 saat gözaltında tutulduktan sonraKocaeli Adliyesi’ne götürülen devrimciler,mahkemede alınan ifadelerinin ardından serbestbırakıldılar.

Gözaltı saldırısı sürdü

MİB çalışanlarına yönelik gözaltı terörü 26 Kasımgünü de sürdü. Çalışmalarını Gölcük, Winsan ve 42Evler’e taşıyan MİB çalışanları, Ford köprüsüneozalit yaparken bir kez daha gözaltına alındılar.Sermayenin kolluk kuvvetleri iki kişiyi Gölcük PolisMerkezi Terörle Mücadele Bürosu’na götürdü.Burada keyfi bir şekilde 3 saat tutulan MİBçalışanlarına para cezası kesildi.

MİB çalışanları karakoldan çıkar çıkmazfaaliyetlerine kaldıkları yerden devam ettiler. TekrarFord, 42 Evler’e, servis geçiş güzergahlarına vebilboardlara MİB imzalı ozalitleri astılar.

Kızıl Bayrak / İzmir - Kocaeli

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Birleşik Metal-İş üyesi işyeri temsilcileri ve çeşitlişubelerin yöneticilerinden, Türk Metal’in imzaladığısatış sözleşmesi ve önümüzdeki mücadele süreciüzerine görüşlerini aldık.

Hami Baltacı (Birleşik Metal-İş KocaeliŞube Başkanı): Türk Metal sözleşmeyi imzaladıdiye bir açıklama var ama neye imza attı, ne oldu,imzalandı mı, imzalanmadı mı bilinmiyor. Ortada birtiyatro var. Burada metal işçileri üzerine oynanan biroyun sözkonusu. Bunu da yine metal işçilerininmücadelesi bozacaktır. Birleşik Metal olarakuyuşmazlık zaptı tuttuk. Başkanlar Kurulu’nda dauzun uzadıya değerlendirdik. Önümüze görevlerimizikoyduk. Özellikle Ulusal İstihdam Stratejisi’yle ilgiligörevler bu görevlerden biridir. Bu paket önümüzegeldiğinde çalışma yaşamının altına bomba konmuşolacak. Bu oynanan oyunu yine metal emekçilerininmücadelesi bozacaktır.

Günay Atmaca (Baysan Trafo Kazanlarıİşyeri Baştemsilcisi / Kocaeli): Türk Metal herzaman aynı şeyi yapıyor. Yaptığı şey bizi şaşırtmadı.MESS hala bizi çağırmadı. Sonuna kadar direneceğizve bunu meydanlarda göstereceğiz. Sarı sendikadakiarkadaşlarıma, herkese sesleniyorum. Meydanlarbizim, kimseye bırakmayacağız. Hakkımızı sonunakadar arayacağız. Baysan Trafo çalışanlarıyla beraberhaklı mücadelemizde hep beraber yürüyeceğiz.

Yücel Baker (Elkim İşyeri Baştemsilcisi /Gebze): Türk Metal’in yapısını yıllardan beribiliyoruz. Türk Metal toplu iş sözleşmelerini herzaman bizim mücadele anlayışımıza ters bir şekildeimzalamıştır. Biz onlardan farklı bir sendikaolduğumuzu göstermek için sokaklardayız. Hakkımızıkorumak için sonuna kadar savunacağız. Elkim işçileriolarak biz tekil bir sözleşme yaptık. Türkiye’ninbugünkü şartlarında yüzde 30 gibi bir zam aldık. Biz

bu zammı içerideki işçi arkadaşların birlik, mücadelesive beraberliği ile aldık. Birleşik Metal-İş’e üye işçiarkadaşların hepsi bu yürüyüşe destek verecek. Biz deMESS üyesi olmadığımız halde buradayız.

Fikret Kurt (MAS-DAF işçisi / Düzce): Bizde MAS-DAF işçileriyiz. Yarın (pazartesi) törenleişimize başlayacağız. İki-üç ay sonra sözleşme olacak.İşe dönüş kararı verildi, sevindik. Burada yapılanhaksızlığı görüyoruz ve arkadaşlarımızın yanındayız.

Ayhan Ekinci (Birleşik Metal-İş BursaŞube Başkanı): Türk Metal’in kölelik yasalarımaddelerinin altına imza attığını bütün metal işçilerigördü. Metal işçileri bayramdan sonra alacaklarıbordrolarında bir kuruş zam alamayacaklarını,vergiyle birlikte alınan zammın hepsinin gittiğinigördükten sonra Türk Metal Sendikası’na gereklitepkiyi koyacaklarını düşünüyoruz. Bursa bölgesindebütün fabrikalarda bir kaynama var. Bu kaynamayımetal işçileri bu taşeron sendikadan istifa ederekgöstereceklerdir.

Erdal Çetin (Akkardan İşyeriBaştemsilcisi / Gebze): Türk Metal ücretler dışındadiğer dayatmaların geri çekildiğini söylüyor, ama bunainanmıyorum. İmzalamış olsa bütün maddeleriaçıklardı. Sadece ücretleri açıkladı. Gerisi muamma.Biz Birleşik Metal-İş olarak dik durmak için buyürüyüşü yapıyoruz. Bütün işçi arkadaşlarıma da şunusöylüyorum. Hepsinin böyle mitinglere katılmasınıistiyorum.

Bayram İmamoğlu (Areva İşyeriBaştemsilcisi / Gebze): Türk Metal’in attığı imzabizi ilgilendirmiyor. Bizim fabrikalarımızda BirleşikMetal Sendikası var. Biz sonuna kadar devamedeceğiz. Grevi de göze aldık. Taslağımızın daarkasındayız. Tabiki greve çıkıldığında o taslağınyerine yeni bir taslak hazırlanır. Areva işçisi olarak bizkararlıyız. Ama TİS Komisyonu’ndan çıkacak kararada saygılıyız.

Kadir Gedik (Arfesan İşyeri Baştemsilcisi /Gebze): MESS’le yapılan Grup TİS sürecinde TürkMetal her zamanki gibi efendilerinin hizmetinde.

İşçileri satarak toplu sözleşmeye imza attı. BirleşikMetal olarak, bütün işçiler olarak sokaklardayız.Hakkımızı aramak için buradayız. Bunun için bumücadeleyi veriyoruz. Taslağımızın arkasındayız.Yaşasın Birleşik Metal-İş!

Satı Yalçın (Çayırova Boru İşyeriBaştemsilcisi / Gebze): Taslağımızın arkasındasonuna kadar devam edeceğiz. Bu süreç içerisindeeylemlerimiz aynı şekilde sürecek. Bunun dışındasendikanın almış olduğu kararlara uyacağız.

Metin Solmaz (Makine Takım İşyeriBaştemsilcisi / Gebze): Kuralsız çalışmaya, esnekçalışmaya, denkleştirmeye kırmızı çizgi diyoruz vebuna karşıyız. Bunun için de burada mitingdüzenliyoruz. Olabildiğince metal işçileri burayakatıldı. Sadece Birleşik Metal-İş’in değil, TürkMetal’in tabanındaki insanların da buraya katıldığınainanıyoruz. Biz bir kıvılcım, bir saman alevi yaktık,gerisini artık metal işçileri halledecektir. Taslağımızınarkasındayız. Olabildiğince ve yüreğimizle bunugötürmeye çalışıyoruz.

Ferdi Bayram (SCM İşyeri Baştemsilcisi /Bursa): Türk Metal’in bu sözleşmeyi arefe günüimzalayacağını çocuklar bile biliyordu. Mücadeledenbahsetti, bahsetti yine de imzaladı. Biz bu konudaelimizden gelenin en iyisini yapıp, Türk Metal’in deörgütlü olduğu yerleri ayaklandırıp güzel birsözleşmeye imza atmalıyız ya da greve çıkmalıyız.Bunun başka alternatifi yok. Sonuna kadartaslağımızın arkasındayız. Çünkü o taslağı sendikahazırlamadı, biz işçiler hazırladık. Biz hazırladığımıziçin sonuna kadar arkasında duruyoruz. Tabiki ücretdışında bazı kırmızı çizgilerimiz var. Onlar geçtiğitaktirde kesinlikle grev. Ücret konusuna gelince bizişyerinde taban ücreti olarak 4,35’i istiyoruz. 4,35kesinlikle geçecek bunun alternatifi yok. Geçmezsebiz kendi açımızdan grev diyoruz. Birleşik Metal’degenel merkez ve temsilcilerin kullandığı oydoğrultusunda toplu sözleşme imzalanıyor. Çoğunlukçıktığı taktirde otomatik olarak greve çıkılacak. Busüreçte arkadaşlarımızın katılımı tam. Arkadaşlarımızdavalarına sahip çıkıyorlar. Gidişat nereye götürürsegötürsün farketmez. Sonuç, işlerinden olmak bile olsaarkadaşlarımız sonuna kadar mücadele edecekler.

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

“Sonuna kadar direneceğiz!”

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Metal İşçileri Birliği (MİB) Merkezi YürütmeKurulu (MYK) Aralık ayı toplantısını gerçekleştirdi.Toplantının gündemini şu ana konu başlıklarıoluşturdu:

- MESS Grup TİS sürecine ilişkin gelinen aşamaüzerine değerlendirme ve planlama

- İşkolundaki diğer gelişmeler üzerinedeğerlendirme

- Sınıfın genel gündemleri üzerine değerlendirme - Bülten üzerine planlama

- MESS Grup TİS sürecine ilişkindeğerlendirme:

MESS Grup TİS süreci MYK toplantısının ağırlıklıgündemini oluşturdu. TİS sürecinde gelinen sonaşama, çeşitli yönleriyle değerlendirme konusuyapılarak sonuçlar çıkarıldı. Mücadele görevlerisaptandı, bu çerçevede somut planlamalar yapıldı.Toplantıda konu üzerine yapılan tartışmalarınsonucunda yapılan tespitler, çıkarılan görevler veyapılan somut planlamalar şöyle özetlenebilir:

1. TİS süreci adet haline geldiği gibi Türk Metalçetesinin bayram arefesinde imzaladığı satışsözleşmesiyle yeni bir noktaya varmıştır. Satışsözleşmesi öngördüğümüz biçimde, MESS-Türk Metalortaklığıyla yazılmış bir oyunun ardındanimzalanmıştır. Bu oyunla önce MESS’in gasp listesiöne sürülerek metal işçileri savunmaya zorlanmıştır.Ardından da güya metal işçilerine iyilikyapılıyormuşçasına bu gasp listesinin bir bölümü geriçekilerek “bayram müjdesi” adı altında yutturulmayaçalışılmıştır. Böylelikle MESS karlarını misliylekatlarken kriz bahanesiyle çaldıklarının da üzerineyatmıştır.

2. Türk Metal çetesinin bir oldu bittiye getirdiği busatış sözleşmesi kabul edilemez. Metal işçileri bu satışsözleşmesini yırtıp atmalıdır. Bunun için yapılmasıgereken ilk ve en önemli iş ise MESS uşaklarındankurtulmaktır. Bu nedenle MİB MYK, Türk Metalçetesi tarafından hançerlenen tüm metal işçilerini busatışın hesabını sormaya çağırmaktadır. Bu ihanetçetesi dağıtılmadan metal işçileri rahat yüzügörmeyecek, ne insanca bir yaşama ve ne de birgeleceğe sahip olacaklardır. Bunun için metal işçileribu ihanet şebekesini dağıtmalı, sırtından söküpatmalıdır.

3. MYK Birleşik Metal-İş Sendikası yönetimininyaptığı “toplu istifa” çağrısını anlamlı, ancak yetersizbulmaktadır. Yetersizdir çünkü Birleşik Metal yönetimitoplu istifaya çağırdığı işçilere kapılarını açtığını kesinbir açıklıkla ortaya koymaktan kaçınmaktadır. Bu, ’98deneyimi de göz önüne alındığında metal işçilerinegüven vermekten uzaktır. Fakat bilinmelidir ki, “topluistifa” çağrısı istifa edeceklerin sorumluluğunu almakdemektir. Bu nedenle Birleşik Metal yönetimi TürkMetal’den istifa edecek işçilere sendikanın kapılarınısonuna kadar açmak zorundadır. Bu bakımdan üstünedüşen sorumluluğu yerine getirmelidir.

4. Birleşik Metal yönetiminin daha önemlisorumluluğu ise, metal işçilerinin haklı taleplerininarkasında sonuna kadar durmak ve satış sözleşmesiniaşacak bir sonuç elde etmek üzere kararlı bir önderlikpratiği sergilemektir. Eğer Birleşik Metal yönetimi bu

kararlılığı ortaya koyabilirse metal işçilerinin umuduve bu durumda da bugün öfkeli, ancak örgütsüz olanTürk Metal’e üye on binlerce metal işçisinin yüzünüdöneceği bir adres haline gelebilir. Aksi halde zatenyılların yarattığı güvensizlikler daha da artar ve metalişçileri Türk Metal çetesinin sultasına boyun eğmeyedevam eder. Elbette sadece bu kadarla da kalmaz TürkMetal çetesini karşı saldırıya geçmek üzerecesaretlendirir.

5. Halihazırda Birleşik Metal yönetimi temkinlidavranmaya çalışmakta ve mücadelenin geleceğikonusunda net iddialar ortaya koymaktankaçınmaktadır. Bu da büyük ölçüde özgüvenyokluğundan ileri gelen bir zayıflıktır. Elbette sadeceözgüven değil, aynı zamanda metal işçilerine de güvenduyulmamaktadır. Bunun için Birleşik Metal yönetimidaha çok Türk Metal tabanından satış sözleşmesineverilecek tepkiyi kollamaktadır. Eğer eylemli bir tepkiyükselirse bu Birleşik Metal’in daha ileri bir çıkışyapmasına ve tok bir tutum almasına zeminhazırlayacaktır. Ancak bu olmadığı için o da elini taşınaltına koyma cesareti gösterememektedir.

6. Fakat gün “öne çıkma ve cüret etme” zamanıdır.Çünkü metal işçileri de kararlı ve mücadeleci birönderlik beklemektedir. Eğer mücadeleye önderlikedebilecek kararlılık ve toklukta bir önderlik pratiğigösterilebilirse bu halihazırda satışa karşı yoğun öfkeduyan metal işçilerinin harekete geçmesinikolaylaştıracaktır.

7. Bugünkü durumda Türk Metal çetesinin tuttuğufabrikalardaki işçiler yoğun bir öfke duymakla birlikte,bu öfkeyi dışa vuracak olanaklardan yoksundur. Öyleki, taban örgütlülüklerinden yoksunluk bugün buöfkenin açığa çıkamamasının en önemli nedenidir.Aynı fabrika içerisinde dahi istifa yönünde arayışiçinde olan, birbirinden habersiz işçiler olabilmektedir.Tek tek fabrikalardaki bu örgütsüzlük hali daha genelplanda, fabrikalar arasındaki ilişkiler bakımından çokdaha belirgindir. Bu koşullar hem göz göre göreyapılan satışın nedenidir, hem de bu koşullardeğiştirilmeden ne ihanet şebekesi aşılabilir ve ne deMESS’in hakkından gelinebilir. Bu nedenle MYK,satış sözleşmesine öfke duyan tüm metal işçileriniharekete geçmek için derhal işyeri komitelerinikurmaya çağırmaktadır.

8. MİB MYK bu aşamada pratik müdahale

görevlerinin eksenine satış sözleşmesine karşıöfkeyi açığa çıkarmayı koyacaktır. Bu doğrultudauyarma, bilgilendirme ve yol göstermek amacıylayaygın ve yoğun bir seslenme faaliyeti örgütleyecektir.Bu kapsamda kullanılmak üzere bir dizi materyal hazırdurumdadır. Bu arada ise daha güncel gelişmelerikapsamak üzere bir bildiri metni hızla hazırlanacaktır.

Bununla birlikte öfkeyi örgütlemek üzere, tümkanalları zorlayacak ve ileri çıkışlara zemin hazırlamakve örgütlemek amacıyla yoğun bir pratik çabaiçerisinde olacaklardır. Bu çerçevede MYK tüm MİBbileşenlerini ve öncü metal işçilerini daha enerjik birçabayla mücadele görevlerini omuzlamayaçağırmaktadır. Özellikle de Türk Metal’in örgütlüolduğu fabrikalardaki öfkeyi açığa çıkarmak üzere bufabrikalara satışın hesabını sorma çağrısını ısrar vekararlılıkla götürmeye çağırmaktadır.

- İşkolunun diğer gündemlerineilişkin değerlendirme:

1. İşkolundaki yoğun örgütlenme girişimleri devamederken, ÇEL-MER işçilerinin yükselttikleri işgal ruhubüyümeye devam ediyor. Mutaş’dan sonra bu kez işgalbayrağı Akdeniz Çivi işçilerinin elindeydi. AkdenizÇivi işçileri CHP’yi işgal ederek bir anda ülkegündemine girdiler. Böylelikle bir yandan CHP’yeçekilmeye çalışılan “solcu” ve “emekten yana” cilasınıbozdular, diğer yandan ise kazanmanın yolununmilitan mücadeleden geçtiğini bir kez dahakanıtladılar. MYK her ne kadar bir polis saldırısıylakırılmış olsa dahi bu eylemin militan eylem ruhununcanlı tutulması ve güçlendirilmesi gerektiğidüşüncesindedir.

Diğer taraftan MYK, Akdeniz Çivi işgaline yönelikdayanışma düzeyinin yetersiz olduğunu tespit ederek,Birleşik Metal yönetimini ve tüm metal işçilerini bukonuda üzerlerine düşen görevleri yerine getirmeyeçağırmaktadır. MYK ayrıca Birlik bileşenlerinin de bukonuda yeterli bir dayanışma refleksi göstermediğidüşüncesini paylaşmakta ve sorunu aşmak üzeregerekli önlemleri almayı görev saymaktadır.

2. Çelik-İş yönetiminin ihanetçi pratiği karşısındaçareyi Türk Metal’e geçmekte bulan, bu nedenle deişten atılan KARDEMİR işçileri eylemlerinisürdürüyorlar. MYK, işçilerin işten atma saldırısına

Metal İşçileri Birliği Merkezi YürütmeKurulu Aralık Ayı Toplantısı Sonuçları

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

karşı verdikleri bu mücadeleyi desteklemekte,ancak Türk Metal çetesi konusunda uyarmayı dagörev bilmektedir. Çünkü KARDEMİR işçilerininhaklı öfkesi iki gerici sendikal odak tarafındanistismar edilmekte, gerici çıkarları uğrunakullanılmaktadır. Çünkü Türk Metal de Çelik-İşyönetimi kadar, hatta ondan da daha fazla işçidüşmanıdır. Bu nedenle KARDEMİR işçisinintutması gereken yol Türk Metal’e geçmek değil,tabandan örgütlenerek Çelik-İş bürokratlarınıalaşağı etmektir.

- Sınıfın genel gündemlerineilişkin değerlendirme:

1. Bir bütün olarak işçi sınıfını ilgilendirenasgari ücrete yeni yılda yapılacak zam oranıönümüzdeki günlerde netleştiriliecek. Mevcutdurumda tam bir mizansen olan Asgari Ücret TespitKomisyonu toplantılarında çıkacak sonuçbugünden belli. Çünkü hükümet ve kapitalistler neistiyorsa o olacak, zaten bugünden zam oranları daaçıklanmış durumda. Metal işçileri ve bir bütünolarak işçi sınıfı bu hayati sorun konusunda aktifbir tutum almak zorundadır. Bu düşünceyle MYK,tüm Birlik bileşenleri ile birlikte sendikaları ve tümmetal işçilerini “insanca yaşamaya yeterli ücret”talebiyle mücadeleyi yükseltmeye çağırmaktadır.

2. Asgari ücret, TİS süreci ve örgütsüzişyerlerinde zam dönemine girilmesiyle birlikteücret mücadelesinin hem genel hem işkolu ve hemde tek tek fabrikalarda yoğunlaşmasına nedenolacaktır. MYK, tüm bileşenlerini bu bilinçledavranmaya, bu mücadeleler içerisinde sınıfınörgütlülük ve mücadele düzeyini yükseltmekhedefiyle sistematik bir çalışma yürütmeyeçağırmaktadır. Bu doğrultuda kullanılmak üzerehazırlanmış bulunan bildiri yaygın biçimdekullanılacaktır. Ayrıca yapılacak eylemlere de etkinbir katılım gerçekleştirilecektir.

3. Kapitalistlerin ve hükümetin elbirliğiyleişsizliğe çözüm adı altında hazırladıkları “ulusalistihdam stratejisi” adlı saldırı paketi sınıfınönündeki en hayati mücadele konusudur. İşçisınıfını tümden geleceksiz ve güvencesiz bırakacakolan bu saldırıya karşı mücadeleyi büyütmekgörevi ortadadır. Bu görevi omuzlamalı ve busaldırı paketinin içeriği konusunda işçi sınıfınıuyarma, bilinçlendirme ve mücadeleye çekmeküzere çalışmalarımızı yoğunlaştırmalıyız. Buçerçevede MYK önümüzdeki bir ay içerisinde tümyerellerde konu üzerine açık kitle etkinlikleryapmayı kararlaştırmıştır.

4. ‘Füze kalkanı’ projesi işçi sınıfının bir başkamücadele gündemidir. Sermaye ve hükümetiTürkiye’yi emperyalistlere kalkan yapacakanlaşmalara imza attılar. Bu, emperyalist stratejileriuğruna ezilen halklara karşı büyük bir suçun altınagirmek demektir. MYK bu suça engel olmak üzeremetal işçilerini mücadeleye davet etmektedir.MYK bu süreçte bu konu üzerine bir teşhir vebilgilendirme faaliyeti yürütülmesini, aynızamanda yapılacak eylemlere metal işçilerinikatmayı görev bilmektedir.

- Bülten üzerine değerlendirmeve planlama:

Aylık periyodlarla çıkan bültenimiz Kasım’dagündemin sıcaklığına bağlı olarak 2 sayı olarakçıkmıştır. Halihazırda ay sonuna doğru çıkanbülten sayısı kullanılmaya devam etmektedir. Bunugöz önünde bulunduran MYK Aralık sayısını ayortasında çıkacak biçimde planlamıştır.

Metal İşçileri Birliği1 Aralık 2010

Metal işçisi direnişle kazanıyor!

Birleşik Metal-İş Sendikası, Merkez TİS komisyonunun aldığı karar çerçevesinde Cuma eylemleri gerçekleştirdi.26 Kasım günü Bursa, Kocaeli ve Gebze’de eylemler gerçekleştiren metal işçileri MESS dayatmalarına ve TürkMetal’in satış sözleşmesine tepki gösterdi.Birleşik Metal Kocaeli Şubesi’ne bağlı Bekaert ve Standart Depo fabrikalarında 16.00 vardiyasında yapılan eylemde28 Kasım Gebze mitingine çağrı niteliği taşıyan bildiri okundu ve yürüyüşler yapıldı.

Gebze şubesine bağlı grup toplu iş sözleşmesi kapsamındaki bütün fabrikalarda da 16.00-24.00 vardiyagirişlerinde servislerden inilerek yürüyüşler yapıldı ve genel merkez tarafından gönderilen bildiri okundu. Bursa’da Prysmian ve SCM fabrikalarında oturma eylemleri gerçekleştirdi. Saat 16.00’da Prysmian fabrikasınınönünde 08.00-16.00 vardiyasından çıkan işçiler buluştu.

Eylem öncesinde Birleşik Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci işçilere seslendi. Konuşmasında TİS sürecini anlatanEkinci; kritik bir süreçten geçildiğini, sahte sendikanın bayram öncesinde grup toplu iş sözleşmesini imzaladığınısöyledi. Türk Metal çetesinin bu yükün altında ezileceğini söyleyen Ekinci, Birleşik Metal-İş olarak aldıkları eylemkararlarını devam ettireceklerini söyledi.

70 işçinin katıldığı basın açıklamasının ardından oturma eylemine geçildi. SCM fabrikası önünde de saat 18.00-19.00 arasında oturma eylemi yapıldı.

MESS’e uyarı

Astaş’ta anlaşma sağlandıÇorlu’da kurulu Astaş Alüminyum’da 9 Kasım

günü direniş başlatan Birleşik Metal-İş SendikasıAstaş patronuyla anlaşma sağladı. Birleşik MetalTrakya Şubesi üyesi 9 Astaş işçisini işten atan patronvarılan anlaşmaya göre 5 işçiyi tekrar işbaşı yaptırdı.Ayrıca fabrikada, önümüzdeki günlerde toplusözleşme görüşmelerine başlanacak.

Astaş’ta sağlanan anlaşmanın ardından 25 Kasımgünü Birleşik Metal-İş Genel Başkanı AdnanSerdaroğlu ve Genel Eğitim Sekreteri CelalettinAykanat, işçilerle fabrikada biraraya geldi.

Astaş’taki işe geri dönüşlere ilişkin gazetemizekonuşan Birleşik Metal-İş Trakya Şube Başkanı FedaiDuvan şunları söyledi: “Sınıfta, işçilerde ciddi birörgütlenme arayışı var. Sadece metal işkolunda değiltekstil ve petrokimyada da arayışlar var.İstenildiğinde, işçilerin karşısına doğrularlaçıkıldığında örgütlenilmeyecek yer yok.”

Schneider’de yemek boykotuGeçtiğimiz aylarda İzmir ve Manisa Schneider

Electric işçileri Birleşik Metal-İş Sendikası’ndaörgütlenmiş, 3 Ekim günü İzmir’de Birleşik Metalyöneticileri ve Schneider Avrupa İş Konseyi Başkanı(İşçi Temsilcisi) Thierry Jacquet’in katılımıyla birtoplantı yapılmıştı.

Uluslararası kaynaklardan, Schneider yetkililerininÇalışma Bakanlığı’ndan alınan yetkiye itiraz edeceğibilgisinin alınması üzerine 26 Kasım günü işçiler uyarıeylemi gerçekleştirdi.

Schneider işçileri İzmir ve Çiğli’degerçekleştirdikleri yemek boykotuyla sendikalhaklarına saygı duyulmasını istedi. Manisa’da 350 işçi

öğle yemeği yemeyerek itiraz hazırlığında olanyetkilileri protesto etti. Eyleme sendika üyesiolmayan işçiler ve idare kısımında çalışanlar dakatıldı. Çiğli’de de yemek boykotu yapıldı.

Çeltek: Eylemler kaçınılmaz

Konuya ilişkin görüşlerini aldığımız Birleşik Metalİzmir Şube Başkanı Ali Çeltek, Schneider Elektrik’inMESS kapsamında olduğuna dikkat çekti.

İtiraza dair aldıkları duyumların ardından bueylemlerin kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Çeltek,“Testi kırılmadan kararlılığımızı gösterdik” dedi.Manisa ve Çiğli’de yapılan eylemlerin işçilerinkararlılığını ve gücünü göstermesi açısından anlamlıolduğunu dile getirdi. Avrupa Metal İşçileriFederasyonu ve Fransa’daki sendika ile irtibatınsürdüğünü söyledi.

MAS-DAF’ta direniş kazandı Düzce Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu MAS-

DAF Makina Sanayi fabrikasında direniş kazandı.MAS-DAF işçileri patrona diz çöktürdü. İşten atılanBirleşik Metal-İş üyesi 17 işçi 29 Kasım günü fabrikadadüzenlenen törenle işbaşı yaptı. Törende, fabrikayasendikal örgütlülüğün girmesi sevinçle karşılandı.MAS-DAF patronuyla sendika arasında imzalananprotokole göre işe geri dönüşlerin yapılmasınınyanısıra yasal prosedür uygulanarak toplu sözleşmegörüşmelerinin önümüzdeki günlerde başlatılmasıkarara bağlandı.

120’si mavi yakalı olmak üzere toplam 180 kişininçalıştığı fabrikada geçtiğimiz hafta cuma günü MAS-DAF patronuyla protokol imzalanmıştı.

Kızıl Bayrak / Çorlu- İzmir - Kocaeli

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Direniş yeri eylem alanıHer cumartesi İzmir’deki direniş alanını eylem

alanına çeviren TÜMTİS üyesi UPS işçileridirenişlerinin 216. gününde eylemdeydi. Direnişalanında buluşan işçiler araç kapısına yürüdü.

Buca Belediyesi’nde işten atılan ve direnişe geçentaşeron işçileri de UPS işçilerinin eylemine destekverdiler.

Araç giriş kapısı önünde kitleye seslenen TÜMTİSİzmir Şube Sekreteri Cafer Kömürcü, UPS işçilerinin,kölece çalışma koşullarına karşı örgütlenme haklarınıkullandıklarını ve bunun sonucunda 164 işçinin iştenatıldığını vurguladı. Mücadelelerinin süreceğini ifadeeden Kömürcü, taşeron, acente ve kadrolu olarakişçileri bölme girişimlerinin sürdüğünü belirtti.Kömürcü, 8 Aralık’a kadar bir sonuç alınamamasıdurumunda uluslararası eylemlere yenidenbaşlayacaklarını duyurdu.

Eylemde, Buca Belediyesi taşeron işçileri adınayapılan konuşmada ise, taşeron işçilerin sendikalhakları için mücadele ettikleri söylendi. UPS işçilerinedayanışma çağrısında bulunan taşeron işçi, “Direnedirene kazanacağız!” diyerek konuşmasını noktaladı.UPS işçilerinin eylemi, sloganlar ve alkışlar eşliğindedireniş alanına yürünmesiyle son buldu.

Kızıl Bayrak / İzmir

UPS’de “iş kazası” furyasıAnkara UPS’de çalışan bir işçi gazetemize

UPS’deki çalışma koşullarını şöyle anlattı:“İşçilerin yoğun sömürüye tabi oldukları, ağır

çalışma koşullarının olduğu, fazlaca saatlerdeçalıştıkları ve bunlara rağmen yemek ve yer yer subile verilmeyen UPS’de, tüm bu kölece çalışmakoşulları ile birlikte iş kazaları da bitmek bilmiyor.

Daha önce de Raşit Güzel, Muammer Bulut, Yasingibi birçok işçi üzerinden tanık olunan iş kazaları Salıgününden itibaren kendini göstermeye başladı. Salıgünü Halit isimli işçinin otomobil yedek parçası olankaportayı taşıması sonucu eli kesildi. Ertesi gün başkabir işçi elini akar banda kaptırdı ve kemikleri kırıldı.Ertesi gün -yani Perşembe günü- Hasan Aydın isimliişçinin normalde kendisinin yapmasının zorunluolmadığı bir işin yaptırılması sonucu elinin ikiparmağı ağır yaralandı ve biri kopma derecesinegeldi. Sonra hastaneye götürülen Aydın’ın sadece derisayesinde tuttuğu söylenen parmağı dikildi.

Bu kazalar UPS sermayesinin kana doymadığınıgösteriyor. İşçilere bir yandan “aman dikkat edin,yavaş olun” denilirken, son derece bitkin düşen,dikkatten eser kalmayan işçilere diğer yandan “hadihadi hızlı olun” deniliyor.

Alnından akan teri bile silmeye vakit bulamayanişçilere dikkatsizlik suçlaması yapılıyor. İşçilerin, ağırçalışma koşullarının altında birçok şeyi dikkatindenkaçırabilmesi son derece doğaldır. İşçilerin kazageçirmesi uzun çalışma saatleri ve bundankaynaklanan yorgunluğun sonucunda oluşandikkatsizliktir. Böylesi uzun çalışma saatlerininarkasında ise UPS sermayesinin kâr hırsı vardır.Günde yaklaşık 20 tırın yüklendiği aktarmamerkezinde, işçilerin maaşının sadece bir tırdankarşılandığı söylenmektedir. Asıl iş kazalarınasebebiyet veren şey budur. Patronun kâr hırsı…”

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Kaset darbesi ile CHP’nin başına geçenKılıçdaroğlu tam da yerinin ve zamanının adamıolduğunu her geçen gün biraz daha gösteriyor. Biryandan eski CHP tasfiye edilerek yeni bir imajçiziliyor, makyaj tazeleniyor. Diğer yandansermayenin sosyal demokrat muhalefet ihtiyacınıkarşılamak üzere örgütsel yapısı yenidenşekillendiriliyor.

CHP’nin mevcut düzenin kurucu partisi olduğubiliniyor. Aynı CHP daha sonra sosyal demokratolmak iddiasıyla sola doğru dümeni kırmış vedüzenin sol kulvarını doldurmaya çalışmıştır. Nezaman ki işçi sınıfı hareketi canlansa ya da toplumsaltepki artsa bu sosyal demokratlar devreye girmiş vehareketi düzene bağlamak üzere seferber olmuşlardır.

‘70’lerde yaşanan toplumsal hareketin Ecevit’iparlatması ya da ‘89 bahar eylemlerinin SHP’yiiktidara taşıması durumu anlamak için yeterli olsagerek. Biraz daha geriye gidildiğinde karşımıza,İnönü’nün uydurduğu “Ortanın solu, Türkiye’ninyolu” şiarının ne kadar da bu rolü isabetli biçimdeanlattığı görülecektir.

Bugün ise sermayenin sorunu, artık kemikCHP’liler tarafından dahi tepki çeken milliyetçi-muhafazakar CHP’nin ihtiyaçlarına yanıtvermemesidir. Böylece Kürt alevi kökenli olanKılıçdaroğlu parlatılmış ve CHP’nin başına birbiçimde geçirilmiştir. Kılıçdaroğlu CHP’sinin bugünönüne koyduğu temel görev ise öncelikle değiştiğiniispat etmektir. Kuşkusuz ki bir kısım eski devrimci,CHP’nin değiştiğine inanmak için fazla kanıta gerekduymuyor. Baykal’dan kurtulmuş olmak veKılıçdaroğlu’nun varlığı bile onları ikna etmeyeyetiyor. Ancak geniş işçi ve emekçi kitlelerikandırabilmek için fazlası gerekiyor. Burada dadevreye ilerici-devrimci kimlikleriyle öne çıkmış bazıisimlerin istismarı giriyor.

Bu amaçla Kılıçdaroğlu CHP’nin değiştiğinianlatmak için geçtiğimiz haftalarda Yılmaz Güney veAhmet Kaya’nın mezarlarını ziyaret etti ve onlaramethiyeler düzdü. Bu ziyaretin anlamı açıktı, CHPyeniden sol tabanı kazanmaya çalışıyordu. Yine aynıgünlerde Sosyalist Enternasyonal toplantısına katılanKılıçdaroğlu bu toplantıya büyük önem verdiğinianlata anlata bitiremedi. Sözkonusu örgütün CHP gibisosyal demokrat düzen partilerinden oluşan uğursuzbir birlik olduğu biliniyor. Ancak eski CHP’nin bubirlikten dahi ihraç edilme noktasına geldiği

hatırlanacaktır. Kılıçdaroğlu da yeni CHP imajıkapsamında yeniden bu birliğin gönlünü kazanmayaçalıştı.

Ancak ortanın solu bile olmayı henüzbaşaramayan CHP’nin “yeni” imajını bozan bir kezdaha işçi sınıfı oldu. Biri Mersin’den diğeri İzmir’dengelen iki haber CHP’nin işçi düşmanı bir burjuvapartisi olduğunu dolaysızca gösterdi. Mersin’deAkdeniz Çivi işçileri CHP binasını işgal etti, Buca’daise işten atılan işçler CHP’li belediyeye karşı direnişegeçti.

Mersin’de kurulu bulunan Akdeniz Çivi işçileriBirleşik Metal-İş’te örgütlendikleri için işten atılmış,ardından ise patron fabrikayı kapattığını duyuraraktüm işçilerin işine son vermişti. İşten atılmanınardından işçler fabrika önünde direnişe geçti. Ancakfabrikanın da kapanması bardağı taşırdı ve işçilerCHP binasını işgal ettiler. Zira patronları CHP MersinYenişehir Belediyesi Meclis üyesiydi. İşçileriCHP’den çıkaran ise polis terörü oldu ve polisCHP’yi işçilerden “temizledi”

İzmir’de ise CHP’li Belediye Başkanı Ercan Tatıtaşeronda çalışan ve örgütlenme süreci içerisindebulunan 7 işçiyi işten çıkardı. İşçiler ise belediyeönünde direnişe geçti. Pazartesi günü ise taşeronişçiler iş bırakarak direniş alanına desteğe geldi.Kentte ilgi çeken direniş, CHP’li belediyenin işçileritaşeron köleliğine mahkum etmekle de yetinmeyerekaynı zamanda işten atma pervasızlığını ortaya koydu.

Her iki örnek de aslında CHP’nin işçi düşmanı birparti olduğunu görmek için yeterli. Ancak bu ikiörnek bir başka önemli noktaya daha dikkat çekmekteki, bu da CHP’nin bu örnekleri parti içi mücadeleyealet etme ve üzerini kapatma çabasıdır. Yaşananlaraçık olmasına rağmen CHP’liler sorunları parti içimücadeleye alet ederek bir kez daha işçilerin gözünüboyamak için her türlü çabayı harcamakta. ÖzellikleBuca’da CHP’nin Tatı’yı tukaka ilan ederek sorunuçözme vaatlerinde bulunması, karşılığında ise işçilereCHP karşıtı slogan atmamayı salık vermesi tehlikeninboyutlarını gösteriyor.

Düzen partisi CHP bir yandan yeni imajı ile gözboyarken, makyajının aktığı anlarda hızla daha fazlaboya ile açıkları kapama telaşına giriyor. Ama tümmakyaja rağmen sınıf düşmanı kimliğini gizlemeyibaşaramaz. Zira her tür manipülasyona rağmen sınıf,düşmanlarının ve gerçek dostlarının kim olduğunumücadele alanlarında görüyor.

CHP’nin “yeni” imajına işçi tokadı

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Mersin’de 27 Ekim’den bu yana direnişlerinisürdüren Birleşik Metal-İş üyesi Akdeniz Çiviişçileri 25 Kasım sabahı CHP Mersin il binasınıişgal etti. CHP Mersin Yenişehir BelediyesiMeclis üyesi Serhat Servet Dövenci’nin AkdenizÇivi’nin patronu olması nedeniyle işgal eylemiyapıldı.

Birleşik Metal-İş Mersin Bölge TemsilcisiRasim Gündal’ın da aralarında bulunduğu 58 işçi,26 Kasım sabahı polis müdahalesiyle binadançıkartıldı.

Burjuva medyanın da genişçe yer verdiğiişgal eylemi, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanolmasıyla “devrimci” ilan edilen düzen partisiCHP’nin emek düşmanı yüzünü bir kez dahagösterdi. İşgal eylemine katılan işçiler 24 saateyakın süre devam ettirdikleri eylemleri boyuncaMersin’deki demokratik kitle örgütlerinin,sendikaların, ilerici ve devrimci güçlerindesteğini aldı.

Eylem sırasında Akdeniz Çivi patronuylayapılan görüşmelerde sendika üyesi işçilerintamamının işe geri alınması talebi iletildi.Patronun, atılan işçilerin bir kısmının işe gerialabileceğini, kriz nedeniyle işçilerin tamamınıgeri alamayacağını söylemesi üzerine anlaşmasağlanamadı.

İşçiler işgali sürdürürken CHP’li patronSerhat Düvenci ise basına açıklamalarda bulundu.

Yaptığı açıklamada yalanlara başvuranDüvenci işçileri “ekonomik kriz” nedeniyleüretimde daralmaya gittiği için attığını iddia etti.

Gülengül: Patron yalan söylüyor

Akdeniz Çivi patronunun basına yaptığıaçıklamaları gazetemize değerlendiren BirleşikMetal-İş Anadolu Şube Başkanı SeyfettinGülengül şöyle konuştu:

“16 yıl önce atölye olarak başlayan birişletme, 16 yılda dört fabrikaya dönüşüyorsa, içpiyasanın yüzde 70’ine, ayrıca Avrupa’da 40değişik ülkeye ihracat yapıyorsa, değil üretimindüşmesi sürekli işçi alarak ve günde 12 saatyasadışı bir şekilde çalışıyorsa, ama sendikanınörgütlülüğünü duyduğu anda bunu yapıyorsabunun krizle mi yoksa sendikal örgütlülükle mialakalı olduğunu buyurun siz değerlendirin.Böyle bir şeyin olmadığını açık yüreklilikle verahatlıkla söyleyebiliriz. Burada kendileriyle biz27 Ekim’den beri görüşerek sorunuçözebileceğimizi söyledik. Kendileri ısrarla

direnişimizi kırmaya çalıştı. Bayram süresince 9 gün boyunca ustabaşıları

işçilerin evlerini dolaşarak sendikadan istifa etmekarşılığında öteki işyerlerinde çalışabileceklerinisöylüyorlarsa, bunun krizle ne kadar alakasıolduğunu basının ve kamuoyunun takdirinebırakıyoruz.”

İşgale polis müdahalesi

İşçileri binadan çıkarmak için itfaiyearaçlarını bina önüne getirten polislerin işçilericamlardan merdivenlerle almak istemesine işçilertepki gösterdi.

Akdeniz Çivi işçileri, pencerelere çıkarakitfaiye araçlarının gitmemesi durumundakendilerini aşağıya atacaklarını söyleyerekpolisleri uyardı. İşçilerin tepkisi üzerine polisaraçları olay yerinden çekmek zorunda kaldı.

İşgale yönelik polis müdahalesi hakkındagazetemize açıklamada bulunan Birleşik Metal-İşMersin Bölge Temsilcisi Rasim Gündal, içerideişgal eylemini sürdüren işçilerin iki katı kadarsayıda polisin gece 03.10 sıralarında CHPbinasına girerek kapıyı kırdıklarını söyledi.Polislerin, ellerindeki levye demiri ile kapıyıkırdıkları bilgisini veren Gündal, kendisinin dearalarında bulunduğu toplam 58 kişinin polistarafından gözaltına alındığını ifade etti.

Sağlık kontrolü için Mersin DevletHastanesi’ne götürülen işçiler ifadelerininalınmasının ardından serbest bırakıldı.

Birleşik Metal: Direnişin tarafları çoğaldı

Birleşik Metal-İş Sendikası, Akdeniz Çiviişçilerine yapılan polis saldırısını yaptığı yazılıaçıklama ile kınadı. Açıklamada “Yeni CHP bumu?” diye soruldu.

CHP’nin şu andan itibaren yapması gerekeninAkdeniz Çivi işçilerinin sorunlarının çözümü içinaktif görev üstlenmesi olduğunun belirtildiğiaçıklamada “Sorun çözmek yerine işi sayıpazarlığına taşıma çapsızlığını gösteren partiyöneticilerini “iletişim ve kriz yönetimi” gibikurslara göndermek yararlı olacaktır.” denildi.

Açıklamanın sonunda direniş kararlılığı şusözlerle ifade edildi: “Akdeniz Çivi direnişibitmemiştir. Direnişin tarafları çoğalmıştır.”

Kızıl Bayrak / Mersin

Akdeniz Çivi işçileri CHP’yi işgal etti!

- 25 Kasım günü gerçekleştirdiğiniz CHP işgaliyle birliktedirenişiniz bir anda kamuoyunun gündemine girdi. Bu eylemeilişkin görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

Muhittin Bayram: Burada 1 ay bekledik. Sesimizi duyurmakiçin bu eylemi yaptık. Hedefimiz sesimizi duyurmaktı, başardık.

- İşgal eyleminin ardından patronun size dönük yaklaşımındabir değişim oldu mu?

Sabri Akça: Yanar döner bir hali vardı. Bir kısmımızı alacağınadair söylemleri oluyor. Biz hepimizin alınmasını istiyoruz.

- Son süreçte fabrikayla ilgili ne gibi gelişmeler oldu?Muhittin Bayram: Organize Sanayi Bölgesi’nde başka bir

isimle, A-deniz ismiyle açılan fabrikasında eski şartlarda çalıştırmakistiyor. Sadece eskiden olan 12 saatlik çalıştırmayı 10 saatedüşürdü.

- Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?Sabri Akça: Patrona inanmıyoruz. Bu işe 8 saat çalışacağız diye

baş koyduk. Hiçbirimiz patronun bu teklifini kabul etmedik. Hattabazı arkadaşlara yüksek maaş önerdi birliğimizi bölmek için.

Muhittin Bayram: Mersin’in yerel kanalı Sun TV’de açıklamayapmış. “İşçilerin haklarını ödedim” diye. Bir buçuk maaşlarınıverdiğini söylüyor. Oysa kıdem tazminatını kendi kafasına göredörde böldüğü için, ödediği ilk taksidi maaş diye kamuoyunuyanıltmak için söylüyor.

- Patron direnişinizi kamuoyuna nasıl yansıtıyor?Sabri Akça: Kalitesiz mal ürettiğimiz ya da kasten üretimidüşürdüğümüzü söylüyor. Oysa böyle bir şey yok, yalan.

Muhittin Bayram: Çalışırken ustabaşının dediklerineinanıyordu. İşçiye inanmıyordu. Üretim barajları koyuyordu. Bubaraj aşılamadığında işçiye baskı yapılıyordu. Önce bir haftaücretsiz izin, sonra işten çıkarmayla tehdit ediyor. Ben kendimyaşadım.

Sabri Akça: 12 saat içinde 10 saat net üretim istiyordu.Kesintisiz, resmen psikolojik baskı.

Bir işçi: Bizimle iletişim kuramadığından söz ediyor. Oysaişyerinde çalışırken ya yemek molamızda ya da mesai sonrasındatoplantı yapıyordu. Şimdi de istediği gibi iletişim kurabilirdi.

- İşgal eylemi sonrasında aileniz ve çevrenizden nasıl tepkileraldınız?

Sabri Akça: Artık tanınıyoruz. Halktan hiç tepkiylekarşılaşmadık. Kim gördüyse desteklerini ifade etti. Çevremizdekiesnaf da direniş günü bürolarını açtı. CD koyarak müzik çaldı.Yemek vb. tekliflerde bulunarak ihtiyaçlarımızı sordular. Yüzde yüzdestek arkamızdaydı.

- Böylesi bir eylemde yer almak size neler hissettirdi?Sabri Akça: Çok rahattık. Hiçbir şeyden endişe duymadık,

korkmadık. Cezadan ya da bir yerimizin kırılacağından... Her şeyehazırdık. Gaza da copa da hazırdık!

Muhittin Bayram: Gözümüzü kararttık!

- Direniş sürecinin size ne gibi katkıları oldu?Muhittin Bayram: Birbirimize güvenimizi sağladık ve birlikte

örgütlenerek neler başarabileceğimizi öğrendik. Bozuk düzenekarşı çıkabiliyoruz.

Sabri Akça: Ailemiz ve çocuğumuz da öğrendi. Onlar dadestekliyor. Mücadelemize devam.

- Son olarak neler söylemek istersiniz?Sabri Akça: Direnişimiz devam edecek. Eylemlerimiz sürecek.

Gerekirse Ankara’ya bile yürürüz. Muhittin Bayram: Hedefimiz sendikalı olarak işe geri dönmek.

Bu uğurda da ne yapılması gerekiyorsa hazırız.

Akdeniz Çivi işçileri ile CHP işgali vemücadele süreci üzerine konuştuk...

“Örgütlenerek nelerbaşarabileceğimizi öğrendik”

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

İzmir’de CHP’li Buca Belediyesi, güvencesizçalışmaya karşı mücadele eden taşeron temizlik vepark bahçe işçilerini işten attı. İşçi kıyımı ilk olarak,taşeron şirkette çalışan Batıgül Tunç isimli kadınişçinin 23 Kasım günü işten atılmasıyla başladı.Tunç, 25 Kasım günü belediye binası önündegerçekleştirdiği basın açıklaması ile direnişe başladı.Belediyede devam eden işçi kıyımının ardından iştenatılan diğer işçiler de direnişe katıldı.

1. gün: Polis saldırısıDirenişin ilk gününde (25 Kasım) Buca

Belediyesi önünde gerçekleştirilen eyleme İzmirSendikalar Birliği ve TÜMTİS üyesi UPS işçileridestek verdi.

Yaklaşık 80 kişinin katıldığı eylemde, basınmetnini Batıgül Tunç okudu. Tunç açıklamasında,evli ve 2 çocuk sahibi olduğunu ve onların geleceğiiçin mücadele ettiğini söyledi. Taşeronlaştırmayakarşı mücadele ettiği için önce çalıştığı mimar arşivibölümünden sürüldüğünü sonra ise işten çıkarıldığınıbelirtti. İşten çıkartılma sebebinin “belediyeyletaşeron şirketi karşı karşıya getirmek”olarakbildirildiğini söyleyen Tunç, belediye işçileri olaraktaşerona karşı mücadele için ilk olarak 4 Kasım 2010günü eylem yaptıklarını ve bu eylem sonrasındaişveren tarafından saldırıların, baskıların arttığını dilegetirdi. İşçilere yönelik saldırılara karşı İzmirBüyükşehir Belediyesi park-bahçe işçileri, Kent AŞişçileri ve UPS işçileri, Türkan Albayrak, EmineArslan gibi mücadele yolunu seçtiğini vurguladı.

Basın açıklamasının ardından İzmir SendikalarBirliği, Buca Belediye Başkanı’yla görüşmeye gitti.Başkan’ın toplantısı olduğu gerekçesiyle bu görüşmegerçekleşmedi.

Basın açıklamasının ardından BucaBelediyesi’nin önüne çadır açılacağı ve BatıgülTunç’un direnişe geçeceği belirtildi. Çadırbrandasının asılacağı sırada, kolluk kuvvetleritarafından direnişçi işçilere ve destekçilerine dönükbir saldırı gerçekleştirildi. İlk saldırı püskürtüldü.Ardından saat 17.00 sularında kitlenin azalmasınıfırsat bilen kolluk güçleri tekrar saldırdı. Bununüzerine işçiler brandasız da olsa buradayız diyerekdireniş alanını korudular. Gün boyunca destekziyaretleri de artarak sürdü. Büyükşehir’e bağlı parkbahçe işçileri, Genç-Sen ve Buca belediye işçilerieylem alanına ziyaretlerde bulundu.

Direnişin ilk gecesi de direnişçi işçi Tunç’a işarkadaşları ile Mücadele Birliği Platformu veBDSP çalışanları destek verdi. Gece boyunca direnişalanında halaylar çekildi, türküler söylendi.

2. gün: İşçi kıyımı sürüyor...Buca Belediyesi’nde işçi kıyımı 26 Kasım günü

yeni işten atmalarla sürdü. İşten çıkarılan işçilerinsayısı 7’ye ulaştı. İşten atılan diğer işçilerin deBatıgül Tunç’un yanında direnişe başlaması ilebirlikte direniş daha canlı bir hal aldı.Sabahın erken saatlerinden itibaren Buca halkı veilerici devrimci güçler ziyaretler gerçekleştirerekdestek sundular.

Akşam saatlerinde Genç Sen üyeleri“Taşeronlaştırmaya ve geleceksizleştirmeye hayır!”ozalitini açarak sloganlar eşliğinde destek ziyaretigerçekleştirdiler. Akşam saatlerinde Buca taşeronişçileri de gruplar halinde direnişçilere desteğegeldiler. Direnişin ikinci günü akşamı direnişe katılan6 işçi de Batıgül Tunç ile birlikte çadırda kaldı.BDSP, Mücadele Birliği ve Genç-Sen’liler de işçilerile birlikte direnişe alanında sabahladılar.

3. gün: Destek ziyaretleri sürdüSabahın ilk saatlerinde birlikte edilen kahvaltının

ardından direnişçi iki işçi UPS işçilerinin eyleminekatılmak üzere yola çıktı. Direnişin 3. günü(27Kasım) sabahı Buca Belediyesi’ne bağlı zabıtaekipleri direniş alanı önünde kalabalık bir gruphalinde toplanarak saldırı tehdidinde bulundu. Ancakortaya çıkan tepki ve direnişin kararlılığı nedeniylesaldırı gerçekleşmedi. Yaşanan girişim belediyenindirenişten hayli rahatsız olduğunun kanıtlarından biriolarak yorumlanıyor.

Direniş alanına destek ziyaretleri gün boyu sürdü.Özellikle taşeron işçiler kalabalık gruplar halindedireniş alanına geldiler. Genç-Sen’liler de ilk gündenberi olduğu gibi yine direnişçileri yalnızbırakmadılar. Buca’nın da gündemine oturan direnişişçi ve emekçilerin ziyaretlerine ve katkılarına sahneolmayı sürdürüyor. Gün boyunca ESP ve DÖBtarafından ziyaretler gerçekleştirildi.

4. gün: BDSP’den sınıfdayanışması

Direnişin dördüncü gününde yine ziyaretler ve

dayanışma vardı. BDSP’liler de direnişin 4. günündeBelediye’ye bir ziyaret gerçekleştirerek direnişçiişçilerin yalnız olmadığını haykırdılar.

Ekim Devrimi ve Ulusal Sorun panelinin ardındanBuca’ya hareket eden sınıf devrimcileri Belediye’ninilerisindeki benzinlikte toplanarak kortej oluşturdularve yürüyüşe geçtiler. “Yaşasın sınıf dayanışması!”pankartının açıldığı yürüyüşte kızıl bayraklar taşındı.

BDSP’liler direnişçi işçiler tarafından alkışlarlakarşılandılar. Burada BDSP adına bir konuşmayapılarak işçilere seslenildi. Yapılan konuşmadataşeronlaşmanın İzmir’de de kendini gösteren yakıcıbir sorun olduğu vurgulandı. Ayrıca sermayeiktidarının farklı yüzlerde kendini gösterdiği,CHP’nin gerçek yüzünün de bu vesileyle görüldüğüsöylendi.

BDSP’nin ardından söz alan direnişçi bir işçidirenişe desteğinden dolayı BDSP’ye teşekkür etti.Ardından Volkan Yaraşır direnişçi işçileriselamlayan bir konuşma yaptı. Konuşmasında budirenişin lokal gibi görünmesine rağmen aslında çokönemli bir anlamı olduğunu vurgulayan Yaraşırdünya genelinde yaşanan hareketlenmeden söz etti,bir kıvılcımın bile fırtınalar koparabileceğinin altınıçizdi. Yaraşır’ın konuşması direnişçi işçilertarafından ilgiyle dinlendi. Ardından direniş alanındabulunan işçi ve emekçilerle sohbetler gerçekleştirildi.

Akşam saatlerinde ise Buca Belediye BaşkanıErcan Tatı’nın direniş alanının karşısındaki birpastaneye oturması işçilerin öfkesini çekti. Sabah-akşam soğukta direnişlerini sürdüren işçiler ErcanTatı’yı alkışlar ve sloganlarla protesto ettiler.

5. gün: CHP’nin tekliflerireddedildi

Günün ilk ışıklarıyla beraber, BucaBelediyesi’nde çalışan taşeron işçileri işten atılanarkadaşlarına destek vermek amacıyla Buca şantiyesiönünde toplanmaya başladı. İş bırakıp yürüyüşegeçen işçiler polisle yapılan anlaşma doğrultusundaÇevik Bir Meydanı’na dek sessiz yürüyüş yaptılar.Meydanda çekilen halayların ardından, destekçigüçlerin katılımlarıyla birlikte taşeron işçileryürüyüşlerine sloganlarla devam ettiler. Coşkularınısloganlarına yansıtan kitleyi Buca Belediyesi önündeişten atılan işçiler karşıladı. Yürüyüşe yaklaşık 150taşeron işçisi katıldı.

Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı, burjuva medya

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Buca Belediyesi’nde taşeron işçiler direnişte!

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

aracılığıyla işçilere tehditler savurdu. Savcılıktangerekli izni alıp direniş alanını boşalttıracağınısöyleyen Tatı, kendi işçilerini de inkâr etti. İzmir CHPil teşkilatı işçilere, “İşten atılan 7 işçiye iş güvencesisağlanacak, taşeronluk sistemi sorunu ise bir yıliçinde çözülecek. Ancak bu 7 işçi Buca Belediyesisınırları içerisinde çalıştırılmayacak” sözleriyle“teklifte” bulundu. Yapılan tartışmaların sonucundaişçiler bu teklifi geri çevirip “Arkadaşlarımız Bucasınırları içerisinde çalışacaklar” dediler. Alkışlarlaberaber “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!” sloganlarıyla“arabulucu” CHP üyesi direniş alanından ayrıldı.

UPS işçilerinin yanısıra Türk-İş bölge temsilcileride direniş alanını ziyaret ettiler. Dokuz EylülÜniversitesi’nden öğrenciler de direnişçi işçileriziyaret ederek bir şiir dinletisi sundular.

Akşam saatlerinde Buca Alevi Kültür Merkezi üyeve yöneticileri direnişe destek olmak amacıyla işçilereve destekçilere yemek dağıttılar. Ayrıca Ercan Tatı’danişçilerin işe alınmasını talep ettiler. Ziyaretin ardındanevlerine dönen iki dernek yönetici ve üyesi, önlerinikesen 20 kadar polisin saldırısına uğradı.

Alevi Kültür Derneği Buca Şubesi Başkanı EnginGündük ile dernek üyesi Haydar Olcay gece 01.00sularında evlerine dönerken sivil bir araç tarafındandurduruldular. Polis tarafından küfürler eşliğinde darpedilip biber gazına maruz kaldılar ve gözaltınaalındılar.

6. gün: İşçiler kararlıİşçiler sabah saatlerinde yine şantiyede toplandılar

ancak yapılan tartışmaların ardından işbaşı yapılmasıeğilimi ortaya çıktı ve tüm işçiler işbaşı yaptı.Taşeronların baskılarının da etkisiyle alınan karar kimiişçi tarafından tepkilere de konu oldu. İşçiler eyleminbugün ertelendiğini, iş bırakma eyleminin önümüzdekigünlerde yeniden değerlendirilerek hayatageçirileceğini ifade ettiler.

Sabah yapılan kahvaltının ardından direniş alanıöğle saatlerine doğru canlanmaya başladı. Tek tekyapılan ziyaretlerin yanısıra duyarlı işçi ve emekçilerdireniş alanına gelerek destek sundular.

BDSP, Mücadele Birliği, Alınteri, Halk Cephesi veGenç-Sen’liler kurdukları halaylar ve attıklarısloganlarla direniş alanını boş bırakmadılar.

Cemevi tarafından hazırlanan yemekler akşamsaatlerinde direniş alanına getirildi ve sohbetlereşliğinde yemeğe geçildi. Aynı saatlerde atılan işçilerile CHP İl Yönetimi ve belediye meclis üyeleriarasında bir görüşme gerçekleştirildi.

Görüşmenin ardından toplanan kitleye açıklamayapan İnan Sezer önceki teklifleri hatırlatarak işçilerintüm bu teklifleri geri çevirdiğini belirtti. Son yapılanteklifin ise işçilerin şimdi direnişi bitirmeleri halinde10-15 gün içerisinde işe geri alınacakları olduğunusöyledi. Bu haliyle teklifi reddettiklerini söyleyen

Sezer, ancak Pazartesi işbaşı yapacakları sözününverilmesi durumunda direnişi sonlandırabilecekleriniifade etti. CHP yönetiminin ise henüz bir yanıtvermediğini söyledi.

7. gün: Gözler meclis toplantısındaDirenişçi işçilerin gözü direnişin 7. gününde,

Belediye Meclisi toplantısına çevrildi. Başta UPSişçileri olmak üzere BDSP, Mücadele Birliği, HalkCephesi, Alınteri, Genç-Sen, Buca PSAKD, Ege78’liler ve TKP’li öğrenciler direnişçi işçileri yalnızbırakmayarak desteklerini sundular. Kahvaltınınardından direniş alanında toplanan işçiler servisaraçlarının geçiş saati boyunca sloganlar attılar.

Saat 10.30 sıralarında, direnişçi UPS işçileritaşeron işçilere destek ziyareti gerçekleştirdi. UPSişçileri direnişte olan taşeron işçilerinin yanındaolduklarını ifade ederek sınıf dayanışmasınısürdürmenin önemini vurguladılar. Ziyaret, içilençaylar ve sohbetler ile sürdü.

28 Kasım Pazar akşamı Belediye Başkanı ErcanTatı ile görüşmek ve işçilerin taleplerini iletmekistediğinde tehdit edilen CHP Belediye Meclis Üyesive Avukat Ali Hıdır Uludağ saldırıyı protesto etmekve işçileri desteklemek amacıyla direniş alanındabasın açıklaması yaptı. Direnişçi işçilerin de katıldığıaçıklamada CHP övgülerine yer verildi ve Tatı’nınyaptıklarının CHP’ye yakışmadığı söylendi. CHP’nin“sosyal belediyeciliği” savunduğu, emeği en yücedeğer saydığı, halkçı olduğu gibi çok sayıda sözsöylendi.

Özellikle Tatı’ya karşı biriken tepkinin CHP’yeyönelmemesi için direniş alanında CHP de Tatı’yakarşı havası yaratılmaya çalışılıyor, bunu için gerekCHP yöneticileri, gerek meclis üyeleri ve gençlikkolları alanı boş bırakmıyor.

Saat 17.00’de başlayan Meclis toplantısınakatılmak için meclis salonuna gidildiğinde işçilerinaileleri içeri alınmadılar. Dışarı çıkan aileler, “bizleriiçeri almadılar bizlerin oyuyla buraya gelen Ercan Tatışimdi bizleri içeri almıyor” diyerek tepkilerini dilegetirdiler. Belediyenin merdivenlerine kadaryürüdüler.

Burada Tatı’yı istifaya çağıran ve işçilerintaleplerini haykıran sloganlar atıldı. Ayrıca aileleritartaklayarak dışarı atan zabıta amirinin de istifasıistendi. Bir süre atılan sloganların ardından halaylareşliğinde bekleyişe geçildi.

Meclis toplantısı öncesi ve sırasında direnişalanının etrafında yoğun çevik kuvvet yığınağı dikkatçekti. Toplantı sonunda bekleyenlere açıklama yapankimi meclis üyeleri toplantı hakkında bilgi verdi.Buna göre belediye bünyesinde yaşanan durumuaraştırmak için bir komisyon oluşturulacak.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sınıf hareketiSayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

Yeni medya araçları veişçi hareketi

“İnternet Teknolojilerindeki Gelişmeler, YeniMedya Araçları ve İşçi Hareketine SunduğuOlanaklar” çalıştayı 27 Kasım Cumartesi günüToplumsal Araştırma ve Eğitim Merkezi (TAREM)ile EmekDunyasi.Net tarafından Taksim HillOtel’de gerçekleştirildi.

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş ile Türk-İş’e bağlıHarb-İş ve Tez-Koop-İş sendikalarına üye işçiler vesendika uzmanlarının yanısıra gazetecilerin veçeşitli alanlardan aktivistlerin ve yazılımcılarınkatıldığı çalıştayda LabourStart temsilcisi Eric Lee

de yer aldı. Çalıştay’ın öğleden önceki ilkbölümünde Eric Lee’nin yanısıra Birleşik Metal-İşSendikası Basın-Yayın Sorumlusu Sebahattin

Gerçeker sunum yaptı. Toplantının açılış konuşmasını yapan TAREM

Genel Koordinatörü Gökhan Biçici, TAREM’in yenidönemdeki çalışma planlarına değindi.

“Hareketin küreselleşmesine yardımcı”

Çalıştayın ilk bölümünde sunumunugerçekleştiren LabourStart temsilcisi Eric Lee ise,“10 yıllık online aktivizm deneyimi”nden çıkardığıdersleri 10 başlık altında toplayarak anlattı. Lee,uluslararası emek hareketinin daha fazla dilbilmesi gerektiğinin altını çizerek internetin,hareketin küreselleşmesine yardımcı olduğunusöyledi. İnternetin son 10 yılda, emek hareketiyleilgilenenler için önemine değinen Lee, tartışılmasıgereken birçok konunun olduğundan, Türkiye’desendikacıların tutuklandığından bahsetti.

İnternet üzerinden nasıl işçi kampanyalarıörgütlendiğini İrlanda örneğiyle anlatan Lee,internetin kullanımının işçi sınıfı açısındanönemini vurguladı. İnternetle, pratiktekimücadeleyi birleştirmenin gerekliliğine işaret etti.

Birleşik Metal’in deneyimleri aktarıldı

Birleşik Metal-İş Basın-Yayın SorumlusuSebahattin Gerçeker ise ağırlıklı olarak, BirleşikMetal-İş Sendikası’nın internetle tanışması vesendikanın bu alanda sağladığı ilerleme üzerindedurdu. İnternet bağlantısıyla 1995 yılında tanışanBirleşik Metal’in, 95-97 Olağan Genel Kurulraporunda da internet kullanımı, iletişim çağıylailgili vurguların olduğunu belirtti. Gerçeker,seslerini daha fazla duyurabilmek için bilgiaktarımına kafa yorduklarını ve bu alanda ilerlemede kaydettiklerini söyledi. Birleşik Metal-İş’in ilkweb sitesinden bugüne kadarki deneyimlerini depaylaşan Gerçeker, kullandıkları web sayfalarınıniçeriğine dair bilgilendirmede bulundu. Gerçeker,internet ve medya başlığını genç işçi eğitimlerindede işlediklerini ifade ederek bu alandakiçalışmaların önemine dikkat çekti.

Yapılan sunumların ardından, sendikaların,sendika uzmanlarının ve işçilerin medya alanınadair yaklaşımları, internetin ve sosyal paylaşımağlarının güçlü ve zayıf yanlarıyla kullanımınıntartışıldığı atölye çalışmasına geçildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

KESK ve bağlı sendikalarda “koltuk savaşları”başlıyor. Bir kez daha “iki senden üç benden”pazarlıkları eksenine oturan, bu pazarlıklarda“ortaklaşılabildiği” ölçüde ittifakların kurulduğu ya dakoltuk paylaşmada anlaşılamadığı ölçüde ayrıittifakların içerisine düşüldüğü bir genel kurul süreciizleyeceğiz.

Bilindiği gibi genel kurullar sendikaların en yetkilive en geniş tabanlı karar organları olaraktanımlanmaktadır. İstisnai çabaları bir yana bırakırsak,sendika genel kurullarının sendikaların kangrenleşmişsorunlarına çözüm üretme platformları olarak işlevgörmediği, yönetim mekanizmalarının paylaşımınaindirgenmiş bir grupsal rekabet platformları halinegeldiği bilinmektedir. Bu gerçeklik “ne yapmamakgerektiği” konusunda bir şeyler söylemekle birlikte, “neyapmak gerektiği”ne ilişkin tek başına bir yanıtoluşturmuyor. Gerçekliği görmek ve onu değiştirmek ikifarklı şeydir. Değiştirme eylemi ise ancak değiştirmekistediğimiz gerçekliği tanımayı, “neyi hangi yönde”değiştirmek istediğimizi ortaya koymayı ve değiştirmeiradesini açığa çıkarma çabasına girişmeyigerektirmektedir. Öyleyse sorunları masaya yatırmak,sendikal hareketteki yönelimi somut veriler ışığındatanımlamak, kimle nerede ayrıldığımızı ve neredebuluşabileceğimizi ortaya koymak bu broşürün konusuolacaktır.

Kamu emekçileri hareketinin mevcut tablosuve önderlik sorunu üzerine

Kamu emekçileri hareketi uzun yıllardır çok yönlübir saldırı dalgasını yaşıyor. Sermayenin liberalsaldırıları adım adım hayat buluyor. Sözleşmeli-esnekçalışmadan sağlık ve eğitim başta olmak üzere kamuhizmetlerinin piyasalaştırılmasına kadar bir dizi saldırıprogramı hayata geçirildi ve geçirilmeye devam ediyor.Bugün gelinen noktada bu saldırı dalgası, kamuhastanelerinin özelleştirilmesi, iş güvencesinin ortadankaldırılması, sözleşmeli ve esnek çalışmanın temelçalışma biçimi haline getirilmesi hedefine kilitlenmişbulunmaktadır. Bu çok yönlü saldırı dalgası karşısındakamu emekçileri hareketi ise tarihinin en gerinoktasında bulunuyor. Hareketin saldırılar karşısındakiparçalı ve örgütsüz tablosunun gerisinde ise“emekçilerin mücadele niyetlerinin olmaması” değil,kamu emekçilerinin beklentilerini karşılayacak birsendikal önderliğin ortaya konulamaması, tabandagelişen tepki ve dinamiklerin bizzat izlenen sendikalçizgi eliyle kötürümleştirilmesi gerçeği bulunmaktadır.

Sermayenin kamu emekçilerine yönelttiğisaldırıların tek boyutu iktisadi saldırılar değildir. Birbaşka boyutunda ise emekçilerin mücadele örgütlerinin“icazet” çizgisine çekilmesi, gerici sendikalarıngüçlendirilerek KESK ve bağlı sendikaların güçtendüşürülmesi ve giderek tasfiye edilmesi gibi siyasal

hedefler bulunmaktadır. Bugüne kadar ve özellikle de4688 sayılı yasa sonrasında, sermayenin siyasalsaldırılarının sendikalarımızda gerçeklik bulmasınınen dolaysız aracı izlenen uzlaşmacı-icazetçi sendikalçizgi olmuştur. Bu her şeyden önce sendikalarımızdaetkin bir rol oynayan Türkiye solunun önemli birbölüğünün düzen karşısındaki konumları ile ilgilidir.“Düzenin demokratikleştirilmesi” eksenine oturmuş veehlileştirilmiş bir siyasal düzlemin, sendikalardakiyansıması da emekçilerin fiili mücadelesine dayanan birmücadele çizgisi yerine bu mücadeleyi yasal sınırlarahapseden, kendisini yasaların çizdiği sınırlara uyarlayanbir sendikal çizgi olmaktadır.

Dün olduğu gibi bugün de kamu emekçilerihareketinin temel sorunu önderlik sorunudur. Önderliksorunu çözümlenemedikçe sendikalarımız ile emekçilerarasındaki mesafe daha da açılacak, KESK ve bağlısendikalar güç kaybetmeye devam edecek, sermayeninsaldırıları hayat bulacaktır. Önderlik sorunu ise yalnızcadar anlamı ile “sendika yönetimlerinin dönüştürülmesi-değiştirilmesi”ne indirgenemez. Özünde bu, işinbelirleyici değil, tali yanıdır. Önderlik sorunu reformcusendikal-siyasal gruplar tarafından bu dar kapsamı ileele alınmakta, böyle olduğu ölçüde de “yönetimkademelerinde temsil edilme”ye indirgenmiş ve genelkurul süreçlerini de “yönetim belirleme aritmetiğine”dönüştüren bir dar pratikçiliği bizlere dayatmaktadırlar.Önderlik sorunu her şeyden önce bir sendikal çizgisorunudur. Geniş anlamı ile sendikal çizgi, sendikalarabakışta, mücadele ve eylem biçimleri karşısındakitutumda, sendika-siyaset ilişkisinin ele alınışında, düzenkarşısındaki konumlanışta kendisini ortaya koyar.Önderlik sorununun bir başka boyutunu ise sendikalçizgi ile diyalektik bir bütünlük içinde sendikal işleyişsorunu oluşturmaktadır. Sendikal işleyiş kavramı, üye-sendika ilişkisinde, yönetim ve karar mekanizmalarınınişleyiş biçiminde ifadesini bulmaktadır. Böylesine genişbir içeriğe sahip olan “önderlik ihtiyacı” kavramını,somut olgular ışığında ele almak ve önümüze somutgörevler belirlemek, genel kurul süreçlerine bakışımızıda bu görevler ışığında ortaya koymak, kamu emekçilerihareketine vermek istediğimiz yönü tanımlayabilmekaçısından büyük önem taşımaktadır.

KESK ve bağlı sendikalarda çizgi sorunu

Önderlik sorununun bir ayağının sendikal çizgisorunu olduğunu belirtmiştik. Sendikal çizgi kavramısüreçlerden kopuk, soyut bir kavram değildir ve bunedenle de izlenen çizginin yanlışları somut olgularüzerinden ele alınmalıdır. Uzun yıllardır sendikalarımızahakim olan uzlaşmacı çizginin bugün geldiği boyutlarıortaya koymak açısından, belirli süreçler üzerinden,KESK’in ve sendikalarımızın son bir yılınındeğerlendirmesi bu konuda aydınlatıcı bir roloynayacaktır.

2009 yılı toplu görüşme süreçlerinde “TİS yoksagrev var” şiarını yükselten KESK, Kamu-Sen ile birlikte25 Kasım 2009 tarihinde hizmet üretiminden gelengücünü kullanmıştı. 25 Kasım grevi “uyarı eylemi”biçiminde gerçekleştirilmiş, bir kez daha kamuemekçilerinin mücadele dinamiklerinin ortayaçıkmasında önemli bir rol oynamıştı. Ne var ki KESK,ortaya çıkan mücadele dinamiklerini uzun erimli birmücadele programının hayata geçirilmesinin dayanağıyapmak yerine, “uyarmakla” yetinmiş ve 25 Kasım’ınsonrasını boş bırakarak dinamiklerin heba edilmesineyol açmıştır. Öyle ki, 25 Kasım grevi nedeniylesoruşturma terörüne maruz kalan ve BTS öncülüğünde16 Aralık’ta ikinci kez greve çıkan demiryolu çalışanlarıyalnız bırakılmıştır. BTS’nin tutarlı ve kararlı tutumu iledemiryolu emekçileri, bir greve katılmakla kalmamış,grevin savunulmasının da bir mücadele hedefi olduğunugöstermiştir. Görevden uzaklaştırılan üyelerininbulunması nedeniyle Türk Ulaşım-Sen de BTS’nindirençli tutumunun etkisiyle sürecin içerisinde yeralmış, ancak tüm süreci belirleyen BTS’nin militandirenişi olmuştur. Bu sayededir ki görevdenuzaklaştırılanlar tekrar görevine dönmüşler, demiryoluçalışanları ender rastlanan bir kazanım sağlamışlardır.

25 Kasım’ı izleyen günlerde ise TEKEL işçilerinin4/C köleliğine karşı direnişi boy göstermiştir. Sendikabürokratlarını da önüne katan TEKEL direnişi, sınıfhareketinde yeni bir çıkışın koşullarını ortaya çıkarmış,işçi ve emekçilerin TEKEL direnişi etrafındasaflaşmasında önemli bir rol oynamıştır. TEKELişçilerinin yaktığı ateş, TARİŞ, İSKİ, İtfaiye, Marmaray,Çemen Tekstil ve daha birçok direnişin gelişmesindeetkili olmuş, harekete geçirici ve birleştirici bir etkiyaratmıştır. TEKEL işçilerinin kuralsız-esnek çalışmadayatması karşısındaki militan mücadelesi, özelleştirmeve esnek çalışma dayatması ile yüz yüze bulunan işçi veemekçiler açısından uyarıcı bir etki yapmış, sınıfın kalbiTEKEL direnişinde atmaya başlamış ve bir dizidayanışma eyleminin örgütlenmesine vesile olmuştur.Kamu hizmet kurumlarının, sermayenin esnek-kuralsızçalışma ve özelleştirme saldırısının temel hedeflerindenbirisi olduğu düşünüldüğünde, özü itibariyle TEKELdirenişinin bu saldırıya verilmiş bir yanıt olarakalgılanması gerekirdi. Bu aynı süreçte iş güvencesi,AKP hükümeti eliyle grev ve toplu sözleşme hakkınakarşılık gösterilen bir pazarlık malzemesi halinegetirilmişti. Bu nedenledir ki, TEKEL işçilerininmücadelesi kamu emekçilerinin iş güvencesininkorunması mücadelesi olarak algılanmalı, KESKkendisini direnişin öznesi haline getirmeliydi. Yapılmasıgereken salt dayanışma eylemleri ile yetinmek değil,TEKEL işçilerinin kuralsız çalışma karşısındayükselttiği mücadeleyi, kamunun tasfiyesi ve işgüvencesinin ortadan kaldırılması yönündeki saldırılarakarşı kamu emekçilerini harekete geçirmekdoğrultusunda genişletmek olmalıydı. Ne var ki KESK,

CMYK

KESK’te genel kurullar s Emekçileri’nin teme

KESK’te genel kurullar süreci ve Sosyalist K 16 * Kızıl Bayrak *Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

CMYK

süreci ve Sosyalist Kamu el mücadele ilkeleri

Kamu Emekçileri’nin temel mücadele ilkeleri Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010 * Kızıl Bayrak * 17

dayanışma tutumunun ötesine geçememiş, dayanışmatutumunun sınırlarını ise Türk-İş bürokratlarının tutumubelirlemiştir. Başından beri direnişin önünü alma tutumuiçerisinde olan ve Danıştay’ın yürütmeyi durdurmakararı vermesini gerekçe gösteren Türk-İş ve Tek Gıda-İş bürokratları, “mücadeleyi illere yayma”, “1 Nisan’akadar ara” gibi söylemler eşliğinde işçilerin tepkisinerağmen direniş çadırlarını kaldırmışlardır.

TEKEL direnişinin sendika bürokrasisiniaşamamasında ve kırılmasında, reformcu sol gruplarınaldıkları tutumların da rolü bulunmaktadır. Sendikalbürokrasiye karşı yine sendika bürokratlarına yaslanmatutumu reformcu sol harekette önemli bir yerdedurmaktadır. TEKEL direnişinin kırıldığı ve çadırlarınsöküldüğü bir dönemde, reformcu akımlardan biri“direnişi illere yaygınlaştırma” söylemini öneçıkartırken, ihanetin öncülerinden Tek Gıda-İş GenelBaşkanı Mustafa Türkel’i yayın organlarında manşeteçıkarmaktan geri durmamıştır. Reformcu sol akımlarınbazıları ise AKP karşıtlığı üzerinden TEKEL işçisiiçerisinde üyeler kazanmış, ancak kazandıkları buüyelerin önüne hiçbir somut görev koymamışlardır.Reformcu sol grupların, “direnişi illere yayma” söylemive edindikleri işçi üyelerin önüne somut görevlerkoymayan beklemeci tutumları sendika bürokratlarınınelini güçlendirmiş, işçilerin ihanetçi-işbirlikçisendikacılar tarafından kandırılmasını kolaylaştırmıştır.Bu aynı reformcu gruplar, bir grup öncü TEKELişçisinin direnişi yeniden canlandırma çabasına dakatılmamışlardır.

Türk-İş bürokratlarının arkasından sürünme tutumuKESK’i, 2010 1 Mayıs’ında sendikal ihanete tepkisiniortaya koyan ve Türk-İş Genel Başkanı MustafaKumlu’yu konuşturmayan TEKEL işçilerini kınamayakadar sürüklemiştir. Tarihinde ilk kez KESK, işçi vememur sendikalarının ihanet şebekeleri ile yan yanagelerek ihanete tepki gösteren işçileri “bir avuç” olaraknitelendiren ve kınayan bir açıklamaya imza atmıştır.TEKEL direnişi yalnızca sermaye devletinin gazlı-coplusaldırılarına rağmen değil, aynı zamanda işbirlikçisendika bürokratlarının direnişi etkisizleştirmeçabalarına rağmen gelişmiş ve giderek sendikabürokratları karşısında bir mücadele mevzisi haline dedönüşmüştür. TEKEL direnişinin bu yönü gecikmedensendika bürokrasisinde de bir karşı reflekse dönüşmüş,bu cepheleşmede KESK, attığı imza ile ihanetçi sendikabürokratlarının yanında saf tutmuştur. Tüm bunlara 26Mayıs fiyaskosu eşlik etmiştir.

2010 yılında sol harekette ve KESK’te turnusolişlevi gören bir başka olgu da Anayasa Referandumuolmuştur. Sendikal harekette ve reformcu sol harekette“sendika bürokrasisine yedeklenme” eğiliminin önemlibir yer tuttuğunu belirtmiştik. Bu eğilimin siyasaldüzlemdeki karşılığı ise sermayenin gündemlerinehapsolma ve sermayenin iç çekişmelerinde yedeklenmeolmaktadır. Referandum süreci özünde sermayenin uzun

yıllardır yaşadığı iç dalaşın ve iktidar kavgasının birürünü olarak gündeme gelmişti. Türkiye sol hareketininbir bölümü “yetmez ama evet” tutumu ile bu dalaştafiilen AKP’ye örtülü(!) bir destek sunarken, diğerreformcu akımların önemli bir kısmı “ona da buna dahayır” diyerek düzen muhalefetinin “hayır” cephesininarkasında konumlanmışlardır. Kuşkusuz bu anlayışlarındüzen güçleri arkasına yedeklenmeleri niyetleri iledeğil, aldıkları tutumun somut durum karşısındakisonuçlarıyla ilgilidir. Tüm bu akımların kenditutumlarına yine kendi çizgilerine uygun yanıtlarüretebilecekleri kesindir. Ne var ki sınıflarmücadelesinde aslolan “söylem” değil “eylem”dir.Referandum sürecinde “evet” ve “hayır” cephesinde yeralan sol akımlar ile “boykot” cephesinde yer alanakımların önemli bir kesiminin ortak paydasını“demokratik Anayasa” istemi oluşturmuştur. Bu iseözünde “düzeni demokratikleştirme” çizgisi anlamınagelmektedir. Sınıflar mücadelesinin tarihi en küçük biryasal kazanımın bile ancak fiili mücadele ile eldeedilebileceğini, mevcut yasal hakların ise ancak fiilimücadele ile kullanılıp-korunabileceğini binlerce kezkanıtlamış olmasına rağmen, sol hareketin önemli birbölümü, sınıfın bağımsız tutumunu örgütleme çabasınagirişmek yerine, sermayenin iç iktidar dalaşının ürünüolarak gündeme gelen referandum sürecinde emekçilerikutuplardan biri arkasında taraflaştırmaya dönük birçizgi izlemiştir.

Emek güçlerinin ve emekten yana grupların, düzengüçlerinin propagandası altında işçi ve emekçilerinyaşadıkları kutuplaşma karşısında emekçileriuyarmaları, işçi ve emekçilerin gözünü sandıktaalınacak tutuma değil, referandum sürecinin yarattığıpolitik ilgiden de yararlanarak talepler uğrunamücadeleye çevirme çabasına girişmeleri gerekirdi. Ne

var ki bu, “12 Eylül anayasası” ile “AKP yaması”nasıkıştırılmış bir referandum oyununda sandığı göstererekyapılabilecek bir iş değildir. Sandık karşısındaalınacak tutum bir yana KESK’in yapması gerekenreferandum gündemi vesilesiyle “grevli toplusözleşmeli sendika hakkı” talebi başta olmak üzereyıllardır uğruna mücadele edilen taleplerdoğrultusunda kamu emekçilerini fiili birmücadeleye çekmek ve burjuva propagandanınetkisi ile yaşanan bölünmeyi bu mücadele içerisindeen aza indirmeye çalışmak olmalıydı.

KESK ve bağlı sendikalar içerisindeki reformcuakımlar referandum sürecinden kamu emekçilerinidemokratik hak ve özgürlükleri için mücadele sahnesineçıkarma yönünde yararlanacakları yerde, “evet-hayır”tartışmalarına mahkum etmişlerdir. KESK’in toplugörüşme sürecinde “referandum sonrası toplu sözleşme”talebiyle çıkması ise “toplu sözleşme” talebininreferandum gölgesine alınması anlamına gelmiştir. 2010toplu görüşmeleri süreci KESK’in toplu görüşmedönemlerindeki en cılız eylemlerine sahne olmuş, toplugörüşme masası “referandum” pazarlığınadönüştürüldüğü gibi, masayı terk etmek ise fiili birmücadele sürecine hazırlanmak değil, bir bütün olarak“tutumsuz” kalmak biçiminde şekillenmiştir. KESK’ebağlı sendikalar ise “referandum” gündeminehapsolmuş ve toplu görüşme dönemlerine tam birduyarsızlık sergilemişlerdir. Bu şu veya bu ölçüdefarklar olsa da, sendikalarımızda hakim anlayışlarınözünde emekçilerin gündem ve taleplerinden ne ölçüdekopuk olduklarını ortaya koymaktadır.

Geride bıraktığımız bir yıllık dönemde, sendikalhareket adına başarı sayılabilecek tek olgu 1 Mayıs’ıntatil günü ilan edilmesi ve Taksim’in 1 Mayıs alanıolarak açılması olmuştur. Ne var ki bu kazanım, KESK

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

KESK’te genel kurullar süreci18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

ve DİSK’in 2009 1 Mayıs’ında yaptıkları “makulçoğunluk” pazarlığının utancını silmeye yetmemektedir.Üstelik bu kazanımda “makul çoğunluk” içinde yeralamayan ve militanca direnen devrimci işçi, emekçi vegençlerin rolü yadsınamaz bir gerçek olarakdurmaktadır.

Sendika nedir: Hak alma ve mücadele örgütü mü, protesto örgütü mü?

Sendikal çizgi kavramının sendikalara bakışta,mücadele ve eylem biçimleri karşısındaki tutumda,sendika-siyaset ilişkisinin ele alınışında, düzenkarşısındaki konumlanışta kendisini ortaya koyduğunusöylemiştik.

Peki bugün “sendika” kavramı nasıl elealınmaktadır? Sendika sıradan bir emekçinin gözündeher şeyden önce bir hak alma ve mücadele örgütüdür.Ne var ki, mevcut sendikal çizgi sendikalara “toplumsalmuhalefet” sınırlarında bir rol biçmekte, “protestocu”bir çevre-sivil toplum örgütü durumuna düşürmektedir.KESK ve bağlı sendikaların uzun yıllardır en temelsorunlarından biri, gerçek birer sendika olamamaktır.Emekçilerin taleplerinden kopukluk ve hak elde etmeyeyönelmiş bir mücadele çizgisinden yoksunluk, biryandan sendikaları birer mücadele örgütü olmaktançıkararak “protestocu” yapılara dönüştürürken, öteyandan da sendika-siyaset ilişkisinin yanlış kurulmasınayol açmakta ve emekçilerin siyaset sahnesinde etkin birrol oynamasının önünü tıkamaktadır. Protesto tarzı vemeclis gündemine endekslenmiş eylem biçimleri ise biryandan kadroların yorulmasına ve işyeri zeminindenkopmaya yol açarken, öte yandan da emekçilerinsendikalardan uzaklaşmasına ve güven yitimine yolaçmaktadır. Sınıflar mücadelesinin en temelaraçlarından biri olan sendikaların, mevcut sendikalçizgi tarafından “protestocu sivil toplum örgütleri”olarak algılanması, grev gibi temel bir mücadelearacının ele alınışında da kendisini göstermektedir.Durmaksızın ILO sözleşmelerinin grev hakkınıtanıdığını propaganda eden sendika yöneticileri, grevinetkin bir mücadele aracı olarak kullanılmasınıörgütlemek yerine, onu zaman zaman başvurulan bir“uyarı” aracı olarak görmektedirler.

Soru şudur: kamu emekçilerini somut talepleri veliberal saldırıların göğüslenmesi doğrultusunda uzunsoluklu ve grev eksenli bir mücadele programı etrafındaörgütleyecek miyiz, yoksa günübirlik eylemleriçerisinde günü kurtarmaya devam mı edeceğiz? Kamuemekçilerinin insanca yaşanacak ücret başta olmaküzere, temel taleplerini her yıl birbirini tekrar eden toplugörüşme süreçlerine ve yasanın belirlediği dönemleremi hapsedeceğiz, yoksa bu dönemleri beklemeksizinfiili-meşru mücadele çizgisine dayalı kapsamlı birmücadele programı mı ortaya koyacağız? İşte genelkurullar sürecinde yönetimlere aday olan kişi vegrupların öncelikle cevaplaması gereken sorularbunlardır. Öncelikle izlenen uzlaşmacı sendikal çizgininaşılması ve kapsamlı bir mücadele programının ortayakonulması kamu emekçileri hareketinin en hayatiihtiyacı durumundadır. Bu her şeyden önce kamununtasfiyesine dönük kapsamlı liberal saldırılarıngöğüslenebilmesi için zorunludur. Bu ihtiyacınkarşılanması yönünde bir tutum geliştirmeyen,yönetimlerde bulunmaya kendi başına anlamlaryükleyen, alışılagelen sendikal çizgi ve eylem tarzınıdevam ettiren hiçbir anlayış, KESK’i ve sendikalarımızıgerçek bir mücadele örgütü haline getiremez veemekçilerle buluşmayı sağlayamaz.

Yapısal sorunlar ve sendikal bürokrasi

Kamu emekçileri hareketinin temel sorunununönderlik sorunu olduğunu, bunun bir yanını sendikal

çizgi sorununun oluşturduğunu, öte yanında ise sendikalçizgi ile diyalektik bir bütünlük taşıyan işleyiş sorunubulunduğunu söylemiştik.

Sendikalarda ve KESK’te yapısal sorunların özünü,sendikal bürokrasinin aşılması ve emekçilerin söz vekarar süreçlerine etkin bir biçimde katıldıklarıdemokratik bir iç işleyişin oturtulması sorunuoluşturmaktadır. Bugün sendikalarımızda bürokratikanlayış ve işleyiş tarzı şubelere kadar inmişbulunmaktadır.

“Karar alma süreçlerinin taşıdığı özellikler, sendikaldemokrasinin gelişmişlik düzeyinin en temelgöstergesini oluşturmaktadır. İşyeri örgütü sendikalörgütlenmenin temelidir. Ne var ki bugün, işyeriörgütleri karar alma süreçlerine etkin bir biçimdekatılamamakta, bu durum, işyeri örgütlenmelerininzayıflamasına yol açmakta, üyenin sendikasına,sendikanın da üyesine yabancılaşmasını beraberindegetirmektedir. Üyelerin karar alma süreçlerinekatılımının sağlanması, bir yandan üyenin bilinçlenmesive örgütlülüğünün gelişmesine hizmet ederken, öteyandan da sendikalardaki bürokratik eğilimlerindizginlenmesinde ve sendika yönetimlerinin emekçilereyabancılaşmanın önüne geçilmesinde önemli bir roloynamaktadır. Kurultay Hazırlık Komitesi, militan vehak alıcı bir mücadelenin işyeri örgütlenmeleriningüçlendirilmesi, karar mekanizmalarının tabana doğruyayılması ile mümkün olabileceği tespitiniyapmaktadır.” (İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı,Kurultay Hazırlık Komitesi Tebliği’nden)

Sendikalarımızda bürokratik işleyiş tarzı, bir yandankarar alma süreçlerini zorlaştırmakta, öte yandan daalınan kararların hayat bulmasında sınırlayıcı bir roloynamaktadır. Sendikalarımızın gerçek birer mücadeleörgütü olarak yeniden inşa edilmesinin en önemliayağını, emekçinin işyerlerinden başlayarak karar almasüreçlerine etkin katılımının sağlanmasıoluşturmaktadır. Bu kapsamda sendikal bürokrasiyisınırlandıracak tedbirler alınmalı, sendikalarımızbürokratik yapı ve işleyişten arındırılmalıdır.Sendikalarda karar alma süreçleri kadar, örgütlenme,basın yayın, eğitim gibi faaliyet alanları da sendikayöneticilerine bırakılan alanlar olmaktan çıkartılmalıdır.

Sosyalist Kamu Emekçileri’nin asgari ilke ve mücadele programı

Sosyalist Kamu Emekçileri olarak bizler, ana hatları

ile yukarıda ortaya konulan görüş ve düşüncelerışığında, genel kurul süreçlerini “yönetim pazarlığına”indirgeyen anlayışlardan uzak duracağımızı, tüm ittifakilişkilerimizi aşağıda ortaya konulan ilkeler ve mücadeleprogramı etrafında oluşturacağımızı, yönetimlerde yeralıp almamaktan bağımsız olarak bu ilke ve mücadelehedefleri doğrultusunda devrimci kamu emekçileri baştaolmak üzere, tüm öncü kamu emekçileri ile güçlü birtaban örgütlenmesi yaratma çabası içerisindeolacağımızı ilan ediyoruz. Devrimci, ilerici ve öncükamu emekçilerini, tüm sendikal grupları bu ilkeler vemücadele programı etrafında buluşmaya çağırıyoruz.

Mücadele İlkeleri ve Programı

“Uzlaşmacı” ve “diyalogcu” sendikal çizgi terkedilmeli, fiili-meşru mücadeleyi esas alan bir sendikalçizgi izlenmelidir!

Günübirlik, “protestocu” eylem biçimlerinedayalı anlayış terk edilmeli, hak almaya odaklı vegrev eksenine oturan bir eylem çizgisi izlenmeli,diğer tüm eylem biçimleri bu eksende elealınmalıdır!

Gerici sendikalar ve işbirlikçi sendikabürokratlarının ihanetlerine tutum alınmalı, sendikabürokratlarına karşı mücadele eden işçi ve emekçilerdesteklenmelidir!

Sendikalarımızın örgütlü olduğu işyerlerindetaşeron, sözleşmeli, geçici vb. adlar altında çalışanişçi ve emekçiler sendikalarımızda örgütlenmeli,ortak örgütlenme eksen alınmalıdır!

Sendikaların KESK’in şubeleri biçimindeişletilmesine son verilmeli, sendikalarımızda, örgütlüolunan alanların sorun ve talepleri doğrultusunda birmücadele hattı izlenmelidir!

Başkanlar Kurulu yapılanmasına son verilmeli,Merkez Temsilciler Kurulu gibi yapılanmasıbulunmayan sendika tüzüklerinde Genel Kurul’dansonra en üst karar organı olarak bu türyapılanmalar tanımlanmalı, mevcut bu tür organlargerçek birer karar organı olarak işletilmelidir!

Sendikaların genel basın yayın, genel örgütlenme,genel eğitim gibi faaliyet alanları, sendika şubelerininkatılımı ile oluşan merkezi komisyonlar eliyleyürütülmeli, bu faaliyetler merkez yöneticilerininbireysel inisiyatifine bırakılmamalıdır!

İşyeri Komitelerine dayalı bir sendikal yapıoluşturulmalı, tabanın söz ve karar hakkı temel,yönetimlerin inisiyatifi tali olmalıdır!

Şubelerde işyeri temsilcilerinin oluşturduğu kurullarkarar organları, yönetim kurulları yürütme organlarıolmalıdır!

Genel Kurul süreleri 2 yıla indirilmeli,profesyonellik sınırlanmalıdır!

Tüm seçimler işyerlerine konulan sandıklararacılığıyla, demokratik bir ortamda ve doğrudan seçimyöntemi ile yapılmalı, delegelik sistemine sonverilmelidir!

Liberal saldırılar karşısında kapsamlı ve uzunsoluklu, grev eksenine dayalı bir mücadele programıilan edilmeli, bu mücadele programı etrafındaişyerleri hazırlanmalıdır!

Mücadele programı, toplu sözleşme ve grev hakkıbaşta olmak üzere, “657 değişiklik tasarısının ve KamuHastane Birlikleri Yasa Tasarısı’nın geri çekilmesi”,“insanca yaşanabilir ücret”, “sözleşmeli-taşeronçalışmanın yasaklanması ve sözleşmeli-geçici-taşeronçalışanlara kadro verilmesi” vb. temel talepler etrafındaörgütlenmelidir!

Kürt halkının ve emekçi kadınların demokratiktalep ve istemleri, mücadele programı içerisinde yeralmalı, ekonomik-sosyal, özlük ve sendikaltaleplerimizin tümü siyasal-demokratik taleplerimizile bütünlük içinde ele alınmalıdır!

Sosyalist Kamu Emekçileri

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

KESK Genel Başkanı Sami Evren ve Hukuk, TİSve Uluslararası İlişkiler Sekreteri Adnan Gölpunar’ınistifası ile birlikte yaşananlar birkez daha sendikalhareketteki çürümeyi gözler önüne sermiştir. Karşılıklıaçıklamalar ile devam eden süreç gelinen yerdekapsamlı bir değerlendirmeyi ve kamu emekçileri baştaolmak üzere tüm kamuoyuna gelişmeler üzerinetutumumuzu açıklamayı zorunlu kılmaktadır. Şurasıaçıktır ki, KESK’teki taciz iddiası üzerinden şekillenenve yaşanan istifalarla ayyuka çıkan gelişmeleri,yalnızca istifalar ve karşılıklı ortaya sürülen iddialarüzerinden değerlendirmek, sorunun kaynağına inmeyive bu kaynağı kurutmayı olanaksız kılacaktır.

“KESK’te taciz”den “KESK’e tacize”!

KESK’te yaşanan istifalara neden gösterilen “cinseltaciz” iddiası çok öncesinde çeşitli kadın örgütleritarafından kamuoyuna taşınmış bulunuyordu. İstifalarile olay burjuva basında da geniş bir yer buldu. Öyle kiyaşananlar, kimi TV kanalları tarafından en inceayrıntısına kadar kamuoyuna taşındı ve KESK’eyönelik bir saldırıya dönüştürüldü. Burjuva basınınkolları sıvaması anlaşılır bir durumdur. NihayetindeKESK tüm değerler sistemini, onyıllar boyu sermayedevletinin ve burjuva basının yoğun saldırılarına karşımilitan mücadelesi içerisinde yaratmıştır. Bunun içinçürümüş düzen güçleri bu olayın üzerine atladılar. Nevar ki, özellikle de 4688 sayılı yasa sonrasında,sendikalarımızda hakimiyetini pekiştiren reformcuanlayışlar KESK’i, fiili-meşru mücadele çizgisindenuzaklaştırmış, yasalar içerisine hapsetmiş, kamuemekçisine ve işçi sınıfının gündemlerineyabancılaştırmış, bürokratik bir yapıya dönüştürmeyibaşarmışlardır.

Sermaye sınıfı ve onun basınının fırsatıdeğerlendirip gelişmeleri KESK’e dönük bir saldırıkampanyasına dönüştürme çabasının anlaşılır olduğunusöylemiştik. Ne var ki, “cinsel taciz” iddiası ilebaşlayan gelişmeler, bizzat KESK MYK’sı tarafından“KESK’e tacize” dönüştürülmüştür. Gerisindekinedenler ne olursa olsun KESK Genel Başkanı’nınsüreci istifa biçiminde kamuoyuna taşıması, taşıdığısıfat ile KESK ve bağlı sendikaların kamuoyunataşıyabileceği ve sendikaların kurullarındatartıştırabileceği bir konuyu KESK’teki görevinibırakarak dile getirmesi KESK’e hiçbir katkısunmamıştır. “Hangi niyetle” böyle bir tutumgeliştirildiği bir yana, bu tutumun KESK’e ve kamuemekçileri hareketine olumlu hiçbir katkısıbulunmadığı gibi, kendilerini yaşanan süreçtekisorumluluktan da kurtarmamaktadır.

Öte yandan istifa edenlerin bu davranışını “ötekitaraf”ın kendisini aklamaya dönük kullanması, ayrıcaolayların “komplo iddiaları” ile örtülmesi yönünde birçabaya dönüştürülmesi de kabullenemez. Tüm MYKüyeleri KESK’in değerlerini ayaklar altına almanın vesermaye basınına malzeme sunmuş olmanın ağırsorumluluğunu taşımaktadırlar. Uzun bir zamandilimini kapsayan bir süreçte ciddi bir iddia karşısındageliştirilen tutumlar ile KESK’in yaratmış olduğudeğerler ayaklar altına alınmış, bu yönüyle de KESK’te

taciz iddiası bizzat KESK MYK üyelerince KESK’etacize dönüştürülmüştür.

MYK üyeleri KESK hukukunu çiğnemiştir

Bilindiği ve yansıdığı kadarıyla KESK GenelSekreteri’nin bir KESK çalışanı kadın emekçiyetacizde bulunduğu iddiası ilk olarak 6-7 ay önce ortayaçıkmıştır. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla KESK’tekiişinden de istifa eden kadın emekçi öncelikle KESKiçerisinde bir çözüm arayışına girmiş, bir noktadansonra da konuyu yargıya taşımış ve çeşitli müdahalelersonrasında davasını geri çekmiştir. KESK MYK’sı iseböylesine ağır bir itham karşısında konuyu disiplinkurullarına taşımak yerine aylarca gizleme yolunagitmiştir. MYK bu iddiayı yetkili organlarına taşımak,aydınlığa kavuşturma çabasına girişmek şöyle dursun,böyle bir yetkisi olmadığı halde Kadın Sekreterliğiüzerinden bir soruşturma yürüterek konuyu kapatmaçabasına girişmiştir. Üstelik KESK içerisindeki kimisendikal gruplarla konu değerlendirilmiş, KESK’inkendi organları hiçe sayılmıştır. Mevcut KESK MYK’sıaçık bir biçimde KESK hukukunu çiğnemiş, sorununçözümünü kendi organları yerine çeşitli sendikalgruplar üzerinden başka yerlerde arama çabasınagirişmiştir. Bu, mevcut KESK yönetiminin KESK’inkendi yetkili organlarını ciddiye almadığı,önemsemediği anlamına gelmektedir. Dahası istifaedenler dışında kalan KESK yöneticileri, taciz iddiasınıDisiplin Kurulu’na taşımamakla kalmamış, istifaedenleri Disiplin Kurulu’na göndermekle yetinmiştir.

Sami Evren tarafından yapılan açıklamadauyuşmazlığın Genel Sekreter’in istifası üzerindekilitlendiği anlaşılmaktadır. Şurası çok açıktır ki, nasılki böylesine ağır bir ithamı inceleyip sonuca bağlamakKadın Sekreterliği’nin işi olamayacaksa, kendi yargılarıüzerinden tutum geliştirerek KESK Genel Sekreteri’niistifa etmeye çağırmak da herhangi bir MYK üyesiningörevi olamaz. Olayları aydınlığa kavuşturmak ve bir

yaptırım uygulanacaksa buna karar vermek KESKMYK’sının görevi değildir. Neresinden bakılırsabakılsın, mevcut KESK yöneticileri KESK’indeğerlerini ve örgütsel işleyiş hukukunu ayaklar altınaalmanın ve uzun bir süredir KESK kamuoyundaniddiaları gizlemiş olmanın utancını taşımaktadırlar.

Hangisi esas: KESK organları mı, sendikal gruplar mı?

Taciz iddiasının KESK MYK’sına taşınmasısonrasında MYK’nın konuyu ilgili kurullara taşımakyerine, aylarca gizleme yoluna gittiği, konunun yargıyataşınması sonrasında ise bazılarının kendisine tacizdebulunulduğu iddiasını taşıyan kadın emekçiyi davadanvazgeçirme çabasına giriştiği bilinmektedir. İddianıngerçek olup olmadığı bir yana, böylesine ağır bir ithamkarşısında gösterilen bu davranış biçimi ağır birsorumluluğu içermektedir. Çünkü hiçbir MYK üyesininböylesine ağır bir iddiayı hasıraltı etme çabasınagirişmeye hakkı yoktur. Bu her şeyden önce emekçikadın mücadelesinde önemli bir yer tutan KESK’in,kadın sorununa bakışı ve taşıdığı geleneklerleörtüşmemektedir. Peki ya iddia gerçekse? Bu durumdamevcut yönetim kadın emekçiyi yaşadıkları ile başbaşabırakmış olmanın sorumluluğunu taşıyor olacaktır. Pekiya gerçekten bir komplo ise? Bu durumda da KESKGenel Sekreteri, ilgili kurullar tarafından gerçekleraydınlatılmadığı için kamuoyu önünde “taciz” iddiasıkarşısında aklanmamış olacaktır. Peki ya KESK?KESK ise yaratmış olduğu geleneklerin ayaklar altınaalınmasının sorumluluğu ile yaşayacaktır. Hiçbir MYKüyesinin buna hakkı yoktur!

Fakat olayın bir başka boyutu ise sorunu yetkiliorganlara taşıma yoluna gitmeyen MYK bileşenlerininkimilerinin sorunu sendikal gruplarla merkezi düzeydegörüşmüş olmasıdır. Bu görüşmelere katılan sendikalgrupların katkılarının hangi yönde olduğu burada önemtaşımamaktadır. Bu her şeyden önce reformcu solun

Kamu emekçi hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

KESK’te yaşanan gelişmeler üzerine açıklama...

Bürokratik çürümeye karşı KESK’e vedeğerlerine sahip çıkalım!

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Kamu emekçi hareketi20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

sendikalara bakışını ortaya koymaktadır. Yaşanan hergelişmeye grupsal ihtiyaçlarından bakmak reformistsolun bilinen alışkanlığıdır ve bu alışkanlıksendikalarımızda organ işleyişinikötürümleştirmektedir. KESK MYK’sının kendiorganlarını işletmek yerine bu tür görüşmeler ilesorunu çözüme kavuşturma çabasına girişmesi isebunun yeni bir örneği olarak KESK’i tahakküm altınaalmaktan başka bir anlam taşımamaktadır.

Taciz iddiası disiplin kuruluna taşınmalı vemevcut KESK yönetimi istifa etmelidir!

Ortada bulunan taciz iddiası bir yana KESKMYK’sı bir bütün olarak meşruiyetini yitirmiştir.KESK’i böylesine ağır bir ithamla yaşamaya mahkumetmek hiçbir MYK üyesinin hakkı değildir. Taciziddiası bir an önce disiplin kuruluna taşınmalı, KESKhukukunu ayaklar altına alan, yaşanan süreçle ilgiliolarak kamuoyu önünde aynı derecede sorumluluğubulunan tüm MYK üyeleri istifa etmelidir.

Kuşkusuz bunlar yalnızca geçici çözümler olabilir.Başından sonuna kadar süreç açık bir biçimde sendikalhareketteki çürümeyi gözler önüne sermiştir.Sendikalarımızda bürokratik işleyiş ve mekanizmalaröylesine gelişmiştir ki, sendika bürokratlarıbulundukları zemini kaybetmeme pahasına KESK’iyıpratan tutumlar geliştirmekten geri durmamaktadırlar.Bu durum yıllardır sendikalardaki bürokratikalışkanlıklar karşısında tedbirler alınmasını talep edendevrimci kamu emekçilerini bir kez daha teyitetmektedir. Sorun yalnızca bir olayı çözümlemek değil,değerlerin çiğnenmesi sonucunu doğuran olgularıngerçek kaynaklarına inmektir. Bu ise sendikalarımızdaköklü bir dönüşümü, yöneticisinin emeğe vesendikasına yabancılaşmasında rol oynayanprofesyonelliğin sınırlandırılmasını, karar ve yönetimmekanizmalarının tabana yayılmasını vb. zorunlukılmaktadır. Gerek son yaşanan olaylar zinciri vegerekse de 4688 sayılı yasadan bugüne sendikalharekete yön veren eğilimlerin yarattığı sonuçlar bunuzorunlu kılmaktadır.

Öncü kamu emekçilerine çağrımızdır!

Bugün KESK’te yaşanan tasvip edilemez olaylarkarşısında KESK’i ve değerlerini sahiplenmek vesavunmak gerekmektedir. Bu ise sendikal bürokrasiye,çürümeye karşı mücadele etmek demektir. Bumücadele öncü kamu emekçilerinin ve kamuemekçileri hareketi içerisindeki devrimcilikiddiasındaki sendikal grupların ertelenemezsorumluluğudur.

Yaşanan gelişmeler şu veya bu tekil olguyaindirgenemeyeceği gibi, KESK’in fiili-meşru mücadeleile yaratmış olduğu değerler genel kurul ya da koltukhesaplarına heba edilemez. Bir an önce KESK MYK’sıistifa etmeli, KESK disiplin kurulu işletilmeli, genelkurul olağanüstü toplanmalı, yaşanan olayların aylarboyunca KESK’i ve sendikalarımızı kilitlemesine izinverilmemeli, onyılların ürünü olan bürokratikalışkanlıkların ve zihniyetin sendikalarımızdan sökülüpatılması için gerekli tüzüksel tedbirlerin alınmasıyönünde adımlar atılmalıdır. Şu iyi bilinmelidir ki, fiili-meşru mücadele çizgisini yitirmiş, bürokratizmlesakatlanmış bir KESK, kamu emekçileri hareketineönderlik edemeyeceği gibi, böylesi bir KESK’te“koltuklara” sahip olmak da kimseye yararsağlamayacaktır.

Başta devrimci-demokrat sendikal grupları ve öncükamu emekçileri olmak üzere tüm kamu emekçilerini,KESK’i ve sendikalarımızı fiili-meşru mücadeleçizgisi, bu çizginin yarattığı değerler ve devrimcitemellerde dönüştürme mücadelesine çağırıyoruz.

Sosyalist Kamu Emekçileri

Taciz iddiaları istifa getirdi

KESK’e bağlı sendikaların İstanbul AnadoluYakası Şubeleri, 26 Kasım akşamı Üsküdar’daBağlarbaşı Kültür Merkezi’nde dayanışma gecesidüzenledi.

Yüzlerce kamu emekçisinin katıldığıdayanışma gecesinde Kardeş Türküler ve ErdalErzincan sahne aldı.

“Yaşasın örgütlü mücadelemiz / KESKAnadolu Şubeleri”, “Parasız eğitim parasızsağlık” pankartlarının göze çarptığı salonudolduran yüzlerce kişi söylenen türkü ve

parçalara eşlik etti. Gecenin açılış konuşmasını yapan Eğitim Sen

İstanbul 2 Nolu Şube Başkanı Ali Gün, KESK’inmücadele tarihi üzerinde durdu. Konuşmasında

içinden geçilen siyasal sürece değindi. Mücadelenindevam edeceği vurgusunun yapıldığı konuşmanın ardından

sahne alan Erdal Erzincan tezenesiz bağlama çalma tekniği olan‘şelpe’ konusunda örnekler sundu.

Erzincan’ın ardından sahne alan Kardeş Türküler ise Kürtçe, Arapça, Çingenece ve Türkçe gibi farklıdillerden parçalar seslendirerek geceye katılanlara müzik ziyafeti sundu.

Sosyalist Kamu Emekçileri ise dayanışma gecesine katılan KESK’e bağlı sendikaların üyelerine, KESK’tekigenel kurul sürecine ilişkin broşürü ulaştırdı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Bir süredir kamuoyunda “KESK’te taciz” başlığıaltında dile getirilen iddialar KESK ve bağlı sendikalariçerisinde deprem etkisi yarattı.

KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek’in, “genelmerkez çalışanı bir kadını taciz ettiği” yönündekiiddiaların ardından 29 Kasım günü KESK GenelBaşkanı Sami Evren ve konfederasyonun Hukuk, TİSve Uluslararası İlişkiler Sekreteri Adnan GölpunarMYK’daki görevlerinden istifa ettiklerini açıkladılar.Buna ek olarak “taciz” iddialarına ilişkin KESK KadınSekreterliği ve KESK MYK tarafından yazılıaçıklamalar yapıldı.

KESK’te istifa açıklamaları“KESK’in yarattığı ve sahiplendiği değerler

bütünü içinde, bu tip iddialar karşısında kadınınbeyanını esas alan çözümler üretilmesi gerektiğine”vurgu yapılan Evren ve Gölpunar’ın ortakaçıklamasında bunun, hem kadın mücadelelerininbirikiminin hem de KESK’in kongre kararlarınıngereği olduğu hatırlatıldı.

Açıklamada ayrıca, Şimşek’in istifasını da içerenönerinin KESK MYK’sında karşılık bulmadığı veMYK’nın geri kalan kısmı tarafından reddedildiğibelirtildi.

Kadın Sekreterliği: İddialararaştırıldı

Konfederasyon yönetici ve üyelerine yönelik sonyıllarda artan saldırılara dikkat çekilen KESK KadınSekreterliği açıklamasında bu saldırılarla “KESK’inmuhalif çizgisi ve ilkeler etrafında birleşen çoğulculyapısı”nın hedeflendiği ifade edildi. Açıklamadaayrıca taciz iddialarının ortaya atılmasınınzamanlamasına dikkat çekilerek son günlerde mailgrupları, korsan siteler ve ulusal basın aracılığıyla dateşhir yoluna gidildiği söylendi.

Taciz iddiasının dile getirildiği andan itibaren

sorunun kaynağının anlaşılmaya çalışıldığını belirtenKESK Kadın Sekreterliği, konunun üzerinde ciddiyetledurulduğunu, bugün de aynı anlayış ve sorumlulukiçinde hareket edildiğini savundu.

KESK MYK’dan açıklamaÇeşitli sorularla başlayan KESK MYK

açıklamasında ise, istifaların “taciz olayı” ile ilgiliolmadığı ifade edildi. Açıklama şu ifadelerle başladı:“Sami Evren ve arkadaşları kamuoyuna açıkladıklarışekilde gerçekte bu iddia nedeniyle mi MYK içinde birdirençle karşılaşmışlardır yoksa özellikle en sonAnayasa referandumu sürecinde “EVET”citutumlarını örgüte kabul ettiremedikleri için mi birdirençle karşılaşmışlardır? Politikalarını örgütehâkim kılamadıkları için örgütü bilerek işlemez halegetirmeye mi çalışmışlardır, yoksa iddia ettikleri gibigenel sekreter istifa etmediği için mi işlemez halegelmiştir? Bu sorular ve cevapları önemlidir.”

İddianın dile getirilme ve sürekli gündemdetutulma çabasının TİS ve referandum sürecine denkdüştüğü söylenirken Evren ve ekibi hedef alındı.

Açıklamanın devamında şunlar söylendi: “Yineistifa dilekçelerinde iddia ettikleri gibi baştanitibaren MYK’dan genel sekreterin istifasınıistedikleri ve kabul edilmediğini, çözüm çıkmayıncaistifa ettikleri şeklinde bir durum yoktur. En sonyapılan MYK’da örgütü çalışamaz hale getiren, zanaltında bırakan tutumları ve iddiayla ilgili disiplinkurulunun işletileceği söylenince istifa edeceklerinisöyleyip toplantıyı terk etmişlerdir.

İstifa eden arkadaşların kadın sorunu ve tacizlerkonusunda ‘duyarlı olduğu ama MYK’da bir karşılıkbulmadığı’ şeklinde yarattıkları hava da tamamenpopülizmdir ve doğru değildir. Eriyen, küçülenyapısal durumlarını kurtarmaya yöneliktir.

KESK’in toplumsal cinsiyet mücadele tarihikimsenin tek başına sahiplenemeyeceği kadarbüyüktür, ortak değerlerin toplamıdır.”

KESK’ten dayanışma gecesi

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Ulusal sorun ve devrim Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Sınıf devrimcilerinin, Ekim Devimi’nin 93.yıldönümü, yeni Ekimler’in partisinin 12. mücadele yılıvesilesiyle düzenlediği paneller zincirinin son halkası,28 Kasım Pazar günü İzmir’de gerçekleştirildi. “Ekimdevrimi ve ulusal sorun” başlığıyla gerçekleştirilen veVolkan Yaraşır ile BDSP temsilcisinin katıldığı panelcanlı tartışmalar eşliğinde yaklaşık 5 saat sürdü.

TÜMTİS İzmir Şubesi toplantı salonundagerçekleştirilen panel, devrim ve sosyalizmmücadelesinde şehit düşenler anısına yapılan saygıduruşu ile başladı. Yapılan açılış konuşmasında güncelsiyasal gelişmelere değinilerek Ekim Devrimi’nin 93.yılında ulusal sorunu tartışmanın gerekliliği ve anlamıanlatıldı.

Marksizm ve ulusal sorun

İlk olarak sözü araştırmacı yazar Volkan Yaraşır aldı.Yaraşır konuşmasını iki ana eksen üzerindengerçekleştirdi. İlk olarak marksizmin ulusal sorunabakışı özetlenerek Hindistan, Cezayir ve Polonyaörnekleriyle Marks, Engels ve Lenin’in sorunayaklaşımları ele alındı. Yaraşır marksizmin ulusalsoruna yaklaşımında temel noktanın sosyal mücadele ileulusal mücadelenin birleştirilmesi, ulusal mücadelenindünya devrimine hizmet etmesi olduğunu ifade etti.

Ekim Devrimi deneyimlerine de değinen Yaraşır,ulusların kendi kaderini tayin hakkının devrimsürecinde ne kadar etkili olduğunu anlatarak 1917devrimlerindeki temel halkalardan birinin ulusal sorunolduğunu söyledi.

Sol hareket ve ulusal sorun

Yaraşır konuşmasının ikinci ana eksenini iseAnadolu topraklarındaki mücadele dinamiklerine ayırdı.Sol hareketin geleneksel yapısını irdeleyen Yaraşır,TKP’nin ve 3. Enternasyonal’in de katkısıyla soldasosyal şoven bir gelenek yaratıldığını vurguladı. Bugeleneğe ilk karşı çıkanın Dr. Kıvılcımlı olduğunu,ancak o dönemde onun bu düşüncelerinin kabulgörmediğini belirtti. İkinci önemli çıkışın iseKaypakkaya’nın çizgisi ve Deniz’in idam sehpasındakipratiği olduğunu ifade etti.

Türkiye solunun tablosunda da kendi bağımsızçizgisini geliştiremeyerek ya sosyal şoven ya da Kürt

hareketine eklemlenen bir çizgi izlediğini belirtti.“Bugün Kürt sorunu tarihsel bir momentuma girmiştir”diyerek artık mevcut çizginin sınırlarına dayandığınısöyledi.

Yaraşır ayrıca Kürt işçilerinin sınıf mücadelesindeöncü rol aldığını örneklerle aktararak bunun önemli birimkan olduğu, Kürt işçi ve emekçilerin sınıfsalenerjisinin açığa çıkarılması gerektiğini ifade etti. Sınıfdevrimcilerinin rolüne işaret etti.

Yaraşır, ulusal sorunun Kürt ve Türk işçiemekçilerin birlikte mücadelesinin bir parçası olmasıgerektiğini ve bu biçimde gerçek anlamdaçözülebileceğini vurguladı.

Ulusal sorunun mahiyeti ve ortaya çıkışı

Yaraşır’ın ardından sözü BDSP temsilcisi aldı.Temsilci konuşmasına Ekim Devrimi’nin 93, YeniEkimlerin Partisi’nin 12. mücadele yılını selamlayarakbaşladı. Devamında ulusal sorunun her sınıfın gözündenfarklı değerlendirileceği ve görüleceğini söyleyereksorunun işçi sınıfı cephesinden çözümünü ele aldı.Bugün işçi sınıfının siyasal sınıf bilincine sahipolmadığı belirtilerek bunun da devrimci çözümüngündemleştirilmesini zorlaştırdığını, ancak tümgelişmelerin sorunun devrimci çözüm yolu dışındabaşka bir köklü ve kalıcı çözüm yolunun olmadığınıdoğruladığını vurguladı.

Temsilci konuşmasının devamında ulusal sorundadoğru devrimci tutum almanın temel kriterlerinisıraladı. Marksist teorik ilkesel çerçeve konusundanetlik, Türkiye devriminin temel gerçekleri konusunaaçıklık, Kürt sorununun tarihsel ve güncel durumukonusunda netlik ve proletarya içerisinde konumlanmakbiçiminde sıralanan bu kriterler ışığında sunumunuayrıntılandırdı.

Konuşmasının devamında “Ulusal sorun özündesınıfsal baskı ve sömürünün farklı bir görünümüdür” ve“Ulusal sorun özünde toprak devrimi sorunudur, ulusalsoruna halkçı-devrimci içeriğini de bu verir” diyerekulusal sorundaki temel marksist düşünceyi ortayakoydu. Ulus kavramının ortaya çıkış sürecini tarihselolarak anlatan temsilci, ulusal mücadelelerin tarihselevrimini ve Ekim Devrimi’nin ulusal sorunda yarattığıteorik ve pratik kazanımları aktardı. Ekim Devrimi’ninardından gerçekleşen iç savaşta da ulusal haklarıntanınmasının Bolşeviklere çok şey kazandırdığını vebunun savaşın adeta kaderini değiştirdiğini vurguladı.

“Çözüm devrimci sınıf mücadelesinde!”

Kürt Ulusal sorununun tarihsel çizgisi de BDSPtemsilcisinin konuşmasında 1500’lü yıllardan itibarenele alındı. PKK’nin çıkışına ve sınıfsal yapısınadeğinildi. PKK’nin Marksist ve sosyalist etkiler altındaortaya çıkan, merkeze ulusal sorunu koymakla birlikteprogramında emperyalizmi ve kapitalizmi de hedef alanbir çizgisi olduğunu, ancak zaman içerisinde bunlarıterk ederek salt ulusal soruna sıkıştığını belirtti.

Konuşmada ayrıca hareketin ideolojik olarak Kürtküçük burjuvazisinin politik bakış açısına sahip olduğusöylenerek yaşanan tıkanma ve bugün gelinen yer

değerlendirildi. Bugünkü durumda burjuva siyasal birufku da olsa PKK’nin hala ilerici ve demokrat birhareket olduğu, bu haliyle verilen mücadelenin önemlikazanımlar elde ettiği ifade edildi.

Komünistlerin de esas görevinin, işçi sınıfına siyasalbilinç kazandırarak Kürt halkına destek olmak ve bumücadeleye devrimci bir ufuk açmak olduğu söylendi.Kürt sorununun burjuvazi tarafından ve düzen içibiçimde çözülmesi durumunda ortaya güdük bir çözümçıkacağı, asıl çözümünün işçi sınıfının birliktemücadelesiyle elde edilebileceği anlatıldı. Sosyalizminbayrağının yükseltilmesi çağrısı ile konuşma son buldu.

BDSP temsilcisinin konuşmasının ardından etkinliğeara verildi.

Verilen aranın ardından panelin ikinci oturumu soru-cevap biçiminde gerçekleştirildi. Canlı ve hararetlitartışmaların ardından panel sona erdi. Panele 100’üaşkın işçi ve emekçi katıldı. Katılımcıların büyük birçoğunluğu 5 saati aşan etkinliği ilgiyle izledi ve salonuterk etmedi. Çay molalarında ve çıkışlarda dahikatılımcıların panelistlerle ve kendi aralarındatartışmayı sürdürdükleri görüldü.

Kızıl Bayrak / İzmir

İzmir’de canlı ve coşkulu “Ekim devrimi ve ulusal sorun” paneli...

Halklar hapishanesinden gönüllü birliğe!

İTÜ’de 12 Eylül 2008 tarihinde Tayyip Erdoğan’ıprotesto eden 17’si Öğrenci Kolektifleri üyesi 18öğrenci polis tarafından darp edilerek gözaltınaalınmıştı. Öğrencilere açılan dava geçtiğimiz günlerdesonuçlandı ve 18 öğrenciye 1 yıl 3 ay hapis cezası ve80 TL para cezası kesildi.

25 Kasım günü İTÜ’nün Maslak Kampüsü’ndeki75. Yıl yemekhane önünde toplanan öğrencilerSüleyman Demirel Kültür Merkezi önüne yürüdü.

“Üniversiteler zorbalığa, baskıya, AKP’ye teslimolmayacak” pankartının açıldığı eylemde kültürmerkezi önüne gelindiğinde ilk konuşmayı sanatçıPınar Sağ ve Tolga Sağ gerçekleştirdi.

Cezalara karşı imza kampanyası başlatan İTÜ’lüakademisyenlerden Edebiyat Fakültesi Fizik BölümüÖğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Erzan ise, düşüncelerinifadesinin ve üretiminin demokratik bir hakolduğunu, bu hakkın kullanılması için üniversitelerinolmazsa olmaz mekanlar olduğunu dile getirdi.

Öğrenci Kolektifleri adına basın açıklamasınıokuyan Mehtap Metinoğlu, AKP’nin verdiği bucezayla birlikte üniversitelerin bağımsız ve özgürdüşünce üreten özelliğine saldırıldığını, öğrencilerinsesinin kısılmak istendiğini söyledi.

Ardından Eğitim Sen Üniversiteler Şubesi adınakonuşan Arzu Açar “Bu kararı imzalayanhukukçuların yanısıra okul içinde demokrasi nutuklarıatılan toplantılara izin veren ama dışarıdaöğrencilerin dövülmesi ve hapis cezası almalarınasessiz kalan rektörleri de protesto ediyoruz” dedi.

TEKEL işçileri adına da bir konuşmanın yapıldığıeyleme TKP’li Öğrenciler, Ekim Gençliği, EmekGençliği, Genç-Sen, Eğitim Sen Üniversiteler Şubesi,EHP, Halkevleri, TMMOB, TTB ve Sine-Sen destekverdi.

İTÜ / Ekim Gençliği

Hapis cezalarına protesto

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Ulusal sorun ve devrim22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Ankara BDSP Ekim Devrimi’nin deneyimleriışığında ulusal sorun paneli düzenledi. Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır ve BDSP temsilcisinin katıldığıetkinlik 27 Kasım Cumartesi günü BES Ankara 1Nolu Şube binasında gerçekleştirildi.

Volkan Yaraşır sunumunu iki bölüm halindegerçekleştirdi. İlk bölümde Marksizm’in ulusalsorunu ele alış tarzı ve bunun tarihsel birikimianlatılırken ikinci bölümde ise bu topraklarda ulusalsorunun nasıl ele alınması gerektiği ve uluslararasıgelişmeler üzerinde durdu.

“Sınıf mücadelesi ile ulusal sorun arasındaideolojik bağ oluşturulmalı”

Yaraşır, Marksist ideolojinin teorik mimarınınsınıf mücadelesi olduğunu vurgulayarak başladığısunumunu, sınıf mücadelesi ile ulusal sorunarasındaki ideolojik bağın oluşturulması gerekliliğinivurgulayarak sürdürdü. Ulusal sorun ve sınıfmücadelesi arasındaki paralelliklerin saptanmasındaMarks ve Engels’in çalışmalarından sıklıkla bahsetti.Bu bağın kurulmasıyla kıtalar devriminin ve dünyadevriminin geçekleşme koşullarının yaratılacağınadikkat çekerken ezilen halkların ulusal mücadelelerinitarihsel bir sıralamayla anlattı. Ekim Devrimi’nin,halklar hapishanesi olan Rusya’da halkların devrimmücadelesine koşulsuz destekleriyle nasıl başarıyaulaşıldığına dikkat çekti.

Sunumun ikinci kısmına geldiğinde butopraklardaki tartışmalara dikkat çekti. Ardından 12Eylül darbesi ve 90’lardaki yenilginin ardından ulusalhareketin yeni çıkış arayışlarına vurgu yaptı. Buarayışların sınıfsal mücadeleyle buluşamamasıhalinde gerçek bir kurtuluşun olamayacağınıvurguladı. 90’lı yıllarla birlikte devrimci çizgininküçük burjuva karakterden çıkıp sınıf karakterinegeçtiğini de vurgulayan Yaraşır, gerçek çözümün sınıfmücadelesiyle olacağını vurgulayarak sunumunutamamladı.

Volkan Yaraşır’ın sunumunun ardından panelekısa bir ara verildi. Aranın ardından BDSP temsilcisisöz aldı.

BDSP: Ekim Devrimi yol gösteriyor

BDSP temsilcisi sunumuna “Ulusal sorundadevrimci çözümü Ekim Devrimi’nde görüyoruz”diyerek başladı. Ulusal sorunun çözümündeMarksizm’in ne söylediğine, Türkiye devriminin

yönünün ne olduğu tespitine ve Kürt sorununa doğrubakış açısının ne olması gerektiğine değindi. Bubaşlıklar altında incelenmeyen bir sorunun doğrutespit edilemeyeceğini vurgulayarak, kalıcı çözümleryerine kuyrukçu ve sosyal şovenizme çıkan bir hatçizilebileceğine dikkat çekti. Ulusal sorununçözümünde Ekim Devrimi’nin hala yol gösterdiğinevurgu yapıldı.

Ulusal sorunun aslında bir toprak ve köylülükolduğunu vurgulayan BDSP temsilcisi, tarihsel olarakbu sorunun köylü serfliği ve feodalizme karşı birmücadele olarak başladığını vurguladı. Kapitalistüretimin gelişmesiyle birlikte ulusal sorununbağlarının farklılaştığına değindi.

Ekim Devrimi’yle sınıfsal ayrımlarınçözümlendiğini, uluslara kendi kaderini tayin hakkıverilmesiyle ulusal sorunun da çözüme kavuştuğunadikkat çekti.

Türkiye’de ulusal sorun deyince Kürt sorunununanlaşılması gerektiğini vurgulayan BDSP temsilcisi,Kürt halkının sömürgeleştirilen, asimile edilmeyeçalışılan bir ulus olduğunu vurguladı. Osmanlıdöneminde başlayan sömürgeciliğin, Cumhuriyetdönemiyle devam ettiğinin altı çizilirken, 60’lıyıllarda başlayan ulusal uyanışın 80’li yıllarda PKKönderliğinde en kitlesel dönemine girdiğine dikkatçekildi. Hareketin ilk dönemlerinde Kürt ulusununbağımsız bir devlet kurmak istediğine ve bunudevrimci bir eylemlilik süreciyle devam ettirdiğine,ancak 1992’de bir yol ayrımına girilip İmralıteslimiyetiyle birlikte özgürlük taleplerinin yerininbirtakım kimliksel ve kültürel haklara sıkıştırılmayabaşlandığı vurgulandı. Gerçek çözümün sınıfsalmücadeleyle olacağının altı çizildi.

BDSP temsilcisi bugün bu topraklarda sınıfmücadelesini var eden ve geleceğin temsilcileri olanYeni Ekimler’in Partisi’nde farklı milliyet veuluslardan işçilerin olduğu vurgusunu yaparak, sınıfmücadelesini güçlendirme çağrısı yaptı.

BDSP temsilcisinin sunumunun ardından soru-cevap bölümüne geçildi. Bu bölümde PKK’ningeldiği çizgi, devrimcilerin tutumu ve devrimciönderlik sorunu tartışıldı. Son dönemde yaşanan işçidirenişleri ve özelde TEKEL direnişi örnekgösterilerek sınıf mücadelesinin halklar arasındakişovenizmi kırmak açısından önemine dikkat çekildi.Sınıf devrimciliğinin önemine bir kez daha vurguyapıldı.

Panel çağrısının afiş ve davetiyelerle yapıldığıetkinliğe 60 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Ankara’da “Ekim Devrimi veUlusal Sorun” paneli

Soruşturma ve ceza terörüne karşı üniversite kapısıönünde direnişte olan YTÜ öğrencisi Dilbirin Acardirenişini sürdürüyor. 26 Kasım günü gerçekleştirilen“Alternatif Üniversite” etkinliği ile dersler kapı önünetaşındı. “Direniş” konulu derste öğrenciler,akademisyenler ve Acar gibi direnişte olan işçiler biraraya geldi.

Alternatif üniversite, YTÜ kapısı önünde yapılanbasın açıklamasıyla başladı. Basın açıklaması veetkinlikte "Üniversitelerde baskılara ve yasaklara son!Eğitim hakkımızı istiyoruz! Cezalar geri çekilsin, sınavhakkı tanınsın! / YTÜ Direnişi" pankartı açıldı.

Basın açıklamasının ardından, ÇHD Yönetim KuruluÜyesi Av. Gülvin Aydın söz aldı. Aydın yaptığıkonuşmada, üniversiteleri aklın ve bilimin yönetmesigerektiğini ancak, keyfi soruşturmalarla bunun tamtersi uygulamalarla üniversitelerin yönetildiğinisöyledi. ÇHD olarak, desteklerini sunmaya devamedeceklerini de söyledi.

Aydın'ın konuşmasının ardından, "AlternatifÜniversite" etkinliğine geçildi. Etkinlik AraştırmacıGaye Yılmaz’ın yaptığı konuşma ile başladı. Yılmazyaptığı konuşmada, eşit, parasız, anadilde eğitimistediklerini belirtti. Yılmaz, insanların; sistemindoğruları ve yanlışlarıyla şekillendiklerini belirterek,bu sistemin ücretli olarak çalışmayı doğru olarak kabulettiğini söyledi. "Ama üretim sadece ücret karşılığındamı yapılıyor? Resmi bir yerde değilse üretim değilmidir?" diye soran Yılmaz, sistemin üretime bakışaçısını eleştirdi. Yılmaz, buradaki direnişin aynızamanda, resmi bir eğitim kurumunun kendisini deeleştirdiğini belirterek, "Burada sadece öğrencileryok, işçiler, eğitim emekçileri de var. Dayanışmayagüzel bir örnek ve dayanışmanın yayılmasını istiyoruz"dedi. Mücadelenin, soruşturmalara, cezalara olduğugibi; "Kiralık işçi büroları"na karşı da devam etmekzorunda olduğunu söyledi.

“Direniş�özgürleştirir!”

Yılmaz'ın yaptığı konuşmanın ardından, söz alanBETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan, tersanelerdekiağır çalışma koşullarına ve iş cinayetlerine değinerek,birçok arkadaşının tersanelerde iş cinayetine kurbangittiğine tanık olduğunu belirtti. "Tek yolun, mücadeleve direniş olduğunu gördük" dedi. Birçok öğrencininzor koşullarda eğitim gördüğünü kendisinden debildiğini söyleyen Kızılaslan, "Hepiniz işçi ve emekçiçocuklarısınız" diyerek, sistemin düşünmeyen,sorgulamayan bir gençlik yarattığını söyledi.

Kızılaslan, konuşmasının devamında şunlarısöyledi: "Direniş bir insanı özgürleştirir... YTÜ direnişi,sınıf mücadelesi açısından da önemlidir. Direnişlertekil olabilir. Az kişi olabiliriz ama inandığımız bir davavar. İnsanların kafasındaki zincirleri kırmak için tek kişide olsak, mücadeleye devam edeceğiz."

Acar:�“Direniş�özgürlük�için”

Etkinliğin sonunda, YTÜ direnişçisi Dilbirin Acar birkonuşma yaptı. Acar, direniş sürecine değinerek, 200gündür kapının önünde yoğun bir faaliyet içindeolduğunu söyledi. Öğrencilerin de kendisorunlarından yola çıkarak direnişe destek verdikleriniifade etti. Acar, bu direnişin sadece soruşturmalarıngeri çekilmesi için değil, afişlerin asılabilmesi,bildirilerin dağıtılabilmesi için de yapıldığını ve buyüzden de destek gördüğünü söyledi.

"Ayrıca, buradaki direniş fabrika direnişlerindenayrı değil, bunun için herkesin destek sunmasıgerekiyor" dedi. Etkinlik, atılan sloganlarla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

YTÜ'de dersin adı "Direniş!"

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

24 Kasım günü Mustafa Türkel ve korumalarınınsaldırısına uğrayan TEKEL işçileri, 28 Kasım günüİstanbul ve Diyarbakır’da eylemler gerçekleştirdi

Saat 18.30’da Beyoğlu Galatasaray Lisesiönünde biraraya gelen TEKEL işçileri ile destekveren ilerici ve devrimci kurumlar meşalelerleyürüdüler.

Taksim Tramvay Durağı’na gelindiğinde kitleoturma eylemi yaptı. Basın açıklamasına geçilmedenönce destek verenlerden Türkan Albayrak, RuhanMavruk, Bilgesu Erenus ve Temel Demirer direnişiselamlayan konuşmalar yaptılar.

Tek Gıda-İş teşhir edilmeli

Konuşmaların ardından Trabzon TEKEL işçisiSalim Yılmaz basın açıklamasını okudu. Yılmaz,DİSK’in ve KESK’in mücadelenin en önünde yeralmaların gerektiğini vurguladı ve TEKEL işçilerininbeklentilerinin bu olduğunu söyledi. Son olarakTEKEL işçilerinin İstanbul, İzmir, Ankara,Diyarbakır ve Adıyaman’da mücadeleyi yenidenörgütlemeye başladığını belirterek mücadelelerinin4/C iptal edilene kadar süreceğini dile getirdi.

Açıklama sonunda TEKEL işçisi Metin Arslansöz alarak mücadele sürecini aktardı. Kendilerineyönelik saldırıya da değinen Arslan, sonuna kadardireneceklerini belirtti. Eylem Emeğe Ezgi’ninsöylediği marşlarla son buldu.

Soruşturma talebiTEKEL işçileri 29 Kasım günü İstanbul

Taksim’deki Türk-İş 1. Bölge Temsilciliği’ne Türkelhakkında şikayet dilekçesi verdi.Temsilcilik önünde toplanan TEKEL işçilerigörüşme talebinde bulundular. Görüşme öncesibasına açıklama yapan Cevizli TEKEL işçisi MetinArslan, 78 günlük Ankara sürecine değinereksendikanın kendilerini yarı yolda bıraktığını söyledi.İkinci kez direnişe geçmelerinin sebebinin verilensözlerin tutulmaması olduğunu belirten Arslan,“Sendikanın bize sahip çıkmasını istediğimiz için,4/C’nin iptal edilmesini istediğimiz için buradayız”dedi. Uğradıkları saldırıya da değinen Arslan, Türk-İş’e bu saldırıyla ilgili suç duyurusunda bulunmayageldiklerini ifade etti.

TMMOB İKK Sekreteri Tores Dinçöz, İstanbulTabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu ve

KESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem SözcüsüAli Gün de TEKEL işçilerine desteklerini sundular.Görüşmeye alınan TEKEL işçileri, 4 Ekim 2010tarihinden bu yana neden eylemde olduklarını içerenve 24 Kasım Salı günü uğradıkları saldırıyla ilgiliTürk-İş’in idari ve disiplin soruşturmasıbaşlatmasını, Türk-İş Genel Merkezi’nin bu konuylailgili açıklama yapmasını istedikleri dilekçeleriniTürk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak’averdiler. Bir açıklama yapan Büyükkucak, sendikalarındemokratik kuruluşlar olduğunu, sendikalarınüyelerinin haklarını korumak ve kollamakla görevliolduğunu söyledi. Verilen dilekçeyi sendikamerkezine ulaştıracağını belirten Büyükkucak,Mustafa Türkel ve yönetim kuruluyla bir arayagelmeyi talep edeceklerini ifade etti. Büyükkucak,amaçlarının işçilerin mağduriyetini ortadankaldırmak olduğunu belirterek, “Ankara ile burayıbir araya getireceğiz” dedi. Büyükkucak, arada biriletişim sorununun olduğunu belirterek, “Türk-İşgerekli hassasiyeti gösterecektir, göstermekzorundadır” dedi.

Suç duyurusuTEKEL işçileri, uğradıkları saldırıyla ilgili 30

Kasım günü Sultanahmet Adliyesi’nden suçduyurusunda bulundular.

Sultanahmet Parkı’nda bir araya gelen TEKELişçilerine Ruhan Mavruk, Pınar Sağ ve ÇHDİstanbul Şubesi’nden avukatlar da destek verdi.“Saldırının sorumlusu Mustafa Türkel’dir.Saldırganlar cezalandırılsın! / TEKEL işçileri”pankartının açıldığı eylemde Ruhan Mavruk ve PınarSağ birer konuşma yaparak sonuna kadar TEKELişçilerinin yanında olacaklarını belirttiler.

İzmir TEKEL işçisi Arzu Güneş tarafındanokunan basın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:“Sendika yönetimi asli görevini yerine getirmeyereksuç işlemiştir. Sendikal faaliyetimizi engelleyerek suçişlemiştir. Bu suçlarını bastırmak için bize saldırmış,yaralanmamıza neden olmuştur”

Açıklamanın ardından Mustafa Türkel, şoförüErkan Tabancılar, koruması ve o gün görevde olanözel güvenlik görevlileri ile olay sırasında oradabulunan resmi ve sivil polisler hakkında suçduyurusunda bulunuldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

“Öğretmenler Günü”ndeTire’de kitlesel protesto

İzmir’in Tire ilçesinde TEKEL işçilerine destek vermekamacıyla 22 Mayıs günü gerçekleştirilen yürüyüşnedeniyle 29’u öğretmen 35 kişi hakkında açılan dava 24Kasım günü görüldü. Mahkeme 35 kişinin beraatinekarar verdi.

İzmir’den otobüslerle desteğe giden KESK’liler, ilericive devrimci kurumlar Tire’de bir eylem gerçekleştirdiler.Tire İstasyonu önünde toplanan yaklaşık bin kişilik kitleTire Adliyesi önüne geldi. TEKEL�işçileri, Tek�Gıda-İşSendikası, İzmir�Sendikalar�Birliği�ve Eğitim�Sen,pankartlarıyla eyleme katıldılar.

İstanbul TEKEL işçilerinin dayanışma mesajınınokunduğu eylemde İstanbul’da Tek Gıda-İş önündebekleyişlerini sürdüren TEKEL işçilerine yapılan saldırıkınandı.

Yürüyüşe öğrencilerin katılımı ve halkın desteğidikkat çekiciydi. Yürüyüşün başladığı sırada yolun trafiğekapatılma konusunda polisle tartışma yaşandı. Adliyebahçesinde yapılan açıklamayı Eğitim Sen 1 No’lu ŞubeBaşkanı Ali�Rıza�Özer okudu.

Eylemde konuşan Eğitim Sen Genel Başkanı ZübeydeKılıç, 24 Kasım gününü kabul etmediklerini söyledi ve bugünün yaşanan baskıları mazur göstermek için verildiğinisöyledi.

Konuşmasını Tireli eğitim emekçilerininyargılanmasını protesto ettiğini söyleyerek sürdürenKılıç, öğretmenlere yönelik hak gasplarına değindi.Atanması yapılmayan öğretmenlerin durumundanbahsetti. Konuşmasını mücadelelerinin devam edeceğinisöyleyerek bitirdi.

Mahkemenin bitiminde öğretmenlerin beraat ettiğisöylendi. Bu karar sloganlarla karşılandı. Eyleme BDSPde destek verdi.

“Yargılananlar”�değerlendirdi�

Dava süreci ve mahkemenin verdiği beraat kararıüzerine konuştuğumuz Eğitim�Sen�Tire�Temsilcisi�EyüpAksoy ve Tuncay Özcan “Haklılığımız mücadelemizdengeliyor” diyerek beraat kararını değerlendirdi.

Tire’de devrimci bir sendikal çizgi ile mücadeleettiklerini dile getiren Özcan, katıldıkları bir dizieylemden kaynaklı haklarında açılan soruşturmalardanbahsetti.

2009 yılının Kasım ayında KESK’in çağrısıyla “grev vetoplu sözleşme hakkı” için yapılan eylem nedeniyleilçede öğretmenler hakkında idari cezalar verildiğinibelirten Aksoy, uyarı eylemine katıldığı için 143 eğitimemekçisinin ceza aldığına dikkat çekti. Bu kararı AİHM’egötürdüklerini belirtti.

Bu süreçte AKP İlçe Teşkilatı önünde oturma eylemiyaptıklarını belirten Aksoy, “Bize dayatılanları tersineçevirdik, geri adım atmadık” dedi.

Tire’de çok yönlü baskılara dikkat çeken Aksoy Kürtöğrencilerin kaldığı yurda dönük linç girişimine de vurguyaptı. Bütünlüklü baskı politikalarının işletildiğinisöyleyen Aksoy, eğitim emekçilerinin yoğun bir baskı ilekarşı karşıya bırakıldıklarını belirtti.

Tüm bunlara karşı 22 Mayıs’ta 250 kişilik bir eylemyaparak baskıların kendilerini yıldırmayacağınıduyurduklarını ifade eden Aksoy, bu eylemin desoruşturma saldırısıyla sonuçlandığını dile getirdi. 40kişinin ifadeye çağrıldığını belirtti.

24 Kasım günü görülen duruşmaya da değinenAksoy, beraat kararını şu sözlerle değerlendirdi:“Haklılığımızı mücadelemizin güçlülüğünden alıyoruz”

Dava açılan 35 kişiden biri olan Tuncay�Özcan damücadelenin önemine vurgu yaparak, haklı taleplerinisahiplenmeye devam edeceklerini söyledi.

Kızıl Bayrak / İzmir

TEKEL işçilerinin mücadelesi sürüyor...

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Sınıf hareketi24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

BETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan, kalemealdığı direniş güncesiyle gelişmeleri aktarmaya devamediyor. BETESAN direnişçisi hafta boyunca kalemealdığı güncelerle 2 Aralık’ta görülen işe iade davasınakatılım çağrısında bulundu.

106. gün...(...) Bir işçi dostumuz uğradı uzun zamandır

görmüyorduk. Yaşadığı toplumu değiştirmek değil,bırakıp kaçma derdinde herkes, yurtdışına çalışmak içinçıkacakmış. Ne yapalım bıktım bu koşullardaçalışmaktan diyor ama kendisinin de ifade ettiği gibiherkes kendini kurtarma derdine düşmüş. Kendilerinide kurtaramıyorlar ya daha kötü koşullarda hayat akıpgidiyor.

Bir grup işçi arkadaş geldi. Gece mesaisindengeliyorlarmış, buralara yeni gelmişler eski direnişçiişçilerden mücadelenin eskisi gibi olmadığındanbahsediyor. Sürecin ne aşamada olduğu üzerinekonuşuyoruz. “Bu sadece senin direnişin değil ki” diyorbir işçi, bu bizim mücadelemiz herkesin sahip çıkmasıgerekir. Uzun zamandan sonra böyle işçileri görmekdaha da umut verici. Uyumak için evlerine gidiyorlar.Yoldaş dernekten çay ve kahvaltılık bir şeyler getiriyor,işçi arkadaşlarla çay içiyoruz. RMK tersanesinde bir taşeron firmada iş kazası geçirenbir işçi arkadaş geldi. O da bizi arıyormuş. (...)

Gemi işçisi bir arkadaş işi bitmiş memleketegidiyormuş, “Kazım Koyuncu’ya senin selamınıgötürecegim” abi diyor. “Uşaklara bol selam” dedim.Bugün ölümden döndük. Araba çadıra girecekti kidireksiyonu kırınca çadırın önünde duran araca çarptı.

İsviçre BİR-KAR’dan dostlarımız aradılar, halimizihatırımızı sordular. Yürekleri her zaman bizimle atandostlarımız bize güç veriyor.

(...)TEKEL işçilerine destek olmak için yapılacakbasın açıklamasına katıldık. Sendika binasının önünebir yürüyüş gerçekleşti. Basın açıklaması okunduktanve işçilere yapılan uygulamalar kınandıktan sonra,gözaltında olan işçilere destek olmak için karakoladoğru yürüyüşe geçtik. “Her yer TEKEL, her yerDİRENİŞ!” sloganlarıyla yürüdüğümüz yolu eylemalanına çevirdik.

(...)Gerçekten sendikacılar işçilere çok kötüsaldırmış. Ama unutmasınlar ki işçilere kalkan ellerikırarlar. TEKEL işçisinin verdiği mücadele köleceçalışma koşullarına karşı verilen mücadeledir. Bizimmücadelemizdir. Arkadaşlar çıktıktan sonra biz deayrılıyoruz. Sadece gökyüzü gözüktüğü için yönümüzübulmakta biraz zorlanıyoruz. Ama deneyimli birarkadaşımız sayesinde çıkıyoruz. Karakola kadar olanyürüyüş, de aklıma o görkemli günlerin geleceği,sokakları işçilerin zaptedeceği günlerin provası gibigeldi.

24.11.10/ Çarşamba

107. gün...Direnişin 107. günü. Dün TEKEL eylemine

gittiğimiz için direniş çadırını erken kapatmıştık. Bunufırsat bilen BETESAN patronu duvarlara yazdığımızyazılamaları sildirmiş, karalatmış. Çantadan boya ilesilinen yazıları tekrar yazdım. Sabah yağmur olancahızıyla yağıyor, çadırı kurarken ıslandık.

Tersaneden bir işçi grubu arkadaş geliyor çadıra,neler yaptıklarımızı soruyorlar anlatıyorum. Uzun birsüre oturduk sohbet ettik. Bize büfeden çayısmarladılar, neden işe gitmediklerini sordum, “bugüngitmeyeceğiz canımız sıkıldı” diyorlar, yağmurlu

havada tehlikeli oluyor gemide dışarıda çalışmakdiyorlar. Gerçekten de kışın gemilerde çalışmakzorlaşıyor. Bugün tersanelerde her zamankine oranlaaşırı bir hareketlilik var. Çadırda da öyle çok kalabalıkbugün. Akşama kadar çok yoğundu bugün çadır,tersane işçilerinin istilasına uğradı.

Akşam yağmur hızını arttırdı. Çadırın önündekiçukur suyla dolunca yine işçilerin korkulu rüyasıoluyor. Hızla geçen arabalar işçileri sırılsıklam yapıyor.BETESAN patronu bugün hop oturup hop kalkıyor.Çadırda işçileri görünce korkusu daha da büyüyor.Onların korkularını büyüteceğiz.

25.11.10/ Perşembe

108. gün...Direnişin 108. günü bugün. Yıldız Teknik

Üniversitesi’nde direnişte olan öğrenci arkadaşın veüniversite öğrencilerinin yaptığı ‘Alternatif Ders’etkinliğine katıldım. Öğrenci arkadaşlar yapacaklarıetkinlikle ilgili bir basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Derse başladık. Gaye Yılmaz hoca dersin ilkkonuşmasını yaptı. Sonra ben de bir konuşma yaptım.Direnişçi öğrenci arkadaşımız kendi sürecini anlatan birkonuşma yaptı. Yağmurun yağmasına rağmen, betonzeminin üzerine oturan mücadeleye inanmışöğrencilerle güzel bir ders geçti. Kendi haklılığınainanmış insanların her türlü koşulu kendilerineçevirebileceğini gösteren iradeyi görmek benim içinonur verici. Oradaki en büyük ders hayatınkarşısındaki, haksızlığa karşı gelen direnişlere, hiçbirgücün yetmeyeceğini gösteriyor. Büyük bir ders işledik,çok şey öğrendik. Yaşasın YTÜ direnişi!

26.11.2010/ Cuma

109. gün...(...) Dün üniversiteli arkadaşların yaptığı etkinliğe

katılmıştım bunu fırsat bilen BETESAN patronuyazılamaların üzerini karalatmış. Çadırın yanınayaptığım bir yazılamayı sildiler, ben iki tane yaptım,yine sildiler. Bu kez karalamışlar, ben bu kez her tarafayaptım hiç boşluk kalmayacak şekilde. Yazıları görenişçiler ‘helal olsun bir senle baş edemiyorlar’ diyorlarben de diyorum ki ‘birlik olsak hiç kimse duramaz’.Yazılamalar sadece BETESAN patronunu değil bütünpatronları korkutuyor. Yazılamaları sildirenlerin birtanesi de SELAH patronu. Tuzla polisi geldi. ‘neden bukadar yazılma yaptınız’ diyor. Bir tane yazsanız yetmezmi diyor. Başkan anlatıyor durumu. Sildireceklerini

söylüyorlar yazılamaları, elimde boya kutusu, dahabüyüğünü yazarız diyoruz. Çekip gidiyor.

Bir gün işe gitmediği için işten atılan işçi arkadaşgeldi çadıra. ‘Böyle bir şey olmaz’ diye isyan ediyor.(...)

(...) Duvarda boşluk kalmış onu doldurayım derkenelimde boya, yazının yarısında bir araba durduyanımda.’ Kapıyı neden boyadığımı’ sordu. Ben dedirenişte olduğumu haksızlığa uğradığımı, BETESANpatronunun karşısı olduğu için yazdığımı söyledim.Kapı kendilerinmiş, ÇEKSAN Tersanesi’nin sahibiGİSBİR’in başkanı Murat Bayrak’ın yani. Bana birdaha oraya yazı yazmamamı söyledi. Benim sorunumonlarla değilmiş. Ben de kapıya bekçi dikmelerini, bukonuşmasından sonra gidip yazacağımı söyledim.Sonra ‘rica ediyorum’ yazma dedi. (...)

27.11.10/ Cumartesi

111. günRüzgâr o kadar hızlı esiyor ki neredeyse çadırı

götürecek. Tersane işçileri ile selamlaşıyoruz. Sessiz birgün tersanelerde. 2 Aralık’ta görülecek duruşma içinozaliti asıyorum ama rüzgâr fırlatıyor. Patronlarlauğraştığımız yetmiyormuş gibi birde rüzgârlauğraşıyoruz.

Dışarıda rüzgâr esiyor, ama çadırın içi sıcak. İşaramak için gelen işçilerle sohbet ediyoruz. İşsizliğinancak mücadele ile çözüleceğini anlatıyorum.Gebze’den emekçi kadınlar bugün ziyaretimizegeldiler. Bize kendi yaptıkları, pasta ve tatlılardangetirdiler. ÇEL-MER işçilerinin eşlerinden bir ablageldi. Yaşadığı süreci bize aktardı. Sizin gibi insanlarıçok kötü tanıtıyorlar, o yüzden herkes sizden çekiniyor,ama gerçek insanlar sizlersiniz diyor. Küçük direnişçi,siz slogan atmıyor musunuz diyor? Daha 5 yaşında.Uzun sohbet ediyoruz emekçi kadınlarla. Çadırdanayrılırken slogan attırıyor ufaklık hepimize. BETESANpatronu çadırın hareketlendiğini görünce odasındadolaşmaya başlıyor. İşçi arkadaşlarla sohbet ediyoruz,tersanelerde hastaneden yararlanmak için prim gününütutturamamaktan yakınıyor. Çünkü kuralsızlığın anamekânı Tuzla, bugün iş var yarın yok, dolayısıyla günsayısı tutmuyor.

Akşam hava kararıyor. İşçi arkadaşlarla çadırıtoparlıyoruz. Çadırı toparlarken hafif bir kazageçiriyoruz neyse ki bir şey olmadı. 2 ARALIK’TAgörülecek mahkemeye tüm emek dostlarınıbekliyorum.

29.11.10/ Pazartesi

BETESAN’da direniş ateşi büyüyor!

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Dünya Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010..

Faşist bir parti olan NPD tarafından 27 Kasım2010 tarihinde Almanya’nın Essen şehrinde yabancıdüşmanı ırkçı bir miting yapılmak istendi. Mitinginyapılacağı yer olarak ise, yoğunluklu olarak göçmenkökenliler olmak üzere, yoksulluk şartlarındayaşamak zorunda bırakılan yerli nüfusun oturduğu,işsizlik ve her türlü sosyal kısıtlamalardan fazlasıylapayını almış olan, Katernberg semtinin seçilmişolması ise hiç de tesadüfi değildi.

Hem böylesine bir semtin seçilmiş olması, hem deırkçı faşist parti tarafından öne çıkartılan“Okullarımız ve mahallelerimizde artan yabancı

nüfusu”, “Alman ve yabancı öğrencilerin sınıflarının

ayrılması”, “Yabancıların ülkelerine geri

gönderilmek istenmesi” başlıkları tanıdıktı. BugünNPD isimli faşist partinin öne çıkardığı sloganlar,dün bunların öncelleri olan NSDAP adlı Hitler’inpartisi tarafından dile getirilmişti. Alman olmayan veYahudi halklara ait insanların evleri ile birlikteyakılarak katledildiği, başta Yahudiler olmak üzere“Ari” olmayan halklara ait bütün öğrencilerin Almanokullarından sürgün edilmeleri gerçeğini hatırlattı.Bu tarihsel gerçek, eğer bugünden müdahaleedilmezse yarınların neler getirebileceği konusundaibret verici örnekler olarak hafızalara kazınıyor.

Irkçılık ve faşizm tehlikeye dönüştü

Tüm Avrupa ülkelerinde hızla yayılan ırkçı vefaşist gelişmeler, başta bu ülkelerin işçi ve emekçileriolmak üzere göçmen emekçiler için de bir tehditolmaktan çıktı ve açık bir tehlikeye dönüştü.

Sürecin böyle gelişmesindeki temel faktörlerşöyle sıralanabilir: Avrupa ülkelerinde, kapitalizminkrizinin yarattığı yıkım başta işsizlik olmak üzere,toplumun tüm emekçi kesimlerinde hızla gelişenyoksullaşmayı beraberinde getiriyor. Krizinfaturasının emekçilere ödettirilebilmesi için birçoksaldırı paketi hazırlanıp uygulamaya konuluyor. Bupaketleri sorunsuz olarak hayata geçirebilmek için isehem polis devleti uygulamaları devreye sokuluyorhem de saldırıların hedefi olan işçi ve emekçilerırkçılık ve şovenizm ile zehirleniyor. Bu amaçlasermaye devleti, hizmetindeki tüm kurum veolanakları ile yalan ve demagojiye dayalı kesintisizbir faaliyet yürütüyor. Bu amaçla, bugünler içinbeslediği tüm faşist örgüt ve partileri allayıppullayarak yeniden polis devleti koruması altındapiyasaya sürüyor. Bu partiler ve örgütler aracılığıylaulusalcılık, milliyetçilik fikri hızla körükleniyor.Başta işsizlik, yoksulluk, konut sorunları, toplumsalçürümenin her biçimi olmak üzere yaşanan birçok

sorun; işsizlikten en çok etkilenen, ağır yoksullukkoşullarında Gettolar’da yaşamaya mahkum edilenyabancılara fatura edilerek onlar hedef gösteriliyor.

Bugün şehirlerin belli semtlerinde yaşananyabancı yoğunlaşması ise yıllardır bizzat devlet eliyleuygulanan bir politikanın sonucudur. Hiçbir şekildegöçmen işçi ve emekçilerin özel bir tercihi olmuyor.Toplumun gündeminden hiç düşürülmeyen ve herseferinde yabancıların üzerinden gerici tartışmalaravesile olan bir diğer gerici saldırı ise entegrasyonsorunu. Tüm yabancılardan koşulsuz şartsız uyumsağlamaları beklenen bu politikanın kendisi ise devleteliyle körüklenen ırkçı çabanın bir başka yanınıoluşturuyor. Burada sorulması gereken asıl soru neye,hangi ileri değerlere ve kültüre uyum sağlanacağısorunu.

Kendisi dışındaki diğer bütün azınlıklara,kültürlere koşulsuz şartsız dayatılan uyum politikalarıve bunun üzerinden her gün medya yolu ileyürütülen, yabancıların suçlandığı, hedef gösterildiğibu çabalar ise ırkçılığa meşruiyet kazandırmaktanbaşka bir amaca hizmet etmiyor. Sınıflar üstü birkültürün olamayacağı bilimsel gerçeğinden hareketleher sınıf birçok diğer özgünlüklerinin yanısıra kendisınıf kültürünü de yaratıyor. ‘Entegrasyon’tartışmalarının da bu gerçek ışığında kavranması veeğer uyum sağlanacaksa bütün uluslardan işçi veemekçilerin yüzyıllar boyunca insanlığın kurtuluşumücadelesi içerisinde ortak bir şekilde, eşitlik,özgürlük, kardeşlik ve sınıfsız sömürüsüz bir dünyaidealine bağlı olarak yaratılan değerler birikimine veonun şekillendirdiği kültürlere uyum gerçek çözümyolu olarak gösterilmelidir.

Tarihsel deneyimlerin ortaya çıkardığı bir diğergerçek ise, kapitalizmin kriz yıllarının devriminolanaklarını yarattığı gibi aynı zamanda devrimciçalışma ve çabanın eksik olması durumundatoplumda gericiliğin hızla gelişebileceği ve bugelişmelerin de faşizmin kitle tabanınıoluşturabileceğidir. Almanya’da, İtalya’da,İspanya’da iktidara gelen faşist partilerin ortaközelliği tüm sermaye gruplarının yanısıra, toplumunen yoksul kesimlerinin de desteklerini alarak butarihsel sürece damgasını vurmalarının bir an olsununutulmamasıdır. Bugün bizlerin temel görevi ise,işçi ve emekçilere yönelik ırkçı, faşist propagandayakarşı kesintisiz bir faaliyet içinde olmasorumluluğudur. Yerlisiyle, göçmeniyle her ulustanişçi ve emekçilerin ortak düşmanının sermaye devletiolduğu, ancak birlikte ve tabandan gelen örgütlü birmücadele yoluyla insanca, işsizliğin, yoksulluğun,sömürünün, aşağılanmanın, ırkçılığın olmadığı birdünyanın mümkün olabileceği bıkıp usanılmadananlatılmalı, bunun gerekleri için çaba sarfedilmelidir.

Essen şehrinde yaşanan ve başından beri tabanörgütlenmesine dayalı, ön toplantılarına 200`denfazla emekçinin katıldığı örnek bir çalışma yürütüldü.700’e yakın ilerici, devrimci, anti-faşist kişininyanısıra kurum ve partilerin ortak bir çabası ile ırkçıfaşist NPD’nin provokasyon çabası boşa düşürüldü.BİR-KAR çalışanları üzerinde “Faşizme karşı omuzomuza!” yazılı pankart ile etkinliğe katıldı. BİR-KARGençligi adına yapılan konuşma ise, büyükçoğunluğu genç olan katılımcıların olumlu tepkilerinialdı.

Kızıl Bayrak / Essen

Essen’de ırkçı etkinlik engellendi

Öğrenciler eğitim haklarınısokaklarda savunuyor

İtalya ve İngiltere’de öğrenciler sokaklara çıkarakeğitim alanındaki neo-liberal düzenlemeleriprotesto ettiler. Her iki ülke, geçtiğimiz haftadan buyana militan eylemlere sahne oluyor. Öğrencilerüniversite işgalleriyle, kitlesel gösterilerle tepkilerinidile getiriyorlar.

İtalya İtalya’da eğitim harcamalarındaki kısıtlamaları

protesto eden öğrenciler ve akademisyenlereylemlerini sürdürüyor.

25 Kasım günü binlerce öğrenci Roma’dabulunan Senato ve Temsilciler Meclisi’nin önündeoturma eylemi yaptı. Öğrencilerin senatoya girmegirişimi ise sert müdahaleye konu oldu.

9 milyar euro’luk kesinti ve yaklaşık 130 bin kişiyietkileyecek işten çıkarmalara karşı öğrencilertepkilerini üniversiteleri işgal ederek gösterdiler.Öğrenciler yaptıkları yazılı açıklamada, hükümetinüniversite ve araştırmacılığı yok etmeyiamaçladığını, bunun karşısında duracaklarınıbelirttiler. Milano, Floransa, Roma, Napoli veCatania da dahil olmak üzere birçok kenttekiüniversiteleri işgal ettiklerini, tasarının üniversiteninüzerine yerleştirilmek istenen mezar taşı olduğunubelirttiler.

Öğrenciler Pisa Kulesi’ne girişleri engelledi

2 binden fazla öğrenci Pisa Kulesi’ne girişleriengelledi. Kuleyi ziyaretlere kapatan öğrencilerkuleye “Reforma hayır” pankartı astılar.

Bunun yanısıra Kolezyum da öğrencieylemlerinin adresi oldu. Roma’da yüzlerce öğrenci,amfi-tiyatro içinde eylem gerçekleştirdi.Kolezyum’un antik şehre bakan yüzüne “Kesintilerehayır” pankartı asıldı.

30 Kasım günü, “Her şeyi engelle!” günükapsamında çeşitli eylemler gerçekleştirildi.

Özellikle Roma ve Milano’da yapılan eylemlersebebiyle trafikte büyük aksamalar yaşandı.Roma’da Temsilciler Meclisi ve civarı gösterilernedeniyle trafiğe kapatıldı. Corso Caddesi’ndeöğrenciler ile güvenlik birimleri arasında çatımaçıktı. Öğrenciler tarafından taş ve şişe yağmurunatutulan polis, cop ve göz yaşartıcı bomba kullanaraköğrencilere saldırdı.

Brescia’da ise İktisat Fakültesi’nin ardındanbelediyeyi de işgal girişiminde bulunan göstericilerepolis müdahale etti.

Milano, Catania, Trieste, Pisa, Perugia veBologna’da tren istasyonları, Bari’de CavourCaddesi’ndeki köprü, Cosenza’da otoban, Catania’daise devlet televizyonu RAİ’nin bürosu işgal edilenyerler arasındaydı.

İngiltereİngiltere’de harçların yükseltilmesi nedeniyle

gerçekleştirilen eylemler yaygınlaşarak devamediyor. Bu süreçte düzenlenen üçüncü eylemgününde dondurucu soğuğa rağmen öğrencilerbirçok kentte sokağa çıktı. Öğrenciler harçlarınyükseltilmesinin yanısıra eğitim bütçesinde kısıntıyagidilmesini de protesto ediyorlar.

Eylemler Londra, Leeds, Birmingham, Sheffield,Edinburgh, Liverpool, Manchester ve Bristolşehirlerinde gerçekleştirildi.

Toplu gösterilerin düzenlenmediği birçok şehirdede üniversite kampüsleri öğrenciler tarafından işgaledildi.

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Dünya26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Afrika’dan getirdikleri kadınlı, çocuklu bir kabileyihayvanat bahçesinde sergileyen İsviçre’nin bu tutumuhala belleklerdeki yerini korurken, İsviçre devleti gericitarihine 28 Kasım’da yapılan halk oylaması ile kara birleke daha ekledi.

İsviçre Halk Partisi (SVP) tarafından toplananimzalarla halk oylamasına sunulan ve İsviçre’deyaşayan tüm göçmenleri ilgilendiren gerici bir yasadaha kabul edildi.

Bu yasaya göre “suç işleyen yabancılar” sınırdışıedilebilecekler. Seçim propagandası süresince her türlükirli yönteme başvurarak oy avcılığı yapan SVPmaalesef emeline ulaştı. İnternetten indirdikleriherhangi bir fotoğraftaki kişinin gözlerinin üzerine çizgiçekerek, “tecavüzcü İvan...”, “dolandırıcı Ali...” diyeafişe eden ve halklar arası düşmanlık tohumları eken buparti, seçimden aldığı sonucun verdiği cesaretlegöçmenlere hayatı zehir eden yeni referandumun yoldaolduğunun “müjdesini” vermekte de gecikmedi.Katılımın öncellerine göre daha yüksek olduğu buseçimde katılım oranı yüzde 53 civarındaydı. 2 milyon641 seçmenin, 1 milyon 398 bini, yasanın kabulüyönünde oy kullandı. 1 milyon 244 bin seçmenin tercihiise yasanın reddi doğrultusunda oldu. Toplam 26kantonun 21’inde oy çokluğu yasa lehine olurken,Fransızca konuşulan ve Romandi kantonları olarakbilinen 5 kantonun dördünde oy çokluğu bu gericiyasaya karşıydı. Basel’de de oy çokluğu yasadan yanadeğildi. 19 Almanca konuşan kanton, bir İtalyanca vebir de Fransızca konuşan toplam 21 kanton yasa lehine;biri Almanca, diğerleri Fransızca konuşan kantonlarolmak kaydıyla 5 kantonda da oy çokluğu yasa aleyhineidi.

İsviçre çapında 150 bin oy farkı ile kabul edilenyasa, sadece bir insanlık ayıbının değil, aynı zamandainsan haklarına aykırılığın simgesidir. İşlerine geldiğizaman o çokça dillendirdikleri “uluslararası hukuk”a veİsviçre’nin kendi Anayasası’na da ters düşmektedir. Halböyle olunca sermayenin temsilcileri bu “tersliğe” birkılıf bulmak için hararetle çalışmalara başladılar bile.

Bu yasa neyi öngörüyor: Reşit olmayan bir gencin işlediği suçtan dolayı

sınırdışı edilmesi söz konusu olduğunda, bu yasa gereğiailesi ile birlikte sınırdışı edilebilecek. Yasadan öncereşit olmadığından sınırdışı edilemiyordu. Reşitolmayan gencin sınırdışı edilme kararı aynı zamandaailesinin de sınırdışı edilme kararı sayılabilecek vebunun için yeni bir hukuki sürecin önü kapatılmışoluyor. Vergi suçu vb. de bu çerçevede ele alınabilecek.

Sıraladığımız bu suçlara göre daha ağır sayılabileceksuçlar zaten bu kapsama giriyor. Bugünkü istatistikleredayanılarak yapılan bir hesaplamaya göre, söz konusuyasa kapsamında yılda en az iki bin göçmen sınırdışıedilebilecek.

SVP denilen bu faşist partinin geçmişi 1970’lerdeSchwarzenbach hareketi olarak bilinen, faşistNatsiyonal Hareket’e (Nationalen Aktion)dayanmaktadır. Schwarzenbach inisiyatifi 1970’teçoğunluğu İtalyan olan üçyüz bin göçmeni sınırdışıettirmek için bir referandum gerçekleştirdi. Ancak odönemin koşulları gereği sermayenin ihtiyaç duyduğuucuz iş gücü olan göçmen kitlesinin, sermayeninmilyonlar harcayarak sürdürdüğü bir karşı kampanya ileve sadece yüzde sekizlik bir oy farkı ile sınırdışıedilmesinin önüne geçilebildi.

Sosyal Demokrat Parti (SP) bu referandumdapatronların neden böyle bir kampanyayapmadıklarından yakınmakta.

Hemen söyleyelim nedenini: Birinci neden, odönemde sermaye böyle ucuz bir iş gücüne ihtiyaçduymaktaydı. İkinci neden, o dönemde kapitalistlerkarşısında bir başka blok, Sosyalist Blok olduğunubilerek adım atmaktaydı. Bugünlerde ona ihtiyaçduymamaktadır. Karşısında ne bir blok ve ne de bir sınıfhareketi mevcut. Bugün sendikalar ücretleri arttırmamücadelesi yerine, ücretleri koruma güdüsüyle hareketetmekteler.

Kapitalistler ucuz işgücünü de “kendivatandaşından” temin etmekte ve üstelik işsizlik vb.sorunların suçlusunun da göçmenler olduğunusöyleyerek her zaman ihtiyaç duyduğu halklar arasıdüşmanlığı da gündemde tutabilmektedir.

Kitlesel protestolar

28 Kasım Pazar günü yasanın kabulünün kesinleştiğisaat itibarıyla İsviçre’nin Zürich, Bern, Basel veCenevre kantonlarında yürüyüşler örgütlendi. BaselBİR-KAR kahveleri dolaşarak, hem yasanın teşhiridoğrultusunda propaganda yaptı hem de yürüyüşe çağrıyaptı. Kahvelerde yapılan çağrıdan dolayı hatırı sayılırbir katılım oldu yürüyüşe. Bu kısa süreye ve soğuğarağmen binlerce insan öfkesini dile getirmek içinsokaklara döküldü. Basel’deki yürüyüşe çoğunluğunuİsviçrelilerin oluşturduğu bin civarında bir katılımsağlanırken diğer yerlerde de benzer bir katılımgerçekleşti.

Basel’de “Kahrolsun gericilik!”, “Yaşasın halklarınkardeşliği!” vb. sloganlarını haykıran kitle, Markplatz’tayürüyüşe geçti. Başlangıçta 600-700 civarında olankatılım yürüyüş boyunca bine ulaştı. Yaklaşık iki saatlikbir yürüyüşün ardından aynı yere gelen kitle yapılankonuşmaların ardından dağıldı. Ertesi gün yapılanyürüyüşe, iş günü olmasına rağmen yaklaşık 600 kişikatıldı.

30 Kasım’da gerçeklestirilen eylemlerden biri deLozan’da yapıldı. Lozan’daki eylem, eksi 6 derecedekisoğuk hava koşullarına ve mesai saati içerisindeyapılmasına rağmen 1500’ü aşkın kişinin katılımıylagerçekleştirildi.Çoğunluğunu lise ve üniversite gençliğinin oluşturduğukitle ırkçılığa tok bir yanıt vermiş oldu.Eylemde yapılan konuşmalarda ve atılan sloganlardaırkçı-faşist UDC partisi hedef alındı.

BİR-KAR / Basel - Lozan

İsviçre kirli ve gerici tarihine kara bir leke eklendi

Irkçı yasa kabul edildiDünyadan...

İrlanda’da emekçiler ‘kemer’sıkmıyor

Kapitalist krizin faturasının ‘kemer sıkma’programlarıyla emekçilere ödetilmek istendiğiİrlanda’da binlerce kişi IMF ve AB patentli saldırıpaketine karşı alanlara çıktı.

27 Kasım günü İrlanda’nın başkenti Dublin’insokaklarını dolduran binlerce kişi Liffey’den şehirmerkezindeki GBP’ya yürüdü.

İrlanda Sendikalar Konfederasyonu (ICTU)tarafından organize edilen büyük yürüyüşeSIPTU, IMPACT, UNITE, TUI ve TEEU sendikalarıkatıldı. “Biz halkız, oylar elimizde” sloganınıatarak yürüyen eylemciler, bütçe kesintileriningerekli olmadığını belirterek, dört yıllık kemersıkma programıyla İrlanda değil bankalarınkurtarıldığı tepkisinde bulundu.

Liman işçilerinin greviengellendi

Yunanistan’da genel grevlerin ardındanbaşlayan sektörel grevler Yunanistan hükümetinikorkuttu. Liman işçilerinin, ücret artışı veçalışma koşullarının düzeltilmesi talepleriylebaşlattıkları grev Yunan hükümeti tarafındanengellendi.

“Ülkenin ikiye bölünmesi” demagojisi altındadevreye sokulan grev yasağına ilişkin açıklamayapan Deniz İşleri, Adalar ve Balıkçılık BakanıYannis Diamandidis grev nedeniyle adalardaözellikle tıbbi malzeme yetersizliğinin başgösterdiğine dikkat çekti. Liman işçilerinin grevi,Denizciler Federasyonu’nun aldığı grev kararıdoğrultusunda 23 Kasım’da başlamıştı.

Yunanistan’da gazeteci greviYunanistan’da, çalışma koşullarını protesto

eden medyadaki gazeteci, teknisyen ve idaribirim çalışanları 30 Kasım günü 24 saatlik grevegitti. Sabah saat 06.00’da başlayan grevçerçevesinde, televizyon ile radyolarda haberyayını yapılmadı. Haber ağırlıklı internet siteleride sayfalarını yenilemedi.

Atina Gazeteciler Birliği (ESİEA) binasıönünde toplanan medya çalışanları EkonomiBakanlığı’na yürüdüler.

Basın sektörü çalışanları, ‘’Toplusözleşmelerin iptal edilmesine, esnek çalışmasaatlerine, çalışma sistemi ve maaşların keyfiolarak değiştirilmesine, toplu işten çıkarmalaraizin vermeyeceklerini’’ vurguladılar.

Çalışanlar, ‘’Tehditler, gazete, dergi, radyo vetelevizyon kanallarının kapatılması, temel sosyalgüvenlik haklarının değiştirilmesiylemeslektaşlarımız arasında korku ve ‘terör’ortamının yaratılmasına, yolsuzluklara ve sözdedemokrasi uğruna özgür ve objektif bilgisunumunun katledilmesine her alanda karşıçıkıyoruz’’ ifadesini kullandılar.

Bangladeş’te grevBangladeş’te hayat pahalılığına karşı grev

yapıldı. Kitlesel eylemlere sahne olanBagladeş’te 800 kişinin göz altına alınırken en azbin 700 kişinin de yaralandığı bildirildi.

Yetkililer, gene l grev dolayısıyla yapılaneylemler sırasında en az 12 aracın ateşeverildiğini, bazı üniversitelerin işgal edildiğinibelirtiyorlar.

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Geçtiğimiz hafta Kuzey Kore’nin, ikinci paylaşımsavaşından sonra Güney’e bırakılan bir adayı topateşine tutmasının ardından iki ülkenin savaşın eşiğinegeldiğine dair yayınlar yapıldı. Yapılan yayınlardaKuzey Kore adayı top ateşine tutması ve sivillerinölümüne neden olmasından dolayı kesin biçimde suçluilan edildi. Fakat Kuzey Kore yetkilileri ise tersiniiddia ederek sınır ihlali yapan Güney askerlerininuyarılarına ateşle karşılık vermeleri üzerine misillemeyaptıklarını açıkladı.

Şimdilik iki ülke de saldırıyı ilk başlatanın kimolduğu konusunda suçu karşı tarafa atıyor. Kuşkusuzikisinden biri açıkça kabul etmedikten sonra (ki buolası değildir) saldırıyı kimin başlattığını öğrenmeşansımız olmayacak. Zaten suçlunun kim olduğununbilinmesinin sorunun özüne dair bir anlamı dabulunmuyor. Muhtemelen önceki gemi batırmaolayında olduğu gibi emperyalistlerin denetiminde veBM çatısı altında oluşturulan araştırma komisyonlarıKuzey’i suçlu ilan edecek ve uluslararası alanda bunumeşrulaştırmaya çalışacaklardır.

Kuzey-Güney Kore bölünmesi ve bugüne kadarsüren gerilimler 60 yıllık bir sürece yayılmaktadır.İkinci paylaşım savaşından sonra Sovyetler BirliğiKuzey’e çıkartma yapmış, ABD Güneyi işgal edereketki altına almıştı. ABD’nin Güney Kore’nin yanı sıraaynı bölgede Japonya’yı kendi yörüngesine sokmasıve gerçekleşen Çin Devrimi sorunu daha da karmaşıkbir hale soktu. ABD emperyalizmi açısından sorunÇin’i ve Sovyetler Birliği’ni kontrol altında tutma,Japonya ve Güney Kore’de bulunan askeri üsleraracılığıyla Kuzey’i dize getirmekti. Kuşkusuz daha daönemlisi Çin’in Kuzey Kore üzerindeki etkisininkırabilmekti. Zira 1949’da Kuzey ve Güney arasındaçıkan savaşta Çin Kuzey’i ABD Güney’i desteklemişve Çin’in Kuzey üzerindeki etkisi değişmedenkalmıştı. 1949-52 arasındaki savaştan sonra KuzeyKore hem Çin hem de Sovyetler Birliği’nin desteğiyleGüney karşısında önemli bir üstünlük sağladı. Budönemde iki taraf arasında çatışmalara son vermek içinanlaşmalar imzalanmıştı. Fakat her defasındaanlaşmayı bozan taraf ABD emperyalizmi oldu.

Daha önceleri komünist olmakla ve halkını açlıktanöldürmekle suçlanan Kuzey Kore son yıllarda nükleersilah geliştirme çabası nedeniyle emperyalistlerinhedef tahtası durumunda. Kuzey Kore’nin bu çabalarıemperyalistler tarafından “insanlığa karşı tehdit”olarak nitelendiriliyor. İran’la birlikte “şer ekseni”içinde tanımlanıyor. Nükleer faaliyetleri nedeniyleKuzey Kore uluslararası politikada yalnızlaştırılmayaçalışılıyor. Bütün bunlara Kuzey Kore’nin 2006’dagerçekleştirdiği nükleer denemeler ve tatbikatlargerekçe yapılıyor.

Kuşkusuz sorun Kuzey ve Güney Kore arasındayaşanan gerilim ve çatışmadan ibaret bir sorun değil.Sorunun bir yanını ve daha çok da güncel yanınıKuzey Kore’nin kendi sınırlarında emperyalist güçlereboyun eğmeyen ve artık dünyanın nükleer güce sahip9. ülkesi olması gerçeği oluşturuyor. Ekonomikambargo ve çeşitli yaptırımlarla Kuzeyi istediğiçizgiye çekemeyen ABD emperyalizmi bir de KuzeyKore’nin nükleer silah sahibi olmasına tahammüledemiyor. Irak’tan sonra hedef ülke olarak gösterilenKuzey Kore ise yaptığı nükleer denemelerle ABD’yiolası bir saldırıdan caydırmış ve 2007 bildirisi böylegündeme gelmişti. Fakat sorunu daha köklü ve

kapsamlı kılan Kuzey Kore’nin Asya kıtasının enerjiyatakları ve enerjinin transferi konusundaki jeopolitikkonumudur.

Kore Yarımadası Doğu Asya’nın enerji yatakları vesevkiyatı açısından kilit bir konumda bulunuyor.Kuzey ile Güney arasında yer alan ada ise bubakımdan apayrı bir önem taşıyor. Ada Güney Kore’yeait olmasına karşın Kuzey Kore ve Çin’e daha yakındabulunuyor. Bu adanın Çin’in denetimine imkanvermesi nedeniyle de ABD açısından hayati bir önemtaşıyor. Keza Çin, Chihli körfezi ve adalarınbulunduğu bölgeden enerji transferi yapıyor.Sarıdeniz’den Çin’e aynı yoldan ulaşılabiliyor.Emperyalistler İç Asya’nın petrol boru hatlarınıbölgenin en stratejik alanlarından bir olan Chihlikörfezinden geçirmeyi planlıyorlar. Chihli körfezipetrol ve doğal gaz tankerlerinin seçtiği ve karşılıklımal trafiğinin de denetim altına alınabileceği birkonumda.

Kuzey ve Güney Kore’yle birlikte sorunun gerçektarafları ABD, Japonya, Rusya ve Çin’dir. Çinaçısından Kuzey Kore ile arasındaki ilişki hem kendigüvenliği, hem sahip olduğu ekonomik egemenlikalanlarının elde tutulması ve hem de ABD ile rekabetiaçısından stratejik önemdedir. Güney Kore deemperyalist savaştan buyana fiilen ABD işgalialtındadır. ABD’nin Japonya’nın güneyinekonuşlandırdığı 28 bin askerden kat be kat fazlasıGüney Kore’de bulunuyor. Bugünlerde NATOtoplantılarının temel gündemi olan füze savunmakalkanı bu ülkede yıllardır zaten kuruludur. ÜstelikGüney Kore nükleer silaha sahip ülkeler arasındadır.Uluslararası alanda ABD’nin saldırı üssü olması onageniş bir meşruiyet kazandırmıştır. Nihayetinde KuzeyKore bütün bu karmaşık ilişkiler ağı içinde Çin’le vekısmen Rusya’yla olan iyi ilişkilerine rağmenkuşatılmış bir konumdadır.

Yaşanan çatışmanın ardından gelinen aşamada fiiliçatışmalar durmuş olsa da sorunun müdahili olan altılıarasında gergin tartışmalar devam ediyor. ÇinABD’nin baskı ve ısrarına rağmen Kuzey Kore’yleilişkilerini geriletmemek için tarafsız bir tutum alıyor.İki ülkeyi askeri yöntemlere başvurmadan diplomasive diyalogla çözüm aramaya çağırıyor.Emperyalistlerin Kuzey Kore aleyhine kurmayaçalıştığı ablukadan kaynaklı Çin’in bu tutumu sert

eleştirilere konu ediliyor. Çin’in görüşme çağrısınaABD ve Japonya şimdilik sırt çevirerek GüneyKore’yle birlikte Kuzey Kore’ye karşı nasıl bir tutumgeliştirileceğine dair 6 Aralık’ta bir toplantı yapacak.Rusya ise şimdiye kadar net bir söylem kullanmaktankaçınmış ve gelişen sorun ekseninde tarafını bellietmemişti. Fakat geçtiğimiz günlerde Putin, füzekalkanı projesiyle ilgili olarak Kuzey Kore’nin enazından bugün için tehdit oluşturmadığını ifade ederekABD’nin saldırganlığını eleştirdi. Bu ifadeleriyle Koreadasındaki gerginliğe ilişkin Rusya’nın tutumunu dadolaysız bir biçimde ifade etmiş oldu.

Dezenformasyona dayalı emperyalistpropagandanın etkisi ve ABD emperyalizmininuluslararası politikadaki baskın gücüyle Kuzey Koremahkum ediliyor, emperyalist saldırganlık ve sömürüplanları unutturulmaya çalışılıyor. Kuzey Kore’ninnükleer silah sahibi olması insanlık için bir tehlikeolarak gösterilirken, Hindistan’ın Çin’i menziline alannükleer başlıklı füze tatbikatları yapması emperyalistmerkezler tarafından bilinçli bir suskunluklageçiştiriliyor. Ya da İsrail’in bizzat ABD yardımıylanükleer bir güç haline geldiği bilmezlikten geliniyor.Son günlerde belli bir dengede götürülmeye çalışılsada Kuzey Kore’ye yönelik bir saldırının zeminidüzlenmeye çalışılıyor. Fakat bu sanıldığı kadar kolaybir şey değildir. Hem bölgenin altılı ülkesi arasındadengelenmesi zor olan ilişkiler ve karşıtlıklar hem deKuzey Kore’nin sahip olduğu askeri güç bir savaşharekatının önündeki engeller olarak duruyor.

Kuzey-Güney Kore çatışması üzerine…S.Yalçınkaya

Dünya Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Gerici Arap liderler“kıyım” istemiş

Wikileaks’in yayınladığı belgeler emperyalistlerile uşaklarının çürümüş dünyasına ışık tutmayadevam ediyor. Siteden yansıyan çarpıcı bilgilerdenbiri de gerici Arap rejimleri konusunda. Bu bilgileregöre gerici Arap rejimleri, bölge halklarına yöneliksaldırganlıkta ABD ve İsrail’i bile geride bırakacakkadar ileri gitmişler.

Bu bilgilerden birisi, gerici Arap rejimlerininliderleri yarattıkları görüntünün aksine İran’asaldırması konusunda ABD’den sürekli istektebulunmaları hakkındaydı. Bugün medyaya yansıyanbaşka bir bilgiye göre ise bu gerici asalaklar, ABD’ninkaçırıp işkenceden geçirerek Guantanamo’yakapattığı esirlerin yok edilmesini isteyecek kadarileri gitmişler.

Bilgilere göre Guantanamo’da tuttuklarıesirlerden kurtulmak isteyen ABD yönetimineKuveyt İçişleri Bakanı “Ortadan kaldırın”, Suudi KralıAbdullah ise “Bıraktıktan sonra hareketlerini takipetmek için çip” takın biçiminde “tavsiyeler”debulunmuş.

Kuveytli Bakan “Bunlar çürükse çürük kalır ve eniyisi onları ortadan kaldırmaktır. Madem onlarıAfganistan’da yakaladınız, o zaman Afganistan’dasavaş alanının orta yerine atın.” diyerek Amerikanyönetiminden aşağı olmayan halk düşmanı kimliğiniortaya sermiş.

Suudi Kralı ise ondan geri kalmayarak, esirlereatlara ve şahinleri takip için kullandıkları çipleritakarak izleyebilecekleri “tavsiyesi”ni yapmış.

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Emekçi kadın28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Kadın mühendislerden etkinlikKadın mühendisler, TMMOB İstanbul İKK Kadın

Komisyonu’nun “25 Kasım Kadına Yönelik ŞiddeteKarşı Mücadele Günü” vesilesiyle düzenlediğietkinlikte biraraya geldi.

1989 yılında Kanada’da gerçekleştirilen Mondrealkatliamını konu alan film gösteriminin yapıldığıetkinlik, filmin değerlendirilmesi ve kadına yönelikşiddet üzerine yapılan söyleşi ile devam etti.

Toplumsal Dayanışma İçin PsikologlarDerneği’nden bir temsilci ile bir avukatın da katıldığıetkinlikte, kadına yönelik şiddetin farklı boyutları, öneçıkan dava süreçleri ve kadın mühendislerindeneyimleri tartışıldı. Yasalarda yer alan “haksız tahrikindirimi”nin bu tür davalarda kadınlara yönelik ek birşiddet kaynağı olduğu ve Adli Tıp’ın bu konuda daçözüm değil sorun ürettiği üzerine konuşmalar yapıldı.

Etkinlik, canlı bir sohbetin ardından sonlandırıldı.

“Kadının özgürlüğü, insanınözgürlüğüdür!”

İHD Kadın Komisyonu 25 Kasım günü ile ilgilibasın toplantısı düzenledi. Açıklamada 25 Kasım1960’da Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele verenMirabel kardeşlerin tecavüz edilerek katledildiğihatırlatılarak bu günün tarihsel anlamı anlatıldı.Açıklama “Kadına yönelik her türlü şiddetlemücadelenin aynı zamanda demokrasi ve özgürlükmücadelesi olduğunu bir kez daha hatırlıyor ve İHD’likadınlar olarak mücadelemize devam edeceğimizi birkez daha belirtiyoruz.” sözleriyle sona erdi.

Kızıl Bayrak / Adana

Adana İKK Kadın Komisyonu’ndanaçıklama

TMMOB Adana İKK Kadın Komisyonu 25 Kasımgünüyle ilgili bir basın toplantısı gerçekleştirdi. 27Kasım günü yapılan açıklamada kadına yönelikşiddetin toplumsal ve özel yaşamda özgürlüklerinkısıtlanmasına neden olan bir davranış olduğuvurgulandı. Kadınların dünyada ve Türkiye’dehayatlarının her alanında şiddete maruz kaldığıbelirtildi. Türkiye’de kadın cinayetlerinin, taciz vetecavüz rakamlarının ifade edildiği açıklama“TMMOB’lu kadınlar olarak dünyada ve ülkemizde

kadına yönelik şiddeti kınıyor, cinsiyetçi bakış açısınınkarşısında olduğumuzu böylesi bir günün insanlığıngündeminden kaldırılması için çalışacağımızınbilinmesini istiyoruz.” sözleriyle son buldu.

Basın metninin okunmasının ardından “KelebeklerZamanı’nda” isimli film gösterimi yapılarak toplantısona erdi.

Kadınlar şiddete karşı yürüdüAdana Kadın Platformu, 5 Ocak Meydanı’nda

toplanarak “Yasta değil isyandayız” pankartı vemeşalelerle Kültür Sokağı önüne yürüdü. Açıklamada,Türkiye ve dünyadaki kadın cinayetleri, taciz vetecavüzlerin rakamları sunuldu. Kadının ucuz işgücüolarak çalıştırıldığına da dikkat çekilen açıklama,mücadele taleplerinin sıralanmasının ardındannoktalandı.

Bursa Kadın Platformu, Mahfel Cafe önündetoplanarak Orhangazi Parkı’na meşaleli yürüyüşgerçekleştirdi. Yürüyüşte “Kadın cinayetlerine, tacize,tecavüze, tutuklamalara, savaşa, şiddete karşı; Yastadeğil isyandayız..Evde değil sokaktayız… / BursaKadın Platformu” pankartı açıldı. Açıklamayı DeryaŞimşek Aksakal okudu.

“Bizler, dilimiz, inanç ya da inançsızlığımızı,ırkımız, konumlarımız farklı da olsa aynı acılarıyaşayan kadınlarız. Bazen bir fabrikada yanan, bazenbir kamyon kasasında, bazen villalar arasında hızyarışı yapan bir arabanın altında hayatınıkaybedenleriz.” diyen Aksakal kadın cinayetlerine sonverilmesi amacıyla eylemler yaptıklarını söyledi.

İzmir Kadın Platformu üyeleri Karşıyaka İşBankası önünde toplanıp Karşıyaka Polis Karakolu’nayürüdü. Tekrar Karşıyaka İş Bankası’na dönen kadınlar“Taciz, tecavüz, cinayet her yerde ve hepimize”pankartı açıp dövizler taşıdı. Basın açıklamasınıokuyan Didem Tosun Adalet Bakanlığı’nın kadıncinayetlerine ilişkin raporu üzerinde durdu. Bu raporagöre, 2009 yılının ilk 7 ayında 953, 2010 yılının ilk 7ayında ise 226 kadının öldürüldüğü bilgisi verildi. Yine2009 yılının ilk 9 ayında Türkiye’de 478 kadınıntecavüze, 722 kadının tacize uğradığı belirtildi. ‘Erkekdevlet’in bütün kurumlarıyla katillerini koruduğunuvurgulayan Tosun bu uygulamaların tecavüzcüleri dekoruduğunu söyledi.

Kızıl Bayrak / Adana - Bursa - İzmir

25 Kasım’da kadınlar alanlara çıktı

Kadına yönelikşiddete son!

Bielefeld’de kadın yürüyüşü25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı

Mücadele Günü nedeniyle 1976 yılından beriAvrupa’da “Reclaim the Night!” şiarıyla yürüyüşlerdüzenleniyor. “Geceyi geri istiyoruz!” anlamınagelen bu slogan; kadınların akşamları ve geceleri,taciz ve tecavüz korkusu olmadan sokaklardarahatlıkla dolaşabilmeleri, hareket edebilmeleriiçin yükseltiliyor.

Bielefeld’de de “Geceyi geri istiyoruz! Kadınayönelik şiddete son!” pankartı arkasında bir arayagelen kadınlar belediye binası önünde yürüyüşegeçtiler. Yürüyüş, Bielefeld merkezinde dağıtılanbildirilerle devam etti. 8 kadın organizasyonunundüzenlediği eyleme Bielefeld BİR-KAR da destekverdi. Eyleme ayrıca Kürdistan Zentrum’dankadınlar da katıldılar. Yürüyüş akşam yapılaneğlenceye çağrıyla sonlandırıldı.

Sttutgart25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı

Uluslararası Mücadele Günü kapsamındaAlmanya’nın Stuttgart kentinde bir etkinlikgerçekleştirildi. MLPD, Courage, KurdischeFrauenvereinigung (Kürt Kadınları Derneği),Solidaritat International (SI) gibi kurumlarındüzenlediği etkinliğe Türkiyeli kurumlardan BİR-KAR, AGİF, ATİF ve Yaşanacak Dünya da katıldı.Stuttgart merkezde toplanan gruplar önce buradabir etkinlik gerçekleştirdi.

Etkinlikte yapılan konuşmalarda dünyadabinlerce kadının çifte sömürüye ve baskıya maruzkaldığı ve metalaştırıldığı söylendi. Değişik ülkeleradına yapılan konuşmalarda herkes kendiülkesinde kadına yönelik şiddette ilişkin bilgi verdi.

Etkinliğin ardından şehrin kalabalıkcaddelerinde yürüyüşe geçildi ve yine insanlarınyoğun olarak bulunduğu alışveriş merkezleriönünde değişik gruplar tarafından konuşmalaryapıldı. Birkaç yerde bu şekilde yapılanetkinliklerin ardından tekrar yürüyüşün başladığıyere dönüldü, burada yapılan konuşmalarda2011’de Venezuela’da toplanacak olan DünyaKadınlar Konferansı’na çağrı yapıldı. Söylenenşarkılar ve enternasyonal dayanışma sloganlarıylaeylem sona erdi.

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

Haydarpaşa garında1941 baharında saat on beşMerdivenlerin üstünde güneşYorgunluk Ve telaş

Haydarpaşa garında2010 sonbaharındaSaat on beş otuzMerdivenlerin üstünde ateşDuman Ve yüreklerde telaş…

“Haydarpaşa garında, 1941 baharında saat on

beş. Merdivenlerin üstünde güneş yorgunluk ve

telaş” Böyle başlıyordu usta “Memleketinden İnsanManzaraları”nı anlatmaya o meşhur kalın kitabında.Haydarpaşa Garı niceleri için işte böyle birbaşlangıçtı. Yeni bir hayata, yeni bir düzene atılan ilkadımdı. Merdivenlerinde dolanan Galip Usta’nın,Adviye Hanım’ın, Kartallı Kazım’ın, Arhaviliİsmail’in hikayesiydi. Haydarpaşa aslında bizimhikayemizdi, nice yaşanmışlıkların hikayesi…

İşte bu hikayede yeni bir sayfa açıldı 28 Kasım2010 günü. Haydarpaşa Garı cayır cayır yandıgözlerimizin önünde. Kara dumanlar İstanbulsemalarını kaplarken elem ve keder de yüreklerikapladı. Şaşkın ve üzgün gözlerle izledik,inanamadık, belki de yakıştıramadık o heybeteböylesi bir acizliği.

Aciz olan gerçekten Haydarpaşa Garı mıydı yoksamilyonlarca liralık ödeneğine rağmen bir itfaiyehelikopteri bile olmayan İstanbul BüyükşehirBelediyesi mi? Yoksa 1. derecede kültür varlığınabile sahip çıkamayan ancak geçtiğimiz hafta“Birleşmiş kentler ve yerel yönetimler teşkilatıbaşkanı” seçilen İBB Başkanı Kadir Topbaş mı?

İhmaller zinciri

Aslında bu trajedi şaşılacak bir olay değildi.Bütün bu özensizlik, duyarsızlıkla birleşince buyangın kaçınılmaz bir son oldu tarihi gar için. Aynışekilde geçtiğimiz aylarda yine tadilat işlemlerindenkaynaklanan bir yangın tehlikesi ucuz atlatılmıştı.Bugüne geldiğimizde bu olaydan hiç dersalınmadığını görüyoruz. Öncelikle tadilat için

Kadıköy Belediyesi’nden halihazırda alınmış birtadilat ruhsatı bulunmamakta, yani başka bir ifadeyleçatıdaki tadilat kaçak olarak yapılmaktadır. İkinciolarak tadilatta kullanılan malzeme mevcut tarihidoku ile uyuşmamaktadır. Bunlarla birlikte ihalesüreci de mevzuatlara aykırı bir şekildeyürütülmüştür. İhaleyi alan şirketin bu tadilatıgerçekleştirebilecek bilgi ve deneyime sahipolmadığı bilinmektedir. Bütün bunlara yangına çokgeç müdahale edilmesi, havadan yangın söndürmeçalışmalarının inatla yapılmaması da eklenince azgınalevler tarihi binayı sarmıştır.

Rant peşinde

İhmal, kaza ya da sabotaj sebebi ne olursa olsuntüm bu ihtimaller aslında bize aynı şeyi işaret ediyor:“Rant”. Ne de olsa rant uğruna her şeyi “babalar gibisatan” bir gelenekten gelen yöneticilerimiz var,“hamdolsun”!

Haydarpaşa Garı’nda yangın asıl 17 Eylül 2004’teçıktı. Bu tarihte kabul edilen 5234 sayılı “Bazı Kanunve Kanun Hükmünde Kararnamelerde DeğişiklikYapılmasına Dair Kanun”un Geçici 5. maddesiyle,Haydarpaşa ve çevresiyle ilgili devir ve imaryetkilerini hükümet üzerine aldı ve ilk kıvılcımçakılmış oldu. Sonrasında 18 Aralık 2009’da İstanbulBüyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından onaylanarakkoruma kuruluna gönderilen Haydarpaşa Garı ileilgili imar planında tarihi bina “gar, kültürel tesis,turizm ve konaklama” alanı olarak belirlendi.Haydarpaşa Liman çevresine yüzde 60 oranındayapılaşma getirildi ve bu katliam, emekçilere“Haydarpaşa Manhattan olacak!” güzellemeleriyapılarak örtbas edilmeye çalışıldı.

Haydarpaşa Garı’nın herkes için ayrı bir önemivar ama hiç şüphe yok ki “Kentsel Dönüşüm”şakşakçıları için çok daha farklı bir öneme sahip.“Dönüşüm” adı altında İstanbul’u satışa çıkaranlarburalardan büyük rant kapma peşindeler. İşte bütünbu hazırlık, bütün bu yasal düzenekler hepsi bukapıya çıkıyor.

Bugün gördüğümüz bu tablo aslında kapitalistsistemin hakim anlayışının kentsel mekandakitezahürüdür. İşte bu sistem kendi gibi kentler ister vebunun için de kendine “kentsel dönüşüm”den kılıflaruydurur. Bir kılıf da Haydarpaşa Garı ve çevresi içinuyduruldu.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

Haydarpaşa Garı yanarken... N. Asya

Çevre

Ülke ve dünya gündemi ABD Dışişleri Bakanlığı’na aitgizli yazışmaların Wikileaks adlı internet sitesindeyayınlanmasıyla meşgulken, bir yandan da satıraralarında ya da hayatın kıyısında eş değer ama bir okadar da sessiz depremler yaşanıyor. Uzun zamandırellerini ovuşturup, nefeslerini tutmuş olanlarrahatlayacaklar. Gözümüz aydın yeni bir yasa ilekarşılaşmamız an meselesi.

Hükümetin uzun süredir üzerinde çalışmalar yaptığı2b yasası, büyük olasılıkla yılbaşından sonra meclistengeçmiş olacak.

Esasında 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2.Maddesinin b bendini anlatan bu kısaltma, “31.12.1981

tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini

tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe,

meyvelik, zeytinlik, fındıklık, fıstıklık (Antep fıstığı, çam

fıstığı) gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak

gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit

edilen araziler ile şehir kasaba ve köy yapılarının toplu

olarak bulunduğu yerleşim alanları, orman sınırları dışına

çıkartılır.” bilgisini içermektedir. Diğer taraftan 12 Eylül Anayasası’nın 169. Maddesi’ne

dayanan bu açıklama ile ormanlık alanlar rant alanlarıolmuş, yeşilden kallavi bir griye dönüş yaşamıştır. Halböyle olunca değerlenen bu alanları kimi yasal kılıflar ilebir takım çevrelere peşkeş çekmek şimdiki hükümetingörevi olmuştur. Hazırlanan yasa tasarısı ile 2b içerisindeyer alan orman vasfını yitirmiş arazilerin satışıgerçekleştirilecek.

Bu satış, daha önce 29.06.2001 tarihinde çıkarılan4706 sayılı “Hazineye Ait Taşınmaz Malların

Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 3. maddesiylegündemleşmişti. Fakat Anayasa Mahkemesi’nin23.01.2002 gün ve 2002/21 sayılı kararıyla orman köylüsüdışında kalanları da kapsadığı için Anayasa’nın 170.maddesine aykırılığı sebebiyle iptal edilmişti. Gelinensüreçte farklı ayak oyunlarına ya da torba yasalara konuolsa da yasa koyucular aynı kararlılık ve görev azmiyle biryolunu bulup tekrar gündeme getirdiler.

Maddenin içeriği üzerine tüm algılarımızı kapatıpdüşündüğümüzde iyi niyetli olabiliriz ve zaten ormanvasfını yitirmiş, bunda sorun olacak ne var diyedüşünebiliriz. Amma velâkin gerçek çoğu zamangörünenden farklı bir anlam içerir. Bakanlıklarca yapılanaçıklamalar da bunu kanıtlar nitelikte. Maliye Bakanlığı’nagöre 2b arazilerinin % 5’i yerleşim bölgesi olarakkullanılırken, Çevre ve Orman Bakanlığı “mevcut 2balanlarının yüzde 50’sinin satışa çıkarılacağını”açıklayabiliyor. Hal böyle olunca iyi niyetli düşünmeyiPolyannacılık oynayanlara bırakıyoruz.

Tekrar taslağa dönersek, Maliye, Çevre ve Orman ileBayındırlık ve İskân Bakanlığı’nın birlikte hazırladığı yasataslağı içerisinde Antalya, Mersin, Ankara, Muğla,İstanbul, İzmir illeri ilk sıralarda yer alıyor. İstanbul özelinebaktığımız zaman Sultanbeyli, Ümraniye, Beykoz ilçeleri2b grubuna giren arazilerin önemli bir bölümünü içeriyor.

Diğer taraftan her taşın altından çıkan TOKİ bumeselede de hazırda beklemekte. Böylece 2b arazileri dekentsel dönüşüm mizansenindeki yerlerini alacaklar.TOKİ’nin pratiği ortadayken fazla söze gerek yok galiba.

Minareyi çalanlar kılıfını çoktan hazırlamışlar. 3. Köprüiçin, Hasankeyf için, HES’ler için, Munzur için, Allianoi için,ormanlarımız için ve daha hatırlayamadığımız ya dagelecekte karşımıza çıkacak niceleri için. Atı alanÜsküdar’ı geçmeden bu gidişe bir dur demek elzem değilmi sizce de.

Toplumcu Eksen

Orman kanunlarıyla tam gaz ileri!

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

KESK’e yönelik baskıları protesto etmek vetutuklu KESK’lilerle dayanışmak için çeşitli illerdeeylemler gerçekleştirildi.

Adana27 Kasım günü Adana SES Şubesi’nde bir basın

toplantısı gerçekleştirildi. Basın açıklamasını yapan KESK Şube Sekreteri

Muzaffer Yüksel açıklamalarda insan haklarından,sendikal haklardan, halk iradesinin üstünlüğünden,diyalogdan ve barıştan söz edilirken; günlük yaşamdavar olan hakların bile kısıtlandığına, ifade özgürlüğükapsamındaki eylem ve etkinliklerin engellenerekyasa dışı faaliyetler kapsamına sokulduğuna dikkatçekti. Çalışma yaşamında yeni yasakların altına imzaatıldığını belirtti.

KESK’e yönelik baskıların özellikle son iki-üçyıldır daha da yoğunlaştığı dile getirilerek şunlarsöylendi: “Şu anda 10 KESK’li arkadaşımız çeşitlicezaevlerinde tutuklu bulunmaktadırlar. Aylardırtutuklu olmalarına rağmen bu arkadaşlarımızdanyarısından fazlasının daha ilk duruşmaları bile

yapılmamıştır.”KESK’in baskılara boyun eğmeyeceği ve emek,

barış ve demokrasi mücadelesini tüm kararlılığıylasürdüreceği söylendi.

BursaBursa KESK Şubeler Platformu 27 Kasım günü

Fomara Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirdi.Basın açıklamasını KESK Bursa Şubeler PlatformuDönem Sözcüsü Süleyman Ayyıldız okudu.

“Tutuklu arkadaşlarımız şahsında KESK’in emek,barış ve demokrasi mücadelesi hedef alınmıştır”sözleriyle başlayan açıklamada, AKP’nin, KESK’sizbir emek ve çalışma alanı istediğine dikkat çekildi.KESK’in icazetçi bir sendika olmadığı vurgulanarakKESK’in tarihinin baskılara karşı direnişin tarihiolduğu dile getirildi. KESK’in baskılara boyuneğmeyerek emek, barış ve demokrasi mücadelesinitüm kararlılığıyla sürdürdüğü ifade edildi. Açıklama,tutuklu KESK üyelerinin serbest bırakılması talebiylesona erdi.

Kızıl Bayrak / Bursa - İzmir

24 Kasım Çarşamba günü Mamak Tuzluçayır’daAnadolu Kültür ve Dayanışma Derneği (AKA-DER)üyesi bir kişi afiş yaparken ‘toplum polisi’ denilentim tarafından gözaltına alındı. AKA-DER afişlerineve BDSP’nin panel afişlerine saldırıda bulunanpolislere afişleri yırttırmayarak tepki gösteren AKA-DER çalışanı gözaltına alınarak polis merkezinegötürüldü. 2 saat gözaltında tutulduktan sonra paracezası kesilerek serbest bırakıldı.

Mamak’ta yaşanan polis terörü; AKA-DER, ESPMamak İlçe Örgütü, Kaldıraç, Mamak İşçi KültürEvi, Mamak Halkevleri, SDP, Partizan ve PSAKDMamak Şube tarafından 29 Kasım akşamıgerçekleştirilen eylemle protesto edildi.

“Polis terörüne son, baskılar bizi yıldıramaz”ozalitinin açıldığı eylem Süleyman Nazif İlköğretimOkulu önünden başladı. Tuzluçayır Meydanı’ndayapılan açıklamada gözaltı terörü protesto edildi.Açıklamada ayrıca, mobese kameralarınınmahallenin çeşitli bölgelerine yaygıncayerleştirildiği ve polis terörünün ilk olmadığısöylendi. Daha önce Mamak İşçi Kültür Evi’neyönelik polis operasyonunu teşhir eden bildirilerdağıtıldı.

Polis terörüne karşı mücadele çağrısınınyapıldığı eylem, Menekşe Erbay Parkı’nagerçekleştirilen yürüyüşle son buldu.

Kızıl Bayrak / Ankara

Samsun Wernicke-Korsakofflularla DayanışmaGirişimi 26 Kasım Cuma günü dayanışma etkinliğigerçekleştirdi.

Samsun Fuar İçi Derya Tesisleri’nde yapılanetkinlik devrim şehitleri için saygı duruşuyla başladı.Ardından girişim adına etkinliğe İstanbul’dan katılanSeza Mis Horuz tarafından konuşma gerçekleştirildi.Wernicke-Korsakofflularla dayanışma amacıylayürütülen kampanya sürecini ve kampanyanın amacını

anlatan Horuz, F Tiplerine ve hasta tutsaklarınsorunlarına değindi. Sınıf mücadelesi devam ettikçecezaevlerinin var olacağını belirten Horuz’unardından Wernicke-Korsakoff hastalığına yakalananiki Ölüm Orucu gazisi kısa bir konuşmagerçekleştirdi. Daha sonra belgesel gösterimi yapıldı.

Etkinlik şair Mehmet Özer, Grup İcraat ve İlkayAkkaya konseriyle devam etti.

Kızıl Bayrak / Samsun

Eylem-etkinlik30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/46 * 03 Aralık 2010

KESK’li tutuklularladayanışmaya!

TKMP’den “tecrit”sempozyumu

Tecrite Karşı Mücadele Platformu’nun (TKMP)düzenlediği “10. yılında Hapishanelerde Tecrit veTecrite Karşı Mücadele” başlıklı iki günlüksempozyum, 27-28 Kasım günlerinde İstanbul’dagerçekleştirildi.

TAYAD, TUYAB, DİSK, KESK, ÇHD, TMMOB,TTB ve İHD’nin katılımcı kurumlar arasında yeraldığı sempozyumun ilk gününde üç başlıktaoturumlar düzenlendi. “Tecrit ve Hukuk” başlıklı ilkoturumda ÇHD Başkanı Av. Selçuk Kozağaçlı, Av.Rahşan Aytaç ve Av. Kazım Bayraktar sunumlargerçekleştirdi. Filistinli avukat Samer Al Hasani ileBasklı avukat Iratxe Urizar da bu oturum kapsamındasunumlar gerçekleştirdiler.

Verilen aranın ardından “Tecrit, sağlık ve hastatutsaklar” başlığındaki ikinci oturuma geçildi. Buoturumda ise SES YK üyesi Meryem Özsöğüt, ÖlümOrucu gazisi Tekin Yıldız ve TKMP temsilcisi birersunum gerçekleştirdiler.

“Tecrit, tutukluların ve yakınlarının yaşamı”başlığını taşıyan üçüncü oturumda ise TAYAD adınaNagehan Kurt, TUYAB adına Sema Gül, TUADadına Sultan Bozkurt ve ÇHD İstanbul Şubesi adınaEbru Timtik birer sunum yaptılar. Oturumda, ErsinSedefoğlu, Ümran Yurdayol ve Kenan Özyürek debirer konuşma gerçekleştirdiler.

Sempozyumun ikinci gününde oturumlar üçbaşlıkta düzenlendi.

“Tecrit, mimari yapı ve personel” başlıklı ilkoturumda yurtdışından katılımcılar da yer aldılar. Bubölümde Mimarlar Odası İstanbul BüyükkentŞubesi’nden Tores Dinçöz, Şule Karabaş (+ İvmeDergisi), Dinçer Ergün, Süleyman Acar, TeresitaCastrillejo (Arjantin), Axel Alejandro A. Pim Pin(Filipinler) birer sunum gerçekleştirdiler.

Verilen aranın ardından “Tecrite karşımücadelenin dünü bugünü” başlıklı ikinci oturumageçildi. Temel Demirer’in yönettiği bu oturumdaMetin Yavuz (Halk Cephesi), Arzu Özdemir(Partizan), Cemal Doğan (DHF), Taşkın Türkmen(Alınteri), Yunus Aydemir (ESP) 19 Aralık ve ÖlümOrucu sürecine nasıl yaklaştıklarını değerlendirensunumlar gerçekleştirdiler. Ayrıca bu oturumdacezaevlerinden gelen mektuplar okundu. Sunumlarınardından soru cevap kısmına geçilerek izleyicilerinyönlendirdiği sorular cevaplandı.

Remzi Uçucu (TKMP), TMMOB ve KESK’in dekonuşmacı olarak katıldığı “Tecrite karşımücadelenin geleceği” başlığını taşıyan üçüncüoturumda yapılan konuşmalarla sempozyum sonaerdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Mamak’ta polis terörüne karşı eylem

Wernicke-Korsakofflularla dayanışma etkinliği

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 10-46

CMYK

MücadelePostası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Soracağız hesabını

Devrimin yılmaz bekçileriyizHep özgürlük için savaşırızHedefimiz eşitlik, adalet ve haktırBunun için canımızı feda ederiz

Emekçi işçinin hakkını yiyen Onların sırtından servet edinen Dini, dili, ırkı hep alet edenPatronlara soracağız hesabını

Gariban insanın halini bilmeyenEmekçi ve işçiye hep zulüm ederServetinin üstüne servet ekleyenZalim patronlara soracağız hesabını

Kimsesiz sanmayın emekçi ve işçiyiSordunuz mu hiç onların derdiniVermezlerse onlara hak ve özgürlükleriniSöke söke alırız biz devrim neferiyiz

Samandıra’dan bir metal işçisi

Amasra’da HESprotestosu

Bartın’ın Amasra ilçesinde yapılması planlananiki termik santrale, halkın tepkisi büyük oldu. 25Kasım günü 2 bin kişi, santraller için düzenlenenbilgilendirme toplantısını bastı, protesto gösterisiyaptı.

Hema Endüstri A.Ş.’nin Amasra’da kurmayıplanladığı iki termik santralden biri için düzenlediği“bilgilendirme toplantısı”nı basan 2 bin kişi termiksantrale izin vermeyeceğini gösterdi.

Termik santrallere karşı belediyeler, siyasipartiler ile 120 kite örgütünün desteklediği BartınPlatformu’nun 2 bin üyesi, ellerinde döviz vesloganlarla toplantının yapıldığı belediye sosyaltesislerine geldi.

Bir süre bina önünde gösterilerini sürdürenkitleden bir grup toplantının yapıldığı salona girdive protestolarını burada sürdürdü. Bu tepki üzerineise toplantı yarım kaldı. Şirket yöneticileri salondanpolis kordonu altında kaçtılar.

Ulaşım zammı protestosu

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ulaşımhizmetlerine yaptığı zamlar KESK İstanbul ŞubelerPlatformu, DİSK İstanbul Merkez Temsilciliği veİstanbul Meslek Odaları Koordinasyonu (TMMOBİstanbul İKK, İstanbul Tabip Odası, İstanbul EczacıOdası, İstanbul Dişhekimleri Odası, İstanbulVeteriner Hekimler Odası, İstanbul Serbest MaliMüşavirler Odası) tarafından 1 Aralık günügerçekleştirilen eylemle protesto edildi. Eyleme,direnişçi TEKEL işçileri de destek verdi.

Saraçhane’deki İBB binası önüne yürüyen emekve meslek örgütleri ulaşım zamlarının geriçekilmesini talep ettiler.

TMMOB İKK Sekreteri Tores Dinçöz tarafındanokunan basın açıklamasında otobüs ve metrobüslereyapılan zamların kâr odaklı olduğu ifade edildi.Ulaşım zammının kaldırılmasının talep edildiğiaçıklamada “az” olduğu ifade edilen ulaşım zamlarının emeklilere, öğretmenlere yüzde 30 olarak yansıdığıbelirtildi.

“Ulaşıma zam değil, ücretlere zam yapın” talebinin dile getirildiği açıklama, emekçilerin AKPhükümetinin ve belediyesinin keyfi icraatlarına sessiz kalmayacağının duyurulmasıyla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tekirdağ’da “yeşil alan” açıklaması

Tekirdağ’da yapılan basın açıklamasıyla Belediye İmar Planı’nda yeşil alan olarak görülen parsellerinyapılaşmaya açılması çeşitli biçimlerde protesto edildi.

Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu 29 Kasım günü basın açıklaması gerçekleştirdi. TuğlalıPark’taki basın açıklamasını Dr. Cemal Polat okudu.

Aynı konuyla ilgili olarak, NKÜ Peyzaj Mimarlığı Bölümü ve TMMOB Peyzaj Mimarları Odası adınaYrd. Doç. Dr. Elif Ebru Şişman tarafından da bir açıklama yapıldı.

Açıklamada; “Bir kentin genel karakterini, mimari yapılar ve açık ve yeşil alanlar ile bunlarınbirbirleriyle olan ilişkileri belirler. Açık ve yeşil alanlar, kentsel yaşam koşullarının iyileştirilmesinde veinsanların doğaya yaklaşmasında önemli bir konuma sahiptirler. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde açık veyeşil alanların nitelik ve nicelikleri, medeniyetin ve yaşam kalitesinin bir göstergesi olarak kabuledilmektedir.” denildi

Basın açıklamasına KESK, DİSK, TMMOB, Eğitim Sen, Tabipler Odası Tekindağ Şubesi, Deri-İş,NKÜ Peyzaj Mimarlığı Bölümü öğretim görevlileri katıldı.

Kızıl Bayrak / Çorlu

Bahara durdu kışI

Bir dağ menekşesi açtı gözlerimde…Vurdu kendini yamaçlara.

Yaylanın sarı çiçeğiyle buluştu,uçurum başlarında.

Dağ yolları uzadı gitti.Yalnızlığım bitti.

IIBir şarkı yükseldi

dere yataklarından.Bahara durdu kış.

Yaza sonra…Önce kuşlar kondu

çırparak kanatlarını.Miyavladı kediler.

- Ver, dedi elini asi kız.Saçları tutuştu.

Bakır rengine büründü gök.Işıdı ardından geceler.

- Soframız bolluk olacak mı,dedi işsiz adam?

- Ne zaman, dedi Nazlı kadın?- Bahar dünyayı sardığı zaman.

Bahar dünyayı sardığı zaman.

IIIGümbürdedi gök taa ötede.

Çaktı şimşekler.Nazlı kadın yürüdü gitti.

İşsiz adam işliklere koştu.- Hak verilmez, alınır, dedi

TEKEL işçisi.- Özgürlük sokakta kazanılır.

Zeynel Kızılaslandikildi karşısına zorbanın.

Türkan Albayrakyaktı meşalesini.

Yürüdü alana doğru.Bu iş burada bitmedi, dedi

Emine Arslan.- Her yer TEKEL, her yer direniş,dediler hep bir ağızdan.

Yürüyüp gittiler zulmün üstüne.Dağ, tepe, bayır

bu türküye verdi rengini.

IVBir meşale daha yandı

herkes ayaklandı.Paris Komünü, dedi usta.

İşte Fransa.İşte Taksim.

Sokrates’in torunlarıYunanistan’da.

Ötelerde şarkılar yükseldi.Duyuldu dünyanın öbür ucundan.

Savruldu saçları asi kızın.Mevsim bahara durdu.

Rahime Henden14.11.2010

Çobançeşme(Tarafımızdan kaynaklanan bazı yazım bozukluklarıyla

yayınlanmıştı. Bu nedenle şiiri yeniden yayınlıyor,Henden’den özür diliyoruz...)

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt.No:2 D:3 İzmit / KOCAELİ

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220Heykel/BURSA

Tel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanıKat: 3

No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 10-46