t.c. ercİyes Ünİversİtesİ eczacilik … · 1 t.c. ercİyes Ünİversİtesİ eczacilik...
TRANSCRIPT
1
T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
DOĞAL İLAÇ HAMMADDE KAYNAKLARI VE DOĞAL
KAYNAKLARIN (BİTKİLERİN) ÜLKEMİZDE
KULLANILMASINA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER
Hazırlayan
Mahmut YANGIN
Danışman
Öğr.Gör.Dr. Şengül Dilem DOĞAN
Bitirme Ödevi
Haziran 2014
KAYSERİ
2
T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
DOĞAL İLAÇ HAMMADDE KAYNAKLARI VE DOĞAL
KAYNAKLARIN (BİTKİLERİN) ÜLKEMİZDE
KULLANILMASINA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER
Hazırlayan
Mahmut YANGIN
Danışman
Öğr.Gör.Dr. Şengül Dilem DOĞAN
Bitirme Ödevi
Haziran 2014
KAYSERİ
i
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK
Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde
edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kural ve davranışların gerektirdiği gibi, bu
çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve
referans gösterdiğimi belirtirim.
Mahmut YANGIN
ii
“Doğal İlaç Hammadde Kaynakları ve Doğal Kaynakların (Bitkilerin) Ülkemizde
Kullanılmasına İlişkin Yasal Düzenlemeler”adlı Bitirme Ödevi Erciyes Üniversitesi
Lisans Üstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi’ne uygun olarak hazırlanmış ve
TEMEL BİLİMLER Anabilim Dalında Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir.
Tezi Hazırlayan
Mahmut YANGIN
Danışman
Öğr.Gör.Dr.Ş.DilemDOĞAN
Temel Bilimler Anabilim Dalı Başkanı
Doç. Dr. Nefise Nalan İMAMOĞLU ŞİRVANLI
ONAY:
Bu tezin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı’nın ….........tarih ve ……………sayılı
kararı ile onaylanmıştır.
....../…./……
Prof. Dr. Müberra KOŞAR
Dekan
iii
TEŞEKKÜR
Temel Bilimler Anabilim Dalı Başkanı ve Dekanımız Prof. Dr. Müberra KOŞAR’ a ve
bilhassa hiçbir zaman benden yardımını esirgemeyen, tezimin tüm aşamalarında bana
yardımcı olan değerli hocam Dr. Şengül Dilem Doğan’a;
Ayrıca çalışmamda emeği geçen tüm arkadaşlarıma ve benden hiçbir zaman
yardımlarını esirgemeyen değerli aileme teşekkür ederim.
Mahmut YANGIN
Kayseri, Mayıs 2014
iv
DOĞAL İLAÇ HAMMADDE KAYNAKLARI VE DOĞAL KAYNAKLARIN
(BİTKİLERİN) ÜLKEMİZDE KULLANILMASINA İLİŞKİN YASAL
DÜZENLEMELER
Mahmut YANGIN
Erciyes Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi
Bitirme Ödevi, Mayıs 2014
Danışman: Öğr.Gör. Dr. Şengül Dilem DOĞAN
ÖZET
Yeni ilaç geliştirme uzun pahalı karmaşık bir süreçtir. Son 10-15 yıl içerisinde yeni ilaç
geliştirmelerine harcanan bütçe yaklaşık bir milyar dolar olarak rapor edilmiştir. Yeni
ilaç geliştirme ve piyasaya çıkarma multidisipliner bir çalışmayı da beraberinde
getirmekte istatistik, kimya, moleküler biyoloji, ilâçbilim ve farmasötik teknoloji ile
ortak bir şekilde çalışma gerektirmektedir. Yeni ilaç geliştirme süreci zor bir
yolculuktur ve bu yolun sonunda bitiş çizgisine ulaşan çok az sayıda molekül
bulunmaktadır. Yapılan çalışmalar 10,000 tane ilaç molekülünden yalnızca 10 tanesinin
klinik aşamada test için kullanılabilir hale geldiğini gösteriyor. Bu sebepten son yıllarda
doğal kaynaklardan ilaç eldesine ilgi hızla artmaktadır. Bu çalışmamızda doğal ilaç
kaynaklarının neler olduğu ve doğal ilaç kaynaklarının büyük kısmını oluşturan
bitkilerin kullanımına ilişkin yasal mevzuatlar incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler:yeni ilaç geliştirme, doğal kaynaklardan ilaç eldesi, bitkilerden ilaç
eldesi, bitkilerin ilaç olarak kullanılmasında yasal durum.
v
THE LEGAL ARRANGEMENTS RELATED TO THE USE OF NATURAL
MEDICINE RAW MATERIALS AND NATURAL SOURCES (PLANTS) IN
OUR COUNTRY
Erciyes University, Faculty of Pharmacy
Graduation Project, May 2014
Adviser: Assist. Prof.Dr.ŞengülDilem DOĞAN
ABSTRACT
Long expensive new drug development is a complex process. To develop new drugs in the last
0- 5 years of budget spent nearly a billion dollars has been reported. New drug development and
market extraction brings a multidisciplinary study on the statistics, chemistry, molecular
biology, and pharmaceutical technology ilâçbil requires work in a collaborative manner. New
drug development process is difficult and this leads to the end of a journey reaching the finish
line are very few molecules. Studies conducted in only 0 of 0,000 drug molecules become
available for testing in clinical stage shows. For this reason, in recent years interest has been
growing rapidly to obtain drugs from natural sources. In this study, what are the sources of
natural medicine and natural medicine resources constitute a major part of the legislation on the
use of plants have been studied.
Keywords: new drug development, drug obtained from natural sources, the drug
obtained from plants, plant used as medicine, the legal situation.
vi
İÇİNDEKİLER
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK .................................................................................. i
TEŞEKKÜR ................................................................................................................... iii
ÖZET ............................................................................................................................... iv
ABSTRACT ..................................................................................................................... v
İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. vi
ŞEKİLLER LİSTESİ .................................................................................................... vii
KISALTMALAR .......................................................................................................... vii
1. GİRİŞ VE AMAÇ ....................................................................................................... 1
2. GENEL BİLGİLER .................................................................................................... 2
2.1.DOĞAL İLAÇ HAMMADDE KAYNAKLARI ................................................ 2
2.1.1. Bitkisel Kaynaklar ......................................................................................... 3
2.1.1.1 İlaç Olarak Kullanılan Bitkiler................................................................ 4
2.1.1.2. Yeni İlaç Geliştirme Çalışmalarında Bitkiler ........................................ 5
2.1.1.3.Tibbi Bitkisel Ürünler Tanımı ve Tarihçesi ............................................ 7
2.1.1.4 Bitkilerin İlaç Olarak Kullanılması ......................................................... 8
2.1.2. Hayvansal Kaynaklar ................................................................................... 16
2.1.3. Marin Bileşikler ........................................................................................... 18
2.1.4. Biyoteknolojik Ürünler ve Biyolojikler ....................................................... 20
2.1.5. Mikroorganizmalar ...................................................................................... 22
2.2 BİTKİSEL ÜRÜNLERİN ÜRETİM SÜRECİ VE YASAL DURUM ................ 24
2.2.1 Bitkisel Ürün Üretimi İçin Gerekli Belgeler ve Ruhsatlandırma ................. 26
3. SONUÇ VE TARTIŞMA .......................................................................................... 28
KAYNAKLAR .............................................................................................................. 32
ÖZ GEÇMİŞ .................................................................................................................. 39
vii
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil.1 Digoksin, Digitalislanata yapraklarından elde edilen bir kalp glikozitidir. ... 3
Şekil 2. Taxus baccata ................................................................................................. 5
Şekil 3. Kodein PapaversomniferumL.’den (Haşhaş) elde edilen güçlü analjezik
etkili bir ilaçtır. ............................................................................................... 6
Şekil 4. Panax Ginseng .............................................................................................. 12
Şekil 5. Epibatidin ekvator zehirli kurbağasından (Epipedobatestricolor ) elde edilen
morfinden 300 kez daha etkili Nn reseptörlerini bloke ederek oluşturduğu
analjezik etkili bir maddedir(59). ................................................................. 16
Şekil 6. Hyalüronik asit dermatolojide kullanılan hayvansal kaynaklı bir ilaçtır ..... 17
Şekil 7. Morina balığının karaciğerinden balık yağı eldesi yapılmaktadır(67). ........ 19
Şekil 8. Dokozahegzaenoik asit balıkyağından elde edilen bir trigliserittir,
hipertrigliseridemisi olan hastalarda ve besin desteği olarak kullanılır. ...... 20
Şekil 9. Karragenan solunum sistemindeki viral enfeksiyonlarında kullanılan bir
bileşiktir. ....................................................................................................... 20
Şekil 10. Alexander Fleming ise penicillum notatum küfünden penisilin antibiyotiği
elde etmesiyle birlikte Mikrobiyolojide yeni bir çığır açmış bir başka bilim
adamıdır. ....................................................................................................... 22
Şekil 11. Sirolimus böbrek transplantasyonunda kullanılan bir ilaçtır........................ 23
viii
KISALTMALAR
AB :Avrupa Birliği
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
ESCOP :Avrupa Bilimsel Fitoterapi Kooperatifi
FDA :Food and Drug Administration
GMP :İyi imalat uygulamaları
M.Ö :Milattan önce
OTD : Ortak teknik döküman
WHO : Dünya Sağlık örgütü
1
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Yeni ilaç geliştirme uzun pahalı karmaşık bir süreçtir. Son 10-15 yıl içerisinde yeni ilaç
geliştirmelerine harcanan bütçe yaklaşık bir milyar dolar olarak rapor edilmiştir. Yeni
ilaç geliştirme ve piyasaya çıkarma multidisipliner bir çalışmayı da beraberinde
getirmekte istatistik, kimya, moleküler biyoloji, ilâçbilim ve farmasötik teknoloji ile
ortak bir şekilde çalışma gerektirmektedir. Yeni ilaç geliştirme süreci zor bir
yolculuktur ve bu yolun sonunda bitiş çizgisine ulaşan çok az sayıda molekül
bulunmaktadır. Yapılan çalışmalar 10,000 tane ilaç molekülünden yalnızca 10 tanesinin
klinik aşamada test için kullanılabilir hale geldiğini gösteriyor. Meibohm un 2006
yılında yapmış olduğu çalışma da 1996 ve 1998 yılları arasında geliştirilen küçük
moleküllü ilaçların diğer ilaçlara oranla piyasaya çıkma olasılıklarının 4 kat daha fazla
olduğunu kaydetmiştir. Yeni ilaç moleküllerinin sentezinin uzun ve pahalı olmasından
ve bulunan moleküllerin büyük bir kısmının klinik test aşamalarından geçememesi
sonucu son yıllarda doğal kaynaklardan ilaç eldesine de ilgi hızla artmaktadı(1).
Günümüz tıbbında geleneksel sistemlere, özellikle bitkisel ilaçlarla tedaviye ilgi giderek
artmaktadır. Bu artış gelişmiş ülkelerde son 20 yılda olmuştur(2). Şu anda bitkisel
ilaçların bütün dünyadaki toplam pazar payının 2000 yılı için yaklaşık 60 milyar dolar
olduğu tahmin edilmektedir ve bunun dünyadaki yıllık ilaç pazarının yaklaşık %20’sini
oluşturmaktadır(3). Bu çalışmamızda doğal ilaç kaynaklarının neler olduğu ve doğal
ilaç kaynaklarının büyük kısmını oluşturan bitkilerin kullanımına ilişkin yasal
mevzuatlar incelenmiştir.
2
2. GENEL BİLGİLER
2.1.DOĞAL İLAÇ HAMMADDE KAYNAKLARI
Tabiat hala ilaç ya da ilaç adayı bileşikler için en önemli kaynaktır. Örn: FDA
(FoodandDrug Administration) 2009-2010 arasında onaylanan ilaçların %26’sı tabiat
kaynaklı olduğunu bildirmektedir. PNAS 2011 118 12943. Zaman alıcı ve pahalı bir
süreç. Bir bileşiğin ilaç olarak piyasaya çıkması 12-15 yıl sürer. Yaklaşık 800 milyon
dolara mal olur. Hayvan denemelerine alınan yaklaşık 10000 bileşikten 10 tanesi klinik
denemelere ulaşır. Sadece 1 tanesi piyasaya ilaç olarak çıkma şansına sahiptir(16).
Doğal kaynaklı ilaç hammaddeleri denilince genellikle önce bitkisel ilaç hammaddeleri
akla gelir. Oysa ilaçların hammadde kaynakları sadece bitkiler ile sınırlı değildir.
Bitkilerin dışında hayvansal kaynaklar, marin organizmalar, mikroorganizmalar ve
biyoteknolojik ürünler de çok önemli hammadde kaynağıdırlar(17).
Bitkiler doğal ilaç hammadde kaynağı olarak en önemli kısmı oluşturmaktadırlar.
Günümüzde bitkilerden de oldukça fazla sayıda ve kanser tedavisinde kullanılan bazı
antineoplastik ilaçlar da dahil, çok önemli ilaçlar elde edilmektedir(18).
3
2.1.1. Bitkisel Kaynaklar
Doğal ilaç hammadde kaynaklarının çok önemli kısmı bitkilerdir. Bitkilerden elde
edilen, iyi bilinen ve klinik olarak yaygın kullanılan doğal bileşikler oldukça fazladır.
Bitkilerin ilaç olarak kullanılması genellikle geleneksel kullanıma bağlı olarak ortaya
çıkmıştır(19). Tarihte kullanılan ilk ilaçlar halk ilaçlarıydı. Bunların bir kısmı
saflaştırılarak modern ilaç haline getirildi. Örneğin; haşhaş (papaversomniferum)
binlerce yıldan beri kulanılıyordu, D-tubokurarin ok zehiri olarak kullanılıyordu(20).
Ülkemizde de bu konuya önemli bir örnekte; Toprak Mahsülleri Ofisine bağlı olarak
Bolvadin/Afyonkarahisar'da faaliyet gösteren alkaloid fabrikasında kurutulmuş ve
ezilmiş haşhaş kapsülünden opiyatların (morfin, kodein ve yarı sentetik türevleri) elde
edilmesidir. Bitkilerden elde edilmiş ilaçlara örnek olarak; digoksin, papaverin, kafein,
atropin, kinidin, ergotamin örnek verilebilir(21).Tebokan isimli müstahzar
Ginkgobiloba yapraklarından elde edilen bir bitkisel ilaçtır, Alzheimer, demans, seksüel
disfonksiyon, vertigo tedavisinde kullanılır(108).
Şekil.1 Digoksin, Digitalislanata yapraklarından elde edilen bir kalp glikozitidir.
Sadece ilaç analizlerinde yeni ilaç hammaddesi aranması ve geliştirilmesi amacıyla
incelenmeye başlayan bitkiler son yıllarda görülmeye başlayan ve daha çok sonradan
4
ortaya çıkan ilaçların yan etkileri nedeniyle tekrar güncel hale gelmiştir. İlaç sanayi
gelişmiş ülkelerde bile yaygınlaşan doğal kaynaklardan sağlığı koruma fikri eyleme
dönüşmüştür. Daha sağlıklı, uzun ve kaliteli yaşamak amacıyla tekrar kullanılmaya
başlanan tıbbi bitkiler gelişmiş teknolojilerden de yararlanılarak farmasötik dozaj
şekillerinde topluma sunulmuştur.
2.1.1.1 İlaç Olarak Kullanılan Bitkiler
Ülkemizde son zamanlarda gerek yazılı ve gerekse görsel basında bitkilerden elde
edilen çeşitli ürünlerin çok çeşitli hastalıklar için önerildiği ve aktarların, neredeyse,
doktor ve eczacıların yerini aldıkları görülmektedir. 1980'li yıllarda zakkum ile başlayan
bu olay, gittikçe tehlikeli bir boyuta sürüklenmektedir(3). Bitkiler ilaç elde edilmesinde
oldukça önemli bir kaynaktır. Yine zaman zaman etkililiği, güvenliliği, kalitesi
gösterildikten ve standartizasyonu sağlandıktan sonra bitkisel ilaçlar tedavide
kullanılabilmektedir. Bugün herkesin hayatında en az bir kere kullandığı aspirinin
keşfiyle ilgili ilk gözlemler, söğüt ağacı kabuklarının ateşi düşürmesiyle yapılmıştır.
Bilimdeki gelişmelerin ışığında söğütten asetil salisilik asit (aspirinin etken maddesi)
izole edilmiş, yapısı aydınlatılarak ve tamamen sentetik olarak elde edilerek 1890
yılında insanlığın hizmetine sokulmuştur(4). Bu örnek dahi, bitkilerin ilaç elde
edilmesinde ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bitkilerden ilaç hammaddesi
elde etmeden, bitkisel ilaç haline getirilmeden, etkililiği, güvenliliği, kalitesi ve
standartizasyonuyla ilgili hiçbir çalışma yapmadan ilaç yerine kullanılması
toplumumuzda çok önemli sorunlar yaratmaktadır. Bu bağlamda "bitkilerden ilaç elde
edilmesi", "bitkisel ilaç yapılması" kavramları ile "bitkilerin ilaç olarak kullanılması"
kavramlarını çok net olarak birbirinden ayırmak gerekir. Burada akla, bitkilerin ilaç
olarak kullanılmasının hangi gerekçelerle yapıldığı gelebilir. Toplumların
özelliklerinden gelen, çeşitli gözlemlere dayanan ve hatta bilimsel bir veriden çıkılarak
ortaya çıkan bir hipotezle, bitkiler ilaç olarak kullanılmaktadır(5).
Bitkilerden etken maddelerin izole edilmesi, günümüze kadar aralıksız süre gelmiştir.
1803-1804 de Derosne ve Seguin ve 1805 de de Sertürner tarafından izole edilen
"morfin", 1868 de Nativelle tarafından elde edilen "digitalin" ilaç etken maddesi olarak
kullanılan bileşiklerdir. Günümüze kadar süren ve şüphesiz hep devam edecek olan bu
işleme en yeni örneklerden biri Taxusbaccata bitkisinden elde edilen taksol ve ondan
hazırlanan kanser ilacıdır(6).
5
Şekil 2. Taxus baccata
Kimya bilimindeki ilerlemeler sayesinde bu ve benzeri bitkisel ilaç hammaddelerinin
yanı sıra çoğu bitkisel maddeleri model almış pek çok yeni sentetik yada yarı sentetik
ilaç etken maddelerinin eldesinide sağlamıştır. Bitkiden izole edilen saf bir maddeden
değişik yöntemlerle hazırlanan yan sentetik ilaç etken maddeleri ve tamamen sentetik
olarak elde edilen ilaç etken maddeleri ile üretilen ilaçlar zamanla artış
göstermektedir(7).
2.1.1.2. Yeni İlaç Geliştirme Çalışmalarında Bitkiler
Doğal kaynakların hastalıkların tedavisinde kullanılmasıyla ilgili en eski kayıtlar Çin,
Hint ve Kuzey Afrika medeniyetlerinden kalan yazılı kaynaklara dayanır(8). 19.
yüzyılda tıbbi bitkilerin aktif maddelerinin izolasyonunun başlaması ve Fransız bilim
adamları Caventou ve Pelletier’in kınakına ağacı kabuklarından kinin elde etmesi ilaç
araştırmalarında dönüm noktası olmuştur. Bu buluşlar tabiatın yeni ilaç kaynağı olarak
görülmesine yol açmıştır(9). 2. Dünya Savaşına kadar yüksek bitkilerden çok sayıda
madde izole edilmiş ve büyük çoğunluğu klinik kullanıma sunulmuştur. Bunların
arasında Cinchonaofficinalis L. (Kınakına ağacı) kabuklarından elde edilen kinin,
PapaversomniferumL.’den (Haşhaş) elde edilen morfin ve kodein, Digitalis sp.
(Yüksükotu) yapraklarından digoksin, Solanaceae familyası bitkilerinden Atropa
belladonna L. (Güzel avratotu) yaprak ve kabuklarından elde edilen atropin ve hiyosin
yer almaktadır; bu maddeler günümüzde de klinik olarak yaygın kullanılan
maddelerdir(10).
6
Şekil 3. Kodein PapaversomniferumL.’den (Haşhaş) elde edilen güçlü analjezik etkili
bir ilaçtır.
Dünya Savaşından sonra dünyada antibiyotik dönemi başlamış ve Penicillium
sp. Cephalosporium sp. Ve Streptomyces sp. türlerinden bir seri antibakteriyel etkili
bileşik izole edilmiştir; bu bileşikler günümüzdeki antibiyotiklerin temelleridir. Savaş
sonrasında az sayıda doğal bileşik ortaya çıkarılmış, bilim adamları daha çok sentetik
ilaç hammaddelerine yönelmişlerdir(11). Multidisipliner çalışmalar neticesinde oldukça
etkili birçok sentetik ilaç klinik kullanıma sunulmuştur. Günümüzde de kimyasal sentez
yoluyla ilaç geliştirme çalışmaları hızla devam etmektedir. Sentetik ilaçların ilaç
endüstrisinde önemli payı olsa bile, doğal ilaç etken maddeleri ve bileşiklerden üretilen
ilaçlar günümüzde kullanılan ilaçların neredeyse %50’sini oluşturur(12). 1981-2006
arasında geliştirilen ilaçların %32’si doğal ya da yarı sentetiktir, ayrıca yeni geliştirilen
ilaçların %17’si de doğal ürünlerin kromoforları esas alınarak geliştirilen ilaçlardır.
Yeni ilaçların neredeyse yarısının doğal kaynakları esas alması ilaç geliştirme
çalışmalarını hızla doğaya yönlendirmektedir. Doğal kaynaklardan elde edilen ilaç
hammaddeleri ve ilgili bileşikler arasında antibakteriyel, antikanser, antikoagülan,
antiparazitik ve immunosupresan ajanlar tedavide kullanımda ilk sırada yer alır. Bu
ilaçlar ağırlıkla antialerjik ve solunum yolları ilaçları, analjezikler, kardiyovasküler
ilaçlar ve antiinfektif ajanlardır(13). Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar arasında da
doğal kaynaklı ilaçların payı oldukça büyüktür. Başta taxan grubu paclitaxel, docetaxel
ve kamptotesin türevi irinotekan ve topotekan olmak üzere dünyada satılan antikanser
ilaçların yaklaşık üçte biri doğal kaynaklı bileşiklerden oluşur; bu ilaçların 2002 yılında
pazar payı 3 milyar dolar olmuştur(14).
7
Bitkilerden ilaç etken maddesinin elde edilmesinin ötesinde, zaman zaman etken
maddeyi saf olarak değil, olası etken maddeyi de içeren bir karışım halinde (ekstre)
veya bitkilerin alkol veya eterde eriyebilen kısımlarını içeren sıvı ilaç şeklinde (tentür)
kullanılabilmeleri gündeme gelmektedir. Ayrıca ilerleyen kimyasal teknoloji ile bitki
etken maddelerine benzer yapılar sentetik olarak üretilmektedir. Bitkiler bu sayede
yalnızca kendi başlarına ilaç geliştirme çalışmaları dışında yeni moleküllerin
oluşturulmasında prototip olarak kullanılmaktadır(15).
2.1.1.3.Tibbi Bitkisel Ürünler Tanımı ve Tarihçesi
Tıbbi bitkisel ürün; etkin madde olarak yalnızca bir veya birden fazla bitkisel drogu,
bitkisel preparatı ya da bu bitkisel preparatlardan bir veya bir kaçının yer aldığı
karışımları ihtiva eden tıbbi müstahzarlardır(23).
DSÖ nün tanımına göre bitkisel ürün bir veya daha fazla bitkisel preparatı ihtiva eden,
içerisinde aktif bileşenlere ek olarak katkı maddeleri içeren müstahzarlardır. Bununla
birlikte nihai ürün veya karışım kimyasal olarak tanımlanan bileşikleri ve/veya
bitkilerden yarı sentetik yollarla elde edilmiş bir maddeyi içeriyorsa bitkisel ürün olarak
kabul edilmez(22).
Bitkilerin kullanımı insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak, çok eski dönemlere ait kayıtlar
ve belgeler olmadığı için etnobotanik (daha spesifik olarak arkeo-botanik veya paleo-
botanik) çalışmalar ve arkeolojik bulgularla, ayrıca çağımızdaki ilkel toplum ve
toplulukların davranış ve uygulamaları doğrultusunda bitkilerin kullanımı ile ilgili
sadece tahminler yapılmaktadır(24). Önceleri sadece gıda olarak kullanılan bitkiler,
daha sonra içgüdüsel, deneme yanılma yoluyla veya etraftaki hayvanların davranışları
gözlemlenerek, zaman içinde insanlar tarafından daha farklı şekillerde
değerlendirilmeye başlanmıştır(25). İnsanlar, doğadan kazanılan bilgi ve tecrübelerle,
nesilden nesile aktarılan bilgilerle “faydalı bitkilerden’’ çeşitli şekillerde yararlanmıştır:
Gıda, içecek, tatlandırıcı, korucuyu, yem, boya, kozmetik, tütsü, adak, yakacak, barınma
ve izolasyon malzemesi gibi. İnsanlar ayrıca çok çeşitli kullanımlar yanında tıbbi
amaçlarla, yani ilaç olarak günümüze dek bitkilerden faydalanmıştır ve faydalanmaya
halen devam etmektedir(26). Günümüze dek, keşfedilmiş en eski bulgular arasında
M.Ö. 50.000 yıllarına ait, Anadolu ve Mezopotamya topraklarındaki fianidar
Mağrasında bulunan Neanderthal iskeletleri ve çeşitli bitkilere ait polenler vardır.
8
Fransa’da ChauvetMağrasında ve başka mağaralarda, yaklaşık M.Ö. 30.000 yıllarına
dayanan, “Paleolitik Çağ dönemi” ar-keolojik bulguları ve kalıntıları arasında
günümüzde de kullanılan bazı tıbbi bitkilere ait fosil kalıntılar bulunmuştur. Yine
arkeolojik çalışmalar sonucunda M.Ö. 10.000’de, ilk tarımsal faaliyetlere dair arkeo-
botanik kanıtlar tespit edilmiştir(27).
Bitkilerin kullanımları ile ilgili ilk yazılı metinler arasında M.Ö. 3.500-3.000 yılları
civarında Sümerler’in çivi yazısıyla kil tabletlere işledikleri tarımsal ve tıbbi reçete
bilgileri sayılabilir. Geleneksel Çin tebabetinin kökenlerinin dayandığı iddia edilen,
M.Ö. 3.000-2.700 yıllarında yaşamış efsanevi Çin imparatoru Shennong’a ait tıbbi bitki
ve tarımı ile ilgili bilgiler daha sonraki yüz yıllarda kaleme alınıp günümüze
ulaştırılmıştır. M.Ö. 1.700’lü yıllarda Babil kralı Hammurabi, içinde tıbbi ve aromatik
bitkiler ve sağlıkla ilgili kanunların da (kodeks) bulunduğu bir yazıtı büyük bir anıt taşa
işleterek sonsuzlaştırmıştır. Yaklaşık M.Ö. 1.500 yıllarında yazıldığı düşünülen ve en az
1.000-1.500 yıl öncesinin bilgilerini içerdiği tahmin edilen Ebers papirüsleri ise,
günümüze ulaşan tıbbi ve aromatik bitkiler ile ilgili en eski ve önemli yazılı
kaynaklardandır. Aynı şekilde Hindistanda, binlerce yıllık tıbbi ve aromatik bitki
kullanımlarıyla ilgili geleneklere dayalı ve Ayurveda öğretisini içeren CharakaSamhita
ve SushrutaSamhita adlı eserlerin yaklaşık M.Ö. 100 yıllarında kaleme alınmasına
karşılık kökeninin M.Ö. 2.000 yılına dayandığı sanılmaktadır. Helenistik dönemde,
hekimliğin de piri olarak kabul edilen Hipokrat (M.Ö. 460-377) tıbbi bitkiler ile ilgili
bilgiler ve yazılı eserler bırakmıştır. Aristoteles (M.Ö. 384-322) ve öğrencisi
Theophrastus (M.Ö. 370-287)’un günümüzdeki bitki sistematiğine önemli katkıları
olmuş, bitkilerin sınıflandırılması ile ilgili çok sayıda eser kaleme almışlardır(28).
2.1.1.4 Bitkilerin İlaç Olarak Kullanılması
Günümüz tıbbında geleneksel sistemlere, özellikle bitkisel ilaçlarla tedaviye ilgi giderek
artmaktadır, bu artış gelişmiş ülkelerde son 20 yılda olmuştur. Şu anda bitkisel ilaçların
bütün dünyadaki toplam pazar payının 2000 yılı için yaklaşık 60 milyar dolar olduğu
tahmin edilmektedir ve bunun dünyadaki yıllık ilaç pazarının yaklaşık %20’sini
oluşturmaktadır(29). Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2000 yılındaki raporunda,
Avrupa, Avustralya ve Kuzey Amerika'da yaşayan insanların yaklaşık %50’sinin
alternatif destekleyici tedavi metodlarından birini kullandıklarını ve bu metodlar içinde
en çok kullanılanın da bitkisel ilaçlar olduğunu açıklanmıştır. Aynı raporda Çin'de
9
kullanılan bitkisel ilaçların, aynı ülkede total olarak kullanılan ilaçların yaklaşık %30-
50'ni bitkisel ilaçların oluşturduğu bildirilmiştir(30).
Dünyanın pek çok ülkesinde geleneksel olarak halk ilacı, gıda desteği veya bitkisel ilaç
olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır. Halk ilacı olarak kullanım, hekim ve ilaca
ulaşmanın zor olduğu Afrika, bazı Asya ve Güney Amerika ülkelerinde görülmekte ve
adeta modern tıp ile yarışmaktadır. ABD'de bitkisel ilaçlar daha çok gıda desteği
(nutrasötik) kapsamında değerlendirildiği için FDA onay ve kontrolünün dışında
tutulmuşlardır(31). Son yıllarda bu ürünlerin kontrolsüz satışından doğan ve halkın
sağlığını tehdit eder bir durumun ortaya çıkması sonucunda farmakognistler,
toksikologlar ve diğer konu ile ilgili araştırıcılar, bitkisel ilaçların yapısı, etkisi,
stabilitesi, yan etkileri konusunda çok sayıda araştırma yayınlamaya başlamışlardır(32).
Bu çabaların sonucunda bitkisel ilaçlar ve droglarla ilgili ayrıntılı monograflar (bitkisel
ürünün tanıtımı yanında kimyasal içeriği, farmakolojik etkileri, kabul edilen
endikasyonları, kontendikasyonları, yan etkileri, diğer ilaçlarla etkileşimleri, dozaj,
kalite, gereksinimleri, tavsiye edilen saklama koşulları gibi bilgileri geniş olarak ve
literatürler ışığında veren kılavuzlar) hazırlanmış ve yayımlanmıştır(33). Bitkilerin ilaç
olarak kullanıldıkları önemli bir sistem de "Avrupa Tipi Bitkisel Tedavi” dir. Bu
sistemde teşhis, modern tıp sisteminin kaideleri ile yapılır. Hastanın ayrıntılı anamnezi
ve muayenesi, gerekli laboratuvar tetkikleri yapılarak konulan teşhise göre bitkisel ilaç
kullanılır. Bu sistemde bitkisel ilaçların, bitkisel ilaç tarifine tam bir uygunluk
göstermesi gerekmektedir. Konu ile ilgili olarak Avrupa Farmakopesi, Avrupa Bilimsel
Fitoterapi Kooperatifi (ESCOP) tarafından ayrıntılı bitkisel drog monografları
yayımlanmıştır. Avrupa ülkeleri üretim tekniklerini geliştirmişler ve bitkisel ilaçlarını
İyi ilaç üretimi (GMP) kurallarına göre üretmeye başlamışlardır(34).
Geleneksel halk tedavilerinde kansere karşı kullanılan bir çok bitkisel ürünle ilgili
olarak da bilim dünyası kayıtsız kalmamış ve bu alanda da son yıllarda giderek artan
sayılarda araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. Kanser tedavisinde ilaçların etkinliğinin
sınırlı kalması nedeni ile tedavinin başarı şansının arttırılmasında bitkisel ürünler yanı
sıra diğer tamamlayıcı tedavi yöntemlerinin kullanılması konusunda son 10 yılda
giderek artan sayıda araştırmalar yapılmakta ve bu konuya büyük fonlar
ayrılmaktadır.(35). Kanser hücreleri, hayvan çalışmaları ve insanlarda yapılan kinik
çalışmalarda çeşitli bitkisel ürünlerin kansere karşı etkinlik gösterdiği saptanmıştır. Bu
10
bitkilerle ilgili araştırmalar halen devam etmektedir. Bu bitkilerden bazıları ;
Andrographis otu (Andrographispaniculata L.),Astragalus (Astragalusmembranaceus
L.), Biberiye (Rosmarinusofficinalis L.), Buğday çimi (Wheatgrass), Cezayir menekşesi
(Catharanthusroseus L.), Çemen otu (Trigonellfoenum-graecum L.) Çin kuşkonmazı
(Asparaguscochinchinensis L.) Çin melekotu (Angelicasinensis L.) Çivitotu
(IsatistinctoriaL.) Çörek otu (Nigellasativa L.), Meyankökü (Glycyrrhizaglabra L.),
Ökse otu (Viscumalbum L.), Sarı kantaron (Hypericumperforatum L.) Sarımsak
(Alliumsativum L.), Şakayık (Paeonia), Yaban mersini (Vacciniummyrtillus L.) Yeşil
çay (Camelliasinensis L.) Zencefil (Zingiberofficinale L.) Zerdeçal (Curcuma longa
L.)(36).
Tedavide sık kullanılan bazı bitkiler şunlardır; Sarıkantaron; Hypericumperforatum L.
(Sarıkantaron, binbirdelik otu) bitkisinin yaprakları ve çiçekli dal uçları hafif ve orta
şiddette depresyon rahatsızlıklarına karşı etkilidir. Bitkinin toprak üstü kısımlarının
zeytinyağı veya ayçiçek yağı içindeki maseratının yara iyileştirici etkileri de
bulunmaktadır. Sarı kantaron preparatları Almanya’da ruhsatlı ilaç ve tıbbi çay olarak
yer alır. ABD’de kuru ekstresi kapsül ve tablet formlarında, tentür ve sulu ekstreleri
besin desteği olarak kullanılmaktadır. Bitkinin toprak üstü kısımlarının sulu-alkollü
ekstresi 450-1050 mg/gün; tentürü 3-4.5 ml/gün (1:5, %60 etanol) dozlarda kullanılır. 6-
12 yaş arasındaki çocuklar için yetişkin dozlarının yarısı kullanılmalıdır. Etki en az 2
hafta kullanıldıktan sonra ortaya çıkar ve 4 haftaya kadar kuvvetlenir. Hypericum
cinsinin Türkiye bitki örtüsünde doğal olarak yetişen 82 türü kayıtlıdır. Bu cinse ait
türlerin anatomik açıdan birbirine çok benzemesi tıbbi amaçla kullanılacak doğru türün
toplanabilmesi için uzman desteğini gerekli kılmaktadır. Diğer taraftan H. perforatum
bitkisinden hazırlanan ürünlerin antidepresan ilaçlarla birlikte kullanılması durumunda
terapötik doz aşılabilir. Aşırı kullanımda derinin ışığa karşı hassas hale gelmesi veya
manik depresif bozukluklar söz konusu olabilir. Uzun süre Hypericum ekstresi kullanan
kişilerin anestezi aldıklarında hipotansif atak geçirme riski vardır. Hypericum ekstresi
taşıyan ürünlerin digoksin, kumarin tipi antikoagülanlar, bazı immünosüprasif ilaçlar
(siklosporinler), oral kontraseptifler ve bazı sitostatik ilaçlar ile etkileşerek, bu ilaçların
plazma düzeylerini düşürdüğü ya da bağırsakta P-glikoprotein (Pgp) sentezini arttırarak
çeşitli ilaçların bağırsaktan emilimini azalttığı da unutulmamalıdır(37).
11
Ginkgobiloba; Ginkgobiloba L. bitkisinin kuru yapraklarından hazırlanan standardize
ekstre (GBE) %5-7 terpeniklaktonlar (bilobalit ve gingkolit A, B, C, ve J) ile %22-25
oranında flavonoitler (kersetin ve flavon glikozitleri) yanında proantosiyanidinler,
gingkolik asit, D-glukarik asit ve çeşitli organik asitler içerir. GBE’nin reçeteli ve
reçetesiz ürünler şeklinde sunulan katı ve sıvı dozaj formları, dolaşım sistemi üzerindeki
yararlı etkilerinden dolayı başlıca beyin fonksiyonlarının bozukluğu, bunama (demans),
baş dönmesi (vertigo), ve tinnitus (kulak çınlaması) ile periferalarteriyeloklüsif
hastalığının tedavisinde güvenilir ve etkili bir bitkisel ilaç olarak kullanılmaktadır.
Ginkgobiloba kuru ekstresinin önerilen kullanım dozu (katı ve sıvı formlarda) 120-240
mg/gün olarak belirlenmiştir. Tedavi süresi belirtilerin şiddetine bağlıdır ve kronik
hastalıklarda en az 6-8 hafta kullanılma gereği vardır. Bitkinin kök ekstresinin genç ve
sağlıklı kişilerde hafıza gelişimine çok önemli bir katkı sağlamadığı bilimsel
çalışmalarla gösterilmiştir. Buna karşılık ülkemizde özellikle çay formunda hazırlanan
Ginkgo ürünleri “hafıza gelişimine yardımcı olacağı” yönündeki ifadeler ile özellikle
üniversite sınavları dönemlerinde gençleri hedef alarak pazarlanmaktadır. Oysa etkili
grubu oluşturan terpeniklaktonlar kimyasal yapıları gereği suda çözünmezler.
Ginkobiloba yaprak ekstresinden hazırlanan bitkisel ilaçları kullanan hastalar, Sağlık
Bakanlığı denetimlerine tabi olmadan hazırlanan bazı Ginkgo preparatlarını kendi
kullandıkları ilaçlarla eşdeğer kabul edip kullanma yoluna gidebilmektedirler. Fakat
Türkiye’de satılan bazı Ginkgo preparatları üzerinde yapılan karşılaştırmalı
fitoeşdeğerlik çalışmalarında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığ (eski adı Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı) tarafından izin verilen ürünlerin bileşimlerinde beyan edilen
miktarlarda etken madde bulunmadığı; ürünlerin içerisine aslında bitkinin doğal
yapısında bulunmayan bir flavonoit bileşiğinin (rutin) katılarak standardize edilmiş gibi
gösterildiği belirtilmiştir. Bu ürünlerin bazılarının ABD kaynaklı olması da “yabancı
kaynaklı ürünler daha güvenilirdir” gibi bir iddianın her zaman geçerli olmadığını
göstermesi açısından ilginçtir. Bu çalışmada Sağlık Bakanlığı tarafından izin verilen
ürünlerin tamamı istenen kalite standartlarına uygun bulunmuştur. Diğer taraftan
Gingkobiloba ürünleri ACE inhibitörleri, kalsiyum kanal blokörleri, b-blokörler ve
antikoagülan ilaçlar ile etkileştiklerinden; Ginkgo preparatları bu tip ilaçlarla birlikte
kullanılırken çok dikkatli olunmalıdır(38).
12
Kore Ginsengi; Panax ginseng C. A. Meyer (Kore Ginsengi) bitkisinin kökleri
“ginseng” adlı droğu verir. Drog, Çin tıbbında enerji sağlayıcı ve tonik olarak kullanılır.
Droğun etkilerinden sorumlu olan bileşikler ginsenozitler (panaksozitler) olarak
adlandırılan triterpeniksaponin bileşikleridir. Bu bileşiklerin bir bölümü (20(S)-
protopanaxadiol türevleri) MSS üzerinde baskılayıcı özellik gösterirken; bir bölümü de
(20(S)- protopanaxatriol türevleri) MSS üzerinde uyarıcı etki yaparlar. Örneğin MSS
baskılayıcı özellikteki Rb1 adlı bileşik kalb fonksiyonlarını yatıştırıcı etki yaparak,
yükselmiş tansiyonu düşürürken, MSS uyarıcı etkisi olan Rg1 düşük tansiyonu normal
değerlere getirir. Bu özelliğinden ötürü Ginseng “vücudun neye ihtiyacı varsa onu
yapar” diye bilinen bir drogtur. Esasen zihinsel ve fiziksel kapasitenin arttırılması ve
adaptojenik etkilerinden yararlanmak üzere kullanılan bu drog, diyabetik hastalarda kan
şekerinin düzenlenmesi, erektil disfonksiyonlu olgularda fonksiyonu arttırmak ve
libidonun arttırılması amaçlarıyla da kullanılmaktadır(39).
Şekil 4. Panax Ginseng
Yüzyıllardan beri bitkiler çeşitli hastalıkların, enteritlerin tedavisinde tıbbi amaçlı olarak
kullanılmıştır. Uçucu yağlar, bileşenleri farklı olan kompleks karışımlar olduklarından,
biyolojik etkileri yönünden de farklılık gösterirler. Etken maddelere göre etkileri
değişmekle birlikte pek çok uçucu yağ; antimikrobiyal, karminatif, koloretik, sedatif,
diüretik, antispazmodik gibi etkilere sahiptir. Yeşil çay ekstraktının %60’dan fazla,
biber, havuç ve ıspanak ekstraktlarının ise %40-60 oranında antimutajenik etkiye sahip
oldukları belirtilmiştir (40). Bununla beraber uçucu yağların bazı yan etkileri de
bulunmaktadır. Sarmısak, tarçın, köri, hardal, fesleğen, zencefil ve diğer bazı bitkiler
13
antimikrobiyal özellikler gösterdikleri belirtilmektedir. Ayrıca, aromatik bitkilerin
uçucu yağı, ki bunların çoğu Labiatae familyasına ait olup, antimikrobiyal aktiviteye
sahip oldukları gösterilmiştir. Örneğin, fesleğen, defne, karanfil, kekik ve biberiyenin
uçucu yağının L. monocytogenes ve diğer patojenlere karşı bakterisidal aktivite
gösterdiği bulunmuştur. İnsanlar bu tür bitkileri doğadan toplayarak veya satın alarak,
değişik amaç ve şekillerde kullanmaktadırlar (41). Çin sarımsağı ve Çin tarçını’nın et,
süt ve meyve sularının depolanması sırasında Escherichiacoli ve diğer bakterilerin
sayısını indirdiği bulunmuştur, nane, kimyon, rezene ve defne uçucu yağlarının
Escherichiacoli, Staphylococcusaureus, Pseudomonasaeruginosa, Proteusvulgaris,
Bacillussubtilis’i engellediğini belirtmişlerdir. Yarnell ve Abascal sıtma hastalığında
kullanılan ilaçlara karşı gelişen dirençliliği yok etmede ve ayrıca, sıtma hastalığının
tedavisinde Cinchonaspp, Artemisiaannua, Artemisiaabsinthium, Artemisiavulgaris,
Cochlospermumplanchonii, Cochlospermumtinctorium, Jatrophacurcas,
Gossypiumhirsutum Euphorbialateri flora Khayagrandifolia gibi bitkilerin
kullanılmasını önermişlerdir(42). Acevedo ve ark, Lepechiniacaulescens’ in anti
Vibriocholerae aktivitesi gösterdiğini belirtmişlerdir(43). Helicobacterpylori, gastrik
mukozada kolonize olan Gram negatif, sarmal şekilli, mikroaerofilik bir bakteridir (44).
İnsanlarda gastroduodenal hastalıklarından sorumlu en önemli patojenlerinden birisidir.
Gastroduodenalhastalıkları geliştiren H. pylori’nin yok edilmesinde antibiyotiklerin
kullanılması, bu antibiyotiklere karşı hızlı bir şekilde dirençlilik kazanmalarına yol
açmıştır. Bundan dolayı in vitro ve in vivo denenen bazı uçucu yağların etkisi
araştırıldığında; in vitro olarak yağların %1’lik konsantrasyonda kullanıldığında H.
pylori’nin çoğalmasını tamamen inhibe ettiği bulunmuştur. Örneğin
Cymbopogoncitratus (lemongrass) ve Lippiacitriodora (lemonverbena) uçucu yağlarının
% 0.01’lik konsantrasyonda pH4.0 ve 5.0’da H. pylori’ye karşı bakterisidal etki
gösterdiği bulunmuştur. Farelerde yapılan in vivo çalışmalarda ise, Limon otu ile
muamele edilen farelerin midesindeki H. pylori’nin yoğunluğu, muamele edilmeyenlere
oranla önemli derecede düşüş olmuştur. Bu çalışma ile H. pylori ye karşı dirençlilik
gelişimini önlemede uçucu yağların kullanılabileceğini, yeni ve güvenli bir anti-H.
pylori ajan olabileceği ileri sürülmüştür (45). Leal-Cardoso ve Fonteles bitkilerin uçucu
yağlarının antimikrobiyal etkileri üzerinde geniş bir araştırma yapmışlardır(46).
Çalışmada uçucu yağların farmakolojik ve terapötik etkilerini incelemiş, özellikle kas
kontraksiyonunda uçucu yağların etkilerinin olduğunu belirtmişlerdir. Bir çalışmada İç
14
Anadolu Bölgesi’nde 41 drogdan oluşan 35 halk ilacının hemoroid tedavisinde
kullanıldığını, bunlardan 36 adedinin bitkisel, 5 adedinin ise hayvansal kaynaklı
olduğunu belirlemiştir(47). İlisulu, İlaç ve Baharat Bitkileri adlı yayınında ulusal
ekonomiye, halkın sağlık ve beslenmesinde, aynı zamanda endüstride önemli yer tutan
ilaç, baharat ve keyif bitkilerinin alfabetik bir düzende tanıtımı, özellikleri,
yararlanılması, etken maddeleri, drogları, ekonomik değeri, yayılış alanları ve tarıma
alınma olanakları konularında temel bilgiler vermiştir(48). Çukurova Bölgesinde doğal
olarak bulunan tıbbi ve çeşitli amaçlarla kullanılan 224 cins ve 1012 tür bitkinin
bulunduğunu tespit etmiştir(49). 244 bitkiden ilaç olarak, bunun yanı sıra 26’sının boya,
16’sının insektisit, 43’ünün sebze olarak, 8’inin hayvan hastalıklarında, 32’sinin uçucu
yağ ve sabit yağından, 14’ünün reçine ve zamkından yararlanıldığını belirtmiştir. Bir
çalışmada 66 tür bitkiden yörede halk ilacı olarak yaralanıldığı, bu bitkilerden en çok
ağrı kesici, diüretik, taş düşürücü, mide ve bağırsak gazlarını giderici, ülser, hemoroid,
romatizma, ve soğuk algınlığı tedavilerinde yararlanıldığını saptamışlardır(50). Gediz
(Kütahya) çevresinde halk ilacı olarak kullanılan bitkileri araştırmışlar, 6 familyaya ait 9
türden 11 yöresel kullanım belirlemişler; bunlardan 4’ü solunum sistemi hastalıkları
(sinüzit, öksürük, soğuk algınlığı), 3’ü sindirim sistemi hastalıkları (midede şişkinlik,
karın ağrısı, iltihaplanmalar), 2’si dolaşım sistemi hastalıkları (damar tıkanıklığı), 1’i
diyabet, 1’i sıtma ve 1’inin teskin edici olarak kullanıldığını bulmuşlardır(51).
Anadolu’da halk arasında sıklıkla tüketilen, yenilebilen yabani bitkilerin kullanış
amaçlarını araştırmışlardır. Araştırmayı Anadolu’nun 14 il, ilçe ve köylerinde bulunan
2246 kişi üzerinde gerçekleştirmişlerdir. Çalışmada kaynak kişilerle görüşerek yüz yüze
anket yöntemi ile bilgi almışlardır. Bitkinin hangi kısmının, hangi amaçlarla (gıda, ilaç,
vd.) kullanıldığı ve tedavi amacıyla kullanılması durumunda ise ne şekilde hazırlanarak
(dekoksiyon, infüzyon, lapa veya merhemi, kuru veya taze formu şeklinde) hangi etkiyi
elde etmek amacıyla kullanıldığını sorgulayarak kaydetmişlerdir. Tüketildiği belirlenen
yabani bitkileri usulüne uygun şekilde toplayarak, herbaryummetaryalleri hazırlanıp
bilimsel adlandırmasını yapmışlardır(52). Bodrum yöresinde halk tıbbında yararlanılan
bitkileri araştırmış, 350’yi aşkın yararlı bitki arasında 92’si doğal, 24’ü yetiştirilen
toplam 116 bitkinin tedavide kullanımını saptamıştır(53). Anadolu’da diş ve diş eti ile
ilgili hastalıkların tedavisinde halk arasında yaygın olarak kullanılan bitkiler, kullanım
şekilleri ve bitkisel özelliklerini araştırmışlardır. Bazı bitkiler tedavi etkinliklerini
kanıtlamış olsa bile, halk arasında yaygın kullanımlarına rağmen; klinik araştırmalarda
15
etkisiz bulunan birçok bitkisel ilacın da var olduğunu belirtmişlerdir. Bu çalışmada halk
arasındaki tabirleri ile diş ağrısı, diş absesi, diş çürümesi, dişeti kanaması, dişeti iltihabı
ve dişlerin beyazlatılması amaçlarıyla yaklaşık 20 ayrı bitkinin beraber ya da ayrı ayrı
kullanıldığını tespit etmişlerdir. Diş hekimliği alanında bitkisel ekstreler kullanılarak
yapılmış olan çalışmalarda ise genellikle gargara formlarının kullanılmış ve başarılı
sonuçlar elde edilmiş olduğunu belirtmişlerdir. Türkiye’de nesillerdir kullanılmakta
olan bitkilerden elde edilebilecek faydaları reddetmek yerine, rastgele kontrollü
çalışmalarla bu yöresel reçetelerin doğruluk paylarının araştırılmasını ve başarılı
sonuçların yeni preparatların üretilmesinde kullanılmasının daha doğru olacağını
öngörmüşlerdir(58). Tekirdağ ve çevresindeki aktarlarda satılan bazı bitkiler ve
kullanım özelliklerini araştırmışlardır. En çok kullanıma sahip olan 32 familyaya ait 40
türün kullanım alanlarını belirlemişlerdir(54). Halk Arasında Hemoroit Tedavisinde
Kullanılan Bitkiler adlı çalışmada hemoroit şikayetlerinde halk ilacı olarak kullanılan
bitkilerin Latince ve yöresel adları, familyaları, kullanılan kısımları, kullanılış şekilleri,
kullanıldıkları yöreler verilmiştir. Ülkemizde hemoroit tedavisinde kullanılan 46
familyaya ait 84 cinsin bulunduğunu tespit etmişlerdir. Bu bitkilerin bazılarının
hemoroit tedavisinde kullanılan ilaçlarla benzer aktivitelere sahip olması dikkat
çekicidir(55).
Bitkiler üzerindeki bir başka çalışma da quorumsensing (çevreyi algılama sistemi)
inhibitörleri üzerine olan çalışmadır. İlaç sanayinde öncül hammadde oluşturan pek çok
bileşik bitkilerden elde edilmektedir. Bitkiler ve bitkisel ilaç hammaddeleri reçeteli
ilaçların %25’ine yakınını oluşturmaktadır. Buna bağlı olarak QS inhibisyonu gösteren
bileşiklerin bitkilerde araştırılması önemli bir yaklaşımdır. Yapılan genel taramalarda
nadir bulunan bitki türlerinde, tıbbi bitkilerde ve kestane balında anti-QS aktivite
olduğu gösterilmiştir. Güney Florida orijinli tıbbi bitkilerde anti-QS açısından bir
tarama yapılmış ve 50 bitki türünden altısında anti-QS aktivitesi saptanmıştır. Ayrıca,
Medicagosativa, vanilya, sarmısak, ülkemiz kökenli Scorzonerasandrasica, Ananas
comosus, Musa paradiciaca, Manilkarazapota ve Ocimumsanctum, Sonchusoleraceus ve
Laurusnobilis’deQS’i baskılayan bileşiklerin olduğu belirlenmiştir (61). Yine dokuz
tıbbi bitkinin esansiyel yağları ile yapılan bir çalışmada gül (Rosadamascena L.),
lavanta (Lavandulaangustifolia L.), turnagagası (Geraniumrobertianum L.) ve biberiye
16
(Rosmarinusofficinalis L.) esansiyel yağlarında QS inhibisyon potansiyeli gösterilmiştir
(56).
Doğal kaynaklı ilaçların yapılarını değiştirmek veya taklit etmek suretiyle ilaç
geliştirilmesi de yapılmaktadır. Yapı değiştirmede, örneğin skopolamin tersiyer amin
yapılı bitkisel kaynaklı bir ilaçtır, bu bileşikte azot atomuna bir butil radikali sokulmak
suretiyle elde edilen yeni bileşik N-butilskopolaminin yapılan çalışmalarda yan etki
göstermediği bulunmuştur. Parasempatolitik olarak daha yüksek dozda kullanılabilir ve
daha etkin bir ilaçtır. Taklit etmede ise örneğin ilk lokalanestezik doğal kaynaklı
kokainin (erythroxyloncoca yaprakları) yapısının taklit edilmesiyle prokain ve benzeri
lokalanestezikler elde edilmiştir(57).
2.1.2. Hayvansal Kaynaklar
Türkiye’nin Doğal ilaç kaynalarından biriside hayvansal kaynaklardır. İnsan
fizyolojisinin ve patolojisinin izlendiği çalışmalarda pek çok biyolojik molekül ve
fonksiyonları keşfedilmiştir. Bu tip ürünlerin vücutta çok kuvvetli biyolojik etkileri
olması nedeniyle, eksiklikleri veya fazlalıkları ciddi patolojik problemlere sebep
olmaktadır. Adrenalin, insülin, östrojen, hidrokortizon gibi hormonlar ve
prostaglandinler fizyolojik etkileri ile ilgili pek çok hastalığın tedavisinde kullanılır(64).
Bu tip insan kaynaklı biyokimyasallar ve bunların analoglarının yanında, çeşitli
hayvanlardan elde edilen etkili bileşikler atlanmamalıdır. Bunların başında Ekvator
zehirli kurbağasından (Epipedobatestricolor ) elde edilen epibatidin gelir. Bu madde
morfinden 300 kez daha etkili olup, yapı-aktivitesine ilişkin çalışmalar hızla devam
etmektedir. Brezilya engereğinin (Bothropsjararaca ) venomundan elde edilen Teprotit
isimli kuvvetli ACE inhibitörü başka bir örnekdir. Bu bileşik yılanın zehrinin ısırıktan
kısa süre sonra ani ve güçlü tansiyon düşüklüğüne sebep olması sonucunda tespit
edilmiştir(58).
Şekil 5. Epibatidin ekvator zehirli kurbağasından (Epipedobatestricolor ) elde edilen
morfinden 300 kez daha etkili Nn reseptörlerini bloke ederek oluşturduğu analjezik
etkili bir maddedir(59).
17
Hayvansal kaynaklardan önemli bir bileşik ise hyalüronik asittir. Hyalüronik asit
özellikle bağ dokusunun ekstrasellülermatriksinde bulunan, yüksek molekül ağırlıklı,
negatif yüklü lineer bir polisakkarittir. Kimyasal olarak, glikozaminoglikan adı verilen,
bağ dokusu proteinleri grubunun en basit ve sülfat içermeyen tek üyesidir(60). Gözün
vitröz sıvısında, hyalin kıkırdakta, eklem sıvısında, dermis ve epidermisde yer
almaktadır. Diğer doğal ve sentetik polimerlere göre çok daha fazla su tutma
kapasitesine sahiptir. Hyalüronik asit, dokuların hidrasyonu ve nemlenmesinde,
dokulardan madde geçişinde, hücrelerin hareketinde ve farklılaşmasında önemli rol
oynamaktadır(67). Bu nedenle ortopedi, romatoloji, oftalmoloji, dermatoloji ve
kozmetolojide kullanılmaktadır. Hyalüronik asit ya hayvansal kaynaklardan ya da
bakteriden fermentasyon ve doğrudan izolasyon yöntemleriyle elde edilmektedir.
Hyalüronik asit derinin hem dermis hem de epidermis tabakasında bulunmaktadır(61).
Şekil 6. Hyalüronik asit dermatolojide kullanılan hayvansal kaynaklı bir ilaçtır
Hyaluronikasitin yara iyileşmesinde olumlu etkilerinin olduğu bilinmektedir.
Hyaluronik asit kozmetik amaçla yaşlanmaya bağlı kırışıklıkları azaltmak için dolgu
maddesi olarak ve nemlendirici etkisi nedeniyle cilt bakım ürünlerinde
kullanılmaktadır(62).Hiyalüronik asit, tekrarlayan sodyum glukuronat-N-
asetilglukozamindisakkarit birimlerinden oluşan glikozaminoglikan grubundan doğal
bir polisakkarittir. Vücuttaki dokularda ve intraselüler sıvılarda yaygın olarak bulunur
ve sinoviyalmembrandaki spesifik hücreler tarafından salgılanır. Hiyaluronik asit
derinin esnekliğini ve yırtılmaya karşı direncini artırır. Fibroblastların gelişmesi ve
dolayısıyla kollajen ve elastik liflerin arttırılmasının yanında derinin hidrasyonunun
18
desteklenmesi derinin korunması sağlar. Bu nedenle hiyalüronik asit içeren kremler
özellikle hamilelik sırasında ciltte stria gelişimine karşı koruyucu olarak kullanılır.
Kolona etkin madde taşıyıcı sistemlerin hazırlanmasında hayvansal kaynaklı bileşikler
kullanılmaktadır. Ayrıca hayvansal kaynakların hormon hazırlanması, serumların
hazırlanması, aşıların üretiminde kullanılmaktadır(63).İnaktiveinfluenza(grip) aşısı (tam
virüs) civciv yumurta embriyolarının allantoik boşluğunda kültürü yapılır.
2.1.3. Marin Bileşikler
Deniz ürünleri insanlık tarihi kadar eski bir parçasıdır insan diyetinin. Hatta bazı
ülkelerde insanların hayatta kalmasını sağlayan ana besin kaynaklarıdır. Ülkemiz ve
diğer birçok ülkede ise deniz ürünleri tüketimi hedeflenen besinsel faydaları sağlamadan
çok uzaktır. Bu ürünleri tüketicilere en sağlıklı ve hijyenik, en üstün kalitede ve en
ekonomik şekilde ulaştırmak ve fonksiyonel gıda özelliklerini tüketicilere tanıtmak
birincil dereceli bir konudur(64). Normal insan beslenme fizyolojisinde deniz ürünleri,
yüksek kalitede protein sağlama, doyurma ve tok tutma, esansiyel yağ asitlerinin temel
kaynağı olma özelliklerine sahiptir. Aslında deniz ürünleri bu temel işlevlerine ilaveten,
son yıllarda çok önem kazanan ve yeni bir sektör olarak ortaya çıkan ‘fonksiyonel gıda’
kavramında da ana bir grubu oluşturmaktadır. Buna göre, bir gıdanın fonksiyonel olarak
tanımlanması için ‘besleyici etkisinin yanı sıra bir veya daha fazla bileşene bağlı sağlığı
koruyucu, düzeltici ve/veya hastalık riskini azaltıcı etki gösterebilmesi ve bu etkinin
bilimsel ve klinik olarak kanıtlanması’ gereklidir. Bilimsel çalışmalar ve medyanın
katkısıyla artık deniz ürünlerinin besinsel, sağlığı koruyucu ve tedavi edici etkileri
tüketiciler tarafından daha fazla anlaşılmasıyla, deniz ürünleri kaynaklı fonksiyonel
ürünlerin ticari olarak yaygın üretimi şuanda içinde bulunulan aşamayı göstermektedir.
Aynı zamanda bu konularda artan bir ilgiyle yeni bilimsel çalışmalarda yapılmaktadır.
İnsan gıdası olarak tüketilen veya tüketilmeyen deniz canlıları, fonksiyonel deniz
ürünleri için kullanılan kaynaklardır. Özellikle, deniz ürünleri işleme yan ürünleri,
ekonomik önemde ve değerlendirilmesi hem çevre hem de verimlilik açısından son
derece önemli kaynaklardır(65).
Deniz ürünleri kaynaklı enzimler reaksiyon spesifisiteleri çok yüksek olan ve çok etken
biyokatalizörlerdir. Canlıların yaşamsal fonksiyonları hücrelerindeki enzimlere bağlıdır.
Bu önemli biyomoleküller fonksiyonel gıda üretiminde, analitik biyokimyada, tıp ve
19
ecza sanayinde, deri ve kâğıt işleme gibi çok faklı alanlarda kullanılırlar. Bugün 500
civarında ticari enzim bulunmaktadırve bu sayı özel enzimlerin üretilmesiyle
artmaktadır. 1998 yılında ticari enzimlerin satış değeri 1,5 milyar $ kadardır. Deniz
ürünleri atıkları ve çok farklı türleri olan deniz canlıları farklı yapısal ve katalitik
özelliklerde yüzlerce enzimin kaynağıdırlar. Saflaştırılmış enzim preparatları
biyokimyasal araştırma ajanları, fonksiyonel gıda katkıları ve ilaç olarak yaygın
kullanım bulmuşlardır. Deniz canlılarından en fazla sisteinhidrolaz familyası hidrolaz
enzimleri, amidazlar, kitinaz, galaktosidaz, mannosidaz, aldolaz, hiyalurunoglukosidaz,
karnosinaz, trimetilamin oksit demetilaz, thiaminaz, laktatdehidrojenaz, pepsin, tripsin,
alkalin fosfataz, argininkinazgibienzimler üretilmektedir. Genel olarak, deniz ürünleri
enzimleri, deniz ürünleri işleme atıkları ve atık suları ve/veya deniz canlıları veya
mikroorganizmalarından su veya solventekstraksiyonu, fraksinasyon, kromatografik
saflaştırmalar, kurutma, enkapsülasyon gibi işlemlerle üretilmektedir(66).
Şekil 7. Morina balığının karaciğerinden balık yağı eldesi yapılmaktadır(67).
Deniz ürünleri fonksiyonel gıda maddesi ve hammaddelerinin en önemli kaynaklarıdır.
Balık ve balık karaciğer yağları, omega-3 yağ asitleri, eikosapentaenoik(EPA) ve
dokosahekzaenoik (DHA) asitlerin ana kaynağıdır. Balık yağları ispatlanmış
fonksiyonel özellikleriyle gıda ve ecza sektöründe kullanılan en yaygın fonksiyonel
ürünlerdir. Çok çeşitli deniz canlılarından elde edilen ticari enzimlerin
(trimetilaminoksitdemetilaz, thiaminaz, karnosinaz, tripsinv.b.) hem kaynakları hem de
kullanım alanları spesifiktir. Biyoklinik kimya ve organik sentez sektörü ile gıda, kağıt,
ecza gibi sektörlerde bu enzimler çok kıymetli ürünlerdir. Bunun yanında protaminler,
20
holotoksinler,okadaik asit, manolit, squalamin gibi yüzlerce biyoaktif molekülün yegane
kaynakları deniz ürünleridir. Bu ürünlerden bazısıfonksiyonel gıda katkı maddesi olarak
kullanılırken, çoğunluğu direkt ilaç yapımında kullanılmaktadır(67).
Şekil 8. Dokozahegzaenoik asit balıkyağından elde edilen bir trigliserittir,
hipertrigliseridemisi olan hastalarda ve besin desteği olarak kullanılır.
Agar, karagenan, kitin, kitosan, jelatin ve benzerleri gıda ve gıda ambalaj sektöründe
yaygın kullanılırlar ve ispatlanmış fonksiyonel ürün özellikleri vardır.Ayrıca deniz
ürünleri kaynaklı vitaminler (özellikle A ve D vitaminleri), renk maddeleri, mikroalg ve
spirulina ürünleri, protein izolatları ve aroma hammaddeleri diğer kıymetli fonksiyonel
ürünlerdir(68).
Şekil 9. Karragenan solunum sistemindeki viral enfeksiyonlarında kullanılan bir
bileşiktir.
2.1.4. Biyoteknolojik Ürünler ve Biyolojikler
Son yıllarda genomik (bir organizmadaki tüm genlerin incelenmesi) ve proteomik
(protein profillerinin sistematik analizi) gibi yeni gelişen bilimlerle, ilaç
geliştirilmesinde büyük aşamalar gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Yöntemsel olarak,
sağlam ve hastalıklı hücre proteomları ve genomları karşılaştırılmakta ve buna dayalı
olarak hedef protein veya genlerin belirlenmesi işlemi öncelikle saptanmaktadır. Daha
21
sonraki aşama ise, bu hedefe yönelik ilaç molekülünün bulunmasıdır. Son dönemde
geliştirilen ilaçlar hastalığı yenmek için insan vücudundaki proteinler ve vücut
tarafından üretilen diğer maddeler (örn. antikorlar) kullanılarak üretilen ilaçlardır. Bu
tür ilaçlar, biyoteknolojik ilaç olarak tanımlanırlar(69). Günümüzdeki gelişim çizgisi
içinde bu ilaçlar kanser, diyabet, hemofili, kalp hastalıkları, bulaşıcı hastalıklar, multiple
skleroz, romatoidartrit ve sistik fibrozis tedavisinde kullanılmaktadır. Biyoteknolojik
ürünlerin geliştirilmesi daha etkili ve daha az yan etkili ilaçların bulunmasına olanak
sağlamaktadır. Ayrıca, örneğin diyabet tedavisinde insülin, kanserli hastalarda
eritropoetin gibi bazı hastalıklarda yeterli miktarlarda bulunması mümkün olmayan
insan proteinlerinin büyük miktarlarda üretimi sağlanabilmektedir(70).
OMALIZUMAD, allerjik astımın tedavisinde kullanılmaya başlanan yeni bir
biyoteknoloji ürünü ilaçtır. Amerika’da satışa sunulmuştur(71).Omalizumab (rhuMAb-
E25) immünoglobulin E (IgE)'ye karşı üretilen ilk monoklonal antikordur. Astım
tedavisinde kullanılması hedeflenen ilk biyolojik ilaçtır. IgE'ye karşı spesifik
monoklonal bir antikor olan omalizumab orta-şiddetli alerjik astımın (örneğin, polen,
küf, toz akarları, evcil hayvanların tüy ve döküntüleri gibi tetikleyici ajanlara alerjik
yanıtlarla tetiklenen astım) tedavisinde kullanılır. Klinik araştırmalarda, hastaların
tedavi rejimine omalizumab'ın dahil edilmesi plasebo ile kıyaslandığında astım
alevlenmelerinin sıklığını azaltmış ve tedavi gören hastalarda inhalekortikosteroid
kullanımını azaltan veya bütünüyle bırakabilen hastaların sayısı tedavi görmeyenlere
kıyasla artmıştır. Omalizumab mevsimsel ve perennial alerjik rinit, alerjik dermatit ve
yerfıstığı alerjisine karşı araştırılmaktadır. Omalziumab (Xolair®), Avustralya'da
Temmuz 2002 ve ABD'de Temmuz 2003'te 12 yaş ve üzerindeki hastalarda
inhalekortikosteriod tedavisine rağmen alerjik astımı yeteri kadar kontrol altına
alınamayan hastalarda kullanılmak üzere onaylanmıştır(72).
Türkiye ilaç piyasasında hâli hazırda 167 adet ruhsatlı biyoteknolojik ilaç mevcuttur.
Bunlar ATC kodlarına göre sınıflandırıldığında ürünlerin %27'sinin B-Kan ve Kan
Yapıcı Organlar grubunda, %25'inin L-Antineoplastik ve İmmünomodülatör Ajanlar
grubunda yer aldığı tespit edilmiştir. Ruhsat sahibine göre sınıflandırıldığında ürünlerin
%13'ü NovoNordisk ve %14'ü Roche firmalarına aittir. Üretim yerlerine göre
sınıflandırıldığında ürünlerin %22'si Almanya ve %13'ü Danimarka'da üretilmektedir.
Ruhsat tarihlerine göre sınıflandırıldığında en fazla biyoteknolojik ürünün 2006 ve 2009
22
yıllarında ruhsatlandırıldığı tespit edilmiştir. Türkiye'de absiksimab, enoksaparin
sodyum, epoetin alfa, somatropin, epoetinzeta, filgrastim içeren biyobenzer ürünler
ruhsatlandırılmış olup, bunlardan sadece enoksaparin sodyum içeren ürünün Türkiye'de
üretildiği anlaşılmıştır. Ayrıca, biyoteknolojik orijinal moleküllerin patent sürelerinin
bitmesiyle beraber biyobenzer moleküllerin sayısının ilerleyen dönemlerde hızla artması
beklenmektedir. 2012 yılında biyoteknolojik, onkolojik ilaçların ve kan ürünlerinin
Türkiye'de üretimi ile ilgili teşvik paketi açıklanmıştır. Bunun neticesinde ülkemizde de
bu ürünlere olan ilginin artması beklenmektedir(73).
2.1.5. Mikroorganizmalar
Doğal ilaç kaynaklarından biri de mikroorganizmalardır.1940’lı yıllarda penisilinin
keşfine kadar doğal kaynaklı ilaçların büyük çoğunluğu kara bitkilerinden elde
ediliyordu. Ancak penisilinin keşfi ve enfeksiyonları tedavideki başarısı yeni ilaç
molekülleri eldesinde bilim adamlarına başka bir kapı açmış oldu. İlaç elde edilmesinde
mikroorganizmalar çok sayıda avantaj sunar. Bunların başında mikroorganizmaların
kültür kolaylığı, genetik manüplasyonimkanı ve mikroorganizmaların taşıdıkları madde
çeşitliliği gelir(74). Penisilinler, sefalosporinler, aminoglikozitler, makrolitler,
poliketitler ve bunların türevleri en bilinen antibiyotiklerdir. Mikroorganizmalardan elde
edilen metaboitlerin son dönem uygulamalarında, immunsupresif ajanlar siklosporin,
rapamisin, kolesterol düşürücü ajanlar ovastatin, mevastatin, antihelmentikivermektin,
antikanserpentostatin, peplomisin ve epirubisin gibi önemli maddelerle
karşılaşılmaktadır(75).
Şekil 10. Alexander Fleming ise penicillum notatum küfünden penisilin antibiyotiği elde etmesiyle birlikte Mikrobiyolojide yeni bir çığır açmış bir başka bilim adamıdır.
23
Sirolimus (rapamisin) bir immünosüpresandır. Doğu İzlanda'da toprak örneklerinden
izole edilen bir streptomiset olan Streptomyceshydroscopicus tarafından üretilen bir
makrolittir. Sirolimusantifungal, antitümör ve immünosüpresan aktivite gösterir.
Takrolimus'un yapısal bir analoğu olmasına rağmen, sirolimus'un etki mekanizması
benzersizdir. Son organ toksisitesi yapmayan bir yan etki profili vardır. Sirolimus diğer
immünosüpresanlarlasinerjik etki gösterir ve toksisitesinin bunların toksik etkileri ile
çakışması çok düşük düzeydedir. Böbrek transplantasyonunu izleyen klinik araştırmalar
sırasında, sirolimus'unsiklosporin ve kortikosteroidlerle kombine kullanılmasının,
kontrol grupları ile karşılaştırıldığında (azotiyopirin veya plasebo ile kombine
siklosporin veya kortikosteroidler) akut red oranını %60 oranında azalttığı
gösterilmiştir. Sirolimus ve kontrol grupları arasında greft kaybı ve yaşam oranı benzer
bulunmuştur. Bundan başka, sirolimus kronik redinsidansını azaltabilir. Sirolimus
tedavisinin diğer yararları akut red riskinde bir artış olmaksızın kortikosteroidlerin
başarıyla erken kesilmesi, siklosporin dozunun azaltılması, primer işlevsiz
greftlerinkurtarılmasıdır. FDA sirolimusu Eylül 1999'da böbrek transplantasyonu
sonrası organ reddinin önlenmesinde kullanılmak üzere onaylamıştır(76).
Şekil 11. Sirolimus böbrek transplantasyonunda kullanılan bir ilaçtır.
Penisilin G parenteralyoldan kullanılan doğal bir antibiyotiktir.
Pencillumchrysogenum'dan elde edilir. Potasyum, sodyum, benzatin ve prokain tuzları
mevcuttur. Potasyum ve sodyum tuzları ilacın sulu ve kristalize formları olarak bilinir;
bunlar intravenöz ya da intramüsküler yoldan kullanılırlar. Benzatin ve prokain tuzları
ise sadece intramüsküler yoldan kullanılan depo preparatlardır. Bunlar uygulandıkları
yerden uzun sürede absorbe olurlar. Bu süre prokain penisilin için birkaç saat, benzatin
penisilin için ise günlerle ifade edilir. Penisilin G Streptococcuspyogenes, S.
24
pneumoniae ve enterokokal enfeksiyonların tedavisinde kullanılan birinci sıra ilaçtır.
Ancak penisiline dirençli S. pneumoniae olgularının sayısı giderek artmaktadır.
Penisilin G treponema enfeksiyonlarının tedavisinde ilk sıra ilaç olarak
görülmektedir(77).
2.2 BİTKİSEL ÜRÜNLERİN ÜRETİM SÜRECİ VE YASAL DURUM
Bitkisel ürün tanımını daha önce yapmıştık bu tanıma uygun bitkisel ürünlere ek olarak
normal beslenmeyi takviye etmek amacıyla, vitamin, mineral, protein, karbonhidrat, lif,
yağ asidi, aminoasit gibi besin öğelerinin veya bunların dışında besleyici veya fizyolojik
etkileri bulunan bitki, bitkisel ve hayvansal kaynaklı maddeler, biyoaktif maddeler gibi
maddelerin konsantre veya ekstraktlarının tek başına veya karışımlarının, kapsül, tablet,
pastil, tek kullanımlık toz paket, sıvı ampul, damlalıklı şişe ve diğer benzeri sıvı veya
toz formlarda hazırlanarak günlük alım dozu belirlenmiş ürünler yani takviye edici gıda
ürünleri de bahsedeceğimiz mevzuata dahildir.
Ruhsat başvuruları, İyi İmalat Uygulamaları (GMP) koşullarını sağlayan üretim
yerlerinde üretilmek şartıyla Türkiye sınırları dâhilinde yerleşik bulunan gerçek veya
tüzel kişiler tarafından, Tarım ve Köy işleri Bakanlığınca yetkilendirilen kontrol ve
sertifikasyon kuruluşlarınca düzenlenen ve başlangıç materyali olarak kullanılan
bitki/bitkilerin iyi tarım uygulamalarına uygunluğunu gösteren belgeyi yani İyi tarım
uygulamaları sertifikası ve üretimi yapılacak her bir farmasötik dozaj için ayrı bir dosya
hazırlanarak alakalı başvuruların planlı şekilde sunumu için uluslararası düzeyde
üzerinde uzlaşmaya varılan formatı yani ortak teknik döküman (OTD) formunda
hazırlanıp Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ na başvuru yapılır.
Ürünlerin pazara sunulması için ruhsat başvurusunda bulunacak kişiler, gerçek kişilerin;
eczacılık, tıp veya kimya bilim dallarında eğitim veren yüksek öğrenim kurumlarından
birisinden mezun olmaları ve Türkiye'de mesleğini icra etme yetkisine sahip olmaları,
b) Tüzel kişilerin; yukarıda belirtilen vasıfları taşıyan birini "yetkili kişi" sıfatıyla
istihdam etmeleri, gerekir. Diş hekimliği mesleğine mensup ve Türkiye'de mesleğini
icra etme yetkisine sahip gerçek kişiler de, diş hekimliğinde kullanılan ürünler için
ruhsat başvurusu yapma hakkına sahiptirler.
Türkiye'de imal edilecek ürünlerde başvuru sahibinin üretici olmaması durumunda,
23/10/2003 tarihli ve 25268 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Sağlık Bakanlığı Beşeri
25
Tıbbi Ürünler İmalathaneleri Yönetmeliğinde belirtilen şartlara sahip bir üretici ile
yaptığı noter onaylı fason üretim sözleşmesi de sunulur. Üretimi yapılacak ürün ithal ise
lisans sahibi firmanın adı, adresi, telefon, faks numaraları ve e-posta adres bilgileri
istenilmektedir. Ancak ürün yeni bir marka ise bu markanın öncelikle Türkiye Patent
Enstitüsü tarafından tescil edilmesi gerekmektedir. Bunun için uygun bir marka ismi
seçilip marka tescil başvurusu yapılır.
Üretimi yapılacak olan ürünle ilgili istenen belgeler şunlardır; bu durumlardan herhangi
birisi olursa ruhsat iptal edilir; ürünün normal kullanım koşullarında öngörülmeyen
toksik bir etkisinin ortaya çıkması, terapötik etkisinin olmadığının veya yetersiz
olduğunun tespiti, ruhsata esas olan formülasyondan farklı bir formülasyon ile
üretilmesi, ruhsata esas formül, doz, farmasötik form, ambalaj ve kısa ürün bilgilerinde
Bakanlığın bilgisi ve/veya onayı dışında değişiklik yapılması, ruhsat sahibi tarafından
üretim ve kontrol yöntemleri bakımından bilimsel ve teknik ilerlemelerin dikkate
alınmaması ve tıbbi ürünün genel kabul gören bilimsel yöntemlerle üretilmesini ve
kontrol edilmesini sağlamak amacıyla gerekli her türlü değişikliğin yapılmaması ve bu
değişikliğin Bakanlığın onayına sunulmaması, yapılan piyasa kontrolleri sonucunda
hatalı olduğu tespit edilen ürünler için yapılan uyarının dikkate alınmaması ve hatalı
üretime devam edilmesi, ambalaj ve etiketleme ile ilgili mevzuat hükümlerine
uyulmaması ve ruhsat sahibine yapılan uyarının etkisiz kalması, endikasyon dışı
ürünlerin kullanılması, ruhsat sahibi tarafından, ürünle ilgili olarak Bakanlık
talimatlarına ve uyarılarına cevap verilmemesi, bu Yönetmeliğin hükümlerine göre bir
ürünün ruhsatlandırılması için sunulan bilgi ve belgelerde yanlışlık olduğunun tespit
edilmesi, ruhsat verilmiş bir tıbbi ürünün ruhsatlandırıldıktan sonra üç yıl içinde fiili
olarak pazara sunulmaması, firma tarafından sunulan gerekçelerin Bakanlık tarafından
uygun bulunmaması, farmakovijilans uygulamaları çerçevesinde ulaşan bildirimlerin
Bakanlık tarafından yapılan risk/yarar değerlendirilmesi sonucunda ruhsatın askıya
alınıp gerekli düzenme yapılmaması sonucu ruhsat iptal edilerek üretim ve ithal etme
durdurulur. Piyasa da olan ürünlerle ilgili karar ruhsat yada ithal başvurusunun iptal
sebebine bağlı olarak Bakanlıkça belirlenir.
Bakanlıktan ruhsat aşamasından geçmiş ruhsat sahibinin sorumlulukları şunlardır;
ürünün başvuru ekinde verilen ve Bakanlıkça kabul edilen spesifikasyonlara uygun
olarak üretilmesinden, ürünün doğru, etkin ve güvenli kullanımını sağlayacak bilgilerin
26
verilmesinden, ürünün doğru ve güvenli kullanımını sağlamak için gerektiği durumlarda
kısa ürün bilgilerinin ve kullanma talimatının güncelleştirilmesinden, ürün hakkında
Bakanlıkça talep edilen hususlara cevap verilmesinden, ürünün piyasaya verilmesini
takiben farmakovijilans uygulamaları çerçevesinde gerekli yükümlülüklerin yerine
getirilmesinden, ruhsatına sahip olduğu ürünün piyasada bulunabilirliğinin
sağlanmasından, ürünün etkililiği veya halk sağlığının korunması gerekçesiyle ruhsatın
askıya alınması veya pazardan çekilmesi ile ilgili alınan her türlü tedbirin tüm
gerekçeleriyle birlikte derhal Bakanlığa bildirilmesinden, ürünlerle ilgili belirlenmiş
harçların ve ücretlerin ödenmesinden, farmakovijilans uygulamaları kapsamında ürün
güvenliğinden sorumlu nitelikli bir kişinin sürekli olarak bünyesinde
bulundurulmasından, ürünün saklama koşulu, hastalara uygulanması, atık ürünlerin
imha edilmesi ile ilgili alınacak tedbir ve güvenlik önlemlerinin nedenlerinin, ürünlerin
çevre açısından teşkil ettikleri potansiyel riskler ile birlikte belirtilmesinden, pazara
sunduğu ürünler hakkındaki bilgilerden sorumlu ve kendi kuruluşu bünyesinde, bilim
servisinin oluşturulmasından, sorumludur. bakanlık, ruhsat sahibinden, kullanma
talimatının tam ve kısmi görme engelli kişiler için uygun formatlar sağlanmasını talep
edebilir(78).
2.2.1 Bitkisel Ürün Üretimi İçin Gerekli Belgeler ve Ruhsatlandırma
Bitkisel üretimi yapacak tesislerin belli bölümleri olması gereklidir bu bölümler üretim
alanları olarak; imalat bölümü, dolum, ambalajlama ve paketleme bölümü. Depo
alanları olarak hammadde depoları mamul madde depoları sarf malzemesi, ambalaj ve
etiket malzemesi depoları tuzak, feromon ve biyolojik mücadele etmeni üretim tesisleri
hariç diğer üretim tesislerinde solvent deposu atıkların geçici depolama alanları. Kalite
kontrol alanları olarak; laboratuvar, tuzak ve biyolojik mücadele etmeni üretim tesisleri
hariç diğer üretim tesislerinde tartım odası, biyolojik mücadele etmeni üretim tesisleri
hariç diğer üretim tesislerinde numune saklama odası. Yardımcı alanlar olarak; idari
hizmetleri yürüten personel için yeterli oda, giyinme odası, tuvalet ve/veya duş,
yemekhane, büro ve arşiv, bakım ve onarım atölyesi, biyolojik mücadele etmeni üretim
tesisleri hariç diğer üretim tesislerinde geçici atık depolama yeri veya arıtma tesisi. Bu
şartları sağlayan üretim tesislerinde yukarıda bahsi geçen ruhsatlandırma işlemi
belgeleri toplanılarak Bakanlığa başvuru yapılır. Bitki koruma ürünü veya bitki koruma
ürünü teknik maddesi imalatını yapmak isteyen gerçek ve/veya tüzel kişiler, kurulu
27
bulunan üretim tesisi üretime hazır hale getirildiğinde üretim başlamadan önce üretim
izin belgesi almak için bir dilekçe ekinde istenilen bilgi ve belgelerle Genel Müdürlüğe
başvurur.
Üretim izinleri en geç onbeş gün içerisinde Genel Müdürlükçe incelenir. Dosyanın
uygun bulunması halinde Genel Müdürlükçe görevlendirilen kontrol heyeti tarafından
en geç kırkbeş gün içinde üretim tesisinde yapılacak incelemede, üretim tesisinin
Bakanlığa sunulan bilgi ve belgelere göre kurulup kurulmadığı kontrol edilir. Üretim
izni talebinde bulunan gerçek ve/veya tüzel kişiler, kontrol öncesinde üretim tesisindeki
alet ekipmanı üretim yapılacak şekilde kullanıma hazır vaziyette bulundurur. İşyerinin
Bakanlığa sunulan bilgi ve belgelere göre ve iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun
olarak kurulduğunun tespit edilmesi halinde, kontrol heyeti tarafından istenilen formata
göre hazırlanan uygun rapor sonucuna göre, tesise Genel Müdürlükçe bitki koruma
ürünü teknik maddesi üretimi için Ek–8, bitki koruma ürünü için ayrı bir üretim izin
belgesi düzenlenir(79).
Kontrol heyeti, teknik madde veya ayrı bir üretim prosesini gerektiren yeni
formülasyonlar ile gerek görmesi halinde diğer formülasyonlar için üretim iznine esas
olmak üzere ilk imalattan numune alır. Kontrol heyeti tarafından yapılan incelemede,
üretim tesisinin Bakanlığa sunulan bilgi ve belgelere uygun olarak kurulmadığının tespit
edilmesi halinde, kontrol heyeti tarafından düzenlenen, Belirtilen formata göre
hazırlanan raporda belirtilen eksiklikler Genel Müdürlük tarafından üretim tesisi sahibi
gerçek ve/veya tüzel kişiye yazılı olarak bildirilir. Bildirilen eksikliklerin
tamamlandığına dair gerçek ve/veya tüzel kişi tarafından Genel Müdürlüğe en geç bir
yıl içerisinde müracaat yapılmaması durumunda başvuru dosyası işlemden kaldırılır. Bu
konuda yeniden yapılacak başvuru dosyalarında istenen belgelerin güncellenerek tekrar
müracaat edilmesi gerekir. Bildirilen eksikliklerin firmasınca tamamlanması halinde
yapılacak müracaattan sonra kontrol heyeti tarafından eksikliklerle ilgili olarak üretim
tesisi tekrar denetlenir. Kontrol heyetinin uygun bulması halinde üretim tesisine Genel
Müdürlükçe üretim izin belgesi düzenlenir(80).
28
3. SONUÇ VE TARTIŞMA
Bitkisel ilaçlarla ilgili yasal düzenlemeler ülkeden ülkeye değişmekte olup, dünyada
bitkisel ilaçların en iyi incelendiği yer Avrupa ülkeleridir. Bitkisel ilaçlar farmasötik
ürünler için geçerli olan kalite standartlarına göre üretilmektedir. Bitkisel ilaçlarda
bulunan tedaviye yönelik bitkisel drog veya drog preparatlarının
farmakopemonograflarına uygun olması gerekmektedir. Bitkisel ilaçlar Avrupa
ülkelerinde de ABD’de olduğu gibi “ yeni ilaç ’’ olarak kabul edilmekte ve kalite,
güvenilirlik ve etkinlik gereksinimlerini içeren dosyanın hazırlanması sonucu ruhsat
alabilecekleri benimsenmektedir. Bununla beraber Avrupa ülkeleri ABD’den farklı
olarak bitkisel ilaçlara ayrıcalık tanınması hususunda şu iki yaklaşımı benimsemektedir:
Bitkisel ilaçların uzun yıllardan beri kullanılmaları, bunların güvenilirlik ile ilgili
gereksinimleri yerine getirmiş olabilecekleri ve bitkilerin kompleks kimyasal
bileşiklerinin tek bileşik gibi düşünülebileceği konusunda görüş birliği içerisindedir.
Avrupa ülkeleri arasında bitkisel ilaçların en yaygın kullanıldığı ülke Almanya’dır (81).
1978 yılında farmasötik ürünleri değerlendirmek üzere Sağlık otoritesine bağlı Klinik
Danışma Komisyonları kurulmuştur. Bunlar arasında bitkisel ilaçlarla ilgili olanı
Komisyon E’dir. Bitkisel ilaçların tanınmaları Almanya dışındaki Avrupa ülkelerinde
de artış gösterdiğinden; bitkisel ilaçlar için üye ülkelerde uygulanabilecek
değerlendirme kriterlerininharmonizasyonunu sağlamak üzere Avrupa İlaç
Değerlendirme Dairesi (EMEA) çalışmalar başlatmıştır. Ülkemizde ise bitkisel ilaçlarla
ilgili yasal düzenlemeler 1985 yılında aktarlarda bulunan bitkisel drogların zehirli
olanlarının satışının yasaklanması ve kontrollerinin Sağlık Bakanlığı tarafından
yapılmasına ait yönetmelik düzenlemesi ile başlamıştır. 1978 yılında Almanya’da beşeri
ilaçların değerlendirilmesi amacıyla oluşturulan Klinik Danışma Grupları (bitkisel
ilaçlar ile ilgili olanı Komisyon E) uygulaması, 1990 yılında aynı şekilde ülkemizde
Sağlık Bakanlığı tarafından uygulanmıştır. Bitkisel ilaçlarla ilgili Klinik Danışma
Grubu tarafından bitkisel ilaç ve bitkisel ekstre içeren farmasötiklerin ruhsat başvuruları
29
düzenli bir şekilde incelenmiştir. Ancak bu uygulama 1992 yılına kadar devam
edebilmiştir (77).
25 Kasım 1999 tarihinde Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren ‘’Tıbbi Farmasötik Ürünler Ruhsatlandırma
Yönetmeliği’nin ilgili maddesine göre Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’’
kapsamında bitkisel ilaç başvuruları tekrar Sağlık Bakanlığı tarafından
değerlendirilmeye başlanmıştır (78).
Ülkemizde yapılan yeni bir düzenleme ile 6 Ekim 2010 tarihinde insan sağlığını
koruyucu, tedavi edici etkileri olan ve geleneksel kullanıma sahip tıbbi bitkilerden
hazırlanan bitkisel tıbbi ürünlerin ve bitkisel preparatların ruhsatlarını veren, etkililik,
güvenirlilik ve kalitesi ile ilgili uyulması gereken usul ve esasları belirleyen yönetmelik
yürürlüğe girmiştir. Bunların ruhsatlandırılması Sağlık Bakanlığı’na verilmiş olmakla
beraber şu andaki durum kesin çizgilerle ayrılmış değildir. Yukarıdaki sonuçlara göre
Türkiye’deki eczanelerde bulunan Sağlık Bakanlığı onaylı bitkisel ilaçların sayısı
özellikle Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında, tedavide yer alan bitkisel ilaçların ve
bitkisel ilaçların bileşimine giren bitkilerin sayısı ile çeşitliliğinin çok düşük olduğu
görülmektedir. Avrupa ülkeleri arasında bitkisel ilaçların en yaygın kullanıldığı yer
Almanya’dır. Örneğin Almanya’da RoteList 2009 da toplam 8778 preparat bulunmakta
olup, bunlardan 715 tanesinin bitkisel kaynaklı olduğu saptanmıştır. Bu bitkisel
preparatlar içinde 225 tanesi grip, soğukalgınlığı, öksürük, bronşit vb solunum yolları
rahatsızlıklarında önerilip kullanılan preparatlardır. Tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde de bitkisel ilaç veya doğal ürünlere ve bunlarla tedavilere giderek artan bir
ilgi görülmektedir. Bunun sonucu olarak, eczaneler dışında aktarlarda, çeşitli
marketlerde ve satış mağazalarında gıda desteği olarak satılan bitkisel ürünlerin bir
kısmının toplumumuz tarafından bilinçsiz kullanımı çok ciddi sonuçlar doğurmaktadır.
Bu satış mağazalarındaki bitkisel ürünlerin sayı ve çeşitliliğini sadece görsel olarak bile
eczanelerde tespit ettiğimiz sayı ile kıyasladığımızda sonuç oldukça düşündürücüdür.
Dolayısıyla bitkisel içeriğe sahip olan ve çoğu endikasyon belirtilerek satılan bu
ürünlerin tıbbi olanlarının gıda desteği kapsamında Tarım Bakanlığı’ndan
ruhsatlandırılması, eczaneler dışında satış alanları bulması ve Sağlık Bakanlığı’nın bu
işin içinde olmaması pek çok istenmeyen sonuçlara neden olabilir (79).
30
Sonuç olarak Türkiye’de ve diğer ülkelerde, bitkisel tıbbi ürünlerin ilaç olarak
değerlendirilmesi ancak konvansiyonel ilaçların sahip olduğu kalite, güvenilirlik ve
etkinlik kriterlerini sağlamaları ile mümkün olabilecektir. Ayrıca bitkisel ürünlerin
doktor kontrolünde ve bu konuda eğitim almış eczacı danışmanlığında kullanılması
toplum sağlığı açısından son derece önemlidir (79).
Dünya Sağlık Örgütü onaltı binin üzerinde şüpheli bitkisel vaka rapor etmiştir. En sık
bildirilen yan etkiler; hipertansiyon, hepatit, yüz ödemi, anjiyo ödem, konvülsiyonlar,
trombositopeni, dermatit ve ölümdür (80). Bu bilgilerden bize gösteriyor ki bitkisel olan
ilaçların kontrolsüz şekilde kullanılması çok ciddi sorunlara yan etkilere hatta ölüme
bile yol açabilmektedir.
Bitkisel ürün kullanımına ilişkin diğer bir sorun ise hamilelik ve emzirme döneminde
bitkisel ilaç kullanımının çok yaygın olmasıdır. Hamileliğin ilk üç aylık döneminde
bitkisel ilaç kullanmaktan olabildiğince kaçınmak gerekir (81). Buna rağmen Batıda
yapılan birçok çalışmada hamilelikte bitkisel ilaç kullanımının oldukça sık olduğu
belgelenmiştir (Birleşik Krallık %56, İtalya %48, Norveç %36). Avrupa’da yapılan
çalışmalar, bitkisel ilaçların yaygın olarak gebeliğe bağlı şikayetler ve akut hastalıklar
için kullanıldığını göstermiştir. Hamilelik sırasında bitkisel ilaç kulanımının yaygınlığı
ABD’de %4-45, Avustralya’da %12-62 arasında değişmektedir (83).
Yeni ilaç geliştirme sürecinde doğal kaynaklara ilgi gelişmiş ülkelerde giderek artış
göstermektedir. Yeni ilaçların geliştirilmesinde kaynak olarak çoğunlukla bitkiler tercih
edilmektedir. Ülkemizde şu an tedavide kullanılan bitkilerden elde edilmiş 44 tane
Sağlık Bakanlığı onaylı ilaç bulunmaktadır(84).
Son yıllarda başta bitkiler olmak üzere doğal kaynaklardan elde edilen ürünlerle
tedaviye karşı giderek artan bir ilgi oluşmuştur. İlaç kaynağı olarak doğal ilaç
kaynakların kullanılmasıının nedenlerinden bazıları şunlardır; daha ucuz, daha güvenli
ve vücutta gösterdiği aktivitenin yüksek olmasıdır.. Bitkisel kaynaklı ilaçlara duyulan
ilginin nedenleri arasında; konvensiyonal tedavi ile istenen etkinin görülememesi,
sentetik ilaçların yanlış kullanımları sonucu ortaya çıkan yan etkiler, dünya nüfusunun
büyük çoğunluğunun konvensiyonal farmakolojik tedaviye erişme olanağının
bulunmaması, bitkilerle tedavinin herhangi bir zararlı etkisinin olmadığı görüşleri
vardır(85).
31
Ülkemizde bitkisel ürünlerin yasal düzenlemeleri Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından yürütülmektedir. Bitkisel ilaçlar ile ilgili yasal uygulamalar ülkelere göre
farklılık gösterir. Örneğin, Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerde bitkisel ürünler bitkisel
ilaç olarak değerlendirilmekte ve eczanelerde reçeteli veya reçetesiz preparatlar olarak
satılmaktadır. AB üyesi ülkelerde bitkisel ilaçlarda yer alan bitkisel drog veya drog
preparatlarının farmakopemonograflarına uyması gerekir. Farmasötik ürünlerin AB
ülkelerindeki dolaşımları çeşitli yasal düzenlemelerle denetlenmektedir. Avrupa
Birliği’ne üye ülkeler bitkisel ürünler yönelik çalışmalarında Avrupa Farmakopesi
(EP)’ni esas almakta; gerektiğinde ESCOP ve WHO Monografları’ndan da
yararlanmaktadır(86).
Bugün ülkemizde bazı gıda takviyelerinin eczanelerde de satıldığını görmek
mümkündür. Fakat bu durum tam bir güveni yansıtmaktan uzaktır. Çünkü bu durumdaki
ürünler esasen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından izin verilmiş ürünler
olduklarından, eczanede satılabilecek ürünler için gerekli olan esasları tam olarak
taşımayan; sadece ilgili firma ile o eczane arasında varılmış bir anlaşma ile satılmakta
olan ürünlerdir. Bu bakımdan eczanelerde satılmalarına karşılık bu ürünlerin gereken
kalite ve etkinlik güvencesini tam olarak taşıdıklarını söylemek mümkün değildir. Son
yıllarda bitkisel ekstre ihtiva eden farmasötiklerin kullanımlarının artması ve insan
sağlığı üzerinde istenmeyen ciddi durumlara sebep olmaları nedeniyle, “Genel Sağlığı
ve Beslenmeyi Destekleyici Ürünler” ve “Nutrasötikler” ile ilgili ruhsat başvurularının
Sağlık Bakanlığı tarafından değerlendirilmesine yönelik yönetmelik düzenlemeleri
üzerinde çalışılmaktadır(87).
.
32
KAYNAKLAR
1. Süzer, Ö. (2005). Süzer Farmakoloji, 3. Baskı, Klinisyen Tıp Kitabevleri, İstanbul, s.
533.
2. Stein,C.M.,Areherbalproductsdietarysupplementsordrugs? An important question
for public safety, Cli. Pharmacol. Therapeutics, 71, 411-423, 2002
3. Prof. Dr. Yalçın Tekol, Türk Farmakoloji Derneği Bülteni, 91, 19-20, 2007.
4. Haller,C.A.,Clinicalapproachtoadverseeventsandinteractionsrelatedtoherbalanddieta
rysupplements, ClinicalToxicology, 44, 605-610, 2006.
5. Prof. Dr. M. Sibel Gürün, Bitkisel tıp ve kullanılan bitkisel ilaçlarda kalite; etkililik
ve güvenlik sorunu, İKU Dergisi, 10, 24-28, 2005.
6. Şener B. Türkiyede bitkisel ilaçlarla ilgili mevzuatın dünü, bugünü ve geleceği.
Modern Fitofarmakoterapi ve Doğal Farmasötikler 2009; 1: 5-13.
7. Amaye, L.G., Chee, W.S.S. 2006. Osteoarthritisand nutrition. From Nutraceuticals
to functional foods. A systematic review of the scientificevidence. Arthritis
Research&Therapy8:R127(doi:10.1186/ ar/2016)
8. Anonoymus, 2009. Arthritis Research Campaignreport: Complement aryand
alternative medicines for thetreatment of rheumatoidarthritis, osteoarthritis and
fibromyalgia. Arcreports. 80.pp
9. Ekşi A.1988. Bazı yabani meyvelerin (Kuşburnu, yemişen alaş, yaban mersini,
kızamık kimyasal bileşimi üzerine araştırma Gıda Sanayi, Cilt: 2, Sayı: 4, s. 33-34
10. Baytop, T. 1984, Türkiye’de Bitkilerde Tedavi (Geçmişte ve Bugün), İstanbul,
Türkiye
11. Duke, J.A.(Ed) 1992. Handbook of biologically active photochemical and their
activities, CRS Press, 122
12. Kurucu S.,Keskinoglu C.1992. Studies on theHerbalTea preparat from rose
Hipsgathered around Gümüşhane FABAD farm. Bil. Derg. Cilt: 17 1992 s. 19-21
13. Zeybek U, Haksel M. Türkiye’de ve dünyada önemli tıbbi bitkiler ve kullanımları.
Argefar ve Sade Yayınları, Meta Basım, İzmir, 2010.
14. Bulut, G. 2005. Narman (Erzurum) ve Köylerinde Halk Đlacı Olarak Kullanılan
Bitkiler, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü.
15. Yücel, E., Tülüklüoğlu, A. 2000. Gediz (Kütahya) Çevresinde Halk İlacı Olarak
Kullanılan Bitkiler. Ekoloji Çevre Dergisi, Cilt: 9, Sayı:36, ss12-14.
33
16. Şarer, E. 1991. Uçucu Yağların Biyolojik Etkileri ve Tedavide Kullanımları,
9.Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı, Bildiriler Kitapçığı, Eskişehir.
17. Şimşek, I., Aytekin, F., Yeşilada, E., Ş., Yıldırım 2002. Anadolu’da Halk Arasında
Bitkilerin Kullanılış Amaçları Üzerinde Etnobotanik Bir Çalışma. 14. Bitkisel Đlaç
Hammaddeleri Toplantısı, Bildiriler, 29-31 Mayıs, Eskişehir
18. http://www.asm.gov.tr/subesayfalar/eczac%C4%B1l%C4%B1k_377.dnz
19. WHO: 2002. “Traditional Medicine Strategy 2002-2005”, Document
HO/EDM/TRM/2002.1, World Health Organization, Geneva.
20. Heinrich, M., Barnes, J., Gibbons, S., Williamson, E.M. 2004. Fundementals of
Pharmacognosy and Phytotherapy, Churchill Livingstone, Edinburgh.
21. Ceylan, A. 1995. Tıbbi Bitkiler I. E.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları III. Basım
No:312. Bornova/İzmir.
22. Dagmar, L. 2002. The Role of East and Southeast Europe in the Medicinal and
Aromatic Plants Trade, Medicinal Plant Conservation Group, Germany.
23. A. Zhang, H. Sun, Y. Yuan, W. Sun, G. Jiao, and X.Wang, “An in vivo analysis of
the therapeutic and synergistic properties of Chinese medicinal formula Yin-Chen-
Hao-Tang based on its active constituents,” Fitoterapia, vol. 82, no. 8, pp. 1160–
1168, 2011.
24. Ekim, T., Koyuncu, M., Vural, M., Duman, H., Aytaç, Z., Adıgüzel, N. 2000.
Türkiye Bitkileri Kırmızı Kitabı, Ankara (Eğrelti ve Tohumlu Bitkiler), Red Data
Book Of Turkish Plants (Pteridophyta And Spermatophyta), 246s, Ankara.
25. Süzer, Ö. (2005). SüzerFarmakoloji, 3. Baskı, Klinisyen Tıp Kitabevleri, İstanbul, s.
533.
26. Baytop, T.1990. Anadolu’da Bitkisel Drog Ticaretinin Tarihi. Tarım Orman ve
Köyişleri Bakanlığı Dergisi, Sayı: 53,ss 6.
27. Sezik.E., Bitkilerin Sağlık İçin Kullanılışı ve Türkiye- Son Yirmi Yıl-, Yeni
Türkiye, 40,1077-1086,2001.
28. Sezik, E.; Yeşilada, E., Türkiye'de Bitkilerin Halk İlacı Olarak Kullanılışı,
XIII.Bitkisel İlaç Hammaddeleri Toplantısı Bildiri Kitabı, İstanbul, 103-112, 2001.
29. ” WHO, Programme or Traditional Medicines, Guideli-nes for the Assessment of
Herbal Medicines, Cenevre, 1991.
34
30. EMEA. Report from the HOC Working Group on Herbal Medicinal Products,
Londra, 1999. ,
31. AESGP, Herbal Medicinal Products in European Union, Brüksel, 1999.
32. Keller.K.. Phytotherapy at a European Level, Euro-pean Phytotelegram ESCOP,
40,1994.
33. GrUnwaldJ., The European Phytotherapeutics Mar-ket, Drugs made in Germany,
39,6,1996.
34. Sezik, E., Avrupa Farmakopesi ve Droglar, XIII.Bitki-sel İlaç Hammaddeleri
Toplantısı Bildiri Kitabı, İstanbul 121- 126,2001.
35. Pharmacy and Drug Directorate, Ministry of Social Affairs and Solidarity (France),
Notice to Manufacturers concerning Marketing Authorization Applications |OT
Plant-Based Medicinal Products, Paris, 1990.
36. Blumental.M., The Complete German Commision E Monographs, American
Botanical Council, Austin, 1998.
37. Zhang, X., Regulation and Registration of Herbal Medicines, 32nd AESGP Anuual
Meeting 29.05'0i.06.1996, Istanbul, 1996.
38. Steİnhoff, B., European and Worldwide Aspects on the Present Regulation of
Herbal Products, 32nd AESGP Anuual Meeting 29.05-01.06.1996, Istanbul, 1996.
39. Krant.W., Milestones for ESCOP, European Phyto-telegram, 4,1994.
40. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü, Tıbbi
Farmasötik Ürünler Ruhsatlandır¬ma Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetme¬lik, Resmi Gazete No: 23887,25.11.1999.
41. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü,
Kozmesötikler, Tedaviye Yönelik Olma-yan Fİtofarmasötikler. Nutrasötikler,
Beslenmeyi Destek-leyici Ürünler ve Toplk Uygulanan İlaç Dışı Ürünler için İzin
Belgesi Düzenleme Kılavuzu,
42. Naturel 2000, Beden, Zihin ve Ruh Sağlığı Festivali Kitabı, 26-29 Ekim 2000,
İstanbul Sergi Sarayı, İstanbul.
43. Sifri CD. Healthcare epidemiology: quorum sensing: bacteria talk sense. Clin
Infect Dis 2008; 47:1070-6
44. I .oh J, Carlson K\V, York WS, Stacey G. Bradyoxetin. a unique chemical signal
involved in symbiotic gene regulation. Proc Sail Mad Sci USA 2002: 99:14446-51.
virulence by quorum sensing inhibitors. EMBO J 2003: 22:3803-15.
35
45. McLean RJ. Pierson LS, Fuqua C. A simple screening protocol for the
identification of quorum signal antagonists. J Microbiol Methods 2004: 58:351-60.
46. Choo JH, Kukayadi Y, Hwang JK. Inhibition of bacterial quorum sensing by
vanilla extract. Leu Appl Microbiol 42:637-41. PMid: 16706905
47. Shaw PI. Pinj C,. Daly SL, et al. Detecting and characterizing N-acyl-homoserine
lactone signal molecules by thin-layer chromatography. Proc Nat! Acad Sci USA
1997:94:6036-41
48. Adoniio AL. Downum K. Bennett BC, Mathee K. Antiquorum sensing activity of
medicinal plants in southern Florida. / Ethnopharmacol 2006: 105:427-35.
49. Khan MS, Xahin M. Hasan S, Husain FM. Ahmad I. Inhibition of quorum sensing
regulated bacterial functions by-plant essential oils with special reference to clove
oil. Lett Appl Microbiol 2009: 49:354-60.
50. Zahin M. Hasan S. Aqil F, Khan MS. Husain FM, Ahmad I. Scrcenning of ccnain
medicinal plants from India for their anti-quomm sensing activity. Indian J of Exp
Biol 2010: 48:1219-24. PMid:21250604
51. Abraham SVPl. Falani A. Ramaswamy KB. Shunmugiah PK, Arumugam KV.
Anti quarum sensing and antibiolilm potential of Capparis spinosa. Arc Med Res
2011:42:658-68. nttp://dx xloi.ore/10.1016/j .arcmed .2011.12.002 PMid:22222491
52. Adonizio A, Kong KF. Mathec K. Inhibition of QS-controlIcd virulance factor
production in Pseudomonas aeruginosa by south Honda plant extracts. AAC 2008:
52:198-203.
53. Chong YM, Yin \VF, Ho CY, et al. Malabaricone C from Myristica cinnamomea
exhibits anti-QS activity. J Nai Prod 2011:74:2261-4.
54. Chang HM, But PPH (Eds.). Pharmacology and Applications of Chinese Materia
Medica, Vols. I and II, World Scientific, Philadelphia, 2001.
55. EMEA. Guideline on Specifications: Test Procedures and Acceptance Criteria for
Herbal Drugs, Herbal Drug Preparations and Herbal Medicinal Products/Traditional
Herbal Medicinal Products, European Medicines Agency, London, Rev. 1, 2006.
EMEA/CPMP/QWP/2820/00 and (EMEA/CVMP/815/00).
56. Talbott S.M. A Guide to Understanding Dietary Supplements, The Haworth Press,
Inc., Binghamton, NY, 2003, pp. 1-47.
57. Chang HM, But PPH (Eds.). Pharmacology and Applications of Chinese Materia
Medica, Vols. I and II, World Scientific, Philadelphia, 2001.
36
58. Eudralex-The Rules Governing Medicinal Products in the European Union.
http://ec.europa.eu/enterprise/ pharmaceuticals/eudralex/index/htm Gaedcke F,
Steinhoff B. Herbal medicinal products, Medpharm Scientific Publishers, CRC
Press, Stuttgart, 2003.
59. Barett M (Ed.), The Handbook of Clinically Tested Herbal Remedies, Vol. 1, The
Haworth Herbal Press, B Blumenthal M (Ed.). The Complete German Commission
E Monographs. Therapeutic Guide to Herbal Medicines, American Botanical
Council, Austin, TX,1997.
60. Vlietinck A, Pieters L, Apers S, Legal Requirements for the quality of herbal
substances and herbal preparations for the manufacturing of herbal medicinal
products in the European Union, Planta Med. 2009; 75: 683-688.
61. Alasalvar, C., Shahidi, F., Quantick, P. 2002. Food and health applications of
marine nutraceuticals: a review. p. 175-204. In C. Alasalvar and T. Taylor [eds.],
Seafoods - quality, technology and nutraceutical applications. Springer.
62. Haard, N.F. 1998. Specialty enzymes from marine organisms. Food Technol, 52:
64-67.
63. Garcia, D.J. 1998. Omega-3 long-chain PUFA nutraceuticals. Food Technol, 52:
44-49.
64. Ohshima, T. 1998. Recovery and use of nutraceutical products from marine
resources. Food Technol, 52: 50-53.
65. http://www.universite-toplum.org/text.php3?id=247
66. Koloğlu S. Diabetes Mellitus. Temel ve klinik endokrinoloji 1’inci baskı, Medical
Network ve Nobel. Ankara 1996 P: 367 – 386.
67. RxMediaPharma® İnteraktif İlaç Bilgi Kaynağı, Prof. Dr. Levent Üstünes, 2010,
ISBN: 978-975-6168-05-9 5. Güncel Farmalist 2010 Türkiye Tıbbi İlaç Rehberi,
Nurettin Abacıoğlu, Ertan Onursal, Kadir Hatunoğlu, Hilal Abacıoğlu, Palme
Yayınları.
68. RxMediaPharma® İnteraktif İlaç Bilgi Kaynağı, Prof. Dr. Levent Üstünes, 2010,
ISBN: 978-975-6168-05-9 5. Güncel Farmalist 2010 Türkiye Tıbbi İlaç Rehberi,
Nurettin Abacıoğlu, Ertan Onursal, Kadir Hatunoğlu, Hilal Abacıoğlu, Palme
Yayınları.
37
69. Ömer YEMŞEN, Adem ABAY, Sevgi ŞAR T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve
Tıbbi Cihaz Kurumu, Eczacılık İşletmeciliği AD, Ankara Üniversitesi Eczacılık
Fakültesi, Ankara Turkiye Klinikleri J Pharm Sci 2013;2(1):1-11.
70. Barett M (Ed.), The Handbook of Clinically Tested Herbal Remedies, Vol. 1, The
Haworth Herbal Press, B Blumenthal M (Ed.). The Complete German Commission
E Monographs. Therapeutic Guide to Herbal Medicines, American Botanical
Council, Austin, TX,1997.
71. Busse W. The significance of quality for efficacy and safety of herbal medicinal
products. Drug Inform J 2000; 34: 15–23.
72. Chang HM, But PPH (Eds.). Pharmacology and Applications of Chinese Materia
Medica, Vols. I and II, World Scientific, Philadelphia, 2001.
73. RxMediaPharma® İnteraktif İlaç Bilgi Kaynağı, Prof. Dr. Levent Üstünes, 2010,
ISBN: 978-975-6168-05-9 5. Güncel Farmalist 2010 Türkiye Tıbbi İlaç Rehberi,
Nurettin Abacıoğlu, Ertan Onursal, Kadir Hatunoğlu, Hilal Abacıoğlu, Palme
Yayınları.
74. http://www.ttb.org.tr/mevzuat/index.php?option=com_content&view=article&id=1
001:2014-05-06-07-52-36&catid=2:ymelik&Itemid=33
75. www.aso.org.tr/kurumsal/media/kaynak/TUR/.../tamim2982_2_ek1
76. mevzuat.basbakanlik.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=7.5.15093
77. http://mevzuat.basbakanlik.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=7.5.15093&sourceXm
lSearch=bitk&MevzuatIliski=0
78. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2003/10/20031023.html
79. Harvey AL. Natural products in drug discovery. Drug Discov Today 2008; 13: 894-
901.
80. Nordeng H, Bayne K, Havnen GC, Paulsen PC. Use of herbal drugs during
pregnancy among 600 Norwegian women in relation to concurrent use of
conventional drugs and pregnancy outcome. Complement Ther Clin Pract 2011; 17:
147-51.
81. Nordeng H, Bayne K, Havnen GC, Paulsen PC. Use of herbal drugs during
pregnancy among 600 Norwegian women in relation to concurrent use of
conventional drugs and pregnancy outcome. Complement Ther Clin Pract 2011; 17:
147-51.
38
82. Nordeng H, Bayne K, Havnen GC, Paulsen PC. Use of herbal drugs during
pregnancy among 600 Norwegian women in relation to concurrent use of
conventional drugs and pregnancy outcome. Complement Ther Clin Pract 2011; 17:
147-51.
83. Nordeng H, Bayne K, Havnen GC, Paulsen PC. Use of herbal drugs during
pregnancy among 600 Norwegian women in relation to concurrent use of
conventional drugs and pregnancy outcome. Complement Ther Clin Pract 2011; 17:
147-51.Izzo A, Carlo GD, Borrelli F, Ernst E. Cardiovascular pharmacotherapy and
herbal medicines: the risk of drug interaction. Int J Cardiol 2005; 98: 1-14.
84. Izzo A, Carlo GD, Borrelli F, Ernst E. Cardiovascular pharmacotherapy and herbal
medicines: the risk of drug interaction. Int J Cardiol 2005; 98: 1-14.
85. Işık N. Anksiyete tedavisinde kullanılan bitkisel ilaçlar üzerine yapılan çalışmalar.
Yüksek Lisans Tezi, GÜ Sağlık Bilimleri Enstitüsü. 2007.
86. World Health Organization (WHO), 1998. Guidelines for the Appropriate Use of
Herbal Medicines. WHO, Manila. WHO Regional Publications, Western Pacific
Series no. 23.
87. http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/08/20110825-5.html
39
ÖZ GEÇMİŞ
KİŞİSEL BİLGİLER
Adı,Soyadı: Mahmut YANGIN
Uyruğu: Türkiye(TC)
Doğum Tarihi Ve Yeri: 1 Ocak 1989, Kayseri
Medeni durumu: Bekar
Tel: 0538 592 29 29
e-mail: [email protected]
Yazışma adresi:Atatürk Bulvarı NO:21 Kocasinan/KAYSERİ
EĞİTİM
Derece Kurum Eğitim Dönemi
İlk Öğretim Yılmaz Akansu İÖO, Kayseri 1996-2004
Lise Kılıçaslan Lisesi, Kayseri 2004-2007
Üniversite EÜ Eczacılık Fakültesi, Kayseri 2008-2013
YABANCI DİL
İngilizce,