t.c.acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/31966/donmez.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal...
TRANSCRIPT
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
PSİKOLOJİ (KLİNİK PSİKOLOJİ)
ANABİLİM DALI
KANSER HASTALARINDA HASTALIK ALGISI İLE ÜSTBİLİŞ, ERKEN
DÖNEM UYUMSUZ ŞEMALAR VE OLUMSUZ OTOMATİK
DÜŞÜNCELER ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Yüksek Lisans Tezi
Gamze DÖNMEZ
Ankara - 2016
ii
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
PSİKOLOJİ (KLİNİK PSİKOLOJİ)
ANABİLİM DALI
KANSER HASTALARINDA HASTALIK ALGISI İLE ÜSTBİLİŞ, ERKEN
DÖNEM UYUMSUZ ŞEMALAR VE OLUMSUZ OTOMATİK
DÜŞÜNCELER ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Yüksek Lisans Tezi
Gamze DÖNMEZ
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Ayşegül DURAK BATIGÜN
Ankara – 2016
iii
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
PSİKOLOJİ (KLİNİK PSİKOLOJİ)
ANABİLİM DALI
KANSER HASTALARINDA HASTALIK ALGISI İLE ÜSTBİLİŞ, ERKEN
DÖNEM UYUMSUZ ŞEMALAR VE OLUMSUZ OTOMATİK
DÜŞÜNCELER ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Yüksek Lisans Tezi
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Ayşegül DURAK BATIGÜN
Tez Jürisi Üyeleri Adı ve Soyadı İmzası
................................................................... .......................................
.................................................................... ........................................
.................................................................... ........................................
.................................................................... ........................................
.................................................................... ........................................
Tez Sınavı Tarihi ..................................
iv
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE
Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış
ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin
gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı
ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(……/……/20…)
Tezi Hazırlayan Öğrencinin
Adı ve Soyadı
………………………………………
İmzası
………………………………………
v
TEŞEKKÜR
Tez sürecim boyunca bilgisi, sabrı, güleryüzü ve anlayışı ile desteğini benden
hiç esirgemeyen kıymetli hocam, tez danışmanım Prof. Dr. Ayşegül DURAK
BATIGÜN’ e,
Yüksek Lisans eğitimim boyunca desteklerini her zaman yanımda hissettiğim
değerli hocalarım Doç. Dr. Banu YILMAZ ve Prof. Dr. Şennur TUTAREL
KIŞLAK’ a,
Yüksek Lisans sürecinde her ihtiyacım olduğunda yardımıma koşan sınıf
arkadaşlarım Psikolog Cansu ÖZTÜRK ve Klinik Psikolog Meryem
DEDELER’ e
İçinde bulundukları zorlu tedavi sürecine rağmen sabır gösterip tez
çalışmama kıymetli katkılarını esirgemeyen tüm hasta ve yakınlarına,
Kanser hastalarına ulaşmam konusundaki desteklerinden ötürü Ankara Dr.
Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ ne ve Tıbbi
Onkoloji biriminin saygıdeğer hemşirelerine,
Hayatıma her anlamda çok kıymetleri katkıları olan, bana psikolog olmayı
daha da çok sevdiren çok değerli Psikolog Olcay ERDEN’ e
İş hayatı dahil birlikte birçok şey paylaştığım sevgili arkadaşlarım Klinik
Psikolog Esma KARAKURT ACAR’ a ve Uzman Doktor Serap ÖZER
AYDIN’ a
vi
Son olarak eğitim hayatım boyunca ellerinden gelen her türlü desteği veren
babam Ramazan DÖNMEZ’ e, annem Berrin DÖNMEZ’ e ve canım
kardeşim Ebru DÖNMEZ’ e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Gamze DÖNMEZ
vii
İÇİNDEKİLER
KABUL VE ONAY…………………………………………………………………iii
BİLDİRİM…………………………………………………………………………..iv
TEŞEKKÜR………………………………………………………………………....v
İÇİNDEKİLER…………………………………………………………………….vii
TABLOLAR …………………...…………………………………………………...ix
BÖLÜM I .................................................................................................................... 1
GİRİŞ .......................................................................................................................... 1
1.1.KANSER HASTALIĞINA İLİŞKİN GENEL BİLGİLER .......................... 2
1.2.MEME KANSERİYLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER .................................. 5
1.3. HASTALIK ALGISI ....................................................................................... 7
1.3.1.Kendini Ayarlama Kuramı ( Self Regulation Theory ) ............................... 7
1.3.2.Hastalık Temsilleri ....................................................................................... 8
1.4.ÜSTBİLİŞ ........................................................................................................ 14
1.4.1.Üstbilişin Bileşenleri.................................................................................. 15
1.4.2.Üstbilişin İşleyişi: Üst Düzey ve Nesne Düzeyi ........................................ 16
1.4.3.Kendini Düzenleyici ve Yürütücü İşlevler Modeli .................................... 17
1.5.ERKEN DÖNEM UYUMSUZ ŞEMALAR ................................................. 21
1.5.1.Şema Alanları ve Erken Dönem Uyumsuz Şemalar .................................. 22
1.5.2.Şema Modları ............................................................................................. 25
1.5.3.Çocuk Modları ........................................................................................... 26
1.5.4.Uyum Bozucu Başa Çıkma Modları .......................................................... 26
1.5.5.İçselleştirilmiş Ebeveyn Modları ............................................................... 27
1.5.6.Sağlıklı Modlar .......................................................................................... 28
1.6.OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER ................................................. 32
1.6.1.Beck’in Bilişsel Kuramı ve Olumsuz Otomatik Düşünceler ..................... 33
1.6.2.Bilişsel Çarpıtmalar ................................................................................... 34
1.7.ARAŞTIRMANIN AMACI ........................................................................... 40
BÖLÜM II ............................................................................................................. 42
YÖNTEM .............................................................................................................. 42
viii
2.1.ÖRNEKLEM .................................................................................................. 42
2.2.VERİ TOPLAMA ARAÇLARI ................................................................... 45
2.2.1. Kişisel Bilgi Formu ................................................................................... 45
2.2.2. Hastalık Algısı Ölçeği .............................................................................. 45
2.2.3. Üstbiliş Ölçeği – 30 .................................................................................. 47
2.2.4. Young Şema Ölçeği Kısa Formu .............................................................. 49
2.2.5. Olumsuz Otomatik Düşünceler Ölçeği ..................................................... 51
2.3. İŞLEM ............................................................................................................ 53
BÖLÜM III ............................................................................................................... 54
BULGULAR ............................................................................................................. 54
3.1.ÖRNEKLEMİN ÖLÇEKLERDEN ALDIĞI PUANLARIN ORTALAMA
VE STANDART SAPMALARI .......................................................................... 54
3.2. HASTALIK KİMLİĞİNE İLİŞKİN TANIMLAYICI BİLGİLER ......... 56
3.3.DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLERE İLİŞKİN ANALİZLER ................... 57
3.3.1.Ailesinde Kanser Hastalığı Olan ve Olmayan Grupların Tüm Ölçeklerden
Aldıkları Puanlar Açısından Karşılaştırılması .................................................... 58
3.4.KORELASYON ANALİZLERİ .................................................................. 60
3.5.REGRESYON ANALİZİ SONUÇLARI ...................................................... 69
3.5.1.Hastalık Algısını Yordayan Değişkenler ................................................... 69
3.5.2.Hastalık Nedenlerini Yordayan Değişkenler ............................................. 77
BÖLÜM IV ............................................................................................................. ..86
TARTIŞMA……….…………………………..……………………………………86
4.1.DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLERE VE HASTALIK KİMLİĞİNE
İLİŞKİN BULGULARIN TARTIŞILMASI ...................................................... 86
4.2.HASTALIK ALGISINA İLİŞKİN REGRESYON VE KORELASYON
SONUÇLARININ TARTIŞILMASI .................................................................. 87
4.3.HASTALIK NEDENLERİNE İLİŞKİN REGRESYON VE
KORELASYON SONUÇLARININ TARTIŞILMASI ..................................... 99
ÇALIŞMANIN KLİNİK DOĞURGULARI……………………...…….............107
SINIRLILIKLAR VE ÖNERİLER………………...…………………………...109
ÖZET....................................................................................................................... 111
SUMMARY ............................................................................................................ 112
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 113
EKLER……………………………………………………………..……………..131
ix
TABLOLAR
Tablo-1: Örneklemin demografik özellikleri…………………………………….....44
Tablo-2 : Örneklemin ölçeklerinin ortalamaları ve standart sapmaları…………….55
Tablo-3 : Hastalık kimliğine ilişkin tanımlayıcı bilgiler……………………………56
Tablo-4 : Ailesinde Kanser Hastalığı Olan ve Olmayan Grupların Tüm Ölçeklerden
Aldıkları Puanlar Açısından Karşılaştırılması……………………………………....59
Tablo-5 :Hastalık algısı ölçeğine ilişkin korelasyon katsayıları…………………....61
Tablo-6: Hastalık nedenleri ölçeğine ilişkin korelasyon katsayıları………………..64
Tablo-7 : Diğer değişkenlerin birbirleriyle korelasyonları…………………………67
Tablo-8 : İzlenen adımlara göre hastalık algısı değişkeni için regresyon analizine
giren değişkenler…………………………………………………………………….70
Tablo-9 : Süre akut / kronik boyutunu yordayan değişkenler……………………...71
Tablo-10 : Sonuçlar boyutunu yordayan değişkenler………………………………72
Tablo-11 : Kişisel kontrol değişkenini yordayan değişkenler……………………...72
Tablo-12 :Tedavi kontrolü değişkenini yordayan değişkenler……………………..73
Tablo-13 : Hastalık tutarlılığını yordayan değişkenler……………………………..74
Tablo-14 : Duygusal temsilleri yordayan değişkenler……………………………...75
Tablo-15 :Süre döngüsel değişkenini yordayan değişkenler……………………….76
Tablo-16 : İzlenen adımlara göre hastalık nedenleri değişkeni için regresyon
analizine giren değişkenler………………………………………………………….78
Tablo-17: Kişisel atıflar değişkenini yordayan değişkenler………………………..79
Tablo-18 : Dış atıflar değişkenini yordayan değişkenler…………………………...80
Tablo-19 : Yaşam şekli atıfları değişkenini yordayan değişkenler…………………81
x
Tablo-20 : Kontrol edilemeyen bedensel atıflardeğişkenini yordayan değişkenler...82
Tablo-21 : Şans değişkenini yordayan değişkenler…………………………………82
Tablo-22 : Hastalık algısını yordayan değişkenler…………………………………84
Tablo-23 : Hastalık nedenlerini yordayan değişkenler……………………………..85
1
BÖLÜM I
GİRİŞ
Kanser, fiziksel bir hastalık olmasının yanı sıra, psikososyal sorunların en
fazla görüldüğü durumlardan biridir. Bu nedenle günümüzde medikal tedavinin
yanında psikososyal müdahaleye verilen önem artmış, psikoonkoloji alanındaki
çalışmalar ağırlık kazanmıştır. Bu tür müdahaleler yalnızca hastalarda psikolojik
sorunlar gözlemlendiğinde değil, hastaların hastane koşullarından ve tedavi
sürecinden ruhsal anlamda en az örselenmelerini sağlamak amacıyla koruyucu olarak
da yapılmaktadır.
Hastaya herhangi bir psikolojik müdahalede bulunmadan önce hastanın
hastalığını nasıl algıladığıyla ilgili bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Hastalığı
algılayış biçimindeki farklılıklar kişilik özellikleri, geçmiş deneyimler, yaş,
sosyoekonomik düzey gibi değişkenlerden etkilenebilir. Bu çalışmada bireysel
farklılıkların ve birçok psikopatolojinin belirleyicisi olan ütbiliş, erken dönem
uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşüncelerin hastalık algısına olan etkilerine
bakılmıştır. Literatürde, kronik hastalığı olan hastalarda hastalık algısı temelli bir
müdahalenin hastaların duygusal zorlanma (distress), depresyon ve anksiyete gibi
psikolojik tepkilerini azalttığına ilişkin görüşler yer almaktadır (McCorry ve ark.,
2013, Petrie ve ark., 2002). Mevcut çalışmada da hastalık algısı ile üstbiliş, erken
dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşünceler arasındaki ilişkiler
araştırılacaktır. Böylece kanser hastalarında hastalık algısının amaçlı olarak
2
değişiminin ne tür müdahalelerle sağlanabileceğine ilişkin tahminlerde bulunmak
mümkün olabilecektir.
Burdan sonraki bölümde önce kanser hastalığına ve meme kanserine ilişkin
ayrıntılı bilgiler verilecek, daha sonra çalışmamızın değişkenleri olan hastalık algısı,
üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşüncelerle ilgili
teorik bilgiler ve bu değişkenlerle ilgili yapılan araştırma bulgularına yer verilecektir.
Kuramsal bilgiler verildikten sonra ise araştırmanın amacına değinilecek, örneklem,
kullanılan ölçekler ve yöntemle ilgili bilgiler verilip araştırma bulguları ele
alınacaktır. Son olarak ise araştırmamızın bulguları literatür bilgileri ışığında
tartışılacaktır.
1.1. KANSER HASTALIĞINA İLİŞKİN GENEL BİLGİLER
Kanser, insanlarda oluşturduğu olumsuz çağrışımlarla hastalarda farklı ruhsal
süreçlere neden olur. Bu süreçlerin bir kısmı normal kabul edilir, olması gerekendir
ve uyuma yöneliktir, bir kısmı ise uyumu bozan niteliktedir. Kanser hastalığı,
hastaların yaşam kalitelerini de olumsuz yönde etkilemektedir (Arndt ve ark., 2005;
Bloom ve ark., 2007; Cotton ve ark., 1999; Ganz ve ark., 2002; Michael ve ark.,
2002).
Herhangi bir hastalık bile günlük yaşamı olumsuz etkileyebilirken kanser gibi
bir hastalık psikolojik, sosyal ve ekonomik anlamda hastanın yaşamını oldukça fazla
etkiler. Kanser söz konusu olduğunda hasta, gelecek planlarının bozulması,
ekonomik gücün kaybı, herhangi bir organını hatta yaşamını yitirme tehlikesiyle
karşı karşıyadır (Okyayuz, 1999).
3
Kişi, tanı konulduğu andan itibaren, bu yeni duruma uyum sağlamaya çalışır.
Özkan (2005)’ a göre hastalık doğal bir sıkıntıdan, kayıp – yas yaşantısı ve
narsisistik bütünlüğün tehdit edildiği duygusuna kadar uzanan tepkiler uyandırır.
Uluslararası Kanser Kurumunun 2008 yılında yayınladığı rapora göre, kanser
hastalarının başkalarına bağımlılığı artmakta, iş, aile ve sosyal yaşamlarında dengeler
bozulmaktadır. Bu tanı ölüm, acı ve ıstırap ile birlikte düşünüldüğü için çeşitli ruhsal
sorunları ortaya çıkarmaktadır. Hastalık ve tedavinin sonucunda fiziksel
performansın düşmesiyle birlikte hastalar günlük hayattaki işleri yürütmekte
zorlanmaktadırlar. Yalnızlık, terk edilmişlik, damgalanma endişeleri ve mali sorunlar
ortaya çıkmaktadır (Boyle ve Levin, 2008).
Elizabeth Kübler Ross “Ölüm ve Ölmek Üzerine” (1997) isimli kitabında,
ölümcül hastalık tanısı almış terminal dönem hastaları ile yaptığı görüşmeler
sonucunda tanı aldıktan sonra yaşanan psikolojik tepkileri beş evreye ayırarak
tanımlamıştır. “Yas modeli” olarak anılan bu modele göre hastanın duruma ilk
tepkisi inkȃrdır (yadsıma). İnkȃr döneminde hasta hastalığını, durumun ciddiyetini
kabul etmez. Böyle bir hastalığın kendi başına gelmiş olacağına inanamaz. İnkȃr
evresinden sonra öfke evresi başlar. Bu evrede kişi ‘neden ben?’ sorusunu sorar.
Kendisine, ailesine, tedavi ekibine, Tanrıya öfke duymaya başlar. Pazarlık evresinde
hasta tedaviye uyum göstermeye başlar. Pazarlığa örnek olarak hastanın adak
adayarak Tanrıyla pazarlık yapması verilebilir. Depresyon döneminde hasta yaşadığı
kayıplar karşısında reaktif (tepkisel) depresyon yaşar. Son evre olan kabullenme
evresinde ise hastanın sakin bir şekilde yaklaşan sonu düşünmesi söz konusudur.
Kanser hastalarıyla ülkemizde ve yurt dışında yapılan çalışmalar kanser tanısı
almanın ruhsal sorunların ortaya çıkması için bir risk faktörü olduğunu
4
göstermektedir. Örneğin, Ateşçi ve arkadaşları (2003), kanser hastalarında en çok
uyum bozukluğu ve major depresyonun görüldüğünü tespit etmiştir. Kanser
hastalarında major depresyon görülme sıklığı %13 (Derogatis ve ark., 1988), ve %22
(Tokgöz ve ark., 2008) olarak belirlenmiştir. Tokgöz ve arkadaşlarının (2008)
araştırmasında kadın hastalarda depresyon görülme sıklığının erkek hastalardan
yüksek olduğu da vurgulanmaktadır. Nelson ve arkadaşları (2009), kanser
hastalarında major depresyon sıklığının normal popülasyona göre 2 – 3 kat daha
fazla olduğunu belirtmekte, Jenkins ve arkadaşları (1991) ise hastalığı tekrarlamış
olan mastektomili hastalarda bu oranın %45.5’e kadar yükseldiğine dikkati
çekmektedirler.
Esme ve arkadaşları (2006), akciğer kanseri hastalarıyla yaptıkları çalışmada
tanıyı bilenlerde durumluk kaygıyı yüksek bulurken bilmeyenlerde ise sürekli
kaygının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Bu sonucu da kanser hastasına
tanının söylenmesinin gerekli olduğu şeklinde yorumlamışlardır. Yıldırım ve
arkadaşları ise (2009), meme kanserli hastaların tedavi öncesi ve sonrası anksiyete,
depresyon ve yaşam kalitesini değerlendirdikleri çalışmalarında, bu hastaların
anksiyete, depresyon riskinin tanı aşamasından itibaren yüksek olduğunu ve riskin
birinci yılda da devam ettiğini saptamışlardır. Prostat kanserli hastalarda da anksiyete
en sık görülen psikolojik yakınmadır (Roth ve ark., 2008). Genç ve orta yaşlılarda,
kadınlarda ve kemoterapi alanlarda kanserle ilişkili anksiyetenin daha yüksek olduğu
görülmüştür (Alacalıoğlu ve ark., 2007).
5
1.2. MEME KANSERİYLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER
Halk Sağlığı Kurumu Kanser Dairesi Başkanlığı’nın 2013 yılına ait kanser
insidansları raporuna göre meme kanseri kadınlar arasında %24.6’ lık bir oranla en
sık görülen kanser türüdür. Bir yıl içinde toplam 17.531 kadına meme kanseri teşhisi
konulmuştur. Genellikle 44-49 yaş aralığındaki kadınların meme kanseri tanısı aldığı
bilinmektedir. Meme kanseri 2008 yılında, dünyada, tüm yeni kanser vakalarının
%23’ ünü (1,38 milyon) ve tüm kanser nedenli ölümlerin %14’ ünü (458,400)
oluşturarak kadınlarda kansere bağlı ölümlerin en sık nedeni olarak bildirilmiştir
(Jemal ve ark., 2011).
Meme kanseri kadınlar arasında en sık görülen kanser türüdür. Bu hastalığın
hasta için fiziksel sonuçlarının yanı sıra sosyal ve psikolojik sonuçları da
bulunmaktadır. Kanserin hayatı tehdit eden bir hastalık olmasının yanı sıra meme
kanserinde kadınlığın göstergesi olan bir organın hasta olması, birtakım müdahaleler
sonucu organın kısmi veya tamamen kaybı da kadınları ruhsal açıdan ayrıca
etkilemektedir.
Tanısı ve tedavisi kadının hem yaşamına hem de kadınlık kimliğine bir tehdit
oluşturur (Özkan, 2005). Bu hastalar, bedeninin hasar görmesiyle, görünümünün
değişmesiyle ilgili kaygı yaşar, cinsel çekiciliğini ve işlevselliğini kaybetmekten
endişe eder (Özkan ve Alçalar, 2009).
Meme kanserine karşı kadınların verdiği psikososyal tepkiler farklı şekillerde
görülmektedir. Bu tepkiler depresyon, kaygı ve öfkeyi içeren psikolojik tepkiler;
evliliğin, cinsel hayatın aksaması ya da aktivitelerin kısıtlanmasına bağlı davranışsal
6
değişiklikler; beden görünümü, hastalığın tekrarlaması ve ölümle ilgili korku ve
endişelerden oluşmaktadır (Meyerowitz, 1980).
Bireylerin kansere uyum sağlamaları, tedavilerin farklı etkileri, her bireyin
kendi sosyal destek sistemi gibi kişiden kişiye değişen pek çok faktöre bağlıdır.
Ayrıca kişilik özellikleri de uyumda etkili olan önemli faktörlerden biridir.
Güçlüklerin üstesinden gelebileceği konusunda inancı olan birey, kansere daha iyi
uyum sağlayabilir (Spencer ve ark., 1998). Hastalık sürecinde, hastalığın ileri evresi,
tedavinin yoğun olması, eşlik eden başka bir tıbbi hastalığın olması, yetersiz hasta
hekim ilişkisi meme kanseri olan kadınlarda uyumu zorlaştıran risk faktörleri olarak
değerlendirilebilir. Ayrıca önceki ruhsal bozukluklar, geçmiş travmalar, sınırlı baş
etme becerisi, umutsuzluk, düşük gelir düzeyi, eğitimsizlik, aile, çocuk ve işle ilgili
karşılanmayan talepler, 40 yaşın altı ve 80 yaşın üstü, evlilik ya da kişisel ilişki
bağının yeterince güçlü olmaması da hastalığa uyumu bozan kişisel faktörler
arasındadır. Sosyal desteğin zayıf olması, damgalanma, hastalıkla ilgili yardım
kaynaklarına ulaşımın yetersizliği, aile üyelerinden ya da arkadaşlardan birinin
meme kanseri nedeniyle kaybı da uyumu bozmaktadır (Rowland ve Massie, 2010).
Her yıl meme kanseri tanısı konulan kadınların sayısındaki artış ve kadınlar
arasında en sık görülen kanser türü olması nedeniyle bu hastalığın psikolojik yönüyle
ilgili çalışmalar artmaktadır. Bu çalışmada da aynı nedenlerle meme kanseri olan
kadınlar hedef olarak seçilmiş ve bu hastalarda hastalık algısı araştırılmıştır.
7
1.3. HASTALIK ALGISI
İnsanlar arasındaki bireysel farklılıklardan ötürü her hastanın hastalığını
algılayış biçimi farklıdır. Bazı hastalar hastalıklarının kendi davranışları sonucu
ortaya çıktığını düşünerek kendilerini suçlama eğilimindeyken bazı hastaların
hastalıklarının nedenini çevresel faktörlere bağladıkları bilinmektedir. Yine bazı
hastalar hastalıklarını kontrol edilebilir, tedavi edilebilir olarak algılarken bazı
hastaların ise hastalıklarının kontrolü ve tedavisi konusunda daha karamsar oldukları
söylenebilir.
Hastalık algısı kavramı Leventhal’ın kendini ayarlama kuramı ve hastalık
temsilleri modelinden temel almaktadır. Hastalık algısını açıklamaya çalışan başlıca
iki yaklaşım aşağıda özetlenmektedir.
1.3.1. Kendini Ayarlama Kuramı ( Self Regulation Theory )
Kendini ayarlama kuramına göre içsel uyaranlar (belirtiler) ve dışsal
uyaranlar (bir yakının hastalanması) bilişsel ve duygusal tepkileri ortaya çıkarabilir
(Leventhal ve ark.,1980). Kendini ayarlama kuramı, kişinin hastalık durumunu nasıl
değerlendirdiğini hastalık temsillerinin belirlediğini varsayar (Diefenbach, 2014).
İnsanlar, bir sağlık tehdidi söz konusu olduğunda (semptom veya tanı)
durumu açıklamak için kendi bilişsel modellerini geliştirirler (Leventhal ve ark.,
1980). Leventhal ve arkadaşları (1989), insanların hastalık durumuna ilişkin farklı
kaynaklardan elde ettikleri bilgiler ışığında hastalığa ilişkin olarak; süresi, nedenleri,
belirtileri, kontrol ve tedavi edilebilirliğini de içeren zihinsel temsiller
8
oluşturduklarını öne sürmüşlerdir. Hastalık temsili dediğimiz bu model, hastaların bir
hastalık ya da somatik yakınma hakkındaki inançları ve beklentileridir.
Kendini ayarlama kuramı ise hastalık algısını oluşturan hastalık temsilleri
modelinin çekirdeğini oluşturmaktadır.
1.3.2. Hastalık Temsilleri
Hastalık temsilleri modali Leventhal ve arkadaşları (1980) tarafından
oluşturulmuştur. Bir sağlık tehdidi ile karşı karşıya kalındığında tehdidin bilişsel ve
duygusal temsili farklı kaynaklardan gelen bilgilerin yorumlanmasıyla şekillenir.
Hastalık temsili dediğimiz bu durum beş boyutta ele alınır:
1. Hastalığın kimliği (işaretler, belirtiler)
2. Sonuçları (fiziksel, sosyal, duygusal veya küçük, büyük)
3. Nedenleri (genetik, çevresel)
4. Süresi (timeline) (akut, kronik, döngüsel)
5. Tedavi edilebilirlik / kontrol edilebilirlik (hastalık tedavi edilebilir mi ya da
önlenebilir mi) (Lancastlea ve ark., 2011; Weinman ve ark., 1996)
Boğaz ağrısı olan bir kişi boğaz ağrısını soğuk algınlığının bir belirtisi olarak
tanımlayabilir. Öncelikle soğuk algınlığı etiketi akut ve küçük sonuçları olan bir
durum olarak tanımlanır. Genellikle tedavi edilebilirdir. “Soğuk algınlığı”nı
oluşturan bu hastalık temsili kişiyi, bol sıvı almak, istirahat etmek gibi sağlık
davranışlarıyla meşgul etmeye yol açacaktır. Diğer bir örnek ise kanserdir. Bir
9
kadın, memesinde alışılmadık bir yumru algılar. Bu durumda birçok kadının aklına
ilk gelen “kanser” olur. Kanser etiketi, acıyla ilgili düşünceleri, yaşamı tehdit eden
sonuçları, uzun süreli tedavi düşüncelerini, anksiyete ve korku gibi yoğun duygusal
tepkileri tetikler (Diefenbach, 2014). Bu tür hastalık temsilleri, kişinin hastalığı nasıl
algıladığını belirler. Hastalık hakkında negatif bir algı geliştirildiğinde, hastaların
hastalığın sonucunun daha kötü olacağına inandıkları, hiçbir patoloji olmamasına
rağmen rahatlamakta zorlandıkları, tıbbi durumdan bağımsız olarak daha yavaş
iyileşeceklerine inandıkları belirtilmektedir (Donkin ve ark., 2006; Scharloo ve
ark.,1999). Duygusal hastalık temsillerinin ve tedavinin kontrol edebilirliğine dair
inancın kanser hastalarında ruh sağlığı varyansının %47’sini açıkladığı bilinmektedir
(Rozema ve Vo¨llink, 2008). Hastalığının uzun sürmeyeceğine, hastalığın döngüsel
olmadığına, tedavinin mümkün olacağına, kanserlerinin yaşamsal olarak ciddi
sonuçları olmayacağına inananlar ve kanserlerinin nedenleri hakkında güçlü inançları
olmayanlar ise daha düşük düzeyde duygusal zorlanma bildirmişlerdir (McCorry ve
ark., 2013).
Lancastlea ve arkadaşlarının (2011), yumurtalık kanseri taramasına giren
kadınların hastalık temsilleri ve duygusal zorlanma düzeyini araştırdıkları
çalışmalarında anksiyete düzeyi yüksek ve yumurtalık kanseri riskleriyle ilgili daha
olumsuz duygusal temsilleri olan kadınların daha fazla kansere özgü duygusal
zorlanmaya eğilimli oldukları bulunmuştur.
Nerenz ve Leventhal (1983), kronik bir hastalıkla başa çıkmada en önemli
adımın hastalığın akut değil kronik olduğunu kabul etmek olduğunu ifade
etmektedirler. Hastalığın kronik olduğu bilgisi, hastalığın ciddi olduğunu düşünmek
yerine semptomların etkili bir şekilde yönetimini sağlar. Hastalığın süresine ilişkin
10
algı hastanın tedaviye uyumu açısından oldukça önemlidir. Akut hastaların kronik
hastalara göre ilaçlarını bırakma, tedaviyi reddetme veya yarıda kesme eğilimi
olduğu göz önünde bulundurulursa, bu anlamda kanser hastasının hastalığını kronik
bir hastalık olarak algılayıp algılamadığı da önem kazanmaktadır (Petrie ve ark.,
2006).
Hastalıkla baş etme konusunda psikososyal müdahalelerin kanser hastalarına
yararlı olduğu tespit edilmiş olmasına rağmen bu müdahalelerin hastalığın
algılanışındaki rolü belirsizliğini korumaktadır. Hastalık algısının da amaçlı bir
müdahale olmaksızın değişime dirençli olduğu bilinmektedir (McCorry ve ark.,
2013). Linchtenstein ve arkadaşları (2009), meme kanseri hastalarını bir
rehabilitasyon programına almışlardır. Bu program fiziksel aktiviteler, psikolojik
tepkiler, işe başlama konusundaki endişeler gibi belirli temaları olan grup
çalışmalarını içermektedir. Bu çalışmada hastalık algısı, duygusal zorlanma ve yaşam
kalitesiyle ilişkili bulunmuş ancak hastalık algısının kısa bir rehabilitasyon
programıyla değiştirilemediği görülmüştür. Benzer bir şekilde Fischer ve arkadaşları
(2012) da psikososyal müdahale sonucunda, meme kanseri hastalarında genel
duygusal zorlanma ve meme kanseriyle ilişkili duyguların yoğunluğunun anlamlı
derecede azaldığı sonucuna ulaşmış olup hastalık algısının da duygusal zorlanmayla
(distress) ilişkili olarak değiştiğini ortaya koymuşlardır. Duygusal zorlanmayla
hastalık algısı arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bir başka çalışma ise Millor ve
arkadaşları (2005) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada da diğer çalışmalarda olduğu
gibi yüksek duygusal zorlanmanın hastalıkla ilgili negatif inanç ve algılarla ilişkili
olduğu bulunmakla birlikte kişilik özellikleri ve ağrının şiddetinin de duygusal
zorlanmayla ilişkili olduğu bulunmuştur. Aynı çalışmada nevrotizm seviyesi yüksek
11
olan kanser hastalarında semptom bilincinin daha fazla olduğu da ulaşılan başka bir
sonuçtur.
Psikososyal müdahalelerin etkinliği ile ilgili literatürde yer alan bir diğer
çalışma ise kalp krizi geçiren hastalarla yapılmıştır. Bu çalışmada hastalara hastalık
algılarına yönelik bilişsel davranışçı müdahalelerde bulunulmuş ve bunun sonucunda
hastalık algısında pozitif değişiklikler olduğu görülmüş olup bu hastaların işe
dönüşlerinin kontrol grubuna göre daha erken olduğu bulunmuştur (Petrie ve ark.,
2002).
Hastalık algısı, farklı açılardan kanser hastalarında ülkemizde ve yurtdışında
sıklıkla araştırılan bir değişkendir. Hastanın ailesinde kanser öyküsü olması durumu
ile hastanın hastalık algısı arasında ilişki olup olmadığına Kowalkowski ve
arkadaşlarının (2012) çalışmasında bakılmıştır. Ailesinde ya da kendilerinde kanser
öyküsü olan ve olmayan bireylerin kanser algılarının araştırıldığı çalışmada kanser
öyküsü olan bireylerin kansere genellikle bireyin kendi davranışının ya da yaşam
tarzının neden olduğuna inanmadıkları görülmüştür. Yine aynı çalışmada kanser
öyküsü olan kişilerin kanserin kronik bir hastalık olduğu algısına sahip oldukları
gösterilmiştir. Nerenz ve Leventhal’ın (1983) hastalıkla baş etmek için hastalığın
kronik bir hastalık olarak algılanmasının gerekliliğine yaptıkları vurgu önemlidir.
Ailesinde ya da kişinin kendisinde önceden hastalık öyküsünün bulunması, kişi için
hastalığın tanıdık olması anlamına gelmektedir ve bu durum dakişinin hastalığın
sorumluluğunu kendisine yüklemesi ve kişinin kendisini suçlaması gibi davranışlarda
bulunmasını engellemektedir. Ancak prostat kanseri hastalarla yapılan bir çalışmada,
bu hastaların hastalığı daha az anlaşılır bulduğu, kontrol edilebilirliğe dair inancın
düşük olduğu ve hastalığın kişinin kendi kişilik özelliklerinden kaynaklandığını
12
düşündükleri bulunmuştur (Traeger ve ark.,2009 ). Bu durum kanserin türünün de
hastalık algısını etkileyen faktörlerden biri olabileceği şeklinde yorumlanabilir.
Hastalığın hasta için anlaşılır, tanıdık olmasını sağlayacak başka bir yöntem
olan hastayı hastalık hakkında bilgilendirme ile hastalık algısı arasındaki ilişki
Iskandarsyah ve arkadaşları (2013) tarafından araştırılmıştır. Bu çalışmada hastalık
hakkındaki bilgilendirmenin tatmin edici olduğunu söyleyen hastaların hastalıklarıyla
ilgili kontrol algılarının yüksek, kendi koşullarıyla ilgili kaygılarının az, hastalığı
anlamakta daha iyi oldukları ve duygusal olarak hastalıktan daha az etkilendikleri
görülmüştür. Bilgilendirmeyle ilgili memnuniyet bildiren hastaların genel
sağlıklarıyla ilgili (hem fiziksel hem ruhsal) daha olumlu bir algıya sahip oldukları
bulunmuştur. Bu çalışmada hastalıkla ilgili aldıkları bilgiden tatmin olanların
hastalık algılarının daha olumlu olduğu bulunmuştur.
Tanı aşamasındaki akciğer kanseri hastalarıyla Hoogerwarf ve arkadaşları
(2012) tarafından yapılan bir araştırmada ise hastalara tanı anında akciğer röntgenleri
gösterilmiş ve hekim, hastalar için bir çizim yapmıştır. Aynı zamanda bu hastalara
hastalık algısı ölçeği verilmiş ve tümörlerinin çizimlerini yapmaları istenmiştir.
Sonuçta, çizimlerin çoğunun akciğer röntgeniyle ve doktorun çizimleriyle tutarlı
olmadığı görülmüştür. Hastaların çoğu tümörü akciğer röntgenindekinden yaklaşık
iki kat daha büyük çizmiştir ve bu durum tanı aşamasında hastaların daha endişeli,
hastalığın daha uzun süreli veya hayat boyu süreceğine ilişkin algıları olduğunu
ortaya çıkarmıştır. Hastalığa ilişkin kaderci görüşün ve tıbbi güvensizliğin ise ileri
evre kanser hastalarında daha yaygın olduğu bulunmuştur (Bergamo ve ark., 2013).
13
Hastalık algısı kanser dışındaki hastalıklarda da araştırılan bir değişkendir.
Hastalık algısıyla depresyon ve anksiyete arasındaki ilişkiyle ilgili ülkemizde diabet
hastaları ve hemodiyaliz hastalarıyla yapılan iki çalışmada da hastalıkla ilgili
olumsuz inançlara sahip olmanın depresyon ve anksiyete açısından risk faktörü
olduğu görülmüştür (Kocaman ve ark., 2013; Uysal ve Akpınar, 2013).
Uysal ve Akpınar (2013), tip 2 diyabet hastalarıyla yaptığı çalışmada hastalık
algı düzeyi arttıkça depresyonun şiddetinde de artma olduğunu göstermiştir. Diyabet
hastalarında hastalık algısının hastalıkla ilgili eğitim almak, cinsiyet, çalışma
durumu, sosyoekonomik durum, özel diyet uygulama durumu, psikolojik yardım alıp
almama, eğitim durumu, diyabet tipi, medeni durum, hastalığa tanı konulma zamanı,
hastalık hakkında bilgi sahibi olma ve yaş değişkenleri tarafından etkilendiği
görülmüştür (Yorulmaz ve ark., 2013). Hemodiyaliz hastalarında da anksiyete ve
depresyon açısından risk altında olan hastaların hastalıkla ilgili olumsuz inançlara
sahip oldukları bulunmuştur (Kocaman ve ark., 2013).
Kronik yorgunluk sendromu olan hastalarla yapılan bir araştırmada ise
hastalıkla ilgili kişisel sorumluluk algısı ile hastalığın yönetilebilirliği arasında
pozitif bir ilişki bulunmuştur. Yine aynı çalışmada hastalığın dış nedenlerle ilgili
olduğuna ilişkin algı ile hastalığın ciddiyetine ilişkin algı arasında pozitif ilişki
mevcuttur (Heijmans ve de Ridder, 1998).
Sonuç olarak hastalık algısı kanser başta olmak üzere diğer fiziksel
hastalıklarda da sıklıkla araştırılan bir değişken olmuştur. Özellikle hastalık algısı ile
kişinin ruhsal durumu arasındaki ilişkinin varlığı bu değişkenin çeşitli demografik
değişkenlerden, depresyon, anksiyete gibi ruhsal değişkenlere, hastalığın türüne
14
kadar farklı açılardan incelenmesine yol açmıştır. Literatüre bakıldığında hastalık
algısına dönük müdahale yöntemlerinden bazılarının işe yaradığını bazılarının ise
hastalık algısının değişimiyle sonuçlanmadığı görülmektedir. Yapılan bu
araştırmalar sonucunda ise hastalık algısını olumlu yönde değiştirmek için çeşitli
müdahale programlarının gerekli olduğu sonucuna varılabilir ancak bu alandaki
etkinlik çalışmaları oldukça az olduğu için daha fazla çalışmaya ihtiyaç
duyulmaktadır.
Aşağıdaki bölümde çalışmanın bağımsız değişkenlerinden biri olan üstbiliş
hakkında bilgiler verilecektir.
1.4. ÜSTBİLİŞ
Üstbiliş kavramı ilk kez Flavell (1979) tarafından tanımlanmıştır. Bu tanıma
göre üstbiliş, bilişin değerlendirilmesini, gözlenmesini veya kontrol edilmesini içeren
herhangi bir bilgi veya bilişsel süreçtir. “Bilişler hakkındaki bilişler” olarak da
tanımlanan üstbiliş, kişinin bilişleri hakkındaki inançlarını içeren, bilişleri kontrol
eden, düzenleyen, yorumlayan ve denetleyen üst düzey bilişsel bir yapıdır.
Üstbiliş, kişinin ne düşündüğünden çok nasıl düşündüğüyle ilgilidir (Ak ve
ark., 2012). Wells ve Matthews’a (1996) göre ise üstbiliş, düşünme hakkında
düşünme, neyi bildiğimizi veya bilmediğimizi bilme sürecidir. Düşünce ve
duyguların anlaşılması ve bunun sentezi ile kendisinin ve başkalarının temsilinin
oluşturulmasına dair bilişler bu kapsam içindedir (Vohs ve ark., 2014).
15
1.4.1.Üstbilişin Bileşenleri
Flavell’ a (1979) göre üstbiliş çok boyutlu bir kavramdır. Buna göre üstbiliş;
1) üstbilişsel bilgi ve inanışlar, 2) üstbilişsel deneyimler, 3) amaçlar ve
4) stratejilerden oluşmaktadır.
Üstbilişsel bilgi ve inanışlar, bir çocuğun matematik becerilerinin diğer
arkadaşlarının aksine sözel becerilerinden daha iyi olduğunu düşünmesi gibi kişinin
bilişleri ve duygusal durumu hakkındaki inançlarıdır. Düşüncelerinin anlamına ve
bellek, yargılama gibi bilişsel süreçlere ilişkin inançları kapsar. Üstbilişsel bilgi aynı
zamanda olumlu ve olumsuz üstbilişsel inançları da içermektedir (Flavell, 1979).
Üstbilişsel deneyim, herhangi bir zihinsel olaya eşlik eden bilişsel ve
duygusal deneyimlerdir. Örnek olarak bir obsesif kompulsif bozukluk hastasının
zorlayıcı düşünceleriyle ilgili yorumları verilebilir. Amaçlar, bilişsel girişimlerin
hedeflerine işaret etmektedir. Stratejiler ise hedeflere ulaşabilmek için kullanılan
bilişler ve diğer davranışlardır (Flavell, 1979). Örneğin kontrol stratejileri olarak
cezalandırma, kontrol, endişe ve dikkatin başka yöne çevrilmesi gibi stratejilerden
bahsedilebilir (Wells ve Davies, 1994).
Üstbilişsel bilgi ve üstbilişsel düzenleme ise sıklıkla birbirinden ayrı olarak
ele alınan kavramlardır. Üstbilişsel bilgi, bilişsel süreçlerin seyrini ve sonucunu
etkileyebilecek faktörler hakkındaki bilgi ve inançlardan oluşur. Bu bilgi bellekte
saklanan diğer bilgi türleri gibi doğru ya da yanlış olabilir ve bazı ipuçlarıyla
istemsiz olarak tetiklenebilir. Bir kere aktive edildikten sonra üstbilişsel bilginin
düşünce süreçlerini etkilemesi muhtemeldir (Wells ve Purdon, 1999).
16
Üstbilişsel düzenleme ise izleme, planlama, gözlem, kontrol ve kontrol
süreçlerinde hata bulma ve düzeltme gibi bir dizi yürütücü işlev anlamına gelir. Son
yıllarda ortaya çıkan psikopatoloji modellerinde özellikle de obsesif kompulsif
bozukluk için, hastalığın gelişimi ve kalıcılığında kişinin kendi düşünceleri ve
değerlendirmeleriyle ilgili inançların rolü vurgulanmaya başlanmıştır. Bu modeller
duygusal sorunların anlaşılması ve tedavisi için önemli rol oynamaktadır. Zihnin
işleyişi hakkında genel inançlar düşüncelerin nasıl yorumlandığıyla ilgili önemli bir
işleve sahiptir. Bu tür inançlar psikopatolojilerin gelişmesi, ilerlemesi ve nüks
etmesinde önemli rol oynamaktadır (Wells ve Purdon, 1999).
1.4.2. Üstbilişin İşleyişi: Üst Düzey ve Nesne Düzeyi
Nelson ve Narens’ in (1990) formülasyonuna göre üstbiliş, iki seviye
arasında bilginin akış yönüne göre yönetilen üst düzey (meta – level) ve nesne düzeyi
(object level) olarak tanımlanan iki mekanizmadan oluşur (Nelson ve ark., 1999). Üst
düzey ve nesne düzeyi arasında bilgi akışının yönüne göre belirlenen, kontrol ve
gözlem olarak anılan iki baskın ilişki mevcuttur (Nelson ve ark., 1999).
Üstbilişsel gözlemde (metacognitive monitoring) üst düzey, nesne düzeyi
tarafından bilgilendirilir. Üstbilişsel gözlemde veri, kişinin öznel bildirimlerinden
elde edilir. Bu da üst düzeye gelen bilgide yanlışlıklara neden olabilir. Örnek olarak
üstbilişsel gözlemdeki çarpıklıklar geçici durumlardan (maddeye bağlı durumlar
gibi) veya bazı kişilik özelliklerinden (kişinin belleğine duyduğu aşırı güven gibi)
kaynaklanabilir (Nelson ve ark., 1999).
17
Üstbilişsel kontrolde (metacognitive control) ise bilgi akışı üst düzeyden
nesne düzeyine doğrudur. Üst düzeyden nesne düzeyine akan bilgi nesne düzeyinin
işleyişini değiştirebilir. Bu bilgi akışının nesne düzeyinde, a) yeni bir eylem
başlatmak, b) bir önceki eyleme devam etmek ya da eylemi değiştirmek, c) bir
eylemi sona erdirmek gibi sonuçları olacaktır. Bu iki yönlü bilgi akışı üstbilişi
oluşturmaktadır (Nelson ve ark., 1999).
Üstbilişler, bilişleri kontrol eden, düzenleyen, denetleyen ve yorumlayan bir
yapı olduğuna göre bu yapıda meydana gelebilecek herhangi bir bozulmanın pek çok
psikopatolojinin gelişmesinde önemli rol oynayacağı düşünülmektedir. Yani, işlevsel
olmayan üstbilişler, işlevsel olmayan bilişlere ve başa çıkma tarzlarına yol
açmaktadır (Wells ve Cartwright-Hatton, 2004).
1.4.3. Kendini Düzenleyici ve Yürütücü İşlevler Modeli
Wells ve Matthews (1996) psikopatolojilerin gelişmesi ve sürmesinde
üstbilişlerin rolüne vurgu yapmış ve bu doğrultuda “kendini düzenleyici yürütücü
işlevler modeli (The Self - Regulatory Executive Function Model)” ni
geliştirmişlerdir. Bu yapı kişinin dikkatini kendine yöneltmekte, dışsal uyaranları ve
bilişleri kişi için değerlendirir. Kişi üstbilişsel inanışlarına göre uyaranlara çeşitli
üstbilişsel stratejilerle tepki verir. Buna göre üstbilişsel inanışlar kişileri, döngüsel
düşünme örüntüleri, kaçınmalar, düşünceleri bastırma, tehlikenin sürekli izlenmesi
gibi stratejilere yönlendirmektedir. Kişinin tehditlere cevap olarak kendini
düzenlemeye (self-regulation) gitmesi ve kullandığı bilişssel stratejiler duygusal
sıkıntıyı uzatabilir ya da daha geçici duygusal tepkilere neden olabilir. Kişinin baş
18
etme stratejileri yetersiz kaldığında duygusal yanıtlar katı hale gelir ve psikolojik
bozukluk gelişir.
Üstbiliş son yıllarda tüm dünyada psikoloji ve psikiyatri alanlarında sıkça
araştırılan bir kavramdır. Özellikle farklı psikopatolojilerde üstbilişsel süreçler
araştırılmakta ve bu patolojilerin tedavisiyle ilgili üstbilişsel psikoterapiden sıklıkla
söz edilmektedir. Özellikle obsesif kompulsif bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu,
psikoz, hipokondriya, performans anksiyetesi gibi alanlarda üstbiliş sıklıkla
araştırılmıştır (Bouman ve Meijer, 1999; Matthews, Hillyard ve Campbell, 1999;
Purdon ve Clark, 1999; Rachman ve Shafran, 1999; Wells, 1999; Vohs ve ark.,
2014).
Wells (1995), yaygın anksiyete bozukluğunun üstbilişsel teorisinde patolojik
endişe geliştiren bireylerin endişenin kendisi hakkında hem olumlu hem de olumsuz
inançları olduğunu ileri sürmüştür. Yaygın anksiyete bozukluğunda endişe, problem
çözmenin bir yolu olarak görülmektedir (Borkovec ve ark., 1983; Wells, 1999).
Endişe, olası tehditlerle başa çıkmanın bir yolu olarak kullanılmasına rağmen bir süre
sonra olumsuz inanç ve değerlendirmelerin kaynağı haline gelir. Endişeyi tetikleyici
durumlardan kaçınmak, endişeyle yüzleşmeyi engelleyen düşünce kontrol stratejileri,
uyumsuz üstbiliş ve anksiyeteyi tetikleyen düşüncelerin bastırılması gibi stratejiler
yararsızdır (Wells, 1999). Davis ve Valentiner (2000), Wells’ in (1995) kuramıyla
uyumlu bir şekilde yaygın anksiyete bozukluğu olan hastalarda normal popülasyona
göre endişe hakkında hem olumlu hem de olumsuz inançların anlamlı düzeyde
yüksek olduğu sonucuna ulaşmıştır.
19
Endişe, normal popülasyonda ortak bir bilişsel süreç olmasına rağmen, aşırı
endişe artan duygusal zorlanmanın ve anksiyetenin sıklıkla eşlik ettiği bir durumdur
(Mathews, 1990). Wells (1995), belirli üstbilişsel inançlar ve süreçler açısından
normal ve patolojik endişenin birbirinden ayrı olduğunu düşünmektedir. Bu görüşe
göre normal endişe, “endişe hakkında endişe” başladığı zaman patolojik hale gelir
(Cartwright – Hatton ve Wells, 1997).
Patolojik endişesi olanlar bir baş etme becerisi olarak endişe hakkında olumlu
ve olumsuz inançlara sahip olduklarını düşünmektedir ki endişe bilişsel bir strateji
olarak görülürse endişeye duyulan güven ve endişenin kullanım sıklığı da
artmaktadır (Borkovec ve Roemer, 1995; Davis ve Valentiner, 2000; Wells, 1995).
Zamanla patolojik endişesi olanlar bu düşünceleri kontrol edebileceklerini düşünürler
(Cartwright – Hatton ve Wells, 1997). Bu inançlar bir kez oluştuktan sonra kişide
kaçınmayı ya da bastırmayı teşvik edebilir. Üstelik bastırmak için yapılan bu
denemeler kısa dönemde girici düşüncelerde artışa ve negatif düşüncelerin önemli
olduğu inancına yol açar (Becker, Rinck, Roth ve Margraf, 1998; Clark, Ball ve
Pape, 1991; Wegner, Schneider, Carter ve White, 1987; Davis ve Valentiner, 2000).
Dragan ve arkadaşlarının (2012) yaptığı çalışmada üstbilişin kaygıyı mizaçtan
bağımsız bir şekilde yordadığı görülmüştür. Hjemdal ve arkadaşları (2013) ise
üstbilişin anksiyetenin en önemli yordayıcısı olduğunu bildirmişlerdir.
Ülkemizde yapılan intihar düşüncesi olan ve olmayan depresyon hastalarını
üstbilişsel süreçler açısından karşılaştıran bir çalışmada, intihar girişimi olan
depresyon hastalarında düşünceleri kontrol etme ihtiyacının intihar girişimi olmayan
depresyon hastalarına göre daha fazla; “bilişsel güven” in ise bu gruba göre daha az
olduğu bulunmuştur (Ak ve ark.,2012). Vohs ve arkadaşlarının (2014) ilk epizod ve
20
kronik psikoz hastalarıyla yaptıkları çalışmada ise kronik psikoz hastalarının
semptomlara bağlı olarak genelde üstbilişsel yeteneklerinin azaldığı,
motivasyonlarının düşük olduğu ve psikososyal işlevselliklerinin azaldığı
bulunmuştur. Ayrıca ilk epizod psikoz hastalarında üstbiliş değerlendirmeleri ile
olumsuz ve dezorganize semptomlar arasında negatif ve yüksek bir ilişki
bulunmuştur.
Hastalık algısı dahil birçok psikolojik değişkenle ilişkisi araştırılan kronik
yorgunluk sendromunun üstbilişle ilişkisini Maher-Edwardsa ve arkadaşları (2011)
araştırmıştır. Buna göre kronik yorgunluk sendromu semptomlarının şiddetiyle
üstbiliş arasında pozitif korelasyon olduğu ve üstbilişlerin bu semptomların şiddetini
depresyon ve anksiyeteden daha iyi yordadığı bulunmuştur. Bu çalışmada özellikle
üstbilişin üç boyutunun (düşünceleri kontrol edememeyle ilgili olumsuz inançlar,
bilişsel güven ve düşünceleri kontrol etme ihtiyacı hakkındaki inançlar) kronik
yorgunluk sendromu semptomlarının şiddetiyle pozitif ve yüksek bir korelasyonu
olduğu gösterilmiştir.
Sonuç olarak üstbilişin son yıllarda sıklıkla araştırılan bir değişken olduğu
görülmektedir. Özellikle OKB ve yaygın anksiyete bozukluğunun tedavisi açısından
oldukça faydalı olabilecek üstbilişsel modeller geliştirilmiştir. Ancak psikosomatik
hastalıkların üstbilişle ilişkilerine dair fikir verebilecek çalışma sayısının çok az
olduğu söylenebilir. Bu çalışmada kanser hastalığında hastalık algısıyla üstbilişin
ilişkisi ortaya konulmaya çalışılacaktır. Hastalık algısının tüm bilişsel yapılarla
ilişkili olduğu dolayısıyla erken dönem uyumsuz şemalarla da ilişkili olduğu
düşünülmektedir. Aşağıdaki bölümde erken dönem uyumsuz şemalarla ilgili bilgiler
verilecektir.
21
1.5. ERKEN DÖNEM UYUMSUZ ŞEMALAR
Erken dönem uyumsuz şemalar gelişimimizin erken dönemlerinde başlayan,
kişinin olumsuz yaşam deneyimleriyle baş edebilmesi için düzenlenmiş olarak
düşünebileceğimiz, kendilik yıkıcı duygusal ve bilişsel örüntülerdir. Bazı şemalar
çocukluk çağı travmalarına dayansa da şemaların oluşumuna her zaman travmalar
neden olmamaktadır (Young ve ark., 2003).
Farklı duygusal mizaçlar, şemaların oluşumuna zemin hazırlar. Şiddetin
olduğu bir ailede, saldırgan bir çocuk, pasif bir çocuğa göre daha çok fiziksel
istismara maruz kalır. Ancak, hangi koşulda olursa olsun, uygun bir erken dönem
ortamı önemli ölçüde duygusal mizacı baskılar. Güven ve sevgi dolu bir evde birçok
çocuk sakin, arkadaş canlısı biri olarak yetişir. Eğer erken dönem ortamı
reddediciyse ya da mizaç normal bir ortama üstün gelirse psikopatoloji ortaya
çıkabilir (Young ve ark., 2003).
Şemaların oluşmasında rol oynayan belli erken dönem yaşam deneyimleri
tanımlanmıştır:
- Çocuğun çok az olumlu deneyime sahip olması, ihtiyaçlarının
karşılanmasındaki eksiklikler
- Çocuğun travmatik bir yaşantıya maruz kalması
- Çocuğun çok fazla olumlu yaşantı deneyimlemesi (Aşırı derecede
müdahale eden koruyan aileler)
- Çocuğun ailesinin düşüncelerini, duygularını, davranışlarını ve
deneyimlerini seçici bir biçimde içselleştirip özdeşim kurması (çocuklar
22
zarar veren erişkinin duygu, düşünce ve davranışlarının bazılarını
öğrenebilir) (Young ve ark., 2003).
Şemalar hakkındaki bazı varsayımlar ise şunlardır;
- Hayat boyu süren örüntüler ve temalardır.
- Özyıkıcıdır.
- Hayatta kalmak için savaş verirler ( Young ve Klosko, 1993 ).
1.5.1. Şema Alanları ve Erken Dönem Uyumsuz Şemalar
Araştırmalar sonucunda 18 farklı erken dönem uyumsuz şema belirlenmiş ve
bu şemalar şema alanları şeklinde 5 ayrı grupta toplanmıştır (Rafaeli ve ark., 2011;
Young ve ark., 2003).
Alan 1: Ayrılma ve Dışlanma / Reddedilme
Bu alandaki şemalara sahip insanların genellikle travmatik yaşantıları vardır ve
bu kişiler güvenlik, bakım, sevgi, ait olma ihtiyaçlarının giderilemeyeceğine inanır.
Bu alandaki şemalar:
Terk edilme / İstikrarsızlık şeması: Bu şema diğerlerinden ihtiyaçların karşılanması
konusunda yakınlık, duygusal destek görmeyecekleri, diğerlerinin güvenilmez
olduğu algısını içerir.
23
Güvensizlik / Suistimal edilme şeması: Başkalarından zarar göreceği, aldatılacağı,
yalan söyleyeneceğine dair inancı içerir.
Duygusal yoksunluk şeması: Bakım, empati ve koruma yoksunluğunu içerir.
Kusurluluk / Utanç şeması: Kişinin önemli açılardan kusurlu, kötü, istenmeyen, işe
yaramaz, sevilmez olduğu algısını içerir. Bu şemaya sahip kişiler eleştiriye,
reddedilmeye ya da suçlanmaya karşı aşırı duyarlılardır.
Sosyal izolasyon / Yabancılaşma şeması: Kişinin dünyanın geri kalanından özellikle
de aile dışındaki sosyal dünyadan yalıtılmış olduğu hissidir.
Alan 2: Zedelenmiş Özerklik ve Performans
Bu alandaki şemaya sahip insanlar genellikle ebeveynleri tarafından çok fazla
korunmuş, müdahale edilmiş kişilerdir. Bu alandaki şemalar:
Bağımlılık / Yetersizlik şeması: Kişinin başkalarından yardım almadan günlük
hayattaki sorumluluklarını yerine getiremeyeceğine yönelik inancını içerir.
Hastalıklar ve zarar görme karşısında dayanıksızlık şeması: Her an kişinin başına bir
felaket gelebileceğini ve bunu önleyemeyeceğine dair inancı içerir.
Yapışıklık / Gelişmemiş benlik şeması: Bir ya da daha fazla kişi ile aşırı bağlanma ve
yakınlık içine girmeyi içerir. Bu durum tam bir bireyleşme sağlayamama veya
normal sosyal gelişim gösterememeyle sonuçlanır.
Başarısızlık şeması: Bu şema kişinin kaçınılmaz olarak başarısız olacağına, yetersiz
kalacağına ilişkin inancını içerir.
24
Alan 3: Zedelenmiş Sınırlar
Bu alandaki şemalara sahip insanlarda özdisiplin ya da karşılıklılık konusunda
içsel sınırlar gelişmemiştir. Bu alandaki şemalar:
Hak görme / Büyüklenmecilik şeması: Bu şema kişinin diğer insanlardan üstün
olduğu, özel hak ve ayrıcalıklara sahip olduğu inancını içerir.
Yetersiz Özdenetim / Özdisiplin şeması: Bu şema bireyin kişisel hedeflerini
gerçekleştirmek veya duygu ve dürtülerinin aşırı ifadesini dizginlemek için yeterli bir
özdenetim sağlamada güçlükleri içerir. Engellenmeye tolerans düşüktür.
Alan 4: Başkalarına Yönelimlilik
Bu kişiler kendi ihtiyaçlarından çok başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya önem
verirler. Bu alandaki şemalar:
Boyun eğicilik şeması: İhtiyaçlarını ve/veya duygularını bastırarak kontrolü aşırı
derecede başkalarına bırakmayı içerir.
Kendini feda şeması: Kişinin kendi mutluluğu pahasına başkalarının ihtiyaçlarını
karşılamak üzere aşırı derecede odaklanmasını içerir.
Onay arayıcılık / Kabul arayıcılık: Diğer insanların onay, kabul ve ilgisini
kazanmaya aşırı bir vurguyu içerir.
Alan 5: Aşırı Tetikte Olma ve Baskılama / Ketleme
Bu şemalara sahip kişiler spontan duyguları ve dürtüleri baskı altına alan,
günlük olaylara karşı aşırı tetikte olan ve hayata soğuk bakan insanlardır. Bu
alandaki şemalar:
25
Olumsuzluk / Karamsarlık şeması: Bu kişiler yaygın olarak hayatın olumlu yönlerini
görmezden gelir veya küçümserken olumsuz yönlerine odaklanırlar.
Duygusal baskılama şeması: Genellikle utanç duygularından, dürtülerin kontrolünün
kaybedilmesinden kaçınmak amacıyla davranışların ve duyguların aşırı derecede
baskılanmasını içerir.
Yüksek standartlar / Aşırı eleştiricilik şeması: Bu kişiler içselleştirdikleri yüksek
standartları karşılamak amacıyla yoğun çaba harcaması gerektiğine inanırlar.
Cezalandırıcılık şeması: İnsanların yaptığı hatalardan dolayı şiddetli bir şekilde
cezalandırılması gerektiği inancını içerir.
1.5.2. Şema Modları
Şema modelinin merkezi “erken dönem uyumsuz şemalar” dır. Yukarıda da
belirtildiği gibi, şemalar, zarar veren erken dönem deneyimlerine bir tepki olarak
gelişen yaygın karakter özellikleri olarak tanımlanır (Young ve ark., 2003). Modelin
ilk bileşeni şema alanları ve 18 erken dönem uyumsuz şemadır. Yeni araştırmalar
modelin önemli bir bileşeninin de şema modları olduğunu desteklemeye başlamıştır
(Arntz, Klokmn ve Sieswerda, 2005; Lobbestael, Van Vreeswijk ve Arntz, 2008).
Young ve arkadaşları (2003) tarafından geliştirilen “şema modu” kavramı
psikopatolojileri daha iyi anlamaya olanak tanımaktadır. Şema modları çeşitli erken
dönem uyumsuz şemaları ve baş etme biçimlerini kapsayan duygusal durumlardır
(Young ve ark 2003). Şema modları kişisel özellikler olarak düşünülen şemaların
26
aksine belirli zaman dilimlerinde aktif hale gelen geçici durumlardır (Rafaeli ve ark.,
2011).
Çocuk modları, uyumsuz başa çıkma modları, işlevsel olmayan
içselleştirilmiş ebeveyn modları ve sağlıklı yetişkin modu olmak üzere dört temel
mod tanımlanmıştır.
1.5.3. Çocuk Modları
İncinmiş çocuk modu: Genellikle temel şemaların çoğunun deneyimlendiği bir
moddur. Bu mod, kişinin çocukken yaşamak için ebeveyninin bakımına ihtiyacı
olduğu ama bu ihtiyacın karşılanmadığı dönemin bir sonucudur (Rafaeli ve ark.,
2011).
Kızgın çocuk modu: Karşılanmamış temel ihtiyaçlara tepki olarak kişinin öfke
hisseden ve bunu dışa vuran tarafıdır. Bu kişilerde kontrolsüz öfke ifadeleri görülür
(Rafaeli ve ark., 2011).
Dürtüsel çocuk modu: Kişinin istediği anda istediğini elde etmek isteyen ve
engellenme eşiği düşük olan tarafıdır. Otoriteyle çatışma içinde olan bu çocuklar
belirli ve tutarlı sınırların konulmadığı ailelerde büyürler (Rafaeli ve ark., 2011).
1.5.4. Uyum Bozucu Başa Çıkma Modları
Young ve arkadaşları (2003) üç farklı başa çıkma modu tanımlamışlardır:
27
Kopuk korungan mod: Bir kaçınma modudur. Bu moddayken bireyler duyguları ve
sorunları reddederler (Rafaeli ve ark., 2011). Bu moddaki kişiler herhangi bir temasa
girmeyerek insanları belli bir mesafede tutarak kendilerini korumaya çalışırlar (Arntz
ve van Genderen, 2009).
Söz dinleyen, teslimci mod: Bu moddayken kişiler şemalarına uyum gösterir.
Şemalarına uygun bir biçimde, pasif ve boyun eğici tarzda davranırlar (Rafaeli ve
ark., 2011). Bu kişiler olayları şemalarıyla uyumlu olacak bir şekilde çarpıtırlar.
Örneğin, şemalarını güçlendirecek eşler seçerler ve şemaları sürdürürler (Young ve
Klosko, 1993).
Aşırı telafici mod: Bu mod şemaların sebep olduğu acı verici durumdan kaçınmak
amacıyla şemaların tam tersi bir şekilde davranmayı içerir (Rafaeli ve ark., 2011). Bu
şekilde kişi kendini ve başkalarını tersinin doğru olduğuna inandırarak şemalarının
üstesinden gelmeye çalışır (Young ve Klosko, 1993).
1.5.5. İçselleştirilmiş Ebeveyn Modları
Arntz ve van Genderen (2009) ve Rafaeli ve arkadaşlarına (2011) göre
içselleştirilmiş ebeveyn modları, cezalandırıcı ebeveyn modu ve talepkar ebeveyn
modudur. Kişiler bu modlardan birindeyken, sanki ebeveynleri tarafından
azarlanıyormuş veya tersleniyormuş gibi; kendilerine değersiz ve işe yaramaz
oldukları söyleniyormuş gibi hissederler.
Cezalandırıcı ebeveyn modu: Bu kişiler bu moddayken kendilerini cezalandırıcı
davranışlarda bulunurlar. Bu cezalandırma, intihar davranışı veya kendini yaralama
28
şeklinde bile olabilir. Kişiler bu moddayken eğlenceli şeyleri reddederek veya onları
bozarak kendini cezalandırır.
Talepkar ebeveyn modu: Kişinin kendi üzerine gerçekleştirilmesi mümkün
olmayacak düzeyde talepler yüklediği yanıdır. Bu kişiler kendilerini başarılı olmaya
zorlayan bir baskı hissederler.
1.5.6. Sağlıklı Modlar
Sağlıklı yetişkin modu: Benliğin becerikli, güçlü ve iyi işlev gösteren, uygun yetişkin
işlevlerini sürdürmek için gerekli biliş ve davranışlarını içeren yanıdır (Rafaeli ve
ark., 2011).
Mutlu çocuk modu: Bu mod temel duygusal ihtiyaçlar karşılanmış olduğundan
huzurlu hissetmeyi, kişinin kendiliğindenlik, ve mutluluk deneyimleme kapasitesini
temsil eder (Rafaeli ve ark., 2011).
Young (2003), yetişkinlerde görülen psikopatolojinin oluşmasında erken
dönem uyumsuz şemaların önemini vurgulamaktadır. Erken dönem uyumsuz
şemaları temel alan psikoterapi türü bilişsel davranışçı psikoterapinin kişilik
bozukluklarında çoğunlukla etkin kullanılamaması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Erken
dönem uyumsuz şemalar modeli kişilik bozukluklarını oldukça iyi açıklamaktadır.
Ancak diğer bozukluklarda veya bazı fiziksel hastalıklarda da yapılan araştırmalar
mevcuttur.
29
Literatüre bakıldığında kişilik bozuklukları (Giesen – Bloo ve ark., 2006;
Gude ve Hoffart, 2008; Carr ve Francis, 2010), travma sonrası stres bozukluğu
(Cockram, Drummond ve Lee, 2010), madde kötüye kullanımı (Ball ve Cecero,
2001), panik bozukluk (Hedley, Hoffart ve Sexton, 2001), yeme bozukluğu (Deas,
Power, Collin, Yellowlees ve Grierson, 2011), depresyon (Lumley ve Harkness,
2007) ve intihar (Dale ve ark., 2010) gibi psikopatolojilerin erken dönem uyumsuz
şemalarla ilişkilerinin sıklıkla çalışıldığı görülmektedir..
Yukarıda da bahsedildiği gibi fiziksel hastalıklarla erken dönem uyumsuz
şemalar arasındaki ilişkilerin araştırıldığı çalışmalardan biri Mansour ve
arkadaşlarının (2010) astım hastalarıyla yaptığı çalışmadır. Erken dönem uyumsuz
şemalar açısından astımlı hastalar ve sağlıklı yetişkinlerin karşılaştırıldığı bu
çalışmada astım hastalarında sağlıklı gruba göre daha fazla kişilik problemleri
olduğu ve bu hastaların çocukluk dönemlerinde aileleriyle daha fazla sorun
yaşadıkları bulunmuştur. Boyun eğicilik, güvensizlik/suistimal edilme,
bağımlılık/yetersizlik, başarısızlık ve kusurluluk/utanç şemaları açısından gruplar
arasında anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu hastalarda güvensizlik/suistimal edilme
şeması solunum krizlerinin ve hastalığın kalıcı olması inancına, bağımlılık/yetersizlik
şeması günlük işlerini başkalarından yardım almadan yapamayacak düzeyde çaresiz
oldukları inancına, başarısızlık şeması başarısız oldukları inancına ve son olarak da
kusurluluk/utanç şeması kusurlu, kötü, istenmeyen, niteliksiz oldukları ya da
başkalarına sevimsiz görünecekleri inancına neden olmaktadır. Mizara ve arkadaşları
(2012) ise sedef ve egzama hastalarında erken dönem uyumsuz şemaları araştırmıştır.
Buna göre egzama ve sedef hastalarında 6 baskın erken dönem uyumsuz şema
tanımlanmıştır: duygusal yoksunluk, sosyal izolasyon / yabancılaşma, kusurluluk /
30
utanç, başarısızlık, güvensizlik/suistimal edilme ve boyun eğicilik. Yine bu
hastalarda güvensizlik, kusurluluk/utanç anksiyeteyi yordarken, güvensizlik ve
sosyal izolasyon/yabancılaşmanın da depresyonu yordadığı görülmüştür. Bu sonuç,
bu hastaların kendilerini başkaları tarafından reddedilmiş olarak algıladıkları
şeklinde yorumlanabilir. Özetle, bu çalışmada erken dönem uyumsuz şemaların
varlığının egzama ve sedef hastalarında duygusal zorlanmanın (distress) varlığıyla
ilişkili olduğu bulunmuştur. Bidadian ve arkadaşları (2011) ise, obezite ve yaşam
kalitesi arasındaki ilişkide erken dönem uyumsuz şemaların rolünü araştırmıştır.
Buna göre duygusal yoksunluk, güvensizlik/suistimal edilme, başarısızlık, yetersiz
özdenetim şemalarının toplam yaşam kalitesi puanını yordadığı görülmüştür.
Erken dönem uyumsuz şemalarla ilgili literatürdeki çalışmalara bakıldığında
depresyon ve anksiyetenin de sıklıkla çalışılmış olduğu görülmektedir. Wellburn ve
arkadaşları (2002), terkedilme ve yetersiz özdenetim şemalarıyla depresyon arasında;
terk edilme, hastalıklar ve zarar görme karşısında dayanıksızlık, başarısızlık,
duygusal baskılama, kendini feda şemalarıyla ise anksiyete arasında anlamlı bir ilişki
bulmuştur. Bu çalışmaya benzer sonuçlar Glaser ve arkadaşları (2002) tarafından
yapılan çalışmada da elde edilmiştir. Buna göre terk edilme ve sosyal izolasyon
şemalarıyla depresyon; terk edilme, hastalıklar ve zarar görme karşısında
dayanıksızlık şemalarıyla ise anksiyete arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur.
Calvete ve arkadaşları ise (2005) depresyonla bağımlılık ve kusurluluk/utanç
şemaları arasında; anksiyete ile ise terk edilme, başarısızlık, boyun eğme şemaları
arasında anlamlı bir ilişki bulmuştur. McGinn ve arkadaşları (2005) diğer
çalışmalardan farklı olarak depresyonla tüm erken dönem uyumsuz şema alanları
arasında anlamlı bir ilişki bulmuştur. Trip (2006) ise anksiyeteyle şemalar arasındaki
31
ilişkiye baktığı çalışmasında yüksek standartlar/aşırı eleştiricilik ve cezalandırıcılık
şemalarıyla anksiyete arasında anlamlı ilişki bulmuştur.
Ülkemizde ise Lapsekili ve Ak (2012) tarafından bipolar ve unipolar
depresyonu erken dönem uyumsuz şemalar açısından karşılaştıran bir araştırma
yapılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre güvensizlik suistimal edilme şemasında
unipolar grubun puanlarının bipolar gruba göre anlamlı şekilde yüksek olduğu
görülmüştür. Terk edilme, güvensizlik/suistimal edilme, hak görme/büyüklenmecilik
şemalarında ise unipolar grupta kontrol grubuna göre puanlar anlamlı düzeyde
yüksek bulunmuştur. Diğer şemalarda ise depresyon grupları ve kontrol grupları
arasında anlamlı bir fark bulunmuştur. Buna göre kontrol grubunun puanlarının diğer
gruplara göre daha düşük olduğu, unipolar ve bipolar gruplarının puanlarının ise
benzer olduğu görülmüştür.
Erken dönem uyumsuz şemalarla aile, ebeveynlerle ilişkiler gibi konularda
yapılan çalışmalar da dikkat çekmektedir. İki uyumsuz şema modu olan cezalandırıcı
ebeveyn ve kızgın çocuk modlarının kendine zarar verme davranışında bu davranışın
başlangıç yaşı ve süresiyle anne baba bakımı arasındaki ilişkide aracı değişken olarak
rol oynadığı bildirilmiştir (Saldias ve ark., 2013). Ebeveyn algıları, erken dönem
uyumsuz şemalar ve depresif semptomlar arasındaki ilişkinin araştırıldığı bir
çalışmada ise kusurluluk/utanç, yetersiz özdenetim, güvensizlik, yetersizlik/aşağılık
duygusu şemalarıyla ebeveyn algıları ve depresif semptomatoloji arasında anlamlı bir
ilişki olduğu görülmüştür (Harris ve Curtin, 2002).
Kapçı ve Hamamcı (2010), aile işlevleri ile psikolojik belirtiler arasındaki
ilişkide erken dönem uyumsuz şemaların rolünü araştırdıkları çalışmalarında, aile
32
işlevlerinin duygusal yalıtılmışlık, zedelenmiş sınırlar, yetersizlik ve adil – sorumlu –
kaygılı şema alanlarını yordadığını bulmuşlardır. Aile işlevleri kontrol edildiğinde
dört şema alanının her birinin psikolojik belirtileri yordadığı bulunmuştur. Şema
alanlarından duygusal yalıtılmışlığın ise aile işlevleri ile psikolojik belirtiler
arasındaki ilişkide aracı rolü olduğu görülmüştür.
Özetle, erken dönem uyumsuz şemalar psikopatolojiler, ilişki sorunları,
psikosomatik hastalıklar gibi birçok farklı alanda araştırılan ve tedavi odaklı olarak
kullanılan bir modeldir. Ancak literatürde kanser hastalarıyla şemalar bağlamında
yapılan bir çalışmaya rastlanmamıştır. Aşağıdaki bölümde çalışmanın son bilişsel
değişkeni olan olumsuz otomatik düşüncelerle ilgili bilgiler verilecektir.
1.6. OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER
Olumsuz otomatik düşünceler Aaron Beck’ in ve bilişsel terapinin temel
kavramlarından biridir. Bu düşünceler bilinçli bir sürecin ürünü olmadığı için,
kendiliğinden zihne geldiği ve bu düşüncelere hoş olmayan duygular eşlik ettiği için
olumsuz otomatik adını almıştır (Cerit ve Coşkun, 2012).
Bu tür düşünceler herhangi bir seçim yapmaksızın ya da gayret sarf
etmeksizin kendiliğinden ortaya çıkmaktadırlar. Psikolojik sorunlar yaşayan kişilerde
bu otomatik düşünceler genellikle çarpıtılmış ya da abartılmış biçimde ortaya
çıkmaktadır (Beck, 2001).
33
Otomatik düşünceler akla kendiliğinden gelen, özellikle düşünmek
istemediğimiz, fark edilmesi güç olan ve daha çok duygusal sıkıntı anlarına eşlik
eden bilişlerdir. Örneğin hipokondriyak birinin fiziksel bir hastalığı olmadığına ikna
olamayıp yapılan tetkiklerin yetersiz olduğu, bu nedenle hastalığının bulunamadığı
gibi kaygı ve umutsuzluk duygularının eşlik ettiği düşüncelere olumsuz otomatik
düşünceler denir (Türkçapar, 2007). Belli bir mantıksal sıra izlemeyen, nesnel
gerçekliğe uymayan, refleks gibi aniden oluşan düşüncelerdir (Hagga ve ark., 1991).
O’ Connor ve arkadaşları (2002) bu düşüncelerin kişilerde umutsuzluğun ve
anksiyetenin ortaya çıkmasını sağlayan en önemli faktör olduğunu vurgulamışlardır.
1.6.1. Beck’in Bilişsel Kuramı ve Olumsuz Otomatik Düşünceler
Aaron Beck depresyon hastalarıyla çalışırken bu klinik tablonun hatalı
düşünceler ve olumsuz kendilik ifadelerinin bir sonucu olduğunu ortaya çıkarmıştır
(Beck, 2005). Bilişsel kurama göre, duyguları ve davranışları belirleyen durumun
kendisi değil, duruma ilişkin yorumlardır. Yani olayın kendisinden çok algılanma ve
yorumlanma tarzı önemlidir (Beck, 2001).
Buna göre insanların yaşadıkları sorunlar büyük ölçüde yanlış sayıltılar ve
değerlendirilmeler sonucunda gerçekliğin çarpıtılmasına bağlıdır. Bilişsel kuram
psikopatolojinin ortaya çıkmasında biyolojik ve çevresel faktörleri de kabul eder,
sadece bilişlerle açıklamaz. Ancak bilişsel yapıdaki sorunların önemli bir sürdürücü
olduğunun altını çizer (Türkçapar, 2007).
Çok kısa, hızlı ve örtük olan bu düşünceler kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Kişi genellikle bu düşüncelerin farkında olmaz, bu düşünceleri yakalayamaz. Ancak
34
kişi bu düşüncelerin kendisinde oluşturduğu duygusal durumun farkındadır. Bu
düşünceler hiç sorgulanmadan doğru kabul edilir (Beck, 2005).
Özetle, Beck’in bilişsel kuramına göre bilişsel yapı içerisinde en yüzeyde
bulunan yapı olumsuz otomatik düşüncelerdir. Fark edilmesi ve değiştirilmesi diğer
bilişsel yapılara göre daha kolaydır. Bu nedenle bilişsel – davranışçı terapistler
öncelikle hastaların olumsuz otomatik düşünceleriyle çalışırlar. Bu düşüncelerin
belirlenmesi, değerlendirilmesi ve değişimi sıklıkla duygulardaki olumlu değişimi
kolaylaştırır (Beck, 2001).
1.6.2. Bilişsel Çarpıtmalar
Olumsuz otomatik düşüncelerin içeriği değerlendirildiğinde, düşüncenin
içeriğinde benzer tarzda bir yanlılık, düşünce hatası fark edilir. Bu yanlılıklara
bilişsel çarpıtmalar denir (Beck, 2001). Bilişsel çarpıtmalar aşağıdaki şekilde
sıralanabilir.
1. Felaketleştirme: Gelecekte olacakları daha gerçekçi ihtimalleri dikkate
almadan olumsuz olarak tahmin etmektir.
“Telefona cevap vermiyor, kesin başına kötü bir şey geldi”
2. Zihin okuma: Kişinin diğer insanların ne düşündüğünü bildiğini sanmasıdır.
“Benim aptal biri olduğumu düşünüyor”
35
3. Kişiselleştirme: Kişinin kendisi dışında gelişen olayları kendisiyle
ilişkilendirmesidir. Herhangi bir bağlantı kurmak için hiçbir gerekçe
olmaksızın olayları kendisine bağlaması eğilimidir.
“Neye elimi atsam kuruturum”
4. –Meli, -malı şeklinde düşünme: Kişinin kendisi ve başkalarının nasıl
davranmaları gerektiğine ilişkin kesin kurallarının olmasıdır.
“Her zaman herkese iyi davranmalıyım”
5. Ya hep ya hiç tarzı düşünme: Kişinin olayları “siyah” ve “beyaz” şeklinde
kutuplaşmış bir düşünce tarzında, iki zıt kategoriden birine yerleştirme
eğilimidir.
“Hayatımda iyi giden hiçbir şey yok, her şey kötüye gidiyor”
6. Olumluyu geçersiz kılmak: Kişinin başardığı şeyleri, olumlu durumları yok
sayması, geçersiz kılmasıdır.
“ O projeyi bitirmiş olmam yeterli olduğum anlamına gelmez, sadece şansım
yaver gitti”
7. Etiketleme: Kişinin kendisine ve diğerlerine toptan, yargılayıcı ve olumsuz
sıfatlar yakıştırmasıdır.
“ Ben beceriksizin tekiyim”
8. Seçici soyutlama: Bir olayı bütün olarak görmek yerine olumsuz bir ayrıntı
üzerine odaklanmaktır. Bütünün sadece bir ayrıntısına odaklanıp durumun
36
diğer özelliklerini göz ardı etmek, yaşanan bütün deneyimi o ayrıntıya göre
değerlendirmektir.
9. Aşırı genelleme: Tek bir olaya dayanarak genel inançlar oluşturmaktır. Bir
veya birkaç tane rastlantısal olayı temel alarak genel kural veya sonuç
çıkarma örüntüsüdür.
“Hiçbir erkeğe güvenilmez”
10. Tünel bakışı: Bir olayı sadece olumsuz tarafından görmektir (Beck, 2001;
Türkçapar, 2007; Corey,2005).
Literatür gözden geçirildiğinde olumsuz otomatik düşüncelerin psikopatoloji,
kişisel arası ilişkiler, psikosomatik ve birtakım fiziksel hastalıklar gibi birçok açıdan
incelendiği görülmektedir.
Şemalarda olduğu gibi olumsuz otomatik düşüncelerde de depresyon ve
anksiyeteyle ilgili çalışmalara sık rastlanmaktadır. Hjemdal ve arkadaşları (2013)
tarafından depresif belirtilerin en önemli yordayıcısının olumsuz otomatik düşünceler
olduğu bildirilmiştir. Üstbilişin ise anksiyetenin en önemli yordayıcısı olduğu
bulunmuştur. Olumsuz otomatik düşünceler kontrol edildiğinde üstbilişin gelecekteki
depresif belirtileri yordamadığı görülmüştür. Özetle bu çalışmaya göre olumsuz
otomatik düşünceler depresyonun, üstbiliş ise anksiyetenin en önemli yordayıcısıdır.
Pirbaglou ve arkadaşları (2013) ise mükemmeliyetçilikle ilgili bilişler, anksiyete
belirtileri ve depresif durum arasındaki ilişkide olumsuz otomatik düşüncelerin aracı
rolünü ortaya koymuşlardır.
37
Ülkemizde yapılan çalışmalara bakıldığında ise intihar düşüncesi olan majör
depresyon hastalarında olmayanlara göre olumsuz otomatik düşüncelerin daha fazla
olduğu (Aydemir ve ark., 2002), olumsuz otomatik düşüncelerin sıklığının
depresyonun şiddetiyle uyumlu olduğu ve depresyonun iyileşmesiyle olumsuz
otomatik düşüncelerin kaybolduğu sonucuna ulaşılmıştır (Cerit ve Coşkun, 2012).
Bipolar bozuklukla ilgili bir çalışmada ise Bipolar-I tanılı hastaların tanısı olmayan
kişilere göre olumsuz otomatik düşünceler açısından farklılaşmadığı görülmüştür
(Lex ve ark., 2008 ).
Anksiyete ve olumsuz otomatik düşünceler arasındaki ilişki de sıklıkla
araştırılmıştır. Olumsuz otomatik düşüncelerin anksiyete ve şiddet davranışıyla
ilişkili olduğu bildirilmiştir (Calvete ve Connor-Smith, 2005). Ayrıca Aydın (2009),
220 üniversite öğrencisiyle yaptığı çalışmada otomatik düşüncelerin anksiyete
(durumluk anksiyete) varyansının % 39’unu açıkladığı sonucuna ulaşmıştır.
Farklı anksiyete bozukluklarının karşılaştırıldığı Wenzel ve Cochran (2006)
tarafından yapılan çalışmada panik bozukluk hastalarının panik bozuklukla ilişkili
otomatik düşüncelerinin geçmiş yaşantılarına ilişkin olayları hatırlamalarının sosyal
fobik ve anksiyetesi olan katılımcılara göre daha hızlı olduğunu bulmuşlardır. Aynı
zamanda sosyal fobik katılımcıların da sosyal fobiyle ilişkili otomatik düşüncelerinin
geçmiş olayları hatırlamalarını anksiyetesi olmayan hastalara göre kolaylaştırdığı
bulunmuştur. Bu bulgulardan otomatik düşüncelerin psikopatolojinin sürmesine
neden olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Bilişsel üçlünün, özellikle de kişinin kendine
yönelik olumsuz inançlarının anksiyetenin önemli bir yordayıcısı olduğu da
literatürde yer alan önemli bir bulgudur (Wong, 2008).
38
Fiziksel hastalıklarda olumsuz otomatik düşünceler önemli bir değişken
olduğu için literatürde bu konuda da çalışmalar mevcuttur. Gerilim tipi baş ağrısı
olanların depresyon, otomatik düşünce, aleksitimi puanlarının anlamlı derecede
yüksek, atılganlık puanlarının ise anlamlı derecede daha düşük olduğu görülmüştür
(Yücel ve ark., 2002). Bu sonuçlar depresyonun gerilim tipi baş ağrısıyla ilişkili
olduğunu ve bu hastaların duygularını ifade etmede güçlük yaşadığına işaret ettiği
şeklinde yorumlanmıştır. Ayrıca depresyon hastalarının da gerilim tipi baş ağrısı
geliştirme olasılığının yüksek olabileceği sonucuna varılmıştır. Gerilim ve migren
tipi baş ağrısı yaşayanların ise sağlıklı gruba kıyasla olumsuz bilişsel içeriğin daha
yüksek olduğu ve buna eşlik eden depresif belirtilerin olduğu bildirilmiştir (Yavuz ve
ark., 2013). Olumsuz otomatik düşüncelerin sıklığının ampute edilmiş hastaların
fiziksel engellerine uyumla ilgili duygusal stresin yordayıcısı olduğu sonucu da
literatürde yer almaktadır (Basten ve ark., 2003).
Ergenlerde olumsuz otomatik düşüncelerin araştırıldığı ülkemizde yapılan bir
çalışmada iletişim becerisinin yüksek olduğu kişilerde olumsuz otomatik düşünce
sıklığının daha düşük olduğu gösterilmiş ve bu durum olumsuz otomatik
düşüncelerin etkin iletişim becerisini olumsuz yönde etkileyebileceği şeklinde
yorumlanmıştır (Şirin ve Izgar, 2013). Ayrıca yine ergenlerde otomatik düşünceler,
fiziksel saldırganlık ve öfke arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Otomatik
düşüncelerin ise öfke ve fiziksel agresyonun seviyesini etkili bir biçimde yordadığı
görülmüştür (Yavuzer ve Karataş, 2013 ).
Yukarıdaki bulgular ışığında olumsuz otomatik düşüncelerin kişinin ruh
sağlığı üzerinde oldukça etkili olduğunu söyleyebiliriz. Literatürde kanser
hastalarında olumsuz otomatik düşüncelerin araştırıldığı bir çalışmaya
39
rastlanmamıştır. Bizim çalışmamızda ise olumsuz otomatik düşüncelerin kanser
hastalarında hastalık algısıyla ilişkisi araştırılacaktır.
40
1.7. ARAŞTIRMANIN AMACI
Özetlenen literatürden de anlaşılacağı üzere, uzun ve zorlu bir tedavi süreci
gerektiren kanser hastalığında, bu hastalığın algılanış biçimleri ve hastaların
psikolojik durumları oldukça önemlidir. Kanser hastalığının birçok psikolojik
değişkenle yakından ilişkili olduğu da bilinmektedir. Mevcut çalışmada da bu
değişkenler arasında yer alabileceği düşünülen (ve çeşitli psikopatolojiler ile de
ilişkili olan) hastalık algısı, üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz
otamatik düşüncelerin kanser hastaları üzerinde incelenmesi hedeflenmiştir.
Literatürde kanser hastaları üzerinde söz konusu değişkenlerin ilişkisinin araştırıldığı
bir çalışmaya rastlanmamıştır.
Araştırmanın amacı, kanser hastalarındaki hastalık algısı ile üstbiliş, erken
dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşünceler arasındaki ilişkileri
belirlemektir. Bu yolla kanser hastalarında hastalık algısı temelli bir müdahalenin
nasıl olması gerektiğine ilişkin ipuçları sağlanabileceği düşünülmektedir.
Araştırmanın hipotezleri şunlardır:
1. Kanser hastalarında hastalık algısı ve üstbiliş arasında anlamlı bir ilişki vardır.
2. Kanser hastalarında hastalık algısı ve erken dönem uyumsuz şemalar arasında
anlamlı bir ilişki vardır.
3. Kanser hastalarında hastalık algısı ve olumsuz otomatik düşünceler arasında
anlamlı bir ilişki vardır.
4. Kanser hastalarında üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik
düşünceler hastalık algısını yordamaktadır.
41
5. Kanser hastalarında hastalık algısı, üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemalar ve
olumsuz otomatik düşünceler demografik değişkenlere göre (yaş, cinsiyet, SED)
anlamlı derece farklılaşmaktadır.
42
BÖLÜM II
YÖNTEM
2.1.ÖRNEKLEM
Araştırmanın verileri Mart 2015 – Eylül 2015 tarihleri arasında Ankara Dr.
Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Onkoloji
Kliniği’nden toplanmıştır. Bu hastanede ayaktan kemoterapi ünitesine gelen 122
gönüllü meme kanseri kadın hasta araştırma örneklemini oluşturmaktadır. Çalışmaya
dahil edilme ve çalışmadan dışlanma ölçütleri şu şekildedir:
Çalışmaya dahil edilme ölçütleri:
- Gönüllü olmak
- Okur yazar olmak
- Uzak metastazı olmayan meme kanseri hastası olmak
- Ameliyattan sonra en az 3 ay geçmiş olması
Çalışmadan dışlanma ölçütleri:
- Hastalığında yineleme ya da metastazı olması
- Psikotik bozukluğu bulunmak
- Zeka geriliği olması
43
Tamamı kadınlardan oluşan örneklemin demografik değişkenlere göre
dengeli bir dağılım gösteremediği görülmektedir. Özetle, katılımcıların 40 yaş
üstünde yoğunlaştığı, çoğunun evli olduğu ve çalışmadığı, gelir düzeyinin genellikle
1000 TL – 2000 TL arasında olduğu söylenebilir. Eğitim düzeyi açısından 122
katılımcıdan 49 ‘ unun ilkokul mezunu olduğu dikkati çekmektedir. Örneklemin
demografik özelliklerine ilişkin detaylı bilgiler Tablo-1’ de verilmiştir
44
Tablo-1 Örneklemin demografik özellikleri
N= 122 %
YAŞ 18 – 29 3 2.5
30 – 40 32 26.4
41 – 50 49 40.5
51 – 60 30 24.8
61 yaş ve üstü 7 5.8
EĞİTİM Okuryazar 1 0.8
İlkokul 49 40.2
Ortaokul 13 10.7
Lise 38 31.1
Üniversite 21 17.2
MEDENİ DURUM Evli 104 85.2
Bekar 18 14.8
ÇALIŞIYOR MU? Çalışıyor 29 27.1
Çalışmıyor 78 72.9
GELİR DÜZEYİ 1000 TL altı 22 20.2
1000 TL – 2000 TL 54 49.5
2000 TL – 3000 TL 23 21.1
3000 TL – 4000 TL 4 3.7
4000 TL – 5000 TL 2 1.8
5000 TL üstü 4 3.7
HASTALIK SÜRESİ 6 aydan az 51 47.2
6 ay – 1 yıl 36 33.3
1 yıldan fazla 21 19.4
ALINAN TEDAVİLER Cerrahi ve kemoterapi 45 36.9
Kemoterapi 29 23.8
Cerrahi, kemoterapi,
radyoterapi
40 32.8
Kemoterapi ve
radyoterapi
8 6.6
AİLEDE KANSER VAR
MI?
Ailede kanser var 51 42.1
Ailede kanser yok 70 57.9
45
2.2.VERİ TOPLAMA ARAÇLARI
2.2.1.Kişisel Bilgi Formu
Araştırmada, katılımcıların yaş, eğitim, medeni durum, çalışma durumu, gelir
düzeyi, hastalığın süresi, alınan tedaviler ve ailede kanser hastalığının olup
olmadığıyla ilgili bilgi toplamak amacıyla araştırmacı tarafından hazırlanmış bir
“Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. (Bkz. Ek-2)
2.2.2. Hastalık Algısı Ölçeği
Hastalık algısı ölçeği Weinman ve arkadaşları (1996) tarafından Leventhal’ ın
hastalık temsili modeli temel alınarak geliştirilmiştir. Moss – Morris ve arkadaşları
(2002) ise ölçeği yeniden gözden geçirerek bazı alanları yenilemişlerdir. Ölçeğin
Türkçeye uyarlanması Armay (2007) tarafından yapılmıştır (Bkz. Ek-3)
Hastalık algısı ölçeği hastalık temsili modelinin 5 alanına göre
oluşturulmuştur. Hastalık belirtileri, hastalık algısı ve hastalık nedenleri olmak üzere
üç bölümden oluşmaktadır.
Ölçeğin hastalık belirtileri bölümünde ağrı, bulantı, yanma gibi birtakım
fiziksel belirtilerin olup olmadığı ve bu belirtilerin hasta tarafından hastalıkla ilgili
algılanıp algılanmadığı sorgulanmaktadır.
İkinci bölüm olan hastalık algısı bölümü 5’li Likert biçiminde olup (1:
kesinlikle böyle düşünmüyorum, 5: kesinlikle böyle düşünüyorum) hastanın hastalığı
hakkındaki görüşlerini belirlemeye yönelik 38 ifadeden oluşmaktadır.
46
Bu bölüm 7 faktörden oluşmaktadır:
• Süre (akut/kronik) 1, 2, 3, 4, 5 ve 18. Maddeler (Cronbach alfa: .86)
• Süre (döngüsel) 29, 30, 31 ve 32. Maddeler (Cronbach alfa: .66)
• Sonuçlar 6, 7, 8, 9, 10, 11. Maddeler (Cronbach alfa: .60)
• Kişisel kontrol 12, 13, 14, 15, 16 ve 17. Maddeler (Cronbach alfa: .81)
• Tedavi kontrolü 19, 20, 21, 22 ve 23. Maddeler (Cronbach alfa: .73)
• Hastalık tutarlılığı 24, 25, 26, 27 ve 28. Maddeler (Cronbach alfa: .67)
• Duygusal temsiller 33, 34, 35, 36, 37 ve 38. Maddeler (Cronbach alfa: .69)
olmak üzere bu alt ölçeklerin iç tutarlık katsayısı .60-.85 arasında bulunmuştur.
Ölçeğin 1, 4, 8, 15, 17, 18, 19, 23, 24, 25, 26, 27, 36 numaralı maddeleri ters
puanlanmaktadır.
Hastalık nedenleri bölümü ise yine 5’li Likert tipinde olup hastanın
hastalığının olası nedenleriyle ilgili düşüncelerini (kalıtsal, stres, çevre kirliliği, aile
problemleri gibi) sorgulamaktadır.
Bu alt ölçekte 5 faktör bulunmaktadır:
Kişisel atıflar
Dış atıflar
Kontrol edilemeyen bedensel atıflar
Yaşam şekli atıfları
47
Şans
Ölçeğin ilk bölümünün iç tutarlılığı 0. 84 olarak bulunmuştur. İkinci bölüm
olan “algı” bölümünde ise yer alan alt testlerin İç tutarlılık değerleri .60 ile .85
arasında değişmektedir. Madde toplam korelasyonları ise .21-.85 arasında
bulunmuştur. Ölçeğin üçüncü bölümü olan “nedenler” bölümünün ise alt ölçeklerinin
İç tutarlılık katsayılarının .41 ile .78 arasında değiştiği görülmektedir. Madde toplam
korelasyonlarının ise .46 ile .82 arasında değiştiği saptanmıştır.
Test tekrar test grubunda tüm ölçeğin alt ölçeklerinin tutarlılığı oldukça iyi
olup korelasyon katsayıları .53 ile .78 arasında değişmektedir.
2.2.3. Üstbiliş Ölçeği – 30
Üstbiliş Ölçeği (Meta-Cognitions Questionnaire) ilk olarak Cartwright-Hatton
ve Wells (1997) tarafından üstbilişin çeşitli boyutlarını değerlendirmek amacıyla
oluşturulmuştur. Altmış beş maddelik bu ilk ölçeğin kısa formu olan Üstbiliş Ölçeği-
30 (Meta-Cognitions Questionnaire-30) ise Wells ve Cartwright-Hatton (2004)
tarafından oluşturulmuştur.
Ölçeğin Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması Tosun ve Irak (2008)
tarafından yapılmıştır. ÜBÖ-30’daki her madde, “(1) kesinlikle katılmıyorum” ile
“(4) kesinlikle katılıyorum” uçlarına sahip, 4’ lü Likert biçimindedir. Ölçekten
alınabilecek puanlar 30 ile 120 arasında değişir ve puanın yükselmesi patolojik
tarzda üstbilişsel faaliyetin arttığına işaret eder. Elde edilen faktör yapısının ölçeğin
48
orijinal formuyla aynı olduğu görülmüştür. Ölçek 5 faktörden oluşmaktadır (Bkz.
Ek-4) :
1. Bilişsel güven 8, 14, 18, 24, 26, 29. maddeler
2. Endişe hakkındaki olumlu inançlar 1, 7, 10, 20, 23, 28. maddeler
3. Bilişsel farkındalık 3, 5, 12, 17, 19, 30. maddeler
4. Kontrol edilmezlik ve tehlike 6, 13, 15, 21, 25, 27. maddeler
5. Düşünceleri kontrol ihtiyacı 2, 4, 9, 11, 16, 22. maddeler
Bilişsel güven alt ölçeğinden alınan yüksek puan kişinin belleğine ve
dikkatine güveninin düşük olduğu anlamına gelmektedir. Endişe hakkındaki olumlu
inançlar alt ölçeğinden alınan yüksek puan ise endişelenmenin problem çözmede ve
istenmeyen durumlardan kaçınmada yararlı olduğuna yönelik inançların kişide fazla
olduğu anlamına gelmektedir. Yani endişe gereklidir ve endişenin olması arzu edilir.
Bilişsel farkındalık alt ölçeğinden alınan yüksek puan kişide kendi bilişlerini
inceleme, gözlemleme eğiliminin fazla olduğu anlamına gelmektedir. Kontrol
edilmezlik ve tehlike alt ölçeğinden alınan yüksek puan kişinin endişelerini kontrol
etmesi gerektiğine ve düşüncelerin kontrol edilemeyeceğine dair inancın
yüksekliğine işaret eder. Düşünceleri kontrol ihtiyacı alt ölçeğinden alınan yüksek
puan ise kişinin düşünceleri kontrol etme ihtiyacının fazla olduğuna işaret
etmektedir.
ÜBÖ-30’un Türkçe formunun güvenirliği ile ilgili olarak yapılan test-tekrar
test korelasyon analizi sonuçları ölçek maddeleri için elde edilen güvenirlik
katsayılarının maddeler için .40 ile .94, alt ölçekler için .70 ile .85 arasında
değiştiğini göstermiştir (Tosun ve Irak, 2008). Ölçeğin güvenirliğine yönelik yapılan
49
analizler sonucunda ölçeğin iç tutarlılık değerinin .93 olduğu ve alt-ölçekler için iç
tutarlılık değerlerinin .72 ile .93 arasında değiştiği bulunmuştur (Tosun ve Irak,
2008).
2.2.4. Young Şema Ölçeği Kısa Form - 3
İlk olarak Young ve Brown (1990) tarafından geliştirilen 205 maddeden
oluşan ölçeğin bu uzun formu Young (1994) tarafından kısaltılarak 75 maddeye
düşürülmüştür. 2004 yılında ise Young tarafından onay arayıcılık, cezalandırıcılık ve
karamsarlık şemalarının da eklenmesiyle 90 maddelik form ortaya çıkmıştır. Ölçek
6’lı derecelendirme ile 1 (benim için tamamıyla yanlış) ve 6 (beni mükemmel şekilde
tanımlıyor) olarak yanıtlanmaktadır. Ölçekten alınan puanların artması erken dönem
uyumsuz şemaların şiddetinin arttığını göstermektedir. (Bkz. Ek-5)
Soygüt, Karaosmanoğlu ve Çakır (2009) tarafından Türkçeye uyarlanan ölçek
90 maddelik ölçek 5 şema alanı ve 14 faktörden oluşmaktadır:
1. Duygusal yoksunluk (19, 37, 55 ve 73. maddeler)
2. Başarısızlık alt boyutu (6, 24, 33, 42, 60 ve 78. maddeler)
3. Karamsarlık alt boyutu (8, 17, 26, 35 ve 80. maddeler)
4. Sosyal izolasyon/güvensizlik alt boyutu (3, 4, 40, 57, 58, 75 ve 76.
maddeler)
5. Duyguları bastırma alt boyutu (12, 30, 48, 66 ve 84. maddeler)
6. Onay arayıcılık alt boyutu (16, 34, 52, 56, 70 ve 88. maddeler)
50
7. İç içe geçme/bağımlılık alt boyutu (7, 9, 10, 25, 63, 64, 79, 81 ve 82
maddeler)
8. Ayrıcalıklılık/yetersiz özdenetim alt boyutu (15, 22, 32, 50, 51, 68 ve 69.
maddeler)
9. Kendini feda alt boyutu (11, 29, 47, 65 ve 83. maddeler)
10. Terk edilme alt boyutu (2, 20, 28, 38 ve 74. maddeler)
11. Cezalandırılma alt boyutu (18, 49, 53, 54, 72 ve 89. maddeler)
12. Kusurluluk alt boyutu (23, 41, 43, 59, 77 ve 90. maddeler)
13. Tehditler karşısında dayanıksızlık alt boyutu (21, 39, 44, 62 ve 71.
maddeler)
14. .Yüksek standartlar alt boyutu (13, 14 ve 31. maddeler)
Young Şema Ölçeği- Kısa Form 3’te beş şema alanı bulunmaktadır.
Zedelenmiş otonomi şema alanı iç içe geçme/bağımlılık, terk edilme,
başarısızlık, karamsarlık ve tehditler karşısında dayanıksızlık şemalarından
oluşmaktadır.
Kopukluk şema alanı duygusal yoksunluk, duyguları bastırma, sosyal
izolasyon/güvensizlik ve kusurluluk şemalarından oluşmaktadır.
Yüksek standartlar şema alanı yüksek standartlar ve onay arayıcılık
şemalarından oluşmaktadır.
51
Diğerleri yönelimlilik şema alanı kendini feda ve cezalandırılma
şemalarından oluşmaktadır.
Zedelenmiş sınırlar şema alanı ise ayrıcalıklılık/yetersiz özdenetim
şemasından oluşmaktadır.
Ölçeğin şema boyutları için korelasyon katsayıları .66 ile .82 arasında
değişmektedir. Şema alanları için ise yapılan test tekrar test güvenirlik katsayıları .66
ile .83 arasındadır.
İç tutarlılık katsayısının ise ölçeğin alt ölçekleri için α= .63-.80 arasında
değiştiği anlaşılmıştır. Yapılan üst sıra faktör analizi sonucu belirlenen şema
alanlarının iç tutarlık katsayıları ise α= .53-.81 arasında değişmekte olduğu
görülmüştür (Soygüt, Karaosmanoğlu, ve Çakır, 2009).
2.2.5. Olumsuz Otomatik Düşünceler Ölçeği
Olumsuz otomatik düşünceler ölçeği Hollon ve Kendall (1980) tarafından
depresyondaki negatif düşüncelerin ve kendilikle ilgili olumsuz değerlendirmelerin
şiddetini ölçmek için geliştirilmiştir (Bkz. Ek-6). Puan aralığı 30 – 150 olan 30
maddelik Likert tipi bir ölçektir. Ölçeğin ikiye bölme güvenirliği α= .96 ve α= .97
arasında bulunmuştur. Cronbach alpha değeri ise .98’ dir. Madde toplam korelasyonu
α=.47 ve α= .78 arasındadır (Harrel ve Ryon, 1983; Hollon ve Kendall, 1980).
Ölçeğin Türkçe uyarlaması farklı araştırmacılar tarafından yapılmıştır (Aydın
ve Aydın, 1990; Şahin ve Şahin, 1992). Bu araştırmada Şahin ve Şahin’ in
uyarladığı ölçek kullanılmıştır. Otuz maddelik ölçekte her madde için “hiç aklımdan
52
geçmedi”, “ender olarak aklımdan geçti”, “arada sırada aklımdan geçti”, “sık sık
aklımdan geçti” ve “hep aklımdan geçti” seçeneklerinden birinin işaretlenmesi
istenir.
Şahin ve Şahin’ in (1992) yaptığı çalışmada orijinal form yazarlar tarafından
tercüme edilmiş olup her iki form da hem Türkçeyi hem de İngilizceyi akıcı bir
şekilde konuşan 53 öğrenciye uygulanmıştır. Bu iki form arasındaki korelasyonun
.92 olduğu bulunmuştur.
Yapılan faktör analizi sonuçlarına göre ölçek 5 faktörden oluşmaktadır (Şahin
ve Şahin, 1992).
Kendine yönelik negatif düşünceler (2, 3, 7, 8, 17, 18, 21, 23, 24, 27.
maddeler),
Şaşkınlık / kaçma fantezileri (13, 14, 15, 19, 20, 22. maddeler),
Kişisel uyumsuzluk ve değişme istekleri (9, 26, 29. maddeler),
Yalnızlık / izolasyon (1, 4, 10,2 8. maddeler),
Ümitsizlik (6, 11, 12, 25. maddeler)
Türkçe ölçekte toplam grup ortalaması 52.84 ( sd= 14.95 ) olarak
bulunmuştur. İkiye bölme güvenirliği r= .91, madde toplam korelasyonu r= .35 ve r=
.69 arasındadır. Cronbach alfa değeri ise .93’ tür. Beck Depresyon Envanteri ile
korelasyonu ise r= .75 (p< 0, 001) olarak bulunmuştur.
53
2.3. İŞLEM
Araştırmada kullanılan ölçekler Dr. Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Tıbbı Onkoloji Merkezinde ayaktan kemoterapi almaya gelen
meme kanseri hastalara verilerek araştırmanın verileri toplanmıştır. Uygulamada,
kullanılmasına karar verilen ölçekler bir araya getirilerek bir form hazırlanmıştır. Her
uygulamada katılımcılara araştırmanın amacı açıklanmış ve Bilgilendirilmiş Onam
Formu ile gönüllü katılım onayı alınmıştır. Uygulamada ilk olarak Kişisel Bilgi
Formu kullanılmış ve bu form araştırmacı tarafından doldurulmuştur. Ardından
katılımcılara ölçeklerin yönergeleri verilmiş ve doldurulduktan sonra geri alınmıştır.
54
BÖLÜM III
BULGULAR
Bu bölümde, araştırmanın amacı doğrultusunda yapılmış olan istatistiksel
analiz sonuçlarına yer verilmiştir. İlk aşamada örneklemin ölçeklerden almış olduğu
puan ortalamaları ve standart sapmaları verilmiş; hemen ardından hastalık kimliğine
ilişkin bazı veriler sunulmuştur. Bu tanımlayıcı bulguların ardından yaş, eğitim
düzeyi gibi demografik değişkenlerin araştırmanın diğer değişkenleri üzerindeki
etkileri incelenmiştir. Daha sonra ise araştırmanın tüm değişkenlerinin birbirleriyle
ilişkilerinin incelenmesi amacıyla korelasyon analizi yapılmıştır. Son olarak ise
hastalık algısı ve hastalık nedenlerini yordayan değişkenler regresyon analiziyle
belirlenmeye çalışılmıştır.
3.1. ÖRNEKLEMİN ÖLÇEKLERDEN ALDIĞI PUANLARIN
ORTALAMA VE STANDART SAPMALARI
Hastalık Algısı Ölçeği, Üstbiliş – 30 Ölçeği, Young Şema Ölçeği Kısa Formu
ve Olumsuz Otomatik Düşünceler Ölçeğinin alt ölçeklerine ilişkin elde edilen
ortalamalar ve standart sapmalar Tablo-2’ de verilmiştir.
55
Tablo-2 Örneklemin ölçeklerinin ortalamaları ve standart sapmaları
x ss
Algı
Süre akut/kronik 15.36 5.50
Sonuçlar 18.94 4.78
Kişisel kontrol 21.12 4.44
Tedavi kontrolü 20.19 4.32
Hastalık tutarlılığı 17.50 4.61
Süre döngüsel 12.19 3.39
Duygusal temsiller 17.47 5.85
Nedenler
Kişisel atıflar 20.76 6.62
Dış atıflar 9.07 3.20
Yaşam şekli atıfları 6.89 3.21
Kontrol edilmeyen bedensel atıflar 7.25 2.63
Şans 2.54 1.35
Üstbiliş
Endişe hakkında olumlu inançlar 12.13 4.10
Kontrol edilmezlik/tehlike 15.42 3.34
Bilişsel güven 14.15 4.25
Düşünceleri kontrol ihtiyacı 16.66 3.75
Bilişsel farkındalık 17.36 3.34
Erken dönem uyumsuz şemalar
Zedelenmiş otonomi 62.74 20.45
Kopukluk 45.70 15.72
Yüksek standartlar 29.17 7.81
Zedelenmiş sınırlar 21.59 6.97
Diğerleri yönelimlilik 16.32 6.27
Olumsuz otomatik düşünceler
Kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri 16.32 6.27
Şaşkınlık kaçma fantezileri 10.83 4.68
Kişisel uyumsuzluk değişme istekleri 6.97 3.12
Yalnızlık/izolasyon 7.51 2.98
Umutsuzluk 7.61 3.44
Otomatik düşünce toplam puan 49.26 18.50
56
3.2. HASTALIK KİMLİĞİNE İLİŞKİN TANIMLAYICI BİLGİLER
Hastalık algısı ölçeğinin ilk bölümü olan ve hastalığa ilişkin belirtilerin yer
aldığı Hastalık Kimliği Ölçeğine ilişkin bilgiler aşağıdaki Tablo-3’ te verilmiştir.
Tablo-3 Hastalık kimliğine ilişkin tanımlayıcı bilgiler
Belirtiler Hastalığın başlangıcından
bu yana bu belirtiyi
yaşadım
(%)
Bu belirti hastalığımla
ilgili
(%)
Ağrı 50.8 48.4
Boğazda yanma 32 21,3
Bulantı 54.1 46.7
Soluk almada güçlük 23.8 19.7
Kilo kaybı 18 13.9
Yorgunluk 79.5 59.8
Eklem sertliği 33.6 22.1
Gözlerde yanma 37.7 28.7
Hırıltılı soluma 13.1 9.8
Baş ağrıları 44.3 31.1
Mide yakınmaları 52.5 36.1
Uyku güçlükleri 53.3 40.2
Sersemlik hissi 50.8 42.6
Güç kaybı 63.9 53.3
Tablo-3’ te görüldüğü gibi hastaların % 79.5 ’ inin yorgunluk, % 63.9’ unun
güç kaybı ve % 54.1’ inin bulantı yaşadığını ve bu belirtilerin genellike
hastalıklarıyla ilgili olduğunu düşündüklerini söyleyebiliriz.
57
3.3.DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLERE İLİŞKİN ANALİZLER
Katılımcıların yaş, eğitim düzeyi ve hastalık süresinin hastalık algısı
ölçeğinin alt boyutları olan süre akut / kronik, sonuçlar, kişisel kontrol, tedavi
kontrolü, hastalık tutarlılığı, süre döngüsel ve duygusal temsiller üzerinde etkili olup
olmadığını anlamak için yaş (18 – 40 yaş, 41-50 yaş, 51- 65 yaş) × eğitim
(ilköğretim, lise ve üniversite) × hastalık süresi (6 aydan az, 6 ay – 1 yıl, 1 yıldan
fazla) olmak üzere 3×3×3 desenine uygun çok yönlü varyans analizi (MANOVA)
yapılmıştır. Analiz sonucunda Wilks Lambda değerinin (λ= .92) anlamlı olmadığı
yani yaş, eğitim düzeyi ve hastalık süresi açısından bağımlı değişkenlerin anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı görülmüştür.
Çalışmanın diğer bağımlı değişkeni olan hastalık nedenleri ölçeğinin alt
boyutları olan kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol edilmeyen
bedensel atıflar ve şans üzerinde yaş, eğitim düzeyi ve hastalık süresinin etkili olup
olmadığını anlamak için yaş (18 – 40 yaş, 41-50 yaş, 51- 65 yaş) × eğitim
(ilköğretim, lise ve üniversite) × hastalık süresi (6 aydan az, 6 ay – 1 yıl, 1 yıldan
fazla) olmak üzere 3×3×3 desenine uygun çok yönlü varyans analizi (MANOVA)
yapılmıştır. Analiz sonucunda Wilks Lambda değerinin (λ = .95) anlamlı olmadığı
yani yaş, eğitim düzeyi ve hastalık süresi açısından bağımlı değişkenlerin anlamlı
düzeyde farklılaşmadığı görülmüştür.
58
3.3.1. Ailesinde Kanser Hastalığı Olan ve Olmayan Grupların Tüm
Ölçeklerden Aldıkları Puanlar Açısından Karşılaştırılması
Katılımcılar ailelerinde kanser öyküsü olan (n = 51) ve olmayan (n = 70)
şeklinde iki gruba ayrılmış ve bu iki grup hastalık algısı, nedenleri, üstbiliş, erken
dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşünceler açısından
karşılaştırılmıştır. Bu iki grubun söz konusu değişkenler açısından karşılaştırılması
bağımsız gruplar için t- testi ile gerçekleştirilmiş ve sonuçlara Tablo-4’ te yer
verilmiştir.
59
Tablo-4 Ailesinde Kanser Hastalığı Olan ve Olmayan Grupların Tüm Ölçeklerden
Aldıkları Puanlar Açısından Karşılaştırılması
Değişkenler Ailede kanser
var
n=51
Ailede kanser
yok
n=70
Ort. ss Ort. ss t
Algı
Süre akut/kronik 16.30 5.56 14.74 5.43 1.55
Sonuçlar 19.08 4.68 18.92 4.87 .19
Kişisel kontrol 20.97 4.29 21.36 4.47 -.49
Tedavi kontrolü 20.12 4.41 20.24 4.31 -.14
Hastalık tutarlılığı 17.54 4.34 17.44 4.59 .12
Süre döngüsel 12.71 3.25 11.79 3.49 1.45
Duygusal temsiller 17.59 6.17 17.46 5.65 .12
Nedenler
Kişisel atıflar 21.89 6.63 20.00 6.56 1.56
Dış atıflar 9.20 2.78 8.99 3.51 .35
Yaşam şekli atıfları 6.72 2.71 7.03 3.56 -.51
Kontrol edilmeyen bedensel atıflar 7.72 2.06 6.93 2.96 1.64
Şans
2.64 1.36 2.47 1.36 .67
Üstbiliş
Endişe hakkında olumlu inançlar 12.25 4.13 12.10 4.11 .20
Kontrol edilmezlik/tehlike 15.44 3.09 15.48 3.50 -.07
Bilişsel güven 14.59 3.97 13.90 4.43 .89
Düşünceleri kontrol ihtiyacı 16.23 3.62 17.02 3.84 -1.16
Bilişsel farkındalık
17.11 2.94 17.60 3.61 -.80
Erken dönem uyumsuz şemalar
Zedelenmiş otonomi 61.01 18.48 64.39 21.69 -.90
Kopukluk 43.21 12.49 47.82 17.45 1.61
Yüksek standartlar 28.92 8.44 29.58 7.16 -.46
Zedelenmiş sınırlar 22.48 7.50 21.15 6.38 1.05
Diğerleri yönelimlilik
39.36 10.23 36.87 10.75 1.28
Olumsuz otomatik düşünceler
Kişinin kendine yönelik olumsuz duygu
ve düşünceleri
15.41 6.18 17.07 6.29 -1.44
Şaşkınlık kaçma fantazileri 10.13 4.41 11.42 4.82 -1.51
Kişisel uyumsuzluk değişme istekleri 6.60 2.96 7.27 3.23 -1.17
Yalnızlık/izolasyon 6.90 2.77 8.01 3.07 -2.05*
Umutsuzluk 6.96 3.05 8.10 3.66 -1.18
Otomatik düşünce toplam puan 45.99 17.72 51.88 18.82 -1.74
*p< .05, **p< .01, ***p<.001
60
Tablo-4’ te görüldüğü gibi, söz konusu iki grup hastalık algısı, hastalık
nedenleri, üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemaların herhangi bir boyutunda anlamlı
bir farklılık göstermemektedir. Olumsuz otomatik düşünceler ölçeğinin
yalnızlık/izolasyon faktöründen alınan puanlar arasındaki fark söz konusu iki grup
için anlamlıdır. Buna göre ailesinde kanser olmayanların yalnızlık/izolasyon algısı
olanlara göre daha yüksek bulunmuştur.
3.4.KORELASYON ANALİZLERİ
Bu bölümde araştırmanın temel bağımlı değişkenleri olması nedeniyle
öncelikle hastalık algısı ve hastalık nedenleri ölçeklerinin puanlarıyla diğer
değişkenler arasındaki korelasyon katsayıları incelenmiştir (Bkz. Tablo-5 ve Tablo-
6) Daha sonra tüm değişkenlerin birbirleriyle olan ilişkileri ele alınmıştır (Bkz.
Tablo-7).
Hastalık algısı ölçeğinin alt boyutlarıyla demografik değişkenlerden yaş ve
eğitim ile diğer bağımsız değişkenler arasındaki korelasyon katsayıları Tablo-5’ te
verilmiştir.
61
Tablo-5 Hastalık algısı ölçeğine ilişkin korelasyon katsayıları
Süre
akut/kronik
Sonuçlar Kişisel
kontrol
Tedavi
kontrolü
Hastalık
tutarlılığı
Süre
döngüsel
Duygusal
temsiller
Yaş -.01 -.01 .08 -.07 .04 .14 -.10
Eğitim .15 .14 .21* .10 .12 -.04 .06
Kişisel atıflar .35** .35** -.11 -.17 -.26** .13 .46**
Dış atıflar .22** .22* -.20* -.25** -.34** .23** .18*
Yaşam şekli atıfları .17** .17 -.15 -.19* -.33** .34** .27**
Kontrol edilemeyen
bedensel atıflar
.11 .11 -.07 -.10 -.16 .23** .16
Şans .15 .15 -.21* -.25** -.22* .02 .12
Endişe hakkında
olumlu inançlar
.05* .05 -.19* -.14 -.17 -.03 .22*
Kontrol
edilmezlik/tehlike
.05 .05 .01 -.09 -.13 -.08 .26**
Bilişsel güven .11 .10 -.05 .16 -.03 -.02 .27**
Düşünceleri kontrol
ihtiyacı
.08 .08 -.18* -.22* -.26** -.21* .28**
Bilişsel farkındalık .09 .09 .09 .07 .02 -.11 .22*
Zedelenmiş otonomi .12 .12 -.17 -.06 -.27** -.05 .36**
Kopukluk .16 .16 -.17 -.14 -.14 -.07 .21*
Yüksek standartlar .11 .11 .13 .04 .04 -.02 .27**
Zedelenmiş sınırlar .16 .16 .11 -.03 -.03 -.04 .23**
Diğerleri yönelimlilik -.01 -.004 .09 .14 .14 -.05 .18*
Kişinin kendine
yönelik olumsuz
duygu ve düşünceleri
.11
.11
-.26**
-.09
-.09
-.12
.34**
Şaşkınlık/kaçma
fantezileri
.12* .12* -.19* .07 .07 -.06 .29**
Kişisel uyumsuzluk
değişme istekleri
.10 .12 -.19* .07 -.14 -.06 .29**
Yalnızlık/izolasyon .09 .09 -.16 .01 .01 -.15 .28**
Umutsuzluk .25** .25** -.22* -.07 -.07 -.08 .36**
Olumsuz otomatik
düşünce toplam
.17 .17 -.24** -.04 -.04 -.12 .37**
Tablo-5’ te görüldüğü gibi hastalık algısı ölçeğinin alt boyutlarının başta
hastalık nedenleri alt ölçeğinin kişisel atıflar, dış atıflar ve yaşam şekli atıfları alt
ölçekleri olmak üzere diğer birçok değişkenle beklenen yönde ve anlamlı ilişkisinin
bulunduğu görülmektedir. Demografik değişkenlere bakıldığında yaş değişkeninin
hastalık algısının boyutlarından hiçbiriyle anlamlı bir ilişkisi olmadığı görülürken
eğitim düzeyi değişkeninin ise sadece kişisel atıflarla pozitif bir korelasyonu
bulunmaktadır.
Korelasyon analizi sonuçlarına göre kişisel kontrol değişkeninin ise eğitim
düzeyiyle pozitif, dış atıflar, şans, endişe hakkında olumlu inançlar, düşünceleri
62
kontrol ihtiyacı, kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık /
kaçma fantezileri, kişisel uyumsuzluk değişme istekleri, umutsuzluk ve olumsuz
otomatik düşünce ölçeğinin toplam puanıyla negatif korelasyon içerisinde olduğu
görülmektedir. Korelasyon katsayıları -.16 ile -.26 arasında değişmektedir.
Süre akut/kronik değişkeninin ise kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli
atıfları, endişe hakkında olumlu inançlar, şaşkınlık/kaçma fantezileri ve
umutsuzlukla pozitif korelasyonu bulunmaktadır. Söz konusu değişkenler için
korelasyon katsayıları. 05 ile .35 arasında değişmektedir. Buna karşın süre
akut/kronik değişkeninin şema alanlarıyla ilişkili bulunmaması da dikkati
çekmektedir.
Sonuçlar değişkeninin ise kişisel atıflar, dış atıflar, şaşkınlık kaçma fantezileri
ve umutsuzluk ile pozitif korelasyonu olduğu görülmektedir.
Tedavi kontrolü değişkeninin dış atıflar, yaşam şekli atıfları, şans ve
düşünceleri kontrol ihtiyacı ile negatif bir korelasyonu olduğu gözlenmektedir.
Hastalık tutarlılığının ise kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, şans,
düşünceleri kontrol ihtiyacı ve zedelenmiş otonomi ile negatif bir korelasyonu
olduğu görülmüştür.
Süre döngüsel değişkeninin dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol
edilemeyen bedensel atıflar ile pozitif, düşünceleri kontrol ihtiyacı ile de negatif bir
korelasyonu olduğu görülmektedir.
Özellikle duygusal temsiller alt boyutunun neredeyse bütün değişkenlerle
anlamlı bir ilişkisi olduğu dikkati çekmektedir. Diğer alt ölçeklerle genellikle ilişkili
bulunmayan şema alanlarının tamamının duygusal temsillerle arasında .18 ile .36
63
arasında değişen pozitif bir ilişki içinde olduğunu görülmektedir.Yine olumsuz
otomatik düşünceler ölçeğinin alt ölçeklerinin tamamı ve ölçeğin toplam puanıyla .28
ile .37 arasında değişen pozitif yönde anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Duygusal
temsiller, üstbiliş alt boyutlarının tamamıyla da .22 ile .28 arasında değişen anlamlı
ilişkiler göstermektedir.
Hastalık algısı alt ölçeklerinden duygusal temsiller hariç diğerlerinin şema
alanlarıyla neredeyse hiçbir anlamlı ilişkisinin olmaması da dikkat çekicidir.
Çalışmanın diğer bağımlı değişkeni olan hastalık nedenleri ölçeğinin alt
boyutları ile demografik değişkenlerden yaş ve eğitim ile diğer bağımsız değişkenler
arasındaki korelasyon katsayıları Tablo-6’da verilmiştir.
64
Tablo-6 Hastalık nedenleri ölçeğine ilişkin korelasyon katsayıları
Kişisel
atıflar
Dış
atıflar
Yaşam
şekli
atıfları
Kontrol
edilemeyen
bedensel
atıflar
Şans
Yaş -.18* .04 -.09 .13 .02
Eğitim .22* .002 .05 -.14 -.06
Süre akut/kronik .35** .22** .17** .11 .15
Sonuçlar .35 ** .22** .17 .11 .15
Kişisel kontrol -.11 -.20* -.15 -.07 -.21**
Tedavi kontrolü -.17 -.25** -.19* -.10 -.25**
Hastalık tutarlılığı -.26** -.34** -.33** -.16 -.22*
Süre döngüsel .13 .23** .34** .23** .02
Duygusal temsiller .46** .18* .27** .16 .12
Endişe hakkında olumlu inançlar .17 .18 .16 .12 .19*
Kontrol edilmezlik/tehlike .15 .21* .21* .16 .09
Bilişsel güven .09 -.03 -.03 .06 .09
Düşünceleri kontrol ihtiyacı .38** .11 .11 -.09 .05
Bilişsel farkındalık .33** .09 .09 -.05 -.07
Zedelenmiş otonomi .40** .23* .23* .14 .16
Kopukluk .34** .11 .13 .04 .12
Yüksek standartlar .36** .20* .13 -.06 .12
Zedelenmiş sınırlar .35** .04 -.01 -.08 .16
Diğerleri yönelimlilik .22* .21* .09 .05 .22*
Kişinin kendine yönelik olumsuz
duygu ve düşünceleri
.29** .12 .14 .16 .14
Şaşkınlık/kaçma fantezileri .42** .16 .13 .11 .11
Kişisel uyumsuzluk değişme
istekleri
.35** .15 .15 .06 .02
Yalnızlık/izolasyon .27** .11 .12 .06 .07
Umutsuzluk .27** .18 .14 .17 .13
Olumsuz otomatik düşünce toplam .36** .16 .15 .13 .12
65
Tablo-6’da demografik değişkenler olan yaş ve eğitim durumunun sadece
kişisel atıflarla anlamlı bir ilişki içinde olduğu dikkati çekmektedir. Buna göre kişisel
atıflar yaşla negatif bir korelasyon gösterirken eğitim düzeyiyle pozitif bir
korelasyon göstermektedir. Yine kişisel atıfların hastalık tutarlılığı ile negatif bir
korelasyonu olduğunu görülmektedir. Ayrıca kişisel atıfların süre akut kronik,
sonuçlar, duygusal temsiller, düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık,
zedelenmiş otonomi, kopukluk, yüksek standartlar, zedelenmiş sınırlar, diğerleri
yönelimlilik, kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık/kaçma
fantezileri, kişisel uyumsuzluk değişme istekleri, yalnızlık/izolasyon, umutsuzluk ve
olumsuz otomatik düşünceler ölçeği toplam puanıyla pozitif bir korelasyon içinde
olduğu görülmektedir.
Kişisel atıflar dışındaki diğer değişkenlerin hastalık algısı alt ölçekleri hariç
diğer alt ölçeklerle çok fazla ilişkili olmadığı görülmüştür. Örneğin dış atıflar
değişkeniyle en dikkat çeken ilişkiler şema alanlarından zedelenmiş otonomi, yüksek
standartlar ve diğerleri yönelimlilik ile olup bu değişkenlerle .20 ile .23 arasında
değişen anlamlı ilişkiler tespit edilmiştir.
Bunların dışında süre akut/kronik, sonuçlar, duygusal temsiller, düşünceleri
kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık, zedelenmiş otonomi, kopukluk, yüksek
standartlar, zedelenmiş sınırlar, diğerleri yönelimlilik, kişinin kendine yönelik
olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık/kaçma fantezileri, yalnızlık/izolasyon,
umutsuzluk ve olumsuz otomatik düşünceler ölçeği toplam puanıyla pozitif
korelasyonu vardır. Yaşam şekli atıflarının ise tedavi kontrolü ve hastalık tutarlılığı
ile negatif; süre akut/kronik, süre döngüsel, duygusal temsiller, kontrol
edilmezlik/tehlike ve zedelenmiş otonomi ile pozitif bir korelasyonu vardır. Kontrol
66
edilemeyen bedensel atıflara baktığımızda süre döngüsel ile pozitif bir korelasyonu
olduğu görülmüştür.
Son olarak şans değişkeninin ise kişisel kontrol, tedavi kontrolü ve hastalık
tutarlılığı ile negatif; endişe hakkında olumlu inançlar ve diğerleri yönelimlilik ile de
pozitif korelasyonu vardır.
Hastalık nedenleri alt ölçeklerine bakıldığında ise kişisel atıflar hariç diğer
değişkenlerin olumsuz otomatik düşüncelerin hiçbir alt boyutuyla ve toplam puanıyla
ilişkili bulunmaması dikkat çekicidir.
67
Tablo-7 Diğer değişkenlerin birbirleriyle korelasyonları
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17
2 -.29 **
3 .03 .01
4 -.09 -.04 .39 **
5 -.09 -.06 .36** .48 **
6 -.15 .11 .26 **
.46 **
.33 **
7 -.15 .21* .25 **
.59 **
.29 **
.61 **
8 -.11 -.13 .31 **
.22* .27 **
.30 **
.25 **
9 -.01 -.10 .39 **
.10 .11 .24 **
.16 .73 **
10 -.15 .01 .25 **
.43 **
.36 **
.29 **
.37 **
.44 **
.35 **
11 -.13 .12 .20* .32 **
.31 **
.34 **
.37 **
.32 **
.31 **
.63 **
12 -.11 .03 .19* .31 **
.29 **
.27 **
.32 **
.45 **
.36 **
.59 **
.55 **
13 -.04 -.09 .21* .11 .13 .19* .10 .67 **
.59 **
.14 .13 .31 **
14 -.11 .09 .19* .11 .13 .32** .32** .29** .63** .52** .22* .22* .38*
15 -.09 .07 .07 .06 .16 .32** .26** .53** .45** .15 .12 .36** .69** .77**
16 -.05 .01 .21* .18* .21* .32 **
.31 **
.61 **
.51 **
.25 **
.17 .40 **
.73 **
.75 **
.75**
17 -.09 .03 .16 .01 .12 .26** .12 .61** .49** .13 .10 .35 **
.75 **
.72 **
.72** .74 **
18 -.08 .01 .19* .11 .16 .29 **
.22* .69 **
.58 **
.19* .17 .39 **
.92 **
.86 **
.86** .87 **
.89 **
68 **Korelasyon .01’ de anlamlı*Korelasyon .05’ te anlamlı
DEĞİŞKENLER
1. Yaş
2: Eğitim
3. Üstbiliş endişe hakkında olumlu inançlar
4. Üstbiliş kontrol edilmezlik tehlike
5. Üsbiliş bilişsel güven
6. Üstbiliş düşünceleri kontrol ihtiyacı
7. Üstbiliş bilişsel farkındalık
8. Şema zedelenmiş otonomi alanı
9. Şema kopukluk alanı
10. Şema yüksek standartlar alanı
11. Şema zedelenmiş sınırlar alanı
12. Şema diğerleri yönelimlilik
13. OOD kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri
14. OOD şaşkınlık kaçma fantazileri
15. OOD kişisel uyumsuzluk değişme istekleri
16. OOD yalnızlık izolasyon
17. OOD umutsuzluk
18. OOD toplam
69
3.5. REGRESYON ANALİZİ SONUÇLARI
Çalışmanın bağımlı değişkenleri olan hastalık algısı ve hastalık nedenlerini
yordayan değişkenleri belirlemek amacıyla aşamalı hiyerarşik regresyon analizi
yapılmıştır. Bağımlı değişkenlerimizin tüm alt boyutları için bu işlem tekrarlanmıştır.
3.5.1.Hastalık Algısını Yordayan Değişkenler
Çalışmanın bağımlı değişkenlerinden Hastalık Algısı Ölçeği’nin her bir alt
ölçeğini (süre akut/kronik, sonuçlar kişisel kontrol, tedavi kontrolü, hastalık
tutarlılığı, süre döngüsel, duygusal temsiller) yordayan değişkenleri belirlemek
amacıyla toplam altı tane regresyon analizi yapılmıştır. Demografik değişkenler (yaş,
eğitim durumu, gelir düzeyi, hastalık süresi), hastalık nedenleri alt ölçekleri (kişisel
atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol edilmeyen bedensel atıflar, şans),
olumsuz otomatik düşünce alt ölçekleri (kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve
düşünceleri, şaşkınlık kaçma fantezileri, kişisel uyumsuzluk değişme istekleri,
yalnızlık/izolasyon, umutsuzluk), üstbilişin alt ölçekleri (endişe hakkında olumlu
inançlar, kontrol edilmezlik/tehlike, bilişsel güven, düşünceleri kontrol ihtiyacı,
bilişsel farkındalık) ve erken dönem uyumsuz şema alanları (zedelenmiş otonomi,
kopukluk, yüksek standartlar, zedelenmiş sınırlar, diğerleri yönelimlilik) bağımsız
değişkenler olarak ele alınmıştır. Regresyon denklemine sırasıyla birinci basamakta
demografik değişkenler, ikinci basamakta hastalık algısı, üçüncü basamakta olumsuz
otomatik düşünceler, dördüncü basamakta üstbiliş ve son basamakta da erken dönem
uyumsuz şemalar alınmıştır. Bu hiyerarşik regresyon analizinin aşama sırası Tablo-8’
de verilmiştir. Her analizde bağımsız değişkenler aynı sırada denkleme alınmıştır.
70
Tablo-8 İzlenen adımlara göre hastalık algısı değişkeni için regresyon analizine
giren değişkenler
Yordanan değişken
Süre akut/kronik, sonuçlar, kişisel kontrol, tedavi kontrolü, hastalık tutarlılığı, süre
döngüsel, duygusal temsiller
Yordayıcı Değişkenler
(denkleme giriş sırasına göre)
1.Aşama
Demografik değişkenler
( yaş, eğitim durumu, gelir düzeyi, hastalık süresi)
2.Aşama
Hastalık nedenleri
(kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol edilmeyen bedensel atıflar,
şans)
3.Aşama
Olumsuz otomatik düşünce
(kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık kaçma
fantazileri, kişisel uyumsuzluk değişme istekleri, yalnızlık/izolasyon,
umutsuzluk)
4.Aşama
Üstbiliş
(endişe hakkında olumlu inançlar, kontrol edilmezlik/tehlike, bilişsel güven,
düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık)
5.Aşama
Erken dönem uyumsuz şema alanları
(zedelenmiş otonomi, kopukluk, yüksek standartlar, zedelenmiş sınırlar, diğerleri
yönelimlilik)
71
Aşağıda sırasıyla regresyon analizine alınan bağımsız değişkenlere ilişkin
sonuçlar verilmiştir. Süre akut/kronik boyutunu yordayan değişkenler Tablo 9’da
verilmektedir.
Tablo-9 Süre akut / kronik boyutunu yordayan değişkenler
Değişken
(Regresyon denklemine
giriş sırasına göre)
R R² Uyarlanmış
R²
Beta t F
Kişisel atıflar .33 .11 .10 .34 3.28** 11.36**
Yaşam şekli atıfları .39 .15 .13 .18 1.86 8.24***
Zedelenmiş sınırlar .43 .18 .16 -.20 -2.00* 7.01***
*p< .05, **p< .01, ***p<.001
Tablo-9’ da görüldüğü gibi süre akut / kronik değişkenini kişisel atıflar,
yaşam şekli atıfları ve zedelenmiş sınırlar yordamaktadır. Denkleme ilk basamakta
giren kişisel atıflar toplam varyansın %10’ unu açıklamaktadır (F 1 – 95= 11.36,
p<.01). İkinci basamakta giren yaşam şekli atıfları ise toplam varyansa %3’ lük bir
katkı yapmakla birlikte (F2- 94= 8.24, p< .001) bağımsız katkısının anlamlı olmadığı
görülmektedir (t= 1.86, p> .05). Denkleme son aşamada giren zedelenmiş sınırlar ile
birlikte açıklanan toplam varyansın %16’ya yükseldiği gözlenmektedir (F 3 - 93= 7.01,
p< .001).
72
Sonuçlar boyutunu yordayan değişkenler Tablo 10’ da verilmektedir.
Tablo-10 Sonuçlar boyutunu yordayan değişkenler
Değişken
(Regresyon denklemine
giriş sırasına göre)
R R² Uyarlanmış
R²
Beta t F
Kişisel atıflar .21 .04 .03 .14 1.38 4.20*
Umutsuzluk .30 .09 .07 .22 2.14* 4.48*
*p< .05, **p< .01, ***p<.001
Tablo-10’ da görüldüğü üzere sonuçlar değişkenini kişisel atıflar ve
umutsuzluk yordamaktadır. Denkleme ikinci basamakta giren kişisel atıflar
değişkeninin toplam varyansa % 3’ lük bir katkı sağlamakla birlikte (F1 - 95= 4.20,
p<.05) bağımsız bir katkısının olmadığını görülmektedir. Denkleme üçüncü aşamada
giren umutsuzluk ise toplam varyansa %4’ lük bir katkı sağlamıştır ( F 2 - 94= 4.48,
p<.05). Buna göre sonuçlarla ilgili toplam varyansın % .07’ lik kısmı kişisel atıflar
ve umutsuzluk tarafından açıklandığı anlaşılmaktadır.
Kişisel kontrol boyutunu yordayan değişkenler Tablo 11’ da verilmektedir.
Tablo-11 Kişisel kontrol değişkenini yordayan değişkenler
Değişken
(Regresyon denklemine
giriş sırasına göre)
R R² Uyarlanmış
R²
Beta t F
Dış atıflar .23 .05 .04 -.33 -2.55* 5.47*
Kişinin kendine yönelik
olumsuz duygu ve
düşünceleri
.34 .12 .10 -.23 -3.15** 6.21**
Diğerleri yönelimlilik .41 .17 .14 .09 2.39* 6.26**
*p< .05, **p< .01, ***p<.001
73
Tablo-11’ de görüldüğü gibi regresyon analizi sonuçlarına göre kişisel
kontrol değişkenini dış atıflar, kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri
ve diğerleri yönelimlilik şema alanı yordamaktadır. İkinci basamakta denkleme
giren dış atıfların toplam varyansa %. 04’ lük bir katkı sağladığı görülmektedir (F 1 -
95= 5.47, p< .05 ). Üçüncü aşamada denkleme giren kişinin kendine yönelik olumsuz
duygu ve düşüncelerinin ise toplam varyansa katkısı % 6’ dır (F2 - 94= 6.21, p< .01).
Son olarak son basamakta denkleme giren şema alanlarından diğerleri yönelimlilik
alanı toplam varyansa %4’ lük bir katkı sağlayarak (F 3 – 93= 6.26, p< .01 ) söz
konusu bu üç değişkenin kişisel kontrolle ilgili toplam varyansın % 14’ ünü
açıkladığını görülmektedir.
Tedavi Kontrolü boyutunu yordayan değişkenler Tablo 12’ da verilmektedir.
Tablo-12 Tedavi kontrolü değişkenini yordayan değişkenler
Değişken
(Regresyon
denklemine
giriş sırasına
göre)
R R² Uyarlanmış
R²
Beta t F
değişim
F
Şans .36 .13 .12 -.38 -4.34*** 14.07 14.07***
Yaşam şekli
atıfları
.43 .19 .17 -.19 -2.21* 6.72 10.82***
Bilişsel güven .50 .25 .23 .26 2.96** 7.82 10.34***
Düşünceleri
kontrol ihtiyacı
.53 .29 .25 -.38 -3.42** 4.56 9.19***
Bilişsel
farkındalık
.57 .33 .29 .21 1.92 6.04 8.96***
Diğerleri
yönelimlilik
.61 .37 .33 .23 2.49* 6.22 8.94***
*p< .05, **p< .01, ***p<.001
74
Tablo-12’ ye göre tedavi kontrolünü şans, yaşam şekli atıfları, bilişsel güven,
düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık ve diğerleri yönelimlilik şema alanı
yordamaktadır. Denkleme ikinci aşamada giren şans değişkeni toplam varyansın %
12’ lik bir kısmını (F1 - 95= 14.07, p<.001), yaşam şekli atıfları ise % 5’ lik kısmını
açıklamaktadır (F 2 – 94= 10.82, p<.001). Denkleme dördüncü aşamada giren bilişsel
güven toplam varyansın % 6’ lık ( F 3 – 93= 10.34, p<.001), düşünceleri kontrol
ihtiyacı % 2’ lik (F 4 – 92= 9,19, p<.001), bilişsel farkındalık ise % 4’ lük (F5 – 91=
8.96, p<.001) kısmını açıklamaktadır. Ancak tabloda bilişsel farkındalık değişkeninin
bağımsız bir katkı sağlamadığı görülmektedir. Son olarak denkleme beşinci aşamada
giren diğerleri yönelimlilik şema alanının varyansın % 4’ lük kısmını (F6 - 90= 8.94,
p<.001) açıklamasıyla söz konusu altı değişkenin tedavi kontrolüyle ilgili varyansın
% 33’ ünü açıkladığı görülmektedir.
Hastalık tutarlılığı boyutunu yordayan değişkenler Tablo 13’ te verilmektedir.
Tablo-13 Hastalık tutarlılığını yordayan değişkenler
Değişken
(Regresyon
denklemine giriş
sırasına göre)
R R² Uyarlanmış
R²
Beta t F
Yaşam şekli atıfları .36 .13 .12 -.30 -3.33*** 13.95***
Şans .42 .18 .16 -.18 -1.98 10.35***
Düşünceleri kontrol
ihtiyacı
.47 .22 .20 -.37 -3.23*** 8.80***
Bilişsel farkındalık .52 .27 .23 .26 2.37* 8.33***
*p< .05, **p< .01, ***p<.001
75
Tablo-13’ te görüldüğü gibi hastalık tutarlılığını yaşam şekli atıfları, şans,
düşünceleri kontrol ihtiyacı ve bilişsel farkındalık yordamaktadır. Tabloya göre
ikinci aşamada denkleme giren yaşam şekli atıfları tek başına toplam varyansın % 12
sini (F 1 – 95= 13.95, p< .001), şansın ise toplam varyansa % 4’lük bir katkısı
bulunmasıyla birlikte ( F2 - 94= 10.35, p< .001) bağımsız bir katkısının olmadığı
görülmektedir.
Dördüncü aşamada denklem giren düşünceleri kontrol ihtiyacı toplam
varyansın % 4’ ünü ve bilişsel farkındalık tek başına toplam varyansın % 5’ ini
açıklamaktadır ( F 3 – 93= 8.80, p< .001 ve F4 - 92= 8.33, p< .001 ). Sonuç olarak
yaşam şekli atıfları, şans, düşünceleri kontrol ihtiyacı ve bilişsel farkındalık, hastalık
tutarlılığıyla ilgili toplam varyansın % 23’ ünü açıklamaktadır.
Duygusal temsiller boyutunu yordayan değişkenler Tablo 14’ te
verilmektedir.
Tablo-14 Duygusal temsilleri yordayan değişkenler
Değişken
(Regresyon
denklemine giriş
sırasına göre)
R R² Uyarlanmış
R²
Beta t F
Kişisel atıflar .42 .18 .17 .32 3.52** 20.33***
Umutsuzluk .47 .22 .21 .22 2.44* 13.50***
Bilişsel güven .54 .29 .27 .27 3.06** 12.93***
*p< .05, **p< .01, ***p<.001
Tablo-14’ te görüldüğü gibi duygusal temsilleri kişisel atıflar, umutsuzluk ve
bilişsel güven yordamaktadır. Tabloya göre ikinci aşamada denkleme giren kişisel
atıflar tek başına toplam varyansın % 18 ini açıklamaktadır (F1 -95= 20.33, p< .001).
Üçüncü aşamada denkleme giren umutsuzluk ise toplam varyansa % 4 lük bir katkı
76
sağlamıştır (F2 - 94= 13.50, p< .001). Dördüncü aşamada denkleme giren bilişsel
güven ise toplam varyansa % 6 lık bir katkı sağlamaktadır (F3 - 93= 12.93, p< .001).
Buna göre kişisel atıflar, umutsuzluk ve bilişsel güven, duygusal temsillerle ilgili
toplam varyansın % 27’ sini açıklamaktadır.
Süre döngüsel boyutunu yordayan değişkenler Tablo 15’ te verilmektedir.
Tablo-15 Süre döngüsel değişkenini yordayan değişkenler
Değişken
(Regresyon denklemine
giriş sırasına göre)
R R² Uyarlanmış
R²
Beta t F
Yaş .25 .06 .05 .26 2.90** 6.32*
Hastalık süresi .33 .11 .09 .19 2.07* 5.61**
Yaşam şekli atıfları .44 .20 .17 .33 3.61*** 7.67***
Kişinin kendine yönelik
olumsuz duygu ve
düşünceleri
.49 .24 .21 -.21 -2.25* 7.26***
*p< .05, **p< .01, ***p<.001
Tablo-15’ te görüldüğü gibi süre döngüsel değişkenini yaş, hastalık süresi,
yaşam şekli atıfları ve kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri
yordamaktadır. İlk aşamada denkleme giren demografik değişkenlerden yaş toplam
varyansın % .05 ini (F 1 – 95= 6.32, *p< .05) , hastalık süresi ise % .04’ ünü (F2 - 94=
5.61, **p< .01) açıklamaktadır. Denkleme ikinci basamakta giren yaşam şekli atıfları
ise toplam varyansa % 6’ lık bir katkı yapmaktadır ( F 3 – 93= 7.67, ***p< .001). Son
olarak denkleme üçüncü aşamada giren kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve
77
düşüncelerinin ise toplam varyansa % 4’ lük bir katkısı olmuştur (F4 – 92= 7.26,
***p<.001). Sonuç olarak yaş, hastalık süresi, yaşam şekli atıfları ve kişinin kendine
yönelik olumsuz duygu ve düşüncelerin süre döngüsel değişkeniyle ilgili varyansın
% 21’ ini açıkladığı görülmektedir.
3.5.2. Hastalık Nedenlerini Yordayan Değişkenler
Çalışmanın bağımlı değişkenlerinden Hastalık Nedenleri Ölçeği’nin her bir
alt ölçeğini (kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol edilmeyen bedensel
atıflar, şans) yordayan değişkenleri belirlemek amacıyla toplam beş tane regresyon
analizi yapılmıştır. Demografik değişkenler (yaş, eğitim durumu, gelir düzeyi,
hastalık süresi), hastalık algısı alt ölçekleri (süre akut/kronik, sonuçlar kişisel kontrol,
tedavi kontrolü, hastalık tutarlılığı, süre döngüsel, duygusal temsiller), olumsuz
otomatik düşünce alt ölçekleri (kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve
düşünceleri, şaşkınlık kaçma fantezileri, kişisel uyumsuzluk değişme istekleri,
yalnızlık/izolasyon, umutsuzluk), üstbilişin alt ölçekleri (endişe hakkında olumlu
inançlar, kontrol edilmezlik/tehlike, bilişsel güven, düşünceleri kontrol ihtiyacı,
bilişsel farkındalık) ve erken dönem uyumsuz şema alanları (zedelenmiş otonomi,
kopukluk, yüksek standartlar, zedelenmiş sınırlar, diğerleri yönelimlilik) alınmıştır.
Regresyon denklemine sırasıyla birinci basamakta demografik değişkenler, ikinci
basamakta hastalık algısı, üçüncü basamakta olumsuz otomatik düşünceler, dördüncü
basamakta üstbiliş ve son basamakta da erken dönem uyumsuz şemalar alınmıştır.
Bu hiyerarşik regresyon analizinin aşama sırası aşağıdaki Tablo-16’ da verilmiştir.
Her analizde bağımsız değişkenler aynı sırada denkleme alınmıştır.
78
Tablo-16 İzlenen adımlara göre hastalık nedenleri değişkeni için regresyon analizine
giren değişkenler
Yordanan değişken
Kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol edilmeyen bedensel atıflar, şans
Yordayıcı Değişkenler
(denkleme giriş sırasına göre)
1.Aşama
Demografik değişkenler
(yaş, eğitim durumu, gelir düzeyi, hastalık süresi)
2.Aşama
Hastalık algısı
(süre akut/kronik, sonuçlar kişisel kontrol, tedavi kontrolü, hastalık tutarlılığı, süre
döngüsel, duygusal temsiller)
3.Aşama
Olumsuz otomatik düşünce
(kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık kaçma fantazileri,
kişisel uyumsuzluk değişme istekleri, yalnızlık/izolasyon, umutsuzluk)
4.Aşama
Üstbiliş
(endişe hakkında olumlu inançlar, kontrol edilmezlik/tehlike, bilişsel güven,
düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık)
5.Aşama
Erken dönem uyumsuz şema alanları
(zedelenmiş otonomi, kopukluk, yüksek standartlar, zedelenmiş sınırlar, diğerleri
yönelimlilik)
Aşağıda sırasıyla regresyon analizine alınan bağımsız değişkenlere ilişkin sonuçlar
verilmiştir.
79
Kişisel atıflar boyutunu yordayan değişkenler Tablo 17’ de verilmektedir.
Tablo-17 Kişisel atıflar değişkenini yordayan değişkenler
Değişken
(Regresyon denklemine
giriş sırasına göre)
R R² Uyarlanmış
R²
Beta t F
Duygusal temsiller .42 .18 .17 .23 2.99** 20.33***
Tedavi kontrolü .50 .25 .24 -.19 -2.56* 16.01***
Şaşkınlık kaçma
fantazileri
.61 .37 .35 .60 4.60*** 18.61***
Umutsuzluk .65 .43 .40 -.51 -3.90*** 17.19***
Düşünceleri kontrol
ihtiyacı
.73 .53 .50 .35 4.29*** 20.45***
Kopukluk alanı .74 .55 .52 .17 2.06* 18.36***
*p< .05, **p< .01, ***p<.001
Tablo-17’ degörüldüğü gibi kişisel atıfları duygusal temsiller, tedavi kontrolü,
şaşkınlık kaçma fantazileri, umutsuzluk, düşünceleri kontrol ihtiyacı ve kopukluk
şema alanı yordamaktadır. Tabloya göre ilk basamakta denkleme giren duygusal
temsillerin toplam varyansın %17 sini ( F1 - 95= 20.33, p<.001 ), tedavi kontrolünün
ise tek başına varyansa %7’ lik bir katkı (F 2 – 94= 16.01 p<.001 ) sağladığı
görülmektedir. Denkleme üçüncü aşamada giren şaşkınlık kaçma fantazileri toplam
varyansa %11’ lik ( F 3 – 93 = 18.61, p<.001 ), umutsuzluk ise % 6’ lık bir katkı ( F4 –
92 = 17.19, p<.001 ) sağlamıştır. Dördüncü basamakta denkleme giren düşünceleri
kontrol ihtiyacının ise toplam varyansa katkısı %10’ dur ( F5 - 91= 20.45, p<.001 ).
Son olarak beşinci basamakta denkleme giren şema alanlarından kopukluk alanının
toplam varyansa katkısı % 2’ dir ( F 6 – 90= 18.36, p<.001 ). Sonuç olarak kişisel
atıflarla ilgili varyansın %52’ si duygusal temsiller, tedavi kontrolü, şaşkınlık kaçma
80
fantazileri, umutsuzluk, düşünceleri kontrol ihtiyacı ve erken dönem uyumsuz
şemaların kopukluk alanı tarafından açıklanmaktadır.
Dış atıflar boyutunu yordayan değişkenler Tablo 18’ de verilmektedir.
Tablo-18 Dış atıflar değişkenini yordayan değişkenler
Değişken
(Regresyon denklemine
giriş sırasına göre)
R R² Uyarlanmış
R²
Beta t F
Hastalık tutarlılığı .33 .11 .10 -.29 -3.17** 11.96**
Kontrol edilmezlik tehlike .42 .18 .16 .26 2.73** 10.12***
*p< .05, **p< .01, ***p<.001
Tablo-18’ de görüldüğü dış atfıları hastalık tutarlılığı ve kontrol edilmezlik
tehlike yordamaktadır. Tabloya göre ikinci aşamada denkleme giren hastalık
tutarlılığı tek başına toplam varyansın % 10 unu açıklamaktadır (F1 – 95= 11.96,
p<.01). Dördüncü aşamada denkleme giren kontrol edilmezlik / tehlike alt ölçeğinin
ise toplam varyansa % 6 lık bir katkı sağladığı görülmektedir (F2 – 94= 10.12, p<.001).
Buna göre hastalık tutarlılığı ve kontrol edilmezlik / tehlike, dış atıflarla ilgili toplam
varyansın % 16 sını açıklamaktadır.
Yaşam şekli atıfları boyutunu yordayan değişkenler Tablo 19’ da verilmektedir.
81
Tablo-19 Yaşam şekli atıfları değişkenini yordayan değişkenler
Değişken
(Regresyon denklemine
giriş sırasına göre)
R R² Uyarlanmış
R²
Beta t F
Hastalık tutarlılığı .36 .13 .12 -.19 -1.98 13.95***
Süre döngüsel .43 .19 .17 .33 3.57** 10.77***
Kontrol edilmezlik tehlike .48 .23 .20 .30 3.08** 9.06***
Bilişsel güven .52 .27 .23 -.29 -2.86** 8.37***
Zedelenmiş otonomi .56 .31 .27 .23 2.35* 8.13***
*p< .05, **p< .01, ***p<.001
Tablo-19’ a göre yaşam şekli atıflarını hastalık tutarlılığı, süre döngüsel,
kontrol edilmezlik tehlike, bilişsel güven ve zedelenmiş otonomi şema alanı
yordamaktadır. Denkleme ikinci basamakta giren hastalık tutarlılığı toplam varyansın
% 12’ sini (F 1 – 95= 13.95, p< .001), süre döngüsel değişkeni ise %5’ ini (F2 – 94=
10.77, p< .001) açıklamakla birlikte hastalık tutarlılığının bağımsız bir katkısının
olmadığı görülmektedir. Denkleme dördüncü aşamada giren kontrol edilmezlik /
tehlike toplam varyansa % 3’ lük (F 3 - 93= 9.06, p< .001), bilişsel güven ise % 3’ lük
bir katkı sağlamıştır (F 4 – 92= 8.37, p< .001). Denkleme son basamakta giren
zedelenmiş otonomi ise toplam varyansa % 4’ lük bir katkı sağlamıştır (F 5 – 91= 8.13,
p< .001). Sonuç olarak hastalık tutarlılığı, süre döngüsel, kontrol edilmezlik /
tehlike, bilişsel güven ve zedelenmiş otonomi değişkenleri yaşam şekli atıflarıyla
ilgili varyansın % 27’ sini açıklamaktadır.
82
Kontrol edilemeyen bedensel atıfları yordayan değişkenler Tablo 20’ de
verilmektedir.
Tablo-20 Kontrol edilemeyen bedensel atıflardeğişkenini yordayan değişkenler
Değişken
(Regresyon
denklemine giriş
sırasına göre)
R R² Uyarlanmış
R²
Beta t F
Eğitim durumu .26 .07 .06 -.23 -2.31* 6.69*
Süre döngüsel .34 .11 .09 .22 2.25* 6.01**
*p< .05, **p< .01, ***p<.001
Tablo-20’ ye göre kontrol edilemeyen bedensel atıfları eğitim durumu ve süre
döngüsel değişkenleri yordamaktadır. Denkleme ilk basamakta giren eğitim durumu
varyansın % .06’ lık kısmını açıklamaktadır (F 1 – 95= 6.69, p< .05). Denkleme ikinci
basamakta giren süre döngüsel değişkeni ise varyansa % .03’ lük bir katkı sağlamıştır
(F 2 – 94 = 6.01, p< .01). Sonuç olarak kontrol edilemeyen bedensel atıflar
değişkeniyle ilgili toplam varyansın % .09’ luk kısmını eğitim durumu ve süre
döngüsel değişkeni açıklamaktadır.
Şans boyutunu yordayan değişkenler Tablo 21’ de verilmektedir.
Tablo-21 Şans değişkenini yordayan değişkenler
Değişken
(Regresyon denklemine
giriş sırasına göre)
R R² Uyarlanmış
R²
Beta t F
Tedavi kontrolü .36 .13 .12 -.39 -4.28*** 14.07***
Endişe hakkında olumlu
inançlar
.43 .18 .17 .19 2.08* 10.53***
Diğerleri yönelimlilik .50 .25 .22 .26 2.87** 10.31***
*p< .05, **p< .01, ***p<.001
83
Tablo-21’ e göre şans değişkenini tedavi kontrolü, endişe hakkında olumlu
inançlar ve diğerleri yönelimlilik şema alanı yordamaktadır. Denkleme ikinci
basamakta giren tedavi kontrolü toplam varyansın % 12’ sini açıklamaktadır (F 1 – 95
= 14.07, p< .001). Denkleme dördüncü basamakta giren endişe hakkında olumlu
inançlar varyansın % 5’ ini açıklamaktadır (F 2 – 94= 10.53, p< .001). Son olarak
denkleme beşinci basamakta giren diğerleri yönelimlilik şema alanının ise toplam
varyansa % 5’ lik bir katkı sağladığı görülmektedir (F3 – 93= 10.31, p< .001).
Regresyon analizine göre şans değişkeniyle ilgili varyansın % 22’ lik kısmı tedavi
kontrolü, endişe hakkında olumlu inançlar ve diğerleri yönelimlilik tarafından
açıklanmaktadır.
Regresyon analizi sonucunda hangi bağımsız değişkenlerin hangi değişkenler
tarafından yordandığı aşağıdaki Tablo -22 ve Tablo-23’ te verilmiştir.
84
Tablo-22 Hastalık algısını yordayan değişkenler
Yordanan
değişken
Yordayıcı değişkenler
Süre
akut/kronik
Kişisel
atıflar
Yaşam şekli
atıfları
Zedelenmiş
sınırlar
Sonuçlar Kişisel
atıflar
Umutsuzluk
Kişisel
kontrol
Dış
atıflar
Kişinin
kendine
yönelik
olumsuz
duygu ve
düşünceleri
Diğerleri
yönelimlilik
Tedavi
kontrolü
Şans Yaşam şekli
atıfları
Bilişsel
güven
Düşünceleri
kontrol
ihtiyacı
Bilişsel
farkındalık
Diğerleri
yönelimlilik
Hastalık
tutarlılığı
Yaşam
şekli
atıfları
Şans Düşünceleri
kontrol
ihtiyacı
Bilişsel
farkındalık
Duygusal
temsiller
Kişisel
atıflar
Umutsuzluk Bilişsel
güven
Süre
döngüsel
Yaş Hastalık
süresi
Yaşam şekli
atıfları
Kişinin
kendine
yönelik
olumsuz
duygu ve
düşünceleri
85
Tablo-23 Hastalık nedenlerini yordayan değişkenler
Yordanan
değişken
Yordayıcı değişkenler
Kişisel
atıflar
Duygusal
temsiller
Tedavi
kontrolü
Şaşkınlık
kaçma
fantazileri
Umutsuzluk Düşünceleri
kontrol
ihtiyacı
Kopukluk
Dış atıflar Hastalık
tutarlılığı
Kontrol
edilmezlik
tehlike
Yaşam
şekli
atıfları
Hastalık
tutarlılığı
Süre
döngüsel
Kontrol
edilmezlik
tehlike
Bilişsel
güven
Zedelenmiş
otonomi
Kontrol
edilemeyen
bedensel
atıflar
Eğitim
durumu
Süre
döngüsel
Şans Tedavi
kontrolü
Endişe
hakkında
olumlu
inançlar
Diğerleri
yönelimlilik
86
BÖLÜM IV
TARTIŞMA
Giriş bölümünde de belirtildiği gibi, çalışmanın temel amacı, meme kanseri
hastalarında hastalık algısı ile üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz
otomatik düşünceler arasındaki ilişkilerin araştırılmasıdır. Bu bölümde, bir dizi
istatistik analiz sonucu elde edilen bulgular tartışılacaktır. Literatürde, hastalık
algısının söz konusu bağımsız değişkenlerle ilişkisine bakıldığı herhangi bir
araştırmaya rastlanmamıştır. Dolayısıyla çalışmada ulaşılan sonuçların ilgili literatür
bilgisiyle karşılaştırılarak tartışılması çok kısıtlı olarak mümkün olabilmiştir.
4.1. DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLERE VE HASTALIK KİMLİĞİNE
İLİŞKİN BULGULARIN TARTIŞILMASI
Yaş, eğitim düzeyi ve hastalık süresinin hastalık algısı ve nedenleri üzerinde
etkili olup olmadığını anlamak için yapılan analizlerde, hastalık algısı ve hastalık
nedenleri alt boyutlarının, bu değişkenler açısından anlamlı düzeyde farklılaşmadığı
sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumun, söz konusu değişkenlere ilişkin katılımcı
sayısının dengeli dağılmamasıyla ilgili olabileceği düşünülmektedir. Daha fazla
katılımcı ve hücreler arasında daha eşit dağılımların bulunduğu örneklem grupları ile
gerçekleştirilecek bir çalışmada, sözkonusu bu değişkenler açısından farklılıkların
ortaya konulması mümkün olabilir.
Ailede kanser öyküsü olan ve olmayan hastalar,ilgili değişkenler açısından
karşılaştırılmış ve sonuçta ailesinde kanser öyküsü olmayanların yalnızlık/ izolasyon
87
algısı, kanser öyküsü olanlara göre daha yüksek bulunmuştur. Ailede kanseri yaşayan
ilk kişinin yalnızlık duygusu yaşaması ve kendini ailenin diğer üyelerinden izole
hissetmesi, beklendik ve anlaşılır bir durum olarak değerlendirilebilir.
Hastalık kimliği ölçeği sonucunda ortaya çıkan betimleyici bilgilere
bakıldığında, hastaların en fazla yorgunluk, güç kaybı, bulantı ve uyku güçlükleri
yaşadığı görülmektedir. Hastalığın özellikleri, tedavi süreci ve bu süreçte kullanılan
ilaçların yan etkileri gibi faktörler göz önünde bulundurulduğunda, bu sonuç
anlaşılabilir bir nitelik kazanmaktadır. Nitekim, Armay ve arkadaşları (2007) da
yaptıkları çalışmada hastalarda sık yaşanan belirtileri yorgunluk, güç kaybı ve ağrı
olarak belirlemiştir.
4.2. HASTALIK ALGISINA İLİŞKİN REGRESYON VE KORELASYON
SONUÇLARININ TARTIŞILMASI
Hastalık algısını yordayan değişkenleri belirleyebilmek amacıyla hastalık
algısı ölçeğinin her bir faktörü için ayrı ayrı regresyon analizi yapılmıştır. Her
değişken için yapılan analizde denkleme ilk aşamada demografik değişkenler (yaş,
eğitim durumu, gelir düzeyi, hastalık süresi), ikinci aşamada hastalık nedenleri
(kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol edilmeyen bedensel atıflar,
şans), üçüncü aşamada olumsuz otomatik düşünceler (kişinin kendine yönelik
olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık kaçma fantazileri, kişisel uyumsuzluk
değişme istekleri, yalnızlık izolasyon, umutsuzluk), dördüncü aşamada üstbiliş
(endişe hakkında olumlu inançlar, kontrol edilmezlik tehlike, bilişsel güven,
düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık), son aşamada ise erken dönem
88
uyumsuz şema alanları (zedelenmiş otonomi, kopukluk, yüksek standartlar,
zedelenmiş sınırlar, diğerleri yönelimlilik) girilmiştir.
Analiz sonuçlarına göre süre akut/kronik alt boyutunu yordayan
değişkenlerin kişisel atıflar, yaşam şekli atıfları ve zedelenmiş sınırlar şema alanı
olduğu görülmüştür. Söz konusu değişkenlerin tamamı, toplam varyansın %16’sını
açıklamaktadır. Süre akut kronik ölçeğinden alınan yüksek puanların hastalığı kronik
algılamakla, düşük puanların ise akut olarak algılamakla ilgili olduğu bilinmektedir.
Dolayısıyla, kanser hastalığıyla başa çıkmada hastalığın kronik bir hastalık olarak
algılanmasının önemli olduğuna vurgu yapılmaktadır (Nerenz ve Levanthal, 1983).
Korelasyon analizi sonuçları da regresyon sonuçlarını destekler şekilde süre akut
kronik değişkeninin kişisel atıflar ve yaşam şekli atıflarıyla pozitif korelasyon
içerisinde olduğunu göstermiştir. Hem regresyon hem de korelasyon analizi
sonuçları, hastalığını stres ya da endişe, kişilik özellikleri, aile problemleri gibi
kişisel faktörlere ve sigara, alkol kullanımı gibi yaşam şekliyle ilgili faktörlere
bağlayanların hastalıklarını kronik bir hastalık olarak algıladıklarına işaret
etmektedir. Korelasyon analizinde regresyondan farklı olarak dış atıflarla da pozitif
bir ilişki olduğu görülmüştür. Bu durum hastalığını geçmişteki kötü tıbbi bakım,
çevre kirliliği, kaza ya da yaralanma, aşırı çalışma gibi dış faktörlere bağlayanların
hastalıklarının uzun süreli, kalıcı olduğunu ve yaşamlarının geri kalan süresini bu
hastalıkla geçireceklerini düşündükleri anlamına gelmektedir.
Üstbiliş açısından değerlendirildiğinde ise süre akut kronik değişkeniyle
endişe hakkında olumlu inançların pozitif korelasyon gösterdiği görülmektedir. Bu
da endişelenmenin problem çözmede ve istenmeyen durumlardan kaçınmada yararlı
89
olduğunu düşünen hastaların hastalıklarını kronik bir hastalık olarak algılıyor
olabilecekleri anlamına gelebilir.
Şaşkınlık kaçma fantezileri; ‘Neyim var benim?’, ‘Bir türlü harekete
geçemiyorum?’, ‘Keşke başka bir yerde olsaydım.’ gibi kişinin içinde bulunduğu
duruma anlam verememe ve harekete geçememekle ilgili maddeleri içermektedir.
İçinde bulunduğu durumun karmaşık olduğunu düşünen, duruma anlam vermekte
güçlük çeken ve umutsuzluğu yüksek olan hastaların hastalıklarını sürekli takip ve
tedavide olmayı gerektiren, kalıcı bir hastalık olarak algılamaları beklenen bir
sonuçtur. Ayrıca, regresyon analizinde süre akut kronik değişkeni ile zedelenmiş
sınırlar alanının negatif yönlü bir ilişkisi olduğu bulunmuştur. Zedelenmiş sınırlar
şema alanı, ayrıcalıklılık/yetersiz özdenetim şemasını içermektedir. Yetersiz
özdenetim şemasına sahip kişiler ise hedeflerini gerçekleştirmek, duygu ve
dürtülerinin aşırı ifadesini dizginlemek için yeterli bir özdenetim sağlama ve
engellemeye tolerans gösterme konusunda yaygın bir zorluk yaşarlar (Young ve ark.,
2003). Araştırmanın bulgularına göre, zedelenmiş sınırlar şema alanına sahip
kişilerin hastalıklarını akut bir hastalık olarak algıladıkları görülmektedir. Kanser
hastalığının hastaların hayatlarındaki kısıtlayıcı etkisi düşünülürse, engellenmeye
toleransı düşük kişilerin hastalığı kronik algılamaları, yani yaşamlarının geri kalanını
kanser hastalığıyla geçireceklerini düşünmemeleri beklenen bir durumdur. Travato
(2006), çalışmasında hastalık süresinin kroniklik algısını doğrudan etkilediğini ortaya
koymuş olsa da bizim çalışmamızda böyle bir bulguya ulaşılamamıştır.
Sonuçlar alt boyutunu yordayan değişkenlerin kişisel atıflar ve umutsuzluk
olduğu görülmektedir. Söz konusu değişkenler sonuçlarla ilgili varyansın %.07’lik
kısmını açıklamaktadır. Her iki değişkenle ilişkinin yönü pozitiftir. Korelasyon
90
analizi sonuçları da kişisel atıflar ve umutsuzluk ile pozitif yönde anlamlı bir ilişki
ortaya koymuştur. Buna göre hastalar, hastalıklarının nedenlerini kişisel faktörlere
bağladıklarında ve umutsuzluk düzeyleri yüksek olduğunda hastalıklarını daha ciddi,
maddi kayıplara neden olan, yakınlarına zorluk yaratan, insanların kendisine bakış
açılarını etkileyen, yaşamları üzerinde ciddi etkileri olan bir hastalık olarak algılama
eğilimleri artmaktadır. Hastanın, kişisel faktörleri hastalığının nedeni olarak görmesi,
hastada suçluluk duygularına yol açıyor olabilir. Suçluluk, umutsuzluk gibi
duygularında insanlarda çeşitli bilişsel çarpıtmalara neden olduğu bilinmektedir.
Bilişsel çarpıtmalar ise kişilerin, yaşadıkları olayları, hastalıklarının sonuçlarının
oldukça olumsuz olması gibi karamsar bir bakış açısıyla değerlendirmelerine yol
açıyor olabilir.
Regresyondan farklı olarak korelasyon analizi sonuçlarına göre, sonuçlar
değişkeninin dış atıflar ve şaşkınlık kaçma fantezileri ile pozitif bir ilişkisi olduğu
görülmektedir. Buna göre hastalığını dışsal faktörlere bağlayanların ve şaşkınlık
kaçma fantezileri yüksek olan hastaların, hastalıklarının yaşamları üzerinde ciddi
etkilere sahip olduğunu, diğer insanların kendilerine bakış açılarını etkilediğini, ciddi
mali sonuçları olduğunu ve yakınlarına zorluk yarattığını düşündükleri sonucuna
varılabilir.
Kişisel kontrol alt boyutunu yordayan değişkenlerin dış atıflar, kişinin kendine
yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri ve diğerleri yönelimlilik şema alanı olduğu
görülmektedir. Bu değişkenler kişisel kontrolle ilgili varyansın %14’ünü
açıklamaktadır. Dış atıflar ve kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceler
değişkenleriyle ilişkinin negatif yönde olduğu görülmektedir. Korelasyon sonuçları
da bu ilişkiyi desteklemektedir. Buna göre hastalar hastalıklarının nedenlerini
91
geçmişteki kötü tıbbi bakım, çevre kirliliği, kaza ya da yaralanma, aşırı çalışma gibi
dış faktörlere bağladıklarında hastalıklarını etkileyebilme güçlerinin olduğuna,
hastalığın seyri için kişisel çabanın önemine, hastalık için kişinin yapabileceği bir
şeyler olduğuna yönelik inançları azalmaktadır. Bu sonuç kişi hastalığının nedenini
kendi kontrolü dışında olan faktörlere bağladığında tedavi için de kontrolün
kendisinde olmadığına inanması şeklinde yorumlanabilir. Kişinin kendine yönelik
olumsuz duygu ve düşünceleri azaldıkça hastalıkla ilgili kişisel kontrole olan inancın
artması beklenen bir sonuçtur. Diğerleri yönelimlilik şema alanıyla ilişki pozitif
yöndedir. Bu kişiler kendi ihtiyaçlarından çok başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya
önem verirler, kişinin yaptığı hatalardan dolayı şiddetli şekilde cezalandırılması
gerektiğine inanırlar (Young ve ark., 2003). Young Şema Ölçeği’ ne göre diğerleri
yönelimlilik alanındaki şemalardan biri olan cezalandırma şemasına sahip kişilerin
hastalıkla ilgili kişisel kontrol algısına sahip olmaları, hastalığın kontrol altına
alınamaması durumunda kişilerin kendilerini suçlayıcı, cezalandırıcı bir tavır içine
girmelerini olası kılacaktır.
Regresyondan farklı olarak korelasyon sonuçlarına göre ise kişisel kontrol
algısı ile eğitim düzeyi, şans, endişe hakkında olumlu inançlar, düşünceleri kontrol
ihtiyacı, şaşkınlık kaçma fantazileri, kişisel uyumsuzluk değişme istekleri,
umutsuzluk ve olumsuz otomatik düşünceler toplam puanı arasında negatif bir
korelasyon bulunmuştur. Buna göre eğitim düzeyi arttıkça ve hastalar hastalıklarının
nedenini şans faktörüne bağladıklarında hastaların belirtilerini kontrol
edebileceklerine, yaptığı şeylerin hastalığın iyiye ya da kötüye gitmesinde etkili
olacağına, hastalığın seyri üzerinde etkilerinin olabileceğine dair inançların düşük
olduğu sonucu çıkarılabilir.
92
Sonuçlar üstbiliş açısından değerlendirildiğinde, endişelenmenin problem
çözmede ve istenmeyen durumlardan kaçınmada yararlı olduğuna yönelik inançları
ve düşüncelerini kontrol etme ihtiyacı fazla olan hastaların hastalıkları üzerindeki
kişisel kontrol algılarının daha düşük olduğu sonucuna varılabilir. Olumsuz
düşünceleri, endişe verici düşünceleri kontrol etmeye çalışmak bu düşünceleri daha
da arttırmaktadır (Türkçapar, 2007). Olumsuz düşünceleri kontrol etmeye çalışmak,
hastada hastalığı için kişisel olarak yapabileceği hiçbir şeyin olmadığı gibi bir
olumsuz düşünceyi beraberinde getiriyor olabilir. Endişe hakkında olumlu inançlara
sahip kişiler ise endişeyi arzu edilen bir özellik olarak görürler (Tosun ve Irak, 2008).
Sonuçlara bakıldığında bu tür bir inanca sahip kişilerin tedaviyle ilgili kişisel kontrol
algılarının düşük olduğu anlaşılmaktadır.
Bu sonuçları olumsuz otomatik düşünceler açısından incelediğimizde ise
şaşkınlık kaçma fantazileri olan; yani durumu anlamlandıramayan, karmaşık
olduğunu düşünen ve bununla baş etmek için gerçekçi çözümler bulmakta
zorlananve umutsuzluğu fazla olan hastaların da belirtilerini kontrol edebileceklerine,
yaptığı şeylerin hastalığın iyiye ya da kötüye gitmesinde etkili olacağına, hastalığın
seyri üzerinde etkisinin olabileceğine dair inançlarının düşük olduğu sonucu
çıkarılabilir.
Tedavi kontrolü alt boyutunu şans, yaşam şekli atıfları, bilişsel güven,
düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık ve diğerleri yönelimlilik şema alanı
yordamaktadır. Söz konusu değişkenler tedavi kontrolüyle ilgili toplam varyansın
%33’ünü açıklamaktadır. Şans, yaşam şekli atıfları ve düşünceleri kontrol ihtiyacıyla
ilişkinin negatif yönde olması beklendik bir sonuçtur. Korelasyon analizi sonuçları
da yaşam şekli atıfları ve şans değişkeniyle negatif yöndeki ilişkiyi desteklemektedir.
93
Buna göre hastalar hastalıklarının nedenlerini şansa ya da kötü talihe veyasigara,
alkol kullanımı gibi yaşam şekliyle ilgili faktörlere bağladıklarında tedavinin
hastalığı kontrol edebileceğine, iyileştirebileceğine ilişkin inançları azalmaktadır.
Hastalığı şansa ya da kötü talihe bağlayan kişilerin kendilerini “şanssız” veya
“talihsiz” olarak gördükleri varsayıldığında aynı durumun, yani şanssızlık veya
talihsizliğin hastalığın iyileşmesi, tedaviye cevap vermesi konularında da yaşanacağı
düşüncesine sahip oldukları yorumu yapılabilir. Yine kişinin hastalığa sigara, alkol
kullanımı, yemek alışkanlıkları gibi yaşam şekliyle ilgili atıflarının olması da bu tür
alışkanlıklar sonucu bedene verilen zararın tedaviyle kontrol altına alınamayacağına
veya tamamen iyileşmeyeceğine inanma eğilimini ortaya çıkardığı düşünülebilir.
Korelasyon sonuçları tedavi kontrolüyle dış atıflar arasında da negatif yönde anlamlı
bir ilişkiye işaret etmektedir. Bu durum, hastalığının nedenlerini geçmişteki kötü
tıbbi bakım, çevre kirliliği, kaza ya da yaralanma, aşırı çalışma gibi dış faktörlere
bağlayan hastaların hastalığın tedaviyle iyileşmesinin, kontrol altına alınmasının
mümkün olacağına dair inançlarının düşük olduğu anlamına gelmektedir.
Düşünceleri kontrol ihtiyacının az olduğu kişilerde tedavinin hastalığı kontrol
edebileceğine ilişkin inancın fazla olması da beklendik bir sonuçtur. Korelasyon
sonuçları da bu bulguyu desteklemektedir. Düşünceleri kontrol ihtiyacı kişide endişe
etmenin tehlikeli olduğu, insanı delirtebileceği, hasta edebileceği, endişe verici
düşünceleri durdurmaya çalışmanın işe yaramadığı şeklinde karşılık bulur (Tosun ve
Irak, 2008). Endişe verici düşünceleri kontrol etmek için bu denli uğraşmak bu tür
düşüncelerin daha çok zihne gelmesine yol açacaktır. Bu durumun hastalığın
tedaviye yanıt vermeyeceği şeklinde bir olumsuz düşünceyi de beraberinde getirmesi
mümkün görünmektedir. Dolayısıyla düşünceleri kontrol ihtiyacı ve tedavi kontrolü
94
arasındaki negatif yöndeki ilişki bu açıdan düşünüldüğünde oldukça anlaşılır
olmaktadır.
Tedavi kontrolüyle bilişsel güven, bilişsel farkındalık ve diğerleri
yönelimlilik arasındaki ilişki ise pozitif yöndedir. Bilişsel güven alt ölçeğinden
yüksek puan almak kişinin dikkatine ve belleğine güveninin düşük olduğu anlamına
gelmektedir (Tosun ve Irak, 2008). Bilişsel süreçlerine güvenmeyen bireylerin
rahatsız edici düşüncelerini aktive edebilecek durumlardan kaçınan bir tutum içine
girerek, işlevsel olmayan başa çıkma stratejilerini kullanmaya yöneldikleri
bilinmektedir (Sica ve ark., 2007). Bu şekilde bir kaçınma her ne kadar işlevsel
olmayan bir durum olsa da kanser hastalarının kendilerinin veya başka hastaların
hastalığı ve tedavisiyle ilgili olumsuzlukları, istenmeyen durumları görmezden gelme
veya inkar etme eğilimiyle sonuçlanıyor olabilir. Bu durumun da hastaların hastalığın
tedavi edilebilirliğine ilişkin inançlarını arttırdığı düşünülebilir. Bilişsel farkındalığı
yüksek kişilerde kendi bilişlerini inceleme, gözlemleme eğilimi fazladır (Tosun ve
Irak, 2008). Sica ve arkadaşları (2007), kişinin kendi bilişsel süreçlerini
gözlemlemesinin işlevsel başa çıkma yöntemlerine olanak sağlama gibi bir işlevi
olduğunu öne sürmüşlerdir. Cohen ve Calamari (2004) ise obsesif kompulsif
bozuklukta bilişsel farkındalığın yüksek olmasının girici düşüncelerin olumsuz
değerlendirmelerini arttırdığı, normal obsesyonları klinik obsesyonlara
dönüştürdüğünü ileri sürmüşlerdir. Yapılan çalışmada bilişsel farkındalığın tedavi
kontrolünün yordayıcısı olması ve ilişkinin yönünün pozitif olması, örneklemin
obsesif kompulsif bozukluk tanısı alan hastalardan oluşmaması göz önüne alınarak
hastaların düşüncelerini bastırma çabası içine girmek yerine bu düşünceleri kabul
etmeye eğilimli oldukları düşünülebilir. Bilişsel farkındalık, hastaların içinde
95
bulundukları durumu gerçekdışı bir şekilde olumsuz yorumlamasına engel olarak
kişinin işlevsel başa çıkma yöntemlerine yönelmesini sağlamakta ve buna bağlı
olarak da tedavinin hastalığı kontrol edebileceği veya iyileştireceğine olan
inançlarının arttığı düşünülmektedir.
Hastalık tutarlılığı alt boyutu, yaşam şekli atıfları, şans, düşünceleri kontrol
ihtiyacı ve bilişsel farkındalık tarafından yordanmaktadır. Söz konusu değişkenler
hastalık tutarlılığıyla ilgili toplam varyansın %23’ ünü açıklamaktadır. Yaşam şekli
atıfları, şans ve düşünceleri kontrol ihtiyacıyla hastalık tutarlılığının yönü negatiftir.
Korelasyon analizi sonuçları da bu bulguları desteklemektedir. Hastalık tutarlılığı
kişinin hastalığını anlayabilmesi ve hastalığına anlam vermekte zorluk çekmemesi ile
ilgilidir. Hastalığını sigara, alkol kullanımı, yemek alışkanlıkları gibi yaşam şekliyle
ilgili faktörlere veya şansa, kötü talihe bağlayan hastaların hastalığı anlamakta ve
anlamlandırmakta zorlandığı sonucuna varılabilir. Regresyondan farklı olarak
korelasyon sonuçları hastalık tutarlılığı ile kişisel atıflar ve dış atıfların da negatif
yönde anlamlı bir ilişki içerisinde olduğunu ortaya koymuştur. Buna göre hastalığını
geçmişteki kötü tıbbi bakım, çevre kirliliği, kaza ya da yaralanma, aşırı çalışma gibi
dış faktörlere ve sigara, alkol kullanımı, yemek alışkanlıkları gibi yaşam şekliyle
ilgili faktörlere bağlayan hastaların hastalığı anlamakta, anlamlandırmakta zorlukları
olduğu tespit edilmiştir. Bu bulgular hastalık nedenlerine ilişkin yüklemelerin fazla
oluşunun hastalığı anlamayı zorlaştırdığı şeklinde yorumlanabilir. Düşüncelerini
kontrol etme ihtiyacı yüksek olan kişilerin endişe etmenin kendisini hasta edeceğini,
delirteceğini düşünen, endişe verici düşünceleri görmezden gelemeyen, endişelerini
durduramayan kişiler olması hastalığı anlamakta güçlük çekmelerini anlaşılır
kılmaktadır. Bilişsel farkındalık düşünceleri kontrol ihtiyacının aksine düşünceleri
96
zihinden uzaklaştırma çabası yerine kabullenme anlamına gelmektedir. Bu durumda,
bilişsel farkındalığın hastalığı anlamayı kolaylaştırdığı sonucu çıkarılabilir.
Regresyon analizinde şema alanlarından herhangi biri yordayıcı olarak
görülmemekle birlikte, korelasyon sonuçları hastalık tutarlılığı ile zedelenmiş
otonomi şema alanıyla negatif yönde anlamlı bir ilişki ortaya koymuştur. Zedelenmiş
otonomi alanındaki şemalara sahip kişiler ebeveynleri tarafından çok fazla
korunmuş, müdahale edilmiş kişilerdir (Young ve ark., 2003). Bu alanda yer alan
şemalardan biri ise hastalıklar ve zarar görme karşısında dayanıksızlık şemasıdır ki
bu da kişinin her an başına bir felaket gelebileceği ve bunu önleyemeceğine dair
inançları içerir (Young ve ark., 2003). Araştırmanın sonuçları zedelenmiş otonomi
alanındaki şemalara sahip hastaların da hastalığı anlamakta güçlük çektiklerine işaret
etmektedir.
Duygusal temsiller alt boyutunu, kişisel atıflar, umutsuzluk ve bilişsel
güven yordamaktadır. Söz konusu değişkenler duygusal temsillerle ilgili toplam
varyansın %27’sini açıklamaktadır. Tüm yordayıcı değişkenlerle ilişkinin yönü
pozitiftir. Duygusal temsiller boyutundan alınan yüksek puanlar, hastaların
hastalıklarını düşündükleri zaman çökkün, üzgün olmaları, hastalığın kendilerini
korkuttuğu, öfkeli, kaygılı ve endişeli yaptığı anlamına gelmektedir. Duygusal
temsillerin kanser hastalarında ruh sağlığı varyansının önemli bir kısmını açıkladığı
bildirilmiştir (Rozema ve Vo”llik, 2008). Hastaların hastalığın nedenlerini stres,
kişilik özellikleri, aile içi problemler gibi kişisel faktörlere bağlaması ve
umutsuzluğun olması hastalarda hastalıkla ilgili öfke, endişe, korku, üzüntü
duygularını daha fazla ortaya çıkarması beklendik bir sonuçtur. Sica ve
arkadaşlarının (2007) ileri sürdüğü şekilde bilişsel süreçlerine güvenmeyen kişilerin
97
işlevsel olmayan baş etme stratejilerini kullanmaları ise yine hastalarda öfke, endişe,
korku, üzüntü ve çökkünlüğü arttıracaktır.Korelasyon analizi sonuçlarına
bakıldığında duygusal temsillerin neredeyse tüm değişkenlerle anlamlı ve pozitif
yönde bir ilişki içinde olduğu görülmektedir. Buna göre insan ruh sağlığıyla
yakından ilişkili olan ve araştırmamızda yer alan bilişsel değişkenlerle duygusal
temsiller arasındaki ilişkilerin beklenen bir sonuç olduğu söylenebilir. Diğer
değişkenlerde rastlamadığımız bir başka dikkat çekici sonuç ise şema alanlarının
tamamıyla duygusal temsiller arasında pozitif bir korelasyon bulunmasıdır. Young ve
arkadaşlarının (2003) tanımına göre, erken dönem uyumsuz şemalar kendilik yıkıcı
duygusal ve bilişsel örüntülerdir. Herhangi bir şema faaliyetinin yüksek olması da
kişi için ruh sağlığı açısından hastalığın yıkıcısonuçlar doğurmasına yol açacaktır.
Yani herhangi bir alanda şemaya sahip kişinin şema faaliyeti ne kadar yoğunsa
hastalıkla ilgili korku, öfke, endişe, çökkünlük duyguları da o derece fazla olacaktır.
Süre döngüsel alt boyutu, yaş, hastalık süresi, yaşam şekli atıfları ve kişinin
kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri tarafından yordanmaktadır. Söz
konusu değişkenler süre döngüsel değişkeniyle ilgili toplam varyansın %21’ini
açıklamaktadır. Yaş, hastalık süresi ve yaşam şekli atıflarıyla ilişkinin yönü pozitiftir.
Yaşam şekli atıflarıyla ilişkiyi korelasyon sonuçları da desteklemektedir. Buna göre
yaş ve hastalık süresi arttıkça, hastalar, hastalıklarının belirtilerinin günden güne
farklılık gösterdiğini, belirtilerin bazen olduğu bazen olmadığını, hastalığın daha iyi
ve daha kötü dönemleri olduğunu ve önceden bilinemeyeceğini yani döngüsel
olduğunu düşünmektedirler. Travato (2006), çalışmasında hastalık süresinin
kroniklik algısını doğrudan etkilediğini ortaya koymuştur. Bizim çalışmamızda ise
hastalık süresi arttıkça hastalığın kronik değil döngüsel olarak algılandığı sonucuna
98
ulaşılmıştır. Aynı şekilde hastalığını sigara, alkol kullanımı, yemek alışkanlıkları gibi
yaşam şekliyle ilgili faktörlere bağlayanlar da hastalığı döngüsel bir hastalık olarak
algılamaktadır. Sonuçlara göre hastaların kendine yönelik olumsuz duygu ve
düşünceleri azaldıkça dahastalığı döngüsel bir hastalık olarak algılama eğilimleri
artmaktadır.
Regresyon analizinden farklı olarak korelasyon analizinde süre döngüsel
değişkeniyle dış atıflar, kontrol edilemeyen bedensel atıflar ile pozitif, düşünceleri
kontrol ihtiyacı ile negatif bir ilişki ortaya konulmuştur. Hastalık nedenleri açısından
hastalığını dış faktörlere ve mikrop ya da virüs, kalıtsallık ve yaşlanma gibi kontrol
edilemeyen bedensel faktörlere bağlayanların hastalığın belirtilerinin günden güne
farklılık gösterdiğini, belirtilerin bazen olduğunu bazen olmadığını, hastalığın
öngörülemez olduğunu, hem iyi hem de kötü dönemleri olduğunu yani döngüsel
olduğunu düşünmektedirler. Düşüncelerini kontrol etme ihtiyacının fazla olduğu
kişilerin ise hastalıklarını döngüsel algılamadıkları sonucu çıkarılabilir. Hastalığın
döngüsel olmadığına inananlar ve hastalıkla ilgili güçlü inançları olmayanlar daha
düşük düzeyde duygusal zorlanma bildirdirmişlerdir (McCorry ve ark., 2013).
Sürenin döngüsel algılanmasının hastalık nedenlerinin üç alt boyutuyla pozitif yönde
bir ilişki göstermesi bu literatür bilgisiyle uyumlu bir sonuç olarak
değerlendirilebilir.
99
4.3.HASTALIK NEDENLERİNE İLİŞKİN REGRESYON VE KORELASYON
SONUÇLARININ TARTIŞILMASI
Hastalık nedenlerini yordayan değişkenleri belirleyebilmek amacıyla aşamalı
hiyerarşik regresyon analizi yapılmıştır.Buna göre hastalık nedenleri ölçeğinin her
bir faktörü için ayrı ayrı regresyon analizi yapılmıştır. Her değişken için yapılan
analizde denkleme ilk aşamada demografik değişkenler (yaş, eğitim durumu, gelir
düzeyi, hastalık süresi), ikinci aşamada hastalık algısı (süre akut/kronik, sonuçlar,
kişisel kontrol, tedavi kontrolü, hastalık tutarlılığı, süre döngüsel, duygusal
temsiller), üçüncü aşamada olumsuz otomatik düşünceler (kişinin kendine yönelik
olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık kaçma fantazileri, kişisel uyumsuzluk
değişme istekleri, yalnızlık izolasyon, umutsuzluk), dördüncü aşamada üstbiliş
(endişe hakkında olumlu inançlar, kontrol edilmezlik tehlike, bilişsel güven,
düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık), son aşamada ise erken dönem
uyumsuz şema alanları (zedelenmiş otonomi, kopukluk, yüksek standartlar,
zedelenmiş sınırlar, diğerleri yönelimlilik) girilmiştir.
Analiz sonuçlarına göre kişisel atıflar alt boyutu, duygusal temsiller, tedavi
kontrolü, şaşkınlık kaçma fantazileri, umutsuzluk, düşünceleri kontrol ihtiyacı ve
kopukluk şema alanı tarafından yordanmaktadır. Söz konusu değişkenler kişisel
atıflarla ilgili varyansın %52’ sini açıklamaktadır. Duygusal temsiller, şaşkınlık
kaçma fantazileri, düşünceleri kontrol ihtiyacı ve kopukluk şema alanıyla ilişkilerin
yönü pozitif; tedavi kontrolü ve umutsuzlukla ise negatiftir. Yukarıdaki tartışmaya
bakıldığında kişisel atıfların duygusal temsillerin yordayıcılarından biri olduğu
görülmektedir. Aynı şekilde duygusal temsiller de kişisel atıfların yordayıcısıdır ve
aralarındaki ilişki pozitiftir. Yani kişinin hastalığıyla ilgili yaşadığı korku, endişe,
100
öfke, üzüntü ne kadar fazlaysa hastalığın nedenlerini de kişisel faktörlere bağlama
eğilimi o kadar fazladır. Kopukluk şema alanı duygusal yoksunluk, duyguları
bastırma, sosyal izolasyon/güvensizlik ve kusurluluk şemalarını içerir. Bu alandaki
şemalar, özellikle kusurluluk şemasına sahip olmak hastanın hastalığın nedenlerini
kişisel faktörlere, hatalara veya kusurlara bağlama eğilimini arttırıyor olabilir.
Hastalığı kişinin kendi kişilik özellikleri, davranışları, aile problemleri gibi nedenlere
bağlaması hastada suçluluk duygusu ortaya çıkarıyor olabilir. Düşünceleri kontrol
ihtiyacının fazla olması yani kişinin endişelerinin önüne geçememesi, endişenin
kendisini delirteceğini, hasta edeceğini düşünmesi de hastalığa kontrol edemediği
endişelerinin yol açtığı şeklinde bir inanca yol açabilir. Şaşkınlık kaçma fantazileri
olan kişilerin de hastalığın nedenlerini kişisel faktörlerle açıklama eğilimlerinin fazla
olması analizler sonucu ulaşılan diğer bir sonuçtur. Tedavi kontrolü ve kişisel
atıflarla ilişkinin yönünün negatif olması da hastalığa kişinin kendi davranışlarının,
kişilik özelliklerinin yol açtığı düşüncesinin tedavinin hastalığı kontrol edebileceğine
veya iyileştirebileceğine ilişkin inancın azalması anlamına gelmektedir.
Korelasyon analizi sonuçları regresyon analizinde yordayıcı olarak karşımıza
çıkmayan bazı değişkenlere ilişkin olarak da bilgiler vermektedir. Örneğin, kişisel
atıfların yaş ve hastalık tutarlılığıyla negatif, eğitim, süre akut kronik, sonuçlar,
bilişsel farkındalık, zedelenmiş otonomi, yüksek standartlar, zedelenmiş sınırlar,
diğerleri yönelimlilik, kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri,kişisel
uyumsuzluk değişme istekleri, yalnızlık/izolasyon ve olumsuz otomatik düşünce
toplam puanıyla pozitif bir korelasyon içinde olduğu görülmektedir. Hastalık algısı
ile ilgili olan değişkenler bir önceki başlıkta tartışılmıştır.
101
Yaş azaldıkça hastaların hastalığının nedenlerini stres ya da endişe, kişinin
kendi tutumu, kişilik özellikleri, duygusal durumu, aile problemleri, vücut direncinin
azalması, kendi davranışı gibi kişisel nedenlere bağladığı görülmektedir. Yine eğitim
düzeyi arttıkça kişisel atıflar da artmaktadır.
Sonuçlar üstbiliş açısından değerlendirildiğinde ise bilişsel farkındalığı fazla
olanların (yani kendi bilişlerini inceleme, gözlemleme eğilimi fazla olanların),
hastalığın nedenlerine ilişkin daha fazla kişisel atıflar yaptıkları söylenebilir. Son
olarak da şema alanlarının tamamından, otomatik düşünceler ölçeğinin tüm
boyutlarından ve toplam puanından yüksek puan alanların hastalığını daha fazla
kişisel nedenlere bağladıkları görülmektedir. Daha önce söz edildiği gibi yıkıcı
duygusal ve bilişsel örüntüler olan erken dönem uyumsuz şemalar (Young ve ark.,
2003), umutsuzluk ve anksiyetenin ortaya çıkmasını sağlayan en önemli faktör olan
olumsuz otomatik düşünceler (O’ Connor ve ark., 2002), kişinin hastalıkla ilgili
sorumluluğu kendine yüklemesine, suçluluk yaşamasına ve otomatik düşüncelerin bu
konuda yoğunlaşmasına sebep olacaktır.
Dış atıflar alt boyutunu yordayan değişkenler hastalık tutarlılığı ve kontrol
edilmezlik/tehlikedir. Bu iki değişken dış atıflarla ilgili varyansın %16’sını
açıklamaktadır. Korelasyon sonuçları da bu bulguları desteklemektedir. Hastalık
tutarlılığıyla ilişkinin negatif yönde olması hastalığın nedenlerini çevre kirliliği, aşırı
çalışma gibi dış faktörlere bağlama eğilimi arttıkça hastalığın hasta tarafından
anlaşılabilirliğinin azaldığı anlamına gelmektedir. Bu şaşırtıcı bir sonuç değildir.
Kontrol edilmezlik tehlike alt ölçeğinden alınan yüksek puan kişinin endişelerini
kontrol etmesi gerektiğine ve düşüncelerin kontrol edilemeyeceğine dair inancın
yüksek olması anlamına gelmektedir (Tosun ve Irak, 2008). Bu durum düşünceleri
102
kontrol edememenin tehlikeyle sonuçlanacağına dair bir inanca işaret etmektedir.
Düşünceyi kontrolle ilgili aşırı uğraş kontrolü imkansız hale getirecek ve endişeyi
artıracaktır. Kontrol edilmezlik/tehlike alt ölçeğinden yüksek puan alan kişilerin
kontrolle ilgili zorluklar yaşadığı varsayıldığında hastalığın ortaya çıkış nedenlerini
de kendi kontrolleri dışındaki dış faktörlere bağlama eğilimlerinin artması
anlaşılırdır.
Regresyon sonuçlarına ek olarak korelasyon sonuçları dış atıfların ise kişisel
kontrol, tedavi kontrolü ile negatif, süre akut kronik, sonuçlar, süre döngüsel,
duygusal temsiller, zedelenmiş otonomi, yüksek standartlar ve diğerleri yönelimlilik
ile pozitif yönde bir ilişki ortaya koymuştur. Süre akut kronik, süre döngüsel ve
duygusal temsillerle olan ilişkiler hastalık algısıyla ilgili olan bölümde tartışılmıştır.
Diğer değişkenlere bakılacak olursa tedavinin hastalığın iyileşmesinde veya kontrol
altına alınmasında etkili olmayacağını, bu duruma hiçbir şeyin yardımcı
olmayacağını düşünenler hastalığını geçmişteki kötü tıbbi bakım, çevre kirliliği, kaza
ya da yaralanma ve aşırı çalışma gibi dış faktörlere daha fazla bağladığı yorumu
yapılabilir.
Son olarak sonuçlar şema alanları açısından değerlendirildiğinde zedelenmiş
otonomi, yüksek standartlar ve diğerleri yönelimlilik şema alanlarıyla dış faktörler
arasında pozitif yönde bir ilişki olduğu görülmektedir. Bu şema alanlarının kişisel
atıflarla da pozitif bir ilişki içinde olduğu yukarıdaki tartışmada belirtilmiştir. Aynı
şema alanlarının aynı zamanda dış atıflarla da pozitif bir ilişki içinde olması bir
çelişki gibi görünse de, kişisel atıfların hemen her şema alanıyla pozitif yönde
ilişkisinin olmasını şemaların yıkıcı özelliklerinden dolayı hastalığın nedenlerini
kişiye kendini daha kötü hissettirecek, suçluluk duygusunu arttırması oldukça
103
muhtemel olan kişisel faktörlere bağlamasının da anlaşılır olduğu şeklinde
yorumlanmıştı. Dış atıflar açısından bu şema alanlarına dahil olan şemalar daha
detaylı incelendiğinde ise daha farklı yorumlar yapılabilir. Zedelenmiş otonomi
alanındaki şemalara sahip kişiler dünyayla ve kendileriyle ilgili bağımsız hareket
edebilme ve ebeveyn figürlerinden kendilerini ayırma yetisiyle çatışan beklentilere
sahiptir. Bu alandaki şemalardan biri hastalıklar ve zarar görme karşısındaki
dayanıksızlık şemasıdır. Bu şemaya sahip kişiler beklemediği bir anda başlarına
hastalık gibi bir felaket geleceğine ve bu felaketle baş edemeyeceğine inanırlar
(Young ve ark., 2003). Özellikle bu şemaya sahip kişilerin hastalığın kontrol
edemedikleri, kendileri dışındaki faktörlerden kaynaklandığına inanması beklenen
bir durumdur. Diğerleri yönelimlilik ve yüksek standartlar şema alanlarında yer alan
şemalardan yüksek standartlar ve cezalandırma şemalarına sahip kişilerin kendilerine
ve başkalarına karşı aşırı eleştirici, cezalandırıcı olduğu göz önüne alındığında
(Young ve ark., 2003) hastalığın nedenlerini kişisel nedenlere yüklemek oldukça
zorlayıcı olacağından dış faktörlere yükledikleri düşünülmektedir.
Yaşam şekli atıfları alt boyutunu hastalık tutarlılığı, süre döngüsel, kontrol
edilmezlik tehlike, bilişsel güven ve zedelenmiş otonomi şema alanı yordamaktadır.
Söz konusu değişkenler yaşam şekli atıflarıyla ilgili toplam varyansın %27’sini
açıklamaktadır. Hastalık tutarlılığı ve bilişsel güvenle ilişkinin yönü negatiftir. Bu
bulgu korelasyon sonuçlarıyla da uyumludur. Hastalığı anlamak ve
anlamlandırmakta güçlük çekmeyenlerin hastalığı sigara, alkol kullanımı gibi yaşam
şekliyle ilgili nedenlere bağladıkları söylenebilir. Analiz sonuçları üstbiliş açısından
değerlendirildiğinde belleğine ve dikkatine güvenen kişilerin hastalığının nedenlerini
yaşam şekliyle ilgili faktörlere bağladığı sonucuna varılmaktadır. Süre döngüsel,
104
kontrol edilmezlik tehlike ve zedelenmiş otonomi şema alanıyla ilişkilerin yönü ise
pozitiftir.Bu bulgular da korelasyon analiziyle uyumludur. Buna göre hastalığının
nedenlerini yaşam şekliyle ilgili faktörlere bağlayanların hastalığı döngüsel bir
hastalık olarak algıladıklarını söylemek mümkündür. Daha önceki analizlere
bakıldığında yaşam şekli atıflarının süre döngüsel değişkeninin de yordayıcısı olduğu
ve korelasyon analizine göre her iki değişken arasında anlamlı ve pozitif bir
korelasyon bulunduğu görülmektedir. Söz konusu iki değişken arasındaki bağlantının
dikkat çekici olduğu görülmektedir. Endişelerini kontrol etmesi gerektiğine ve
düşüncelerin kontrol edilmesinin mümkün olmadığına inananların ise yine
hastalıklarının nedenlerini yaşam şekliyle ilgili faktörlere bağladıkları söylenebilir.
Young Şema Ölçeğine göre zedelenmiş otonomi alanı iç içe geçme/bağımlılık, terk
edilme, başarısızlık, karamsarlık ve tehditler karşısında dayanıksızlık şemalarını
içerir. Analiz sonuçlarına göre bu şemalara sahip kişilerin de hastalığının nedenlerini
yaşam şekline bağladıkları söylenebilir.
Kontrol edilemeyen bedensel atıflar alt boyutunu, eğitim durumu ve süre
döngüsel değişkeni yordamaktadır. Bu iki değişken kontrol edilemeyen bedensel
atıflarla ilgili varyansın % 9’ unu açıklamaktadır. Eğitim durumuyla ilişkinin
yönünün negatif olması eğitim durumu azaldıkça hastalığı mikrop ya da virüs,
kalıtsallık ve yaşlanma gibi nedenlerle açıklamaya eğilimin arttığı anlamına
gelmektedir. Korelasyon analiziyle uyumlu olarak süre döngüsel değişkeniyle
ilişkinin yönü pozitiftir. Bu ilişki bir önceki başlıkta açıklanmıştır.
Son olarak şans alt boyutunu, tedavi kontrolü, endişe hakkında olumlu
inançlar ve diğerleri yönelimlilik şema alanı yordamaktadır. Söz konusu değişkenler
şans değişkeniyle ilgli varyansın %22’ sini açıklamaktadır. Tedavi kontrolüyle
105
ilişkinin negatif yönde olması hastalığın nedenini şansa ya da kötü talihe
bağlayanların tedavinin hastalığı kontrol altına alabileceğine veya iyileştirebileceğine
ilişkin inançlarının düşük olduğu anlamına gelmektedir. Endişe hakkında olumlu
inançlar ve diğerleri yönelimlilik şema alanıyla ilişkilerin yönü ise pozitiftir.
Endişelenmenin problem çözmede ve istenmeyen durumlardan kaçınmada yararlı
olduğuna yönelik inançları olan kişilerin hastalığı şansa ya da kötü talihe bağladıkları
söylenebilir. Diğerleri yönelimlilik şema alanı ise kendini feda ve cezalandırılma
şemalarından oluşur. Bu şemalara sahip kişilerin de hastalığın nedenini “şans”a ya da
“kötü talih”e bağladığı ulaşılan diğer bir sonuçtur. Bu bulgular korelasyon
sonuçlarıyla da uyumludur. Regresyon analizinden farklı olarak korelasyon analizi
şans faktörü ile kişisel kontrol ve hastalık tutarlılığı ile negatifyönde anlamlı bir ilişki
ortaya koymuştur. Hastalık tutarlılığıyla olan ilişki bir önceki başlıkta açıklanmıştır.
Sonuç kişisel kontrol açısından incelendiğindeise hastalığını kontrol etmek için
kişisel olarak yapabilecek bir şeyleri olduğunu düşünenlerin hastalık nedenlerini
daha az şans faktörüne bağladığı sonucuna varılabilir.
Sonuç olarak elde edilen bulgular hastalık algısı ve nedenlerinin üstbiliş,
erken dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşüncelerle ilişkili olduğuna
işaret etmektedir. Sonuçlara genel olarak bakıldığında genellikle üstbiliş ve olumsuz
otomatik düşüncelerle ilgili faktörlerin hastalık algısı ve nedenleriyle ilişkili olduğu
görülmektedir. Erken dönem uyumsuz şemalarla ilgili ortaya koyulan ilişki sayısı
beklenenenin altındadır. Ruh sağlığıyla yakından ilişkili olan duygusal temsillerin
erken dönem uyumsuz şemalar dahil bilişsel değişkenlerin her birinin tüm
faktörleriyle ilişkili olması araştırma için beklenen bir sonuçtur. Yine ruh sağlığı
açısından oldukça önemli olduğu düşünülen hastalık nedenlerinden kişisel atıfların
106
(psikolojik atıflar) da bilişsel değişkenlerin hemen hemen tüm faktörleriyle ilişkili
olduğu görülmüştür. Ayrıca duygusal temsillerle birlikte ruh sağlığı varyansının
%47’ sini açıklayan ve kişinin hastalığın tedaviyle kontrol altına alınabileceğine dair
inancını içeren tedavi kontrolüyle de üstbilişsel faaliyetlerin ilişkisi dikkati
çekmektedir.
Hastalık algısıyla ilgili değişkenlere bakıldığında üstbilişin düşünceleri
kontrol ihtiyacı boyutuyla ilişkiler dikkati çekmektedir. Kişinin düşüncelerini,
endişelerini kontrol etme çabasının hastalık algısını olumsuz yönde etkilemesinin
hastaları anlamak açısından önemli bir bulgu olduğu düşünülmektedir. Literatüre
bakıldığında üstbilişin genellikle şizofreni, obsesif kompulsif bozukluk, yaygın
anksiyete bozukluğu gibi psikopatolojilerde çalışıldığı görülmektedir. Ancak bu
çalışmada kanser hastalarında da üstbilişsel faaliyetin yoğun olduğu ve hastalık algısı
üzerinde önemli etkileri olduğu görülmüştür. Bu açıdan bu çalışmanın literatüre
önemli bir katkı sağladığı düşünülmektedir.
107
ÇALIŞMANIN KLİNİK DOĞURGULARI
Çalışmada, özellikle hastalık algısı ile üstbiliş ve olumsuz otomatik
düşünceler arasında saptanan anlamlı ilişkilerin, kanser hastalarına yönelik olarak
yürütülecek olan çeşitli psikolojik müdahaleler esnasında kullanılabileceği
düşünülebilir. Başka bir deyişle, kanser hastalarına yönelik olarak uygulanan
psikolojik destek ve tedavi programlarında, bu hastaların olumsuz hastalık algılarının
değişimine yönelik olarak üstbilişleri ve olumsuz otomatik düşünceleri üzerinde
çalışılması yarar sağlayabilir. Buna ek olarak, ruh sağlığı açısından diğer
değişkenlere nazaran daha önemli olduğu düşünülen iki değişken olan duygusal
temsiller ve kişisel atıflarla çalışmanın da kişinin hastalığıyla ilgili korku, kaygı, öfke
ve çökkünlük duygularını azaltacağı, hastaların hastalıklarını kişinin kendi
davranışları gibi kişisel faktörlere yükleme eğilimini de azalatabileceği düşünülebilir.
Yani kanser hastalarında hastalıkla ilgili olumsuz duygulara ve kişisel atıflara
müdahale etmek için bilişsel davranışçı psikoterapi, metakognitif terapi ve şema
terapinin faydalı olacağı düşünülebilir. Şema terapinin daha uzun süreli bir terapi
olmasından dolayı diğer terapi yöntemlerinin tercih edilmesi kısa zamanda istenen
sonuçların alınması açısından daha faydalı olabilir.
Kanser hastalarında hastalık algısıyla ilgili üsbilişsel faaliyetlerden
düşünceleri kontrol ihtiyacı analizlerde sıklıkla karşımıza çıkmıştır. Cezalandırılma
ve sorumlu olma temalarını içeren üstbilişin bu boyutunun kanser hastalarına
yapılacak müdahalede özellikle sorgulanması gerektiği düşünülmektedir. Sadece
düşünceleri kontrol ihtiyacına dönük davranışsal müdahalenin bile kanser hastalarına
yarar sağlaması mümkün olabilir. Olumsuz otomatik düşünceler ve üstbilişin hangi
alanlarının hastada belirgin olduğunu tespit etmek amacıyla araştırmada kullanılan
108
ölçeklerin terapötik müdahaleden önce hastaya uygulanmasının, hastada sorun teşkil
eden alanları belirlemek ve zaman kazanmak açısından faydalı olacağı
düşünülmektedir.
Demografik değişkenler açısıdan incelendiğinde ise ailesinde kanser öyküsü
olmayanların olanlara göre yalnızlık / izolasyon algısının daha yüksek olmasının
beklendik bir sonuç olmasının yanında müdahale açısından yol gösterici bir bulgu
olduğu düşünülmektedir. Bu doğrultuda hastalara, meme kanserinin yaygınlığı
konusunda sayısal verileri de kapsayan hastalıkla ilgili eğitimler verilmesinin, ayrıca
meme kanseri hastalarının katıldığı grup terapilerin, grup çalışmalarının,
psikoeğitimlerin veya başka sosyal etkinliklerin gerçekleştirilmesinin hastaların
yaşadığı fiziksel ve ruhsal durumları normalize etmelerini sağlaması ve ‘yalnız
olmadıkları’ düşüncesinin oluşması açısından önemli bir müdahale olabileceği
düşünülmektedir.
109
SINIRLILIKLAR VE ÖNERİLER
Birçok çalışmada olduğu gibi bu çalışmada da elde edilen sonuçlar çeşitli
sınırlılıkları beraberinde getirmektedir. Öncelikle araştırmanın örneklem grubunun
sadece Ankara ilindeki bir hastanede tedavi gören hastalardan oluşması elde edilen
verilerin genellenebilirliğini azaltmaktadır. Türkiye genelinde tedavi gören hastaların
dahil edileceği bir çalışmayla daha genellenebilir sonuçlar elde edileceği
düşünülmektedir. Ayrıca, verilen ölçeklerin ve maddelerinin fazla sayıda oluşundan
ötürü daha çok hastaya ulaşılamamış olması da araştırmanın önemli bir sınırlılığıdır.
Demografik değişkenler açısından değerlendirildiğinde analizlere demografik
veri formundaki verilerden yalnızca yaş, eğitim durumu ve hastalık süresi dahil
edilebilmiştir. Ancak örneklem içerisinde bu üç değişkenle ilgili olarak katılımcılar
eşit bir dağılım gösterememiştir. Meme kanserinde beklendiği gibi katılımcılar 40
yaş üstünde yoğunlaşmıştır. Eğitim düzeyi, medeni durum açısından bakıldığında
katılımcıların büyük oranda ilkokul mezunu olduğu ve evli olduğu görülmektedir.
Ayrıca katılımcıların çoğu çalışmamakta ve çoğunun aylık gelir düzeyi 1000 TL –
2000 TL arasında yoğunlaşmaktadır. Araştırmanın daha geniş bir örneklemle
yapılmasının meme kanseri hastalarının hastalık algılarının demografik değişkenler
açısından karşılaştırılmasına olanak tanıyacağı düşünülmektedir.
Veri toplama araçlarının özbildirim türü ölçekler olması da araştırmanın
kısıtlılıklarından biridir. Katılımcılar kendilerini olduğundan iyi gösterme çabası
içine girerek ölçek maddelerini savunmacı bir tarzla yanıtlamış olabilirler. Ayrıca
hastaların kemoterapi sırasında fiziksel durumlarının ölçekleri doldurmaya uygun
olmamasından ötürü ölçekler katılımcılara verilmiş, bir sonraki gelişlerinde ölçekleri
getirmeleri istenmiştir. Ölçeklerin hangi koşullarda doldurulduğunun bilinmemesi ya
110
da anlaşılamayan maddelerin araştırmacıya sorulamaması da araştırmanın diğer bir
sınırlılığıdır. Yine ölçek sayısının ve maddelerinin fazla oluşu katılımcıların
motivasyonunu olumsuz yönde etkilemiş olabilir. Özellikle Young Şema Ölçeği –
Kısa Form 3’ ün 90 madde olmasının katılımcılar açısından oldukça yorucu olduğu
düşünülmektedir.
Araştırmada ele alınan bağımlı ve bağımsız değişkenlerin daha önce kanser
hastaları bağlamında çalışılmamış olması, elde edilen bulguların literatür ile
karşılaştırılmasında sınırlılıklar yaratmıştır. Ayrıca söz konusu üç bilişsel değişkenin
birlikte çalışıldığı, karşılaştırıldığı herhangi bir çalışmaya da rastlanmamıştır. Bu
çalışmada söz konusu değişkenler hem kanser bağlamında incelenmiş hem de
karşılaştırılmıştır. Bu açıdan bu çalışmanın literatüre önemli bir katkı sağladığı
düşünülmektedir.
Sonraki çalışmalarda hastalık algısının kişilik (özellikle de C tipi kişilik)
bağlamında araştırılmasının literatüre önemli katkılar sağlayacağı, böyle bir
araştırmanın mevcut çalışmanın şemalarla ilgili bulgularını güçlendirecek sonuçlar
ortaya koyacağı düşünülmektedir. Ayrıca hastalık algısının stresle başa çıkma
tarzlarıyla ilişkisinin araştırılması da bu çalışmayla birlikte literatüre önemli katkılar
sağlayabilir.
Son olarak bu araştırmanın daha geniş bir örneklemle yapılmasının ve öz
bildirim ölçeklerinin yanında gözlem ve görüşme tekniklerinin de kullanılmasının
daha genellenebilir sonuçlara ulaşılmasını sağlayacağı düşünülmektedir.
111
ÖZET
Bu çalışmada, kanser hastalarında hastalık algısı ile üstbiliş, erken dönem
uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşünceler arasındaki ilişkiler incelenmiştir.
Örneklemini 18 yaş üstü meme kanseri kadın hastaların oluşturduğu bu çalışmada
hastaların hastalık algısını belirlemek amacıyla Hastalık Algısı Ölçeği, üstbilişsel
faaliyetlerini değerlendirmek amacıyla Üstbiliş – 30 Ölçeği, erken dönem uyumsuz
şemalarını değerlendirmek amacıyla Young Şema Ölçeği – Kısa Form 3 ve olumsuz
otomatik düşüncelerini değerlendirmek amacıyla Olumsuz Otomatik Düşünceler
Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma soruları çerçevesinde elde edilen tüm bulgular tüm
temel değişkenlerin (Hastalık algısı, hastalık nedenleri, üstbiliş, erken dönem
uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşünceler) birbirleriyle ilişkili olduğunu
ortaya koymaktadır. Tüm değişkenlerin birbirleriyle olan ilişkilerini belirlemek
amacıyla korelasyon analizi yapılmıştır. Analiz sonuçlarına bağımlı değişkenlerle
bağımsız değişkenler arasında dikkat çekici ilişkiler ortaya konulmuştur. Ancak
demografik değişkenlerle ilişkiler beklenen düzeyde çıkmamıştır. Bunun nedeninin
katılımcı sayısının az olması ve katılımcıların homojen dağılım gösterememesi
olduğu düşünülmektedir. Bağımlı değişkenler olan hastalık algısı ve nedenlerini
yordayan değişkenleri belirlemek amacıyla ise söz konusu değişkenlerin her bir
faktörü için ayrı ayrı regresyon analizi yapılmıştır. Regresyon sonuçlarına göre
bağımsız değişkenlerin alt boyutlarının bağımlı değişkenlerin alt boyutları tarafından
yordandığı görülmüştür.
Anahtar kelimeler: Hastalık algısı, üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemalar,
olumsuz otomatik düşünceler
112
SUMMARY
In this study, the relationships between illness perception and metacognition,
early maladaptive schemas and negative automatic thoughts, among cancer patients,
have been examined. In this study whose sample is composed of female breast
cancer patients at the age of 18 and over, in order to identify illness perception of
patients, Illness Perception Questionnaire; to evaluate metacognitive activities,
Metacognition - 30 Questionnaire; to evaluate early maladaptive schemas, Young
Schema Questionnaire - Short Form 3 and to evaluate negative automatic thoughts,
Negative Automatic Thoughts Questionnaire have been used. All the findings
obtained within the scope of the research questions reveal that all variables are
correlated with each other. As a means to determine the relations of all variables with
each other, correlation analysis has practiced. Striking relations between dependent
variables and independent variables analyzed have been revealed. However, relations
including demographic variables have not been occurred at the expected level. The
reasons of this situation have been considered as limited number of participants and
participants' not beeing able to form a homogeneous range. In order to identify the
variables which predict dependent variables of illness perception and its reasons,
regression analysis has been made for each factor of the relevant variables one by
one. According to regression results, it has been revealed that sub-dimensions of
independent variables have been predicted by sub-dimensions of dependent
variables.
Key words: Illness perception, metacognition, early maladaptive schemas, negative
automatic thoughts
113
KAYNAKÇA
Ak, M., Torun Yazıhan, N., Sütçügil, L., Hacıömeroğlu, B. (2012). İntihar Girişimi Olan
Majör Depresyon Hastalarında Üstbiliş Sureçleri. Nöropsikiyatri Arşivi, 49, 95-99.
Alacacıoğlu, A., Yavuzşen, T., Diriöz, M., Yeşil, L., Bayrı, D., Yılmaz, Y. (2007).
Kemoterapi alan kanser hastalarında anksiyete düzeylerindeki değişiklikler.
Uluslararası Hematoloji Onkoloji Dergisi, 17, 87-93.
Armay, Z., Özkan, M., Kocaman, N., Özkan, S. (2007). Hastalık Algısı Ölçeği’ nin Kanser
Hastalarında Türkçe Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Klinik Psikiyatri, 10, 192 -
200
Arndt, V., Merx, H., Stegmaier, C., Ziegler, H., Brenner, H. (2005). Persistence of
restrictions in quality of life from the first to the third year after diagnosis in woman
with breast cancer. Journal of Clinical Oncology, 23, 4945-4953.
Arntz, A., Klokman, J., Sieswerda, S. (2005). An experimental test of the schema mode
model of borderline personality disorder. Journal of Behavior Therapy and
Experimental Psychiatry, 36(3), 226–239.
Arntz, A., van Genderen, H. ( 2009 ), Sınır Kişilik Bozukluğu için Şema Terapi (M. Şaşıoğlu
ve S. Kohen, Çev.) İstanbul: Psikonet Yayınları
Astrid K. Wahl, A. K., Robinson, H. S., Langeland, E., Larsen M. H., Krogstad, A. L.,
Moum, T. ( 2014 ). Clinical Characteristics Associated with Illness Perception in
Psoriasis. Acta Dermato Venereologica, 94, 271–275.
114
Aydemir, Ç., Vedin Temiz, H. Ve Göka, E. (2002). Majör Depresyon ve Özkıyımda
Kognitif ve Emosyonel Faktörler. Türk Psikiyatri Dergisi, 13(1), 33-39.
Aydın, K. B. (2009). Automatic thoughts as predictors of turkish university students’ state
anxiety. Social Behaviour and Personality, 37 (8), 1065-1072.
Basten, C. J., Maroszeky, J.E. ve Martin, I. (2011). The role of automatic thoughts in
adjustirrent to physical disability. The Abstracts of the 38th Conference of the
Australian Psychological Society.
Ball, S.A. ve Cecero, J.J. (2001). Addicted patients with personality disorders: Traits,
schemas, and presenting problems. Journal of Personality Disorders, 15, 72–83.
Beck, J. (2001), Bilişsel Terapi, Temel İlkeler ve Ötesi. (N. Hisli Şahin, Çev.). Ankara: Türk
Psikologlar Derneği Yayınları
Beck, J. (2005), Bilişsel Terapi ve Duygusal Bozukluklar. (A. Türkcan, Çev.). İstanbul:
Litera Yayincilik
Becker, E. S., Rinck, M., Roth, W. T., Margraf, J. (1998). Don't worry and beware of white
bears: Thought suppression in anxiety patients. Journal of Anxiety Disorders, 9, 303-
315.
Bergamo, C., Lin, J. J., Smith, C., LurslurchachaiL., Halm, E. A., Powell, C. A., Berman,
A., Schicchi, J. S., Keller, S. M., Leventhal, H., Wisnivesky, J. P. ( 2013 ).
Evaluating Beliefs Associated with Late-Stage Lung Cancer Presentation in
Minorities. Journal of Thoracic Oncology, 8 ( 1 ), 12 – 18.
115
Bidadian, M., Bahramizadeh, H., Poursharifi, H. (2011). Obesity and Quality of Life: The
Role of Early Maladaptive Schemas. Procedia - Social and Behavioral Sciences, 30,
993 – 998.
Bloom, J. R., Peterson, D. M., Kang, S. H. (2007). Multi-dimensional quality of life among
longterm (5+ years) adult cancer survivors. Psychooncology, 16, 691-706.
Borkovec, T. D., Robinson, E., Pruzinsky, T., Dupree, J. A. (1983). Preliminary exploration
of worry: Some characteristics and processes. Behaviour Research and Therapy, 21,
9 - 16.
Borkovec, T. D. ve Roemer, L. (1995). Perceived functions of worry among generalised
anxiety disorder subjects: Distraction from even more emotional topics? Journal of
Behaviour Therapy and Experimental Psychiatry, 26, 25 - 30.
Bouman, T. K. ve Meijer, K. J. (1999). A preliminary study of worry and metacognitions in
hypochondriasis. Clinical Psychology and Psychotherapy, 6, 96 - 101.
Boyle, P., Levin, B. (2008). Dünya Kanser Raporu. Uluslararası Kanser Araştırmaları
Kurumu. Lyon
Calvete, E., Estévez, A., López de Arroyabe, E., Ruiz, P. (2005). The Schema
Questionnaire—Short Form: Structure and relationship with automatic thoughts and
symptoms of affective disorders. European Journal of Psychological Assessment, 21
(2), 90–99.
Calvete, E., Connor-Smith, J. K. (2005). Automatic Thoughts and Psychological Symptoms:
A Cross Cultural Comparison of American and Spanish Students. Cognitive Therapy
and Research, 29, 201 – 217.
116
Carr, S.N., Francis, A.J.P. (2010). Do early maladaptive schemas mediate the relationship
between childhood experiences and avoidant personality disorder features? A
preliminary investigation in a non-clinical sample. Cognitive Therapy Research, 34,
343–358.
Cartwright-Hatton, S. ve Wells, A. (1997). Beliefs about worry and intrusions: The Meta-
Cognitions Questionnaire and its correlates. Journal of Anxiety Disorders, 11, 279-
296.
Cerit, C. Ve Coşkun, B. (2012). Depresyon, distimi ve iyileşmiş depresyon hastaları ile
sağlıklı kontrol grubunda bilişsel çarpıtmaların karşılaştırılması. Anadolu Psikiyatri
Dergisi, 13, 250-255.
Chittem, M., Norman, P. ve Harris, P. R. (2013). Relationships between perceived
diagnostic disclosure, patient characteristics, psychological distress and illness
perceptions in Indian cancer patients. Journal of Psycho-Oncology, 22, 1375–1380.
Clark, D. M., Ball, S., Pape, D. (1991). An experimental investigation of thought
suppression. Behaviour Research and Therapy, 29, 253 - 257.
Cockram, D.M., Drummond, P.D., Lee, C.W. (2010). Role and treatment of early
maladaptive schemas in Vietnam veterans with PTSD. Clinical Psychology and
Psychotherapy, 17, 165–182.
Cohen, R. J., Calamari, J. E. (2004). Thought-focused attention and obsessive compulsive
symptoms: An evaluation of cognitive self-consciousness in a nonclinical sample.
Cognitive Theory and Research, 28, 457 – 471.
117
Cotton, S. P., Levine, E.G., Fitzpatrick, C.M., Dold, K. H., Targ, E. (2009). Exploring the
relationships among spiritual well-being, quality of life, and psychological
adjustment in women with breast cancer. Psychooncology, 8, 429-438.
Dale, R., Power, K., Kane, S., Stewart, A.M., Murray, L. (2010). The role of parental
bonding and early maladaptive schemas in the risk of suicidal behaviour repetition.
Archives of Suicide Research, 14,311–328.
Davis, R. N., David P. Does meta-cognitive theory enhance our understanding of
pathological worry and anxiety? (2000). Valentiner Personality and Individual
Differences, 29, 513 – 526.
Deas, S., Power, K., Collin, P., Yellowlees, A., Grierson, D. (2011). The relationship
between disordered eating, perceived parenting, and perfectionistic schemas.
Cognitive Therapy and Research, 35, 414–424.
Dempster, M., McCorry, N. K., Brennan, E., Donnelly, M., Murray L. J., Johnston, B.T.
(2011). Do Changes in Illness Perceptions Predict Changes in Psychological
Distress among Oesophageal Cancer Survivors. Journal of Health Psychology, 16
(3), 500- 509.
Derogatis, L. R., Morrow, G. R., Fetting, J. (1988). The prevalance of psychiatric disorders
among cancer patients. JAMA, 249, 751-757.
Diefenbach, M. A. (16 Aralık 2014).
http://cancercontrol.cancer.gov/brp/constructs/illness_representations/illness_repres
ntations.pdf
118
Donkin, L., Ellis, C.J., Powell, R. ( 2006 ). Illness Perceptions Predict Reassurance
Following Negative Exercise Testing Result. Psychology & Health, 21, 421–430.
Dragan, M., Dragan, W. L., KononowiczT., Wells, A. ( 2012 ). On the relationship between
temperament, metacognition, and anxiety: independent and mediated effects.
Anxiety, Stress, & Coping 25 ( 6 ), 697 – 709.
Esme, H., Sezer, M., Demir, A., Güler, Ö., Sağlam, H., Ünlü, M. (2006). Akciğer Kanserli
Hastalarda Tanıyı Bilme ile Anksiyete Düzeyi Arasındaki İlişki. Solunum, 8 (4), 163
– 167.
Flavell, J. H. (1979). Metacognition and cognitive monitoring: A new area of cognitive-
developmental inquiry. American Psychologist, 34, 906-911.
Ganz, P. A., Desmond, K. A., Leedham, B., Rowland, J. H., Meyerowitz, B. E., Belin, T. R.
(2002). Quality of life in long-term, disease-free survivors of breast cancer: a follow-
up study. Journal of National Cancer Institute, 94, 39-49.
Giesen-Bloo, J., van Dyck, R., Spinhoven, P., van Tilburg, W., Dirksen, C., van Asselt, T.,
et al. (2006). Outpatient psychotherapy for borderline personality disorder:
Randomized trial of schema-focused therapy vs transference-focused psychotherapy.
Archives of General Psychiatry, 63(6), 649–658.
Glaser, B. A., Campbell, L. F., Calhoun, G. B., Bates, J. M., & Petrocelli, J. V. (2002). The
Early Maladaptive Schema Questionnaire-Short Form: A construct validity study.
Measurement and Evaluation in Counseling and Development, 35 (1), 2–13.
119
Gude, T. ve Hoffart, A. (2008). Change in interpersonal problems after cognitive
agoraphobia and schemafocused therapy versus psychodynamic treatment as usual of
inpatients with agoraphobia and Cluster C personality disorders. Scandinavian
Journal of Psychology, 49(2), 195–199.
Hackney, H., Cormier, S. (2008), Psikolojik Danışma İlke ve Teknikleri. (T.Ergene, Çev.).
Ankara: Mentis Yayınları.
Haaga, D. A., Dyck, M. J., Donald, E. (1991). Empirical status of cognitive theory of
depression. Psychological Bulletin,110(2), 215-236.
Harris, A. E. ve Curtin, L. (2002). Parental Perceptions, Early Maladaptive Schemas, and
Depressive Symptoms in Young Adults. Cognitive Therapy and Research, 6 (3),
405–416.
Hedley, L.M., Hoffart, A., Sexton, H. (2001). Early maladaptive schemas in patients with
panic disorder and agoraphobia. Journal of Cognitive Psychotherapy, 15, 131–142.
Heijmans, M., de Ridder, D. ( 1998 ). Assessing Illness Representations of Chronic Illness:
Explorations of Their Disease-Specific Nature. Journal of Behavioral Medicine, 21
(5), 485 – 503.
Hisli Şahin, N., Şahin, N. (1992). Reliability and Validity of The Turkish Version of The
Automatic Thoughts Questionnaire. Journal of Clinical Psychology, 48 (3), 334 –
340.
Hjemdal, O., Stiles, T., Wells, A. (2013). Automatic thoughts and meta-cognition as
predictors of depressive or anxious symptoms: A prospective study of two
trajectories. Scandinavian Journal of Psychology, 54, 59–65.
120
Hoogerwerf, M. A., Ninaber, M.K., Willems, L.N.A., Kaptein, A.A. (2012). “ Feeling are
Facts “ : İllness Perceptions in Patients with Lung Cancer. Respiratory Medicine,
106, 1170 – 1176.
Hollon, S. ve Kendall, P. (1980). Cognitive Self-Statement in Depression: Clinical
Validation of an Automatic Thoughts Questionaire. Cognitive Therapy and
Research, 4 (11), 383 – 395.
Iskandarsyah, A., de Klerk, C., Suardi D. R., Soemitro, M.P., Sadarjoen, S. S., ve
Passchier, J. (2013). Satisfaction with information and its association with illness
perception and quality of life in Indonesian breast cancer patients. Support Care
Cancer, 21, 2999 – 3007.
Jemal, A., Bray, F., Center, M. M., Ferlay, J., Ward, E, Forman, D. (2011) Global Cancer
Statistics. CA: A Cancer Journal for Clinicians, 61 (2), 69 -90
Jenkins, P. L., May, V. E., Hughes L. E. (1991) Psychological morbidity associated with
local recurrence of breast cancer. The International Journal of Psychiatry in
Medicine, 2, 149-155.
Kapçı, E. G. ve Hamamcı, Z. (2010). Aile İşlevi ile Psikolojik Belirtiler Arasındaki İlişki:
Erken Dönem Uyumsuz Şemaların Aracı Rolü. Klinik Psikiyatri, 13, 127 – 136.
Kocaman Yıldırım, N., Okanlı, A., Yılmaz Karabulutlu, E., Karahisar, F., Özkan, S. (2013).
Hemodiyaliz hastalarının anksiyete ve depresyon belirtilerine hastalık algısının
etkisi: Çok merkezli bir çalışma. Anadolu Psikiyatri Dergisi,14, 252 – 259.
121
Kowalkowski, M. A., Hart, S. L., Du, X. L., Baraniuk, S. ve Latini, D. M. (2012). Cancer
perceptions: Implications from the 2007 Health Information National Trends Survey.
Journal of Cancer Survivor, 6, 287 – 295.
Kübler-Ross, E. (1997), Ölüm ve Ölmek Üzerine. (M. B. Büyükkal, Çev.). İstanbul: Boyner
Holding Yayınları
Lancastlea, D. , Brainb, K. ve Phelpscy, C. (2011). Illness representations and distress in
women undergoing screening for familial ovarian cancer. Psychology and Health, 12
(26),1659–1677.
Lapsekili, N., Ak, M. (2012). Bipolar ve Unipolar Depresyonda Erken Dönem Uyumsuz
Şemalar: Benzerlikler ve Farklılıklar. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve
Araştırmalar Dergisi 1, 145-151.
Lex, C., Meyer, T. D., Marquart, B., Thau, K. (2008). No strong evidence for abnormal
levels of dysfunctional attitudes, automatic thoughts, and emotional information-
processing biases in remitted bipolar I affective disorder. Psychology and
Psychotherapy: Theory, Research and Practice, 81, 1–13.
Leventhal, H., Meyer, D., Nerenz, D. (1980). The common sense representation of illness
danger. Rachman, S. (Ed), Contributions to Medical Psicology içinde (17 – 30).
New York: Pergamon Press.
Leventhal, H., Leventhal, E.A., Contrada, R.J. ( 1989 ). Selfregulation, Health and
Behaviour: A Perceptualcogntivie Approach. Psychology & Health, 13, 717 - 734.
122
Leventhal, H., Diefenbach, M., Leventhal, E.A. ( 1992 ). Illness Cognitions: Using Common
Sense to Understand Treatment Adherence. Cognitive Therapy Researches, 16, 143 –
163.
Lichtenstein Jorgensen, I., Frederiksen, K., Boesen, E., Elsass, P., Johansen, C. (2009). An
Exploratory Study of Associations Between İllness Perceptions and Adjustment and
Changes After Psychosocial Rehabilitation in Survivors of Breast Cancer. Acta
Oncologica, 48, 1119 – 1127.
Lobbestael, J., Van Vreeswijk, M. F., Arntz, A. (2008). An empirical test of schema mode
conceptualizations in personality disorders. Behaviour Research and Therapy, 46(7),
854–860.
Lumley, M.N., ve Harkness, K.L. (2007). Specificity in the relations among childhood
adversity, early maladaptive schemas, and symptom profiles in adolescent
depression. Cognitive Therapy Research, 31, 639–657.
Matthews, G., Hillyard, E. J. and Campbell, S. E. (1999). Metacognition and maladaptive
coping as components of test anxiety. Clinical Psychology and Psychotherapy, 6,
111 - 125.
Mathews, A. (1990). Why worry? The cognitive function of anxiety. Behaviour Research
and Therapy, 28, 455 - 468.
McCorry, N. K., Dempster, M., Quinn, J., Hogg, A., Newell, J., Moore, M., Kelly, S. ve
Kirk, S. J. (2013). Illness perception clusters at diagnosis predict psychological
distress among women with breast cancer at 6 months post diagnosis. Journal of
Psycho-Oncology. 22, 692 – 698.
123
McGinn, L. K., Cukor, D., Sanderson, W. C. (2005). The relationship between parenting
style, cognitive style, and anxiety and depression: Does increased early adversity
influence symptom severity through the mediating role of cognitive style? Cognitive
Therapy and Research, 29 (2), 219–242.
Meyerowitz, B. E. (1980). Psychosocial Correlates of Breast Cancer and Its Treatments.
Psychosocial Bulletin, 87 (1), 108 - 131
Michael, Y. L., Berkman, L. F., Colditz, G. A., Holmes, M. D., Kawachi, I. (2002). Social
networks and health-related quality of life in breast cancer survivors: a prospective
study. Journal of Psychosomatic Research, 52, 285-293.
Millar,K., Purushotham, A. D., McLatchie, E., George, W. D., Murray, G. D. ( 2005 ). A 1
– Year Prospective Study of İndividual Variation in Distress, and İlllness
Perceptions, after Treatment for Breast Cancer. Journal of Psychosomatic Research,
58, 335 -342.
Mizara, A., Papadopoulos, Y. ve McBride, S.R. (2012). Core beliefs and psychological
distress in patients with psoriasis and atopic eczema attending secondary care: the
role of schemas in chronic skin disease. British Journal of Dermatology, 166, 986 –
993.
Mohammadi Mansour, M., Moheb, N. ve Sharifi, A. (2010). Comparative study of cognitive
schemas of asthmatic patients and normal adults. Procedia Social and Behavioral
Sciences, 5, 1746 – 1750.
124
Moss-Morris, R., Weinman, J., Petrie, K. J., Horne, R., Cameron, L. D., Buick, L. (2002).
The revised illness perception questionnaire (IPQ-R). Psychology and Health, 17, 1–
16.
Nelson, T. O., Narens, L. (1990). Metamemory: A theoretical framework and some new
findings. Bower, G. H. (Ed.), The Psychology of Learning and Motivation içinde
(125 – 173). New York: Academic Press.
Nelson, T. O., Stuart, R. B., Howard, C., Crowley, M. ( 1999 ). Metacognition and Clinical
Psychology: A Preliminary Framework for Research and Practice. Clinical
Psychology and Psychotherapy, 6, 73 – 79.
Nelson, C. J., Berk, A.R., Holland, J., Roth, A. J. (2009). Are gold standard depression
measures appropriate for use in geriatric cancer patients? A systematic evaluation of
self-report depression instruments used with geriatric, cancer, and geriatric cancer
samples. Journal of Clinical Oncology, 28, 348-356.
Nerenz, D. R., Leventhal, H. (1983). Self-regulation theory in chronic illness. In Burish, B.
G. ve Bradley, I. A. (Ed.), Coping with Chronic Disease İçinde. New York :
Academic Press.
O’Connor, L. E., Berry, J. W., Weiss, J., Gilbert, P. (2002). Guilt, fear, submission, and
empathy in depression. Journal of Affective Disorder,71,19-27.
Okyayuz, Ü. (1999). Sağlık Psikolojisi. Okyayuz, Ü. (Ed), Kanser Hastası ve İletişim İçinde
(221- 236).İstanbul: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.
Özkan, S. (2005). Meme Kanserli Hastaya Psikolojik Yaklaşım, 8. Ulusal Meme
Hastalıkları Kongresi Özet Kitabı. İstanbul.
125
Özkan, S., Alçalar, N. (2009). Meme Kanserinin Cerrahisine Psikolojik Tepkiler: Meme
Sağlığı Dergisi, 5 (2), 60 – 64.
Petrie, K.J., Cameron, L.D., Ellis, C.J., Buick, D., Weinman, J. ( 2002 ). Changing illness
perceptions after myocardial infarction: an early intervention randomized controlled
trial. Psychosomatic Medicine, 64, 580–586.
Petrie, K.J., Weinman, J. ( 2006 ). Why illness perceptions matter. Clinical Medicine, 6,
536–539.
Pirbaglou, M., Cribbie, R., Irvine, J., Radhu, N., Vora, K., Ritvo, P. (2013) Perfectionism,
Anxiety, and Depressive Distress: Evidence for the Mediating Role of Negative
Automatic Thoughts and Anxiety Sensitivity. Journal of American College Health,
61 (8),477-483.
Purdon, C. ve Clark, D. A. (1999). Metacognition and obsessions. Clinical Psychology and
Psychotherapy, 6, 102 - 110.
Rachman, S. ve Shafran, R. (1999). Cognitive distortions: thought-action fusion. Clinical
Psychology and Psychotherapy, 6, 80 - 85.
Rafaeli, E., Bernstein, D. P., Young, J. E. ( 2011 ), Şema Terapi Ayırıcı Özellikler. (M.
Şaşıoğlu, Çev.). İstanbul: Psikonet Yayınları
Roth, A. J., Weinberger, M. I.., Nelson, C. J. (2008). Prostate Cancer: Quality of life,
psychosocial implications and treatment choices. Future Oncology, 4, 561-568.
Rowland, H.J., Massie Jane, M.M. (2010). Psycho – oncology. New York: Oxford
University Press.
126
Rozema, H., Vo¨llink, T. ve Lechner, L. (2009). The role of illness representations in coping
and health of patients treated for breast cancer. Journal of Psycho-Oncology, 18, 849
– 857.
Saldias, A., Power, K., Gillanders, D. T., Campbell, C. W., Blake, R. A. (2013) The
Mediatory Role of Maladaptive Schema Modes Between Parental Care and Non-
Suicidal Self-Injury. Cognitive Behaviour Therapy, 42 (3), 244-257.
Savaşır, I., Hisli Şahin, N. ( 1997). Bilişsel- Davranışçı Terapilerde Değerlendirme: Sık
Kullanılan Ölçekler. Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.
Scharloo, M., Kaptein, A.A., Weinman, J. A. ( 1999 ). Predicting Functional Status in
Patients with Rheumatoid Arthritis. Journal of Rheumatology, 26, 1686 – 1693.
Scharloo, M., Baatenburg de Jong, R. J., Langeveld, T. P. M., van Velzen-Verkaik, E.,
Doorn-op den Akker, M. M., Kaptein, A. A. (2005). Quality of Life and İllnes
Percertions in Patients with Recently Diagnosed. Head and Neck Cancer, 10,857 –
863.
Sica, C., Steketee, G., Ghisi, M., Chiri, L.R., Franceschini, S. (2007). Metacognitive beliefs
and strategies predict worry, obsessive-compulsive symptoms and coping styles: A
preliminary prospective study on an Italian non-clinical sample. Clinical Psychology
and Psychotherapy, 14, 258 – 268.
Soygüt, G., Karaosmanoğlu, A. ve Çakır, Z. (2009). Erken Dönem Uyumsuz Şemaların
Değerlendirilmesi: Young Şema Ölçeği Kısa Form-3'ün Psikometrik Özelliklerine
İlişkin Bir İnceleme. Türk Psikiyatri Dergisi, 20 (1), 75 – 84.
127
Spencer, S.M., Carver, C.S. ve Price, A.A. (1998). Pychological and Social Factors in
Adaptation. J. Holand (Ed), Psycho – oncology içinde (211-223). New york: Oxford
University Press.
Şirin, H. ve Izgar, H. (2013). Üniversite Öğrencilerinin İletişim Becerileri ve Olumsuz
Otomatik Düşünceleri Arasındaki İlişki. İlköğretim Online, 12(2),585-596.
Tokgöz, G., Yaluğ, İ., Özdemir, S., Yazıcı, A., Uygun, K., Aker, T. (2008). Kanserli
hastalarda travma sonrası stres bozukluğunun yaygınlığı ve ruhsal gelişim. Yeni
Symposium, 46, 51-61.
Tomich, L. P., Helgeson, V. S. (2006). Cognitive Adaptataion Theory andBreast Cancer
Reccurence: Are There Limits?Journal of Consulting and Clinical Psychology, 74
(5), 980 – 987.
Tosun, A. ve Irak, M. (2008). Üstbiliş Ölçeği-30’un Türkçe Uyarlaması, Geçerliği,
Güvenirliği, Kaygı ve Obsesif-Kompülsif Belirtilerle İlişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi,
19 (1), 67 – 80.
Traeger, L., Penedo, F. J., Gonzalez J. S., Dahn, J. R., Lechner S. C., Schneiderman, N.,
Antoni, M. H. ( 2009 ). Illness Perceptions and Emotional Well – Being in Men
Treated for Localized Prostate Cancer. Journal of Psychosomatic Research, 67, 389
– 397.
Travato, N. C. (2006). Illness perception questionnaire (IPQ-R): An Useful Paradigma In
Chronic Disease. Recenti Progressi in Medicina, 97(3), 129 – 133.
Trip, S. (2006). The Romanian version of Young Schema Questionnaire-short form 3 (YSQ-
S3). Journal of Cognitive and Behavioral Psychotherapies, 6 (2),173–181.
128
Türkçapar, H. (2007). Bilişsel Terapi – Temel İlkeler ve Uygulama. Ankara: HYB
Yayıncılık
Uysal, Y. ve Akpınar, E. (2013). Tip 2 Diyabetli Hastalarda Hastalık Algısı ve Depresyon.
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 38 (1), 31- 40.
Vohs, J. L., Lysaker, P. H., Francis, M. M., Hamm, J., Buck, K. D., Olesek, K., Outcalt, J.,
Dimaggio, G., Leonhardt, B., Liffick, E., Mehdiyoun, N., Breier, A., (2014).
Metacognition, social cognition, and symptoms in patients with first episode and
prolonged psychoses. Schizophrenia Research, 153, 54 – 59.
Wegner, D., Schneider, D., Carter, S., White, T. (1987). Paradoxical e�ects of thought
suppression. Journal of Personality and Social Psychology, 53, 5 - 13.
Weinman, J., Petrie, K.J., Moss-Morris, R., Horne, R. ( 1996 ). The Illness Perception
Questionnaire: A New Method for Assessing the Cognitive Representtation of
İllness. Psychology & Health, 11, 431-445.
Welburn, K. R., Coristine, M., Dagg, P., Pontefract, A., Jordan, S. (2002). The schema
questionnaire— short form: Factor analysis and relationship between schemas and
symptoms. Cognitive Therapy and Research, 26(4), 519–530.
Wells, A. ve Davies, M. (1994). The Thougt Control Questionnaire: A measure of
individual differences in the control of unwanted thougts. Behaviour Research and
Therapy, 32, 871-878.
Wells, A. (1995). Meta-cognition and worry: A cognitive model of generalised anxiety
disorder. Behavioural and Cognitive Psychotherapy, 23, 301 – 320.
129
Wells, A., ve Matthews, G. (1996). Modelling cognition in emotional disorder: The SREF
model. Behaviour Research and Therapy, 34, 881–888.
Wells, A. ve Purdon, C. ( 1999 ) Metacognition and Cognitive Behaviour Therapy: A
Special Issue Clinical Psychology and Psychotherapy, Clinical Psychology and
Psychotherapy, 6, 71 – 72.
Wells, A. ( 1999 ). A Metacognitive Model and Therapy for Generalized Anxiety Disorder.
Clinical Psychology and Psychotherapy, 6, 86 – 95.
Wells, A. ve Cartwright-Hatton, S. (2004). A short form of the meta-cognitions
questionnaire: Properties of the MCQ -30. Behaviour Research and Therapy, 42,
385-396.
Wenzel, A. ve Cochran, C. K. (2006). Autobiographical Memories Prompted by Automatic
Thoughts in Panic Disorder and Social Phobia. Cognitive Behaviour Therapy, 35 (3),
129 –137.
Wong, S. S. (2008). The Relations of Cognitive Triad, Dysfunctional Attitudes, Automatic
Thoughts, and Irrational Beliefs with Test Anxiety. Current Psychology, 27,177–
191.
Yavuz, K. F., Yavuz, N., Ulusoy, S., Alyanak, E., Gökçe Güneş , H. N. (2013). Maladaptive
Cognitive Content and Attitudes Accompanying Tension Type Headache and
Migraine. Dusunen Adam: The Journal of Psychiatry and Neurological Sciences, 26,
12 – 21.
Yavuzer, Y. ve Karataş, Z. (2013). The Mediating Role of Anger in the Relationship
Between Automatic Thoughts and Physical Aggression in Adolescents. Turkish
Journal of Psychiatry, 1- 6.
130
Yıldırım, N. K., Özkan, M., Özkan, S., Özçınar, B., Güler, S.A., Özmen, V. (2009). Meme
kanserli hastaların tedavi öncesi ve sonrası anksiyete, depresyon ve yaşam kalitesi:
Bir yıllık prospektif değerlendirme sonuçları. Nöropsikiyatri Arşivi, 46, 175-181.
Yorulmaz, H., Tatar, A., Saltukoğlu, G. ve Soylu, G. (2013). Diyabetli Hastalarda Hastalık
Algısını Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi. FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum
Bilimleri Dergisi, 2,367 – 387.
Young, J. E., Klosko, J. S. ( 1993 ). Hayatı Yeniden Keşfedin ( S. Kohen ve D. Güler, Çev.).
İstanbul: Psikonet Yayınları.
Young, J. E., Klosko, C. S., Weishaar, M. E. (2003). Şema Terapi (T. V. Soylu, Çev.).
İstanbul: Litera Yayıncılık
Yücel, B., Kora, K., Özyalçın, S., Alçalar, N., Özdemir, Ö., Yücel, A. (2002). Depression,
Automatic Thoughts, Alexithymia, and Assertiveness in Patients With Tension-type
Headache. Headache, 42, 194-199.
http://kanser.gov.tr/Dosya/2016_Haberler/KANSER_iNSiDANSLARi_2013_kisa_rapor.pdf