t.c. ercİyes Ünİversİtesİ sosyal bİlİmler enstİtÜsÜ...

227
T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇUKUROVALI ÂŞIK MUSTAFA KÖSE’DEN DERLENEN TÜRKÜLÜ HİKÂYELER ( İNCELEME – METİNLER ) Tezi Hazırlayan Ozan TÜLÜCE Tezi Yöneten Prof. Dr. İsmail GÖRKEM Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi EYLÜL 2005 KAYSERİ

Upload: others

Post on 10-Feb-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

T.C.

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ÇUKUROVALI ÂŞIK MUSTAFA KÖSE’DEN DERLENEN

TÜRKÜLÜ HİKÂYELER

( İNCELEME – METİNLER )

Tezi Hazırlayan

Ozan TÜLÜCE

Tezi Yöneten

Prof. Dr. İsmail GÖRKEM

Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı

Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

EYLÜL 2005

KAYSERİ

Page 2: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

II

Page 3: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

ÖN SÖZ

Bütün halk kültürü ürünleri, halkın oluşturduğu millî birer hazinedir. Bu hazinede ulusal

düşünce sistemimiz, ortak sanat anlayışımız, ortak acılarımız ve sevinçlerimiz, kısaca

ortak geçmişimizle geleceğe bakış açımız bulunmaktadır. Bu hazinenin nesilden nesle

aktarılmasını sağlayan kültür taşıyıcılarının sayıları günümüzde giderek azalmaktadır.

Kaynak kişilerin azalması, onların günümüzdeki değerlerini artırmaktadır. Ancak

onlardan elde edilen bilgi ve birikimlerin kayda geçirilmesi çalışmaları son dönemde

artmıştır. Bu kaynak kişilerin, içinde bulunduğumuz teknoloji çağında geleneklerini icra

etmeleri zorlaşmakta; bunun yanında, geleneğin devamlılığı açısından önemli bir yere

sahip olan usta - çırak ilişkisinin de yok olmaya doğru gittiği görülmektedir. Yukarı

Çukurova’da âşıklık geleneğinin en iyi temsilcisi olarak kabul edilen Âşık Mustafa

Köse’nin şu ana kadar derlenmemiş türkülü hikâyelerini derlemek, Türk Halkbilimine

kazandırmak, bu hikâyelerin kalıcılığını sağlamak ve gelecek nesillere aktarmak

tezimizi Türk Halk Bilimi açısından oldukça değerli kılmaktadır.

Mustafa Köse kırk yıl önce, kendi elleriyle yaptığını söylediği taş duvarlı evinde

yaşamakta; yiyeceklerini kendi bahçesinden temin etmektedir. Yörede televizyon yayını

izlenmemektedir. Bütün bu anlatılanlar, modern hayat unsurlarının son derece az girdiği

bir toplumun dinamiği ve türkülü hikâye geleneğinin önemli bir temsilcisi olan Âşık

Mustafa Köse’nin geleneğin taşıyıcısı olması açısından ne gibi bir önem arz ettiğini

göstermektedir.

Uzun ve meşakkatli yollardan giderek, kendisine ulaştığımız Âşık Mustafa Köse’nin

daha önce icrâ ile dillendirdiği ama kimseye kayıt yapmaları amacı ile anlatmadığını

söylediği yedi hikâyesini tespit ettik. Bu hikâyeler aynı veya farklı yörelerde farklı

kişiler tarafından anlatılsa da, Âşık Mustafa Köse anlatımlarının oldukça farklı ve doğal

olduğunu tespit ettik. Çalışmamızdaki türkülü hikâyelerin başka kaynak şahısların

anlatımlarında hem hacimsiz hem baştan savma olarak anlatıldığına Âşık Mustafa Köse

anlatımlarını izleyip dinlediğimizde şahit olduk.

Çalışmamızda “halk hikâyesi” kavramı yerine “türkülü hikâye” kavramını kullanmayı

uygun gördük. Çünkü anlatılan hikâyelerin türkülü kısımlarının dinleyici çevresinden

büyük ilgi görmesine rağmen hikâyelerde vak’anın ön plâna çıktığını ve türkülerin bu

Page 4: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

IV

vak’a etrafında söylendiğini görmekteyiz. Bu konu “metin” kısmında ayrıntılı olarak

açıklanacaktır.

Âşık Mustafa Köse, türkülü hikâye repertuvarından beş hikâyeyi Prof. Dr. İsmail

GÖRKEM derleyerek bu hikâyeleri “Halk Hikâyeleri Araştırmaları, Çukurovalı Âşık

Mustafa Köse ve Repertuvarı” adlı doçentlik tezinde yayınlamış ve bu eser Akçağ

Yayınları tarafından 2000 yılında aynı adla yayınlanmıştır. Ses kayıt aracı ile canlı

gösterim esnasında derlediğimiz türkülü hikâyelerden yedi tanesini de çalışmamızda

GÖRKEM’in uyguladığı yöntemlerle incelemeye çalıştık. Canlı Gösterim Teorisi olarak

bilinen bu yöntemle incelediğimiz eserleri yazıya aktarırken GÖRKEM’in uyguladığı

ağız transkripsiyon tekniğine bağlı kaldık. Anlatıcının ağız özelliklerini - o yörenin

insanı olduğumuz için - aynen yansıtmayı düşündük. Yöresel sözcüklerin anlamları ise

Köse’nin ve Derleme Sözlüğü’nün verilerinden hareketle çalışmamızın Sözlük

kısmında aktarılmıştır.

Çalışmamızda, Çukurova’da hikâyecilik geleneği, Âşık Mustafa Köse ve onun hikâye

repertuvarındaki eksik metinlerin tespiti, âşıktan derlenmemiş hikâyeleri derleyerek bu

hikâyelerin incelenmesi meselesi ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Folklorun “canlı bir

gösterim” oluş niteliği göz önünde tutularak, Âşık Mustafa Köse’den derlediğimiz

hikâyelerin “anlatıcı-dinleyici” ilişkileri, “metin” ve “nazım” gibi diğer unsurların

değerlendirilmesi, tezimizi, yazıya aktarılmış folklor ürününün, cansız-durağan

görünümünden çıkarması açısından önemli kılmaktadır. Çalışmamız, çok değerli hocam

Prof. Dr. İsmail GÖRKEM’in eseriyle birlikte değerlendirildiğinde Türk Halkbilimine

“Türk Halk Hikâyeleri” açısından yeni katkılar sağlayacak ve bu alanda yapılacak diğer

çalışmalara yeni bir bakış açısı kazandıracaktır.

Çalışmada emeğini esirgemeyen aileme, özellikle eşim Sema TÜLÜCE’ye, desteğini ve

emeğini hiçbir zaman esirgemeyen, bir anlamda çalışmalarıma moral desteğiyle yardım

eden, Araştırma Görevlisi Betül AYDOĞDU’ya, üç sene boyunca ziyaretine her

gittiğimde beni baş tacı eden, evlâdı gibi gören, çok sevdiğim Mustafa KÖSE ve

ailesine, bu tarz bir çalışmayı benim yapabileceğime inanarak böyle geniş kapsamlı bir

konuyu bana vererek hiçbir yardımını benden esirgemeyen, çalışmalarıma desteği ve

emeğiyle can veren, yoğun işleri arasında bana vakit ayıran saygıdeğer hocam Prof. Dr.

İsmail GÖRKEM Beye sonsuz teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim. Ozan TÜLÜCE

II II

Page 5: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

V

ÖZET

ÇUKUROVALI ÂŞIK MUSTAFA KÖSE’DEN DERLENEN

TÜRKÜLÜ HİKÂYELER

(İNCELEME – METİNLER)

Çalışmamızın konusunu Âşık Mustafa Köse’nin daha önce kimseye kayıt cihazlarıyla

anlatmadığını söylediği türkülü hikâyeler ve bunların incelenmesi ve Yukarı Çukurova

yöresinde yaşatılmaya çalışılan hikâyecilik geleneği ile Âşık Mustafa Köse’nin

hikâyeciliği oluşturmaktadır. Derlemelerin hepsi, tarafımızdan günler süren çalışmalar

sonucunda elde edilmiş, çalışmalarımızı sonuçlandırmak ve başarıya ulaştırmak için de

yöreyle bağımız uzun yıllar kesilmemiştir.

Çalışmamızda öncelikle Çukurova’dan, araştırma konusunun özelliklerinden ve bu

konuda yapılan çalışmalardan bahsedilmiştir. Performans (İcra Gösterim) Teori

hakkında burada bilgiler sunulmuştur. Daha sonra Âşık Mustafa Köse ve hikâye

repertuvarı hakkında bilgiler verilerek Köroğlu kollarından Gürcistan Seferi, Turna Teli,

Horasan Seferi, Şam Seferi türkülü hikâyeleri ile Gündeşlioğlu, Güherî ve Elbeylioğlu

türkülü hikâyeleri tahlil edilmiştir. Çalışmamızda inceleme yöntemi olarak Prof. Dr.

İsmail GÖRKEM’in “Halk Hikâyeleri Araştırmaları, Çukurovalı Âşık Mustafa Köse ve

Hikâye Repertuvarı, Akçağ Yay., Ankara 2000” adlı çalışmasında da kullandığı

Performans Teori yöntemi, modern şiir ve hikâye tahlil yöntemleri ayrıca türkülü

hikâyelerin yazıya geçirilmesinde uyguladığı transkripsiyon yöntemleri kullanılmıştır.

Anahtar Sözcükler

1. Halk Hikâyeleri ve Hikâyecilik Geleneği

2. Performans (İcra Gösterim) Teori

3. Köroğlu, Gündeşlioğlu, Güherî, Elbeylioğlu

4. Çukurovalı Âşık Mustafa Köse

III

Page 6: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

VI

ABSTRACT

STORİES WİTH FOLK SONGS WHİCH WERE GATHERED

TOGETHER FROM ÂŞIK MUSTAFA KÖSE OF ÇUKUROVA

(ANALYSİS - TEXTS)

The subject of our study includes stories with folk songs which Âşık Mustafa Köse said

that he never told anyone who had asked for recording them. Besides, it contains these

researches’ details, story tradition which is wanted to keep alive in the region of

“Yukarı Çukurova” and the style of Âşık Mustafa Köse’s stones. We have achieved all

of these anthologies with the help of the studies that lasted days. İn order to come to a

desirable conclusion we had to be in contact with this region.

İn our study, we first mention about Çukurova region, the features of our topic and our

studies made on this topic. Furthermore, some information about performance and teory

is presented here. Also, some information about Âşık Mustafa Köse and his story

repertoire is given; some folk stories about Georgia Expedition of Köroğlu branch,

Turna Teli, Horasan Espedition, Domascus Espedition, Gündeşlioğlu, Güherî, and

Elbeylioğlu are analyzed. İn our study, as investigation method, we heve used Prof. Dr.

İsmail GÖRKEM’S methods of “Performence Teory, modern poetry and story analysis”

which he used in his work called “Studies of Fork Tales, Âşık Mustafa Köse of

Çukurova and Story Repertoire” which was published in Ankara in 2000. İn addition,

Görkem’s transcription method which he used in writing davn stories with folk songs

are employed in our study.

Key words:

1. Tradition of Story Writing and Folk Stories

2. Performance Teory

3. Köroğlu, Gündeşlioğlu, Güherî, Elbeylioğlu

4. Âşık Mustafa Köse of Çukurova

IV

Page 7: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

VII

İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ ………………………………………………………………………………I

ÖZET………………………………………………………………………………...III

ABSTRACT………………………………………………………………………...IV

İÇİNDEKİLER …………………………………………………………………….V

KISALTMALAR…………………………………………………………...............X

GİRİŞ

1. ÇUKUROVA BÖLGESİNİN COĞRAFÎ KONUMU VE TARİHİ………………1

1. 1. Bölgenin Coğrafî Konumu………………………………………………….1

1. 2. Bölgenin Tarihi……………………………………………………………... 2

1. 3. Araştırma Alanının Coğrafî Konumu ve Tarihi………………………...3

2. ARAŞTIRMA KONUSUNUN ÖZELLİKLERİ……………………………………5

2. 1. Performans ( İcra Gösterim ) Teori………………………………………8

2. 2. Performans(İcra/Gösterim)Teorisine Göre Halk Hikâyelerinin

İncelenmesi.……………………………………………………………………..13

2. 3. Hikâyecilik Geleneği………………………………………………………16

2. 4. Metin ( Halk Hikâyesi / Türkülü Hikâye ) ….…………………………. 17

2. 5. Anlatıcı ( Hikâyeci - Âşık ) ………………………. . ……….……………19

2. 6. Müzik / Ezgi / Ritm………………………………………………………20

2. 7. Dinleyici / İzleyici Çevresi………………………………………….……21

2. 8. Mekân…………………………………………………………………….21

3. ARAŞTIRMA KONUSU HAKKINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR…………..22

4. ARAŞTIRMANIN AMACI VE YÖNTEMİ……………………………………. 25

BİRİNCİ BÖLÜM

ÇUKUROVA’DA HİKÂYECİLİK GELENEĞİ VE ÂŞIK MUSTAFA KÖSE

1. ÇUKUROVA’DA HİKÂYECİLİK, HİKÂYECİLER VE HİKÂYELER……...28

2. OSMANİYE VE DÜZİÇİ’NDE HİKÂYECİLER VE HİKÂYELER…………..31

2.1. Âşık Mustafa (=Deli Mustafa) …………………………………………...32

2.2. Âşık Güllü (=Güllü Kâhya) ………………………………………………32

V

Page 8: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

VIII

2.3. Gül Ali ve Abdal Seydihan………………………………………………. 33

2.4. Kır İsmail (=İsmail Güngör/Tab’lı İsmail/İsmail Tabak) …………….. 33

2.5. Üdülü Musduk……………………………………………………………33

2.6. Âşık Mahmut…………………………………………………………….. 33

2.7. Âşık Mehmet Köse………………………………………………………. 34

2.8. Kirik Ali (=Âşık Ali Altun) ……………………………………………… 34

2.9. Köroğlu (=Âşık Mehmet Demirci) ………………………………………34

2.10. Âşık Mehmet Tülüce (=Kulaçkollu Mehmet Ağa) ………………………35

2.11. Âşık Mehmet Ova……………………………………………………….35

2.12. İspir Onbaşı……………………………………………………………..36

2.13. Âşık Mehmet İper……………………………………………………….36

2.14. Âşık İbrahim Tülüce (=Tulug İrbâm) ………………………………....36

2. 15. Yörede Anlatılan Türkülü Hikâyelerin Özellikleri…………………..36

3. ÂŞIK MUSTAFA KÖSE…………………………………………………………..40

3.1. Hayatı……………………………………………………………………..40

3.2. Sanatı ve Sanatkârlığı……………………….……………………………40

3.3. Repertuvarı ve Bu Repertuvarın Anlatıcıya Bağlı Özgün Yanları........42

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRKÜLÜ HİKÂYELERİN TAHLİLİ

1. NESİR KISIMLARININ TAHLİLİ………………………………………………45

1.1. Motif Halkaları ve Olay Örgüsü………………………………………...45

1. 1. 1. Köroğlu Kolları………………………………………………..46

1.1.1.1. Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH) ………….......…..46

1.1.1.2. Turna Teli Hikâyesi (=TTH).………………………...48

1.1.1.3. Horasan Seferi Hikâyesi (=HSH) ………………...….50

1.1.1.4. Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH) ……………………...….51

1. 1. 2. Diğer Âşk ve Kahramanlık Hikâyeleri………………………52

1.1.2.1. Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH) …………………….52

1.1.2.2. Güheri Hikâyesi (=GH) ……………………………...55

1.1.2.3. Elbeylioğlu Hikâyesi (=EH) …………………………56

1.2. Tema / Konu……………………………………………………...59

1. 2. 1. Köroğlu Kolları……………………………………………….59

VI

Page 9: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

IX

1.2.1.1. Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH) ………………….59

1.2.1.2. Turna Teli Hikâyesi (=TTH) …………………..……59

1.2.1.3. Horasan Seferi Hikâyesi (=HSH) ………………...…59

1.2.1.4. Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH) ……………………...…59

1. 2. 2. Diğer Âşk ve Kahramanlık Hikâyeleri………………………60

1.2.2.1. Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH) …………………….60

1.2.2.2. Güheri Hikâyesi (=GH) ……………………………...60

1.2.2.3. Elbeylioğlu Hikâyesi (=EH) …………………………61

1.3. Zaman…………………………………………………………………….61

1. 3. 1. Köroğlu Kolları………………………………………………..62

1.3.1.1. Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH) ……………….....62

1.3.1.2. Turna Teli Hikâyesi (=TTH) ………………………..63

1.3.1.3. Horasan Seferi Hikâyesi (=HSH) ………………...…63

1.3.1.4. Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH) ……………………...…63

1. 3. 2. Diğer Âşk ve Kahramanlık Hikâyeleri………………………63

1.3.2.1. Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH) …………………….63

1.3.2.2. Güheri Hikâyesi (=GH) ……………………………...64

1.3.2.3. Elbeylioğlu Hikâyesi (=EH) …………………………64

1.4. Mekân……………………………………………………………………..65

1. 4. 1. Köroğlu Kolları………………………………………………..65

1.4.1.1. Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH) ……………….....65

1.4.1.2. Turna Teli Hikâyesi (=TTH).………………………..66

1.4.1.3. Horasan Seferi Hikâyesi (=HSH) ………………..….66

1.4.1.4. Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH) …………………...……66

1. 4. 2. Diğer Âşk ve Kahramanlık Hikâyeleri………………………66

1.4.2.1. Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH) …………………….66

1.4.2.2. Güheri Hikâyesi (=GH) ……………………………...67

1.4.2.3. Elbeylioğlu Hikâyesi (=EH) …………………………67

1.5. Şahıs Kadrosu…………………………………………………………….67

1. 5. 1. Köroğlu Kolları………………………………………………..67

1.5.1.1. Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH) ……………….…67

1.5.1.2. Turna Teli Hikâyesi (=TTH) ………………………..68

1.5.1.3. Horasan Seferi Hikâyesi (=HSH) ………………..….68

VII

Page 10: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

X

1.5.1.4. Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH) ………………………...68

1. 5. 2. Diğer Âşk ve Kahramanlık Hikâyeleri………………………69

1.5.2.1. Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH) …………………….69

1.5.2.2. Güheri Hikâyesi (=GH) ……………………………...69

1.5.2.3. Elbeylioğlu Hikâyesi (=EH) …………………………69

1.6. Bakış Açısı ve Anlatıcısı………………………………………………….70

1.7. Anlatım Tarzları…………………………………………………………71

2. NAZIM KISIMLARININ TAHLİLİ……………………………………………..73

2. 1. Köroğlu Kolları…………………………………………………………..74

2.1.1. Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH) ……………………...…….74

2.1.2. Turna Teli Hikâyesi (=TTH) …………………………...……..79

2.1.3. Horasan Seferi Hikâyesi (=HSH) ………………………..........81

2.1.4. Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH) ...……………………………...…85

2.2. Diğer Âşk ve Kahramanlık Hikâyeleri………………………………….90

2.2.1. Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH) ………………………………90

2.2.2. Güheri Hikâyesi (=GH) ………………………………………..93

2.2.3 Elbeylioğlu Hikâyesi (=EH) …………………………………....94

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

HİKÂYELERİN DİL VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ

1.İSİMLER…………………………………………………………………………...106

2. BENZETMELER…………………………………………………………………108

3. SES TAKLİDİ (=YANSIMA) KELİMELER…………………………………...108

4. SÖZ KALIPLARI………………………………………………………………...109

5.MİZAH……………………………………………………………………………. 112

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

METİNLER

1. AÇIKLAMALAR……………………………………………………………….115

2. KÖROĞLU’NUN GÜRCİSTAN SEFERİ HİKÂYESİ (=GSH) ……………116

3. KÖROĞLU’NUN TURNA TELİ HİKÂYESİ (=TTH) ……………………...134

4. KÖROĞLU’NUN HORASAN SEFERİ HİKÂYESİ (=HSH) ……………….141

VIII

Page 11: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

XI

5. KÖROĞLU’NUN ŞAM SEFERİ HİKÂYESİ (=ŞSH) ……………………….153

6. GÜNDEŞLİOĞLU HİKÂYESİ (=GOH) ……………………………………..164

7. GÜHERİ HİKÂYESİ (=GH) …………………………………………………..174

8. ELBEYLİOĞLU HİKÂYESİ (=EH) ………………………………………….178

SONUÇ……………………………………………………………………………….201

SÖZLÜK …………………………………………………………………………….204

KAYNAKLAR……………………………………………………………………….207

EKLER……………………………………………………………………………….211

ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………………….215

IX

Page 12: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

XII

KISALTMALAR

EH : Elbeylioğlu Hikâyesi

GH : Güheri Hikâyesi

GSH : Köroğlu’nun Gürcistan Seferi Hikâyesi

GOH : Gündeşlioğlu Hikâyesi

HSH : Köroğlu’nun Horasan Seferi Hikâyesi

ŞSH : Köroğlu’nun Şam Seferi Hikâyesi

TTH : Köroğlu’nun Turna Teli Hikâyesi

yy : Yüzyıl

[] : Metne tarafımızdan eklenen yerler

( ) : Metne anlatıcı tarafından eklenen yerler

X

Page 13: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

1

GİRİŞ

Âşık Mustafa Köse, onun hikâye repertuarının tespiti ve incelenmesi meseleleri

tezimizin ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Yapacağımız

çalışmanın bilimsel ve kültürel açıdan sağlam zemine oturtulabilmesi için, aşağıda

sırasıyla, bölgenin coğrafî konumu, tarihi ve nüfus yapısı, araştırma konusunun

özellikleri, konu hakkında yapılan çalışmalarla araştırmanın konusu, amaç ve yöntemi

ortaya konmaya çalışılacaktır.

1. ÇUKUROVA BÖLGESİNİN COĞRAFÎ KONUMU VE TARİHİ 1

1. 1. Bölgenin Coğrafî Konumu

,Türkiye’nin Asya kıt’asında yer alan Anadolu’nun güneyindeki Çukurova, Mersin’den

Osmaniye iline kadar uzanan bir alan içinde Orta Toroslar’ın güneyinden başlayıp

Akdeniz’e ulaşmaktadır. Ova, kuzeyden Bolkar Dağı ve Aladağ’ın eteklerinden başlar

ve doğuda Misis [Adana] bucağının tepelerine kadar uzanır; güneydeki en uç nokta

Karataş Burnu, batıda ise Erdemli [Mersin] ilçesinin civarıdır. Ovanın doğusunda denize

doğru dikey olarak geçen Amanos [Gâvur] Dağları uzanmaktadır. Andırın [Kahraman-

maraş] ilçesinin güneyindeki “Aşağı Andırın Ovası” da, coğrafî özellikleri bakımdan

Çukurova’ya dahil edilebilir. Ovanın doğu-batı yönündeki uzunluğu 150, kuzey-güney

uzunluğu 70 km; yüzölçümü ise 3.650 km2’dir. İlk çağlarda Anadolu’nun bu yöresine

“Kilikya” ismi verilmiş, bölgenin adı XV. yy.dan itibaren “Çukurova” olarak Arapça ve

Türkçe kaynaklarda yer almaya başlamıştır.

1 Bilgiler, İsmail GÖRKEM, Halk Hikâyeleri Araştırmaları, Çukurovalı Âşık Mustafa Köse ve Hikâye Repertuvarı, (Akçağ Yay. Ank. 2000, s.1-4), adlı eserden ve Osmaniye Valiliği resmî internet sitesi www.osmaniye.gov.tr adresinden faydalanılarak aktarılmıştır.

Page 14: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

2

1. 2. Bölgenin Tarihi

Çukurova, çeşitli tarım ürünlerini yetiştirmek için elverişli iklimi ve akarsularının

oluşturduğu bereketli topraklar sebebiyle, tarihin her döneminde “kalabalık insan

topluluklarını barındıran bir tarım ve ticaret merkezi” olma özelliğini korumuştur.

İslâmiyet öncesi dönemde yörede Hitit, Asur ve Perslerle Büyük İskender’in hakimiyet

kurdukları bilinmektedir. Bölgede nüfus yoğunluğu Romalılar döneminde giderek artar;

imparatorluk ikiye bölündükten sonra da burası Bizans imparatorluğunun payına düşer.

M.S. VIII. yy. başlarına kadar bölgede Hıristiyan hakimiyeti devam eder; bu tarihte

Çukurova Arapların eline geçer.

IX. yy.da Abbasî halifesi Harunü’r-reşid, bölgeyi tamamen denetimi altına alır ve

burasını, “uç beyleri”nin yönetimine terkeder. Onlar da Orta Asya’dan Türk akıncılarını

getirerek buraya yerleştirir. Benzer nüfus hareketi, Selâhaddin Eyyûbî döneminde de “Üç

Ok”lu Türkmenlerin bölgeye iskânı ile devam etmiştir. Bundan sonra, Abbasîlerin

zayıflaması sebebiyle tekrar Bizans hakimiyetine giren bölge, -1071 Malazgirt Meydan

Muharebesi sonrasında- 1082 yıllarında, Süleyman Şah komutasındaki Türk ordusu

tarafından ele geçirilir. Fakat bundan sonra Çukurova’ya Türk nüfus kitlesi sistemli

olarak iskân edilemediği için, yörede Türklerin hakimiyeti uzun sürmeyecektir.

I. Haçlı Seferi (1097) sonrasında, XI. yy. başlarında, yörede bir Ermeni devleti kurdurulur.

Çukurova’da o dönemde Türklerin yaşadığı Ermeni mezalimi, Selçuklu Sultanı II. Kılıç

Arslan ile Selâhaddin Eyyûbî’yi harekete geçirir. Yöreye daha önce yerleştirilmiş olan

Üç Ok’ların da yardımıyla Karamanoğulları bölgeye sızmayı dener. Bu harekete Memlûk

Sultam da destek verince; Ramazan, Kınık, Bayındır, Salur, İğdir, Varsak, Gündüz ve

Avşar Türkmenleri Çukurova’ya iskân edilir. Daha sonra yörede Memlûk-Osmanlı

mücadelesinin XV. yy.ın sonuna kadar devam ettiği görülmektedir. Sonunda 1516

tarihinde yöre tamamıyla Osmanlı denetimine girer.

Araştırma alanımız olan Düziçi ilçesi, bölgenin Misis [Adana] bucağının doğusundaki

“Yukarı Çukurova” sahasında bulunmaktadır. Bu sahada günümüzde yerleşik hayata

geçmiş olan eski konar-göçer Türkmen aşireti mensuplarının XVI. yy. başlarından XIX.

yy. ikinci yansına kadarki vaziyetleri bizi daha çok ilgilendirmektedir. Bu yöredeki

hikâyecilik geleneği, burada yaşamaya devam eden Türkmen aşireti mensuplarının

geçmiş hayatları hakkında bilgi vermeyi gerekli kılmaktadır.

Page 15: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

3

Konar-göçer aşiret mensupları, mevsimlere bağlı olarak “yaylak” ve “kışlak” yerleri

arasında sürekli hareket halindedir. Bunlar “kışlak” yerlerinde “ekincilik” (darıdan

pirince kadar bütün tahıllar), “yaylak”larda ise daha çok hayvancılıkla uğraşmaktadır.

Aşiret mensupları, hayvancılık yanında dokumacılık, avcılık ve dericilik sanatında da hayli

ileri durumdadır.

XVI. yy.da, konar-göçerlerin yanında, yerleşik hayata geçmiş ve çiftçilik yapan aşiret

mensupları da bulunmaktadır. XVI. yy.ın ilk yarısından XVII. yy.ın başlarına kadar

bölgede meydana gelen karışıklıklar sebebiyle yöre halkı dağılarak, yöre “gayri meskûn”

bir hal almış, topraklar ekilip biçilmemeye başlanmıştır. XIX. yy.daki Derviş Paşa ve

Ahmet Cevdet Paşa önderliğindeki “Fırka-i İslâhiyye” hareketine kadar Çukurova,

konar-göçer Türkmen aşiretleri tarafından “kışlak” olarak kullanılmıştır. Bu hareketin

amacı, “devlete olan muhalefetleri sebebiyle” asker vermeyen konar-göçerleri,

“İskenderun’dan Maraş ve Elbistan’a; Kilis’ten Niğde ve Kayseri’ye; Adana

eyaletinden Sivas eyaleti hududuna kadar olan bölgeyi itaat altına almak”tır. O yıllarda

Yukarı Çukurova ve Fırka-i İslâhiye’nin görev yaptığı diğer yerlerde; Avşar, Bozdoğan ,

Cerid, Sırkıntılı, Tecirli [ Tâcirlü / Tüccarlu ] , Ulaşlı ve Varsak [ Farsak ] aşireti mensup-

ları iskân edilmiştir.

Ahmet Cevdet Paşa Yukarı Çukurova sahasında o yıllarda adım başında “turaç”

kuşlarının uçmakta olduğunu, yörede ceylân sürüleri ile yaban domuzu ve küçük

yılanlardan geçilemediğini kaydeder. Mecburî iskân sonunda “tavşan avına bile araba ile

giden Osmanlı”, top ve tüfeğini kullanarak Çukurova’da yaşanan renkli hayata son

vermiştir. O devir âşıklarının bu “renkli ve hareketli” hayatın bitişini anlatan ağıtları

bugün bile yörede söylenmeye devam etmektedir.

1. 3. Araştırma Alanının Coğrafî Konumu ve Tarihi Düziçi ilçesi kendi ismini aldığı Düziçi Ovası’nın kenarında kurulmuş olup, etrafı

dağlarla çevrilidir. Yeryüzü bakımından Düziçi Ovası’nın dışında her yer dağlık ve

engebedir.

İlçenin yüzölçümü 460.90 km2’dir. Doğal bitki örtüsü maki olup 700-800 metreden

sonra çam ve yayvan yapraklı ağaçların oluşturduğu ormanlarla karşılaşılır. İlçenin

Page 16: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

4

kuzey ve batısını çizen Ceyhan Nehri en büyük akarsuyudur. Diğer önemli akarsu ise

Sabun Çayı’dır. Ayrıca Kızılca, Deliçay, Bağlama, Üzümlü ve Çamiçi dereleri de

bulunmaktadır.

İlçenin kuzey-batısında Kadirli, kuzeydoğusunda Kahramanmaraş ilinin Andırın ilçesi,

doğusunda Amanos Dağları ve Bahçe ilçesi, güneybatısında ise Osmaniye merkezi ile

çevrilidir.

1930’lu yıllarda Düziçi yöresi, Bahçe [Adana] ilçesine ait Haruniye bucağına bağlı

dokuz köy ve daha küçük yerleşim birimleri (mahalle)’nden müteşekkildi. 1985 yılında

“Düziçi” ilçe olmuş ve bu ilçeye 21’i köy olmak üzere toplam 23 yerleşim birimi

bağlanmıştır. Devlet İstatistik Enstitüsü 1990 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, ilçe

merkezi ile köylerde toplam olarak 67.155 kişi yaşamaktadır. 2000 Genel nüfus

sayımına göre ise toplam nüfusu 90841 kişi olup, bunun 43187’si ilçe merkezinde,

28491’i beldelerde ve 19037’si köylerde bulunmaktadır.

Düziçi ilçesine, Türkmen aşiretlerinin XVI. yy.dan XIX. yy.ın ikinci yarısına kadarki

zaman diliminde iskân edilme hadisesine bakmak yararlı olacaktır:

Tarihî belgelerde, Oğuzlara bağlı Halep Türkmenlerinden olan Peçenekler’in XVI. yy.da

Haruniye kazasındaki [şimdi Düziçi’nin nahiyesi] Bayındır yöresinde oturdukları,

Dulkadırlı Türkmenleri ile Eymürler’in bir kısmının da burada kışladıkları -ve hattâ

yerleşmeye başladıkları- belirtilmektedir. Avşar, Tecirli ve Varsak [Farsak] aşireti

mensuplarının da XIX. yy.ın ikinci yarısında, şimdiki Düziçi ilçesi’nin sınırları içinde

kalan bazı köylere yerleştirildikleri bilinmektedir.

Düziçi ilçesi ve köylerinin bir Oğuz / Türkmen bölgesi olduğunu, şu anda mevcut köy,

mahalle ve daha küçük yerleşim merkezi adları, ispatlamaya yetecektir. “Bayındırlı”,

“Farsak” , “Yeni Farsak”, ve “Akça Koyunlu” köy isimleri, sırasıyla Peçenek, Bayındır ve

Ak Koyunlu Türkmen boylarının adlarını; “Peçenek” ve “Karkın” mahalle isimleri de,

aynı Türkmen boylarının hatırasını yaşatmaktadır. XVI. yy.de yaşadığı bilinen “Pir Sultan

Abdal’ın adı, Sünnî bir köy olan “Pirsultanlı” ; “Elbeyli” aşireti ve “Elbeylioğlu

hikâyesi” de, “Elbeyli” köyünün isminde yaşamaktadır.

Page 17: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

5

2. ARAŞTIRMA KONUSUNUN ÖZELLİKLERİ

Bir toplumun üyeleri; değer, inanç, ölçü ve dünya görüşlerini “sözlü gelenek” yoluyla

dile getirir. Bunlar, fertlerin “gönüllü” ve “ortak” kabulleriyle oluşmaktadır. Sözlü

geleneklerde yer alıp “tamamen sözlü”, “kısmen sözlü” veya “tamamen sözsüz”

yaratılan, fakat sözlü geçiş veya iletişimle fertler arasında sözlü ortam içinde dolaşan,

nesilden nesle intikal eden, kısaca bir geleneği olan ürünlerin tamamı, yapı, muhteva,

biçim ve fonksiyonları ne olursa olsun “sözlü kültür” kapsanma girer (Yıldırım 1998a:

77). Bunların her biri oluştukları sözlü ortam toplumunun “ortak” kabulleri olarak,

kendilerine mahsus birer gelenek yaratmışlardır. Her unsurun nitelikleri bu gelenek

içinde kendini korur, geliştirir veya değiştirir. Her unsur, kavram ve kapsamını bu

gelenek içinde ifade etme imkânı kazanır (Yıldırım 1998b: 39). Yaşayan ya da başka

kültürlerin içinde eriyerek yok olmuş olan tüm kültürler bu sözlü kültürün içinden gelerek

yazılı kültürü doğurmuş ve böylece takip edilebilen, değerlendirilebilen bir medeniyetin

ortaya çıkması sağlanmıştır.

Folklor ürünleri; “sözlü”, “geleneksel”, “çeşitlenme”, “anonimlik” ve “kalıplaşma”

özelliklerine sahiptir. Sözlü olan halk ürünlerinde bu beş özelliği görmek mümkündür

(Yıldırım 1998c: 68-69). Sözlü kültür ürünleri, edebî değer taşıdığından –ki bunlar

özellikle Halk Edebiyatı ürünleridir. – “sanat eseri” olarak kabul görür. Bunlar; “söz”,

“yaratıcı”, “musikî” ve “dinleyici çevre” olmadan hayata geçirilemez (Yıldırım 1998d:

180). “Yaratıcı”, folklor ürünlerini, “dinleyici”lere takdim ederken, anlatıcı ile dinleyiciler

arasında “canlı bir iletişim” ortamı doğar. Bu özelliği sebebiyle folklor ürünleri,

“kollektif'” bir niteliğe sahiptir. Bu canlı iletişim ortamını hesaba katmadan, sadece

“anlatıcı”dan derlediğimiz malzemeyi incelemeye kalkarsak, yanlış ve eksik yapmış

oluruz (Görkem 2000: 5). Bu nedenle araştırmamızın metin inceleme metodu olan

“Performans (İcra Gösterim) Teorisi”nin genel özelliklerinden bahsetmeden önce

Walter Ong’un sözlü kültürün dokuz madde halinde sıraladığı belli başlı özelliklerini

vermek gerekmektedir:

a) Yan cümlelerle uzatılmış yapıya değil, eklemeli yapıya dayanma;

b) Çözümleme yerine kümeleme: Belleği güçlendirmek için kalıplardan yararlanma;

c) Unutmamak için bol tekrara yer verme;

d) Tutucu ya da gelenekçi tavır: Uzun yıllar içinde zahmetle öğrenilmiş bilgiyi

tekrarlayarak unutmamaya çalışmak, büyük bir enerji yatırımım gerektirir. Bu

Page 18: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

6

gereksinim, son derece gelenekçi ve tutucu bir tavra neden olur. Özgün yaratım,

dinleyiciyi öyküye katmak için öyküyü çeşitlendirerek gerçekleşir.

e) İnsan yaşamına yakınlık: Sözlü kültür, tüm bilgileri insan yaşamına yakın, yabancı ve

nesnel, dünyayı kendilerine yabancı olmayan insan etkileşimi çerçevesinde özümleyerek

kavramlaştırmak ve söze dökmek zorundadır.

f) Mücadeleci eda: Sözel edim ve yaşam tarzının mücadeleci havası bedensel davranışların

yüceltilmesi, sözlü kültürün en önemli özelliklerindendir; bu ağır yaşam koşullarının bir

sonucudur. Eylem odağı yazılı anlatıya doğru dış sorunlardan uzaklaşıp gittikçe kişisel iç

sorunlara kaymıştır.

g) Mesafeli olmak yerine duygudaş ve katılımcı tavır: Sözlü kültürde öğrenmek veya

bilmek, bilinenle bilen arasında yakınlığa, özdeşleşmeye bağlıdır; kişinin tepkisi yalnız

kişisel ve öznel değildir, toplumun ruhunu yansıtır.

h) Değişmeyen ortam dengesine dayanma: Güncelliğini yitiren anılar kolayca

bellekten silindiği için sözlü toplumun yaşadığı anın dengesi kolay kolay bozulmaz.

Sözlü gelenek, toplumun güncel kültürel değerlerini yansıtır; anlatıcı her şeyi değil,

dinleyicinin bilmek istediği geçmişi anlatır.

i) Soyutluğa değil duruma bağlı olma: Sözlü kültürlerde kavramlar duruma göre. işlevsel

ilişki çerçevesinde, canlı, insan yaşamına yakın biçimde kullanılır; bu nedenle soyutluk

asgarî düzeydedir. Sözlü kültür, soyut kategoriler, kalıplaşmış mantıksal süreçler,

tanımlamalar, ayrıntılı tasvirler ve ince benlik tahliliyle ilgilenmez (Ong 1995:52-75).

Bu bağlamda sözlü kültürle yazılı kültür birbirinden ayırmak ayrı bir sorun olarak

karşımıza çıkmaktadır. Her iki alanın da karmaşık bir yapıya sahip olduğunu

düşündüğümüzde burada söylenilmesi gereken şey her iki unsurun da birbirine kaynak

bilinmesidir; ancak yazılı kültürün, sözlü kültürün bilgi ve tecrübe birikiminden

faydalanarak ortaya çıktığı da unutulmamalıdır. Yapıları ve hususiyetleri farklı olmasına

rağmen, bu iki gelenek birbirleriyle karşılıklı münasebet içinde bulunurlar. Sözlü

gelenekler, fertlerin gönüllü ‘ortak’ kabulleriyle oluşur. Yazılı gelenekler ise resmî

kuruluşların faaliyeti ile şekillenir (Yıldırım 1998e:76). Her iki kültürün ürünlerinin

söze, kelimeye dayandığını belirtmiştik; ama, sözlü kültürdeki sözlerin her anlatış

esnasında teatral bir biçimde yeniden canlanmasına karşılık, yazılı kültürde yazıya

geçen kelime, sabit veya değişmez bir forma kavuşması nedeniyle ölü sayılmaktadır.

Sözlü kültürdeki “canlı gösterime” yazılı kültürde asla rastlayamayız.

Son dönemde yazılı veya sözlü metinlerin icra ortamları hakkında yeni görüşler ileri

sürülmüştür. Dursun Yıldırım tarafından geliştirilen “icra bağlamında metin” görüşünü

Yıldırım şöyle dile getirmektedir.

Page 19: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

7

Metinler, her iki ortamda yaratılırken, veya oluşturulup inşa edilirken sözün ve anlatımın

ezgisel akışı dikkate alınır. Her bir metnin kendi başına, kendine özgü bir söz ve ezgi

beraberliği içinde ortaya çıkardığı bir anlatım ahengi vardır. İcra edilecek metin, yaratıcısı

tarafından tüm özellikler [tema, kurgu, örgü, doku, dokuma, söz dağarcığı ve ezgi gibi.]

göz önünde tutularak dinleyici/okuyucu için hazır edilmiş, tamamlanmış olur. Ancak, icra

sırasında bütün metinler, söz, ezgi ve hareket bütünlüğü içinde yeni bir anlatım

dokusuna, dinleyiciyi etkileme yeteneğine ve kapasitesine kavuşur. Edebî eser, bu işlemler

içinde yeni bir hüviyet, yeni bir metin dokumasına dönüşmüş olur. Bu metne “icra

bağlamında metin” denmektedir. İcra bağlamında metinler ile, sözel/yazılı edebî

metinler farklı yapılara sahiptir. İncelenmelerinde de, farklı yaklaşımlar ve yöntemler

izlenir. Sözel ortam yaratıcılığı icraları sırasında ortaya çıkan icra bağlamında metinler

üzerinde birçok araştırma yayınlanmış ise de, yazılı ortam icra bağlamında doğan metinler

üzerinde yapılmış çalışmalara rastlanılamamıştır. Ancak, yazılı ortam yaratıcılığı ile ilgili

icra ortamları ve dinleyici çevrelerini tasvir eden ve çok değerli bilgiler veren önemli

bir çalışmanın Halûk İpekten tarafından gerçekleştirildiği bilinmektedir. Sözel edebî metin

ile, anlatıcı ve dinleyici arasında, icra sırasında doğan yeni metin [icra bağlamında

metin] bütünleşmesini ve bu yeni terkip metni ortaya çıkaran sözel kültür yapısının bir

arada incelenmesi araştırıcılara yeni ufuklar açabilir. Ancak, bu işlemler yazılı ortam

yaratıcılığına dayalı edebî eserler için de geçerli bir yaklaşım olmalı ve onlar da bu

bağlamda incelenmeye alınmalıdır. Acaba yazılı kültür ortamında, yazılı metin ve icra

bütünlüğü gerçekleştirildiğinde, bu birliktelik içinde bir icra bağlamında metin oluşuyor

mu? Edebî yaratıcılık içinde yer alan tüm metinler için bu tür incelemeler, bize, hem

onların yaratılışını/tabiatını, hem icra yapılarında ortaya çıkan yeni metinleri, hem de

anlatıcı/icracı ile dinleyici/okuyucu arasında kurulan iletişim ağlarının hangi kültürel

dokular üzerine inşa edildiğini öğrenmeye yardım edeceği düşünülmektedir (Yıldırım 2003:

136)

Yazıda metin dışı bağlam yalnız okur değil yazar için de yoktur. Gözle görülebilir bir

bağlamın yokluğu, gerçek bir dinleyici önünde konuşmaya oranla, yazıyı genelde

çilekeş bir eyleme döndüren başlıca unsurdur. Yazarın hitap ettiği topluluk her zaman

hayâlidir (Ong 1995: 53-81). Karşısında bulunmayan ve çoğu kez tanımadığı okurların

takınabileceği bir rolü, yazarın tek başına kurması gerekir. Yâni, okurun yazılana

kurgulanması gerekir. Zira sözlü kültürdeki el-kol hareketleri, yüz mimikleri, vurgulama

ve gerçek dinleyici gibi özellikleri taşımayan, yazılı kültürde bir meramı anlatabilmek

için, bir cümlenin herhangi bir okura herhangi bir durumda ifade edebileceği bütün

anlamlar, önceden düşünülmelidir. Dilin tek başına hiçbir varoluş bağlamına dayanma-

Page 20: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

8

dan, açık-seçik amacına ulaşmasını sağlamak kolay değildir. Yazı yazmayı çileli bir işe

dönüştüren şey bu tür titiz düşünme ihtiyaçlarıdır (Ersoy 2003: 12).

2.1. Performans ( İcra Gösterim ) Teorisi2

Halkbilimi çalışmalarında, folkloru, “geçmişin ürünleri” anlayışından “dinamik bir

iletişimsel süreç” olarak kabule dönüştüren Performans Teori yaklaşık yüzyıllık bir

sürecin sonucu ortaya çıkmıştır. E. Sapir’in 1910’larda başlayan yaş ve cinsiyet

gruplarına ve benzeri diğer özelliklere bağlı olarak değişen konuşma ve anlatma

şekilleri gibi dilin sosyal kullanımlarına ve icrasına dikkat çekmesi ve İşlevsel Kuram’ın

kurucularından Malinovski’nin 1926 yılında “Şüphesiz, metin çok önemlidir; fakat

bağlamsız metin ölüdür” şeklinde ifade ettiği “bağlam” (context) fikri, Performans

Teori’nin en önemli kavramsal başlangıç noktaları arasındadır.

Kari Bührer, 1934 yılında yaptığı bir çalışmasında konuşmanın, “gönderme”

(reference), dışavurum (expression), ve “başvurma” (appeal) şeklindeki üç işlevini

tespit eder ve daha sonra Jan Mukarovski bunlara dördüncü işlev olarak “estetik”

(aestetic) yani dilin şiirsel kullanımını ekler ve ilk üçünün bunun, yani “sözel sanat”

(verbal art) üzerine temellendiğini ileri sürer. Dahası, ona göre bu sanat kendi içinden

faktörlere bağlı olması nedeniyle “bir söyleyip ifade eden” ve bir de “söylenilen” veya

“dinleyenin” yani sosyal bağlamında bir icranın içinde çalışılmasını gerekli görmüştür.

Bu bağlamda, halkbiliminde meydana gelen teorik etkilenmeleri en kısa yoldan ifade

etmek istenilirse, sosyo-dilbilimcilerin dilin kullanımı için düşündükleri bu icra veya

performans fikri, folklorun doğasını ve yapısını açıklayıcı olması dolayısıyla, halkbilimi

çalışmalarına uygulanmış ve bunun bir sonucu olarak Performans Teori ortaya çıkmıştır

denilebilir. Ancak, basite indirgeyerek bu bir cümleyle ifade ettiğimiz oluşum süreci

dahi elli yılı aşkın bir zaman diliminde gerçekleşmiştir.

Söz konusu sosyo-dilbilimsel “performans” yani icra paradigmasını yeniden

yorumlayarak halkbilimine yönelik kuramsal bir çerçevenin temelini oluşturan

paradigma haline getiren kişi, Roman Jacobson’dur.

2 Bilgiler, Özkul ÇOBANOĞLU, Halk Bilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş (Akçağ Yay. Ank. 1999, s.258-312), adlı eserden faydalanılarak özetlenmiştir.

Page 21: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

9

Roman Jacobson, 1958 yılında Indiana Üniversitesinde yapılan “Stil Üzerine Disiplinler

arası Konferans”ta yaptığı kapanış konuşmasında, çok daha önce 1929 yılındaki bir

çalışmasında “dil” ve “parol” ilişkisini “dilbilim” ve “halkbilimi” ilişkisine benzettiği

doğrultuda halkbilimi ve performans ilişkisini ifade eder. Jacobson daha önce ileri

sürülmüş olan dilin dört işlevine “iletişim kanalsal dikkat” (phatic) ve “şifre çözücü

veya kod açıklayıcı” (metalingual) işlevleri de ekleyerek altıya çıkarır ve o da, sözel

sanatı “çoklu işlevsel” (multifunctional) olarak düşünür. Öte yandan Prag dilbilimi

okuluna mensup olmakla birlikte tıpkı R. Jacobson gibi eğitimi ve çalışmaları

bakımından aynı zamanda akademik halkbilimci de olan Petr Bogatrev de 1938 yılında

yayınladığı bir çalışmasında “folklorun aşağı yukarı tiyatroyla aynı olduğunu” düşünür

ve günümüzde kullanıldığı gibi “folklorun bu teatral” özelliğinden hareketle de bir

masalın nasıl anlatıldığını göz önünde bulundurmadan masal metninden hareketin

yanlışlığına dikkati çekerek icranın önemini vurgulaması da devri için ve daha sonra

meydana getirdiği kavramsal gelişmeler bakımından son derece önemlidir.

Halkbilimi kuramları, henüz gelişme çağını yaşayan bir kuram olduğundan onu belli bir

kategorizasyona sokabilmenin güç olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle, Performans

Teori’nin temel kavramlarını ve araştırma perspektiflerini tarihsel sıralama veya

kronolojik bir ele alıştan ziyade paradigmatik bir yapı içersinde ele almak ve tasnif

etmek daha uygun olacaktır. Bu konuda genel geçer bir yapı ortaya koyan Richard

Bauman’ın “Performans Olarak Sözel Sanat” (Verbal Art as Performance) adlı çalışması

(1975) yayınlanır ve “Performans” kavramı (icra veya gösterim anlamında) yeni yak-

laşımı ve daha doğrusu yaklaşımları derleyip toparlayıcı bir şemsiye terim olarak

kullanılmaya başlanılır. Burada önemli olan, halkbilimi disiplinin hem geçmişe hem de

şimdiye yönelik kültürel olguları araştırabilecek bütüncül (holistic) bir kuramsal yapıya

kavuşmasıdır. Bu yeni kuramsal yapının temel kavramı olan “performans” ikili bir

anlama sahiptir veya bir başka ifadeyle iki temel unsuru içermektedir. Bunlardan

birincisi “folklorun gerçekleştirilişi veya icrası” anlamıyla artistik veya sanatsal bir

eylemdir (artistic action). İkincisi ise performansın icracısı, sanatın formu, dinleyici

veya izleyiciyle birlikte icranın gerçekleştiği çevre bütünü olarak artistik veya sanatsal

olaydır (artistic event). Bu ikili yapı Performans bakış açısının geliştirilmesinin temel

elementleridir. Bu şekilde kullanımları üzerine inşa edilen kuramsal yapı yukarıda işaret

edilen folklorun bir “materyaller” veya “şeyler” toplamı olması anlayışından, “bir

Page 22: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

10

iletişim biçimi olarak folklor” şeklinde anlaşılmasını sağlamıştır. Bu yeni anlayışa göre

folklor, anlatan ve dinleyen arasında geleneksel bir anlatı yoluyla kurulan iletişim

biçimi olarak ele alınmakta ve sosyal bir olay olarak folklorun canlı icraları

incelenmektedir.

Bir başka ifadeyle, Performans Teori’nin ortaya çıkışına kadar halkbiliminin kuram ve

araştırma yöntemlerinin folklor olaylarına yaklaşımı onların gözlem veya görüşme

yoluyla metinlerinin yazıya geçirilmesi ve incelemenin de yazıya geçirilmiş metinler

üzerinde yapılmasıdır. Doğal olarak, “metin merkezli kuramlar” olarak adlandırılan bu

araştırma yöntem ve kuramları, doğası gereği yaşayan canlı ve sosyal bir olay olan

folkloru, cansız kadavraları veya yazıya geçirilmiş anlatı metinleri üzerinde incelemekle

onun anatomisine dair veya iç ve dış özelliklerine ait pek çok özelliğini ortaya

koymakla beraber, belki de folklorun en önemli özelliği olan son derece canlı ve

dinamik yapısını yahut yaşayışını ele almamaktaydılar. Bu nedenle de metin merkezli

halkbilimi kuramları ve araştırma yöntemleri doğrultusunda yapılan çalışmaların

tamamı yanlış değilse de “eksik” kalmaya mahkûm durumdaydılar.

Performans teori bu “eksikliği” gidermenin yanı sıra, tür merkezli (genre oriented)

çalışmalarla belirli türler üzerinde yoğunlaşan ve diğerlerini de tercihlere bağlı olarak

araştırma alanın dışında bırakan yaklaşımların karşısına bütün sözel sanatları

“konuşmanın özel bir biçimi” olarak ele almak suretiyle sınırları, insanın “sözel

davranış biçiminde yer alan artistik veya sanatsal dışavurumlar” genişliğine ve

derinliğine bütüncül bir biçimde tamamını birleştiriciliğe ulaşmıştır. Böylelikle, ister

mit isterse toplumsal yapı içinde belirli bir insanın belirli bir durumda ağzını açtığında

yapacağı günlük konuşmaya varıncaya dek geniş ve çeşitli türler bir yandan “sözel

sanat” ( verbal art ) kavramı altında toplanmış olmakta ve bunların tamamı performans

veya icra olma durumunda ve yine her birisi kültüre özel yapı ve çeşitlenmeler olarak

karşımıza çıkmaktadır. Bütün bu yapı içinde yer alan ve kültürel, özel olarak var olan

olguların var oluş yolları ve biçimlerinin her biri içinde yer aldıkları kültüre ve topluma

bağlı olarak taşıdıkları özellikler araştırılıp ortaya konulabilir ve incelenebilir hâle

gelinmiştir.

Bu bağlamda “performans'ın doğasına” dair yapılmış olan tespitleri ele almak daha

açıklayıcı olmak bakımından yararlı olacaktır. Performans esnasında anlatıcı veya

Page 23: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

11

konuşmakta olan kişi, konuşmasını sürdürdüğü ses ve dil kullanım biçiminden “ciddi,

şaka” veya “normal” gibi temel referanslarla dinleyiciye iletişimsel bildirim değişimine

ait mesajlar da vermektedir. Bu bir anlamda konuşmacının dinleyiciye, adeta,

“konuşmamı söylediğim özel durumuna bağlı olarak yorumla, onu sadece kelimelerin

sözlükteki karşılıklarıyla değil onları ‘ses tonumla ve biçimiyle’ yüklediğim anlamları

düşünerek anla” demesinden başka bir şey değildir. Bunu biraz daha açacak olursak,

konuşma esnasında yapılan bütün edebî sanatların, dinleyiciye duyurulması söz

konusudur. Bu durumun tespiti, performansın “yorumcul bir çerçeve” (interpretative

frame) oluşturduğunu, gösterir ve mesajların bu yorumcul çerçeve içinde iletilip

anlaşıldığını ortaya koyar. Performansa bağlı bu yorumcul çerçevenin karşıtı olarak en

azından bir başka çerçeve, kelime ve cümlelerin mecazdan ve diğer sözel sanatsal

uygulamalardan tamamen uzak ve harfi harfine sözlükteki anlamlarıyla oluşan

“sözlüksel” veya “gerçek anlamsal çerçeve” (literal frame)dir.

Performansın bir “çerçeve” (frame) kabul edilişi ve bunlardan birinin yahut birincisinin

“gerçek anlamsal çerçeve” veya bir icra esnasında kullanılan kelimelerin sözlükteki

birebir karşılıklarıyla taşıdığı anlama dayalı olarak oluşan çerçeve olarak belirledikten

sonra diğer “performans çerçevesi tipleri” konusunda Çobanoğlu özetle şunları

söylemektedir:

Dolaylı anlatım (insinuation) : Kinaye ve taşlama yoluyla konuşulan kelimelerin dolaylı

anlamlarıyla birleştirilerek yorumlanması.

Şaka (joking) : Kullanılan kelimelerin anlamlarının ciddi olarak algılanmayışı ve şaka

olarak yorumlanışı.

Taklit (imitation) : Başka bir kişi veya kişilerin konuşma modeline uygun bir şekilde

konuşulması.

Aktarma (translation) : Başka bir dil veya koddaki konuşmaların tercümesiymiş gibi

yorumlanışı.

Alıntılama (quatation) : Kullanılan kelimelerin konuşmacıdan başka birisine ait olduğuna

dair yorumlanışı.

Burada sıralanan performans çerçevesi örnekleri rast gele seçilmiştir ve çok daha fazla

sayıdadır. Ancak, hemen eklenmesi gereken bir husus bunların her zaman bir icrada tek

başlarına bulunmadıkları bazı icralarda bunların birkaçının bir arada bulunabileceğidir.

Bu yaklaşım doğrultusunda Türk âşık tarzı hikâye geleneğinin geleneksel icra

mekânlarından birisi olan âşık kahvehanelerinin “meraklı grubu” mahiyetindeki

dinleyicilerin defalarca dinledikleri Âşık Garip, Kerem ile Aslı veya Köroğlu gibi hi-

Page 24: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

12

kâyelerin konularını veya anlatılan bilgileri bildikleri halde merak ve heyecanla

bekledikleri yeni bilgi değil âşığın asıl ustalığını göstereceği kahramanları ve olup

bitenleri aktaracağı “icra çerçeveleri”ni kurup dinleyiciyi de onlarla irtibatlandırıla-

bilmesidir. Böyle bir âşık hikâyesi dinlemeye giden geleneğin içinden bir dinleyici için

âşığın hikâyesinde ne söyleyeceğinden, hikâyeyi nasıl anlatacağından ziyade bu neyle

bağdaştırarak veya çerçeveleyerek anlatacağı ve nasıl yorumlayacağıdır.

A. Dundes’in 1964 yılında yayımladığı “Sözeldoku, Metin ve Bağlam”, adlı çalışması

ve bu çalışmasında ileri sürdüğü üç seviyeli bir modele göre araştırma formülasyonu,

“Performans Teori”yi haber veren daha doğru bir söyleyişle de bir bakıma ortaya çıkış

veya tecelli zeminini hazırlayan bir çalışma olmak bakımından son derece önemlidir.

Dundes’e göre Sözeldokusal özellikler dil ile ilgili özelliklerdir. Örneğin atasözlerinin

sözeldokusal özellikleri kafiye ve aliterasyonu içine alır. Çok yaygın olan diğer

sözeldokusal özelliklerine ise; aksan ve vurgu (stres), ses perde yüksekliği (pitch),

bağlantı yeri (juncture), ses tonlama (tone) ve yansıma sesler (onomatopoeia) dahil

edilebilir.

Dundes’e göre (1964) bir folklor ürünün metni (text) esası itibariyle bir masalın bir

versiyonu veya tek bir anlatımı, bir atasözünün yeniden söylenmesi, bir halk türküsünün

okunmasıdır. İnceleme amacına yönelik olarak metin, sözel dokusundan bağımsız

olarak ele alınabilir. Bununla birlikte, sözeldoku bütün olarak çevrilemezken, metin

çevrilebilir. “Kaynayan kahve bozulur” (coffee boiled is coffee spoiled) atasözünün metni

teorik olarak herhangi bir dile çevrilir, fakat sözeldokusal bir özelik olarak kafiyenin ve

diğer özelliklerin çeviride yaşaması özü itibariyle mümkün değildir. Halkbilimcilerin

çoğunun çalışması metinle ilgilidir. Sözeldoku, dilbilimcilerin ilgisine bırakılırken,

incelemenin üçüncü seviyesini oluşturan bağlam (context) neredeyse tamamen ihmal

edilmiştir.

Dundes’e göre (1964) bir folklor ürününün bağlamı onun içinde bilfiil yer aldığı son

derece özel sosyal durumudur. Bağlam ve işlevi birbirinden ayırmak şarttır. İşlev özü

itibariyle belli sayıda bağlama dayanarak oluşturulan bir soyutlamadır. İşlev, çoğunlukla

ele alınan bir folklor türünün kullanımı veya amacı hakkında bir araştırmacı veya in-

celemecinin ne düşündüğüdür. Buna göre, mitin işlevlerinden biri günümüzdeki bir

harekete kutsallık sağlamaktadır; atasözlerinin işlevlerinden biri günümüzdeki bir

harekete kutsal olmayan, din dışı bir anlam kazandırmaktır. Hususi bir mit veya

Page 25: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

13

atasözünün kullanıldığı gerçek bir sosyal durumla, bu işlevler aynı değildir. Bir

kabilenin ortaya çıkışını anlatan bir mitin o klanın egosunun oluşmasında katkıda

bulunduğunu söylemek, tam olarak nasıl, ne zaman, nerede, kime ve kim tarafından

bilinen özel bir oturumda bu mitin anlatılması demek değildir. Yani anlatım esnasında

ortaya konan geleneğin icrası bize bağlamı verir. Bu olmadan yapılan metin derlemeleri

bize sadece o metnin işlevi hakkında bilgi verirken canlılığı ve icrası hakkında ortaya

somut bir ürün koyamaz. Özellikle çeviri metinlerde sözeldokunun kaybolması

normalken kaybolmaması gereken bağlamın ihmal edilmesi başka dillerde de o metnin

değerinin olmamasına neden olmaktadır.

2. 2. Performans (İcra/Gösterim) Teorisine Göre Tükülü Hikâyelerin İncelenmesi

Performans (İcra/Gösterim) Teorisiyle birlikte folklor, eskiye ait malzemeler, sosyal

olgular olmaktan çıkmış, sosyal bir olay, canlı bir gösterim ve geleneksel bir icra

töresiyle anlatan ve dinleyen arasında bir ‘iletişim’ biçimi olarak incelenmeye

başlanmıştır. Teorinin ortaya çıkışına kadar, günümüz halkbilimcilerinin pek çoğunun

ittifakla eksikliğini kabul ettiği metin merkezli çalışmalar yapılmaktaydı. İcra/Gösterim

Teorisinin işlerlik kazanmasıyla folklor bir olay, yapılan ve gerçekleşen bir süreç olarak

algılanmaya başlanmıştır. Bu anlayışa göre, sözlü anlatım bir sosyal olayın

gerçekleşmesi ve teatral anlamda üç ana temel unsur olan ‘anlatan’, ‘dinleyen’ ve

‘anlatılanın sahneye konması’dır. Halkbilimi sözlü (verbal), sözsüz (nonverbal) ve

maddî kültür (material culture) unsurların hepsini içermektedir. Bir türkülü hikâyede

anlatan, anlatılan hikâye ve dinleyen; bir halk oyunu gösteriminde oynayan, oyuncunun

sergilediği figür ve seyirci; geleneksel bir maddî kültür aracında imal eden, imal edilen

ve bu kültür unsurunu kullanan kişi arasında gerçekleşen iletişim, halkbilimi

çalışmalarının içinde yer alır.

İcra / Gösterim (Performance / Oriented) yöntemine göre, bir halk hikâyesinin incelen-

mesinde kriter kabul edebilecek en gelişmiş modellerden birisi, George’un “Hikâye

Anlatma Olayının Anlaşılmasına Doğru” adlı makalesinde belirttiği kurallardır.

George’un dilbilim ve iletişim bilimlerinin kullandığı terimleri kullanarak ortaya

koyduğu model şu birimlerden oluşmaktadır:

Page 26: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

14

1. Her hikâye anlatım esnasında bir anlatıcı, mesaj gönderici (encoder), bir de

mesajı alıp anlamlandırıcı, çözümleyici (decoder) vardır. Türkülü hikâyede gönderici,

hikâyeyi anlatan, âşık, meddah; çözümleyici ise dinleyici / dinleyicilerdir. Mesajı alanla

veren, daha evvel gelenek içinde biçimlenmiş bir mesaj biçimiyle iletişim kurar. Mesajı

vermek ve çözümlemek işi dil vasıtasıyla yapıldığı gibi, sözün dışında kalan vücut ve

yüz hareketleriyle de yapılır. Karşılıklı mesaj alış-verişi ve yorumlanması işi, hikâye

anlatımı boyunca devam eden bir iştir.

2. Her hikâye anlatım olayı bir sosyal olaydır. Bu olayda en az bir kişi hikâye

anlatıcısı, bir kişi de hikâye dinleyicisi rolünü üstlenir. İcraya katılanlar, kendi

kimliklerinin yanında anlatıcı ve dinleyici sosyal kimliklerine bürünürler. Bir nine

torununa bir masal anlatırken; nine anlatıcı, torun ise dinleyici kimliklerini benimsemiş

olurlar. Bu yeni sosyal kimlikleriyle nine anlatım esnasında gelenek dahilinde mesajı

kurup, formülleştirip gönderir; torun gönderilen mesajı alıp, çözüp gelenek bünyesinde

var olan kurallara göre karşılık verir. Böylece folklorun eğlendirme, vakit geçirme, bir

ders verme gibi sosyal işlevselliği gerçekleşmiş olur.

3. Her hikâye anlatım olayı tektir, onun tam bir benzeri yoktur. Zaman, mekân ve

bağlam değişmiştir. Anlatan ve dinleyenler aynı olsa bile icranın tam olarak bir diğerine

benzemesi mümkün değildir. Çünkü her hikâye anlatım olayında anlatıcı ile dinleyici

arasında karşılıklı olarak etkileşim meydana gelir. Bu karşılıklı etkileşim elbette hikâye

anlatımını da etkiler. Yani hikâye anlatımı, anlatıcının, dinleyicinin ve hikâyenin

birleştiği ortak noktada belirir (Başgöz, 1992. 31).

Performans Teorinin teorisyenlerinden birisi olan Robert George, özetlemeye

çalıştığımız görüşünde, Roman Jacobson'un tespit ettiği, her iletişim olayında aşağıdaki

ortak elemanlardan son derece etkilenmiştir.

Jacobson’a göre bir iletişim olayında; 1. İletişim olayına katılanlar: Konuşmacılar,

dinleyenler, mesaj verenler, sözcüler, yorumcular. 2. Kullanılacak iletişim yolları:

Konuşma, yazma, kitap basma, türkü söyleme, ıslık veya boru çalma, yüz ve beden

hareketleri, koku verip alma, dokunma ve tatma yoluyla mesajlar. 3. İletişimin yer

aldığı çevre: Mesajın verildiği, alındığı, uzatılıp, kısaltıldığı, yorumlandığı, sevildiği ya

da irdelendiği yer. 4. Mesajın biçimi: Şiir, hikâye, türkü, vaaz, siyasi nutuk, sokak

satıcılarının bağırmaları. 5. Verilen mesajın içeriği: Mesajın anlamı, ne demek istediği

Page 27: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

15

ve ona karşı gösterilen davranış. 6. Bu icra olayının bütünü görülmektedir (Başgöz

1992: 31). Jacobson’ın dilbiliminde geliştirdiği görüşlerle, George’ınkiler arasındaki bu

ortak hususlar ikisinin de hikâye anlatmayı bir gösterim olayı, kompleks bir iletişim

aracı olarak kabul etmelerinden kaynaklanmaktadır.

Türkülü hikâyelerin incelemesinde, hikâye anlatım olayının gerçekleştiği yer ve sosyal

çevre şartlarını (context) göz önünde bulundurmamız gerekir. Hikâye nasıl bir kültür

ortamında anlatılmaktadır? Anlatılan hikâye ile yöre kültüründeki inanç ve değer

sistemleri ne ölçüde bağdaşıyor? Hikâye anlatma geleneğinin geçmişten günümüze

geçirdiği evreler, yöre kültüründeki yeri ve diğer kültürel unsurlarla ilişkilerinin hangi

düzeyde olduğu tespit edilmelidir. Kısaca hikâyenin anlatıldığı kültürel bağlam (cultural

context) incelenmelidir ( Korkmaz 2003: 36).

Dinleyici olmadan geleneksel türkülü hikâye anlatımı gerçekleşmez. Hikâyenin

uzunluğunu, kısalığını ve anlatım seyrini anlatıcı ile dinleyici arasında kurulan iletişim

tayin eder. Değişken olmasına rağmen dinleyicinin, hikâyeci ve hikâye üzerindeki etkisi

araştırılmalıdır. Bu araştırmanın güzel bir örneğini Başgöz’ün Posoflu Âşık Müdamî ile

yaptığı “Hikâye Anlatıcısı ve Onun Dinleyicisi” çalışmasında görebiliriz (Başgöz, 1986:

49). Başgöz, Âşık Müdamî’nin bir hikâyeyi (Öksüz Vezir) farklı seyirci önünde ikinci

kez anlatışında hikâye örgüsünde ve anlatış tarzında bazı değişiklikler olduğuna şahit

olmuştur (Başgöz, 1992. 36). Aynı yöntemi Âşık Mustafa KÖSE ile yaptığımız derleme

çalışmasında biz de uyguladık. Âşığın kişilere, mekâna, o anki psikolojisine, bağlı

olarak aynı hikâyeyi farklı boyutlarda anlattığını tespit ettik. Hatta iyi niyetinden olsa

gerek, ustası kabul ettiği Âşık DEMİRCİ’nin anlattığı hikâyelerle âşığımızın anlattığı

hikâyelerin arasında büyük farklılıklar vardır.

Folklor her ne kadar bir milletin ortak ürünü ise de, türkülü hikâye anlatımı, bir âşığın

bireysel yeteneği ve üslubudur. Bu bakımdan âşığın repertuvarı ile sosyal kişiliği

arasındaki ilişkiler, yani bireysel bağlam (individual context) incelenmelidir. Âşığın

yetiştiği sosyal çevre, etkilendiği ve etkilediği kimseler etraflıca araştırılmalıdır.

Dinleyici çevre ile anlatıcının birlikte yaratması olan hikâye gösteriminde hikâyeci-

âşığın repertuvarındaki hikâyelerin muhtevasıyla kendi kişiliği arasındaki ilişkiler,

hikâyecilik geleneğiyle olan bağı, kültürel birikimi, dili kullanma kabiliyeti, rol

Page 28: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

16

yapma/taklit edebilme yeteneği, şahsi anlatım tarzı, müzisyenliği, kısaca sanatkarlığı

üzerinde durulmalıdır (Korkmaz 2003: 37).

Sözlü gelenek hususunda Türkiye’de yapılan önemli çalışmalardan birisi olan, “Halk

Hikâyesi Araştırmaları Çukurovalı Âşık Mustafa Köse ve Hikâye Repertuvarı” adındaki

kitabında Görkem, türkülü hikâyenin bir ‘sosyal olay / gösterim’ (performance)

olduğunu ve ‘gelenek’, ‘anlatıcı’, ‘söz / metin’, ‘müzik’ ve ‘dinleyici’ unsurlarına

dayandığını belirtiyor. Sadece metin üzerinde yapılan çalışmanın noksan olacağı,

anlatıyı, ait olduğu bağlam içinde bu beş unsuru da göz önünde bulundurarak araştırma

yapılmasının gereğine değiniyor (Görkem, 2000: 6-12). Gelenek dahilinde kahvehane,

köy odası, düğün evi vb. dışında rastgele yerlerde hikâye icrası yapılmadığından

‘mekân’ı ve ‘zaman’ı da bunlara ilâve edebiliriz. Halk hikâyesi incelemelerinde, sayılan

bu yedi hususun göz önünde bulundurulması önemlidir (Korkmaz 2003: 37).

2. 3. Hikâyecilik Geleneği Yukarı Çukurova ve çevresinde, önceki yüzyıllarda bazı Türkmen aşiretlerinin konar-

göçer bir hayat tarzı sürdüklerini biliyoruz. Genellikle hayvancılıkla uğraşan bu

aşiretler, yazın yaylalara göç eder, Toroslar’ın çevrelediği dağlık alanlarda yani

yaylaklarda konaklardı.

XVII. asırdan; yaklaşık XIX. asrın ikinci yarısına kadar, çeşitli aşiret kavgaları ve

huzursuzluklara sahne olan bölgede, bazı aşiretler bu sebeplerle Osmanlı Devleti

tarafından sürgüne gönderilmişse de, tam bir ıslahata gidilemediğinden daha sonra,

iskân politikasıyla zorunlu yerleşime tâbi tutmuştur. Buna karşılık olarak çıkan isyanlar,

1865’te Fırka-i İslahiyye ordusu tarafından bastırılmıştır.

Türk halk şâirleri arasında hususi bir yer işgal eden ve kendilerine “aşiret şâiri” denilen

sanatkârlar, bu göçer ve kısmen yerleşik insanlar arasında yetişmişlerdir. Bunlar

umumiyetle bağlı oldukları aşiretin ve onun beyinin himâyesindedirler. Arapça ve

Farsça kelime ve terkiplerden uzak sâde ve samimi bir Türkçe ve hece vezni ile göç,

iskân, aşk ve akıncılık konularını işlerler; günlük gerçek hayat hadiselerini, tarihî destan

veya hikâyeleri az çok değiştirerek anlatırlar. Aşiret şâirlerinin büyük çoğunluğu

ümmîdir. Onların şiirleri sözlü gelenekte yaşamaktadır; nâdir olarak “cönk” adı verilen

defterlere kaydedilmişlerdir (Elçin, 1988: 102).

Page 29: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

17

Yukarı Çukurova ve çevresinde hayat sürmüş olan bu aşiretler arasında, günümüz

âşıklık geleneğinin geçmişine ait canlı izlerini bulmak mümkündür. Aşiret çevresinde

yetişen, âşık tarzı şiirin temsilcileri, yaşanılan hayat tarzının hareketliliği ve akıcılığı

içerisinde canlı bir üslûp ile şiirler söylemişlerdir. Bu canlılıkta, yaşanılan hayat tarzının

yanı sıra, yaşanılan çevrenin tabiîliği de büyük rol oynamaktadır. Nitekim çalışma ve

derleme yaptığımız bölgede bunun canlı örneklerini görebiliriz. Örneğin Karkın Köyü

yerleşik hayatın içerisinde yer alsa da şehirden uzaklığı, ulaşımın zorluğu gibi

nedenlerle olsa gerek şehir kültürünün bu yörede zayıf olarak yaşandığı görülmektedir.

Hatta yerleşik hayatın izlerine bile orada az rastlanır. Çünkü hayatın tüm ihtiyaçları

doğadan ve hayvancılıktan karşılanmaktadır. Bu bölgede yaşayan diğer halk âşıklarında

da görülen geleneğin temsilcisi olma özelliği bu bölgenin yazılı ve elektronik kültürün

etkisinden nispeten uzak oluşundandır.

Âşıklar rakımı bin metreyi aşan bu bölgeyi kendilerine yaylak seçmişler ve hayatlarını

gelenekleriyle beraber burada yaşamışlardır. Uzun yıllar yöre âşkları düğümlerde kınacı

olarak çağrılmışlar ve önemli günlerin ve törenlerin aranılan insanları olarak toplumda

yerlerini almışlardır. Ancak onların bu özellikleri toplumun ihtiyaçları değiştikçe ve

geliştikçe geri plana itilmiş ve dolayısıyla bahsedilen geleneğin zayıflamasıyla âşıklık

bir meslek olmaktan çıkmış ve yaşayan birkaç âşığımız haricinde ne yazık ki bu

geleneğin yeni temsilcileri yetişmemiştir.

Geleneğin zamana ve ihtiyaca göre zayıflayarak şekil değiştirmesi konusunda ise

Görkem şunları söylemiştir: “Hikâyecilik geleneği, “sözlü anlatım” çerçevesinde bir

“sosyal olay” olarak düşünülecek olursa; zamanla büyük şehir ve kasabalarda, sözlü

anlatım hadisesinin “anlatıcı”, “dinleyiciler” ve “geleneksellik” özelliklerini kaybettiği

söylenebilir. İşte bu aşamada artık halk hikâyeleri “mensur” ve “realist” bir kimliğe

bürünerek “kitabîleşmiş”, çeşitli meclislerde yazılısından okunur ve dinlenir bir hale

gelmiştir (Görkem, 2000: 7). Yörede ise hikâye anlatma geleneği henüz bu aşamaya

gelmemiştir.

2. 4. Metin [ = Türkülü Hikâye / Halk Hikâyesi]

Anlatıma dayalı bütün folklor ürünlerinin yazıya geçmiş şekline ‘metin’ denir. Türkçe

sözlükte hikâye terimi “bir olayın sözlü ya da yazılı olarak anlatılması; gerçek veya

Page 30: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

18

tasarlanmış olayları anlatan düz yazı türü, öykü; aslı olmayan söz, olay”3 şeklinde

tanımlanmaktadır. Elçin ise hikâyeyi “Arap dilinde başlangıçta ‘kıssa’ ve ‘rivayet’

olarak düşünülen, sonraları eğlendirmek maksadı ile ‘taklit’ mânâsında kullanılan

‘hikâye’ terimi, gerçek veya hayalî birtakım vak’aların, maceraların hususî bir üslûpla,

sözle nakil ve tekrarı” (Elçin, 1998: 444) diye tarif ediyor. Bu her iki tanımda da hikâye

için ‘olay’ın temel unsur olduğu görülmektedir. Görkem de bu konuda “Hikâyede vak’a

esastır.” görüşünü belirtiyor. Görüldüğü gibi ortak kanaat, tahkiyeli anlatımlarda olay

örgüsünün önemli olduğudur.

Türkülü hikâyeler, Boratav’ın ‘temsilî inşad’ diye nitelendirdiği eserlerdir. Bu

hikâyelerde akıcılığı kalıcılığı sağlayan ve yöreden yöreye, kişiden kişiye ve zamandan

zamana göre hiç değişmeyen ya da çok az değişen kısımlar bir müzik aleti (saz)

eşliğinde söylenen türkülerdir. Çünkü, söylenen bu türküler hikâyenin olay örgüsüyle

ve kahramanıyla doğrudan ilgilidir. Hikâyeci, hikâyenin nesir kısmında dinleyici

çevresiyle, o anki psikolojik durumuna göre serbest bir şekilde konuşur. Konudan

sapmamak şartıyla hikâyesini istediği ölçüde genişletir ya da daraltır. Âşık Mustafa

Köse’nin Elbeylioğlu Hikâyesini anlatırken birkaç kere canlı gösterimine şahit olduk.

Çalışmamızda bulunan hikâye ile bu anlatımları arasında bazı farklılıklar olduğunu

tespit ettik. Ama bu farklılıklar bizim derlememizi üstün tutmaktadır; çünkü diğer

anlatımlarının olay örgüsü bakımından zayıf kaldığını tespit ettik ve bunu sebebini

sorduğumuzda dinleyici çevresinden birini göstererek aralarında önceden beri husumet

olduğunu bu nedenle özetleyerek gittiğini ifade etti. Fakat hikâyelerin şiir kısımlarında

unuttuğu yer yok ise hiçbir eksiklik yapmadığına şahit olduk. Tüm anlatımlarında bu

kısımların aynı kaldığını tespit ettik. Türkülü hikâyelerde nesir kısımlarının büyük önem arz etmesi, türkü kısımlarının

ise olay örgüsü içerisinde yerini alması dolayısıyla çalışmamızda bu terimi

kullanmayı uygun gördük. Bu konuda farklı tanımlamalar ve düşünceler

bulunmaktadır. Aynı konuda detaylı bilgiyi Mirzaoğlu vermektedir (Mirzaoğlu

2003). Bozlak konusu etrafında “türkülü hikâye” ile “hikâyeli türkü” kavramlarını

değerlendirmiş ve tercihini “hikâyeli türkü”den yana kullanarak bunun nedenlerini

açıklamıştır. Mirzaoğlu bu konuda “kendine özgü değişken bir anlatım yapısına sahip

bu özel türün örnekleri için, ‘değişmeyen’ öğesi olan ezgiyi vurgulayacak şekilde,

‘hikâyeli türkü’ terimini kullanmak daha uygun görünmektedir. Bu adlandırma,

3 Türkçe Sözlük, Hikâye Maddesi, TDK Yayınları, Ankara 1998.

Page 31: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

19

elimizde mevcut, türkülere bağlı hikâyelerin, yani bozlağın nesir kısmının dikkate

alınmamasını gerektirmez. Tam tersine, bozlağın nesir ya da gelenekteki tabiriyle

‘karalama’ kısmının, türkü ile organik bir bağ ile bağlı olduğu ve icrâda bu iki yapı

öğesinin bir bütün teşkil edecek şekilde yer aldığı tespit edilmiştir.” (Mirzaoğlu 2003:

74) düşüncesini ileri sürmüştür. Görkem “Bu tercihte müzik unsuru ön plânda değildir.

Onun için ‘türkülü hikâye’ terimini kullanmak kanımızca daha doğru ve tutarlıdır.”

(Görkem 2005: 42) diyerek bu görüşe karşı çıkmıştır. Nesrin hakimiyetinin göze çarptığı

türkülü hikâyelerde türkülerin vak’anın gelişimine göre söylendiği dikkate alınırsa kendi

kanaatimizce “türkülü hikâye” teriminin kullanılması daha doğru olacaktır.

Derlemesini yaptığımız metinlerin uzunluğu kısalığı değişmekle birlikte hikâyelerin

tahkiye kısımlarında yöresellik ağır basmaktadır. Türkü kısımları ise cura dediğimiz bir

saz eşliğinde söylenen bölümlerden oluşmaktadır ki burada dinleyicinin icrâya hiçbir

şekilde karışmadığını ve bu kısımlara müdahalede bulunmadığını söyleyebiliriz. Ancak

dinleyici çevresinin, nesir kısımlarda olay örgüsüne dış müdahalelerde bulunduğu

icrâya katıldığı, âşığı yeri geldikçe yönlendirdiği gözlemlenmiştir.

2. 5. Anlatıcı ( Hikâyeci / Âşık )

Konu “halk hikâyesi” olunca, bunu anlatan / icra eden kişinin de “hikâyeci / âşık /

hikâyeci-âşık” olarak isimlendirilmesi gerekmektedir (Görkem, 2000: 9). Bu bağlamda

Köprülü, hikâye anlatıcısı sözünün eski Türk boylarındaki kullanımları hakkında şu

görüşü ileri sürer: “Eski Türk boylarının av törenlerine katılan ozanlar dinî konuların

yanında hükümdarın büyüklük ve kahramanlıklarını öven ya da eski kahraman-

ların menkıbelerini anlatan kahramanlık destanları okurlardı. 15. yüzyıldan sonra

‘ozan’ sözcüğü yerine Anadolu ve Azerî sahalarında ‘âşık’, Türkmenlerde ‘bakşı’

(bahsi), Yakutlarda ‘oyun-şaman’ isimleri kullanılmaya başlanmıştır.” (Köprülü, 1999:

71, 72 ).

Türk boyları arasında farklı isimlerle anılan anlatıcılar özgün söylem, gösterim, ezgi

aleti çalma, taklit gibi doğuştan getirdikleri bazı özelliklerine, icradaki ustalıklarına ve

repertuar zenginliklerine göre ‘usta âşık’, ‘tor âşık’ veya gelenek içerisinde ‘aktif

taşıyıcı’, ‘pasif taşıyıcı’ olarak adlandırılabilir. Usta âşık, dinleyici çevresinin

beklentisine uygun olarak hikâye anlatabilen, irticalen türkü söyleyebilen, atışmalarda

yenilmeyen kendine has bir üslûbu olan âşıktır. Anlatıcının özgün söylem, gösterim,

Page 32: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

20

ezgi âleti çalma, taklit gibi bazı özelliklere sahip insanlar olduğu bilinmektedir. Birçoğu

usta - çırak ilişkisi içerisinde yetişmiş, geleneği ustasından öğrenmiştir. Saz çalmak bir

yetenek meselesi olduğundan saz çalamayanlar hiç yoksa rasgele seçtikleri bir nesneyle

ses çıkacak bir yerlere vurarak ritim tuttururlar; ancak diğer unsurlar onların var olma

sebepleridir. Çünkü toplumda âşıklığın yeri ayrı da olsa gerçek bir âşığın türkülü hikâye

(=halk hikâyesi) bilmemesi ya da onu iyi sunamaması söz konusu olamazdı. Hikâyeci

âşık, eserinde kendi duygularını, arzu ve isteklerini bol bol ifade etmektedir (Boratav,

1988: 102). Bu yüzden anlattığı hikâyenin macerası içerisindeki şahıslarla

bütünleşebilen, hadiseyi yaşıyormuşçasına anlatabilen kimse usta âşıktır.

2. 6. Müzik / Ezgi / Ritm

Türkülü hikâyelerde “müzik”, “deyiş / türkü”lerin anlatıcı tarafından icra edilmesi

sırasında devreye girmektedir. Mûsıkî olmadan “türkülü hikâye”nin varlığını düşünmek

mümkün değildir. Anlatıcı, hikâyede yer alan “deyiş/türkü”leri, hikâye kahramanlarını

temsilen ve onların dilinden söylemektedir. Hikâyecilik geleneği içerisinde, hikâyelerde

yer alan deyiş/türkülerin “geleneksel” bir mahiyet kazandığı ve bunların belirli icra

makamlarının oluştuğu bilinmektedir. Dinleyiciler, anlatıcının deyiş/türküleri eksik ve

yanlış bir tarzda icra etmesine tahammül edememektedir (Görkem, 2000: 11). Anlatıcı

ritmi genellikle saz ile elde eder bu sazın türü ise cura adıyla bilinir. Anlatıcı müzik

unsurunu sadece türkülü deyişlerde kullanır; ancak dikkati toplamak veya

yoğunlaştırmak için tahkiyeli kısımlarda da curayı kullanır. Dinleyicilerinde özellikler

istediği türkülü deyişler sadece saz = cura eşliğinde söylenmez. Anlatıcı bazen de

herhangi bir nesneyi,cura çalıyormuşçasına, eline alır ve çeşitli ritmik seslerle

hikâyenin ezgi ihtiyacını karşılar. Buradan bakılırsa hikâyelerin türkülü deyişlerinin o

hikâyenin en önemli kısımları olduğu anlaşılmaktadır. Üstelik saz = cura eşliğinde

hikâye söyleme geleneğinin, İslamîyet öncesinde ozanların kopuz eşliğinde destanlar

söylemesi geleneğinde de görülmesi, müzik / ezgi / ritm unsurunun ne denli önemli

olduğunu ortaya koymaktadır.

Âşık Mustafa KÖSE de türkülü hikâyelerini cura eşliğinde anlatmaktadır. Ancak

Köse’nin curayı çok iyi çaldığını söyleyemeyiz; ama curayı türkülü deyişlerin ritmini

sağlamadaki kullanım ustalığı çok iyidir.

Page 33: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

21

2. 7. Dinleyici / Seyirci Çevresi

Hem heyecanlanmak hem da eğlenmek için gerek özel günlerde gerekse törenlerde

geleneğin temsilcisi olan bir âşık etrafında toplanan dinleyici / seyirci çevresi genellikle

türkülü hikâyeleri iyi bilen bu sayede de âşığa ve anlatıma tesir eden ve yön veren

kesimlerden oluşmaktadır. Dinleyici / seyirci çevresi böyle çevrelerden oluştuğu için

karşısında daima iyi bir anlatıcı görmek istemektedir. Burada tercih, âşıklığı meslek

haline getiren kimselerden yana kullanılır ki geleneğin zayıfladığı günümüzde Yukarı

Çukurova yöresi bu bakımdan biraz daha şanslıdır. Çünkü Âşık Mustafa Köse artık,

elektronik kültür ortamının geliştiği günümüzde mesleğini icrâ eden ender âşıklardan

biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dinleyici / seyirci çevresi, birçok defa şahit olduğumuz gibi, âşığın anlatımına ve hikâ-

yeye müdahale etmektedir. Durum böyle olunca da âşık hikâyeye dinleyici / seyirci

çevresine göre yön vermekte beklentilere cevap verecek şekilde hikâyesini

anlatmaktadır. Vak’anın gelişiminde ya da türkülerin söylenmesinde herhangi bir

atlama ya da özetleme yapıldığında âşık hemen uyarılmaktadır. Zaten karşısında

meraklı ve ilgili bir dinleyici/seyirci çevresi bulan anlatıcı onların memnuniyeti için

genellikle anlattıklarına kendinden de bir şeyler katmaktadır. Anlatıcının buradaki

amacı dinleyici / seyirci çevresi tarafından eleştirilmemektir. Nadiren de olsa

karşılaştığımız, âşığın hikâyeyi unutma durumları karşısında dinleyici / seyirci

çevresinden biri unutulan yeri âşığa hatırlatmakta, gösterim dış müdahalenin anlatımı

renklendirmesiyle hikâye tamamlanmaktadır.

Anlatıcı anlattığı hikâyenin bir parçasıymış gibi hareket ederken dinleyici / seyirci

çevresini de bu anlatımın içine çeker. Hikâyenin cezbediciliği artarken âşık, ustalığını

ortaya koymuş olur. Bahsedildiği gibi icrânın en önemli unsurlarının başında dinleyici /

seyirci çevresi gelmektedir. Çünkü anlatan ve dinleyen olarak her iki undur da mevcut

yaratmanın yeniden şekillenmesinde bir bütün olarak yer almaktadır.

2. 8. Mekân

Yaşanılan mekânın insan üzerindeki etkileri herkesçe bilinir. Zirâ geleneğin yaşadığı

yörelerden biri olan araştırma sahamız dağlık bir bölgedir. Bu özellik orada yaşayan

insanların mizacının sert bir özellik taşımasına neden olmuştur. Dolayısıyla icrâ

Page 34: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

22

esnasında yiğitçe bir üslup göze çarpar. Çukurova’ya kar yağmazken Karkın

Mahallesi’nin rakımından dolayı, yöreye kışları kar yağmaktadır. Yazları da

Çukurova’nın oldukça sıcak olmasına karşın yörenin serin olması hayatı ve insanları

mücadeleci bir hüviyete bürümüştür. Tüm bu anlatılanlar âşığın anlatımına hem vak’a

olarak hem de üslup olarak yansımaktadır. Hikâyelerde geçen soğuk iklimleri anlatırken

âşığın, dinleyenleri hikâyenin içine çekercesine taklitler yaptığına tarafımızdan şahit

olunmuştur. Ayrıca yörenin diğer yerleşim yerleriyle arası uzak olduğundan ve ulaşımın

da hâlâ gerektiğinde atlarla yapılıyor olmasından âşığın hikâyeyi anlatımı da

çeşitlenmektedir. Çünkü âşık bu unsurları hikâyelerinde malzeme olarak kullan-

maktadır. Yeri geldiğinde kendi atını, yeri geldiğinde yolda yaşadıklarını anlatımına

katmakta bu sayede de hikâyenin yöreselleştiği görülmektedir.

3. ARAŞTIRMA KONUSU HAKKINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR

Çalışmamızın bu bölümünde, araştırma konusu hakkında yapılan bilimsel çalışmaların

tamamı hakkında kronolojik sıraya bağlı kalarak bilgi vermeyi gerekli görmüyoruz.

Özellikle çalışma amacımızın dışına çıkmamak adına sadece türkülü hikâyeleri ve yöre

ile ilgili yapılan çalışmalardan bahsetme lüzumunu gördük. Son dönemlerde yöre ile

ilgili önemli çalışmalar yapılsa da önceki dönemlere göre bu çalışmaların sayısında belli

bir düşüş görülmektedir. Son dönemde yapılan çalışmalar genellikle üniversitelerde

yapılan tez çalışmalarından oluşmaktadır. Bu çalışmalardan tezimizin bu kısmında

bahsedece-ğiz; ancak sözlü gelenek içerisinde oluşan “hikâyecilik (gelenek)”, “hikâyeci -

âşık (anlatıcı)”, “dinleyici” ve “türkülü hikâye (metin)” kavramları üzerinde yapacağımız

çalışma ile doğrudan ilgili gördüğümüz belli yayınlardan bahsetmek istiyoruz.

Bu çalışmalardan konumuz açısından en önemli kaynaklardan biri olan, Boratav’ın 1946

yılında ilk baskısını yayımladığı “Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği” isimli

çalışmasıdır (Boratav 2002). Boratav, bu eserinde Doğu Anadolu Bölgesi’nde canlılığını

devam ettiren sözlü gelenekteki türkülü hikâyeleri derleyerek incelemiştir. Eserde

hikâyecilik geleneği, hikâyeciler ve hikâyelerin gelenek içerisinde anlatılması, türkülü

hikâyelerin doğuşu ve gelişimi ile konu, şekil, üslûp ve tür meseleleri hakkında bilgiler

verilmiştir. Boratav’ın bu çalışması henüz “icra / gösteri performans kuramı”nın folklor

literatüründe olmadığı bir dönemde yapılmıştır.

Page 35: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

23

Bu husustaki diğer bir çalışma Başgöz’ün 1949 yılında biyografik türkülü hikâyeler

hakkında yapmış olduğu doktora tezidir (Başgöz 1949). Bu çalışmada altı âşık ve

onların hayatları etrafında teşekkül eden türkülü hikâyeleri “türkülü biyografik halk

hikâyesi” kavramı merkez alınarak incelenmiştir.

“Güneydoğu Anadolu’dan Âşık Hikâyeleri” adıyla 1955 yılında ilk baskısını yayınlayan

ve Güneydoğu Anadolu’daki hikâyecilik geleneğine, derlediği Elbeylioğlu, Ali Paşa,

Köroğlu kolları, Hurşid ile Mahımihri ve Kozanoğlu hikâye metinlerinden hareketle

dikkat çeken W. Eberhard yayımladığı eserinde şu meseleleri değerlendirmiştir: “Saz

şairliğinin sosyal fonksiyonu, hikâyeci-âşık’ların anlattığı hikâyeler, hikâyelerin

kendilerine has çevre ve zaman içerisinde sözlü nakilleri ve hikâyelerde sözden yazıya

intikal sırasında meydana gelen değişmeler.” (Çevirisi için bak. Eberhard 2002).

Çalışmamız açısından en önemli eser İsmail Görkem’in “Halk Hikâyeleri Araştırmaları,

Çukurovalı Âşık Mustafa Köse ve Hikâye Repertuvarı” eseridir. Söz konusu eserde

Çukurova’da ve bu bölgeye komşu olan diğer yörelerdeki hikâyecilik, hikâyeciler,

hikâyeler konusunda ayrıntılı bilgiler verilmiş ve Düziçi yöresindeki (=Yukarı Çukurova)

hikâyecilik geleneği, yörede yaşayan hikâyeciler ve hikâyelerin özellikleri hakkında

tespitlerde bulunulmuştur. Ayrıca eserde yörenin geleneğin en iyi temsilcilerinden olan

Âşık Mustafa Köse’nin hayatı, sanatı ve repertuvarı konusunda detaylı bilgiler

sunulmuştur. Âşık Mustafa Köse’den derlenen beş türkülü hikâye “icra / gösterim

teorisi”ne (=Performance oriented) göre incelenerek hikâyelerle ilgili problemler,

hikâyelerin tahlili, hikâyelerin dil ve anlatım özellikleri konusunda bilimsel sonuçlara

ulaşılmıştır. Çalışmamız, adı geçen eserin devamı niteliğindedir. Görkem, konuyla ilgili

birçok da makale yayımlamıştır. Türkülü hikâyelerin canlı gösterim olarak nasıl

incelenebileceği hakkında 1998 yılında çok önemli bir makale yayınlamıştır (Görkem

1998). Ayrıca Yukarı Çukurova’nın önemli âşıklarından, Mustafa Köse’nin de yakın

dostu olan ve anlattığı Köroğlu hikâyeleri sayesinde Köroğlu lakabıyla tanınan Köroğlu

Âşık Mehmet Demirci hakkında 1999 yılında bir bildiri sunmuştur (Görkem 1999).

Araştırma konumuzu ilgilendirmesi açısından yöreyle ilgili yapılan çalışmaların en

önemli olanlarının başında bir bilim adamı olmaktan çok bir gönül adamı olan Ali Rıza

Yalgın gelmektedir. “Cenupta Türkmen Oymakları” adlı eserinde Güney Anadolu

bölgesinde 1930’lu yıllarda canlı olarak yaşayan folklor ürünlerini derleyerek bunları

Page 36: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

24

beş cilt halinde 1931 ila 1935 yılları arasında yayımlayan Yalgın, konar göçer

Yörüklerin folklor ürünü olan her türlü malzemeyi bölge bölge, aşiret aşiret dolaşarak

çalışmasını tamamlamıştır (Yalgın 2000).

Araştırma bölgesiyle ilgili olan çalışmaların önemli bölümünü son zamanlarda

üniversitelerde yapılan tez çalışmaları oluşturmaktadır. Bunlardan biri de tarafımızdan

yapılan bitirme tezi olan “Hurşit ile Mahı Mihri Hikâyesi” adlı çalışmadır (Tülüce

2001). Bu eserde Düziçili Âşık Ali Altun (= Kirik Ali)’dan, İsmail Görkem tarafından

derlenen “Hurşit ile Mahı Mihri” adlı türkülü hikâye ‘Gösterim Teorisi’ne göre

değerlendirilmiştir. Ayrıca eserde “Hurşit ile Mahı Mihri Hikâyesi” ile ilgili detaylı bir

şekilde hikâyenin teşekkülü ve varyantları hakkında bilgiler verilmiştir. Hikâyedeki

deyişler ve türküler incelenmiş daha sonra da hikâyenin tahlili yapılmıştır. Tahlil

yöntemi olarak modern hikâye tahlil yönteminin tercih edilmesi eserin farklı özellikleri

arasındadır.

Konumuzla alâkalı yapılan tez çalışmalarından biri de Refiye Okuşluk’un “Adana Halk

Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği Geleneği” adlı doktora çalışmasıdır (Okuşluk 2000).

Eserde Anadolu ve Adana türkülü hikâyecilik geleneğiyle ilgili detaylı bilgi verilmiştir.

Adana türkülü hikâyelerinde biçim ve içerik konuları açıklanmış ve Adana’dan

derlenmiş yirmi türkülü hikâye eserin metinler kısmında verilmiştir.

Tez çalışmalarından biri de Kürşat M. Korkmaz’ın “Çukurovalı Âşık Mehmet Demirci

(Köroğlu)’nin Hikâye Anlatıcılığı Üzerine Bir Araştırma” adıyla hazırladığı doktora

tezidir (Korkmaz 2003). Eser çalışmamızın yöntemiyle ve alanıyla ilgili olarak

benzerlik göstermektedir. Âşık Mehmet Demirci’nin hikâye repertuvarı üzerine yapılan

bu çalışmada sözlü kültür ve Performans Teori kavramları ayrıntılı olarak açıklanmış,

ve Âşık Demirci’nin hikâye repertuvarından on dört hikâye incelenmiştir. Eserin

kaynakça kısmında bazı türkülerin notaları verilmiştir.

Giray Mirzaoğlu, 1994 yılında hazırlamış olduğu eserinde Çukurova yöresinde yaşamış

en iyi ve en ünlü âşıklardan birini kendisine araştırma konusu olarak seçmiştir. Bu

eserde Ahmetçe’nin sanatkârlığı hakkında bilgiler vererek, yörede halen yaşayan veya

vefat etmiş olan ve kendilerini Ahmetçe’nin çırağı olarak kabul eden yedi hikâyeciden

bahsetmektedir: Süleyman Kartal, Abdullah Mirzaoğlu, Ahmet Cerit, Emekoğlu,

Mustafa Kartal, Abdurrahman Avcı ve İsmail Kartal. Bunlardan Deli Boran,

Page 37: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

25

Elbeylioğlu, Gündeşlioğlu, Yazıcıoğlu, Öksüz Ali, Köroğlu’nun Gürcistan Seferi, Bey

Mayıl ve Ali Paşa hikâyelerini derlemiştir.

4. ARAŞTIRMANIN AMACI VE YÖNTEMİ

Araştırmamızın konusunu Osmaniye’nin Düziçi ilçesindeki hikâyecilik geleneği, belli

başlı hikâyeciler ve anlatılan hikâyeler oluşturmaktadır. Daha sonra da, Düziçili Âşık

Mustafa Köse’nin yöredeki hikâyecilik geleneği içerisindeki yeri ortaya konulacaktır.

Ardından çalışmamızda folklorun “canlı bir gösterim” olma niteliği gözetilerek, gelenek

çerçevesinde, Çukurova’nın Düziçi ilçesinde yaşayan bir hikâyeci-âşık olan Mustafa

Köse’nin hikâye repertuvarı, “anlatıcı-dinleyici” ilişkileri, “metin” ve “müzik” gibi

hususlar incelenecektir.

Âşık Mustafa Köse’nin hikâye repertuvarının bir bölümü daha önce de belirttiğimiz gibi

Prof. Dr. İsmail GÖRKEM tarafından derlenmiş ve “Halk Hikâyeleri Araştırmaları,

Çukurovalı Âşık Mustafa Köse ve Hikâye Repertuvarı, Akçağ Yayınları, 2000” adlı

kitabında incelenmiştir. Bu eserde âşıktan Güzel Ahmet Hikâyesi, Han Mahmut

Hikâyesi, Bal Böyrek [=Bey Böyrek] Hikâyesi, Helvacı Güzeli Hikâyesi, Âşık Halil

Hikâyesi derlenmiş ve bu hikâyeler ‘Performans Teori’ye göre incelenmiştir.

Araştırmamızın amacı ise Âşık Mustafa Köse’nin adı geçen eserdeki repertuvarında yer

almayan hikâyeleri derleyip incelemektir.

Metin derlemesi, tespiti ve incelemesinin Görkem’in uyguladığı metoda göre yapılması

planlanmıştır. Araştırmamızda, Âşık Mustafa Köse ile yaptığımız mütemadiyen

görüşmelerde ve katıldığımız icrâlar sırasında ondan yedi hikâye tarafımızdan

derlenmiştir. Bu hikâyeler: Köroğlu’nun Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH),

Köroğlu’nun Turna Teli Hikâyesi (=TTH), Köroğlu’nun Horasan Seferi Hikâyesi

(=HSH), Köroğlu’nun Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH), Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH),

Güherî Hikâyesi (=GH), Elbeylioğlu Hikâyesi (=EH), olmak üzere yedi tanedir.

Amacımız bu metinleri “canlı gösterim” niteliklerini hesaba katarak icra ortamı

içerisinde derlemek; daha sonra da bunları incelemek ve anlamaya, anlatmaya

çalışmaktır.

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, araştırmanın teorik çerçevesini şöyle

sınırlandırabiliriz:

Page 38: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

26

a) Genel olarak Çukurova bölgesinde ve özel olarak da Düziçi’nde hikâyecilik geleneği,

hikâyeciler.

b) Araştırma sahasında hikâyeciler ve onların sosyo-kültürel etkileri.

c) Âşık Mustafa Köse’den derlenen hikâye metinlerinin nesir kısımlarının ve

deyiş(=türkü)lerinin incelenmesi; derlenen hikâyelerin tahlili.

e) Düziçi’nde hikâyecilik geleneğinin bugünkü durumu (1997-2005 dönemi).

Genelde Çukurova bölgesinde ve özel olarak da Osmaniye’nin Düziçi İlçesi ve

köylerindeki hikâyecilik geleneği, hikâyecileri kaynak şahıstan hikâyeleri tespit etmeyi

hedefleyen bu çalışmada:

a) Konumuzla ve Âşık Mustafa Köse ile onun türkülü hikâyeleriyle alâkalı yapılmış

derleme, araştırma ve incelemeler tespit edilmiş, incelenmiş ve değerlendirilmiştir.

b) Çalışmamız, araştırma alanı olarak seçilen Osmaniye’nin Düziçi İlçesinde “saha

araştırması” yapılarak gerçekleştirilmiştir.

c) Yöredeki çalışmalarımızda “katılımlı gözlem tekniği” kullanılmıştır. Bu sebeple

icrânın ortaya çıkabilmesi için günlerce yörede özel bir gecenin (düğün, askere yollama,

kına, sünnet vs.) gerçekleşmesi beklenmiştir.

d) Derlenen metinlerin doğru bir şekilde yazıya aktarılması ve şüpheli görülen

hususların aydınlığa kavuşturulması için kaynak şahısla daha sonra doğrudan konuşma

ve görüşme yolu takip edilmiştir.

e) Tezimizin sonunda yer alan sözlük kısmında, sözcüklerin sözlük mânasına değil

Derleme Sözlüğü’ndeki kullanımına ve kaynak şahsın tanımlamasına başvurulmuştur.

f) Teknik araç ve gereç olarak, ses kayıt aracı ile fotoğraf makinesi kullanılmıştır.

Page 39: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

27

BİRİNCİ BÖLÜM

ÇUKUROVA’DA HİKÂYECİLİK GELENEĞİ

VE

ÂŞIK MUSTAFA KÖSE

Page 40: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

28

1. ÇUKUROVA’DA HİKÂYECİLİK, HİKÂYECİLER VE HİKÂYELER

Bölgede hikâyecilik geleneğine ait bilgileri, özellikle Ali Rıza [Yalgın], Pertev Naili

Boratav, Wolfram Eberhard ve Kurt Reinhard gibi araştırmacıların çalışmalarından

hareketle belirtmemiz mümkündür. Çukurova’dan en çok türkülü hikâyeler derleyen ve

yayınlayan Ali Rıza [Yalgın] olmuştur (Görkem 2000: 22). Bu konuda en önemli

mevzu, son dönemlerde üniversitelerde yapılan çalışmaların bir hayli artmasıdır ki belli

başlı çalışmalardan bahsedilecektir.

Bir gönül adamı olan Yalgın yöreyle ilgili çalışma yapmış en verimli şahsiyet olarak

karşımıza çıkmaktadır. Yöreden derlediği bilgileri çeşitli dönemlerde çeşitli yerlerde

yayınlamıştır. Yörede birçok türkülü hikâye derlese de onun en önemli çalışması

Yukarı Çukurova’da folklor adına her şeyi derleyip “Cenupta Türkmen Oymakları”

adıyla yayınladığı eseridir. O, Han Mahmut, Oğuz Pehlivan, Yeğen Mehmet Paşa,

Genç Osman ve İlbeylioğlu isimli hikâyeleri neşretmiştir. Görkem, Yalgın’ın 1323 -

1942 yılları arasında bölgede yaptığı derleme çalışmaları sırasında, aşiretler arasındaki

‘hikâyecilik geleneği’, ‘hikâyeler’ ve ‘hikâyeciler’e ait önemli tespitlerde bulunduğunu,

fakat onun en büyük eksiğinin derlemiş olduğu hikâye metinlerinde şahsî tasarruflarda

bulunmuş olduğunu belirtmektedir (Görkem 2000: 22).

Yalgından sonra yörede derleme çalışmaları devam etmiştir. Hasan Çavuş, “İlbeylioğlu

Hikâyesi”ni (Çavuş 1937; 1940), Mustafa Uz, “Ahmet Paşa [Bey] ile Güherî” (Uz

1954), Şükrü Elçin de Köroğlu hikâyesinin Kozan [Adana] Kuyuluk köyü rivayetini

derleyip neşretmiştir (Elçin 1963).

Ahmet Kılıç “Gâvurdağı Türküleri” isimli eserinde Osmaniye yöresinden çeşitli kaynak

şahıslardan derlediği Mayıl, Yeğen Ali, Öksüz Oğlan, Deli Boran, Gündeşlioğlu, Telli

Senem [Yazıcıoğlu] ve Güherî [Ahmet Bey ile Güherî] hikâyelerine ait metinleri

neşretmiştir (Kılıç 1976).

Page 41: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

29

İbrahim Davutluoğlu 1981 yılında “Gündeşlioğlu” hikâyesini yayınlamıştır

(Davutluoğlu 1981). Salim Güven, Elbeğoğlu [Elbeylioğlu] hikâyesini Düziçi’nden

derleyerek 1991 yılında mezuniyet tezi olarak yayınlamıştır (Güven 1991). Osman

Bahadırlı “Sürmeli Bey” hikâyesini 1940 ve Taha Toros da “Hurşid Bey Hikâyesi”ni

1940 yılarında neşretmiştir (Görkem 2000: 22).

Yörede çalışmaların çoğunu 1947 yılında Adana’nın Ceyhan ilçesi ve civarında yapan

Boratav yörenin hikâyecilik geleneği hakkında önemli bilgiler tespit etmiştir. Bu

bölgede çalışırken hikâyeci Ahmetçe [Ahmet Cehan] hakkında bilgi almış, fakat

onunla görüşememiştir. Bu köydeki diğer kaynak şahıslarla görüşerek on iki tane

“büyük türkülü hikâye” ismi tespit etmiştir. Bu hikâyeler: Yeğen Ali (Ali Paşa),

Karacaoğlan, İlbeylioğlu, Sefil Abdurrahman, Hurşit, Köroğlu, Asuman İle Zeycan,

Öksüzoğlan, Şah Mayıl, Emrah, Deli Boran ve Ahmet Bey (Ahmet Paşa) ile Guharî hi-

kâyeleridir (Boratav 1982: 267).

Yörede Yaşar Kemâl’in önemli sayılacak çalışmaları vardır. Osmaniye’nin Araplı

beldesinden “Öksüzoğlan” türkülü hikâyesini çok iyi söyleyen Çolak Ökkeş; Gebelili

[=Osmaniye] Murtaza, Küçük Mehmet, Kazmacalılı [=Kadirli] Güdümen Ahmet,

Haruniyeli [=Düziçi] Gök [=Kır] İsmail gibi pek çok Köroğlu söyleyen kişilerle

karşılaştığını kaydeder. Ayrıca Y. Kemal, Harkaçtığı [Kadirli] köyünden İsmail Uz’dan

derlediği Deli Boran hikâyesini de neşretmiştir (Görkem 2000: 23).

Yöreyle ilgili yapılan tespitlerin çoğu günümüzde üniversite mezuniyet tezlerinde yer

aldığını daha önce söylemiştik. Bunlardan Kemal Çopuroğlu hikâyecilerin yanında

yörede yetişmiş âşıklardan bahsetmiştir. En önemli temsilciler olarak Karac’oğlan,

Dadaloğlu, İlbeylioğlu, Gündeşlioğlu, Cingözoğlu Seyit Osman, Kul Halil, Hacı Nabi

Bey gibi ünü yayılmış hattâ adları hakkında fenomenler oluşmuş şahsiyetleri

göstermiştir. Ayrıca bu tarz şiirin diğer temsilcileri olarak da, “Nasibî Baba (1804-

1888), İbrahim Necati (1845-1896), Selâmi (1845-1935), Âşık Abdullah, Kara Osman,

Kul Şeydi, Üçgözoğlu, İbrahim Kul, İnce Arap Sailoğlu, Âşık Güferî gibi birçok âşığın

ismini zikretmiştir (Çopuroğlu 1998: 33-39).

Yöreyle ilgili son yıllarda çeşitli üniversitelerde lisans, yüksek lisans ve doktora

seviyesinde bazı çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan, Mingan ve Hızlı, mezuniyet

Page 42: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

30

tezlerinde ‘Han Mahmut’ hikâyesi ile ‘Ali Paşa’ (Yeğen Ali) hikâyesini derleyip yazıya

geçirmişlerdir (Mingan 1978; Hızlı 1980). Güven, mezuniyet tezinde ‘Esmen ile

Zevcen’, ‘Ali ile Fatma’, ‘Kanberoğlu’ ve ‘Elbeyoğlu’ hikâyelerini yazıya geçirerek

metin incelemesi yapmıştır (Güven 1991). Çimen, ise ‘Güzel Ahmet’ ve ‘Esma Han’

hikâyelerini bitirme tezi olarak yayınlamıştır. (Çimen 1994). Varyantların yapı

mukayesesi, şiirlerin epizotlara göre tahlili, hikâyenin motif yapısı ve metinlerden

oluşan Şimşek’in yüksek lisans tezinde Kadirli’den derlenen ‘Arzu ile Kanber’ hikâyesi

incelenmiştir (Şimşek 1987). Mirzaoğlu, Çukurova’da Yaşayan “Cerit Türkmenleri’nde

Halk Hikâyeciliği ve Halk Hikâyeleri” isimli yüksek lisans tezinde Cerit Türkmen

aşiretine mensup Ahmet Cehan’ın hikâyeciliği ve repertuarını araştırmıştır (Mirzaoğlu

1994). Mirzaoğlu bu çalışmasında, ‘Deli Boran’, ‘Elbeylioğlu’, ‘Gündeşlioğlu’,

‘Yazıcıoğlu’, ‘Öksüz Ali’, ‘Köroğlu’nun Gürcistan Seferi’, ‘Bey Mayıl’ ve ‘Ali Paşa’

hikâyelerini derleyerek Cerit Türkmenleri arasındaki hikâyecilik geleneği ve usta çırak

ilişkisi üzerinde durmuştur. Ayrıca Mirzaoğlu son dönem araştırmaları içinde önemli bir

yere sahip olan “Çukurova Bozlağı” adlı eseri 2003 yılında yayınlayarak yöre âşıkları

ve “bozlak” kavramı hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir (Mirzaoğlu 2003). Bozlak

kavramı, bozlak geleneği ve yapısı, bozlak icrâcıları ve icrâ ortamları, dinleyici çevresi,

metin özellikleri, ezgileri vs. hakkında bilimsel açıklamalar yapılmıştır. Bu araştırmada,

Ahmet Cihan (Ahmetçe), Abdurrahman Avcı, Âşık Duran, Mustafa İncedil, Ahmet

İmat, Cennet Mirzaoğlu, Aziz Üresin,Tahsin Okatar gibi yaşamış ya da yaşayan ve

yörede ün salmış âşıklardan derlenen bozlak metinleri yayınlanmıştır.

Çukurova’daki hikâyecilere gelince, bunların isimlerini saymakla yetineceğiz. Bu

konuda en teferruatlı bilgilere Okuşluk’un ve Çopuroğlu’nun eserlerinden ulaşmak

mümkündür. Hattâ, Çopuroğlu “Yukarı Çukurova’da Âşıklık Geleneği ve Âşık Eyyubî”

adlı eserinde kaynak şahısları da göstererek âşıkların kimlik bilgilerine kadar altı

sayfalık şema halinde bilgiler sunmuştur (Çopuroğlu 1998: 40-46). Yörenin diğer adı

duyulmuş geleneğin temsilcileri ise şunlardır. Kozan’da yaşayan Arslan Ali (Ali

Soylu), Kadirli / Araplı Köyü’nden İbrahim Karalı, Ceyhan / Gümürdülü Köyü’nden

Âşık Kara Mehmet (Mehmet Siligünlü), Âşık Şıhlıoğlu, Feke / Gürümüze Köyü’nden

Âşık Eyyubî (Eyüp Tadil), Mansurlu Köyü’nden Âşık Nizamî, Gökçeli Köyü’nden

Âşık Tanrıkulu (İsmail Hakkı Tanrıkulu), Tokmaklı Köyü’nden Hacı Karakılçık,

İmamoğlu / Saygeçit Köyü’nden Âşık Fidanî, Kadirli / Azaplı Köyü’nden Âşık

Feymanî (Osman Taşkaya), Osmaniye ili Raziyeler Köyü’nden Ömer Koca (Okuşluk

2000: 534).

Page 43: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

31

Yukarı Çukurova yöresinde canlılığını korumaya çalışan hikâyecilik geleneğinin

yaşayan en önemli temsilcilerinden olan Âşık Mustafa Köse’den yedi hikâye de

tarafımızdan 2002 yılında derlenmiş ve bu derlenen hikâyeler bu çalışmamızda

neşredilmiş olacaktır. Köse’den Köroğlu kollarına ait dört hikâye (Gürcistan Seferi

Hikâyesi, Turna Teli Hikâyesi, Horasan Seferi Hikâyesi, Şam Seferi Hikâyesi) ve diğer

kahramanlık ve aşk konulu hikâyelerden de üç hikâye (Güherî Hikâyesi, Gündeşlioğlu

Hikâyesi, Elbeylioğlu Hikâyesi) derlenmiştir. Yine Kırmacılı köyünde yaşayan Tulug

İrbām (İbrahim Tülüce)’dan ‘Köroğlu’nun Zuhuru’, ‘Ayvaz Kolu’, ‘Turna Teli Kolu’,

‘Öksüz Halil” hikâyeleri tarafımızdan derlenmiştir.

Çukurova yöresinde anlatılan hikâyeler: ‘Köroğlu Kolları’, ‘Ali Paşa’, Elbeylioğlu,

‘Hurşit ile Mahımihri’ -tarafımızdan bitirme tezi olarak incelenmiştir. ‘Beyböyrek’,

‘Âşık Halil’, ‘Arzu ile Kamber’, ‘Öksüz Ali’, ‘Gündeşlioğlu’, ‘Güzel Ahmet’, ‘Han

Mahmut’, ‘Helvacı Güzeli’, ‘Asuman ile Zeycan’, ‘Deli Boran’, ‘Kerem’, ‘Âşık Garip’,

‘Sürmeli Bey’, ‘Ali ile Fatma’, ‘Ali ile Güher Hanım’, ‘Deli boran’, ‘Bey Mayıl’ vb.*

2. OSMANİYE VE DÜZİÇİ’NDE HİKÂYECİLER VE HİKÂYELER

Yörede, elektronik kültürün henüz nüfuz etmediği dönemlerde âşıklık bir meslek olarak

görülmekteydi. Bu nedenle gençlerin âşık olmak için kişisel gayretler sergilediğini usta

âşıkların bulunduğu her türlü kültür ortamlarına gençlerin büyük ilgi gösterdiğini

yörede konuştuğumuz yaşlı kişiler belirtmişlerdir. Ancak yörede yaşayan geleneğin

temsilcisi birkaç âşık hariç yeni âşıklar yetişmemiştir. Korkumuz odur ki önümüzdeki

birkaç on yıl içinde yenileri yetişmediğinden yörede halk âşığı kalmayacaktır.

Âşıklar kendilerini ilgiyle izleyen ve dinleyen bir çevrede türkü söyler ya da hikâye

anlatırken gerçek bir icra gösterim sergiler. Burada dinleyici çevresinden sessiz olmalarını

gösterimden başka bir şeyle ilgilenmemelerini bekler. Buna uymayan olursa ya onları

sözlü bir şekilde uyarır ya da esprili bir maniye konu yaparak onların dikkatleri tekrar

üzerine çeker. Dinleyici çevresinin de gösterime müdahil olduğu görülmektedir. Âşığın

anlatım ustalığına göre âşığı heyecanlandırdıkları onu destekleyici sözler söyledikleri

olmaktadır. 1990’da vefat etmiş olan Kırmacılı köyünden [Osmaniye] rahmetli dedem

- mahlâsı iyi bir Köroğlu anlatıcısı olduğu için Köroğlu olan- Kulaçkollu Mehmet Ağa

* Çukurova’da hikâyecilik ve hikâyeler hakkında daha geniş bilgi için bk. Görkem, Halk Hikâyeleri Araştırmaları Çukurovalı Âşık Mustafa Köse ve Hikâye Repertuvarı, Akçağ Yay. Ankara 2000. s. 21-26

Page 44: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

32

gönüllü olarak katıldığı düğünlerde halk hikâyesi anlatırken dinleyici çevresinden birini

Köroğlu’nun atı gibi kullandığına şahit olmuştum. Aynı durumu bu kadar olmasa da

yöredeki diğer âşılarda da tespit ettik. Âşıkların genellikle dinleyici çevresiyle göz göze

gelmek istediği tespit edilmiştir. Âşığın sazını kılıç gibi kullanıp dinleyicilerin üstüne

doğru savurduğu da görülmüştür. Âşık mesleğini icrâ etmek için genellikle, sosyo-

kültürel ortamı düğünlerde bulmaktadır. Bu gelenek artık zayıflasa da yaşayan âşıkların

düğünlere âşık vasfıyla katıldığı görülmektedir.

1960 yıllarına kadar, para kıymetli olduğu için, âşıklara yaptıkları hizmetin karşılığı olarak

davar, elbise, gömlek, heybe vb. şeyler hediye olarak verilmekteydi. Görkem’in

tespitine göre, âşıklar ile düğün sahibi arasında pazarlık yapılmakta ve genellikle yörede

“kınacı / davete gitme” işinin piyasası 2.5 ilâ 3.5 milyon arasında değişmektedir.

Görkem’in o dönemdeki tespiti böyle iken günümüzde bu ücret 100 ilâ 150 ytl

arasındadır. Bu paraya ek olarak, âşığa düğün sahibi, giyecek ve yiyecek çeşidinden bazı

hediyeler de vermektedir (Görkem 2000:31).

Günümüzde artık yörede elektronik kültürün hakim olması nedeniyle âşıklık geleneğinin

zayıfladığı görülmektedir. Osmaniye’de faaliyet gösteren ve yöresel bir televizyon olan

ORT [Osmaniye Radyo Televizyonu] yaşayan âşıkları her hafta bir araya getirerek bir

program yapmaktadır. Belki de kitle iletişim araçlarının âşıklık geleneğine tek faydası

burada görülmekte, bu sayede yeni nesillerin bu alana ilgileri artmaktadır. Tez çalışması

esnasında sık sık görüştüğümüz Âşık Mustafa Köse, ORT’nin âşıklar arasında rekabeti

sağladığını o programa katılmak için âşıkların geleneği canlı tuttuğunu söylemiştir.

Ancak yine de geleneğin günden güne yok olduğu, canlı olan bir geleneğin zamanla

yazılı hale gelerek metinleştiği ve metinleşeceği aşikârdır.

Yörede yaşamış ve yaşayan âşıklardan tespit ettiklerimiz aşağıda belirtilmiştir:

2. 1. Âşık Mustafa (=Deli Mustafa): Düziçi’nin Yazlamazlı köyündendir. Kirik Ali,

onun yörenin saz çalıp türkülü hikâyeler anlatan en meşhur âşıklarından biri olduğunu

söylemektedir. Köroğlu (=Mehmet Demirci)’nun ifadesine göre Âşık Mustafa, 1920-

1930’lu yıllarda vefat etmiş olmalıdır (Görkem 2000: 32).

2. 2. Âşık Güllü (=Güllü Kâhya): Düziçi’nin Zindeğan Köyü’ndendir. Döneminde

âşıklığı en güçlü olan şahsiyetlerdenmiş. Hikâye repertuvarı çok geniş olduğu için

ondan sonra gelen bütün âşıkların Âşık Güllü'den etkilendiği söylenir. Cura çalan

Page 45: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

33

ve türkülü hikâyeler anlatan Âşık Güllü / Güllü Kâhya, 1960’lı yıllarda 80-85

yaşlarında iken vefat etmiştir(Görkem 2002: 32).

2. 3. Gül Ali ve Abdal Seydihan: Her ikisi de aslen Düziçili değildir. Kahramanmaraş,

Osmaniye, Adana ve Hatay yöresinde bunlar pek çok yeri gezmişlerdir. İkisi de “Abdal”

taifesinden olup, yöredeki düğünlerde davul ve zurna çalarlar, tarihî türküleri ve türkülü

hikâyeleri çok iyi bilir ve söylerlerdi. Seydihan’ın âşıklığının Gül Ali’ye göre daha

üstün olduğu söylenmektedir. Her ikisinin de türküleri söylerlerken “aptalsıtmamaları”

[=abdal ağzıyla / tavrıyla söylememeleri], yörede sevilerek dinlenmelerine sebep

olmuştur. Gül Ali 1970’li yıllarda, Abdal Seydihan ise 1989 yılında ölmüştür (Görkem

2000: 32).

2. 4. Kır İsmail (=İsmail Güngör/Tab’lı İsmail/İsmail Tabak): Aslen Gökçayır

köyü’nün Tabaklar mahallesindendir. Kendisine bu lâkabın verilmesine sakalların

bembeyaz ama saçlarının simsiyah oluşu sebep olmuştur. “Kır İsmail” lâkaplı Âşık İsmail

Güngör, Eberhard’a göre Osmaniye, Bahçe ve Düziçi yöresindeki iki ünlü âşıktan biridir.

Dokuz defa evlenmiş olup, sadece bir eşinden tek erkek evlât sahibidir. 1970’li yılların

başında, 80 yaşın üstünde iken vefat etmiştir (Görkem 2000: 33). Aşık Mustafa Köse, Kır

İsmail için “İyi türkü söylerdi. Köylerin gençleri etrafına toplanır onu ilgiyle dinlerdi.

Düğün dernek olmazsa türkü söylemez, illâ ki etrafına adam toplanacak da öyle

söyleyecek” ifadesini kullandı.

2. 5. Üdülü Musduk: Düziçi, ilçe merkezindeki Çamiçi Mahallesi’nde yaşamış olan

Üdülü Musduk’la Eberhard 1951 yılında kendisiyle görüşmek istediği halde

görüşememiştir. Hem sesi çok güzelmiş hem de çok güzel cura çalarmış. Âşık

Veysel’in de bizzat görüştüğü Üdülü Musduk, yörede Elbeylioğlu hikâyesini en iyi

anlatan âşık olarak ün salmıştır (Görkem 2000: 33).

2. 6. Âşık Mahmut: Düziçi ilçesinin Gollüler köyündendir. Aile sorunları nedeniyle

memleketini terk eder. Memleketine sekiz sene sonra dönünce, içkiye düşkün olan âşık

Mahmut’u, sarhoşken yengesiyle nikâhlarlar. Tüm bu sorunlar nedeniyle kendini iyice

içkiye vurmuştur. Onun bu içki düşkünlüğü yüzünden sefil bir şekilde 1975 yılında

vefat etmiştir (Görkem 2000: 34).

Page 46: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

34

2. 7. Âşık Mehmet Köse: Düziçi ilçesinin Karkın mahallesindendir. Saz çalmasını

bilmediği için, türkülü hikâyelerin türkülerini “değnek tutarak” söylermiş. Bu nedenle

değnekli âşıklardan biri olarak bilinir. Düziçi yöresinde özellikle soru-cevap tarzındaki

deyişmeleri ile meşhurdur. 1982 yılında 82 yaşındayken vefat etmiştir. Âşık, aynı

zamanda repertuvarını incelediğimiz Âşık Mustafa Köse’nin babasıdır. Mustafa Köse,

babasının bir kitabı olduğunu, âşıklığı ve türkülü hikâyelerinin o kitaptan öğrendiğini

belirterek ve babasının çok güçlü bir âşık olduğunu, atışmalarda hayatı boyunca hiç

yenilmediğini söylemiştir.

2. 8. Kirik Ali (=Âşık Ali Altun): Düziçi ilçesinin Böcekli köyündendir. 1337 / 1921

doğumlu olup, okuma-yazması yoktur. Kendisine “kirik” sıfatının verilmesi, teninin

‘boz’a yakın bir renkte olması sebebiyledir. Âşıklığı usta-çırak ilişkisi içinde değil de

sözlü gelenek vasıtasıyla öğrenmiştir. Bitirme tezimiz, Kirik Ali’den İsmail Görkem

tarafından 1990 yılında derlenen bir metin üzerine olduğu için onun cura çalmada usta

olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca, Görkem 1986 yılında Kirik Ali’den “Yazıcıoğlu” adlı

hikâyeyi bir kına gecesinin doğal ortamında derlemiş ve bu hikâyeyi 2005 yılında

yayınlamıştır (Görkem 2005). Kirik Ali’nin belirtebileceğimiz eksik yanı ön dişlerinin

olmaması nedeniyle söylediği türküleri ilk dinleyenlerin çok iyi anlayamamasıdır.

Geçimini demircilik ve âşıklıkla kazanan Kirik Ali, bitirme tezimizi hazırladığımız

2001 yılında vefat etmiştir.

2. 9. Köroğlu (=Âşık Mehmet Demirci): “Köroğlu” hikâyelerini söyleyip anlatmakla

yörede meşhur olduğu için “Köroğlu” ismiyle tanınmaktadır. Düziçi ilçesinin Gökçayır

köyündendir. Resmî kayıtlara göre 1925 doğumlu olup okur - yazar değildir. 20 yaşında

evlenmiş olup, yedisi kız ikisi erkek dokuz çocuk sahibidir. Çocuklarından hiçbirisi

âşıklığı devam ettirmemiştir. 1998 yılında vefat etmiştir. O, hayattayken, yörede Kirik

Ali ve Mustafa Köse ile beraber âşıklığın en iyi temsilcisi durumundaydı. Günümüzde

yalnız Mustafa Köse hayattadır. Mehmet Demirci, askerlikten sonra âşıklık ve

hikâyeciliğe daha çok merak sarmış, Köroğlu kollarını öğrenmek için Gaziantep’in

Nizip ilçesindeki Aşık Nedim’in yanına gitmiş, Köroğlu kollarını Âşık Nedim’den

öğrenmiştir. Mustafa Köse ile yaptığımız mülâkatlarda Köroğlu’nun çok iyi bir âşık

olduğunu, bu yörede ondan iyi âşık olmadığını söyledi. “Âşıklıkta senden iyi miydi?”

Page 47: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

35

diye sorduğumuzda “Benden iyi değildi ama Köroğlu hikâyelerini benim kadar iyi

söylerdi.” diyerek cevap verdi. “Yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle çok sefil ve

fakir bir şekilde acılar çekerek öldü.” ifadesini kullanan Mustafa Köse, Köroğlu’nun

birkaç çırak yetiştirme denemesinde bulunduğunu ama çırakların bu işin devamını

getiremediğini belirtti. Onun, tespit edebildiğimiz hikâye repertuvarı şu eserlerden

oluşmaktadır: Köroğlu Kolları: Bu türkülü hikâyeler, toplam olarak yedi koldur:

Köroğlu’nun Ayvaz’ı Getirmesi, Kır Atını Kaybetmesi, Ayvaz’ı Kaybetmesi, Gürcistan

Seferi, Moskoflar Savaşı, Yemen Seferi, Şam Seferi. Diğer Türkülü Hikâyeler: Âşık

Halil, Elbeylioğlu, Han Mahmut, Güzel Ahmet, Asuman ile Zeycan, Âşık Garip, Hurşid

[Hurşid ile Mahımihri], Kılınç Ali, Ali Paşa, Gündeşlioğlu, Deli Boran, Helvacı Güzeli,

Ali ile Fatma, Kamberoğlu. Köroğlu (=Âşık Mehmet Demirci) hakkında Kürşat

Korkmaz tez yapmış (Korkmaz 2003), İ. Görkem ise bir bildiri sunmuştur (Görkem

1999) .

2. 10. Âşık Mehmet Tülüce (=Kulaçkollu Mehmet Ağa) Osmaniye’nin Kırmacılı

köyündendir. 1990’da 66 yaşındayken vefat etmiştir. Osmaniye ve Yukarı Çukurova’da

âşıklığı meslek olarak değil hobi olarak gören ender şahsiyetlerdendir. Kendisinin

âşıklığı ve sanatkârlığı bilim adamlarınca tespit edilmemiştir. Biz de çocukluk ve ilk

gençlik dönemimize rastladığı için onun sanatkârlığını herhangi bir kayıt âleti aracılığı

ile kaydedemedik. Ancak onun icra-gösterimine katıldığımız düğünler olmuştur.

Köroğlu kollarını anlatırken düğün meydanına çıkar, davulcuları etrafına alır ve hikâye

kısımlarını anlattıktan sonra deyişlerin ritmini davul ve zurnacılara verir ve gösterime

başlardı. O, meydanda iken, onu görebilmek için ağaçlara ve damlara çıkanlar bile

olmuştur. Âşık Tulug İrbâm’ın yakın dostudur. İki eşi olmuştur. İkincisinden çocuğu

yoktur. İlkinden ise altı oğlu beş kızı hâlâ hayattadır. Onu hayatı ve yaşantısı etrafında

birçok yöresel hikâyeler oluşturulmuştur. Çukurova’da daha çok anlatılan ve

Türkiye’nin birçok yöresinde bilinen “aşırı yağan yağmurun tarladaki mahsulü sele

götürünce havaya tüfek sıkan Mehmet Ağa hikâyesi” onun kişiliği etrafında meydana

gelmiştir.

2. 11. Âşık Mehmet Ova: Günümüzde yaşayan âşıklardandır. Düziçi ilçesine bağlı

Gökçayır köyündendir. Köroğlu’nun (Âşık Mehmet Demirci) dayısının oğlu olan

Mehmet Ova gelenek çerçevesinde çalgı âleti olarak bağlamayı ilk kullananlardan

Page 48: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

36

birisidir. Kınacı/davete gittiğinde Elbeylioğlu, Genç Osman, Âşık Halil ve Köroğlu’nun

bazı kollarını anlatmaktadır.

2. 12. İspir Onbaşı : Günümüzde yaşayan âşıklardandır. Okuma yazma bilmeyen İspir

Onbaşı bu unvanı askerliğini onbaşı rütbesiyle yaptığından almıştır. Karacaoğlan’nın

dokuzuncu göbekten torunu olduğunu söyleyen İspir Onbaşı, Karacaoğlan’ın hayatını

anlatan hikâyeleri çok iyi bildiğini iddia etmektedir.

2. 13. Âşık Mehmet İper: Düziçi ilçesi Çotlu köyündendir. Herhangi bir öğrenim

görmemiştir. Hayatını çiftçilik yaparak sürdüren İper; Gündeşlioğlu, Öksüz Ali, Ahmet

Bey ile Güher Hanım, Senem ile Tanır hikâyelerini anlatabilmektedir.

2. 14. Âşık İbrahim Tülüce (=Tulug İrbâm): Osmaniye’nin Kırmacılı köyündendir.

Şu an yetmiş beş yaşındadır. Tulug lâkabını teninin beyaz olmasından almıştır. Yıllarca

düğünlerde âşıklık yapmıştır. Kendisiyle yaptığımız mülâkatlarda Kahraman Maraş,

Hatay, Adana ve Kayseri arasında Kulaçkollu Mehmet Ağa ile bazen aylarca eve

gelmeyerek düğünlere ve davetlere katıldığını söyledi. Usta bir Köroğlu okuyucusudur.

Herhangi bir müzik âleti çalamamaktadır. Kendisinden Köroğlu kollarını ve Öksüz

Halil hikâyesini derlemiş bulunmaktayız.

Günümüzde maalesef tüm araştırmacıların da ortak görüşü olan, yörenin gelenek

açısından giderek zayıfladığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu belki de çağın kaçınılmaz

gereklerindendir. Bu konuda en kötüsü günümüzde yaşayan birkaç temsilci dışında

kimsenin bu alana ilgi duymaması ve bunu sonucunda da önümüzdeki 20-25 yıllık

dönem içerisinde âşıklık geleneğinin tamamen bitecek olmasıdır.

2. 15. Yörede Anlatılan Hikâyelerin Özellikleri

Yörede anlatılan hikâyeler genellikle hikâye kahramanlarının adıyla tanınmaktadır.

Âşıklar, anlattıkları hikâye kahramanlarını gerçekten yaşadıklarına inanmaktadır. Hattâ

birçok âşık, türkülü hikâye anlatırken kahramanlardan bahsederken hâlâ hayatta olan

bazı çok yaşlı kimselerin onları gördüğünü söyleyerek buna kendilerini inandırmış-

lardır. Âşık Mustafa Köse bir defasında Köroğlu kollarından birini anlatırken “Köroğlu

atıyla bizim evin yokarısından enerek Düziçi’ne doğru gitmiş.” ifadesini kullanmıştır.

Page 49: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

37

Hikâyelerle alâkalı ilgi çekici bir nokta da hangi âşık hangi hikâyeyi daha iyi anlatıyorsa

o hikâyenin kahramanının ismiyle anılır duruma gelmektedir. Örneğin Âşık Mehmet

Demirci kendi adıyla değil Köroğlu adıyla bilinmekte ve anılmaktadır. Tamamı türkülü

olan hikâyelerin anlatım süresi olarak uzunluğu bir saatten beş saate kadar

değişmektedir. Birkaç istisna hariç bütün âşıklar türküleri bir saz veya saza benzetilerek

elde tutulan değnek eşliğinde söylemektedirler. Halk hikâyelerinin genel karakteristiği

olan, türkülerin pek değişmemesi, nesir kısımlarının ise anlatıcı ile dinleyici çevre

arasındaki iletişim ve motivasyona göre âşık tarafından uzatılıp kısaltılması, bazı

epizotların değiştirilmesi Düziçi yöresinde de görülmektedir. Örneğin tüm ısrarlarımıza

karşın Âşık Mustafa Köse’nin kara hikâyeleri anlatmak istememesi dinleyici çevresi ile

alâkalıdır. Çünkü kara hikâyeler hem yöre halkı hem de Köse tarafından, sıkça

anlatılınca talep görmemekte, bu hikâyeler sohbet esnasında yeri geldiğinde söylen-

mektedir.

İçinde türkü olmayan, sadece nesirden meydana gelen hikâyelere ‘kara hikâye’ denir.

Dinleyici çevre ve pek çok âşık tarafından benimsenmeyen kara hikâyeler yörede

nadiren anlatılır. Bu da bize türkülerin sosyo-kültürel değerini göstermektedir.

Hikâyecilik geleneğinin yöredeki temsilcileri, anlatılan hikâyelerin vurucu, kırıcı

olanlarını ‘kahramanlık hikâyeleri’ (Köroğlu kolları, Elbeylioğlu, Gündeşlioğlu gibi) ve

aşka, sevdaya dayananları ‘aşk hikâyeleri’ (Âşık Garip, Âşık Halil, Güheri, Âşık Ömer,

Bey Böyrek, Güzel Ahmet hikâyeleri gibi) olarak iki grupta sınıflandırdılar.

Araştırma alanımızda anlatılan hikâyelerin musannifleri konusunda âşıklar bilgi sahibi

değildir. Hikâye tasnif eden hiçbir âşık adına rastlamadık. Hikâyeci âşıklar hikâyelerini

sözlü gelenek çerçevesinde duyarak öğrendiklerini söylemektedirler. Bazı hikâyelerin

geçmişte daha da uzun olabileceği konusunda fikir belirtmişler bu görüşe araştırmacılar

da katılmıştır.

Tezimizin önceki kısımlarında Çukurova’da söylenen ve neşredilen hikâyelerden

anlatıcılarıyla beraber söz edilmiştir. Burda ise özellikle Yukarı Çukurova’da söylenen

hikâyelerden bugüne kadar derlenmiş olanlardan bahsedilecektir. Bu Hikâyeler

şunlardır: Kır İsmail’den 1939 yılında ‘Köroğlu’nun Gürcistan Seferi’ (Yalgın, 1940) ve

Page 50: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

38

1952 yılında ‘Hurşid’ (Eberhard, 2002); Kirik Ali’den ‘Elbeylioğlu’; Hüseyin

Kaplan’dan ‘Kamberoğlu’ (Güven, 1991).

Görkem’in derlediği hikâye metinleri: Kirik Ali’den ‘Hurşit’ ve ‘Yazıcıoğlu (Telli

Senem ile Yazıcıoğlu Osman Ağa)’, Âşık Mustafa Köse’den ‘Güzel Ahmet’, ‘Han

Mahmut’, ‘Bal Böğrek’, ‘Helvacı Güzeli’, ‘Âşık Halil (Görkem, 2000).

Okuşluk’un derlediği hikâye metinleri: Âşık Mehmet Demirci (Köroğlu)’den

‘Köroğlu’nun Ortaya Çıkması’, ‘Ayvaz’ın Kaçırılması’, ‘Ayvaz’ın Esir Olması’,

‘Köroğlu ile Hasan Paşa’, ‘Köroğlu’nun Gürcistan Seferi’, ‘Köroğlu’nun Yemen

Seferi’, ‘Köroğlu’nun Kırklara Karışması’, ‘Âşık Halil’; Mehmet Ova’dan ‘Ali Paşa

Hikâyesi’; Âşık Mehmet İper’den ‘Öksüz Ali’, ‘Gündeşlioğlu’, ‘Ahmet Bey ile Güher

Hanım’, ‘Senem ile Tanır’ (Okuşluk, 2000).

Korkmaz’ın Âşık Mehmet Demirci (Köroğlu)’den derlediği hikâye metinleri:

‘Köroğlu’nun Zuhuru’, ‘Ayvaz Kolu’, ‘Ayvaz’ın Yesir Olması’, ‘Ayvaz’ın Dolu Beye

Tutsak Olması’, ‘Gürcistan Seferi’, ‘Moskoflar Savaşı’, ‘Turna Teli Kolu’, ‘Yemen

Kolu, ‘Köroğlu’nun Son Kolu’, ‘Esman ile Zevcen’, ‘Ali ile Fatma’, ‘Âşık Halil’ ve

‘Öksüz Oğlan’ hikâyeleridir.

Tarafımızdan derlenen hikâye metinleri: 2001 yılında Tulug İbrahim’den ‘Köroğlu’nun

Zuhuru’, ‘Ayvaz Kolu’, ‘Turna Teli Kolu’, ‘Öksüz Halil” hikâyesi; 2002 yılında Âşık

Mustafa Köse’den kendisinin hiç kimseye kayıt amacıyla anlatmadığını söylediği

Köroğlu kolları (Gürcistan Seferi Hikâyesi, Turna Teli Hikâyesi, Horasan Seferi

Hikâyesi, Şam Seferi hikâyesi) Gündeşlioğlu Hikâyesi, Güheri Hikâyesi, Elbeylioğlu

Hikâyesi.

Anlatılan hikâyelerin “türkülü” (nazım) kısımları ile “türküsüz” (nesir) kısımları

bulunmaktadır. Hiç türküsü olmayan ve sadece nesir şeklinde olan hikâyelere yörede

“kara hikâye” denilmekte ve bunlar anlatıcı ve dinleyiciler tarafından pek

sevilmemektedir. Türkülü hikâyeleri âşıklar saz eşliğinde söylemektedir. Saz çalmasını

bilmeyen çok az sayıdaki âşık ise hikâyelerdeki türküleri “değnek tutarak” makamı ile

söylemektedir. Bu durum, hikâyelerin yörede sevilmesi için “türkülü” olmasının tercih

edildiğinin ve türküleri güzel söyleyen âşıkların daha çok rağbet gördüğünün önemli bir

Page 51: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

39

delili olarak gösterilebilir. Âşıklar, hikâyelerdeki türkülerin “sabit” karakterde olduğunu

fakat “hikâye” (nesir) kısımlarının âşıklar tarafından –“anlatıcı-dinleyici” iletişimi

açısından - istenildiği gibi uzatılıp kısaltılabileceğini söylemektedir. Ekleme yaptıkları

nesir kısımlarında, “dinleyicilerin gülmesi ve neşelenmesi” maksadını güderler.

Kısaltmaların dinleyicilere bildirilmeden yapılması gerekir. Bazen dinleyiciler bu

durumu fark eder, dinleyiciler için önemli olan hikâyenin “türkü” kısımlarıdır (Görkem

2002 : 39).

Hikâye kahramanlarının gerçekten yaşadığı ve hikâyelerde geçen coğrafî adların da

bunun delili olduğuna âşıklar ve dinleyiciler inanmaktadır. Helvacı Güzeli

hikâyesindeki yerlerin muhayyel olabileceği, âşık ve dinleyiciler tarafından beyan

edilmiştir. Hikâye kahramanlarını, “Osmanlı / Türk”, “gâvur”, “Ermeni” ve “Yahudi”

olarak sınıflandırmanın mümkün olduğu söylenmiştir. Yörede, bazı acemi anlatıcıların

hikâyedeki kahramanların ve yerlerin isimlerini yanlışlıkla değiştirebildiği de

görülmektedir.

Yöre âşıklarının verdiği bilgilere göre, hikâyelerdeki türküler, “bozlak makamı”, “ağıt

havası”, “Barak havası”, “yüksek hava / kaba makam”, “engin hava / engin makam”

gibi belli makamlarla söylenmektedir. Bozlaklar, aşiret, coğrafya ve âşıkların isimlerine

göre “Cerit Bozlağı”, “Urum Bozlağı”, “Karacaoğlan Bozlağı” gibi farklı isimler

almaktadır. Bozlak makamı, hikâyelerdeki 11 heceli türkülerde görülmektedir; uzun

hava tarzındadır. Bozlaklar arasında da makam ve ezgi farklılığı vardır. Meselâ bir

türkülü hikâyedeki deyişler, üç dört bozlak havası ile söylenebilmektedir (Bozlaklar

hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Mirzaoğlu 2005 ). Köroğlu hikâyelerindeki türküler iki

makamda söylenmektedir. 11’li hece ile söylenen deyişler, “kaba makam / yüksek

hava” ile söyleniyor; bunlar uzun hava tarzındadır. Yüksek havalarda bir meydan

okuma, yiğitlik vardır. Daha hareketli ve yavaş tonda söylenenine ise “engin makam /

engin hava” denmektedir; bunlar 8’li hece vezniyle söylenmektedir. Köroğlu

hikâyelerindeki “engin hava”lar daha çok Gaziantep ve Düziçi yöresinde yaygın olarak

söylenmektedir (Görkem 2002 : 41).

Page 52: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

40

3. ÂŞIK MUSTAFA KÖSE (=HÂFIZ)

3. 1. Hayatı

1938 yılında Düziçi ilçesinin Karkın mahallesinde doğmuştur. Doğduktan beş ay sonra

annesini kaybeder ve akrabalarının yanında büyür. Okul çağındayken, Karkın’da okul

olmadığı için hiç okula gitmemiştir. Lâtin alfabesiyle yazılmış şeyleri, bir arkadaşının

yardımıyla okur hale gelmiş, fakat yazmayı öğrenememiştir. 1974 yılında, çalıştığı kireç

ocağındaki patlama nedeniyle iki gözünü de kaybettiği için, şu anda âmâdır. Bu kazadan

sonra malûlen emekli olmuştur.

1958 yılında Rus hududundaki Posof [=Kars]’ta 24 ay askerlik yapmıştır. Askerliğini, bu

karakolda çavuş olarak tamamlamıştır. Karakoldayken, asker arkadaşı İsrafil ismindeki

terzinin kendisine bir Karacaoğlan bir de Köroğlu kitabı hediye ettiğini söylemektedir.

Bu hikâyeleri okuyan Âşık Mustafa Köse’nin, askerliğini yaptığı süre içerisinde, Kars

yöresi âşıklarıyla tanışmadığı anlaşılmaktadır.

1963 yılında 25 yaşında iken şimdiki eşi Elif Köse ile evlenir. Bu evlilikten 15 çocuğu

olmuştur. Çocuklarının on ikisi erkek üçü kızdır. Oğullarının birçoğu çeşitli yörelere

çalışmak için dağılmışlardır. Küçük kızı hariç diğerlerini de evlendirmiştir.

Yaşadığı coğrafya neredeyse el değmemiş doğal güzelliklerden oluşmaktadır. Evi

kendine ait olan arsasının içindedir. Aynı arsanın içine modern görünümlü yeni bir ev

yaptırmış olsa da oraya taşınmamıştır. Şu anki evini eşiyle beraber kendisinin inşa

ettiğini söyleyen Köse, yeni evinde, alışkanlıklarından olsa gerek, yaşayamayacağını

söylemiştir. Düziçi ile ulaşım oldukça zor olduğu için sık sık gidilemediğinden kendi

ihtiyaçlarını kendi bahçesine ektiği sebze ve meyvelerle sağlamakta, ekmek ihtiyaçlarını

kendileri gidermekte, besledikleri hayvanlardan da et ve süt ihtiyaçlarını temin

etmektedirler. 1974 yılından bu yana âmâ olduğu için başka bir işle uğraşamadığından

âşıklığı birinci meslek olarak kabul etmiş, bu yolla da son dönemlere kadar geçimini

sağlamıştır. Artık günümüzde gelenek zayıfladığı için kınacılık ve düğün geleneği

yoluyla kazanç sağlayamamaktadır.

3. 2. Sanatı ve Sanatkârlığı

17 ilâ 20 yaş arası Mustafa Köse’nin âşıklığı öğrenme yaşlarıdır. Mustafa Köse, türkülü

hikâyeleri öğrendiği kişinin babası olduğunu söylemiştir. Mustafa Köse, babasının eski

bir kitabı olduğunu ve babasının hikâyeleri o kitaptan öğrendiğini söylemiştir, ancak

Page 53: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

41

kitabın kaybolduğunu söylemiştir. Mustafa Köse, babasının Adana ve Diyarbakır

arasında en ünlü âşık olduğunu bu bölgede babasının karşısına kimsenin çıkamadığını,

kendisinin de bade içerek değil babasını seyrederek âşık olduğunu söylemiştir.

Âşıklığı profesyonel mânâda 32 yaşından beri yapan Mustafa Köse, Çukurova yöresinde

“âşıkların imtihan edilmesi” geleneği mevcut olmadığı için, usta âşıkların huzurunda

imtihan olmamıştır. Mustafa Köse, yaklaşık 25 yıldır devam eden hikâyeci-âşıklığı

müddetince, Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ile Adana ve Osmaniye’nin ilçeleri arasındaki

bölgede mevcut pek çok köye ve kasabaya “kınacı” olarak gitmiştir. Askerliği süresince

ve 1974 yılında gözlerini kaybettiği zamana kadar, belirtilen bu coğrafyanın dışına çıkmış

bu tarihten sonra bu coğrafyanın dışına çıkmamıştır. Bu sebeple, onun sanatkârlığının

teşekkülünde, “Çukurova” ve buradaki hikâyeci-âşıklık geleneği önemli bir rol

oynamıştır.

Kınacı olarak gittiği düğünlerde genellikle, bir uzun türkülü hikâye anlatmaktadır. Eğer

hikâye anlatma işi sabaha kadar devam ederse, iki, hattâ üç hikâye bile anlattığı

olmaktadır. Mustafa Köse, kınacı olarak gitmenin dışında, kış aylarında, hikâye anlatma

maksatlı seyahatlere hiç çıkmadığını söyledi. Belli dönemlerde eş-dost ziyaretlerinde,

hattâ kendisini ziyarete gelen kişilere uzun sohbetlerden sonra türkülü hikâyelerini

anlatmaktadır. “Benim yanıma gelen türküleri dinleyecekse yatıya gelmeli” demesi

hikâyelerin ne kadar uzun olduğunu göstermektedir. Ancak Yukarı Çukurova’nın

araştırmacılar tarafından sıkça ziyaret edilmesi onu pek rahatsız etmiş olmalı ki, artık

tanımadıklarına ve güvenmediklerine hikâyelerini anlatmamaktadır.

Görkem’in naklettiğine göre Mustafa Köse sanatkârlığının derecesini şöyle anlatmak-

tadır: “Bu memlekette bütün âşıkların yanında türkü söylerim. Hattâ benim olduğum

yerde Köroğlu [Mehmet Demirci], hemen sazı bana uzatırdı. ‘Sen devam et’ derdi; ben

söylerdim. O zaman sesim daha güzeldi, şimdiki gibi değildi. Bütün âşıkların yanında

türkü söyledim; yalnızca babamın yanında söyleyemedim, utandığımdan. Babam da

üstad olduğu için yanında söyleyemedim. Köroğlu [=Mehmet Demirci] da benim

anlattığım türkülü hikâyeleri anlatır. Hattâ eskiden senede gelirdi benim yanıma; iki üç

gün kalırdı. Anlattığım hikâyeleri Köroğlu’nu, Elbeylioğlu’nu, Güzel Ahmet’i böyle

oturur anlatırdık; yani telden değil de dilden. Bana, ‘Senin anlattıkların daha çok hoşuma

Page 54: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

42

gediyor, aklıma yatıyor’ derdi. Çünkü ben babamdan öğrendim hikâyeli türküleri.”

(Görkem 2000: 48).

Üç hikâyeli türküyü, babası dışındaki meslektaşlarından öğrenmiştir. Türkoğlu

[Kahramanmaraş] ilçesine bağlı Orçan-Araplar köyünde yaşayan Deli Boran isimli

âşıktan Güzel Ahmet hikâyesi’ni, kendisiyle aynı köyde yaşayan Âşık Mehmet

Demirci’den [Köroğlu] Âşık Halil hikâyesi’ni, Düziçi’nin Zindegan Köyü’nde yaşayan

Âşık Güllü / Güllü Kâhya’dan Han Mahmut hikâyesi’ni öğrenmiştir.

Âşık Mustafa Köse hikâyelerini, oturarak anlatır. Hikâyelerini anlatmadan önce curasını

ister ve onu kucağına alır. Çoğunlukla boğazını açması için şekerli ılık su ve çay içer.

Gözleri görmemesine rağmen, karşısına aldığı kişilerin yüzüne doğru dönerek

anlatması, sanki onları görüyor izlenimi verir; bu sayede dinleyicileri etkilediği

görülmektedir. Anlattığı hikâyelerde haksızlığa uğrayan hikâye kahramanlarının yerine

kendini koyar, onlara üzülür; mutlu olanlara ise sevinir. Bütün bunları, onun ses

tonundan çıkarmak mümkündür. Dinleyicileriyle iyi bir iletişim kurmak maksadıyla,

arasözlere ve mizaha başvurur. Hikâye anlatma ciddiyetinden kendisiyle günlerce

görüşmemize, saatlerce kendisinden derleme yapmamıza rağmen hiç taviz vermemiştir,

hiçbir hikâyeyi geçiştirerek ya da eksik bir şekilde anlatmamıştır. Tüm bu unsurlar,

yöredeki diğer âşıkların anlattığı aynı hikâyelerle, âşığımızın anlattıklarını

karşılaştırdığımızda, Mustafa Köse’nin anlattığı eserlerin eşi benzeri görülmemiş

şekilde gelişmiş metinlerden oluştuğunu bize göstermiştir.

3. 3. Repertuvarı ve Bu Repertuvarın Anlatıcıya Bağlı Özgün Yanları

Çalışmamız Görkem’in çalışmasını tamamlayıcı niteliğinde olduğundan, Âşık Mustafa

Köse’nin repertuvarı bu çalışmamızla tamamen yayınlanmış olmaktadır. Görkem’in

eserinde Güzel Ahmet Hikâyesi (=GAH), Han Mahmut Hikâyesi (=HMH), Bal Böğrek

[Bey Böyrek] Hikâyesi (=BBH), Helvacı Güzeli Hikâyesi (=HGH), Âşık Halil Hikâyesi

(=AHH) olmak üzere beş hikâye yayınlanmıştır. Kendi çalışmamızda ise Âşık Mustafa

Köse ile yaptığımız ön görüşmelerde bildiğini ve hiçbir araştırmacıya anlatmadığını

söylediği “Elbeylioğlu Hikâyesi(=EH), Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH), Güheri

Hikâyesi(=GH) ile Köroğlu’nun Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH), Turna Teli

Hikâyesi (=TTH), Horasan Seferi Hikâyesi (=HSH), Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH)”

Page 55: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

43

olmak üzere yedi hikâyeden oluşmaktadır. Her iki eser sayesinde Âşık Mustafa

Köse’nin tüm türkülü hikâye repertuvarı yayınlanmış olmaktadır. Âşık Mustafa Köse,

babasının Köroğlu kollarının yedi-sekiz tanesini bildiğini ama kendisinin ondan dört

tanesini alabildiğini söylemiştir. Âşık, yukarıda bahsettiğimiz on iki hikâyeyi de

türküleriyle beraber cura eşliğinde çalıp söyleyebilmektedir. Eskiden, düğünlerde kınacı

giderken ücret karşılığı bu türküleri söylermiş; bu da hikâyeciliği meslek haline

getirdiğini ve icrasına ne kadar önem verdiğini bize göstermektedir.

Görkem, âşıkla yaptığı bir mülâkatta, âşıktan hikâyelerini kronolojik olarak sıralamasını

istediğinde, âşık şu şekil bir sıralama yapmıştır: Güzel Ahmet, Han Mahmut, Bal

Böğrek [=Bey Böğrek], Helvacı Güzeli, Köroğlu kolları, Elbeylioğlu, Aşık Halil ve

Güherî hikâyeleri. Görkem, bu sıralamanın hikâyelerin teşekkül tarihleri hakkında, bize

bir fikir verebilmesi açısından önem arz ettiğini belirtmiştir (Görkem 2000: 50).

Âşık Mustafa Köse, türkülü hikâyelerden başka, “Karacaoğlan” ve “Dadaloğlu” gibi

şairlerin şiirleri ve hayatları etrafında şekillenmiş olan pek çok “şiir-vak’a”yı,

türkülerini de söyleyerek anlatmaktadır. Ayrıca çok ısrar etmemize rağmen değerli

olmadıklarını söyleyerek bize anlatmak istemediği kara hikâyeler âşığın repertuvarında

yer almaktadır. Âşık, bu hikâyeleri, sohbetleri esnasında nükte yapmak ya da taşı

gediğine koymak için anlatmaktadır.

Yörede birçok âşık, hikâye anlatmaktadır, ancak Âşık Mustafa Köse’nin anlatımının

daha canlı olduğuna, bunun sonucu olarak yörede en sevilen ve en çok tanınan

geleneğin temsilcisi olduğuna şahit olmaktayız. Köse’nin anlattığı hikâyeler birçok kişi

tarafından anlatılmakta olsa da, onun anlattığı hikâyelerin motiflerinin daha zengin

olduğunu görüyoruz. Hattâ yörede Köroğlu’nun hikâyelerini anlattığı için lâkabı ve

mahlâsı Köroğlu olarak bilinen ve bu isimle çağrılan Âşık Mehmet Demirci’nin

anlatımıyla Köse’nin anlatımını kıyasladığımızda Köse anlatımının çok daha canlı ve

geniş olduğunu görmekteyiz. Köse’nin günlük hayatında olduğu gibi icrasında da espri

yeteneğinin çok gelişmiş bir kişi olduğu bilinmektedir. Bu da onun hikâyeciliğine

olumlu etki yapmakta ve onu yörede daha çok sevilmesini sağlamaktadır. Köse’nin

gözleri görmese de canlı gösterim esnasında dinleyici çevresiyle karşılıklı bakışıyor ve

etrafındakilerin gözlerine doğru bakıyor izlenimi vermesi, onun dinleyici çevresini hem

daha çok etkilemekte hem de geniş tutmaktadır.

Page 56: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

44

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRKÜLÜ

HİKÂYELERİN TAHLİLİ

Page 57: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

45

TÜRKÜLÜ HİKÂYELERİN TAHLİLİ

Türkülü hikâyelerin, diğer anlatıma dayalı folklor ürünleri gibi, sözlü gelenekte önemli

olan yanı yaratıldığı ve yaşatıldığı toplumun tüm değer yargılarını yansıtıyor olmasıdır.

Bu eserlerin inceleme safhasında, sadece cansız bir metin olma özelliği göstermesi

doğaldır. Hikâyelerdeki, anlatıcının söze yüklediği mânâları, göndermeleri, sembolleri,

sadece metinden anlamak mümkün değildir. Bu, ancak bizim derleme aşamasında

yaptığımız gibi icrâ (canlı gösterim)’ya katılmakla mümkündür. Katılımcı gözlem

tekniği ile yaptığımız derlemelerin, doğru ve tutarlı yorumunu yapabilmek için,

anlatıcıyla da tez çalışmalarımız süresince defalarca görüşme yaptık. Hikâyeler tüm bu

unsurlar etrafında tahlil edilmeye çalışılmıştır.

1. NESİR KISIMLARININ TAHLİLİ

1.1. Motif Halkaları ve Olay Örgüsü

İster yeniden yaratılsın ister yeniden düzenlensin, tahkiyeli eserlerde esas unsur vak’adır

(Görkem, 2000: 95). Vak’a “herhangi bir alâka ile bir arada bulunan veya biriyle

ilgilenmek mecburiyetinde kalan fertlerden en az ikisinin karşılıklı münasebeti”

neticesinde ortaya çıkar (Aktaş 2000: 49). Max Lüthi sözlü geleneğe ait edebî eserler-

deki motif kavramını, “kendisini gelenek ve göreneklerde muhafaza etme gücüne sahip

hikâyenin en küçük unsuru” şeklinde tanımlamaktadır (Arda 1970: 20).

Âşık Mustafa Köse, birçok anlatıcı gibi hikâyelerde geçen olaylar ve kişiler hakkında

yorum yapabilir ve kendi düşünce ve tavırlarını anlatıma ilâve edebilir. Biz,

derlediğimiz hikâyeleri incelerken, hem âşığın bu özelliğini dikkate aldık hem de klasik

Page 58: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

46

yöntem olan serim, düğüm, çözüm kısımlarındaki motif halkalarını ve olay örgüsünü

hikâyede yer alış sırasına göre maddeler halinde vermeye çalıştık.

1.1.1. Köroğlu Kolları

1.1.1.1 Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH)

Giriş Bölümü

1. Bolu Beyinin, Köroğlu’nun babası Deli Yusuf’u iyi bir at bulması için görevlen-

dirmesi.

2. Deli Yusuf’un üç ayrı tayı çeşitli yerlerden satın alması.

3. Deli Yusuf’un biri kır, biri al, biri de yağız olan üç tayı Bolu Beyine getirmesi.

Gelişme Bölümü

1. Bolu Beyinin tayları beğenmeyerek Deli Yusuf’un gözlerine mil çektirmesi.

2. Gözleri kör olan Deli Yusuf’un oğlu Ruşen Ali’nin Köroğlu adını alması.

3. Deli Yusuf’un, oğlunu, kızını ve atları alarak bir mağaraya yerleşmesi.

4. Deli Yusuf’un, oğluna üç tane toklu koç aldırması.

5. Deli Yusuf’un direktifleri doğrultusunda oğlu Ruşen Ali’nin koçlarla atlara bakması

ve taylar arasında Kır At’ın eşsiz bir at olarak yetiştirilmesi.

6. Deli Yusuf’la babasının Bolu Beyinin sarayını basarak Kır At’ı göstermesi ve ona

meydan okuması.

7. Bolu Beyinden kaçan Deli Yusuf’la Köroğlu’nun Çamlıbel’e yerleşmesi.

8. Köroğlu’un Osmanlı ordusuyla Bağdat seferine katılması.

9. Seferde kahramanlık gösteren Köroğlu’nun ödül olarak padişahtan Çamlıbel’in

tapusunu alması.

10. Köroğlu’nun has adamı olan üç adamını evlendirmek için bir anadan olan üç bacı

bulması görevini bezirgân başıya vermesi.

11. Köroğlu’un bezirgân ile kızları görmeye Gürcistan’a gitmesi ve kendisiyle gelmek

isteyenlere gelmemeleri Çamlıbel’i kimsesiz bırakmamaları için türkü söylemesi.

12. Köroğlu’nun yolda bir pınar başında gördüğü üç kıza türkü söylemesi ve kızlardan

biriyle karşılıklı atışması.

Page 59: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

47

13. Köroğlu’un o kızlardan ikisini oğluna alması ve gelmek istemeyen Mavılı ismindeki

diğer kıza türkü yakması.

14. Kafilenin Gürcistan’a varması ve tanınmamak için Köroğlu’un deli kılığında taklit

yaparak Gürcistan Şahı’nın üç kızının bulunduğu Gülistan Bahçesine kendisini

kabul ettirmesi.

15. Üç kızı oğlu Gözel Eyvaz’a alması.

Sonuç Bölümü

1. Bezirgân başının yağmacılarca öldürülmek istenmesi ve Köroğlu’nun onu

kurtarması.

2. Gürcistan’dan hızla geri dönen Köroğlu’nun pınar başında alamadığı Mavılıyı da

almak için kızın kardeşleri ve onların askerleriyle mücadele etmesi.

3. Mavılıyı da alan Köroğlu ve askerlerinin Çamlıbel’e gelmesi.

4. Köroğlu’nun altı kızı gelin etmek için düğünü başlatması.

5. Düğün başlayınca gelin olacak kızların yanına ihtiyar bir karının gelmesi.

Bir sergüzeşt türü vak’aya sahip olan bu hikâyenin bir hayli uzun olay örgüsüne sahip

olduğu görülmektedir. Anlatıcının kahramana yüklediği fonksiyondan olsa gerek

Köroğlu’nu ana vak’anın da dışında gelişen sergüzeştlere sürüklediği görülmektedir.

Tüm olaylar ana vak’aya bağlanmaktadır ama Köroğlu’nun Bağdat Seferi’ne çıkması,

Gürcistan’a giderken pınar başında gördüğü kızları alması, Gürcistan’a vardığında deli

kılığında Gülistan Bahçesi’ne girmesi, bezirgân başını kurtarmak için deliliğine devam

etmesi… Tüm bunlar vak’anın çeşitliliğini ama aynı zamanda anlatıcının vak’a

halkalarını birbirine bağlamadaki ustalığını göstermektedir. Hikâyenin en önemli

bölümleri giriş bölümünde Köroğlu’nun ve Kır Atı’nın ortaya çıkış aşaması

Köroğlu’nun Bağdat Seferi’ne çıkması ve üç kız için Gürcistan’a sefere gitmesidir.

Köroğlu’nun hikâyeyi asıl var eden macerası en iyi adamlarının üç kız kardeş olmazsa

evlenmeyiz demesiyle başlıyor. Bu konuda danıştığı bezirgân başı da onu Gürcistan’a

yönlendiriyor.

Hikâyelerde vak’ayı var eden çatışmalardır. Bunun içinde karşı gücün bulunması

gerekmektedir. Ancak hikâyede Köroğlu’nun mevcut hiçbir karşı gücü yoktur. Karşı

güçleri Köroğlu kendi var etmiştir. Dolayısıyla da eserde sürekli bir fiilî çatışma söz

Page 60: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

48

konusudur. Bu çatışmanın içerisinde Köroğlu’nun tüm yandaşları hattâ oğlu bile

bulunmaktadır. Hikâyede Köroğlu’nun dışında bir vak’a gelişmediği için eserin olay

örgüsüne tek zincirli diyebiliriz.

Hikâyenin olay örgüsünde hiçbir olağanüstülük yoktur. Hattâ Bağdat Seferi’nde

kahraman olmuş biri olan Köroğlu yeri geldiğinde kendisinden hiç beklenmeyen delilik

vasfını bile üstlenmiştir. Deliliği yaparken bile komik durumlara düşmüştür. Birçok

halk hikâyesinden farkı işte burada yatmaktadır. Genelde olağanüstülüklerle yüklü olan

hikâyelerinin tersine bu eser kahramanlarını beşerî yönüyle öne çıkmaktadır.

Hikâyenin sonunda ihtiyar bir kadın gelerek gelin olacak kızlara turna teli olmadan

evlenmeyin nasihati vak’anın başka bir hikâye adıyla devam etmesini sağlamıştır. Olay

örgüsünün bittiği noktada ortaya çıkan bu kadın vak’anın en önemli yönlendiricisi

olmuş ve tek zincirde gelişen hikâye birden çok halkaya kavuşmuştur. İki ayrı hikâye

olarak göze çarpan Gürcistan Seferi ve Turna Teli Hikâyeleri bu kadın sayesinde tek bir

hikâye gibi anlatılmıştır.

1. 1. 1. 2. Turna Teli Hikâyesi (=TTH)

Giriş Bölümü

1. İhtiyar kadının gelin olacak kızların yanına gelerek turna telinin eksikliğinden

dolayı sızlanması.

2. Mavılı’nın turna teli olmazsa gelin olmam demesi ve Köroğlu’nun bunu bir türkü ile

yoldaşlarına duyurması.

3. Köroğlu’nun dostlarından Samıyasığmaz ile Gemalmaz’ın turna telini getirmeyi

kabul ederek Bağdat’a gitmesi.

Gelişme Bölümü

1. Bağdat’a varan Samıyasığmaz ile Gemalmaz’ın Bağdat hükümdârı tarafından esir

alınması.

2. Köroğlu’nun, adamların esir alındığını rüyasında görerek onları kurtarmak için

askerlerinin yarısıyla yola çıkması.

Page 61: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

49

3. Köroğlu ile askerlerinin Samıyasığmaz ile Gemalmaz’ı kurtarmak için Bağdat

sokaklarında harbe başlaması.

4. Sokak çatışmasını bilmeyen, Köroğlu’nun kaynı olan Deli Hoylu’nun vurularak

öldürülmesi.

Sonuç Bölümü

1. Zindandaki adamların kurtarılarak, mağlup olunmuş gibi matem havasıyla

Çamlıbel’e dönülmesi.

2. Askerleri karşılayan Şirin Döne ile Mavılı’nın durumdan şüphelenerek Çamlıbel

girişinde Köroğlu ile türkü atışması.

3. Kırk gündür çalınan düğünün durdurularak yerine kırk gün yas tutulduktan sonra

düğünün tamamlatılması.

Turna Teli Hikâyesi’nde diğer hikâyelerde görülen aksiyon ve serüven yoktur.

Hikâyede ağıt temasının işlendiği görülür. Bu nedenle vak’anın akışı harekete göre

değil duyguya göre sağlanmıştır. Gelin olacak kızların özellikle Mavılı’nın turna teli

olmazsa evlenmeyiz ısrarı üzerine Köroğlu ve adamları yeni bir maceraya atılmışlardır.

Hikâyede vak’a ön plana çıkmıştır; çünkü kısa olan eseri, anlatıcı fazla yaymamış

doğrudan vak’ayı sunmuştur. Hattâ Bağdat’a giden Samıyasığmaz ile Gemalmaz’ın

serüvenleri hiç anlatılmamış, onların kurtuluşu verilmemiştir. Adeta Deli Hoylu’nun

ölümü için bu sefer Köroğlu hikâyeleri içinde yerini almıştır. Hikâye tek zincirli bir

hikâyedir. Sadece Samıyasığmaz ile Gemalmaz’ın turna teli için Bağdat’a gitmesi

sırasında ikinci bir vak’a zincirinin oluştuğu göze çarpar; ancak bu zincir çok kısa ve

siliktir.

Hikâyenin olay örgüsünde hiçbir olağanüstülük yoktur. Köroğlu’nun çalışmamızda yer

alan hikâyeleri içindeki tek mağlubiyeti bu hikâyede geçer. Burada da bariz bir yenilgi

söz konusu değildir; yalnız kaynı olan Deli Hoylu’nun ölümü ona ve askerlerine bu

duyguyu yaşattırmıştır.

Page 62: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

50

1. 1. 1. 3. Horasan Seferi (=HSH)

Giriş Bölümü

1. Çamlıbel’de Köroğlu’nun yanına yabancı iki adamın gelerek bahşiş karşılığında

ona Horasan şahının kızının güzelliğini övmesi.

2. Köroğlu’nun askerlerini başına toplayıp, Horasan şahı kızını başkasına vermeden

oraya gidip askerlerine, kızı almak için sefere hazırlanmalarını söylemesi.

Gelişme Bölümü

1. Adamlarıyla Horasan’a varan Köroğlu’nun kılık değiştirerek şeyh rolüne girmesi.

2. Köroğlu’nun şeyh kılığında Horasan hükümdârının huzuruna varması ve

hükümdâra Goç Demirci’nin Köroğlu’nu öven türkü söylemesi.

3. Köroğlu’nun övüldüğünü duyan hükümdârın kızarak Köroğlu’nu aşağılaması ve

bunun karşılığında sabırla şeyh kılığındaki Köroğlu’nun kendi olduğunu belirten

türkü söylemesi.

4. Horasan şahının kızını görünce babasından isteyen Köroğlu’nun, kızın İlvan şahına

nişanlı olduğunu öğrenmesi ve Köroğlu’nun şahın kellesini getirmek için yola

çıkması.

5. İlvan’a varan Köroğlu’nun bir meydanda İlvan şahıyla baş başa savaşması

Köroğlu’nun korkması sonucu, oğlu Goç Demirci’nin Köroğlu’nun kılığına girerek

İlvan şahının karşısına geçmesi.

Sonuç Bölümü

1. İlvan şahının kellesini hileyle alan Köroğlu’nun İlvan’dan ganimet alarak, Horasan

şahına varması.

2. Benli Döne’yi alan Köroğlu’nun Çamlıbel’e dönmesi.

Hikâyenin olay örgüsü “aşk ve yiğitlik” teması üzerine tek çizgi halinde gelişmiştir. Bu

çizgiyi belirleyen de “elde etmek” duygusudur. Kahramanın tüm hikâye boyunca

yapmak istediği şey Horasan şahının kızını elde etmektir. Çalışmamızda incelediğimiz

tüm hikâyelerde olduğu gibi burada da göze çarpan şey kıza inisiyatifin

bırakılmamasıdır. Köroğlu isteyecek ve istediğini yapabilirse yiğitlikle yapamazsa

Page 63: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

51

hileyle de olsa alacaktır. Onun girdiği tüm mücadelelerin nedeni elde etmek fiilinin

yerine getirme arzusudur. Bunun temelinde de gururun yattığını söyleyebiliriz. Olay

örgüsünü belirleyen iki ana unsur vardır. Elde edilecek güzel kızlar ya da incinen

gururun yüceltilmesidir. Bu hikâyede vak’anın ortaya çıkmasında güzel kız problemi

yatarken, şekillenmesinde gurur problemi vardır. İlvan şahına karşı mağlup olacakken

bile hileye başvurmak Köroğlu’nun şanından değil zekâsındandır.

Arzu edilen nesne olan Horasan şahının kızı ile kahramanın arasına üçüncü şahıs olan

İlvan şahının girmesi çatışmayı ve vak’ayı hızlandırmıştır. Hikâyede olağanüstülük

göze çarpmamaktadır.

1. 1. 1. 4. Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH)

Giriş Bölümü

1. Çamlıbel’de sosyal hayatı zayıflayan, askerleri, dostları azalan Köroğlu’nun Gözel

Eyvaz’a Şam’a gidelim demesi.

2. Geçmişini düşünen Köroğlu’nun efkârlanıp türkü söyleyerek Çamlıbel ile

vedalaşması.

Gelişme Bölümü

1. Şam giderken Malatya’ya uğrayan Köroğlu ve ailesinin bir otelde konaklarken

aşçıbaşıyla yemek yüzünden tartışması ve bunun üzerine Köroğlu’nun türkü

söylemesi.

2. Malatya’dan Elazığ’a gelen Köroğlu’nun şehirde çok beğendiği bir altın takıyı

hanımı Döne’ye alması.

3. Elazığ’dan ayrılan Köroğlu’nun yolda Guzgun Beyinin oğluyla harp etmesi.

4. Hama’ya varan Köroğlu’nun meydan yerinde kimsenin haberi yokken eski

düşmanlarından biri olan bir Arap ile harp etmesi.

5. Yaptığı harpten korkan Köroğlu’nun bir hileyle kılıcı kırması ve bunu bahane edip

oğlu Gözel Eyvaz’ın yanına gelerek durumu türküyle bildirmesi.

6. Gözel Eyvaz’ın, babası Köroğlu’nun kılığında kırata binerek meydanda Arap’la

çatışarak Arap’ın başını babasına getirmesi.

Page 64: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

52

Sonuç Bölümü

1. Şam’a varınca bir kahvede otururken Köroğlu’nun oradakilerle çatışması.

2. Köroğlu kahvede iki kişiyi öldürünce Şam hükümdârının onu yakalatma emrini

vermesi.

3. Hükümdârın emriyle yakalanan Köroğlu’nun Bağdat Seferi’nde aldığı Osmanlı

padişahının fermanını Şam hükümdârına göstermesi.

4. Şam’a yerleşen Köroğlu’nun ve Şirin Döne’nin orada vefat etmesi oğlu Gözel

Eyvaz’ın İstanbul’a gelerek buraya yerleşmesi.

Köroğlu’nun şu ana kadar incelediğimiz dört hikâyesi içerisinde vak’a çeşitliliği

bakımından en geniş olanı Şam Seferi Hikâyesidir. Bu hikâye âşıktan derlediğimiz

hikâyeler içerisinde son halkayı teşkil etmektedir. Şam Seferi Hikâyesi bir sergüzeşt

hikâyesi olup vak’ada hiçbir olağanüstülük yoktur. Olaylar tek zincirli vak’a örgüsü

etrafında gelişmektedir. Ancak olay örgüsü oluşurken ana vak’a ile bağlantısı zayıf

olan halkalar oluşmaktadır. Aslında bu halkaların söylenme amacı Köroğlu’nun,

memleketini terk etse bile, hâlâ eski gücünde olduğunu göstermektir.

Köroğlu’nun mağlubiyet duygusunu yaşadığı tek hikâyesi Turna Teli Hikâyesidir;

ancak yenilgiyle karşı karşıya kaldığı olmuştur. Bu durumdan da açıkgözlülüğüyle

kurtulmayı bilmiştir. Şam Seferi Hikâyesinde de vak’anın çeşitlenmesi açısından böyle

bir durum göze çarpar ki Gözel Ayvaz’ın babasının kılığına girerek Hama meydanında

bir Arap ile çarpışması bu hikâyedeki vak’anın tek halkalandığı nokta olmuştur.

1. 1. 2. Diğer Aşk ve Kahramanlık Hikâyeleri

1. 1. 2. 1. Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH)

Giriş Bölümü

1. Diyarbakır’da varlıklı bir hayatı olan Gündeşlioğlu’na bir gün rüyasında Allah

tarafından bir musibet verileceğini bu musibeti bu dünyada mı yoksa ahirette mi

görmek istediğinin sorulması.

2. Rüyasından uyanan Gündeşlioğlu’nun eğer musibet verilecekse bu dünyada

verilmesini dilemesi.

Page 65: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

53

3. Bu dünyada musibetle karşılaşan Gündeşlioğlu’nun tüm zenginliğini birer birer

kaybetmesi.

Gelişme Bölümü

1. Gündeşlioğlu’nun haberi olmadan Diyarbakır’ın ileri gelenlerinin kendi arasında

yardımlaşarak deve kervanı kurup kervancılık yapması için kervanı

Gündeşlioğlu’na vermesi.

2. Kervanıyla diyar diyar gezen Gündeşlioğlu’nun yolunu kaybedip bir yerde

konaklarken sele kapılıp kervanını da kaybetmesi.

3. Oradan bir köye varan Gündeşlioğlu’nun üç ay bir köylünün evinde hasta yatması.

4. Diyarbakır’a geri dönen Gündeşlioğlu’nun çocuklarını da bırakarak hanımıyla

memleketinden yeniden ayrılması.

5. Adana’nın Misis köyüne gelen Gündeşlioğlu’nun eşiyle buğday başşağı toplamaya

başlaması.

6. Köyde Gündeşlioğlu’nun çobanlık yapmaya başlaması.

7. Bir köy düğününde Gündeşlioğlu’nun küçümsenmesi.

8. Köye yakın yerden geçmekte olan bir kervana Belkıs Hanımın, çocuklarını sormak

için yanaşınca bezirgânbaşı tarafından kaçırılması.

9. Gündeşlioğlu’nun, eşinin kaçırıldığını bir gün sonra çocuklardan öğrenmesi.

10. Gündeşlioğlu’nun sora sora kervanın arkasından giderek Erzurum’a kadar gitmesi.

11. Erzurum’da bir kahvede otururken bir türkü söyleyen Gündeşlioğlu’nun sesini

hanımı Belkıs’ın duyması.

12. Belkıs’ın yoldan geçen biriyle Gündeşlioğlu’nu konağa çağırması ve ona gelmesi

konusunda haber salması.

13. Belkıs’a kötü söz söyleyen Yahudi ve karısı Gündeşlioğlu’nun kocası olduğunu

söylemesi üzerine ondan af dilemesi.

Sonuç Bölümü

1. Yahudi’nin Müslüman olup tüm malını “kardeşim” diyerek Gündeşlioğlu’yla

paylaşması.

2. Uzun yıllar sonra Gündeşlioğlu’nun memleketine dönmesi.

3. Çocuklarını amcasının büyütüp kızlarıyla evlendirdiğini öğrenmesi

4. Gündeşlioğlu’nun, geri kalan hayatını mutlu bir şekilde sürmesi.

Page 66: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

54

Hikâyenin olay örgüsü Gündeşlioğlu’nun bir musibetle dünyada ya da ahirette

karşılaşacağına dair rüya görmesiyle başlamaktadır. Hikâyede, Gündeşlioğlu’nun öbür

dünyasını kurtarmak maksadıyla musibeti bu dünyada görmek için dua etmesiyle olay

örgüsü başlar. Eser musibetler zinciriyle devam etmektedir. Musîbetler zinciri

hikâyenin “entrik” unsurunu ardından getirmektedir. Dinleyici bu unsurun şekillenmesi

ile olay örgüsüne bağlanmaktadır.

Hikâyenin gelişme bölümü Gündeşlioğlu’nun memleketini terk etmesi, iyice

fakirleşmesi ve eşini kaybetmesi ile devam eder. Arzu edilmeyen her şey

Gündeşlioğlu’nun başına gelmektedir. Hikâyede fiili bir çatışma söz konusu değildir.

Âdeta Gündeşlioğlu’nun kaderiyle çatışması hikâyenin oluşmasındaki en önemli

çatışma durumundadır. Bu çatışma sayesinde hem kahraman hem anlatıcı dinleyiciyi

arkasına almaktadır.

Sonuç bölümü bir mesaj verme niteliğindedir. Belkıs’ı kaçıran bir Yahudi’nin

Müslüman olması sonuç bölümündeki en önemli vak’adır ve Gündeşlioğlu’nun çektiği

çilelerin karşılığı olarak hem bir Yahudi, Müslüman olmuş hem de Gündeşlioğlu eski

zenginliğine kavuşmuştur.

Hikâyenin ilgi çeken bir yanı da olay Gençlikte mi, Gocalıkda mı adlı masal ile

benzerlik göstermesidir. Bu masal da Gündeşlioğlu hikâyesi gibi bir rüya ile

başlamaktadır. Masal kahramanları da kaderlerini değiştirmek maksadıyla gurbete

gitmekte ama orada da musîbetler birbirini izlemektedir. Masal kahramanının da karısı

kaçırılmakta ve başka diyarlara götürülmektedir. Karısını aramak için yollara düşen

masal kahramanı da tıpkı Gündeşlioğlu gibi karısına onun kaçırıldığı memlekette

kavuşacak ve böylece kötü kaderi de değişecektir (bk. Sakaoğlu 1999: 277-279). Bu

özellik, Gündeşlioğlu hikâyesinin masal türü ile ilişkisini göstermesi açısından

önemlidir. Bu konuda Boratav’ın görüşleri şöyledir: Bu hikâye bir masal çeşnisi taşır

ve bir âşığın biyografisinden çok, bir masal mevzuu alınarak türkülü hikâye meydana

getirilmesine, yani bir hazır mevzu türkülerle işlenmek suretiyle yapılmış tasniflere bir

örnek verir (Boratav 2002: 116)

Boratav, Gündeşlioğlu Hikâyesini ne kahramanlık ne de aşk konulu hikâyeler sınıfında

değerlendirmektedir (Boratav 2002: 18). Bunun nedeni Gündeşlioğlu’nun hikâye

boyunca kaderini değiştirmeye çalışması ve bununla mücadele etmesiyle açıklanabilir.

Page 67: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

55

1. 1. 2. 2. Güheri Hikâyesi

Giriş Bölümü

1. İki kardeşin aynı zamanda birer çocuğunun olması oğlana Ahmet Bey kıza Güheri

adının verilerek birbirine beşik kertmesi yapılması.

2. Çocuklar büyüyünce, babalarının ölmesi.

Gelişme Bölümü

1. Yaylaya gidecekleri vakit geride kalan olmuş mu diye Ahmet Beyin geriye dönerek

unutulan bir deveyi yürütmeye çalışırken devenin Ahmet Beyin bacağından

ısırması.

2. Deve ısırığının yara olarak yedi sene iyileşmemesi.

3. Hasta yatan Ahmet Beyin bir gün hizmetini geciktiren Güheri’nin yerine Ahmet

Beyin kahvesini Akif Hatun isminde bir kızın pişirip getirmesi ve bunu gören

Güheri’nin Ahmet Beyi kıskanması.

4. Misafiriyle ilgilenirken yine biraz Ahmet Beyin hizmetini geciktiren Güheri’ye

Ahmet Beyin sitemkâr türkü söylemesi.

Sonuç Bölümü

1. Ahmet Beyin türküsünü dinleyen Güheri’nin saçının telini saz teli yapıp ağlayarak

türkü söylemesi.

2. Güheri türkü söylerken Ahmet Beyin ruhunu Hakk’a teslim etmesi. Güheri’nin

ömrünün sonuna kadar evlenmemesi.

İncelediğimiz hikâyeler içinde Turna Teli Hikâyesi ile beraber duygusal yani acıklı bir

atmosfer taşıyan ikinci eser Güheri Hikâyesi’dir. Eserin olay örgüsünü bir aşk Hikâyesi

şekillendirse de Ahmet Beyin bir deve tarafından ısırılması ve bu yarayı yıllarca

vücudunda taşıması bunun sonucunda da ölmesi vak’anın duygusal boyutunu ortaya

koymaktadır. Hikâyedeki türkülerin bir kısmı bu aşk sonucunda gelişen “kıskançlık”

duygusunun neticesinde söylenmiştir.

Olay örgüsünde dallanmalar görülmemekte eserde herhangi bir fiili çatışma söz konusu

olmamaktadır.

Page 68: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

56

1. 1. 2. 3. Elbeylioğlu Hikâyesi

Giriş Bölümü

1. Aynı zamanda doğan iki amca oğlunun Elbeylioğlu ve Ali Gadıoğlu ismini

babalarından almaları ve bir bey olmaları sebebiyle kırkar atlıya sahip olmaları.

2. Ali Gadıoğlu’nun Maraş’taki dayıları tarafından Elbeylioğlu’na karşı kışkırtılması

sonucu Elbeylioğlu’nun Bumbuç’a taşınarak oraya yerleşmesi.

3. Maraş paşasının iyi bir av kuşu, atı ve tazısını Ali Gadıoğlu’ndan istemesiyle Ali

Gadıoğlu’nun bunların en iyisinin Elbeylioğlu’nda olduğunu paşaya bildirmesi.

Gelişme Bölümü

1. Ali Gadıoğlu’nun yanına kırk atlısıyla giden Elbeylioğlu’nun, emmisi oğlunun

evinde Ali Gadıoğlu’nun hanımı tarafından çok iyi ağırlanması.

2. Elbeylioğlu’nun, Maraş paşası ve Ali Gadıoğlu ile ava çıkması, Elbeylioğlu’nun,

kuşunun tazısının ve atının avda başarılı olması.

3. Elbeylioğlu’nun avcı hayvanlarına el konulması üzerine Ali Gadıoğlu’yla çarpışmak

üzere sözleşmesi.

4. Aksu’nun kenarında çarpışan her iki taraftan Elbeylioğlu’nun, galip gelerek kırk bir

kişinin başını Maraş paşasına götürmesi için Kelgırnık kızı vermek şartıyla Sefil

Sülemen’i görevlendirmesi.

5. Kör Paşanın hediyelerle gönderdiği Sefil Sülemen’in ardından İstanbul’a, padişaha

“Bumbuç’ta bir adam türedi, günde kırk kişinin kellesini kesiyor.” diye nağme

yazması sonucu padişahın Elbeylioğlu’nun yakalanması emrini Gara Vezir’e

vermesi.

6. Gara Vezir’in Bumbuç’a gelerek yeni düğünü olan Elbeylioğlu’na padişahın

fermanını duyurması.

7. Elbeylioğlu’nun vedalaşarak Bumbuç’un idaresini kardeşi Feriz Beye vermesi.

8. Gara Vezir’in Elbeylioğlu’nu sevmesi üzerine, onu ve adamlarını padişaha

götürmeden idam ettirdiğini söyleyerek, onları İstanbul’da bir handa on yedi sene

saklaması ama bu sürede Elbeylioğlu’nun ve adamlarının fakirleşmesi.

9. Açlıktan türkü söyleyen Çoban Ali’nin türküsünü namaza giderken padişahın

dinlemesi.

Page 69: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

57

10. Padişahın vezirden türküyü söyleyeni getirmesini istemesi.

11. Gara Vezir’in bir papazın kellesini kesip tıraş ettirip, kelleyi güneşte kurutup, onu

Elbeylioğlu’nun kellesi diye padişaha getirmesi.

12. Elbeylioğlu’nu padişahın huzuruna çıkarak türküyle af dilemesi ve padişahın onu

bağışlaması.

13. Elbeylioğlu’nun ve adamlarının kırk gün İstanbul’da padişah ihsanıyla güzel bir

hayat yaşaması.

14. Elbeylioğlu’nun ve adamlarının memleketlerine doğru yola çıkmaları.

15. Dönüşte Adana’da bir handa kalan Elbeylioğlu ve arkadaşlarını, Adana’ya tayini

çıkan Kör Paşanın yeniden zindana attırması.

16. İstanbul’da unutulan fermanın alınıp gelinmesi üzerine bir yıl daha zindanda kalan

Elbeylioğlu’nun serbest bırakılması.

Sonuç Bölümü

1. Adana paşası olan Kör Paşayla vedalaşırken Elbeylioğlu’nun adamı olan

Karadudak’ın Kör Paşanın boynunu vurması.

2. Elbeylioğlu’nun eski arkadaşlarından Kubbeoğlu’na yol üstünde uğradıklarında

babası yokken hizmette saygıda onu aratmayan kızına Elbeylioğlu’nun türkü

söylemesi.

3. Bunbuç’a gelen Elbeylioğlu’nun gizlice karısının yanına varması.

4. Elbeylioğlu’nun sağ omzunda ki ben ile tanınması.

Hikâyenin olay örgüsünün bir hayli geniş olduğu görülmektedir. Olayın başlangıç

gelişme ve sonuç bölümleri yeterli vak’alarla desteklenmiş ve incelediğimiz eserler

içinde bu eseri vak’a yönünden en zengin hikâye yapmıştır. Sadece gelişme bölümü

bazı yerlerde okuyucuya bazı mesajlar vermek için genişletilmiş gibidir.

Hikâyede bir kadersizlik göze çarpar. Elbeylioğlu’nun amcasının oğluyla girdiği

mücadelede onu öldürmek zorunda kalması evliliğinin beşinci gününde tutuklanması on

yedi yılını zindanda geçirmesi Adana’da padişah fermanını unutunca bir yıl daha zindan

da kalması vs. eserdeki kadersizlik temini ispatlamaktadır.

Eserde Elbeylioğlu’nun haricinde olay örgüsünün halkalandığı görülmektedir. Ama bu

halkalar çok kısa işlenmiştir. Bu da anlatıcının tüm hikâyelerinde görüldüğü gibi ana

kahramana verdiği değerden kaynaklanmaktadır. Çünkü kahramanın bulunmadığı

kısımlar özetlenmektedir.

Page 70: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

58

* *

*

Hikâyelere olay örgüleri açısından bakıldığında ilk göze çarpan özellik eserlerde

“sergüzeşt”in esas olduğudur. Sergüzeşt türü vak’alara sahip olan eserlerde en önemli

unsur ana kahraman ve onun yaşam tarzıdır. Bu özellik hem dinleyiciyi hem de

okuyucuyu esere bağlamaktadır.

İncelediğimiz eserlerden sadece Güheri Hikâyesi diğerlerinden ayrılır. Diğer altı

hikâyede kahramanın yiğitliği, söz konusu iken Güheri Hikâyesinde yiğitlik söz konusu

değildir. Bu hikâyede daha realist bir yaşam dile getirilmiştir. Tüm hikâyelerin olay

örgüsü büyük ölçüde hikâyeye adını veren baş kahramanlara bağlı olarak gelişmiştir. Bu

hikâyelerde olay örgüsünün “tek zincir veya iki zincir” üzerinde geliştiği görülmektedir.

Örneğin Elbeylioğlu’nda giriş bölümünün tamamında ve gelişme bölümünün başında

zincirin birisi Elbeylioğlu etrafında gelişmekte diğeri amcasının oğlu Ali Gadıoğlu

etrafında gelişmektedir.

İncelediğimiz tüm hikâyelerde giriş gelişme ve sonuç bölümleri açıkça görülmekte hattâ

diğer hikâye anlatıcıları bu kısımları çok kısa anlatmaktayken bizim metinlerimizde bu

bölümler ayrıntılarıyla verilmiştir. Hikâyelerin asıl bölümleri olan gelişme kısımlarında

aşkın getirdiği bir çatışma söz konusudur ki bu çatışma entrikaları, ölümleri

mücadeleleri vs. birlikte getirmiştir. Eserlerin sonuç bölümünde çatışmaların bittiği

kahramanların arzu edilene ulaştığı görülmektedir. Sadece Güheri ve Turna Teli

Hikâyelerinde ölümün varlığı görülmektedir. Ancak Turna Teli’nde de arzu edilene

ulaşılmış ancak kahramanlardan birinin ölümü mutluluğa gölge düşürmüştür.

Hikâyeleri oluşturan her üç bölümde de Görkem’in kendi incelemesinde de bahsettiği

gibi asıl kahraman merkezli olayların “durgunluktan coşkunluğa doğru” bir ivme

kazandığı ve hikâyelerin “coşkunluktan durağanlığa giderek” bittiği görülmektedir.

(Görkem 2000: 110)

Page 71: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

59

1. 2. Tema / Konu

1. 2. 1. Köroğlu Kolları

1.2.1.1. Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH)

Hikâyede tek bir tema yoktur. Bir hayli uzun olan hikâyede asıl unsur sergüzeştin olay

örgüsünü ve temayı belirlemesidir. Bu sergüzeştin içinde “intikam” (=Köroğlu’nun

babasını kör eden Bolu Beyinden intikam alması) “yiğitlik” (=Köroğlu’nun Bağdat

Seferi’nde kahramanlık göstermesi – Mavılı’yı almak için kızın ağabeyleriyle çatışması)

“aşk” (=Gülüstan bahçesinde kızların Gözel Ayvaz’a âşık olması) “ihtiras”

(=Köroğlu’nun kızları almak için deli kılığına girmesi) gibi tema / konu yer almaktadır.

1.2.1.2. Turna Teli Hikâyesi (=TTH)

Turna Teli Hikâyesi’nde ana tema “ölüm”dür (=Deli Hoylu’nun öldürülmesi). Bu

temanın etrafında halkalanan “esaret” (= Samıyasığmaz ile Gemalmaz’ın esir alınması)

ve “rüyada ayan olma” (=Köroğlu’nun Samıyasığmaz ile Gemalmaz’ın zindanlara

atıldığını rüyasında görerek harekete geçmesi) temaları göze çarpar.

1.2.1.3. Horasan Seferi Hikâyesi (=HSH)

Horasan Seferi Hikâyesi’nde ana tema “aşk”tır (=Köroğlu’nun Horasan şahının kızı

için mücadelelere girmesi). Bu temanın etrafında halkalanan “don değiştirme” (=

Köroğlu’nun kılık değiştirerek şeyh rolüne girmesi), “korkaklık” (= Goç Demirci’nin

Köroğlu’nun kılığına girerek İlvan Şahının karşısına geçmesi) temaları göze çarpar.

1.2.1.4. Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH) Şam Seferi Hikâyesi incelediğimiz eserler içinde Köroğlu kollarının sonuncusudur. Tek

bir temanın ya da ana temanın varlığından söz edilemez. Birden çok olay örgüsü

etrafında birden çok tema şekillenmiştir. “Eski günlerdeki ihtişamın kaybolması”

(=Çamlıbel’de sosyal hayatı zayıflayan, askerleri, dostları azalan Köroğlu’nun Gözel

Eyvaz’a Şam’a gidelim demesi), “gücü zayıflayınca memleketi terk etme” (=geçmişini

düşünen Köroğlu’nun Çamlıbel’le vedalaşması), “düşmanlığın unutulmayacağı” (=Eski

düşmanlarından biri olan bir Arap ile harp etmesi.), “don değiştirme”(=Gözel Eyvaz’ın,

Page 72: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

60

babası Köroğlu’nun kılığında Kır Ata binerek meydanda Arap’la çatışarak Arap’ın

başını babasına getirmesi).

1. 2. 2. Diğer Aşk ve Kahramanlık Hikâyeleri

1.2.2.1. Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH)

Gündeşlioğlu Hikâyesi’nde ana tema “kader”dir (=Gündeşlioğlu’nun birdenbire

değişen kaderi onun hayatını bir imtihan alanına çevirir). Bu ana tema etrafında gelişen

olaylar birçok temayı da beraberinde getirmiştir. “Duanın kabul olması” (= rüyasından

uyanan Gündeşlioğlu’nun eğer musibet verilecekse bu dünyada verilmesini dilemesi ve

duasının kabul olması), “fakirleşme” (=bu dünyada musibetle karşılaşan Gündeşli-

oğlu’nun tüm zenginliğini birer birer kaybetmesi), “yardımseverlik” (Gündeşlioğlu’nun

haberi olmadan Diyarbakır’ın ileri gelenlerinin kendi arasında yardımlaşarak deve

kervanı kurup kervancılık yapması için kervanı, Gündeşlioğlu’na vermesi), “memleketi

terk etme” (=Gündeşlioğlu’nun çocuklarını da bırakarak hanımıyla memleketinden

ayrılması), “her şeyini kaybetme” (=kervanıyla diyar diyar gezen Gündeşlioğlu’nun

yolunu kaybedip bir yerde konaklarken sele yakalanıp kervanını da kaybetmesi), “aşk”

(=karısı Belkıs’ı bırakmaması ve o kaçırıldığında onun izini sürerek Erzurum’a kadar

ardından gelmesi), “yeniden zengin olma” (=Gündeşlioğlu’nun hanımını kaçıran

Yahudi’nin Müslüman olup tüm malını “kardeşim” diyerek Gündeşlioğlu’yla

paylaşmasıyla onun eski zenginliğine kavuşması) temaları hikâyeye baştan sona yön

vermiştir.

1.2.2.2. Güheri Hikâyesi (=GH)

Güheri Hikâyesinde ana tema “aşk”tır. Bu temadan sonra gelen en önemli ikinci tema

ise “ölüm”dür. Aşk teması hikâyenin başlangıcını ve gelişmesini sağlamış, ölüm ise

bitmesine neden olmuştur. Diğer temalar “beşik kertmesi” (=iki kardeşin aynı zamanda

birer çocuğunun olması oğlana Ahmet Bey kıza Güheri adının verilerek birbirine beşik

kertmesi yapılması), “kıskançlık” (=hasta yatan Ahmet Beyin bir gün hizmetini

geciktiren Güheri’nin yerine, Ahmet Beyin kahvesini Akif Hatun isminde bir kızın

pişirip getirmesi ve bunu gören Güheri’nin kıskanması) temalarıdır.

Page 73: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

61

1.2.2.3. Elbeylioğlu Hikâyesi (=EH)

Elbeylioğlu Hikâyesi’nde ana tema “yiğitlik”tir (=Aksu’nun kenarında çarpışan

Elbeylioğlu ile Ali Gadıoğlu’nun ve kırk kişiden oluşan adamlarının çarpışması

sonucunda Elbeylioğlu ve adamlarının galip gelerek, kırk bir kişinin kafasını alıp

Maraş kadısına göndermeleri). Bu tema etrafında gelişen “mahkûmiyet” (=kırk bir

kişinin başını alan Elbeylioğlu ve adamlarının padişahın fermanıyla yakalanıp

boyunlarının vurulması emrinin verilmesi), “intikam” (=Adana paşası olan Kör Paşayla

vedalaşırken Elbeylioğlu’nun adamı olan Karadudak’ın Kör Paşanın boynunu vurması),

“sadakat” (=aradan on sekiz sene geçmesine ve onlardan hiç haber alınmamasına

rağmen Elbeylioğlu ve adamlarının hanımları tarafından beklenilmesi), “yardım etme”

(=Gara Vezir’in Elbeylioğlu’nu sevmesi üzerine, onu ve adamlarını padişaha

götürmeden idam ettirdiğini söyleyerek, onları İstanbul’da bir handa on yedi sene

saklaması) temaları hikâyenin başından sonuna kadar önemli yer tutmuş diğer

temalardır.

* *

*

Hikâye dinleyenlere yukarıdaki amaçların dışında estetik haz da vermektedir. Estetik

haz, metnin genel yapısı ve bu yapıdaki çeşitli unsurların birbirleriyle ilişkileri veya

bütünü oluşturmadaki fonksiyonları, olay örgüsünün kuruluşu ve bu kuruluşta dile ait

çeşitli unsurlarla ortaya konmaktadır (Görkem 2000: 114). Hikâyede görülen manzum

kısımlar ve kalıp ifadeler estetik hazzın ilk örnekleridir. Ayrıca bu kısımların, âşıklık

geleneği çevresinde bir musıkî âleti eşliğinde söylenmesi, verilmeye çalışan estetik

hazzın en mühim göstergesidir.

1. 3. Zaman

Tahkiyeli bir edebî eserin “metin halka”larının her birinde, dört farklı zaman kavramı

vardır. Bunlardan birincisi “fictif vak’a”nın meydana geldiği zaman, ikincisi eserdeki

anlatıcının onu öğrenme ve anlatması için geçen süre, üçüncüsü eserin “yazma” zamanı

dördüncüsü ise okuyucunun edebî eseri “okuma zamanı”dır. Vak’a ve anlatma zamanı

yazma ve okuma zamanından itibarî olması bakımından farklıdır (Aktaş 2000: 103-104,

Page 74: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

62

117-118). İncelediğimiz hikâyeler “sözlü gelenekte”, “canlı bir gösterim

(=performance)” olarak icrâ edildikleri için, metinde “yazma” ve “okuma” zamanlarının

varlığını düşünmek zordur. Bunların yerine “sözlü gelenek”te “anlatma-icrâ zamanı” ve

“dinlenme-seyretme zamanı” kavramlarını düşünmek gerekecektir. Bu iki zaman aynı

anda oluşmaktadır. Yazıya geçirilmiş tahkiyeli eserlerde mevcut olan “vak’a” ve

“anlatma” zamanı kavramları incelenecek hikâye metni içinde geçerli kavramlardır

(Görkem 2000:115).

Türkülü hikâyelerde zaman tam olarak ifade edilmez. Vak’anın ya da temaların cereyan

ettiği zaman aralıkları tam bir tarih olarak değil de süre olarak belirtilebilmektedir.

(=Elbeylioğlu Hikâyesi’nde on sekiz sene sürgün ve zindan hayatının ifade edilmesi)

Metinlerin iç zamanını anlatıcı genellikle okuyucuya bırakır. Nadiren de olsa vak’anın

geçtiği tarih değil de tarihte yaşamış reel kişiliği olan tarihî şahsiyetlerden bahsederek

hikâyenin hangi devirde yaşandığı hakkında ipuçları verilebilir. (=Köroğlu’nun

Gürcistan Seferi Hikâyesi’nde Genç Osman isminden bahsedilmesi) Metinlerin teşekkül

tarihini icrâ gösterim teorisine göre tespit etmek ve incelemek uygun değildir. Bizim

için önemli olan metnin iç zamanıdır ki metinlerimizde yer alan hikâyelerdeki olay

halkalarının zamanını şu şekilde tespit edebiliriz.

1. 3. 1. Köroğlu Kolları

1.3.1.1. Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH) Gürcistan Seferi Hikâyesi’nde aktüel zaman oldukça uzundur. Köroğlu’nun çocukluk

döneminde başlar; Köroğlu’nun oğlu olan Gözel Eyvaz (=Ayvaz)’ı evlendirecek yaşa

gelince hikâye biter. Hikâye Bolu Beyinin istediği atı bulamayan Deli Yusuf’un

gözlerine mil çektirmesi ile başlar. Kör olan Deli Yusuf çocuklarını da alarak bir

mağaraya yerleşir. Anlatıcı üstüne basa basa “burada bir iki tam üç yıl geçirdiler”

demektedir (bk. GSH: 30-35). Bu sıralarda Ruşen Ali’nin yaşı belirtilmemektedir.

Ancak Kör olan babasının ona atlara baktırması Ruşen Ali’nin yetişkinlik dönemine

girdiğini göstermektedir. Hikâye boyunca yaklaşık yirmi yılıklı bir zaman anlatılmakla

birlikte sadece konu veya kahramanın kimliği bakımından önemli olan zaman dilimleri

ayrıntılı olarak anlatılırken diğer zaman dilimleri özetlenmekte veya atlanmaktadır.

Page 75: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

63

1.3.1.2. Turna Teli Hikâyesi (=TTH)

Turna Teli Hikâyesi’nde aktüel zaman kısadır. Zaman dilimi ihtiyar bir kadının gelinlik

kızların yanına gelip turna telini öğütlemesiyle başlar, turna telini almaya giden

Samıyasığmaz ile Gemalmaz’ın Bağdat’a gidip esir olmalarıyla devam eder.

Köroğlu’nun onları kurtarıp dönmesiyle son bulur. Tüm bu süreçte geçen zaman dilimi

çok uzun değildir. “Günlerde geç vakıtda tez” ifadesiyle âşığın atlama tekniğini

kullandığı görülür. Ancak atlanan zaman Bağdat’a gidip gelinen zamanıdır.

1.3.1.3. Horasan Seferi Hikâyesi (=HSH)

Horasan Seferi Hikâyesi oldukça uzun bir zaman dilimine sahiptir. Ancak bu zaman

vaka’nın cereyanı içinde verilmez. Olay örgüsünün zamanı kronolojik olarak verilirken

Köroğlu’nun Horasan’a ve oradan da İlvan’a gidiş geliş süresi atlanarak verilmiştir.

Aktüel zaman iki adamın Köroğlu’nun yanına gelip Horasan şahının kızını övmesiyle

başlar, Köroğlu’nun Horasan’a sefere çıkıp oradan da İlvan’a gitmesiyle devam eder,

kızı çeşitli mücadelelerle alıp gelmesiyle sona erer.

1.3.1.4. Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH)

Şam Seferi Hikâyesi’nde oldukça uzun bir zaman dilimi vardır. Diğer Köroğlu

kollarından farklı olarak bu hikâyenin vak’a zamanları uzundur. Çünkü Köroğlu

Çamlıbel’i terk etmiş Şam’a giderken de yol üzerinde birçok yere uğramış bu yerlerde

mücadeleler etmiştir. Bu hikâyede incelediğimiz diğer hikâyelerden farklı olarak geriye

dönüş tekniği kullanılmıştır. Bu teknik Köroğlu’nun Gürcistan Seferi’nde Osmanlı

padişahından aldığı fermana telmih yapılarak kullanılmıştır. Eserde zaman Köroğlu’nun

memleketinden ayrılmasıyla başlar ve Şam’da vefat etmesiyle son bulur.

1. 3. 2. Diğer Aşk ve Kahramanlık Hikâyeleri

1.3.2.1. Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH)

Gündeşlioğlu Hikâyesi’nde olaylar kronolojik olarak verilmiştir. Atlama ve özetleme

tekniği kullanılarak memleketinden ayrılan Gündeşlioğlu ve eşinin diyar diyar gezdiği

görülür. Gezdiği yerlerdeki hayatları kısaca verilmiştir. Aktüel zaman Gündeşlioğlu’nun

Page 76: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

64

rüyasıyla başlar yıllar sonra memleketine dönmesiyle son bulur. Gündeşlioğlu

Hikâyesi’nin çok uzun zamana sahip olduğunu kahramanların gezdiği yerlerden ve

yıllar sonra memleketine döndüklerinde çocuklarını evlenmiş olarak bulduklarından

anlaşılmaktadır. Bu süre on beş seneye yakın bir süredir.

1.3.2.2. Güheri Hikâyesi (=GH)

Güheri Hikâyesi’nin aktüel zamanı hikâyenin ana kahramanlarından Ahmet Beyin

ömrüyle sınırlıdır. Bu da bize hikâyenin zamanının oldukça uzun olduğunu

göstermektedir. Güheri ile Ahmet Beyin doğumuyla başlayan vak’a zinciri onların

yetişkin birer insan olmasıyla devam eder. Ahmet Beyin bacağının bir deve tarafından

ısırılmasıyla, ısırığın iyileşmemesi sonucu Ahmet Beyin ölmesi arasında “tam yedi sene

geçti” ifadesi net bir süre vermesi bakımından önemlidir. İncelediğimiz hikâyeler içinde

hikâyenin zamanıyla kahramanın ömrü arasında paralellik gösteren tek hikâyedir.

1.3.2.3. Elbeylioğlu Hikâyesi (=EH)

Elbeylioğlu Hikâyesi’nde yine zaman aralığı bizim tahminlerimize bırakılmışsa da olay

örgüsünde yer alan Elbeylioğlu’nun on yedi yıl İstanbul, bir yıl da Adana zindanlarında

yatması net bir süre vermesi bakımından önemlidir. Olaylar kronolojik sıraya göre

verilmiştir. İncelediğimiz tüm eserler içinde aktüel zamanı en uzun olan hikâye

Elbeylioğlu Hikâyesi’dir. Çünkü aktüel zaman ana kahraman olan Elbeylioğlu ve onun

amcasının oğlu olan Ali Gadıoğlu’nun doğmasıyla başlar. Sonra bunların yetişmiş birer

bey olarak birbirleriyle çatışması söz konusu olur. Ali Gadıoğlu ve adamlarını öldüren

Elbeylioğlu’nun ve adamlarının toplam on sekiz yıl esaret hayatı yaşaması

Elbeylioğlu’nun sonunda memleketine dönmesi vs. çok uzun zaman diliminde

gerçekleşecek olaylardır. Bu sürenin kırk yıl olduğunu tahmin etmekteyiz.

Elbeylioğlu’nu bağışlayan padişahın ihsanıyla Elbeylioğlu’nun ve adamlarının tam kırk

gün İstanbul’da lüks hayat yaşaması, anlatıcı tarafından özellikle vurgulanan bir zaman

dilimidir. Çünkü anlatıcının da hikâyenin mesajı gereği kahramanlarına acıdığı

görülmektedir.

Page 77: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

65

1. 4. Mekân

Türkülü hikâyelerinde iki türlü mekân vardır: Bunlardan birincisi icrâ gösterimin

sahnelendiği anlatıcının sanatkârlığını gösterdiği seyircinin de içine dahil olduğu dış

mekân, ikincisi ise anlatılan hikâyelerin vak’asının içinde geçtiği yeri geldikçe olaylara

yön veren anlatıcının da izleyicilerin zihninde şekillendirmeye çalıştığı iç mekân

(Korkmaz 2003: 221). Bunlardan dış mekânı çalışmamızın “Giriş” bölümünde izah

etmiştik (bk. s.21). İç mekânı ise çalışmamızın bu kısmında inceleyeceğiz. Bu konuya

girmeden önce mekân kavramı hakkında bazı temel bilgiler vermek gerekmektedir.

Bir tahkiyeli eserde mekân, vak’anın sahnelendiği yer olarak düşünülebilir. Edebî

eserde, mekân ve onu tamamlayıcı nitelikteki varlık ve olaylar “haricî âlem”de

göründükleri gibi anlatılmaz; insanın üzerinde bıraktığı “intibaları” ve bunların sebep

olduğu “hâller” ifade edilerek tanıtılır (Aktaş 1983: 100). Yazarın veya anlatıcının zihnî

süzgecinden geçmiş mekânlar ve çevreler esere tabii bir ortam olurlar. Mekânı ön plana

çıkarmak veya arka plana itmek yazarın “itibarî âlemi” yorumlamasıyla alâkalıdır. Bu

durum olay örgüsüne yön veren mekânların esere katkısının sonucudur.

Mekân kavramını “tabiî çevre” ve “düzenlenmiş çevre” olarak iki grupta değerlendir-

mek mümkündür (Görkem 2000: 119). Bir topluma ait “sosyo-kültürel yapı”, bu

çevrelerde yaşatılır. Edebî eser niteliğini taşıyan türkülü hikâyeleri, “yaşanan gerçeklere

ait zaman, mekân, durum ve olayların” bir milletin idrakinden geçerek sözlü gelenekte

yeni bir bütünlüğe kavuşması hadisesidir (Tural 1993: 3).

1. 4. 1. Köroğlu Kolları

1.4.1.1. Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH)

Gürcistan Seferi Hikâyesi’nin geniş mekânları Çamlıbel, Bağdat, Misis, Gürcistan’dır.

Bu isimler reel isimler olup eser boyunca itibâri mekândan bahsedilmemiştir. Eserde

geçen dar mekânlar arasında Köroğlu’nun üç yıl yaşadığı mağara, Bağdat Seferi’ne

katıldığında Köroğlu’nun bayrak çektiği Bağdat Kalesi, ve Köroğlu’nun Gürcistan’a

varınca deli kılığında girdiği Gülistan Bahçesi yer almaktadır. Gerek geniş gerekse dar

mekân oldun tasviri yapılan sadece Gülistan Bahçesi’dir.

Page 78: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

66

1.4.1.2. Turna Teli Hikâyesi (=TTH)

Turna Teli Hikâyesi’nde vak’aya yön veren mekân unsuru olarak, Köroğlu ve

adamlarının savaştığı Bağdat sokaklarından bahsedebiliriz. Çünkü eserde geniş mekân

olarak Bağdat ve civarından bahsedilirken sadece bu isimlerin reel mekânlar olarak

karşımıza çıktığı görülür. Ancak Bağdat sokaklarında yapılan çatışmalarda sokak

çatışmalarının nasıl yapılacağını bilmeyen Köroğlu ve adamları çok önemli adamlarını

kayıp verir. Eserde kahvehane ve zindan haricinde kapalı mekânlardan bahsedilemez.

1.4.1.3. Horasan Seferi Hikâyesi (=HSH)

Horasan Seferi Hikâyesi bahsedilen geniş mekânlar Çamlıbel, Horasan, İlvan’dır. Bu

mekânlara göre daha dar olup tasviri yapılan mekân Gülistan Bahçesi’dir. Hikâyeye yön

veren bir mekânın varlığından söz edilemez. Eserde hiçbir kapalı mekândan

bahsedilmemiş sadece Horasan ve İlvan padişahlarının yanına vardıklarında kapalı

mekânın varlığı sezdirilmiştir.

1.4.1.4. Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH)

Şam Seferi Hikâyesi’nde geniş mekânlar Çamlıbel, Malatya Elazığ, Elbistan (=

Kahraman Maraş) ve Hama’dır. Dar mekân olarak otel ve kaleden bahsedilmektedir.

Geniş mekânlarda geçen vak’alar birbiriden bağımsız olarak ele alınmıştır. Tüm hikâye

Köroğlu ve ailesinin Şam’a gitmek için yola çıkmasıyla başlar. Olaylar kronolojik

olarak anlatılırken Şam yolculuğunda anlatıcı aynı kronolojiyi mekânda izleyememiştir.

Anlatış sırasında Köroğlu Malatya’ya oradan Elazığ’a geçmiştir. Daha sonra birden

Elbistan’a varmıştır. Tüm bu mekânlar reel mekânlardır. Ancak Elbistan, Malatya’dan

çok önce uğranılması gereken bir yerdir. Eserde hayalî mekânlardan bahsedilmemiştir.

1. 4. 2. Diğer Aşk ve Kahramanlık Hikâyeleri

1.4.2.1. Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH) Gündeşlioğlu Hikâyesi’nde geniş mekân olarak Diyarbakır Misis Erzurum’dan

bahsedilmiştir. Mu mekânlar reel mekânlardır. Esere yön veren en önemli mekan ise

Gündeşlioğlu’nun bir gece fark etmeden konakladığı dere yatağı olmuştur.

Page 79: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

67

Yardımseverlerin bağışladığı kervanı da bu derede sele kaptıran Gündeşlioğlu yine çok

fakirleşir ve bundan sonra memleketinden iyice kopar. Kapalı mekân olarak sadece

Erzurum’da bir Yahudi’nin konağının ismi geçmektedir.

1.4.2.2. Güheri Hikâyesi (=GH)

Güheri Hikâyesi’nde konaklama yurdu ve Ahmet Beyin evinden başka bir mekân adı

geçmemektedir. Bunlardan da yaylaya gidecekleri vakit geri dönüp kondukları yurdu

kontrol etmek isteyen Ahmet Beyin bacağını bir devenin ısırması bütün hikâyenin

yönünü değiştiren yurt tasvir edilmemişse de yönlendirici unsur olarak önem kazan-

mıştır.

1.4.2.3. Elbeylioğlu Hikâyesi (=EH)

Elbeylioğlu Hikâyesi’nde,Maraş, Maraş’ta Dut Dağı, Diyarbakır, Adana, Bumbuç geniş

mekân olarak göze çarpmaktadır. Ali Gadıoğlu’nun evi, Aksu’yun kenarı, askerlerin

konakladığı han, İstanbul Hapishanesi, Adana Hapishanesi, Gubbeoğlu’nun evi eserde

geçen kapalı mekânlardır. Özellikle İstanbul Hapishanesi yerine on yedi yıl bir handa

hapis hayatı yaşayan Elbeylioğlu ve hikâye açısından bu mekân önem kazanmıştır.

İncelediğimiz eserlerden en çok kapalı mekâna sahip olan hikâye Elbeylioğlu

Hikâyesi’dir.

1. 5. Şahıs Kadrosu

1. 5. 1. Köroğlu Kolları 1.5.1.1. Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH) Gürcistan Seferi Hikâyesi’nin ana kahramanı diğer Köroğlu kollarında olduğu gibi

Köroğlu’dur. Hikâyeye de adını veren Köroğlu’nun güzel bir kız için Gürcistan’a

yaptığı seferdir. Hikâye Köroğlu’nun Gürcistan Seferi esnasında hayatındaki

sergüzeştler üzerine kuruludur. Deli Yusuf Köroğlu’nun babası olup yönlendirici güç

konumundadır. Köse Kenan, Mahmud-u Bezirgân alıcı görevindedir; çünkü her

durumdan kâr sağlayan odur. Gözel Eyvaz ikinci dereceden ana kahramandır.

Gürcistan şahı hasım güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Mavılı, Gürcistan şahının

Page 80: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

68

kızları arzu edilen nesnedir; çünkü hikâyedeki vak’aların ortaya çıkma sebebi,

çatışmaların olma sebebi onlardır.

1.5.1.2. Turna Teli Hikâyesi (=TTH)

Turna Teli Hikâyesi’nde ana kahraman Köroğlu’dur. İhtiyar kadın en önemli yönlen-

dirici görevindedir; çünkü eserin başında turna teline kahramanları yönlendiren odur.

Samıyasığmaz, Gemalmaz yardımcı, tutuklanarak Köroğlu ve adamlarını Bağdat’a

çekmeleri nedeniyle yönlendirici kahramanlardır. Goç Demirci, Şirin Döne ikinci

dereceden ana kahramanlardır. Deli Hoylu ise Bağdat’ta ölümüyle hikâyenin kırılma

noktasını teşkil ederek ikinci dereceden yönlendirici olmuştur. Bağdat hükümdârı ise

hasım güç olarak karşımıza çıkmaktadır.

1.5.1.3. Horasan Seferi Hikâyesi (=HSH)

Horasan Seferi Hikâyesi’nin ana kahraman Köroğlu’dur. İkinci dereceden ana kahraman

Köroğlu’nun oğlu Goç Demirci’dir. Eserin başında Horasan şahının kızının güzelliğini

Köroğlu’na bildiren iki bezirgan vardır. Horasan seferin başlamasına neden olan ancak

isimleri söylenmeyen bu iki bezirgân, yönlendirici güçtür. Horasan şahı başta hasım güç

iken hikâyenin gelişimine göre yardımcı güç olmuştur. Goç Demirci’yi yardımcı

kahraman olarak kabul etmek de mümkündür; çünkü Köroğlu, İlvan şahına yenilecek

iken Köroğlu’nun kılığında şahın karşısına çıkar ve şahın başını Köroğlu’na getirir. Deli

Hoylu, Gözel Eyvaz Canıcebinde Samıyasığmaz diğer yardımcı güçlerdir. İlvan şahı

bizzat Köroğlu ve adamlarıyla çarpışarak eserdeki en önemli hasım güç olmuştur. Benli

Döne arzu edilen nesnedir; çünkü Horasan’a yapılan sefer ve seferde yapılan savaşın

nedeni Benli Döne’dir.

1.5.1.4. Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH)

Şam Seferi Hikâyesi’nde Köroğlu asıl güçtür. Gözel Eyvaz ikinci derecedeki ana

kahramandır. Şirin Döne, Gül Yesemen yardımcı güçtür. Otelci aşçıbaşı Şam’da bir

kahvehanedeki insanlar dekoratif unsur olmaktan başka fonksiyonları yoktur. Guzgun

Beyinin oğlu, Hama’da karşılaştığı eski bir düşmanı olan Bir Arap eserde çatışmaları

Page 81: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

69

sağlayan hasım güçtür. Şam hükümdârı olaylara dışarıdan bakan Köroğlu ile çatışmaya

girmeyen korkulan nesne konumundaki şahıstır.

1. 5. 2. Diğer Aşk ve Kahramanlık Hikâyeleri

1.5.2.1. Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH) Gündeşlioğlu Hikâyesi’nin ana kahramanı hikâyeye adını da veren Gündeşlioğlu’dur.

Gündeşlioğlu’nun sergüzeşti hikâyeye konu olmuştur. Gündeşlioğlu’nun hanımı Belkıs

Hatun yönlendirirci güç olarak karşımıza çıkar. O eserin başında yardımcı güç iken

daha sonra kaçırılmasıyla hikâyeye farklı bir boyut kazandırmıştır. Belkıs Hatunu

kaçıran Yahudi bazirgancı eserde önce hasım güç konumundayken daha sonra

Gündeşlioğlu’nun eski zenginliğine kavuşmasını sağlayarak yardımcı güç konumuna

geçmiştir.

1.5.2.2. Güheri Hikâyesi (=GH)

Güheri Hikâyesi’nin iki ana kahramanı vardır. Birincisi bu esere adını veren Güheri

ikincisi ise onun beşik kertmesi Ahmet Bey. Vak’a onların etrafında şekillenmiştir.

Eserde yönlendirici güç bir insan değildir. Yönlendirici, Ahmet Beyin bacağını ısırarak

tüm hikâyeye tesir etmiş olan bir devedir. Eserde üçüncü bir şahıs daha vardır ki o da

Akif Hatundur. Akif Hatun, Güher Hanımın rakibi olduğu için içinde bir çatışma

olmayan hasım güç olarak karşımıza gelmiştir.

1.5.2.3. Elbeylioğlu Hikâyesi (=EH)

Elbeylioğlu Hikâyesi’nde Elbeylioğlu ana kahramandır. Hikâyeye adını da veren

Elbeylioğlu’dur hikâyede anlatılanlar onun başından geçen sergüzeştlerdir. Ali

Gadıoğlu ve Kör Paşa eserde hasım güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Nuzu Hatun arzu

edilen nesne konumundadır. Sefil Sülemen Elbeylioğlu’nun daima yanında bulunarak

ona yardımcı olmuştur. Bu nedenle yardımcı kahramandır. Mehmet Yazıcıoğlu

Elbeylioğlu’nun danışmanlığını yapan biridir. Bu nedenle eserde yönlendirici kahraman

görevini üstlenmiştir. Gara Vezir yardımcı kahramandır;çünkü vicdanını kullanarak

Elbeylioğlu’nu astırmamış Elbeylioğlu’nu ve adamlarını on yedi sene korumuştur. Feriz

Bey alıcıdır; çünkü Elbeylioğlu’nun kardeşi olarak onun tüm malına mülküne o sahip

Page 82: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

70

olmuştur. Osmanlı padişahı yönlendirici konumundadır. Onların hayatını bağışlayarak

vak’aların tüm seyrini değiştirmiştir. Memmed Çavuş, Karadudak, Gubbeoğlu adları

eserde zikredilmektedir.

1. 6. Bakış Açısı ve Anlatıcı

“Bakış açısı”, tahkiyeli metinlerde vak’a zinciri, mekân, zaman ve şahıs kadrosu gibi

unsurların “kim tarafından görüldüğü, idrak edildiği ve kim tarafından kime

nakledilmekte olduğu sorularının cevabıdır (Aktaş 2000:84). Tahkiyeli eserlerde

olaylar; “kendi başından”, “başkasının başından” geçmiş gibi ve “başkasından duymuş”

gibi, ayrıca bu üç yolun karması olarak yapılmaktadır (Çiftlikli 1994: 291). Bu çeşit

eserlerde üç bakış açısı ve anlatıcısı tipi görülmektedir.

1. Hakim/İlahî Bakış Açısı ve Anlatıcısı (Aktaş 2000: 84)

2. Kahraman Anlatıcısı (Aktaş 2000: 100)

3. Müşahit Anlatıcı (Aktaş 2000: 113)

Âşık Mustafa Köse, hikâyelerinde anlatım tarzı olarak, büyük ölçüde “hakim bakış açısı

ve anlatıcısı”nı kullanmıştır. Özellikle hikâye, yazılı metin haline geldiği zaman, bu

niteliğin açık bir biçimde belirginleştiğini görürüz (Görkem 2000:129). Bu anlatım

tarzında, olayları bilen, yorumlayan ve anlatan anlatıcı, hikâyenin dünyasına ait her şeyi

bilir. Kahramanların duygularını hayallerini, beklentilerini vs. bilir ve onlara yorum

dahi getirebilir.

Hikâyelerde anlatıcı zaman zaman anlatımı / bakış açısını, kahramana devretmektedir.

Diyaloglar ve manzum parçalar (=deyişler, türküler), sözün tamamıyla kahramana

bırakıldığı bölümlerdir. Hikâyelerin mensur bölümlerinde, kahramandan anlatımı

devralan anlatıcı (Âşık Mustafa Köse) kendi duygu ver düşüncelerini de anlatımına

doğrudan katmaktadır. Birçok kez vak’a ya da kahramanlar hakkında yorum yaptığı

görülmektedir. Köroğlu’nun Gürcistan Seferi Hikâyesinde gönülsüz de olsa Gürcistan’a

giderken yolda rastladıkları bazı adamlara toprak bastı parası [paç] vermesinin ardından,

Köroğlu’nun bunun intikamını düşünürken anlatıcının yaptığı yorum buna güzel bir

örnektir [Yani öldürücü, yürē soğuyucu, yani verdiği paranıŋ acısını çıkarıcı, malıŋ ne

suçu var (GSH: 335, 340).

Page 83: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

71

Zaman zaman Âşık Mustafa Köse’nin anlatımı bırakarak hikâyelerin dışına çıktığını,

dinleyici çevresiyle diyaloga girdiğini görmekteyiz. Bu da tabii olarak hikâyecilik

geleneğinin bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Anlatıcı, nazım kısımlarında kendisini

tamamıyla eserden soyutlamaktadır. Nazım kısımlarında bakış açısı tamamıyla

kahraman anlatıcıya aittir. Hikâyelerin herhangi bir kahramanı türkü-deyiş

söyleyebildiği için bu fonksiyon sadece ana kahramana verilmemektedir. Bahsi geçen

kısımlarda anlatıcı bir söz söyleyecekse tamamen hikâyenin dışına çıkarak bunu izah

etmektedir.

1.7. Anlatım Tarzları

Hikâyeci âşık hikâyelerini genellikle ‘tahkiye / anlatma’ yöntemiyle dinleyicisine

takdim eder. Hikâyecilik geleneği çerçevesinde anlatıyı bir teatral oyun gibi oynasa bile

ağırlık söze dayanmaktadır. Dinleyicilerin eğlenmesi, anlatının dinleyicileri etkilemesi

ve canlı gösterimin fonksiyonlarını yerine getirmesi; anlatıcının anlatım tarzına,

hikâyeyi canlı bir gösterim gibi sergilemesine, mizahî unsurlara yer vermesine

bağlıdır. Âşık Mustafa Köse’nin bu bağlamda başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Bu

hususa ‘Gündeşlioğlu Hikâyesi’nden küçük bir örnek verebiliriz.

Gede gede ulan dediler “Şurıya gonaklıyak, bu dölēmiş dediler bir yere kervanı indirdiler

ora da bir guru dereniŋ içiymiş. Biraz sonra yağmur duddu, şimşek çakıyo, sel sele geddi

ortalık. Kervan da geddi, adamlar da geddi Gündeşlioğlu da bir meşe ağacınıŋ başına çıkdı.

“Devrilirse biz de gederik, devrilmesse Allah saklarsa saklar.” Atı da meşe ağacınıŋ dibine

bağladı. Sabaha gadar o meşe ağacınıŋ başında galdı. Ammá guru yeri galmadı. Islandı

eyiden eyiye. Sabaŋan olduydu, kervan da yok adamlar da yok. Gondukları yer bir guru

dereymiş. Sel aldı hepsini Gündeşlioğlu indi. Ata biner halı yok. Atı çözdü, çekdi, yörüdü.

Herhal dedi biz şurdan geldik diye yörüdüydü, Allah işini oŋaracak ya, şöyle biraz geddi bir

yuŋruyu aşdıydı köy var. Köye vardı bir gabıya diŋeldi. Atıŋ şıkırdısıynaŋ beraber bir adam

da çıkdı dışarı. “Buyur kardeş” dedi ammá Gündeşlioğlu’nuŋ konuşur halı yok. Çıkardı

bunu yokarı sırtını soydular. Sırtını dáŋiştirdiler. Guru yavan bir yemek yedi. “Gardaş baŋa

bir yer seriŋ” dedi Gündeşlioğlu. Yeri serdiler, attı gafayı. Üç ay hasta yatdı Gündeşlioğlu

orada, kimseniŋ habarı yok. (GOH: 35,40,45). Eserlerde kullanılan diğer bir anlatım yolu ‘diyalog’tur. Hikâyeci Âşık diyalog tarzını

kullanırken kahramanların karakterine uygun ses tonuyla onları canlandırma yoluna

gider. Bu kısımlarda anlatıcının taklit yapma yöntemini de kullandığını görürüz. Bu

durum tahkiyenin monotonluğunu gidermektedir. Ayrıca, diyalog tarzın kullanılarak,

Page 84: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

72

hikâyelerde, kahraman dolaylı olarak dinleyiciye seslenmiş olur. Diyalog anlatım

tarzına da Elbeylioğlu Hikâyesi’nden (EH) kısa bir örnek verecek olursak:

Adamlarını topladı Elbeylioğlu. “Arkadaşlar! Padışadıŋ fermanı var, Ali Gadōğlu’nu,

askerlerini, gendini kesdiğimiz padışaha bildirilmiş. Padışah beni istiyo. Ben gedecám,

gardaşım (Bir de küçük gardaşı var Feriz Báğ derler, adı Feriz Báğ) Feriz Báğ size emanet.

Gendi küçük ammá aklî dengesi yerinde, siz de destekçi olursaŋız inşallah báğiniz bundan

soŋra bu olur.”, “Oov! Olur mu öyle báğim?, dediler, Sen nerde ölürüsüŋ biz de orda

ölürük” dediler, gırk atlı birden. “Sen yalıŋız mı kesdiŋ Ali Gad’ōğlu’nuŋ adamlarını?”,

“Yok!”, “Barabar kesmedik mi?”, “Hee!”, “Barabar çekecák cezayı. Niye hemen sen

yükleniyoŋ?”, “Etmeŋ” dediyse de “Yok! Barabar gedecák”, “Hazırlığıŋızı yapıŋ öyleyse,

sabānan gedecák inşallah. O, yanımızda oturan padışahıŋ başveziriymiş bizi götürecek”,

“Oldu!” dediler, dağıldılar (EH: 255,250, 255) Hikâyelerde hemen hemen hiç kullanılmayan anlatım tarzı, tasvir tarzı anlatımdır.

Anlatıcı, mekân, eşya, diğer varlıklar ve şahıs kadrosundaki insanların tasvirleri

hususunda sınırlı ifadeler kullanmaktadır. Kısa kısa verilen tasvirler de genellikle

benzetme yapmak suretiyle verilmektedir. Hikâyecilik geleneği açısından bu çok normal

karşılanabilir; çünkü hikâyeler canlı gösterimle anlatılmakta, anlatıcı, tasvire gerek

duyurmadan gerekli olan canlandırmaları, dinleyici çevrenin bilip tanıdığı mekan ve

şahıslarla bağlantılı kurarak yapmaktadır.

Genç Osman namını nerden aldı. Bağdat zaferine İsdanbul’dan padişah askeriynen beraber

gelirken, evelden beri Misis ayranı meşur. Bütün Misis halkı askerlere birer bardak

ayranımız kısmet olsuŋ diye düzülmüşler ayran ikram edecekler. Osman da geldi, öŋden

geliyo Padişah, Padişahı görünce bir temenni etdi çocuk. Durdu padişah, “Buyur oğlum.”,

“Padişahım duyduğuma göre harbe gidiyomuşuŋuz, beni de götürüŋ harbe padişahım.”

Dedi ki “Oğlum! Sen gençsiŋ adıŋ ney?” dedi. “Osman”, “Oğlum Osman! sen gencsiŋ”

dedi, Genç Osman adını ordan alır. “Genç Osman gencim ammá harbederim padişahım.”

dedi evel de harbe gedenleri bir çoklarını sakalında darak duracak olurmuş. Genç Osman

harpadak darağa otutdurdu yüzüne “Aha! Darak sakalımda duruyo padişahım.” Ve götürdü.

(GSH: 95-105) Benim gılıcım gırıldı. Köroğlu’nu kahramanlınan öldürdüm diyemeŋ. Gediyim gılıcımı

değişdiriyim, öyle geliyim” dedi. “Peki! Ged gel.” dedi Arap. Köroğlu canına minnet geldi

Gözel Eyvaz’ıŋ yanına geldi ki yorgun, beŋzi bir hoş olmuş. (Gorkan adam belli olur ya sık

sık geri yanına dáner. Şimdi gece bir adam gederken geri yanına sık sık bakıyosa o

gorkuyo; heç geri yana bakmıyosa o korkmuyo.) “Ulan baba! N’oldu,?” dedi Gözel Eyvaz,

“Bir hoş olmuşsuŋ, gorkuk gimi, hemi yorgun görüküyoŋ” (ŞSH: 300-310) Tasvirin yanında tahlil tarzı da sözlü kültür ürünlerinden olan hikâyelerde oldukça

sınırlıdır. Dolayısıyla bu tarzı da eserlerde görmek pek mümkün değildir. Ancak,

Page 85: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

73

anlatıcının anlatım esnasında kullandığı bazı kişisel yorumları tahlil amaçlı olduğundan,

tahlilî anlatıma en çok bu kısımlarda rastlamak mümkündür.

O arada da orda bir Ermeni var Mıhır derler. Ulan! Elbáğlōğlu’nuŋ babasıynan çok samimi

arkadaşlar. O da diyo ki (duydu bu meseleyi) “Elbáğlōğlu’na hilá düşünüyolar. Elbáğlōğlu

buradan geçerken benim yanıma uğrar, durumu anladırım, buradan gerin döner.” diyo. (Deli

Mıhır derler gávıra) Elbáğlōğlu da ora uğramak heç aklına gelmiyo. (EH: 95-100 )

Menzil yerine eniyolar. Atları bırakıyolar. Kör Paşanıŋ atı (Orda bir iş yapdırmak için biri

getirmişimiş, adına Hediye Doru derler, hediye oldū için. Hediye geldi baŋa, diyo.) eyi

eyitilmemiş, pek daha goşmamış, ham oldū için zatı goşamadı. Elbáğlōğlu’nuŋ atı carpadak

çıkdı menzil yerine. (EH: 115-125)

Bunlara ne gerekir, mesela Diyarbakır’dan kalkınca Adana’da ne harcanır. “Herkeş

devesiniŋ yükünü dutsuŋ” dediler. (Öyle ya zaten yoksul adam, ne alsıŋ yükletsiŋ deveye.)

Adam her şeyi düzenledi gendi bezirganbaşı oldu. Gezer dış ülkeye de gederler (Ammá

şimdiki gimi o zaman kervan dış ülkelere de geder.) (EH: 25-30)

2. NAZIM KISIMLARININ TAHLILİ

Üzerinde çalıştığımız ve hikâyelerde yer alan türküler, 11 veya 8’li hece vezniyle

söylenmiş koşmalardan oluşmuştur. Muhtevası kahramanlık üzerine kurulu olan

koşmaların 11’li; aşk ve güzel üzerine kurulu olan koşmaların da 8’li heceyle

söylendiğini görmekteyiz. Koşmalar dörder mısradan oluşmaktadır ama Âşık Mustafa

Köse’nin, anlatımına kendi özgün yanlarını vurduğu ve koşmalarda icrânın doğal

sonucu olarak şekilsel değişiklikler yaptığı görülmektedir. Tüm hikâyelerde geçen

deyişlerin hemen hemen tamamında son iki dizeyi tekrar okuyan Köse’nin, bu

kısımlarda genellikle değişikliğe gittiğini görmekteyiz. Yani son iki dizeyi aynen tekrar

yerine değiştirerek aktarmaktadır. Bu özellik onun kültürel birikimini, sanatçı yönünü

ve âşıklıktaki ustalığını göstermektedir.

Biz çalışmamızda, metinler kısmını aktarırken icrâ gösterime de uygun olarak âşığın

tüm söyleyişlerini de aktarmaya çalıştık. Hecenin bozulduğu yerleri tespit edip o

kısımlarla âşığın tekrar ettiği son iki dizeleri de parantezle gösterdik. Bunu

yapmamızdaki gaye, âşığın sadece nesir kısımlarının anlatımına değil, deyişlere de

neler kattığını göstermektir.

Page 86: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

74

Hikâyelerde yer alan koşmaların hece yapısından yukarıda bahsetmiştik. Bu koşmaların

11 heceli olanları 6+5 duraklı olduğu gibi 4+4+3 duraklı olanları da vardır; 8 heceli

koşmalar 4+4, 5+3 duraklıdır. Duraklarda ve hece sayısında nadiren sapmalar

görülmektedir. Bu sapmalar da genellikle âşığın kendi eklemelerinden kaynak-

lanmaktadır. Deyişlerde eksik heceyle karşılaşmadık. Nadiren de olsa karşılaştığımız

artık heceler de parantez içerisinde gösterilmiştir (bk. Metinler).

Hikâyelerdeki türkülerin hepsi muhteva bakımından ya kahramanlık ya da aşk

üzerinedir. Köroğlu kolları gibi anlatılan hikâyelerde kahramanlık konulu türkülerin

yanında aşk konulu olanların da söylendiğini görmekteyiz. Baştan sona aşk konusu

işlenen ve tüm türküleri de bunun üzerine söylenen sadece Güheri Hikâyesi’dir.

Hikâyede üç türkü söylenmiştir üçü de aşk üzerinedir. Ayrıca hikâyelerde kahramanlık

konusu hiç işlenmeyen türkülerin bulunduğu nispeten aşk konusunun geçtiği hikâye de

Gündeşlioğlu Hikâye’sidir. Bu hikâyede ana tema yokluk üzerine kurulmuştur.

Dolayısıyla şiirler de bunun üzerine söylenmiştir. Bu hikâye, beş türkü dile getirilmiştir.

Bu türkülerin sadece biri aşk üzerine (bk. GOH Nr.5). Diğer dört türkü yokluk,

yurdundan ayrılma vs. üzerine söylenmiştir.

Köroğlu kollarında söylenen türkülerin genellikle kahramanlık üzerine kurulu olduğunu

söylemiştik. Ancak bu kollarda oldukça değişik konuların işlendiği türküler de dile

getirilmiştir. Gürcistan Seferi Hikâyesi’nde (GSH), yurt yönetiminin kime verileceği

üzerine ilk türkü, Köroğlu’nun korkup yardım istemesi üzerine sekizinci türkü

söylenmiştir. Çalışmamızda bulunan Köroğlu kollarında tek ağıtı Köroğlu, Turna Teli

Hikâyesi’nde (TTH) Deli Hoylu ölünce üçüncü türküde söylemiştir.

2.1. Köroğlu Kolları

2.1.1. Gürcistan Seferi Hikâyesi (=GSH)

Nr.1 (GSH: 180-230) 6 dörtlükten oluşan bu şiir, 11’li hece ölçüsüyle bazı mısraları 6+5, bazı mısraları

4+4+3 şeklinde söylenmiştir. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb-eeeb-fffb-gggb şeklinde

oluşmuştur. Sıkça rediflerin kullanıldığı bu şiirde yarım, tam ve zengin kafiyelerden

oluşmuş kafiye türüyle karşılaşmaktayız.

Page 87: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

75

Köroğlu’nun Gürcistan’a gitmeden önce, kendisine Çamlıbel’in idaresinin kime

verileceğinin sorulması üzerine söylediği bir türküdür. Köroğlu, bu şiirde kendisinin

yokluğunda neler yapılması gerektiğini söylemektedir. Burada Köroğlu’nun sahip

olduğu iktidarın, çevrenin büyüklüğü de dile getirilmiştir. Son dörtlükte herkesi şaşırtan

bir kararla yörenin idaresini hanımı Döne’ye devretmiştir. Tüm bunlar Köroğlu’nun

dilinden lirik bir şekilde dile getirilmiştir.

Deyişte, hikâye kahramanı Köroğlu’nun ferdî kaygıları dile getirilmiş, bu da tahkiyeli

bir anlatımla gerçekleştirilmiştir.

Nr.2 (GSH: 240-270)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Bazı dizelerde 5+3 duraklara

rastlanılsa da genel olarak 4+4 durak kullanılarak yazılmıştır. Kafiye şeması abab-cccb-

dddb-eeeb şeklinde oluşmuştur. Âhenk, redifler, tam ve zengin kafiyelerle sağlanmıştır.

Gürcistan şahının kızı için sefer düzenleyen ve Çamlıbel’in idaresini, hanımı Döne’ye

teslim eden Köroğlu’nun, ganimet almak için ardından gelenlere söylediği bir türküdür.

Muhteva olarak uyarı niteliği taşımaktadır. Ganimet peşinde olanların gelmemesini yiğit

ve savaşçı olanların gelmesini söylemiştir. Bu şekilde Köroğlu’nun, bir elemeye gittiği

görülmektedir. Tüm bunlar Köroğlu’nun dilinden lirik bir şekilde dile getirilmiştir.

Bu şiir uyarı maksadıyla ve tahkiyeli bir tarzda söylenmiştir.

Nr.3 (GSH: 285-315)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece ölçüsüyle söylenmiştir. Bu şiirde duraksız söylenen

dizelere rastlamak mümkündür; ancak genel olarak 4+4, 5+3 durak sistemi

kullanılmıştır. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb-eeeb şeklinde oluşmuştur. Âhenk,

redifler, yarım ve zengin kafiyelerle sağlanmıştır.

Gürcistan’a giderken hangi yoldan gidileceği konusunda babasıyla tartışan Gözel

Ayvaz’ın küsmesi sonucunda söylenmiş bir şiirdir. Köroğlu’nun bu şiirde tartışmanın

bir işe yaramayacağını, küsmenin ve vakit kaybetmenin zararlarını dile getirdiği şiiridir.

Page 88: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

76

Sonuçta bu yolları en iyi bilenin Bezirgânbaşı olduğunu ve son kararı onun vereceğini

söyleyen Köroğlu’nun ortamı biraz yumuşattığı görülmektedir.

Gürcistan’a hangi yoldan gidileceğine karar veren Köroğlu şiirde bunun gerekçelerini

dile getirir. Bu nedenle şiirde tasvirî ve tahkiyeli bir anlatım tarzı kullanılmıştır.

Nr.4 (GSH: 345-395)

6 dörtlükten oluşan şiir pınar başına gelen kızlardan biriyle karşılıklı atışma şeklinde

söylenmiş bir şiirdir. 8’li hece vezniyle söylenen şiirde 4+4 ve 5+3 şeklinde duraklara

rastlamaktayız. Köroğlu’nun dörtlüklerinde son iki dizenin tekrar edildiği ama kızın

söylediği dörtlüklerde ise tekrar edilmediği görülmektedir. Kafiye şeması Köroğlu’nun

söylediği dörtlüklerde aaba-cccb-dddb ; kızın söylediği dörtlüklerde ise aaab-cccb-dddb

şeklindedir. Âhenk, redifler, yarım, tam ve zengin kafiyelerle sağlanmıştır.

Kızın söylediği dörtlükler, Köroğlu’nun dizelerine karşı söylenmiştir. Türkü, Gürcistan

Seferi sırasında toprak bastı parası vermek zorunda kalan Köroğlu’nun konakladığı bir

yerde, açılmak gezmek için dolaştığı sırada rastladığı pınarda söylenmiştir. Pınara üç

kız gelmiştir ve Köroğlu’nun bu üç kıza da göz koyduğu göze çarpar. Bu şiirde

kızlardan isteklerini dile getirir; ayrıca Köroğlu’na karşılık söylenen kızın şiirleri ise

Köroğlu’nun isteklerinin tam tersi şeklindedir. Köroğlu birinci dörtlüğünde su ister kız

bunu kendi dizelerinde kabul eder. Köroğlu’nun ikinci dörtlüğünde kızlar yüzünden geri

dönemeyeceğini söylemesine karşın kızın ikinci dörtlüğünde bunu yapabileceğini

Köroğlu’na söylemesi göze çarpar. Son dörtlükte Köroğlu’nun Çamlıbel’i övdüğü ama

kızın da son dörtlüğünde yine buna karşı çıktığı görülmektedir.

Diyalog tarzındaki bu şiirde kahramanlar, duygularını birbirlerine anlatır. Bu nedenle

şiirde tasvirî ve tahkiyeli bir anlatım tarzı kullanılmıştır.

Nr.5 (GSH: 410-430)

3 dörtlükten oluşan şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Şiirde 5+3 durak sistemi

kullanılmıştır. Sadece nakaratlarda 4+4 duraklama yapılmıştır. Şiirin kafiye şeması

aaab-cccb-dddb şeklindedir. Şiirde bir başka âhenk unsuru olarak redifler, yarım ve tam

kafiye kullanılmıştır.

Page 89: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

77

GSH’nin dört numaralı şiirinin de söylenmesine sebep olan pınar başındaki kızlardan

biri Köroğlu’ndan çekinerek pınarın başına gelmemiş biraz geride beklemişti. Bu beş

numaralı şiir de o geride kalan kız için söylenmiştir. Babasını arayan Gözel Eyvaz pınar

başına gelince diğer iki kız tarafından çok beğenilir. Kızlar Köroğlu’na bizi oğluna alır

mısın diye ricada bulunur ve Köroğlu da onları hemen alır ve oğluna verir. Ancak

kızlardan biri hızla oradan uzaklaşır. İşte, Köroğlu bu şiiri o kızın ardından söylemiştir.

Kızın adı Mavılı’dır ve şiir tamamen güzelleme tarzındadır. Bu şiirde Mavılı’nın

tasvirine yer verilmiştir. Bu tasvir Mavılı’nın giyimi, yaşı ve tavırlarıyla alâkalıdır.

Şiirde Mavılı’nın dış görünüşü canlı bir şekilde anlatıldığından, şiir tahkiyeli ya da

tahlilî anlatımdan çok tasvirî bir karakter arz etmektedir.

Nr.6 (GSH: 530-550)

3 dörtlükten oluşan şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Şiirde 4+4+3 ve 6+5 durak

sistemi kullanılmıştır. Şiirin kafiye şeması aaab-cccb-dddb şeklindedir. Şiirde bir başka

âhenk unsuru olarak redifler, yarım, tam ve zengin kafiye kullanılmıştır.

Köroğlu, deli kılığında Gülistan Bahçesi’nde Gürcistan şahının kızlarıyla güzel vakit

geçirmiştir. Babasını arayan Gözel Eyvaz, Gülistan Bahçesi’ne gelince kızlar tarafından

çok beğenilir. Kızlar Köroğlu’na bizi oğluna alır mısın diye ricada bulunur ve Köroğlu

da onları Gözel Eyvaz’ın rızası ile hemen alır ve oğluna verir. Bu şiir kızlarından haberi

olamayan Gürcistan şahının yüzüne karşı Köroğlu tarafından kızlarının kaçtığını imâ

ederek söylenmiş bir şiirdir. Birinci dörtlükte “Üç dene gelinlik (oğlum) durna yavrısı /

Gürcistan elinden uçdu duyduŋ mu” diyerek; ikinci dörtlükte “Saŋa derim saŋa

Gürcistan genci / Telliğin başından düştü duyduŋ mu” diyerek; üçüncü dörtlükte ise

“Saŋa derim saŋa depesi delik / telligiŋ başıŋdan düşdü duyduŋ mu” diyerek Gürcistan

şahını çeşitli imâlarla uyarmaya çalışmış ama Gürcistan şahı yine de bundan bir şey

anlamamıştır.

Şiirde tasvirî ve tahkiyeli bir anlatım tarzı kullanılmıştır.

Page 90: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

78

Nr.7 (GSH: 565-595)

4 dörtlükten oluşan şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Bazıları 4+4 bazıları 5+3

duraklıdır. Yalnızca dördüncü kıta’nın üçüncü dizesi 9 heceyle söylenmiştir. Şiirin

kafiye şeması aaba-ccca-ddda-eeea şeklindedir. Şiirde bir başka âhenk unsuru olarak

redifler, yarım ve tam kafiye kullanılmıştır.

Gürcistan Şahının kızlarını Deli Hoylu ile kaçıran Köroğlu’nun beraber sefere çıktığı

bezirgâncı başının yanına geldiğinde söylediği türküdür. Bu şiir bezirgânbaşının

yağmacılar tarafından sarhoş edilmesi üzerine kimsenin zarar görmesini istemeyen

Köroğlu’nun, Deli Ali olarak Bezirgânbaşını uyandırmak, uyarmak için söylediği

şiirdir.

Genellikle tahkiyeli bir anlatım tarzı kullanılan bu şiir Köroğlu tarafından uyarı

mahiyetinde söylenmiştir.

Nr.8 (GSH: 630-680)

GSH’nin son şiiridir. Bu şiir, Deli Hoylu ile Köroğlu’nun karşılıklı söylediği

dörtlüklerinden oluşmuştur. 6 dörtlükten oluşan şiir, 8’li hece ölçüsüyle söylenmiştir.

Birinci, ikinci ve altıncı dörtlük 5+3 durak ile söylenmiş, üçüncü, dördüncü ve beşinci

dörtlükler, nakarat dizeleri hariç 4+4 durak sistemi ile söylenmiştir. Köroğlu’nu

söylediği kısımların kafiye şeması aaab-cccb-dddb şeklinde; Deli Hoylu’nun söylediği

kısımların kafiye şeması ise aaab-cccb-dddb şeklindedir. Şiirde bir başka âhenk unsuru

olarak redifler, yarım, tam ve zengin kafiye kullanılmıştır.

Gürcistan’a giderken pınar başında aldığı kızların ağabeyleri, Köroğlu’nun sefer

dönüşünde karşısına çıkar ve harp ederler. Köroğlu yenilmek üzeredir ve kendisine

küsen Deli Hoylu’dan yardım ister. Bu şiir Köroğlu’nun Deli Hoylu’dan aman

dilemesini, yardım istemesini konu almaktadır. Köroğlu’nun kaçırdığı kızlardan

hiçbirini Deli Hoylu’ya vermemiştir. Bu nedenle Deli Hoylu, Köroğlu’na küzmüştür.

Savaşta çok zor durumda kalan Köroğlu’nun, yardım etmesi için Deli Hoylu’ya karısını

bile teklif etmesi ilgi çekicidir. Oysa Deli Hoylu Köroğlu’nun kayınıdır. Köroğlu bu

teklifi son çare olarak, son dörtlükte dile getirmiştir. Deli Hoylu da kendi son

Page 91: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

79

dörtlüğünde kavgaya gireceğini beyan ederek Köroğlu’nun harpten galip gelmesini

sağlamıştır.

Diyalog tarzında bir anlatımın görüldüğü metinde kahramanlar birbirlerine karşı

beklentilerini dile getirir. Şiirde tahkiyeli bir anlatım tarzı kullanılmıştır.

2.1.2. Turna Teli Hikâyesi (=TTH)

Nr.1 (TTH: 20-65)

7 dörtlükten oluşan şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Redifler ve zengin kafiye tekrar

edilen nakaratlar şiirde ahengi sağlamıştır. Şiirde tutarlı bir durak sistemi

kullanılmamıştır. Örneğin birinci dörtlükte duraksız dizelerle 4+4 ve 5+3 duraklama

yapılmıştır. Ayrıca ikinci dörtlüğün, nakarat kısmı hariç 4+4 durağa sahip olduğu

görülmektedir. Diğer dörtlüklerde de duraksız dizelerle 4+4 ve 5+3 duraklı dizelere

rastlamak mümkündür. Kafiye şeması aaaa-bbba-ccca-ddda-eeea-fffa-ggga şeklindedir.

Köroğlu’nun Gürcistan’dan getirdiği kızlarla yiğitlerinin düğününü yaptığı sırada

ihtiyar bir kadın düğün yerine gelir. Kızların aklını çelerek turna teli olmadan

evlenmeyin, turna teli olursa çok daha güzel olursunuz der. Bunun üzerine kızlar da bu

şartı koşar. Bu şiir, böyle bir günde turna teli için Bağdat’a kimin gideceğini öğrenmek

maksadıyla Köroğlu tarafından söylenen şiirdir. Türküde Köroğlu’nun turna teline

gitmesi için isim vererek tek tek yiğitlerine seslendiği ve kim gider turna teline dediği

görülmektedir.

Şiirde Köroğlu zor bir işi kimin yapacağı konusunda kendini dinleyen kalabalığa duyuru

yapmaktadır. Şiirde tahlilî bir anlatım görülmektedir.

Nr.2 (TTH: 90-130)

6 dörtlükten oluşan şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Redifler, yarım, tam ve zengin

kafiyelerle tekrar edilen nakaratlar şiirde ahengi sağlamıştır. İkinci dörtlük hariç diğer

dörtlüklerde 6+5 durak sistemi var iken ikinci dörtlükte 4+4+3 sistemi kullanılmıştır.

Kafiye şeması aaab-cccb-dddb-eeeb-dddb-eeeb şeklindedir.

Page 92: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

80

Köroğlu’nun turna teline gönüllü olarak giden adamları Samıyasığmaz ile Gemalmaz,

Bağdat’ta yakıp yıkmaya gelmişler denerek esir edilirler ve zindana atılırlar. Bu şiir,

bunu rüyasında gören Köroğlu’nun gece yarısı söylediği türkünün sözlerinden oluşur.

Bu şiirde önce Köroğlu’nun esir olan adamlarının durumunu anlattığı sonrada onları

kurtarmak için yiğitlerini cenge davet ettiği görülmektedir.

Köroğlu, bu dizelerde kaygılarını dile getirmiştir. Şiirde tahlilî bir anlatım görül-

mektedir.

Nr.3 (TTH: 165-190)

4 dörtlükten oluşan şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Dörtlüklerde duraksız dizelere

rastlamak mümkündür; ancak 4+4 ve 5+3 duraklamalar da yapılmıştır. Kafiye şeması

aaab-cccb-dddb-eeeb şeklindedir. Yarım ve tam kafiyelerle kafiye düzeni sağlanmıştır.

Şiirde bir başka âhenk unsuru olarak redifler kullanılmıştır.

Bu şiir, adamlarını zindandan kurtarmak için Bağdat’a giden ve Bağdat sokaklarında

sokak çatışması yapan Köroğlu’nun ağıtının sözlerinden oluşmaktadır. Köroğlu,

Samıyasığmaz ile Gemalmaz’ı kurtarmak için savaşırken sokakta can dostu Deli

Hoylu’nun cesetiyle karşılaşır. Bu ağıt bu karşılaşma sonucunda söylenmiştir.

Şiirde Köroğlu’nun derin üzüntüsü dile getirilmiş, beşeri duyguları işlenmiştir. Şiirde

tahlilî bir üslûpla kahramanın yüz yüze olduğu acı gerçeğin onun içi alemindeki akisleri

kaygıları vs. ortaya konmuştur.

Nr.4 (TTH: 220-315)

10 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Dörtlükler 4+4 durak

sistemiyle dile getirilmiştir. Köroğlu’nun Şirin Döne ve Mavılı ile karşılıklı

deyişmesinden oluşan şiirde ağıt havası hakimdir. Yarım, tam ve zengin kafiyelerle

kafiye düzeni sağlanmıştır. Şiirde bir başka âhenk unsuru olarak redifler kullanılmıştır.

Bu hikâyenin son türküsüdür. Bu şiir, Deli Hoylu’nun cesetini alıp gelen Köroğlu’nun

kendi hanımı ve Deli Hoylu’nun da kız kardeşi olan Şirin Döne ve Gürcistan’dan

getirdikleri ve Deli Hoylu ile evlenmek üzere olan Mavılı ile karşılıklı atıştığı şiiridir.

Karşılıklı deyişme, diyalog tarzında dile getirilmiştir.

Page 93: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

81

2.1.3. Horasan Seferi Hikâyesi (=HSH)

Nr.1 (HSH: 40-65)

3 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Ancak özel isimlerin geçtiği

dizeler - her dörtlükte bir dize geçmektedir – bu ölçüyü bozmaktadır. Dörtlükler 6+5

durak sistemiyle dile getirilmiştir. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb şeklinde oluşmuştur.

Köroğlu’nun yanına iki adam gelmiş ve Köroğlu’na Horasan Şahının kızının

güzelliğinden bahsetmiştir. Bu şiir, Horasan’a sefere çıkan Köroğlu’nun yolda Horasan

Şahının hanımı Feride ile karşılaşınca Köroğlu’nun adamı olan Demirci’nin dile

getirdiği türkünün sözlerinden oluşmuştur. Türkünün muhtevasını Demirci’nin kendini

arkadaşlarını ve Köroğlu’nu tanıtmasıyla oluşmuştur.

Şiir tahkiyeli ve tasvirî anlatım tarzıyla dile getirilmiştir.

Nr.2 (HSH: 80-100)

3 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Dörtlükler 6+5 durak

sistemiyle dile getirilmiştir. Kafiye şeması abab-cccb-dddb şeklinde oluşmuştur.

Bu şiir de Goç Demirci tarafından dile getirilmiştir. Horasan Şahı’nın huzurunda

kendilerini Köroğlu ve adamları kendilerini tanıtmamıştır. Horasan Şahı çok yer görmüş

ve gezmiş insanlar olarak en çok hangi ağayı beğendiniz hangisini yiğit gördünüz

tarzında sorular sormuştur. Onun bu sorusuna Goç Demirci tarafından cevap olarak bu

türkü dile getirilmiştir.

Şiir, tahkiyeli ve tasvirî anlatım tarzıyla dile getirilmiştir.

Nr.3 (HSH: 115-140)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Birinci dörtlük nakarat hariç

4+4+3 durak sistemiyle, nakarat kısmı ise 6+5 durak sistemiyle dile getirilmiştir. Diğer

dörtlükler de sistemli olarak 6+5 duraklamaya başvurulmuştur. Kafiye şeması aaab-

cccb-dddb-eeeb şeklinde oluşmuştur.

Page 94: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

82

Goç Demirci, Horasan şahının yanında Köroğlu’nu övmüştür. Horasan şahı kendini

övmeyince Goç Demirci’ye kızmış ve Köroğlu’na hakaret etmiştir. Bunun üzerine sazı

eline alan Köroğlu’nun öfkeyle bu türküyü dile getirdiği görülmektedir.

Biraz uyarı biraz da tehdit içeren bu sözler tahkiyeli anlatım tarzıyla dile getirilmiştir.

Nr.4 (HSH: 175-200)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Sadece ikinci dörtlüğün

ikinci dizesinde dokuz hece mevcuttur. Şiirde sistemli bir duraklamaya rastlanıl-

mamıştır. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb-eeeb şeklinde oluşturulmuştur. Şiirde ilk dize

ve son iki dize aynen tekrar edilerek âhenk sağlanmıştır. Ayrıca, ilk dörtlükte zengin,

ikinci dörtlükte yarım, üçüncü dörtlükte tam, dördüncü dörtlükte zengin kafiye

kullanılarak âhenk sağlanmıştır.

Bu şiir Köroğlu’nun Horasan Şahının kızı Döne’ye söylediği türkünün sözlerinden

oluşmaktadır. Dört dörtlükten oluşan şiirin üçüncü dörtlüğünde Döne ismi son dörtlükte

de Köroğlu’nun ismi geçmiştir. Bu türküde Köroğlu’nun Horasan’a gelme sebebinin

izahını yaptığını görmekteyiz.

Şiir, tasvirî bir anlatımla söylenmiştir.

Nr.5 (HSH: 220-255)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Bu şiir, deyişme şeklinde

söylendiğinden iki dörtlüğü Köroğlu iki dörtlüğü de Nazife dile getirmiştir. Türkü 4+4

duraklı söylenmiştir. Kafiye şeması, Nazife’nin türküsünde, aaab-cccb şeklinde,

Köroğlu’nun türküsünde aaab-cccd şeklindedir. Şiirde ahengin genellikle redifle

sağlandığı görülmektedir. Ancak tam ve yarım kafiyenin de kullanıldığı görülmektedir;

ancak bunun tüm şiirde sistemli olarak kullanıldığını söyleyemeyiz. Şiirde ayrıca, ilk

dize ve son iki dize aynen tekrar edilerek âhenk sağlanmıştır.

Horasan şahından kızını isteyen Köroğlu, kızın İlvan şahına nişanlı olduğunu öğrenir.

Köroğlu, İlvan şahını öldürürse kıza sahip olacaktır ve bunun için sefere çıkar. Yolda

kızın annesi Nazife Hanım tarafından Köroğlu’nun yolu kesilir. Türkü bu ikisinin

Page 95: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

83

arasındaki deyişmeden meydana gelmiştir. Türkü de, Nazife Hanım tarafından

Köroğlu’nun oraya gitmemesi istenir yoksa İlvan şahının onu yeneceği bildirilir.

Köroğlu ne olursa olsun oraya gideceğini dönemezse de kızı annesine emanet ettiğini

söyler.

Karşılıklı bu deyişme diyalog tarzında dile getirilmiştir. Şiirde tahkiyeli anlatım tarzı

kullanılmıştır.

Nr.6 (HSH: 265-295)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle, nakaratlar hariç 6+5 duraklı

söylenmiştir. Nakaratlar da ise 4+4+3 duraklama yapılmıştır. Kafiye şeması aaab-cccb-

dddb-eeeb şeklindedir. Birinci dörtlükte –ini(-ını-unu-ünü), ikinci dörtlükte –ine (-ına),

üçüncü dörtlükte –en (-an), dördüncü dörtlükte –da (-de-ta-te) ekleriyle redif yapılmış

ve ayrıca ilk iki dörtlükte tam, üçüncü dörtlükte yarım ve son dörtlükte yine tam kafiye

ile âhenk sağlanmıştır. Bu şiirde seslenmelerin yani nidâların oldukça fazla

kullanıldığını görmekteyiz. Tüm dörtlüklerde son iki dize tekrar edilmiştir. Bu

tekrarlarda vezin ve durak sistemi bozulmadan küçük değişiklikler yapılmıştır.

İlvan’a gitmeden kaldıkları handa ne yapacaklarını soran Goç Demirci’ye Köroğlu bu

türkü ile ne yapacaklarını anlatır. Türküde Köroğlu, İlvan’a gideceklerini orayı yakıp

yıkacaklarını ve bunun için de zaman kaybedilmemesi gerektiğini ifade eder.

Yiğitçe bir edâ ile söylenen bu şiirde tahkiyeli anlatım tarzı kullanılmıştır.

Nr.7 (HSH: 355-380)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 4+4 duraklı

söylenmiştir. Kafiye şeması aaab-cccd-cccd-eeed şeklindedir. Şiirde ahengin tam kafiye

ve rediflerle sağlandığı görülmektedir. İlk ve son dörtlükte redif kullanılmamıştır. İkinci

ve üçüncü dörtlüklerde ise aynı eklerin tekrarıyla (-ları-leri) redif yapılmış ve bu şekilde

âhenk sağlanmıştır. Son dörtlük hariç tüm dörtlüklerde ilk ve son iki dizenin tekrar

edildiği son dörtlükte ise sadece ilk dizenin tekrar edilerek türküye son verildiği

görülmektedir.

Page 96: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

84

Köroğlu, İlvan’a varmış ve şaha durumu izah etmiştir. İlvan şahı ise düello edeceklerini

kazananın kızı alacağını söylemiş Köroğlu ise bunu kabul etmiştir. Köroğlu başa baş

kavga ederken yenileceğini anlayınca hileye başvurur ve kılıcını kırar. Kılıcını

değiştirmek için konakladıkları yere gelen Köroğlu’na ne olduğunu soranlara bu türkü

ile durumunu anlatır. Şiirde zor durumda kaldığını, rakibinin çok iyi olduğunu dile

getirmiştir.

Şiirde tahkiyeli ve rakibin özellikleri anlatıldığı için de tasvirî anlatıma başvurulmuştur.

Nr.8 (HSH: 390-415)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle, bazı dizeler 5+3 bazı dizeler de 4+4

duraklı söylenmiştir. Kafiye şeması abcb-dddb-eeeb-fffb şeklindedir. Son dörtlük hariç

tüm dörtlüklerde ilk ve son iki dizenin tekrar edildiği son dörtlükte ise sadece ilk

dizenin tekrar edilerek türküye son verildiği görülmektedir. Yedi numaralı şiirin devamı niteliğinde olan bu şiir, “korkuyor musun?” diye soranlara

Köroğlu’nun cevabı niteliğindedir. Köroğlu, korkmadığını ama rakibinin heybetli

olduğunu yenilmesinin zor olduğunu söyler.

Şiirde, rakibin özellikleri anlatıldığı için de tasvirî anlatıma başvurulmuştur.

Nr.9 (HSH: 445-475)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 duraklı

söylenmiştir, ancak nakarat dizelerinde 4+4+3 duraklamaya başvurulmuştur. Kafiye

şeması aaab-cccb-dddb-eeeb şeklindedir. Son dörtlük hariç şiirde zengin kafiye çeşidi

kullanılmıştır. Son dörtlükte ise tam kafiye kullanılmıştır. İlk iki dörtlükte redif

kullanılmamış üçüncü dörtlükte –i durum ekiyle, dördüncü dörtlükte –de durum ekiyle

redif sağlanmıştır. Bu şiirde seslenmelerin yani nidâların oldukça fazla kullanıldığını

görmekteyiz. Tüm dörtlüklerde son iki dize tekrar edilmiştir. Bu tekrarlarda vezin ve

durak sistemi bozulmadan küçük değişiklikler yapılmıştır.

İlvan şahını hileyle öldürüp Horasan’a dönen Köroğlu burada on beş gün konaklar ve

babasından Döne’nin sözünü alır; ancak oradan ayrılmadan önce çıkıp dolaşmak

maksadıyla Döne’nin bulunduğu Gülistan Bahçesi’ne gelir ve bu türküyü söyler. Bu

Page 97: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

85

türkünün ilk dörtlüğünde Köroğlu, Çamlıbel’den bahseder ve gitme vaktinin geldiğini

söyler. İkinci dörtlükte Döneyi götüreceğini ve Döne’nin hazırlık yapması gerektiğini

söyler. Üçüncü dörtlükte tasvirî anlatımla Döne’yi anlatır. Son dörtlükte ise İlvan

şahından artık kurtulduğunu ve gitme zamanın geldiğini söyler.

Şiirde tahkiyeli ve tasvirî anlatıma başvurulmuştur.

Nr.10 (HSH: 490-510)

3 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 ve 4+4+3

duraklama yapılarak söylenmiştir. Ama bu duraklamaların aynı dörtlükte kullanıldığı

göze çarpmaktadır. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb şeklindedir. Şiirde birinci dörtlükte

zengin kafiye, ikinci dörtlükte yarım kafiye, üçüncü dörtlükte ise tam kafiye

kullanılmıştır. İlk dörtlükte redif yoktur ikinci dörtlükte –ında (-inde-ünde-unda)

ekleriyle, üçüncü dörtlükte ise -ıma (-ime-uma-üme) ekleriyle redif yapılmıştır.

Bu şiir Benli Döne’yi Horasan’dan alıp gelen ve Çamlıbel’e yaklaşınca Köroğlu

tarafından türkü şeklinde dile getirilmiştir. Çamlıbel’e yaklaştıklarında Goç Demirci

Köroğlu’na bu kızı ne yapacağız kime vereceğiz diye sorunca bu soruya cevap

niteliğinde Köroğlu bu türküyü söyler. Türküde bir yiğide iki güzel çok mudur diyen

Köroğlu niyetini ortaya koyar.

Şiirde tahkiyeli ve tasvirî anlatım tarzı kullanılmıştır.

2.1.4. Şam Seferi Hikâyesi (=ŞSH)

Nr.1 (ŞSH: 20-40) 3 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkünün ilk dörtlüğünün

son dizesi 5+3, diğer dizeleri 4+4 duraklı söylenmiştir. İkinci dörtlüğün son dizesi 5+3,

diğer dizeleri 4+4 duraklı söylenmiştir. Son dörtlükte ise yine son dize 5+3, diğer

dizeler ise 4+4 durak sistemiyle dile getirilmiştir. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb

şeklindedir. Birinci dörtlükte –en bilir, ikinci dörtlükte –a, üçüncü dörtlükte –dır ek ve

sözcükleriyle redif yapılmış, şiirde kafiye çeşidi olarak da yarım ve tam kafiye çeşitleri

kullanılmıştır.

Page 98: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

86

Eski ihtişamlı günlerini kaybeden Köroğlu ailecek Çamlıbel’den ayrılma kararı alır.

Çamlıbel’den ayrılırken geri döner ve veda türküsü de denilebilecek olan bu türküyü

dile getirir.

Şiire yurduna veda eden kahramanın duyguları yansıdığından şiirde tahlilî bir anlatım

tarzı kullanılmıştır.

Nr.2 (ŞSH: 60-80)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkünün birinci ve üçüncü

dörtlükleri 4+4 duraklı söylenmiştir. İkinci dörtlük ve son dörtlük ise 5+3 durak

sistemiyle dile getirilmiştir. Tüm şiirde dörtlüklerin son dizeleri duraksız söylenmiştir.

Kafiye şeması aaab-cccb-dddb-eeeb şeklindedir. Birinci dörtlükte -medin mi, ikinci

dörtlükte -i, üçüncü dörtlükte -a, son dörtlükte -erim (-arım) ekleriyle redif yapılmış

ayrıca şiirin ilk dörtlüğünde kafiye kullanılmamış âhenk redifle sağlanmıştır. İkinci

dörtlükte zengin kafiye, üçüncü dörtlükte yarım kafiye, son dörtlükte ise tam kafiye

kullanılmıştır. Birinci dörtlüğün ikinci ve üçüncü dizesi kendi arasında zengin, üçüncü

dörtlüğün, ilk iki dizesi kendi arasında yarım kafiyeye sahiptir.

Bu şiir taşlama niteliğindedir. Çamlıbel’den göçen Köroğlu Malatya’ya gelir ve bir hana

yerleşir. Burada en iyi yemek yapan aşçıbaşından yemek ister. Aşçıbaşı sadece bir

kemik kaynatır ve sunar. Buna kızan Köroğlu eleştir dolu bu türküyü söyler.

Şiir, tasvirî ve tahkiyeli bir anlatımla söylenmiştir.

Nr.3 (ŞSH: 105-130)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkünün birinci ve üçüncü

dörtlüğü 5+3 durak sistemiyle söylenmiştir. İkinci dörtlük ise karışık olarak 4+4 ve 5+3

duraklama yapılarak dile getirilmiştir. Son dörtlük ise 4+4 duraklı olsa da dörtlüğün son

dizesi 5+3 duraklama yapılarak söylenmiştir. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb-eeeb

şeklindedir. Birinci dörtlükte –mayı (meyi), ikinci dörtlükte –ı (-i-u-ü), üçüncü dörtlükte

–ı (-i-u-ü), son dörtlükte -r ekleriyle redif yapılmıştır. Üçüncü dörtlükte tam, diğer

dörtlüklerde yarım kafiye kullanılarak âhenk sağlanmıştır. Tüm dörtlüklerde ilk dize ve

son iki dize tekrar edilerek başka bir âhenk unsuru kullanılmıştır.

Page 99: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

87

Şiir, Köroğlu’nun Şirin Döne’ye söylediği türkünün sözleridir. Köroğlu Şirin Döne’ye

şehirden ziynet eşyası almıştır. Bu takıları takmasını söyler. Bunun yanında bu türküyü

söyleyerek Döne’nin oynamasını ister ve Döne de oynarken Köroğlu da onu seyreder.

Şiirde tasvirî anlatım tarzı kullanılmıştır.

Nr.4 (ŞSH: 150-170)

3 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. İlk iki dörtlükte 4+4+3, son

dörtlükte ise 6+5 duraklama yapılmıştır. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb şeklindedir.

Birinci dörtlükte yarım kafiye, ikinci dörtlükte tam kafiye ve son dörtlükte yarım kafiye

kullanılmış ayrıca birinci dörtlükte -ında, ikinci dörtlükte -ardı ve son dörtlükte -ledim

ekleriyle redif kullanılarak âhenk sağlanmıştır.

Şam yolculuğu sırasında Elbistan’ın dağlık bölgesinden geçen Köroğlu ve ailesi yolda

Guzgun Beyinin oğluyla karşılaşır ve Köroğlu düşmanına gözdağı vermek için bu

türküyü söyler. Köroğlu bu türküde eski günleri anar.

Şiirde tahkiyeli anlatım tarzı kullanılmıştır.

Nr.5 (ŞSH: 180-205)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. İlk iki dörtlükte son dize 5+3

diğer dizelerde 4+4 duraklama yapılmıştır. Üçüncü dörtlükte durak sistemi

kullanılmamış sadece son dizesi 5+3 duraklı söylenmiştir. Son dörtlükte ise 5+3

duraklama yapılmıştır. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb-eeeb şeklindedir. Şiirde ikinci

dörtlükte tam kafiye kullanılmıştır. Birinci ve üçüncü dörtlük haricinde zengin kafiye

kullanılmış son dörtlükte ise âhenk rediflerle sağlanmıştır.

Elbistan’ın dağlarında Guzgun Beyinin oğluyla karşılaşan Köroğlu belli bir süre daha

gittikten sonra arkalarından Guzgun Beyinin oğlunun ve askerlerinin geldiğini görür.

Yakın bir yerdeki kaleye sığınmak için acele etmek gerektiğini bu şiirle dile getirir.

Köroğlu bu şiirde de eski günleri anar.

Şiir, tahkiyeli bir anlatımla söylenmiştir.

Page 100: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

88

Nr.6 (ŞSH: 220-245)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Şiirde duraksız söylenen

dizeler çoğunlukta olduğundan sistemli bir duraklama kullanılmamıştır. Kafiye şeması

aaab-cccb-dddb-eeeb şeklindedir. Şiirde ilk dörtlükte zengin ikinci dörtlükte tam,

üçüncü ve dördüncü dörtlükte yarım kafiye kullanılmıştır. Başka bir âhenk unsuru

olarak da redifler kullanılmıştır.

Guzgun Beyinin oğlunun ve askerlerinin önünden kaçıp kaleye sığınan Köroğlu harp

hazırlığı yapar. Ama bu sıra oğlu Gözel Eyvaz babasına küsmüştür. Düşman gelmek

üzeredir ve Köroğlu bu uyarıyı bu türküyle yapar. Eyvaz’a hemen hazırlanmasını

söyler. Eyvaz hazırlanmayınca da ikinci dörtlükte kızlarına bu uyarıyı yapar.

Şiir, tasvirî bir anlatımla söylenmiştir.

Nr.7 (ŞSH: 265-285)

3 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. İlk ve son dörtlük 5+3, ikinci

dörtlük ise 4+4 duraklama yapılarak söylenmiştir. Kafiye şeması abab-cccb-dddb

şeklindedir. Şiirde yarım kafiye kullanılmıştır. Başka bir âhenk unsuru olarak da redifler

kullanılmıştır.

Guzgun Beyinin oğlu ve askerleri ile Köroğlu çarpışmaya başlamıştır; ancak Gözel

Eyvaz babasına küstüğü için harbe girmemiştir. Kadınların da harbe başladığını gören

Gözel Eyvaz aniden savaş alanına girer. Önüne gelen herkesin başını uçurur. Düşman

teslim bayrağını çektiyse, ellerini kaldırdıysa da Gözel Eyvaz her önüne gelenin başını

uçurmaktadır. Gözel Eyvaz’ı uyarmak için söylenen bu şiirde Köroğlu, Gözel Eyvaz’ın

kendine gelmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Çünkü el kaldırana ve teslim olana

vurulmayacağını söyler hattâ şiirde onlar senin kardeşlerin uyarısında bulunur.

Gözel Eyvaz’ kendine getirmek için söylenen bu şiirde Eyvaz’ın o anda yapığı savaş da

dile getirilmiş ve bu, tasvirî bir anlatımla söylenmiştir.

Page 101: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

89

Nr.8 (ŞSH: 315-335)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle 6+5 duraklı söylenmiştir. Kafiye şeması

aaab-cccb-dddb-eeeb şeklindedir. Şiirin tüm dörtlüklerinde yarım kafiye kullanılmıştır.

Başka bir âhenk unsuru olarak da redifler kullanılmıştır. İlk üç dörtlüğün son iki dizesi

tekrar edilmiş ancak son dörtlükte bu son iki dize tekrar edilmemiştir.

Şam’a giderken Hama adında bir şehre uğrayan Köroğlu ve ailesi burada belli bir süre

konaklar. Hava almak için dolaşmaya çıkan Köroğlu eski düşmanı olan bir Arap’la

karşılaşır. Arap’la harbe başlayan Köroğlu bu dövüşte kaybetmek üzeredir ve hileye

başvurarak kılıcını kırar. Bunu bahane ederek birazdan geleceğini söyler ve Gözel

Eyvaz’ın yanına gelir. Tüm bu olan bitenleri bu şiirle dile getirir ve Gözel Eyvaz’dan

yardım diler.

Köroğlu’nun başından geçenlerin anlatıldığı bu şiirde tahkiyeli anlatım tazı

kullanılmıştır.

Nr.9 (ŞSH: 385-420)

5 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü bazı dizeleri 6+5

duraklı bazı dizeleri 4+4+3 duraklı söylenmiştir. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb-eeeb-

fffb şeklindedir. Şiirin birinci dörtlüğünde tam kafiye kullanılmıştır. İkinci dörtlüğünde

kafiye redifle sağlanmıştır. Üçüncü dörtlükte tam, dördüncü ve beşinci dörtlükte yarım

kafiye kullanılmıştır. Başka bir âhenk unsuru olarak da redifler kullanılmıştır. İlk dört

dörtlüğün son iki dizesi tekrar edilmiş ancak son dörtlükte bu son iki dize tekrar

edilmemiştir.

Şam yolculuğunun sonuna gelen Köroğlu Şam’da bir kahvehaneye oturur. Burada dama

oynayanlara dışarıdan müdahalede bulunur. Kaybeden kişi, Köroğlu’na tokat vurunca

Köroğlu orada iki kişinin kafasını birbirine vurarak onları öldürür. Bu haber Şam

hükümdârının kulağına gider ve hükümdâr Köroğlu’nu yakalattırır. Hükümdârın

huzuruna giden Köroğlu askerlerden bu türküyü söyletmeleri için ricada bulunur; adeta

askerlere yalvarır. Askerlere direnmeyip ölümü kabul edercesine söylediği bu türküde

Köroğlu eski günlerini yad eder. Bu türküde Şama gelmenin hata olduğunu söyleyerek

buraya gelmek istemeyen Gözel Eyvaz’ın haklı olduğunu vurgular.

Page 102: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

90

Şiirde geçmiş günler anlatıldığından ve kahramanın pişmanlık duyguları dile

getirildiğinden tahlilî anlatım tarzı, tahkiyeli anlatım tarzıyla bir arada kullanılmıştır.

Nr.10 (ŞSH: 425-450)

3 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 4+4 duraklı

söylenmiştir. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb şeklindedir. Şiirde başka bir ahenk unsuru

olarak tam kafiye kullanılmıştır. Ancak ikinci dörtlüğün kendi dizeleri arasında yarım

kafiyenin varlığı da göze çarpmaktadır. İlk iki dörtlüğün son iki dizesi tekrar edilmiş

ancak son dörtlükte bu son iki dize tekrar edilmemiştir. Ayrıca tüm şiirde dörtlüklerin

ilk dizesi aynen tekrar edilmiştir.

Askerler tarafından yakalanıp Şam hükümdârının huzuruna götürülürken türkü söyleyen

Köroğlu, türküsünü bitirince askerlerden son bir ricada bulunarak bir türkü

söyletmelerini ister. Askerler de bu adam “nasıl olsa asılacak” diye bu isteği kabul eder.

Köroğlu bu şiirde bir hatırlatma yaparak Gürcistan Seferi’ne çıktığında Osmanlı

padişahından aldığı “Buna kimse değip dolaşmayacak” yazılı fermanı ister. Şiirde,

ferman olmazsa öleceğini dile getirir.

Şiirde tahkiyeli anlatım tarzı kullanılmıştır.

2.2. Diğer Aşk ve Kahramanlık Hikâyeleri

2.2.1. Gündeşlioğlu Hikâyesi (=GOH)

Nr.1 (GOH: 60-90)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 duraklı

söylenmiştir. Kafiye şeması abcb-dddb-eeeb-fffb şeklindedir. Şiirde tüm kafiye

çeşitlerine rastlamak mümkündür. Başka bir âhenk unsuru olarak da redifler

kullanılmıştır. Tüm dörtlülerin son iki dizesi tekrar edilerek de şiire âhenk katılmıştır.

Gündeşlioğlu bir rüya görür ve tüm mal varlığını kaybeder. Ona yardım etmek

isteyenler aralarında para toplar ve ona deve kervanı alırlar. Bu kervanı da sele giden

Gündeşlioğlu çok meşakkatler çekerek bir köye ulaşır ve orada üç ay hasta kalır;

Page 103: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

91

bundan da kimsenin haberi yoktur. Hastalığı geçince uçan turnalara bakar ve bu türküyü

söyler.

Türküde içinde bulunduğu kötü durumları dile getiren Gündeşlioğlu kimsenin kendini

beklememesini dile getirir ve ölmek üzere olduğunu bildirir. Tüm bunlar tahlilî anlatım

tarzıyla yapılmıştır.

Nr.2 (GOH: 135-165)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 4+4+3 duraklı

söylenmiştir. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb-eeeb şeklindedir. Şiirde birinci ve üçüncü

dörtlükte yarım ikinci dörtlükte zengin kafiye kullanılmıştır. Son dörtlükte ise âhenk

redifle sağlanmıştır. Ayrıca diğer dörtlüklerde de âhenk unsuru olarak redifler

kullanılmıştır. Tüm dörtlülerin son iki dizesi tekrar edilerek şiire âhenk katılmıştır.

Üç ay kaldığı köyden memleketine dönen Gündeşlioğlu Diyarbakır’ın eski beylerinden

olduğu için yine bey gibi karşılanır. Gündeşlioğlu ise her şeyini kaybettiği için bu

durumdan rahatsız olmuş “buralarda biz çalışamayız, nereye gitsek bey derler aç

kalırız” diye karısına dert yanar ve karısıyla gizlice Diyarbakır’dan ayrılmaya karar

verir. Bu arada çocuklarını da orada bırakıp kaçacaklardır. Gece yola düşerler ve

Diyarbakır görünmez olunca Gündeşlioğlu’nun hanımı ağlamaya başlar. Gündeşlioğlu

da bunun üzerine bu türküyü söyler. Şiirde evlat sevgisini dile getiren Gündeşlioğlu

onlarla bir nevî vedalaşır ve “hakkınızı helal edin” der. Bu ayrılık Gündeşlioğlu’na o

kadar çok acı vermektedir ki şiirin son dizesi bunu ispatlamaktadır: “Gemiğin içinde ilik

sızılıyo.”

Evlatlarının ardından bu türküyü söyleyen Gündeşlioğlu, iç dünyasında kopan fırtınaları

bu şiirde dile getirir. Bu da tahlilî anlatım tarzıyla verilmiştir.

Nr.3 (GOH: 205-230)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü sistemli bir durakla

söylenmemiştir. Dörtlüklerde 4+4+3 ya da 6+5 duraklamalar yapılmıştır. Kafiye şeması

abab-cccb-dddb-eeeb şeklindedir. Şiirde birinci dörtlükte âhenk rediflerle sağlanmıştır.

Page 104: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

92

İkinci üçüncü ve dördüncü dörtlükte tam kafiye kullanılmıştır. Tüm dörtlülerin son iki

dizesi tekrar edilerek şiire âhenk katılmıştır.

Hanımıyla diyar diyar dolaşan Gündeşlioğlu bir köyde çoban olarak yaşamaya başlar.

Bir köy düğününde de “şu çobanı da yemleyin” sözüne çok alınır ve düğün yerinde bu

türküyü söylemeye başlar. Şiirde yokluğa isyan ettikten sonra eski günlerini ve zengin

olduğu beylik günlerini dile getirir.

Şiirde tahlilî ve tasvirî anlatım tarzı kullanılmıştır.

Nr.4 (GOH: 260-280)

3 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü sistemli bir durakla

söylenmemiştir. Kafiye şeması abab-abab-ccxb şeklindedir. İlk dörtlüğün ilk iki dizesi

ikinci dörtlükte aynen tekrar edilmiştir. Şiirde birinci ve ikinci dörtlükte âhenk zengin

kafiye ile üçüncü dörtlükte ise redifle sağlanmıştır. Tüm dörtlülerin son iki dizesi tekrar

edilerek şiire âhenk katılmıştır.

Gündeşlioğlu’nun çobanlık yaptığı köye yakın yerden bir kervan geçerken

Gündeşlioğlu’nun hanımı çocuklarından haber almak umuduyla yanlarına vardığı

kervancılar tarafından kaçırılır. Gündeşlioğlu da Misis Köyü’nün köprüsüne oturarak bu

türküyü söyler. Gündeşlioğlu bu şiirde karısına duyduğu sevgi ve özlemi dile getirir.

Şiirde tahlilî bir anlatım tarzı kullanılmıştır.

Nr.5 (GOH: 310-335)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 duraklı

söylenmiştir. Kafiye şeması abbc-dddc-eeeb-fffc şeklindedir. Şiirde tam kafiye ile

redifler kullanılarak âhenk sağlanmıştır. Tüm dörtlülerin son iki dizesi tekrar edilerek de

şiire âhenk katılmıştır.

Karısını kaçıran kervanı sora sora takip eden Gündeşlioğlu, en sonunda kervancının

memleketine varır ve bir kahvede dinlenmek için durur. Sazın teline dokunan

Gündeşlioğlu’dan türkü söylemesini isterler. O sırada da ağaca yalnız bir bülbül konar.

Page 105: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

93

Gündeşlioğlu bülbüle istinaden kendi yalnızlığını ve eşsizliğini dile getirir.

Gündeşlioğlu o bülbülle kendini hem karşılaştırmış hem özdeşleştirmiştir.

Şiirde tahlilî bir anlatım tarzı kullanılmıştır.

2.2.2. Güheri Hikâyesi (=GH)

Nr.1 (GH: 40-60)

3 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 4+4+3 duraklı

söylenmiştir. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb şeklindedir. Üç dörtlükte de tunç kafiye

kullanılmış ve ayrıca âhenk sağlamak için rediflerden de faydalanılmıştır. Tüm

dörtlülerin son iki dizesi tekrar edilerek de şiire âhenk katılmıştır.

Hikâyenin erkek kahramanı Ahmet Bey bir deve tarafından ısırılmış ve uzun yıllar hasta

olarak kalmıştır. Hastalığı sırasında düzenli olarak Güherî Hanım onun hizmetini

görmüştür. Bu hizmetlerden birini bir gün geciktiren Güherî Hanımın yerine hizmeti

Akif Hatun isminde bir hanım yapmıştır. Bunu gören Güherî Hanım bu türküyü dile

getirir.

Şiirde kıskançlığın izleri görülür. Güherî Hanım son dörtlükte de Akif Hanımı rakip

olarak gördüğünü açıkça dile getirir. Şiirde anlatılanlar tahlilî anlatım tarzıyla dile

getirilmiştir.

Nr.2 (GH: 75-100)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5, 4+4+3 duraklı

söylenmiştir. İkinci dörtlük haricindeki dörtlükler 6+5 duraklı iken ikinci dörtlüğün son

dizesi 6+5 diğer dizeleri 4+4+3 duraklıdır. Kafiye şeması aaab-cccb-dddb-eeeb

şeklindedir. İlk iki dörtlükte tam kafiye, son iki dörtlükte yarım kafiye kullanılmış ve

ayrıca âhenk sağlamak için rediflerden de faydalanılmıştır. Tüm dörtlülerin son iki

dizesi tekrar edilerek de şiire âhenk katılmıştır.

Ahmet Beyin rahatsızlığının üzerinden yedi yıl geçmiştir. İkinci defa Güherî Hanım ona

karşı hizmeti geciktirince Ahmet Bey bu türküyü dile getirir.

Page 106: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

94

Şiirde sitem dolu sözler kullanan Ahmet Bey içinde bulunduğu hastalık durumundan da

bahsederek sıkıntısını dile getirir. Şiirde bu anlatılanlar tahlilî anlatım tarzıyla

verilmiştir.

Nr.3 (GH: 115-150)

5 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 duraklı

söylenmiştir. Kafiye şeması abab-cccb-dddb-eeeb-fffb şeklindedir. Şiirde yarım, tam ve

zengin kafiye örneklerine rastlamak mümkündür. Redifler kullanılarak da âhenk

sağlanmıştır. Tüm dörtlülerin son iki dizesi tekrar edilerek de şiire âhenk katılmıştır.

Ahmet Bey yedi yıl çektiği dert nedeniyle son anlarını yaşamaktadır ve Ahmet Beyin

son türküsüne karşılık Güherî Hanım da bu türküyü dile getirir. Şiirde tamamen

Allah’ın büyüklüğü ve yüceliğinden bahsedilmiş ve Yaradan’ın çeşitli özellikleri dile

getirilmiştir. Bu özelliklerin dile getirilme sebebi Ahmet Beyin dünyadaki son anlarını

yaşıyor olmasıdır.

Şiirde tahlilî anlatım tarzı kullanılmıştır.

2.2.3 Elbeylioğlu Hikâyesi (=EH)

Nr.1 (EH: 55-90) 5 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü genel olarak 6+5

duraklı söylenmiştir. Bazı dizelerde bu duraklamanın kaydığı görülmektedir. Kafiye

şeması abcb-dddb-eeeb-fffb-gggb şeklindedir. Şiirin tüm dörtlüklerinde birinci ve

üçüncü dizelerin son beş hecesi yani +5 hecesi yeniden söylenmiş ve dörtlük

söylendikten sonra da son iki dize küçük değişikliklerle aynen tekrar edilerek şiirde

âhenk sağlanmıştır.

Türkü Elbeylioğlu’nun bir güzellemesinin sözlerinden oluşmaktadır. Elbeylioğlu

Maraş’taki amcasının oğlu davet edince davete icaben Maraş’a doğru kırk atlısıyla yola

koyulur. Maraş’ın paşası Kör Paşanın yanına varmadan da Ali Gadıoğlu’nun evine

varır. Evinde, Ali Gadıoğlu’nun hanımı Nuzu Hanım vardır ve misafirlere çok iyi

hizmet etmiş ve hürmet göstermiştir. Bu durumdan çok hoşnut olan Elbeylioğlu bu

türküyü dile getirmiştir.

Page 107: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

95

Şiirde Nuzu Hanımın fiziksel özellikleri tasvir edilmiş ve şiirde tasvirî anlatıma

başvurulmuştur.

Nr.2 (EH: 150-175)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 ve 4+4+3

duraklı söylenmiştir. Kafiye şeması aaba-ccca-ddda-eeea şeklindedir. Şiirde yarım, tam

ve zengin kafiye örneklerine rastlamak mümkündür. Redifler kullanılarak da âhenk

sağlanmıştır. Tüm dörtlüklerde birinci ve üçüncü dizelerin son beş hecesi yani +5 hecesi

yeniden söylenmiş ve dörtlük söylendikten sonra da son iki dize küçük değişikliklerle

aynen tekrar edilerek şiirde âhenk sağlanmıştır.

Maraş’ta Ali Gadoğlu ve askerleriyle çarpışan Elbeylioğlu, Ali Gadoğlu’nun askerlerini

öldürür ve onların başının ortasına emmisinin oğlu Ali Gadoğlu’nun başını koyar. Bu

manzaraya üzülen Elbeylioğlu pişman olmuştur ama iş işten geçmiştir. İşte bu türkü

Elbeylioğlu’nun bu manzara karşısında söylediği türkünün sözlerinden oluşmuştur.

Tahkiyeli anlatım tarzıyla söylenen türküde Elbeylioğlu neden bu katliamı yaptığını

anlatır ve pişmanlığını dile getirir. Tüm bunların temelinde de Maraş’ın paşası Kör

Paşanın olduğunu söyler ve Hak’tan bulasın diye beddua verir.

Nr.3 (EH: 265-300)

5 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 ve 4+4+3

duraklı söylenmişse de bazı dizelerin duraklı söylenmemiştir. İkinci dörtlük hariç diğer

dörtlükler “ah!” nidâsıyla başlamıştır. Şiirin kafiye şeması abcb-ddda-eeea-fffa-ggga

şeklindedir. Şiirde yarım, tam ve zengin kafiye örneklerine rastlamak mümkündür.

Redifler kullanılarak da âhenk sağlanmıştır. Tüm dörtlüklerde birinci ve üçüncü

dizelerin son beş hecesi yani +5 hecesi yeniden söylenmiş ve dörtlük söylendikten sonra

da son iki dize küçük değişikliklerle aynen tekrar edilerek şiirde âhenk sağlanmıştır.

Elbeylioğlu, Ali Gadoğlu’nu ve onun askerlerini öldürünce Maraş paşası Kör Paşa

İstanbul’a nağme yazarak Elbeylioğlu’nun her önüne geleni öldürdüğünü söyler.

Padişah ise Gara Vezir’i görevlendirir ve “gelirse diri, gelmezse ölü getir” emrini verir.

Page 108: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

96

Düğünü bitince Gara Vezir durumu Elbeylioğlu’na anlatır. Elbeylioğlu önce durumu

kırk askerine ve henüz yeni evlendiği karısına da bu türkünün sözleriyle anlatır. Hanımı

uyumaktadır ve onun baş ucunda bu türküyü dile getirir. Türküde gitmesi gerektiğini

kendisi giderse yörenin beyinin kim olacağını, yokluğunda yöresinin durumunu ve

bundan sonra da kendisinin durumunun ne olacağını bilmediğini vs. dile getirir.

Şiir tahkiyeli ve tahlilî anlatım tarzıyla söylenmiştir.

Nr.4 (EH: 330-360)

5 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 ve 4+4+3

duraklı söylenmiştir. Tüm dörtlükler “ah!” nidâsıyla başlamıştır. Şiirin kafiye şeması

aaab-cccb-dddb-eeeb-fffb şeklindedir. Şiirde yarım, tam kafiye örneklerine rastlamak

mümkündür. Redifler kullanılarak da âhenk sağlanmıştır. Tüm dörtlüklerde birinci ve

üçüncü dizelerin son beş hecesi yani +5 hecesi yeniden söylenmiş ve dörtlük

söylendikten sonra da son iki dize küçük değişikliklerle aynen tekrar edilerek şiirde

âhenk sağlanmıştır.

Elbeylioğlu herkesle vedalaşmış ve yola koyulmuştur. Yola çıktığı anda yeni evlendiği

hanımı yolunu keserek Elbeylioğlu’nun atının boynuna sarılır ve “hani beni bırakmaya-

caktın hani gitmeyecektin” diye seslenir. Bunun üzerine Elbeylioğlu atının terkisinden

curasını çıkarır ve bu türküyü söylemeye başlar.

Şiirde gitmek zorunda olduğunu, padişahın emrinin bulunduğunu belki bir gün

dönebileceğini ve bunun için de yolarını gözlemesi gerektiğini dile getirir. Şiir tahkiyeli

anlatım tarzıyla söylenmiştir.

Nr.5 (EH: 385-420)

5 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 ve 4+4+3

duraklı söylenmiştir. Genel olarak 6+5 duraklıdır. Tüm dörtlükler “ah!” nidâsıyla

başlamıştır. Şiirin kafiye şeması aaab-cccb-dddb-eeeb-fffb şeklindedir. Şiirde yarım,

tam ve zengin kafiye örneklerine rastlamak mümkündür. Redifler kullanılarak da âhenk

sağlanmıştır. Tüm dörtlüklerde birinci ve üçüncü dizelerin son beş hecesi yani +5 hecesi

Page 109: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

97

yeniden söylenmiş ve dörtlük söylendikten sonra da son iki dize küçük değişikliklerle

aynen tekrar edilerek şiirde âhenk sağlanmıştır.

Elbeylioğlu, Kör Paşa tarafından İstanbul’a götürülürken Antep’in Barak ilçesinden

geçerler. Burası Elbeylioğlu’nun babasının yaylak yeridir ve orada birkaç güzel kız

görür. “Bu toprakları ve kızları bir daha göremem belki” diye bu türküyü dile getirir.

Barak’ın güzelliğini dile getiren Elbeylioğlu şiirde tüm Barak’a veda eder ve buralardan

gittiğini söyler.

Tasvirî anlatım tarzıyla dile getirilen şiirde güzel kızlara da seslenme ve onlarla

vedalaşma da söz konusudur.

Nr.6 (EH: 435-470)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkünün bir dizesi hariç

tamamı 6+5 duraklı söylenmiştir. Duraksız söylenen dize ise şiirin 11’li kalıbına

uymayıp 12 heceyle söylenmiştir. Bu dize son dörtlüğün ilk dizesidir. Tüm dörtlükler

“ah!” nidâsıyla başlamıştır. Şiirin kafiye şeması abca-ddda-eeea-fffa şeklindedir. Şiirde

yarım, tam ve zengin kafiye örneklerine rastlamak mümkündür. Redifler kullanılarak da

âhenk sağlanmıştır. Tüm dörtlüklerde birinci ve üçüncü dizelerin son beş hecesi yani +5

hecesi yeniden söylenmiş ve dörtlük söylendikten sonra da son iki dize küçük

değişikliklerle aynen tekrar edilerek şiirde âhenk sağlanmıştır.

İstanbul’a gitmek için İskenderun’a varan askerler abdest almak için suyun yerini bir

ihtiyara sorarlar. Adam sert bir tavırla cevap verince Elbeylioğlu’nun adamları

kılıçlarını çekerler ve Elbeylioğlu tam bu sırada “durun” der ve bu türküyü dile getirir.

Elbeylioğlu şiirde iyi ve kötü günleri anar. Dünyanın kimseye kalmayacağını vurgular

ve bunlar tahlilî anlatım tarzıyla ifade edilir.

Nr.7 (EH: 500-530)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 ve 4+4+3

duraklı söylenmiştir. Kafiye şeması abcb-dddb-eeeb-fffb şeklindedir. Şiirde yarım ve

tam kafiye örneklerine rastlamak mümkündür. Redifler kullanılarak da âhenk

sağlanmıştır. Tüm dörtlüklerde birinci ve üçüncü dizelerin son beş hecesi yani +5 hecesi

Page 110: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

98

yeniden söylenmiş ve dörtlük söylendikten sonra da son iki dize küçük değişikliklerle

aynen tekrar edilerek şiirde âhenk sağlanmıştır.

Elbeylioğlu’nu askerlerinden Aşçı Çoban Ali bu türküyü dile getirmiştir. Elbeylioğlu

Hikâyesinde, Elbeylioğlu haricinde söylenen üç türküden biridir. Çoban Ali yıllarca

İstanbul Hapishanesi’nde kalan ve iyice fakirleşen Elbeylioğlu ve adamlarına bulgur

pilavı yapar ama onu da fareler döker. Çok açlık çeken askerleri gören Çoban Ali bu

türküyü dile getirir.

Kötü günlerden bahsedilen şiirde bu günlerin geçeceğinden bahsedilir. Şiirde tahlilî

anlatım tarzı kullanılmıştır.

Nr.8 (EH: 565-595)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 duraklı

söylenmiştir. Kafiye şeması aaba-ccca-dxda-eeea şeklindedir. Şiirde yarım ve tam

kafiye örneklerine rastlamak mümkündür. Redifler kullanılarak da âhenk sağlanmıştır.

Son dörtlük hariç diğer dörtlüklerin son iki dizesi küçük değişikliklerle aynen tekrar

edilerek şiirde âhenk sağlanmıştır. Tüm dörtlüklerde birinci ve üçüncü dizelerin son beş

hecesi yani +5 hecesi yeniden söylenmiştir.

Padişah, Elbeylioğlu’nu huzuruna çağırır ve derdini sorar. Elbeylioğlu da içinde

bulunduğu durumu anlatmak için türkü söylemek için izin alır.

Türküde Elbeylioğlu’nun Padişahtan af dilediği, yardım beklediği bunun için de

padişahın övüldüğü görülmektedir. Şiirde tahlilî anlatım tarzı kullanılmıştır.

Nr.9 (EH: 635-660)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 ve 4+4+3

duraklı söylenmiştir; ancak duraksız söylenen dizeler de vardır. Kafiye şeması aaab-

ccca-ddda-eeea şeklindedir. Şiirde yarım, tam ve zengin kafiye örneklerine rastlamak

mümkündür. Redifler kullanılarak da âhenk sağlanmıştır. Tüm dörtlüklerin son iki

dizesi küçük değişikliklerle tekrar edilerek şiirde âhenk sağlanmıştır. Ayrıca tüm

Page 111: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

99

dörtlüklerde birinci ve üçüncü dizelerin son beş hecesi yani +5 hecesi yeniden

söylenmiştir.

Padişah, Elbeylioğlu ve kırk atlısını affetmiş tüm ihtiyaçlarını hazine karşılamıştır. Bu

sürede İstanbul’da rahatça yaşayan Elbeylioğlu’nun kırk atlısı, artık gitme zamanının

geldiğini söylerler ve Elbeylioğlu’nu padişahtan izin alamaya gönderirler. Elbeylioğlu

padişahın huzuruna gelir ve söyleyeceklerini bu türküyle dile getirir.

Şiirde yine padişahın azameti, kudreti dile getirilir ve padişahtan gitmek için izin istenir.

Şiir, tasvirî anlatımla söylenmiştir.

Nr.10 (EH: 675-705)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 4+4 ve 5+3 duraklı

söylenmişse de duraksız söylenen dizelere de rastlamak mümkündür. Kafiye şeması

abca-ddda-eeea-fffa şeklindedir. Şiirde yarım ve tam kafiye örneklerine rastlamak

mümkündür. Redifler kullanılarak da âhenk sağlanmıştır. Tüm dörtlüklerde son iki dize

küçük değişikliklerle tekrar edilerek şiirde âhenk sağlanmıştır. Türkü, Elbeylioğlu

Hikâyesi’nde, Elbeylioğlu’nun söylemediği ikinci türküdür. Birinci türküyü Çoban Ali,

bu türküyü de Daşbaşoğlu dile getirmiştir. Bu mahlas tüm şiirlerde olduğu gibi şiirin

son dörtlüğünde geçmektedir.

Elbeylioğlu ve kırk atlısı padişah tarafından affedilmiş ve bu af bir nâğmeyle

Elbeylioğlu’na verilmiştir. Elbeylioğlu ve kırk atlısı eve doğru yola çıkmış ve

Adana’nın Gülek Boğazı’na gelmiştir. Boğaz, kar tarafından kapanmıştır. Kimi asker

geri dönelim tereddütünde bulununca Daşbaşoğlu curayı eline alarak bu türküyü dile

getirir. Daşbaşoğlu geri dönülmeyeceğini bu yolun dosta ve eşe gittiğini söyler.

Şiir tahkiyeli anlatım tarzıyla söylenmiştir.

Nr.11 (EH: 740-775)

5 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 ve 4+4+3

duraklı söylenmiştir. Genel olarak 6+5 duraklıdır. Dördüncü dörtlük hariç tüm

dörtlükler “ah!” nidâsıyla başlamıştır. Şiirin kafiye şeması abcb-ddda-eeea-fffa-ggga

Page 112: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

100

şeklindedir. Şiirde yarım ve tam kafiye örneklerine rastlamak mümkündür. Redifler

kullanılarak da âhenk sağlanmıştır. Tüm dörtlüklerde birinci ve üçüncü dizelerin son

beş hecesi yani +5 hecesi yeniden söylenmiş ve dörtlük söylendikten sonra da son iki

dize küçük değişikliklerle aynen tekrar edilerek şiirde âhenk sağlanmıştır.

Konaklamak için Adana’da bir hana giren Elbeylioğlu ve kırk atlısı “hapishaneden

kaçmışlardır” diye tutuklanarak zindana atılır. Kendini aklamak için padişahın fermanı

gerekmektedir ama fermanı İstanbul’da unutmuşlardır. Adana’nın kadısı da Kör Paşa

olmuştur. Elbeylioğlu ve kırk atlısını astırmadan, iki adam fermanı almak için

İstanbul’a gider. Onlar gidince kafası rahatlayan Elbeylioğlu bu türküyü dile getirir.

Elbeylioğlu, şiirde Adana’da duramayacağını bir an önce yurduna gitmesi gerektiğini

dile getirir.

Şiirde tahkiyeli anlatım tarzı kullanılmıştır. Şiirde yer isimleri de zikredilmiştir. Bu

isimlerin çoğu Çukurova’dadır. Birkaçı da Antep Ovası’nda bulunmaktadır.

Nr.12 (EH: 805-830)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 8’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 4+4 duraklı

söylenmiştir. Kafiye şemâsı aaba-ccca-ddda-eeea şeklindedir. Şiirde tam ve zengin

kafiye kullanılmıştır. Kafiyesiz dörtlüklerde ise redifler kullanılarak âhenk sağlanmıştır.

İlk üç dörtlükte son iki dize aynen tekrar edilerek de şiirde âhenk sağlanmıştır. Son

dörtlükte son iki dize tekrar edilmemiş ve doğrudan vak’aya geçilmiştir. Elbeylioğlu

Hikâyesi’nde, Elbeylioğlu’nun söylemediği üçüncü türküdür. Birinci türküyü Çoban

Ali, ikinci türküyü Daşbaşoğlu, bu üçüncü türküyü de Yazıcıoğlu dile getirmiştir.

Adana’da hapishaneden kurtulan Elbeylioğlu ve kırk atlısı Kör Paşanın da başını

keserek yola koyulmuşlardır. Yol üzerinde Garedik denilen yaylalık yerden geçerlerken

bir çift görürler. Gülüşüp oynaşmaktadırlar. Bu gençler Elbeylioğlu ve kırk atlısını

gördükleri halde istiflerini bozmazlar. Bunu görünce de Yazıcıoğlu bu türküyü dile

getirir. Şiirde zamanın kötülüğünden bahsedilmektedir.

Şiirde tahkiyeli anlatım tarzı kullanılmıştır.

Page 113: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

101

Nr.13 (EH: 850-880)

4 dörtlükten oluşan bu şiir 11’li hece vezniyle söylenmiştir. Türkü 6+5 ve 4+4+3

duraklı söylenmiştir. Genel olarak 6+5 duraklıdır. Tüm dörtlükler “ah!” nidâsıyla

başlamıştır. Şiirin kafiye şeması abab-cccb-dddb-eeeb- şeklindedir. Şiirde yarım, tam ve

zengin kafiye örneklerine rastlamak mümkündür. Redifler kullanılarak da âhenk

sağlanmıştır. Tüm dörtlüklerde birinci ve üçüncü dizelerin son beş hecesi yani +5 hecesi

yeniden söylenmiş ve dörtlük söylendikten sonra da son iki dize küçük değişikliklerle

aynen tekrar edilerek şiirde âhenk sağlanmıştır.

Elbeylioğlu ve kırk atlısı memleketleri Bumbuç’a varmadan Elbeylioğlu’nun eski

arkadaşlarından olan Gubbeoğlu’nun kahvesini içmek için evine varırlar. Gubbeoğlu

evde yoktur; ama onun kızı Elbeylioğlu ve kırk atlısını çok iyi ağırlar ve onlara çok iyi

hizmet eder. Bunun üzerine Elbeylioğlu, bu kızı methetmek için bu türküyü söyler.

Şiirde kızın methedilecek özelliklerinden bahsedilir. Kızın padişaha layık olduğundan,

düzeliğini gören Müslüman olmayanların kendi dininden çıkacağından vs. bahsedilir.

Bu anlatılanlar tasvirî anlatım tarzıyla dile getirilmiştir.

∗ ∗

Gürcistan Seferi hikâyesinde (=GSH) sekiz şiir, sekiz ayrı sahnede icrâ edilmektedir.

Bunların iki tanesi “karşılıklı deyişme” tarzındadır (4,8). Bir türküde tahkiyeli-tasvirî

(4), diğer türküde (8) tahkiyeli bir anlatım tarzının tercih edildiği görülmektedir.

Karşılıklı deyişmelerde genel olarak diyalog tarzı bir anlatım görülmektedir. Diğer altı

türkü (1,2,3,5,6,7) serbest deyiş şeklindedir ve bunların üçünde (1,2,7) tahkiyeli, sadece

birinde (5) tasvirî, diğer ikisinde (3,6) tahkiyeli-tasvirî bir anlatım tarzı görülmektedir.

Şiirlerden ikisi (1,6) 11’li, diğerleri (2,3,4,5,7,8) 8’li hece ölçüsüyle söylenmiştir.

Turna Teli hikâyesinde (=TTH) dört şiir, dört ayrı sahnede icrâ edilmektedir. Bunlardan

bir tanesi (4) karşılıklı deyişme tarzındadır. Bu şiirde üç ayrı kahramanın diyalog

şeklinde birbirlerine duygularını ifade ettiği görülmektedir. Bu nedenle tahlilî bir

anlatım tarzı kullanılmıştır. Diğer üç şiir (1,2,3) serbest deyiş şeklindedir ve üçünde de

Page 114: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

102

tahlilî bir anlatım tarzı görülmektedir. Şiirlerden üçü (1,3,4) 8’li, biri (2) 11’li hece

ölçüsüyle söylenmiştir.

Horasan Seferi hikâyesinde (=HSH), toplam yedi sahnede on şiir söylenmektedir.

Bunlardan sadece biri (5) karşılıklı deyişme şeklindedir. Bu şiirde tahkiyeli bir anlatım

tarzı görülmektedir. Diğer şiirler serbest deyiş şeklinde olup beşinde (1,2,7,9,10) tasvirî-

tahkiyeli, ikisinde (3,6) tahkiyeli, ikisinde de (4,8) tasvirî bir anlatım tarzı mevcuttur.

Hikâyedeki şiirlerin çoğu serbest deyiş şeklindedir. Şiirlerden dördü (4,5,7,8) 8’li, diğer

altısı (1,2,3,6,9,10) 11’li hece ölçüsüyle söylenmiştir.

Şam Seferi hikâyesinde (=ŞSH), toplam dokuz sahnede on şiir söylenmektedir. Şiirlerin

tamamı serbest deyiş şeklinde olup bunlardan birinde (1) tahlilî anlatım tarzı

kullanılmıştır. Şiilerin üçü (3,6,7) tasvirî, dördü (4,5,8,10) tahkiyeli, biri (2) tasvirî-

tahkiyeli ve biri de (9) tahlilî-tasvirî anlatım tarzıyla söylenmiştir. Şiirlerden yedisi

(1,2,3,5,6,7,10) 8’li hece ölçüsüyle, üçü (4,8,9) 11’li hece ölçüsüyle söylenmiştir.

Gündeşlioğlu hikâyesinde (=GOH), toplam beş sahnede beş şiir söylenmektedir.

Şiirlerin tamamı serbest deyiş şeklindedir. Bunlardan biri (3) tahkiyeli-tahlilî anlatım

tarzıyla, diğer dördü (1,2,4,5) tahlilî anlatım tarzıyla söylenmiştir. Şiirlerin tamamı 11’li

hece ölçüsüyle dile getirilmiştir.

Güherî hikâyesinde toplam üç sahnede üç şiir söylenmektedir. Bunların tamamında

tahlilî anlatım tarzı kullanılmıştır. Ayrıca şiirlerin tümü serbest deyiş tarzındadır.

Hikâyede geçen üç şiir de 11’li hece ölçüsüyle söylenmiştir.

Elbeylioğlu hikâyesinde toplam on iki sahnede on üç şiir söylenmektedir. Bu şiirlerin

tamamı serbest deyiş şeklindedir. Şiirlerin birinde (3) tahkiyeli-tasvirî anlatım tarzı,

beşinde (2,4,10,11,12) tahkiyeli anlatım tarzı, dördünde (1,5,9,13) tasvirî anlatım tarzı,

üçünde de (6,7,8) tahlilî anlatım tarzı kullanılmıştır. Bu şiirlerden ikisi (10,12) diğerleri

(1,2,3,4,5,6,7,8,9,11,13) 11’li hece ölçüsüyle söylenmiştir.

∗ ∗

Page 115: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

103

“Nazım öğeleri” açısından bu deyişlere baktığımızda, hemen hemen tamamında vezin

ve kafiyeye itina gösterildiği söylenebilir. Şiirler 11’li ve 8’li hece ölçüsüyle

söylenmiştir. Şiirleri “tür” açısından değerlendirecek olursak, “koşma” ve “mani”

tarzında şiirler olduğunu söylememiz gerekecektir. Ayakların kullanılmadığı şiirler

mani, kullanıldığı şiirler koşma tarzında söylenmiştir. Şiirlerde genellikle anlatıcı

tarafından “ayak”ların korunduğu ve ahengin sözlü geleneğin tesiriyle “yarım kafiye”

ve “rediflerle” temin edildiği görülmektedir. Bunun yanında bazı şiirlerde tam ve zengin

kafiye ile ahenk sağlanmıştır. Ancak sözlü geleneğin tesiriyle bazı şiirlerde bu türlerin

karakteristik özelliklerinden olan kafiye örgü / şemalarına pek riayet edilmediğini

söyleyebiliriz.

“Müzik eşliğinde nazım” unsuru, halk hikâyelerindeki türkülerde görülen en önemli

özelliktir. Zaten bir halk hikâyesinin mevcut olabilmesi için mutlaka içerisinde “müzik

eşliğinde söylenmiş” deyiş/türkülerin bulunması zarurîdir. Bu özelliğin mevcut

olmadığı halk hikâyelerini “türkülü hikâye” kabul etmemiz mümkün değildir (Görkem

2000: 91). Anlatıcı tarafından bu parçaların saz eşliğinde söylenerek müzik unsuruyla

ahenk kazandığını söylemeliyiz.

Hikâyelerde serbest deyişler çoğunluktadır. Bu deyişlerde “aşk, ayrılık, gurbet” gibi

ferdî duygular dile getirilmektedir. Şiirler içinde soru-cevap tarzındaki deyişmelere

rastlanılmamıştır. Sistemli deyişlerin tamamında diyaloğun tercih edildiği görül-

mektedir.

Page 116: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

104

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

HİKÂYELERİN

DİL VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ

Page 117: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

105

HİKÂYELERİN DİL VE ANLATIM ÖZELLİKLERİ

Edebî eser mensup olduğu medeniyet dairesinin, kültür birikiminin ve inanç sisteminin

kavramlarını, terimlerini ve deyimlerini ihtiva eder. Dili, düşünce ve duygu dünyasının

dışında müstakil bir kurum gibi düşünmek doğru değildir. Âşık edebiyatının dili,

dayandığı Türk-İslâm medeniyet dairesinde teşekkül eden kültür birikiminin halk

tarafından benimsenmiş şekline ve miktarına bağlıdır (Günay, 1999: 179). Bu açıdan

Âşık Mustafa Köse’nin hikâyelerini anlatırken kullandığı dilin, Çukurova yöresine,

özellikle Yukarı Çukurova yöresine has, ağız/diyalekt olduğunu söyleyebiliriz. Anlatım

esnasında yöreye ait ‘dáğne’ (bakmak, seyretmek), ‘damdıra’ (çalgı âleti), ‘cangama’

(gereksiz söz, kargaşa), ‘debdirecek’ (atı coşturmak) ‘malamat etme’ (bütün sırlarını

açıklama)... gibi pek çok mahallî kelime kullanmıştır.

İcra / gösterim esnasında Hikâyeci-âşığın dikkat çeken anlatım özelliklerinden birisi,

hikâye kahramanının tarafında yer alması ve kahramanı dinleyici çevresine benimset-

meye, sevdirmeye, kahramanla dinleyiciyi özdeşleştirmeye gayret etmesidir. Bu hususa

örnek olarak, hikâye metinlerinde şöyle ifadeler görmekteyiz: “Galeden gıralı yakaladı,

gavuruŋ bayrağını endirip Bağdat kalesiŋe Türk bayrağını çeken Ruşen Ali Köroğlu”

(GSH: 135), “Köroğlu heç gedip zorbalık yapmadı. Fakir fukarayı incitmedi, yardımcı

oldu” (GSH: 150), “Babayītlıkları yerinde, bıyī gıvratmışlar gulānıŋ arkasına doğru”

(TTH: 70), “Adamcağızlarıŋ yakıp yıktığı nerde” (TTH: 80), “Gızım hazırlan. Bunlarla

gedeceksiŋ. Gitmediğiŋ takdirde, Köroğlu’nuŋ ününü duydum da gendini görmedim. Bu

ili gırar geçerir, yerimize yurdumuza arpa eker, altı ay burda gışlar yáğmıyınca gedmez

gızım” (HSH :475, 480), “Paşanıŋ atı eyi eyitilmemiş, pek daha goşmamış, ham oldū

için zatı goşamadı. Elbáğlōğlu’nuŋ atı carpadak çıkdı menzil yerine” (EH: 115,120).

Page 118: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

106

Âşık Mustafa Köse yörede, günlük hayatında da esprili ve hayat dolu bir insan olarak

tanınmaktadır. Onun bu özelliği icrâsına da yansımaktadır. Kahramanların en ufak

özelliğine hikâye dışı müdahalelerde bulunarak dinleyicileri gösterimin içine bir anda

çekebilmektedir. Ayrıca Âşık Mustafa Köse’nin, türkülü hikâyelerini icrâ ederken sesini

yerinde alçaltıp yükseltmesi, taklit yapması, ayağa kalkması, kılıç sallaması, hikâyeleri

yerelleştirmeye çalışması, kahramanlar için ‘seninki’, ‘bizimki’ ifadeleriyle dinleyicileri

olay örgüsünün içine çekmesi, ustaca cura çalması sesinin yanık olması... kısaca

anlatım tarzı ve üslubuyla yörenin en başarılı Hikâyeci âşıklarından birisi olduğunu

söyleyebiliriz.

Türkülü hikâyelerde ‘nesir’ ve ‘nazım’ olmak üzere iki türlü anlatım şekli vardır. İkinci

bölümde, “Nazım Kısımlarının Tahlili” başlığı altında nazım türü özellikleri üzerinde

ayrıntılı olarak durulmuştur (bk.70). Bu bölümde nesir kısımların anlatım özellikleri

üzerinde durulacaktır.

1. İSİMLER

Sözlü gelenek ürünleri, içinde yaratıldığı ve yaşatıldığı toplumun değer yargılarını

dünya görüşlerini, kültürel birikimlerini ve estetik zevklerini yansıtan, içinde barındıran

ürünlerdir. Bu nedenle dil ve anlatım özelliği bakımından hikâyeler, teşekkül ettiği ve

şu an içinde yaşatıldığı dönemin ve toplumun yaşam tarzını yansıtmaktadır. Hikâyelerde

geçen isimlerin, eserin hem yaratıldığı hem yaşatıldığı dönemle ilişkili isimlerden

oluştuğu görülmektedir. Eserlerde en çok beylerin ismi geçmektedir ki bu da eserlerin

doğup geldiği toplumsal yapıyla alâkalıdır. Bu yapıyla alâkalı diğer isimler padişah,

bezirgân, şah, paşa, ağa isimleridir.

Âşık Mustafa Köse’nin anlattığı hikâyelerde Osman (GSH: 95), Ali (GSH: 25), Abbas

(GSH: 615, TTH: 150), Nazife (HSH: 250), Belkıs (GOH: 15) gibi özel isimlerin yanında

‘sıfat + (özel) isim’ şeklinde kurulmuş isimler de kullanılmıştır: Genç Osman (GSH:

130), Deli Yusuf (GSH: 5), Goç Demirci (TTH: 190, HSH: 30) Gocabıyık Mustafa

(TTH: 195, HSH: 515), Deli Hoylu (TTH: 30), Köse Kenan(TTH: 35, GSH: 85) Báğ

Mustafa (TTH: 45), Köse Kenan (TTH: 35), İnneli Venedik (HSH: 300), Beŋli Döne

(HSH: 300), Sultan Murad (ŞSH: 455), Gazneli Mahmut (GOH: 95), Çoban Ali (EH:

485), Şirin Döne (HSH: 5).

Page 119: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

107

‘Sıfat + (cins) isim’ şeklinde kurulmuş isimler de kullanılmıştır: Deli Hoylu (GSH: 641,

TTH: 195, HSH: 30), Goç Demirci (TTH: 190, HSH: 30), Kelgırnık Gız (EH: 180),

Gara Vezir (EH: 225), Kör Paşa (EH: 30), Goca Báğ (HSH: 515), Gır At (ŞSH: 185).

‘Belirtili / belirtisiz isim tamlaması’ şeklinde yapılandırılmış isimler de yer almaktadır:

Gülisdan Bahçesi (GSH: 160, HSH: 155), Horasan Şahı (HSH: 20), Zorkun Dağları

(EH: 760), İlvan Şahı (HSH: 205).

Hikâyelerde geçen isimlerin özellikle yer adlarının reel dünya ile bağlantısının olduğu

görülmektedir. Bahsi geçen tüm yer adları içinde yaşadığımız dış dünyada var olan

gerçek yerlerdir ve günümüzde de bu yerleri gezip görmek mümkündür: Mediney-i

Münevvere (GSH:125), Bağdat (GSH:130, TTH: 70), Çamlıbel (GSH: 140, TTH: 135),

Karadeniz (GSH: 445), Mısır (TTH: 105), İran (HSH: 15), Horasan (HSH: 15), Kıbrıs

(HSH: 300), Şam (ŞSH: 10), Malatya (ŞSH: 40), Elazığ (ŞSH: 95), Elbistan (ŞSH:

150), İstanbul (ŞSH: 460), Diyarbekir (GOH: 5), Misis (GOH: 170), Erzurum (GOH:

285), Sakızgediği (EH: 755), Andırın (EH: 900).

Hikâyelerde hiçbir şekilde olağanüstü yer adlarına rastlanılmamıştır. Kahramanların

adları ise kahramanlara yüklenen özelliklerle doğrudan bağlantılıdır. Örneğin

Köroğlu’nun babası kördür, Kör Paşanın bir gözü kördür, Gözel Eyvaz, Hz. Yusuf gibi

erkek güzelidir (Erkek güzeli ifadesi geçmese de onu gören güzeller “beni alır mısın?”;

ya da Köroğlu’na “beni oğluna alır mısın? demektedir.), Genç Osman sakalı yeni çıkmış

bir gençtir vs.

Bazı kahraman isimlerinin yakıştırmacayla oluşturulduğunu görmekteyiz:

Samıyasığmaz (TTH: 50), Gemalmaz (TTH: 70), Deli Hoylu (HSH: 30, GSH: 641). Bu

gibi isimlerin bellekte daha kalıcı olduklarını söyleyebiliriz.

Âşık Mustafa Köse’nin çalışmamızda yer alan hikâyelerinde geçen isimler yukarıda

sınıflandırılarak verilmiştir. Lord, isimlerde gördüğümüz bu özelliğe “çözümleme

yerine kümeleme” adını vermektedir (Lord 1995: 54-55). Tahkiyeli folklor eserlerinde

kahramanlar, bazı olaylar ve nesneler, tek bir kavramla [=çözümlenmiş olarak] değil de,

bu şekilde bazı nitelikleriyle anlatılır. Anlatıcının “sözlü kültür geleneği” içerisinde

hikâyeyi öğrenerek anlatması, dinleyicilerin de bu tahkiyeli metinleri estetik zevk ve

heyecan içerisinde dinlemeleri, folklorun “kümeleme” özelliği sayesinde gerçek-

leşmektedir.

Page 120: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

108

2. BENZETMELER

Türkçede genellikle “gibi” edatıyla yapılan benzetmeler anlatımı somutlaştırmak için

kullanılır. Bu özellik alıcının mesajı daha iyi algılamasına yardımcı olur. Benzetmelerde

estetik kaygı duyulduğundan sözde etkileyicilik hakimdir. Deyimler yönünden dünyanın

en zengin dillerinden olan dilimizde benzetmeler genellikle deyimleşmiş olarak bulun-

maktadır. Benzetmeler bu şekilde yerleşmiş ve kabul görmüştür. İncelediğimiz

metinlerde genellikle gibi yerine gimi (=gımı) edatının kullandığını görmekteyiz. Bu

durum yörenin ağız / diyalekt özelliğinden kaynaklanmaktadır.

Hikâye metinlerinde görülen benzetmelerin çoğu yaşanılan hayat sebebiyle tabiattan

alınma hayvan, bitki ve eşyalarla ilgilidir (Görkem 2000: 137).

Bizim gibi boz elbise giyen padişah (GSH: 105), Köroğlu’nun kellesinin hamam

kubbası gibi, gözlerinin berber aynası gibi, kollarının yartmak gibi, döşünün gem şahı

gimi olması, yüreğinin uyuz oğlak yüreği gibi gürp gürp gürp atması (GSH: 325-330),

Köroğlu’nun Cehennem zebanisi gibi bir şeye benzemesi (GSH: 470), Gözel Ayvaz’ın

ayın on dördü gibi parlaması (GSH: 510), Köroğlu’nun, adamın birini taşın suratına

vurunca suvak çamuru gibi yapıştırması (TTH: 140-145), Goç Demirci’nin kılıçla

vurunca adamın birinin başını kelek gibi düşürmesi (HSH: 420), İlvan şahının başının

atın terkisinde on kiloluk karpuz gibi bağlı olması (HSH:430), Köroğlu iki adamın

başını birbirine vurunca adamların kafasının su kabağı gibi içine göçmesi (ŞSH: 360),

Belkıs’ın ayın on dördü gibi parlaması (GOH: 240), Ahmet Beyin gözlerini yumdukça

nar tanesi gibi yanına aşağı göz yaşlarının inmesi (GH: 105), Elbeylioğlu’nun

gözlerinden ırmak gibi yaşların akması (EH: 180), karın sinema perdesi gibi açılması ve

tünel gibi olması (EH: 705), misafir gibi sessizce varmak (EH: 885), Gündeşli Kızı’nın

sırttaki beni görünce Elbeylioğlu’na Andırın yayması gibi atılması (EH: 885).

3. SES TAKLİDİ ( = YANSIMA ) KELİMELER

Yansıma sesleri, fonksiyon itibariyle insan zihninde bir çeşit anımsatma ya da

somutlaştırma meydana getirmek için söylenmiş anlamsız ancak zihinde anlam

kazanmış sözler olarak kabul edebiliriz.

Page 121: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

109

Yansıma seslerde önemli olan “ses açısından gerçek benzerliktir.” ve bir dilde mevcut

olan bu tür kelimeler, seslerin taklidi (=yansıma) yoluyla meydana getirilmiştir. Bunlar

anlatıma canlılık, ses ve ifade zenginliği katmaktadır (Görkem 2000: 138). Ses taklidi

ve yansıma kelimeler kullanmada çok başarılı olan Âşık Mustafa Köse’den derlemiş

olduğumuz hikâyelerde geçen bu tarz örnekler şunlardır:

Genç Osman’ın tarağı, harpadak yüzüne [sakalına] oturtması (GSH: 100), Köroğlu’nun

yüreğinin uyuz oğlak yüreği gibi gürp gürp gürp atması (GSH: 30), Gülistan

Bahçesi’ndeki kızların Ali Emmilerinin [Köroğlu] kıçına şist diyerek onunla

eğlenmeleri (GSH: 475), keçinin kuyruğundan tutup onu sürükleyince “bá” diye

bağırması (GSH: 495), ihtiyar kadının, evlenecek kızların yanına gelerek göğsüne küt

küt diye vurması(TTH: 5), Gülistan Bahçesi’nde suların şırıl şırıl akması (HSH: 160),

kızların ayaklarını çipil çipil, suya batırmaları (HSH: 160), Köroğlu’nun ayağını gerp

gerp yere vurması (HSH: 165), Köroğlu’nun yüreğinin gürp etmesi (HSH: 485), bir

çocuğun, taşın arkasına saklanarak tüfeği takılatması (ŞSH: 5), Köroğlu’nun iki kişinin

başını tok diye birbirine vurması (ŞSH: 360), turnaların cik cik cik diye derli dertli

uçması (GOH: 50), sazın telinin tın etmesi (GOH: 295), âşıların “âşık mısın?” desinler

diye sazı tıngırdatması (GOH: 295), devenin Aymet Beyin ayağını áev diye ısırması

(GH: 20), Kör Paşanın kuşunun çamın koluna konarak “vik vik, vik vik, vik vik” diye

ötmeye başlaması (EH: 110), iki kişinin kılıçları zııt diye çekmesi (EH: 425), farelerin

birbirini kovalarken tarpadan pilavın içine düşmesi (EH: 490), Elbeylioğlu’nun karı

carpadak geçmesi (EH: 705).

4. SÖZ KALIPLARI

Görkem söz kalıplarını bir tür mizah unsuru olarak kabul etmiş ve bu konuda şunları

söylemiştir: Söz kalıpları, hikâyelerin uygun yerlerinde anlatıcı tarafından söylenerek

mizah unsuru gerçekleşmektedir. Söz kalıplarının şiiriyet ifade eden özellikleri ile

anlatıcının “söyleyiş”i birleşince, dinleyicilerin “espri”yi anlamaları kolaylaşmakta ve

sonunda gülme eylemi gerçekleşmektedir (Görkem 2000: 152). Âşık Mustafa Köse’den

derlediğimiz hikâyeleri incelediğimizde ibret alma, nasihat verme, ders çıkarma, mizahî

kaygı taşıma vs. gibi amaçlarla söylenen, gerek yöresel gerek ulusal kullanımları olan

ifadeleri söz kalıpları içinde değerlendirdik ve aşağıda hikâyeler bazında tasnifini

yaparak hikâyelerde geçen söz kalıplarını vermeye çalıştık.

Page 122: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

110

Gürcistan Seferi hikâyesinde 10 çeşit söz kalıbı metin içinde 23 defa kullanılmıştır.

Metinde 1 başlangıç formeli kullanılmıştır. Söz kalıplarının 2’si deyiş/türküye geçiş ve

bitiş formelleri olup 13 defa kullanılmıştır. 7 tanesi diğer söz kalıpları olup metinde 9

defa görülmektedir.

Turna Teli hikâyesinde 7 çeşit söz kalıbı metin içinde 13 defa kullanılmıştır. Metinde

başlangıç formeli kullanılmamıştır. Söz kalıplarının 2’si deyiş/türküye geçiş ve bitiş

formelleri olup 8 defa kullanılmıştır. Metinde 1 bitiş formeli bulunmaktadır. 4 tanesi

diğer söz kalıpları olup metinde 4 defa görülmektedir.

Horasan Seferi hikâyesinde 8 çeşit söz kalıbı metin içinde 30 defa kullanılmıştır.

Metinde başlangıç formeli kullanılmamıştır. Söz kalıplarının 2’si deyiş/türküye geçiş ve

bitiş formelleri olup 21 defa kullanılmıştır. Metinde 1 bitiş formeli bulunmaktadır. 5

tanesi diğer söz kalıpları olup metinde 8 defa görülmektedir.

Şam Seferi hikâyesinde 6 çeşit söz kalıbı metin içinde 23 defa kullanılmıştır. Metinde 1

başlangıç formeli bir de bitiş formeli kullanılmıştır. Söz kalıplarının 2’si deyiş/türküye

geçiş ve bitiş formelleri olup 18 defa kullanılmıştır. 2 tanesi diğer söz kalıpları olup

metinde 9 defa görülmektedir.

Gündeşlioğlu hikâyesinde 15 çeşit söz kalıbı metin içinde 26 defa kullanılmıştır.

Metinde başlangıç formeli kullanılmamıştır. Söz kalıplarının 2’si deyiş/türküye geçiş ve

bitiş formelleri olup 10 defa kullanılmıştır. Metinde 1 bitiş formeli bulunmaktadır. 12

tanesi diğer söz kalıpları olup metinde 15 defa görülmektedir.

Gündeşlioğlu hikâyesinde 4 çeşit söz kalıbı metin içinde 8 defa kullanılmıştır. Metinde

başlangıç ve bitiş formeli kullanılmamıştır. Söz kalıplarının 2’si deyiş/türküye geçiş ve

bitiş formelleri olup 6 defa kullanılmıştır. 2 tanesi diğer söz kalıpları olup metinde 2

defa görülmektedir.

Elbeylioğlu hikâyesinde 12 çeşit söz kalıbı metin içinde 39 defa kullanılmıştır. Metinde

başlangıç formeli kullanılmamıştır. Söz kalıplarının 2’si deyiş/türküye geçiş ve bitiş

formelleri olup 25 defa kullanılmıştır. Metinde 1 bitiş formeli bulunmaktadır. 9 tanesi

diğer söz kalıpları olup metinde 13 defa görülmektedir.

Page 123: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

111

Metinlerden sadece Gürcistan Seferi hikâyesinde başlangıç formeli kullanılmıştır. Bu

da, “türkü, ağıt, aşk, bunlar üç şey üzerinedir.” diye başlamaktadır (GSH: 5). Diğer

hikâyelerde anlatıcı, başlangıç formeli kullanmamıştır.

Hikâyeci-âşık, nesir kısımlardan deyiş/türküye geçerken şu söz kalıplarını kullan-

maktadır: “Aldı bakalım … ne söyledi, değerli arkadaşlar burda ne diŋledi” (GSH: 175,

235, 280, 340, 405, 525, 560, 625; TTH: 15, 85, 155, 255; HSH: 35, 110, 350, 440;

ŞSH: 55, 100, 145, 175, 380; GOH: 55, 130, 200, 255, 305; GH: 35, 110; EH: 50, 145,

260, 325, 380, 430, 495, 560, 630, 670, 735, 800, 845).

“Ne olduğunu, dilden anlatmıyayım … telden anladıyım” (TTH: 15), “dilden anlat-“

nesir şeklinde, “telden anlatmak” ise saz “eşliğinde deyiş/türkü şeklinde anlatmak”

anlamındadır.

“Kara yılan gimi beliğiniŋ birini önüne düşürdü” (GH: 110, TTH: 255), “aldı şimdi

beliğini saz eyledi, aldı Şirin Döne” (TTH: 215). Bu söz kalıbı kızlar türkü söylemeye

başlamadan kullanılmaktadır. Kızlar saçının beliğini “deynek tutarmış” gibi eline

almakta ve türküsünü söylemektedir.

“Aldı …” (TTH 270, HSH: 215, 485; ŞSH: 15, 425) ifadesi ise türkü/deyişe giriş

yapılırken kullanılan en kısa giriştir. Burada sadece kahramanın adı zikredilir.

“… aldı curayı eline” (HSH: 75; ŞSH: 215, 260, 310 ). Hikâyelerde cura yerine sazı

ifadesi de geçmektedir. “Şu sazımı baŋa ver de ne yapacağımızı söyliyem” (HSH: 260)

ifadesiyle de sazsız türkünün söylenemeyeceği vurgulanmaktadır.

Bazı hikâyelerde eksiklik/değişiklik olmasına rağmen, anlatıcının “bitiş formeli” olarak

şu ifadeleri kullandığını görüyoruz:

“İnşallah biz de bunlar gimi zevki safa sürüp, murad alıp, murad vermemizi Cenab-ı

Allah’dan dilerim arkadaşlar” (TTH: 315, HSH: 515, ŞSH: 460, GOH: 390, EH: 915)

Hikâyelerde insan tasvirine en çok kadınlarda başvurulmuştur. Hikâyeci-âşık, genç

kızların ağlamalarının “güzelliği”ni anlatırken şu kalıp ifadeyi kullanıyor: “Gözlerinden

üzüm tánesi gimi dökülüyo ammá gözeliŋ ağlamsı da gözel olur; çirkiniŋ ağlaması da

çirkin olur. Gözel, feryâd-ı figân etmez. Gözlerini yumdukça nar tánesi gimi,

Page 124: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

112

yanaklarından aşşā tolu gimi dökülür yaş. Hep böyle kirpikleri çit çit olur ıslandığı

zaman. Çirkin de aman aman aman der bi yanná çalar, burnuŋu siler, bi yanná çalar

burnunu siler. Biraz sonra bak ki yanağınıŋ başları sülük gezik gimi olur.” (GH: 105-

110, EH: 300-305).

Yiğitlerin şahı olan Köroğlu’nun öfke dolu tasviri şu şekilde yapılamaktadır: “Kelle

hamam kupbasīmı gözler berbar aynasīmı, kollar yartmak gımı, döş gem şahīmı oldu.

Uyuz oğlak yürā gımı gürp gürp gürp atıyo Köroğlu’nuŋ yürē” (GSH: 325-330, HSH:

105-110).

Uzun süreli olayların kısaca anlatımında, “Günlerde geç, vakitte tez” ifadesi

kullanılmıştır (GSH: 75, 445, 695; TTH: 135; HSH: 25, 425, 480; GOH: 95, 170, 375;

EH: 220, 470, 705, 885). Birer örneği bulunan “gün ola harman ola” (EH: 475), “bir

gün beş gün derkenne” (TTH: 80), “hoş beş on beşten sonra” (GOH: 180) ifadeleri de

hikâyedeki formel unsurlara çeşitlilik katmıştır.

Türk töresine ait özelliklerden “padişahın huzuruna çıkılması” hadisesi Elbeylioğlu

hikâyesinde “Kıyam dakıp selam verdi” (625), “Yedi yerde gıyam sekizinci yerde

temennî etdi” (555) formelleriyle verilmiştir.

Deyiş/türküler söylenip hikâyenin nesir kısımlarının anlatımına geçilirken ufak

değişikliklerle tek bir kalıp göze çarpmaktadır: “…. bunu söyledi” (GSH: 270, 390,

430, 550, 680; TTH: 190, 315; HSH: 65, 100, 140, 200, 230, 250, 255, 295, 380, 415,

475, 510; ŞSH: 40, 90, 135, 170, 205, 245, 340, 420; GOH: 90, 170, 235, 280, 335; GH:

60, 110, 150; EH: 90, 180, 300, 360, 420, 470, 595, 660, 705, 775, 830, 880).

5. MİZAH

Mizahı halk hikâyeciliği açısından, Hikâyeci-âşığın icra / gösterim esnasında dinleyici

çevreyi güldürmek amacıyla söylediklerini ve yaptığı hareketlerdeki komik unsurları

“mizah” olarak incelemek mümkündür. Anlatıcının kişisel yeteneklerine de bağlı olan

jest, mimik, ve ses tonunu ustalıkla kullanma gibi unsurlar anlatıcının bir nevî

gelenekteki yerini de belirlemektedir.

Page 125: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

113

Tahkiyeli folklor ürünlerindeki “mizah” unsurunu araştıran Walker,bunların metinlerde

görünüşünü, belli başlı üç grupta toplamaktadır:

1.Duruma Bağlı Mizah: Saf ve akılsızların, zeki, kurnaz ve tahsilli kimseler tarafından

olay alındığı durumlarda ortaya çıkmaktadır. Bu mizah türünde çoğunlukla “hazır

cevaplılık”, “maskaralık” ve “soytarılık” unsurları ön plândadır.

2.Karikatür: İsim ve unvanlarında mizah unsuru bulunan Nasreddin Hoca, İncili Çavuş,

Bekri Mustafa, Bektaşî, Kayserili gibi tipler.

3.Söze bağlı Mizah: Taklidî sesler, tekerlemeler, kelime oyunları ve “fıkra”ları içine

alan grup (Walker 1976: 359-360).

Halk hikâyelerinin icrasında, dinleyici çevrenin gülmesi ve neşelenmesi için Hikâyeci-

âşık bir tiyatro sanatçısı gibi oynayarak jest ve mimiklerle “gösterme”, “anlatma”,

“tasvir”, “benzetme” ve “ses taklidi” yöntemleriyle mizah unsurunu gerçekleştir-

mektedir. Anlatıcıdaki bu özellikler, onu bir anlamda “sahne sanatkârı” konumuna

yükseltir. Hikâyeci bu konumda, anlatım tekniklerinden tiyatroya has olan “gösterme”

tekniği yanında, “anlatma” , “diyalog” ve “tasvir”den de yararlanır (Görkem 200:149).

Mizahın kullanış amaçları farklılık göstermektedir. Mizah, dinleyicileri biraz olsun

rahatlatmak, anlatılan vak’ayı yumuşatmak ve hatta herhangi bir sosyal tenkit

yapılıyorsa bunu yumuşatarak tepkilerden korunmak gibi çeşitli amaçlarla kullanılır.

Biz icrâ esnasında izleyicilerin ve anlatıcının güldüğü yerleri şu şekilde tespit ettik:

Köroğlu’nun bir yeri harap etmeye gittiğini düşünenler için anlatıcının sarf ettiği

ifadeler (GSH: 230), Gülistan Bahçesi’nde deli rolü oynayan Köroğlu’nun kızlar

tarafından kıçının “şiit” diye parmaklanması (GSH: 475), Gülistan Bahçesi’nde deli rolü

oynayan Köroğlu’nun keçiyi keserken kuyruğundan kesmeye başlaması (GSH: 490-

495), Gülistan Bahçesi’nde deli rolü oynayan Köroğlu’nun hayasını bir ağaca sıkıştırıp

bas bas bağırması (GSH: 500), Köroğlu’nun bir adamı taşa çarptığında anlatıcının

kullandığı benzetme (TTH: 140-145), Kaynını kaybeden Köroğlu’nun Çamlıbel’e

girerkenki tasviri (TTH: 205), Köroğlu iki kişinin kafasını çarpıştırınca kafalarının su

kabağı gibi içine uçması (ŞSH: 360), Elbeylioğlu’nun Kahraman Maraş’a girişi

sırasında birinin Maraş yandı diye bar bar bağırması (EH: 190), icrâ esnasında

susuzluktan dudakları kuruyan anlatıcının bu durumu millet vekillerine benzeterek su

istemesi (EH: 320), Elbeylioğlu’nun sırtındaki beni gören Gündeşli Kızı’n onun üzerine

Andırın yayması gibi atılması (900).

Page 126: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

114

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

METİNLER

Page 127: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

115

AÇIKLAMALAR

1. Âşık Mustafa KÖSE anlatmış olduğu “türkülü hikâyeler”i, en eskisinden başlayarak

yenisine doğru tarihî olarak bir sıralamaya tâbi tutmuştur. Metinlerin sıralamasında,

âşığın bu görüşüne bağlı kalınmıştır.

2. Hikâyelerde italik dizilen yerler geleneksel söz kalıplarını, parantez içindeki yerler

anlatıcının kişisel duygu ve düşüncelerini göstermektedir. Metin içindeki köşeli parantez

ise kendi görüşlerimizi ve eklemelerimizi göstermektedir.

3. Hikâye isimlerinin hemen altında ve her sayfanın sağ üst kısmındaki köşeli

parantez içindeki yerler hikâyelerin kısaltmalarını, sayfaların sol tarafındaki

rakamlar ise satır numaralarını göstermektedir.

4. Hikâyelerdeki türküler, -her metnin başından sonuna kadar- köşeli parantez içinde

numaralanmıştır.

5. Hikâye metinlerinin yazıya aktarılmasında “Ağız Araştırmaları Transkripsiyon

Sistemi”nde var olan aşağıda gösterilen işaretler kullanılmıştır:

ÜNLÜLER

- .....................; Ünlüler üzerinde uzunluk işareti.

/ ......................: Kalın ünlüler üzerinde yan inceltme işareti:

á .............: a-e arası ünlü

ÜNSÜZLER

ŋ ……………: Nazal n.

Page 128: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

116

KÖROĞLU’NUN GÜRCİSTAN SEFERİ*

[ GSH ]

(Şimdi arkadaşlar türkü, ağat, aşk bunlar üç şey üzerine. Bu dediklerimiŋ üzerine 5

söylenmiş, kahramanlığı hissetmiyen kahraman üzerine söyliyemez, acıyı

hissetmiyen ağat söyliyemez, güzelliğiŋ neydiğini bilmeyen güzel üsdüne

söyliyemez, mutlaka bunlarıŋ bir lezzeti, mutlaka bir dadı bir bilgisi olacak yanı

bunlarda) Köroğlu’nuŋ dediğimiziŋ babasıŋa Deli Yusuf derdi. Bolu Báğiniŋ

yanıŋda seyislik yapardı Deli Yusuf, atlarına bakar. Bir gün Bolu Báği dedi ki 10

Deli Yusuf’a “Ulan Deli Yusuf! Baŋa öyle bir at bulacaksıŋ ki gaşdīndaŋ

gurtulacak, seğirtdīne yetişecek, bu melmeketlerde üzerine at bulunmayacak.”,

“Peki ağam!” dedi Deli Yusuf çıkdı at aramıya. Gezip dolaşırkannak göçeberiler

de yaylıya göçüm zamanıymış, yaylıya gederler. Deli Yusuf bakdı ki geride bir

tay galmış. (Kısırağıŋ yavrusuŋa tay derler malümuŋuz) Şöyle bakdı ki accık eyi, 15

gelişir ammá bakımsız galmış, sakırga çökmüş, yavsı çökmüş geder halı yok atıŋ,

tayıŋ. “Şu kimiŋ?” dedi, “O bizim.”, “Sataŋ mı?”, “Yav! Satarık ya, zatı gedemiyo

adam.” (Belki yolda galır diye biran evel başından örtücü.) [Deli Yusuf, tayı]

Aldı. Gezip dolaşırkan birini daha, birini daha, üç dáne aldı. Amá üçünü de

biyerden almadı. Biri gır, biri al, biri yağız. Çekdi Bolu Báğiniŋ havlusuŋa vardı. 20

Bolu Báğiniŋ adamları şöyle bakdılar ki Deli Yusuf, at yerine üç tane külü

getirmiş, yörür halı yok. “Báğem báğim!” dediler, Bolu Báğine. “Ne var?”, “Seniŋ

Deli Yusuf’un sana getirdiği atlara bak.” Pencereden şöyle boynunu uzatdı ki

Bolu Báği, üçünüŋ de yörür halı yok. Beni alay etmişsiŋ diye Deli Yusuf’uŋ iki

gözüne de mil çekdirdi, Bolu Báği. İki gözü görmez oldu. Govdu gapısıŋdan. 25

Deli Yusuf’un da bir oğlu var, adı Ali; bir de gızı var. Hanımı mefat etmişdi.

(Sizlere ömür.) Bu çocukları aldı. Bir mağarıya geldi, yerleşdi bura. “Oğlum Ali”

dedi. “Buyur baba”, “Üç táne toklu al oğlum.”, “Peki baba!” Getdi üç táne toklu

aldı. “Bağla mağaranıŋ içine.” Mağaranıŋ içine bağladı tokluları. “Oğlum atlara 30

nasıl bakıyosaŋ, bunlara da öyle bakacaksıŋ.”, “Peki!” Hemi atlara bakar, hemi

goçlara bakar. Deli Yusuf kakar şöyle taylarıŋ sırtını eller, bakar. “Oğlum! Şurayı

* Metin, 09 Ağustos 2003 tarihinde Düziçi [Osmaniye] ilçesinin Karkın mahallesinde oturan 1938 doğumlu Âşık Mustafa Köse’den, tarafımızdan ses kayıt aracı ile ve icrâ geleneğinin doğal ortamında derlenmiştir. Kaynak kişi, bu hikâyeyi, babası Âşık Mehmet Köse’den öğrenmiştir.

[GSH]

Page 129: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

117

şöyle edeceksiŋ, eyi tımar vermemişsiŋ.” Görmediği halde elleyene kadar bilir.

Bir sene, iki sene, üç sene kaldı, bu mağarada Deli Yusuf. “Oğlum atlar nasıl

oldu?”, “Yavv baba! Atlar öyle oldu ki, gelişdi ki ah bir gözleriŋ görse de 35

baksaŋ.”, “Çocuğum o goçuŋ birini kes bakalım.” Kesdi goçuŋ birini oğlum nasıl

iliği. “Gemiknen ilik farkediliyo mu?”, “Evet baba, fark ediliyo.”, “Bakamamışsıŋ

çocuğum. Eyi bak. İki üç ay soŋra birini daha kes.” Onu da kesdirdi. “Nasıl

oğlum?”, “Baba bu evvelkilerden daha eyi çıkdı.”, “Haaa! Eyi bakamamışsıŋ

çocuğum.” İki üç ay araynan öbürünü de kesdirdi. “Nasıl oğlum?”, “Vallahi baba! 40

İlik nerde gemik nerde bilinmiyo.”, “Haah! Atlar da böyle oldu oğlum. Şu

gördüğüŋ tarla var ya!”, “Evet!”, “Suyu bırak oraya. Dönder suyuŋ hepisini.”

Suyuŋ hepisiŋi dönderdi. “Yirmi dört sáat aksıŋ.” Yirmi dört sáat akdı. “Kes

oğlum!” Suyu kesdirdi. “Yirmi dört sáat da dursuŋ çocuğum.” (Şimdi bir suyu

sularkan içinde gez dolaş, ayaklarıŋ içine oturmaz; otursa da hafifçe gider. Geri 45

çıkaŋ sulu sulu ammá yirmi dört sáat geçti mi, çamur basdıŋ mı ayağını zor

çekeŋ.) “Tamam baba yirmi dört sáat doldu.” deyince. “Oğlum Yağız’ı vur

bakalım.” Beri yandan öte yanna vurur tabi.

Yağzıŋ üsdüne bindi, beri yandan öte çıkıyım diye vurduydu yarı yere varınca 50

galdı, yağız gedemedi. Çöküyo çamura, geri getirdi. “Nasıl oğlum?”, “Gedemedi

baba, öte yanná çıkamadı.”, “Alı vur oğlum.” Alı vurdu, o da çıkmadı, “ Gırı vur

oğlum.” Gırı vurunca beri yandan öte yanna gediyo, böyle serpidiyo at.. Ruşen Ali

derler şöyle atıŋ geri yanná bakdı ki arka ayağından guru toprak fıncıtıyo at. (O

kadar oturduğu halde dabanı buluyo yani.) Geri getirdi. “Nasıl oğlum?”, “Vallahi 55

baba! Arka ayağından guru toprak fıncıtıyo.”, “Haah! Tamam çocuğum. Bin Gır

At’a, beni de terkiŋe al. Bolu Báğiniŋ havlusuna sür.”

Bindi Bolu Báğiniŋ havlusuna sürdü. “Hey! Bolu Báği.” Çağırdı Deli Yusuf.

Benim gözlerime mil çekdirdiğiŋ ata bak. Bolu Báği pencereden boynuŋu uzatdı, 60

bakdı ki görülmemiş bir at “Yakalayıŋ!” dedi hemen, gapıyı gapatdılar. “Baba

vallahi gapılar gapandı, biz içerde galdık.” Binanıŋ etrafı sur. “Oğlum gorkma,

dedi, Gır At’ıŋ yönünü çevir. Bir mahmuz vur, şıçırar o suru, heç gorkma.”

Zorunan alacak atı. Ali atıŋ başını çevirdi iki mahmuz vurdu. Yalpadaŋ öte yanna

şıçıradı. Vardılar mağaraya gızı da terkisiŋe aldı. Babasıŋıŋ geri yanna bindi. 65

Ruşen Ali’niŋ de o iki yağız atı galdı. Gediyolar, gaçıyolar, biliyolar arkasıŋda

[GSH]

Page 130: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

118

gelecáğini Bolu Báğiniŋ adamlarınıŋ. Hayli bir müddet gedince “Oğlum geri

yanıŋı dáne bakalım, gelen giden var mı?” Geri yanıŋı döndü, bakdı ki, öyle

geliyo at, sünmüş böyle. “Baba vallahi biri geliyo, bizi yakalayacak.” Gır atıŋ

üsdünde üç gişi var. “Hangisi oğlum?” dedi, “Baba Yağaz geliyo.”, “Oğlum 70

tikenli yere vur atı”. Yoldan çık, tikenli yere vur atı, atı yoldan çıkarıp, tikenli

yere vurdu. Geri yanna bakdı, “Nasıl oğlum?”, “Görükmez oldu baba.”, “Yağaz’ıŋ

tikene yüzü olmaz oğlum.” Birez soŋra Al geliyo, “Daşlı yere vur oğlum.” Daşlı

yere vurdu o da yetişemedi. Al hayvan da daşlı yere yüzü, daşa yüzü dutmadı.

Alma al, verme gır, yağazıŋ da binde biri illet olur, illet olur. Adam sürdü. 75

Günlerde geç vakıtda tez, Çamlıbel’e geldiler, orıya bir çadır gurdular. Babası

mefat etdi. (Geder köylere bu kimiŋ nesi, bu kimiŋ nesi, ulan bu şo işde, Bolu

Báği gözlerine mil çekdirmişimiş. Kör var ya körüŋ oğlu, körüŋ oğlu, derkenne

Ruşen Ali, Köroğlu’nuŋ nâmını babasıŋıŋ körlüğünden alır.) Babası mefat etdi. 80

Bacısıynan gendi galdı. Orda Çamlıbel’de oturuyo Köroğlu. Bir gün bir atlı geldi.

Selam vermeden geçti Köroğlu’na. Selam vermeyince Köroğlu dedi ki, “Niye

selam vermeden geçtiŋ?”, “Saŋa selam verilmez.”, “Niye, ben adam dál miyim?”,

“Şimdi Bağdat Seferine geldi bizim askerlerimiz, Türk askerleri, harp edecek. Sen

burda zevk-i safaynan yaşıyoŋ. Din gardeşlerimiz de orda harp ediyo. Nasıl sana 85

selam vereyim? Müslüman müslümanıŋ yardımcısı dál mi?” der.

Bunu duyan Köroğlu, Köse Kenan derlerdi bir amcası vardı bir tek. Hemen

amcasını getirtdi. Dedi ki “Amca aplamıŋ emaneti seniŋ. Ben harbe gediyom.”

Bağdat zaferine geldiydiler. Everekli Köçekçioğlu’ynan beraber. (O gelen atlıya 90

da Köçekçioğlu derdi aslı Everekli.) Geldiler, oraya gezip, buraya gezerken,

herkes çadırını kurmuş, yerleşmiş. Bakdılar ki bir çadırda bir çocuk var. “Bakale

delikanlı bizi kabul edeŋ mi çadırıŋa?”, “Hay hay, dedi çocuk, buyruŋ.” girdiler.

Atları bağlayıp oraya girdiler. İşde bu çocuğa da Genç Osman derdi. Aslı Misisli

Genç Osman. (Genç Osman namını nerden aldı. Bağdat zaferine İsdanbul’dan 95

padişah askeriynen beraber gelirken, evelden beri Misis ayranı meşur. Bütün

Misis halkı askerlere birer bardak ayranımız kısmet olsuŋ diye düzülmüşler ayran

ikram edecekler. Osman da geldi, öŋden geliyo Padişah, Padişahı görünce bir

temenni etdi çocuk. Durdu padişah, “Buyur oğlum.”, “Padişahım duyduğuma göre

harbe gidiyomuşuŋuz, beni de götürüŋ harbe padişahım.” Dedi ki “Oğlum! Sen 100

[GSH]

Page 131: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

119

gençsiŋ adıŋ ney?” dedi. “Osman”, “Oğlum Osman! sen gencsiŋ” dedi, Genç

Osman adını ordan alır. “Genç Osman gencim ammá harbederim padişahım.” dedi

evel de harbe gedenleri bir çoklarını sakalında darak duracak olurmuş. Genç

Osman harpadak darağa otutdurdu yüzüne “Aha! Darak sakalımda duruyo

padişahım.” Ve götürdü.) İşde Genç Osman’ıŋ çadırına durdular. Padişah da üç 105

kıyafet de teftiş ederdi askerini. Bir devriş kıyafetinde tanımasıŋlar diye. Bir

padişah kıyafetinde bir de bizim gimi boz elbise giyen öyle aralarda geziyo gimi

teftiş ederdi. Sultan Murat, padişah. Vardı çocuğuŋ çadrına şöyle galdırdı ki üç

kişi oturuyolar, “Nasıl hayatıŋızdan memniŋ misiŋiz? (Devriş kıyafetinde)

Padişahıŋızdan da memniŋmisiŋiz? Genç Osman dedi ki “Padişahımızı 110

adamsızlığa mı rast gelmiş de padişah edmişler, yoŋsa padişah olamazdı.” dedi.

(Genç Osman bunu diyen.) Dişini sıkdı “Seniŋ, yavaş şu iş hallolsuŋ boynuŋu

vurdurrum.” dedi.

Dolandı bir iki gün soŋra geri geldi, gene “Nasıl padişahımızdan memniŋ 115

misiŋiz?”, “Adamıŋ yokluğuna rast geldi. Padişahda akıl yok da”, “Neden?” dedi

bu sefer. “PadiŞahın ileri yönlü adamlarınıŋ bazısı, karşı düşman tarafından

ürüşfet aldı. Akıl yok padişahda.” dedi. Şıhılislam da karşıynan annaşmış,

“Yorgun askerlerimiz padişahım, burda isdirahat edek.” diyerekden padişahdan

izin aldı. Ürüşfet almışlar gece suikasde, yani baskına uğratdıracak askeri. 120

Padişah bütün kumandanlarıŋ çadırını dökdürdü bir şey yok. Dolanıyo, kıvranıyo,

duramıyo padişahkine. Gene geldi “Nasıl memniŋmisiŋiz?”, “Padişahdan çok

báhsetme.”, “Neden?”, “Bütün yataklarıŋ içine goydu aldığı ürüşfetleri. Bunu

bilemiyo padişah.” Padişah dökdürdü ki hakikaten altın, yatakların içinde sırıtmış, 125

döşşēn içlerine, şeridine, orda duruyo. Dişlerini sıkdı padişah, hemen askare harp

emirini verdi. Bağdat’ıŋ etrafı da hendek gazılı. (Mediney-i Münevvere’niŋ de

etrafında hendek muharebesi oldu, hendek gazıldı. Kafirler sabanan hendekden

beri yüze köprü uzadırlar. Tarlalara gederler akşam oldu mu galeden tarafa

çekerler köprüyü) Köroğlu, Köçekcioğlu, (Köçekcioğlu Everekli, Genç Osman 130

Misisli, Köroğlu da malüm babası boyuna Bolu’da durdu, ammaa Çamlıbelli)

Bağdat’ıŋ hendeğe vardı. Genç Osman, atı mahmuzladı. At hedeğen öte yanıŋa

geçti köprüyü beri uzatdı, asker geçsiŋ diye. (İşde Allah Allah deyip geçdi Genç

[GSH]

Page 132: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

120

Osman, Bağdad’ıŋ gapısıŋı genç Osman açtı. Bunu söyleyen de Sultan Murad,

padişah söyledi yani başka bir âşık söylemedi.) 135

Harbe girdiler, al ha vur ah, al ha vur ha derken Köroğlu galeye vardı. Galeden

gıralı yakaladı, gavuruŋ bayrağını endirip Bağdat kalesiŋe Türk bayrağını çeken

Ruşen Ali Köroğlu, kıralı getirdi. Sultan Murad’ıŋ yanına şöyle yakasıŋdan dutdu.

“Aha düşmanıŋ padişahım.”, “Sağol evladım, dile benden ne dilerseŋ.” (Kıralı 140

getirdi ya!) “Padişahım eveli sağlığını dilerim, ikinci bir sefer de benim şimdi

Çamlıbel’de bir çadırım var.”, “Evet”, “On sekiz sáati doğusuna on sekiz sáat

batısıŋa, on sekiz sáat kuzeyine, on sekiz sáat güneyine, bana buraya bir dapı

verirseŋ kimse dáğip dolaşmayacak derseŋ eveli sağlığını dilerim. Soŋra da bunu

diliyom padişahım.” (İşde Sultan Murad verdi Köroğlu’na Çamlıbel’in dapısını.) 145

Harb durdu Köroğlu orıya vardı. (Malum arkadaşlar! Bir insanıŋ yeri olmazsa bir

arkadaşa buyur eve gedek diyemez.) Köroğlu orıya yerleşdi.

Getdiği yerden belli, bilēne güvenenlerden, belli pehlivanlardan başına derledi.

Orıya bir bina yapdı. Padişahdan da izinlili, ordan geçen kervanıŋ toprak basdı 150

parasını Köroğlu alacak, geçimini sağlayacak. İşde Köroğlu kervan soylu

dedikleri bu. (Köroğlu heç gedip zorbalık yapmadı. Fakir fukarayı incitmedi,

yardımcı oldu. Fakat toprak basdı parasını alırdı Çamlıbel’den geçenleriŋ.)

Askerleri başına derledi. Sağa sola fakir fukaraya yardıma geder; gendine ağır

gonuşanlara garşı kor. Askerlerini everip yerleşince, dediler ki üç adamı 155

Köroğlu’nuŋ “Gız bir ananıŋ, bir babanıŋ gızı olacak. Bacanak olacāk biz

birbirimizle yoŋsa evlenmek dediler.” Düşündü Köroğlu, Mahmud-u Bezirgan der

bir de bezirganbaşı var. Dünyanıŋ dört bucağına geder mal alır mal satar,

Kervancı. Çağartdı Mahmud-u Bezirgan’ı, kervan gonalga yerine gonduğu zaman,

“Ulan Mahmud-u Bezirgan! Benim adamlarımıŋ üç tanesi beni zora çekiyo. Bir 160

ananıŋ bir babanıŋ gızı olacak. Biz bacanak olacāk, yoŋsa evlenmek diyolar.

Bildiğiŋ yerde var mı böyle yetişik bir ananıŋ bir babanıŋ gızı?”, “Var.” dedi,

Mahmud-u Bezirgan’ı. “Nerde?”, “Gürcisdan Şahınıŋ üç tane gızı var. Gülisdan

Bahçesinde sarayları var. Üçü de yetişik. Benden alavere edmiye gelirler. Üçü de

birbirinden güzel. Arıyıp da bulamadığıŋ kız”, “Bana önder edeceksiŋ öyleyse. 165

Ben daha Gürcisdan tarafına gedmedim.”, “Yoo! Ben sennen gedemem

Köroğlu.”, “Neden?”, “Sen, ırahat durmaŋ gederken ona buna çataŋ çok adamı

[GSH]

Page 133: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

121

öldürüŋ. Ben de bir Bezirgan’ım, seniŋ yüzünden oldu derler, beni oralara

eledmezler. Varamam ben.” dedi., “Kimsiye bi şey demem” dedi. Köroğlu söz

verdi. Mahmud-u bezirgan da kabul etdi. Hazırlık yapılsıŋ. Hazırlık yapılıyo. 170

Gürcisdan’a gedecek.

Herkes hazırlandı askeri ikiye pöldü. Alayı getse, Çamlıbel’e düşman tarafından

gelirler, harab ederler. Dediler ki “Ulan! Bu gediyo ammá başımıza kimi tayın

edici bu. Eee baba dediler”, “Ne var oğlum?”, “Sen gediyoŋ, ammá burayı kim 175

idare edecek buranıŋ durumu nasıl olacak heyle edecāk, kim bakacak burıya?”,

“Tamam siz de haklısıŋız çocuğum.” dedi. Şimdi bunu deyince Köroğlu Gözel

Eyvaz’a dedi ki “Oğlum! Şu sazımı bana ver de buraya kimin idare edeceğini

söyleyim.” dedi. Aldı bakalım Köroğlu orda adamlarına garşı ne söyledi, değerli

arkadaşlar burda ne diŋledi: 180

[ Nr.1 ]

(Ah!) Tokat tellalından alıŋ bakırı İncitmeyiŋ fukarayı, fakırı 185 Tuna seli gimi buzu rakıyı (Ay!) İçir meyhaneci ben geleneçā (Tuna seli gimi buzu rakıyı) (Ay! İçir meyhaneci ben geleneçā) 190

(Ben gelince görrük hesabı diyo yani!)

(Ah!) Eyvaz’ıŋ bildiği (oğlum), yavız gadana Çalım satmaŋ gördüğüŋüz adama Düğün gumaşını (oğlum), salsıŋ Adana (Goca Adana) 195 (Ah!) Dikdir terzibaşı ben geleneçā (Düğün gumaşını (oğlum), salsıŋ Adana, şanlı Adana) (Ay! Dikdir terzibaşı ben geleneçā) (Ah!) Gayseri’den gelsiŋ (oğlum), beş yüz paltacı 200 Varsıŋ Garadağ’dan gırsıŋ ağacı Gayseri’den gelsiŋ (oğlum) beş yüz deveci (Ah!) Çekilsiŋ odunlar ben geleneçā (Gayseri’den gelsiŋ (oğlum) beş yüz deveci) (Ah! Çekilsiŋ odunlar, yavrum, ben geleneçā) 205

(Nağme yazdırıyo adam ede!)

(Ah!) Atıma binem de (oğlum), gedem hapana Belki tez dönemem (yavrum), yollar gapana 210 Beş yüz goyun ısmarladım (oğlum, her bir) çobana (Ay!) Yedir Gasapbaşı, ben geleneçā (Beş yüz goyun ısmarladım, oğlum, her bir çobana) (Ay! Kesdir Gasapbaşı, ben geleneçā)

215

[GSH]

Page 134: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

122

(Ay!) Atıma binem de (oğlum), gedem ezene Belki tez dönemem (oğlum), yollar uzana Atmış batman pirinç (oğlum) goyuŋ (her bir) gazana (Ay!) Yedir ahçıbaşı ben geleneçā (Atmış bataman pirinç, oğlum, goyuŋ her bir gazana) 220 (Ay! Yedir ahçıbaşı ben geleneçā) (Ay!) Diyo Goç Köroğlu, çal düğün olsuŋ Atmış batman gına, Yemen’den gelsiŋ Döne’m üsdüŋüze (oğlum), vekilim olsuŋ 225 (Ay!) Çaldırsıŋ düğünü ben geleneçā (Döne’m üsdüŋüze, yavrım, vekilim olsuŋ) (Ay! Çaldırsıŋ düğünü ben geleneçā, yavrım ben geleneçā)

Ayvah dediler ağam. Şimdi Köroğlu da hangisiŋe desem ki, sen burayı idare et 230

desem, belki öteki zorsunur diye Hanımı Şirin Döni’ye vekil etdi yerine. Çünkü

anaları olduğu için kimse zorsunmaz dedi. Köroğlu yola çıkınca abaav! Köroğlu

bir yeri harab edmiye gediyo diye öksüz oğlan, dul avrat, büyük, göçcük ne varsa

alayı döküldüler yola. Biz de gedek de Köroğlu’nuŋ harab eddiği yerden birtî

ganimet alak diyolar. Ulan! Köroğlu bakdı ki öksüz olan, dul avrat, büyük göçcük, 235

yaşlı genç, dökülmüşler yola, onlar da hazırlanmışlar. O da gedici harbe, ganimet

almaya gediyolar, harbden bir habarı yok ya. Lan Köroğlu şöyle bir göz gezdirdi.

“Ulan oğlum Eyvaz! Şu curamı bana verele.” Curayı aldı bakalım Köroğlu orda

biriken insanlara ne söyledi, değerli arkadaşlar burda ne diŋledi:

240 [ Nr.2 ]

(Ay!) Seferim var Gürcüsdan’a Beniminen geden gelsiŋ Kötüler çıkmaŋ meydana 245 (Oğlum!) Canı serden geçen gelsiŋ (Kötüler çıkmasıŋ meydana, yavrum meydana) (Canı serden geçen gelsiŋ) Yeryüzünde hurab gimi 250 At üsdünde ahrap gimi Düşman ganı şarap gımı (yavrım) Avıç avıç içen gelsiŋ (Düşman ganı şarap gimi oğlum) (Avıç avıç içen gelsiŋ) 255

(Köroğlu bunu söyledikçe millet gıçın gıçın geri dönüyo.)

Enek meydanıŋ düzüne Gılıç galkanıŋ yüzüne 260 Kefiniŋi gendözüne (yavrum) Eliyinen biçen gelsiŋ (Kefiniŋi gendözüne, yavrum) (Eliyinen biçen gelsiŋ)

[GSH]

Page 135: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

123

265 Goç Körolu’m der mert gimi Yanar yüreğim ört gimi Düşmanını aç gurt gimi, (oğlum) Yarıp yırtıp yiyen gelsiŋ (Düşmanını aç gurt gimi, oğlum) 270 (Yarıp yırtıp yiyen gelsiŋ)

Köroğlu bunu söyleyince abav! “Vallaha biz hiç gedemek.” dediler, alayı geri

çekildi milletin. Ganimete gedecek olanlarıŋ alayı geri çekildi. Bunlar yörüdüler.

Mahmud-u Bezirgan önderlik yapar; gendiler arkadan geder. Köroğlu diyo ki 275

“Şurdan gedek, şimdi varrık, kervan gonalga yerine gonarık, benden toprak basdı

parası isderler, ben şimdiye gadar toprak basdı parası vermedim, bu benim

zoruma geder, öyleyse şurdan gedek.”, “Yav! Ordan gedersek de şehir yok, köy

yok, ev yok, gışa yakalanırsak dağda perişan oluruk, ordan gedmiyek.” Gözel

Eyvaz diyo ki şurdan gedek, verek bir gaç guruş paş, n’olacak; Köroğlu diyo ki 280

şurdan gedek. Gözel Eyvaz’ıŋ da küsmesi tezidi; bunu küstürrüm diye düşündü

Köroğlu, “Oğlum, şu sazı baŋa verele dedi.” Aldı bakalım sazı Köroğlu ne söyledi

değerli arkadaşlar burda ne diŋledi:

[ Nr.3 ] 285

Hönker, Goç Demirçi’m hönker Demirden zırhları söker Atıŋ nalıŋ mıkın çeker (oğlum) Daşdır bu dağıŋ yolları 290 (Atıŋ nalıŋ mıkın çeker, oğlum) (Daşdır bu dağıŋ yolları) Gel Eyvaz’ım verek garar (Oğlum) áğlenmeyek bize zarar 295 Yağmur yağar hendek yarar (yavrım) Kışdır bu dağıŋ yolları (Yağmur yağar hendek yarar, yavrım) (Daşdır, şu dağıŋ yolları) 300 Öte geçeye geçelim Atlara yonca biçelim Bu dağı çabuk geçelim (oğlum) Gışdır şu dağıŋ yolları (Bu dağı çabuk aşalım, oğlum) 305 (Zordur bu dağ(lar)ıŋ yolları) Goç Köroğlu’m der n’olacak Bu iş böyle mi galacak Mahmud Bezirgan gelecek (oğlum) 310 O bilir (oğlum), yoluŋ sağını (Mahmud Bezirgan gelecek, oğlum) (O bilir (oğlum), yoluŋ sağını)

[GSH]

Page 136: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

124

(Önderleri o ya!)) 315 Mahmud-u Bezirgan geldi, “Ne bu şeyiŋiz?”, “Yav! İşde biz Eyvaz’ınan

anlaşamıyok. Ben diyom ki şurdan gedek gendi diyo şurdan gedek. Mahmud-u

Bezirgan dedi ki “Şurdan gedek ammá Köroğlu, ırahat duracaksıŋ haa! Tek ben

veriyim beş on guruş, toprak basdı parası, cangama çıkarma.”, “Peki!” Vardılar 320

bir ağanıŋ toprāna. Kervan gonalga yerine gondular. Geldi adamlar, oranıŋ toprak

basdı parasını almıya. Her zaman da Mahmud-u Bezirgan orıya konar, oranıŋ ileri

yönü ağlanıŋ báğleriniŋ gızları, bacıları gelirler, Mahmud-u Bezirgan’ıŋ ekmeğini

yaparlar, Mahmud-u Bezirgan da cıncık boncuk gızlara hediye verir, yolcu eder.

(Şimdi kervanınan geden adam şehire uğramıyo tabii, acıkıyo, azzığını alırlar, 325

ekmekleri olacak yanıŋda.)

Bunlar akşam olup yatınca Köroğlu yatamıyo. Köroğlu şişgin. Kelle hamam

kupbasīmı gözler berbar aynasīmı, kollar yartmak gımı, döş gem şahīmı oldu.

Uyuz oğlak yürā gımı gürp gürp gürp atıyo Köroğlu’nuŋ yürē. Neden? Daha paç 330

varası vermediğinden, paç aldılar benden diye, onu zorsunuyo Köroğlu. Gece

olunca Mahmud-u Bezirgan uyuyunca, Köroğlu dedi ki “Ulan! Kakıyım, şu şehrin

dört bucānı dolanıyım. Ulan! Bir danadan, inekden bişe bulursam heç olmazsa

onu hendeklediyim de yürām soğsuŋ bi taraftan.” (Yani öldürücü, yürē soğuyucu,

yani verdiği paranıŋ acısını çıkarıcı, malıŋ ne suçu var.) 335

Çıkdı atınan, gezip dolaşırkan, sabah yakınımış bir puŋara ırast geldi, üç dáne kız

geliyo puŋara. Ala garanlık puŋardan suyu doldurup, geri gidecek. İkisi puŋara

geldi; biri gerillekde galdı. Yabancı bir erkek var diye, puŋara yakın diye gelmiyo.

O iki gız puŋarın başında. Gızlar puŋarın başından çekinmiyo. O birisi de 340

gerillekde galdı gelmiyo. Puŋarın başına yabancı erkek var diye. Köroğlu bu

gızları görünce aldı bakalım gızlara garşı ne söyledi, değerli arkadaş ne diŋledi:

[ Nr.4 ]

345 Puŋar başında duran gız Yağlık yüzünü büren gız N’olur su veriŋ içeyim (neyleyim) Yolcu halından bileŋ gız. (N’olur bir su veriŋ içem, neyleyim) 350 (Yolcu halından bileŋ gız.)

[GSH]

Page 137: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

125

Köroğlu bunu söyleyince, gızıŋ biri beliğini kara yılan gımı önüne düşürdü. Aldı bakalım gız:

355 Puŋar başında dururum Yağlık yüzüme bürürüm Yolcu halından bilirim İnde suyu içiriyim

360 [Köroğlu:]

Hasdayım atdan enemem Ensem de geri binemem Sizi gördüm de dönemem (dönemem) 365 Gızlar su veriŋ içeyim (Sizi gördüm geri dönemem, dönemem) (Gızlar bir su veriŋ içeyim)

[Kız:] 370 Hasdasıŋ atdan inersiŋ İnip de geri binersiŋ Bizi gördüŋ de dönersiŋ (dönersin) İn de suyunu içirim 375

[Köroğlu:] Çamlıbel iŋ bayırına 380 At örklerler çayırına Anaŋ babaŋ hayırına Güzel, su veriŋ içeyim (Gızlar bir su veriŋ içem, neyleyim) (Anaŋ babaŋ hayırına) 385

[Kız:] Çamlıbel’de bayır olmaz At örklüyecek çayır olmaz 390 Şu garşında hayır olmaz (neyleyim) İn de suyuŋ içiriyim

Gıznaŋ Köroğlu bunu söylerken Gözel Eyvaz yatağında uyandı ki, Köroğlu yok.

“Ulan! Bu deyyis, bir yaramazlık çıkarır da başımızı belaya goşar.” dedi. Gözel 395

Eyvaz da çıkdı yokarı. Şurda burda derken Köroğlu’nun bulunduğu yere geldi.

Köroğlu gızlara bunu söylüyo, gızlar Gözel Eyvaz’ı görünce “Emmi!” dediler,

“Ne var?”, “Bu seniŋ neyiŋ?”, “Oğlum.” dedi. “Zatı biricik oğlum var o da bu.”,

“Beni oğluna almaŋ mı?”, “Alırım.” dedi. “Emmi!”, “Ne var?”, “Biz ikimiz

yengeŋ olmaya ırazıyık. Bizi oğluŋa al.” dedi. “Oldu., Biniŋ teskisiŋe.”, Şimdi 400

gızları teksisine bindirdi Gözel Eyvaz’ıŋ “Götür oğlum Eyvaz bunları, sandığa

goy, Mahmud-u Bezirgan görmesiŋ. Namıssız bizinen bozar arıya, geri geder,

[GSH]

Page 138: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

126

yolu çıkaramak biz.” Şimdi Gözel Eyvaz gızları götürüyo; gendi, o biri puŋarın

başına gelmedi ya, o gıza, gızıŋ birisi de “Mavılı sen ne diye gelmiyoŋ” dediğinde

adını duyduydu, adı Mavılı. Şimdi bunuŋ adını duyunca, Köroğlu gızdan tarafa 405

yörüdü. Köroğlu vardıkça gız gediyo suyu doldurmadan. Köroğlu hem gediyo

hemi arkasından ne söyledi bakalım, değerli arkadaşlar burda ne diŋledi:

[ Nr.5 ]

410 Birisi puŋar başında Birisi yoluŋ dışında Mavılı’m on beş yaşında (yaşında) Gız Mavılı, can Mavılı (Mavılı’m on beş yaşında, yaşında) 415 (Gız Mavılı, can Mavılı) Biri(si) puŋarda oturur Desdisi suya batırır Al giyen, aklım yitirir (yitirir) 420 Can Mavılı, gız Mavılı (İlle Mavılı Mavılı) Al giyer mavi bürünür Bir ucu yerde sürünür 425 Goynuŋda memeŋ görünür (görünür) Gız Mavılı, can Mavılı (Goynuŋda memeŋ görünür, görünür) (Gız Mavılı, can Mavılı)

430 Köroğlu bunu söyledi ammá gediyo gız. Gonağa da yaklaşdılar. “Kellesi böyük

deyis, goynumdā mememi nerde gördüŋ de yalan söylüyoŋ.” deyi geri döndü

elindē desdiyi bir fırlatıp atıŋca Köroğlu’nuŋ alnınıŋ çatıŋa takıladı. Desdi gırıldı,

Köroğlu’nuŋ alnı yarıldı. Elini çalıyıverdi ki Köroğlu şöyle gızılaşı gan “Ulan

Mavılı! Ahdım olsuŋ ki, dedi, geri gelirken seni alırım, Deli Hoylu’ma veririm. 435

Bu da seniŋ gınaŋ olsuŋ” dedi. Elindē ganı duvarıŋ suratıŋa vurdu. Geri döndü.

Şimdi biraz soŋra oldu. Gızlarıŋ gardaşları bir beklediler yok, iki beklediler yok,

“Ulan! Mahmud-u Bezirgan’ıŋ yanına varıŋ hele bizim gızlar varmamışlar mı?.”

Mahmud-u Bezirgan’a sordular. “Yok.” dedi Mahmud-u Bezirgan “Gelmedi. 440

Ekmēm de var benim.” Öte aradılar, beri aradılar yok. Ulan! Bu kellesi böyük

deyis acaba bir şey yapar mı diyo Mahmud-u Bezirgan, habarı yok ya, gızlar

sandıkda. Ordan yükletdiler, atdılar bindiler, gızları aldılar sandıkda ikisi bir

deveniŋ bir yanında yüklü, biri sandığıŋ içinde, biri diğerinde yüklü, sürdüler

günlerde geç vakıtda tez, Gürcisdan’a vardılar. Gürcisdan, Çamlıbel’e çok yakın, 445

[GSH]

Page 139: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

127

bir uzak yer dál. (Şeyden öte gediŋ Kayseri’den, yakın sıŋır zatan, Karadeniz

sıŋırı.) Orıya varınca tabi, doğru şehere dalmadılar. Köroğlu dedi ki “Ben deli

oluyum. Siz de işde falan yere gonuŋ. Ben gediyim, dıkılıyım şehere, geziyim,

dolaşıyım, gızlarıŋ yerini öğreniyim bir durumu eyiden öğrendikden soŋra size

habar ederim”, “Oldu.” Köroğlu hana girdi, sırtındā elbiseyi çıkardı şilteniŋ 450

biriniŋ garnıŋı yardı. Ortasıŋı deldi, boynuŋdan aşşā sırtına dakdı. (Afedersiŋiz)

Deve bokundan da bir tesbah yapdı. Teeyyy şu gadar bir metre kadar yok.

Deli ya, girdi şimdi şehre. Abovv! Çocuklar bir deli gördük diye daşlıyolar, kimi

yanna varıyo sıtlık çalıyo, deli ya. Geze geze Gürcisdan Şahınıŋ sarayına yaklaşdı. 455

Gürcisdan şahı dedi ki “Ulan! Dáneŋ hele, bir gürültü var, neci bu?” Adamları

dáğnedi ki bir deli var, sarmışlar her tarafını daşlıyolar, gülüşüyolar, sıtlık

çalıyolar, deli. “Ulan! Varıŋ hele şo deliyi, getiriŋ, nereniŋ delisiymiş, daha böyle

deli görmedim.” Bizim Gürcisdan şahı çağartdı, Gürcisdan şahı. “Sen kimiŋ

delisisiŋ?”, “Ben Köroğlu’nuŋ delisiyim.”, “Adıŋ ney?”, “Bana Deli Ali derler”, 460

Ulan! Benim bir delim varmış da Gürcisdan şahı mukayyet olamamış der.

Köroğlu’nuŋ gendini görmedim ammá ününü duyarım. “Şunu salmaŋ dışarı.”

dedi. Gendi sarayında gonuşduruyo, ediyo bunu. “Uşak bunu nedek?” Gürcisdan

şahı dedi ki “Bunu bizim gızlarıŋ yanıŋa eletiŋ.”

465 Orıya kimse varamıyo gızlarıŋ yanına, üç tane yetişik gız olmuşlar, Gülisdan

Bahçesi’ŋde. Eletdiler bunu orıya, gızlar bakdı ki ulan! Bu dünya adamına

beŋzemiyo, Cehennem zebalisi gimi bişey. “Bu neci?” dediler. “Bu Köroğlu’nuŋ

delisiymiş. Babaŋ saldı, buna mukayyet olacaksıŋız, dışarı çıkarmıyacaksıŋız,

dışarı çıkardıŋız mı Gürcisdan ahalisi çorçocuk bunu daşlar, öldürür.”, “Oldu.” 470

Şimdi Köroğlu orda durur. Gızlarınan gülerler, şakalaşırlar, top oynarlar. Şimdi

Köroğlu topu yere vurur, gızlar dutar. Ali Emmi biz dutduk binecák derler

binerler, Ali Emmisiniŋ sırtına. Binerkene de şilteyi accak yokarı galdırırlar.

“Şitt!” derler Ali Emmisiŋiŋ gıçına. Şimdi Ali Emmisi, gızlar vurdu mu Ali 475

Emmisi dutar topu. Ayağınıŋ birini galdırır birini galdıramaz Ali Emmisiŋi

götüremez gızlar ki. Binmiş olur o da toparlar gızlarıŋ eteğini, şitt! der. “N’ediyon

Ali Emmi”, “Eee! Siz bana öyle ediyoŋuz, ben de ediyom.” der. Şimdi deliniŋ

yaşıtı olmaz derler ya, bir gün dediler ki; “Ali Emmi, sen bahçe sulamasını biliŋ

[GSH]

Page 140: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

128

mi?”, “Ben Çamlıbel’de Köroğlu’nuŋ bahçıvanıydım. Ben eyi bahçe sularım.”, 480

“Ne var Ali Emmi, bizim işimiz var, sen şu bahçeyi sula dediler”, “Oldu.” Ali

Emmisi geldi bahçeye, eline beli aldı. Zora möteçliği yok Köroğlu’nuŋ gülüŋ

köküne goyuyo, yallah bele basıyo, portuyo, dönderip dönderip eletiyo, havuz var,

havuzuŋ içine goyuyo kökünü. Eee gızlar birezden vardı ki bahçanıŋ yarı yeri

tertemiz olmuş, “N’eddin Ali Emmi böyle?”, “Eee! Sen gülleri sulaŋ demediŋ mi, 485

sulanıyo bak.” Alıyániŋ kökü içinde. Gülüşdüler.

Şimdi gızıŋ án göççüğünüŋ adı Gülyesemen, o da heç hazlanmıyo Köroğlu’ndan.

Pis diyo, kokar diyo. “Gelele Ali Emmi sen, gel gel. Ali Emmi sen davar

kesmesini biliŋ.”, “Aau! Ben Köroğlu’nuŋ gasap başıydım zatı, Çamlıbel’de.”, 490

“Öyleyse şu davarı kes. Bir davar aldık, kesip yiyecek oldu.”, “Oldu, ayaklarından

dutuŋ” Köroğlu başladı şimdi geçiniŋ guyruğundan gıgıçlamaya. Guyruğundan

gığıçladıkça geçi bee diye bağırıyo. “Ali Emmi! N’ediyoŋ?”, “Aŋ zor yeri bura,

burayı kesdiŋ mi, galan yeri golay.” diyo. Şimdi kellesiŋden kesse bu deli dál

deyiciler. Deli olduğu için geçiniŋ guyruğundan boşlıyo kesmeye. Gızlarda 495

diyecek hagatdan deliymiş.

Şimdi bir gün, beş gün derken gızlar ikisi yaklaşıyo Gülyesemen yaklaşmıyo. Bir

gün Ali Emmileri yatdı ağzı aşşa, bakdı ki tahtanıŋ birinde goca bir budak var.

Yallah yumruğunan vurunca budak öte yanna çarpadak getdi. Ali Emmisi hayasıŋı 500

o budağın arıya gısıkdırdı. Bar bar bağırıyo Deli ya. Gızlar yetişdiler. “Bu ne

bağırıyo, n’oldu”, “Hayamı gısıkdırdım tahtaya.”, “Bacı Yesemen sen yukardan

çek, biz aşşağıdan yukarı yitek. Şunu çıkarak babam duyarsa bize gızar” diyolarsa

da Gülyesemen’e yaklaşmıyo. İnsene aşsa in, yok. Yalvarı yalvarı “Ben, dedi,

yokardan elime bir çabut alayım (Paçavara). Gendiniŋ golundan dutayım, yokarı 505

çekiyim zararı yok.”

Bunu çekerken Gözel Eyvaz geldi. “Bura bir deli gelmiş gördüŋüz mü?”,

“Gördük.” dediler ammá Gözel Ayvaz’a bakdılar ki ayıŋ on dördü gimi parlıyo.

Gülyesemen de gördü hemen geri döndü. Gözel Eyvaz daha iş hallolmamış. 510

“Emmi.” dedi Gülyesemen, “Neyo?”, “O seniŋ oğluŋ mu?”, “Oğlum, bir tek

oğlum var zatı.”, “Beni oğluna almaŋ mı.”, “Onu gendi bilir. Ben ne biliyim

[GSH]

Page 141: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

129

gızım. Onu gendi bilir. Eğer gönlü olursa öteki duyurma, ben ona habar salarım,

seni alır götürür”, “Öyle mi diyoŋ?”.

515 Şimdi o gediyo, öteki birbirine duyurmamış oluyo goya. Gızıŋ öteki geliyo. Beni

oğluŋa alıŋ mı? Ne biliyim yavrum onu gendi bilir. Böyle böyle üçü de geldiler

Deli Ali’ye. Gözel Eyvaz’a habar etdi, Gözel Eyvaz geldi gızları tek tek götürdü.

Gürcisdan Şahınıŋ heç habarı yok. Gızlar ordan gedince Köroğlu çıkdı. Geder

ammá çadır yazıda gurulu bekliyolar eğer ufacık bir gargaşa olsa harp başlıyacak 520

yani. Mahmud-u Bezirgan da orda ağlarıŋ beğleriŋ yanında oturuyo, oyalıyo

onları, kervanda, ne varsa indir, sat alak, diyolar hele bekleŋ hele bekleŋ. Gızlarıŋ

üçü üç yerden gedince Köroğlu çıkdı. Gürcisdan Şahınıŋ yanıŋa geldi. “Eee!

Ulan! N’oldu, sen mi geldiŋ gızlar mı gönderdi?”, “N’olduğunu sana derim

şimdi.” dedi. Aldı Köroğlu Gürcisdan Şahınıŋ garşısıŋda bakalım ne söyledi, 525

değerli arkadaşlar burda ne diŋledi:

[ Nr.6 ]

(Ay!) Düzgün olur Arap atıŋ sarısı 530 İyi olmaz her yaranıŋ ağrısı Üç dene gelinlik (oğlum) durna yavrısı (Ay!) Gürcisdan elinden uçdu duyduŋ mu (Üç dene gelinlik, yavrım durna yavrısı) (Ay!) Gürcisdan elinden uçdu duyduŋ mu) 535

Diliŋe sağlık Deli Ali diliŋe diyo, Gürcisdan Şahı. Bahçanda yetişir (oğlum) ayva turuncu Hazineŋde dolu (oğlum) elmasnan inci 540 Saŋa derim saŋa Gürcisdan genci (Gürcisdan genci) (Ay!) Telliğin başından düştü duyduŋ mu (düştü duyduŋ mu) (Saŋa derim saŋa oğlum Gürcisdan genci, Gürcisdan genci) (Ay! Sarayıŋ başıŋa göçtü duyduŋ mu) 545 (Ay!) Köroğlu’m burada (oğlum) Del’ali oluk (Delali oluk) Olanca aklını (yavrım) talana salık Saŋa derim saŋa (oğlum) depesi delik (depesi delik) (Ay!) Telligiŋ başıŋdan düşdü duyduŋ mu (düşdü duyduŋ mu) (Saŋa derim saŋa, depesi delik, depesi delik) 550 (Ay! Telligiŋ başından düşdü duyduŋ mu, düşdü duyduŋ mu)

(Bunu söyledi yani gızlar diyo, seniŋ depeŋ delik heç anlamıyoŋ diyo yani. )

Köroğlu “Baŋa müsaade ben birazdan…”, “Ulan! Deli Ali gedme, seni daşlarlar.”

“Geziyim, hapis gimi oldum.” Beriden vardı ki Mahmud-u Bezirgan’a içirmişler 555

zil zurna olmuş Mahmud-u Bezirgan. Bizi oyalıyo bu, herhal bir şeyi yok. Ordağa

[GSH]

Page 142: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

130

ağlar, báğler, mal alıcı olanlar bizi oyalıyo, şunu zarhoş edek de öldürek,

demişler. Köroğlu beriden vardı ki Mahmud-u Bezirgan bakdı ammá gımıldar halı

yok. Anladı durumu. “Ney o lan deli dediler.”, “Size bir türkü söyliyem ağalar.”

dedi. Deli ya, söyle demeye haceti yok deliye. Söyle bakalım Deli Ali dediler. 560

Şimdi Mahmud-u Bezirganı ayıkdırmıya çalışıyo. Aldı bakalım Köroğlu Mahmud-

u Bezirgan’a garşı ne söyledi bunu değerli arkadaşlar ne diŋledi:

[ Nr.7 ]

565 Bizim eliŋ ağaları Ağaları hem báğleri İçip de zerhoş olmuşlar (oğlum) Kadah dönderi dönderi (İçip de zerhoş olmuşlar yavrım) 570 (Kadah dönderi dönderi) Gara guş döner havada Yavrısıŋ besler yuvada Gara çadır düz ovada (oğlum) 575 İpiŋ gerdire, gerdire (Gara çadır düz ovada, oğlum) (İpiŋ gerdire, gerdire)

Mahmud-u Bezirgan’a hatırladıyo ammá zerhoş adam ne anlar. 580

Has bahçada gül beslerler (Oğlum) bülbül gondura gondura Arap atlara binerler (yavrım) Dizgin sündüre, sündüre 585 (Arap atlara binerler, yavrım) (Dizgin sündüre, sündüre) Goç Köroğlu’m der varıldı Garşıda duşman görüldü 590 Ben yoruldum Gır At yoruldu (oğlum) Güzel bindire, bindire (Gır At yoruldu ben yoruldum, yavrım) (Güzel bindire, bindire) 595

(Mahmud-u Bezirgan’a diyo ki gızlar getdi kak. Ammá zeroş adam yerinden

kakar halı yok.) Köroğlu beriden vardı zora möteçliği yok Mahmud-u Bezirgan’ıŋ

goltuğundan dutdu. Burdan aldı, şora addı, ordan aldı. “Vallaha belasıŋı buldu

Mahmud-u Bezirgan bu deli onu iflah etmez.” diyolar. “Biz öldüreceğimize bu

öldürdü. Ammá iyi oldu.” 600

Ordan ora, ordan ora atıŋca, irellek de varınca Mahmud-u Bezirgan’ı goltuğuna

aldı. Köroğlu el etdi çadıra. “Duruŋ báğim.”, Bak ne diyo?, “Karşıda düşman

[GSH]

Page 143: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

131

göründü. Düşman şimdi ayıkırsa, bilirse gızlarıŋ getdiğini harp etmezler mi?”

Hemen çadırı yıkdılar. Köroğlu sırtını değişdi. Bindiler atlara, sür. “Sıŋırı geçek 605

oğlum, Gürcisdan sıŋırını geçek.” Günlerde geç,vakıtda tez. At ayağı kölük olur,

Âşık dili yörük olur. Na kadar uzak olsa menzili tez dolandırırlar.

O gızları, o iki gızı aldığı yere geldi. “Lan Köroğlu! Gızları sen götürmüşsüŋ”

dedi gızıŋ gardaşları. “He! Ben götürdüm. Birini daha alıcım, almıyınca 610

gedmem.”, “Lan böyle olur da heç bizim habarımız olmadan sen gızları sandā goŋ

götürüŋ” diye. İki taraflı da asker derlendi. Harp başladı, harp başladı ammá

Köroğlu’nuŋ iki gayını var. Biriniŋ adı Hoylu, biriniŋ adı Abbas. Köroğlu, gızlara

diyo ki şunu falana verecem, şunu falana verecem Deli Hoylu’yu heç saymadı.

Deli Hoylu’ya da geliken Mavılı’yı allım dedi ya. Deli Hoylu’nuŋ da ondan habarı 615

yok. Deli Hoylu küsdü. 250 ādar atlısı varıdı. Aldı Deli Hoylu çekildi

Köroğlu’ndan ayrıldı. Şöyle bir yere çadırını gurdurdu, seyrediyo harbi.

Köroğlu’nuŋ askeri çok azaldı. Deli Hoylu ayrılınca Deli Hoylu’da çok harpçi bir

insandı. Bakıverdi ki Deli Hoylu askerini ayırmış. Ayrıca çadırda duruyo. Gözel 620

Eyvaz da yaralandı. Atlılarıŋ içinde Köroğlu’nuŋ Gözel Eyvaz’ı yaralandı. Lan

Köroğlu, Gözel Eyvaz’ın yaralandığını görünce beriden vardı Hoylu’ya selam

verdi. Hoylu dürüst selamı bile almadı. Bildi küsdǖnü. Aldı bakalım Köroğlu Deli

Hoylu’nuŋ gayanıŋın yanıŋda ne söyledi, arkadaşlar burda ne diŋledi:

625 [ Nr.8 ]

Hoylu’m kaksana yeriŋden Gılıcı çeksen(e) beliŋden Al beni düşman elinden (elinden) 630 Hoylu’m el aman, el aman (Al beni düşman elinden, elinden) (Hoylu’m el aman, el aman)

[Deli Hoylu:] 635 Hoylu’yum kakmam yerimden Gılıç çekemem belimden Alamam düşman elinden, (elinden) Gavga bilmezem,bilmezem 640 (Alamam düşman elinden, n’eyleyim) (Gavga bilmezem,bilmezem)

645

[GSH]

Page 144: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

132

[Köroğlu:] Gökde yıldız sıralandı Yere düşüp perelendi 650 Gözel Eyvaz yaralandı (Hoylu’m n’eyleyim) Hoylu’m el aman, el aman (Gözel Eyvaz yaralandı, n’eyleyim) (Hoylu’m el aman, el aman) 655

[Deli Hoylu:] Gökde yıldız sıralansıŋ Yere düşüp perelensiŋ Gız alanlar yaralansıŋ (n’eyleyim) 660 Gavga bilmezem, bilmezem (Gız alanlar yaralansıŋ n’eyleyim) (Gavga bilmezem, bilmezem)

[Köroğlu:] 665 Hoylu’m gadaŋı alırım Gayınım gurban olurum Şirin döneyi veririm (veririm) Hoylu’m el aman, el aman 670 (Şirin dönemi veririm) (Hoylu’m el aman, el aman)

[Deli Hoylu:] 675 Hoylu’m elden alır pacı Bu sözleriŋ gayat acı Şirin Döne baŋa bacı (n’eyleyim) Gavga bilirem, bilirem (Şirin Döne bana bacı n’eyleyim) 680 (Gavga bilirem, bilirem)

Köroğlu bunu söyleyince şirin dönemi veririm diyince, “Ulan!”, dedi, Deli Hoylu

“Nādar sıkılmış ki. Bana bacımı teklif etdi. Biniŋ arkadaşlar.” (Şirin Döne Deli 685

Hoylu’nuŋ bacısı.) Bindiler bunlar atlara. Bunlar da, Hoylu’nuŋ askerleri de girdi,

garışdı harbe. Beri yandan giriyo öte yandan çıkıyolar, öte yandan girip, beri

yandan çıkıyo. Düşmanı perişan eylediler. Düşmanıŋ ölen öldü, gaçan gaçdı,

galanı teslim oldu. Bir bölük altıynan Köroğlu vardı. Mavılı’nıŋ sarayından

Mavılı’yı çıkartdırdı getirdi bindirdi üsdüne, Deli Hoylu’nuŋ terkisiŋe goydu. 690

Hoylu’nuŋ bunu alacağından habarı yok. Köroğlu da diyo ki geri dönüşde bunu

allım, saten de vaat etdiydi, seni Deli Hoylu’ya verrim diye. Terkisine bindirdi.

Bunlar sürdüler günlerde geç, vakıtda tez Çamlıbel’e geldiler. Ordakılar yarı

yolda garşıladılar. Sağ selamet Köroğlu geliyo diye. Bunları garşıladılar. İki gün,

[GSH]

Page 145: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

133

üç gün yorgunluk gedince işde Köroğlu düğünü başlatdı. Duğünü başladınca 695

çalınıyo duğün, Gızlar, üç dene ordan üç de beriden, altı gız gelin olacak. Öteden

beri bir garı geldi, (Geldi ammá işde bu garı şimdi ki garılar gibi dál. Bazı yerde

cazgarısı derler.) Böyle bir garı uzun boylu, gısarak. Garı geldi gızlarıŋ yanına,

gızlara şöyle bir bakdı. “Uyy guzum! Uyy guzum!” Garı döşüne anca vuruyo.

“N’olduŋ ana, nereŋ ağrıdı.”, “Ahh! Gızım, keşge biyerim ağrıyaydı. Şu gızlarıŋ 700

gözelliğine bak. (Şimdi arkadaşlar işde durna teliniŋ başlangıcı bura. Buraya

kadar Gürcisdan Seferi. Burdan ilerisi şimdi turna teliniŋ başlangıcı.Yani

ayırdoldsuŋ diye söylüyom.)

[GSH]

Page 146: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

134

TURNA TELİ HİKAYESİ*

[TTH]

Garı, gızlarıŋ yanına varınca döşüne küt küt vurmıya durdu. “Ney o ana, nereŋ, bir 5

yeriŋ mi ağrıyo?” dediler. Gızlarıŋ sösçüsü de Mavılı. “Ahh yavrım! Keşge bir

yerim ağrıyaydı da hasda olıyadım. Bura gelmez olaydım” , “N’oldı ana.” Şimdi

garı gızlarıŋ yanına gelip küt küt vurunca, “Anacığım n’olduŋ” dedi ya, “Ahh

bişey olsaydım keşge, şu gözelliğiŋize karşı maşallah süpanallah ayın on dördü

gimisiŋiz. Bir de durna teli olaydı zilifleriŋiziŋ arasına katılaydı, bir bu gadar daha 10

gözelleşirsiŋiz (Evel zilif kesilirdi). Bunu duyunca “Sağol ana” dediler. Mavılı,

Köroğlu’na bir haber gönderdi, “Durna teli olmayınca gelin olmam.” dedi. (Bavv)

“Tamam” dedi Köroğlu. Garı getdi tabii evine. Bir gün, iki gün geçince (Eee!

Düğün çalınıyo; düğün yapılacak. (Gırk gün çalınırdı o zaman ağalar, báğler gırk

gün çaldırırdı.) Gızlar da tel istiyo, telsiz gelin olmak, diyo. Köroğlu adamlarını 15

başına topladı, “Geliŋ hele oğlum geliŋ.”, “Ney o baba?” dediler. “Ne olduğunu

oğlum, dilden anlatmıyayım da size telden anladıyım.” Bakalım Köroğlu ne dedi

değerli arkadaşlar ne dedi:

[ Nr.1 ] 20

Eyvazı göndersem tele Gözlerim ki Eyvaz gele Üç beş atlıyınan bile (oğlum) Kim geder durna teline 25 (Eyvazı göndersek tele, oğlum) (Kim geder durna teline)

Aslanlarım aslan soylu (aslanlarım aslan soylu) Hepisi de usul boylu 30 Saŋa diyom Deli Hoylu Kim geder durna teline (Saŋa diyom Deli Hoylu) (Kim geder durna teline) 35 Safa sürülmez her zaman Cafa çekmeli bir zaman Saŋa diyom Köse Kenan Kim geder durna teline (Saŋa diyom Köse Kenan, oğlum) 40 (Kim geder durna teline) Bir zaman çekelim cafa

* Metin, 09 Ağustos 2003 tarihinde Düziçi [Osmaniye] ilçesinin Karkın mahallesinde oturan 1938 doğumlu Âşık Mustafa Köse’den, tarafımızdan ses kayıt aracı ile ve icrâ geleneğinin doğal ortamında derlenmiştir. Kaynak kişi, bu hikâyeyi, babası Âşık Mehmet Köse’den öğrenmiştir.

[TTH]

Page 147: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

135

Her zaman sürmüşüm safa Saŋa diyom Báğ Mustafa Kim geder durna teline 45 (Saŋa diyom Báğ Mustafa) (Kim geder durna teline) Aslaŋlarım harpden yılmaz Yılsa bile geri dönmez 50 Saŋa diyom Sam’yasığmaz (oğlum) Kim geder durna teline (Saŋa diyom Sam’yasığmaz, oğlum) (Kim geder durna teline) 55 Garıdan alın şavırı Vurun öldürün gávurı Bizden tel ister Mavılı (oğlum) Kim geder durna teline (Bizden tel ister Mavılı, yavrım) 60 (Kim geder durna teline) Goç Köroğlu’m der n’olamam Sözümden geri dönemem Telsiz gelin bindiremem (yavrım) 65 Kim geder durna teline (Han Eyvaz’ı da gönderemem, yavrım) (Kim geder durna teline)

Köroğlu bunu söyleyince Samıyasığmazınaŋ Gemalmaz. (Lakapları böyleydi.) 70

Bunlar dediler ki “Baba biz gederik.” dediler. Bunlar hazırlandılar. Bağdat yoluna

düşdüler, durna teli için. Günlerde bir gün Bağdat’a vardılar. Bir gahfiye oturdular

ammá adamlar oranıŋ adamına heç benzemiyo. Babayītlıkları yerinde, bıyī

gıvratmışlar gulānıŋ arkasına doğru. Lan! Şöyle birisi bakdıydı Köroğlu’nuŋ

askeri oldūnu tanıdı. “Bağdat yandı! Bağdat yandı!” çıkdı sokā yokarı, bar bar 75

bağırıyo. “Bağdat yandı!” Ulan! Herkes dışarı çıkdı dáğniyolar, heç yanan yok.

Bazı pacalardan duman tütüyo.

Oranıŋ hökümdarı çağırtdı. “Ulan oğlum! Neresi yanıyo Bağdat’ıŋ. Ben her tarafı

dáğnádiyom bir yerde yanan yer yok.”, “Ahh! Hökümdarım, Köroğlu’nuŋ askeri 80

gelmiş, falan gayfeda oturuyo, gayfe içiyolar. Onlar gayfesini içip de ordan

kaktıktan sonra bu Bağdat’ı yakarlar, yıkarlar ondan sonra gederler.” Hemen

adam gönderdi, bu iki askeri yakalatdı. (Adamcağızlarıŋ yakıp yıktığı nerde!)

Adamı zındana atdılar. Bir gün, beş gün derkenne adamlar yok. Köroğlu, bir gün

gece urüyasında gördü bunları.( Durumlarını urüyasında oldū gimi gördü.) Kaktı; 85

sazını aldı; yatān kenarına oturdu gece vakdı. Bakalım ne söyledi değerli

arkadaşlar burda ne diŋledi:

[TTH]

Page 148: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

136

[ Nr.2 ]

90 (Ay!) Akşam ki gördüğüm şu gara düşler (şo gara düşler) Akibet başıma (yavrım) gelir bu işler Sizi kim alırsa (oğlum) gelsiŋ demişler (gelsiŋ demişler) (Ay!) Tele geden báğlerimiz nic’oldu (yavrum nic’oldu) (Sizi alacaklar, oğlum gelsin demişler, yavrum demişler) 95 (Ay! Tele geden aslanlarım gelmedi, báğler gelmedi.) (Ay!) Tele geden báğlerimi dutmuşlar (hele dutmuşlar) Arkasından donlarını soymuşlar. Gün görmedik zındanlara goymuşlar, (oğlum goymuşlar) 100 (Ay!) Tele geden aslanlarım nic’oldu (yavrım nic’oldu) (Gün görmedik zındanlara goymuşlar, yavrum goymuşlar) ( Ay! Tele geden báğlerimiz nic’oldu,yavrım nic’oldu) (Ay) Kakıŋ aslanlarım, durmayıŋ kalkıŋ (amanıŋ kalkıŋ) 105 Gılıncı kalkanı (yavrım) gollara dakıŋ Mısır’ı Bağdad’ı (oğlum) ataşa yakıŋ (ataşa yakıŋ) (Ay!) Tele geden aslanlarım nic’oldu (báğler nic’oldu) (Mısır’ı Bağdad’ı oğlum, ataşa yakıŋ, ataşa yakıŋ) (Ay! Tele geden báğlerimiz gelmedi, yavrum gelmedi.) 110 (Ay!) Atışıŋ Eyvaz’ıŋ, silah dolabı (oğlum dolabı)

Depeleyek oğlum Şam’ı, Haleb’i Gurtarak zındandan (oğlum) galan báğleri (galan báğleri) (Ay!) Tele geden aslanlarım nic’oldu (báğler nic’oldu) 115 (Gurtarak zındandan, yavrım galan báğleri, galan báğleri) (Ay! Tele geden aslanlarım nic’oldu, báğler nic’oldu) (Ay!) Durmaŋ aslanlarım yola çıkılsıŋ (yola çıkılsıŋ) Gılıçlar galkanlar, gola dakılsıŋ 120 Bağdad’ıŋ üstüne (oğlum) ataş yakılsıŋ (ataş yakılsıŋ) (Ay!) Tele geden báğlerimiz nic’oldu (yavrım nic’oldu) (Bağdad’ıŋ üstüne, oğlum ataş yakılsıŋ, ataş yakılsıŋ) (Ay! Tele geden aslanlarım gelmedi, yavrım gelmedi) 125 (Ay!) Diyo Goç Köroğlu’m çıkalım yola (çıkalım yola) Üç beş atlıyınan yanında bile Gurtarak zindandan (oğlum) yiğıtler ile (yiğıtler ile) (Ay!) Tele geden aslanlarım nic’oldu (yavrum nic’oldu)

130 (Yani gurtarak zindandan yiğitler ile, diye askerine, yanındā adamlara goltuk

veriyo.) Köroğlu’nuŋ bu sözünü duyanlar geceniŋ otuna, geldiler şöyle, diŋlediler.

“Ulan baba! Hayır inşallah, yav! Geceniŋ otunda n’oldu saŋa.”, “İşde oğlum

anlattım ya! Tele geden báğleri dutmuşlar. Düşümde gördüm. Ne yapak yapak

gedek bu báğleri gurtarak.” 135

Bunlar hazırlandılar, atları ikiye, askerleri ikiye pöldüler, yarısı Çamlıbel’de galdı;

yarısı Bağdad seferine çıkdı. Günlerde geç vakıtda tez Bağdat’a yaklaşınca,

[TTH]

Page 149: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

137

bakdılar ki bir adamcağız gediyo, yaşlıca bir adam gediyo. Köroğlu ulaşdı şöyle

ardından. “Bakele! Báğ baba.”, “Ne var?” dedi. “Yahu bu Bağdat’ıŋ zındanını 140

biliyoŋ mu sen?”, “He! Biliyom. Ben de yatdım bir zaman atdılardı beni.”,

“Neresinde?” İşde şurdan şöyle şurdan şöyle tarif eyledi adam. Tarif edince Goç

Demirçi’ye bir işaret etdi. Goç Demirçi ihtiyar adamıŋ boynundan dutuyverdi,

yoluŋ kenarında goca bir yassı daş varıdı. Yallah! Adamcāzı daşıŋ suratına

vurunca suvak çamırīmı yapıştıragodu. (Neden öldürüyo adamı?: Geddī yerden 145

atlılar geliyo, zindanı sordular, der; adamlar da tedbir alır diye, adam izi

gaybediyo.) Ede! Vardılar, ikiye pölüp askerleri gizlice bir ovıya indirdi Köroğlu.

Birgaç arkadaşınan girdiler (Efendim!), tamamen zindanıŋ yerini öğrendiler.

Halepliler de durumu öğrendi. Harp başladı. Köroğlu’nuŋ gayesi zındana varmak,

onlarıŋ gayesi vermemek. 150

Harp ederkenne sokağıŋ birinde Deli Hoylu, Köroğlu’nuŋ böyük gayını (Zatı, iki

gaynı var: biri Hoylu biri Abbas.) Bir okunan vurunca döşünüŋ takdasından girdi;

atdan düşüp mefaat etdi. Köroğlu şurdan girip, şordan girip derkenne o sokağa

uğradı nasılısa. (Tabii sokak çatışması bu. Yazıda olsa heç dayanmazlar 155

Köroğlu’nuŋ askerine; fakat sokak çatışmasında hangı köşeden hangı ok

atılacağını bilemeŋ.) Bakıyıverdi ki Deli Hoylu serilmiş yolun içinde yatıyo

çoktān ölmüş. Hemen atından indi, gavraladı dáğnedi. Can, ceset galmamış.

Hemen Hoylu’nuŋ başında bakalım ne dedi ağlayarak, değerli arkadaşlar burda

ne diŋledi: 160

[ Nr.3 ] Atlıyı atlıya gatıŋ (atlıyı atlıya gatıŋ) Düşmanıŋ ardından yetiŋ 165 Hoylu’muŋ tabudun çatıŋ Hanı siziŋ gardaşıŋız (Hoylu’muŋ tabudun çatıŋ) (Hanı siziŋ gardaşıŋız) 170 Atlıyı atlıdan seçiŋ (atlıyı atlıdan seçiŋ) Düşmandan arayı açıŋ Hoylu’muŋ kefiniŋ biçiŋ Hani sizin gardaşıŋız (Hoylu’muŋ kefiniŋ biçiŋ ) 175 (Hani sizin gardaşıŋız) Hoylu’m ölmüş ne diyeyim (Hoylu’m ölmüş ne diyeyim) Gülüŋ suyuynan yuyalım Bacısına ne diyeyim 180

[TTH]

Page 150: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

138

Hanı sizin yoldaşınız (Bacısına ne diyeyim) (Hanı sizin yoldaşınız) Goç Köroğlu’m diyo geziŋ (Goç Köroğlu’m diyo geziŋ) 185 Al üstüne gara yazıŋ Hoylu’muŋ mezarıŋ gazıŋ Hanı siziŋ yoldaşıŋız (gardaşıŋız) (Hoylu’muŋ mezarıŋ gazıŋ) (Hanı siziŋ, gardaşıŋız) 190

Köroğlu bunu söylerken Goç Demirci de öbür sokakdan gederimiş, diŋledi ki,

Köroğlu’nuŋ sesi geliyo. Ulan! Şurdan geliyo diye geldi ki, Köroğlu Hoylu’nuŋ

başında söylüyo bunu. Hemen Goç Demirci, Hoylu’yu sırtıŋa aldı: “Hele baba!

Eğlenmiyák, ağlamıyınan, söylemiyinen, bu iş hallolmaz.” dedi. Hoylu’yu sırtına 195

aldı Goç Demirçi askerleriŋ yanına getirdi. Harbi durdurdular.

Geri yanna geri döndüler ammá (Askerleri de çıkardılar; zındandāları.) hörsembe

oldular. Her zaman gelirkenne, Köroğlu, Deli Hoylu, Gözel Ayvaz yan yana

gelirlerdi. Onlarıŋ arkasından Goç Demirci, Abbas, Gocabıyık Mustafa sıraynan 200

gelirler. (Gocabıyık Mustafa da Yemen’den geldi. Goca báğiŋ oğlu onun için

Gocabıyık Mustafa derler.) Bu sefer geliyolar, Çamlıbeliŋ yakınında da bir yer var

büyük bir daş, o daşıŋ başına çıkar her zaman Şirin Döne, askerleri geliken

seyreder. Köroğlu da gelir o daşıŋ dibine sürer atını. Şirin Döneyi terkisine alır,

Çamlıbel’iŋ sarayına öyle varır. Dáğnedi ki askerler bozuk düzen geliyo. Köroğlu 205

görükmüyo. Köroğlu án arkada galmış, beli bükülmüş, Köroğlu yedi sefer böyle

bıyığını gıvradırdı oklā gımı; gulağınıŋ arkasına imlek eder tüyerdi. Bıyī

gıvırmamış, aşşa dökülmüş, ayı da Köroğlu’ndan gözel olmuş. Köroğlu’nuŋ dadı

yok. Şöyle daşıŋ önünden geçiyo; her zaman şirin Döne’yi terkisine alan Köroğlu

o daşa bakmıyo bile düşünceden, üzüntüsünden. 210

Şirin Döne belığınıŋ birini önüne düşürüyüverdi amma Mavılı da yanda. Mavılı

tabii evelinden durumu bilmedīnden pek o kadar şeāpmıyo şimdilik. Şirin Döne,

Köroğlu’nuŋ gendine bakmadīnı görünce üzüldü, herkeş var, Deli Hoylu yok.

Acaba gardaşa n’oldu dedi. Aldı şimdi beliğini saz eyledi aldı Şirin Döne: 215

[ Nr.4 ]

[TTH]

Page 151: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

139

Aslanlarım aslan soylu (aslanlarım aslan soylu) Hepsi de usul boylu 220 Gurbaŋ olam Goç Köroğlu Hoylu’m nic’oldu gelmediŋ (Gadaŋ alam Goç Köroğlu) (Gardaşa n’oldu gelmediŋ) 225

Köroğlu bakıverdi ki Şirin Döne’ynen Mavılı arkada oturuyo; hiç fargında bile

olmadı. Hemen atın başını çekti.

[ Köroğlu: ] 230

Aslanlarım aslan soylu (aslanlarım aslan soylu) Hepside selvi boylu Ben ne’deyim Şirin Döne’m Küsdü galdı Deli Hoylu (Ben ne’deyim Şirin Döne’m) 235 (Küsdü galdı Deli Hoylu)

( Öldü diyemiyo yani ) [Şirin Döne:] 240

Aslanlar gelir sıralı (aslanlar gelir sıralı) Yandı yüregim pereli Yoŋsa ağır mı yaralı Gardaşa n’oldu gelmedi 245 (Yoŋsa ağır mı yaralı) (Gardaşa n’oldu gelmedi)

[Köroğlu:] 250

N’olsam Şirin Döne n’olsam (n’olsam Şirin Döne n’olsam) Keşge orda ben de galsam Yarasına melam sürsem Hoylu da güsdü gelmedi (Yarasına melam sürsem) 255 (Hoylu da güsdü gelmedi)

Bunu söyleyince Mavılı geri yanna carpadak aklı geddi bayıldı. Hemen o zamana

kadar Mavılı kara yılan gımı belī önüne düşürdü aldı Köroğlu’na karşı bakalım

ne söyledi. 260

Su vermedim altun tasda (su vermedim altun tasda)

Hasiret mi galdın dosda Yoŋsa Hoylu’m çok mu hasda Hoylu’ma n’oldu gelmedi (Yoŋsa Hoylu’m berk mi hasda) 265 (Yarime n’oldu gelmedi)

Aldı Köroğlu: 270

[TTH]

Page 152: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

140

İstediŋiz durna teli (istediŋiz durna teli) Gösterdiŋiz müşgül yolu Ben n’edeyim gız Mavılı Küsdü galdı Deli Hoylu (Ya n’edeyim gız Mavılı) 275 (Küsdü galdı Deli Hoylu)

[Mavılı:] Geddigiŋiz Halep, Mısır (geddigiŋ Halep, Mısır) 280 Af eyleŋ işledik gusur Yoŋsa verdiŋiz mi esir Hoylu’ma n’oldu gelmedi (Yoŋsa verdiŋiz mi esir) (Hoylu’ma n’oldu gelmedi) 285

[Köroğlu:] Gız Mavılı gam yemezdim (gız Mavılı gam yemezdim) Duşmana fırsat vermezdim 290 Zindanda adam goymazdım Küsdü galdı Deli Hoylu (Zindanda adam goymazdım ) (Küsdü galdı Deli Hoylu) 295

[Mavılı:]

Abbas’a söyleyiŋ gelsiŋ (Abbas’a söyleyiŋ gelsiŋ) Canım ona gurban olsuŋ Gardaşından habar versiŋ 300 Yarime n’oldu gelmedi (Gardaşından haber versiŋ) (Yarime n’oldu gelmedi)

Abbas da irellekte ağlıyo, böyle siline siline ağlıyo, āccak berillek geldi. Köroğlu 305

beri gelince “Abbas der herhal, ondan evel ben diyeyim” dedi.

Goç Köroğlu’m diyo n’olsam (Goç Köroğlu’m diyo n’olsam) Yarasına melham sürsem Hoylu’munaŋ ben de ölsem 310 Hoylu’m da öldü gelmedi (Hoylu’munaŋ ben de ölsem) (Hoylu’m da öldü gelmedi)

Köroğlu bunu söyledi ammá Mavılı da bayıldı. Köroğlu üzgün, asker üzgün. 315

Düğünü durdurdular. Kırk gün yas dutdular. Yas matemi bitince gene düğünü

çaldırdılar; ammá eski neşe galmadı. Arkadaşlar! Bunlar burda gonup göçüp yiyip

içe zevk-i safaynan yaşadılar. Ondan soŋra pek safa da sürmediler; ammá gene de

yaşadılar. (Biz de onlar gimi cafa çekmeden zevk-i safaynan yaşamamızı Cenab-ı

Allah’dan niyaz ederim.) 320

[TTH]

Page 153: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

141

KÖROĞLU’NUN HORASAN SEFERİ∗ [HSH]

Şimdi Köroğlu Çamlıbel’i mekan dutup otururkan, (Herkeş nerde olursa olsun 5

gafa dengiyle otururlar.) Köroğlu, Şirin Döne, Gözel Eyvaz şöyle oturuyolar.

Gözel Eyvaz’ı yanıŋdan ayırmazdı zaten. Öteden iki adam geldi. Doğru,

Köroğlu’na doğruldu. Gözel Eyvaz dedi ki “Baba doğru bize geliyolar n’olur

n’olmaz. Şunları karşılıyám mı?”, “Yok oğlum, baksaŋa onlarda bir şey yok ki.

Hele onlar bahşişçi, bahşiş almaya geliyolar.” Şöyle Köroğlu’nuŋ yanıŋa 10

yaklaşdılar. Bir temenni edip selam verdiler. “Aleykümselam!”, “Buyruŋ ağalar.

Gaç lira bahşiş isdiyoŋuz?”, “Köroğlu! Bahşiş atıŋ dişine bakılmaz. Bahşişimizi

gaç lira verirseŋ onu sen bilirsiŋ. Biz sade bahşiş için gelmedik buraya.”, “Yaa!”,

“Biz melmeket melmeket ağaları, báğleri ziyaret ederik. Hepisinden de

bahşişimizi alırık. Gezip dolaşırkan, günüŋ birinde İran’ıŋ Horasan şehrinde 15

Horasan şahınıŋ bir gızını gördük. Şöyle düşündük ki ulan! Bu gız yeryüzünde

hangi báğe, hangi agaya hangi padişaha layık dedik. Sen aklımıza geldiŋ. Anca

bu Köroğlu’na layık dedik. Onu bildirmiye geldik.” Köroğlu bunu da duyunca

elini cebine sokdu. Bir pança dört altın verdi adamlara. (Bir pança dört altın

ikişer tane düşer.) İki adam: “Sağol Köroğlu.” dediler. “Gecikme haa! Olur ki 20

Horasan şahı gızı başkasına verir.”, “Oldu” dedi Köroğlu, adamlarını çağırdı

yanıŋa. “Böyle böyle ağalar! Duyduŋuz, bir gısmımız gedek bakalım, bu

Horasan şahınıŋ gızı nasıl bir gızmış, bir görek.”, “Peki!”

Askerler derlendiler. On iki bölükbaşı, kırk kabadayısı vardı Köroğlu’nuŋ. 25

Askeri ikiye pöldüler. Atlara binip Horasan şehrine yörüdüler. Günlerde geç,

vakıtda tez Horasan şehrine varıp bir hana endiler. Köroğlu gıyafeti değişdirdi

gene, kellesine bir goca sarık sardı. Elinde bir goca tesbah. Şıh gıyafetine girdi.

Ordā askerlere dediler ki “Bir şöyle çıkak, şehri bir dolaşak. Yerini yurdunu

öğrenek girip çıkacağı yeri öğrenek, olur ki bir harbe dadaşdığımız zaman 30

gaçacak yerini, seyirdecek yerini öğrenek ki sefil olmıyak.” Goç Demirci, Deli

∗ Metin, 09 Ağustos 2003 tarihinde Düziçi [Osmaniye] ilçesinin Karkın mahallesinde oturan 1938 doğumlu Âşık Mustafa Köse’den, tarafımızdan ses kayıt aracı ile ve icrâ geleneğinin doğal ortamında derlenmiştir. Kaynak kişi, bu hikâyeyi, babası Âşık Mehmet Köse’den öğrenmiştir.

[HSH]

Page 154: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

142

Hoylu, Gözel Eyvaz, Canıcebinde, Samıyasığmaz yörüdüler, Köroğlu’da

yanıŋda. Şehre dıkılınca Horasan şahınıŋ hanımı da iki hanımlarıynan beraber

sehraya getdiler. (Gezmiye yani.) Geri gelirkenne Köroğlugilnen garşılaşdılar.

“Maşallah!” dedi hanımıŋ biri. “Sor hele Feride Hanım, bunlar nereliymiş? Her 35

ana böyle babayiğit yetişdirmez.” dedi, “Bir sor bakalım”, “Nerden gelir nere

gidersiŋiz ağalar, báğler. Kim derler size?” Goç Demirci dedi ki, “Baba şu sazı

baŋa ver de kim olduğumuzu bunlara bildiriyim” dedi. Aldı bakalım Demirci, o

kadınlara karşı ne söyledi değerli arkadaşlar burda ne diŋlendi:

40 [ Nr. 1]

(Ay!) Kimi al giyinmiş,(yavrım) manga önünde (manga önünde) Gılıncı, galkanı (yavrım) bağlı belinde Biri Gemalmaz da (yavrım) biri Canıcebinde (Canıcebinde) 45 (Ay!) Feride, şo gelen şıhı bildiŋ mi (şıhı bildiŋ mi) (Biri Gemalmaz da yavrım biri Canıcebinde, Canıcebinde ) (Ay! Feridem, şo gelen, şıhı gördüŋ mü, şıhı bildiŋ mi)

(Gemalmaz, Canıcebinde, bunların lakabı, yani asas adı dál) 50

(Ay!) Kimi tesbah çeker, (yavrım) kimisi diŋler Kimisi zikreder (oğlum) kimi iŋiler Biri Gemalmaz da biri Samıyasığmaz dediler (yavrım dediler) (Ay!) Feride şo gelen şıhı bildiŋ mi (şıhı bildiŋ mi) 55 (Biri Gemalmaz da biri Samıyasığmaz dediler, yavrım dediler) (Ay! Feride şo gelen şıhı gördüŋ mü, şıhı bildiŋ mi) (Ay!) Kimi de dünyada (yavrım) çekiyo cafa (çekiyo cafa) Kimi de zevkinen sürüyor safa 60 Biri Deli Hoylu ben Demirçoğlu Musdafa (aman Musdafa) (Ay!) Feride’m şo gelen şıhı bildiŋ mi? (yavrım bildiŋ mi?) (Biri Deli Hoylu, ben Demirçoğlu Musdafa, báğler Mustafa) (Ay! Feride’m şo gelen şıhı bildiŋ mi, şıhı bildiŋ mi?)

65 Demirci bunu söyledi ammá Feride ne bilsiŋ şıhı, heç görmediği adam, cehennem

zebanisi gimi bir adam, Köroğlu. Bunlar yörüdü öte yana, şehri gezip

dolaşırkanna Horasan şahınıŋ yanıŋa çıkdılar. “Buyruŋ ağalar, báğler.” Gayfe,

tütün, keyif bütün yeyip içdikden soŋra “Ee!, Ağalar nerden gelir nere gedersiŋiz?

Misafirlik üç gün ammá siz galıcı misafire beŋzemiyoŋuz, nerden gelir nere 70

gidersiŋiz?”, “Biz gezer dolaşırık. Ağaları, báğleri ziyaret ederik.” dedi Goç

Demirci. “Çemlıbelde yaşarık ammá!”, “Köroğlu’ynan nasıl bir akrabalığıŋız

var?”, “Heç bir akrabalīmız gelmez. Fakat biz de ordanık”, “Ee! Öyleyse bu

gadar yer gezerimişiŋiz, ağaları, báğleri, paşaları gezermişiŋiz, gezdiğiŋiz yerde

şimdiye kadar, bu ana kadar hangı ağayı veyahut hangı báği, veyahut hangı 75

[HSH]

Page 155: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

143

hökümdarı eyi gördüŋüz?”, “Bildiriyim şahım.” dedi Goç Demirci aldı curayı

eline Köroğlu höbür yığını gımı oturuyo şöyle yanında:

[ Nr.2 ]

80 (Ay!) Saŋa söylerim Horasan’ıŋ şahı (Horasan şahı) Goç Köroğlu gimi, (oğlum) ağa görmedim Işkıya zümresi, (yavrım) yiğitler ahı (şahlarıŋ şahı) (Ay!) Böyle kahraman bir ağa görmedim (yavrım görmedim) (Yiğitler yiğidi, oğlum, şahlarıŋ şahı, şahlarıŋ şahı) 85 (Ay! Böyle kahraman bir ağa görmedim, yavrım görmedim) (Ay!) Şahım takip etdiŋ sen de bu işi (hele bu işi) Safi (Balkan) mermer, sarayınıŋ her daşı Horasan’a halı (oğlum) serer verhası (serer verhası) 90 (Ay!) Böyle saltanatlı ağa görmedim (bila görmedim) (Horasan’a halı, oğlum serer verhasıl, serer verhasıl) (Ay! Böyle saltanatlı ağa görmedim, yavrım görmedim) (Ay!) Köroğlu’nuŋ ünü, şahım, dağları aşar (dağlarıŋ aşar) 95 Narasın duyarsan (yavrım) tedbiliŋ şaşar Yöğmüye güz batman gayfesi bişer (gayfesi bişer) (Ay!) Böyle saltanatlı ağa görmedim (bila görmedim) (Yövmüye güz batman gayfesi bişer, gayfesi bişer) (Ay! Böyle saltanatlı ağa görmedim, bila görmedim) 100

Goç Demirci bunları söyler söylemez “Kes!” dedi İran şahı; çünkü gendini

mefetmedi ya, gendi beni mefederler zannediyo. “Kesdim ağam, kesdim.” dedi

ammá Köroğlu’nuŋ yöreği uyuz oğlak yöreği gimi gürp gürp gürp atıyo. “Lan!

dedi Horasan şahı gele gele geldiŋ de Çamlıbel’dē çarçakalı mı metediyon baŋa 105

ulan! Ben Köroğlu’nu duymadım, görmedim ammá duyarım. Onuŋ bunuŋ

kervanını soyarımış, çakallık dál mi ulan bu!” dedi. Ulan bunu da deyince

Köroğlu zatı daha eyi gabardı. Gözleri berber aynası gımı, gulak karaman sazı

gımı, kelle hamam gubbası gımı, döş gem şahı gımı, gollar cartlak gımı enip enip

kalmaya durdu adamıŋ canı sıkıldı yani, “Oğlum Demirci! Şu sazı baŋa ver.” 110

dedi. Aldı bakalım Köroğlu Horasan şahınıŋ maiyetinde ne söyledi değerli

arkadaşlar ne diŋledi:

[ Nr.3 ] 115

(Ay!) Şah efendim dikkat eyle sözüŋe (hele sözüŋe) Bu sözleriŋ kâr eyledi özüme Ağa, paşa heç görünmez gözüme (oğlum gözüme) (Ay!) Aklımıŋ dalgası uçdukdan keri (uçdukdan keri) (Ağa, paşa heç görünmez gözüme, yavrım gözüme) 120 (Ay! Aklımıŋ dalgası uçdukdan keri uçdukdan keri)

[HSH]

Page 156: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

144

(Ay!) Beni alçak gördüŋ, zulumdur işiŋ (zulumdur işiŋ) Deliye uğratdıŋ zavallı başıŋ Aklını başın al, (oğlum) sonuŋu düşüŋ (sonuŋu düşüŋ) 125 (Ay!) Fayd’etmez tahtını yıkdıkdan keri (yıkdıkdan keri) (Aklını başınal, yavrım, sonuŋu düşüŋ, sonuŋu düşüŋ) (Ay! Fayd’etmez tahtını yıkdıkdan keri, yıkdıkdan keri) (Ay!) Geldim şu dünyaya, bir daha gelmem (bir daha gelmem) 130 Suçuŋu, cümrüŋü vallahi sormam Seni yolc’edersem, (oğlum) sen geri gelmeŋ (sen geri gelmeŋ) (Ay!) Bu canıŋ bedenden çıkdıkdan keri (çıkdıkdan keri) (Seni yolc’edersem, oğlum, sen geri dönmeŋ sen geri gelmeŋ) (Ay! Bu canıŋ bedenden çıkdıkdan keri, çıkdıkdan keri) 135 (Ay!) Diyo Goç Köroğlu’m hepisi sarı (amanıŋ sarı) Mahremet sorarsaŋ (şahım) yokdur eseri Sadrazam olsaŋ da (oğlum), keserim başı (valla başı) (Ay!) Gılıncı yerinden çekdikden keri (çekdikden keri) 140 (Sedirazam olsaŋ, oğlum, seni keserim, yavrım keserim) (Ay! Gılıncı yerinden çekdikden keri, çekdikden keri)

Köroğlu bunu söyleyince, Horasan şahı hemen geldi. Köroğlu’nuŋ ayağına

gapandı. “Aman Köroğlu! Ben seni böyle bilmezdim. Anlatırdı gelenler de, 145

geden kervanı soyar, gelen kervanı soyar derlerdi. Köroğlu bir báğ dál de

çarçakal derlerdi. Ben de duyduğuma göre öyle demişdim. Özür dilerim.” dedi.

Emme Köroğlu da elini gılıca atdıydı gayrı. (Çekdikden keri keserim diyo ya,

isdersen sediriazam ol.) Köroğlu (Efendim) geri söze sohbete başladılar. Tabii.

Horasan şahınıŋ yüzleri gızardı. Köroğlu’dur diye gara çaladı ya. Köroğlu dedi ki 150

adamlarına “Siz burada oturuŋ. Ben şöyle azıycak hava alıyım diye geziyim. Gızı

bir göriyim. Ayı mı, gurt mu? Eŋere hesabımıza gelirse döŋürçülük ederik.

Hesabımıza da gelmezse zatı geziyok derik, çeker gederik. Olur ki adamlar bahşiş

almak için de bizi oyalarlar, gandırırlar.”, “Peki!”, “Şahım, ben biraz sıkılıyo

gimi oldum azcak hava alıyım. Siz arkadaşlarnan oturuŋ.”, “Oldu.” dedi “Yanıŋa 155

adam…”, “Yok yok, adam verme, ben uzamam zaten, şöyle az bir dolaşıp geri

gelecem.” Köroğlu çıkdı burdan, Horasan şahınıŋ gızınıŋ oturduğu binayı biliyo.

Gülüstan Bahçesi, aileleriniŋ, gızlarınıŋ yeri. Köroğlu şöyle Gülüsdan Bahçesine

girdi. Gülüsdan Bahçesinin ortasında da havız var. Şırıl şırıl şırıl sular akıyo 160

havızda. Horasan şahınıŋ gızı da yanına iki tane cariye, havızıŋ başına oturmuşlar

ayaklarını da ācak yokarlak çemremişler. Suya batırmışlar hem ayaklarını

serinletiyolar çipil çipil etdiriyolar hemi de ellerindē işleme işliyolar. Köroğlu

beriden varırkene ayağını mahsus berk vurdu yere ki beri dönsüŋ ki de gızlar

[HSH]

Page 157: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

145

görsüŋ. Gılıncından tarafta ammá, ayağını yere gerp gerp vurunca gızlar şöyle 165

dönüverdi ki aboo! Daha heç görmedikleri bir adam. Bu dünya adamına

beŋzemiyo. Hemen toparlandı gızlar, ayaklarını indirdiler. Galkdılar hemen

bunları görür görmez bildi tabii báğen gızı, belli zaten geyiminden belli,

çalımından belli, Köroğlu aldı bakalım orda gıza garşı ne söyledi. Değerli

arkadaşlar burada ne dedi: 170

[ Nr.4 ]

İşde geldim akipaya (işde geldim akipaya) Gaşıŋı beŋzetdim yaya 175 Cemalıŋ beŋziyo aya Ben seni görmiye geldim (Cemalıŋ beŋziyo aya) (Ben seni görmiye geldim) 180 İnsan sevdigin bulursa (insan sevdiğini bulursa) Eğlenip yanıŋda galırsa Babayıŋ göŋlü olursa Bin altın saymıya geldim (Babayıŋ gönlü olursa) 185 (Bin altın saymıya geldim) Adıŋı goymuşlar Döne (adıŋı goymuşlar Döne) Melendiŋ yok telli suna Ağ zülal gimi gerdana 190 Yüzümü sürmiye geldim (Ağ zülal gimi gerdana) (Yüzümü sürmiye geldim) Goç Köroğlu’m der ne derse (Goç Köroğlu’m der ne derse) 195 Çeşberim dadımda darsa Vermez inatlık ederse Şu eli gırmıya geldim (Vermez inatlık ederse) (Şu eli gırmıya geldim) 200

Köroğlu, bunu söyledi ammá gızlar saraya, Köroğlu beri yanna yörüdü. Geldi

Köroğlu geri arkadaşlarınıŋ yanıŋa, Goç Demirci’niŋ yanına yaklaşınca

“Döŋürcülük etdiŋiz mi?”, “Nēle döŋürçülük edek, daha sen gızı görmiye getdiŋ.

Görmeden demiyek demediŋ mi?”, “Ulan oğlum! Hemen döŋürçülük edek.” 205

Döŋürçülük etdiler. “Ayvah!” dedi Horasan şahı. “N’oldu?” dedi Köroğlu.

“Vallahi Köroğlu! Benim gızım İlvan şahına nişanlılı. İlvan şahınıŋ askeri

gayetden çok. Gendi güçlü ben şimdi bu gızı saŋa versem İlvan şahı gelir. Benim

yerime yurduma arpa eker. Altı ay burada gışlar yaymayınca getmez. Köroğlu

diyo ki “Gedip İlvan şahınıŋ kellesini getirirsem gızı bize veriŋ mi?”, “Elbetde!” 210

[HSH]

Page 158: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

146

diyo. (Şimdi Köroğlu’ndan da gorkuyo, İlvan şahından da gorkuyo.) Köroğlu

dedi ki “Ben gederim, inşallah İlvan şahınıŋ kellesini getirrim, seniŋ gözüyüŋ

önüne atarım. Döne’yi de alır gederim.”, “Oldu.” Köroğlu ordan çıkdı ammá

İlvan şahı da demin de dedik iki evli. Gızıŋ analığınıŋ göŋlü Köroğlu’na vermek

gızı, Köroğlu’nuŋ habarı yok ya, şimdi yola çıkınca Köroğlu İlvan şahınıŋ 215

şehrine gediciymiş deyince Horasan şahınıŋ hanımı yola çıkdı şöyle Köroğlu

geçerken Köroğlu’nuŋ atınıŋ cilbirinden dutdu. “Dur bakalım Köroğlu!”,

“N’oldu hanım?”, “N’oldūnu şimdi saŋa söyleyim.” dedi. Aldı İlvan şahınıŋ

hanımı Köroğlu’na karşı:

220 [ Nr.5 ]

Goç Köroğlu’m sözüm dutmaz (Goç Köroğlu’m sözüm dutmaz) Ged dediğim yere getmez Son pişmanlık para etmez 225 Orda seni öldürürler (Son pişmanlık para etmez) (Orda seni öldürürler)

Aldı Köroğlu: 230

Eŋer İlvan’a varırsam (Eŋer İlvan’a varırsam) Eğlenip orda galırsam Vadem yetip ben ölürsem Döne’m saŋa amanatdır 235 (Vadem yetip ben ölürsem) (Döne’m saŋa amanatdır)

[Aldı Nazife:] 240

Sen gederseŋ Döne galır (Sen gederseŋ Döne galır) Soŋra İlvan şahı alır Çamlıbel haraba olur Habarıŋı bildirirler (Çamlıbel haraba olur) 245 (Habarıŋı bildirirler)

Aldı Köroğlu:

Nazife’m sen bu sözü kes (Nazife’m sen bu sözü kes) 250 Boşa harc’eyleme nefes Köroğlu’nu bilir herkes İlle giderim İlvan’a (Köroğlu’nu bilir herkes) (İlle giderim İlvan’a) 255

Köroğlu bunu söyleyince ata bir mahmuz vurdu. At döşüynen serpidiverince

Horasan şahınıŋ hanımı ta şora serpildi. Bırakmıyo atıŋ cilbirini. Köroğlu

atlarıynan, atlısıynan beraber öte yanına yörüdü. Hana vardılar, durumu izah

[HSH]

Page 159: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

147

etdiler, handa bir iki gün galdılar. Köroğlu’nuŋ gözünde heç uyku galmıyo. “Bre 260

baba!” dedi. Goç Demirci “Burda beklemiyenen nedecēk böyle, atlarımız arpa

yiyo, para veriyok. N’olacak bizim durumumuz böyle geri mi gedek? Burada

daha ne zamana kadar bekliyecēk?”, Köroğlu dedi ki “Oğlum Ayvaz! Şu sazımı

baŋa ver de ne yapacağımızı söyliyem” dedi.

265 [ Nr.6 ]

(Ay!) Gedip harap edek, (oğlum) İlvan elini (hele elini) İlvan şahı bilsiŋ (oğlum) gendi halını Aslan gümülerse (yavrım) gırar belini (gırar belini) 270 (Ay!) Dilki aslan garşısında duramaz (yavrım duramaz) (Aslan gümülerse, oğlum, gırar belini, gırar belini) (Ay! Dikli, aslan garşısında duramaz, yavrım duramaz) (Ay!) Kakıp da gedelim, (oğlum) İlvan eline (İlvan eline) 275 Eğlánmiyek, oğlum düşek yoluna Aslanlar gılıncı bağlar beline (bağlar beline) (Ay!) Dilki aslan garşısında duramaz (oğlum duramaz) (Aslanlar gılıncı bağlar beline, bağlar beline) (Ay! Dilki aslan garşısında duramaz) 280

(Gendi báğlerini övüyo; goya ötekini dilki ediyo.)

(Ay!) Benim báğler gerek (oğlum) bu yayı çeken Demir galalarıŋ (yavrım) burcunu yıkan 285 Ölümden gorkup da (yavrım) bekciden ürken (bekciden ürken) (Ay!) Hoplayıp hendeği güller deremez (yavrım deremez) (Yabancıdan gorkup, oğlum, bekciden ürken, bekciden ürken) (Ay! Hoplayıp hendeği güller deremez, güller deremez) 290 (Ay!) Galkıŋ aslanlarım galmayak burda (galmayak burda) Eğlánirsek oğlum uğrarık derde Köroğlu’nuŋ ünü (yarım) gamlasıŋ yerde (gamlasıŋ yerde) (Ay!) Dilki aslan garşısında duramaz (yavrım duramaz) (Köroğlu’nuŋ ünü, yavrım hanı ya nerde, hanı ya nerde) 295 (Ay! Dilki aslan garşısında duramaz, yavrım duramaz)

Köroğlu bunu söyledi, hazırlandılar, yola çıkdılar. Doğru, İlvan şehrine vardılar.

Vakıtda tez, günlerde geç İlvan şehrine vardılar. (İlvan şehri de o zaman adıyla

şimdiki İran’dan İtalyan şehri, İnneli Venedik’e bağlı olan Kıbrıs’a, Kıbrıs da o 300

zaman Venedik’e bağlı, birçok yerde) Köroğlu geldi kervan konalga yerine

kondu.

İlvan şahınıŋ adamları dediler ki “Vallahi şahım! Kervan konalga yerine bir

kervan geldi. Ammá her zaman ki kervana beŋzemiyo.”, “Nasıl?”, “Çok 305

galebelik.”, “Gediŋ bakalım kimiŋ nesiymiş, nerden gelip nere gediyomuş, nere

[HSH]

Page 160: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

148

kervanıymış, bir soruŋ. Hemi satacaklarında ne varmış, alacaklarında ne

alıyolar?” Birgaç gişi geldi, Köroğlu da adamlarını başına toplamış, ortıya

oturmuş, gonuşuyo onlar diŋliyo. “Ulan bre! Nere kervanı bu ağlar?”, “Çamlıbel

kervanı.” dedi Köroğlu. “Ne alıp ne satarsıŋız?”, “Biz heçbi şey almak, heçbi şey 310

satmak.”, “Bi şey almıyoŋ, bi şey satmıyoŋ kervan boşu boşuna dolaşır mı?”,

“Dolaşır. Biz geziyok.”

Getdi adamlar “Vallahi! Böyle böyle diyo. Bi şey almak bi şey satmak diyo.”,

“Gediŋ, bezirganbaşını davet ediŋ.” dedi İlvan şahı. Geldi adamlar 315

“Bezirganbaşıŋızı báğimiz davet ediyo.”, “Peki! Biraz soŋra gelirik.” dedi

Köroğlu. Birgaç adam aldı yanıŋa. Davete icabet İlvan şahınıŋ davetine getdi.

Karşıladı İlvan şahı bunları. Hoş beş on beş. Gayfe, tütün keyif bütün. Yeyip

işdikden soŋra “Ee! Nerden gelir, nere gidersiŋiz. Ne alır ne satarsıŋız?”, “Heçbi

şey almak.” dedi Köroğlu. “Bi şey de satmak. Günüŋ birinde Horasan’a 320

gelmişdik.”, “Ee!”, “Horasan şahınıŋ da bir gızı varmış. Beŋli Döne isminde. Onu

isdediydik size nişanlılı olduğunu söyledi. Doğru mu, yaŋlış mı diye, onu

öğrenmiye geldik.”, “Haa! Sen Köroğlu musuŋ?” İlvan şahı soruyo. “Evet!”,

“Ben seniŋ adını duymuşdum da gendini görmemişdim. Sen şimdi şöyle dediŋ

Köroğlu, geder bunu öğrenirim. Nişanlısını isderim. Verirse zatı gelir alır 325

giderim; vermezse harp ederim. Orıya gırar geçirrim. Benim askerim şimdi

senīnden çok. Seniŋ askerin az. Ben seni yensem, benim askerim seniŋ askerini

yense Köroğlu’nuŋ askeri yeŋilmezdi, azlığına ıras geldi derler. Baŋa da, ben

yenilsem, ulan İlvan şahı Köroğlu’nuŋ bir avuç askerine yenilmiş derler. Bunuŋ

ikisi de bizim içün küççüklük olur. Askerleri, ana kuzularını heç birbirine 330

vurmıyak. Seniynen ikimiz ne gün derseŋ meydana çıkak, çarpışak. Sen beni elde

ederseŋ Döne seniŋ olsuŋ. Ben seni elde edersem Döne benim olsuŋ.”, “Eyi

bazarlık” dedi Köroğlu. “Biz tabii yorgunuk bir iki gün isdirāt edek. Ondan soŋra

cenge başlarık”, “Oldu.” Yeyip, içdiler beri yanna beri geldiler.

335 Üç gün misafirlik hakkı bitince bunlar birbirini haberlendiler. Köroğlu dedi ki

“Ulan! N’olur n’olmaz, hazır oluŋ siz.” İlvan şahı da diyo ki “Aman! Gizlice

hazır oluŋ. Dut ki şehre hücum ederler gafil avlarlar bizi” dediler.

[HSH]

Page 161: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

149

Üç gün deyip de dördüncü gün Köroğlu’ynan İlvan şahı meydana çıkdı. İlvan 340

şahı da bir Yafudi. Meydana çıkdılar, çarpışıyolar. İlvan şahı biraz Köroğlu’nu

esirgiyo. “Ulan! Yiğit yiğide gıymaz. Şunu gorkudursam çeker geder.” diyo.

Ammá Köroğlu var guvvetiynen çalışıyo; İlvan şahı ne düşünüyo. Bakdı ki

Köroğlu başa çıkamıyacak gılıncıŋ yanıŋı vurdu galkana. Gılıç ortasından gırıldı.

“Aha! Gılıcım gırıldı.”, “Get gılıŋcıŋı değişdir de gel Köroğlu. Köroğlu 345

yeŋilmezdi. Gılıcı gırıldı dedirtmem.” Köroğlu’nuŋ canına minnet. Dolu dizgin,

Gır At’ınan geldi. Şöyle dáğnedi. Goç Demirci dedi ki “Valla! Bizim adam herhal

gorkdu. Belli olur simdi.” Şöyle geldi. “N’oldu baba?” dedi. Aman oğlum şu

damdırayı baŋa veriŋ hele. N’olduğunu size anlatayım. Hemen damdırayı verdi.

Aldı bakalım Köroğlu atın üsdünden enmeden ne söyledi, değerli arkadaşlar ne 350

diŋledi:

[ Nr.7 ]

Gırbıs şarabıynan besli (Gırbıs şarabıynan besli) 355 Enerler meydana sesli Nesilleri aslan nesli Ben bir aslana uğradım (Oğlum, nesli, aslan nesli) (Ben bir aslana uğradım) 360 Şimdi sen görüŋ bunları (şimdi sen görüŋ bunları) Gıyarlar datlı canları İlvan şahı aslanları Yarıp yırtıp yer adamı 365 (İlvan şehri aslanları) (Yarıp yırtıp yer adamı) Şimdi sen görüŋ bunları (şimdi sen görüŋ bunları) Gıyarlar datlı canları 370 İlvan şehri aslanları Aç gurd gibi yer adamı (İlvan şehri aslanları) (Aç gurd gibi yer adamı) 375 Goç Köroğlu’m etdi kini (Goç Köroğlu’m etdi kini) Baŋa yardım etdi Gani Az galsıŋ öldüre beni Aç gurd gimi yer adamı

380 Bunu söyledi Köroğlu ammá “N’oldu baba? dedi. Gorkduŋ mu yoŋsa?”, “Ulan

oğlum! Gorkmadım ammá.dikkat et diŋle.” (Halbukı aslan gimi de gorkdu hemi)

385

[HSH]

Page 162: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

150

[ Nr.8 ] Báğler İlvan ülkesinde Ben bir aslana uğradım 390 At biner gılıç guşanır (oğlum guşanır) Ben bir aslana uğradım (At biner gılıç guşanır) (Ben bir aslana uğradım)

395 Bir atı var başı göğde Gılıncınıŋ ucu yerde Yiğit bell’oldu meydanda (oğlum meydanda) Ben bir aslana uğradım (Yiğit belli oldu meydanda, yavrım meydanda ) 400 (Ben bir aslana uğradım) Çadırınıŋ üsdü guşlu Orta direği gümüşlü Haziret Ali döğüşlü (yavrım) 405 Ben bir aslana uğradım (Haziret Ali döğüşlü, yavrım) (Ben bir aslana uğradım) Goç Köroğlu’m etdi kini 410 Baŋa yardım etdi gani Az galsıŋ kesecek beni (Demirci) Ben bir aslana uğradım

Köroğlu bunu söyleyince “En lan atdan!” dedi Goç Demirci. Atdan aşağı indi 415

Köroğlu canına minnet. Köroğlu’nuŋ elbisesini giydi. Ulan gendi gorkdu da

gelmedi demesinler diye Köroğlu’nuŋ elbisesini giydi. Goç Demirci Gır At’a

bindi. Gılıncı guşandı. Meydan yerine vardı. İlvan şahı da Köroğlu geri geldi

sandı. Ulan az da çekindiğini bildi. Şunu biraz daha oyalıyam. Çeker geder yiğit

yiğide gıymaz diyo. (Gene de Yafidi biraz merhametliymiş.) Goç Demirci’ye 420

gelince sıra, bir gılıncınan vurunca kellesine kelek gibi düşürdü. Hemen atdan

aşağı sıçıradı. Gulāndan dutdu, İlvan şahını getirdi. Köroğlu’nuŋ önüŋe gürpedek

atdı. “Düşmanıyıŋ ömrü şöyle olsuŋ ulan Köroğlu!”, “Sağol Demirci. Ulan senedi

sermiyesi batsıŋ.” dedi Köroğlu. “Buraya kadar gelmişken Köroğlu gorkmuş da

İlvan şahınıŋ şehrine girememiş demesinler. Birtii vuruŋ gırıŋ da birtii ganimet 425

alak da öyle gedek” dedi. (Çünkü şehriŋ bu yanından girip birtii vurup gırdı

mıydı kuyumcu dükkanıŋdan neyden ordā altından multundan alırlar birtii

bomboş çıkmazlar tabi) Vurdular sağdan soldan biraz, biraz da ganimet aldılar.

Geri gelip yükletdiler kervanı günlerde geç vakıtda tez Horasan şehrine geldiler.

430

[HSH]

Page 163: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

151

Atıŋ terkisinde on kiloluk karpuz gımı bağlı İlvan şahınıŋ kellesi, Köroğlu

getirdi. Horasan şahınıŋ önüŋe gürpeden atdı. “Aha düşmanıŋ ömrü şöyle olsuŋ

şahım!” (İlvan şahı, bu gızı vermem diyebilir mi gayrı ede. Heç diyemedi.) Onuŋ

da yüreği gürp gürp ediyo. (Kelleyi gördü gayrı can bu.) Bunlar burada efendim

biraz yorgunluk almak için galdılar. On, on beş gün durunca “Biz gedek.” dediler. 435

Köroğlu dedi ki “Hele şöyle geziyim bakalım yahu. Biz getdik gedeli bir hal oldu

mu? Şu Döne’yi birken göriyim” dedi. Gülüsdan Bahçesi’ne vardı ki Beŋli Döne

(Gendiniŋ hanımınıŋ adı da Döne, Şirin Döne, gendiniŋ hanımı Şirin Döne de

İran’dan, Beŋli Döne de İran’dan.) Vardı ki böyle yatıyo daha mışıl mışıl uyuyo.

Pencereden dáğnedi gapı kitli, uyuyo. “Ulan! Çağırsak gorkar, nēdim bunu bir iki 440

türkü söyliyem de türküynen uyandırıyım şunu.” dedi. Köroğlu pencereniŋ

önünde aldı bakalım, ne söyledi. Değerli arkadaşlar burda ne diŋledi:

[ Nr.9 ]

445 (Ay!) Çamlıbel buraya (yavrım) üç aylık yırak (üç aylık yırak) Dönersem düşünüp eyleme merak Yolcu olan yolcu, (yavrım) yolunda gerek (yolunda gerek) (Ay!) Ne duruyoŋ dışarıya çıksaŋa (yavrım çıksana) (Yolcu olan yolcu, yavrım yolunda gerek, yolunda gerek) 450 (Ay! Ne duruyoŋ dışarıya çıksaŋa, yavrım çıksana)

Döne hemen depdiri yekindi toparlandı bakıyverdi ki Gülüsdan Bahçesı’nde

gördüğü kellesi büyük adam. Hemen toparlandı ammá Köroğlu devam ediyo:

455 (Ay!) Çamlıbel’iŋ yolu (yavrım) daşlık, gayalık (hele gayalık) Daima Mevla’dan diliyek sağlık Atandan göründü (yavrım) saŋa ayrılık (saŋa ayrılık) (Ay!) Ne duruyoŋ hazırlıgı görsene (yavrım görsene) (Atandan göründü, saŋa ayrılık, saŋa ayrılık) 460 (Ay! Ne duruyoŋ hazırlıgı görsene, yavrım görsene) (Ay!) Beŋli Döne’m güzelleriŋ goçağı (hele goçağı) Bahçanda görmüşdüm türlü çiçeği Saŋa yaptırmışdım cevahür çiçeği (yavrum çiçegi) 465 (Ay!) Ne duruyoŋ ayagıŋa daksaŋa (yavrım daksana) (Saŋa yaptırdım cevahürden çiçeği, oğlum çiçegi) (Ay! Ne duruyoŋ ayagıŋa daksaŋa, yavrım daksana) (Ay!) Goç Köroğlu’m gelip durdu garşıŋda (hele garşıŋda) 470 İlvan şahı yokdur (yavrım) gayrı peşiŋde Atları bekletdim (yavrım) binek daşında (binek daşında) (Ay!) Ne duruyoŋ dışarıya gelsene (yavrım gelsene) (Atları bekletdim, yavrım binek daşında, binek daşında) (Ay! Ne duruyoŋ dışarıya gelsene, yavrım gelsene) 475

[HSH]

Page 164: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

152

Köroğlu bunu söyledi, geri yanna geri geldi. Tabi Köroğlu kelleyi getirince

Horasan şahı gızına emir verdi. “Gızım hazırlan. Bunlarla gedeceksiŋ.

Gitmediğiŋ takdirde, Köroğlu’nuŋ ünüŋü duydum da gendini görmedim. Bu ili

gırar geçerir, yerimize yurdumuza arpa eker, altı ay burda gışlar yáğmıyınca 480

gedmez gızım.” (Gorku bu!) Gız hazırlığını gördü. Her hazırlığını görünce haber

verdiler. Gıza bir at verdiler. Bunlar, atlarına binip yola çıkdılar. Günlerde geç

vakıtda tez Çamlıbel’e yaklaşınca, Goç Demirci dedi ki “Baba!” dedi. “Ne var?”,

“Bu Beŋli Döne’yi kime verecāk.” Dedi. Köroğlu’nuŋ yürā gürp etdi. Goç

Demirci’ye de heç garşı gelemez. “Ulan oğlum! Onu kime verecāmızı söyliyem, 485

siz dikkatli diŋleyin dedi. Aldı gene Köroğlu:

[ Nr.10 ]

(Ay!) Biri Çerkez olsuŋ (yavrım) biri Abaza (hele Abaza) 490 Biriniŋ gülleri (yavrım) tezeden teze Biri rakı verir (yavrım) birisi meze (birisi meze) (Ay!) Bir yiğide iki güzel çok mudur (yavrım çok mudur) (Biri rakı verir, yavrım birisi meze, birisi meze) (Ay! Bir yiğide iki güzel çok mudur, yavrım çok mudur) 495

(Yani ben alıyom diyo adam) (Ay!) Sarayım var Çamlıbel’iŋ düzünde (hele düzünde) Yiğit olan doğru olur sözünde 500 Arzumanım galdı (yavrım) şahın gızında (şahın gızında) (Ay!) Bir yiğide iki güzel çok mudur (suna çok mudur) (Arzumanım galdı, yavrım Horasanıŋ gızın da, şahın gızında) (Ay! Bir yiğide iki güzel çok mudur, yavrum çok mudur) 505 (Ay!) Goç Köroğlu derler (oğlum) benim zatıma (oğlum zatıma) Kimseler çıkamaz (yavrım) benim gatıma Biri baŋa bakar (oğlum) biri atıma (biri atıma) (Ay!) Bir yiğide iki güzel çok mudur (yavrum çok mudur) (Biri baŋa baksın, yavrım biri atıma biri atıma) 510 (Ay! Bir yiğide iki güzel çok mudur, yavrum çok mudur)

Köroğlu bunu böyle söyleyince Goç Demirci “Desdur bacı.” dedi. Hemen

gucaklayıverdi Beŋli Döne’yi. Yemen’den gelme Goca Báğ isminde bir báğin

oğlu Gocabıyık Musdafa derlerdi gucaklayıverdi. Onuŋ terkisine koydu. 515

“Nişanlıŋ saŋa, sen nişanlıŋa mübarek.” Köroğlu heç seslenmiyo. Bunlar varıp

Çamlıbel’e nasip oldular. Orda áğlenip kalıp, düğünlerini çaldılar, zevk-i safayla

murad alıp murad verdiler. Bunlar böyle zevki safa sürüp murad alıp, murad

verdiler.

[HSH]

Page 165: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

153

KÖROĞLU’NUN ŞAM SEFERİ∗

[ ŞSH ]

Şimdi arkadaşlar! Köroğlu bir asır yaşadı. Çamlıbel’de, mekanıŋda, bir asır 5

yaşadı. (Silah çıkıp her tarafa yayılınca, artık mertlik kalmadı. Silah icad oldu

mertlik bozuldu. Eğri gılıç gınıŋda paslanmalıdır, diye boşuna demedi. Çünkü bir

çocuk bir tırığıŋ arkasına bir daş, arkasına oturup tüfeği tagıladıyo. Yiğitliynen

hiçbir ilgisi yok.) Asgerler de biraz dağıldı. “Oğlum Eyvaz!” dedi. “Buyur baba!”,

“Gel oğlum, seniynen Şam’a gedek. Önü de Şam ahiri de Şam, demişler. Şam’a 10

gedek.”, Gözel Eyvaz dedi ki “Tiflis’e gedek.” Gendi dedi ki “Şam’a gedek.”

Şam’a getmeye karar verdiler. Şirin Döne, Gül Yasemen, Köroğlu, Gözel Eyvaz

dördü Şam’a gedecekler. Şam’a gedmiye hazırlanıŋca şöyle bakdı Köroğlu, (Allah

kimseyi de gördüğü günden geri goymasıŋ) yaşayıp zevk-i sefa sürdüğü yer

kalmıyo artık üzüldü. Neçe báğleri varıdı, kalmadı. Üzüldü “Ulan oğlum Eyvaz! 15

Azcak ver hele şu dandıramı baŋa ver. Bir iki beyit söyliyem de öyle gedek.

Bundan soŋra artık ben Çamlıbel’i göremem.” Aldı Köroğlu:

[ Nr.1 ]

20 Bu saraydan göçen bilir Kerestesin biçen bilir (Oğlum)Buŋa para saçan bilir (Eyvaz’ım) Galıyo, saray galıyo (Buŋa para saçan bilir, Eyvaz’ım) 25 (Galıyo, saray galıyo) Gözel Eyvaz bak belama Gayrı dönemem silama Çok selam söyle galana (galana) 30 Galıyo, saray galıyo (Çok selam söyle báğlere) (Galıyo, saray galıyo) Goç Köroğlu’m ahu zardır 35 Yavrım, benim işim zordur İçinde aslanlar vardır (Eyvaz’ım) Galıyo, saray galıyo (İçinde aslanlar vardır, Eyvaz’ım) (Galıyo, saray galıyo) 40

∗ Metin, 09 Ağustos 2003 tarihinde Düziçi [Osmaniye] ilçesinin Karkın mahallesinde oturan 1938 doğumlu Âşık Mustafa Köse’den, tarafımızdan ses kayıt aracı ile ve icrâ geleneğinin doğal ortamında derlenmiştir. Kaynak kişi, bu hikâyeyi, babası Âşık Mehmet Köse’den öğrenmiştir.

[ŞSH]

Page 166: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

154

Köroğlu bunu söyledi ordā kalanlarınan vedalaşdı. Gözyaşlarını dökerek çıkdı

yola. (Ee! Gendi melmeketinden, gendi silasından ayrı olmak da zor.) Köroğlu

yoluna gederlerken hayli bir müddet getdiler. Malatya’ya geldiler. Malatya’ya

gelince, tabi devamlı gedmiyolar ya burda galak dediler. “Bir gün iki gün galak 45

yorgunluğumuzu alak.” At üstünde yol alıyolar. Bir otele çıkdılar. Atları hana

bağlayıp gendiler bir otele çıkdılar. Otelciyi çağırdı. “Buranıŋ başlokantası

nerede?”, “Burada!” dedi. “Oğlum! Patıronuŋu baŋa çağırabiliŋ mi? Aşçıbaşısıŋı”,

“Hay hay!” dedi adam. Hemen bir adam gönderdi gelsin. Geldi aşçıbaşı. “Oğlum

buranıŋ án iyi yemekçisi sen misiŋ?”, “Evet ağam! Oldū kadar benim. Hiç elimiŋ 50

üstüne el yok.”, “Peki. Biz dört gişiyik bak. Bize öyle bir yemek yapacaksıŋ

getireceksiŋ ki görülmemiş. Bahşişiŋi de alacaksıŋ.”, “Peki!” Adam fırladı öte

yanna. “Haa! Bu bir garip zengin herhalda. Birkaç guruş faydalanırım.” diyerek

getdi. Bir yemek yapdı. Tabāŋ birine de öküzüŋ dizi gimi bir gemik goydu,

getirdi. Köroğlu şöyle bakdı. Yav bir tabakda bir gemik, ee başka et yok. “Ulan 55

oğlum Eyvaz! Şu sazı baŋa getir hele. Şu aşçıya hatırladıyım.” dedi. Gözel Eyvaz

sazı verdi eline Köroğlu aşçıbaşısına ne söyledi değerli arkadaş burada ne

diŋledi:

[ Nr.2 ] 60

Ben ne dedim duymadıŋ mı Gadir gıymat bilmediŋ mi Sen heç adam görmediŋ mi (oğlum) Düşünür aşçıbaşımız 65 (Sen heç adam görmediŋ mi, yavrum) (Düşünür aşçıbaşımız) Na gadar etmiş yemeği Bişirmiş türlü yemeği 70 Dördümüze bir gemiği (oğlum) Getirir aşçıbaşımız (Dördümüze bir gemiği, oğlum) (Getirir aşçıbaşımız) 75 Eyvaz’ınan geldim bura Başımıza erdi bela Tepsisin eliŋden yere (oğlum) Düşürür aşçıbaşımız (Elinden tepsisin yere, yavrım) 80 (Düşürür aşçıbaşımız)

“Al lan!” deyince aldı ammá tepsiyi zarpadak düşürdü yere.

85

[ŞSH]

Page 167: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

155

Goç Köroğlu’m der gezerim Guşlardan hila sezerim Vurur kelleŋi ezerim (oğlum ezerim) Şaşırır aşçıbaşımız (Vurur kelleŋi ezerim, ezerim) 90 (Şaşırır aşçıbaşımız)

Köroğlu bunu söyleyince otelci yıkar burayı başımıza iş açar diye yelken kürek

etdi logantacıyı. Getdi başka yerden yemek söyledi. Köroğlu, garnıŋı doyurdu.

Burada bir gün, iki gün galdılar. Ordan yola devam etdiler. Şimdiki Elazız’a 95

vardılar. Orıya varınca “Hele şurda da konaklıyak. Bir gün, iki gün de burda

galak. Yorgunluğumuzu alak, öyle gedek” dediler. Orıya gelince Köroğlu şehere

çıkdı. Gezip dolaşırgan bakdı ki bir guyumcu da öyle zeynet eşyası var ki daha

görmediydi, gözel yapmışlar. Bundan birini aldı. Şirin Döne’ye eletdi. Gendilerin

tabi otel odası ayrı, bir de elbise aldı Şirin Döne’ye. Eletdi Döneye “Şunları takıŋ, 100

şunları da geyin.” dedi. Şirin Döne takıları takındı. Elbiseyi de geyindi “Geç şöyle

hele Şirin Döne karşıma da, ben iki tıgırdatıyım, sen de iki oyna hele.” dedi.

Köroğlu sazı eline aldı, bakalım Şirin Döne’ye garşı ne söyledi, değerli

arkadaşlar ne diŋledi. Şirin Döne nasıl oynadı: 105

[ Nr.3 ] Sarrafdan aldım sırmayı Fıyat sormayı sormayı Ala göze hal sürmeyi 110 Dönem süreyi (de) bezeni (bezeni) (Ala göze, hal sürmeyi) (Süreyi de bezeni, bezeni) Gül Dönem’e aldım bunu (Gül Dönem’e aldım bunu) 115 Yoluna goydum şu canı Beyaz tene ipek donu Giyer (de) gezine gezine (Beyaz tene ipek donu) (Giyer de gezine gezine) 120 Şam’a yapdırsam binayı (Şam’a yapdırsam binayı) İçine goysam Döne’yi Ağ ellere al gınayı Yakar bezene bezeni 125 (Ağ ellere, al gınayı) (Sürer bezene bezene) Goç Köroğlu’m böyle söyler (Goç Köroğlu’m böyle söyler) Eyvaz gelmiş bizi diŋler 130 Şirin Döne’m ne hoş oynar Oynar (da) gezine gezine (Şirin Döne’m ne hoş oynar) (Oynar gezine gezine)

[ŞSH]

Page 168: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

156

135

Köroğlu bunu söylerken Eyvaz’da tabi öteki odada oteliŋ, “Ulan! N’oldu da bu

adama türkü söylüyo” diye gelmiş de kapınıŋ yanıŋdan diŋlerken Köroğlu da

gördü. (Köroğlu’nun gözü felfecir okurudu. Çok gözü açık, sāna soluna eyi

bakar.) Bunlar efendim burda birgaç gün kaldılar. Buradan da yola devam etdiler.

140 Guzgun báğiniŋ oğlu gırk atlıynann avdan gelirlerimiş Köroğlu’nu görünce ooo!

Bakdı ki Köroğlu iki gişi, iki de kadın yanlarında az dikeldiler. (Köroğlu’nuŋ da

uğramadığı yer yōdu.) “Baba!” dedi Gözel Eyvaz “Vallaha bu adamlar herhal bize

tinkişici hazırlanak.”, “Ulan oğlum!” dedi. Köroğlu “Bunlarıŋ ökçesi yuka. Verele

şu sazı ben bir iki meyit türkü söyleyim. Ondan soŋra hazırlığımızı yapalım.” 145

(Bura Elbistan ha Elbistan!) Aldı bakalım Köroğlu ne söyledi, değer arkadaşlar

burada ne diŋledi: (Elbistan’ıŋ dağlığında yani avdan geliyolardı. Şeheriŋ içi dál.)

[ Nr.4 ]

150 (Ay!) Harbe çıkdım ilkbaharıŋ yazında (yavrum yazında) Yiğit olan doğru olur sözünde Bir zamanlar Elbistan’ıŋ düzünde (oğlum düzünde) (Ay!) Kana boyadıgım yerler varıdı (yerler varıdı) (Bir zamanlar Elbistan’ıŋ düzünde, yavrım düzünde) 155 (Ay! Kana boyadıgım yerler varıdı, yerler varıdı) (Ay!) Goç Demirci’m vardı gılıç dutardı (hele dutardı) Köse Kenan goca gürzüŋ atardı. Her birisi bir orduya yeterdi (yavrım yeterdi) 160 (Ay!) Bende ordu bozan báğler varıdı (yavrum varıdı) (Her birisi bir orduya yeterdi, oğlum yeterdi) (Ay! Bende ordu bozan báğler varıdı, yavrum varıdı) (Ay!)Diyo Goç Köroğlu’m n’itdim n’iyledim (hele n’iyledim) 165 Bir aşka geldim de (yavrım) böyle söyledim. Babayıŋ ordusu (yavrım) harab eyledim (harab eyledim) (Ay!) Ordusuŋ bozdugum báğler varıdı (báğler varıdı) (Babayıŋ ordusu, yavrım harab eyledim, harab eyledim) (Ay! Ordusuŋ bozdugum báğler varıdı, báğler varıdı) 170

Köroğlu bunu söyledi öte yanna öte yörüdü ammá “Ulan oğlum Eyvaz! Bunlar

köye varınca derlenip, toplanıp da ardımız sıra gelmeseler. Atı hele biraz depikle.”

Atı na gadar da depikledilerse de, geri yanıŋı dáğnedi ki hakigatan da geliyolar,

“Oğlum Eyvaz! Şu sazı baŋa ver.” dedi. Ammá o mıntıgada da bir gala var. Daha 175

eveli Köroğlu o galada biraz kaldı. Gışa yakalandı, galanıŋ içinde kaldı. İyi biliyo

[ŞSH]

Page 169: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

157

galayı. Köroğlu gene sazı aldı bakalım, atıŋ üstünde ne söyledi değerli arkadaşlar

ne diŋledi:

[ Nr.5 ] 180 Bu galanıŋ burcu düzgün (bu galanıŋ burcu düzgün) Asgerine vermez bozgun Şimdi leşe döner guzgun Dönder, gızları galıya (Asgerine vermez bozgun) 185 (Dönder, gızları galıya) Bu galanıŋ sağlam bendi (bu galanıŋ sağlam bendi) Gır Ata çalıŋır rengi Kimi Arap, kimi Hindi 190 Dönder, gızları galıya (Kimi Arap, kimi Hindi, Eyvaz’ım) (Dönder, gızları galıya) Çamlıbel burıya yırak (Çamlıbel burıya yırak) 195 Bunlara dayanmaz yürek Şimdi Demircioğlu’m gerek Dönder, gızları galıya (Şimdi Demircioğlu’m gerek) (Dönder, gızları galıya) 200 Goç Köroğlu’m der n’olamam (Goç Köroğlu’m der n’olamam) Silama geri dönemem Acısız ölüm ölemem Dönder gızları galıya 205 (Acısız ölüm ölemem) (Dönder gızları galıya)

Köroğlu bunu söyledi ammá Eyvaz heç aldırmadı. “Ulan oğlum! Aha geliyolar!”

dediyse de, “Sür baba sen!” Atı epey ileri sürdüler. Adamlar geriden geliyolar, 210

endiler. Köroğlu ordan indi. Atdan bakdılar ki yetişecekler, atdan endiler. Gözel

Eyvaz atdan ener enmez ağzı aşşā yatdı. (Küsdü müydü de illa ağzı aşşā yatar).

Ağzı aşşā yatdı mıydı bil ki küsmüş. Şöyle düşman geldi yaklaşdı. Gözel Eyvaz

yerinden heç gımıldamıyo. Şirin Döne’ye dedi ki “Şirin Döne şu sazımı baŋa ver

hele. Eyvaz’ı gene küsdürdük.” dedi. Aldı Köroğlu sazı eline bakalım ne söyledi. 215

Değerli arkadaşlar ne diŋledi:

[ Nr.6 ]

Eyvaz’ım yerinden yekin (Eyvaz’ım yerinden yekin) 220 Gılıncı beliŋe dakın Aha düşman geldi yakın Duşman geld’oldu, geld’oldu (Aha düşman geldi yakın) (Duşman geld’oldu, geld’oldu) 225

[ŞSH]

Page 170: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

158

Eyvaz’a geçmiyo nazım (Eyvaz’a geçmiyo nazım) N’eyleyim ötmüyo sazım Biz binelim hanım gızım Düşman geld’oldu, geld’oldu (Biz binelim hanım gızım) 230 (Düşman geld’oldu, geld’oldu) Azdı han Eyvaz’ıŋ yüzü (azdı han Eyvaz’ıŋ yüzü) Düşmanlar saracak bizi Gürcistan şahınıŋ gızı 235 Düşman ald’oldu, ald’oldu (Gürcistan şahınıŋ gızı) (Düşman ald’oldu, ald’oldu) Goç Köroğlu’m der n’olalım (Goç Köroğlu’m der n’olalım) 240 Aşkınan gılıç çalalım Durmaŋ gızlar biz binelim Düşman geld’oldu, geld’oldu (Durmaŋ gızlar biz binelim) (Düşman ald’oldu, ald’oldu) 245

Köroğlu bunu söyleyince Gül Yesemen, Şirin Döne de yekindiler yerinden. Gül

Yesemen hemen atıŋ yanına vardı. Atıŋ dizginini ağzına vurdu, geçdi yanınıŋ

başına golanıŋı, eherin golanıŋı berkidecek, biraz da gızdı, Eyvaz kakmıyo diye.

Eyvaz’ıŋ hanımı, atıŋ yanınıŋ başından eheriŋ golanıŋı şöyle yukarı galdırırken 250

Gözel Eyvaz döndü gözünüŋ kenarıynan bakdı ki, yukarı galdırdıkça atıŋ ayā dört

barnak yukarı yekiniyo (ağam), yokarı kaldırdıkça Gözel Eyvaz gözünüŋ

kenarıynan bakdı ki her yokarı galdırmıya atın ayā yerden bir karış kesiliyo.

Hemen yerinden yekindi, gılıncı dakındı. Bindi Gır At’a. (Köroğlu’nuŋ Gır At’ı

kayyetden harpciydi. Yani atın da eyitilmişi var.) Gözel Eyvaz beri yandan dalıyo, 255

düşmanıŋ ötē yanından çıkıyo, yıldırım gimi. Ötē yandan dalıyo beri yandan

çıkıyo. Köroğlu ikide bir “Ulan Eyvaz! Baŋa kalsıŋ bir ikisi.” diyo. (Yani böyle

dedikçe düşmanıŋ morali bozuluyo yani,) “Oğlum, bir ikisi baŋa kalsıŋ!” Teslim

bayrağını kaldırdı oradan düşman, ölenler öldü, gaçanlar gaçdı. Geriye kalan

bayrā kaldırdı. Teslim bayrağını tüfeğin ucuna, gılıcıŋ ucuna mendili bağlıyan 260

galdırıyo. Eyvaz heç o mendile bakmıyo, gene çalıyo gılıncı. Köroğlu sazı hemen

eline aldı başladı:

[ Nr.7 ] 265 Eyvaz’ım meydan yerinde Goşar horlayı horlayı Eyvaz’ım gılınç elinde (oğlum) Çalar parlayı parlayı (Eyvaz’ım gılınç elinde, yavrım) 270 (Çalar parlayı parlayı)

[ŞSH]

Page 171: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

159

Eyvaz bilir işlerini Görmüşüdüm düşlerini Bunlar seniŋ kardaşlarıŋ (Eyvaz’ım) 275 Öldüm ağlayı ağlayı (Bunlar seniŋ kardaşlarıŋ, Eyvaz’ım) (Öldüm ağlayı ağlayı) Goç Köroğlu’m der n’olalım 280 Eyvaz’a haber verelim Gızlar ileri varalım (varalım) Öldüm ağlayı ağlayı (Gızlar ileri varalım) (Öldüm ağlayı ağlayı) 285

(Yani haber verek irellek varak da teslim olana gılıç çalınmaz demek isdiyo ammá

Eyvaz da gızdı, heç bayrā bakmıyo.) “Oğlum Eyvaz dur!” deyi çağırınca durdu.

Eyvaz bakdı ki hep bayraklar havada mendili bağlayaŋ galdırmış. (Şimdi Eyvaz’ıŋ

küsdüğünüŋ sebebi Çamlıbel’deykene Eyvaz diyo ki “Baba Tiflis’e gedek.” 290

(Tiflis şimdiki Gürcistan’ıŋ başkenti.) Köroğlu da işde “Şam’a gedelim oğlum

önü de Şam, ahiri de Şam.” Eyvaz da Sözümü diŋlemediŋ diye küsüyodu. )

İşde burdan pırtınca Hama’ya vardılar. Hama’da bir gaç gün galınca Köroğlu dedi

ki “Ben şöyle bir geziyim oğlum Eyvaz’ım. İçerde dura dura biraz sıkıldım.” dedi. 295

Bindi atına gılıcını guşandı. Şöyle geziyim diyin biraz dolaşırkanna eee! Bir

Arab’ınan karşı karşı’ya geldi. Arab’ın da gılıcı belinde, kalkan elinde. Arap

görünce Köroğlu’nu bildi. “Eeyy seni seni! Şimdi nasıl gurtuluŋ elimden. Falan

yerde bizim orduyu harap etdiğiŋi unutduŋ mu. Şimdi ciynāma düşdüŋ mü?” dedi

Arap, Köroğlu’ynan indiler meydan yerine başladılar savaşa. Heç Eyvaz’ıŋ habarı 300

yok, kimseniŋ habarı yok, Allah’dan başka. Şimdi çarpışıyolar ammá Köroğlu da

yoruldu. Yorulunca gılıcıŋ yanını vurdu. Gılıç ortasından gırıldı. Arab’a dedi ki

“Ulan! Sen burada bekle, yiğit yiğidi puştluynan öldürmez. Benim gılıcım gırıldı.

Köroğlu’nu kahramanlınan öldürdüm diyemeŋ. Gediyim gılıcımı değişdiriyim,

öyle geliyim” dedi. “Peki! Ged gel.” dedi Arap. Köroğlu canına minnet geldi 305

Gözel Eyvaz’ıŋ yanına geldi ki yorgun, beŋzi bir hoş olmuş. (Gorkan adam belli

olur ya sık sık geri yanına dáner. Şimdi gece bir adam gederken geri yanına sık sık

bakıyosa o gorkuyo; heç geri yana bakmıyosa o korkmuyo.) “Ulan baba!

N’oldu,?” dedi Gözel Eyvaz, “Bir hoş olmuşsuŋ, gorkuk gimi, hemi yorgun

görüküyoŋ”, “Oğlum, ne yapdīmı saŋa anlatıyım. Şu sazı ver hele, aldı sazı eline: 310

[ŞSH]

Page 172: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

160

[ Nr.8 ] (Ay!) Arab’ınan meydan yeri guruldu (oğlum guruldu) Arab’ı görünce (oğlum) belim gırıldı 315 Vuruşa vuruşa (oğlum) golum yoruldu (golum yoruldu) (Ay!) Yetiş Eyvaz’ım yerime benim (yerime benim) (Vuruşa vuruşa, oğlum golum yoruldu, golum yoruldu) (Ay! Yetiş Eyvaz’ım yerime benim, yerime benim) 320 (Ay!) Çekdim gılıncı da (oğlum) kelleler bişdim (kelleler bişdim) Ben bir Arab’ınan (oğlum ) belıya düşdüm Bakdım öldürücü (oğlum) önüŋden gaşdım (önüŋden gaşdım) (Ay!) Yetiş Han Eyvaz’ım yerime benim (canıma benim) (Bakdım öldürücü yavrım önüŋden gaşdım, önüŋden gaşdım) 325 (Ay! Yetiş Han Eyvaz’ım yerime benim, yavrım yerime benim) (Ay!) Çamlıbel’e şimdi (oğlum) habar olaydı (hele olaydı) Aslanlarım imdadıma geleydi Zalım Arap belasını bulaydı (yavrım bulaydı) 330 (Ay!) Yetiş Han Eyvaz’ım yerime benim (oğlum yerime benim) (Zalım Arap belasını bulaydı, yavrım bulaydı) (Ay! Yetiş Han Eyvaz’ım yerime benim, canıma benim) (Ay!) Diyo Goç Köroğlu’m gorkmam ölümden (hele ölümden) 335 Goç yiğidi eksik etmem golumdan (Herhal) Arap gurtulamaz (oğlum) seniŋ elinden (Ay!) Yetiş Han Eyvaz’ım, yerime benim (canıma benim)

Köroğlu bunu söyledi, Gözel Eyvaz Köroğlu’nuŋ elbisesini geydi; gendi gılıncını, 340

galkanıŋı guşandı Köroğlu’nuŋ atına bindi sürdü, vardı ki Arap meydan yerinde

dolanıyo; Köroğlu’nu bekliyo. Gözel Eyvaz meydana çıkıp bunuŋla karşılaşınca

Gözel Eyvaz bir gılıcınan vurunca Arab’ı atdan aşağı kelek gimi düşürdü. Geldi

“Baba! Onuŋ işi tamam.” dedi. “Ulan oğlum! Durmıyak burada. Başımıza şimdi

bela açarık şimdi gedek.” Oradan da göçdüler. Samır’dan, Şam’a vardılar. Şam’a 345

varınca atları bir hana, gendiler bir otele çıkdılar. İşde otelde yorgunluklarını

alınca Köroğlu dedi ki “Oğlum Eyvaz şöyle azcak gezek, bir gayfeye neye varak

da azcak vakıt geçirek dál mi?” Bunlarıŋ prensibi, ikisi bir yere oturmaz. Dört kişi

ise dördü bir yere oturmaz. Her biri bir yere oturur.

350 Köroğlu içeri oturdu kayfeden, Gözel Eyvaz dışarı oturdu. İçerde dama oyunu

oynuyolar, gayfeniŋ içinde. Adamıŋ birisi de hepisini yeŋiyo damada. Oniynan

biri oynarkan Köroğlu şöyle seyrediyo. Karşıdā adama diyo ki, her zaman

üdülmeyene dál de onuŋ karşısındāna, onu oynama şonu oyna, onu oynama şonu

oyna derken heç yeŋemedikleri adamı yeŋdiriyo, Köroğlu. “Arkadaş! Sen 355

garışma!”, “Peki ağam, garışmam.” diyo. Gene başlıyolar. Gene duramıyo

[ŞSH]

Page 173: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

161

Köroğlu. “Onu sürme ileri, şonu sür.” Onu sürme şonu sür, onu sürme şonu sür

derken gene yendiriyo karşıdā adamı. “Ulan arkadaş! Bayak saŋa garışma

demedim mi?” diye eliniŋ dışıynan Köroğlu’na birken vuruyo şarpadan. Köroğlu

da elini galdırınca “Lan! Dağdan geldiŋ de bizi mi govucuŋ” diyolar. Hep 360

ayaklanıyolar, Köroğlu’na vurmıya başlıyolar. Köroğlu ikisiniŋ boynuŋdan

dutuverdi. Kellesini tok diye birbirine vurduydu şöyle ikisiniŋ de kellesi

yukāymış, su gabā gımı içine uçdu. İkisi de öldü. Orıya atıverdi yere.

Bunu görünce Köroğlu’nuŋ babayiğit, adamıŋ zora ihdiyacı yok, kimse 365

yaklaşamaz oldu. Gözel Eyvaz işaret ediyo, “Baba bir iki sallıyam mı?” diyo.

Dişini sıkıyo, “Sabreyle.” Bunu gören birisi “Şam yandı, Şam yandı!” barbar

bağırıp gediyo. Ulan! Herkeş dışarı çıkıyo, bir yanan yok. Şam hökümdarınıŋ

yanına vardı. “Hökümdarım Şam yandı”, “Lan neresi yandı, Şam’ıŋ?”, “Köroğlu

derler, bir adam varıdı Çamlıbel’de”, “Çok iyi bilirim. Eee!”, “Gelmiş burıya 370

gahveye oturmuş. Ben gelirkene, az uz adam öldürmediydi. Belki de şimdi heç

goymadı.” diyo. (Halbuki öleniŋ hepisi ikicik zaten.) “Eŋere o meydana çıkarsa

gendiniŋ adamları da buradaysa bu Şam’ı tamamen teslim alır hökümdarım.”

Hemen emir veriyo Şam hökümdarı. (O zaman askerlere habes denir. Ondan soŋra 375

müfreze dendi. Ondan soŋra asker dendi.) Köroğlu’nu yakalıyolar. Gözel Eyvaz

diyo ki işaret ediyo. Yani gılıcı çekiyim gurtarıyım mı? Dişini sıkıyo sabrediyo.

Diyo ki götürenlere; “Ulan ne var şöyle azcak müsaade ediŋ de bir iki meyit türkü

söyliyem de öyle götürüŋ beni.” (Eskiden türküye bir marak vardı.) Kimi diyo ki

“Yörü yörü ne söyleyeceksiŋ lan sen, türkü söylemesini ne bilirsiŋ.”, “Ulan 380

söylesiŋ bakıyım, belki âşıklığı var adamıŋ.” dediler. Söylesiŋ diyenler çoğunluğu

buldu. Diŋeltdiler Köroğlu’nu. Oturdu orıya, Köroğlu aldı bakalım ne söyledi,

değerli arkadaşlar burda ne diŋledi:

[ Nr.9 ] 385

(Ay!) Bilemedim baharımı yazımı (oğlum yazımı) Çekemedim Goç yiğitler nazını Dutmalıymış Han Eyvaz’ıŋ sözünü (oğlum sözünü) (Ay!) Bu sene Tiflis’de galmalıyımış (galmalıyımış) 390 (Dutmalıymış Han Eyvaz’ıŋ sözünü, yavrım sözünü) (Ay! Bu sene Tiflis’de galmalıyımış, galmalıyımış) 395

[ŞSH]

Page 174: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

162

(Ay!) Gurbet ele çevirmişsim yönümü (oğlum yönümü) Gurbet elde soraŋ olmaz halıŋı Üç gün oldu Gır At yemez yemini (yavrım yemini) (Ay!) Gır At’dan bir ibret almalıyımış (almalıymış) (Üç gün oldu Gır At yemez yemini oğlum yemini) 400 (Ay! Gır At’dan bir ibret almalıyımış, yavrum almalıymış) Annacımız garlı garlı dağıkan (hele dağıkan) Çevre yanım mor sümbüllü bağıkan Gözü kanlı aslanlarım sağıkan (yavrum sağıkan) 405 (Ay!) Döŋüşe döŋüşe ölmeliyimiş (ölmeliyimiş) (Gözü kanlı aslanlarım sağıkan, yavrum sağıkan) (Ay! Döŋüşe döŋüşe ölmeliyimiş, ölmeliyimiş) (Ay!) Şimdi Çamlıbel’e (oğlum) bir habar olsa (bir habar olsa) 410 Toplansa aslanlar imdada gelse Goç Demirçi’m beni (oğlum) şu halda görse (şu halda görse) (Ay!) Gene arkanda adam olmalıymış (yavrım olmalıyımış) (Goç Demirçi’m beni oğlum şu halda görse, şu halda görse) (Ay! Gene arkanda adam olmalıymış, yavrım olmalıyımış) 415 (Ay!) Diyo Goç Köroğlu’m gelinmezimiş (oğlum gelinmezimiş) Alnıyıŋ yazısı silinmezimiş Başa gelecekler (oğlum) bilinmezimiş (oğlum bilinmezimiş) (Ay!) Gullar görgüsünü görmeliyimiş (yavrım görmeliyimiş) 420

Köroğlu bunu söyleyince “kak bālım kak”, “Oğlum, bir iki meyit daha söyletmez

misiŋiz? Zatı gediyom ben. Şahıŋız beni idam eder. Bir iki meyit daha söyletmez

misiŋiz?” dedi “Ulan! Güzel söylüyo, söylesiŋ bre. Bunu şah nasıl olsa asdırır. Bir

daha türküsünü diŋleyemek, söylesiŋ.” dedi. Aldı gene Köroğlu: 425

[ Nr.10 ]

Gızlar seni áğlemesiŋ (gızlar seni eğlemesiŋ) Gül Yasemen ağlamasıŋ 430 Dönem gara bağlamasıŋ Versiŋ fermanı, fermanı (Dönem gara bağlamasıŋ) (Versiŋ fermanı, fermanı) 435 Benim işim ah-u zârdır (benim işim ah-u zârdır) (Oğlum!) Şimden soŋra işim zordur Padışah yazısı vardır Geldi zamanı, zamanı (Padışah yazısı vardır) 440 (Geldi zamanı, zamanı)

(Fermanı, aldıydı padişahdan ya ede, taa harpde, onu hatırlatıyo.)

Goç Köroğlu’m der n’ēderim (Goç Köroğlu’m der n’ēderim) 445 Gayrı zındana gederim Fermansız nasıl ederim Geldi zamanı, zamanı

[ŞSH]

Page 175: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

163

Gözel Eyvaz hemen getdi. Döne’ye dedi ki, (Şirin Döne’ye) “Ana! Babamı 450

yakaladılar. Padişahıŋ fermanını istiyo.” Hemen bohçasından çıkardı Şirin Döne,

fermanı Gözel Eyvaz’a verdi; “Al oğlum.”. Gözel Eyvaz gelene gadar gralıŋ

huzuruna eletdiler Köroğlu’nu. Gözel Eyvaz da vardı. Olur ki, boynunu vuruŋ der,

heç zındana atdırmaz. Padişahıŋ fermanını adama verdi, hökümdara (Gürcistan

zaferine çıkmadan önce aldığı ferman bu. İlk önce, daha yuva gurmadan önce 455

aldığı ferman. Sultan Murad’dan aldı. Genç Osman zamanıŋda) Hökümdar bunu

gören gadar “Ooo! Osmanlı Padişahınıŋ fermanı.” (O zaman Şam da bizde. Hem

yabancı da dál ki.) Derhal özür diledi Köroğlu’ndan. “Serbest bırakıŋ!”.

Köroğlu’nu serbest bırakdılar. Köroğlu burdan bir otelde kalırkanna sizlere ömür

mefat etdi. Fakat Şirin Döne gendinden evel mefat etdi. Kendi bekar adam, para 460

bol otelde galır, gezer dolaşır. Gelir otelde yatardı. Köroğlu da orda mefat edince

Gözel Eyvaz da İstanbul’a döndü. Köroğlu’nuŋ mezarı, Şirin Döne’niŋ cenazesi

orda kaldı. Gözel Eyvaz İstanbul’a döndü. Gözel Eyvaz İstanbul’da hayli bir

müddet zevk-i safaynan yaşadı. (İnşallah bizde Gözel Eyvaz gimi zevk-i safaynan

yaşamamızı Cenab-ı Allah’tan dilerim arkadaşlar.) 465

[ŞSH]

Page 176: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

164

GÜNDEŞLİOĞLU HİKÂYESİ∗

[ GOH ]

Şimdi Gündeşl’oğlu denen adam, Diyarbekir’in báğiydi, aslı Diyarbakırlı. Çok 5

varlık sahibiydi, sayılır kişiydi, bir gün bir urüya gördü. Urüyasında Cenab-ı Allah

diyo ki “Ey kul ben saŋa bir sıkıntı bir musibet vereceğim, dünyada mı veriyim

Ahiret’de mi veriyim?” Gündeşl’oğlu uyanıveriyo ki urüya. Sabah namazına

kakıyo, namazını kıldıkdan sonra “Yarabbî benim görmüş olduğum urüya esah ise

sahih ise (yani doğru ise demek) benim cezamı bu dünyada ver Yarabbî. Beni o 10

dünyada ıslah eyleme.” diyo.

Gündeşl’oğlu’nuŋ sürüleri bölük bölük kırılmıya başlıyo. Tamamen yoksullaşıp,

fakirleşiyo. (Allah kimseyi de gördüğü gunden geri goymasıŋ.) Hanımınıŋ adı da

Belkıs. Belkıs kakıyo bir gapıya bir öğünlük gediyim dedim diyo. Orıya varınca 15

Belkıs Hanım geliyo diyolar. Döşşeğin áŋ kalınını áŋ temizini atıyolar. “Buyur!”

Ulan! Yoksullaşdıydık yüzümüze bakmaz oldular demesiŋler diye. Bir öğünlük

istemeden geri geliyo.

Bir gün beş gün derkenne Diyarbekir’iŋ ileri gelen adamları dediler ki “Yav! 20

Allah’a şükür Allah bize verdi. Var bizim, onuŋ da varıdı; aldı onūynu. Yarın bir

gün de bizden alır. Gücümüz nispetinde üç beş neyse on deve verek

Gündeşl’oğlu’na, gendi de birkaç adamla kervancılık yapsıŋ. İnşallah Allah verir,

su akdığı yere akar.” Gündeşl’oğlu’nuŋ haberı olmadan böyle yapdılar. Kimi üç,

kimi beş, kimi on gücü nispedinde herkeş, deve verdiler. Bunlara ne gerekir, 25

mesela Diyarbakır’dan kalkınca Adana’da ne harcanır. “Herkeş devesiniŋ yükünü

dutsuŋ” dediler. (Öyle ya zaten yoksul adam, ne alsıŋ yükletsiŋ deveye.) Adam

her şeyi düzenledi gendi bezirganbaşı oldu. Gezer dış ülkeye de gederler (Ammá

şimdiki gimi o zaman kervan dış ülkelere de geder.)

30 Gezip dolaşırkan bir gün yolu şaşırdılar, akşamüstü. Garannıdı, duman çökdü.

(Eskisi gimi her yerde álektrik yanmıyo ki, ulan! Şorda ışık yanıyo, orıya varak

∗ Metin, 09 Ağustos 2003 tarihinde Düziçi [Osmaniye] ilçesinin Karkın mahallesinde oturan 1938 doğumlu Âşık Mustafa Köse’den, tarafımızdan ses kayıt aracı ile ve icrâ geleneğinin doğal ortamında derlenmiştir. Kaynak kişi, bu hikâyeyi, babası Âşık Mehmet Köse’den öğrenmiştir.

[GOH]

Page 177: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

165

diyecek dál ya!. Gırağında da olsa ya horoz ötüp, ya köpek ürmedikden sonra ev

varıdığını bilemeŋ.) Gede gede ulan dediler “Şurıya gonaklıyak, bu dölēmiş.”

dediler bir yere kervanı indirdiler ora da bir guru dereniŋ içiymiş. Biraz sonra 35

yağmur duddu, şimşek çakıyo, sel sele geddi ortalık. Kervan da geddi, adamlar da

geddi, Gündeşl’oğlu da bir meşe ağacınıŋ başına çıkdı. “Devrilirse biz de gederik,

devrilmesse Allah saklarsa saklar.” Atı da meşe ağacınıŋ dibine bağladı. Sabaha

gadar o meşe ağacınıŋ başında galdı. Ammá guru yeri galmadı. Islandı eyiden

eyiye. Sabaŋan olduydu, kervan da yok adamlar da yok. Gondukları yer bir guru 40

dereymiş. Sel aldı hepsini, Gündeşl’oğlu indi. Ata biner halı yok. Atı çözdü,

çekdi, yörüdü. Herhal dedi “Biz şurdan geldik.” diye yörüdüydü, (Allah işini

oŋaracak ya) şöyle biraz geddi bir yuŋruyu aşdıydı köy var.

Köye vardı bir kabıya diŋeldi. Atıŋ şıkırdısıynaŋ beraber bir adam da çıkdı dışarı. 45

“Buyur kardeş!” dedi ammá Gündeşl’oğlu’nuŋ konuşur halı yok. Çıkardı bunu

yokarı sırtını soydular. Sırtını dáŋiştirdiler. Guru yavan bir yemek yedi. “Gardaş

baŋa bir yer seriŋ.” dedi Gündeşl’oğlu. Yeri serdiler, attı gafayı. Üç ay hasta yatdı

Gündeşl’oğlu orada, kimseniŋ haberı yok.

50 Üç ay sonra azīycak canı üstüne gelir gimi oldu. ( Durnalar da güŋüz gedmezler.

İlle gece gederler. Neden?: Şahan guşundan korkarlar. Gece gederler ammá dertli

ötüşür durnalar cığcık cığcık cığcık ötüşür giderler dertli dertli) Sabaha garşı seher

vaktı, durnalar gökyüzünden gediyo. Gündeşl’oğlu da şöyle dirseklerini yere

goyarak belini yasdā dayadı. Aldı bakalım Gündeşl’oğlu geden durnalara karşı ne 55

söyledi, değerli arkadaşlar burda ne diŋledi:

[ Nr.1]

Gökyüzünde bölük bölük durnalar 60 Uğrar m’ola bizim ele söyleyin Anamdan atamdan soraŋ olursa Gözü yaşlı, daşı yasdık diyeyin (Anamdan atamdan soraŋ olursa) (Gözü yaşlı, daşı yasdık diyeyin) 65 Söyleyiŋ anama ağlamasıŋlar Al üstüŋe gara bağlamasıŋlar Gelir diye yolum dáğnemesiŋler Soranlara çok perişan diyeyin 70 (Gelir diye yolum dáğnemesiŋler) (Soranlara çok perişan diyeyin)

[GOH]

Page 178: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

166

Gır At’ımı veriŋ beni yuyana Gılıŋcımı veriŋ beni soyana 75 Bu nereli diye sizden sorana Diyarbekirli báğlerinden deyiŋ (Bu nereli diye beni sorana) (Diyarbekirli báğlerinden deyiŋ) 80 Haydi gediŋ uğur olsuŋ yoluŋuz İçiŋizdeŋ gılavuzu eyiŋiz Bu âşık kim diye sorarısaŋız Soranlara Gündeşlioğlu deyiŋ (Bu âşık kim diye sorarısaŋız) 85 (Soranlara Gündeşlioğlu deyiŋ)

Gündeşl’oğlu bunu söyledi ammá ev sahibi diŋledi, o da üzüldü. Orda biraz daha

galıp ata binecek gadar, at üstünde duracak gadar olunca, Gündeşl’oğlu ev

sahibiynen vedalaşdı. “Duz, ekmek, halal ediŋ.” dedi. Atına bindi sürdü. 90

Zamanda geç günlerde tez Diyarbakır’a geldi. “Oooo! Báğimiz geldi. N’oldu

báğim çok galdıŋ.” Annatdı durumu kervanıŋ sele getdiğini, gendiniŋ hasda

oldūnu annatdı. (Aklıma bir şey geldi. Gazneli Mahmut zamanıŋda diŋelmiş

adamın biri yoluŋ kenarına, bazı süzünüyo, bazı geziniyo, bazı gazınıyo. Gazneli 95

Mahmut yani padişah, Gazne şehrinden oldū için Gazneli deniyo. “Ulan! Şu

adama bakıŋ hele dedi, onu benim yanıma getiriŋ.” Aldılar adamı padişahın

yanıŋa eletdiler Gazneli Mahmut’un yanıŋa.

“Ulan ōlum! Sen epeydir beri ordasıŋ. Ben saŋa bakdım, bazı geziniyoŋ, bazı 100

süzünüyoŋ, bazı gazınıyoŋ gart gart.”, “Ah padişahım! Süzünüyom, garnım aç,

para yok. Elden ne gelir. Süzüŋ der, süzüŋ diyom süzünüyom. Avrat evde öteberi

ister, para yok ku aliyim. Elimden ne gelir. Gezin der, gezin diyom, geziniyom.

Sırtım kirli sabın yok. Avrad sırtımı yuğamıyo. Başka çarem yok. Gazıŋ der,

gazıŋ diyom gazıŋıyom padişahım.”, “Be ulan! Eliŋe bir tablı daş al, şu dükkanıŋ 105

yanıŋa diŋel. Şu çarşıyı görüyoŋ mu? Burda bir Allah’ıŋ hakkı var, bir de benim

hakkım var. Benim hakkım da babamdan galma miras, şurıya diŋel, sokağa öte

var guvvetinen elindē daşı at, neriye düşürürseŋ ordan beriniŋ dükkanıŋı saŋa

verecēm.

110 Adam eline bir tablı taş aldı, tabi azcak da yeğniŋi alıyo. Bir dükkan daha öte

düşürdüm diye. Ayağınıŋ birini ileri goydu, birini geri goydu. Yallah elindē daşı

fırlatdıydı, ilk dükkanıŋ darabasına dáğdi daş geri şıçıradı, alnıŋın çatıŋa değince,

[GOH]

Page 179: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

167

adam orada daŋ diye galdı. Gazneli Mahmut Padişah bakdı ki çokdan ölmüş

adam. Şimdi vermemiş Ma’bud neylesiŋ Mahmud. Yani Allah vermezse kuluŋ 115

vermesi neye yarar diyo. Aynı buna misal)

Gündeşl’oğlu dedi ki bir gün hanımına “Hanım! Gel biz bu memleketi terkedek,

Diyar-ı gurbete gedek. Diyar-ı gurbete gedersek biz gazmaynan, kürēnen çalışırık,

ammá burda bir iş yapamak. Nere varsak ağa geliyo, hatıŋ geliyo diyolar. 120

Utandırıyolar adamı.” Üç táne ōlu var Gündeşl’oğlu’nuŋ, (Gademe gademe tabi.)

“Eee! Bu çoçukları ne yapak?”, “Çocukları içeri yatırak, usulca gece biz çıkak

gedek.”, “Oldu.”, “Ammá ağlayamayacaksıŋ hanım ha! Giderken ağlama. Ağladıŋ

mı gedemek.”, “Oldu.” dediler. Gomşulukdan bir kötü merkep buldular. (Sözüm

oŋa) hazırlık yapıyolar, değermene gedicik diyolar. 125

Gece olunca üç çocū yatırdılar, yola çıkdılar, Diyarbekir’e gediyolar, o tarafa dōru

yürüdüler. Diyarbekir’iŋ şöyle o yuŋruyu da aşdılar mı dáha Diyarbekir tarafı

görünmez. Hanım, tabi ciğer bu, dayanamadı, “Ugh ugh!” dedi orıya da aşdı mı,

göremez, geri yanıŋı dáğnedi, ağladı. O zaman onuŋ ağladığını görünce 130

Gündeşl’oğlu hemen oturuverdi. Aldı bakalım ne söyledi, değerli arkadaşlar ne

diŋledi:

[ Nr.2 ]

135 Üç yavrıyı bir araya yatırdım Yatırdım da ben aklımı yitirdim Ben duzumu, ekmeğimi yitirdim Ahiret hakkım halal olsuŋ guzum (Ben duzumu, ekmeğimi yitirdim) 140 (Ahiret hakkım halal olsuŋ guzum) Yer yüzünde biter türlü çiçekler Yalan oldu söylediğim gerçekler Köşek gimi oynar südü çocuklar 145 Anaları yavrım der der sızılar (Köşek gimi oynar südü çocuklar) (Anaları yavrım der der sızılar) Şu dünyada meyva olup tutmadım 150 Geçdi ömrüm muradıma ermedim Çocuklarla halallaşıp getmedim Ahret hakkım halal olsun guzum (Çocuklarla halallaşıp getmedim) (Ahret hakkım halal olsun guzular) 155

[GOH]

Page 180: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

168

Böyle miydi hanım gavli göreliŋ Aralıkda galdım halım bilemeŋ Gündeşl’oğlu’m diyo dini, imanım 160 Gemiğin içinde ilik sızlıyo (Gündeşl’oğlu’m diyo dini, imanım) (Gemiğin içinde ilik sızlıyo)

(Ben de acışıyom ammá diyo, Gavlimiz böyle değilidi diyo hanıma.) Oradan bunu 165

söyledi Gündeşl’oğlu, beri yüzüne yürüdüler.

Günlerde geç vakitde tez gonup göçe, yiyip içe Misis’iŋ orıya geldiler. Orıya

geldiler ki ekin biçiliyo, biçilen yere gondular. (Zatı ne var, bir kat yatak

sırtılarında, eşya sırtında.) Başladılar, başak toplamıyá. (Ekiniŋ yerinde galanlarını 170

toplarsaŋ başşak topluyo derler.) Topladılar. Bunu topladıp, “Bir yerde de azcak

tıpışlarık bişirrik.” dediler. Bunlar topladılar biraz, o topladıkları başşā da kölgelik

etdiler. Üstlerine burda bir gün, iki gün, beş gün dururkan köyüŋ muhtarı dedi ki

“Yav! Bizim çoban gedicim diyo, köyüŋ çobanı var. Sığırını güder. Şu adam neci?

Geldi orıya gondu, sormadık da necisiŋ diye. Yav! Sorak bakalım eŋáre 175

köyümüzüŋ malını güderse, güdsüŋ bunu dutak.” dediler, çoban gedici günüm

doldu diyo.” Muhtar adam saldı, Gündeşl’oğlu’nu çagırtdı.

Hoş beş on beşden sonra, “Necisiŋ?”, “Nediciŋ bre ulan? Ben de siziŋ gimi bir

adamım. Bir fakirim.”, “Nerelisiŋ?”, “Diyarbekir tarafından geldim.” (Ben orda 180

báğdim diyemiyo tabi.) “Eee! Sen bizim köyüŋ naharını güdmeŋ mi?”,

“Güderim.” Yıllığını kesdiler. “Sabahanan güdmeye başlayacaksıŋ, hanımıŋ da

sıraynan her gün iki üç evden ekmek alacak, devam edeceksiŋiz.”, “Oldu.”,

“Hanımıŋ da bazı ağların, báğlerin danasınıŋ, ináğiniŋ otunu yolarsa şuralardan, o

da alır birkaç kuruş geçinir gidersiŋiz.”, “Tamam.” Sabāŋan oldu. Adam malları 185

önüŋe gatdı, getiren gatıyo, ev ev gezme yok. (Sokakda çoban birkenne “Ohah!”

dedi mi çoban geldi dereler, getiren gatar zaten.)

Mal güdmiye başladı, köyde düğun oldu. Çoban da vardı düğune. “Lan!

Uşaklarnan, şo çobanı da yemekleŋ” dediler. Ulan! Gündeşl’oğlu’nuŋ çok ağrına 190

getdi. (Ağlarnan, báğlernen oturup kalkan adam çoçuklarnan, yani uşaklarnan,

çobanı da yemleŋ deyince çok ağrına getdi.) Neyse yemáği yemiş oldu. (Ammá

tabi burnuma tuzlu su sıkdıŋ derler, bir şey oldu mu.) Heç canına siŋmedi. Gene

ağlar, báğler ona türkü söyle buna söyle derkenne. “Lan! Çoban sen heçbi şey

[GOH]

Page 181: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

169

bilmiyoŋ mu bre? Biriŋ de sen söyleseŋ.” Yolağan ağzına oturtdu çobanı. “Ben 195

pek bilmem ammá ağalar gene de siziŋ hatırıŋızı gırmıyam. Bir elbilmez birini

söyliyem.” dedi. “Eee! Söyle söyle.” Aldı şimdi Gündeşl’oğlu yolāŋ ağzına

oturdu. Báğlere ne söyliyeci, burdā arkadaşlar ne diŋleyici:

[ Nr.3 ] 200

Nere gedem yokluk seniŋ elinden Gelip ayağına uşak olukdur Nere gedsem gurtulamam elinden Çıkıp birilerine uşak olukdur 205 (Nere gedsem gurtulamam elinden) (Çıkıp birilerine uşak olukdur) Sürüleri birbirine gatardık Bölük bölük guzlarını satardık 210 Ağ kendire gara çadır atardık Şimdi kölgeliğim başak olukdur (Ağ kendire gara çadır atardık) (Şimdi kölgeliğim başak olukdur) 215 Sürülerim dağ yüzüne yürürdü İndigi çaylarıŋ suyu gururdu Her gatarda on beş türüm olurdu Şimdi baş gördüğüm eşşek olukdur (Her gatarda on beş türüm olurdu) 220 (Şimdi baş gördüğüm eşşek olukdur) Depe depe harmanlarım savrılır Namlı namlı geç buğdayım devrilir Gündeşl’oğlu diye adım çağrılır 225 Şimdi Gündeşl’oğlu uşak olukdur (Gündeşl’oğlu diye adım çağrılır) (Şimdi Gündeşl’oğlu uşak olukdur)

Gündeşl’oğlu bunu söyledi ammá bütün milleti devirdi. (Mânâ var yani söylediği 230

şeyde, Allah kimseyi de gördǖ günden geri goymasıŋ. Diyarbakır’ıŋ báğiydi,

burda uşak diyo, çobanlarınan yemek yiyolar, bunu söyledi.) Burda mala gedip

gelirken bir gün ordan bir kervan geçiyo. Hanımı Belkız diyo ki “Varıyım şu

kervana, bezirganbaşına “Nerden geliyoŋuz?” derim. Eŋáre bizim Diyarbakır

tarafından geliyosa “Ne haber var?” deyi sorarım. İşde o da “Gündeşl’oğlu şöyle 235

olmuş, böyle olmuş, der; çocuklardan bir habar alırım” diyo. Kervana geliyo

bezirgancı önden gediyo. (Bezirganbaşı tabii.) “Dur hele!” diyo bezirganbaşına.

Duruyo “Ne?” diyo, “Nerden beri geliyoŋuz?”, “Biz her yeri gezerik.”

Bezirganbaşı bakıyo ki, Belkıs ayıŋ on dördü gimi parlıyo. Çok yahşi. Hemen

[GOH]

Page 182: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

170

emir veriyo, “Dutuŋ bunu deveniŋ üstüne goyuŋ!” diyo. Belkıs’ı dutuyolar 240

deveniŋ üstüne goyup ellerini bağlıyolar, “Sür!”

Eee! Gündeşl’oğlu akşam eve geliyo, bakar Belkıs evde yok. Zahar gomşulara

öğünlük deyi getdi. (Her gün evlerden ekmek alıyo ya, akşama, sabaha yeterse

deyi.) Bekliyo ya yok. Bir bekliyo yok, iki bekliyo yok, sabah oldu yok. (Bir şey 245

oldu mu derler ki çocukdan al habarı derler.) Sabahanan çocuklar oralarda

oynuyo. Gündeşl’oğlu o gün mala getmiyo. Başka bir arkadaşı gönderiyo. (Zaten

iki üç kişi geder mala, tek bir adam zapdedemez.) Çocuklara diyo ki “Belkıs

anneŋizi gördüŋüz mü heç?”, “He! Ben gördüm.” diyo biri. “Nerde gördüŋ?”,

“Valla! Dünden diyo burdan bir kervan getdiydi.”, “Eee!”, “O kervanıŋ yanıŋa 250

geldiydi, deveye bindirdiler, savuşdu geddi.”, “Eyvah!” dedi, Gündeşl’oğlu.

Belkıs gendi göğnüynen getmez. Hemen Misis’in köprüsünüŋ orıya varınca,

oturuyo köprünüŋ yanıŋa, alıyo bakalım, orda ne söylüyo değerli arkadaşlar

burda ne diŋliyo:

255 [ Nr.4 ]

Belime düşdü him daşı böyüğü Böyle m‘olur güzellerin yiğidi Saŋa derim saŋa Misis hüyüğü 260 Gucak gucak otlarıŋı biçdi mi (Saŋa derim saŋa Misis hüyüğü) (Gucak gucak otlarıŋı biçdi mi) Belime düşdü him daşınıŋ böyüğü 265 Böylemi olur güzellerin yiğidi Saŋa derim saŋa, Misis köprüsü Suna boylum üzeriŋden geçdi mi (Saŋa derim saŋa, Misis köprüsü) (Suna boylum otlarıŋı geçdi mi) 270 Belkıs’ı da goydu m’ola çayırda Gündeşlioğlu’m daşır yurtdan yurda Saŋa derim saŋa Ceylan ırmağı Suna boylum sularından içdi mi 275 (Saŋa derim saŋa Ceylan ırmağı) (Suna boylum sularından içdi mi)

Gündeşl’oğlu, şimdi bunu söyledi. Yörüdü Gündeşl’oğlu “Ne yanna geddi

kervan?”, “Şu yana.” Kervanıŋ getdiği yere geder. Şimdi deve uz geder de, uzak 280

geder. Eee! Aradan da gece geçdi, adamlar yola devam ediyo. Getdiği yerde sorar.

“Burdan kervan geddi mi?”, “Geddi”, “Ne yana?”, “Şu yana.” Sora sora günlerde

[GOH]

Page 183: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

171

geç vakitde tez Erzurum’a eletdi. Gendi de yata kaka, gonup göçe geder, yayan.

Orıya vardı “Erzurum kervanıydı.” dediler. Bir gayfeye oturdu. Fakirin nere

gedse yüzü soğuk olur. (Benim gimi, çulu kötü olursa nere varsa, şora otur derler.) 285

Vardı yolāŋ ağzına dıkıldı emmá “Gel, buyur.” diyen olmadı. (Çünkü çulu kötü

eŋáre çulu eyi olsa sırtında, heç cebinde beş guruş olmasa da gel ağa derler.)

Orıya oturdu. Herkeş gayfesini içiyodu. İleri yönlü adamıŋ biri dedi ki “Herhal

garip, şo garibe de verin bir gayfe.” dedi. Ona da yapdı gayfeci bir gayfe, içdi.

Ammá ileri gel diyen olmuyo, yolāŋ ağzında oturuyo. Garibin nere gedse yüzü 290

soğuk olur derler ya çulu da kötü oldu mu kimse gel ağa demez.

Gündeşl’oğlu gayfesini işdi, şöyle azcak dönüyo gimi edince sazıŋ tıŋŋ etdi teli.

(Şimdi âşıklarıŋ da bir âdeti var. Sazı mahsus tıŋılatırlar âşık mısıŋ desinler diye.)

“Ulan! Âşıklīn da mı var?” dediler, “Yok, âşıklığım da, [sazı] öyle daşırım.” dedi. 295

“Yav! Âşıklī olmayan adam saz daşır mı. Hele bir iki tıngırdat dediler. O anda da

gayfeniŋ önüŋde bir söğüt ağacı var söğüt ağacına bir tek bilbil geldi gondu.

(Söğüt ağacına da hatekin bilbil gonmaz.) Onu yalıŋız görünce (Bilbil de ekseri

çok zaman çit gezer ayrılmaz birbirinden) onu görünce Gündeşl’oğlu’nuŋ da

içerisi sızladı. “Benim gimi bu da yalıŋız galmış.” dedi. Aldı bakalım bilbile garşı 300

ne söyledi burdā arkadaşlar ne diŋledi:

[ Nr.5 ]

Bilbil ne ararsıŋ sögüt dalında 305 Sen de mi ayrıldıŋ nazlı yarinden Ne haber getirdiŋ datlı diliŋden Sen de benim gimi yalınız bugün (Ne haber getirdiŋ datlı diliŋden) (Sen de benim gimi yalınız bugün) 310 Bilbil gonmaz sandım söğüt dalını Sen de mi yitirdiŋ nazlı yarini Sormıya mı geldiŋ benim halımı Sen de benim gimi yalıŋız bugün 315 (Sormıya mı geldiŋ benim halımı) (Sen de benim gimi yalıŋız bugün) Bilbil görmüş müydüŋ sen de düşüŋü Yoŋsa vurdular mı nazlı eşiŋi 320 Neden bırakmıyoŋ benim peşimi Sen de benim gimi yalıŋız bugün (Neden bırakmıyoŋ benim peşimi) (Sen de benim gimi yalıŋız bugün) 325

[GOH]

Page 184: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

172

Gündeşl’oğlu’m söyler söyler övünür Gara bağrım daşdır diye dövünür Dostlarım ağlaşır düşman sevinir Sen de benim gimi yaralı bugün (Dostlarım ağlaşır düşman sevinir) 330 (Sen de benim gimi yaralı bugün)

Gündeşl’oğlu bunu söyledi, o kervancınıŋ evi de yakın idi bir yafidiydi. Bir ses

duydu Belkıs yafidiniŋ evinde, ammá olmadı Yafidi, Belkıs’a şöyle elini gene

değdirmedi. Yafidi’niŋ avradı “Seni gancık seni, sen dürüst avrat olsaydıŋ 335

gocamıŋ arkasına düşüp gelmezdiŋ.” deyip her gün sırtına bir iki yumruk vurur,

saçını yolar. Bu sesi duyunca Belkıs dedi yoldan gedeniŋ birine, “Gardaş

bakele!”, “Ne var?”, “Şo garşıkı gayfede bir âşık sesi geldi.”, “Ne var, söyle de bu

tarafa doğru gelsiŋ bahşişini verim.” dedi. Adam geldi “Burda bir âşık varımış.”,

“Benim!” dedi Gündeşl’oğlu. “Seni şoo garşıdā gonakdan istiyolar, bahşişini 340

verecekler.” Beriden vardı ki pencereden bakıyo Belkıs. Gündeşl’oğlu’nu görünce

tanıdı; Gündeşl’oğlu da gendini tanıdı. (Herkeş eşini tanıma mı?)

Gündeşl’oğlu hemen kelllesini dikdi yere. (Zor dava.) “Beyim! Hiç kelleŋi yere

dikme. Allahım’a yemin ederim ki, o adamıŋ eli baŋa dáğmedi. Heç eli baŋa 345

değmedi.” deyince. Gündeşl’oğlu merdivandan tarafa, Belkıs da merdivandan

aşşā yürüdü. Merdivanıŋ dibinde gucaklaşıp, ağlaşmaya başladılar. Hemen

yafidiniŋ avradı geldi. “Şordan sokakdan geden obanıŋ erkáğiynen de gucaklaş,

seviş, seni fahişe seni!” Bir iki yumruk daha vurdu, saçından dutdu yokarı çekdi.

Yafidi’ye de habar getdi “Aboouu!, o getirdiğiŋ avrat yoldan bir adam gediyodu, 350

çağırdı, merdivanıŋ dibinde buluşdular. Birbirine sarlandılar kimse ayıramıyo

birbirinden.” diyolar. O da başka gayfedeymiş. Hemen geldi Yafidi “Nasıl olur da

benim evimdē bir esire sarkıntılık edebilir yoldan geçen bir kişi?” diye. Gelince,

Belkıs anlatdı “Benim báğim bu.”, “Aboouu!” Yafidi gucakladı Gündeşl’oğlu’nu

“Annem güccüyken anlatırdı. Bir gardeşiŋizi gaybetdim derdi. Elhamddürüllah 355

gardaşıma gavuşdum. Allah seni baŋa gavuşdurdu.” dedi. (Hemen zatı Müsliman

olduydu onuŋ için ellemiyodu. O gadar yanıŋa varmak istedi olmadı varamadı.

Bunların dini ne gadar has din ki inandıklarına sadık bağlanıyolar, ben elimi

galdıramam, dedi.) Tekrar şahadet kelimesini çekdi. Elhamdürillah yani

Müsliman oldūnu Gündeşl’oğluna bildiriyo. “Gel gardaş misafirimsiŋ.” O gün 360

orda galdılar.

[GOH]

Page 185: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

173

Devliki gün olunca, toplaŋ neādar deve varısa, mal varısa. Toplatdı Yafidi.

Müslüman oldu Elhamdürillah, Yafidilikden çıkışdı. “Şu seniŋ, bu benim gardaş.”

Şu sensiŋ, şu benim, şu seniŋ, şu benim; gaç deve varısa yarıya pöldü. Malı yarıya 365

pöldü, parayı yarıya pöldü. “Gardaş seniynen biz gardaşmışsık anam anladırdı

güçüyken gaybetdim, derdi, buluşduk Allah’a şükür.” (Halbuki gardaşı olmadığını

biliyo da, çavresindekiler bundan korkdu demesiŋler diye hemen müsliman oldu.

Müsliman Müslimana yardımcı.) Pölüşdüler, bunu Erzurum sınırına çıkanādar da

savuşurdu. Gendi de beraber şanınan şerbetinen savışdırdılar. 370

Gündeşl’oğlu gıyafeti deŋişdi. Günlerde geç vakıt da tez Diyarbekir’e geldi ki

“Oooo!” Güm güm güm bir davul ötüyo, kervan gonalga yerine vardı gondu.

“Kervan gonalga yerine bir kervan geldi.” dediler. “Acaba kimiŋ nesiymiş?

Düğünüŋ noksanıŋı da bu kervandan alak.” Bir iki adam gönderdi. Vardılar adam 375

şöyle bakıyo, Ulan! Bu báğimiz Gündeşl’oğlu diyiciler; fakat zaman geçdiğinden

şekli deŋişmiş. Geri geldiler “Kimimiş?” dediler. (Oranıŋ báği Gündeşl’oğlunuŋ

gardaşı.) “Vallahi! Báğim, bezirganbaşı diyolar orda bir adam oturuyo. Şöyle bir

bakıyom, aynı bizim báğimize, Gündeşl’oğlu’na, beŋziyo ammá şekli şemali

deŋişik.”, “Bir de ben bakıyım.” dedi, vardı. Bakıverdi ki gardaşını bilme mi? 380

Bilişdiler, bunlar gucaklaşdılar. “Gel gardaş. Şu evi görüyoŋ mu?”, “Evet.”, “Bu

büyük oğluyuŋ evi, büyük gızımı verdim evini yapdırdım. Şu ortancıl oğluyuŋ

evi, ortancıl gızımı verdim evini yapdırdım. Şu çalınan düğün de güçcük oğluyuŋ

düğünü onuŋ evi de ahaa şurda. Ona da küçcük gızımı verdim. Gardaş belki

benim gabahatim olabilir. Evvela bir kabahat etmiş isem, özür dilerim. Küçük suç 385

işler, böyük bağışlar. Beni bağışla gardaş.” dedi. “Ulan! Daha ne yapıcıŋ.” dedi.

Bir daha sarılıp ağladılar. Bunlar birbirine kavışıp zevk-i safaynan yaşadılar.

(İnşallah biz de bunlar gimi zevk-i safaynan yaşamamızı, Cenab-ı Allah’tan

dilerim arkadaşlar.)

[GOH]

Page 186: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

174

GÜHERİ HİKÂYESİ∗

[ GH ]

Şimdi Güheri’yneŋ Ahmet Báğ bunlarıŋ babaları, iki kardeş idi. Biriniŋ gızı oldu, 5

biriniŋ ōlu oldu. Ōlanıŋ adını Ahmet goydular; gızın adını da Güheri goydular.

(Eskiden de beşik kertme nişanlısı diye bir adet söylenir.) Çocuklar dünyaya

gelince “Gardaş elden gelen eyi mi olur?” dediler, Güheri’ynen Ahmet Báğı

beşik kertme nişanladılar. (O günüŋ bahrinde beşik kertme nişanlıymış deyince bir

gız yüz yaşına da gelse kimse dünür getmezleridi; istemeye gelmezleridi.) Aradan 10

zaman geçti. Ahmet Báğiŋ babası da mefat etti; Güheriniŋ babası da mefat etti.

Fakat evleri ayrı ayrı. Güheri gelir, Ahmet Báğiŋ eviniŋ işini tutar hizmetini görür,

geri evine geder.

Bir sene yaylaya gedim zamanı gelince toparlandılar, yaylıya getmeye 15

hazırlandılar, yola çıkdılar. Yola çıkınca Ahmet Báğ dedi ki “Arkadaşlar! Ben

şöyle geri döniyim, yurdu bir geziyim bir mal melel galdı mı acaba? Galırsa burda

aç susuz perişan olur.” dedi ve atı geri çevirdi. Geldi ki yurtda bir deve galmış.

Ihmış deve. Atın üstünden, neādar kırbacınan vurduysa da kakmadı. “Ya!

Mübarak hayvan niye galkmıyoŋ?” diyerek ayānıŋ ucuynan deveye dürtüverince 20

yanınıŋ başına deve de, “Eav!” deyi boynunu çeviriverdi. Ahmet Báğiŋ bacāndan

ısırdı. (Diziŋ öŋündeki şu gaba yerden ısırdı.)

Ahmet Báğ buna aldırmadı; [deve de] ısırdıkdan sonra da kakdı. Atıŋ arkasına aldı

deveyi geder. Göçebere yetişince “Yav! Ahmet Báğ n’oldu seniŋ ayāŋa?” dediler. 25

Gan, körüklü cizmeniŋ dışına daşmış. O zamana gadar Ahmet Báğiŋ heç haberi

yōdu. Bakıverdi ki ganıyo. Bunu hemen melhamladılar, sardılar. Emleyip (yani

melhamladılar demek) melhamladılar, sardılar. Yaylada da evlenecekler o sene

Güvher Hanımınaŋ. Yaylaya getdiler; bir ay geçdi yara eyi olmadı, iki ay geçdi

eyi olmadı, o sene geçdi eyi olmadı, gel sene geçdi eyi olmadı, yedi sene devam 30

etdi, yara eyi olmadı. Bir gün yaylaya getmeden kışlada Güvher Hanımıŋ da ∗ Metin, 09 Ağustos 2003 tarihinde Düziçi [Osmaniye] ilçesinin Karkın mahallesinde oturan 1938 doğumlu Âşık Mustafa Köse’den, tarafımızdan ses kayıt aracı ile ve icrâ geleneğinin doğal ortamında derlenmiştir. Kaynak kişi, bu hikâyeyi, teyzesinin kocası Âşık Mahmut’tan öğrenmiştir. Âşık Mahmut da ustasının Antepli Âşık Patla Mustafa olduğunu söylemiştir.

[GH]

Page 187: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

175

geleni gedeni oluyo. Onlarıŋ hizmetini görüyüm diye Ahmet Báğiŋ hizmetini

azicák geciktirdi. Komşularından birisi Akif Hatın isminde bir gız gelip Ahmet

Báğiŋ gahvesini bişirdi. Odasından çıkarken Güvher Hanım bunu gördü. “Haaa!

Acaba ben ācak gecikince emmim oğlu başkasını mı sevmeye başladı?” diye az 35

kısgandı. (Gadın kısmı da gısganç olur.) Bunu görünce Güvher Hanım aldı

bakalım onlara garşı ne söyledi değerli arkadaşlar burda ne dinledi:

[ Nr.1 ]

40 İşte meydan işte gılıç vurana Canım gurban gıymatımı bilene Ben yarimin abdalıyım kime ne Ele geder namıs benim, ar benim (Ben yarimin abdalıyım kime ne) 45 (Ele geder namıs benim, ar benim) Barmağına altın yüŋsük dakınır Akif Hanım hatırıma dokunur Yarin ismi dört harfinen okunur 50 Elif hadır, mim üsdüne delinen (Yarin ismi dört harfinen okunur) (Elif hadır, mim üsdüne delinen) Diyor Güvher Hanım gendi özüme 55 Hayınısam mil çekilsin gözüme Hasmim kimse gelip çıksıŋ yüzüme Ya o galır ya ben durrum yârinen (Hasmim kimse gelip çıksıŋ yüzüme) (Ya o galır ya ben durrum yârinen) 60

Güheri bunu söyledi içeri dıkıldı “Emmoğlu hayırlı olsun.” dedi “Ben ācak

gecikmeynen evde misafirim varıdı. Akif Hatınınan müşerref olmuşsun.”,

“Emmim gızı, ben oŋa gel demedim; gendi geldi. Gayfeŋi bişiriyim mi? dedi, ben

de kalbi gırılmasıŋ diye bişir dedim. Benim oniynen hiçbir ilgim yok.” Yaylıya da 65

getmediler. Get gediye Ahmet Báğin durumu ağırlaşmıya başladı. Bir gün gene

Güvher Hanımın misafirleri geldi onları ağırlayım, kaldırayım, yolcu ediyim diye

birez gene gecikti. Gecikince (Şimdi arkadaşalar bir yaranıŋ çezip bağlayacak

zamanı geldi mi sızılamaya başlar.) Ahmet Báğin yarası da sızılamaya başladı.

(Gün günü da ağarlaşıyo zaten.) Ahmet Báğ dedi ki “ Herhalda, yedi yıldır beni, 70

benim gahrımı çekiyo, emmi gızı da osandı. O da gecikti bugün yaralarım

sızılamaya başladı.” dedi. Yatdī yerden aldı bakalım ne söyledi. Değerli

arkadaşlar burada ne diŋledi:

[GH]

Page 188: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

176

[ Nr.2 ] 75

Yedi yıldır cirahat akar tenden Vallahi osandım bıkdım bu candan Herhal gaşı garam vazgeçti benden Elimnen sarayım derim ağlarım 80 (Heral emmi gızı vazgeçdi benden ) (Elimnen saram derim ağlarım) Çağarırım bir kapıya çıkan yok Yedi yıldır heç yüzüme bakan yok 85 Ben ölürsem ateşimi yakan yok Söndürme çıramı derim ağlarım (Ben ölürsem ateşimi yakan yok) (Söndürme çıramı derim ağlarım) 90 Şu yalan dünyada murad almadım At üstünde oynayıp da gülmedim Doktordan cerrahtan fayda bulmadım İmdat senden Mevla derim ağlarım (Doktordan cerrahtan fayda bulmadım) 95 (İmdat senden Mevla derim ağlarım) Diyor Ahmet Báğim ciğerim yandı Akdı gözüm yaşı sellere döndü Ben yanar ağlarım gız saŋa no’ldu 100 Ağlama başımda derim ağlarım (Ben yanar ağlarım gız saŋa n’oldu) (Ağlama başımda derim ağlarım)

Ahmet Báğ bunu söyledi gözünü açıverdi ki Güheri (Emmisi’ızı) başucunda 105

dineliyo. O zaman Güheriniŋ de gözlerindeden ırmak gımıŋ akıyo. (Arkadaş!

Gözeliŋ ağlamasın da gözel olur, çirkiniŋ ağlaması da çirkin olur. Gözel, feryad-ı

figân etmez. Gözlerini yumdukça nar tanesi gimi yanāna aşşa yuvalanır iner yaş,

kirpikleri çit çit olur. Çirkin de amanun bacum! der, burnunu siler, birken bir

yanna çalar, bir ken bir yanna çalar. Biraz sonra bakkı yanınıŋ başı sülük gezik 110

gimi ala bula olur. Çirkinin ağlaması çirkin olur.) Güvher Hanım, (O zaman

şimdikīmı saç kesme yōdu.) kara yılan gimi beliğiniŋ birini önüne düşürdü. Hemi

emmisi ōlunun başucunda ağlıyo hemi aldı bakalım burda ne söyledi değerli

arkadaşlar burada ne diŋledi: 115 [ Nr.3 ]

Ne çok yavlarıyoŋ gelip geçene Dayıma yerinde durana yavlar Gara daş içinde duran boz gurda 120 Yeşil yapragı da verene yavlar (Gara daş içinde duran boz gurda) (Yeşil yapragı da verene yalvar)

[GH]

Page 189: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

177

Yedi cehennemi bir de dünyayı 125 Mevla’nıŋ âşkına üzme sen beni Gara herk içinde şo garıncayı Garanlık gecede görene yalvar (Şo gara sürükde gara garınça) (Garanlık gecede görene yalvar) 130 Yedi cehennemi sekiz cenneti Amentüye bağla sen itikatı Kimseler görmemiş beŋzin sıfatı Beŋziŋ, sıfatıŋı görene yalvar 135 (Heç kimse görmedi beŋziŋ sıfatı) (Beŋziŋ sıfatını görene yalvar) Yedi cehennemiŋ bir de dünyadaŋ Mevlam öldürmese ölmem yaramdan 140 Yedi gat semadan köşkü seyreden Dünyanıŋ binası gurana yavlar (Yedi gat semadan köşkü seyreden) (Dünyanıŋ binası gurana yalvar) 145 Diyo Güvher Hanım galdım bîçâre Sen özüŋü bağla Gan-i Settar’a Böğrünün çevresi gark olmuş nura Ay gelip goynuna girene yavlar (Böğrünün çevresi gark olmuş nura) 150 (Ay gelip goynuna girene yalvar)

Güvher Hanım bunu söyledi, Ahmet Báğ’iŋ kellesi yasdıktan düşüverdi bu yánna.

Güvher Hanım bakdı ki Ahmet Báğ uruhu Hakka teslim eylemiş. (Ağlayıp,

sızlama ne fayda eder.) Komşulara tabi duyruldu. Ahmet Báğ’i götürüp toprağa 155

defnettiler. Güfer Hanım da emmisi ōluna nişanlılı oldūndan dolayı hiç

evlenmedi. O da bekar öldü.

(Güvher Hanımınan Ahmet Báğ’in hikâyesi işte bu kadar arkadaşlar. Zaten

gısadır, hastalığı çok sürdü ammá, türküsü gısadır.)

160

[GH]

Page 190: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

178

ELBEYLİOĞLU HİKÂYESİ*

[ EH ]

Elbáğlōğlu denen âşık Maraş’ıŋ Türkoğlu’nuŋ karşısında Dut Dağı var, orda

otururlarımış (Aslı Maraşlı). Yaylalarına göçdükleri için Diyarbakır’ıŋ ora doğru 5

varınca göçeber olarakdan (Yaylaya gediyolar, daha serin yerlere) oranıŋ

köylüleri soruyo: “Sen necisiŋ, nere gediyoŋ, nerden gelip nere gediyon böyle?”,

“Ben göçeber, elimiŋ báğıyım”diyor. Elimiŋ báğı, elimiŋ báğı. Bu adamıŋ bir oğlu

olıyo. Ahmet Báğ goyuyolar adını. Elbáğlı’nıŋ oğlu, Elbáğlı’nıŋ oğlu, Elbáğlı’nıŋ

oğlu, dediklerinden, (Babası mefat ediyo.) el báğiniŋ oğlu olarakdan Elbáğlōğlu 10

diyolar, Ahmet Báğe. (Esas adı Ahmet Báğ. Elbáğlōğlu dedikleri babasınıŋ

lakabıynan anılıyor.) Bunnar iki emmoğlu. El Báğiniŋ bir de kardeşi var. (O da

evli) Fakat Gadılardan aldı bu gızı. Maraş’ıŋ Gadılardan alınca onuŋ da bir oğlu

oldu. Ali Gadōğlu diye dayısınıŋ adını goydular bu çocā. Onuŋ da babası mefat

etdi, Ahmet Báğin de. Kırk dáne atlısı var. Yanıŋdā gırk atlıynan gezer dolaşır. 15

Ava geder avdan gelir, kırk atlıynan ener dolaşır (Ali Gadōğlu da yanıŋda).

Ali Gadōğlu (Emmisi oğlu) yetişip gendi de artık vardī zaman, buyruŋ denecek

çağa geldiği zaman, dayıları dediler ki (Maraş’daki Gadılar) “Lan yiğán! Sen

nasıl adamsıŋ, boyuna emmiyiŋ oğlunuŋ terkisine biniyoŋ. Sen adam dál mısıŋ? 20

Biz de yardım edek, emmiyiŋ oğlundan ayrıl, sen de gırk atlı yanıŋa topla, sen de

báğliğini söylet.” Emmisiniŋ oğlunuŋ terkisine binmeyi tergediyo Dayıları.

(Maraş’daki Gadılar) Buŋa akıl ederekden emmisioğlu Elbáğlōğlu’ynan arayı

açdı, ayrıldılar. Ayrılınca ikisi bir yerde yaşıyamáz oldu. Honta hont oldular.

Elbáğlōğlu Ahmet Báğ göçdü. Bumbuç’a getdi, Ali Gadōğlu yerinde galdı. 25

Maraş’da Maraş báğiniŋ yanıŋa geder gelir Ali Gadōğlu (Gadılarıŋ yeğáni

olduğundan). Maraş paşası da iyi bir dünür, Ali Gadōğlu’nu sağ yanıŋdan , diziniŋ

dibinden bir yer göstedir, beraber oturur, beraber kalkarlar. Dayılarınıŋ hatiresi

için gendi de sayılır sevilir hale geldi. Bir gün Maraş’ıŋ paşası dedi ki (Kör Paşa 30

derler, gözünüŋ biri görmüyo) “Ulan Ali Gadōğlu! Ben ava çok maraklıyım. Baŋa

* Metin, 09 Ağustos 2003 tarihinde Düziçi [Osmaniye] ilçesi’nin Karkın Mahallesi’nde oturan 1938 doğumlu Âşık Mustafa Köse’den, tarafımızdan ses kayıt aracı ile ve icrâ geleneğinin doğal ortamında derlenmiştir. Kaynak kişi, bu hikâyeyi, babası Âşık Mehmet Köse’den öğrenmiştir.

[EH]

Page 191: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

179

bir guş (av guşu), bir tazı, bir de iyi at olsuŋ.”, “Benim guşum var ammá tazı var

ammá iyi eyitilmemiş, avı alamıyo, canım sıkılıyo getdīm zaman. Paşam seniŋ

dedīŋ guş, tazı, at, benim emmōğlu Elbáğlōğlu’nda var.” dedi. Elbáğlōğlu’na bir

mekdup yazdı Ali Gadōğlu, “Ulan emmōğlu! Bura doğru gel; bizi bir ziyarat 35

eyle.” diye. “Ulan! Demek ki pişman olmuş beni oraya dávet etdi” dedi kırk

atlısıynan beraber bir gün çıkdılar. “Bumbuç’dan avlanı avlanı gedek. Na gadar av

elde edebilirisek emmōluna da teklif edek; keklik, davşan, turaç… ne bulursak.”

Ali Gadōğlu’nuŋ evine geldiler. Ali Gadōğlu’nuŋ evine geldiler kï, Ali Gadōğlu 40

Maraş’da Kör Paşanıŋ yanıŋda, hanımı evde. Ali Gadōğlu’nuŋ hanımınıŋ adı

Nuzu Hātun (Bazısı Muzu diyo. Muzu diye iki adamıŋ arasını bozana derler. Asas

adı Nuzu.) Nuzu Hatun bunları görüncē, işaret ediyo adamlarına. (Yanıŋda

adamları var.) Atları bağladı zikkelerē, gendileri yukarı buyur ediyo. Emir veriyo

bir gaç dáne davar kestiriyo. (Ee! Gırk gişiye bir davar yetmez.) Öyle bir hizmet 45

ediyo ki (Elbáğlōğlu Ahmet Báğin yanıŋda da bir danışmanı var Mehmet

Yazıcıoğlu derler.) Mehmet Yazıcıoğlu dedi ki: “Ulan báğim! Methedecağıyıŋ

birisi de bu” dedi. “Ulan! Methedecağıyıŋ birisi de bu ammá adını bile duymadık

bunuŋ. Nasıl methedek, kim diye methedek.” (Sefil Sülemen isminde de bir atlısı

yanıŋda yakın geder.) “Vallaha ağa! dedi. Deminden aşağı eniyodum, ayak yoluna 50

gediyodum, atları suluyak mı Nuzu Hatun? dediydi birisi, Heralda adı Nuzu.”

dedi. “Hah! Şimdi oldu.” dedi. O zaman Elbáğlōğlu aldı bakalım orda ne söyledi

değerli arkadaşlar burada ne diŋledi:

[ Nr. 1 ] 55 (Ah!) Hublarıŋ serveri Nuzu’yu gördüm (Nuzu’yu gördüm) Has bahçeniŋ içinde gonca gül gimi Daramış saçları dökmüş gulunca (dökmüş gulunca) Al yanak üstünde zülüf tel gimi 60 (Daramış saçları dökmüş gulunca, dökmüş gulunca) (Al yanak üstünde zülüf tel gimi) Nuzu’yu dersen de yerinde satı (yerinde satı) Gözellikden yana (báğler) diyemem kötü 65 İncidir dişleri ağzı bir gutu (ağzı bir gutu) Ağzınıŋ içinde dili bal gımı (İncidir dişleri ağzı bir gutu, ağzı bir gutu) (Ağzınıŋ içinde dili bal gımı) 70

[EH]

Page 192: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

180

Nuzuyu dersen de gayetden gözel (gayetden gözel) Gaşları eğer de gözlerin süzer Aynalız Gölü’nde de bir köşek gezer (bir köşek gezer) 75 Sallanıyo bir şıfkaca dal gımı (Aynalız gölünde de bir köşek gezer, bir köşek gezer) (Sallanıyo bir şıfkaca dal gımı) Dolandım fırlandım yanına geldim (yanıŋa geldim) 80 Cemaliŋ görünce selavat verdim Aynalız Gölü’nde bir güvel gördüm (bir güvel gördüm) Avcısına şeker şerbet bal gımı (Aynalız Gölünde bir güvel gördüm, bir güvel gördüm) (Avlıyana şeker şerbet bal gımı) 85 Elbáğlōğlu’yum der sözlerim hakdır (sözlerim hakdır) Hakk’ıŋ ırahmatı gayat da çokdur Altında hilá var da Nuzu’da yokdur (Nuzu’da yokdur) Yediken süzülmüş de gümüş gal gimi 90 (Altında hilá var da Nuzu’da yokdur, Nuzu’da yokdur) (Yediken süzülmüş de gümüş gal gimi)

Elbáğlōğlu, bunu söyledi. Ali Gadōğlu da Kör Paşanıŋ yanıŋda oldū için orıyá

gedek dediler. O arada da orda bir Ermeni var Mıhır derler. Ulan! Elbáğlōğlu’nuŋ 95

babasıynan çok samimi arkadaşlar. O da diyo ki (duydu bu meseleyi)

“Elbáğlōğlu’na hilá düşünüyolar. Elbáğlōğlu buradan geçerken benim yanıma

uğrar, durumu anladırım, buradan gerin döner.” diyo. (Deli Mıhır derler gávıra)

Elbáğlōğlu da ora uğramak heç aklına gelmiyo.

100 Doğruca Maraş’a, Kör Paşanıŋ yanıŋa. Kör Paşa hemen adam indiriyo, atları

bağladıyolar hana, gendileri sürüyo yukarı. Yokarı çıkınca Kör Paşa ayağa

kakmak istiyo, misafir oldukları için. Emmisi oğlu dizine çöküyo Kör Paşanıŋ

“Dur!”diyo. Ulan ! Elbáğlōğlu’nuŋ çok zoruna gediyo. Bir paşa ayā kakmak istiyo

Emmisioğlu galdırmıyo. Oturup hoşbeşden soŋra Kör Paşa diyo ki “Seniŋ avcı 105

guşuŋ varımış.”, “Var.”“Yanıŋda mı?”, “Evet.”, “Eyi avcı tazıŋ varımış, yanıŋda

mı?”, “Var.”, “Eyi atıŋ varımış yanıŋda mı?”, “Evet, var.”, “Ben avcı adamım,

benim de av guşum var, tazım var, atım var. Yarışdırak mı?”, “Yarışdırak.”

Ava çıkıyolar. Elbáğlōğlu avı görenādar Elbáğlōğlu guşu salıyo, avı alıyo. Kör 110

Paşanıŋ guşu çamıŋ goluna gonuyo, “vik vik, vik vik, vik vik” ötmáye başlıyo.

Hiç ava sağmıyo. Tazı davşan yetiniyo, Elbáğlōğlu’nuŋ tazısı alıyo, Kör Paşanıŋ

tazısı boşa goşoyo. Geri geldiler. “Atları yarışdırak.” Aksu’yuŋ yanıŋa geldiler.

“İşde falan yerden goyurak atları, falan yere gadar.”, “Oldu”. Sefil Sülemen

biniyo Elbáğlōğlu’nuŋ atına. Elbáğlōğlu diyo ki “Ulan! Benim atımıŋ başını çek, 115

[EH]

Page 193: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

181

Kör Paşanıŋ atı geçsiŋ varsıŋ. Paşanıŋ atını geçdi demesiŋler.” diyo Elbáğlōğlu.

“Vallaha ağa! Heç geride galmak istemem. İki gırbaç fazla vururum geride

galırısa.” diyo Sefil Sülemen. Menzil yerine eniyolar. Atları bırakıyolar. Kör

Paşanıŋ atı (Orda bir iş yapdırmak için biri getirmişimiş, adına Hediye Doru

derler, hediye oldū için. Hediye geldi baŋa, diyo.) eyi eyitilmemiş, pek daha 120

goşmamış, ham oldū için zatı goşamadı. Elbáğlōğlu’nuŋ atı carpadak çıkdı menzil

yerine. “Tamam! Benim atı Elbáğlōğlu’nuŋ atınıŋ yerine bağlan, Elbáğlōğlu’nuŋ

atını da benim atımıŋ yerine bağlan; tazısını benim tazınıŋ yerine, benim tazıyı

onuŋ yerine; Elbáğlōğlu’nuŋ kuşunu benim kuşun yerine goŋ, benim kuşu

Elbáğlōğlu’nuŋ kuşunuŋ yerine.” 125

Ulan! Elbáğlōğlu’nuŋ öyle zoruna getdi ki. Elbáğlōğlu diyo ki “Ulan Emmōğlu!

Bana edecāŋ bu muydu? Ben şimdi memleketim Bumbuç’a varırsam, emmisi oğlu

náğme yazmış, Elbáğlōğlu’nu orıya eletdirmiş de soydurmuş derler. Bu benim

için bir şey oldu, yazzıklar olsuŋ sana.”, “Yörü ulan yörü! Öte yanıŋı burnuyuŋ 130

ulaşdī yere dürteŋ.”, “Ulan emmōğlu! Bu sözün de baŋa daha ağır geldi. Seni

Aksu’yuŋ kenarında beklerim.”, “Nerde beklerseŋ bekle, seniŋ varısa bir gırk

atlıŋ, benim de var gırk atlım.”

Aksu’yuŋ kenarına geliyolar. Orda bekliyolar. Diyo ki askerleri Elbáğlōğlu’nuŋ 135

“Báğim! Teker teker çıkacāk biz. Ali Gadōğlu’nuŋ askerleri bizi keserse ganımız

halal olsuŋ; biz onları kesersek ne mutlu bizim için; yalıŋız emmiyiŋ oğlu Ali

Gadōğlu’ynan sen çarpışacaksıŋ. (İki emmōğlu çarpışacak) “Oldu!” diyo

Elbáğlōğlu. Bekliyolar, ikindin zamanı olunca, dániyolar ki Ali Gadōğlu geliyo.

(Ali Gadōğlu da orda beklerim dedi ammá savuşup geder öte yanna diyen öyle 140

aklına geliyor.) Ali Gadōğlu bakdı ki orda adamlar bekliyo. İki taraflı durdular.

Teker teker çıkıyolar meydan yerine. Elbáğlōğlu’nuŋ atlıları çıkdıklarını kesiyo.

(Çünkü eyi eyitilmiş, antıramanını yapmış, her zaman için iş gören adamlar. Ali

Gadōğlu’nuŋ adamları yeyip içip yatıyo; eyitilmemiş, eğitimi yok.) Ali

Gadōğlu’ynan Elbáğlōğlu galdı. Onlar çıkdı meydana Elbáğlōğlu bir gılıç vurunca 145

Ali Gadōğlu’nuŋ boynunu düşürdü. Getirdiler kelleyi. Gırk gişiniŋ kellesini de

topladılardı; ortasına goydular. Ulan! Elbáğlōğlu atdan enip şöyle bakınca içerisi

sızıladı. Pişman oldu ammá iş işden geçdi. O zaman aldı bakalım emmisioğlunuŋ

kellesine garşı Elbáğlōğlu ne söyledi, değerli arkadaşlar burada ne diŋledi:

[EH]

Page 194: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

182

[ Nr.2 ] 150

(Ah!) Emmioğlu deyip geldim yanına (geldim yanıŋa) Derdimiŋ üstüne dert verdiŋ bana Bir derdime bin bir derman ararkan (derman ararkan) Bir derdim varıkan dört verdin bana 155 (Bir derdime bin bir derman ararkan derman ararkan) (Bir derdim varıkan dört verdin bana) Nağme yazıp emmōğlunu gandırdıŋ (aman gandırdıŋ) Dost ağladıp düşmanıŋı güldürdüŋ 160 İçerime ataş goruŋ doldurduŋ (aman daldurduŋ) Bir dumanı tütmez ört verdiŋ bana (İçerime ataş goruŋ doldurduŋ, aman daldurduŋ) (Bir dumanı tütmez ört verdiŋ bana) 165 (Ah!) Yanarım yanarım tütünüm tütmez (tütünüm tütmez) Şu báğin hayalı (da) garşımdan getmez Ellerin sardığı yaralar bitmez (yaralar bitmez) Hekimim dediŋ de dert verdin bana (Ellerin sardığı yaralar bitmez, yaralar bitmez) 170 (Hekimim dediŋ de dert verdin bana) (Ah!) N’olasıŋ da Elbáğlōğlu n’olasıŋ (aman nolasın) Yaşa ki neçe günleri göresiŋ İlaha Kör Paşam Hak’dan bulasıŋ (Hak’dan bulasıŋ) 175 Gırk goyun gönderip (de) gırdırdıŋ bana (İlaha Kör Paşam Hak’dan bulasıŋ, Hak’dan bulasıŋ) (Gırk goyun gönderip (de) gırdırdıŋ bana)

Elbáğlōğlu böyle dedi ammá gözlerinden ırmak gımı akıyo. (Nādar da olsa 180

emmiōlusu, acıdı.) Dedi ki “Ulan! Atlarıŋ terkisine bağlaŋ bu kelleleri birer tene.

Kör Paşaya götürüŋ. Kim götürür bunu.” Sefil Sülemen dedi ki “Ben götürürüm

bágim ammá benim senden bir iricam var.”, “Neymiş ulan! Sefil Sülemen?”,

“Yanıŋdā hizmetçiŋ Kelgırnık Gız’ı bana veririsen ben götürürüm o kelleyi.”

dedi. (Ee! Gırk bir kelleyi paşanıŋ huzuruna götürmek golay dál.) “Peki, dedi, 185

yalıŋız Kör Paşa bir hediye verecek olurusa almayasıŋ ha!”, “Oldu báğim.”dedi.

Atları çekdiler, birer tene kelleyi bağladılar terkilerine. (Eveli atlarınaŋ gedilirdi.

Çerçi Báği olurudu. Halı hábe olurdu atlarıŋ terkisinde.)

Maraş’ıŋ içine yokarı çıkıyo ammá ulan! Bakdı ki biri her atıŋ terkisinde bir kelle 190

bağlı. Bağırarak yörüdü “Maraş yandı; cellad geldi, cellad geldi; Maraş yandı,

cellad geldi.” Ulan! Herkes dışarı çıkıyo, dáğniyo, bir yanan yer yok. Kör Paşanıŋ

yanıŋa vardı adam. “Paşam cellad gelmiş, Maraş’da adam galmadı.”, “Ulan!

N’oldu da adam galmadı?”, “Kör Paşa şöyle pencereden dánedi ki,

Elbáğlōğlu’nuŋ atlısı getiriyo, gırk at. Gırk bir kelle, gırk bir atıŋ terkisinde bağlı. 195

[EH]

Page 195: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

183

Hemen adam saldı, atları bağladılar. Ali Gadōğlu’nuŋ da kellesini aldı Sefil

Sülemen “Düşmanıyıŋ ömrü şöyle olsuŋ” dedi gürpeden önene atdı. On beş

kiloluk garpız gımı düşdü kelle yere. Aldı bi yanna goydurdu. “Ulan Sefil

Sülemen!” dedi Kör Paşa “Bu kelleleri getirmeŋ için Elbáğlōğlu ne verecek oldu

sana, neādar bahşiş verdi.”, “Bana bir guruş bahşiş vermedi paşam. Yanıŋdā 200

hizmetçisi Kelgırnık isminde bir gız var, hanımına hizmet eder, onu verecek

oldu.” dedi. Kör Paşa hemen çağırdı, adamından birini. “Bir halı, hábe dolusu

hediye hazırlayacaksıŋ. Geyecek, guşanacak, gelinlē ne yakışırsa o zamanıŋ

báhrinde hazır edip hábeye goyup āzını dikeceksiŋ.” dedi. “Peki paşam!”

205 Kör Paşa Sefil Sülemen’le gonuşurkanna adam hazırlīnı yapdı, hábeyi dikdi

ammá geline goydū gelinliğiŋ bir iliği dışında galmış. İfil ifil, ifil ifil ediyo yel

esdikçe. Sefil Sülemen’iŋ atınıŋ terkisine bāladı. Sefil Sülemen “Allah’a

ısmarladık paşam, ben gediyom.” dedi, müsade aldı, Kör Paşadan. Yörüdü

Aksu’yun kenarına. Elbáğlōğlu’nuŋ (Báğiniŋ) yanıŋa geliyo ammá, hábeyi heç 210

düşünmedi. (Vallah almayacaksıŋ, eŋere alırısaŋ boynuŋu vururum dediydi

Elbáğlōğlu.) Geldi ki hábeniŋ ağzı çintiği dikili, Sefil Sülemen’iŋ heç habarı yok.

Kelgırnık Gız’ı alıcım diye sevincinden heç bakmıyo hábeye. “Ulan! Sefil

Sülemen bu neci?” dedi Elbáğlōğlu. Bakıverdi ki hábe dolu. Gelinliğiŋ iliğiniŋ

biri dışarıda galmış. Yel esdikçe ifil ifil, ifil ifil davşan gulā gımı sallanıp duruyo. 215

“Ulan! Veriŋ şu gılıcı.” dedi. Mehmet Yazıcōğlu dedi ki “Báğim yav! Kör Paşa

goymuş, belki arkadaşıŋ habarı yok ammá habarı olsa dahi bunu götüreceksiŋ

diyince paşaya garşı mı gelir? Ulan! Gelinlē mi geydirici. Orıya varınca fakir

fukaraya dağıdırık, kim geyerse geysiŋ. Arkadaşı elleme.”, “Ulan! Sen de

haklısıŋ” dedi. (Elbáğlōğlu’nuŋ danışmanıydı o.) Ordan çıkdılar. 220

Günlerden geç vakitde tez Bumbuç’a geldiler. Bumbuç’a geldiler ammá, Kör Paşa

İstanbul’a padişaha bir yazı yazdı. “Bumbuç’da bir adam türedi, sağ adamdan

hazlanmıyo künde gırk gişiyi kesip şora goyuyo.” Ulan! Bu náğme padişaha

varınca başveziri (Gara Vezir derler.) Gara Vezir’e dedi ki “Yanıŋa da bir gaç 225

dáne gafes al (O zaman askere gafes denir), get bu adam gelirse diri getir;

gelmezse kellesini getir” dedi. “Olur báğim!”

[EH]

Page 196: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

184

Gara Vezir bindi oradan gemiye İskenderun’da inecek, ordan Bumbuç’a. Oradan

indi geldi ki Elbáğlōğlu’nuŋ evinde Allaaah! Bir şenlik, bir galebelik! Mutfak 230

gaynıyō, yüzü gelip iki yüzü gediyō, iki yüzü gelip üç yüzü gediyō adamıŋ evine.

Düğün çalınıyo. Gara Vezir de gatıldı bunlara. Elbáğlōğlu giriyo misafirlerine

hizmet ediyo, hörmet ediyo. Hiç oradan adamlardan kesdiği yok. (Esgiden böyle

báğlerin ağlarıŋ düğünü gırk gün çalınırdı, geceli günüzlü gırk gün devam ederdi.) 235

Orta biyeriŋde gelmiş Gara Vezir, düğün bitdi; Elbáğlōğlu evlendi. Ulan! Adam

yeŋi evlendi; bir gün bekliyek, iki gün bekliyek derken beş gün beklediler. Beş

gün soŋra Gara Vezir Padişahıŋ náğmesini çıkardı goynuŋdan Elbáğlōğlu’na

“Báğim! Buyur.” dedi. Elbáğlōğlu okudu ki “Ulan! Vezir, Elbáğlōğlu denen adam

sağ adamdan hazlanmazımış. Gelirse diri getir, gelmezse kellesini kes getir; 240

mutlak bunu getir.” diyo. “Emir padışahımızıŋdır!” dedi, Elbáğlōğlu üç sefer

fermanı okudu okudu gafasına godu. Ulan! İçerisine de ataş düşdü; daha beş

günlük evli.

Geldi ki Gündeşlīızı yatmış; gendiler de geç yatıyo. (Tabii yanıŋda hizmet eden 245

cariyeleri var, bakanlar var.) Geldi ki Gündeşlīızı uyumuş, padişahıŋ da fermanı

İstanbula’a gedecek. Adamlarını topladı Elbáğlōğlu. “Arkadaşlar! Padışadıŋ

fermanı var, Ali Gadōğlu’nu, askerlerini, gendini kesdiğimiz padışaha bildirilmiş.

Padışah beni istiyo. Ben gedecám, gardaşım (Bir de küçük gardaşı var Feriz Báğ

derler, adı Feriz Báğ) Feriz Báğ size emanet. Gendi küçük ammá aklî dengesi 250

yerinde, siz de destekçi olursaŋız inşallah báğiniz bundan soŋra bu olur.”, “Oov!

Olur mu öyle báğim?” dediler, “Sen nerde ölürüsüŋ biz de orda ölürük.” dediler,

gırk atlı birden. “Sen yalıŋız mı kesdiŋ Ali Gadōğlu’nuŋ adamlarını?”, “Yok!”,

“Barabar kesmedik mi?”, “Hee!”, “Barabar çekecák cezayı. Niye hemen sen

yükleniyoŋ?”, “Etmeŋ!” dediyse de “Yok! Barabar gedecák”, “Hazırlığıŋızı yapıŋ 255

öyleyse, sabānan gedecák inşallah. O, yanımızda oturan padışahıŋ başveziriymiş

bizi götürecek”, “Oldu!” dediler, dağıldılar.

Elbáğlōğlu da hanıŋınıŋ yanıŋa geldi ki mışıl mışıl uyuyor. Sazı orda asılıydı; aldı

bakalım sazını hanımınıŋ başucunda ne söyledi? Değerli arkadaşlar burada ne 260

diŋdedi:

[EH]

Page 197: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

185

[ Nr.3 ] (Ay!) Yüce dağlar bir sualim var saŋa (aman var saŋa) 265 Hanı sana gonup göçen eliŋiz Arap at üstünde gargı atanlar ( gargı atanlar) Gediyo haya, gözü ganlı deliŋiz (Arap at üstünde gargı atanlar, gargı atanlar) (Gediyo haya, gözü ganlı deliŋiz) 270 Şo gara çadırda çalgı çalanlar (çalgı çalanlar) Oturup suframda táham yiyenler Sen ölmeden ben ölürüm diyenler (aman diyenler) Ben gedersem kimler olur báğiniz 275 (Sen ölmeden ben ölürüm diyenler, aman diyenler) (Ben gedersem kimler olur báğiniz) (Ay!) Uçdu gönül guşu getdi havaya (getdi havaya) Gırıldı ganadım da düşdüm yuvıya 280 Yükletdim yükümü üç beş deviye (üç beş deviye) Kim bilir ki nere geder yolumuz (Yükletdim yükümü üç beş deviye, üç beş deviye) (Kim bilir ki nere geder yolumuz) 285 (Ay!) Uçdu gönül guşu, havada döner (havada döner) İçerime bir ört düşdü gor gimi yanar Daha gaşı garam eskisi sanar (eskisi sanar) Hakk’ıŋ emri ayrılıyor yolumuz (Daha gaşı garam eskisi sanar, eskisi sanar) 290 (Hakk’ıŋ emri ayrılıyor yolumuz) (Ay!) Elbáğlōğlu’m der yazdım bir satır (yazdım bir satır) Gadir Mevlam noksanımı sen yetir Gısmet nereyise çekip eletir (çekip eletir) 295 Kim bilir ki nerde galır ölümüz (Gısmet nereyise çeker eletir, çekip eletir) (Kim bilir ki nerde galır ölümüz)

Elbáğlōğlu bunu söylerken hanımı uyandı; boynuna sarıldı. Gözlerinden üzüm 300

tánesi gimi dökülmeye başladı. “Nere gediyoŋ báğim?”, “Yav! Bi yere gedmiyom

hanım da öyle aklıma geldi söyledim.”, “Yook! Sen bi yere gediyoŋ.”

(Gözlerinden üzüm tánesi gimi dökülüyo ammá gözeliŋ ağlamsı da gözel olur;

çirkiniŋ ağlaması da çirkin olur. Gözel, feryâd-ı figân etmez. Gözlerini yumdukça

nar tánesi gimi, yanaklarından aşşā tolu gimi dökülür yaş. Hep böyle kirpikleri çit 305

çit olur ıslandığı zaman. Çirkin de aman aman aman der bir bi yanná çalar,

burnuŋu siler, bi yanná çalar burnunu siler. Biraz sonra bak ki yanağınıŋ başları

sülük gezik gimi olur.) [Gülüşmeler.] “Bi yere gedmiyom.” dedi ammá, heç uyku

dudmadı Elbáğlōğlu’nu.

310

[EH]

Page 198: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

186

Sabanan oldu hazırlığını yaptılar, atlılar toplandı “Hadiŋ Allah’a ısmarladık!” dedi

burdālarla vedalaşdılar. Feriz Báğe dedi ki “Gardaş evel Allah buranıŋ ammánatı

seniŋ.” (Feriz Báğ gendinden küçük) “Sağol gardaş.” dedi, (Ammá ayrılmak golay

dál) Birbirine sarıldılar; pırtmıyolar ki pırtsınlar. (Feriz Báğe, báğ soydan geldiği

için báğlik olduğu için báğ diyolar adı Feriz) Şimdi gederken bu hali görünce, 315

Gündeşlīzı da hanımı (Yani Elbáğlōğlu nuŋ hanımı) su gabını aldı, suya geder

gimi etdi yoluŋ kenarına diŋeldi.

Elbáğlōğlu yanıŋa gelince, “Hani báğim gedmiyom diyoduŋ, beni mi

gandırıyoduŋ?” deyi atıŋ boynuŋa sarıldı. “Nere gediyoŋ? Beni de götür yanıŋ 320

süre.” deyi boynuna sarıldı. Ağlıyo tabii bunu görünce. Elbáğlōğlu’nuŋ atlıları

dayanamadı, ileri doğru getdiler. Gara Vezir bilene ağladı bunu görünce. Boynuna

sarıldı atıŋ, pırtdırmıyo ki pırtdırsıŋ. (Millet vekilleriniŋ çok konuşurkanna dudā

gurudū gımı dudām gurudu, oğum bir su verele…) [Gülüşmeler] Elbáğlōğlu atıŋ

terkisinden curayı aldı gucána, atıŋ üstünden hanımına garşı ne söyledi , değerli 325

arkadaşlar burda ne diŋledi:

[ Nr.4 ]

(Ay!) Gediyodum el başıma derildi (başıma derildi ) 330 Gedme deyi yar boynuma sarıldı Bizim gısmet gurbet elde verildi (elde verildi ) Ben gediyom suna boylum gal ğayrı (Bizim gısmet yad ellerde verildi, amaŋ verildi ) (Ben gediyom suna boylum gal ğayrı) 335 (Ay) Bre gaşı garalım, beni nediciŋ (beni nediciŋ) Bir derdim varıkan bin mi ediciŋ İstanbul’dan ferman geldi gedicim (geldi gedicim) Ben gediyom kömür gözlüm gal gayrı 340 (İstanbul’dan ferman geldi gedicim, geldi gedicim) (Ben gediyom suna boylum gal gayrı) (Ay!) Nerdeyidiŋ geliŋ yoluŋ üsdüne (yoluŋ üsdüne) Selam söyle yarenime, dostuma 345 Abdast al da geliŋ n’olur üsdüme (n’olur üsdüme) Salığımda cenezemi gıl benim (Abdast al da geliŋ n’olur üsdüme, n’olur üsdüme) (Salığımda cenezemi gıl benim) 350 (Ay!) Evladıŋ çürüğü özünden olur (özünden olur) Yiğidiŋ kötüsü (de) sözünden olur El için ağlayan gözünden olur (gözünden olur) Ağlama gözüŋde yaşın sevdiğim (El için ağlayan gözünden olur, gözünden olur) 355 (Ağlama gözüüŋ yaşın sevdiğim)

[EH]

Page 199: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

187

(Ay!) Elbáğlōğlu’m (der) nere çalındı galem (çalındı galem) Bir ben ölmeyinen (sunam) tükenmez âlem Belki gısmet olur ben geri gelem (ben geri gelem) Ayda yılda yollarıma bak benim 360 (Belki nasip olur ben geri dönem, ben geri gelem) (Ayda yılda yollarıma bak benim)

Elbáğlōğlu bunu söyledi. Gündeşlīzı atıŋ başını bırakmıyodu ata bir mahmuz

vurdu ta şora serpildi Gündeşlīzı. Arkadaşlar beni bekliyo irelde diye sürdü ora 365

atını. Ulan! Bak bak Elbáğlōğlu hanımından ayrılamıyo derler deyi, hanım heç

gözüne görükmeden at debirleniyiverince ta şora serpitdi sevgilisini.

Arkadaşlarınıŋ yanıŋa vardı. Yola devam ediyolar ammá herkes hüzünlü. (Tabii

ölüme gediyolar.) Şöyle gederken Antep’iŋ Barak diye bir yaylalağı var.

Elbáğlōğlu’nuŋ babası da ora çıkar Anteb’iŋ báği de çıkar yaylıya. Bunlarıŋ iki 370

báğin arasında çekişik var. O diyo ki “Bura bizim.”, o diyo ki “Bura bizim.” (Yani

Elbáğlōğlu’nuŋ babası diyo ki bura bizim zamanıŋda, öteki Antepli báğ diyo ki

bura bizim.) Ordan geçerken eskiden golçak varıdı, gızlar gırmızı golçağı

geymişler, öŋlüğü bağlamışlar, puŋarın ayaklarından ot topluyolar. Bu atlıları

görünce, (Şimdi kötü haber tez yayılır. Her tarafa duyulur.) Ulan! Elbáğlōğlu 375

İstanbul’a ölüme gediyomuş diye her yere duyuldu bile. (Kötü haberiŋ ardından

yetişemeŋ. Burda bir haber olur Yeniköy’e in ki herkes söylenip oturuyo;

Osmaniye’ye var söyleniyo, heç ardından yetişemeŋ.) Elbağlıoğlu gederken şöyle

bakdı ki, gızlar ot topluyor, bunları görünce içerisi sızıladı. “Bir daha ne babam

yurdu yaylalığı görrüm ne de bu gızları.” dedi. Elbáğlōğlu “Arkadaşlar! Bir iki 380

dakka duruŋ.”dedi. Aldı bakalım gene Barak gızlarına ne söyledi değerli

arkadaşlar burda ne diŋledi:

[ Nr.5 ] 385

(Ay!) Bölük bölük olmuş Barak gızları (Barak gızları) Guduretden sürmelidir gözleri Göz görüyo, can arzular sizleri (aman sizleri) Ben gediyom Barak eli gal gayrı (Göz görüyo, can arzular sizleri, aman sizleri) 390 (Ben gediyom Barak eli gal gayrı) (Ay!) Yosuŋ dudmuş puŋarlarıŋ akmıyo (aman akmıyo) Sarı sümbül dize çıkmış, kokmuyo Eski dostlar yüzümüze bakmıyo (aman bakmıyo) 395 Ben gediyom güzel gızlar gal gayrı (Eski dostlar yüzümüze bakmıyo, aman bakmıyo) (Ben gediyom babam yurdu gal gayrı)

[EH]

Page 200: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

188

(Ay!) Yağmur yağmış ışıl daşıŋ saylagı (daşıŋ saylagı) 400 Yad avcılar vuruŋ gayrı torlağı Teze gelin goç yiğitler yaylagı (aman yaylagı) Ben gediyom Barak eli gal gayrı (Teze gelin goç yiğitler yaylagı, aman yaylagı) (Ben gediyom Barak eli gal gayrı) 405 (Ay!) Barak derler bir huppacık yer olur (aman yer olur) Suyunu içen hastalar, sağ olur Ben gedersem Baraklılar báğ olur (nidem báğ olur) Ben gediyom babam yurdu gal gayrı 410 (Ben gedersem Baraklılar báğ olur, nidem báğ olur) (Ben gediyom babam yurdu gal gayrı) (Ay!) Diyo Elbáğlōğlu’m geldiŋ neçeli (geldiŋ neçeli) 415 Soğuk soğuk sularıŋı içeli Gırmızı önlükler, yüzler peçeli (yüzler peçeli) Ben gediyom gözel gızlar gal gayrı (Gırmızı önlükler, yüzler peçeli, yüzler peçeli) (Ben gediyom gözel gızlar gal gayrı) 420

Elbáğlōğlu bunu söyledi, devam etdiler yoluna. Nere gelecekler. Hassa’dan

İskenderun Limanı’ŋa inecekler ordan gemiye binecekler. Hassa’dan aşşā gelince

ulan dediler “Şuralar ammá otluymuş. Hemi atları bağlıyak, biraz çayırı dişlesiŋ.

Biz de vakıt doldu namazımızı gılak da yolumuza öyle devam edek.” dediler. 425

Atları orıya bağladılar, ordan da bir ala yaşlı bir adam geçiyor. “Bakale amıca

buranıŋ suyu nerde olur?”, “Ne bana soruyoŋuz ulan! Nerdeyse bulsanaŋız.”

Hemen zııt gılıçları çekdi bir iki gişi “Zatı ölüme gidiyok, zatı ölüme gediyok.

Şonuŋ boynuŋu vurak da rahatlasıŋ bu adam.” dediler. Elbáğlōğlu dedi ki, “Duruŋ 430

gardaşlar, dedi, her gördüğümüze çatmıyak duruŋ. Lan Sefil Sülemen! Şu curamı

baŋa verele, bre herif gene beni efkâr aldı.” dedi. Adam şimdi sert tavır veriyo.

Elbáğlōğlu gene aldı curasını gucağına, bakalım ne dedi değerli arkadaşlar ne

diŋledi:

435 [ Nr.6 ]

(Ay!) Diŋleyiŋ ağalar benim sözümü (benim sözümü) Başı boz pereli dağdan geliyo Cellî Celâl’iye şükürler olsuŋ (şükürler olsuŋ) 440 İstediğimiz tam yerine geliyo (Celli Celâl’iye şükürler olsuŋ, şükürler olsuŋ) (Dediğimiz tam yerine geliyo) 445

[EH]

Page 201: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

189

(Ay!) Hanı sizinineŋ sürdüğüm safa (sürdüğüm safa) Buna mukabil de çekdiğim cefa Buna dünya derler, kim görmüş máfa (kim görmüş máfa) 450 Kimisi ağlayıp, kimi gülüyo (Buna dünya derler, kim görmüş máfa, kim görmüş máfa) (Kimisi ağlayıp da kimi gülüyo) (Ay!) Kimseniŋ ahı da kimsiye galmaz (kimsiye galmaz) 455 Dalaçā kimseniŋ çırası yanmaz Sevinmeŋ düşmanlar size de galmaz (size de galmaz) Buna dünya derler de devir dönüyo (Sevinmeŋ düşmanlar size de galmaz, size de galmaz) (Buna dünya derlerde devir dönüyo) 460 (Ay!) İnanmaŋ Elbáğlı’nıŋ övündügüne (övündügüne) Övüŋüp bağrınıŋ (da) gövündügüne Gücenmeŋ duşmanıŋ sevindigine (sevindigine) Buna dünya derler (báğler) devir dönüyo 465 (Gücenmeŋ duşmanıŋ sevindigine, sevindigine) (Buna dünya derler, báğler devir dönüyo)

Elbáğlōğlu bunu söyledi, efendim namazlarını gıldılar, endiler aşşā. Vapur gelip 470

iskeleye dayandı, bindiler vapura, gederler denizden. Günlerde geç vakıtda tez

İstanbul dan çıkdılar.

Bunlar İstanbul’a inince ulan Garavezir, bu Elbáğlōğlu’nuŋ hörmetini, hizmetini

gördü. Hizmetçiniŋ beşi gelip onu gediyo, onu gelip yirmisi gediyo, o gadar 475

misafirperver ki hiç görmedi, yani o İstanbul’a varan náğmedeki yok adamdakı

tavır. “Ulan gardaş! dedi, sizi bir hana eletiyim. Siz orda duruŋ gün ola harman

ola.”, “Peki!” Garavezir bunu padişahıŋ huzuruna eletmedi, bir hana eletdi. Orda

dururlar.

480 Bunlar bir gün, beş gün; bir sene, iki sene geçer paraları biter. Garavezir máaşı alır

getirir. Yarısı bunlara verir. (Eee o da ev sahabı.) Derken perişan oldular, atlarını

satdılar, kılıçlarını satdılar, sırtınıŋ elbiselerini satdılar, bitbazarından kötü

ucuzundan aldılar, gendiler sırtınıŋ elbiselerini de satdı. Para yetişemedi, on yedi

sene galdılar İsanbul’da. Daha duruyolar, bir gün yiyecek kalmadı. Garavezir’in 485

getirip verdiği azcak paraynan (Ee! Bu kırk bir kişi.) dedi ki “Vezir bize çarşıları

gezdir. Azcak bir simitden neyden bir şey bulamak mı?” dedi. Garavezir adam

gönderdi. Bir yerde bir simit buldular. Bulguru mubayanı ucuzça, ondan aldılar,

getirdiler verdiler. Çoban Ali diye de bir atlısı var o da aşçıları çoban Ali. “Ulan!

Çoban Ali şunu bir mırmırık lepesi et de yiyek herif.” dediler. (Köylü diliyle 490

[EH]

Page 202: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

190

mırmırık lepesi derler.) Çoban Ali bunu bişirdi. (Bu da çok gızgın olur.)

Pencereye goydu şöyle azcak soğsuŋ tavı çekilsiŋ diye, sıçanlar birbirini

govalarkanna tarpadan içine düşdüler yemáğin. Ulan bunu görünce Çoban Ali

yenmez oldu deyi devirdi, dökdü. Geldi “N’oldu çoban?”, “Valla heç sormaŋ

arkadaş, azcak soğusuŋ diye pencereye goydumu du sıçanlar cirit atarkannak içine 495

düşdü, ben de yenmez oldu diye devirdim dökdüm.”, “Ulan! Görüyoŋ mu yanış

etmişsin Çoban Ali, belki seniŋ dımırıŋ çekmez, yiyemezdiŋ ammá biz görmedik

yerdik.”dediler. (Allah kimseyi de açlīnan terbiye etmesiŋ, zor.) Üzüldüler.

Sabaha garşı bunlarıŋ üzüntüsünü görünce aldı Aşçı Çoban Ali bakalım

Elbáğlı’na garşı ne söyledi, değerli arkadaşlar burda ne diŋledi: 500

[ Nr.7 ]

(Ay!) Ne gasavet çekeŋ Elbáğiŋ oğlu (Elbáğiŋ oğlu ) Gasavet bu serden kakma mı dersiŋ 505 Yusuf’u guyudan çıkaran Mevla’m (çıkaran Mevla’m) Bizim yüzümüze bakma mı dersiŋ (Yusuf’u guyudan çıkaran Mevla’m, çıkaran Mevla’m) (Bizim yüzümüze, báğler, bakma mı dersiŋ) 510 (Ay!) Yiğitleriŋ donlarını soyunur (aman soyunur) Acımızdan aklıcımız bayılır (Ah!) Sıkınt’oğlu bize yılan sayılır (yılan sayılır) Yılandā gayratı govma mı dersiŋ (Sıkınt’oğlu bize yılan sayılır, yılan sayılır) 515 (Yılandā gayratı, báğler, govma mı dersiŋ) (Ay!) Okumu atdım da yayımı yasdım (yayımı yasdım) Şo yüce dağları delmekdir gasdim Kerim uşağında heç mi yok dosduŋ (heç mi yok dosduŋ) 520 Dost dostuŋ gayratıŋ (báğim) duyma mı dersiŋ (Kerim uşağında heç mi yok dosduŋ, heç mi yok dosduŋ) (Dost dostuŋ gayratıŋ, báğim, duyma mı dersiŋ)

(Yani padişān yanında kerim uşağından adam var) 525

(Ay!) Çoban Ali okunu havaya atar (havaya atar) Gam çekmeŋ ağalar her işler biter Yiğidiŋ sağlığı sermiye yeter (sermiye yeter) Su akdığı yere (báğim) akma mı dersiŋ 530 (Yiğidiŋ sağlığı sermiye yeter, sermiye yeter) (Su akdığı yere, báğim, akma mı dersiŋ)

Padişah da abdaz almış, camiye namaza gediyodu. Ulan! Diŋledi “Ağa, acımızdan

aklıcīmız bayıldı.” (Tahtına varıp oturunca malum bir hakim, hakim cübbesini 535

geymezse ifade alamaz. Padişah da, padişah tacını başına goymazsa sen

padişahsıŋ demezler.) Padişah da varıp tahta oturdu, çārdı Garaveziri “Ulan!

[EH]

Page 203: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

191

Vezir.” dedi, “Buyur Padişahım!”, “Ulan! Ben sabahleyin, sabah namazına

giderken bir ses geldi. Acımızdan aklıcımız bayıldı diye. Ulan! Benim sağlığımda

heç aç hapis var mı? Bakılmıyo mu? Bize iftira mı ediyo yoŋsa bu adam? O adamı 540

al benim yanıma getir.”, “Başüstüne padişahım!” dedi.

Ammá Garavezir de onları orıya goyunca hani niddin getirmediŋ demesiŋ diye,

kiliseden bir papas çıkdı evine gediyodu. Çarpadak gılıncınan boynunu vurdu, bir

berbere eletdi. “Ulan! Şunuŋ kellesini eyicene gazı.” dedi. Kellesini gazıtdı 545

papazıŋ. Onu da günde eyiden eyi gurutdu. (Şimdi günde gurumazsa bu yeni ganı

akıyo der) iki üç gün soŋra eletdi teslim etdi; gendi de öyle vardı.

Geldi “Ulan! Elbáğlōğlu gardaş, günüŋ doldu.” dedi, “Nasıl?”, “Biriŋiz burda bir

türkü söylemiş padişah da duymuş, illa o türkü söyleyeni getir bakalım bize iftira 550

mı ediyo, hakiki aç mı galmışlar. Acımızdan aklıcīmız bayıldı, demiş türküsünüŋ

bir yerinde. İşde seniŋ günüŋ.”, “Alayımız gederik.” dediler gırk atlı da. “Biz

báğimiznen gederik, öldüğü yerde öllük. Padişah astırıcı bunu.”, “Ulan gardaşım!

Astırmıyıcı, bir ifadesini alsıŋ bakalım, Elbáğlōğlu getsiŋ, inşallah gurtulur.”

deyince “Peki!” dediler. 555

Elbáğlōğlu sazını aldı. Sırtı başı ilik pilik, ele görünecē yok ammá mecbur vardı

padişahıŋ huzuruna. (Eee! Báğ bu, oturmasıŋ bilir, kakmasıŋ bilir.) Yedi yerde

gıyam sekizinci yerde temennî etdi, “Buyur padişahım!”, “Ben sabānan sabah

namazına gederken bir türkü söyleyen oldu. Acımızdan aklıcīmız bayıldı diye. 560

Hakikaten aç mı galdıŋız. Yoŋsa bize iftira mı ediyoŋuz.?”, “Padişahım, dedi,

önce bir iki meyit türkü söyleyim de sunayım”, “Söyle bakalım.” (Eskiden de

báğlerin padişahların yanında oda âşıkları olurdu. Gelen misafirlerini

diŋlendirirdi.) Elbğlōğlu aldı bakalım padişahın garşısında ne söyledi, değerli

arkadaşlar burda ne diŋledi: 565

[ Nr.8 ]

(Ay!) Efendim, sultanım benim efendim (aman efendim) Efendim yanıŋa acır diye geldim 570 Ya katlime ferman ya da afeyle (afeyle) Kendir buğazıma, (şahım) dar diye geldim (Ya katlime ferman ya da afeyle, ya da afeyle) (Kendir buğazıma, şahım, dar diye geldim) 575

[EH]

Page 204: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

192

(Ay!) Efendim, sultanım böyle olmayım (böyle olmayım) Görmedigim gara günü görmeyim Ben bir yapı daşım, yerde galmayım (yerde galmayım) 580 Al beni yapıŋa, (şahım) goy diye geldim (Ben bir yapı daşıyım, yerde gamlayım, yerde galmayım) (Al beni yapıŋa, şahım, goy diye geldim) (Ay!) Odanda asılı gaplanıŋ postu (gaplanıŋ postu) 585 Ganlıya köŋlüye, (şahım) bir arkadaşsıŋ Gara gün düşmanı, eyi gün dosdu (eyi gün dosdu) Duşmanlarıŋ (saŋa) gülmesiŋ diye geldim (Gara gün düşmanı, eyi gün dosdu, eyi gün dosdu) (Duşmanlarıŋ gülmesiŋ diye geldim) 590 (Ay!) Elbáğlōğlu’m dilde tükendi sözüm (tükendi sözüm) Çok sefillik gördüm, (şahım) yanıyo özüm Peygamber vekili(siŋ) bir olur sözüŋ (bir olur sözüŋ) Elime bir ferman, (şahım) ver diye geldim 595

Elbáğlōğlu bunu söyleyince, “Ulan vezir!” dedi padişah. “Buyur padişahım!”,

“Ulan! Gaç dáne Elbáğlōğlu var melmeketde. Sen bir kelle getirdiŋ,

Elbáğlōğlu’nuŋ kellesi dál miydi? Bu nasıl Elbáğlōğlu?”, “Padişahım hakikatı

sana anladıyım.”dedi Garavezir. “Buyur, anlat bakalım.”, “Hakiki şikayet etdikleri 600

bu adam. Ben bu adanın memleketine vardım ki bu adamın düğünü çalınıyo.

Sekseni gedip doksanı geliyo. Mutfak gaynadıyo, fakır fukarayı doyuruyo.

Düğünü çalındı beş gün de bekledik. Ulan belki fermanı gösterirsek belki bizi

keser, üç beş kişiyi kesme mi gırk gişiyi kesen adam? Beş gün sonra senin

fermanını bu adama sundum. Bu adam senin fermanıŋı okuyunca öptü öptü üç 605

sefer başına koydu. Padişahımın fermanı başımın üstüne dedi. Padişahım áŋere bu

adam künde gırk gişiyi kesen adam olsaydı üç beş gişinin önüne düşüp gelir

miydi? Bu adama iftira etmişler.”, “ Ulan! Bir koca kelle gedirdiŋ , o neciydi?”

dedi , “Vallahi padişahım! Kiliseden çıkınca o bir papaz kellesiydi, ulan boş mu

geldiŋ demeyesiŋ diye, boynunu vurdum, berbere kellesini gazıtdım, iki gün üç 610

gün de künde gurutdumudu, onu getirdim idi.”, “Ulan! Ta bildimidi bir gavur

kellesi oldūnu”, “Nerden bildiydiŋ yav?” [Gülüşmeler]

Vezir, bunların durumunu da anlatdı. Bunlar atını silahını satdı, sırtınıŋ elbisesini

satdı, sefil oldular. On yedi seneden beri İstanbul Mapushanesi’ndeler.”, “Ulan 615

vezir!”, “Buyur padışahım!”, “Hazinedâra söyleyeceksiŋ. Bunların atını geri alıŋ,

silahlarını geri alıŋ, bunları zındandan çıkarıŋ. Bir yere yerleştir, bir lokanta

görsert, bir otel görsert, orda yatsıŋlar. Lokantadan yesiŋler içsiŋler. Ortalık

[EH]

Page 205: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

193

açılınca memleketlerine gönder.” (Ortalık kış. Şimdiki gimi her taraf yol

işlenmemiş, patika yol, gar bastırmış gedilecek gimi dál) Gara Vezir de sevindi, 620

bunların silahını atını da aldılar. Sırtılarına elbise alındı. Beğendiklerinden aldılar.

Lokantadan yer içerler, otelde yatarlar. Ortalık epeyi oldu, kırk gün daha galdılar,

canları üstüne geldi adamların.

Bir gün dediler ki “Ulan Elbáğlōğlu get de padışahdan müsade isde, gedek artık.” 625

dediler. Elbáğlōğlu Gara Vezire dedi ki: “Padişahımızdan müsaade istesek bize

yol verme mi?”, “Bir gedek” dedi. Vardılar huzura. Kıyam dakıp selam verdi.

“Buyur Elbáğlōğlu.” Hoşbeşten soŋra “Ulan! Sazıŋı getirmediŋ mi Elbáğlōğlu?”

dedi “Getirdim padişahım.” dedi. “Getiriŋ şunuŋ sazını!” Dedi, sazı getirdiler.

Elbáğlōğlu aldı bakalım gene padışahın karşısında ne söyled,i değerli arkadaşlar 630

burada ne diŋledi:

[ Nr.9 ]

(Ay) Vezirlerin yanlarında duruncu (aman duruncu) 635 Beline bağlamış (yavrım) eğri kılıncı İnşallah köleŋe izin verici (izin verici) İzin ver köleŋe getsiŋ efendim (İnşallah köleŋe izin vericiŋ ) (İzin ver köleŋe getsiŋ efendim) 640 İstanbul’uŋ arkacı da dağ olur (aman dağ olur) Çevre yanı mor sümbüllü bağ olur Efendim köleni bağaşla n’olur (bağaşla n’olur) İzin ver köleŋe gedsiŋ efendim 645 (Efendim kuluŋ bağaşla n’olur) (İzin ver köleŋe gedsiŋ efendim) Aşağıdan seher yeli esmeden (yeli esmeden) Garlar yağıp yollarımı basmadan 650 Eliŋ gızı umudunu kesmeden (minnet kesmeden) İzin ver kölene getsiŋ efendim (Eliŋ gızı umudunu kesmeden,aman kesmeden ) (İzin ver köleŋe getsiŋ efendim) 655 (Ay) Diyo Elbáğlōğlu’m bir ulu báğsin (bir ulu báğsin) Ganlıya köŋlüye bir arkadaşsın İsterim hazineŋe (sarı) altın yağsıŋ (sarı altın yağsın) İzin ver köleŋe getsin efendim (İsterim hazineŋe sarı altın yağsıŋ, sarı altın yağsın ) 660 (İzin ver köleŋe getsin efendim)

(Yani teşekkür ediyo, bakdı ya gendilerine son zamanda) Elbáğlōğlu böyle

söyleyince bir náğme yazdırdı Padişah “Elbáğlōğlu’na kimse dáğip

[EH]

Page 206: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

194

dolaşmayacak.” Fermanı yazdı, eline aldı, sevinerek arkadaşlarının yanına vardı. 665

Arkadaşlara görsetdi fermanı, masanıŋ üstüne goydu, bunlar hazırlık yapmıya

başladı. Hazırlık yapdılar, geyinip guşandılar, o günüŋ geyimiynen, padışahın

yanına geldiler tekrar. Teker teker padışahın elini öpdüler “Allahaısmarladık

padışahım!” deyip çıkdılar. Fermanı da masanın üstünde unuttular. Şimdi Gülek

Boğazı’na geldiler ki yol gapalı, öte yanı görükmüyo, hep gar. Kimi dedi ki “Geri 670

dönek.” kimi dedi ki “Yok! Gedek.” Atlısınıŋ da birine Daşbaşoğlu derdi.

Daşbaşoğlu “Báğim! Şu curıya baŋa verele!” dedi Daşbaşoğlu aldı bakalım orda

báğine garşı ne söyledi, değerli arkadaşlar burada ne diŋledi:

[ Nr.10 ] 675

Ne durursun báğin oğlu Durmıyacak günler bugün At binip cirit atacak Galmıyacak günler bugün 680 (At binip cirit atacak) (Galmıyacak günler bugün) Erisin dağların garı Bir olur yiğidiŋ sırı 685 Demir gırıp bozgulayı Depdirecek günler bugün (Demirgırı Bozgulayı) (Depdirecek günler bugün) 690 Bu iş böyle galmaz geder Kötüsün sonunu güder Bu yol doğru dosta geder Dosta geden yollar bugün (Bu yol doğru dosta geder) 695 (Dosta geden yollar bugün) Daşbaşoğlu’m söyler sözüŋ Hakk’a bütün ettiğim özüŋ Sılada Gündeşli Gızı’ŋ 700 Arz edecek günler bugün (Sılada Gündeşli Gızıŋ ) (Arz edecek günler bugün)

Daşbaşoğlu bunu söyleyince, Elbáğlōğlu atın yönünü dönderdi “Ulan! N’olursa 705

olsuŋ.” dedi ata bir mahmuz vurdu, yukayımış zatı gar (sinema perdesi gimi

yukayımış) [Gülüşmeler] carpadak öte yanna geçtiler, tünel gimi oldu açıldı ora.

Günlerde geç vakıtda tez bunlar yola devam edip bunlar Adana’ya geldi.

[EH]

Page 207: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

195

Şimdi bunlar yola çıkdılar. Günlerde geç vakıtta tez Adana’ya geldiler. Adana’ya 710

gelip bir hana indiler, handa dururlar, hancı da sevindi. Kırk bir táne atlı arpa

yediriyolar. Vergisin eletince biraz fazla eletti, her zamankinden. (Şimdiki gimi

yarıp yırtıp yemiyolar da ya! ) “N’oldu?” dedi adam, maliyeci. (O zaman maliye

nazırı deniyodu, Şimdi bakan deniyo.) “Valla! Biraz atlı geldi bol miktarda arpa

yediriyolar atlarına, gazancım fazla oldu birgaç guruş fazla getirdim vergiyi.” 715

dedi. “Ulan! Kimimiş, neciymiş?” deyince “Valla! Báğlerine Elbáğlōğlu diyolar.”

O [Maliyeci] da hesabı eletti. Kör Paşa da Maraş’dan Adana’ya nakil oldu. Bu

Elbáğlōğlu lafını duyunca, Kör Paşa “Yakalaŋ onu!” dedi ağa. Elbáğlōğlu’nu

yakaladılar, zındana atdılar. Yalnız Elbáğlōğlu bu handa durukanna iki tane

atlısını Memmed Çavuşunan Karadudak ismindeki atlısını memlekete gönderdi. 720

“Ulan! Gediŋ bakalım, biz on yedi sene oldu Istanbul’da galdık, melmeketmize

ánere yerimize, düşman gelip yerleşmiş ise, düşmanıŋ varıp gucāna düşmiyek.

Tedbirli varrık. Bir haber alıŋ geliŋ” dedi. Onlar geddiler, geri geldileridi hana,

kimse yok. Hancıya sordular, “Ulan! Nereye geddi buradā arkadaşlar?”, “Valla

Kör Paşa onları zındana attırdı.” Öyleyse bir nağme yazdılar hancıya, verdiler 725

“Şunu elet, görüşçü olarakdan Elbáğlōğlu′na var.” dediler

Yazdıkları náğmede Elbáğlōğlu okudu “Feriz Báğ (oranıŋ báği) guş uçurtmuyo

oralardan. Saygısı, sevgisi aynı yerinde. Geleni, gedeni belirsiz, sahap olmuş

oralara.” Bu náğmeyi okuyunca Elbáğlōğlu da elini cebine atdı ki, ferman yok. O 730

geride galan arkadaşlara bir nağme yazdı, verdi hancınıŋ eline. Padışahıŋ verdiği

ferman İstanbul’da galmış. “Gediŋ onu getiriŋ.” Gendi de eyi haber aldı ya

melmeketden. Onlar Memmed Çavuşunan Karadudak isminde atlısı Istanbul’a

fermana getdi. Gendi zındanda galdı. Bu melmeketiniŋ de eyi haberi gelince aldı

gene Elbáğlōğlu bakalım Adana Zındanı’nda ne söyledi, değerli arkadaşlar burda 735

ne dinlendi:

[ Nr.11 ]

(Ay!) Sebeb gene çökdü serime (çökdü serime) 740 (Kakıp) Adana senden göçmeyince olmaz Bir haber geldi de gendi elinden (gendi elinden) Can garar gılmayıp uçmayınca olmaz (Bir haber geldi de gendi elinden, gendi elinden) (Can garar gılmayıp uçmayınca olmaz) 745

[EH]

Page 208: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

196

(Ay!) Benim atım Adana’da su içmez (aman su içmez) Oturup hocalar kefenim biçmez Ufacık báğlere minnetim geçmez (minnetim geçmez) Gırıp zencir seni gaçmayınc’olmaz 750 (Ufacık báğlere minnetim geçmez, minnetim geçmez) (Gırıp zencir seni gaçmayınca olmaz)

(Zencire vurmuşlar adamı) 755

(Ay!) Sakızgediğinde ören şalından (ören şalından) Dolanayım yar sıfatıŋ belinden Gurtulamak (oğlum) báğiŋ dilinden (aman dilinden) Enip gahvesini içmeğinc’olmaz (Gurtulamak oğlum, beğin dilinden, nidem dilinden) 760 (Enip bir gahvesinde báğleriŋ içmeyince olmaz) Aslanlıdan görünür Zorkun Dağları (Zorkun Dağları) Antep eli hoş yetirir bağları Size minnet eyler Kürdün báğlari (Kürdün báğlari) 765 Vurup Bumbuç saŋa geçmeyinc’olmaz (Size minnet eyler Kürdün báğleri, Kürdün báğleri) Vurup Bumbuç saŋa geçmeyince olmaz (Ay!) Elbáğlōğlu’m der de tükendi sözüm (tükendi sözüm) 770 Çok sefillik gördüm yanıyo özüm Gözlerin sevdiğim Gündeşli Gızım (Gündeşli Gızım) Varıp mah cemalıŋ görmeyinc’olmaz (Gözlerin sevdiğim Gündeşli Gızım (Gündeşli Gızım) (Varıp mah cemalıŋ báğler görmeyinc’olmaz) 775

Elbağlōğlu bunu söyledi amma, İstanbul’a atınan gedip gediyolar. (Üç ayda getse,

üç ayda gelse altı ay sürer zaten.) Bunlar getdiler Istanbul’dan fermanı aldılar,

otelci mutlak bunuŋ için gelirler deyi galdırmışımış. (Gene iyi ki kirpit çalıp

yakmamış.) Fermanı alıp geldiler, báğe bildirdiler. Elbáğlōğlu eletti, Yazıcōğlu, 780

Kör Paşaya verdi. Abavv! Okuttu ki námede “Elbağl’oğlu’na değep dolaşan

olmayacak. Serbest gezecek.” Bunu duyunca Kör Paşa, ataşlandı “Çıkarıŋ aman

içerdēleri.” (Padışaha bildirir de, benim boynumu vurdurur deyi gorkuyo.) Hemen

içerdēleri çıkardılar. (Eee! Bu Kilis’e gedip gelmek, Antep’iŋ Bumbuc’a gedip

gelmek, İstanbul’a gedip gelmek, yolda eğlenmek bir senede sürdü, oldu on sekiz 785

sene)

Kör Paşaya “Allah’a ısmarladık!” demiye varıyolar teker teker elleşiyolar.

Karadudak da áŋ geriden geldi. Elini uzattıydı Kör Paşa elleşici sandı. Karadudak

“zıtt!” gılıcı çekdi, carp boynunu vurdu. Savuşdular geddiler. (Eee! Padişahıŋ da 790

fermanı var “Elbağl’oğlu’na kimse bir şey demiyecek”) Savuşdular öte yanna

geddiler, Kör Paşanıŋ üleşi orda galdı. Bunlar memlekete gedecekler, ordan

[EH]

Page 209: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

197

sürdüler Garaēdik’den (Dumanlı derik Gurtlar Mahlesi orada mahalle) ora yokarı

gediyolar. Şöyle zamanda güz zamanırağı olmuş yaylacılarıŋ bir gısmı aşşağı

göçmüş, bir gısmı da halı vakti düzgün olanlar orda. Demirçik ağacıŋ dibine bir 795

çıkrık gurmuş yetişgin gızıŋ biri, (Evel bederik olurdu.) pambık eğáriyo, yanda da

bir delānlı oturmuş, barnağını suyüme dakıyıveriyo, böyle çıt gırıyo suyu “lık, lık,

lık!” gülüşüyolar. Şöyle yaklaşdılar. Heç aldırmıryo, delānlı da gız da, yani

utanma birez yok o zaman. Yazıcōğlu dedi ki, “Ulan! Báğ şu curayı baŋa verele,

iki meyit de şunlara ben söyleyeyim báğim.” dedi. Aldı Yazıcıoğlu bu gızınan 800

dölē, ne söyledi, değrli arkadaşlar burada ne diŋledi:

[ Nr.12 ]

Aşağıdan atlı gelir 805 Gelir amma gerilenir. Çok varma sevdigin yere Bir gün olup aralanır (Çok varma sevdigin yere) (Bir gün olup aralanır) 810 Evel biz de gördük gözel Bağımıza düşdü gazel Senin gimi olan gözel Çiçek sokar gurulanır 815 (Senin gimi olan gözel) (Çiçek sokar gurulanır) Evel biz de gördük gözel Gorkarım ederler nazar 820 Bir kötüye düşen güzel Ölmez amma sarılanır (Bir kötüye düşen güzel) (Ölmez amma sarılanır) 825 Söyle Yazıcōğlu’m söyle Zamananıŋ halı böyle Eli göçmüş issiz yayla Duman çöker perelenir

830 Yazıcıoğlu bunu söyledi, Elbağl’oğlu’nuŋ diliynen garacalıyo. (Yani ayrı ayrı

olmasıŋ diye. Tabi makam deŋişikliği oluyo.) Dölerrek doğru geddi amma, dadı

yok. Gubbeoğlu derler, buradan gede gede Gubbeoğlu’nuŋ da bir gayfesini içek

deyi onuŋ için ordan geddiydi. Beriden vardı ki Gubbeoğlu Maraş’a gedmiş,

yetişik bir gızı var evde. Bunları görünce hemen adamları var saten báğleriŋ 835

hanesinde yaylıyo. Gubbeoğlu gızı emir verdi, atlarıŋ başına geldiler, atlarıŋ

dizgininden dutup báyleri indirdiler, atları ziggelere bağlayıp “Buyruŋ báyim!”

[EH]

Page 210: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

198

Buyur etdiler. Gız cariyelere ne gerekiyorsa, çul döşek attırdı “Oturuŋ!” Bir emir

verdi gız, beş altı tana davarı yan yana yatırıp yatırıp kesiyo gasaplar. Gız bunlara

bir hizmet etdi, orta dirē de şöyle bir beliğini verdi. Bunlara yemek verdiriyo, 840

nereniŋ noksanı varsa kelleynen bir işaret ediyo. Sefil Sülemen dedi ki yemáğe

yedikden soŋra, (Şimdi! Eskiden iki sefer gayfe verirlerdi. Bir yorgunluk gayfesi

gelince verirler bir de yemekden soŋra keyf gayfesi verirler, yemáğin üstünden.

Şimdiki gimi o zaman acı çay yoğudu.) Yemáği yedikten sonra gız bir gayfe

getirdi bunlara. Gayfeyi içiyolardı Sefil Sülemen dedi ki “Ulan! İşde báğim, 845

methedecek dáğelmisiŋ, şu gızıŋ yaptırdığı hizmete bak, babasınıŋ yoklunu heç

aratmadı.”, “Ulan Sefil Sülemen! Çok haklısıŋ.” Sefil Sülemen curayı verdi,

Elbağlōğlu′nuŋ eline. Elbáğlōğlu aldı bakalım gıza garşı ne söyledi, değerli

arkadaşlar burada ne diŋledi:

850 [ Nr.13 ]

(Ay!) Gel ha güzel, gel ha methin eyleyim (methin eyleyim) Seni donadam mı gonca gülünen? Öleneçā seniŋ methin ederim (methin ederim ) 855 Edebinen, erkanınan yolunan (Öleneçā seniŋ methin ederim, methin ederim ) (Edebinen, erkanınan yolunan) (Ay!) Gökdeki ayınan Benli çekişir (Benli çekişir) 860 Gören gavur eski dinden çıkışır İnce bele gümüş kemer yakışır (aman yakışır) O da safat ister sırma telinen (İnce bele altın kemer yakışır, aman yakışır) (O da safat ister sırma telinen) 865 (Ay!) Sana ılayıkdır üç beş halayık (üç beş halayık) Kimi zerhoş gezer de, kimsi ayık Yeryüzünde padışaha ılayık (nidem layık) Yaz katibim kabir olmaz dilinen 870 (Yeryüzünde padışaha ılayık aman layık) (Yaz katibim kabir olmaz diline) (Ay!) Elbağlōğlu’m görmüşüdüm düşünü Puŋar sandım gözden akan yaşını 875 Eğdirme fesinen bağlar başını (bağlar başını) O da hizar ister gıvrak şalınan (Eğdirme fesinen bağlar başını, bağlar başını) (O da hizar ister gıvrak şalınan) 880

Elbáğlōğlu bunu söylerken gız ağlamıya başladı. “Acaba ben bu hakikaten

övdüğü kadar var mıyım?” diye. Elbáğlōğlu bunu söyledi “Allahısmarladık!

Babaŋa da çok selam söyle, Elbáğlōğlu geldi geçti de.”

[EH]

Page 211: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

199

Bunlar yörüdüler. (Efendim) Günlerde geç vakıtta tez Bumbuc’a vardılar. 885

Sessizce vardılar aynı misafir gimi Ulan! Öyle öyle bir hörmet ediyo ki Feriz Báğ

körüklü cizme ayakta, gamçı elinde, havluda dolaşıyo bir arkıya bir öŋe, gamçıyı

böyle vuruyo, oralardan guş bilem uçamaz, O da hökmetmiş, Elbáğlōğlu’nuŋ

yerine, bunlar misafir olaraktan durukanna tabi nasıl olsa benzetip tanıyanı oluyo,

tanıyamadı Feriz Báğ. Akşam olup böyle gece olunca ulan dedi “Şu hanımıŋ 890

yattığı odaya pencereden dáğeneyim hele bre herif.” dedi. (Elbáğlōğlu bildik

vermedi, yani ne olur ne olmaz.) Pencereden dáğnediydi hanımıŋ yanında bir

adam yatıyo, “Eyvah! Bizim hanım ben gedince duramamış evlenmiş.” dedi

gizlice yolāŋ ağzına vardı. Elbáğlōğlu’nu İstanbul’da sanıyodu.

895 Böyle söylerken uyandı. Hanımı uyanınca “Kim o terbiyesiz? Benim yolān ağzına

gelen?” Gız zatı yolāŋ ağzında. “Ne var?” dedi. “Hatın şu sazı baŋa ver de iki

çalıyım.”, “Yok! O, Elbáğlōğlu’nuŋ amanatı baŋa, kimsiye veremem onu.”, “Ne

var Elbáğlōğlu’nuŋ başı için ver.” dedi (Halbuki diyen Elbáğlōğlu zaten) Sazı

eline aldı (İşde burada hatırlayamadığım, türküyü söyledi.) Elbáğlōğlu olduğunu 900

sağ omzundan lira büyüklüğünden daha böyücek bir beŋi vardı Elbáğlōğlu’nuŋ.

Elbáğlōğlu onu görsetti. Gündeşli Gızı’na. Gündeşli Gızı o beŋi görür görmez

Andırın yayması gımı Elbáğlōğlu’nuŋ üsdüne atıldı. Ordan geçenin biri de gördü,

vardı Feriz Báğe dedi ki “Bre Feriz Báğ! Sen burda zevk-i safaynan oturuyoŋ

amma, Gündeşli Gızı’nıŋ yanında bir erkek var.” dedi. “Lan! Nasıl olur da, Benim 905

gardaşımıŋ hanımınıŋ yanına benim sağlığımda erkek gelir?” diye yalbırdak gılıcı

aldıynan zorlattı.

Gündeşlīzı bakdı ki Feriz Báğ gayeni geliyo, “Aman gayenim! Beni mi

öldürücüŋ, gardaşıŋı mı öldürücüŋ?” dedi. “Nasıl gardaşım oluyo bu benim?”, 910

“İşte seniŋ gardaşıŋ Elbáğlōğlu bu, şükür geldi.”, “Açsıŋ bakıyim omzunu, benim

gardaşımıŋ omzunda, sağ omzunda beŋ var. Ben gördüm mü?” Omzunu açdı,

bakdı ki hakikaten Elbáğlōğlu. Gucaklaşdılar, herkeş duydu “Abovv! Gelen

Elbáğlōğlu’ymuş” derken Sefil Sülemen’iŋ hanımı Kel Gırnık da geldi. Babayiğit

bir şey “Geldiŋ de ne diye habar vermediŋ, evimize gelmiyoŋ?” dedi. Hemen Sefil 915

Sülemen’i ganadından dutuyuverdi, sırtına çaldı, götüne bir şaplak vurdu,

“Evimize ne diyi gelmiyoŋ lan?” Evine gadar getdi. Bunları duyanlar, bir şenlik

[EH]

Page 212: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

200

başladı. “Elbáğlōğlu atlısıynan beraber sag selim gelmiş.” diye. Bunlar gelip

dostlarına gavuşdular, zevk-i safaynan yaşadılar. (Biz de bunlar gimi ızdırap

çekmeden, zevk-i safaynan yaşamamızı Cenab-ı Allah’dan dilerim arkadaşlar.) 920

[EH]

Page 213: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

201

SONUÇ 1970’li yıllarda ortaya çıkan Performans Teori, her folklor olayının bir icra / gösterim

olduğunu ortaya koymuş, halk bilimi ürünlerine bu çerçeveden bakmamızı sağlamıştır.

İcra / gösterim (performans oriented) yöntemine göre bir halk hikâyesini incelerken, bir

anlatıcı, mesaj gönderici (encoder); bir de mesajı alıp anlamlandırıcı, çözümleyici

(decoder) vardır. Her hikâye anlatımı bir sosyal olaydır. Her hikâye anlatım olayı tektir,

onun tam bir benzeri yoktur. Zaman, mekân ve bağlam değişmiştir. Çalışmamıza temel

teşkil eden icra / gösterim yöntemine göre hikâye anlatımı; anlatıcının, dinleyicinin ve

hikâyenin birleştiği ortak noktada meydana gelmektedir.

Folklor kavramı her ne kadar sosyal bir içerik taşısa da türkülü hikâye / halk hikâyesi

kavramı onu icrâ eden âşığın kişisel yeteneğinden doğmuş, gelişmiş ve yayılmış bir

olgudur. Bu nedenle çalışmamızda hikâyeci âşığın yetiştiği çevresi, repertuvarı, icrâ

kabiliyeti, üslûbu kısacası sanatkârlığı üzerinde duruldu. Türkülü halk hikâyesinin bir

sosyal olay / gösterim olduğu, gelenek, anlatıcı, söz / metin, müzik, dinleyici çevre,

zaman ve mekân unsurlarına dayandığı tespit edildi.

20. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan Performans Teori, her folklor olayının bir icra

/ gösterim olduğunu ortaya koyarak halk bilimi çalışmalarına farklı bir yaklaşım tarzı

kazandırmıştır. Ülkemizin her alanında yapılan derleme çalışmaları metin merkezli olarak

değerlendirilmiş ve neşredilmiştir. Görkem’in çalışması hariç, şimdiye kadar yapılan

çalışmaların icra bağlamından uzak metin merkezli olduğu görülmüştür (Görkem,2000).

Daha sonra, Refiye Okuşluk (Okuşluk 2000) ve Kürşat Korkmaz (Korkmaz 2003) aynı

yöntemle çalışmalarını gerçekleştirmiştir. Çalışmamız ise Görkem’in çalışmasını

tamamlar niteliktedir. Bu noktadan hareketle Âşık Mustafa Köse’nin türkülü hikâye

repertuvarının bu çalışmayla tamamlanmış olduğunu söyleyebiliriz.

Büyük şehirlerde hikâyecilik geleneği son bulmuştur. Bu geleneğin Osmaniye, Kadirli

özellikle Düziçi’nde şu an için canlılığını koruduğunu görmekteyiz. Ancak geleneğin,

yaşayan âşıkların aramızdan ayrılması ve bayraklarını devredecek nesillerin yetişmemesi

nedeniyle sona yaklaştığını söyleyebiliriz. Hikâyecilik geleneğindeki bu zayıflama

hikâyelerin biçim ve içerik yönünden zayıflamasına da neden olmuştur. Günümüzde

hikâyeci âşık yetişmediği gibi dinleyici çevresinin de azalması icrânın üstünkörü

gerçekleştirilmesine neden olabilmektedir. Katılımcı gözlem tekniği kullanarak

katıldığımız gösterimler içinde geleneğe uygun olarak icrâsını gerçekleştiren sadece Âşık

Mustafa Köse olmuştur. Bu nedenle Köse çerçevesinde Yukarı Çukurova hikâyecilik

Page 214: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

202

geleneği hakkında sağlıklı bilgilere ulaşılmıştır. Bu bilgilerden hareketle ortaya çıkan

sonuçları şu şekilde sıralamak mümkündür.

1. Modern hayatın bir sonucu olarak tüm Anadolu’da gelenek zayıflasa da Yukarı

Çukurova yöresinde canlılığını korumaktadır. Ancak bu canlılık şu an yaşayan

âşıkların ölmesiyle son bulacaktır.

2. Yörede yaşayan âşıklar arasında rekabet söz konusudur. Bu rekabet önceleri

âşıklığın bir meslek olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. Âşık Mustafa

Köse’nin “Benim olduğum yerde başka âşığın adı anılmaz, rahmetli babamın da

hikâye anlattığı yerde başka âşık barınmazdı” dediğine şahit olduk.

3. Âşık Mustafa Köse’nin saz-cura çalmada usta olduğunu gördük. Curasını eline

almadan hiçbir türkülü hikâyeyi anlatmamıştır. Sazını, söylediği türkünün havasına

göre kullandığını, onu bazen silah-kılıç gibi kullandığını, bazen ona güzel kızın

saçlarını okşar gibi davrandığını gözlemledik. Aslında bu onun sanatçılık yönünü

de ortaya koymaktadır. Sadece nazım kısımlarda değil nesir kısımlarda da büyük bir

sanatçı olduğunu söyleyebiliriz. Yöresel dille de olsa Türkçeyi kullanması, icrâyı bir

tiyatrocu gibi canlandırması, espiri yeteneği, dinleyici çevresiyle kurduğu iletişim

mükemmeldir.

4. Âşık Mustafa Köse’den derlediğimiz hikâyelerde geçen türkülerin 11’li ve 8’li hece

vezniyle söylendiğini görmekteyiz. Bu türküler koşma ve mâni şeklindedir.

Türkülerde en çok yarım kafiye kullanılmış; ancak asıl ahenk rediflerle sağlanmıştır.

Hikâyelerin hemen hemen tamamında türkülerin son iki dizesi küçük değişikliklerle

tekrar edilmiştir.Türkülerin tamamı hikâye kahramanlarının ağzıyla ve bunların

büyük çoğunluğu da ana kahramanın dilinden söylenmiştir.

5. Yukarı Çukurova’da âşıklık artık bir meslek olarak kabul görmediğinden hoşça vakit

geçirme maksadıyla yerine getirilmektedir. Bu nedenle Âşık Mustafa Köse’nin

hikâyeleri yöreselleştirerek dinleyici çevresini kendisine bağladığı tespit edilmiştir.

Bunun için argo sözcükleri bile kullandığı olmaktadır. Ayrıca ana kahramandan

yana taraf tuttuğunu da söylemek mümkündür; çünkü dinleyici çevresinin böyle bir

beklenti içinde olduğu görülmektedir. Bu da halk biliminin bir gereği olarak

değerlendirilebilir.

Page 215: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

203

6. Hikâyelerin zamanı kahramanların hayatlarıyla sınırlıdır. Hikâyelerdeki vak’anın

başlama tarihi tam olarak bilinmemekte; ancak bitiş tarihi hikâyeci âşık tarafından

bildirilmektedir. Bitişlerin tamamı âşık tarafından ifade edilen dualarla

gerçekleşmiştir.

7. Hikâyelerde geçen mekân adlarının tamamı reel dünyada karşılaşabileceğimiz

mekanlardır. Olağanüstü bir mekandan hiç bahsedilmemiştir. Ancak gülistan bahçesi

gibi abartılı mekanların tasvirine yer verilmiştir.

8. Kahramanların tamamı mutlu sona ermektedir. Ancak ölümlerin yaşandığı Turna

Teli hikâyesi ve Güherî hikâyesinde bile ağıtların söylenmesine rağmen hikâyelerin

güzel dualarla sonlandığını görmekteyiz.

9. Hikâyelerde görebildiğimiz anlatım tarzları, ‘tahkiye’, ‘diyalog’, ‘tasvir’ ve ‘tahlil’

şeklindedir. Âşık Mustafa Köse, hikâyeleri daha çok ‘hâkim bakış açısı ve

anlatıcısı’ tarzında anlatmaktadır. Diyalog kısımlarda ve manzum parçalarda

‘kahraman bakış açısı’nın kullanıldığını söyleyebiliriz.

10. Âşık Mustafa Köse ve repertuvarı hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiş, onun

geleneğin neresinde olduğu hakkında tespitlerde bulunulmuş; hayatı ve yaşadığı

yöre hakkında geniş bilgiler verilerek eksik kalmış bilgiler tamamlanmıştır. Yörede

yaşamış ya da yaşayan âşıklar hakkında da bilgiler verilmiş; ancak onların

repertuvarı hakkında ayrıntılara girilmemiştir

11. Hikâyelerin tahlili, modern hikâye tahlil metotlarına göre gerçekleştirilmiş,

hikâyelerin dil ve anlatım özellikleri hakkında bilgiler aktarılarak Âşık Mustafa

Köse’nin sanatkarlığı ortaya konmuştur.

Yukarı Çukurova’da hikâyecilik geleneği ve türkülü hikâye anlatımı, ‘gelenek’,

‘anlatıcı’, ‘dinleyici’, ‘metin’, ‘müzik’, ‘zaman’ ve ‘mekân’ fonksiyonlarıyla ‘canlı bir

gösterim’ olarak, Âşık Mustafa Köse gibi temsilcileriyle devam etmektedir.

Çalışmamızın ise, Türk Halk bilimine “Türk Halk Hikâyeleri” açısından yeni katkılar

sağlayacağına ve bu alanda yapılacak diğer çalışmalara yeni bir bakış açısı kazan-

dıracağına inanmaktayız.

Page 216: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

204

SÖZLÜK8

áğme : Eğmek, poşunun uçlarını salındırmak

ahrap : Akrep

akib : Arkasından gelen

alavere et- : Alışveriş yapmak

Andırın yayması : Semersiz merkep veya atın üzerine buğday dolu çuvalı uzunlama-

sına atmak

annaç : Karşı, yamaç

bederik : Yünü ip haline getiren çıkrık

bilbil : Bülbül

bozgulayı : İyi eğitilmiş yavuz at

cangama yap- : Gürültü patırtı, ağız dalaşı etmek.

cilbir : Atın yuları

ciynak : Tırnak

çeşber : Beğenme

çıkla büzük : Kadının kalçasının çıkına benzemiş hali

dadım : Kıymet

dáğne- : Dikkatlice bakmak

damdıra : Saz, cura, tambura

darsa : Bilirse

daşıŋ saylagı : Taşın parlak yüzü

demir gır : Güçlü ve hızlı at

depdir- : At koşturmak

dımır : Öfke duygusu

dışlığı gelmemek : Rahat edememek, canı sıkılmak

eyicene : İyice

ezen : Uzak

gada : Günah

gafes : Gavur jandarma askeri

gal : Lekesiz çok temiz

8 Kelimelerin açıklamaları verilirken Âşık Mustafa Köse’nin görüşlerine de başvurulmuştur.

Page 217: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

205

galebelik : Kalabalık

gara herk : Tarla sürülen düzlük, sürülmüş yer

gavrala- : Kavramak, sıkıca tutmak

gayen : Kayın

gem şakı : Harman dövmekte kullanılan, altına sivri taşarlın çakıldığı iki parça-

lı aletin bir parçası

gepirde- : Hızlıca hareket etmek, kaçmak

gıpra- : Hareket etmek, kımıldamak

Gırbıs : Kıbrıs

golan : Atın karnının altından geçen deri kemer, semeri ata bağlayan şerit

golçak : Özel gün veya durumlarda giyilen kıyafet

gözü felfecir oku- : Gözü açık olmak

guzgun : Leş kargası

güvel : Yeşil başlı erkek ördek

hamam kubbası : Hamamlarda bulunan kulplu derin tas

hapana : Uzak

him daşı : Tarla sınırını belirlemek için konulan taş

hizar : Kara çarşaf

horanta : Hane halkı

hoylu : Şanlı, şöhretli

hönker : Güçlü, kuvvetli

hörsembe : Darmadağın perişan

huppacık : Küçük

hurab : Sefil, perişan

inne : İğne

ıras gel- : Rast gelmek

kala : Kale

konalga yeri : Konar göçer aşiretlerin kondukları ya da durdukları pazar yerleri

köşek : Deve yavrusu

külü : Çelimsiz kısrak, tay

külük : Sağlam

malamat et- : Birisini rezil etmek, karalamak

melend : Benzer

Page 218: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

206

nahar : Büyük baş hayvan

neçe : Nice

neçeli : Neden, niçin

nefs : İstek

ökçesi yuka olmak: Korkması yakın, cesaretsiz olmak

ört : Ateş

örkle- : Uzun iple bağlamak

paç : Baç, toprak bastı parası

palazı çıkmak : Dümdüz olmak, yassı olmak

pırt- : Bırakmak, ayrılmak

pölüş- : Paylaşmak

safat : Yüzük

sağ- : Gitmek

sakırga : Kan emici küçük böcek

satı : Aslı methe layık

şavır : İnsanın dış görünüşü

şıfka : Kibar, doğru

sıtlık : Islık

tellik : Dantel takke

terki : Atın arkası, atın arkasında taşınan hábe

tırık : Tümsek

tinkiş- : Çatmak,çatışmak, uğraşmak

toklu : Erkek kuzu

yağlık : Baş örtüsü

yavsı : Sineğin büyüğü

yazı : Düz ova

yırak : Uzak

yolak : Yol

yuka : İnce

zembil : Sepet, kova

zerhoş : Sarhoş

Page 219: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

207

KAYNAKLAR

1. AKTAŞ, Şerif; “Roman Olarak Hüsn-ü Âşk”, Türk Dünyası Araştırmaları, nr. 27,

Ankara 1983.

2. AKTAŞ, Şerif; Roman Sanatı ve Roman İncelemesine Giriş, Akçağ Yayınları,

Ankara 2000.

3. ALPTEKİN, Ali Berat; Halk Hikâyelerinin Motif Yapısı, Akçağ Yayınları, Ankara

1997.

4. ALPTEKİN, Ali Berat; “Kirmanşah Hikâyesi”, Hikâye Araştırmaları1, Ankara

1999.

5. ARDA, Zeki Cemil; “Edebiyatta Motif Araştırmaları”, Fikir ve San’atta Hareket, c.

V. nr. 55 (Temmuz 1970).

6. BAŞGÖZ, İlhan; Biyografik Türk Halk Hikâyeleri (Kahramanları, Teşekkülleri, Saz

Şairlerinin Eserleri ile Münasebetleri), (Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Dil ve

Tarih-Coğrafya Fakültesi, Ankara 1949.

7. BAŞGÖZ, İlhan; Folklor Yazıları, Adam Yayınları, İstanbul 1986.

8. BAŞGÖZ, İlhan; “Giriş”, Sibirya'dan Bir Masal Anası (Eser Azadovski’nindir ve

Başgöz sadece “Giriş” bölümünü yazmış ve İngilizceden çevirmiştir.), Ankara 1992.

9. BORATAV, Pertev Naili; Köroğlu Destanı, Adam Yayınları, İstanbul 1984.

10. BORATAV, Pertev Naili; Folklor ve Edebiyat, Adam Yayınları, İstanbul 1991.

11. BORATAV, Pertev Naili; Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği, Türkiye Ekonomik

ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul 2002 (Önceki baskı Adam Yayınları

1988).

12. ÇAVUŞ, Hasan; İlbeylioğlu Hikâyesi, Adana 1937 (2. baskı1940).

13. ÇETİN, İsmet; “Türk Halk Hikâyeleri Üzerine Yapılacak Çalışmalarda Ele Alınacak

Konular Hakkında”, Millî Folklor, c. 2, Nr. 13, s. 49-50, 1992.

14. ÇİFTLİKLİ, Ramazan; “Romanda Anlatıcı ve Bakış Açısı”, Türk Dili, nr.508,

Nisan 1994.

15. ÇİMEN, Kemal; Yusuf Sıra’dan Derlemeler (Adana), Bitirme Tezi, Fırat

Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi TDE Bölümü, Elazığ 1994.

16. ÇOPUROĞLU, Kemal, Yukarı Çukurova’da Âşıklık Geleneği ve Âşık Eyyubî,

Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ 1998.

Page 220: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

208

17. DAVUTLUOĞLU, İbrahim; “Gündeşlioğlu Hikâyesi”, Erciyes, c. 4, Nr. 48, s. 14-

16, Şubat 1981.

18. DAVUTLUOĞLU, İbrahim; “Deli Boran ve Türküleri”, Erciyes, c.V, nr.60, s.20-

24, Aralık 1982.

19. EBERHARD, Wolfram; Güneydoğu Anadolu’dan Âşık Hikâyeleri, Çeviren: Müfide

Kocaoğlan Van Der Hoeven, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2002.

20. ELÇİN, Şükrü; “Köroğlu’nun Kuyuluk Rivayeti”, Türk Folklor Araştırmaları,

VIII, nr.166, s.3055-3058 (Mayıs 1963); c.VIII, nr.167, s.3092-3099, (Haziran

1963).

21. ELÇİN, Şükrü; Halk Edebiyatı Araştırmaları, c.II, Kültür ve Turizm Bakanlığı

Yayınları, Ankara 1988.

22. ELÇİN, Şükrü; Halk Edebiyatına Giriş, Akçağ Yayınları, Ankara 1998.

23. ERSOY, Ruhi; Baraklı Âşık Mahgül ve Repertuvarı, Doktora Tezi, Hacettepe

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2003.

24. GÖRKEM, İsmail; “Köroğlu’nun Şiirlerinde Kahramanlık Unsurları”, Sultan Baba

ve Köroğlu [Bildiriler], Fırat Üniversitesi Yayınları, s.61-68, Elazığ 1987.

25. GÖRKEM, İsmail; “Türk Halk Hikâyelerinin Canlı Gösterim (=Performance

Orıented) Olarak İncelenmesi”, Millî Folklor / Türk Dünyası Folklor Dergisi, nr.37,

s. 107-113 (Bahar 1998).

26. GÖRKEM, İsmail; “Sözlü Kültür Geleneği Açısından Çukurovalı Türkülü Hikâye

Anlatıcısı Köroğlu (Âşık Mehmet Demirci)”, III. Uluslar Arası Çukurova Halk

Kültürü Bilgi Şöleni (Sempozyumu), Bildiriler, s.358-388, Adana Valiliği, Adana

1999.

27. GÖRKEM, İsmail; Halk Hikâyeleri Araştırmaları Çukurovalı Âşık Mustafa Köse ve

Hikâye Repertuvarı, Akçağ Yayınları, Ankara 2000.

28. GÖRKEM, İsmail; “Güney Türkmenlerine Ait ‘Yazıcıoğlu ile Senem’ Adlı Türkülü

Hikâyenin Anlam ve Nesne Dünyası”, Türkbilig, S. 9, s. 40-46, Ankara 2005.

29. GÜNAY, Umay; Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ

Yayınları, Ankara 1999.

30. GÜVEN, Salim; Düziçi Yöresinde Halk Hikâyeleri / Derleme ve İnceleme, Bitirme

Tezi, Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi TDE Bölümü, Adana 1991.

31. HIZLI, Mustafa; Erzin (Yeşilkent) Nahiyesi Halk Edebiyatı ve Folklor Ürünleri,

Bitirme Tezi, Fırat Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi TDE Bölümü, Elazığ 1980.

Page 221: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

209

32. KAMİL, Erkan; “Halk Edebiyatında İlbeylioğlu”, Erciyes, nr. 28, s. 1-4, 1980.

33. KILIÇ, Ahmet; Gâvurdağı Türküleri, Osmaniye 1976.

34. KORKMAZ, M. Kürşat; Çukurovalı Âşık Mehmet Demirci (Köroğlu)’nin Hikâye

Anlatıcılığı Üzerine Bir Araştırma, Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Elazığ 2003.

35. KÖPRÜLÜ, Fuad; Edebiyat Araştırmaları [I], Türk Tarih Kurumu Yayınları,

Ankara 1999.

36. LORD, Albert Bates; “Orta Asya ve Balkan Destanları Arasındaki İlişkiler” (Çev:

Metin Ekici), Türk Kültüründe Nevruz Sempozyumu Bildirileri, (Yayına

Hazırlayan: Sadık Tural), s.273-308, Ankara 1995.

37. MİNGAN, M. Nuri; Osmaniye-Cevdetiye Kasabasından Folklor Ürünleri, Bitirme

Tezi, Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi TDE Bölümü, Erzurum 1978.

38. MİRZAOĞLU, F. Gülay; Çukurova’da Yaşayan Cerit Türkmenleri’nde Halk

Hikâyeciliği ve Halk Hikâyeleri, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, Ankara 1994.

39. MİRZAOĞLU, F. Gülay; Çukurova Bozlağı, Binboğa Yayınları, Ankara 2003.

40. OĞUZ, Öcal; “Folklorda Yeni Yöntemler ve Köroğlu”, Millî Folklor, S. 36, s. 5-8,

Ankara 1997.

41. OKUŞLUK, Refiye; Adana Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği Geleneği,

Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana 2000.

42. ONG, Walter J.; Sözlü ve Yazılı Kültür / Sözün Teknolojileşmesi, (Çev. Sema

Postacıoğlu Banon), Metis Yayınları, İstanbul 1995.

43. SAKAOĞLU, Saim; “Köroğlu Üzerine Yapılan Çalışmalar ve Edebiyatımızdaki

Yeri”, Sultan Baba ve Köroğlu [Bildiriler], Fırat Üniversitesi Yayınları, s.79-83,

Elazığ 1987.

44. SAKAOĞLU, Saim; Masal Araştırmaları, Akçağ Yayımları, Ankara 1999.

45. ŞİMŞEK, Esma; Arzu ile Kamber Hikâyesi Üzerine Mukayeseli Bir Araştırma,

Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ 1987.

46. TURAL, Sadık K; Edebiyat Bilimine Katkılar, Ankara 1993.

47. TÜLÜCE, Ozan; Hurşit ile Mah-ı Mihri Hikâyesi, Tezi, Erciyes Üniversitesi,

Kayseri 2001.

48. TÜRKMEN, Fikret; Âşık Garip Hikâyesi (İnceleme-Metin), Akçağ Yayınları 1995.

Page 222: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

210

49. UZ, Mustafa; “Yürük Kızı Güher ile Yürük Oğlu Ahmet”, Türk Folklor

Araştırmaları, c. III, s.911, Nisan 1954.

50. WALKER, Warren; “Secret Language İn Turkish Folklate” (Türk Halk Hikâyesinde

Gizli Dil), IV Milletler Arası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri, c. II, Halk

Edebiyatı, Ankara 1976.

51. YALGIN, Ali Rıza; Cenupta Türkmen Oymakları, c. I-II (Hazırlayan: Sabahat

Emir), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2000.

52. YALGIN, Ali Rıza; “Köroğlu’nun Gürcistan Seferi”, Görüşler nr: 20, 21, 22, 24, 26,

27.

53. YARDIMCI, Mehmet; “İlbeylioğlu Hikâyesinin Oğuzeli Rivayeti”, Folklor /

Edebiyat, S. 16, s. 70-87, Ankara 1998.

54. YILDIRIM, Dursun; “Folklor ve Çağdaş Kültür Modelimiz Üzerine Görüş ve

Düşünceler”, Türk Bitiği, Akçağ Yayınları, Ankara 1998(a).

55. YILDIRIM, Dursun; “Sözlü Kültür ve Folklor Kavramı Üzerine Düşünceler”, Türk

Bitiği, Akçağ Yayınları, Ankara 1998(b).

56. YILDIRIM, Dursun; “Türk Folklor Araştırmalarının Problemleri”, Türk Bitiği,

Akçağ Yayınları, Ankara 1998(c).

57. YILDIRIM, Dursun; “Orta Asya Bozkırlarından Urumuneli’ne (Türk Sözlü Şiir

Sanatının Yayılması Üzerine)”, Türk Bitiği, Akçağ Yayınları, Ankara 1998(d).

58. YILDIRIM, Dursun; “Folklor ve Çağdaş Kültür Modelimiz Üzerine Görüş ve

Düşünceler”, Türk Bitiği, Akçağ Yayınları, Ankara 1998(e).

59. YILDIRIM, Dursun; “Hikâyeciliğimde Üçüncü Yaratıcılık Ortamı ve Hikâyeci

Eyyûbî-i Garib”, Türk Bilig, Sayı 5, 2003, s.134-142.

Page 223: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

211

EKLER

Page 224: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

212

Âşık Mustafa Köse canlı gösterime katılan misafirleriyle. Âşık Mustafa Köse türkülü hikâye anlatırken.

Page 225: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

213

Âşık Musafa Köse’nin kendi elleriyle yaptığı yaklaşık 45 yıllık evi. Âşık Musafa Köse’nin yaşadığı yöreden Düziçi Ovası’nın görünümü.

Page 226: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

214

Âşık Mustafa Köse eşi Elif Köse ile. Âşık Mustafa Köse torunları ile.

Page 227: T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ …docs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari/TEZLER... · 2018-07-26 · T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL

215

ÖZGEÇMİŞ

Ozan TÜLÜCE 10 Ekim 1978’de Osmaniye’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini

Osmaniye’de tamamladı. 1997’de Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili

ve Edebiyatı Bölümünü kazandı. 2001 Haziran ayında bu bölümden mezun oldu. Aynı

yılın eylül ayında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni

olarak Kayseri Hacı Ahmet Arısoy Lisesi’ne atanarak memuriyet hayatına başladı.

2002’de Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Türk Edebiyatı Ana Bilim

dalı, Türk Halk Edebiyatı bilim dalında yüksek lisansa başladı. 2003 yılından beri

Kayseri İl Millî Eğitim Müdürlüğü ve Kayseri Valiliği’nin resmî törenlerde sunuculuk

görevi yapmaktadır. Ayrıca öğretmenliğe başladığı okulda hem yüksek lisans

öğrenimini hem de görevini başarıyla yürütmektedir.

2001 yılının Eylül ayında Sema TÜLÜCE ile evlenerek 2002 yılında bir kız çocuğu

sahibi oldu.

Adres:

Yeni Mah.

14. Cad.

No: 126 / 6

38050

Kocasinan / Kayseri

Tel: 0 535 660 59 58

e-posta: [email protected]