sİ kızıl bayrak 12-35

32

Upload: kizilbayrak

Post on 11-Mar-2016

232 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2012-35/31 Ağustos

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 12-35
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/02 (35) * 35 Ağustos 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012

Suriye'ye dönük emperyalist müdahale süreci yenigelişmelerle devam ediyor. Bu çerçevede Clintonziyaretinde gündeme gelen “operasyonelmekanizma”, ilk toplantısını Ankara'da gerçekleştirdi.Karanlık senaryoların ele alındığı toplantı masasındaABD ve Türk sermaye devleti temsilcilerinin yanısıra iki ülkenin istihbaratçıları da yerini aldı. Genelçerçevesini Suriye'deki Amerikancı çetelerin organizeedilmesi ve desteklenmesinin oluşturduğu toplantıdaayrıca Suriye topraklarında kurulması planlanan“tampon bölgeler” gündemi öne çıktı.

Türkiye'yi ABD'nin savaş ve saldırganlık üssünedönüştüren Türk sermaye devleti gelinen aşamadaSuriye'ye müdahalede taşeronluğunu daha ileri birdüzeye çıkarmış durumda. Bugüne kadar Suriye'dekiçeteleri ABD hesabına besleyen, bunu itiraf etmektebir sakınca görmeyen sermaye devleti, gelinen yerdeAntakya'daki kampları Suriye'de savaşan dinci-gericiçetelerin ana karargahına dönüştürmüş bulunuyor.Öyle ki savaş üssüne dönüşmüş olan bu “kamplara”sermaye devletinin milletvekilleri dahi sokulmuyor.Öte taraftan ABD'nin beslemesi eli silahlı çetelerAntakya ve civarında cirit atmakta, bölge halklarınapervasızca tehtit savurabilmektedirler. Bu cüreti verahatlığı ABD ve işbirlikçisi AKP iktidarındanaldıklarından kuşku duymamak gerekiyor. Ulusal veuluslararası basına yansıyan haber ve görüntüler, yanısıra bölge halkının yansıttıkları, durumun ne kadaribret verici olduğunu tüm çıplaklığı ile ortayakoyuyor. Konuya bu sayımızda bölgede yaşayanemekçilerle yaptığımız bir röportajla yer vermişbulunuyoruz.

Suriye merkezli gelişmeler bu eksende ilerlerkeniçeride Kürt halkına yönelik saldırganlık kesintisizdevam ediyor. Gelinen aşamada süreci bölgedeyaşanan gelişmelerle birlikte ele almak, artansaldırganlık karşısında bütünlüklü bir mücadele hattıoluşturabilmek büyük önem taşıyor. Burada sınıf veemekçi kitleleri birleştirecek, kardeş halklarladayanışmayı büyütecek zemin yalnızca devrimci işçisınıfı hareketi ve onun devrimci siyasal mücadelesiolabilir. Bunun dışında hiçbir hareket -ister ulusal

ister mezhepsel olsun- kitlelerin ortak mücadelezeminini yaratamaz.

Bunun bilincinde olan sınıf devrimcileri Kürthareketi cephesinde yaşanan son gelişmeleri, ortayakonulan çıkışın politik anlamı ve sınırları üzerindenele almalı, kendi devrimci görev ve sorumluluklarınabu çerçevede bakmalıdır. Bu açıdan önümüzdekidönemde devrimci sınıf faaliyetini emperyalist savaşve saldırganlığa karşı etkin bir politik faaliyetüzerinden kurmak, Kürt sorununda devrimci sınıfprogramını öne çıkarmak, işçi sınıfını ve emekçileribu gündemler üzerinden politik mücadeleyekazanmak görevleri bizi bekliyor.

Sosyalizm İçin

Kitapçılarda...Kitapçılarda...

Sermaye devletinin Kürt sorunundaki

açmazı derinleşiyor... . . . . . . . . . . . . . . . 3

Şovenizm zehrine sarıldılar… . . . . . . 4-5

Alevilere, Kürtlere yönelik saldırılar

artıyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6

Antakyalı emekçiler savaş ve

saldırganlık istemiyor! . . . . . . . . . . . . . . 7

‘Mültecilerin’ sır kampları . . . . . . . . . . . 8

Yalan kampanyası ve sınıfa yönelik

“esnek” gasp planı.... . . . . . . . . . . . . . . . 9

Baskıya, sömürüye, hak gasplarına karşı

direnişler yaygınlaşıyor… . . . . . . . . . . 10

İşçilerin Birliği Derneği kuruluyor. . . . 11

Sınıf hareketinden... . . . . . . . . . . . . 12-14

Fontana’da kararlı direniş! . . . . . . . . . . 15

Bosch işçisi Mustafa Şen ile 2012-2014

MESS Grup TİS süreci üzerine

konuştuk… . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

Kayseri’de işçiler

sempozyuma hazırlanıyor . . . . . . . . . . 18

Taşeronları ve efendileri

kirli planlar peşinde! . . . . . . . . . . . . . . 19

Gıda krizi ve ekmek ayaklanmaları

Volkan Yaraşır . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20

Dünya çapında sosyal

mücadeleler sürüyor! . . . . . . . . . . . . . . 21

Alman Havayolları’nda

grev hazırlığı. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22

Dünyadan... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23-24

Harçlar kalktı, soygun düzeni

yerinde duruyor!. . . . . . . . . . . . . . . . . . 25

Ekim Gençliği’nden açıklama.... . . . . . 26

Sermaye devletinin kontrgerilla

operasyonu; 6-7 Eylül olayları... . . . . . 27

Savaş ve barış ikiz kardeştir! . . . . . . . . 28

Katliamı aklama seferberliği . . . . . . . . 29

12 Eylül işkencecileri açıklandı . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012

1 Eylül Dünya Barış Günü bu yıl da emperyalistsaldırganlığın ve savaşların gölgesinde kutlanıyor.Türk burjuvazisinin temsilcileri bilinen barışnakaratlarını tekrarlayacak olsalar da yenidentopyekûn azıtmış oldukları bir süreç yaşıyorlar.Bunun yanında, Ortadoğu’daki halk hareketlerininABD çıkarları doğrultusunda denetlenmesinde veLibya saldırısında üstlendikleri taşeronluğun lafı bileolmaz. Gelinen yerde Türk sermaye devleti,Suriye’deki kirli savaşın başlıca tetikçisi olmaklaövünebiliyor. Gerici Baas rejimine karşı 2011baharında patlak veren halk hareketinin hızlasaptırılmasında ve “Suriye Ulusal Konseyi-ÖzgürSuriye Ordusu” gibi yerel tetikçilerin öne çıkmasındagerçekten de “benzersiz” bir rol üstlendi.Libya’dakine benzer bir emperyalist saldırınınkoşullarını oluşturmak için en baştan beri nefesnefese bir çaba harcıyor. Bu çerçevede mültecilerüzerinden sergilenen şovlar ile gerici Baas rejiminekarşı dünya çapında kamuoyu oluşturmafaaliyetlerinin merkezi üssü olageldi. Bu, sürecinnereye götüreceği bilinerek üstlenilen lanetli birmisyon. Topyekûn saldırganlığın bir yanını işte bumisyon, yani Amerikan emperyalizminin ihtiyaçlarıçerçevesinde bölgesel bir boğazlaşmanın yolunudüzleme görevi oluşturuyor.

Kürt direnişini ezerek koşullarını dayatma stratejisi...

Barış nutukları eşliğindeki saldırganlığın diğeryanında ise Kürt halkına karşı yürütülen kirli savaşıntırmandırılması var. Kürt hareketinin özellikle Suriyeeksenindeki gelişmeleri de gözeterek silahlı direnişiyayma çabası, sermaye iktidarınınsaldırganlaşmasında kuşkusuz önemli bir etken oldu.Şemdinli’de başlayıp Çukurca ve Hakkari’ye yayılangerilla eylemleri, bu arada CHP milletvekili HüseyinAygün’ün PKK tarafından “alıkonulması” veBDP’lilerin yol kontrolündeki tutumları gibi olaylardenebilir ki dinci-gerici iktidara 10 yıllık süreçteyaşamadığı sarsıntılar tattırdı. Antep’tekiprovokasyonla estirilen şovenist-ırkçı histerirüzgarına, bunun üzerinden sermaye cephesindeyaratılmak istenen kenetlenmeye rağmen AKP içinişleri kotarma döneminin sona erdiğini söylemekabartı olmayacaktır.

Dinci-gerici iktidar, Oslo’da gizli müzakeremasalarında oyalamayı başardığı Kürt hareketinekarşı gerçek stratejisinin, şiddetle ezdikten sonrakoşullarını kabullendirme olduğunu 2011 seçimbaşarısından sonra açıkça ilan etmişti. Sonrakidönemin bütün gelişmeleri ve “güvenlikçipolitikalara ağırlık vermek” diye kodlanarak kirlisavaşın tırmandırılması bunun dolaysız birsonucudur. İçerde sınıf ve emekçi kitlelere, dışarıdakardeş halklara dönük saldırgan politikaların suyunuısıttığı AKP’nin görünür bir gelecekte, hele deSuriye’deki olayların bölgesel ölçekte derinleştirdiğiistikrarsızlık koşullarında kirli savaş çizgisinden çarketmesini beklemek, ham hayalden başka bir şey

değildir. Bunu anlamak için, örneğin Cemil Çiçeküzerinden yapılan “ulusal mutabakat” çağrısına ya dason MGK toplantısından yansıyanlara bakmakyeterlidir.

Devrimci mücadeleyle koparılacak haklar mı,

reformlar eksenindeki silahlı direnişinkurdurabileceği masal(l)ar mı?

Bu, aynı zamanda kirli savaşın tırmandırılmasınınkendi başına Kürt hareketinin son dönemdegerçekleştirdiği silahlı eylemlerdeki artışlaaçıklanamayacağı anlamına da gelmektedir. Dönemdönem Türk burjuvazisinin şu ya da bu kesimindenKürt sorunu üzerinden yaratılabilen “iyimser”atmosfer temelsiz yanılgıları besleyebiliyor. Diyelimki bugün olduğu gibi Kürt hareketinin silahlıdirenişleri yaymasına sınırlarından öte bir anlamatfedilebilmesinin kaynağında da bu var. Oysabelirleyici olan, silahların hangi politikalar, hangihedefler çerçevesinde konuşturulduğudur. Kürthareketinin silahlı direnişi daha ‘92-93 yıllarındakidönemeçlerden başlayarak ulusal sorunun düzentabanında siyasal çözümüne endekslenmişti. FakatKürt ulusal sorununun Türk sermaye devletinintemellerine dokunmaksızın düzen içi siyasal birçözümü pratik olarak imkansızdır.

Kürt hareketi, gelinen yerde Kürt orta sınıflarınınprogramını esas alan bir çizgide yürüttüğü silahlıdirenişle böylesi bir çözüme kilitlenmiş durumda. Bustratejinin temel taktiği ise silahlı direnişin gücüyleTürk sermaye devletini masaya oturtmaktan ibarettir.Bu stratejinin köklerinin ’90’lı ilk yıllardaki düzeniçi siyasal çözüm yöneliminde yattığı, AbdullahÖcalan’ın açıklamalarında yeterli açıklıkta yer alıyor.Yine de en billurlaşmış haliyle bugünkü ifadesini2004 ve 2005’teki kongrelerin ardından buldu.

Ne var ki masada istenenler sermaye devletinintemellerine dokunmayı gerektirmektedir. Bir başkadeyişle, en iyi durumda bile ancak devrimci çizgidekibir mücadelenin zoruyla koparılabilecek tavizlerkapsamındadır. Mevcut istemler, ulusal sorunun tümhalkların özgürlüğü ve ulusların siyasal hak eşitliğinedayalı gönüllü birliği temelinde köklü ve kalıcı birçözümünü sağlamayacağı halde, bu istemlerin Türkburjuvazisi payına kabul edilemez olmasınıngerisinde bu nesnel gerçek vardır. Ayrıca gerek dünyaçapında derinleşmekte olan çok yönlü krizin, gerekbuna bağlı olarak bölgesel düzeydeki belirsizliklerinyarattığı istikrarsızlık, sermaye cephesinin Kürtsorununda esneme marjlarını yok denecek kadardaraltmış bulunuyor. Demek oluyor ki birileriyeniden masaya otursa bile, bunun yeni bir hiledenbaşka bir anlamı olmayacaktır.

Halkların kardeşliği ve kalıcı barış için sosyalizmin devrimci programı!

Bugünün dünyasında halkların düşmanlaşması,ulusal önyargıların kökleşmesi, ırkçı-şoven kirlenme,

giderek kanlı boğazlaşmalar vb. pahasına sürüpgidecek bu açmaz karşısında tek seçenek, tümuluslardan işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin çıkarlarınınifadesi olan sosyalizmin devrimci programıdır. Son150 yıl boyunca komünistlerin ulusal sorunun enkarmaşık ve özgün biçimlerinde bile halklarıözgürlüğe ve kurtuluşa ulaştıran yegane devrimcidoğrultuyu neden yitirmediğini, tarihin görebildiği enkalıcı ve köklü çözümlerin de bizzat sosyalizmbayrağı altında gerçekleşeceğini yok sayanların, Kürtsorununu her şeyin başı ve sonu olarak görenlerin yada her çeşidiyle ulusal dar görüşlülükle malûlolanların tahayyül etmesi beklenemez.

Fakat Kürt ya da Türk işçisinin-emekçinin kendisınıf çıkarlarını temel alan devrimci bir çözüme sahipçıkması için gereğinden fazla neden var. Örneğinkirli savaşın faturası her boyutuyla döne döne sınıfve emekçi kitlelere ödetiliyor. Kürt halkının meşru vehaklı mücadelesini vahşetle bastırmanın utancınaortak olmak onlara dayatılıyor. Her şey bir yanasadece halklar arası kardeşlik ve kalıcı barışözlemleri dahi, ancak sömürü ve köleliğe dayalısermaye egemenliğinin yıkılmasıyla giderilebilir.Bunun propagandadan öteye geçmesinin, ancak sınıfve emekçilerin öz deneyimler temelindebilinçlenecekleri, ulusal çitleri parçalayarak kaynaşıpbirleşecekleri irili-ufaklı eylemler içinde mümkünolduğunu söylemek bile gereksizdir. O yüzden sınıfıngündelik veya genel her türlü sorunundan giderek,ulus ayrımı gözetmeksizin işçi ve emekçilerinmücadelesini büyütmek, giderek devrimci bir sınıfhareketi geliştirmek, komünistlerin en önceliklihedefidir. Sınıfı bu arındıracak, Kürt sorunundakendi devrimci çözümünü dayatabilmesinin yolunubu açacaktır. Dahası ezilen ulusun ilericihareketlerine verilecek en ileri devrimci desteğinyolu da buradan geçmektedir. Komünistler,Türkiye’de “açılım, Oslo görüşmeleri, barış” vs.söylemler eşliğinde estirilen ve Kürt hareketiylebirlikte Türkiye solunun ezici bir kesiminde reformisthayalleri körükleyen tasfiyeci esintiler dönemindeolduğu gibi, bundan sonra da bu çizgidekiısrarlarından vazgeçmeyeceklerdir.

Bu aynı zamanda dünya halklarının barışözlemlerine karşı sorumluluğun da bir gereğidir. 1Eylüller’in burjuvazinin dünya egemenliğikoşullarında savaşların gölgesi olmaksızınkutlanması mümkün değildir. İşçi ve emekçikitlelerdeki genel barış özlemi, sömürü ve kölelikdüzenine karşı yıkıcı bir savaşımın ögesi halinegelmedikçe böyle sürmesi de kaçınılmazdır. Bütünbir insanlık tarihi orta yerde duruyorken, tarihselpratikten süzülmüş bilimsel yasallıklar apaçıkortadayken kapitalist ilişkilerin hükmü altında barışıngerçekleşebileceğini vaaz etmek, kitlelerin saf barışözlemlerini burjuvazinin çıkarları hesabınaistismardan başka bir şey değildir. Dolayısıylaözünde, burjuvazinin eli kanlı cellatlarının ikiyüzlübarış söylevlerinden bir farkı yoktur. Kapitalizminyalnızca son 100 yıllık tarihi bile baştan sona bugerçeğin doğrulanmasından ibarettir.

Sermaye devletinin Kürt sorunundaki açmazı derinleşiyor...

Halkların kardeşliği ve gerçek barış için devrimci sınıf mücadelesini yükseltelim!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Güncel4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012

Kürt hareketinin Şemdinli atılımının ardındanAKP’nin köşeye sıkıştığını söylemek yerinde olur.AKP’nin hizaya getirdiği burjuva medyanın Kürtillerinden yansıyan gelişmeleri titizlikle sansürlemesidahi içerisine düştükleri çıkmazı örtmeye yetmedi.PKK’nin “devrimci halk savaşı” çıkışıyla birlikteyaklaşık bir aydır devletin bazı bölgelerde hakimiyetikaybetmesi, Kürt siyasetçilerinin HPG gerillalarıylagerçekleştirdiği Şemdinli buluşması, CHP DersimMilletvekili Hüseyin Aygün’ün “alıkonması” gibigelişmeler üzerinden Kürt hareketi gücünü ortayakoydu. Peşisıra yaşanan bu gelişmeler AKP’ninkarizmasını oldukça sarstı denebilir. Kılıçdaroğlu,Şemdinli buluşmasıyla ilgili olarak devlet dışındaherkesin orada olduğunu söylerken aslında durumuaçıklıkla izah etmiş oldu. Bu yaşanan gelişmeler Kürthalkı için moral gücün yükselmesine yol açtı.

İşte böylesi bir zamanda yaşanan Antep’tekibombalı saldırı sürecin seyrini değiştirdi diyebiliriz.Bu devlet tarafından tezgahlanan kanlı birprovokasyon değilse bile, AKP bu saldırıyı fırsataçevirdi. PKK’nin kesin olarak reddetmesine rağmensaldırı yıldırım hızıyla PKK’nin üstüne atıldı. Kürtsorununda sıkıştıkları bir dönemde AKP kendine nefesalma imkanı sağladı. Kürt halkının meşru talepleri vemücadele gücü karşısında zorlanan gerici-faşist rejim,iğrenç bir fırsatçılıkla şovenizm zehrine sarıldı.

Burjuva medyanın desteğini arkasına alan gericigüruh, akıttığı şovenizm zehriyle Kürt halkına yöneliksaldırganlığın önünü açıyor, Kürt halkının moralkazanımlarını yok etmeye ve onu sindirmeye çalışıyor.Aynı zamanda bu saldırıları ilk elden kışkırtıponaylayarak kendisi için toplumsal destek sağlamayıhesap ediyor. Yani bir taraftan milliyetçi kutuplaşmayıderinleştirip kardeş halkların emekçilerini birbirinedüşman etmenin, öte taraftan Kürt halkını vehareketini ezmek için gerçekleştireceği zorba ve kirlisavaşın geniş kitleler tarafından sahiplenilmesininyollarını arıyor.

Ağızlarından irin akıyor…

Antep’teki cenazelerde bir araya gelen devleterkanı kendi yarattıkları bu tablo karşısında timsahgözyaşları dökerken, “milli birlik-bütünlük”demagojisine sarıldı. Aynı süreçte AKP’nintemsilcilerinden peşisıra ırkçı ve kışkırtıcı açıklamalargelmeye başladı. Bununla birlikte Kürt hareketineyönelik saldırıların startı verildi. BDP binalarınasaldırılar başlayınca ırkçılık ve çapulculuk “toplumsaltepki” olarak adlandırıldı ve bunun daha da ileriyegötürülmesi teşvik edildi. Ellerinde olsa benzini alıpen önde kitleye önderlik edeceklerdi. Ağzındansalyalar akan bu gerici koroda ilk salvolar BaşbakanYardımcısı Bülent Arınç’tan geldi. BDP’li vekillerihedef göstererek “sizi görenler ne yapacağını bilir”dedi. Bu açık bir linç çağrısıydı. Onu İdris Naim Şahinizledi. BDP binalarına yönelik saldırıları hiç lafıdolandırmadan, sahte demokrasi kelamlarını da birkenara bırakarak sahiplendi: “Gaziantep’te olay anınımüteakip sıcak saatlerde, halkımızın bir tepkisi ortayaçıktı. Hatta bu tepki öfkeye dönüştü. Bunlar örgüte,onun eylemlerine duruş açısından beklediğimiz, hattadoğru bulduğumuz tepkilerdir, duyarlılığın ifadesidir.Bu tür olaylarda, bizim örgüte yönelik tepkimizi

vermemiz, ona yönelik öfkemizi ifade etmemiz çokdoğru ve doğal bir şey, hatta gerekli. Tepkiye ‘evet’,öfkeye ‘evet’” dedi. AKP Erzurum milletvekili desavaş dilinin en berbatını kuşanarak ölen gerillalar için“etkisiz hale getirildi” değil, “geberdi diyelim” dedi.Erdoğan ise, “Onun için cehennem vardır. Kimlere?İşte bu zalimlere, işte bu teröristlere. Cennet deAllah’a kul olanlaradır. Bu anlayışla bu yoldayürüyoruz” sözleriyle ”teröristlere” karşı mücadeleedenlerin yerinin cennet olduğuna işaret etti.Erdoğan’ın vaazına göre Kürt hareketine yönelik hersaldırı “öbür dünya”da ödüllendirilecekti.

Daha sayamadığımız, insanım diyenin midesininkaldırmadığı hakaretlerle bezenmiş bu söylevler devleterkanının hemen hepsi tarafından ince ince işlendi.Mevsimlik Kürt işçilerinin çoluk-çocuk demedenSakarya’da saldırıya uğraması tamamen busahiplenmenin bir ürünü. Bu söylemlerle aynızamanda yeni ölümlere davetiye çıkaran AKP, emekçihalklar arasında toplumsal bir çatışmanın zemininihazırladı, toplumun altına patlamaya hazır bir bombayerleştirdi.

Boşuna PKK’yi Suriye ya da İran devletleriyleilişkilendirmiyorlar. AKP içte ve dışta izlediği savaşve saldırganlık politikalarını birbirine bağlayarak,Suriye’ye gerektiğinde İran’a karşı girişeceği askeribir savaşta çıkabilecek pürüzleri, tepkileri öndentemizlemek istiyor. Toplumun bilincine yönelik ortavadeli psikolojik harekatın bir parçası olarak PKK’nindış devletlerin maşası olduğu sıklıkla empoze ediliyor.ABD emperyalizminin etkin taşeronu Türk sermayedevleti, böylece Suriye’ye askeri bir harekatınolgunlaştığı ilk fırsatta bombanın pimini çekecektir.Öte taraftan emperyalist savaş karşıtlarını ezmek-tecritetmek, şovenizmle zehirlenmiş milyonları bu haksızsavaşların bir tarafı yapmak için elinden geleni ardınakoymayacaktır. Son gelişmeler bunu açık bir şekildedoğrulamaktadır.

Kardeşliğin önündeki engel kim?

Bugün emekçiler payına Kürt halkının ya da Kürthareketinin dış güçlerin maşası olduğunu söylemek veonların yılları bulan mücadelelerini görmezden

gelmek, bu mücadelenin nedeni olan sorunlara kulaktıkamak, kirli savaşın tüm sorumluluğunu taşımakanlamına gelir. Asker cenazelerinde “teröre” lanetokumak dışında bu savaşın nedenlerinisorgulanmayan, bir komutan edasıyla savaş naralarıatan her bir emekçi süren kirli savaşın bir parçasıolmaktan öteye gidemeyecektir. Cephede değilse bilecephe gerisinde…

Fakat aklımız artık isyan etmeli, sorgulamalı.Elbette ki, Kürt halkının kurtuluş ve hak eşitliğimücadelesinin emekçiler tarafından kuşku ve tepkiylekarşılanmasının önemli etkenlerinden biri, emekçilerinyalanla beslenmesi, milliyetçi, tekçi bir ideoloji ileyetiştirilmesidir. Bu kalıpları yıkmak elbette ki zordur.Ama biraz da olsa sorgulamak, at gözlüklerini çıkarıpatmak, gerçekleri görmek zamanı gelmedi mi?

Kürt halkının savaş uçaklarının gölgesindeyaşadığı, çocukların bomba ve kurşun sesleri eşliğindebüyüdüğü gerçeğini…

Kulağı kapının kirişinde yıllarca işkencedekatledilen oğlunu bekleyen Berfo Ana gibi binlerceKürt annesinin, kayıplarının akıbetini öğrenmeyi vesadece sarılabilecekleri bir mezar taşı istediğigerçeğini…

Katledilen Kürt gençlerine “geberdi”, “leş”denildiği, gerilla cenazelerinin tanınmaz halegetirildiği gerçeğini…

Uludere’de evlatlarının savaş uçakları tarafındanparamparça edilmesi, cesetlerinin katırlarla taşınması,sonra “kaçakçı” denilerek bu katliamın sahiplenilmesigerçeğini…

Türkiye’de son 20 yılda polis ya da askerin açtığıateş sonucu yaşamını yitiren Kürt çocuğu sayısının350 olduğu, bunların kimisinin panzer altından canverdiği, kimisinin havan topuyla katledildiği,kimisinin de gaz bombasının hedefi olduğugerçeğini…

Dilleri, şarkıları, türküleri yasaklanmış, defalarcakez isyanlara kalkmış, kanla, barbarlıklabastırılmasına rağmen küllerinden yeniden doğan birhalkın olduğu gerçeğini.

Gerilla cenazeleri onbinlerin katılımıyla özgürlüksözünün verildiği mitinglere dönüşüyor. Kürtlerinelinde yaklaşık 100 belediye var, yüzde 10 barajına

Şovenizm zehrine sarıldılar…

Gerici-faşist rejimin oyununu bozalım!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012

rağmen TBMM’de grup oluşturacak kadar milletvekiliile temsil ediliyor. Milyonlarca Kürt, bu mücadeleyidestekliyor. Siyasi bir soykırıma dönüşen KCKoperasyonları nedeniyle yaklaşık 10 bin Kürtsiyasetçisi zindanlara doldurulmasına rağmen yine deKürt hareketi ve halkı dinamizmini koruyor. Devletintüm tehditlerine, polis ablukalarına rağmen bu halkpolis barikatlarını yara yara Newroz alanlarına giriyor,mitinglerini gerçekleştiriyor. Çünkü bu halk gücünühaklı ve meşru davasından alıyor.

Mezhep çatışmaları da kışkırtılıyor…

AKP ve Türk devleti, ABD emperyalizmininOrtadoğu’daki vurucu gücü olma rolünü büyük birgayretkeşlikle üstlenince, emperyalist savaşlarıngetireceği yıkıma karşı verilecek toplumsal tepkininönüne geçmek için Kürtler’in yanısıra Alevileri dehedefe koydu. Böylelikle hem olası bir mücadeleyizayıflatmaya, hem de toplumda bir çatışma haliyaratmaya çalışıyorlar. Ortadoğu’da üstlenilen rollergereği Türk-Sunni şovenizmini körükleyen gerici-faşist rejim emekçilerin bilincini ince ince dumurauğratıyor. Erdoğan’ın zaman zaman Alevilere yönelikyaptığı çıkışların bir tesadüf olmadığını, bununstratejik bir planın parçası olduğunu söylemek abartılıolmaz.

En son Kartal’da olmak üzere birçok ildeAleviler’in evlerinin işaretlenmesinin, Alevi derneğiyakma girişimlerinin her ne kadar “çocukların” işi yada “münferit” olduğu söylense de bunlar, sistematikolarak körüklenen Alevi karşıtlığının izdüşümleri.Keza Malatya Sürgü’de ve Erzincan’da yaşanan linçgirişimleri de bu düşmanlaştırmanın bir ürünüydü.Hatay’ı mesken tutan eli kanlı “Özgürl” SuriyeOrdusu mensuplarının Hataylı Alevileri “sıra size degelecek”, “sonunuz Suriye’deki Aleviler gibi olacak”sözleriyle tehdit etmesi hiç de işgüzarlık-şımarıklıkolarak yorumlanamaz. Arkasına dinci-gericiliğindesteğini almayanlar, emperyalizmin Ortadoğu’da“ılımlı-islam” adı altında dinci-gericiliği hakim kılmaprojesini bilmeyenler bunları rahatlıkla dile getiremez.Kaldı ki, bu tablo Ortadoğu’daki Sünni-Şiikamplaşmasıyla beraber ele alınınca, Türk sermayedevletinin içeride hayata geçirdiği kirli politikalartümüyle yerli yerine oturur.

İşçi ve emekçiler AKP’nin ve emperyalistlerin buoyunlarını görmeli. Halklar düşmanlaştırılarakoynanan kanlı oyunun parçası olmayı reddetmeli.Kürt-Türk, Alevi-Sunni çatışmaları artık bu devletinelinde “zamanı geldiğinde öne sürülecek bir silah”olmaktan çıkarılabilmeli. Emekçiler öfkesini birbirinedeğil, bu oyunu yönetenlere yönlendirebilmeli.

MGK’dan Kürtlere tehdit

Suriye emekçi halklarına ve Kürt halkına yönelik savaş çağrılarının yükseltildiği bir süreçtegerçekleştirilen Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının ardından, saldırganlığı yükseltme mesajlarıverildi.

MGK, emperyalistlerin Suriye’ye yönelik işgal planlarını tekrarlarken diğer yandan Kürt halkını hedefgösterdi. Toplantıdan sonra yayımlanan bildiride, ‘ülke güvenliğini ilgilendiren iç ve dış gelişmelerin elealındığı’ ifade edildi.

MGK bildirisinde, “vatandaşların yaşam hakkını hiçe sayarak gerçekleştirilen terör eylemlerinin”konuşulduğu belirtilerek onyıllardır tekrarlanan “teröre karşı mücadelenin sürdürüleceği” açıklamaları yapıldı.Bildiride ayrıca, Batı Kürdistan bölgesinde Suriyeli Kürtlerin özerklik ilanı da açıkça hedefe konularak Kürthalkı tehdit edildi.

Toplantıda ele alınan ikinci başlık Suriye oldu. Suriye’de Esad rejimini sivil halka düzenlediği saldırılarnedeniyle eleştirme ikiyüzlülüğünü sürdüren düzen sözcüleri Suriyeli mülteciler üzerinden duygu sömürüsüyapmaktan geri durmadı.

Emperyalist politikalara tam uyum anlamına gelen açıklamalarla efendilerine de mesaj gönderen sermayedevleti adına şunlar ifade edildi: “Toplantıda ayrıca, Suriye’deki otorite boşluğunu istismar etmekisteyebilecek terörist unsurların faaliyetlerinin yanı sıra ülkedeki çatışma ortamından kaynaklanan ulusalgüvenliğimize yönelik tüm tehdit ve risklerin bertaraf edilmesine matuf güçlü irade teyit edilmiş, Suriyehalkının meşru talepleri doğrultusunda demokratik dönüşüm sürecinin ivedilikle tamamlanmasının taşıdığıönem vurgulanarak, bu doğrultuda çabaların uluslararası toplumla eşgüdüm halinde sürdürüleceğikaydedilmiştir.’’

Kürt halkı alanlarda

Antep’teki bombalı saldırının ardından ırkçı-faşist kudurganlığı körükleyen ve Kürt hareketini hedef alansermaye devleti, Şırnak, Hakkari ve Mardin’de düzenleneceği duyurulan “Özgürlük yürüyüşünüzüselamlıyoruz” mitinglerini keyfi biçimde yasakladı. BDP’nin 26Ağustos günü “Özgürlük yürüyüşünüzüselamlıyoruz” şiarlı mitinglerine yönelik yasaklara ve yoğun polis ablukasına rağmen binlerce Kürt emekçisimeydanlara indi.

Hakkari Yüksekova ve Şırnak Cizre’de Kürt halkı alandaydı. Yüksekova’daki miting, gelen heyetin ilçegirişindeki Suüstü (Şekîtan) Köprüsü’nde coşkulu karşılamasıyla başladı. Konvoyla şehre giren BDP heyetiburada sloganlarla karşılandı. Oslo Oteli önünde toplanan kitle buradan miting alanına yürüyüş gerçekleştirdi.

DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk, BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Hamit Geylani, BDP Hakkarimilletvekilleri Adil Kurt ve Esat Canan, Yüksekova Belediye Başkanı Ercan Bora ve BDP ilçe yöneticileri demitinge katıldı.

BDP’nin, Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde düzenlediği mitingde, kitlenin meydanda toplanmasıyla birlikte devletsaldırdı. Sabah saatlerinden itibaren ilçeyi ablukaya alan polis provokatif hareketlerini eylem anına kadarsürdürdü. Mitingin düzenleneceği Nur Mahallesi’ndeki alana giren binlerce kişiye polis eylemin yasak olduğuiddiasıyla saldırdı. Polisin miting alanına gaz bombalarıyla saldırması sonrası çatışma çıktı. Kürtemekçilerinin polise taşlarla karşılık vermesi üzerine çatışmalar Cizre sokaklarına yayıldı. Polisin mitingalanından çekilmesiyle miting programı devam etti.

Mardin’in Kızıltepe İlçesi’nde ise Newroz Alanı’nda düzenlenen miting yoğun polis ablukası altındayapıldı. Polis ilçe merkezine asılmak istenen pankartlara izin vermezken pankartların asılması içingörevlendirilen belediyenin itfaiye araçları polis tarafından engellendi.

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Antep’te yaşanan patlamanın ardından Kürthareketine ve halkına yönelik saldırganlık artaraksürüyor. Ülke genelinde BDP binalarına yöneliksaldırılar devam ediyor. Saldırılar nedeniyle çok sayıdaBDP binası yakıldı, taşlandı, tahrip edildi.Kırklareli’de çalışan Kürt emekçiler de saldırılardanpayını aldı. Saldırılara maruz kalan sadece Kürt halkıdeğildi. Aleviler de faşist saldırıların hedefindeydi.

Alevilere yönelik saldırılar artarak sürerken, AKPiktidarı saldırganların sırtını sıvazlıyor.

Son on gün içinde İstanbul’da Alevilere yönelikfaşist saldırganlık arttı. İstanbul Kartal’da Aleviler’inevlerinin işaretlenmesinin ardından cemevi yakılmayaçalışıldı. Aleviler’e ait 25 evin işaretlenmesininardından Yakacık’ta bulunan Pir Sultan Abdal KültürDerneği (PSAKD) Kartal Cemevi kundaklanmayaçalışıldı. Daha önce de Malatya Sürgü’de katliamgirişiminde bulunulmuş, Balıkesir’de Aleviler’in evleriişaretlenmişti

Devlet erkanı yaşanan saldırıların “abartılmaması”anlayışında ortaklaştı. Dahası saldırganlara en büyükcesareti dinci-gerici partinin kurmayları verdi. AKPşefi Tayyip Erdoğan daha önce “Aleviliği HazretiAli’yi sevenler olarak biliyorum. Bu durumda benonlardan daha Alevi’yim” demişti. Erdoğan daha öncede Alevilere yönelik olarak, “müslümanlarsa camiyegitsinler” demişti. Cemevlerini ucube olaraktanımlayan da AKP şefiydi. İçişleri Bakanı İdris NaimŞahin, Malatya Sürgü beldesinde yaşanan katliamgirişimini “çocuklar yapmış, abartmayalım” demişti.

AKP hükümeti “Madımak katillerine zamanaşımı”ve “Madımak anmasını yasaklama” icraatları ile,“Alevilik açılımı” adı altında bir kere daha fiilenAlevilik inancını yasaklamıştır. Devlet kurumları, AKPhükümeti ve Erdoğan’ın yaptığı açıklamaları talimatbilerek yaşamın her alanında Aleviliğe ve Alevileresaldırmaya başlamıştır. Başta Diyanet İşleri Başkanlığıve bu kurumdan fetva alan TBMM Başkanı da aynıtutumu sürdürmüştür. Yargıtay’ın “Çankaya CemeviYaptırma Derneği” hakkında verdiği karar ise, yargınında bu ret, inkar, yasaklama ve katliama davetiyeçıkarma sürecine katıldığının açık göstergesidir.

Alevilere yönelik inkar ve imha söylemlerisaldırıların artışında önemli rol oynadı. AKPiktidarının “iyi çocukları” harekete geçti. Bu“çocuklar” dün de devlet erkanının söylemlerindencesaret alarak Maraş, Çorum, Sivas başta olmak üzereAlevilere yönelik saldırı ve katliamlarda sınırtanımamışlardı. Bugün yine dinci partinin iktidarındangüç alarak katliam provalarına girişiyorlar.

Son süreçte, Alevilere yönelik katliam vecemevlerine yönelik kundaklama girişimleri devletyetkililerinin ve AKP hükümetinin verdiği talimatlarınbir sonucudur. Bu talimatın gereğini yapan “mülkierkan”, katliam girişimleri ve cemevlerininkundaklanması ve yakılmak istenmesi karşısında sessizkalmıştır. “Durum abartılıyor! Bu münferit birolaydır!” diyen devlet yetkilileri, AKP’nin ret, inkar,yasaklama, korkutma ve susturma politikasına kantaşıyorlar. Alevileri hedef alan saldırılarda devletingizli güçleri saldırıların tertipleyicisi, başta dinci partiolmak üzere açık güçleri ise saldırıların seyircisi veya

aktif bileşeni olarak rol oynuyorlar.Sivas’ta 33 kişiyi alan ateş bugün de yanmaya

devam ediyor. Gerici-faşist güruhun tutuşturduğualevler, bugün sermaye devletinin dümeninde oturandinci parti AKP tarafından harlanmaya devam ediyor.Sivas’ta yakanlar, Roboski’ye bombalar yağdıranlar,dün Madımak Oteli’ni 33 cana diri diri mezar edenler,bugün sokak ortasında kurşunluyor, zindanlarahapsediyor, kıyım ve katliamlardan vazgeçmiyor. Düntüm bu katliamların üzerini örten düzen yargısı ise,bugün “zamanaşımı” ve Sürgü’de yaşanan katliamgirişimi ile ilgili davayı ramazan davulcusunun üstüneyıkarak katliamcı devleti aklama çizgisini sürdürüyor.

AKP iktidarı işçilerin birliği, halkların kardeşliğimücadelesini baltalamak, işçi ve emekçileri milliyet vemezhep temelinde bölmek için uğursuz çabalarına hızveriyor. Milliyet denilince Türklüğün, mezhepdenilince Sünni inancın öne çıktığı tekçi anlayışıtoplumsal düzeyde örgütlüyor ve bu temeldeyaşanacak saldırılara omuz veriyor. Bu yaklaşımıntemel hedefi halkların birbirine düşürülmesi, Alevi-Sunni çatışmasının büyütülmesidir.

Kitlesel katliamlar, provokasyonlar, kontrahukukun kararları işçilerin ve emekçilerin birleşikmücadelesinin önünü kesmek içindir. Bu baskı ve

kölelik düzenini yaşatabilmek için ölüm kusansermaye devletinin hesaplarını ve oyunlarını boşaçıkarmak gerekiyor. Özelde sınıf bilinçli işçi veemekçiler, genelde işçi ve emekçiler, emek-sermayeçatışmasının üzerine çekilmek istenen kara perdeyiyırtmak sorumluluğu ile yüzyüzedir.

Bugün işçi ve emekçiler bölünmek istenmekte,dahası Aleviler üzerindeki baskılar, katliam tehditleriartmaktadır. Her türden suni bölünmenin panzehiriemek-sermaye çatışmasını temel alan işçilerin birliği,halkların kardeşliği mücadelesidir. İşçi ve emekçilerekonomik-demokratik hak ve özgürlüklerdenyoksunluğa son vermek için birleşip, düzene karşımücadele etmelidir.

Baskılara son vermenin yolu bu bozuk düzene karşıişçi sınıfının kızıl bayrağı altında birleşerek sosyalizmmücadelesini büyütmekten geçiyor. Zira ırkçışovenizmin ve dinsel gericiliğin biricik panzehiri,kapitalist sömürü düzenine karşı yürütülecek devrimcisınıf mücadelesidir. Bu nedenle bugün “İşçilerinbirliği, halkların kardeşliği” şiarını yükseltmek,yaratılmak istenilen her türlü etnik-mezhepselçatışmanın karşısında birleştirici olan sınıf kimliği iledurabilmek, her zamankine göre çok daha özel biranlam taşımaktadır.

Gündem6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012

Alevilere, Kürtlere yönelik saldırılar artıyor...

İşçilerin birliği halkların kardeşliğiiçin mücadeleye!

Faşist saldırılara tam destek!

Antep’teki bombalı saldırının ardından ülke genelinde BDP binalarına yönelik ırkçı-faşist saldırılara veartan şoven kudurganlığa İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’den tam destek geldi.

“Öfkeli tepkileri doğru buluyoruz” diyen Şahin, BDP binalarına yönelik saldırıları destekledi. Aynı açıklamalarında, uzun süredir devam eden “KCK” operasyonları ile eylemlerin azaldığını savunan

Şahin, “Bu operasyonlar adli takip süreci devam edecektir, devam etmektedir” dedi. Saldırının hemenardından olayı kınayan BDP’yi hedef gösteren Şahin, “Örgütün uzantısı olan siyasi parti de işaret feneriniizledi, oradan açıklama gelinceye kadar ne ‘evet’ ne ‘hayır’ bir şey söyleyemedi” ifadesini kullandı.

Patlamanın ardından BDP binalarına yönelik saldırıları destekleyen Şahin, “Gaziantep’te olay anınımüteakip sıcak saatlerde, halkımızın bir tepkisi ortaya çıktı. Hatta bu tepki öfkeye dönüştü. Bunlar örgüte,onun eylemlerine duruş açısından beklediğimiz, hatta doğru bulduğumuz tepkilerdir, duyarlılığın ifadesidir.Bu tür olaylarda, bizim örgüte yönelik tepkimizi vermemiz, ona yönelik öfkemizi ifade etmemiz çok doğru vedoğal bir şey, hatta gerekli. Tepkiye ‘evet’, öfkeye ‘evet’ dedi.

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012

Emperyalizmin saldırganlığı ve Türk sermayedevletinin Suriye’ye yönelik emperyalist müdahaleçerçevesinde üstlendiği aktif taşeronluk rolü ortadayken,emekçilerin ve gençlerin bu süreç hakkındakiyorumlarını sorduk.

“Medyanın gösterdiği ile gerçekler ayrı”

Görüşlerine başvurduğumuz Antakya’dan bir büroemekçisi, medyanın gösterdiği ile gerçeklerin farklıolduğunu söylüyor. Büro emekçisi, Antakya’dakitabloyu şöyle anlatıyor:

“Medyanın gösterdiği ile gerçekler ayrı. BütünAntakya halkı olarak El Kaide’den oldukça rahatsızlıkduyuyoruz. Mesela daha önce rahat davrandığımızkadar rahat davranamıyoruz. Antakya ve Suriyearasında sınır diye bir şey yok. Suriye’de çatışıp akşamburaya geliyorlar. Çocuklar, kadınlar kamplarda varama erkekler sınırdan geçiş-geliş yapıyor, gece çatışıpgündüz geliyorlar. Duyduğumuza göre sınır dadenetlenmiyor. Mahallelerde ev tutup grup halindekalmaları çok rahatsızlık verici. Parklarda bilegezemiyoruz. Bankların üzerinde keyfi olarak yatıyorlarvb. Halk otobüsüne binip insanları kaldırıp zorlayerlerinden ediyorlar. Örneğin geçenlerde bizim birarkadaşımıza denk gelmiş. “Siz kalkın biz oturacağız”diyorlar. Daha geçen gün bir köylünün traktörünüsilahlarla gasp ettiler. Buraya yerleşeceklerini, bizimyerimizi onların alacaklarını söylüyorlar. İşte herkes buyüzden tedirgin.

El Kaide militanlarının Antakya’ya geçişiniengellemek lazım. Uluslararası hukuka aykırı bir şekildebu kadar rahat topraklarımızda olmalarını engellemeklazım. O kadar ileri gidiyorlar ki kızlara bile lafatıyorlar. Bu nedenle kavgalar çıkıyor. Biz her şekilderahatsız oluyoruz. Türk devleti bunları giydiriyor,besliyor. Başka ülkelerden maddi destek-yardım geliyor.Bunların engellenmesi lazım. Bunlar eğer sığınmacı ise,ki dünyanın her yerinde böyledir, kampın sınırları dışınaçıkılmamalıdır. Oysa bunlar kampta bile kalmıyor.Mahallelere yerleşiyor. Hatay’da yaptıkları her şeyuluslararası hukuka aykırı.

Kendilerine kimlik kontrolü bile yaptırmıyorlar. Okadar ayrıcalık tanınıyor ki onlara buradaki polisi biledövebiliyorlar. Valilik, “Suriye’den gelen mültecilerikesinlikle hiç kimse üzmeyecek” diye talimat veriyor.Yemek yedikleri yerlerde hiç para ödemiyorlar. Bununlailgili sürekli olaylar çıkıyor. Bölge halkı olarakmültecileri burada istemiyor ve çeşitli vaatlerdegetirilmiş olduklarını düşünüyor, savaştan, zulümdenkaçıp geldiklerini düşünmüyoruz.

Suriye’de yaşanan mezhep çatışması değil. Bunubiliyoruz. Emperyalizmin Ortadoğu’daki projesinin birparçası olarak yaşanıyor. Herkes bu konularıkonuşuyor, halk her şeyin farkında, oynanan oyunlarınfarkında.”

“Medya yalan söylüyor”

Antakya’dan bir emekçi kadın ise, bu iç savaşındurmasının mümkün olmadığını belirtiyor.

“Emperyalizmin planları söz konusu. İsrail’in 83milyon dolar Suriye’ye karşı kullanılması içinmuhaliflere verildiğini duyduk. Akrabalarımız Suriyeli.Onlar bu bilgileri paylaşıyorlar.” diyen emekçi kadın, il

genelindeki tabloyu ise şöyle aktarıyor: “Medya yalan söylüyor. Çadır kentlerin 2,5-3 yıl

önceden alt yapı hazırlıkları yapılmış. Çadır kentlerdenmuhalifler sınırı geçip çatışıyor, bombalıyor. Ormanlıkalanlarda son çıkan yangınlar bu nedenle Esadtaraftarlarınca yakılıyor. Çünkü Yayladağı mevkiinde buormanlık alanları kullanarak sınırı Türkiye’dengeçiyorlar. Ambulanslarla hep silahlar taşınıyor.

Bu sürecin engellenebileceğini düşünmüyorum. Şuanki mülteciler, muhalif olarak nitelenenler esastagerçek Suriyeli değil. Irak, Mısır, Filistin’denzamanında Suriye’ye kaçanlar buraya geliyor. Hatay’dacezaevinden insan çıkardılar. 150 dolar karşılığında ceptelefonu da verilerek yaptıkları cinayetlerigörüntülemeleri için teşvik ediliyorlar. 218 Türk subayışu anda Suriye’de cezaevinde bulunuyor. Bu Türkiye’ninemperyalistlerle suç ortaklığını gösteriyor.”

“Eli silahlı mülteciler var”

Antakya’dan bir esnaf da, yaşadıkları bölgede elisilahlı mültecilerin bulunduğunu ifade ediyor.

Esnaf şöyle konuşuyor: “Kesinlikle savaşa hayır.Antakya’ da eli silahlı gezinen mülteciler var. Onlarıistemiyoruz. Hastanelerde öne geçiyorlar, hırsızlıkyapıyorlar, lokantada vb. yerlerde “Recep TayyipErdoğan ödesin” diyorlar. Harbiye, Samandağ’dayaşandı. Son günlerde çok kötü örnekler yaşıyoruz. Onedenle tepkimiz fazla. Alevi-Sünni Antakyalılar’ınortak tepkisi, bu mültecileri istemememizdir. Biz buradakardeşçe yaşamayı seviyor ve yaşamaya da devametmek istiyoruz. Burası örneğin bir Alevi’nin Hıristiyanbayramı için kiliseye gittiği bir yer. Yani kardeşlikiçindeyiz.

Bu süreçten işimiz de etkileniyor. Daha önce böylebir şey söz konusu olmadığı için işler yoğundu. Şimdiişsizlik, açlık çoğaldı. Savaş, ekonomik yatırımları daengelliyor.”

Antakya’dan başka bir emekçi kadın ise, yaşanansüreci “Önceden bizim bir sorunumuz yoktu. Şimdihuzursuzuz. Huzurumuzun kaçmasını istemiyoruz. Herzamanki gibi barış ve kardeşlik içinde yaşamakistiyoruz.” diyerek yorumluyor.

“Birleşen halkların mücadelesi gerekiyor”

Adana’dan Arap Alevisi bir eğitim emekçisi ise,Suriye’ye yönelik savaş ve saldırganlık planlarını şöyleyorumluyor: “Ben Adana’ da yaşayan Arap Alevisi biremekçiyim. İçinden geçtiğimiz süreçte Amerikaemperyalizminin dünyayı ve bölgeyi yenidenşekillendirmek için başlattığı savaşı büyüttüğünügörüyoruz. Özellikle işbirlikçi Suudi Arabistan, Katar veTürkiye’nin muhalefeti destekleme adına aktiftaşeronluk yapmalarıyla bölgesel bir savaş yaklaşırkenhalkların katli son hızla devam ediyor.

Bu saldırı politikaları özellikle ülkede yaşayan ArapAlevileri (Nusayriler) yakından ilgilendiriyor ve birtepki yaratıyor. Özellikle burada yaşayanların Suriye’deçok sayıda yakınının olması ve inanç birliği bu saldırılarkarşısında bir tepki yarattı. Ancak bu tepki beraberindesağlıksız olarak doğrudan Baas rejimi ve Esad’ındesteklenmesi sonucunu yaratıyor. Bölgedeki NusayrilerBaas’ın gerici özünü atlayarak orada bir ilericilik hattasosyalizan yanlar görüp koşulsuz destekliyorlar.

Bunun yanında muhalefet adı altında örgütlenenlerinEl Kaide gibi gerici güçlerle olan bağı nedenleriyle debir korku hâkim. Çünkü bunlar iktidarı alırsa bütünAlevi Arapları katledeceklerine dair güçlü bir inanç var.

Bu süreçten çıkış yolu olarak bölge halklarının,emekçi sınıfların ortak mücadelesinin gerekli olduğunudüşünüyorum. Bunun için birleşen halkların gerek kendibaşlarındaki gerici rejimlere ve gerekse bölgeyi kangölüne çeviren Amerikan emperyalizmine karşımücadelesi gerekiyor.”

Emperyalist müdahaleye karşı olduğunu vurgulayanbir lise öğrencisi ise düşüncelerini şu şekilde dilegetiriyor: “Emperyalist müdahaleye karşıyım. Hatay’agöç oldu. Aslında Türkiye’nin Suriye ile bir sorunuolmaması gerek. Ama ABD nedeniyle oluyor.Emperyalizme karşı birlik olmak lazım. ABD’ninsaldırıları karşısında ne yazık ki durulamıyor. Son olaraksavaş değil barış olmasını isterim.”

Adana’dan başka bir lise öğrencisi, “ErdoğanABD’nin dediğini yapıyor. Türkiye oradaki sorunubaşlatıyor. Türkiye emperyalistlerden farksız davranıyor.Birlik ve dayanışma içinde savunduğumuz düşünceyisonuna kadar devam ettirmeliyiz.” diyor.

Adana’da yaşayan bir emekçi, Suriye’ye yönelikmüdahaleyi şöyle değerlendiriyor: “Her şey Ortadoğuüzerinden oluyor. Irak savaşında da böyleydi.Kapitalistler-emperyalistler Ortadoğu’da hegemonyakurmak için her şeyi yapıyor. Esad kendi gericitutumundan dolayı halkı talan ediyor. Oradaki emekçiinsanlara zarar veriliyor. Zaten ABD emperyalizmininde amacı yeraltı-yerüstü kaynaklarını yağmalamak.Irak’ta olduğu gibi.

ABD emperyalizmini engellemek için tümhalkımızın Türkiye’de tek vücut olarak örgütlenmesilazım. İşçi sınıfı bu yolda örgütlenmezse olmaz. Bugörev herkese düşüyor. Herkes her yerde bu işgale sonverilmesi için yumruğunu vurmalı.”

“Baskı, zulüm, işkence ve savaş olmasın” diyen evemekçisi bir kadın da duygu ve düşüncelerini şöyledile getiriyor: “Biz isteriz ki Suriye’nin devrimcidüşünceleri olsun. Birlik ve beraberlik içinde eleleolsunlar. O zaman bu oyuna izin vermezler. Ben isterimki orada özgürlük, Türkiye’de özgürlük olsun. Kötülüğükim ister ki. İnsanlar güzel yaşasın. ABD bunu getirmez,onlar içini kurutmaya çalışıyor. Aslında ben bu sürecitam takip edemiyorum. Ev işleri, vb. gazete vb.okuyamıyoruz. Eklemek istediğim baskı, zulüm, işkenceve savaş olmasın. Suriyeliler de bizler de güzelyaşayalım.”

Kızıl Bayrak / Adana - Antakya

Antakyalı emekçiler savaş ve saldırganlık istemiyor!

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Güncel8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012

Türk sermaye devleti, Suriye’ye yönelikemperyalist müdahale çerçevesinde üstlendiği aktiftaşeronluk rolünü büyük bir pervasızlıkla oynuyor.

Bir yandan savaş çığırtkanlığı yapılırken diğeryandan Suriye’deki işbirlikçi güçlerin saldırılarınadestek veriliyor. Hatta, İngiliz Telegraph gazetesininiddiasına göre İngiltere ve ABD’nin Suriyelimuhalifleri Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbulHaliç’te manzaralı apartmanlarda eğittikleri söyleniyor.

Çetelere açık destek

Suriyeli işbirlikçi çetelerin Hatay merkezlikonuşlanması ve mülteci kamplarını askeri kampaçevirmesi de sağlanıyor.

Hatay’daki emekçilerin eli silahlı çeteler karşısındatedirginlik duyduğuna dair haberleri Hatay ValisiCelalettin Lekesiz inkar ederken sermaye hükümetisözcüsü Bülent Arınç ise ‘şu ana kadar kendilerinitedirgin eden hiçbir olayın yaşanmadığını’ iddia ediyor.

Mülteci kamplarındaki gerçeğin açığa çıkmasındanduyulan korku nedeniyle düzen partisi CHP’ninmilletvekillerine dahi kampa giriş izni verilmiyor.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu durumuşöyle savunuyor: “Türkiye’ye sığınmış olanların özel

bir şekilde muameleye tabii tutulmuş olmaları gayetnormaldir. Milletvekillerimize, mülki amirlerimiztarafından, sivillerin kaldığı kamplara gidilmekistenirse her türlü kolaylığın sağlanacağı da ifadeedilmiştir, benim bildiğim kadarıyla. Kamplarımız buanlamda şeffaftır.”

Kamplar; SUK’un karargahı gibi

Davutoğlu başka kamplardaki şeffaflığın bukamplarda neden olmadığını güvenlik gerekçesinedayandırsa da 30 general ve yüzlerce asker-polissığınmacısı barındırılan kampların Özgür SuriyeOrdusu’nun karargahı haline geldiği saklanamayan birgerçek.

Mülteci adı altındaki bu çetelerin, Hatay’da emekçihalkı tehdit ve taciz etmesi, düzenin kolluk güçlerikarşısında dahi rahat davranabilmesi, sermayedevletinin saldırganlığa sunduğu desteğin açıkkanıtıdır. Onbinlerce mülteci kötü şartlarda ikameetmek zorunda bırakılırken AFAD Apaydın Çadırkentiözel güvenliği ve Türk Kızılayı tarafından hazırlananözel yemekleriyle sermaye hükümeti için öneminiortaya koyuyor.

‘Mültecilerin’ sır kampları

‘Operasyonelmekanizma’ işliyor...

Antep’te 9 kişinin yaşamını yitirdiği bombalısaldırının ardından Kürt hareketini hedef alan veırkçı-faşist saldırganlığı kışkırtan Türk sermayedevleti, patlamanın tozu dumanı arasındaemperyalist savaş ve saldırganlık planlarına hızvermekten geri durmuyor.

Bu kapsamda, Esad rejimini devirmek ve kirlitezgahları hayata geçirmek için yeni adımlar atılıyor.

Emperyalist ABD rejiminin Dışişleri BakanıHillary Clinton’ın son Türkiye ziyareti sırasındamasaya yatırılan Suriye’ye yönelik saldırganlıkplanları çerçevesinde kurulması kararlaştırılan“operasyonel mekanizma” için ilk toplantı 23Ağustos günü Ankara’da gerçekleştirildi.

Dışişleri Bakanlığı’nda ve Devlet Konukevi’ndeyapılan toplantıya ilişkin basına herhangi biraçıklama yapılmazken, toplantıda, Suriyemuhalefetine destek verilmesi, Esad sonrası geçişdönemi, mülteciler, bundan sonra karşılaşılabileceksenaryoların masaya yatırıldığı belirtildi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Clinton’ın11 Ağustos’ta İstanbul’daki görüşmelerinde Türkdevleti ile ABD arasında Suriye için operasyonel birmekanizma kurulması kararlaştırılmıştı.

“Operasyonel planlama konusunda yoğun görüşmeler”

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü VictoriaNuland, söz konusu toplantıyla ilgili bilgiler verdi.

Nuland, şöyle konuştu: “Bu çerçevede,muhalefete destek verilmesi, Esad’in iktidarıterkettiği ve geçiş döneminin başladığı gününgelişinin hızlandırılması, mülteci konuları ve (Esed)sonrasıyla alakalı konular ele alındı. Bildiğiniz gibi,bu toplantı ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton veDışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu arasında 11Ağustos’ta yapılan toplantı sonucundakararlaştırılmıştı. Operasyonel planlama konusundayoğun görüşmeler yapma hususunda mutabıkkalmışlardı. Dolayısıyla bu görüşmeler bugünbaşladı ve bazı detaylara inildi.”

Suriye’ye yönelik emperyalist müdahaleyigerekçelendirmek için “Esad’ın kimyasalsilahları”nı gerekçe gösteren emperyalistler veişbirlikçileri toplantıda “Esad’ın kimyasal silahstoğu”nu da gündemlerine aldılar.

Clinton’ın Türkiye ziyareti sırasındakigörüşmelerde de temel gündem maddeleri arasındayer alan “PKK’nin tasfiyesi” toplantıda da ele alındı.

Suriye saldırganlığına “dostluk” kılıfı

Emperyalizme maşalıkta sınır tanımayan işbirlikçi Türk devletinin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,“Esad’a ömür biçti”. Suriye’ye yönelik savaş ve saldırganlık dilini kullanmaya devam eden Davutoğlu,saldırganlık planlarını ise “Suriye halkının yanında olmak” olarak gerekçelendirdi. Suriye’deki süreçte sona gelindiğini iddia eden Davutoğlu, “Artık bu süreci yıllarla ifade etmek yerine aylarveya haftalarla ifade etmek gerekir” diye konuştu.

Emperyalizme aktif taşeronluk hevesini, açıklamalarına da yansıtan Davutoğlu, Kürt hareketine yöneliksaldırgan ifadeler kullanmaktan da geri durmadı.

“Suriye’deki zulme karşı bir tavır alıyoruz. Ortadoğu’daki politikamızdan vazgeçmeyiz.” diyen Davutoğlu,aktif taşeronluk rolünü de kararlılıkla sürdürecekleri mesajını verdi.

Türk devletinin, Suriyeli muhaliflere silah verdiğine yönelik iddiaları da reddeden Davutoğlu, ortaya çıkankirli ilişkilere rağmen bu iddiaları yalanlama yoluna gitti. Türk devletinin emperyalizme uşaklık rolünü deitiraf eden Davutoğlu, Esad’ın reformları gerçekleştirmesi için “emperyalistçe değil, dostça girişimleryaptıklarını” savundu.

Mevsimlik Kürt işçilere linç girişimi

Antep’te 9 kişinin yaşamını yitirdiği patlamanın ardından ırkçı-şoven saldırılar ve linç girişimleri devamediyor. Irkçı kudurganlığın son hedefi, Diyarbakır’dan Sakarya’ya gelerek burada çalışan mevsimlik işçileroldu.

Diyarbakır’dan gelen Kürt aileler, bir grubun linç girişimine maruz kaldı, aralarında kadın ve çocukların dabulunduğu 18 işçi yaralandı.

Sakarya’nın Kocaali İlçesi’ne bağlı Ortaköy’e mevsimlik tarım işçisi olarak Diyarbakır’dan gelen ailelere,linç girişiminde bulunuldu. Aileler köyde kaldıkları barakaların önünde otururken, 5-6 kişilik bir grup, ailefertlerinden birini çağırdı. Grup, işçiye hakaretler ederek dövmeye başladı. Bunun üzerine aileler, işçiyi grubunelinden almaya çalıştı. Köyün kahvesine giden saldırganlar, burada, “Kürtler bizi öldürmeye çalıştı” diyerekköylüleri provoke etti. Saldırıda 18 kişi yaralandı. Yaralılar, Sakarya Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Ailelerin,Diyarbakır’a döneceği belirtildi.

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012

Dezenformasyon: Yanlış veya doğruluğubulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi.

Manipülasyon: Seçme, ekleme ve çıkarma yoluylabilgileri değiştirme.

Bu iki kelime, son dönemde işçi sınıfı ve emekçilerüzerinde oynanan sinsi ve uğursuz planları açıklamayayetiyor.

Sendikal ihanet çetelerinin sermaye sınıfı ve AKPhükümeti ile yürüttüğü kirli pazarlıklarla eş zamanlıolarak yürütülen kapsamlı operasyon sürecinde,sermaye cephesinin hamlelerinin sonuç yaratması içinbu iki yöntem (manipülasyon, dezenformasyon) etkilibir şekilde olarak kullanılıyor.

Özellikle burjuva medya eliyle her dönem yoğunbiçimde kullanılmaya çalışılan bu iki “silah” gelinennoktada ‘ak’ olanı ‘kara’, kara olanı ise ak göstermekiçin seferber ediliyor. Özetle, sendikal korucular-hükümet-sermaye sınıfı-medya eliyle yürütülen buoperasyon “yalan kampanyası” olarak tanımlanabilir.

Sermaye örgütleri ve onun emir eri hükümetleringündeminde uzunca bir süredir bulunan kıdemtazminatının fona devir yoluyla gaspı ve diğer saldırıbaşlıkları etrafından yürütülen sahte tartışmalar,hükümet ve sermaye sınıfının bu konuda ne kadar yolaldığını gösteriyor.

İşçi sınıfının ekmeğine kan doğrayan, can ve kanbedeli kazanılmış hakları pazarlık masalarındasermayeye peşkeş çeken bir sendikal ihanet tablosununvarlığı koşullarında bu durum daha da net anlaşılıyor.

Kıdem tazminatının gaspı rafa kalkmadı

Ancak, hedef saptırmak ve gerçeği gölgelemek içinkullanılan bu maskeyi indirmekte fayda var. Zira, işçisınıfı ve emekçilerin geleceğini tehdit eden böylesiönemli bir operasyon karşısında işçi sınıfı saflarınınuyanık ve bilincinin açık olması büyük bir önemtaşıyor.

Son haftalarda Türk-İş ve Hak-İş ağalarınınyanısıra hükümet cephesinden “kıdem tazminatınınfona devrinin hükümetin gündeminde olmadığı”iddiaları da bilinçleri bulandırmak için etkin biçimdekullanılmaya başlandı. Sınıf bölüklerinde kıdemtazminatının rafa kaldırıldığı düşüncesi yaratılarakkapsamlı saldırı planını gözden kaçırmak içindüğmeye basıldı.

Oysa ki, bu yalan kampanyasının arkasındakiperdeyi araladığımızda kıdem tazminatının fona devriveya sınıfa kölelik dayatması anlamına gelen Ulusalİstihdam Stratejisi’nden, iddia edildiği gibi sermayesınıfının vazgeçmeye niyetinin olmadığı tümaçıklığıyla görülüyor. Hafızalar biraz tazelendiğinde,dümeninde AKP’nin bulunduğu dinci-gerici rejimingasp planından kolay kolay vazgeçemeyeceği gerçeğiortaya çıkıyor.

Kıdem tazminatı ve UİS sermayenin ajandasında...

Bu çıplak gerçek, dinci-gerici AKP hükümetinin,Haziran 2011 seçimlerinden sonra açıkladığı 61.Hükümet programının içeriğinden de net olarak

görülüyor. Hatırlanacağı üzere hükümet, 2012 YılıProgramı’nda da kıdem tazminatının fona devredilmesiplanına ilk kez net biçimde yer vererek gerçek niyetiniortaya koymuştu. Programda yer alan, “İşçilerin büyükçoğunluğunun alamadığı, işletmeler üzerinde ödemebaskısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli sorunalanlarının başında gelen kıdem tazminatı sorunu,kazanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdemtazminatlarını garanti altına alan bir fon oluşturularakçözülecek.” ifadeleriyle saldırıların yolu düzlenmişti.

Şubat 2012’de yenilenen Ulusal İstihdam Stratejisiadlı belgede de kıdem tazminatı fonunun kurulmasıkonusuna yer verildiği ortadayken sermaye örgütleri veonun güdümündeki hükümetin bu plandan vazgeçtiğinidüşünmek büyük saflık olacaktır.Diğer yandan, şimdilik kıdem tazminatının fona devriplanından vazgeçildiği kabul edilse dahi, önümüzdekidönemde hayata geçirilecek esnek çalışmamodelleriyle sınıfa yönelik saldırıların süreceğigörülüyor.

Bunların başında ise, özel istihdam bürolarınageçici işçi çalıştırma (kiralık işçilik) yetkisininverilmesi yer alıyor. Bu bürolarla geçici işçi teminsözleşmesi imzalayan bir kapitalistin, kıdem tazminatıödemesi de dahil olmak üzere iş mevzuatındankaynaklanan yükümlülüklerini üstlenmeden işçiçalıştırabilmesinin önü açılacak.

Aynı plana göre, 2 ya da 3 yıllık belirli süreli birsözleşme yapılmışsa kıdem tazminatı ödemesiyapılmayacak veya belirli süreli iş sözleşmesi üst üsteyapılarak kıdem tazminatı ödemesinden kaçınılmasıylakıdem tazminatının gaspının yolu düzlenecek.

Yani, kıdem tazminatının fona devri şimdilikgündemden kalksa bile evden çalışma, uzaktançalışma, iş paylaşımı gibi diğer esnek çalışmamodellerinin gündeme gelecek olması, işçi sınıfınayönelen saldırı programının yerli yerinde durduğunugösteriyor.

Sokağa çıkan, haklarını daha güçlü ve sonuç alıcıeylem biçimleriyle talep eden bir sınıf ve kitlehareketinin yokluğu koşullarında hükümet ve sermayesınıfının bu kadar pervasız davranması da sürprizolmasa gerek.

Saldırı da mücadele görevleri de güncel

Sermaye sınıfı ve hükümet işbirliğinde oluşturulanbu saldırı planının “rafa kalktığı” yanılsamasına karşısöylenebilecek en net şey, kıdem tazminatınıntamamen gündemden kalkmasının mümkün olmadığı,en fazla şimdilik geri plana itildiğidir.

Ancak, toplam saldırı dalgası yerine tüm dikkatlerkıdem tazminatı gaspının gündemde olmadığıdemagojisine çekilmek isteniyor. Böylesi bir süreçte,öncelikli görev mevcut hakları korumaktan ötesermayenin, işçi sınıfı üzerinde yürüttüğü yalankampanyasını deşifre etmek olmalıdır. Kıdem tazminatının fona devrinin bir süre dahaertelenmiş olması ilerici, devrimci, emekten yana sınıfgüçlerini gevşetmemelidir. Hükümet programında veUİS kapsamında ortaya konulan saldırılar halengünceldir. Öyleyse, mücadele görevleriniomuzlamakda saldırıların gerçekliği kadar güncel veyakıcıdır. Bu mücadelenin bir tarafını da, sermayeyekoltuk değnekliği yapan sendikal ihanet çetelerinekarşı yürütülecek etkili bir teşhir kampanyasıoluşturmaktadır.

Bütün bu görevleri omuzlamanın, sermayeninkapsamlı saldırılarını durdurmanın biricik yolu ise, işçisınıfına ölümü gösterip sıtmaya razı etmek isteyensermaye sınıfının karşısına birleşik-militan bir sınıfhareketiyle çıkmaktan geçiyor. Bunu yaratmamücadelesinde, başta sınıf bilinçli işçiler vekomünistler olmak üzere emekten yana olduğunu ilaneden emek güçlerine büyük sorumluluklar düşüyor.

Yalan kampanyası ve sınıfa yönelik “esnek” gasp planı...

Hobim’de sendika düşmanlığı

Çorlu’da kurulu Hobim Bilgi İşlem Sistemleri A.Ş.’de sendikal örgütlenme mücadelesi başlatan Türk-İş’e bağlı Basın-İş Sendikası, işten atma saldırısı ve baskılara karşı mücadelesini sürdürüyor.

Çukurova Holding’e bağlı fabrikadaki düşük ücretlere ve kötü çalışma koşullarına karşı, Haziranayından itibaren Basın-İş Sendikası’nda örgütlenmeye başladığı bilgisini veren sendika, işçilerinsendikalaşma çalışmalarının yasa dışı uygulamalarla engellenmeye çalışıldığını belirtti.

Doğrudan Genel Müdür Mehmet Kurtoğlu eliyle gönderilen ve işçilere dağıtılan bir e-posta ilebaşlayan yasa dışı uygulamaların, işten çıkartma ve Hobim Bayrampaşa Fabrikası’na sürülme tehditleri iledevam ettiğini belirten Basın-İş, sendika üyesi 18 işçinin, sendikal faaliyetleri nedeniyle Bayrampaşa’yasürülmek istendiğini, bunu kabul etmediklerinde de hizmet akitlerinin tazminatsız olarak feshedildiğibilgisini verdi.

Fabrika yöneticilerinin işçileri toplayıp, sendika üyeleri hakkında “300-500 atarım önlerine verirlerisimleri” gibi aşağılayıcı söylemlerde bulunduğunu ifade eden Basın-İş, işçilere yönelik “İmza attıysanızda geri çekin, sendikaya üye olan kimi biliyorsanız söyleyin” şeklindeki baskıların devam ettiğini dilegetirdi.

Sendika üyeleri üzerinde baskı kuran yöneticiler hakkında suç duyurusunda bulunduklarını, sendikalnedenle işten çıkartılanların da davalarının açıldığını ifade eden Basın-İş, Hobim’e ilişkin hukuki süreç vefabrika içinde sendikalaşma çalışmalarının devam ettiği bilgisini verdi.

Hobim’de Turkcell kontör ve sim kartları üretiliyor. Fabrikada ayrıca, fatura ve sözleşmelerin bilgisiarşivleniyor.

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012

Kiğılı, HEY Tekstil, Texim, Roseteks, BEDAŞ,DHL, Süreyyapaşa Hastanesi, İMO, TOGO,Savranoğlu, Fontana, Senkromeç, Antep’te tekstilişçileri...

Sermaye sınıfı, işçi ve emekçilere yönelikneoliberal saldırı politikalarını yoğunlaştırırken, busaldırılara karşı en anlamlı yanıtlardan birini direnişçiişçiler veriyor. Direnişçi işçiler, asalak patronlarınsaldırıları karşısında örgütlenme yolunu seçereksendika hakkını, gasp edilen haklarını kazanmak, grevhakkı gibi kazanılmış haklarına sahip çıkmak, sebepsizyere çıkartıldıkları işlerine geri dönmek için mücadeleediyorlar. Deriden gıdaya, tekstilden metale,havayolundan enerjiye, sağlıktan büro sektörüne kadardirenişler her türlü işkolunda yaygınlaşıyor.

Sınıf hareketinin verili tablosunda direnişçi işçilersınıfın en ileri ve öncü kesimini oluşturuyor. Yerigeldiğinde tek başına bile olsa direnme yolunu seçerekbaşlayan direnişler, patronlara korku salıyor vekuşkusuz ki yaşanan deneyimler işçi sınıfınınburjuvazi karşısındaki mücadelesinde önemli bir yertutuyor ve işçi sınıfına izlenmesi gereken yolugösteriyor. Ancak bir dizi eksiklik de direnişlerinönünde aşılması gereken engeller olarak duruyor.

Direnişlerin “beklemeye” dönüşmesi

Özellikle direnişlerin bir bekleme halini almasıdirenişleri tüketen süreçleri başlatabiliyor. Üretiminyapıldığı fabrikanın önünü direniş alanına çevirmeninönemi tartışılmaz bir gerçek iken, direnişleri sadecefabrika önüne sıkıştırmak, sonuç alıcı farklıeylemliliklere girişmemek “direniş”i bir “bekleyiş”eeylemine dönüştürebiliyor. Pek çok geçmiş deneyimingösterdiği gibi bu “bekleyiş” hali direniş yüzlerce günsürse de direnişin kazanımsız bir şekilde bitmesinesebep olabiliyor.

Güncel direnişlerden Ankara’da Eskişehir Yoluüzerinde bulunan TOGO Ayakkabı fabrikasındaçalışırken sendikalaştıkları için işten atılan TOGOişçileri ve grev yasağına karşı gerçekleştirdikleri eylemsonrasından işten atılan THY emekçilerininbaşlattıkları direnişlerin geldikleri nokta bu “bekleyiş”haline örnek olarak gösterilebilir.

Sendikal bürokrasiyi aşma sorumluluğu

Son dönemde pek çok direniş sendikal örgütlenmemücadelesi üzerinden şekilleniyor. Sendikalaştıklarıiçin işten atılan öncü işçiler sendikaları ile birliktedireniş bayrağını yükseltiyorlar. Ancak direniş içinönemli bir güç olan sendika bir süre sonra direnişlerinkazanımla taçlanmasının önünde önemli bir engeledönüşebiliyor. Sendika, direnişçi işçilerin ufkunuaçacak, onlara direnişi kazandırmak için her türlüdestek ve imkanı sunacak bir araç olmaktan çıkıpsendikal bürokrasiyi devreye sokarak direnişin hızınıve militan eylem biçimlerinin önünü kesen bir halalabiliyor. Direnişin “bekleyiş” halini almasında da bubakış açısı önemli bir pay sahibi olabiliyor.

Direnişçi işçiler sendikal bürokrasiyi aşarakkendilerini direnişin gerçek öznesi olarak görmediklerisürece pek çok direniş tüm imkanlarını da yok edereksönümlenebiliyor. Sendikaların üstlendikleri bu rolüzaman zaman siyasetler de üstlenebiliyor. Son olarakHEY Tekstil örneğinde EMEP üzerinden yaşananlar,kimi zaman siyasetlerin kendi dar grupçu çıkarlarınıdirenişin kazanımlarının önüne geçirmekten bileçekinmediklerini gösteriyor.

Direnişçi işçilerin kazanıma ulaşmasının ancakdireniş iradesini kendi ellerine alıp, hedefli ve sonuçalıcı eylem biçimlerini denedikleri takdirde olacağıaçıktır. Burada özellikle reformist eğilimleri ve sendikabürokrasisini aşmak kritik bir önem taşımaktadır.

Sınıf dayanışmasını yükseltelim, direnişleri ortaklaştıralım!

Direnişleri kazanıma taşıyacak bir diğer önemliadım da son dönemde yaygınlaşan lokal direnişlerinortak bir mücadele hattı ve hedefi çerçevesindebirleştirilmesi oluşturmaktadır. Kendi fabrikalarındapatronlara boyun eğmeyen ve direniş yolunu seçenöncü işçilerin güçlerini birleştirmesi ve ortakeylemlilik süreçlerini başlatması kuşkusuz ki bir bütünolarak patronlar sınıfının korkusunu derinleştirecektir.Bu da direnişlerin patronlara karşı kazanımlarının çokdaha kolay bir şekilde elde edilmesini sağlayacaktır.

Geçtiğimiz günlerde HEY Tekstil, BEDAŞ,Roseteks, Cansel Malatyalı’nın direnişleriniortaklaştırması ve her cumartesi günü Taksim’deeylem yapma kararı alması anlamlı bir adım olmuştur.Ancak bu birleşimin diğer direnişleri de kapsayıp,onlara da söz hakkı tanımadığı sürece birleşikmücadelenin gereklerini karşılamayacağı açıkolmalıdır.

Kısacası direnişlerin birleştirilmesinden, sadecebasın açıklamalarında yan yana gelmek anlaşılmamalı,ortak komite vb. zeminlerle direnişçi işçilerinmücadelelerini ve hedeflerini tartışabildikleri

demokratik işleyişli platformlar oluşturulabilmelidir.Sınıf dayanışması ve bu kapsamda birleşik mücadeleancak bu bakış açısı ile hayata geçebilir. Direnişlerinbirleştirilmesinde görev ve sorumluluk öncü işçikonumundaki direnişçi işçilere olduğu kadar, bubilince sahip sınıf devrimcilerine de düşmektedir.

Küçükçekmece BDSP

Baskıya, sömürüye, hak gasplarına karşı direnişler yaygınlaşıyor…

Ortak mücadele hattıyla direnişleri birleştirelim!

Direnişçi işçilerden Taksim’de eylem

Direnişteki HEY Tekstil, BEDAŞ, Roseteks işçileri ve Cansel Malatyalı Taksim’de ortak basın açıklamasıgerçekleştirdi.

25 Ağustos akşamı Taksim Meydanı’nda başlayan eylemde en önde işçiler kendi pankartları ile yürüdüler.Direnişçi işçilerin ardından da eyleme destek veren ilerici, devrimci güçler yürüdü.

Galatasaray Meydanı’na gelindiğinde basın açıklaması gerçekleştirildi. Direnişçi işçiler adına basınaçıklamasını Zeki Güngör okudu. Açıklamada işten atmaların son dönemde arttığına vurgu yapılırken busaldırılara karşı pek çok yerde direnişlerin sürdüğü söylendi. Tüm baskılara rağmen haklarını alana kadardirenişlerin süreceği belirtildi. Açıklama “Her biri AKP iktidarının tehdidi altında bulunan kıdem tazminatı, işgüvencesi hakkımıza sahip çıkmak, patronların bizden gasp ettikleri haklarımızı almak için ülkenin her yanındadirenen işçi kardeşlerimizi birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.” denilerek bitirildi. Açıklamanın ardındanCansel Malatyalı da bir konuşma gerçekleştirdi. Cansel Malatyalı kendi direniş sürecini aktardıktan sonradirenişleri birleştirmenin, ortak hareket etmenin önemine vurgu yaptı. Cansel Malatyalı’nın açıklamasınınardından bundan sonra her hafta cumartesi günü eylem yapılacağının duyurusu yapıldı.

Eylem Grup Yorum Korosu’nun söylediği türküler eşliğinde çekilen halaylar ve marşlarla sonlandırıldı. Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Sınıf Hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012

İstanbul’da Topkapı ve Gaziosmanpaşabölgesinde devrimci sınıf faaliyetini omuzlayan öncüişçiler asalak patronların karşısında dernek çatısıaltında birleşerek mücadeleyi yükseltmeyehazırlanıyorlar.

Gaziosmanpaşa’da Eylül ayının sonunda açılmasıplanlanan İşçilerin Birliği Derneği’nin kuruluşamacını ve hedeflerini anlatan İşçilerin Birliği DerneğiGirişimi Yürütme Kurulu, dernek çalışmalarına maddi-manevi katkı sunma çağrısı yaptı.

İşçilerin birliği halkların kardeşliği içinmücadeleyi büyütelim!

Sermaye sınıfının işçi ve emekçilere yöneliksaldırıları her geçen gün artıyor. Bir yandanemperyalist savaş çığırtkanlığı yapılırken öte yandanişçilerin ve emekçilerin en temel hakları gasp ediliyor.

Her geçen gün demokrasi adı altında yüzlerce insankatlediliyor. Ezilen halkların en ufak hak talebi dahibaskı ve şiddetle bastırılmaya çalışılıyor. İşçi sınıfınıninsanca çalışma ve yaşam koşulları için verdiğimücadeleler işten atmalarla, tehditlerle, polis copuyla,biber gazıyla, boğulmaya çalışılıyor.

Sermaye sınıfı, kendi çıkarları için işçi veemekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını ağırlaştıranuygulamaları hayata geçiriyor. Sermaye sınıfınınhayata geçirdiği her uygulamada kölelik zincirlerimizeyeni bir halka daha ekleniyor.

Düşük ücretler, uzun çalışma süreleri, sigortasızçalışma, güvencesizlik ve esnek çalışmadayatmalarının rutin hale geldiği bir dönemdengeçiyoruz. Geçmişin dişe diş mücadeleleri ilekazandığımız haklarımız bir bir elimizden alınıyor.Şimdi ise kıdem tazminatımıza göz dikmiş durumdalar.Sermaye sınıfı ve onun hizmetindeki hükümet yarınbaşka haklarımızı da elimizden almak içinhazırlıklarını sürdürüyor.

Sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda hayatageçirilen uygulamaları durduramamamızın tek birnedeni var! Bu da bizim sınıf olarak örgütsüzolmamızdır! En temel haklarımızı elimizden alanuygulamalar hayata geçiriliyor, sesimiz cılız kalıyor.Sermayenin karşısına gücünün farkında varmış örgütlübir sınıf olarak çıkamıyoruz. Bugün halihazırdabulunan örgütlülüklerimiz ise çok zayıf. Sendikalarınbaşına çöreklenmiş bürokratlar, sınıfın çıkarlarındanziyade kendi koltuklarını koruma derdindeler.

Taban örgütlülükleri oluşturmadığımız ve var olantaban örgütlülüklerimiz de zayıf olduğu için sendikabürokratlarının uzlaşmacı-işbirlikçi tutumlarınınhesabını soramıyoruz. Sınıfın örgütlülüklerinin başınaçöreklenmiş hainleri defedemiyoruz.

Bizlerin ihtiyacı olan sınıf davamızı güçlendirecek,örgütlülüklerdir. Sermayenin saldırılarına karşı durdiyebilmek için söz, yetki ve karar hakkının işçi veemekçilerde olduğu taban örgütlülüklerine ihtiyacımızvar. Ancak böylesi örgütlülüklerle bizlerin mücadelemevzisi olan sendikalarımızı ve diğer sınıförgütlerimizi uzlaşmacı hain bürokrat takımındankurtarabiliriz.

Sermaye sınıfının her türlü kölelik uygulamalarınave dayatmalarına karşı kazanılmış haklarımızıkorumak ve yeni haklar kazanmak için tabanörgütlülükleri oluşturmak en önemli silahımızdır.

Bizler, bu silahı en iyi biçimde kuşanmalıyız. Tektek fabrikalarımızdan havzalara yayılan taban örgütlerioluşturmalıyız. Böylesi örgütlenmelerle en basitten enzora doğru sorunlarımızı çözebiliriz.

Bizler Topkapı ve GOP‘ta çalışan öncü işçilerolarak bu gerçekliğin farkındayız. Bu bilinçlebölgemizdeki örgütsüz işçilerin işçi sınıfı bilinciylemücadeleye katılmasını sağlamak, sendikalörgütlülüklerin olduğu yerlerde taban inisiyatifiniaçığa çıkarmak için mücadele veriyoruz. Bumücadelemize yeni bir mevzi daha kazanarakyolumuza devam edeceğiz.

İşçi ve emekçilere dayatılan köleliğe, halklarınbirbirine düşmanlaştırılmasına, şovenizme karşı“İşçilerin birliğini ve halkların kardeşliğini” sağlamayıtemel ilke olarak benimsiyoruz. En geniş işçi veemekçileri bu şiar altında birleştirmek ve mücadeleyeçağırmak için İşçilerin Birliği Derneği’ni kuruyoruz.

İşçilerin Birliği Derneği bölgemizde faaliyet

yürüten ve önemli hak alma mücadelelerine imza atanGOP İşçi Platformu ve Topkapı İşçi Derneği’ninmücadele birikimi ve deneyimleri üzerindenyükseliyor.

İşçilerin Birliği Derneği bölgemizdeki işçilerintaban inisiyatifini açığa çıkarma hedefiyle; sınıfınsendikal, siyasal, kültürel örgütlenmeleri başta olmaküzere ilerici her türlü örgütlenmesinin önünü açmabilinciyle hareket eden bir mevzi olarak yükselecektir.

İşçi sınıfının haklı davasına gönül vermiş, tümdostlarımızı işçi sınıfının davasına yeni bir mevzikazanma çabamızda bizlerle birlikte olmayaçağırıyoruz. Eylül ayının sonuna kadar kurmayıdüşündüğümüz İşçilerin Birliği Derneği çalışmasınamaddi manevi katkı sunmaya davet ediyoruz.

İletişim: 0535 915 32 45 - 0531 98 61 [email protected]

İşçilerin Birliği Derneği Girişimi

İşçilerin Birliği Derneği kuruluyor

İş cinayetine tanıklık...

Adana’nın Merkez Seyhan ilçesine bağlı Gürselpaşa Mahallesi’nde bir inşaatta çalışan Cemal Özbek (29),iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı inşaatın 8. katında çalıştığı sırada düşerek can verdi.

Adana’da İnşaat İşçileri Derneği Girişimi’nde örgütlenme faaliyetini yürüten işçilerden Cemal Özbek’inölümüne, aynı inşaatta çalışan arkadaşı tanıklık etti.Recai Gerçe, olayın ayrıntılarını ve inşaat işçilerinin bakışını anlatan bir metin kaleme aldı.

“Bugun 25 ağustos 2012 ben bugun bır cınayetı gordum ve tanıklık yapmak ıstıyorum. Cınayet mevkıadana ılkkahramanlar ınsaat ltd.şti kurban yanı oldurulen kısı cemal Özbek ölüm saati 10:50-11:05 arası ölümşekli hıçbır guvenlık onlemının alınmadıgı ınsaatta 10,kattan toprak zemıne yuzukoyun duserek yasamınıyıtırdı. Belkı guvenlık alınmıs olsaydı mesela ınsaatın etrafında tel kafesler ve guvenlık halatı gıbı onlemleralınmıs olsaydı Cemal enfazla ya tel kafese dusecek yada guvenlık halatında askıda kalacaktı amaolmeyecektı.” diyerek iş cinayetine tanıklığını anlatan Gerçe, şu çağrıda bulundu:

“Sızlerın canı ne kadar kıymetlı ıse bu ulkedekı butun emekçılerın yoksulların ıssızlerın dıslanmıslarınyanı herturden ınsanın canıda o kadar kıymetlıdır bana gore. Bır avuç iş verenin cıkarlarını korumak adınabunca emekçinin hayatına malolan ısyasalarını neden ıscıler ve emekcıler lehıne degılde ısverenlerın ıstedıgıgıbı cıkarıyorsunuz ?Eger ıcınızde bırazcık ınsanlık adına kucuk bır vıcdan parçası varsa bu cinayetlerinhesabının sorulmasının önünü açarsınız. Yoksa daha çok Cemal’ler kaybedecektır bu ulke. Bastan savma ısguvenlıgı yasalarıyla bu ısı çözemezsiniz ve unutmayınız ki bugün çıkarlarını emekçilerin ölümü pahasınasavunduğunuz iş verenleriniz yarın sizden daha ıyı bir savunucu bulduklarında sızıde hıc tereddud etmedenharcayacaklardır ve bu yananlar ınsanlık tarıhınde sızın adınıza kara bır eke olarak yazılacaktır. Bunun boyleolmasını ıstemıyorsanız bu cıneyetlerden davacı olun ve durdurun.”

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012

Sendikal örgütlülüklerine sahip çıktıkları için iştenatılan Tek Gıda-İş Sendikası üyesi Billur Tuzişçilerinin, 2012 yılının başından itibaren sürdürdüğüdireniş sona erdi.

Tek Gıda-İş Sendikası, 20 yıldır örgütlülüğününbulunduğu Billur Tuz fabrikasında TİS imzalıyorlardı.Son dönemlerde ise fabrikanın sendika karşıtı tutumalması,TİS yetkisini engellemeye çalışması ve sendikaüyesi olan işçileri haksız ve gerekçesiz bir şekilde iştenatması sonucu 5’i kadın toplam 47 işçi 2 Ocak 2012günü direnişe başlamışlardı. 240 gündür direnişte olanişçiler ve Tek Gıda-İş Genel Yönetim Kurulu direnişeara verildiğini duyurdu.

28 Ağustos günü Billur Tuz fabrikası önünde basınaçıklaması yapıldı. Açıklamayı Tek Gıda-İş SendikasıGenel Başkan Danışmanı Gürsel Köse gerçekleştirdi.Köse, hukuk mücadelesini sürdürürken 240 gündenberi direnişçi Billur Tuz işçilerini maddi ve maneviolarak ayakta tuttuklarını söyledi. Sendikanın, işçilerinhaksız yere işten çıkarılmaları nedeniyle açılan işe iadedavalarının ve TİS yetki davasının takipçisi olmayadevam edeceğini ifade eden Köse işçi mücadelelerininve eylemlerinin meşruiyet çizgisi içinde kalarakyürütülmesine özen gösterdiklerini söyledi.Mücadelenin hukuk zaferiyle sonuçlandırılmasınınönemli olduğunu ifade etti. Sendikalarının bugünekadar aldığı kararlarda iki mücadele stratejisini birliktekullandıklarını ve netice alıncaya kadar mücadelelerinisürdürdüklerini vurguladı. Açıklamada, Billur Tuz’daişveren mağduru olan işçiler adına sürdürülen hukukmücadelesinin olağan ve makul süreçleri aşmış olduğu

belirtildi. Türkiye’de geciken ve ağır işleyen hukukmekanizmasını eleştiren Köse, yasalara göre bu işe iadedavalarının kısa sürede tamamlanması gerektiğinisöyledi. Köse açıklamasının devamında süren davalarınne zaman biteceğinin bilinmemesi üzerine üyeleriylebirlikte sokakta ve çadırlarda verilen mücadeleyi dahafazla yıpratmamak için direnişe bir süre ara verilmesinekarar verdiklerini söyledi. Köse açıklamayı şu sözlerlebitirdi: “Gelişmeler yakından izlenecek ve gerekgörüldüğü takdirde yeniden eylemlilik sürecinegeçilecektir. Örgütlenmenin gücünü öğrendik.Çadırlarımızı, pankartlarımızı topluyoruz ama bumücadeleyi bıraktığımız anlamına gelmiyor. Zamanzaman bu fabrikanın kapısında işçilerle birlikteolacağız. Direnişin bittiği, yarıda kaldığıdüşünülmesin. Billur Tuz direnişini büyük bir azimle vekararlılıkla sürdürerek sendikamızın mücadelesiniayakta tutan Billur Tuz’lu üyelerimize sonsuzteşekkürlerimizi sunuyor ve onlarla gururduyduğumuzu belirtiyoruz. Yine direniş süresincemaddi ve manevi desteklerini esirgemeyen emekörgütleri, sivil toplum kuruluşları ve yurttaşlarımızagösterdikleri dayanışma için teşekkürlerimizisunuyoruz.”

Eylemde “Yaşasın onurlu direnişimiz!”, “Kurtuluşyok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Bizhaklıyız, biz kazanacağız!” sloganları atıldı.

Eyleme Hava-İş Sendikası İzmir Şubesi, Tek Gıda-İş, Senkromeç direnişçisi Muharrem Subaşı ve BDSPde katıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Askeri işyerlerinde greve doğru

Adana’daki İncirlik Üssü ile Ankara ve İzmir’deki askeri tesislerde faaliyet gösteren ABD’ye bağlı 39’uncuKanat Komutanlığı, WBR, AAFES ve TUSLOG adlı şirketlerde çalışan işçiler adına Türk Harb-İş Sendikasıile ABD’li şirket arasında yürütülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamadı.

Yaklaşık 1200 işçi adına 16 Nisan’da başlayan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde, ABD’li şirketinenflasyon oranının da altında zam önermesiyle tıkanan görüşmeler greve doğru ilerliyor. Harb-İş GenelBaşkanı Bayram Bozal, Adana’daki şube binasında işçilerle biraraya geldi.

Bayram Bozal, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde zam ve mesai ücretleri dahil olmak üzere 14 maddedeanlaşmazlık yaşandığını, atanan arabulucudan da sonuç çıkmadığını belirtti. Bozal, arabulucunun da yüzde1.55 oranında zam ve mesai saatinde 32 kuruş artış önerdiğini ancak bunu da kabul edemeyeceklerini ifadeetti.

Bozal, grev kararı aldıktan sonra 60 gün içinde greve çıkabileceklerini söyledi.

Billur Tuz direnişi sona erdi!

Senkromeç direnişidevam ediyor

İzmir Senkromeç fabrikası önündeki direniş 3.haftasını da geride bıraktı. 3. hafta bayram tatilinindönüşüne denk geldiği için Atatürk OrganizeSanayi Bölgesi’nde durgunluk hakimdi. Yine dedireniş alanına çevre fabrikalardan işçilerin yanısıra işten çıkarılan Senkromeç işçileri de gelmeyedevam etti. İşten çıkartılan Senkromeç işçilerinefabrika yetkilileri direniş hakkında anti-propagandayaparak direnişi karalamaya devam ediyor. Ancakbuna rağmen, çıkartılan işçiler direnişi ziyaretetmekten geri durmuyor. Ziyaretler halen dahaistenilen düzeyde olmasa da çıkartılan işçilerin birersaat direniş alanında durması patronlara tedirginlikyaratmaya yetiyor.

3 Eylül’e kadar üretimi duran fabrikada işkazaları yaşanmaya devam ediyor. Yeni iş kazası 24Ağustos günü gerçekleşti. İş kazası geçiren işçifabrikaya gelen ambulansla hastaneye kaldırıldı.Üretimin durdurulduğu bu süreçte fabrikada sadecebakımcılar ve temizlikçiler bulunuyor. İş kazasınıbakım yapan işçilerden birinin geçirdiğidüşünülüyor. AOSB paydos saatlerinde servislerlegeçen işçiler alkışlar ve zafer işaretleriyle direnişiselamlamaya devam ediyor.

Kızıl Bayrak / İzmir

THY’ye bir hack daha

İşten atılan Hava-İş üyesi THY işçilerine destekamacıyla bir hacker grubu daha eylem yaptı.

Anonymous Türkiye, grev yaptıklarıgerekçesiyle işten atılan THY işçilerine destekolmak amacıyla Türk Hava Yolları’nın resmiinternet sitesini hackledi. THY’nin internet sitesinesaatlerce ulaşılamadı. THY’ninzararının 400 binlira olduğu ifade ediliyor.

“THY mağduru çalışanlar işe alınmadığı süreceTHY’ye rahat nefes aldırmak istemiyoruz”mesajlarını sosyal paylaşım sitesinden duyurangrup siteyi hackledi. Grup duyurusunda daha sonraAtatürk Havalimanı sistemini hacklemek içinçalıştıklarını da belirterek, “Turkishairlines.comtarafımızca kapatıldı. Buna ek olarakhavaalanındaki tüm sistemlerini birazdan devre dışıbırakacağız.” denilmişti.

Havacılık iş koluna grev yasağı getiren kanunteklifinin TBMM’nin gündemine geldiği gün,Redhack www.thy.com ve www.turkishairlines.comsitelerine erişimi engellemişti. Redhack grevedestek amaçlı bu eylemi, “THY sitesinde ilaçlama”adı altında duyurmuştu.

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012

Haribo Şekerleri’ni üreten Pamir Gıda’da örgütlüTek Gıda-İş Sendikası, son anda işçilerin sendikadanistifa ettirilmesiyle 15 Ağustos’ta işçisiz bir grevbaşlattı.

Haribo önünde bekleyişlerini sürdüren işten atılanişçilerden Ersin Erdoğan ve Tek Gıda-İş ÖrgütlenmeUzmanı Remzi Kılıç ile süreç üzerine konuştuk.

- Haribo’dan ve işçilerin çalışma koşullarındankısaca bahsedebilir misiniz?

- Haribo 19 yy. sonlarında Almanya’da kurulan birşirkettir. 1922 yılında asıl olarak Haribo ismini alıyor.Kısa zamanda ülkede ve uluslararası ölçekte ünkazanıyor. Dünyanın neredeyse her yerine ihracatyapılıyor. Haribo’nun İstanbul Hadımköy’dekifabrikasında üretimde 160 işçi çalışıyor. Günlük ise 8saatlik vardiya sistemi ile ortalama 75 ton civarındaşekerleme üretimi yapıyoruz. Bunun %75-80’e yakınıABD’ye gidiyor. Hatta işyerinin heryerine şirketin2011’de %42 büyüdüğünü anlatan yazı asılmıştı.Maaaşlarımız 900 TL, mesailerimiz hafta içi %70hafta sonu %100, bayramlarda %150, dinibayramlarda ise %200 üzerinden veriliyor. Üretimkapasitesinden ve sürekli yurtdışı olduğundan dolayıişyerinde bir an bile olsa makinanın başındanayrılamıyor, yaz-kış sırılsıklam ter içinde kalıyoruz.İşin yoğunluğundan dolayı bel ağrıları yaşıyoruz.Ustabaşları ve şeflerin bizlere karşı tutumları ise insanideğil.

- 15 Ağustos’ta TİS sürecindeki anlaşmazlıktandoğan grev hakkını kullanmadan kısa bir süre önceişçiler baskıyla sendikadan istifa ettirildi. TİS süreciile birlikte grev süreci nasıl gelişti?- TİS süreci başladığında bakanlıktan yetki istedik.Yetki, bir türlü gelmedi. Araştırdık, bakanlıktan bizimçoğunluk olmadığımıza dair bir durum çıktı. İşyeriyeni işçiler almış işe. Bu süreçte şube başkanıtarafından burasıyla hiç ilgilenilmediğini öğrenmişolduk. İşe alınan ya da çıkarılan işçiler var, şubebaşkanının haberi yok. İçeride yeniden üyelikleryaptık ve TİS için yetkiyi aldık. TİS süreci iyiilerliyordu. Sonra Şube Başkanı Muzaffer Dilek’indisiplin kuruluna sevk edilmesi gündeme geldi. Şubebaşkanının işverenle genel merkezin bigisinin dışında

görüşmeleri ortaya çıktı. Sözleşmeyi sabote etmeyeçalıştığını yeni anlıyoruz. TİS görüşmeleri bu süreçtearabulucuya gitti ve burada da anlaşma sağlanamadı.Tam da bu aşamada disiplin kurulu şube başkanınıihraç etti. Şube başkanı da mahkemeye başvuraraktedbir koydurdu ve aynı konumuna devam etti. Hemenardından olağanüstü genel kurul toplandı. Olağanüstügenel kurulda Muzaffer Dilek tek aday olarak girdiğiseçimlerde tekrar seçildi. Nisan’ın 15’inde genelkuruldan çıkar çıkmaz ilk iş Pamir Gıda SanayiA.Ş.’de (Haribo) çalışan ve mevcut şubeye muhalifolan, sağlıklı TİS yapılmasını isteyen, sendikalörgütlenmeye bağlı olan 4 arkadaşımız; Ersin Erdoğan,Güvener Kaçan, Hüseyin Gülbüz ve Onur Koç, Şubebaşkanı Muzaffer Dilek ve şube sekreteri ve işyeritemsilcisi Cemil Demir imzasıyla 25 Ağustos günüişyerine gönderilen yazıyla aynı gün işten çıkartıldı. 1Haziran 2012’de işyerinin toplantı salonunda işverenvekilinin gözü önünde işyerine dışarıdan notergetirmek suretiyle toplantı salonunda işçilersendikamızdan istifa ettirilerek Öz Gıda-İşSendikası’na üye yapıldı. Bu esnada toplantısalonunda şube başkanı Muzaffer Dilek ve şubesekreteri ve işyeri temsilcisi Cemil Demir debulunuyordu. İşçilere istifa etmeleri yönünde işverenlebirlik olup telkinlerde bulunuyorlardı. Bu arada işçileristifa ettirilmiş oldu, TİS’te prosedür gereği biruzlaşma çıkmayınca grev kararı aldık. 15 Hazirangünü uygulamaya koyduk.

- İşçiler sendikan istifa edince üretimden gelenbir gücü olmayan, işçisiz bir grev çıkıyor ortaya. Budurum ve sonrası için ne diyorsunuz?

- İçeride, işçilerin bizimle görüşmemesi için baskıyapılıyor. Bu süreçte yapılan saldırıları püskürtmeyeçalışacağız. Biz buradayken grev kararı asılıyken diğersendika yetki alamaz. Protokol yapabilir ama yetkialamaz. Hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Sonrası içineylemsel bir süreci ise gidişata göre belirleyeceğiz.

- Son olarak neler söylemek istersiniz?- Türkiye işçi sınıfını selamlıyoruz, inancımızı

yitirmiyoruz. Kızıl Bayrak / Esenyurt

Haribo’da sendikal ihanetin belgesi

İstanbul Hadımköy’de kurulu bulunan ve dünyaca ünlü Haribo Şekerleri’nin üretildiği Pamir Gıdafabrikasında 15 Ağustos’ta başlayan işçisiz grev devam ediyor.

Tek Gıda-İş Sendikası’nın, TİS sürecinde anlaşma sağlanamadığı için başlattığı grev, sendikal ihanetin deyeni bir örneğini ortaya çıkardı.TİS sürecinde, Tek Gıda-İş Avrupa Yakası Şube Başkanı Muzaffer Dilek ve Şube Sekreteri Cemil Demir’intalebiyle öncü işçilerin işten atıldığı 25.05.12 tarihli resmi bir belgeyle ortaya kondu.

Sözkonusu belgede, şube yönetimine muhalif olan işçilerin, Pamir Gıda patronu tarafından işten atılmasınınistendiği görülüyor. Dilekçede, Pamir Gıda’nın “işyerinde oluşan bazı rahatsızlıklar olduğu yönündekitespitleri üzerine yapılan incelemede işçiler üzerinde bahsedildiği şekilde rahatsızlık ve huzursuzlukkaynaklandığının görüldüğü” ifade edilerek patronun ayak oyunlarına tam destek veriliyor. Şube başkanı vesekreterinin imzasının bulunduğu belgede, işçiler suçlanarak bu işçilerin işlediği suçun; “işyeri ve yöneticilerihakkında asılsız şiaya çıkarmak, işçiler arasında huzursuzluğu teşvik etmek” olduğu söylenerek “gereğininyapılması” isteniyor.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Haribo’da grev sürüyor!Bilgi Üniversitesi’nde

işçi düşmanlığı

Bilgi Üniversitesi’nde temizlik, güvenlik veteknik destek hizmetlerinde çalışan DİSK/Sosyal-İşSendikası üyesi 16 işçinin “kapanan bina nedeniyleküçülme” gerekçesiyle işten çıkarılması üzerineüniversitenin Dolapdere Kampüsü önünde basınaçıklaması yapıldı.

İşten çıkarma kararı sonrası 3 işçi iştençıkarılmayı kabul ederken sendika üyesi 13 işçi isedirenişe geçiyor. 28 Ağustos günü yapılan basınaçıklamasıyla işten çıkarma gerekçesinin asılsızolduğu ifade edilerek mücadelenin sürdürüleceğiifade edildi. Çalışan işçilerin eyleme katılmasınıengellemek için işçilerin öğle paydosu hakları gaspedildi.

Basın açıklamasını Sosyal-İş İstanbul ŞubeSekreteri Mahsun Turan okudu. Turan açıklamadaçıkarma gerekçesiyle ilgili şunları ifade etti:

“Dolapdere kampüsündeki bir binanınkapatılacak olması doğru olmakla birlikte, personeltensikatı için ileri sürülen gerekçe insanisağduyudan yoksun bir gözboyamadan ibarettir.Öncelikle, hizmet verilecek toplam metrekarede birazalma olduğu iddiası izaha muhtaçtır.Kuştepe’deki tüm idari birimler, SantralKampüsünde yeni hizmete alınan Çağdaş SanatMüzesi’ne taşınmış ve orada hizmet vermeyedevam edecektir. ÇSM’nin galeri kısımları daderslik haline getirilerek aslında SantralKampüsü’ne iki binalık alan eklenmiştir.

Kaldı ki destek personeli olarak çalışan mesaiarkadaşlarımız, binalara değil, o binalarda çalışan,ders veren ve öğrenim gören insanlara “destek”vermekte, onların temizlik, ses ve görüntühizmetleri ve güvenlik gibi ihtiyaçlarınıkarşılamaktadır. Destek personelin iş yükünütanımlayan şey, içinde hizmet sundukları alanıngenişliği değil, kendilerine destek olduklarıinsanların sayısıdır.”

Açıklama şu taleplerle bitirildi: “kar amaçlıüniversiteciliğin olumsuz sonuçlarına örnek teşkileden bu haksız uygulamayı, her türlü meşruzeminde, ulusal ve uluslararası kamuoyu nezdindeifşa edeceğimizi ve kınayacağımızı, vemücadelemizi işten çıkartılan arkadaşlarımız işeiade edilene kadar sürdürmeye kararlı olduğumuzukamuoyuna saygıyla duyururuz.”

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012

Kiğılı direnişçisi Didem Sorhun 27 Ağustos günügerçekleştirdiği basın açıklaması ile direnişinbundan sonraki süreci ile ilgili bilgi verdi. Kapı önübekleyişinin sona erdiğini belirten Sorhun, kazananakadar mücadelesini sürdüreceğini ifade etti.

Fabrika öğle tatilinde olduğu sırada başlayanbasın açıklamasında sadece kendisi için değil tümişçi kardeşleri için de direndiğini belirten Sorhundirenişi karşısında Kiğılı patronunun direnişikaralayarak işçilerin direnişe destek vermesiniengellemeye çalıştığını söyledi. Bu saldırılarkarşısında yılmadan direnişini sürdürdüğünü,eylemlerini Kiğılı mağazalarına taşıdığını belirtti.

Direnişin bundan sonraki sürecinde fabrikanınönünde beklemeye sıkışmak yerine eylemlerime veKiğılı’yı boykot kampanyasına devam edeceğinibelirten Sorhun diğer direnişlere de ortak mücadeleçağrısı yaptı. Ayrıca “36 günlük direniş sürecimboyunca Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)hep yanımda oldu, Mücadele Birliği Platformueylemlerime destek verdi; burjuva basınınsansürlerine rağmen ilerici, devrimci basındirenişimin sesini kamuoyuna duyurmama yardımcı

oldu. Ayrıca hukuksal açıdan da hakkımı aramamiçin avukatım ÇHD üyesi Av. Gülvin Aydındesteklerini benden esirgemedi. Onlara dasergiledikleri sınıf dayanışmasından ötürü teşekkürediyorum.” diyerek kendisine destek olan ilerici,devrimci güçlere teşekkür etti. Sorhun açıklamasını“Kiğılı’da baskı, tehdit, sömürü, keyfi işten atmalarson bulana, işime geri dönene kadar Kiğılıpatronunun korkusunu büyütmeye devam edeceğim.Direne direne kazanacağım.” diyerek bitirdi.

Kiğılı direnişçisinin ardından HEY Tekstildirenişçisi Zeki Güngör söz aldı. Güngör kendisüreçlerinden bahsettikten sonra dün direnişçiRoseteks işçilerine yapılan polis saldırısına dadeğindi. Güngör de konuşmasını ortak mücadeleçağrısı ile sonlandırdı.

Açıklamaya BDSP ve DİH destek verdi.Açıklamanın ardından direniş alanında bekleyişedevam edildi. Paydos saatinde de işçilere yönelikbildiri dağıtımı ile direnişin bundan sonraki süreciaktarıldı.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Texim işçilerine saldırı

İstanbul Merter’de kurulu Texim Giyim fabrikasında işten atılmalarının ardından 20 günü aşkın süredirfabrika önünde direnişlerini sürdüren TEKSİF Sendikası üyesi işçilere patron ve adamları saldırdı.

Texim Giyim ile aynı bölgede kurulu Cebeci Triko fabrikasında, TEKSİF’te örgütlendikleri için işten atılansınıf kardeşlerine sahip çıkan işçiler, Cebeci Triko’nun önüne giderek, işten atmalara sloganlarla tepki gösterdi.

Eylem üzerine işçilerin yanına gelen fabrika patronu, kardeşleri ve idari personel işçilere hakaret etti.‘Münafıksınız, kafirsiniz, ahlaksızsınız’ şeklinde işçilere hakaret eden fabrika patronu ve yanındakiler, işçilerinsloganlarla tepki göstermesi üzerine, işçilerin üzerine yürüdü.

Gerginlik bir süre devam ederken işçiler yaptıkları açıklamanın ardından fabrika önünden ayrıldı.Texim’de direniş kararlılığı sürerken bir işçi daha işten çıkarıldı. Patronun keyfi baskıyla kendi işi dışında

çalıştırılmak için zorlanan Ahmet Tuncel işten çıkarıldı. TEKSİF sendikasının örgütlenmesi sonrasında başlayan işten atmaları sürerken işçilerde direniş

kararlılığını koruyor.

Kiğılı’da direniş devam edecek!

Kipa’da kıyım başladı

İngiliz sermayeli Tesco Kipa’da 2003 yılındanbu yana sürdürdüğü sendikal örgütlenmemücadelesinde toplu sözleşme aşamasına gelenTez-Koop-İş Sendikası, işçi kıyımıyla karşılaştı.

Sendikalı işçi kıyımı İzmir Torbalı’danbaşlarken Torbalı Kipa deposunda yaklaşık 30 işçiişten atıldı. “Dağıtım işlerinin Gebze’de açılandepo üzerinden yürütüldüğü” bahanesiylesendikalı işçi kıyımına girişen Kipa, işçi alımı içingazetelere ilan vererek ikiyüzlü tutumunugösterdi.

28 Ağustos günü yaşanan işten atmasaldırısının ardından Torbalı Kipa deposu önündetoplanan Tez-Koop-İş üyesi işçiler, işten atılantüm işçilerin sendikaya üye olmasının sendikalörgütlenmenin tasfiye edilmek istenmesiningöstergesi olduğunu belirttiler.

HEY Tekstilişçilerinden

eylem

Direnişçi HEY Tekstil işçileri 25 Ağustos günüBakırköy Meydanı’nda basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Basın açıklamasında, HEY Tekstil patronununfabrikasını hukuksuzca kapattığı, bunun karşısındaünlü markalara merdiven altı atölyelerde üretimindevam ettiği belirtildi. “Bizler köle değil, işçiyiz!”denilerek haklarını alana kadar direnişlerinisürdüreceklerini belirten işçilerin açıklaması“Unutmasınlar ki bizlerin zincirlerimizden başkakaybedeceğimiz bir şey yoktur.” ifadeleriyle sonbuldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Enerji işçileri iş bıraktı!

İstanbul’da Boğaziçi Elektrik Dağıtım AŞ(BEDAŞ) bünyesindeki taşeron şirketlerdeçalışırken işten atılan işçilerin BEDAŞ GenelMüdürlüğü önündeki direnişi sürerken, maaşlarıödenmeyen enerji işçileri 28 Ağustos günü işbıraktı.

BEDAŞ bünyesindeki Beypınarlar isimlitaşeron şirkette açma-kapama bölümünde çalışan300 işçi, maaşları ödenmediği için Enerji Sen’inçağrısına uyarak iş bıraktı.

En geç 25 Ağustos’ta maaşları ödenmesigereken işçiler, taşeron firma yöneticilerinin,“maaşlarınızı 6 Eylül’e kadar ödeyemeyiz”açıklamalarının ardından durumu değerlendirerekiş bırakma kararı aldı.

Enerji işçilerinin eylemi, Tes-İş yöneticileritarafından baltalanmak istenirken çeşitli ilçelerdeTes-İş üyesi kadrolu ve taşeron işçiler de enerjiişçilerine destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Tuzla Kimyacılar Sanayi Sitesi’nde kurulu FontanaPietro Kalıp San. ve Tic. A.Ş fabrikasında çalışırkenDİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’ndaörgütlendikleri için işten atılan işçilerin direnişisürüyor.

Direnişçi Fontana işçilerinden Murat Atlı ilesendikalaşma ve direniş süreci üzerine konuştuk...

- Fontana’daki çalışma koşullarınız nasıldı?Murat Atlı: Firma otomotiv sektörüne sac kalıbı

işliyor. Dökümden buraya geliyor. Burada CNCtezgahlarında işleniyor. Montaj hattında toplanıyor.Preste alıştırması yapılıyor. Ondan sonra hangifirmanın malıysa yollanıyor. Fontana’nın çalıştığıfirmalar arasında Ferrari, Mercedes, Volkswagen,BMW, Audi ve Porche var. Yani yurtdışına, kalitelifirmalara iş yapıyor. Maaşları yeni giren adamlaraasgari ücretin üzerinde (800-900 TL) veriyor. Çalışmasaatlerinde, vardiya sistemi var. Daha önce ikivardiyaydı, Cumartesi-Pazar tatildi. Haftaiçi 9 saatçalışıyorduk. Onu değiştirdiler. Yemek saatlerindenyarım saat kıstılar. Çalışma süresini 8 saat yaptılar.Cumartesiyi normal çalışma yaptılar. Daha öncedenmesela, biz Cumartesi çalıştığımızda mesailiçalışıyorduk. Şimdi bu şekilde mesaiyi kaldırdılar.Şimdi 6 gün çalışıyorsun, günde 8 saat. Tezgahçılar –CNC grubu- şu an 3 vardiya çalışıyor. Montaj hattındaadam eksik olduğu için 2 vardiya çalışılıyor. İlerdesayıları yükselirse belki onlar da 3 vardiyaya geçer.

İş güvenliğinin üzerinde durmuyorlar. Mesela benBursa Tofaş’ta çalıştım. Orasıyla kıyaslıyorum, aradadağlar kadar fark var. Burası hiç o konuyla ilgili değil.Hiç uyarmıyorlar. Tofaş’ta gözlemci var, adamdevamlı geliyor uyarıyor. Seni gözlüksüz, baretsizyakalarsa uyarı yazıyor. Cezası bile var. Burada öylebirşey yok. Günde 10 tane adamın gözüne çapakkaçıyor. En sık yaşanan iş kazası bu. Yine ufak tefek işkazaları çok oluyor.

- Daha önce sendikal çalışma oldu mu hiç?M.A: Tabi oldu. İki dönem Çelik-İş’te

örgütlüydük. İşverenle anlaştığını hissettiğimiz içingeri gönderdik. Tutunamadı o sendika burada. Osendika burdan çıktı. O sendikayla aldığımız haklarvardı burada. 1,5 maaş ikramiye, gece farkı vardı 20lira, ondan sonra mesailer %50 idi. O sendikayla%100’e çıkarttık. Onlar duruyordu. Havlu sabunverilmiyordu, onları almıştık. Yakacak yardımı falanyoktu. Bunları aldık. Ufak tefek haklar almıştık. Buhaklar hala aynı duruyor. Bunların üzerine birşeykonulmadı. 4 sene önce biz bu hakları aldık, üzerinehiçbir hak konulmadan bu zamana kadar gelindi. Enson örgütlenmemizin ana sebeplerinden bir tanesiişçilere yapılan haksız muamele. İnsan yerinekonulmuyor işçiler. Kimse ciddiye almıyor işçiyi, sözhakkı yok. Aşağılanıyor, tehditvari konuşmalaryapılıyor. Yeni işe alınan işçilere özellikle iştençıkarma tehditleri, mesai yazmamalar falan...

Üç amir var içeride, bunlar eline almışlar sazıçalıyorlar. Kimsenin “dur” dediği yok bunlara. Adamseni sevmezse angarya işlere verir. Öylearkadaşlarımız var içeride şu anda. Hala o muameleyigörüyorlar. Mesela adam çıkıyor en ağır işleri, pisişleri, pah kırmaya, flexte çalışmaya veriyor. Devamlıbu işleri verip işçileri yıpratmaya çalışıyor ki, işçi ne

yapsın, kendi çıksın da tazminatını falan bıraksın. Bizbir yandan buna karşı durduk, bir yandan daücretlerdeki adaletsizliğe tepki gösterdik.

- Direnişe çıkma kararınızda ne etkili oldu?M.A: Ben 7 senedir burada çalışıyorum. İşten

çıkartılmamızın nedeni de sendikal faaliyetlerimiz. Biz5-6 ay öncesinden örgütlenmeye başladık. İşte tamimzalar atıldı, işveren duydu. Gözdağı vermek için 4arkadaşımızı işten çıkardı. Ee tabi biz yılmadık,bırakmadık, kapıda direniyoruz.

5 ay önce örgütlenmeye başladık. Yavaş yavaşörgütlendik. Biz zaten sendikada komitedeydik. Benmesela örgütleyen arkadaşların içindeydim. KadirÇeçen arkadaşımızı 25. maddeden tazminatsız iştenattılar. Biz üçümüz normal tazminatlarımızı aldık. Buarkadaşımızı içerde amiriyle tartıştı diye işten attılar.Arkadaşımızın amiriyle münakaşa etmesini gerekçegösterdiler. Normalde bu tüzüğü tam bilmiyorum amao amirin de işten atılması gerekir. Tartıştığı amiryönetimde zaten ona hiçbir yaptırım uygulanmadı. Buadamın 8 yıllık emeği var mesela adamı kapıyakoydular. Bu yüzden de biz direnişe devam ediyoruz.Hem içerdeki arkadaşlarımız için hem bize yapılanhaksızlık için burada mücadeleye devam ediyoruz.İsteklerimiz yerine getirilene kadar yılmayacağız,davamıza devam edeceğiz.

- Direnişinizin talepleri neler?M.A: İşe geri dönmek istiyoruz. Çünkü haksızlığa

uğradık. İyi niyetimizle çalışmaya devam etmekistiyoruz. İşimizi sahipleniyoruz. İçerdeki şartlarındüzeltilmesini istiyoruz sendika girdikten sonra.İşçinin söz hakkı olsun istiyoruz. İşçiye değer verilsin,adam yerine konulsun istiyoruz. Başka pek problemyok. Maaşlarımızda öyle büyük bir sıkıntı yok. Zatenşikayetçi de değiliz. Daha önce şöyle şikayetediyorduk mesela. Zam aylarında amir kendi tuttuğuadama 200 TL zam yapıyordu, diğer adama hiç zamvermiyordu. Aynı işi yapıyor bu adamlar. Aynıperformansı gösteriyorlar ama dediğim gibi zamamirin iki dudağı arasına bakıyor. “Bu adama verin”dediklerinde veriyorlar. İtalyanların pek de bir bilgisiyok zaten. İçerdeki amirler döndürüyor çarkı. İştebunun son bulması için direniyoruz. Sendika oldu mubu ortam ortadan kalkacak. En azından herkes eşitşekilde alacak hakkını. Adam kayırma falanolmayacak. Niyetimiz bu. İmzalar da gitti Ankara’ya.Yetki gelmesini bekliyoruz. Yetki geldikten sonra da

düzelecek diye umuyorum.

- Kamuoyundan destek var mı direnişinize?M.A: Dışardan desteğe geliyorlar, sağolsunlar.

Orda toplanıyoruz burada toplu halde protestoediyoruz, sloganlar atıyoruz. Bunlar oluyor amaşimdilik böyleyiz, yalnızız. Bu şekilde mücadeleediyoruz. İlerde durumlar farklı olabilir tabi. Oişverenin durumuna bağlı. İşveren yumuşarsa, yani birgörüşme talebimiz var. Kabul ederlerse bu süreç dahafarklı gelişir. Onlar işi yokuşa sürerse biz de içerde vedışarda her türlü eylem ve etkinliği yapacağız. Yineçevredeki fabrikalardan, örgütlü fabrikalardan gelipbize destek oldular. Her zaman yanımızda olduklarınısöylediler. En büyük destek de içerdekiarkadaşlarımız. İçerdeki arkadaşlarımız attıklarıimzaların arkasındalar. İstifa eden olmadı. Zatenişverenin amacı onu, örgütlülüğü kırmaktı. Bizi deişten çıkartarak bunu düşünmüşlerdi ama işverenin buhesapları tutmadı. Arkadaşlarda tek yürek, tek bilekdevam ediyorlar. İnşallah yılmazlar onlarda,bırakmazlar bu işin peşini. En azından dışarıda da bizigörüyorlar. Mesela kapıya sabahın altısında geliyoruzburaya, akşama kadar 35-40 derece sıcakta buradayız.Bunlar da zaten görünüyor. Onlara da cesaret oluyor.Bu şekilde motive oluyorlar. Böyle giderse inşallahistediğimizi alacağız.

- Devam eden bir dizi direniş var. İstanbul’da,izmir’de, Ankara’da... Bu direnişlere ve kamuoyunabir çağrınız var mı?

M.A: Evet gazetelerde okuduk. Okumaya dadevam ediyoruz. Yılmasınlar, devam etsinler.Biliyorsun tek kişiyle bir insanla olacak bir şey değilbunlar örgütlülükle olacak işler. Artık insanlarcehaletten kurtulsunlar. Kenetlensinler birlik olsunlar.Başka hiçbir şekilde hakkımızı savunamayız.

Diğer sendikalara gelince, tanıyoruz biz osendikaları. Çelik-İş’le bir tecrübemiz oldu. DİSKdışındaki sendikaların pasif olduğuna inanıyoruz.Özellikle Türk Metal’in, patron yanlısı bir sendikaolduğuna inanıyoruz. Zaten tercihimiz de DİSK oldu.Bu örgütlenmede de Birleşik-Metal’i seçtik o yüzden.Biz bu direnişe destek olan sendikaların her zamanyanındayız. Gideriz destek oluruz, onlar bize gelirdestek olur. Maddi-manevi gücümüz yettiğincedesteğimizi sunarız. Aynı şekilde onların da yapmasıgerekir. Örgütlülük budur zaten.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Sınıf hareketiSayı: 2012/02 (35) * 31 Ağustos 2012.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

Fontana’da kararlı direniş!

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

CMYK

Bosch işçisi Mustafa Şen ile 2012-2014 M 16 * Kızıl Bayrak * Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos�2012

CMYK

Bosch’da aylara yayılan örgütlenme sürecinin enbaşından beri yer alan Mustafa Şen ile 2012-2014Metal TİS’leri süreci üzerine konuştuk. Şen, Boschişçilerinin örgütlenmesinde temel rol oynayan öncüişçilerden biri. Mart ayında yaşanan toplu sendikadeğiştirme sürecinin hemen öncesinde işten atılan Şen,hala örgütlenme çalışmasında yer almaya devamediyor.

- MESS 2012-2014 toplu iş sözleşmesi sürecihazırlıkları sürüyor. Bosch işçisinin bu toplusözleşme sürecinde talepleri nedir?

-�Birleşik�Metal-İş�Sendikası’nın�diğer�örgütlü�veyetkili�işyerlerinde�toplu�iş�sözleşmesi�nasılsa�Boschişçisi�için�de�bu�süreç�öyle�gelişiyor.�Diğer�işyerlerindeyürütülen�toplu�iş�sözleşmesi�tamamıyla�işçinintabandan�aldığı�kararlar�ile�şekilleniyor.�Tabiikararların�öncesinde�talepler�var.�Talepler�tümişyerlerinde�toplu�iş�sözleşmesi�komitelerindedeğerlendirmeye�alınan�talepler.�Oradaki�talepler�genişbir�katılımla�kabul�ediliyorsa�toplu�iş�sözleşmesindeyer�alıyor.�En�son�halkada�ise�işyerlerindeki�toplu�işsözleşmesi�komiteleri�bir�araya�geliyor.�2�Eylül’deyapacağımız�genel�bir�toplantımız�var.�Komiteler�biraraya�gelecek.�İşyerlerinden�gelen,�tabandaki�taleplerdikkate�alınarak�toplu�iş�sözleşmesi�taslağı�son�şeklinialacak.�

“Tek�silahımız�taban�gücümüz!”

MESS’in�önüne�gidecek�olan�taslakta�işçilerintemel�talepleri,�gerek�ücret�artışları�gerekse�de�yenihak�kazanımları�ile�ilgili�maddeler�yer�alacak.�Tabii�kiburada�ne�isterseniz�isteyin,�örgütlü�gücünüzönemlidir.�MESS’in�karşısındaki�tek�yaptırım�gücünüzörgütlülüğünüzdür.�Yasalar�maalesef�uluslararasınormlar�dikkate�alındığında�yeterli�değil.�Grev�yasasıbile�işçinin�lehine�tam�layıkıyla�bir�güç�olarakkullanılamıyor.�İşçinin�grev�hakkının�bile�BakanlarKurulu’nun�iki�dudağı�arasındaki�bir�hak�olduğunuunutmamak�lazım.�Grev�kararınızı�6�gün�içindeişverene�bildirmeniz�gerekiyor.�“Greve�çıkacağım”diye�açıklama�yapmanız�gerekiyor.�Bu�işçinin�elinizaten�zayıflatan�bir�yasal�halka.�İşveren�buna�birhazırlık�yapabiliyor.�Bir�de�60�günlük�yasal�süreç�varbiliyorsunuz.�O�60�günlük�süreçte�işveren�her�türlühazırlığı�yapabilir.�Tahmini�bir�süreç�belirler.�

Buraya�bir�parantez�açayım.�Hele�hele�toplu�işsözleşmesi�sürecinde�Ulusal�İstihdam�Stratejisipaketindeki�yeni�koşullar�önümüze�gelirse�özelistihdam�büroları�(kiralık�işçi�büroları),�esnek�çalışmagibi;�paketle�birlikte�grev�süreci�daha�da�zorlaşacak.�

Bizim�tek�bir�silahımız�var.�Eğer�bizim�tabangücümüz�toplu�iş�sözleşmesi�sürecine�iyi�bir�hazırlıklagiriyorsa�elimiz�güçlenir.�“Ben�bu�toplu�sözleşmetaslağımın�arkasındayım.�Çünkü�artık�metal�işçisiolmak�ya�da�olmamak�günlerini�yaşıyor.�Günbugündür,�ya�bu�talepleri�yeni�hak�kazanımlarıylabirlikte�vereceksiniz,�ücret�artışlarımızı�da�ülkemizin

sosyo-ekonomik�koşulları�içerisinde�bizim�taleplerimizdoğrultusunda�kabul�edeceksiniz,�ya�da�biz�burada�hertürlü�eylemi�göze�alıyoruz,�genel�merkezimizle�birliktehareket�ediyoruz”�mesajını�MESS’e�verdiğimiz�andaişçi�toplu�iş�sözleşmesi�sürecine�çok�büyük�bir�güçlegirmiş�olur.�Orada�yasalar�ne�kadar�zayıf�olursa�olsun,işçinin�gücüyle,�eylem�gücüyle,�kararlılığıyla,�kolektifçalışmalarının�sonrasında�ortak�hareket�tarzıylaoldukça�güçlü�bir�sözleşme�süreci�geçirilebilir.�

Şuna�dikkat�etmek�lazım,�metal�işçisi�sarı�sendikalanlayıştan�ve�ülkedeki�yasal�normların�çok�düşükolmasından�dolayı�sıkıntılar�yaşanıyor.�Sözdeuluslararası�haklar�veriliyor.�Anayasanın�90.�maddesi“ulusal�yasaların�çelişmesi�durumunda�uluslararasıyasalar�devreye�girer�ve�o�tanınır”�diyor.�Ben�25�yıllıkişçiyim,�böyle�bir�uluslararası�şartın�devreye�girdiğinigörmedim.�Mesela�evrensel�insan�haklarından�birisisendikal�örgütlenme�hakkıdır.�İradeni�kullanaraksendikanı�belirleme�ve�toplu�sözleşme�temel�bir�hak.Bunu�şu�an�kullanamıyoruz.�Bununla�birlikte�“Kanunönünde�herkes�eşittir”�diyor�Anayasa’nın�12.�maddesi.51.�madde�“Her�Türkiye�vatandaşı�sendikada�kalmayaya�da�sendikadan�ayrılmaya�zorlanamaz”�diyor.“Herkes�kendi�hür�iradesiyle�bu�hakkı�kullanır”�diyor.Bugün�aldığımız�bir�haberi�size�söyleyeyim;�işçilerhaciz�yüzünden�işten�atılıyor.�Maaşına�haciz�gelmiş.Günümüzde�borçsuz�yaşayan�bir�insan�yok�ki!�

“Güçlü�bir�mücadele�anlayışı�gerekiyor!”

Bu�tabloda�işçilerin�toplu�iş�sözleşmesi�taslağıhazırlık�sürecinde�cesurca�taleplerini�isteyebiliyorolması�lazım.�Fakat�bunu�isterken�de�kadrocu�biranlayışla�değil,�“ben�bunu�isteyim,�geri�çekileyim,grubumla�beraber�olayım,�sonra�da�fırsat�bulduğumdasendikayı�eleştireyim.�A�kişi�göreve�gelmedi.�B�kişigöreve�gelmedi”�bu�değil.�Talepler�ülkenin�sosyalgerçekleri,�ekonomik�koşullarına�göre�samimi�bir

yaklaşımla�önerilmeli�ve�karara�bağlanmalıdır.�TaslakMESS’in�önüne�geldiğinde�komitelerin�hepsinin�grevsürecinde�gönüllü�olarak�geriye�çekilmeden�grevkomitelerine�dönüşmesi�lazım�ve�bu�durum�BirleşikMetal-İş�Sendikası’nda�uygulanmaktadır.�Yasaların�daüstünde�bir�mücadele�anlayışı�içerisinde�bizimsözleşmeyi�en�iyi�koşullarda�imzalayabilecek�durumdave�güçte�olmamız�gerekiyor.�

Bosch�işçileri�Türk�Metal�Sendikası’nda�iken�tabanhiçbir�şekilde�görüşünü�belirtemezdi.�Bosch�işçileribugüne�kadar�hiç�görmediği�bir�toplu�sözleşmedönemine�giriyor.�Şaşkınlar�şu�anda.�Fabrikada�şu�andaişveren�zorlamalarıyla�bizim�gücümüzde�eksilmeleryaşandı.�İstifalar�oldu.�14�Mart’taki�gücümüzdedeğiliz.�Yüzde�80�oranlarda�değiliz.�Bunun�getirdiğibir�zorluk�var�tabii�ki.�Şu�anda�o�gücümüzü�koruyorolabilseydik�fabrikada�iki�ses�çıkmazdı.�Tek�sesdeğiliz,�iki�ses�çıkıyor�ama�ikinci�ses,�işçinin�sesi�değilsarı�sendikanın�genel�merkezinin�sesi.

Türk�Metal�Sendikası’nın�fabrikadaki�TİShazırlıklarında�şöyle�gelişiyor�olay:�“Arkadaşlar�nekadar�zam�istiyorsunuz?”�Böyle�sorarsan�işçi�oradagayri�ciddiyetle�bir�cevap�verir.�Birisi�ben�yüzde�20istiyorum�diyor,�kimisi�yüzde�50,�orada�sarı�sendikanınatamayla�gelmiş�temsilcisi�not�alıyor.�Sadece�ne�kadaristediklerini�soruyorlar.�Yani�sarı�sendikanınanlayışında�bu�işi�ücret�sendikacılığı�olarak�görüyorlar.Oysa�biliyorsunuz�ki�orada�işçiyle�birlikte�bir�güçolamazsanız,�alacağınız�en�iyi�ücret�artışı�bile�olsadevamı�olmaz,�işveren�sizin�örgütsüzlüğünüzdenistifade�eder�ve�kapının�önüne�koyar�ve�sadece�bu�acıdurumu�seyredersiniz.�Dolayısıyla�alacağınız�en�iyiücret�dahi�olsa�bir�işe�yaramaz.�Yani�kayayı�eritensuyun�akış�gücü�müdür�yoksa�devamlılığı�mıdır?Burada�suyun�devamlılığı�önemli.�

Biz�şöyle�söylüyoruz:�“Sadece�ücret�sendikacılığıyapmıyoruz�arkadaşlar�sendikacılık�ücret�sendikacılığıdeğildir.”�Aynı�zamanda�çalışma�koşullarımızı

Bosch işçisi Mustafa Şen ile 2012-2014 MESS Grup TİS süreci üzerine konuştuk…

“MESS karşısında tek yaptırım

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

CMYK

MESS Grup TİS süreci üzerine konuştuk… Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos�2012�* Kızıl Bayrak * 17

CMYK

iyileştirebileceğimiz�temel�haklarımızı,kazanımlarımızı�koruyarak�onun�üstüne�ekleryapabileceğimiz�bir�sözleşmeye�ihtiyacımız�var.Mesele�ne�ekleyebiliriz?�Şu�anda�bir�örnek�vereyimkadın�çalışanlardan�gelen�bir�öneri�var,�bu�da�kreşhakkı.�Kadın�çalışanlar�çocuklarını�bırakacak�yerbulamıyorlar.�Maaş�düzeyleri�buna�uygun�değil,�birbakıcı�bulsa�600-700�lira,�bir�kuruma�gitse�daha�dayüksek.�Dolayısıyla�burada�kreşin�çok�önemliolduğunu�düşünüyorlar.�O�talebin�arkasında�durmayaçalışacaklar.�

“Toplu�iş�sözleşmesi�komitemiz�her�nitelikte�işçiyi�kapsıyor”

Toplu�iş�sözleşmesi�komitemizde�bizim�5�ayrıkriterimiz�var.�2000’den�önce�işe�giren�işçi�kriteri,kadın�işçi�kriteri,�engelli�işçi�kriteri,�2002-2010�yıllarıarası�işe�giren�işçi�kriteri bir�de�sözleşmeli�işçi�kriterivar.�Her�türlü�koşulda�öncelikle�saat�ücretlerindeiyileştirme�zammı�sonra�da�toplu�sözleşme�ücretartışlarını�hedefliyoruz.

Şu�anda�fabrikanın�taban�saat�ücreti�4.90,fabrikanın�ortalama�saat�ücreti�anda�5.70�olduğunuduyuyorum.�TÜİK’in�açıkladığı�rakamlar�ortada.�Açlıkve�yoksulluk�sınırı…�DİSK-AR’ın�açıkladığı�rakamlarda�ortada.�100-200�liralık�bir�fark�var�ve�birbirineyakın�değerler.�Yoksulluk�sınırı�2�bin�200�lira.�Bizlerelbette�buna�karşı�mücadelemizi�yürüteceğiz.�Ancaksarı�sendikanın�yarattığı�33�yıllık�bir�sorunu�birsözleşmede�kapatamazsınız.�Bir�de�fabrikalarda�makasolayı�var�biliyorsunuz.�O�makasın�çok�açılmaması�içinbir�denge�oluşturmanız�lazım.�Fabrikada�ağırlıklıolarak�2000�sonrası�işe�girenler�var.�Genç�işçi�profilivar.�

- Sermaye ve hükümeti, yüzbinlerce işçinin grevve toplu sözleşme hakkını fiilen gasp ediyor. Böylesibir süreçte Birleşik Metal ve Bosch işçisi nasıl birmücadele hattı izleyecek?

-�Önümüze�birkaç�seçenek�çıkıyor.�Şu�andabildiğiniz�gibi�200�binin�üzerinde�de�mağdur�olan�işçivar.�Yeni�örgütlenmiş�işyerleri�ve�yeni�toplu�işsözleşmesi�yapması�gereken�yerlerin�yanı�sıra��mevcutyetkili�yerlerin�yetki�tespitlerinin�gönderilmemesi�dahilolmak�üzere�fabrikalarda�toplu�sözleşme�yapılamıyor.

Bu�süreçte�Bosch’ta�yetki�durumu�muhtemelenmahkeme�sürecine�kalacak.�Biz�yetkiyi�almış�olsakbile�Türk�Metal�Sendikası�yetkiye�itiraz�edecek.İşverenin�de�bu�hakkı�var.�Hatta�işveren�izin�veriyorsaişveren�sendikası�da�yetkiye�itiraz�için�dava�açabilir.�

“İşçi�aleyhine�alınmış�kararları�tanımıyoruz”

Biz�taleplerimizi�resmi�olarak�da�ilettik�ve�işvereneşunları�söyledik:

Türk�Metal�ile�aldığınız�kararları�tanımıyoruz.�Bukararlar�bizi�bağlamıyor.�İşçi�aleyhine�alınmış�kararlar,

örneğin�ücretsiz�izin�dayatması,�krizi�önleme�gerekçesiolsa�bile�2013�yılında�yıllık�izinlerin�kullandırılmasıişçileri�bağlamayacaktır.�Bizler�kendi�temsil�hakkımızıburadan�size�ifade�etmek�istiyoruz.�1�Eylül’den�sonrada�biz,�taleplerimizin�toplu�sözleşme�taslağımızınarkasında�olacağız�ve�hiçbir�şekilde�fabrikada�TürkMetal’in�varlığını�görmek�istemiyoruz.

- Geçtiğimiz dönemki toplu iş sözleşmesisürecinde Birleşik Metal’in örgütlü olduğufabrikalarda gösterilen grev iradesi ve Bosch’unTürk Metal esaretini kırması bu dönemkigörüşmeleri nasıl etkiler?

-�Türk�Metal�Sendikası�geçtiğimiz�sözleşmedöneminde�hiçbir�kaygısı�olmadığı�için�çok�rahat�birsözleşme�dönemi�geçiriyordu.�Sonra�da�bunun�adına“çifte�bayram”�diyorlardı.�Son�iki�sözleşme�dönemi(2008-2010,�2010-2012)�böyle�oldu.�Bu�dönem�artıkböyle�değil.�Bu�dönem�gözlerinde�bir�korku,�içlerindebir�kaygı�var.�Ancak�şu�anda�rahat�hareket�edemiyorlar.

Sarı�sendikanın�yüzde�altı�ile�toplu�sözleşmegörüşmelerine�oturabileceği�bilgilerini�alıyoruz.Geçtiğimiz�dönem�yüzde�8-9�ile�oturdular,�ortalamayüzde�3-4�aldılar.�Saat�ücretlerine�ortalamada�yüzde5.35�yansıdı,�kimi�yüksek�saat�ücretlerine�mesela�banayüzde�2.5�yansıdı.�Bugün�bir�istatistik�aldım.�DİSK-AR’ın�araştırması�bunlar.�Örneğin�kira�artış�oranlarıyüzde�65,�yüzde�67�enerji�artış�oranı,�ulaşım�yüzde�45,gıda�yüzde�60…�2006-2010�dönemini�kapsayan�artışoranları�bunlar.�2012�yok.�Yoksa�daha�yüksek�çıkar.Peki�işçilik?�İşçilik�şu�anda�yüzde�-23�(eksi�yüzde�23)(Metal�işçisinin�2008’den�günümüze�kadar�reel�ücretkaybı�var.�

- Son olarak neler söylemek istersiniz?-�Bununla�beraber�grev�iradesi�gerekiyor.�Çünkü

2010-12�toplu�iş�sözleşmesi�sürecinde�önce�esnekçalışmaya�geçilmeye�çalışıldı�hatırlarsanız.�Önce�esnekçalışmaya�karşı�işçi�mücadeleye�hazırlandı�sonra�datoplu�sözleşme.�Sonuç�ortada,�işverenle�yapılan�ekprotokoller�ve�%10-15�artış�oranları.�Her�toplu�işsözleşmesi�döneminde�işveren�cephesi�ve�MESS�ilebirlikte�hükümetin�ortak�hareket�ettiklerini�görüyoruz.Orada�esnek�çalışmaya�karşı�bir�kararlılık�oluştu.�33işyerini�bağlayan�grev�kararları,�11-12�işyerinde�greveçıkılma�aşaması…�Ve�sonrasında�MESS�değil�amaişverenlerle�anlaşma�sağlandı.

Hükümetle�birlikte�MESS�bir�manevra�yaparsa�birstrateji�geliştirirse;�örneğin�Kıdem�Tazminatı�Fonu,son�gelişmeler�şu�anda�bana�güven�vermiyor.�İktidargeri�çekilmiş�gibi�görünüyor�ama�ben�bir�adımdansonra�iki�adım�ileri�sıçramak�için�hazırlık�içindeolduklarını�düşünüyorum.�Yani�bu�tam�o�dönemdeönümüze�sürülebilir.�Yani�mevzi�kazanmak�isteyenişçinin�önüne�bir�engel�getirilmeye�çalışılabilir.�Bunoktada�işverenler�önümüze�tekrar�kıdem�tazminatıfonunu�getirmek�gibi�bir�eğilimde�olabilirler.

Kesinlikle�şunu�bilmenizi�isterim,�metal�işçilerinintemel�bir�hak�kaybına�asla�tahammülü�yok.�BaştaBosch�işçileri�olmak�üzere�Organize�ve�Demirtaşsanayi�bölgelerinde�tüm�endüstri�işçilerine�kıdemtazminatı�fon�yasası�konusunda�sendika�olarakbildiriler�dağıttık.�Dolayısıyla�bizim�hak�kaybınatahammülümüz�yok.�Genel�merkezimizin�aldığı�birkarar�var.�Bu�yasa�gündeme�geldiği�zaman�“biz�bunugenel�grev�sebebi�sayarız”�denilen�bir�karar�var.DİSK’in�mücadele�gücünü�tüm�çevreler�çok�iyi�biliyor.

Kızıl Bayrak / Bursa

m gücümüz örgütlülüğümüzdür!”

Güven Elektrik işçilerinden işgalGeçtiğimiz�aylarda�kapatılan�Güven�Elektrik

fabrikasında�tazminat�hakları�gasp�edilen�DİSK/BirleşikMetal-İş�üyesi�işçiler,�haklarını�almak�için�fabrikanınbağlı�olduğu�Cankurtaran�Holding’i�işgal�ettiler.�

29�Ağustos�sabahı�Cankurtaran�Holding’inKaraköy’deki�merkezine�giren�işçiler�ve�2�No’lu�ŞubeBaşkanı�Yılmaz�Bayram,�“Alacaklarımızı�derhalödeyin”�yazılı�pankartı�binadan�aşağı�sallandırarakeylemlerine�başladılar.�

Sendika�önlükleri�ve�dövizleri�de�taşıyan�işçilerholding�binasının�içerisinde�bekleyişlerine�devamettiler.�Öğle�saatlerinde�Cankurtaran�Holding�patronlarısendika�yöneticilerini�arayarak�“çözüm”�için�devreyegirdiler.�

Şirket�yöneticileri�ile�yapılan�görüşmelerde,�3Eylül�Pazartesi�günü�DİSK�Genel�Merkezi’ndegörüşme�yapılması�kararlaştırıldı.�Bunun�üzerineişçiler�işgal�eylemine�son�verdi.�

Kızıl Bayrak / İstanbul

29 Ağustos 2012 / Karaköy

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Sol hareket18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos��2012

Sermaye�hükümeti�AKP�ve�patronlar�işçi�sınıfınayeni�hak�gaspları�ve�kölelik�uygulamaları�dayatırkenişçilerin�direniş�ve�mücadelesi�de�büyüyor.Kayseri’de,�kıdem�tazminatının�fona�devri�veözelleştirme�saldırısına�karşı�karayolları�ve�sanayiişçileri�mücadeleyi�büyütmek�için�sempozyumahazırlanıyor.�Kayseri�İşçi�Birliği�tarafından�örgütlenensempozyum�2�Eylül�Pazar�günü�İnşaat�MühendisleriOdası’nda�saat�14.00’te�gerçekleştirilecek.�

“Kıdem�tazminatının�gasbına,�özelleştirmesaldırısına�geçit�yok!”�diyen�Kayseri�İşçi�Birliği,yaptığı�açıklamada�sempozyumun�konu�başlığı�olankıdem�tazminatının�fona�devri�için�şunları�ifade�etti:“Burjuvazi,�iş�yaşamının�tamamen�esnekleştirilmesi,güvencesiz�çalışmanın�iş�yaşamında�egemenkılınması�için�saldırılarına�hız�vermiş�durumda.�Onuniçin�öncelikle�iş�güvencesine�el�uzatıyorlar.�İşgüvencesinin�tamamen�ortadan�kaldırılması�için�hergeçen�gün�baskıları�artırıyorlar.�Bu�doğrultudasermaye�hükümeti,�burjuvazinin�isteklerini�yerinegetirmek�için�gece�gündüz�çalışıyor.�

Bu�çerçevede�sıra�kıdem�tazminatı�hakkını�yoketmeye�geldi.�Sermaye�hükümeti�her�ne�kadar�‘kıdemtazminatlarının�kaldırılması�gündemimizde�yok’�desede�kıdem�tazminatı�fonu�yasa�tasarısını�meclisgündeminde�tutuyor.”�

Özelleştirme�saldırısına�da�vurgu�yapılanaçıklamada�şunlar�belirtildi:�“AKP�iktidarı�sadecekıdem�tazminatı�hakkını�budamakla�yetinmiyor.Özelleştirmeler�yoluyla�kapitalistlere�yeni�kar�kapılarıaçmak�için�yeni�saldırılara�hazırlanıyor.�Budoğrultuda�karayollarını�özelleştirmek�istiyorlar.�Dahaşimdiden�karayollarının�özelleştirilmesi�ile�ilgili�yasalaltyapıyı�hazırlayarak�karayolu�işçilerini�özelleştirme

kıskacına�aldılar.”�

Sempozyuma�yönelik�çok�yönlü�hazırlık....

Sempozyum�sürecinin�başında�Kayseri�İşçiBirliği’nin�yaptığı�çağrı�üzerine�çeşitli�fabrikalardanve�karayollarından�gelen�30�temsilcinin�katılımıyla,�2Ağustos’ta�bir�toplantı�düzenlendi.�Sempozyumhazırlık�toplantısında�örgütlenme�süreci�çerçevesindetartışmalar�yürütüldü.�Ardından�metal,�karayolları�vepetro�kimya�sektörlerinden�temsilcilerin�yer�aldığı�birhazırlık�komitesi�seçildi.�

Sempozyum�hazırlıkları�çerçevesinde�oluşturulanfabrika�komiteleri�ile�haftalık�toplantılargerçekleştirildi.�

İşçileri�sempozyumun�öznesi�haline�getirmek�içinçaba�gösterildi.�Sempozyuma�hazırlık�araçları�da�buhedefler�doğrultusunda�ele�alındı.�Sempozyumunkapsam�ve�niteliğinin�anlaşılması�ve�sempozyumçağrısının�fabrikalara�ulaşması�için�yerel�yazılı�basınüzerinden�ve�yerel�radyolardan�sempozyum�çağrısıgerçekleştirildi.�İşyerlerinin�özgün�sorunlarını�daiçeren�yüzlerce�el�ilanı�hazırlanıp,�dağıtımı�yapıldı.�

Kayseri İşçi Bülteni’nin�Ağustos�sayısınındağıtımı�sempozyum�ve�basın�açıklamasına�yönelikkitlesel�işçi�katılımı�hedeflenerek�planladı�ve�hayatageçirildi.�Bültenin�tamamı�bu�bakış�üzerindenkullanıldı.�Bu�sayede�çeşitli�sektörlerde�çalışanişçilerin�ve�karayolu�işçilerinin�yaptığı�sempozyumçağırısı�yüzlerce�işçiye�ulaştırıldı.�Yine�500�adetKayseri�İşçi�Birliği�imzalı�sempozyuma�çağrıbildirileri�işçilere�ulaştırıldı.�

Kızıl Bayrak / Kayseri

“Birleş, örgütlen, sendikalı ol!”

Esenyurt�BDSP,�27�Ağustos�günü�Esenyurt�İşçiKültür�Evi’nde�“Kölece�çalışma�ve�yaşam�koşullarınakarşı�birleş,�örgütlen,�sendikalı�ol!”�başlıklı�bir�işçitoplantısı�gerçekleştirdi.�

Toplantı�BDSP�adına�yapılan�konuşmayla�başladı.BDSP�temsilcisi�açılış�konuşmasında�dünyadaki�songelişmelere�değindi.�Bu�çerçevede�ekonomik�krizsürecinde�çöken�dev�şirketler�ve�ülke�ekonomileriaktarıldı.�İşçi�ve�emekçilerin�dünyanın�çeşitlibölgelerinde�ortaya�koyduğu�tepkilere�değinildi.�

Ardından�Suriye’ye�dönük�emperyalist�savaşçığırtkanlığı�ve�Türkiye’nin�aktif�taşeronluğu�ele�alındı.Açılış�konuşmasının�sonunda�bir�taraftan�emperyalistsavaş�ve�saldırganlığın�öte�taraftan�iktisadi-sosyal�yıkımsaldırılarının�önüne�geçebilmek�için�işçi�sınıfı�veemekçilerin�mücadele�sahnesindeki�yerini�almasıgerektiği�vurgulandı.�

Açılış�konuşmasının�ardınan�ÇHD�üyesi�AvukatGülvin�Aydın’a�söz�verildi.�Aydın,�sözlerine�“işçilerin,geçmiş dönemlerde verilen mücadelelerde elde ettiği birtakım yasal hakları var. Ama bizim hak almamız buyasalarla değil fiili-meşru mücadelemiz ile belirlenir”diyerek�başladı.�Aydın�sunumuna,�iş�sözleşmeleri,�fesihhakkı,�sendikalaşma�hakkı�gibi�anayasal�hakların�bellibaşlı�yanlarını�ve�fabrikalarda�patronlara�karşı�dikkatedilmesi�gereken�hususları�belirterek�devam�etti.�Sunumesnasında�toplantıya�katılan�işçilerin�soru�ve�görüşlerinipaylaşması�oldukça�canlı�tartışmalara�vesile�oldu.�

Devamında�BDSP�temsilcisi�tekrar�söz�alarak“Sendika�nedir?”,�“Neden�sendikalı�olmalıyız?”,�“Nasılsendikalaşabiliriz?”,�“Fabrika�komitelerinin�bu�süreçte�kiönemi�nedir?”�sorularına�yanıt�veren�bir�sunumgerçekleştirdi.�Esenyurt’taki�DHL�direnişinin�bölgedekiişçi�ve�emekçilerin�hak�alma�mücadelesi�açısındanönemli�bir�yerde�olduğunu�belirtti.�“Nasılsendikalaşabiliriz?”�sorusuna�pratik�bir�deneyimüzerinden�yanıt�vermek�için�sözü�DHL�işçilerine�bıraktı.�

DHL�işçisi�sözlerine�“En�büyük�güç�işçinin�örgütlügücüdür.�Çünkü�herşeyi�üreten�ve�dağıtan�onlardır”diyerek�başladı.�Ardından�işçilerin�kendi�yaşam�veçalışma�koşullalarını�iyileştirebilmesi�için�birleşmesi,örgütlenmesi�ve�sendikalaşması�gerektiğini�söyledi.Önemli�olanın�sadece�sendikalı�olmak�olmadığını�ifadeeden�DHL�işçisi,�“önemli�olan�işçilerin�sendikayagitmeden�önce�birleşip�örgütlenmesidir”�dedi.Sendikaları�işçi�sınıfının�birer�mevzisi�halinegetirebilmenin�yolunun�buradan�geçtiğini�vurguladı�veDHL’de�yaşanan�direniş�ve�örgütlenme�sürecini�paylaştı.Kendi�direnişlerinin�her�halukarda�bir�örnek�temsiledeceğini�söyleyen�DHL�işçisi�“Ama bizler bu direnişikazanımla sonuçlandırıp iyi bir örnek olması içinelimizden gelen bütün çabayı göstereceğiz. Kazanmakinanmaktan geçer. Bizler inanıyoruz ve kazanağız”diyerek�konuşmasını�sonlandırdı.�DHL�direnişçisininkonuşmasını�toplantıdaki�işçiler�beğeniyle�dinledi.�

DHL�direnişçisinin�ardından�söz�alan�BDSPtemsilcisi,�toplantıya�katılan�diğer�işçilere�DHLdirenişine�sahip�çıkmanın�en�iyi�yolunun�bölgedeki�diğerfabrikalarda�örgütlenmekten�geçtiğini�söyledi�ve�DHLişçileri�ile�sınıf�dayanışmasını�yükseltme�çağrısı�yaptı.Daha�sonra�hak�alma�mücadelesi�ve�sendikalaşmasüreçlerinde�fabrika�komitelerinin�önemini�belirterekkonuşmasını�sonlandırdı.�

Son�olarak�toplantıda�1�Eylül�Dünya�Barış�Günün’deeşitlik,�özgürlük�ve�gerçek�kalıcı�barış�için�alanlardaolma�çağrısı�yapıldı.�

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Mersin’de bülten dağıtımıMetal�İşçileri�Bülteni’nin�Ağustos�sayısı�Birleşik�Metal-İş’in�örgütlü�olduğu�ÇİMSATAŞ�fabrikasına

dağıtıldı.�Vardiya�değişiminde�yapılan�dağıtımda�yaklaşık�400�adet�bülten�metal�işçilerine�ulaştırıldı.�Metal�TİS’leri�öncesinde�işçilerin�dağıtıma�ilgili�olduğu�gözlemlendi.�Sınıf�devrimcileri�dağıtımın

ardından�fabrika�servislerine�binerek�fabrika�önünden�ayrıldılar.�Kızıl Bayrak / Mersin

Kayseri’de işçiler sempozyuma hazırlanıyor

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos��2012

ABD�Dışişleri�Bakanı�Hillary�Clinton’ın,�11Ağustos’ta�yaptığı�Türkiye�ziyaretinde�kararlaştılırılan“operasyonal�mekanizma”,�ilk�toplantısını�Ankara’dagerçekleştirdi.�ABD�ve�Türkiye�dışişlerinden�üst�düzeybürokratların�başkanlığını�yaptığı�toplantıda�ordudanve�istihbarattan�yetkililerde�hazır�bulundu.�Toplantıdançıkan�sonuçların�ana�hatlarını�şunlar�oluşturdu:�Baasrejimine�yönelik�askeri�müdahale�tehdidi,�ABD�veTürkiye�aleyhinde�durumların�oluşmaması�için�atılacakadımlar.�İnsani�trajediler,�mülteci�kampları,�kimyasaltehdit�vs.�demagojilerinin�dillendirilmesinin�altındakirli�iç�savaşın�desteklenmesine�ve�ilerideyapılabilecek�askeri�müdahaleye�meşruiyetkazandırma�kaygısı�bulunuyor.�

Clinton’ın�ziyareti�ve�ardından�yapılan�operasyonalmekanizma�toplantısı�ABD’nin�Suriye�meselesindeipleri�daha�sıkı�kavramak�istemesinden�doğuyor.Türkiye,�Suriye’deki�çatışmaların�başlangıcından�buyana�“Özgür�Suriye�Ordusu”nun�anakarargahı�olmuşdurumda.�ABD’nin�verdiği�icazet�ile�hareket�edenAnkara,�şimdiye�kadar�muhalefete�teknik,�askeri�vs.açılardan�her�türlü�desteği�sundu.�Şu�an�için�yeni�biraskeri�maceraya�girmek�istemeyen�ABDemperyalizmi,�Türkiye’yi�taşeron�olarak�kullanmayadevam�ediyor.�ABD�mekanizma�adımıyla�birlikteTürkiye’nin�Suriye�politikasını�ilk�elden�ve�hızlı�birbiçimde�yönlendirmek�istiyor.�

Suriye’deki�kaosun�başta�gelen�sorumlularındanolan�ABD�ve�onun�taşeronu�Türk�devletinikaygılandıran�faktörlerin�kaynağı�da�yine�bu�kaosortamı.�Suriye’de�sarsılan�otorite,�Kürt�halkının�BatıKürdistan’da�yönetime�elkoymasıyla�sonuçlandı.�Kürthalkının�atılımı�Ankara’daki�Kürt�düşmanı�iktidarınyüzünde�bir�tokat�gibi�patlayınca,�köşeye�sıkışandevlet�daha�saldırgan�söylemelere�sarıldı.�Ancaktasmaları�Washington’daki�efendiler�tarafından�tutulanTürk�devleti�söylemlerini�hayata�geçiremedi.Antep’teki�saldırıyla�birlikte�savaş�tehditlerininyanısıra�insani�trajedi�demagojilerini�arttıraraksürdürüyorlar.�Yapılacak�saldırılara�meşruiyetkazandırma�telaşı�içinde�Antep’teki�saldırıyı�“PKK-ElMuhaberat”�işbirliği�olarak�sunmaya�çalıştılar.Muhtemelen�kontra�bir�devlet�saldırısı�olan�Antep’tekipatlamanın�ardından�Türk�devleti�Kürt�halkına�veSuriye’ye�daha�rahat�saldırabileceğini�düşünüyor.

ABD�emperyalizmiyse�Suriye’ye�askerimüdahaleye�girişmek�istemiyor.�Ancak�radikal�dinciunsurların�Suriye’ye�cihat�turizmine�gelmeleri,�ABDve�Siyonist�devleti�kaygılandırıyor.�Denetimden�çıkıpsilahları�batıya�da�çevirebilecek�bu�unsurlaradizginleyebilmek�için�Suriye�Ulusal�Konseyi��ve“Özgür�Suriye�Ordusu”nda�emperyalizmindenetiminde,�disiplinli�bir�birlik�kurulabilmesi�içinçalışıyorlar.�Rejim�devrildiği�an�yeni�yönetimin�hemenotorite�sağlaması�ABD’nin�hedeflerinden�biri.�Türkdevletinin�de�özel�isteğiyle�Suriye’de�Kürt�halkınınkazanımlarına�karşı�çıkacaklar.

Türkiye’deki�operasyonal�mekanizmatoplantısından�birkaç�gün�sonra�Berlin’de�“The�AfterDay”�-�“Ertesi�Gün”�ismiyle�Esad�sonrası�yönetimeilişkin�ayrıntılı�bir�plan�açıklandı.�Almanemperyalizminin�desteğiyle�gerçekleşen�toplantılara

ABD’den�Barış�Enstitüsü,Almanya’dan�da�Bilim�vePolitika�Vakfı�“destek”�sundu.Destekçiler�arasındaçeşitli�Avrupa�ülkelerinindışişleri�de�bulunuyor.Emperyalizmin�toplummühendisleri,�Suriye’deBaas�rejimi�sonrasındakendi�isteklerine�uygun�biryapı�kurmak�istiyorlar.�Yenikurulacak�rejimi�de“demokrasi”��ve�“hukuk�devleti”kavramlarıyla�süsleyerek�halklarıkandırmak�amacını�taşıyorlar.

“Ertesi�gün”�isimli�toplantılara�“SuriyeUlusal�Konseyi”,�“Özgür�Suriye�Ordusu”,“Müslüman�Kardeşler”�temsilcilerinin�yanısıra�bazıetnik�grup�ve�mezheplerden�de�temsilcilerin�katıldığısöylendi.�Ocak�ayından�bu�tana�altı�defa�yapılantoplantılar�kapalı�kapılar�ardında�ve�gizli�yapıldı.sunulan�metnin�altında�45�kişinin�imzası�bulunuyor.Metinde�esad�sonrası�yapılacak�anayasa,�ekonomi�vegüvenlik�gibi�başlıklar�bulunuyor.�

Bu�proje�özellikle�ABD’nin�istediği�otoriteninkaybolmaması�konusunda�yaşadığı�endişelerigidermek�için�atılmış�en�büyük�adım�niteliğinde.��Nasılhayata�geçeceğinden�bağımsız�olarak�rejim�düştüğüanda�yerinin�hemen�doldurulmasını�isteyen�ABDbundan�sonraki�süreçte�silahlı�muhalefete�yardımlarınıdaha�da�hızlandıracak.�Tampon�bölge�için�yeşil�ışıkyakılması�da�gündeme�gelebilir.�Türk�Dışişleri�tamponbölge�kurulması�gerektiğini�dillendirmeye�devamediyor.�Yakın�bir�zamanda�Birleşmiş�Milletler’detekrar�dillendirilecek�tampon�bölge�konusu�Rusya�veÇin’in�vetosuna�çarpacaktır.�Rusya�ve�Çin’e�rağmenhayata�geçirilmek�istenirse�de�bu�konu�Ortadoğu’yuepeyce�gereceği�kesin.�Esad�son�açıklamasındaSuriye’de�bir�tampon�bölge�kurulmasına�izinvermeyeceklerini�açıkladı.��

Ahmet�Davutoğlu�Türkiye’nin�Suriye�politikası

için�“emperyalistçe�değil�dostçagirşimler”�ifadesini�kullandı.

Bu�ifade�Suriye’yisömürgeleştirmeniyetinindışavurumudur.İşbirlikçi�Türk

burjuvazisi�palazlanansermayesini�Suriye’yeihraç�edebilmek�için,�son

süreçte�Suriye’ye�yönelikdüşmanlığın�hep�önünde�saf

tuttu.�Suriye�pazarından�aslanpayını�Ankara�almak�istiyor.�Esad

tiranının�karşısında�“demokrasi”yisavunanların�asıl�derdi,�ceplerinin�şişmesi�ve

“Yeni�Osmanlı”�hayalleridir.�Yeni�Osmanlı’nınönünde�ise�koskoca�bir�dert�var.�Suriye’de�demokrasiyisavunanlar,�kürt�halkının�ulusal�özlemlerini�bombalarlaboğmaya�çalışıyor.�Suriye’de�inşa�edilecek�demokrasi“Kuzey�Suriye”‘ye�uğramıyor,�aksine�Kürt�halkınınBatı�Kürdistan’da�yönetimi�eline�alması�“terör”demagojisiyle�engellenmek�isteniyor.�Tampon�bölgeadı�altında�Batı�Kürdistan�işgal�edilmek�isteniyor.�Aynızamanda�bu�tampon�bölgelerle�çetelere�güvenli�üsleryaratılacak,�savaş�derinleştirilecek.�

Emperyalistler�ve�yerli�işbirlikçileri�Suriye�üzerineyaptıkları�kirli�planlarını�hızlandırdılar.�Bundansonraki�süreçte�savaş�daha�da�hız�kazanacak,�uygungörülürse�Suriye�topraklarına�saldırılar�yapılacak.Yakın�bir�dönemde�tüm�bölge�ateştopuna�dönebilir.Lübnan�ve�İran’a�yönelik�tehditleri�de�Suriye’ninyanına�koyduğumuzda,�ortadoğu’da�kıyametsenaryolarının�hiç�de�gerçek�dışı�olmadığı�anlaşılabilir.Suriye�ve�Ortadoğu’nun�tümünde�süreç�büyük�birsavaşın�yaklaştığını�gösteriyor.�Bu�süreç�iyi�okunmalıve�devrim�güçleri�ataletten�sıyrılarak�kendilerinihazırlamak�durumundalar.�Savaş,�yıkım�ve�barbarlığınkarşısında�sadece�sosyalizm�durabilir.�Bu�hergünyüzlerce�insanın�hayatını�kaybettiği�Suriye�için�de�tekalternetiftir.�

Taşeronları ve efendileri kirli planlar peşinde!

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos��2012Dünya20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

Marks,�kapitalist�sistemi�gerçekleşmiş�metafizikolarak�tanımlar.�Kapitalizm�irrasyonelliği�yanında,ölümün,�katastrofun,�imhanın�ve�yok�etmenin�adıdır.Son�üçyüz�yıllık�tarih�bunun�birçok�örneğiyledoludur.�Son�üçyüz�yıl�her�düzeyde�sömürünün,tahakkümün�ve�yıkımın�derinleştiği,�doğanınkatledildiği�ve�doğanın�geri�döndürülemez�şekildetahrip�edildiği�dönemdir.�

Kapitalizmin�tarihi�içinde�yapısal�krizler,olağanüstü�momentumları�işaretler.�Bir�uzun�dalgaşeklinde�biçimlenen�yapısal�kriz�dönemleri,kapitalizmin�yıkıcılığını�bütün�çıplaklığıyla�ortayaçıkarır.�Ve�bu�dönemler�aynı�zamanda�kapitalistyıkımın�katastrofunu�simgeler.�

İçinden�geçtiğimiz�=krizin�karakteri�de�büyükbunalım�niteliğindedir.�1970lerin�ortalarındanbaşlayan�kriz,�birçok�iç�evreden�geçerek,�2008sonrası�küresel�düzeyde�büyük�alt�üst�oluşlara�yolaçtı.�Bir�anlamda�son�üç�yüz�yılın,�daha�spesifikolarak�son�yarım�asrın�çok�boyutlu�katastrofunuortaya�çıkardı.�Neo-liberal�hegemonyanın�çöküşü,kapitalizmin�çürümüşlüğünü,�asalaklığını,simsarlığını�ve�bir�zombi�olduğunu�alenileştirdi.�

Yapısal�krizler�bir�dizi�karakteristik�özelliğesahiptir.�Bu�niteliğini�kapitalizmin�içdinamiklerinden�alır�ve�kapitalizmin�işleyiş�yasalarıbu�karakteristik�özelliklerin�ortaya�çıkmasına�yolaçar.�

En�başta�yapısal�krizler,�bir�kriz�senkronubiçiminde�kendini�dışa�vurur.�Konumuz�itibariyleözellikle�kriz�senkronlarını�incelediğimizde,�kriz�saltekonomik�boyutta�gerçekleşmez,�aynı�zamanda�krizemperyal�özneler�arası�bir�hegemonya�krizini�açığaçıkarır.�Ayrıca�kriz,�kendini�ekolojik�krizle�vemakinayla�özdeşleşmiş�bir�uygarlık�kriziyle�de�dışavurur.�Yapısal�krizlerin�senkronunun�en�önemliparçalarından�biri�de�gıda�krizidir.�����

Bugün�krizin�giderek�şiddetlendiği�ve�derinleştiğiyüksek�bir�konjonktür�içindeyiz.�Kriz�senkronlarıbirbirini�etkileyen�ve�besleyen�bir�karakter�özelliğigösteriyor.�

Kapitalizmin�yapısal�krizi,�krizsenkronlarıyla�derinleşiyor

Kapitalizmin�son�elli�yıllık�kesitte�yarattığıyıkımlardan�biri�klima-katastrof�oldu.�Kapitalist“büyüme”�ve�genişleme�adına�ekolojik�dengelerşiddetle�bozuldu�ve�olağanüstü�ekolojik�yıkımlaryaşandı.�

Doğanın�metalaşması,�sömürülmesi�ve�yıkımıdünyadaki�tüm�canlıların�geleceğini�yok�etmenoktasına�ulaştı.�

Küresel�ısınma�ya�da�klima-katastrof,�dünyadakion�binlerce�canlı�türünü�ortadan�kaldırdı.�Ayrıcaklima-katastrofun�neden�olduğu�bir�dizi�sonuç,dünyada�milyonlarca�insanın�açlık�tehdidiyle�karşıkarşıya�kalmasına�yol�açtı.�

2008’de�temel�gıda�maddelerinin�aşırıyükselmesinden�Bangladeş’ten�Haiti’ye�kadardünyayı�saran,�30�ülkeyi�sarsan,�açlık�ya�da�ekmekayaklanmaları�yaşanmıştı.�

Kapitalizmin�yapısal�krizinin�senkronlarından�biriolan�gıda�krizinin,�bugün�yeniden�patlama�olasılığıyükseldi.�2012�yılının�Haziran�ve�Temmuz�aylarındaRusya,�Hindistan�ve�Doğu�Avrupa’da�son�elli�yılınen�aşırı�sıcaklığı�yaşandı.�ABD’de�ise�son�yüz�yılınen�sıcak�yazı�ve�kuraklığı�yaşanıyor.�

Küresel�ısınma�ve�ekolojik�yıkımın�yarattığıiklim�değişikliği,�temel�gıda�maddelerininüretiminde�şiddetli�düşüşlere�yol�açtı.�ABD�dünyanınmısır,�soya�fasulyesi�ve�buğday�ihtiyacının�yaklaşıkyarısını�üretiyor.�ABD’yi�etkileyen�şiddetli�kuraklık,temel�gıda�ürünlerinde�yüzde�20’ye�yakın�rekoltedüşüşlerine�yol�açabilir.�Bu�durumun�dünya�çapındasarsıcı�sonuçlar�yaratması�kaçınılmazdır.�

Son�elli�yılın�en�büyük�kuraklığı,�temel�gıdafiyatlarında�ciddi�oranda�artışları�beraberinde�getirdi.Bunun�yanında�spekülatif�sermaye�kriz�koşullarındayeni�spekülatif�alanlar�aradı�ve�gıda�ve�tarımborsalarına�yöneldi.�Bu�alanlarda�gerçekleştirilen“operasyonlar”,�kuraklık�faktörüyle�birlikte�gıdafiyatlarının�aşırı�bir�şekilde�yükselmesine�yol�açtı.�

Birleşmiş�Milletler�(BM),�Gıda�Tarım�Örgütü(FAO),�temel�gıda�fiyatları�endeksinin�hızla�arttığınıaçıkladı.�Endeksteki�bu�yükselme�kritik�bir�eşiğeulaştı.�2008�Nisan’ında�endeks,�tüm�zamanların�enyüksek�düzeyi�olan�274�puana�gelmişti.�Aynı�dönemdünyayı�sarsan�yaygın�açlık�ayaklanmalarına�sahneoldu.�

Gıda�fiyatlarında�aşırı�artış,�yeni�bir�küresel�gıdakrizini�tetikleyecek�boyuta�ulaşıyor.�GSMH’ninbüyük�kısmını�temel�gıda�ürünlerine�ayıran�periferiülkeleri,�gıda�krizlerinin�odak�coğrafyalarıdır.�Yinebu�coğrafyalar�muazzam�sosyal�gerilimlerin�vepatlamaların�merkezleri�olabilir.�Özellikle�2012yılının�son�ayları�ve�2013�yılında�periferidesenkronize�gıda�krizleri�gerçekleşebilir.�KuzeyAfrika,�Orta�Afrika,�Güneydoğu�Asya�ve�KarayiplerBölgesi�açlık�ya�da�ekmek�ayaklanmalarına�gebecoğrafyalardır.�Böylesi�bir�konjonktür�G20’yi

harekete�geçirdi.�G20�ülkeleri,�kuraklık�ve�azalantarımsal�ürün�nedeniyle�temel�gıda�maddelerininfiyat�artışlarına�“çözüm”�bulmak�amacıyla�aciltoplanma�kararı�aldı.�

Gıda�krizi,�kısa�vadede�olmasa�da�metropolleribile�etkileyecek�boyutlara�ulaşabilir.�Özellikle�borçkrizi�ve�bankacılık�krizi�sarmalındaki�Avrupa’nınAkdeniz�Havzası’nı�hızla�sarsabilir.�En�baştaYunanistan,�Portekiz�ve�İspanya�gibi�AB’ninperiferisinde�yer�alan�ülkeler�bu�dalganıniçerisindedir.�Doğu�Avrupa�ülkeleri�de�bu�süreçtenciddi�derecede�etkilenecek�coğrafyalardır.�

Kapitalizmin�yapısal�krizi,�kriz�senkronlarıyladerinleşiyor.�Her�senkron,�krizi�yoğunlaştırıyor.Küresel�düzeyde�sınıfsal�antagonizmayışiddetlendiriyor.�Artık�tüm�coğrafyalar�yeni�sosyalpatlamalara�gebedir.�Ekmek�ayaklanmaları�bu�sosyalpatlamaların�önemli�bir�parçası�haline�gelebilir.�

2012�yılının�son�ayları�ve�2013�yılı�Kuzey�Afrika,Orta�Afrika,�Güneydoğu�Asya�ve�Karayipler�Bölgesiekmek�ayaklanmalarının�odak�coğrafyaları�olaraköne�çıkabilir.�

Gıda�krizinin�küresel�isyanların,�ayaklanmalarınve�direnişlerin�yeni�dinamiği�olması�yüksek�birolasılıktır.�

Kapitalist krizin şiddetlenen senkronları...

Gıda krizi ve ekmek ayaklanmalarıVolkan Yaraşır

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21DünyaSayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos��2012

Dünya çapında sosyal mücadeleler sürüyor!

Dünyanın�birçok�ülkesinde�militan�işçi�eylemleriyaşanırken,�farklı�dil,�ırk�ve�kültürlerden�işçi�veemekçiler�protestolu�sokak�gösterileri�ve�işgallerlealanlara�çıkıyor.�Burjuva�medya�tarafından�gizlenmeyeçalışılsa�da�dünya�çapında�sosyal�mücadeleler�sürüyor.�

Endonezya’da grev 6. haftasında Endonezya�Tangerang�bölgesinde�Panarub

Dwikarya�fabrikasında�süren�grev�6.�haftasına�girdi.Fabrika,�Adidas�gibi�dünyaca�ünlü�birçok�firma�içinayakkabı�üretiyor.�Ayakkabı,�Tekstil�ve�Giyim�İşçileriSendikası�(SBGTS-GSBI)�önderliğinde�sürdürülen�grevile�işçiler�patronun�asgari�ücrete�uygun�davranmasını,işten�atılan�sendika�önderlerinin�geri�alınmasını,mesailerin�ödenmesini,�iş�yükünün�hafifletilmesi�içinişe�yeni�işçilerin�alınmasını�talep�ediyorlar.�

Panarub�Dwikarya�fabrikasında�çalışan�bir�işçi,saatte�140�çift�ayakkabı�üretiyor.�

Patron,�23�Temmuz’da�grev�yapan�2�bin�kadınişçinin�işten�atılacağını�bildirmişti.�O�günden�bu�yana1.300�kadın�işçi�grevlerini�sürdürüyorlar.�Kadın�işçilerişten�atılanların�geri�alınmasını�talep�ederek�hergünfabrika�önünde�eylemler�düzenliyorlar.�Kadın�işçilerinmücadele�kararlılığını�polis�saldırıları,�gaz�bombalarıengelleyemiyor.�İşçiler�kazanana�kadar�direneceklerinihaykırıyorlar.�

Mısır’da elektrik santralinde eylem Mısır’ın�İskenderiye�kentinde�bulunan�Ebu�Kayr

Elektrik�Santrali’nde�yaklaşık�300�işçi,�kadrolu�vegüvenceli�iş�talepleriyle�eylem�gerçekleştirdi.�Eylemesaldıran�polis�ve�işçiler�arasında�yaşanan�çatışmada�birişçi,�polis�kurşunu�ile�yaşamını�yitirirken�14�işçi�deyaralandı.���İlerleyen�saatlerde�arkadaşlarınınöldürülmesini�protesto�eden�işçiler,�şirketin�genelmerkez�binasını�kuşattılar.�İşçiler�burada�da�bir�kezdaha�polis�saldırısına�maruz�kaldı.�Eylemde�çok�sayıdaişçi�gözaltına�alındı.���Kayr�Elektrik�Santrali,�Elektrikve�Enerji�Bakanlığı,�Uluslararası�Ticaret�Bankası�veAmerikan�Bectel�Şirketi�tarafından�ortak�çalıştırılıyor.�

Maruti Suzuki işçileri ile dayanışma Hindistan’ın�başkentinde�üniversite�öğrencileri,

pazartesi�günü�Maruti�Suzuki�işçileri�ile�dayanışma�içinYeni�Delhi’de�tekel�binasının�önünde�yürüyüşdüzenledi.�Öğrenciler�tutuklananların�serbestbırakılmasını�talep�ederken�işten�atılanların�da�yenidenişe�alınmasını�talep�ettiler.�Maruti�olaylardan�bir�aysonra�yoğun�polis�koruması�altında�Manesar’dakiişletmelerde�üretime�en�alt�düzeyde�yeniden�başlamakistiyor.�

Altın madeni tekeline protesto Sánchez�Ramírez�bölgesinin�başkenti�Cotuí’de

yaşayan�halk�çok�uluslu�altın�madeni�tekeli�olanBarrick�Gold�Corporation’i�protesto�için�sokağa�çıktı.Kanadalı�tekel�eyaletin�başkenti�Cotuí�ve�çevresindekimyasal�maddeler�nedeniyle�ekili�alanların�venehirlerin�zehirlenmesine�neden�olurken,�halkınsağlığını�da�tehdit�ediyor.�Barrick�Gold�dünyanın�enbüyük�altın�çıkaran�tekeli.�

��

Bakır madeni protestosuBurma’nın�kuzeyinde�bulunan�Sagaing’da�halk

Letpadaung�Bakır�madeninin�genişletilmesini�protestoetti.�Bölge�halkı�maden�ocağının�genişletilmesinedeniyle�topraklarından�sürülmek�isteniyor.�

Letpadaung�bakır�ocakları;�Burma�ordusuna�aitUnion�of�Myanmar�Economic�Holding’e�ve�büyük�birsilah�üreticisi�olan�Çin�North�Industrie’nin�yankuruluşu�olan�Wan�Bao�Co’e�ait.�

Geçmişte�de�halkın�protestoları�nedeniyle�ocağıngenişletilmesi�durdurulmuştu.�

Tarım emekçileri reform istiyor Brasilia�kentinde�5�bin�tarım�emekçisi�Başbakan

Dilma�Rousseff’in�sarayı�önüne�yürüyerek�tarımreformunun�bir�türlü�kabul�edilmemesini�protestoettiler.�Tarım�emekçileri�ayrıca,�yerli�indigenbelediyelerin�sınırlarının�belirlenmesi�ve�yoksulköylülük�için�maddi�destek�talep�ediyorlar.�

��

Nükleer santrallere karşı eylem Japonya’nın�başkenti�Tokyo’da�nükleer�santrallerin

kapatılması�için�başbakanlık�binası�önünde�gerçekleşengösteriye�100�binin�üzerinde�kişi�katıldı.�Her�hafta�ikisaat�süren�gösteriler�1960’lardan�bu�yana�Japonya’dagerçekleşen�en�kitlesel�eylemler.�1960�yılındaöğrenciler�ABD�ile�askeri�ortaklık�yapmalarını�protestoetmişlerdi.�

��

Kanada’da öğrenciler sokakta Kanada’nın�Montreal�şehrinde�öğrenciler,�her�ayın

22’sinde�öğrenim�harçlarının�yükseltilmesini�protestoetmek�için�sokağa�çıkarak�eylem�yapıyor.�22Ağustos’taki�eylemlere�10�binin�üzerinde�öğrencikatıldı.�Kanada’da�Quebec�eyaletinde�4�Eylül’deseçimler�yapılacak�ve�seçim�mücadelesinde�harçlar�vedemokratik�hakların�kısıtlanması�önemli�bir�noktayıoluşturuyor.�Öğrencilerin�büyük�bölümü�haftalardırsürdürülen�ders�boykotlarını�bitirme�kararı�almıştı.Buna�karşı�küçük�bir�azınlık�derslere�boykotu

sürdürmek�taraftarı.�Seçimler�öncesinde�eyalet�merkezinde�bir�araya

gelen�öğrencilere,�aileleri�ve�öğretim�görevlileri�dedestek�verdi.�“Harçlara�hayır”,�“Paralı�eğitimistemiyoruz”,�“Harçlar�kalkana�kadar�sokaktayız”�yazılıdövizler�taşıdılar.�

Çevreyi kirleten tekele protesto Hindistan’ın�en�küçük�eyaleti�olan�Goadu’da

bulunan�Panaji’de�binlerce�kişi�grev�ve�blokaj�eylemleriile�Sesa�Goa�Limited�şirketini�protesto�ettiler.�İşçiler�vebölge�halkı�tüm�gün�boyunca�Panaji�caddelerini�işgaletti.�Bölge�halkı�2007’den�bu�yana�demir�cevheri,�hamdemir�üreticisi�olan�İngiliz�Vedanta�Resources�şirketineait�Sesa�Goa�Limited�şirketinin�doğaya�açtığıtahribatları�protesto�ediyorlar.�

Caterpillar grevi sona erdi Amerika’da�Illinois�eyaletinin�Joilet�kentinde�inşaat

araçları�üreten�Caterpillar�şirketinde�çalışan�780�işçinin1�Mayıs’ta�başlattıkları�grev�sona�erdi.�İşçiler,�patronunücretlerini�önümüzdeki�6�yıl�süresince�dondurmakistemesini�ve�hastalık�ve�emeklilik�sigortalarınınkötüleştirilmesini�protesto�ettiler.�Geçtiğimiz�günlerdeyapılan�oylamada�sendikalı�işçiler�az�bir�çoğunluk�ilebu�anlaşmayı�kabul�ettiler.�15�haftalık�mücadele�İAMsendikasının�uzlaşmaya�gitmesi�ile�sona�erdi.�

Maden işçileri yeraltına indi İtalya’da�Cagliari�şehrinin�batınsında�Carbosulcis

maden�ocağı�işçileri�350�kiloluk�patlayıcı�madde�ileocağa�inerek�eyleme�başladılar.�Carbosulcis�madenindeişyerlerinin�korunması�için�mücadele�eden�madenişçileri,�hükümet�işyerlerinin�kapanmayacağıgarantisini�verene�kadar,�yeraltında�kalacaklarınıduyurdular.�İşçiler�kömür�ocağının�kapanmasından�veişsiz�kalmaktan�endişe�duyduklarını�ifade�ediyorlar.Maden�ocağında�460�işçi�çalışıyor.�

Carbosulcis�maden�işçileri�1984,�1993�ve�1995yıllarında�kömür�ocağını�işgal�etmişlerdi.�Bu�işgaleylemlerinden�birinde�de�işçiler�100�gün�yeraltındakalmışlardı.

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos��2012Dünya

Alman�havayolları Lufthansa�çalışanları�süresizgrev�kararı�aldı.�Lufthansa�ile�Bağımsız�KabinGörevlileri�Örgütü�UFO�sendikası�arasında�yürütülentoplu�iş�sözleşmesi�görüşmelerinde�28�Ağustos�Salısabah�saatlerine�kadar�sonuç�alınmaması�üzerinesendika�üyeleri�süresiz�greve�gitme�kararı�aldı.Başlangıç�tarihi�henüz�açıklanmayan�grev,�havayoluşirketinin�Almanya’daki�tüm�uçuşlarını�etkileyecek.�

Grevin�zamanı�hakkında�bilgi�vermeyen�sendika,orta�vadede�süresiz�bir�grev�hazırlığı�yapacaklarınıaçıkladı.�O�döneme�kadar�kısa�vadede�sınırlı�olarak�işbırakma�eylemleri�yapılacak.�Ancak�zaman�ve�mekânolarak�kısıtlı�grevler�yapılabileceği�ve�en�fazla�birkaçsaat�önce�haber�verileceği�belirtildi.�Kabingörevlilerinin�grevi�dolayısıyla�çok�sayıda�uçuşuniptal�edilebileceği�ve�gecikmeler�olacağı�belirtiliyor.�

Üçte�ikisi,�Bağımsız�Kabin�Görevlileri�ÖrgütüUFO�sendikasında�örgütlü�olan�kabin�görevlilerinin,Ağustos�ayının�başında�yapılan�grev�oylamasınakatılımı�yüzde�83�olmuş�ve�bunların�yüzde�97,5’sigrev�için�oy�kullanmıştı.�

Yüzde�5�zam�talebi�

Havayolu�şirketinin�yaklaşık�19�bin�kabingörevlisi�bulunuyor.�Üç�yıldır�neredeyse�hiç�zamalmayan�çalışanlar,�önümüzdeki�15�ay�için�yüzde5’lik�ücret�artışı�talep�ediyor.�

Öte�yandan,�sendika,�Lufthansa’nın�yenidenyapılanma�planı�çerçevesinde�sınırlı�sözleşmeli�geçicielemanlar�istihdam�etme�planlarına�da�karşı�çıkıyor.�

Zarar�çalışanların�üzerine�yıkılıyor�

Yıllık�30�milyar�Euro�cirosu�ile�dünyanın�enbüyük�havayolu�şirketlerinden�ve�Avrupa’nın�ikincibüyük�havayolu�şirketi�Lufthansa,�yüksek�akaryakıtfiyatları�ve�vergiler�yüzünden�bu�yılın�ilk�çeyreğinde397�milyon�euro�zarar�ettiğini�bildirmişti.�Bunuçalışanların�üzerine�yıkmayı�amaçlayan�Lufthansatekeli,�maliyetlerini�kısmak�ve�kârını�desteklemekiçin�bir�tasarruf�planı�hazırlamış�ve�idari�birimlerdeçalışan�3�bin�500�kişiyi�işten�çıkaracağını�açıklamıştı.Ayrıca�toplam�maliyetin�yüzde�22’ini�oluşturanpersonel�ücretlerinin�düşürülmesi,�düşük�ücretleçalıştırılacak�taşeron�işçi�istihdamı,�kendi�personeliniLufthansa’nın�yan�kuruluşları�olan�ucuz�havayoluşirketlerine�kaydırma�planı,�toplu�sözleşmeninyapısını�değiştirme�de�bu�tasarruf�dahilindedüşünülüyor.�

Lufthansa,�taşeron�kabin�görevlilerine�başlangıçücreti�olarak�1.780�Euro�brüt�ödeyecek�ve�iki�yıldabir�kademe�yükseltecek.�En�yüksek�kademedeçalışanların�maaşı�4.000�Euro�brüt�olacak.�

Ver.di�sendikası�ve�tutumu�

Lufthansa’ya�bu�tasarruf�planının�hazırlanmasındaen�büyük�desteği�hizmet�sektörü�sendikası�Verdisundu.�Bilindiği�gibi�Verdi�başkanı�olan�FrankBsirske�aynı�zamanda�Lufthansa’nın�denetlemekurulu�başkan�yardımcısı�olarak�görev�yapıyor.�

Verdi�toplu�sözleşme�görüşmelerinde�patronla

uzlaşarak,�her�defasında�Pilot�Sendikası�Cockpit,Uçak�Klavuzu�Sendikası�GdF,�Kabin�GörevlileriSendikası�UFO’yu�arkadan�hançerledi.�

2011�Aralık�ayında�UFO�6,1’lik�ücret�artışı�talebiile�toplu�sözleşmelere�Verdi�ile�ortak�katıldı.�AmaVerdi’nin�Ocak�2012’de�3,5�ücret�artışını�kabulederek�patronla�uzlaşması�üzerine�UFO�toplusözleşmelerden�ve�ortaklıktan�çekilmek�zorundakaldı.�

UFO’nun�yüzde�5�ücret�artışının�yanındaLufthansa�uçaklarında�taşeron�işçi�çalıştırılmasına,mürettebatın�ucuz�havayolları�şirketlerindeistihdamına�da�karşı�çıkıyor�ve�toplu�sözleşmeyapısının�korunması�taleplerine�16�Ağustos’ta�patronüç�sene�sıfır�ücret�artışı�teklifiyle�gelmişti.�

Sonuç�olarak...

UFO�yönetimi�sınıf�mücadelesinde�henüztecrübesiz�ve�şimdiye�kadar�Lufthansa�ile�sert�birmücadeleye�girmiş�değil.�Kabin�görevlileri�bugünekadar�sadece�2009�yılında�iki�gün�birkaç�saatliğineuyarı�grevine�gitmişti.�UFO�yönetimi�Lufthansa�veyan�kuruluşlarındaki�diğer�meslek�gruplarının�kendimücadelelerine�ortak�edilmesini�ve�diğerhavayollarının�dayanışma�eylemlerini�reddediyor.Oysa�bunlar�Lufthansa’yı�dize�getirmenin�olmazsaolmaz�koşulu.�

Ama�yine�de�UFO�alttan�gelen�basınç�altında�grevkararı�almak�zorunda�kaldı.�Önümüzdeki�günler,sendikanın�da�sınandığı�çetin�bir�mücadeleye�sahneolabilir.�

Kızıl Bayrak / Almanya

Lufthansa’da grev hazırlığı

Corrie’nin katledilmesine aklamaSiyonist�İsrail�rejimi,�imza�attığı�kanlı

katliamlarından�birini�daha�aklamak�içindüzen�yargısını�devreye�soktu.�

İsrail�mahkemesi,�Gazze�Şeridi’nde2003’te�Filistinlilerin�evlerinin�yıkılmasınaengel�olmaya�çalışırken�bir�buldozertarafından�ezilerek�katledilen�RachelCorrie’nin�ailesinin�İsrail�ordusu�aleyhineaçtığı�davayı�reddetti.�

Mahkeme,�kararında,�devletin�“savaşzamanındaki�eylemlerinden�ötürü�oluşanhiçbir�zarardan�sorumlu�tutulamayacağına”karar�verdi.�Rachel�Corrie’nin�ölümü�ise‘üzücü�bir�kaza’�olarak�nitelendirildi.�

İsrailli�yetkililer,�buldozer�sürücüsününCorrie’yi�görmediğini�iddia�etmişti.Aktivistler�ise�Corrie’nin�turuncu�ceketgiydiğini�ve�elinde�megafon�olduğunubelirterek�fark�edilmemesinin�olanaksız�olduğunu�belirtiyor.�

Corrie�ailesi,�23�yaşındaki�kızlarının�kasten�ve�yasadışı�şekilde�öldürüldüğü�ve�İsrail�hükümetinin�olaylailgili�güvenilir�bir�soruşturma�yürütmediği�gerekçesiyle�Hayfa’da�1�dolarlık�dava�açmıştı.

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos��2012 Dünya

Hindistan’da�Gurgaon�kentinde�7�bin�işçi,Manesar’daki�Maruti-Suzuki�işçileriyle�dayanışmaeylemi�yaptı.�Eylemden�bir�gün�önce�Hindistan’ınen�büyük�otomobil�tekeli�Maruti�Suzuki�India�Ltdşirketinin�başkanı�lokavta�son�vereceklerini�veişçilerin�21�Ağustos’ta�yeniden�işebaşlayabileceklerini�duyurmuştu.�Maruti�SuzukiIndia�Ltd�şefine�göre�bunun�koşulları�vardı,�çünkübir�gece�önce�bir�işçi�18�Temmuz’daki�gösterilerinedeniyle�tutuklanmıştı.�

18�Temmuz’da�neler�yaşanmıştı?�

Bir�Maruti�Suzuki�işçisi�ait�olduğu�kastnedeniyle�küfür�eden�şefine�karşı�gelerek�kendinisavunmuştu.�Bunun�üzerine�sermayenin�kollukkuvvetleri�işçilerin�üzerine�gönderilmiş�veolaylarda�96�kişi�yaralanmıştı.�İşyerinde�çıkanyangın�nedeniyle�yaralanan�bir�menajer�ise,�dahasonra�hayatını�kaybetmişti.�

Olayların�sorumluları�oldukları�gerekçesiylekeyfi�bir�tutuklama�terörü�başlatıldı�ve�yüzlerceişçi�gözaltına�alındı.�1528�işçiden�500’ü�iştenatıldı.�114�kişi�tutuklanarak,�yangın�çıkartma,yaralama�ve�kasten�adam�öldürme�suçlarındanhaklarında�dava�açıldı.�Hem�de�sermaye�devletininelinde�hiçbir�delil�bulunmazken�ve�devletinaraştırma�komisyonu�hiçbir�sonuca�ulaşamamışolmasına�rağmen...�Amaç�Hindistan’ın�bu�önemliişçi�havzasında�tüm�işçi�sınıfına�gözdağıvermekti.

Gurgaon�kentindeki�dayanışma�yürüyüşüne�16sendika�çağrı�yaptı.�Dayanışma�yürüyüşünearalarında�Hero�Honda,�Satyam�ve�Rico�gibiotomobil�ve�yan�sanayi�kollarının�da�bulunduğuGurgaon-Manesar�havzasında�40�fabrikadan�gelenişçiler�katıldı.�Herkesin�ortak�talebi�iştenatılanların�tekrar�işe�alınması,�tutuklu�işçilerinserbest�bırakılması�ve�davaların�feshedilmesi,bağımsız�bir�araştırma�komisyonunun�kurulmasıoldu.

Ama�sermaye�ve�onun�hizmetindeki�devlet�işçisınıfına�karşı�hazırlıklarını�sürdürüyor.�Eyalethükümeti�polis�örgütü�Rapid�Action�Force’a�ait300�özel�timi�Manesar’e�gönderdi�ve�200�kişiyi�defabrika�içine�yerleştireceğini�açıkladı.�AyrıcaMaruti�tekeli�de�100�güvenlikçiyi�işyerineyerleştirecek�ve�bunlardan�silahlı�25�kişiidarecilerin�bölümünü�koruyacak.�Ayrıcamenajerlerin�hizmetine�de�40�özel�korumaverilecek.�

İşçilerin�21�Ağustos’ta�yeniden�işe�başlayıpbaşlamadıkları�sorusu�henüz�yanıtlanmadı.�AmaMaruti-Suzuki�işçilerinin�bu�grevi�yol�göstermesiaçısından�kazanılmış�bir�grev�olarak�görülebilir.Grevin�önemi,�Hindistan’da�ilk�kez�ve�yasakolmasına�rağmen�kadrolu�işçilerin�taşeron�işçilerinhakları�için�mücadele�etmesinden�geliyor.�Bugünekadar�kadrolu�işçiler,�taşeron�işçilerle�birliktegreve�gitmiyorlardı.�Maruti-Suzuki�işçileri�eylemile�işçi�sınıfının�parçalanmasına�karşı�önemli�biradım�atmış�oluyorlar.�Diğer�önemli�nokta�da,grevin�sendika�bürokrasisine,�tekellere�vehükümetin�işçi�sınıfını�bölen�politikalarına�karşıörülmesidir.

Güney Afrika’da grevler yayılıyor...Ücret�artışı�talebiyle�grev�yaptıkları�için�34�maden�işçisinin�polis�tarafından�katledildiği�Güney�Afrika’da

grevler�yayılıyor.�miningweb.com�internet�sitesi,�en�az�iki�madende�daha�işçilerin�ücret�artışı�talebiyle�ayağa�kalktığını

duyurdu.�Şu�anda�ayda�484�dolar�ile�605�dolar�arasında�maaş�alan�madenciler,�ücretlerinin�ayda�1512�dolara

yükseltilmesini�talep�ediyor.�Madencilik�Güney�Afrika’yı�kıtanın�en�büyük�ekonomisi�haline�getirirken�işçilerin�payına�ise�sefalet�ve

kölelik�düşüyor.�Madencilerin�çok�büyük�bir�oranı�siyah�ve�oldukça�zor�koşullarda�yaşıyorlar.�Madencilik�sektöründe�daha

yüksek�görevlerde�çalışan�hem�beyaz�hem�de�siyah�Afrikalılar�ise�oldukça�lüks�hayatlar�sürüyorlar.�1994�yılında�beyazların�üstünlüğüne�dayanan�sistemin�terk�edilmesinin�ardından�eşitsizliğin�daha�da

arttığı�ifade�ediliyor.

Venezuela’da petrol rafinerisinde patlamaLatin�Amerika�ülkesi�Venezuela’nın�en�büyük

petrol�rafinerisinde�25�Ağustos’ta�patlama�meydanageldi.�Falcon�eyaletindeki�Amuay�rafinerisindemeydana�gelen�patlamada�ölenlerin�sayısı�39�olarakbildirildi.�

Patlamanın�ardından�rafineriden�alevleryükselmiş,�tesisteki�yangının�çevreyeyayılmasından�endişe�edilmişti.�Kazanın�gaz�kaçağısonucu�meydana�geldiğini�açıklayan�VenezuelaPetrol�Bakanı�Rafael�Ramirez,�patlamanın�çevreevlerde�hasara�yol�açtığını�belirtti.

Venezuela�Devlet�Başkanı�Yardımcısı�EliasJaua,�Paraguana�yarımadasında�yer�alan,�ülkenin�enbüyük�rafinerisi�Amuay’daki�patlamada�ölenlerden18’inin�askerler�olduğunu,�hayatını�kaybeden�6kişinin�kimliğinin�ise�henüz�belirlenemediğinibelirtti.

Venezuela�Sağlık�Bakanı�Eugenia�Sader,�yaralıların�kaldırıldığı�hastaneden�yaptığı�açıklamada�patlamasonucu�9’u�ağır�86�kişinin�yaralandığını�söyledi.�

Devlet�Başkanı�Hugo�Chavez,�Venezuela’nın�petrol�endüstrisinde�meydana�gelen�en�ölümcül�felaketlerdenbiri�olan�patlamanın�ardından�yaptığı�açıklamada,�ülkede�3�günlük�yas�ilan�edildiğini�duyurdu.�Chavez,patlamanın�nedeninin�belirlenmesi�için�yetkililere�talimat�verdiğini�kaydetti.

Hindistan’dagrev ateşi

ITF’den DHL işçilerine destekDHL�Lojistik’in�Esenyurt,�Kıraç�ve

Gebze’deki�depolarında�direnişini�sürdürenTürkiye�Motorlu�Taşıt�İşçileri�Sendikası(TÜMTİS),�uluslararası�üst�örgütüUluslararası�Taşımacılık�İşçileri�Federasyonu(ITF)�ve�UNİ�temsilcilerinin�de�katılımıyla�24Ağustos�günü�DHL’nin�Gebze�depolarıönünde�eylem�gerçekleştirdi.�

Eyleme,�THY�işçilerinin�yanı�sıra�Tek-Gıda-İş,�Yol-İş�İstanbul�1�Nolu�Şube,�Deri-İş,Lastik-İş,�Birleşik�Metal-İş,�Eğitim�Sen,Emekli-Sen�üye�ve�yöneticileri�ile�UİD-DERüyeleri�de�katıldı.

Basın�açıklamasında�konuşan�ITF�KüreselÖrgütlenme�Koordinatörü�Asistanı�AlenClifford,�4,7�milyon�ulaştırma�işçisinin�aynıçatı�altında�birleştiği�federasyonun�selamlarınıiletmek�ve�kararlılıklarını�göstermek�içinişçileri�ziyaret�ettiklerini�söyledi.�

Clifford’dan�sonra�söz�alan�UNI�Avrupa�Posta�ve�Lojistik�Politikalar�Uzmanı�Cornelia�Broos�ise,�DHL’ninTürkiye’de�sendika�hakkına�karşı�düşmanca�bir�tutum�içerisinde�olmasını�kınadı.

Eylemde�konuşan�TÜMTİS�Genel�Başkanı�Kenan�Öztürk,�lojistik�şirketindeki�işlerine�son�verilen�işçilerkonusunda�hukuki,�meşru�ve�demokratik�haklarını�sonuna�kadar�kullanmakta�kararlı�olduklarını�söyledi.�

Öztürk,�örgütlenmeye,�birleşerek�çoğalmaya�ve�kazanmaya;�kazanmak�için�mücadeleye�sonuna�kadardevam�edeceklerini�söyledi.

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Dünya24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos��2012

Amerika’da�Chrysler�işçileri;�tekellere,�sendikabürokrasisine�ve�Obama�hükümetine�karşı�bayrakaçtı.�Dundee�Engine�işçileri�Chrysler�tekeli�veOtomobil�İşçileri�Sendikası�UAW’ın�toplusözleşmelerde�uzlaşmaya�vardıkları�anlaşmayıreddederek�mücadele�yolunu�seçti.�İşçilerin�yüzde73’ü�toplu�sözleşme�anlaşmasına�red�oyu�kullandılar.�

UAW’ın�sendika�bürokratları�hemen�bildikmanevralara�başvurarak�işçilere�karşı,�anlaşmayıonaylamamaları�durumunda,�patronun�fabrikayıkapatarak�başka�yere�taşıyacağı�yönlü�sindirme�vetehdit�politikalarına�başladılar.�

Dundee�işçileri�mücadelelerini�Chrysler’in�tümişletmelerine,�Ford,�GM�ve�tüm�yan�sanayi�kollarınayaymaları�durumunda�kazanmaları�mümkün�olacaktır.Çünkü�Dundee�işçilerinin�talepleri�bugün�tümotomobil�işçilerinin�de�ortak�talebi�durumunda.�

Dundee�işçilerinin�talepleri�

Zorunlu�mesai: İşçilerin�zorunlu�durumlardamesai�yapma�zorunluluğu�var.�Örneğin�bir�işçi�günde12�saat,�haftada�7�gün�çalıştırılabiliyor.�

Chrysler�ve�Fiat,�Sergio�Marchionne�başkanıAmerika’da�sendikaların�menejerlerle�ilişkilerinin�iyiolduğunu�ve�esnek�çalışan�ucuz�iş�gücüne�sahipolduklarını�böbürlenerek�anlatıyor.�Tekel,�çalışmasaatlerini�günde�10�saate�çıkardı.�İtalya’daki�işçileride�buna�uymak�zorunda�bıraktı.�Tehdit�hep�aynı:“Aksi�takdirde�İtalya’da�fabrikayı�kapatıp�üretimiAmerika’ya�taşırız”.�

İki�basamaklı�ücret: Dundee’de�çalışan�işçilerinyarıdan�çoğu�yeni�işçiler�ve�bunlara�ikinci�sınıf�ücret

ödeniyor.�Bu�uygulama�Obama�hükümetinin�yeniekonomi-politikalarını�oluşturuyor.�Obama�ikibasamaklı�ücret�uygulamasını�2009�yılında�otomobilendüstrisini�kurtarma�paketi�dahilinde�gündemegetirmişti.�Böylece�işçiler�uluslararası�düzeyde�ucuzişgücü�ile�rekabet�edecekti.�

Dundee�işçileri�işyerlerinde�sadece�otomobiltekeline�karşı�değil,�onlarla�sınıfa�karşı�koordineliolarak�çalışan�sendika�bürokratlarına�karşı�damücadele�etmek�zorunda.�Aynı�durum�diğerişyerlerinde�de�yaşanıyor.�Örneğin�Joliet’te�veIllinois’te,�International�Association�of�Machinists(IAM)�sendikası�4�ay�süren�grevi�Caterpillarpatronları�ile�anlaşarak�sattı.�Sendika,�patronun�zararediyoruz�diyerek�işçilere�6�yıl�boyunca�ücretartışından�feragat�etmeleri�ve�sağlık�alanında�büyükkısıtlamaya�gidilmesi�dayatmasını�kabul�etti.�AyrıcaİAM�sendikası�grevi�yalnızlaştırdı�ve�diğer�alanlardaçalışan�işçilerin�destek�mücadelesini�kabul�etmedi.Dünyanın�en�büyük�tekellerinden�olan�Caterpillarişçilerine�her�yerde�aynı�şeyi�dayatmasına�rağmen,UAW�sendikası�ise,�temsil�ettiği�Caterpillar�işçilerinegrev�kırıcılarının�ürettiği�parçaları�işlemesi�için�emirvererek,�patrona�hizmette�kusur�etmedi.�

UAW�Sendikası’nın�kendisi�de�bir�patron�veChrysler’in�hisse�senetlerinin�yüzde�55’ine�sahip�veyönetim�kurulunda�oturuyor.�UAW�Başkanı�Bob�Kingkısa�bir�süre�önce�otomobil�endüstrisi�tarafındanUAW’nin�ücretleri�düşürmek�için�patronla�nasılçalıştığını�sendikalara�anlatması�için�Avrupa’yagönderilmişti.�Bu�nedenle�bu�işletmelerde�sınıfınkazanımları�yeni�taban�örgütlemeleriyle�başarıyaulaşabilir.�

Chrysler işçileri direniyor! Yunanistan’da ırkçı-faşist saldırılara

kitlesel tepkiKapitalist�krizin�pençesindeki�Yunanistan’da

baskıcı�ve�antidemokratik�uygulamalar�artıyor.Yükselen�ırkçı-faşist�dalga�binlerce�göçmentarafından�başkent�Atina’da�protesto�edildi.�

Yaklaşık�5�bin�göçmen,�polisin�ve�ırkçıYunanlıların�göçmenlere�karşı�tutumunu�protesto�etti.Göçmenleri�sokağa�döken�son�olay�ise,�polisin�batışehri�Corinth’de�yanında�resmi�belgeleri�olmayanyüzlerce�göçmeni�tutuklamasıydı.�

İşsizliğin�ve�sosyal�yıkımın�derinleştiği�ülkede,ırkçı-faşist�saldırılar�her�geçen�gün�artıyor.�Özelliklefaşist�parti�Altın�Şafak�tarafından�körüklenen�ırkçılıkpolitikaları,�kendisini�farklı�saldırılarla�gösteriyor.�

Gösteriye�katılan�yaklaşık�5�bin�protestocu“İslamofobiye�Hayır’’,�“Neoneziler�dışarı’’�gibipankartlar�taşıyarak�parlamentoya�doğru�yürüdüler.�

Gösteri,�polisin�batı�şehri�Corinth’de�yanındaresmi�belgeleri�olmayan�yüzlerce�göçmenitutuklamasının�ardından�geldi.

Yunanistan’da�50�bin�telefon�dinleniyor

Ülkede,�50�binden�fazla�kişinin�telefonu�polisteşkilatı�ve�gizli�servis�(EYP)�tarafından�dinleniyor.�

Yunanistan�İletişim�Gizlilik�Güvenliği�Kurumu(ADAE),�konuyla�ilgili�şikayetler�üzerine�hazırladığıraporunda,�2011�yılında�“devlet�güvenliği’’gerekçesiyle�yapılan�yasal�telefon�dinlemelerindegeçen�yıla�oranla�yüzde�70�oranında�artışkaydedildiğinin�tespit�edildiğini�açıkladı.�

ADAE,�Yunanistan’da�savcılık�kararıyla�yapılantelefon�dinlemelerinde�uygulanan�prosedürle�ilgiliciddi�sakıncalar�bulunduğunu,�bu�konuda�yaptığıaraştırmalarda�bazı�düzensizlikler�ve�kara�deliklertespit�ettiğini�açıkladı.

ABD dünyayı silahlandırıyorABD’nin�2011�yılındaki�silah�satışı�bir�önceki�yıla�göre�üçe�katlanarak,�ekonomik�kriz�sonrası�silah

baronlarının�yüzünü�güldürdü.�Dünyanın�dört�bir�yanında�büyüyen�silahlanma�yarışı�Ortadoğu’da�emekçi�halkların�eylemleri�sonrası

özellikle�Ortadoğu�devletlerinde�yoğunlaştı.�Suudi�Arabistan,�Birleşik�Arap�Emirlikleri�ve�Umman�gibi�gericidiktatörlükler�emekçi�halkı�sindirmek�ve�bölgede�üstünlük�kazanmak�için�son�bir�yıl�içerisinde�yaklaşık�40milyar�dolarlık�silah�alımı�yaptılar.�

Bu�rakamsa�sadece�ABD�ile�yapılan�anlaşmalara�dayanıyor.�Diğer�ülkelerden�de�son�dönemde�silahalımının�arttığı�istatistiklere�yansıyor.�Bahreyn’e�askeri�yığınak�yaparak�emekçilerin�eylemlerine�saldıranSuudi�Arabistan�Krallığı,�ordusunu�güçlendirerek�yeni�saldırıların�zeminini�hazırlıyor.�

ABD�Kongresi�tarafından�hazırlanan�bir�rapora�göre,�ABD�2011�yılında�silah�satışını�bir�önceki�yıla�göreüç�katına�ulaştırdı.�2011�yılında�dünya�genelinde�85.3�milyar�dolar�değerinde�silah�alımı�gerçekleşirkenABD’nin�payı�tam�66.3�milyar�dolar.Yapılan�anlaşmalarla�ABD’den�yeni�nesil�F-15’ler�alınırken�mevcut�F-15�savaş�uçaklarıysa�modernizeedilecek.�Ayrıca�onlarca�Apache�ve�Black-Hawk�savaş�helikopterleri�için�anlaşmalar�da�yapıldı.�

ABD�silah�sanayinde�oluşturduğu�tekelle�dünyanın�diğer�bölgelerinde�de�savaş�pazarını�kontrolündetutuyor.�Hindistan�ve�Tayvan�gibi�ülkeler�de�ABD’ye�büyük�silah�siparişleri�veriyor.�

“Barış�ve�demokrasi”�dağıtan�ABD�emperyalizmi�yeni�savaşlar�için�dünyayı�silahlandırıyor.�

Roman kamplarınaoperasyon

Fransız�burjuvazisinin�Nicolas�Sarkozy�dönemindeRoman�göçmenlere�yönelik�başlattığı�ırkçıoperasyonlar,�Sarkozy’yi�devirip�yönetime�gelenFransa’nın�“sosyalist”�cumhurbaşkanı�FrançoisHollande�eliyle�devam�ediyor.�

Fransız�polisinin�Roman�kamplarını�dağıtmayayönelik�operasyonları�28�Ağustos’ta�ülkenin�ikincibüyük�kenti�Lyon’da�devam�etti.�

Yaklaşık�120�kişinin�yaşadığı�tahmin�edilen�kampıbasan�polisler,�“mahkeme�kararı”na�dayanarak�kampıdağıttılar.�

Fransız�İçişleri�Bakanı�Manuel�Valls,�yaptığıaçıklamada,�“ciddi�hijyen�sorunları�olan�Romankamplarını�dağıtmaya�devam�edeceğiz’’�mesajınıvererek�Romanlara�yönelik�ırkçı�saldırıların�süreceğiniduyurdu.�

Fransa’da�15�ile�20�bin�civarında�Romanınyaşadığı�tahmin�ediliyor.�AB�Komisyonu,�Fransa’yısık�sık “Romanlara�ayırımcılık’’�yaptığı�gerekçesiyleeleştiriyor.

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Üniversitelerin�açılmasına�kısa�bir�süre�kalasermaye�hükümeti�AKP�“büyük”�bir�şova�imza�attı.�

AKP’nin�haftalardır�altını�doldurmaya�çalıştığı“üniversite�harçlarının�kaldırılması�projesi”nin,Başbakan�Yardımcısı�Bülent�Arınç’ın�Bakanlar�Kurulutoplantısı�sonrasında�yaptığı�açıklamayla�uygulamayakonulduğu�duyuruldu.�

Bakanlar�Kurulu’nda�hazırlanan�kararnameninResmi�Gazete’de�yayınlanmasıyla�birlikte�harçlarınresmi�olarak�kaldırılması�‘müjdesi’,�sermayehükümetinin�bir�süredir�üzerinde�çalıştığı�sinsiplanlardan�biriydi.�Bu�uygulamayla�beraber,�“parasızeğitime�geçiliyor”�yanılması�yaratılmak�isteniyordu.�

İkinci�öğretimde�harca�devam...�

Burjuva�medya�eliyle�şişirilen�harçlarınkaldırılması�uygulaması,�daha�ilk�aşamasında�eğitimdefırsat�eşitsizliğinin,�ayrımcılığın�süreceğinin�göstergesioldu.�Harçların�kaldırılması�kapsamına�dahiledilmeyen�ikinci�öğretim�ve�uzaktan�eğitimöğrencilerinden�öğrenci�katkı�payı�alınmaya�devamedilecek.�İkinci�öğretim�ve�uzaktan�eğitimde�zatennormal�harçtan�çok�daha�fazla�para�veren�öğrencilerinkapsam�dışında�bırakılması�bile�yaratılan�sahtegörüntüyü�açığa�çıkarıyor.�

1�milyon�524�bin�380’i�birinci�öğretim,�1�milyon951�bin�494’u�açık�öğretimde�olmak�üzere�toplam�3.5milyon�öğrenciden�harç�alınmayacak.�

Eğitimde�ticarileşmeyi�baz�alan�sermayehükümetinin�harçları�kaldırmasını�“parasız�eğitim”olarak�yansıtma�çabası�esasta�eğitimdekiticarileşmenin�ulaştığı�boyutu�gösteriyor.�Har(a)çlarparalı�eğitimin�sembolü�olsa�da�gelinen�noktadaüniversite�eğitiminin�tüm�adımlarında�ticari�bir�ilişkişekillenmiş�durumda.�Bugün�üniversite�kayıtlarındaöğrenci�katkı�payı�olarak�adlandırılan�harçlar�en�küçükpaya�inmişken,�harçların�kaldırılması�paralı�eğitimpolitikasına�etki�etmeyecektir.�

Eğitimde�ticarileşme�sürecek�

Harçların�kaldırılmasının�tozu�dumanı�arasındayeni�ticari�eğitim�uygulamaları�devreye�sokulacak,eğitim�bir�adım�daha�özelleşecektir.�Bugün�üniversiteöğrencileri�için�paralı�eğitim�sadece�harçları�değil,yurt-barınma�masraflarından�ulaşım-yemekmasraflarına�kadar�geniş�bir�yelpazeyi�kapsamaktadır.Birçok�ilde�yemekhane�boykotlarından�ulaşımeylemlerine�konu�olan�bu�sorunlar�paralı�eğitimkapsamında�tanımlanmadıkça�ve�çözüm�alternatiflerisunulmadıkça�tüm�iddiaların�boş�ve�asılsız�olduğuaçıktır.�İhaleler�ve�özel�şirketlere�devirlerle�kapsamıgenişletilen�ve�soygun�düzeninin�hüküm�sürdüğü�bualanlar�var�oldukça�parasız�eğitim�hayaldir.�

Harçların�kaldırılması�lütuf�değil!�

Keza�bir�lütuf�gibi�sunulan�harçların�kaldırılmasıuygulamasının,�en�temel�eğitim�hakkının�doğal�birgereği�olduğunun�altını�çizmek�gerekiyor.�Bugünekadar�bu�hakkın�gasp�edilmiş�olması,�uygulamasınınsağlanmaması�yerine�kaldırılması�“değişim”�olarakyansıtılıyor.�Devletin�sağlamakla�yükümlü�olduğu

sorumlulukları�sermaye�için�gasp�etmesi,uygulamaması�ve�bunlar�arasından�en�ufak�hakkırıntılarını�‘bahşetmesiyle’�düzene�itaat�eden�birtoplum�ve�öğrenci�gençlik�yaratılmak�isteniyor.�

Gençliğe�geleceksizliği�vaat�eden�sermayehükümeti�diğer�yandan�üniversiteleri�gelir�kapısıolarak�görmekte�ve�gençliğin�üniversitelere�gidişinisürdürmek�istemektedir.�“Her�ile�üniversite”�projelerive�üniversite�harçlarının�kaldırılması�birbirindenbağımsız�değildir.�Daha�fazla�genç�diplomalı�işsiz,nitelikli�ucuz�işgücü�olmak�üzere�yüksek�öğrenimeçekilmek�isteniyor.�

Harçların�kaldırılması�da�bunun�için�yaratılan�birreklam�kampanyasıdır.�Geçmiş�dönemlerde�öğrenimkredisiyle�yaratılmak�istenen�algı�bugün�harçlarınkaldırılması�üzerinden�sürdürülüyor.�Kredilerde

olduğu�gibi�kaldırılan�harçlarda�da�üniversiteöğrencilerinin�ekonomik�sıkıntıları�çözülmeyeceksadece�farklı�biçimler�kazanacaktır.�

Sermayenin�yeni�dönemle�birlikte�kapsamlı�saldırıprogramlarını�planladığı�bir�süreçte�gençliğin�kontrolaltına�alınması�için�bir�yandan�‘lütuflar’�sunulurkendiğer�yandan�baskı�tırmandırılıyor.�Yeni�YÖKyasasının�gündemde�tutulduğu�bir�süreçte�ilk�adımharçların�kaldırılmasıyla�atılmış�bulunuyor.�Sermayehükümeti�AKP’nin�yaratmak�istediği�yanılsamalar�veham�hayallere�karşı�gelecek�ve�parasız�eğitim�şiarlarınıdaha�gür�haykırmalı,�mücadele�saflarınıhazırlamalıyız.�Bugün�verilen�sınırlı�hak�veözgürlüklerin�de�gençliğin�mücadelesinden�duyulankorkunun�ürünü�olduğunu�bir�an�olsun�aklımızdançıkarmamamız�gerekiyor.

Gençlik Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos��2012..

İstanbul’da ulaşıma zam soygunuİstanbul’da�toplu�ulaşıma�yeni�düzenlemeler�ve�hatlar�getirilmesini�ulaşım�ücretlerine�yapılan�zamlar

izledi.�Bazı�hatlarda�yapılan�zamlar�yüzde�50’ye�varan�oranlara�ulaşırken�tali�hatlardaki�ulaşım�ücretleri�sabit

tutularak�zam�sonrası�oluşabilecek�tepkiler�yumuşatılmaya�çalışılıyor.�İstanbul�Büyükşehir�Belediyesi�Ulaşım�Koordinasyon�Merkezi�(UKOME)�toplantısından�sonra�zam�kararı

açıklandı.�Yeni�zamlara�göre�İETT�otobüsleri�ve�Özel�Halk�Otobüslerinde�1.75�lira�olan�ilk�biniş�ücreti�1.95�liraya

yükseltilirken�öğrenciler�için�1�liradan�1.10�liraya�çıkarıldı.�Son�yıllarda�uygulamaya�konan�indirimli�biletteikinci�ayrım�kapsamında�olan�öğretmen�ve�yaşlılar�içinse�ücretler�1.20�liradan�1.35�liraya�çıkartıldı.�İDOSirkeci-Harem�araba�vapuru,�şehir�hatları�vapurları�ve�özel�deniz�motorları�elektronik�bilet�ile�aktarmalardabirinci�aktarma�1.20�liradan�1.40�liraya,�ikinci�aktarma�da�1.20�liradan�1.30�liraya�yükseltildi.�Sadece�en�azkullanılan�3,�4�ve�beşinci�aktarma�ücretleri�değişmeyerek�1.20�lirada�kaldı.�

Aylık�mavi�kart�ücretleri�140�liradan�155�liraya,�öğrenciler�içinse�70�liradan�75�liraya,�öğretmen�ve�yaşlılariçin�de�80�liradan�90�liraya�çıkartıldı.�En�yüksek�zam�uygulamasıysa�şehir�hatları,�özel�deniz�motorları�ve�raylısistemlerde�2�lira�olan�jeton�fiyatlarına�geldi.�Jeton�fiyatı�yüzde�50’lik�artışla�3�liraya�çıktı.�Deniz�ulaşımındaise�değişmeyen�jeton�fiyatı�Kartal-Adalar�hattı�oldu.�Adalar�şehir�hatları�ve�özel�deniz�motorlarında�3�lira�olanilk�biniş�3.5�liraya�çıkarıldı.�Aktarma�ise�2.5�lira�olarak�belirlendi.�Jeton�fiyatı�da�4�liradan�5�liraya�çıktı.

Harçlar kalktı, soygun düzeni yerinde duruyor!

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Gençlik26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos��2012

AKP�iktidarının�son�hamlesi�harçları�kaldırmakoldu.�Böylece�AKP,�iktidara�geldiği�ilk�günden�buyana�sürdürdüğü�popülist�politikalarına�bir�yenisinidaha�ekleyerek�toplum�gözündeki�imajını�yenilemekve�gerçek�toplumsal�çelişkileri�örtmek�için�önemli�biradım�daha�attı.�Gençliğin�yılları�bulan�ve�büyükbedeller�ödediği�mücadelesini�karartmayı�amaçlayandinci�parti,�“hak�verilecekse�biz�veririz”�derken�biryandan�da�ticari�eğitim�uygulamalarının�üzeriniörtecek�bir�hamle�yapmış�oldu.�Yani�burjuvazininsadık�hizmetkârı�bir�kez�daha�bir�taşla�iki�kuş�vurmayıhedefledi.

Bir�süredir�gündemi�meşgul�eden�harçlarınkaldırılacağı�tartışmaları�geçtiğimiz�gün�açıklanan�birkararla�yeni�bir�aşamaya�girdi.�Başbakan�YardımcısıBülent�Arınç�“üniversite�harçlarının�kaldırılmasıprojesi”nin�Bakanlar�Kurulu’nda�onaylandığınıduyurdu�ve�böylece�birinci�öğretim�ile�açık�öğretimiçin�harçlar�kaldırılmış�oldu.�İkinci�öğretimbölümlerinin�ise�bu�yasadan�yararlanamayacağıaçıklandı.�

Harçların�kaldırılması�ile�birlikte�gündemde�olan“parasız�eğitim”�kavramının�gerçekleştirildiği�yalanı,başta�AKP�güdümündeki�güçler�olmak�üzere�pek�çokkesim�tarafından�adeta�“müjde”�verircesine�duyuruldu.Oysa�ki�AKP’nin�niyeti�ne�parasız�eğitim�sağlamak,�nede�harçların�kaldırılması�ile�birlikte�eğitim�parasızolacaktır.�Çünkü�bugün�eğitimin�ticarileştirilmesi�vepiyasaya�açılması�tek�başına�kayıt�sırasında�verilenparalardan�ibaret�değildir.�Bu�kökeni�dünyagenelindeki�neoliberal�dönüşüme�dayanan�bir�saldırıdırve�esası�itibariyle�eğitimin�-pek�çok�kazanılmış�hakkıngaspı�ile�birlikte-�sermayenin�ihtiyaçlarına�göredüzenlenmesi�anlamına�gelmektedir.�

AKP’nin�yaptığı�bugün�için�eğitim�harcamalarıiçinde�%15�olan�harç�paralarını�kaldırarak�ticari�eğitimuygulamalarının�esasına�dair�herhangi�bir�değişiklikyaratmamaktadır.�Sadece�öğrencilerin�cebinden�çıkanpara�üzerinden�dahi�bakılacak�olursa,�barınma,�ulaşım,yemek,�kitap�masrafları�bile�eğitimin�halen�daha�paralıolduğunu,�üstelik�de�tüm�bu�harcamaların�halen�dahabüyük�meblağlar�tuttuğunu�görmek�için�yeterlidir.�

Ancak�esas�vurgulanması�gereken�eğitimdeticarileşmenin�hiçbir�biçimde�ödenen�parayaindirgenemeyeceğidir.�Ticarileşme,�eğitimin�piyasanınihtiyaçları�doğrultusunda�yeniden�düzenlenmesidir.�Bu

ise,�bugün�en�azgın�biçimde�sürmekte,�üniversitelersermayenin�arka�bahçesi�haline�getirilmektedir.Özellikle�gündemde�olan�Bologna�süreci�buuygulamaların�açık�göstergesidir.�Böylesi�bir�dönüşümsürecinde�harçların�kaldırılması,�Ceolar’ın�yöneteceğiüniversiteler�sayesinde�büyük�kârlar�elde�etme�hayalikuranlar�için�küçük�bir�tavizdir�yalnızca.

Üstelik�harçları�kaldıranlar�ikinci�öğretimleri�bukararın�dışında�tutarak�bir�başka�ikiyüzlülüğe�dahaimza�atmaktadırlar.�Aynı�eğitimi�ve�aynı�diplomayıalan�öğrencilerin�bir�kısmı�harç�ödemeyecekken�birkısmı�hayli�yüksek�harçlarını�ödemeye�devamedecektir.�Bu�bile�AKP’nin�parasız�eğitim�gibi�birderdi�olmadığını�görmek�için�yeterlidir.�AKP�basitçebir�kâr-zarar�hesabı�yapmış�ve�toplamda�kazançlıçıkacağını�varsayarak�bu�adımı�atmıştır.

Kuşkusuz�ki�bu�adımın�en�önemli�etkilerinden�biritoplumda�ve�gençlik�kesimlerinde�oluşabilecekyanılsamadır.�Zira�harçlar�bugüne�kadar�ticari�eğitimuygulamalarının�adeta�sembolüdür.�Daha�düne�kadarparasız�eğitim�istemek�suç�sayılırken,�bugün�bu�haktanbahsedilmesi�ve�harçların�kaldırılması�AKP’nin�birlütfu�ve�hizmeti�olarak�sunulmakta;�dünün�devrimcigençlik�mücadelesinin�bu�açıdan�boşluğa�düştüğü�imaedilmektedir.�

Oysa�bugün�parasız�eğitimden�bahsedenler�daha�birhafta�önce�aldıkları�kararlarla�disiplin�cezalarınıarttıranlarla�aynı�kişilerdir.�Üniversitelerde�özgürdüşüncenin�üzerindeki�baskılar�sürmekte,�polis-ÖGB-sivil�faşist�ablukası�gün�geçtikçe�güçlenmektedir.Görüntüde�yapılan�tüm�değişikliklere�rağmen�12Eylül’ün�YÖK�düzeni�bugün�aynı�biçimde�devametmekte,�eski�düzenin�tüm�uygulamaları�yeniambalajlarla�gençliğe�sunulmaktadır.�

Ancak�bilinmesi�gerekir�ki�gençliğin�özgürlük�vegelecek�mücadelesi�böylesi�küçük�tavizlerle�vepopülist�politikalarla�engellenemez.�Tüm�buyanılsamalara�karşı�gençlik�alanlara�çıkarak�yanıtverecek,�AKP’nin�popülist�politikalarına�geçitvermeyeceğini�bir�kez�daha�haykıracaktır.Üniversitelerin�özgürleşmesi�ise�düzen�güçlerininlütuflarıyla�değil,�AKP�ve�sözcüsü�olduğu�sermayesınıfının�tarihin�çöplüğüne�itilmesiyle�mümkünolacaktır.

Ekim Gençliği30 Ağustos 2012

Harçların kaldırılması oyununa kanmayacağız...

Özgürlük ve gelecek mücadelemiz kararlılıkla sürecek!

Şili’de öğrencilermücadelede kararlı

Şili’de�öğrenci�gençliğin�eylemleri�devam�ediyor.Binlerce�Şilili�genç�parasız�eğitim�talebi�ve�sondönemde�artan�polis�baskısını�protesto�etmek�içinçok�sayıda�kentte�yürüyüşler�düzenledi.�

Santiago’daki�Paseo�Ahumada’dagerçekleştirilen�gösterilerde�eğitimin�ücretli�olmasıprotesto�edildi.�Eylem�sırasında�açıklama�yapanÖğrenci�Velileri�Derneği�Başkanı�Dapne�Concha�isegösterilere�karşı�yapılan�polis�baskılarını�eleştirdi.�

Concha�geçmiş�dönemde�polislerin�öğrenciyurtlarına�baskın�yaptığını�ve�öğrencilere�işkenceyevaran�uygulamalar�yapıldığını�belirtti.�

Öğrencilerin�psikolojik�olarak�geri�dönüşüolmayan�şekilde�yaralandığını�belirten�Concha,uygulamaların�sorumlularının�adalete�teslimedilmesi�gereğini�vurguladı.�

Şili�polisi�ise�eylem�yapan�öğrencilere�saldırdı.Polis�öğrencilere�tazyikli�su�ve�plastik�mermiylemüdahale�etti.�Öğrenciler�ise�polisin�müdahalesinetaş�ve�sopayla�karşılık�verdi.�Polis�saldırısı�sırasındaçok�sayıda�öğrenci�gözaltına�alındı.�

Şili’de�işçi-öğrenci�dayanışması

Şili’de�ücretsiz�kamusal�eğitim�talebiyleyürütülen�mücadele�işçileri�ve�öğrenci�gençliğibirleştirdi.�

Ücretsiz�kamusal�eğitim�için�ulusal�grev�çağrısısonrası�binlerce�işçi�ve�öğrenci�28�Ağustos�günübaşkent�Santiago’nun�Alameda�Bulvarı’nda�yürüyüşdüzenledi.�

Santiago�Üniversitesi�civarında�toplanmayabaşlayan�göstericiler,�bulvarın�tümünü�kaplayarakrenkli�ve�bütünlüklü�bir�görüntü�oluşturdular.�

Şili�lise�öğrencileri�sözcüsü�Eloisa�Gonzalezyürüyüşten�önce�basına�yaptığı�açıklamada,�diğerbirçok�sektörün�de�eylemlere�katılacağı�sözüverdiğini�vurguladı.�Gonzales�ayrıca,�gösteridensonra�Eğitim�Bakanı�Harald�Beyer’in�daha�önce�dedefalarca�gerçekleşen�öğrenci�eylemliliklerindekitalepleri�göz�önüne�alacağını�umduğunu�söyledi.�

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Sermaye devletinin kontrgerilla operasyonu; 6-7 Eylül olayları...

Şoven-faşist kudurganlığın panzehiridevrimci sınıf mücadelesidir!

Bu�yıl�kontrgerillanın�daha�sonraki�kanlıicraatlarında�örnek�aldığı�6-7�Eylül�olaylarının�57.yıldönümü.�6-7�Eylül�olaylarını�arka�planı�ile�birliktedeğerlendirebilmek�bugünkü�siyasal�gelişmelerinseyrini�kavramak�açısından�önemli�bir�yerde�duruyor.�

6-7�Eylül�olayları�kokuşmuş�ve�çürümüş�sermayedüzenine�ve�onun�devlet�gerçekliğine,�emperyalizmleolan�ilişkilerine,�Kıbrıs�sorununun�gelişimine�aynatutmaya�devam�ediyor.�Zira�tüm�katliamlar�gibi�ölüm,acı�ve�zulüm�kokan�6-7�Eylül�olayları�1950’liyıllardan�beri�uluslararası�politikanın�temelsorunlarından�birisi�olan�Kıbrıs�Adası’nın�paylaşımıkavgasının�üzerinden�gündeme�geliyor.�Rumlar’ayönelik�uzun�zamandır�hazırlığı�yapılan�bu�saldırınınstartının�verilmesinde�Kıbrıs�Konferansıgörüşmelerinin�ülkede�yarattığı�gündem�iyi�bir�fırsatolarak�değerlendirilir.�Olaylar�CIA’in�danışmanlığındakontrgerilla�tarafından�örgütlenir.

Kıbrıs’ta�Rumlar’ın�verdiği�bağımsızlıkmücadelesini�engellemek�için�Türkiye’yi�sürecinparçası�yapmaya�çalışan�İngiliz�emperyalizmi�hareketegeçer.�Bu�politika�doğrultusunda�Kıbrıs�Türk�ve�Yunandevletlerinin�gerici�çıkarlarının�çatışma�alanı�halinegelir.�Böylece�emperyalist�müdahale�öncesibirbirleriyle�kardeşçe�yaşayan�ada�halkları�birbirinikırma�noktasına�getirilmiş�olur.�İngiltere�bu�planauygun�bir�şekilde�1955’te�Londra’da�gerçekleşenKıbrıs�Konferansı’na�Türkiye’yi�de�çağırarak�sorununresmi�olarak�muhatabı�haline�getirmeyi�başarır.�Türkburjuvazisi�ellerini�ovuşturarak�Kıbrıs’a�yönelikegemenlik�hesaplarını�düşünmekte�ve�buna�yönelik�içve�dış�politikada�adımlar�atmaktadır.�Görüşmelerbaşladığında�gelişmeler�Türkiye’nin�aleyhindeilerlerken�göreve�hazır�bekleyen�kontrgerillanındüğmesine�basılır.�Görüşmeleri�Türkiye�adınasürdüren�dönemin�Dışişleri�Bakanı�Fatih�Rüştü�Zorlu,Türkiye’ye�şifreli�bir�telgraf�göndererek�Rumlar’ınlehine�görünen�dengeleri�Türkler�lehine�değiştirecekbir�şeylerin�“orada”�yapılması�gerektiğini�bildirir.�Buemirle�kontrgerilla�hızla�işe�koyulur.�

Kontrgerillanın�kanlı�provokasyonu�6-7�Eylül...

Sermaye�devletinin�düğmeye�basmasıyla�birliktekontrgerillanın�‘iyi�çocukları’�görevleri�başınagönderilir.�Birkaç�koldan�harekete�geçilir.�Atatürk’ünSelanik’teki�evine�bomba�koyulur.�Bombalanan�evTürk�Konsolosluğu�ile�aynı�bahçededir.�BombalarSelanik�Başkonsolos�Yardımcısı�Ali�Tekinalptarafından�götürülür.�Bombalar�sonradan�MİT’teçalışacak�ve�Nevşehir�Valisi�yapılacak�olan�OktayEngin�ve�konsolosluk�hizmetlisi�Hasan�Uçartarafından�yerleştirilir.�İstanbul Ekspres gazetesi�6Eylül�tarihli��2.�baskısıyla�düğmeye�basar.�Gazeteninsahibi�1955’te�adı�MAH�olan�şimdiki�MİT’inhizmetinde�çalışmaktadır.�20-30�bin�basılan�gazetenin2.�baskısı�290�bin�adet�basılır.�O�günkü�matbaateknolojisiyle�birkaç�günlük�zaman�alacak�290�binbaskının�hızla�hazır�edilmiş�olması�bile�6-7�Eylülolaylarının�devlet�tarafından�tüm�ayrıntısına�kadarönceden�organize�edildiğini�gösterir.�Görsel�medyanındevrede�olmadığı�bir�dönemde�yazılı�medya�yaygın�bir

şekilde�kullanılarak�provokasyonda�etkili�bir�araçolarak�devreye�sokulmuştur.�

Böylece�Atatürk’ün�Selanik’teki�evininbombalandığı�haberi�manşette�verilir.�Manşetin�altındaise�yine�istihbarat�örgütünün�içinde�yuvalandığıörgütlerin�(Kıbrıs�Türktür�Cemiyeti,�Milli�AmeleTeşkilatı,�İstanbul�Yüksek�Okul�Talebe�Birliği)yetkililerinin�tahrik�edici,�saldırgan�tehditleri�yer�alır,Rumlar�hedef�olarak�gösterilir.�Yalnızca�İstanbulEkspres gazetesi�değil�Cumhuriyet,�Tercüman,Milliyet,�Sabah aynı�tornadan�çıkmış�manşetlerlesermayeye�olan�uşaklık�görevlerini�layıklarıyla�yerinegetirirler.�Camilerde�Rumlar’a�karşı�kışkırtıcı�vaazlarverilir.�Rumlar’a�ait�mekanlar�önceden�verilenistihbarata�göre�tespit�edilerek�kırmızı�haçlarlaişaretlenir.�Ve�bundan�sonra�olaylar�çorap�söküğü�gibigelişir.�İstanbul Ekspres gazetesinin�yaygın�dağıtımıardından�KTC�ve�İYOTB�tarafından�Taksim’de�mitingyapılır.�Miting�sonrasında�yağma�ve�vahşetdizginlerinden�boşalır.�Sopalar,�baltalar,�kazmalarlatek�bir�merkezden�silahlandırılmış,�Kastamonu’danSivas’a,�Trabzon’dan�Erzincan’a�kadar�şehir�dışındankamyonlarla�getirilen�gerici-faşist�güruh�Rumlar’ınyaşadığı�52�bölgede�aynı�anda�yangın,�yağma�ve�linçegirişir.�Bu�sırada�Rumlar’ın�çoğunlukta�yaşadığıİzmir’de�aynı�senaryo�sahnelenmektedir.�Saldırganlarmezarlıklara�bile�dadanır.�Kemik�ve�ceset�parçalarısokaklara�saçılır.�Kadınlara�vahşice�tecavüz�edilir.İlkin�Rumlar’a�ait�mekanların�cam�ve�çerçevelerininindirilmesiyle�başlanır.�Devlet�en�başından�beri�işinbaşındadır.�Emniyet�ve�ordu�görevlileri�katliamıizlediklerini�saklamaya�bile�gerek�duymazlar.Sermayenin�bekçi�köpekleri�adeta�saldırganlarıngüvenliğini�almış,�pek�çok�yerde�yağma�ve�linçebizzat�katılmış,�ordunun�tankları�saldırıda�faşistgüruhu�organize�etmek�için�kürsü�olarakkullanılmıştır.�

İstanbul’daki�saldırıda�74�kilise,�1�havra,�8ayazma,�3�manastır,�3584’ü�Rumlar’a�geri�kalanıErmeni,�Yahudilere�ait�5583�işyeri�yağmalanır�veyıkılır.�İzmir’de�ise�14�ev,�6�dükkan,�1�pansiyon,Katolik�Kilisesi,�İngiliz�Kültür�Evi�talan�edilir�veyakılır.�İstanbul’da�200�civarında�tecavüz�olayıgerçekleşir.�3�kişi�ölür,�30�da�yaralı�tespit�edilir.İzmir’deki�saldırılarda�ise�57�kişi�yaralanır.İstanbul’da�ve�İzmir’de�olaylardan�hemen�sonra�örfiidare�(sıkıyönetim)�ilan�edilir.�

Düzenin�kokuşmuş�medyası�Rumlar’a�yöneliktemizlik�harekatı�sona�erdiğinde�uğursuz�görevlerinekaldıkları�yerden�devam�ederler.�Sütun�sütun�tümmanşetler�saldırganlığı�ayakta�alkışlar.�‘Milli galeyan’,‘Duygusal halk tepkisi’...

Medya�bu�sefer�efendilerinin�emriyle�olaylarıntozu�dumanı�dinmeden�‘Çapulcu yağması’, ‘Olaylardakomünist parmağı’ manşetleri�ile�ağız�değiştiriverir.Başbakan�yardımcısı�Fuat�Köprülü�1960’da�görülenYassıada�duruşmalarında�bu�aklı�CIA�şefi�A.�Dulles’inverdiğini�söylemiştir.�Olaylar,�oluşturulan�45�kişiliklistedekilerin�üzerine�yıkılmaya�çalışılır.�6-7�Eylülolayları�ardından�komünist�avına�çıkılır.�Henüz�biravuç�aydın�çevresinin�sınırlarını�aşamayan�cılızsosyalist�hareket�hedef�tahtasına�konarak�bilinçlerbulandırılmak,�gerçek�failler�gizlenmek,�toplumsaltepkiler�bastırılarak�böylece�bir�taşla�iki�kuş�vurulmak

istenir.�Aralarında�Aziz�Nesin,�Kemal�Tahir,�AsımBezirci,�Hasan�İzzetin�Dinamo’nun�bulunduğufişlenmiş,�yaşayan�ve�hatta�olaydan�önce�ölmüş�45komüniste�dava�açılır.

İstanbul�Örfi�İdare�Komutanı�N.�Aknoz��45’likleri“salkım�salkım”�asılı�görmek�istediğini�söylerkenuluslararası�kamuoyunda�oluşan�tepkiden�kaynaklı45’likler�ipten�dönerler.�Olayların�ardından�İzmir’deve�İstanbul’da�gözaltılar�gerçekleşir.�Bir�tarafta45’likler�idam�cezasıyla�yargılanırken�İzmir’de�9,İstanbul’da�sınırlı�sayıda�kişi�yağma�ve�çapulculuksuçundan�cezalandırılması�gözaltıların�göstermelikolduğunu�kanıtlar�niteliktedir.

Özel�Harpçi�eski�MGK�genel�sekreteri�generalSabri�Yirmibeşoğlu,�‘90’lı�yıllarda�gazeteci�FatihGüllapoğlu’na�verdiği�röportajda�“6-7 Eylül bir ÖzelHarp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacınada ulaştı” demiştir.�Evet�komplo�Türk�burjuvazisi�içinamacına�ulaşmıştır.�Rumlar�katliamın�ardından�kenditopraklarını�terk�etmek�zorunda�bırakıldılar.�Gayrimüslümlerin�tüm�sermayelerine�el�konuldu,�Rumnüfusun�çoğunlukta�olduğu�bölgeler�Rumlar’danarındırıldı.�1924�yılında�1�milyon�olan�İstanbulnüfusunun�280�bini�Rum’du.�Bu�etnik�temizlik�sonaerdiğinde�İstanbul’da�kalan�Rum�nüfusu�1500-2000’di.

Tarih,�sermaye�devletinin�katliamcı�geleneğinisürdürdüğü�kontrgerilla�eylemlerine�tanıklık�etmeyedevam�ediyor.�Zira�inkar,�imha�ve�asimilasyonsermaye�cumhuriyetinin�mayasında�vardır.�Rumlar,Ermeniler,�Yahudiler,�Süryaniler,�Aleviler,�Kürtler,Lazlar,�Gürcüler,�Çerkezler�ve�pek�çok�halk,cumhuriyet�tarihi�boyunca�en�vahşi�yöntemlerleasimilasyon�politikalarına�boyun�eğmeye�zorlanmıştır.�

Dersim,�Malatya,�Maraş,�Çorum,�Sivas�katliamları,Kürt�halkına�yönelik�kirli�savaş�ve�kontrgerillaoperasyonları,�bu�politikanın�izdüşümü�olarak�hayatageçirilmiştir.�İşte�bugün�Şemdinli’de,�Roboski’de,Malatya’da,�İstanbul’da�Kürt�ve�Alevi�emekçilereyönelen�şoven�saldırıların�yükselişe�geçtiği,�düzeninbekçi�köpeklerinin�tasmalarının�bir�kez�daha�salındığıbir�süreçte�takvim�sayfaları�bizi�Eylül�ayına�ve�onungeçmişte�bıraktığı�acı�izlere�ulaştırıyor.

Y. Kaya

Tarih Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos��2012

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Güncel28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos��2012

3 çakmak tek gerçek...

Savaş ve barış ikiz kardeştir!O askerin gözlerindeki yangını unutamazsınUnutmak kolaydır elbetistersen insanlığını unutabilirsin,kalp atışlarını, sevdanı, umudunu, geleceğini...Fakat unutmazsın senden alıp sana verdiği yaşamı,Vahşetiyle varolma çabasındaki küçük insanın

büyük düşleriniO askerin gözlerindeki yangını unutamazsınO gözler görmeyi bırakıp da kanla dolduğundan

beri yakar köyleriUnutma!0, acı ile gülümseme kenetlenmiş dişlerinde

kaybolurken çığlık ve gözyaşıyla beslenir.Çakmaklarına yazdığı her yazı gibi alınyazısı da gösterir gelecek olan kara yazgısını...

Ölü�bedenlere�sarılarak�umudunu�işgaltopraklarında�büyütmek�isteyenler�er�ya�da�geç�yenilir.Barışa�en�çok�ihtiyaç�duyanlar�barışı�en�çokkatledenlerdir.�Doğru�orantılı�denklemin�sağlaması�30yıllık�Vietnam�işgal�günlüklerinde...

Dünyanın�en�büyük�kartalının�kanatlarını�kırançekik�gözlü�inatçı�komünistlerin�iradesinde!

1�Eylül’ün�öngünlerinde�savaşa�dair�anılarıunutmamak,�bilinçle�mantık�arasında�kalanyanılsamaları�kırmak�içindir�bu�yazı.�Vietnamlılarıkaç�kez�katlettiği�unutulanların,�bugün�tazminat�vekimyasal�temizlik�yalanlarına�kanmamak,�dünyanındeğişmediğini,�iyi�şeyler�olmadığını�haykırmak�için...

Vietnam�savaşı�sırasında�Amerikan�emperyalizmigerilla�savaşı�karşısında�çaresiz�kalarak�yeni�silahlarüretti.�Gerilla,�ormanları�saklanmak�için�kullanıyorsaormanlar�da�katledilirdi.�Napalm�bombası�ve�portakalgazı�bunun�icatlarıydı.�Napalm�bombasınınyangınlarıyla�uğraşmak�zahmetli�ve�pahalı�olduğu�içinportakal�gazı�çok�daha�geniş�bir�alanda�kullanıldı.�Onyıllardır�etkisi�devam�eden�“Ajan�Portakal”*operasyonları�ile�ağaçlar,�hayvanlar�ve�de�bugündoğan�çocuklar�dahi�gazın�etkisi�altında.

‘Bırak�da�kalbini�veaklını�kazanayım,�yoksa�kulübeniyakarım’**

Amerikan�emperyalizmininen�yalın�halde�aktarımı�içinbaşka�bir�söz�düşünülemezherhalde.�

16�Mart�1968’de�söylendimi�köyleri�yakılan�Vietnamlılara�bu�uyarı.�Ya�da�tenrengi�gibi�soluk�ve�silahları�kadar�soğuk�emirlerarasında�eş�zamanlı�yakılan�3�köy,�My�Lai,�My�Kheve�Son�My�köylerinde�kaç�asker�tebessümü,�kaç�askerhüznü�taşıdı.�O�köylerin�347�ferdinin�hayatını�alancellatlardan�sadece�Teğmen�William�Calley�ile�birliktetoplam�14�asker�yargılandı.�ABD�yargı�eliylekatliamları�onaylayarak�tüm�askerlere�beraat�verirkensadece�teğmen�Calley�için�ömür�boyu�hapis�cezasıverildi.�Fakat�içinde�az�da�olsa�düzen�yargısınagüvenen�idealistler�için�bir�mesaj�niteliğiyle�ABDBaşkanı�Richard�Nixon�tarafından�çıkarılan�bir�afsayesinde�cezası�3�senelik�ev�hapsine�çevrildi.�“ÜstünHizmet”�madalyası�olmasa�da�akıl�ve�yürek�işgalcisikomutan�347�Vietnamlıyı�katletmesinin�karşılığı

olarak�3�yıl�evinden�çıkmamakla�mükellef�kılındı.Kalbini�ve�aklını�açmayan�Vietnamlılara�sözünü

tutup�kulübelerini�yakarak�yaklaşan�her�asker�acababu�yazıyı�taşıyan�çakmağı�mı�kullandı?�Yoksa�çakmakve�yazıları�değişse�de�zihniyeti�tek�tip�olan�savaşmakineleri�için�sadece�birer�komut�olan�köy�yakma�vekatliamların�içselleştirilmesi�midir�çakmağa�kazınan.

Bunu�bilmek�zor�belki.�Ama�tarih,�Vietnamlılaradayatılanın�Amerikan�yerlilerine�de�uygulandığını,Irak’ta�devam�ettirildiğini�yazıyor.

‘Bir�insanıöldürdüğümde�bana

kalan�tek�şey�tüfeğimingeri�tepmesi’

Hissiyatın�belirlediği�yaşamyoktur!�Yaşamın�belirlediğihisler�vardır.�Diyalektiğinişlemediğini�iddia�etseler�de,hissizleşen�insanın�sinir�sistemideğil,�yüreğidir.�Kan

pompalamakla�mükellef�bir�organa�bahşedilen�buyüce�görev,�edebi�anlamı�dışında�gerçekte�zıvanadanbaşka�bir�şey�değildir.�Hislerde�mantıkla�aynı�yerde,kafada�başlayıp�kafada�biter.�Ne�var�ki�ilk�mermiyihislerine�sıkan�askerler�için�yürekler�katılaşıp�kanakışını�da�yavaşlattığı,�vücut�ısısını�düşürdüğünü�iddiaedebiliriz.�Zira�bilinir�ki�ölüm�geldiğinde�sahte�olanher�şey�bu�katil�sürüsündedir.�Attıkları�kahkaha�ölümesaygının�değil�kederin�arzusudur.�

“Bize�kabullenmek�düşer�böyle�bir�ölümü�anılmaya�değer�gidenin�ardında�kalan�karanfil

kokulu�gülüşü”Bir�insanın�yaşamını�amaçsız�ölümle�tanıştıran

için�tek�his�fizik�kurallarının�gereği�etki�ve�tepkidir.Ancak�Vietnam’a�giden�Amerikan�askerleri�iyi�bilirVietkong�askerlerinin�ölümle�dansını.�O�hissi�bir�aniçin�yaşamak�için�neleri�vermezlerdi�ki!�Ölmek�veöldürmek�bir�anlama�sahip�ve�de�tebessümle�anılacakkadar�değerli...

“Suzan’la Robert’in hep hayali idiküçük bir ev, eskimemiş bir FordHep küçük şirin bir kızları olsun isterlerdiŞu çiçeklerin arasındaki küçük esmer kız gibiHep hayali idi küçük kızlarının boynuna

boylu boyunca atlamasıTıpkı şu şirin, esmer kızın şimdi Robert’inkucağına atlaması gibiKız elindeki çiçek demetini Robert’in sırt çantasına taktı.Ve yabancıya hızla yakınlaşması gibiBir tez canlılıkla uzaklaştı.Robert- “Böyle sıcak bir yerde böyle güzel çiçekler” dedikendi kendine Ve koklamak ister gibi çekti çiçekleri sırt çantasındanKüçük bir patlamayla parçalandı Robert3. Takım 4. Tim’den er RobertParçalanan ve kavrulan biraz er Robert’tiBiraz şu ev, biraz şu FordYoo onu öldürenküçük, esmer, şirin, kızının verdiği çiçek demetine saklanmış bomba değildi”***

‘Sevginin�gücü,�güce�olansevgiyi�yendiğinde,

gerçek�barış�için�bir�şansolacak.’

Son�çakmak�kendi�içdünyasında�sevgiyi�arayan�esirinsana�ait.�Kahverengi�gözleriçukura�batmış,�Vietnam�dönüşüdefalarca�kabuslarla�uyandığıyatağında�ölümün�eşiğindesayıklamış�1.70�boylarındaki

Robert’e.�Ümit’in�şiirindeki�Robert�değil.�Vietnam’daölen�binlerce�Robert’ten�farklı�olarak�gasp�edilmişAmerika�kıtasında�ölümü�karşıladı�kahverengi�gözleriolan�Robert.�Tıpkı�Vietnam’dan�dönen�askerlerinneredeyse�3’te�biri�gibi.�Tıpkı�Irak’tan�dönen�binlerceRobert�gibi...

T. Kor

*Ajan�Portakal:Vietnam�Savaşı�sırasında�1961-71�yılları�arasında

kullanılan�güçlü�bir�bitki�ilacı�olan�Ajan�PortakalVietnam’ın�kalın�bitki�örtüsünü�zayıflatıp�düşmanaskerlerini�ortaya�çıkarmayı�hedefliyordu.�20�milyondönümlük�ormanlık�alana�80�milyon�litre�portakalgazı�sıkıldı.�Bu�da�bugün�bile�kabul�edilebilirtopraktaki�zehirli�madde�seviyesinin�400�katınatekabül�ediyor.�İlacın�insanlar�üzerindekullanılmasının�kansere,�doğum�kusurlarına�ve�bir�dizibaşka�bozukluğa�yol�açtığı�ortaya�çıktı.�

Vietnam’da�kullanılan�milyonlarca�litre�AjanPortakal,�Vietnamlılarda�yüz�binlerce�yaralanmaya�vedoğum�kusuruna�neden�oldu.�ABD’nin�savaş�gazileride�ilaca�maruz�kaldı.�Üreticiler�1984�yılında�180milyon�dolar�tazminat�ödemek�zorunda�kaldı.2007`den�bu�yana�Vietnamlılara�çevre�düzenlemesi�vesosyal�hizmetler�için�60�milyon�dolar�ödeyen�ABDşimdi�başlattığı�projede�2016’ya�kadar�190�dönümlükaraziyi�temizleyecek.�Bu�toplam�zehirli�alanlakıyaslanamayacak�kadar�dar�bir�alan.

** Vietnam�savaşına�katılan�askerlerin�Zippoçakmaklarından�oluşan�koleksiyondan

***�Ümit�Altıntaş�Robert�şiiri�tamamı�içinhttp://www.kizilbayrak.org/ekimgencligi/2001/50/sayfa_�19.html

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos��2012

Düzen�yargısı,�sermaye�devletinin�imza�attığı�kanlıkatliamlardan�birini�daha�örtbas�etmek�için�hareketegeçti.�

28�Mart�2006’da,�Diyarbakır’a�getirilen�gerillacenazelerini�uğurlamak�isteyen�kitle�ile�polisarasındaki�çatışmalar�sırasında�7’si�çocuk�13�kişininkatledilmesiyle�ilgili�davada�önemli�bir�gelişmeyaşandı.�

Çatışmalar�sırasında�bombaatar�mermisiylekatledilen�14�yaşındaki�Mahsun�Mızrak’ın�ölümüneilişkin�davada,�adli�emanetteki�delilindeğiştirilmesiyle�ilgili�soruşturma�başlatılırken,Mahsun�Mızrak’ın�ailesi�davaya�müdahil�olmakisteyince�Diyarbakır�Başsavcılığı�dosyaya�gizlilikkararı�koydurdu.�

13�kişiyi�katleden�polislerden�sadece�3’ühakkında,�Mahsun�Mızrak’ın�ölümüne�neden�olmaksuçlamasıyla�dava�açılmıştı.�

Diyarbakır�1.�Ağır�Ceza�Mahkemesi’nde�yapılanve�tutuksuz�3�polisin�katılmadığı�duruşmada,�Mızrakailesinin�avukatı�Barış�Yavuz,�adli�emanette�bulunanve�sanıklar�tarafından�kullanıldığı�bildirilen�3�bombaatar�ve�mermi�çekirdeğini�anımsattı.�Yavuz,�“Yapılanincelemede,�emanetteki�dosyanın�en�önemli�delilinindeğiştirildiğini�gördük.�Maktulün�kafatasındançıkarılan�bomba�atar�mermisi�yerine�av�tüfeği�fişeği

bırakılmış.�Mahkeme�bu�önemli�delili�bulmalı”�dedi.Mahkeme�heyeti,�emanetteki�en�önemli�kanıtın�nasıldeğiştirildiğinin�araştırılması�için�suç�duyurusundabulunma�kararı�aldı.�

Soruşturma�da�sır�oldu�

Yaklaşık�1�ay�önce�mahkemenin�suç�duyurusudoğrultusunda�Diyarbakır�Başsavcılığı,�adliemanetteki�kanıtın�kaybolması�ile�ilgili�soruşturmabaşlattı.�Soruşturma�kapsamında�delil�toplamayabaşlayan�savcılığa,�Mızrak’ın�ailesi�ve�avukatlarıgeçtiğimiz�hafta�başvuru�yaptı.�Aile,�davadayargılanan�sanık�polisler�ile�bu�polislere�yakın�bazıisimlerin�tanık�olarak�dinlenmesini�ve�soruşturmadahangi�aşamaya�gelindiğini�anlamak�için�dosyayıincelemeyi�talep�etti.�

Ancak�savcılık,�talepleri�değerlendireceğinibildirmesinin�hemen�ardından�mahkemeyebaşvurarak,�dosyaya�gizlilik�kararı�koydurdu.�Bunedenle�Masum�Mızrak�ailesi�ve�avukatları�dosyayıinceleyemedi.�Avukatlar,�karara�itiraz�ederken,�dahaönce�de�benzer�süreçlerden�sonra�adli�emanetten�delilçalınabildiğini�anımsattı�ve�tehlikenin�dosyayıkendilerinin�incelenmesinden�kaynaklanmayacağınıvurguladı.

Katliamı aklama seferberliği Kartal’da kundaklamagirişimi

İstanbul’un�Kartal�ilçesi�Kurfalı�Mahallesi’ndeAlevilerin�oturduğu�evlerin�işaretlenmesinin�ardındanbu�kez�de�Pir�Sultan�Abdal�Kültür�Derneği�(PSAKD)Kartal�Şubesi�Cemevi�ve�Kültür�Merkezi�sabaha�karşıkundaklanmak�istendi.�

PSAKD�Kartal�Şubesi�Başkanı�Ali�Yayık’ınaktarımlarına�göre,�binadan�yükselen�dumanları�görenmahalle�halkının�itfaiyeye�haber�vermesi�nedeniyleyangın�kısa�sürede�söndürüldü.�

Daha�önce,�Alevilerin�yoğun�olarak�yaşadığıKartal�ilçesinde�Alevilere�dönük�bir�saldırı�girişimiolmadığını�söyleyen�Yayık�şöyle�konuştu:�

“Önce�evleri�işaretlediler.�Bizim�konuyla�ilgilikınama�içeren�açıklamamızın�ardından�da�derneğikundaklamak�istediler.�Evleri�işaretlenen�ailelertedirgindi.�‘Biz�40�yıldır�komşularımızla�hiçbir�sorunolmadan�yaşıyoruz’�diyorlar.�Gerçekten�de�burada�herbölgeden�göç�eden�insanlar�var;�bugüne�kadarherhangi�bir�sıkıntı�olmadı.”�

PSAKD,�yaptığı�açıklamada,�AKP�iktidarının�etnikve�mezhepsel�farklılıkları�körükleyen�politikalarıaracılığıyla�Aleviler,�Sünniler,�Kürtler,�Türkler�veArapların�birbirlerine�düşman�edilmeye�çalışıldığınıbelirterek�Alevilerin�evlerini�işaretleyenlerinbulunmasını�talep�etmişti.

KESK’li tutsaklar için eylemKESK�İzmir�Şubeler�Platformu,�25�Ağustos�günü�Eski�Sümerbank�önünde�KESK’e�yapılan�operasyonlar

ve�tutuklamaları�protesto�etti.�“KESK�İzmir�Şubeler�Platformu”�pankartı�açılan�eylemde�basın�metnini�Eğitim�Sen�6�No’lu�Şube

Başkanı�Mehmet�Doğan�okudu.�Türkiye’nin�her�yerinde�‘özgür�bırak’�talebiyle�eylemler�yapıldığını�söyleyenDoğan,�hükümetin�bunu�duymamak�için�elinden�geleni�yaptığını�vurguladı.�KESK�olarak,�tutuklananlarserbest�bırakılıncaya�kadar�eylemlerine�devam�edeceklerini�belirtti.�Doğan,�68�KESK’linin�tutuklu�olduğunusöyleyerek�KESK�üyelerinin�‘yasal�sendikal�faaliyet’ten�tutuklandıklarını�belirtti.�KESK’in�faşizme�karşıdemokrasiyi,�emperyalizme�karşı�bağımsızlığı,�savaşa�karşı�barışı,�baskılara�karşı�özgürlüğü�savunduğunu�vesavunmaya�devam�edeceğini�vurgulayan�Doğan,�KESK’in�her�zaman�ırkçılığa,�şovenizme�karşı�emeğinbirliğini,�halkların�kardeşliğini�savunduğunu�ifade�etti.

Doğan�açıklamayı�şu�sözlerle�bitirdi:�“Bilin ki bizler, haklı mücadelemizi baskı altına almaya çalışan hertürlü hukuk dışı ve fiili uygulamalar karşısında geçmişte olduğu gibi bugün de sessiz kalmayacağız.Birbirimize daha fazla kenetlenerek bu oyunu bozacak, zulmün ve zorbalığın efendileri önünde asla boyuneğemeyeceğiz.”

Eyleme�BDSP,�İHD�ve�Kaldıraç�destek�verdi.�Kızıl Bayrak / İzmir

Alevilerden eylemliyanıt

Kartal�Çınardere�Mahallesi’nde�Alevilerin�evlerininişaretlenmesi�ve�Kartal�PSAKD’nin�sabaha�karşıkundaklanmaya�çalışılması�binlerce�işçi�ve�emekçininkatılımıyla�Kartal’da�protesto�edildi.�

PSAKD�Genel�Merkezi’nin�çağrısıyla�25�Ağustosgünü�Kartal�Ahmet�Şimşek�Koleji�önünde�toplanan�kitleyolu�tek�yönlü�trafiğe�kapatan�kitle�yürüyüşünbaşlarında�yolu�çift�yönlü�trafiğe�kapatarak�Kartal�BabaGeçidi�-�Bankalar�caddesi�ve�çay�bahçeleri�güzergahıüzerinden�sloganlar�ve�alkışlarla�yürüyen�kitle�KartalMeydanı’na�ulaştı.�

PSAKD�Genel�Merkez�Yöneticisi�Atilla�Özdemirbasın�açıklamasını�okudu.�

Özdemir,�emperyalizmin�taşeronluğunu�yapan�AKPetnik�ve�mezhepsel�farklılıkları�körükleyen�politikalarıile�Alevi�ve�Sünnile�Kürtler,�Türkler�ve�Araplarbirbirlerine�düşman�edilmeye�çalışıldığını�vurguladı.�

PSAKD’nin�çağrısıyla�örgütlenen�eyleme�çeşitli�köydernekleri�ve�BDSP’nin�de�aralarında�bulunduğu�ilericive�devrimci�kurum�ve�kitle�örgütleri�flamalarıylakatılarak�destek�verdi.�Ayrıca�evleri�işaretlenen�Sivas’ınYıldızeli�ilçesi�Yağlıdere�Köyü�Derneği�de�kendipankartlarıyla�eylemde�yerlerini�aldılar.�

Kızıl Bayrak / Kartal

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

Avni Uçar’a özgürlük!İnsan�Hakları�Derneği�(İHD)�İzmir�Şubesi�Cezaevi�Komisyonu�24�Ağustos�şube�binasında�düzenlediği

basın�toplantısıyla,�mesane�kanseri�siyasi�tutsak�Avni�Uçar’ın�özgür�bırakılması�talebiyle�başlattığıkampanyayı�duyurdu.�

Siirt�Cezaevi’nden�Aliağa/Şakran�Cezaevi’ne�sevk�ile�getirilen�Uçar’ın�hastalığı�nedeniyle�derhal�serbestbırakılması�gerektiğini�belirten�İHD�İzmir�Şubesi,�cezaevlerinde�yaşanan�hak�ihlallerini�gündeme�getirdi.�

Açıklamada�ayrıca�hasta�tutsakların�durumu�hakkında�bilgi�verildi.�Avni�Uçar’ın�ailesinin�İHD’yebaşvurusu�üzerine�başlatılan�kampanyaya�ilişkin�açıklamada,�kampanya�çerçevesinde�kart�atma�eylemleri,imza�kampanyaları,�stand�açma�ve�sokak�eylemlikleri�örgütleneceği�söylendi.�

İHD�açıklamasının�devamında�Uçar’ın�geçtiğimiz�Temmuz�ayında�Siirt’ten�sevk�edildiği,�ailesinin�iseMardin’de�yaşadığı�ve�ailenin�talebi�üzerine�Mardin’e�yakın�bir�cezaevine�sevk�edilme�talebi�olduğu�belirtildi.�

Açıklamanın�devamında�Uçar’ın�cezaevinde�ölüme�terk�edildiği�belirtilerek�bu�durumun�‘cinayet’�olduğuvurgulandı.�Açıklama�şu�sözlerle�bitirildi:�“Biz İHD olarak gerek açıklamamızın konusu olan Avi Uçar içingerekse cezaevlerinde bulunan tüm ağır hastalar için devletin yetkili organlrı nezdinde girişimlerimizisürdüreceğiz. Uçar’ın serbest bırakılması için tüm hukuki girişimleri başlatacağımızı buradan duyuruyoruz.”

Kızıl Bayrak / İzmir

Güncel30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı:�2012/02�(35)�* 31�Ağustos��2012

Metin Kurt’u uğurladıkEndüstriyel�futbola�karşı�mücadelesi�ve�spor

emekçilerinin�örgütlenmesindeki�çabalarıyla�tanınanTürkiye�Devrimci�Spor�Emekçileri�Sendikası�GenelBaşkanı�Metin�Kurt,�24�Ağustos�sabahı�yaşamınıyitirdi.�

Futbol�hayatı�boyunca�Altay,�PTT,�Galatasaray�veKayserispor�formaları�giyen�Kurt’a,�gırtlak�kanseriteşhisi�konulmuştu.�Yedikule�Göğüs�Hastanesi’ndeameliyat�olması�beklenen�64�yaşındaki�Kurt’unameliyat�masasında�kalbi�durdu�ve�Kurt�yaşamınıyitirdi.�

1948�yılında�İstanbul’da�doğan�Metin�Kurt,Altay’da�başladığı�profesyonel�kariyerine�PTT’dedevam�etti.�1970-76�arası�Galatasaray’da�forma�giyenKurt,�kariyerini�Kayserispor’da�sonlandırmıştı.�

Türkiye�futbol�tarihinin�en�önemli�isimlerindenolan�Kurt�26�Kere�A�Milli,�9�kere�21�yaş�altı,�2�kere�de18�yaş�altı�Milli�Takım�forması�giydi.

Metin�Kurt’un�ölümü�üzerine�Galatasaray�resmiweb�sitesinde�bir�açıklama�yayınlandı.�Açıklamada,“Galatasaray’ın�unutulmaz�oyuncularından�MetinKurt’un�geçirdiği�rahatsızlık�sonucu�hayatınıkaybettiğini�büyük�bir�üzüntüyle�öğrenmişbulunuyoruz”�denildi.�

Türkiye�futbol�tarihinde�ilk�‘sporcu�grevini’�yapanKurt,�1976’da�G.Saray’dayken�Türkiye�Kupası�finalinioynamaya�hak�kazanınca�vaat�edilen�10�bin�lira�priminödenmemesi�üzerine�greve�gitmişti.�

‘Antrenmana�katılmama’�şeklinde�uygulanangreve,�ünlü�futbolcular�Yasin,�Gökmen,�BüyükMehmet�de�katılmıştı.

Kurt�için�cenaze�töreni

Kurt’un�cenazesi�için�ilk�tören,�kurucusu�olduğuSpor�Emek-Sen�ve�TKP�tarafından,�Nazım�HikmetKültür�Merkezi’nde�gerçekleştirildi.�

Düzenlenen�törende�Spor�Emek-Sen�adınakonuşan�Yavuz�Karamahmutoğlu,�Metin�Kurt’unyaşamı�boyunca�emeğin�örgütlenmesi�için�mücadeleettiğini�söyledi.�Kurt’un�sporcuların�örgütlenmesi�içinelinden�gelen�her�şeyi�yaptığını�belirtenKaramahmutoğlu,�Metin�Kurt’un�söylediği�gibi“atılan�her�golün�emekçilerin�kalesine�girmemesi” içinmücadele�edeceklerini�dile�getirdi.�

Endüstriyel�futbola�karşı�mücadelesi�ve�sporemekçilerinin�örgütlenmesindeki�çabalarıyla�tanınanKurt’u�uğurlamak�için�yüzlerce�kişi�Ataşehir’dekiMimar�Sinan�Camisi’nde�toplandı.�

Kurt’u�son�yolculuğunda�ailesi,�yakınları,�eskifutbolcu�arkadaşları,�sevenleri,�Türkiye�KomünistPartisi�üyeleri,�DİSK’e�bağlı�çeşitli�sendikalarınyöneticileri�yalnız�bırakmadı.�

Kurt,�Ümraniye’deki�Hekimbaşı�Mezarlığı’ndadefnedildi.�

Devrimci�78’liler�Federasyonu,�Kenan�Evren�veTahsin�Şahinkaya’nın�yargılandığı�12�Eylül�davasınagönderilen�belgeler�ışığında�dönemin�işkencecişeflerini�açıkladı.�Dönemin�işkencecileri�arasında,Celalattin�Cerrah,�Abdulkadir�Aksu,�Hanefi�Avcı�veMehmet�Ağar�gibi�çok�sayıda�kişi�bulunuyor.�

Devrimci�78’liler�Federasyonu’nun�MülkiyelilerBirliği’nde�düzenlenen�basın�toplantısında�yapılanaçıklamada,�Ankara�12.�Ağır�Ceza�Mahkemesi’ndesüren�12�Eylül�dava�dosyasına�giren�belgelerdenyararlanılarak,�“işkencecilerin�listesinin”oluşturulduğu�belirtildi.�“Gizli,�ivedi,�kişiye�özel”ibareli�ve�“okunduktan�sonra�imhası�takdirinize�arz”dipnotlu�notların�hatırlatıldığı�açıklamada,�“O�notlardaişkencede�ölen�bir�devrimcinin�ölümüne�nasıl�kılıfhazırlandığını;�işkencecilerin�cunta�mahkemelerindenasıl�beraat�ettiğini,�nasıl�kovuşturmaya�yer�olmadığıkararlarının�verildiğini;�mızrağın�çuvala�sığmadığıanlarda�ceza�alan�işkencecilerin�nasıl�görevlerinedevam�ettiğini,�daha�sonra�nasıl�devletin�üstkademelerine�yükseldiğini;�hatta�bu�belgeler�arasındamahkemelere�ulaşmayan�ifadeleri�göreceğiz”�denildi.�

İşkence�sonucu�ölenler�hakkında�intihar,�kalpyetmezliği,�dolaşım�bozukluğu�ya�da�doğal�ölümşeklinde�raporlar�düzenlendiği�belirtilen�açıklamada,“Hazırlanan�doktor�raporlarında�işkence�görmesinde,hücreye�atılmasında�bir�sakınca�olmadığıbelirtilmektedir.�Ölüm�nedenleri�işkencecilerin�istediğişekilde�rapora�dönüştürülmüş�bazı�doktorlarlaişkenceciler�ortak�çalışmıştır.�Eğer�bu�dava�bu

belgelere�dayanarak�sürerse�olayları�darbecileringözüyle�görmüş�olur,�darbecileri�aklamanın�zeminiyaratmış�olurlar”�denildi.�

Federasyon�tarafından�hazırlanan�3�ayrı�listedetoplam�1656�kişinin�adı�yer�alıyor.�Bu�listelerde�dikkatçeken�isimlerden�öne�çıkanlar�şöyle:�“Eski�EmniyetMüdürü�Necdet�Menzir,�eski�Ordu�Valisi�KemalYazıcıoğlu,�eski�Denizli�Valisi�Recep�Yazıcıoğlu,�eskiVali�Saffet�Arıkan�Bedük,�Nevzat�Ayaz,�HayriKozakçıoğlu,�Kenan�Güven,�Cengiz�Bulut,�ReşatAkkaya,�Tevfik�Başakar,�eski�İçişleri�Bakanı�MehmetAğar.”�

Listelerde�“bazı�MİT�görevlileri�ve�muhbirleri”,“Emniyet�Genel�Müdürleri,�Emniyet�Müdürleri,�ŞubeMüdürleri,�İşkenceci�Polisler�ve�Ordu�Mensupları”,“İzmir,�İstanbul,�Kars,�Bingöl,�Şebinkarahisar,�Muş,Adana,�Trabzon,�Gaziantep,�Bursa,�Rize�Çamlıhemşin,Emniyet�Müdürlüklerindeki�İşkenciler”,“Kahramanmaraş�Emniyetinden�İşkenceci�Polis�SedatCaner’in�İtiraf�Ettiği�İşkenceciler”�ile�“Haklarındaİşkence�Yapmaktan�Dava�Açılan�AncakCezalandırılmayan�İşkencecilerden�Bazıları”�başlıklıbölümlerde�de�isimlere�yer�verildi.�

Tutuklular�üzerinde�deneyler�yaparak�kobay�olarakkullanan�doktorlar,�işkenceci�doktorlar,�işkencegörenlere�işkence�görmediğine�ilişkin�rapordüzenleyen�doktorlara�da�yer�verildi.�1982Anayasası’nı�hazırlayan�ve�idamları�onaylayandanışma�meclisi�üyeleri,�12�Eylül�hükümeti�veüyelerinin�isimleri�yer�aldı.

12 Eylül işkencecileriaçıklandı

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 12-35

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Sönmez�İş�Sarayı�Kat:�3�No:�220�Heykel/BURSA Tel:�0�(224)�220�84�92 İzmir�Cad.�Halilbey�İşhanı�D-9/13�Kızılay�/�ANKARA

Vahşi�kapitalist�düzende�bir�kadın�olarak�hayatını�sürdürebilmek�gerçekten�de�çok�zor�hale�geldi.Neredeyse�her�gün�yerel�basından�kadına�yönelik�şiddet,�taciz,�tecavüz,�ölüm�haberleri�alıyoruz.�Hatta

bazen�bizzat�tanık�oluyoruz.Her�türlü�gericilikle�hayatımızı�kuşatan�sistem�kürtaj�vs.�derken�bütünüyle�bizleri�zapturapt�altına�almaya

çalışıyor.�Öyle�ki�doğuracağımız�çocuk�sayısını�belirleyecek�kadar�ileri�bir�boyuta�taşıyor�arsızlığını.Kadını�sürekli�aşağılayan�ve�basit�gören�sistem,�bunu�topluma�öyle�bir�empoze�ediyor�ki�kadına�yönelen

her�türlü�saldırı�ve�baskı�artık�olağan�bir�şeymiş�gibi�karşılanıyor.�Gerçekten�hiçbir�şey�için�kadının�fikrisorulmuyor,�ona�danışılmıyor,�eşler�arasında�sözde�ortak�olan�konularda�kadının�ne�düşündüğüne�hiçbirşekilde�önem�verilmiyor.�Onu�çalışırken�yalnızca�sermayeyi�büyüten�ucuz�işgücü,�evinde�çocuk�bakan,çamaşır�yıkayan,�ihtiyaç�karşılayan�bir�köle�olarak�gören�gerici�egemen�zihniyet�toplumun�iliklerine�kadaryediriliyor.�Sistemin�dayattığı�bunca�şeyin�üzerine�bir�de�dinsel�gericilik�eklenince�zaten�toplumsal�yaşamdasöz�hakkı�olmayan,�her�zaman�bastırılan�kadın,�tamamen�işlevsiz�hale�getiriliyor.�Bütün�bunlar��“karamsarbir�düşünce”�değil�elbette.�Somut�yüzlerce�örnek�duruyor�karşımızda.�Yukarıda�da�belirtildiği�gibi�güngeçmiyor�ki�koca�dayağına,�namus�cinayetlerine,�tecavüze,�tacize�maruz�kalan�kadına�yönelik�haberlerduymayalım�basında.�Hepsi�de�gerçekten�tüyler�ürpertici,�akıllara�zarar�olaylar.

Tabii�ki�bunlarla�beraber�sermaye�devletini�ayrı�kefede�tutmak�haksızlık�olur!�Sözlü�hakaretlerin�yanısıra�bir�de�fiziksel�şiddete�maruz�kalan�binlerce�kadın�polise�sığınarak�kurtuluş�yolları�arıyor.�Fakat�orada�dakarşılaştığı�manzara�gördüğünden�farklı�olmuyor�ne�yazık�ki!�Hatırlanacaktır,�İzmir’de�Fevziye�Cengizisimli�bir�kadın�işkenceci�polislerin�dakikalarca�şiddetine�maruz�kalmıştı.�Güvenlik�kamerası�kayıtlarındanbasına�yansımıştı�bu�görüntüler.�Bu�işkenceyi�yapanların�gerekçesi�“polise�hakaret�ettiği�ve�yaraladığı”�idi.Bu�olayın�üzerinden�bir�süre�sonra�polise�“ailenin�korunması�ve�kadına�karşı�şiddetin�önlenmesine�dairkanun�çerçevesinde�eğitim”�verilmesi�haberi�yer�almıştı�basında,�dalga�geçer�gibi.

Bu�ve�buna�benzer�olayların�yüzlercesini�sıralayabiliriz.�Ancak�burada�görülmesi�gereken�sisteminbütünüyle�kadını�yok�saymasıdır,�çözüm�yolunun�yasalar,�polisler�vs.�olmadığıdır.�Çünkü�onların�da�kime-kimlere�hizmet�ettiği�alenen�ortadadır.

Aslında�işin�en�acı�ve�en�kötü�tarafı�emekçi�kadınların�devrimci�sınıf�bilincinden�yoksun�olmaktankaynaklı�tüm�bu�gerçekleri�kabullenmesidir.�Dinci-gericilikle,�toplumsal�baskılarla�değersizleştirilerekerkeğe�bağımlı�hale�getirilen�emekçi�kadının,�kendine�olan�güvenini�tamamen�kaybederek�hapsedildiği�buyaşam�tarzını�kabullenir�hale�gelmesidir.�“Kader”�dedikleri�gerici�söyleme�inanarak�yaşadığı�eziyetleri,hakaretleri,�dayakları�çekmek�zorunda�olduğunu�düşünmesidir�asıl�kötü�olan.

Oysa�komünist,�devrimci�bir�bilinçle�yaşam�içerisinde�yer�alan�kadın,�tüm�bu�ezilmişliğin,hiçleştirilmenin�karşısına�bambaşka�bir�direngenlikle�çıkar.�Sistemin�dayattığı,�topluma�aşıladığı�bu�kirliideolojilere�karşı�sınıf�bilincini�kuşanır.�Kendini�basit�varlık�olarak�değil�sınıfın�bir�parçası�olarak,�bir�bütünolarak�görür.�Doğallığında�mücadelesini�sınıf�kardeşi�olan�erkeklere�karşı�değil,�sömürücü�kapitalist�sistemekarşı�verir.�Gerçek�kurtuluşunun�komünizmle�olduğunun�bilincini�taşır�ve�bunun�için�mücadele�eder.

Sincan’dan bir elektronik işçisi

Özgürlük mücadelede, kurtuluş sosyalizmde!

Bu�yıl�25.’si�düzenlenen�Hamza�Baba�Festivali,�İzmir’�in�Kemalpaşa�ilçesinde�2�gün�süren�etkinliklerletamamlandı.�25�Ağustos�Cumartesi�panellerle�başlayan�festival,�26�Ağustos�pazar�günü�Özlem�Özdil’in�dearalarında�bulunduğu�sanatçıların�verdiği�konserlerle�son�buldu.�

Sınıf�devrimcileri�geçen�yıl�olduğu�gibi�bu�yıl�da�festival�alanında�standlarıyla�yerlerini�aldılar.�Sınıfdevrimcileri�tarafından�Eksen�yayıncılık�kitaplarının�tanıtımı�yapılırken�konser�alanında�da�Aleviemekçilerine�Kızıl�Bayrak�gazetesi�ulaştırıldı.�Geçen�yıla�göre�festivale�ilginin�azaldığı�gözlendi.�FestivaldeBDSP’nin�yanı�sıra�Halk�Cephesi,�Mücadele�Birliği�ve�Atılım�stand�açtı.�

Kızıl Bayrak / İzmir

İzmir’de 25. Hamza Baba Festivali

İnsan�Hakları�Derneği�(İHD)�İzmir�Şubesi,�25Ağustos�günü�kayıplar�için�eylem�gerçekleştirdi.�

Eski�Sümerbank�önünde�başlayan�eylemde“Kayıplar�belli,�failler�nerede?�İnsan�HaklarıDerneği�İzmir�Şubesi”�pankartı�açıldı.�Eylemde,kaybedilen�kişilerin�resimleri�taşındı.�Basınmetnini�İHD�Şube�Başkanı�Adnan�Kaya�okudu.Açıklamaya,�kayıpların�akıbetini�sormaya�devamettiklerini�söyleyerek�başlayan�Kaya,�bugünekadar�kayıpları�gerçekleştirenlerinyargılanmadığını�söyledi.�

İnsanların�emniyet�binalarına,�askeriyeninbinalarına,�MİT’in,�Özel�Tim’in�binalarına�giripde�hala�dışarı�çıkmadıkları�hatırlatılarak�toplumezarlara�dönen�topraklarda�hala�kayıpyakınlarının�bir�mezarının�bile�olmadığı�belirtildi.Kaya,�bu�yapılan�kayıp�eyleminde�KasımAlpsoy’un�kaybediliş�öyküsünü�anlatacaklarınısöyledi.�Kasım�Alpsoy’un�18�Mayıs�1994tarihinde�Adana’daki�evinin�polislerce�basıldığıve�bir�daha�haber�alınmadığı�ifade�edildi.�KasımAlpsoy’un�ayrıntılı�kayıp�öyküsü�anlatıldıktansonra�dönemin�Başbakanı�Tansu�Çiller’in,�İçişleriBakanı�olan�Nahit�Menteşe’nin,�Adana�ValisiNaci�Parmaksız’ın,�Emniyet�Müdürü�olanMehmet�Ağar’ın�ve�Adana�Emniyet�MüdürüRamazan�Er’in�hala�yargılanmadığı�belirtildi.Adana�Emniyet�Müdürü�Ramazan�Er’in�AKPhükümeti�dönemimde�de�Emniyet�Genel�Müdüryardımcısı�ve�Adana�Emniyet�Müdürü�olduğuvurgulandı.�Kaya,�açıklamayı�şu�sözlerle�bitirdi:“Devletin�bütün�karanlık�binaları�aydınlatılsın,karanlık�ilişkiler�Fırat’ın�doğusu�ve�batısı�olmaküzere�tümüyle�açığa�çıkartılsın.”�

Basın�açıklamasının�okunmasının�ardında�5dakikalık�oturma�eylemi�yapıldı.�Eyleme�BDSP,KESK�Şubeler�Platformu,�Kaldıraç�destek�verdi.�

Kızıl Bayrak / İzmir

“Kayıplar belli, faillernerede?”

Mücadele Postası

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 12-35