t.c.acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/31966/donmez.pdf · t.c. ankara Ünİversİtesİ sosyal...

154
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ PSİKOLOJİ (KLİNİK PSİKOLOJİ) ANABİLİM DALI KANSER HASTALARINDA HASTALIK ALGISI İLE ÜSTBİLİŞ, ERKEN DÖNEM UYUMSUZ ŞEMALAR VE OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER ARASINDAKİ İLİŞKİLER Yüksek Lisans Tezi Gamze DÖNMEZ Ankara - 2016

Upload: others

Post on 17-Jan-2020

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİ (KLİNİK PSİKOLOJİ)

ANABİLİM DALI

KANSER HASTALARINDA HASTALIK ALGISI İLE ÜSTBİLİŞ, ERKEN

DÖNEM UYUMSUZ ŞEMALAR VE OLUMSUZ OTOMATİK

DÜŞÜNCELER ARASINDAKİ İLİŞKİLER

Yüksek Lisans Tezi

Gamze DÖNMEZ

Ankara - 2016

ii

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİ (KLİNİK PSİKOLOJİ)

ANABİLİM DALI

KANSER HASTALARINDA HASTALIK ALGISI İLE ÜSTBİLİŞ, ERKEN

DÖNEM UYUMSUZ ŞEMALAR VE OLUMSUZ OTOMATİK

DÜŞÜNCELER ARASINDAKİ İLİŞKİLER

Yüksek Lisans Tezi

Gamze DÖNMEZ

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Ayşegül DURAK BATIGÜN

Ankara – 2016

iii

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

PSİKOLOJİ (KLİNİK PSİKOLOJİ)

ANABİLİM DALI

KANSER HASTALARINDA HASTALIK ALGISI İLE ÜSTBİLİŞ, ERKEN

DÖNEM UYUMSUZ ŞEMALAR VE OLUMSUZ OTOMATİK

DÜŞÜNCELER ARASINDAKİ İLİŞKİLER

Yüksek Lisans Tezi

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Ayşegül DURAK BATIGÜN

Tez Jürisi Üyeleri Adı ve Soyadı İmzası

................................................................... .......................................

.................................................................... ........................................

.................................................................... ........................................

.................................................................... ........................................

.................................................................... ........................................

Tez Sınavı Tarihi ..................................

iv

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış

ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin

gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı

ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim.(……/……/20…)

Tezi Hazırlayan Öğrencinin

Adı ve Soyadı

………………………………………

İmzası

………………………………………

v

TEŞEKKÜR

Tez sürecim boyunca bilgisi, sabrı, güleryüzü ve anlayışı ile desteğini benden

hiç esirgemeyen kıymetli hocam, tez danışmanım Prof. Dr. Ayşegül DURAK

BATIGÜN’ e,

Yüksek Lisans eğitimim boyunca desteklerini her zaman yanımda hissettiğim

değerli hocalarım Doç. Dr. Banu YILMAZ ve Prof. Dr. Şennur TUTAREL

KIŞLAK’ a,

Yüksek Lisans sürecinde her ihtiyacım olduğunda yardımıma koşan sınıf

arkadaşlarım Psikolog Cansu ÖZTÜRK ve Klinik Psikolog Meryem

DEDELER’ e

İçinde bulundukları zorlu tedavi sürecine rağmen sabır gösterip tez

çalışmama kıymetli katkılarını esirgemeyen tüm hasta ve yakınlarına,

Kanser hastalarına ulaşmam konusundaki desteklerinden ötürü Ankara Dr.

Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ ne ve Tıbbi

Onkoloji biriminin saygıdeğer hemşirelerine,

Hayatıma her anlamda çok kıymetleri katkıları olan, bana psikolog olmayı

daha da çok sevdiren çok değerli Psikolog Olcay ERDEN’ e

İş hayatı dahil birlikte birçok şey paylaştığım sevgili arkadaşlarım Klinik

Psikolog Esma KARAKURT ACAR’ a ve Uzman Doktor Serap ÖZER

AYDIN’ a

vi

Son olarak eğitim hayatım boyunca ellerinden gelen her türlü desteği veren

babam Ramazan DÖNMEZ’ e, annem Berrin DÖNMEZ’ e ve canım

kardeşim Ebru DÖNMEZ’ e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Gamze DÖNMEZ

vii

İÇİNDEKİLER

KABUL VE ONAY…………………………………………………………………iii

BİLDİRİM…………………………………………………………………………..iv

TEŞEKKÜR………………………………………………………………………....v

İÇİNDEKİLER…………………………………………………………………….vii

TABLOLAR …………………...…………………………………………………...ix

BÖLÜM I .................................................................................................................... 1

GİRİŞ .......................................................................................................................... 1

1.1.KANSER HASTALIĞINA İLİŞKİN GENEL BİLGİLER .......................... 2

1.2.MEME KANSERİYLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER .................................. 5

1.3. HASTALIK ALGISI ....................................................................................... 7

1.3.1.Kendini Ayarlama Kuramı ( Self Regulation Theory ) ............................... 7

1.3.2.Hastalık Temsilleri ....................................................................................... 8

1.4.ÜSTBİLİŞ ........................................................................................................ 14

1.4.1.Üstbilişin Bileşenleri.................................................................................. 15

1.4.2.Üstbilişin İşleyişi: Üst Düzey ve Nesne Düzeyi ........................................ 16

1.4.3.Kendini Düzenleyici ve Yürütücü İşlevler Modeli .................................... 17

1.5.ERKEN DÖNEM UYUMSUZ ŞEMALAR ................................................. 21

1.5.1.Şema Alanları ve Erken Dönem Uyumsuz Şemalar .................................. 22

1.5.2.Şema Modları ............................................................................................. 25

1.5.3.Çocuk Modları ........................................................................................... 26

1.5.4.Uyum Bozucu Başa Çıkma Modları .......................................................... 26

1.5.5.İçselleştirilmiş Ebeveyn Modları ............................................................... 27

1.5.6.Sağlıklı Modlar .......................................................................................... 28

1.6.OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER ................................................. 32

1.6.1.Beck’in Bilişsel Kuramı ve Olumsuz Otomatik Düşünceler ..................... 33

1.6.2.Bilişsel Çarpıtmalar ................................................................................... 34

1.7.ARAŞTIRMANIN AMACI ........................................................................... 40

BÖLÜM II ............................................................................................................. 42

YÖNTEM .............................................................................................................. 42

viii

2.1.ÖRNEKLEM .................................................................................................. 42

2.2.VERİ TOPLAMA ARAÇLARI ................................................................... 45

2.2.1. Kişisel Bilgi Formu ................................................................................... 45

2.2.2. Hastalık Algısı Ölçeği .............................................................................. 45

2.2.3. Üstbiliş Ölçeği – 30 .................................................................................. 47

2.2.4. Young Şema Ölçeği Kısa Formu .............................................................. 49

2.2.5. Olumsuz Otomatik Düşünceler Ölçeği ..................................................... 51

2.3. İŞLEM ............................................................................................................ 53

BÖLÜM III ............................................................................................................... 54

BULGULAR ............................................................................................................. 54

3.1.ÖRNEKLEMİN ÖLÇEKLERDEN ALDIĞI PUANLARIN ORTALAMA

VE STANDART SAPMALARI .......................................................................... 54

3.2. HASTALIK KİMLİĞİNE İLİŞKİN TANIMLAYICI BİLGİLER ......... 56

3.3.DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLERE İLİŞKİN ANALİZLER ................... 57

3.3.1.Ailesinde Kanser Hastalığı Olan ve Olmayan Grupların Tüm Ölçeklerden

Aldıkları Puanlar Açısından Karşılaştırılması .................................................... 58

3.4.KORELASYON ANALİZLERİ .................................................................. 60

3.5.REGRESYON ANALİZİ SONUÇLARI ...................................................... 69

3.5.1.Hastalık Algısını Yordayan Değişkenler ................................................... 69

3.5.2.Hastalık Nedenlerini Yordayan Değişkenler ............................................. 77

BÖLÜM IV ............................................................................................................. ..86

TARTIŞMA……….…………………………..……………………………………86

4.1.DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLERE VE HASTALIK KİMLİĞİNE

İLİŞKİN BULGULARIN TARTIŞILMASI ...................................................... 86

4.2.HASTALIK ALGISINA İLİŞKİN REGRESYON VE KORELASYON

SONUÇLARININ TARTIŞILMASI .................................................................. 87

4.3.HASTALIK NEDENLERİNE İLİŞKİN REGRESYON VE

KORELASYON SONUÇLARININ TARTIŞILMASI ..................................... 99

ÇALIŞMANIN KLİNİK DOĞURGULARI……………………...…….............107

SINIRLILIKLAR VE ÖNERİLER………………...…………………………...109

ÖZET....................................................................................................................... 111

SUMMARY ............................................................................................................ 112

KAYNAKÇA .......................................................................................................... 113

EKLER……………………………………………………………..……………..131

ix

TABLOLAR

Tablo-1: Örneklemin demografik özellikleri…………………………………….....44

Tablo-2 : Örneklemin ölçeklerinin ortalamaları ve standart sapmaları…………….55

Tablo-3 : Hastalık kimliğine ilişkin tanımlayıcı bilgiler……………………………56

Tablo-4 : Ailesinde Kanser Hastalığı Olan ve Olmayan Grupların Tüm Ölçeklerden

Aldıkları Puanlar Açısından Karşılaştırılması……………………………………....59

Tablo-5 :Hastalık algısı ölçeğine ilişkin korelasyon katsayıları…………………....61

Tablo-6: Hastalık nedenleri ölçeğine ilişkin korelasyon katsayıları………………..64

Tablo-7 : Diğer değişkenlerin birbirleriyle korelasyonları…………………………67

Tablo-8 : İzlenen adımlara göre hastalık algısı değişkeni için regresyon analizine

giren değişkenler…………………………………………………………………….70

Tablo-9 : Süre akut / kronik boyutunu yordayan değişkenler……………………...71

Tablo-10 : Sonuçlar boyutunu yordayan değişkenler………………………………72

Tablo-11 : Kişisel kontrol değişkenini yordayan değişkenler……………………...72

Tablo-12 :Tedavi kontrolü değişkenini yordayan değişkenler……………………..73

Tablo-13 : Hastalık tutarlılığını yordayan değişkenler……………………………..74

Tablo-14 : Duygusal temsilleri yordayan değişkenler……………………………...75

Tablo-15 :Süre döngüsel değişkenini yordayan değişkenler……………………….76

Tablo-16 : İzlenen adımlara göre hastalık nedenleri değişkeni için regresyon

analizine giren değişkenler………………………………………………………….78

Tablo-17: Kişisel atıflar değişkenini yordayan değişkenler………………………..79

Tablo-18 : Dış atıflar değişkenini yordayan değişkenler…………………………...80

Tablo-19 : Yaşam şekli atıfları değişkenini yordayan değişkenler…………………81

x

Tablo-20 : Kontrol edilemeyen bedensel atıflardeğişkenini yordayan değişkenler...82

Tablo-21 : Şans değişkenini yordayan değişkenler…………………………………82

Tablo-22 : Hastalık algısını yordayan değişkenler…………………………………84

Tablo-23 : Hastalık nedenlerini yordayan değişkenler……………………………..85

1

BÖLÜM I

GİRİŞ

Kanser, fiziksel bir hastalık olmasının yanı sıra, psikososyal sorunların en

fazla görüldüğü durumlardan biridir. Bu nedenle günümüzde medikal tedavinin

yanında psikososyal müdahaleye verilen önem artmış, psikoonkoloji alanındaki

çalışmalar ağırlık kazanmıştır. Bu tür müdahaleler yalnızca hastalarda psikolojik

sorunlar gözlemlendiğinde değil, hastaların hastane koşullarından ve tedavi

sürecinden ruhsal anlamda en az örselenmelerini sağlamak amacıyla koruyucu olarak

da yapılmaktadır.

Hastaya herhangi bir psikolojik müdahalede bulunmadan önce hastanın

hastalığını nasıl algıladığıyla ilgili bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Hastalığı

algılayış biçimindeki farklılıklar kişilik özellikleri, geçmiş deneyimler, yaş,

sosyoekonomik düzey gibi değişkenlerden etkilenebilir. Bu çalışmada bireysel

farklılıkların ve birçok psikopatolojinin belirleyicisi olan ütbiliş, erken dönem

uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşüncelerin hastalık algısına olan etkilerine

bakılmıştır. Literatürde, kronik hastalığı olan hastalarda hastalık algısı temelli bir

müdahalenin hastaların duygusal zorlanma (distress), depresyon ve anksiyete gibi

psikolojik tepkilerini azalttığına ilişkin görüşler yer almaktadır (McCorry ve ark.,

2013, Petrie ve ark., 2002). Mevcut çalışmada da hastalık algısı ile üstbiliş, erken

dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşünceler arasındaki ilişkiler

araştırılacaktır. Böylece kanser hastalarında hastalık algısının amaçlı olarak

2

değişiminin ne tür müdahalelerle sağlanabileceğine ilişkin tahminlerde bulunmak

mümkün olabilecektir.

Burdan sonraki bölümde önce kanser hastalığına ve meme kanserine ilişkin

ayrıntılı bilgiler verilecek, daha sonra çalışmamızın değişkenleri olan hastalık algısı,

üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşüncelerle ilgili

teorik bilgiler ve bu değişkenlerle ilgili yapılan araştırma bulgularına yer verilecektir.

Kuramsal bilgiler verildikten sonra ise araştırmanın amacına değinilecek, örneklem,

kullanılan ölçekler ve yöntemle ilgili bilgiler verilip araştırma bulguları ele

alınacaktır. Son olarak ise araştırmamızın bulguları literatür bilgileri ışığında

tartışılacaktır.

1.1. KANSER HASTALIĞINA İLİŞKİN GENEL BİLGİLER

Kanser, insanlarda oluşturduğu olumsuz çağrışımlarla hastalarda farklı ruhsal

süreçlere neden olur. Bu süreçlerin bir kısmı normal kabul edilir, olması gerekendir

ve uyuma yöneliktir, bir kısmı ise uyumu bozan niteliktedir. Kanser hastalığı,

hastaların yaşam kalitelerini de olumsuz yönde etkilemektedir (Arndt ve ark., 2005;

Bloom ve ark., 2007; Cotton ve ark., 1999; Ganz ve ark., 2002; Michael ve ark.,

2002).

Herhangi bir hastalık bile günlük yaşamı olumsuz etkileyebilirken kanser gibi

bir hastalık psikolojik, sosyal ve ekonomik anlamda hastanın yaşamını oldukça fazla

etkiler. Kanser söz konusu olduğunda hasta, gelecek planlarının bozulması,

ekonomik gücün kaybı, herhangi bir organını hatta yaşamını yitirme tehlikesiyle

karşı karşıyadır (Okyayuz, 1999).

3

Kişi, tanı konulduğu andan itibaren, bu yeni duruma uyum sağlamaya çalışır.

Özkan (2005)’ a göre hastalık doğal bir sıkıntıdan, kayıp – yas yaşantısı ve

narsisistik bütünlüğün tehdit edildiği duygusuna kadar uzanan tepkiler uyandırır.

Uluslararası Kanser Kurumunun 2008 yılında yayınladığı rapora göre, kanser

hastalarının başkalarına bağımlılığı artmakta, iş, aile ve sosyal yaşamlarında dengeler

bozulmaktadır. Bu tanı ölüm, acı ve ıstırap ile birlikte düşünüldüğü için çeşitli ruhsal

sorunları ortaya çıkarmaktadır. Hastalık ve tedavinin sonucunda fiziksel

performansın düşmesiyle birlikte hastalar günlük hayattaki işleri yürütmekte

zorlanmaktadırlar. Yalnızlık, terk edilmişlik, damgalanma endişeleri ve mali sorunlar

ortaya çıkmaktadır (Boyle ve Levin, 2008).

Elizabeth Kübler Ross “Ölüm ve Ölmek Üzerine” (1997) isimli kitabında,

ölümcül hastalık tanısı almış terminal dönem hastaları ile yaptığı görüşmeler

sonucunda tanı aldıktan sonra yaşanan psikolojik tepkileri beş evreye ayırarak

tanımlamıştır. “Yas modeli” olarak anılan bu modele göre hastanın duruma ilk

tepkisi inkȃrdır (yadsıma). İnkȃr döneminde hasta hastalığını, durumun ciddiyetini

kabul etmez. Böyle bir hastalığın kendi başına gelmiş olacağına inanamaz. İnkȃr

evresinden sonra öfke evresi başlar. Bu evrede kişi ‘neden ben?’ sorusunu sorar.

Kendisine, ailesine, tedavi ekibine, Tanrıya öfke duymaya başlar. Pazarlık evresinde

hasta tedaviye uyum göstermeye başlar. Pazarlığa örnek olarak hastanın adak

adayarak Tanrıyla pazarlık yapması verilebilir. Depresyon döneminde hasta yaşadığı

kayıplar karşısında reaktif (tepkisel) depresyon yaşar. Son evre olan kabullenme

evresinde ise hastanın sakin bir şekilde yaklaşan sonu düşünmesi söz konusudur.

Kanser hastalarıyla ülkemizde ve yurt dışında yapılan çalışmalar kanser tanısı

almanın ruhsal sorunların ortaya çıkması için bir risk faktörü olduğunu

4

göstermektedir. Örneğin, Ateşçi ve arkadaşları (2003), kanser hastalarında en çok

uyum bozukluğu ve major depresyonun görüldüğünü tespit etmiştir. Kanser

hastalarında major depresyon görülme sıklığı %13 (Derogatis ve ark., 1988), ve %22

(Tokgöz ve ark., 2008) olarak belirlenmiştir. Tokgöz ve arkadaşlarının (2008)

araştırmasında kadın hastalarda depresyon görülme sıklığının erkek hastalardan

yüksek olduğu da vurgulanmaktadır. Nelson ve arkadaşları (2009), kanser

hastalarında major depresyon sıklığının normal popülasyona göre 2 – 3 kat daha

fazla olduğunu belirtmekte, Jenkins ve arkadaşları (1991) ise hastalığı tekrarlamış

olan mastektomili hastalarda bu oranın %45.5’e kadar yükseldiğine dikkati

çekmektedirler.

Esme ve arkadaşları (2006), akciğer kanseri hastalarıyla yaptıkları çalışmada

tanıyı bilenlerde durumluk kaygıyı yüksek bulurken bilmeyenlerde ise sürekli

kaygının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Bu sonucu da kanser hastasına

tanının söylenmesinin gerekli olduğu şeklinde yorumlamışlardır. Yıldırım ve

arkadaşları ise (2009), meme kanserli hastaların tedavi öncesi ve sonrası anksiyete,

depresyon ve yaşam kalitesini değerlendirdikleri çalışmalarında, bu hastaların

anksiyete, depresyon riskinin tanı aşamasından itibaren yüksek olduğunu ve riskin

birinci yılda da devam ettiğini saptamışlardır. Prostat kanserli hastalarda da anksiyete

en sık görülen psikolojik yakınmadır (Roth ve ark., 2008). Genç ve orta yaşlılarda,

kadınlarda ve kemoterapi alanlarda kanserle ilişkili anksiyetenin daha yüksek olduğu

görülmüştür (Alacalıoğlu ve ark., 2007).

5

1.2. MEME KANSERİYLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER

Halk Sağlığı Kurumu Kanser Dairesi Başkanlığı’nın 2013 yılına ait kanser

insidansları raporuna göre meme kanseri kadınlar arasında %24.6’ lık bir oranla en

sık görülen kanser türüdür. Bir yıl içinde toplam 17.531 kadına meme kanseri teşhisi

konulmuştur. Genellikle 44-49 yaş aralığındaki kadınların meme kanseri tanısı aldığı

bilinmektedir. Meme kanseri 2008 yılında, dünyada, tüm yeni kanser vakalarının

%23’ ünü (1,38 milyon) ve tüm kanser nedenli ölümlerin %14’ ünü (458,400)

oluşturarak kadınlarda kansere bağlı ölümlerin en sık nedeni olarak bildirilmiştir

(Jemal ve ark., 2011).

Meme kanseri kadınlar arasında en sık görülen kanser türüdür. Bu hastalığın

hasta için fiziksel sonuçlarının yanı sıra sosyal ve psikolojik sonuçları da

bulunmaktadır. Kanserin hayatı tehdit eden bir hastalık olmasının yanı sıra meme

kanserinde kadınlığın göstergesi olan bir organın hasta olması, birtakım müdahaleler

sonucu organın kısmi veya tamamen kaybı da kadınları ruhsal açıdan ayrıca

etkilemektedir.

Tanısı ve tedavisi kadının hem yaşamına hem de kadınlık kimliğine bir tehdit

oluşturur (Özkan, 2005). Bu hastalar, bedeninin hasar görmesiyle, görünümünün

değişmesiyle ilgili kaygı yaşar, cinsel çekiciliğini ve işlevselliğini kaybetmekten

endişe eder (Özkan ve Alçalar, 2009).

Meme kanserine karşı kadınların verdiği psikososyal tepkiler farklı şekillerde

görülmektedir. Bu tepkiler depresyon, kaygı ve öfkeyi içeren psikolojik tepkiler;

evliliğin, cinsel hayatın aksaması ya da aktivitelerin kısıtlanmasına bağlı davranışsal

6

değişiklikler; beden görünümü, hastalığın tekrarlaması ve ölümle ilgili korku ve

endişelerden oluşmaktadır (Meyerowitz, 1980).

Bireylerin kansere uyum sağlamaları, tedavilerin farklı etkileri, her bireyin

kendi sosyal destek sistemi gibi kişiden kişiye değişen pek çok faktöre bağlıdır.

Ayrıca kişilik özellikleri de uyumda etkili olan önemli faktörlerden biridir.

Güçlüklerin üstesinden gelebileceği konusunda inancı olan birey, kansere daha iyi

uyum sağlayabilir (Spencer ve ark., 1998). Hastalık sürecinde, hastalığın ileri evresi,

tedavinin yoğun olması, eşlik eden başka bir tıbbi hastalığın olması, yetersiz hasta

hekim ilişkisi meme kanseri olan kadınlarda uyumu zorlaştıran risk faktörleri olarak

değerlendirilebilir. Ayrıca önceki ruhsal bozukluklar, geçmiş travmalar, sınırlı baş

etme becerisi, umutsuzluk, düşük gelir düzeyi, eğitimsizlik, aile, çocuk ve işle ilgili

karşılanmayan talepler, 40 yaşın altı ve 80 yaşın üstü, evlilik ya da kişisel ilişki

bağının yeterince güçlü olmaması da hastalığa uyumu bozan kişisel faktörler

arasındadır. Sosyal desteğin zayıf olması, damgalanma, hastalıkla ilgili yardım

kaynaklarına ulaşımın yetersizliği, aile üyelerinden ya da arkadaşlardan birinin

meme kanseri nedeniyle kaybı da uyumu bozmaktadır (Rowland ve Massie, 2010).

Her yıl meme kanseri tanısı konulan kadınların sayısındaki artış ve kadınlar

arasında en sık görülen kanser türü olması nedeniyle bu hastalığın psikolojik yönüyle

ilgili çalışmalar artmaktadır. Bu çalışmada da aynı nedenlerle meme kanseri olan

kadınlar hedef olarak seçilmiş ve bu hastalarda hastalık algısı araştırılmıştır.

7

1.3. HASTALIK ALGISI

İnsanlar arasındaki bireysel farklılıklardan ötürü her hastanın hastalığını

algılayış biçimi farklıdır. Bazı hastalar hastalıklarının kendi davranışları sonucu

ortaya çıktığını düşünerek kendilerini suçlama eğilimindeyken bazı hastaların

hastalıklarının nedenini çevresel faktörlere bağladıkları bilinmektedir. Yine bazı

hastalar hastalıklarını kontrol edilebilir, tedavi edilebilir olarak algılarken bazı

hastaların ise hastalıklarının kontrolü ve tedavisi konusunda daha karamsar oldukları

söylenebilir.

Hastalık algısı kavramı Leventhal’ın kendini ayarlama kuramı ve hastalık

temsilleri modelinden temel almaktadır. Hastalık algısını açıklamaya çalışan başlıca

iki yaklaşım aşağıda özetlenmektedir.

1.3.1. Kendini Ayarlama Kuramı ( Self Regulation Theory )

Kendini ayarlama kuramına göre içsel uyaranlar (belirtiler) ve dışsal

uyaranlar (bir yakının hastalanması) bilişsel ve duygusal tepkileri ortaya çıkarabilir

(Leventhal ve ark.,1980). Kendini ayarlama kuramı, kişinin hastalık durumunu nasıl

değerlendirdiğini hastalık temsillerinin belirlediğini varsayar (Diefenbach, 2014).

İnsanlar, bir sağlık tehdidi söz konusu olduğunda (semptom veya tanı)

durumu açıklamak için kendi bilişsel modellerini geliştirirler (Leventhal ve ark.,

1980). Leventhal ve arkadaşları (1989), insanların hastalık durumuna ilişkin farklı

kaynaklardan elde ettikleri bilgiler ışığında hastalığa ilişkin olarak; süresi, nedenleri,

belirtileri, kontrol ve tedavi edilebilirliğini de içeren zihinsel temsiller

8

oluşturduklarını öne sürmüşlerdir. Hastalık temsili dediğimiz bu model, hastaların bir

hastalık ya da somatik yakınma hakkındaki inançları ve beklentileridir.

Kendini ayarlama kuramı ise hastalık algısını oluşturan hastalık temsilleri

modelinin çekirdeğini oluşturmaktadır.

1.3.2. Hastalık Temsilleri

Hastalık temsilleri modali Leventhal ve arkadaşları (1980) tarafından

oluşturulmuştur. Bir sağlık tehdidi ile karşı karşıya kalındığında tehdidin bilişsel ve

duygusal temsili farklı kaynaklardan gelen bilgilerin yorumlanmasıyla şekillenir.

Hastalık temsili dediğimiz bu durum beş boyutta ele alınır:

1. Hastalığın kimliği (işaretler, belirtiler)

2. Sonuçları (fiziksel, sosyal, duygusal veya küçük, büyük)

3. Nedenleri (genetik, çevresel)

4. Süresi (timeline) (akut, kronik, döngüsel)

5. Tedavi edilebilirlik / kontrol edilebilirlik (hastalık tedavi edilebilir mi ya da

önlenebilir mi) (Lancastlea ve ark., 2011; Weinman ve ark., 1996)

Boğaz ağrısı olan bir kişi boğaz ağrısını soğuk algınlığının bir belirtisi olarak

tanımlayabilir. Öncelikle soğuk algınlığı etiketi akut ve küçük sonuçları olan bir

durum olarak tanımlanır. Genellikle tedavi edilebilirdir. “Soğuk algınlığı”nı

oluşturan bu hastalık temsili kişiyi, bol sıvı almak, istirahat etmek gibi sağlık

davranışlarıyla meşgul etmeye yol açacaktır. Diğer bir örnek ise kanserdir. Bir

9

kadın, memesinde alışılmadık bir yumru algılar. Bu durumda birçok kadının aklına

ilk gelen “kanser” olur. Kanser etiketi, acıyla ilgili düşünceleri, yaşamı tehdit eden

sonuçları, uzun süreli tedavi düşüncelerini, anksiyete ve korku gibi yoğun duygusal

tepkileri tetikler (Diefenbach, 2014). Bu tür hastalık temsilleri, kişinin hastalığı nasıl

algıladığını belirler. Hastalık hakkında negatif bir algı geliştirildiğinde, hastaların

hastalığın sonucunun daha kötü olacağına inandıkları, hiçbir patoloji olmamasına

rağmen rahatlamakta zorlandıkları, tıbbi durumdan bağımsız olarak daha yavaş

iyileşeceklerine inandıkları belirtilmektedir (Donkin ve ark., 2006; Scharloo ve

ark.,1999). Duygusal hastalık temsillerinin ve tedavinin kontrol edebilirliğine dair

inancın kanser hastalarında ruh sağlığı varyansının %47’sini açıkladığı bilinmektedir

(Rozema ve Vo¨llink, 2008). Hastalığının uzun sürmeyeceğine, hastalığın döngüsel

olmadığına, tedavinin mümkün olacağına, kanserlerinin yaşamsal olarak ciddi

sonuçları olmayacağına inananlar ve kanserlerinin nedenleri hakkında güçlü inançları

olmayanlar ise daha düşük düzeyde duygusal zorlanma bildirmişlerdir (McCorry ve

ark., 2013).

Lancastlea ve arkadaşlarının (2011), yumurtalık kanseri taramasına giren

kadınların hastalık temsilleri ve duygusal zorlanma düzeyini araştırdıkları

çalışmalarında anksiyete düzeyi yüksek ve yumurtalık kanseri riskleriyle ilgili daha

olumsuz duygusal temsilleri olan kadınların daha fazla kansere özgü duygusal

zorlanmaya eğilimli oldukları bulunmuştur.

Nerenz ve Leventhal (1983), kronik bir hastalıkla başa çıkmada en önemli

adımın hastalığın akut değil kronik olduğunu kabul etmek olduğunu ifade

etmektedirler. Hastalığın kronik olduğu bilgisi, hastalığın ciddi olduğunu düşünmek

yerine semptomların etkili bir şekilde yönetimini sağlar. Hastalığın süresine ilişkin

10

algı hastanın tedaviye uyumu açısından oldukça önemlidir. Akut hastaların kronik

hastalara göre ilaçlarını bırakma, tedaviyi reddetme veya yarıda kesme eğilimi

olduğu göz önünde bulundurulursa, bu anlamda kanser hastasının hastalığını kronik

bir hastalık olarak algılayıp algılamadığı da önem kazanmaktadır (Petrie ve ark.,

2006).

Hastalıkla baş etme konusunda psikososyal müdahalelerin kanser hastalarına

yararlı olduğu tespit edilmiş olmasına rağmen bu müdahalelerin hastalığın

algılanışındaki rolü belirsizliğini korumaktadır. Hastalık algısının da amaçlı bir

müdahale olmaksızın değişime dirençli olduğu bilinmektedir (McCorry ve ark.,

2013). Linchtenstein ve arkadaşları (2009), meme kanseri hastalarını bir

rehabilitasyon programına almışlardır. Bu program fiziksel aktiviteler, psikolojik

tepkiler, işe başlama konusundaki endişeler gibi belirli temaları olan grup

çalışmalarını içermektedir. Bu çalışmada hastalık algısı, duygusal zorlanma ve yaşam

kalitesiyle ilişkili bulunmuş ancak hastalık algısının kısa bir rehabilitasyon

programıyla değiştirilemediği görülmüştür. Benzer bir şekilde Fischer ve arkadaşları

(2012) da psikososyal müdahale sonucunda, meme kanseri hastalarında genel

duygusal zorlanma ve meme kanseriyle ilişkili duyguların yoğunluğunun anlamlı

derecede azaldığı sonucuna ulaşmış olup hastalık algısının da duygusal zorlanmayla

(distress) ilişkili olarak değiştiğini ortaya koymuşlardır. Duygusal zorlanmayla

hastalık algısı arasındaki ilişkiyi ortaya koyan bir başka çalışma ise Millor ve

arkadaşları (2005) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada da diğer çalışmalarda olduğu

gibi yüksek duygusal zorlanmanın hastalıkla ilgili negatif inanç ve algılarla ilişkili

olduğu bulunmakla birlikte kişilik özellikleri ve ağrının şiddetinin de duygusal

zorlanmayla ilişkili olduğu bulunmuştur. Aynı çalışmada nevrotizm seviyesi yüksek

11

olan kanser hastalarında semptom bilincinin daha fazla olduğu da ulaşılan başka bir

sonuçtur.

Psikososyal müdahalelerin etkinliği ile ilgili literatürde yer alan bir diğer

çalışma ise kalp krizi geçiren hastalarla yapılmıştır. Bu çalışmada hastalara hastalık

algılarına yönelik bilişsel davranışçı müdahalelerde bulunulmuş ve bunun sonucunda

hastalık algısında pozitif değişiklikler olduğu görülmüş olup bu hastaların işe

dönüşlerinin kontrol grubuna göre daha erken olduğu bulunmuştur (Petrie ve ark.,

2002).

Hastalık algısı, farklı açılardan kanser hastalarında ülkemizde ve yurtdışında

sıklıkla araştırılan bir değişkendir. Hastanın ailesinde kanser öyküsü olması durumu

ile hastanın hastalık algısı arasında ilişki olup olmadığına Kowalkowski ve

arkadaşlarının (2012) çalışmasında bakılmıştır. Ailesinde ya da kendilerinde kanser

öyküsü olan ve olmayan bireylerin kanser algılarının araştırıldığı çalışmada kanser

öyküsü olan bireylerin kansere genellikle bireyin kendi davranışının ya da yaşam

tarzının neden olduğuna inanmadıkları görülmüştür. Yine aynı çalışmada kanser

öyküsü olan kişilerin kanserin kronik bir hastalık olduğu algısına sahip oldukları

gösterilmiştir. Nerenz ve Leventhal’ın (1983) hastalıkla baş etmek için hastalığın

kronik bir hastalık olarak algılanmasının gerekliliğine yaptıkları vurgu önemlidir.

Ailesinde ya da kişinin kendisinde önceden hastalık öyküsünün bulunması, kişi için

hastalığın tanıdık olması anlamına gelmektedir ve bu durum dakişinin hastalığın

sorumluluğunu kendisine yüklemesi ve kişinin kendisini suçlaması gibi davranışlarda

bulunmasını engellemektedir. Ancak prostat kanseri hastalarla yapılan bir çalışmada,

bu hastaların hastalığı daha az anlaşılır bulduğu, kontrol edilebilirliğe dair inancın

düşük olduğu ve hastalığın kişinin kendi kişilik özelliklerinden kaynaklandığını

12

düşündükleri bulunmuştur (Traeger ve ark.,2009 ). Bu durum kanserin türünün de

hastalık algısını etkileyen faktörlerden biri olabileceği şeklinde yorumlanabilir.

Hastalığın hasta için anlaşılır, tanıdık olmasını sağlayacak başka bir yöntem

olan hastayı hastalık hakkında bilgilendirme ile hastalık algısı arasındaki ilişki

Iskandarsyah ve arkadaşları (2013) tarafından araştırılmıştır. Bu çalışmada hastalık

hakkındaki bilgilendirmenin tatmin edici olduğunu söyleyen hastaların hastalıklarıyla

ilgili kontrol algılarının yüksek, kendi koşullarıyla ilgili kaygılarının az, hastalığı

anlamakta daha iyi oldukları ve duygusal olarak hastalıktan daha az etkilendikleri

görülmüştür. Bilgilendirmeyle ilgili memnuniyet bildiren hastaların genel

sağlıklarıyla ilgili (hem fiziksel hem ruhsal) daha olumlu bir algıya sahip oldukları

bulunmuştur. Bu çalışmada hastalıkla ilgili aldıkları bilgiden tatmin olanların

hastalık algılarının daha olumlu olduğu bulunmuştur.

Tanı aşamasındaki akciğer kanseri hastalarıyla Hoogerwarf ve arkadaşları

(2012) tarafından yapılan bir araştırmada ise hastalara tanı anında akciğer röntgenleri

gösterilmiş ve hekim, hastalar için bir çizim yapmıştır. Aynı zamanda bu hastalara

hastalık algısı ölçeği verilmiş ve tümörlerinin çizimlerini yapmaları istenmiştir.

Sonuçta, çizimlerin çoğunun akciğer röntgeniyle ve doktorun çizimleriyle tutarlı

olmadığı görülmüştür. Hastaların çoğu tümörü akciğer röntgenindekinden yaklaşık

iki kat daha büyük çizmiştir ve bu durum tanı aşamasında hastaların daha endişeli,

hastalığın daha uzun süreli veya hayat boyu süreceğine ilişkin algıları olduğunu

ortaya çıkarmıştır. Hastalığa ilişkin kaderci görüşün ve tıbbi güvensizliğin ise ileri

evre kanser hastalarında daha yaygın olduğu bulunmuştur (Bergamo ve ark., 2013).

13

Hastalık algısı kanser dışındaki hastalıklarda da araştırılan bir değişkendir.

Hastalık algısıyla depresyon ve anksiyete arasındaki ilişkiyle ilgili ülkemizde diabet

hastaları ve hemodiyaliz hastalarıyla yapılan iki çalışmada da hastalıkla ilgili

olumsuz inançlara sahip olmanın depresyon ve anksiyete açısından risk faktörü

olduğu görülmüştür (Kocaman ve ark., 2013; Uysal ve Akpınar, 2013).

Uysal ve Akpınar (2013), tip 2 diyabet hastalarıyla yaptığı çalışmada hastalık

algı düzeyi arttıkça depresyonun şiddetinde de artma olduğunu göstermiştir. Diyabet

hastalarında hastalık algısının hastalıkla ilgili eğitim almak, cinsiyet, çalışma

durumu, sosyoekonomik durum, özel diyet uygulama durumu, psikolojik yardım alıp

almama, eğitim durumu, diyabet tipi, medeni durum, hastalığa tanı konulma zamanı,

hastalık hakkında bilgi sahibi olma ve yaş değişkenleri tarafından etkilendiği

görülmüştür (Yorulmaz ve ark., 2013). Hemodiyaliz hastalarında da anksiyete ve

depresyon açısından risk altında olan hastaların hastalıkla ilgili olumsuz inançlara

sahip oldukları bulunmuştur (Kocaman ve ark., 2013).

Kronik yorgunluk sendromu olan hastalarla yapılan bir araştırmada ise

hastalıkla ilgili kişisel sorumluluk algısı ile hastalığın yönetilebilirliği arasında

pozitif bir ilişki bulunmuştur. Yine aynı çalışmada hastalığın dış nedenlerle ilgili

olduğuna ilişkin algı ile hastalığın ciddiyetine ilişkin algı arasında pozitif ilişki

mevcuttur (Heijmans ve de Ridder, 1998).

Sonuç olarak hastalık algısı kanser başta olmak üzere diğer fiziksel

hastalıklarda da sıklıkla araştırılan bir değişken olmuştur. Özellikle hastalık algısı ile

kişinin ruhsal durumu arasındaki ilişkinin varlığı bu değişkenin çeşitli demografik

değişkenlerden, depresyon, anksiyete gibi ruhsal değişkenlere, hastalığın türüne

14

kadar farklı açılardan incelenmesine yol açmıştır. Literatüre bakıldığında hastalık

algısına dönük müdahale yöntemlerinden bazılarının işe yaradığını bazılarının ise

hastalık algısının değişimiyle sonuçlanmadığı görülmektedir. Yapılan bu

araştırmalar sonucunda ise hastalık algısını olumlu yönde değiştirmek için çeşitli

müdahale programlarının gerekli olduğu sonucuna varılabilir ancak bu alandaki

etkinlik çalışmaları oldukça az olduğu için daha fazla çalışmaya ihtiyaç

duyulmaktadır.

Aşağıdaki bölümde çalışmanın bağımsız değişkenlerinden biri olan üstbiliş

hakkında bilgiler verilecektir.

1.4. ÜSTBİLİŞ

Üstbiliş kavramı ilk kez Flavell (1979) tarafından tanımlanmıştır. Bu tanıma

göre üstbiliş, bilişin değerlendirilmesini, gözlenmesini veya kontrol edilmesini içeren

herhangi bir bilgi veya bilişsel süreçtir. “Bilişler hakkındaki bilişler” olarak da

tanımlanan üstbiliş, kişinin bilişleri hakkındaki inançlarını içeren, bilişleri kontrol

eden, düzenleyen, yorumlayan ve denetleyen üst düzey bilişsel bir yapıdır.

Üstbiliş, kişinin ne düşündüğünden çok nasıl düşündüğüyle ilgilidir (Ak ve

ark., 2012). Wells ve Matthews’a (1996) göre ise üstbiliş, düşünme hakkında

düşünme, neyi bildiğimizi veya bilmediğimizi bilme sürecidir. Düşünce ve

duyguların anlaşılması ve bunun sentezi ile kendisinin ve başkalarının temsilinin

oluşturulmasına dair bilişler bu kapsam içindedir (Vohs ve ark., 2014).

15

1.4.1.Üstbilişin Bileşenleri

Flavell’ a (1979) göre üstbiliş çok boyutlu bir kavramdır. Buna göre üstbiliş;

1) üstbilişsel bilgi ve inanışlar, 2) üstbilişsel deneyimler, 3) amaçlar ve

4) stratejilerden oluşmaktadır.

Üstbilişsel bilgi ve inanışlar, bir çocuğun matematik becerilerinin diğer

arkadaşlarının aksine sözel becerilerinden daha iyi olduğunu düşünmesi gibi kişinin

bilişleri ve duygusal durumu hakkındaki inançlarıdır. Düşüncelerinin anlamına ve

bellek, yargılama gibi bilişsel süreçlere ilişkin inançları kapsar. Üstbilişsel bilgi aynı

zamanda olumlu ve olumsuz üstbilişsel inançları da içermektedir (Flavell, 1979).

Üstbilişsel deneyim, herhangi bir zihinsel olaya eşlik eden bilişsel ve

duygusal deneyimlerdir. Örnek olarak bir obsesif kompulsif bozukluk hastasının

zorlayıcı düşünceleriyle ilgili yorumları verilebilir. Amaçlar, bilişsel girişimlerin

hedeflerine işaret etmektedir. Stratejiler ise hedeflere ulaşabilmek için kullanılan

bilişler ve diğer davranışlardır (Flavell, 1979). Örneğin kontrol stratejileri olarak

cezalandırma, kontrol, endişe ve dikkatin başka yöne çevrilmesi gibi stratejilerden

bahsedilebilir (Wells ve Davies, 1994).

Üstbilişsel bilgi ve üstbilişsel düzenleme ise sıklıkla birbirinden ayrı olarak

ele alınan kavramlardır. Üstbilişsel bilgi, bilişsel süreçlerin seyrini ve sonucunu

etkileyebilecek faktörler hakkındaki bilgi ve inançlardan oluşur. Bu bilgi bellekte

saklanan diğer bilgi türleri gibi doğru ya da yanlış olabilir ve bazı ipuçlarıyla

istemsiz olarak tetiklenebilir. Bir kere aktive edildikten sonra üstbilişsel bilginin

düşünce süreçlerini etkilemesi muhtemeldir (Wells ve Purdon, 1999).

16

Üstbilişsel düzenleme ise izleme, planlama, gözlem, kontrol ve kontrol

süreçlerinde hata bulma ve düzeltme gibi bir dizi yürütücü işlev anlamına gelir. Son

yıllarda ortaya çıkan psikopatoloji modellerinde özellikle de obsesif kompulsif

bozukluk için, hastalığın gelişimi ve kalıcılığında kişinin kendi düşünceleri ve

değerlendirmeleriyle ilgili inançların rolü vurgulanmaya başlanmıştır. Bu modeller

duygusal sorunların anlaşılması ve tedavisi için önemli rol oynamaktadır. Zihnin

işleyişi hakkında genel inançlar düşüncelerin nasıl yorumlandığıyla ilgili önemli bir

işleve sahiptir. Bu tür inançlar psikopatolojilerin gelişmesi, ilerlemesi ve nüks

etmesinde önemli rol oynamaktadır (Wells ve Purdon, 1999).

1.4.2. Üstbilişin İşleyişi: Üst Düzey ve Nesne Düzeyi

Nelson ve Narens’ in (1990) formülasyonuna göre üstbiliş, iki seviye

arasında bilginin akış yönüne göre yönetilen üst düzey (meta – level) ve nesne düzeyi

(object level) olarak tanımlanan iki mekanizmadan oluşur (Nelson ve ark., 1999). Üst

düzey ve nesne düzeyi arasında bilgi akışının yönüne göre belirlenen, kontrol ve

gözlem olarak anılan iki baskın ilişki mevcuttur (Nelson ve ark., 1999).

Üstbilişsel gözlemde (metacognitive monitoring) üst düzey, nesne düzeyi

tarafından bilgilendirilir. Üstbilişsel gözlemde veri, kişinin öznel bildirimlerinden

elde edilir. Bu da üst düzeye gelen bilgide yanlışlıklara neden olabilir. Örnek olarak

üstbilişsel gözlemdeki çarpıklıklar geçici durumlardan (maddeye bağlı durumlar

gibi) veya bazı kişilik özelliklerinden (kişinin belleğine duyduğu aşırı güven gibi)

kaynaklanabilir (Nelson ve ark., 1999).

17

Üstbilişsel kontrolde (metacognitive control) ise bilgi akışı üst düzeyden

nesne düzeyine doğrudur. Üst düzeyden nesne düzeyine akan bilgi nesne düzeyinin

işleyişini değiştirebilir. Bu bilgi akışının nesne düzeyinde, a) yeni bir eylem

başlatmak, b) bir önceki eyleme devam etmek ya da eylemi değiştirmek, c) bir

eylemi sona erdirmek gibi sonuçları olacaktır. Bu iki yönlü bilgi akışı üstbilişi

oluşturmaktadır (Nelson ve ark., 1999).

Üstbilişler, bilişleri kontrol eden, düzenleyen, denetleyen ve yorumlayan bir

yapı olduğuna göre bu yapıda meydana gelebilecek herhangi bir bozulmanın pek çok

psikopatolojinin gelişmesinde önemli rol oynayacağı düşünülmektedir. Yani, işlevsel

olmayan üstbilişler, işlevsel olmayan bilişlere ve başa çıkma tarzlarına yol

açmaktadır (Wells ve Cartwright-Hatton, 2004).

1.4.3. Kendini Düzenleyici ve Yürütücü İşlevler Modeli

Wells ve Matthews (1996) psikopatolojilerin gelişmesi ve sürmesinde

üstbilişlerin rolüne vurgu yapmış ve bu doğrultuda “kendini düzenleyici yürütücü

işlevler modeli (The Self - Regulatory Executive Function Model)” ni

geliştirmişlerdir. Bu yapı kişinin dikkatini kendine yöneltmekte, dışsal uyaranları ve

bilişleri kişi için değerlendirir. Kişi üstbilişsel inanışlarına göre uyaranlara çeşitli

üstbilişsel stratejilerle tepki verir. Buna göre üstbilişsel inanışlar kişileri, döngüsel

düşünme örüntüleri, kaçınmalar, düşünceleri bastırma, tehlikenin sürekli izlenmesi

gibi stratejilere yönlendirmektedir. Kişinin tehditlere cevap olarak kendini

düzenlemeye (self-regulation) gitmesi ve kullandığı bilişssel stratejiler duygusal

sıkıntıyı uzatabilir ya da daha geçici duygusal tepkilere neden olabilir. Kişinin baş

18

etme stratejileri yetersiz kaldığında duygusal yanıtlar katı hale gelir ve psikolojik

bozukluk gelişir.

Üstbiliş son yıllarda tüm dünyada psikoloji ve psikiyatri alanlarında sıkça

araştırılan bir kavramdır. Özellikle farklı psikopatolojilerde üstbilişsel süreçler

araştırılmakta ve bu patolojilerin tedavisiyle ilgili üstbilişsel psikoterapiden sıklıkla

söz edilmektedir. Özellikle obsesif kompulsif bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu,

psikoz, hipokondriya, performans anksiyetesi gibi alanlarda üstbiliş sıklıkla

araştırılmıştır (Bouman ve Meijer, 1999; Matthews, Hillyard ve Campbell, 1999;

Purdon ve Clark, 1999; Rachman ve Shafran, 1999; Wells, 1999; Vohs ve ark.,

2014).

Wells (1995), yaygın anksiyete bozukluğunun üstbilişsel teorisinde patolojik

endişe geliştiren bireylerin endişenin kendisi hakkında hem olumlu hem de olumsuz

inançları olduğunu ileri sürmüştür. Yaygın anksiyete bozukluğunda endişe, problem

çözmenin bir yolu olarak görülmektedir (Borkovec ve ark., 1983; Wells, 1999).

Endişe, olası tehditlerle başa çıkmanın bir yolu olarak kullanılmasına rağmen bir süre

sonra olumsuz inanç ve değerlendirmelerin kaynağı haline gelir. Endişeyi tetikleyici

durumlardan kaçınmak, endişeyle yüzleşmeyi engelleyen düşünce kontrol stratejileri,

uyumsuz üstbiliş ve anksiyeteyi tetikleyen düşüncelerin bastırılması gibi stratejiler

yararsızdır (Wells, 1999). Davis ve Valentiner (2000), Wells’ in (1995) kuramıyla

uyumlu bir şekilde yaygın anksiyete bozukluğu olan hastalarda normal popülasyona

göre endişe hakkında hem olumlu hem de olumsuz inançların anlamlı düzeyde

yüksek olduğu sonucuna ulaşmıştır.

19

Endişe, normal popülasyonda ortak bir bilişsel süreç olmasına rağmen, aşırı

endişe artan duygusal zorlanmanın ve anksiyetenin sıklıkla eşlik ettiği bir durumdur

(Mathews, 1990). Wells (1995), belirli üstbilişsel inançlar ve süreçler açısından

normal ve patolojik endişenin birbirinden ayrı olduğunu düşünmektedir. Bu görüşe

göre normal endişe, “endişe hakkında endişe” başladığı zaman patolojik hale gelir

(Cartwright – Hatton ve Wells, 1997).

Patolojik endişesi olanlar bir baş etme becerisi olarak endişe hakkında olumlu

ve olumsuz inançlara sahip olduklarını düşünmektedir ki endişe bilişsel bir strateji

olarak görülürse endişeye duyulan güven ve endişenin kullanım sıklığı da

artmaktadır (Borkovec ve Roemer, 1995; Davis ve Valentiner, 2000; Wells, 1995).

Zamanla patolojik endişesi olanlar bu düşünceleri kontrol edebileceklerini düşünürler

(Cartwright – Hatton ve Wells, 1997). Bu inançlar bir kez oluştuktan sonra kişide

kaçınmayı ya da bastırmayı teşvik edebilir. Üstelik bastırmak için yapılan bu

denemeler kısa dönemde girici düşüncelerde artışa ve negatif düşüncelerin önemli

olduğu inancına yol açar (Becker, Rinck, Roth ve Margraf, 1998; Clark, Ball ve

Pape, 1991; Wegner, Schneider, Carter ve White, 1987; Davis ve Valentiner, 2000).

Dragan ve arkadaşlarının (2012) yaptığı çalışmada üstbilişin kaygıyı mizaçtan

bağımsız bir şekilde yordadığı görülmüştür. Hjemdal ve arkadaşları (2013) ise

üstbilişin anksiyetenin en önemli yordayıcısı olduğunu bildirmişlerdir.

Ülkemizde yapılan intihar düşüncesi olan ve olmayan depresyon hastalarını

üstbilişsel süreçler açısından karşılaştıran bir çalışmada, intihar girişimi olan

depresyon hastalarında düşünceleri kontrol etme ihtiyacının intihar girişimi olmayan

depresyon hastalarına göre daha fazla; “bilişsel güven” in ise bu gruba göre daha az

olduğu bulunmuştur (Ak ve ark.,2012). Vohs ve arkadaşlarının (2014) ilk epizod ve

20

kronik psikoz hastalarıyla yaptıkları çalışmada ise kronik psikoz hastalarının

semptomlara bağlı olarak genelde üstbilişsel yeteneklerinin azaldığı,

motivasyonlarının düşük olduğu ve psikososyal işlevselliklerinin azaldığı

bulunmuştur. Ayrıca ilk epizod psikoz hastalarında üstbiliş değerlendirmeleri ile

olumsuz ve dezorganize semptomlar arasında negatif ve yüksek bir ilişki

bulunmuştur.

Hastalık algısı dahil birçok psikolojik değişkenle ilişkisi araştırılan kronik

yorgunluk sendromunun üstbilişle ilişkisini Maher-Edwardsa ve arkadaşları (2011)

araştırmıştır. Buna göre kronik yorgunluk sendromu semptomlarının şiddetiyle

üstbiliş arasında pozitif korelasyon olduğu ve üstbilişlerin bu semptomların şiddetini

depresyon ve anksiyeteden daha iyi yordadığı bulunmuştur. Bu çalışmada özellikle

üstbilişin üç boyutunun (düşünceleri kontrol edememeyle ilgili olumsuz inançlar,

bilişsel güven ve düşünceleri kontrol etme ihtiyacı hakkındaki inançlar) kronik

yorgunluk sendromu semptomlarının şiddetiyle pozitif ve yüksek bir korelasyonu

olduğu gösterilmiştir.

Sonuç olarak üstbilişin son yıllarda sıklıkla araştırılan bir değişken olduğu

görülmektedir. Özellikle OKB ve yaygın anksiyete bozukluğunun tedavisi açısından

oldukça faydalı olabilecek üstbilişsel modeller geliştirilmiştir. Ancak psikosomatik

hastalıkların üstbilişle ilişkilerine dair fikir verebilecek çalışma sayısının çok az

olduğu söylenebilir. Bu çalışmada kanser hastalığında hastalık algısıyla üstbilişin

ilişkisi ortaya konulmaya çalışılacaktır. Hastalık algısının tüm bilişsel yapılarla

ilişkili olduğu dolayısıyla erken dönem uyumsuz şemalarla da ilişkili olduğu

düşünülmektedir. Aşağıdaki bölümde erken dönem uyumsuz şemalarla ilgili bilgiler

verilecektir.

21

1.5. ERKEN DÖNEM UYUMSUZ ŞEMALAR

Erken dönem uyumsuz şemalar gelişimimizin erken dönemlerinde başlayan,

kişinin olumsuz yaşam deneyimleriyle baş edebilmesi için düzenlenmiş olarak

düşünebileceğimiz, kendilik yıkıcı duygusal ve bilişsel örüntülerdir. Bazı şemalar

çocukluk çağı travmalarına dayansa da şemaların oluşumuna her zaman travmalar

neden olmamaktadır (Young ve ark., 2003).

Farklı duygusal mizaçlar, şemaların oluşumuna zemin hazırlar. Şiddetin

olduğu bir ailede, saldırgan bir çocuk, pasif bir çocuğa göre daha çok fiziksel

istismara maruz kalır. Ancak, hangi koşulda olursa olsun, uygun bir erken dönem

ortamı önemli ölçüde duygusal mizacı baskılar. Güven ve sevgi dolu bir evde birçok

çocuk sakin, arkadaş canlısı biri olarak yetişir. Eğer erken dönem ortamı

reddediciyse ya da mizaç normal bir ortama üstün gelirse psikopatoloji ortaya

çıkabilir (Young ve ark., 2003).

Şemaların oluşmasında rol oynayan belli erken dönem yaşam deneyimleri

tanımlanmıştır:

- Çocuğun çok az olumlu deneyime sahip olması, ihtiyaçlarının

karşılanmasındaki eksiklikler

- Çocuğun travmatik bir yaşantıya maruz kalması

- Çocuğun çok fazla olumlu yaşantı deneyimlemesi (Aşırı derecede

müdahale eden koruyan aileler)

- Çocuğun ailesinin düşüncelerini, duygularını, davranışlarını ve

deneyimlerini seçici bir biçimde içselleştirip özdeşim kurması (çocuklar

22

zarar veren erişkinin duygu, düşünce ve davranışlarının bazılarını

öğrenebilir) (Young ve ark., 2003).

Şemalar hakkındaki bazı varsayımlar ise şunlardır;

- Hayat boyu süren örüntüler ve temalardır.

- Özyıkıcıdır.

- Hayatta kalmak için savaş verirler ( Young ve Klosko, 1993 ).

1.5.1. Şema Alanları ve Erken Dönem Uyumsuz Şemalar

Araştırmalar sonucunda 18 farklı erken dönem uyumsuz şema belirlenmiş ve

bu şemalar şema alanları şeklinde 5 ayrı grupta toplanmıştır (Rafaeli ve ark., 2011;

Young ve ark., 2003).

Alan 1: Ayrılma ve Dışlanma / Reddedilme

Bu alandaki şemalara sahip insanların genellikle travmatik yaşantıları vardır ve

bu kişiler güvenlik, bakım, sevgi, ait olma ihtiyaçlarının giderilemeyeceğine inanır.

Bu alandaki şemalar:

Terk edilme / İstikrarsızlık şeması: Bu şema diğerlerinden ihtiyaçların karşılanması

konusunda yakınlık, duygusal destek görmeyecekleri, diğerlerinin güvenilmez

olduğu algısını içerir.

23

Güvensizlik / Suistimal edilme şeması: Başkalarından zarar göreceği, aldatılacağı,

yalan söyleyeneceğine dair inancı içerir.

Duygusal yoksunluk şeması: Bakım, empati ve koruma yoksunluğunu içerir.

Kusurluluk / Utanç şeması: Kişinin önemli açılardan kusurlu, kötü, istenmeyen, işe

yaramaz, sevilmez olduğu algısını içerir. Bu şemaya sahip kişiler eleştiriye,

reddedilmeye ya da suçlanmaya karşı aşırı duyarlılardır.

Sosyal izolasyon / Yabancılaşma şeması: Kişinin dünyanın geri kalanından özellikle

de aile dışındaki sosyal dünyadan yalıtılmış olduğu hissidir.

Alan 2: Zedelenmiş Özerklik ve Performans

Bu alandaki şemaya sahip insanlar genellikle ebeveynleri tarafından çok fazla

korunmuş, müdahale edilmiş kişilerdir. Bu alandaki şemalar:

Bağımlılık / Yetersizlik şeması: Kişinin başkalarından yardım almadan günlük

hayattaki sorumluluklarını yerine getiremeyeceğine yönelik inancını içerir.

Hastalıklar ve zarar görme karşısında dayanıksızlık şeması: Her an kişinin başına bir

felaket gelebileceğini ve bunu önleyemeyeceğine dair inancı içerir.

Yapışıklık / Gelişmemiş benlik şeması: Bir ya da daha fazla kişi ile aşırı bağlanma ve

yakınlık içine girmeyi içerir. Bu durum tam bir bireyleşme sağlayamama veya

normal sosyal gelişim gösterememeyle sonuçlanır.

Başarısızlık şeması: Bu şema kişinin kaçınılmaz olarak başarısız olacağına, yetersiz

kalacağına ilişkin inancını içerir.

24

Alan 3: Zedelenmiş Sınırlar

Bu alandaki şemalara sahip insanlarda özdisiplin ya da karşılıklılık konusunda

içsel sınırlar gelişmemiştir. Bu alandaki şemalar:

Hak görme / Büyüklenmecilik şeması: Bu şema kişinin diğer insanlardan üstün

olduğu, özel hak ve ayrıcalıklara sahip olduğu inancını içerir.

Yetersiz Özdenetim / Özdisiplin şeması: Bu şema bireyin kişisel hedeflerini

gerçekleştirmek veya duygu ve dürtülerinin aşırı ifadesini dizginlemek için yeterli bir

özdenetim sağlamada güçlükleri içerir. Engellenmeye tolerans düşüktür.

Alan 4: Başkalarına Yönelimlilik

Bu kişiler kendi ihtiyaçlarından çok başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya önem

verirler. Bu alandaki şemalar:

Boyun eğicilik şeması: İhtiyaçlarını ve/veya duygularını bastırarak kontrolü aşırı

derecede başkalarına bırakmayı içerir.

Kendini feda şeması: Kişinin kendi mutluluğu pahasına başkalarının ihtiyaçlarını

karşılamak üzere aşırı derecede odaklanmasını içerir.

Onay arayıcılık / Kabul arayıcılık: Diğer insanların onay, kabul ve ilgisini

kazanmaya aşırı bir vurguyu içerir.

Alan 5: Aşırı Tetikte Olma ve Baskılama / Ketleme

Bu şemalara sahip kişiler spontan duyguları ve dürtüleri baskı altına alan,

günlük olaylara karşı aşırı tetikte olan ve hayata soğuk bakan insanlardır. Bu

alandaki şemalar:

25

Olumsuzluk / Karamsarlık şeması: Bu kişiler yaygın olarak hayatın olumlu yönlerini

görmezden gelir veya küçümserken olumsuz yönlerine odaklanırlar.

Duygusal baskılama şeması: Genellikle utanç duygularından, dürtülerin kontrolünün

kaybedilmesinden kaçınmak amacıyla davranışların ve duyguların aşırı derecede

baskılanmasını içerir.

Yüksek standartlar / Aşırı eleştiricilik şeması: Bu kişiler içselleştirdikleri yüksek

standartları karşılamak amacıyla yoğun çaba harcaması gerektiğine inanırlar.

Cezalandırıcılık şeması: İnsanların yaptığı hatalardan dolayı şiddetli bir şekilde

cezalandırılması gerektiği inancını içerir.

1.5.2. Şema Modları

Şema modelinin merkezi “erken dönem uyumsuz şemalar” dır. Yukarıda da

belirtildiği gibi, şemalar, zarar veren erken dönem deneyimlerine bir tepki olarak

gelişen yaygın karakter özellikleri olarak tanımlanır (Young ve ark., 2003). Modelin

ilk bileşeni şema alanları ve 18 erken dönem uyumsuz şemadır. Yeni araştırmalar

modelin önemli bir bileşeninin de şema modları olduğunu desteklemeye başlamıştır

(Arntz, Klokmn ve Sieswerda, 2005; Lobbestael, Van Vreeswijk ve Arntz, 2008).

Young ve arkadaşları (2003) tarafından geliştirilen “şema modu” kavramı

psikopatolojileri daha iyi anlamaya olanak tanımaktadır. Şema modları çeşitli erken

dönem uyumsuz şemaları ve baş etme biçimlerini kapsayan duygusal durumlardır

(Young ve ark 2003). Şema modları kişisel özellikler olarak düşünülen şemaların

26

aksine belirli zaman dilimlerinde aktif hale gelen geçici durumlardır (Rafaeli ve ark.,

2011).

Çocuk modları, uyumsuz başa çıkma modları, işlevsel olmayan

içselleştirilmiş ebeveyn modları ve sağlıklı yetişkin modu olmak üzere dört temel

mod tanımlanmıştır.

1.5.3. Çocuk Modları

İncinmiş çocuk modu: Genellikle temel şemaların çoğunun deneyimlendiği bir

moddur. Bu mod, kişinin çocukken yaşamak için ebeveyninin bakımına ihtiyacı

olduğu ama bu ihtiyacın karşılanmadığı dönemin bir sonucudur (Rafaeli ve ark.,

2011).

Kızgın çocuk modu: Karşılanmamış temel ihtiyaçlara tepki olarak kişinin öfke

hisseden ve bunu dışa vuran tarafıdır. Bu kişilerde kontrolsüz öfke ifadeleri görülür

(Rafaeli ve ark., 2011).

Dürtüsel çocuk modu: Kişinin istediği anda istediğini elde etmek isteyen ve

engellenme eşiği düşük olan tarafıdır. Otoriteyle çatışma içinde olan bu çocuklar

belirli ve tutarlı sınırların konulmadığı ailelerde büyürler (Rafaeli ve ark., 2011).

1.5.4. Uyum Bozucu Başa Çıkma Modları

Young ve arkadaşları (2003) üç farklı başa çıkma modu tanımlamışlardır:

27

Kopuk korungan mod: Bir kaçınma modudur. Bu moddayken bireyler duyguları ve

sorunları reddederler (Rafaeli ve ark., 2011). Bu moddaki kişiler herhangi bir temasa

girmeyerek insanları belli bir mesafede tutarak kendilerini korumaya çalışırlar (Arntz

ve van Genderen, 2009).

Söz dinleyen, teslimci mod: Bu moddayken kişiler şemalarına uyum gösterir.

Şemalarına uygun bir biçimde, pasif ve boyun eğici tarzda davranırlar (Rafaeli ve

ark., 2011). Bu kişiler olayları şemalarıyla uyumlu olacak bir şekilde çarpıtırlar.

Örneğin, şemalarını güçlendirecek eşler seçerler ve şemaları sürdürürler (Young ve

Klosko, 1993).

Aşırı telafici mod: Bu mod şemaların sebep olduğu acı verici durumdan kaçınmak

amacıyla şemaların tam tersi bir şekilde davranmayı içerir (Rafaeli ve ark., 2011). Bu

şekilde kişi kendini ve başkalarını tersinin doğru olduğuna inandırarak şemalarının

üstesinden gelmeye çalışır (Young ve Klosko, 1993).

1.5.5. İçselleştirilmiş Ebeveyn Modları

Arntz ve van Genderen (2009) ve Rafaeli ve arkadaşlarına (2011) göre

içselleştirilmiş ebeveyn modları, cezalandırıcı ebeveyn modu ve talepkar ebeveyn

modudur. Kişiler bu modlardan birindeyken, sanki ebeveynleri tarafından

azarlanıyormuş veya tersleniyormuş gibi; kendilerine değersiz ve işe yaramaz

oldukları söyleniyormuş gibi hissederler.

Cezalandırıcı ebeveyn modu: Bu kişiler bu moddayken kendilerini cezalandırıcı

davranışlarda bulunurlar. Bu cezalandırma, intihar davranışı veya kendini yaralama

28

şeklinde bile olabilir. Kişiler bu moddayken eğlenceli şeyleri reddederek veya onları

bozarak kendini cezalandırır.

Talepkar ebeveyn modu: Kişinin kendi üzerine gerçekleştirilmesi mümkün

olmayacak düzeyde talepler yüklediği yanıdır. Bu kişiler kendilerini başarılı olmaya

zorlayan bir baskı hissederler.

1.5.6. Sağlıklı Modlar

Sağlıklı yetişkin modu: Benliğin becerikli, güçlü ve iyi işlev gösteren, uygun yetişkin

işlevlerini sürdürmek için gerekli biliş ve davranışlarını içeren yanıdır (Rafaeli ve

ark., 2011).

Mutlu çocuk modu: Bu mod temel duygusal ihtiyaçlar karşılanmış olduğundan

huzurlu hissetmeyi, kişinin kendiliğindenlik, ve mutluluk deneyimleme kapasitesini

temsil eder (Rafaeli ve ark., 2011).

Young (2003), yetişkinlerde görülen psikopatolojinin oluşmasında erken

dönem uyumsuz şemaların önemini vurgulamaktadır. Erken dönem uyumsuz

şemaları temel alan psikoterapi türü bilişsel davranışçı psikoterapinin kişilik

bozukluklarında çoğunlukla etkin kullanılamaması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Erken

dönem uyumsuz şemalar modeli kişilik bozukluklarını oldukça iyi açıklamaktadır.

Ancak diğer bozukluklarda veya bazı fiziksel hastalıklarda da yapılan araştırmalar

mevcuttur.

29

Literatüre bakıldığında kişilik bozuklukları (Giesen – Bloo ve ark., 2006;

Gude ve Hoffart, 2008; Carr ve Francis, 2010), travma sonrası stres bozukluğu

(Cockram, Drummond ve Lee, 2010), madde kötüye kullanımı (Ball ve Cecero,

2001), panik bozukluk (Hedley, Hoffart ve Sexton, 2001), yeme bozukluğu (Deas,

Power, Collin, Yellowlees ve Grierson, 2011), depresyon (Lumley ve Harkness,

2007) ve intihar (Dale ve ark., 2010) gibi psikopatolojilerin erken dönem uyumsuz

şemalarla ilişkilerinin sıklıkla çalışıldığı görülmektedir..

Yukarıda da bahsedildiği gibi fiziksel hastalıklarla erken dönem uyumsuz

şemalar arasındaki ilişkilerin araştırıldığı çalışmalardan biri Mansour ve

arkadaşlarının (2010) astım hastalarıyla yaptığı çalışmadır. Erken dönem uyumsuz

şemalar açısından astımlı hastalar ve sağlıklı yetişkinlerin karşılaştırıldığı bu

çalışmada astım hastalarında sağlıklı gruba göre daha fazla kişilik problemleri

olduğu ve bu hastaların çocukluk dönemlerinde aileleriyle daha fazla sorun

yaşadıkları bulunmuştur. Boyun eğicilik, güvensizlik/suistimal edilme,

bağımlılık/yetersizlik, başarısızlık ve kusurluluk/utanç şemaları açısından gruplar

arasında anlamlı bir fark bulunmuştur. Bu hastalarda güvensizlik/suistimal edilme

şeması solunum krizlerinin ve hastalığın kalıcı olması inancına, bağımlılık/yetersizlik

şeması günlük işlerini başkalarından yardım almadan yapamayacak düzeyde çaresiz

oldukları inancına, başarısızlık şeması başarısız oldukları inancına ve son olarak da

kusurluluk/utanç şeması kusurlu, kötü, istenmeyen, niteliksiz oldukları ya da

başkalarına sevimsiz görünecekleri inancına neden olmaktadır. Mizara ve arkadaşları

(2012) ise sedef ve egzama hastalarında erken dönem uyumsuz şemaları araştırmıştır.

Buna göre egzama ve sedef hastalarında 6 baskın erken dönem uyumsuz şema

tanımlanmıştır: duygusal yoksunluk, sosyal izolasyon / yabancılaşma, kusurluluk /

30

utanç, başarısızlık, güvensizlik/suistimal edilme ve boyun eğicilik. Yine bu

hastalarda güvensizlik, kusurluluk/utanç anksiyeteyi yordarken, güvensizlik ve

sosyal izolasyon/yabancılaşmanın da depresyonu yordadığı görülmüştür. Bu sonuç,

bu hastaların kendilerini başkaları tarafından reddedilmiş olarak algıladıkları

şeklinde yorumlanabilir. Özetle, bu çalışmada erken dönem uyumsuz şemaların

varlığının egzama ve sedef hastalarında duygusal zorlanmanın (distress) varlığıyla

ilişkili olduğu bulunmuştur. Bidadian ve arkadaşları (2011) ise, obezite ve yaşam

kalitesi arasındaki ilişkide erken dönem uyumsuz şemaların rolünü araştırmıştır.

Buna göre duygusal yoksunluk, güvensizlik/suistimal edilme, başarısızlık, yetersiz

özdenetim şemalarının toplam yaşam kalitesi puanını yordadığı görülmüştür.

Erken dönem uyumsuz şemalarla ilgili literatürdeki çalışmalara bakıldığında

depresyon ve anksiyetenin de sıklıkla çalışılmış olduğu görülmektedir. Wellburn ve

arkadaşları (2002), terkedilme ve yetersiz özdenetim şemalarıyla depresyon arasında;

terk edilme, hastalıklar ve zarar görme karşısında dayanıksızlık, başarısızlık,

duygusal baskılama, kendini feda şemalarıyla ise anksiyete arasında anlamlı bir ilişki

bulmuştur. Bu çalışmaya benzer sonuçlar Glaser ve arkadaşları (2002) tarafından

yapılan çalışmada da elde edilmiştir. Buna göre terk edilme ve sosyal izolasyon

şemalarıyla depresyon; terk edilme, hastalıklar ve zarar görme karşısında

dayanıksızlık şemalarıyla ise anksiyete arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur.

Calvete ve arkadaşları ise (2005) depresyonla bağımlılık ve kusurluluk/utanç

şemaları arasında; anksiyete ile ise terk edilme, başarısızlık, boyun eğme şemaları

arasında anlamlı bir ilişki bulmuştur. McGinn ve arkadaşları (2005) diğer

çalışmalardan farklı olarak depresyonla tüm erken dönem uyumsuz şema alanları

arasında anlamlı bir ilişki bulmuştur. Trip (2006) ise anksiyeteyle şemalar arasındaki

31

ilişkiye baktığı çalışmasında yüksek standartlar/aşırı eleştiricilik ve cezalandırıcılık

şemalarıyla anksiyete arasında anlamlı ilişki bulmuştur.

Ülkemizde ise Lapsekili ve Ak (2012) tarafından bipolar ve unipolar

depresyonu erken dönem uyumsuz şemalar açısından karşılaştıran bir araştırma

yapılmıştır. Araştırmanın sonuçlarına göre güvensizlik suistimal edilme şemasında

unipolar grubun puanlarının bipolar gruba göre anlamlı şekilde yüksek olduğu

görülmüştür. Terk edilme, güvensizlik/suistimal edilme, hak görme/büyüklenmecilik

şemalarında ise unipolar grupta kontrol grubuna göre puanlar anlamlı düzeyde

yüksek bulunmuştur. Diğer şemalarda ise depresyon grupları ve kontrol grupları

arasında anlamlı bir fark bulunmuştur. Buna göre kontrol grubunun puanlarının diğer

gruplara göre daha düşük olduğu, unipolar ve bipolar gruplarının puanlarının ise

benzer olduğu görülmüştür.

Erken dönem uyumsuz şemalarla aile, ebeveynlerle ilişkiler gibi konularda

yapılan çalışmalar da dikkat çekmektedir. İki uyumsuz şema modu olan cezalandırıcı

ebeveyn ve kızgın çocuk modlarının kendine zarar verme davranışında bu davranışın

başlangıç yaşı ve süresiyle anne baba bakımı arasındaki ilişkide aracı değişken olarak

rol oynadığı bildirilmiştir (Saldias ve ark., 2013). Ebeveyn algıları, erken dönem

uyumsuz şemalar ve depresif semptomlar arasındaki ilişkinin araştırıldığı bir

çalışmada ise kusurluluk/utanç, yetersiz özdenetim, güvensizlik, yetersizlik/aşağılık

duygusu şemalarıyla ebeveyn algıları ve depresif semptomatoloji arasında anlamlı bir

ilişki olduğu görülmüştür (Harris ve Curtin, 2002).

Kapçı ve Hamamcı (2010), aile işlevleri ile psikolojik belirtiler arasındaki

ilişkide erken dönem uyumsuz şemaların rolünü araştırdıkları çalışmalarında, aile

32

işlevlerinin duygusal yalıtılmışlık, zedelenmiş sınırlar, yetersizlik ve adil – sorumlu –

kaygılı şema alanlarını yordadığını bulmuşlardır. Aile işlevleri kontrol edildiğinde

dört şema alanının her birinin psikolojik belirtileri yordadığı bulunmuştur. Şema

alanlarından duygusal yalıtılmışlığın ise aile işlevleri ile psikolojik belirtiler

arasındaki ilişkide aracı rolü olduğu görülmüştür.

Özetle, erken dönem uyumsuz şemalar psikopatolojiler, ilişki sorunları,

psikosomatik hastalıklar gibi birçok farklı alanda araştırılan ve tedavi odaklı olarak

kullanılan bir modeldir. Ancak literatürde kanser hastalarıyla şemalar bağlamında

yapılan bir çalışmaya rastlanmamıştır. Aşağıdaki bölümde çalışmanın son bilişsel

değişkeni olan olumsuz otomatik düşüncelerle ilgili bilgiler verilecektir.

1.6. OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER

Olumsuz otomatik düşünceler Aaron Beck’ in ve bilişsel terapinin temel

kavramlarından biridir. Bu düşünceler bilinçli bir sürecin ürünü olmadığı için,

kendiliğinden zihne geldiği ve bu düşüncelere hoş olmayan duygular eşlik ettiği için

olumsuz otomatik adını almıştır (Cerit ve Coşkun, 2012).

Bu tür düşünceler herhangi bir seçim yapmaksızın ya da gayret sarf

etmeksizin kendiliğinden ortaya çıkmaktadırlar. Psikolojik sorunlar yaşayan kişilerde

bu otomatik düşünceler genellikle çarpıtılmış ya da abartılmış biçimde ortaya

çıkmaktadır (Beck, 2001).

33

Otomatik düşünceler akla kendiliğinden gelen, özellikle düşünmek

istemediğimiz, fark edilmesi güç olan ve daha çok duygusal sıkıntı anlarına eşlik

eden bilişlerdir. Örneğin hipokondriyak birinin fiziksel bir hastalığı olmadığına ikna

olamayıp yapılan tetkiklerin yetersiz olduğu, bu nedenle hastalığının bulunamadığı

gibi kaygı ve umutsuzluk duygularının eşlik ettiği düşüncelere olumsuz otomatik

düşünceler denir (Türkçapar, 2007). Belli bir mantıksal sıra izlemeyen, nesnel

gerçekliğe uymayan, refleks gibi aniden oluşan düşüncelerdir (Hagga ve ark., 1991).

O’ Connor ve arkadaşları (2002) bu düşüncelerin kişilerde umutsuzluğun ve

anksiyetenin ortaya çıkmasını sağlayan en önemli faktör olduğunu vurgulamışlardır.

1.6.1. Beck’in Bilişsel Kuramı ve Olumsuz Otomatik Düşünceler

Aaron Beck depresyon hastalarıyla çalışırken bu klinik tablonun hatalı

düşünceler ve olumsuz kendilik ifadelerinin bir sonucu olduğunu ortaya çıkarmıştır

(Beck, 2005). Bilişsel kurama göre, duyguları ve davranışları belirleyen durumun

kendisi değil, duruma ilişkin yorumlardır. Yani olayın kendisinden çok algılanma ve

yorumlanma tarzı önemlidir (Beck, 2001).

Buna göre insanların yaşadıkları sorunlar büyük ölçüde yanlış sayıltılar ve

değerlendirilmeler sonucunda gerçekliğin çarpıtılmasına bağlıdır. Bilişsel kuram

psikopatolojinin ortaya çıkmasında biyolojik ve çevresel faktörleri de kabul eder,

sadece bilişlerle açıklamaz. Ancak bilişsel yapıdaki sorunların önemli bir sürdürücü

olduğunun altını çizer (Türkçapar, 2007).

Çok kısa, hızlı ve örtük olan bu düşünceler kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Kişi genellikle bu düşüncelerin farkında olmaz, bu düşünceleri yakalayamaz. Ancak

34

kişi bu düşüncelerin kendisinde oluşturduğu duygusal durumun farkındadır. Bu

düşünceler hiç sorgulanmadan doğru kabul edilir (Beck, 2005).

Özetle, Beck’in bilişsel kuramına göre bilişsel yapı içerisinde en yüzeyde

bulunan yapı olumsuz otomatik düşüncelerdir. Fark edilmesi ve değiştirilmesi diğer

bilişsel yapılara göre daha kolaydır. Bu nedenle bilişsel – davranışçı terapistler

öncelikle hastaların olumsuz otomatik düşünceleriyle çalışırlar. Bu düşüncelerin

belirlenmesi, değerlendirilmesi ve değişimi sıklıkla duygulardaki olumlu değişimi

kolaylaştırır (Beck, 2001).

1.6.2. Bilişsel Çarpıtmalar

Olumsuz otomatik düşüncelerin içeriği değerlendirildiğinde, düşüncenin

içeriğinde benzer tarzda bir yanlılık, düşünce hatası fark edilir. Bu yanlılıklara

bilişsel çarpıtmalar denir (Beck, 2001). Bilişsel çarpıtmalar aşağıdaki şekilde

sıralanabilir.

1. Felaketleştirme: Gelecekte olacakları daha gerçekçi ihtimalleri dikkate

almadan olumsuz olarak tahmin etmektir.

“Telefona cevap vermiyor, kesin başına kötü bir şey geldi”

2. Zihin okuma: Kişinin diğer insanların ne düşündüğünü bildiğini sanmasıdır.

“Benim aptal biri olduğumu düşünüyor”

35

3. Kişiselleştirme: Kişinin kendisi dışında gelişen olayları kendisiyle

ilişkilendirmesidir. Herhangi bir bağlantı kurmak için hiçbir gerekçe

olmaksızın olayları kendisine bağlaması eğilimidir.

“Neye elimi atsam kuruturum”

4. –Meli, -malı şeklinde düşünme: Kişinin kendisi ve başkalarının nasıl

davranmaları gerektiğine ilişkin kesin kurallarının olmasıdır.

“Her zaman herkese iyi davranmalıyım”

5. Ya hep ya hiç tarzı düşünme: Kişinin olayları “siyah” ve “beyaz” şeklinde

kutuplaşmış bir düşünce tarzında, iki zıt kategoriden birine yerleştirme

eğilimidir.

“Hayatımda iyi giden hiçbir şey yok, her şey kötüye gidiyor”

6. Olumluyu geçersiz kılmak: Kişinin başardığı şeyleri, olumlu durumları yok

sayması, geçersiz kılmasıdır.

“ O projeyi bitirmiş olmam yeterli olduğum anlamına gelmez, sadece şansım

yaver gitti”

7. Etiketleme: Kişinin kendisine ve diğerlerine toptan, yargılayıcı ve olumsuz

sıfatlar yakıştırmasıdır.

“ Ben beceriksizin tekiyim”

8. Seçici soyutlama: Bir olayı bütün olarak görmek yerine olumsuz bir ayrıntı

üzerine odaklanmaktır. Bütünün sadece bir ayrıntısına odaklanıp durumun

36

diğer özelliklerini göz ardı etmek, yaşanan bütün deneyimi o ayrıntıya göre

değerlendirmektir.

9. Aşırı genelleme: Tek bir olaya dayanarak genel inançlar oluşturmaktır. Bir

veya birkaç tane rastlantısal olayı temel alarak genel kural veya sonuç

çıkarma örüntüsüdür.

“Hiçbir erkeğe güvenilmez”

10. Tünel bakışı: Bir olayı sadece olumsuz tarafından görmektir (Beck, 2001;

Türkçapar, 2007; Corey,2005).

Literatür gözden geçirildiğinde olumsuz otomatik düşüncelerin psikopatoloji,

kişisel arası ilişkiler, psikosomatik ve birtakım fiziksel hastalıklar gibi birçok açıdan

incelendiği görülmektedir.

Şemalarda olduğu gibi olumsuz otomatik düşüncelerde de depresyon ve

anksiyeteyle ilgili çalışmalara sık rastlanmaktadır. Hjemdal ve arkadaşları (2013)

tarafından depresif belirtilerin en önemli yordayıcısının olumsuz otomatik düşünceler

olduğu bildirilmiştir. Üstbilişin ise anksiyetenin en önemli yordayıcısı olduğu

bulunmuştur. Olumsuz otomatik düşünceler kontrol edildiğinde üstbilişin gelecekteki

depresif belirtileri yordamadığı görülmüştür. Özetle bu çalışmaya göre olumsuz

otomatik düşünceler depresyonun, üstbiliş ise anksiyetenin en önemli yordayıcısıdır.

Pirbaglou ve arkadaşları (2013) ise mükemmeliyetçilikle ilgili bilişler, anksiyete

belirtileri ve depresif durum arasındaki ilişkide olumsuz otomatik düşüncelerin aracı

rolünü ortaya koymuşlardır.

37

Ülkemizde yapılan çalışmalara bakıldığında ise intihar düşüncesi olan majör

depresyon hastalarında olmayanlara göre olumsuz otomatik düşüncelerin daha fazla

olduğu (Aydemir ve ark., 2002), olumsuz otomatik düşüncelerin sıklığının

depresyonun şiddetiyle uyumlu olduğu ve depresyonun iyileşmesiyle olumsuz

otomatik düşüncelerin kaybolduğu sonucuna ulaşılmıştır (Cerit ve Coşkun, 2012).

Bipolar bozuklukla ilgili bir çalışmada ise Bipolar-I tanılı hastaların tanısı olmayan

kişilere göre olumsuz otomatik düşünceler açısından farklılaşmadığı görülmüştür

(Lex ve ark., 2008 ).

Anksiyete ve olumsuz otomatik düşünceler arasındaki ilişki de sıklıkla

araştırılmıştır. Olumsuz otomatik düşüncelerin anksiyete ve şiddet davranışıyla

ilişkili olduğu bildirilmiştir (Calvete ve Connor-Smith, 2005). Ayrıca Aydın (2009),

220 üniversite öğrencisiyle yaptığı çalışmada otomatik düşüncelerin anksiyete

(durumluk anksiyete) varyansının % 39’unu açıkladığı sonucuna ulaşmıştır.

Farklı anksiyete bozukluklarının karşılaştırıldığı Wenzel ve Cochran (2006)

tarafından yapılan çalışmada panik bozukluk hastalarının panik bozuklukla ilişkili

otomatik düşüncelerinin geçmiş yaşantılarına ilişkin olayları hatırlamalarının sosyal

fobik ve anksiyetesi olan katılımcılara göre daha hızlı olduğunu bulmuşlardır. Aynı

zamanda sosyal fobik katılımcıların da sosyal fobiyle ilişkili otomatik düşüncelerinin

geçmiş olayları hatırlamalarını anksiyetesi olmayan hastalara göre kolaylaştırdığı

bulunmuştur. Bu bulgulardan otomatik düşüncelerin psikopatolojinin sürmesine

neden olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Bilişsel üçlünün, özellikle de kişinin kendine

yönelik olumsuz inançlarının anksiyetenin önemli bir yordayıcısı olduğu da

literatürde yer alan önemli bir bulgudur (Wong, 2008).

38

Fiziksel hastalıklarda olumsuz otomatik düşünceler önemli bir değişken

olduğu için literatürde bu konuda da çalışmalar mevcuttur. Gerilim tipi baş ağrısı

olanların depresyon, otomatik düşünce, aleksitimi puanlarının anlamlı derecede

yüksek, atılganlık puanlarının ise anlamlı derecede daha düşük olduğu görülmüştür

(Yücel ve ark., 2002). Bu sonuçlar depresyonun gerilim tipi baş ağrısıyla ilişkili

olduğunu ve bu hastaların duygularını ifade etmede güçlük yaşadığına işaret ettiği

şeklinde yorumlanmıştır. Ayrıca depresyon hastalarının da gerilim tipi baş ağrısı

geliştirme olasılığının yüksek olabileceği sonucuna varılmıştır. Gerilim ve migren

tipi baş ağrısı yaşayanların ise sağlıklı gruba kıyasla olumsuz bilişsel içeriğin daha

yüksek olduğu ve buna eşlik eden depresif belirtilerin olduğu bildirilmiştir (Yavuz ve

ark., 2013). Olumsuz otomatik düşüncelerin sıklığının ampute edilmiş hastaların

fiziksel engellerine uyumla ilgili duygusal stresin yordayıcısı olduğu sonucu da

literatürde yer almaktadır (Basten ve ark., 2003).

Ergenlerde olumsuz otomatik düşüncelerin araştırıldığı ülkemizde yapılan bir

çalışmada iletişim becerisinin yüksek olduğu kişilerde olumsuz otomatik düşünce

sıklığının daha düşük olduğu gösterilmiş ve bu durum olumsuz otomatik

düşüncelerin etkin iletişim becerisini olumsuz yönde etkileyebileceği şeklinde

yorumlanmıştır (Şirin ve Izgar, 2013). Ayrıca yine ergenlerde otomatik düşünceler,

fiziksel saldırganlık ve öfke arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Otomatik

düşüncelerin ise öfke ve fiziksel agresyonun seviyesini etkili bir biçimde yordadığı

görülmüştür (Yavuzer ve Karataş, 2013 ).

Yukarıdaki bulgular ışığında olumsuz otomatik düşüncelerin kişinin ruh

sağlığı üzerinde oldukça etkili olduğunu söyleyebiliriz. Literatürde kanser

hastalarında olumsuz otomatik düşüncelerin araştırıldığı bir çalışmaya

39

rastlanmamıştır. Bizim çalışmamızda ise olumsuz otomatik düşüncelerin kanser

hastalarında hastalık algısıyla ilişkisi araştırılacaktır.

40

1.7. ARAŞTIRMANIN AMACI

Özetlenen literatürden de anlaşılacağı üzere, uzun ve zorlu bir tedavi süreci

gerektiren kanser hastalığında, bu hastalığın algılanış biçimleri ve hastaların

psikolojik durumları oldukça önemlidir. Kanser hastalığının birçok psikolojik

değişkenle yakından ilişkili olduğu da bilinmektedir. Mevcut çalışmada da bu

değişkenler arasında yer alabileceği düşünülen (ve çeşitli psikopatolojiler ile de

ilişkili olan) hastalık algısı, üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz

otamatik düşüncelerin kanser hastaları üzerinde incelenmesi hedeflenmiştir.

Literatürde kanser hastaları üzerinde söz konusu değişkenlerin ilişkisinin araştırıldığı

bir çalışmaya rastlanmamıştır.

Araştırmanın amacı, kanser hastalarındaki hastalık algısı ile üstbiliş, erken

dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşünceler arasındaki ilişkileri

belirlemektir. Bu yolla kanser hastalarında hastalık algısı temelli bir müdahalenin

nasıl olması gerektiğine ilişkin ipuçları sağlanabileceği düşünülmektedir.

Araştırmanın hipotezleri şunlardır:

1. Kanser hastalarında hastalık algısı ve üstbiliş arasında anlamlı bir ilişki vardır.

2. Kanser hastalarında hastalık algısı ve erken dönem uyumsuz şemalar arasında

anlamlı bir ilişki vardır.

3. Kanser hastalarında hastalık algısı ve olumsuz otomatik düşünceler arasında

anlamlı bir ilişki vardır.

4. Kanser hastalarında üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik

düşünceler hastalık algısını yordamaktadır.

41

5. Kanser hastalarında hastalık algısı, üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemalar ve

olumsuz otomatik düşünceler demografik değişkenlere göre (yaş, cinsiyet, SED)

anlamlı derece farklılaşmaktadır.

42

BÖLÜM II

YÖNTEM

2.1.ÖRNEKLEM

Araştırmanın verileri Mart 2015 – Eylül 2015 tarihleri arasında Ankara Dr.

Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Onkoloji

Kliniği’nden toplanmıştır. Bu hastanede ayaktan kemoterapi ünitesine gelen 122

gönüllü meme kanseri kadın hasta araştırma örneklemini oluşturmaktadır. Çalışmaya

dahil edilme ve çalışmadan dışlanma ölçütleri şu şekildedir:

Çalışmaya dahil edilme ölçütleri:

- Gönüllü olmak

- Okur yazar olmak

- Uzak metastazı olmayan meme kanseri hastası olmak

- Ameliyattan sonra en az 3 ay geçmiş olması

Çalışmadan dışlanma ölçütleri:

- Hastalığında yineleme ya da metastazı olması

- Psikotik bozukluğu bulunmak

- Zeka geriliği olması

43

Tamamı kadınlardan oluşan örneklemin demografik değişkenlere göre

dengeli bir dağılım gösteremediği görülmektedir. Özetle, katılımcıların 40 yaş

üstünde yoğunlaştığı, çoğunun evli olduğu ve çalışmadığı, gelir düzeyinin genellikle

1000 TL – 2000 TL arasında olduğu söylenebilir. Eğitim düzeyi açısından 122

katılımcıdan 49 ‘ unun ilkokul mezunu olduğu dikkati çekmektedir. Örneklemin

demografik özelliklerine ilişkin detaylı bilgiler Tablo-1’ de verilmiştir

44

Tablo-1 Örneklemin demografik özellikleri

N= 122 %

YAŞ 18 – 29 3 2.5

30 – 40 32 26.4

41 – 50 49 40.5

51 – 60 30 24.8

61 yaş ve üstü 7 5.8

EĞİTİM Okuryazar 1 0.8

İlkokul 49 40.2

Ortaokul 13 10.7

Lise 38 31.1

Üniversite 21 17.2

MEDENİ DURUM Evli 104 85.2

Bekar 18 14.8

ÇALIŞIYOR MU? Çalışıyor 29 27.1

Çalışmıyor 78 72.9

GELİR DÜZEYİ 1000 TL altı 22 20.2

1000 TL – 2000 TL 54 49.5

2000 TL – 3000 TL 23 21.1

3000 TL – 4000 TL 4 3.7

4000 TL – 5000 TL 2 1.8

5000 TL üstü 4 3.7

HASTALIK SÜRESİ 6 aydan az 51 47.2

6 ay – 1 yıl 36 33.3

1 yıldan fazla 21 19.4

ALINAN TEDAVİLER Cerrahi ve kemoterapi 45 36.9

Kemoterapi 29 23.8

Cerrahi, kemoterapi,

radyoterapi

40 32.8

Kemoterapi ve

radyoterapi

8 6.6

AİLEDE KANSER VAR

MI?

Ailede kanser var 51 42.1

Ailede kanser yok 70 57.9

45

2.2.VERİ TOPLAMA ARAÇLARI

2.2.1.Kişisel Bilgi Formu

Araştırmada, katılımcıların yaş, eğitim, medeni durum, çalışma durumu, gelir

düzeyi, hastalığın süresi, alınan tedaviler ve ailede kanser hastalığının olup

olmadığıyla ilgili bilgi toplamak amacıyla araştırmacı tarafından hazırlanmış bir

“Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. (Bkz. Ek-2)

2.2.2. Hastalık Algısı Ölçeği

Hastalık algısı ölçeği Weinman ve arkadaşları (1996) tarafından Leventhal’ ın

hastalık temsili modeli temel alınarak geliştirilmiştir. Moss – Morris ve arkadaşları

(2002) ise ölçeği yeniden gözden geçirerek bazı alanları yenilemişlerdir. Ölçeğin

Türkçeye uyarlanması Armay (2007) tarafından yapılmıştır (Bkz. Ek-3)

Hastalık algısı ölçeği hastalık temsili modelinin 5 alanına göre

oluşturulmuştur. Hastalık belirtileri, hastalık algısı ve hastalık nedenleri olmak üzere

üç bölümden oluşmaktadır.

Ölçeğin hastalık belirtileri bölümünde ağrı, bulantı, yanma gibi birtakım

fiziksel belirtilerin olup olmadığı ve bu belirtilerin hasta tarafından hastalıkla ilgili

algılanıp algılanmadığı sorgulanmaktadır.

İkinci bölüm olan hastalık algısı bölümü 5’li Likert biçiminde olup (1:

kesinlikle böyle düşünmüyorum, 5: kesinlikle böyle düşünüyorum) hastanın hastalığı

hakkındaki görüşlerini belirlemeye yönelik 38 ifadeden oluşmaktadır.

46

Bu bölüm 7 faktörden oluşmaktadır:

• Süre (akut/kronik) 1, 2, 3, 4, 5 ve 18. Maddeler (Cronbach alfa: .86)

• Süre (döngüsel) 29, 30, 31 ve 32. Maddeler (Cronbach alfa: .66)

• Sonuçlar 6, 7, 8, 9, 10, 11. Maddeler (Cronbach alfa: .60)

• Kişisel kontrol 12, 13, 14, 15, 16 ve 17. Maddeler (Cronbach alfa: .81)

• Tedavi kontrolü 19, 20, 21, 22 ve 23. Maddeler (Cronbach alfa: .73)

• Hastalık tutarlılığı 24, 25, 26, 27 ve 28. Maddeler (Cronbach alfa: .67)

• Duygusal temsiller 33, 34, 35, 36, 37 ve 38. Maddeler (Cronbach alfa: .69)

olmak üzere bu alt ölçeklerin iç tutarlık katsayısı .60-.85 arasında bulunmuştur.

Ölçeğin 1, 4, 8, 15, 17, 18, 19, 23, 24, 25, 26, 27, 36 numaralı maddeleri ters

puanlanmaktadır.

Hastalık nedenleri bölümü ise yine 5’li Likert tipinde olup hastanın

hastalığının olası nedenleriyle ilgili düşüncelerini (kalıtsal, stres, çevre kirliliği, aile

problemleri gibi) sorgulamaktadır.

Bu alt ölçekte 5 faktör bulunmaktadır:

Kişisel atıflar

Dış atıflar

Kontrol edilemeyen bedensel atıflar

Yaşam şekli atıfları

47

Şans

Ölçeğin ilk bölümünün iç tutarlılığı 0. 84 olarak bulunmuştur. İkinci bölüm

olan “algı” bölümünde ise yer alan alt testlerin İç tutarlılık değerleri .60 ile .85

arasında değişmektedir. Madde toplam korelasyonları ise .21-.85 arasında

bulunmuştur. Ölçeğin üçüncü bölümü olan “nedenler” bölümünün ise alt ölçeklerinin

İç tutarlılık katsayılarının .41 ile .78 arasında değiştiği görülmektedir. Madde toplam

korelasyonlarının ise .46 ile .82 arasında değiştiği saptanmıştır.

Test tekrar test grubunda tüm ölçeğin alt ölçeklerinin tutarlılığı oldukça iyi

olup korelasyon katsayıları .53 ile .78 arasında değişmektedir.

2.2.3. Üstbiliş Ölçeği – 30

Üstbiliş Ölçeği (Meta-Cognitions Questionnaire) ilk olarak Cartwright-Hatton

ve Wells (1997) tarafından üstbilişin çeşitli boyutlarını değerlendirmek amacıyla

oluşturulmuştur. Altmış beş maddelik bu ilk ölçeğin kısa formu olan Üstbiliş Ölçeği-

30 (Meta-Cognitions Questionnaire-30) ise Wells ve Cartwright-Hatton (2004)

tarafından oluşturulmuştur.

Ölçeğin Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması Tosun ve Irak (2008)

tarafından yapılmıştır. ÜBÖ-30’daki her madde, “(1) kesinlikle katılmıyorum” ile

“(4) kesinlikle katılıyorum” uçlarına sahip, 4’ lü Likert biçimindedir. Ölçekten

alınabilecek puanlar 30 ile 120 arasında değişir ve puanın yükselmesi patolojik

tarzda üstbilişsel faaliyetin arttığına işaret eder. Elde edilen faktör yapısının ölçeğin

48

orijinal formuyla aynı olduğu görülmüştür. Ölçek 5 faktörden oluşmaktadır (Bkz.

Ek-4) :

1. Bilişsel güven 8, 14, 18, 24, 26, 29. maddeler

2. Endişe hakkındaki olumlu inançlar 1, 7, 10, 20, 23, 28. maddeler

3. Bilişsel farkındalık 3, 5, 12, 17, 19, 30. maddeler

4. Kontrol edilmezlik ve tehlike 6, 13, 15, 21, 25, 27. maddeler

5. Düşünceleri kontrol ihtiyacı 2, 4, 9, 11, 16, 22. maddeler

Bilişsel güven alt ölçeğinden alınan yüksek puan kişinin belleğine ve

dikkatine güveninin düşük olduğu anlamına gelmektedir. Endişe hakkındaki olumlu

inançlar alt ölçeğinden alınan yüksek puan ise endişelenmenin problem çözmede ve

istenmeyen durumlardan kaçınmada yararlı olduğuna yönelik inançların kişide fazla

olduğu anlamına gelmektedir. Yani endişe gereklidir ve endişenin olması arzu edilir.

Bilişsel farkındalık alt ölçeğinden alınan yüksek puan kişide kendi bilişlerini

inceleme, gözlemleme eğiliminin fazla olduğu anlamına gelmektedir. Kontrol

edilmezlik ve tehlike alt ölçeğinden alınan yüksek puan kişinin endişelerini kontrol

etmesi gerektiğine ve düşüncelerin kontrol edilemeyeceğine dair inancın

yüksekliğine işaret eder. Düşünceleri kontrol ihtiyacı alt ölçeğinden alınan yüksek

puan ise kişinin düşünceleri kontrol etme ihtiyacının fazla olduğuna işaret

etmektedir.

ÜBÖ-30’un Türkçe formunun güvenirliği ile ilgili olarak yapılan test-tekrar

test korelasyon analizi sonuçları ölçek maddeleri için elde edilen güvenirlik

katsayılarının maddeler için .40 ile .94, alt ölçekler için .70 ile .85 arasında

değiştiğini göstermiştir (Tosun ve Irak, 2008). Ölçeğin güvenirliğine yönelik yapılan

49

analizler sonucunda ölçeğin iç tutarlılık değerinin .93 olduğu ve alt-ölçekler için iç

tutarlılık değerlerinin .72 ile .93 arasında değiştiği bulunmuştur (Tosun ve Irak,

2008).

2.2.4. Young Şema Ölçeği Kısa Form - 3

İlk olarak Young ve Brown (1990) tarafından geliştirilen 205 maddeden

oluşan ölçeğin bu uzun formu Young (1994) tarafından kısaltılarak 75 maddeye

düşürülmüştür. 2004 yılında ise Young tarafından onay arayıcılık, cezalandırıcılık ve

karamsarlık şemalarının da eklenmesiyle 90 maddelik form ortaya çıkmıştır. Ölçek

6’lı derecelendirme ile 1 (benim için tamamıyla yanlış) ve 6 (beni mükemmel şekilde

tanımlıyor) olarak yanıtlanmaktadır. Ölçekten alınan puanların artması erken dönem

uyumsuz şemaların şiddetinin arttığını göstermektedir. (Bkz. Ek-5)

Soygüt, Karaosmanoğlu ve Çakır (2009) tarafından Türkçeye uyarlanan ölçek

90 maddelik ölçek 5 şema alanı ve 14 faktörden oluşmaktadır:

1. Duygusal yoksunluk (19, 37, 55 ve 73. maddeler)

2. Başarısızlık alt boyutu (6, 24, 33, 42, 60 ve 78. maddeler)

3. Karamsarlık alt boyutu (8, 17, 26, 35 ve 80. maddeler)

4. Sosyal izolasyon/güvensizlik alt boyutu (3, 4, 40, 57, 58, 75 ve 76.

maddeler)

5. Duyguları bastırma alt boyutu (12, 30, 48, 66 ve 84. maddeler)

6. Onay arayıcılık alt boyutu (16, 34, 52, 56, 70 ve 88. maddeler)

50

7. İç içe geçme/bağımlılık alt boyutu (7, 9, 10, 25, 63, 64, 79, 81 ve 82

maddeler)

8. Ayrıcalıklılık/yetersiz özdenetim alt boyutu (15, 22, 32, 50, 51, 68 ve 69.

maddeler)

9. Kendini feda alt boyutu (11, 29, 47, 65 ve 83. maddeler)

10. Terk edilme alt boyutu (2, 20, 28, 38 ve 74. maddeler)

11. Cezalandırılma alt boyutu (18, 49, 53, 54, 72 ve 89. maddeler)

12. Kusurluluk alt boyutu (23, 41, 43, 59, 77 ve 90. maddeler)

13. Tehditler karşısında dayanıksızlık alt boyutu (21, 39, 44, 62 ve 71.

maddeler)

14. .Yüksek standartlar alt boyutu (13, 14 ve 31. maddeler)

Young Şema Ölçeği- Kısa Form 3’te beş şema alanı bulunmaktadır.

Zedelenmiş otonomi şema alanı iç içe geçme/bağımlılık, terk edilme,

başarısızlık, karamsarlık ve tehditler karşısında dayanıksızlık şemalarından

oluşmaktadır.

Kopukluk şema alanı duygusal yoksunluk, duyguları bastırma, sosyal

izolasyon/güvensizlik ve kusurluluk şemalarından oluşmaktadır.

Yüksek standartlar şema alanı yüksek standartlar ve onay arayıcılık

şemalarından oluşmaktadır.

51

Diğerleri yönelimlilik şema alanı kendini feda ve cezalandırılma

şemalarından oluşmaktadır.

Zedelenmiş sınırlar şema alanı ise ayrıcalıklılık/yetersiz özdenetim

şemasından oluşmaktadır.

Ölçeğin şema boyutları için korelasyon katsayıları .66 ile .82 arasında

değişmektedir. Şema alanları için ise yapılan test tekrar test güvenirlik katsayıları .66

ile .83 arasındadır.

İç tutarlılık katsayısının ise ölçeğin alt ölçekleri için α= .63-.80 arasında

değiştiği anlaşılmıştır. Yapılan üst sıra faktör analizi sonucu belirlenen şema

alanlarının iç tutarlık katsayıları ise α= .53-.81 arasında değişmekte olduğu

görülmüştür (Soygüt, Karaosmanoğlu, ve Çakır, 2009).

2.2.5. Olumsuz Otomatik Düşünceler Ölçeği

Olumsuz otomatik düşünceler ölçeği Hollon ve Kendall (1980) tarafından

depresyondaki negatif düşüncelerin ve kendilikle ilgili olumsuz değerlendirmelerin

şiddetini ölçmek için geliştirilmiştir (Bkz. Ek-6). Puan aralığı 30 – 150 olan 30

maddelik Likert tipi bir ölçektir. Ölçeğin ikiye bölme güvenirliği α= .96 ve α= .97

arasında bulunmuştur. Cronbach alpha değeri ise .98’ dir. Madde toplam korelasyonu

α=.47 ve α= .78 arasındadır (Harrel ve Ryon, 1983; Hollon ve Kendall, 1980).

Ölçeğin Türkçe uyarlaması farklı araştırmacılar tarafından yapılmıştır (Aydın

ve Aydın, 1990; Şahin ve Şahin, 1992). Bu araştırmada Şahin ve Şahin’ in

uyarladığı ölçek kullanılmıştır. Otuz maddelik ölçekte her madde için “hiç aklımdan

52

geçmedi”, “ender olarak aklımdan geçti”, “arada sırada aklımdan geçti”, “sık sık

aklımdan geçti” ve “hep aklımdan geçti” seçeneklerinden birinin işaretlenmesi

istenir.

Şahin ve Şahin’ in (1992) yaptığı çalışmada orijinal form yazarlar tarafından

tercüme edilmiş olup her iki form da hem Türkçeyi hem de İngilizceyi akıcı bir

şekilde konuşan 53 öğrenciye uygulanmıştır. Bu iki form arasındaki korelasyonun

.92 olduğu bulunmuştur.

Yapılan faktör analizi sonuçlarına göre ölçek 5 faktörden oluşmaktadır (Şahin

ve Şahin, 1992).

Kendine yönelik negatif düşünceler (2, 3, 7, 8, 17, 18, 21, 23, 24, 27.

maddeler),

Şaşkınlık / kaçma fantezileri (13, 14, 15, 19, 20, 22. maddeler),

Kişisel uyumsuzluk ve değişme istekleri (9, 26, 29. maddeler),

Yalnızlık / izolasyon (1, 4, 10,2 8. maddeler),

Ümitsizlik (6, 11, 12, 25. maddeler)

Türkçe ölçekte toplam grup ortalaması 52.84 ( sd= 14.95 ) olarak

bulunmuştur. İkiye bölme güvenirliği r= .91, madde toplam korelasyonu r= .35 ve r=

.69 arasındadır. Cronbach alfa değeri ise .93’ tür. Beck Depresyon Envanteri ile

korelasyonu ise r= .75 (p< 0, 001) olarak bulunmuştur.

53

2.3. İŞLEM

Araştırmada kullanılan ölçekler Dr. Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim

ve Araştırma Hastanesi Tıbbı Onkoloji Merkezinde ayaktan kemoterapi almaya gelen

meme kanseri hastalara verilerek araştırmanın verileri toplanmıştır. Uygulamada,

kullanılmasına karar verilen ölçekler bir araya getirilerek bir form hazırlanmıştır. Her

uygulamada katılımcılara araştırmanın amacı açıklanmış ve Bilgilendirilmiş Onam

Formu ile gönüllü katılım onayı alınmıştır. Uygulamada ilk olarak Kişisel Bilgi

Formu kullanılmış ve bu form araştırmacı tarafından doldurulmuştur. Ardından

katılımcılara ölçeklerin yönergeleri verilmiş ve doldurulduktan sonra geri alınmıştır.

54

BÖLÜM III

BULGULAR

Bu bölümde, araştırmanın amacı doğrultusunda yapılmış olan istatistiksel

analiz sonuçlarına yer verilmiştir. İlk aşamada örneklemin ölçeklerden almış olduğu

puan ortalamaları ve standart sapmaları verilmiş; hemen ardından hastalık kimliğine

ilişkin bazı veriler sunulmuştur. Bu tanımlayıcı bulguların ardından yaş, eğitim

düzeyi gibi demografik değişkenlerin araştırmanın diğer değişkenleri üzerindeki

etkileri incelenmiştir. Daha sonra ise araştırmanın tüm değişkenlerinin birbirleriyle

ilişkilerinin incelenmesi amacıyla korelasyon analizi yapılmıştır. Son olarak ise

hastalık algısı ve hastalık nedenlerini yordayan değişkenler regresyon analiziyle

belirlenmeye çalışılmıştır.

3.1. ÖRNEKLEMİN ÖLÇEKLERDEN ALDIĞI PUANLARIN

ORTALAMA VE STANDART SAPMALARI

Hastalık Algısı Ölçeği, Üstbiliş – 30 Ölçeği, Young Şema Ölçeği Kısa Formu

ve Olumsuz Otomatik Düşünceler Ölçeğinin alt ölçeklerine ilişkin elde edilen

ortalamalar ve standart sapmalar Tablo-2’ de verilmiştir.

55

Tablo-2 Örneklemin ölçeklerinin ortalamaları ve standart sapmaları

x ss

Algı

Süre akut/kronik 15.36 5.50

Sonuçlar 18.94 4.78

Kişisel kontrol 21.12 4.44

Tedavi kontrolü 20.19 4.32

Hastalık tutarlılığı 17.50 4.61

Süre döngüsel 12.19 3.39

Duygusal temsiller 17.47 5.85

Nedenler

Kişisel atıflar 20.76 6.62

Dış atıflar 9.07 3.20

Yaşam şekli atıfları 6.89 3.21

Kontrol edilmeyen bedensel atıflar 7.25 2.63

Şans 2.54 1.35

Üstbiliş

Endişe hakkında olumlu inançlar 12.13 4.10

Kontrol edilmezlik/tehlike 15.42 3.34

Bilişsel güven 14.15 4.25

Düşünceleri kontrol ihtiyacı 16.66 3.75

Bilişsel farkındalık 17.36 3.34

Erken dönem uyumsuz şemalar

Zedelenmiş otonomi 62.74 20.45

Kopukluk 45.70 15.72

Yüksek standartlar 29.17 7.81

Zedelenmiş sınırlar 21.59 6.97

Diğerleri yönelimlilik 16.32 6.27

Olumsuz otomatik düşünceler

Kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri 16.32 6.27

Şaşkınlık kaçma fantezileri 10.83 4.68

Kişisel uyumsuzluk değişme istekleri 6.97 3.12

Yalnızlık/izolasyon 7.51 2.98

Umutsuzluk 7.61 3.44

Otomatik düşünce toplam puan 49.26 18.50

56

3.2. HASTALIK KİMLİĞİNE İLİŞKİN TANIMLAYICI BİLGİLER

Hastalık algısı ölçeğinin ilk bölümü olan ve hastalığa ilişkin belirtilerin yer

aldığı Hastalık Kimliği Ölçeğine ilişkin bilgiler aşağıdaki Tablo-3’ te verilmiştir.

Tablo-3 Hastalık kimliğine ilişkin tanımlayıcı bilgiler

Belirtiler Hastalığın başlangıcından

bu yana bu belirtiyi

yaşadım

(%)

Bu belirti hastalığımla

ilgili

(%)

Ağrı 50.8 48.4

Boğazda yanma 32 21,3

Bulantı 54.1 46.7

Soluk almada güçlük 23.8 19.7

Kilo kaybı 18 13.9

Yorgunluk 79.5 59.8

Eklem sertliği 33.6 22.1

Gözlerde yanma 37.7 28.7

Hırıltılı soluma 13.1 9.8

Baş ağrıları 44.3 31.1

Mide yakınmaları 52.5 36.1

Uyku güçlükleri 53.3 40.2

Sersemlik hissi 50.8 42.6

Güç kaybı 63.9 53.3

Tablo-3’ te görüldüğü gibi hastaların % 79.5 ’ inin yorgunluk, % 63.9’ unun

güç kaybı ve % 54.1’ inin bulantı yaşadığını ve bu belirtilerin genellike

hastalıklarıyla ilgili olduğunu düşündüklerini söyleyebiliriz.

57

3.3.DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLERE İLİŞKİN ANALİZLER

Katılımcıların yaş, eğitim düzeyi ve hastalık süresinin hastalık algısı

ölçeğinin alt boyutları olan süre akut / kronik, sonuçlar, kişisel kontrol, tedavi

kontrolü, hastalık tutarlılığı, süre döngüsel ve duygusal temsiller üzerinde etkili olup

olmadığını anlamak için yaş (18 – 40 yaş, 41-50 yaş, 51- 65 yaş) × eğitim

(ilköğretim, lise ve üniversite) × hastalık süresi (6 aydan az, 6 ay – 1 yıl, 1 yıldan

fazla) olmak üzere 3×3×3 desenine uygun çok yönlü varyans analizi (MANOVA)

yapılmıştır. Analiz sonucunda Wilks Lambda değerinin (λ= .92) anlamlı olmadığı

yani yaş, eğitim düzeyi ve hastalık süresi açısından bağımlı değişkenlerin anlamlı

düzeyde farklılaşmadığı görülmüştür.

Çalışmanın diğer bağımlı değişkeni olan hastalık nedenleri ölçeğinin alt

boyutları olan kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol edilmeyen

bedensel atıflar ve şans üzerinde yaş, eğitim düzeyi ve hastalık süresinin etkili olup

olmadığını anlamak için yaş (18 – 40 yaş, 41-50 yaş, 51- 65 yaş) × eğitim

(ilköğretim, lise ve üniversite) × hastalık süresi (6 aydan az, 6 ay – 1 yıl, 1 yıldan

fazla) olmak üzere 3×3×3 desenine uygun çok yönlü varyans analizi (MANOVA)

yapılmıştır. Analiz sonucunda Wilks Lambda değerinin (λ = .95) anlamlı olmadığı

yani yaş, eğitim düzeyi ve hastalık süresi açısından bağımlı değişkenlerin anlamlı

düzeyde farklılaşmadığı görülmüştür.

58

3.3.1. Ailesinde Kanser Hastalığı Olan ve Olmayan Grupların Tüm

Ölçeklerden Aldıkları Puanlar Açısından Karşılaştırılması

Katılımcılar ailelerinde kanser öyküsü olan (n = 51) ve olmayan (n = 70)

şeklinde iki gruba ayrılmış ve bu iki grup hastalık algısı, nedenleri, üstbiliş, erken

dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşünceler açısından

karşılaştırılmıştır. Bu iki grubun söz konusu değişkenler açısından karşılaştırılması

bağımsız gruplar için t- testi ile gerçekleştirilmiş ve sonuçlara Tablo-4’ te yer

verilmiştir.

59

Tablo-4 Ailesinde Kanser Hastalığı Olan ve Olmayan Grupların Tüm Ölçeklerden

Aldıkları Puanlar Açısından Karşılaştırılması

Değişkenler Ailede kanser

var

n=51

Ailede kanser

yok

n=70

Ort. ss Ort. ss t

Algı

Süre akut/kronik 16.30 5.56 14.74 5.43 1.55

Sonuçlar 19.08 4.68 18.92 4.87 .19

Kişisel kontrol 20.97 4.29 21.36 4.47 -.49

Tedavi kontrolü 20.12 4.41 20.24 4.31 -.14

Hastalık tutarlılığı 17.54 4.34 17.44 4.59 .12

Süre döngüsel 12.71 3.25 11.79 3.49 1.45

Duygusal temsiller 17.59 6.17 17.46 5.65 .12

Nedenler

Kişisel atıflar 21.89 6.63 20.00 6.56 1.56

Dış atıflar 9.20 2.78 8.99 3.51 .35

Yaşam şekli atıfları 6.72 2.71 7.03 3.56 -.51

Kontrol edilmeyen bedensel atıflar 7.72 2.06 6.93 2.96 1.64

Şans

2.64 1.36 2.47 1.36 .67

Üstbiliş

Endişe hakkında olumlu inançlar 12.25 4.13 12.10 4.11 .20

Kontrol edilmezlik/tehlike 15.44 3.09 15.48 3.50 -.07

Bilişsel güven 14.59 3.97 13.90 4.43 .89

Düşünceleri kontrol ihtiyacı 16.23 3.62 17.02 3.84 -1.16

Bilişsel farkındalık

17.11 2.94 17.60 3.61 -.80

Erken dönem uyumsuz şemalar

Zedelenmiş otonomi 61.01 18.48 64.39 21.69 -.90

Kopukluk 43.21 12.49 47.82 17.45 1.61

Yüksek standartlar 28.92 8.44 29.58 7.16 -.46

Zedelenmiş sınırlar 22.48 7.50 21.15 6.38 1.05

Diğerleri yönelimlilik

39.36 10.23 36.87 10.75 1.28

Olumsuz otomatik düşünceler

Kişinin kendine yönelik olumsuz duygu

ve düşünceleri

15.41 6.18 17.07 6.29 -1.44

Şaşkınlık kaçma fantazileri 10.13 4.41 11.42 4.82 -1.51

Kişisel uyumsuzluk değişme istekleri 6.60 2.96 7.27 3.23 -1.17

Yalnızlık/izolasyon 6.90 2.77 8.01 3.07 -2.05*

Umutsuzluk 6.96 3.05 8.10 3.66 -1.18

Otomatik düşünce toplam puan 45.99 17.72 51.88 18.82 -1.74

*p< .05, **p< .01, ***p<.001

60

Tablo-4’ te görüldüğü gibi, söz konusu iki grup hastalık algısı, hastalık

nedenleri, üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemaların herhangi bir boyutunda anlamlı

bir farklılık göstermemektedir. Olumsuz otomatik düşünceler ölçeğinin

yalnızlık/izolasyon faktöründen alınan puanlar arasındaki fark söz konusu iki grup

için anlamlıdır. Buna göre ailesinde kanser olmayanların yalnızlık/izolasyon algısı

olanlara göre daha yüksek bulunmuştur.

3.4.KORELASYON ANALİZLERİ

Bu bölümde araştırmanın temel bağımlı değişkenleri olması nedeniyle

öncelikle hastalık algısı ve hastalık nedenleri ölçeklerinin puanlarıyla diğer

değişkenler arasındaki korelasyon katsayıları incelenmiştir (Bkz. Tablo-5 ve Tablo-

6) Daha sonra tüm değişkenlerin birbirleriyle olan ilişkileri ele alınmıştır (Bkz.

Tablo-7).

Hastalık algısı ölçeğinin alt boyutlarıyla demografik değişkenlerden yaş ve

eğitim ile diğer bağımsız değişkenler arasındaki korelasyon katsayıları Tablo-5’ te

verilmiştir.

61

Tablo-5 Hastalık algısı ölçeğine ilişkin korelasyon katsayıları

Süre

akut/kronik

Sonuçlar Kişisel

kontrol

Tedavi

kontrolü

Hastalık

tutarlılığı

Süre

döngüsel

Duygusal

temsiller

Yaş -.01 -.01 .08 -.07 .04 .14 -.10

Eğitim .15 .14 .21* .10 .12 -.04 .06

Kişisel atıflar .35** .35** -.11 -.17 -.26** .13 .46**

Dış atıflar .22** .22* -.20* -.25** -.34** .23** .18*

Yaşam şekli atıfları .17** .17 -.15 -.19* -.33** .34** .27**

Kontrol edilemeyen

bedensel atıflar

.11 .11 -.07 -.10 -.16 .23** .16

Şans .15 .15 -.21* -.25** -.22* .02 .12

Endişe hakkında

olumlu inançlar

.05* .05 -.19* -.14 -.17 -.03 .22*

Kontrol

edilmezlik/tehlike

.05 .05 .01 -.09 -.13 -.08 .26**

Bilişsel güven .11 .10 -.05 .16 -.03 -.02 .27**

Düşünceleri kontrol

ihtiyacı

.08 .08 -.18* -.22* -.26** -.21* .28**

Bilişsel farkındalık .09 .09 .09 .07 .02 -.11 .22*

Zedelenmiş otonomi .12 .12 -.17 -.06 -.27** -.05 .36**

Kopukluk .16 .16 -.17 -.14 -.14 -.07 .21*

Yüksek standartlar .11 .11 .13 .04 .04 -.02 .27**

Zedelenmiş sınırlar .16 .16 .11 -.03 -.03 -.04 .23**

Diğerleri yönelimlilik -.01 -.004 .09 .14 .14 -.05 .18*

Kişinin kendine

yönelik olumsuz

duygu ve düşünceleri

.11

.11

-.26**

-.09

-.09

-.12

.34**

Şaşkınlık/kaçma

fantezileri

.12* .12* -.19* .07 .07 -.06 .29**

Kişisel uyumsuzluk

değişme istekleri

.10 .12 -.19* .07 -.14 -.06 .29**

Yalnızlık/izolasyon .09 .09 -.16 .01 .01 -.15 .28**

Umutsuzluk .25** .25** -.22* -.07 -.07 -.08 .36**

Olumsuz otomatik

düşünce toplam

.17 .17 -.24** -.04 -.04 -.12 .37**

Tablo-5’ te görüldüğü gibi hastalık algısı ölçeğinin alt boyutlarının başta

hastalık nedenleri alt ölçeğinin kişisel atıflar, dış atıflar ve yaşam şekli atıfları alt

ölçekleri olmak üzere diğer birçok değişkenle beklenen yönde ve anlamlı ilişkisinin

bulunduğu görülmektedir. Demografik değişkenlere bakıldığında yaş değişkeninin

hastalık algısının boyutlarından hiçbiriyle anlamlı bir ilişkisi olmadığı görülürken

eğitim düzeyi değişkeninin ise sadece kişisel atıflarla pozitif bir korelasyonu

bulunmaktadır.

Korelasyon analizi sonuçlarına göre kişisel kontrol değişkeninin ise eğitim

düzeyiyle pozitif, dış atıflar, şans, endişe hakkında olumlu inançlar, düşünceleri

62

kontrol ihtiyacı, kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık /

kaçma fantezileri, kişisel uyumsuzluk değişme istekleri, umutsuzluk ve olumsuz

otomatik düşünce ölçeğinin toplam puanıyla negatif korelasyon içerisinde olduğu

görülmektedir. Korelasyon katsayıları -.16 ile -.26 arasında değişmektedir.

Süre akut/kronik değişkeninin ise kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli

atıfları, endişe hakkında olumlu inançlar, şaşkınlık/kaçma fantezileri ve

umutsuzlukla pozitif korelasyonu bulunmaktadır. Söz konusu değişkenler için

korelasyon katsayıları. 05 ile .35 arasında değişmektedir. Buna karşın süre

akut/kronik değişkeninin şema alanlarıyla ilişkili bulunmaması da dikkati

çekmektedir.

Sonuçlar değişkeninin ise kişisel atıflar, dış atıflar, şaşkınlık kaçma fantezileri

ve umutsuzluk ile pozitif korelasyonu olduğu görülmektedir.

Tedavi kontrolü değişkeninin dış atıflar, yaşam şekli atıfları, şans ve

düşünceleri kontrol ihtiyacı ile negatif bir korelasyonu olduğu gözlenmektedir.

Hastalık tutarlılığının ise kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, şans,

düşünceleri kontrol ihtiyacı ve zedelenmiş otonomi ile negatif bir korelasyonu

olduğu görülmüştür.

Süre döngüsel değişkeninin dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol

edilemeyen bedensel atıflar ile pozitif, düşünceleri kontrol ihtiyacı ile de negatif bir

korelasyonu olduğu görülmektedir.

Özellikle duygusal temsiller alt boyutunun neredeyse bütün değişkenlerle

anlamlı bir ilişkisi olduğu dikkati çekmektedir. Diğer alt ölçeklerle genellikle ilişkili

bulunmayan şema alanlarının tamamının duygusal temsillerle arasında .18 ile .36

63

arasında değişen pozitif bir ilişki içinde olduğunu görülmektedir.Yine olumsuz

otomatik düşünceler ölçeğinin alt ölçeklerinin tamamı ve ölçeğin toplam puanıyla .28

ile .37 arasında değişen pozitif yönde anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Duygusal

temsiller, üstbiliş alt boyutlarının tamamıyla da .22 ile .28 arasında değişen anlamlı

ilişkiler göstermektedir.

Hastalık algısı alt ölçeklerinden duygusal temsiller hariç diğerlerinin şema

alanlarıyla neredeyse hiçbir anlamlı ilişkisinin olmaması da dikkat çekicidir.

Çalışmanın diğer bağımlı değişkeni olan hastalık nedenleri ölçeğinin alt

boyutları ile demografik değişkenlerden yaş ve eğitim ile diğer bağımsız değişkenler

arasındaki korelasyon katsayıları Tablo-6’da verilmiştir.

64

Tablo-6 Hastalık nedenleri ölçeğine ilişkin korelasyon katsayıları

Kişisel

atıflar

Dış

atıflar

Yaşam

şekli

atıfları

Kontrol

edilemeyen

bedensel

atıflar

Şans

Yaş -.18* .04 -.09 .13 .02

Eğitim .22* .002 .05 -.14 -.06

Süre akut/kronik .35** .22** .17** .11 .15

Sonuçlar .35 ** .22** .17 .11 .15

Kişisel kontrol -.11 -.20* -.15 -.07 -.21**

Tedavi kontrolü -.17 -.25** -.19* -.10 -.25**

Hastalık tutarlılığı -.26** -.34** -.33** -.16 -.22*

Süre döngüsel .13 .23** .34** .23** .02

Duygusal temsiller .46** .18* .27** .16 .12

Endişe hakkında olumlu inançlar .17 .18 .16 .12 .19*

Kontrol edilmezlik/tehlike .15 .21* .21* .16 .09

Bilişsel güven .09 -.03 -.03 .06 .09

Düşünceleri kontrol ihtiyacı .38** .11 .11 -.09 .05

Bilişsel farkındalık .33** .09 .09 -.05 -.07

Zedelenmiş otonomi .40** .23* .23* .14 .16

Kopukluk .34** .11 .13 .04 .12

Yüksek standartlar .36** .20* .13 -.06 .12

Zedelenmiş sınırlar .35** .04 -.01 -.08 .16

Diğerleri yönelimlilik .22* .21* .09 .05 .22*

Kişinin kendine yönelik olumsuz

duygu ve düşünceleri

.29** .12 .14 .16 .14

Şaşkınlık/kaçma fantezileri .42** .16 .13 .11 .11

Kişisel uyumsuzluk değişme

istekleri

.35** .15 .15 .06 .02

Yalnızlık/izolasyon .27** .11 .12 .06 .07

Umutsuzluk .27** .18 .14 .17 .13

Olumsuz otomatik düşünce toplam .36** .16 .15 .13 .12

65

Tablo-6’da demografik değişkenler olan yaş ve eğitim durumunun sadece

kişisel atıflarla anlamlı bir ilişki içinde olduğu dikkati çekmektedir. Buna göre kişisel

atıflar yaşla negatif bir korelasyon gösterirken eğitim düzeyiyle pozitif bir

korelasyon göstermektedir. Yine kişisel atıfların hastalık tutarlılığı ile negatif bir

korelasyonu olduğunu görülmektedir. Ayrıca kişisel atıfların süre akut kronik,

sonuçlar, duygusal temsiller, düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık,

zedelenmiş otonomi, kopukluk, yüksek standartlar, zedelenmiş sınırlar, diğerleri

yönelimlilik, kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık/kaçma

fantezileri, kişisel uyumsuzluk değişme istekleri, yalnızlık/izolasyon, umutsuzluk ve

olumsuz otomatik düşünceler ölçeği toplam puanıyla pozitif bir korelasyon içinde

olduğu görülmektedir.

Kişisel atıflar dışındaki diğer değişkenlerin hastalık algısı alt ölçekleri hariç

diğer alt ölçeklerle çok fazla ilişkili olmadığı görülmüştür. Örneğin dış atıflar

değişkeniyle en dikkat çeken ilişkiler şema alanlarından zedelenmiş otonomi, yüksek

standartlar ve diğerleri yönelimlilik ile olup bu değişkenlerle .20 ile .23 arasında

değişen anlamlı ilişkiler tespit edilmiştir.

Bunların dışında süre akut/kronik, sonuçlar, duygusal temsiller, düşünceleri

kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık, zedelenmiş otonomi, kopukluk, yüksek

standartlar, zedelenmiş sınırlar, diğerleri yönelimlilik, kişinin kendine yönelik

olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık/kaçma fantezileri, yalnızlık/izolasyon,

umutsuzluk ve olumsuz otomatik düşünceler ölçeği toplam puanıyla pozitif

korelasyonu vardır. Yaşam şekli atıflarının ise tedavi kontrolü ve hastalık tutarlılığı

ile negatif; süre akut/kronik, süre döngüsel, duygusal temsiller, kontrol

edilmezlik/tehlike ve zedelenmiş otonomi ile pozitif bir korelasyonu vardır. Kontrol

66

edilemeyen bedensel atıflara baktığımızda süre döngüsel ile pozitif bir korelasyonu

olduğu görülmüştür.

Son olarak şans değişkeninin ise kişisel kontrol, tedavi kontrolü ve hastalık

tutarlılığı ile negatif; endişe hakkında olumlu inançlar ve diğerleri yönelimlilik ile de

pozitif korelasyonu vardır.

Hastalık nedenleri alt ölçeklerine bakıldığında ise kişisel atıflar hariç diğer

değişkenlerin olumsuz otomatik düşüncelerin hiçbir alt boyutuyla ve toplam puanıyla

ilişkili bulunmaması dikkat çekicidir.

67

Tablo-7 Diğer değişkenlerin birbirleriyle korelasyonları

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17

2 -.29 **

3 .03 .01

4 -.09 -.04 .39 **

5 -.09 -.06 .36** .48 **

6 -.15 .11 .26 **

.46 **

.33 **

7 -.15 .21* .25 **

.59 **

.29 **

.61 **

8 -.11 -.13 .31 **

.22* .27 **

.30 **

.25 **

9 -.01 -.10 .39 **

.10 .11 .24 **

.16 .73 **

10 -.15 .01 .25 **

.43 **

.36 **

.29 **

.37 **

.44 **

.35 **

11 -.13 .12 .20* .32 **

.31 **

.34 **

.37 **

.32 **

.31 **

.63 **

12 -.11 .03 .19* .31 **

.29 **

.27 **

.32 **

.45 **

.36 **

.59 **

.55 **

13 -.04 -.09 .21* .11 .13 .19* .10 .67 **

.59 **

.14 .13 .31 **

14 -.11 .09 .19* .11 .13 .32** .32** .29** .63** .52** .22* .22* .38*

15 -.09 .07 .07 .06 .16 .32** .26** .53** .45** .15 .12 .36** .69** .77**

16 -.05 .01 .21* .18* .21* .32 **

.31 **

.61 **

.51 **

.25 **

.17 .40 **

.73 **

.75 **

.75**

17 -.09 .03 .16 .01 .12 .26** .12 .61** .49** .13 .10 .35 **

.75 **

.72 **

.72** .74 **

18 -.08 .01 .19* .11 .16 .29 **

.22* .69 **

.58 **

.19* .17 .39 **

.92 **

.86 **

.86** .87 **

.89 **

68 **Korelasyon .01’ de anlamlı*Korelasyon .05’ te anlamlı

DEĞİŞKENLER

1. Yaş

2: Eğitim

3. Üstbiliş endişe hakkında olumlu inançlar

4. Üstbiliş kontrol edilmezlik tehlike

5. Üsbiliş bilişsel güven

6. Üstbiliş düşünceleri kontrol ihtiyacı

7. Üstbiliş bilişsel farkındalık

8. Şema zedelenmiş otonomi alanı

9. Şema kopukluk alanı

10. Şema yüksek standartlar alanı

11. Şema zedelenmiş sınırlar alanı

12. Şema diğerleri yönelimlilik

13. OOD kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri

14. OOD şaşkınlık kaçma fantazileri

15. OOD kişisel uyumsuzluk değişme istekleri

16. OOD yalnızlık izolasyon

17. OOD umutsuzluk

18. OOD toplam

69

3.5. REGRESYON ANALİZİ SONUÇLARI

Çalışmanın bağımlı değişkenleri olan hastalık algısı ve hastalık nedenlerini

yordayan değişkenleri belirlemek amacıyla aşamalı hiyerarşik regresyon analizi

yapılmıştır. Bağımlı değişkenlerimizin tüm alt boyutları için bu işlem tekrarlanmıştır.

3.5.1.Hastalık Algısını Yordayan Değişkenler

Çalışmanın bağımlı değişkenlerinden Hastalık Algısı Ölçeği’nin her bir alt

ölçeğini (süre akut/kronik, sonuçlar kişisel kontrol, tedavi kontrolü, hastalık

tutarlılığı, süre döngüsel, duygusal temsiller) yordayan değişkenleri belirlemek

amacıyla toplam altı tane regresyon analizi yapılmıştır. Demografik değişkenler (yaş,

eğitim durumu, gelir düzeyi, hastalık süresi), hastalık nedenleri alt ölçekleri (kişisel

atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol edilmeyen bedensel atıflar, şans),

olumsuz otomatik düşünce alt ölçekleri (kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve

düşünceleri, şaşkınlık kaçma fantezileri, kişisel uyumsuzluk değişme istekleri,

yalnızlık/izolasyon, umutsuzluk), üstbilişin alt ölçekleri (endişe hakkında olumlu

inançlar, kontrol edilmezlik/tehlike, bilişsel güven, düşünceleri kontrol ihtiyacı,

bilişsel farkındalık) ve erken dönem uyumsuz şema alanları (zedelenmiş otonomi,

kopukluk, yüksek standartlar, zedelenmiş sınırlar, diğerleri yönelimlilik) bağımsız

değişkenler olarak ele alınmıştır. Regresyon denklemine sırasıyla birinci basamakta

demografik değişkenler, ikinci basamakta hastalık algısı, üçüncü basamakta olumsuz

otomatik düşünceler, dördüncü basamakta üstbiliş ve son basamakta da erken dönem

uyumsuz şemalar alınmıştır. Bu hiyerarşik regresyon analizinin aşama sırası Tablo-8’

de verilmiştir. Her analizde bağımsız değişkenler aynı sırada denkleme alınmıştır.

70

Tablo-8 İzlenen adımlara göre hastalık algısı değişkeni için regresyon analizine

giren değişkenler

Yordanan değişken

Süre akut/kronik, sonuçlar, kişisel kontrol, tedavi kontrolü, hastalık tutarlılığı, süre

döngüsel, duygusal temsiller

Yordayıcı Değişkenler

(denkleme giriş sırasına göre)

1.Aşama

Demografik değişkenler

( yaş, eğitim durumu, gelir düzeyi, hastalık süresi)

2.Aşama

Hastalık nedenleri

(kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol edilmeyen bedensel atıflar,

şans)

3.Aşama

Olumsuz otomatik düşünce

(kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık kaçma

fantazileri, kişisel uyumsuzluk değişme istekleri, yalnızlık/izolasyon,

umutsuzluk)

4.Aşama

Üstbiliş

(endişe hakkında olumlu inançlar, kontrol edilmezlik/tehlike, bilişsel güven,

düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık)

5.Aşama

Erken dönem uyumsuz şema alanları

(zedelenmiş otonomi, kopukluk, yüksek standartlar, zedelenmiş sınırlar, diğerleri

yönelimlilik)

71

Aşağıda sırasıyla regresyon analizine alınan bağımsız değişkenlere ilişkin

sonuçlar verilmiştir. Süre akut/kronik boyutunu yordayan değişkenler Tablo 9’da

verilmektedir.

Tablo-9 Süre akut / kronik boyutunu yordayan değişkenler

Değişken

(Regresyon denklemine

giriş sırasına göre)

R R² Uyarlanmış

Beta t F

Kişisel atıflar .33 .11 .10 .34 3.28** 11.36**

Yaşam şekli atıfları .39 .15 .13 .18 1.86 8.24***

Zedelenmiş sınırlar .43 .18 .16 -.20 -2.00* 7.01***

*p< .05, **p< .01, ***p<.001

Tablo-9’ da görüldüğü gibi süre akut / kronik değişkenini kişisel atıflar,

yaşam şekli atıfları ve zedelenmiş sınırlar yordamaktadır. Denkleme ilk basamakta

giren kişisel atıflar toplam varyansın %10’ unu açıklamaktadır (F 1 – 95= 11.36,

p<.01). İkinci basamakta giren yaşam şekli atıfları ise toplam varyansa %3’ lük bir

katkı yapmakla birlikte (F2- 94= 8.24, p< .001) bağımsız katkısının anlamlı olmadığı

görülmektedir (t= 1.86, p> .05). Denkleme son aşamada giren zedelenmiş sınırlar ile

birlikte açıklanan toplam varyansın %16’ya yükseldiği gözlenmektedir (F 3 - 93= 7.01,

p< .001).

72

Sonuçlar boyutunu yordayan değişkenler Tablo 10’ da verilmektedir.

Tablo-10 Sonuçlar boyutunu yordayan değişkenler

Değişken

(Regresyon denklemine

giriş sırasına göre)

R R² Uyarlanmış

Beta t F

Kişisel atıflar .21 .04 .03 .14 1.38 4.20*

Umutsuzluk .30 .09 .07 .22 2.14* 4.48*

*p< .05, **p< .01, ***p<.001

Tablo-10’ da görüldüğü üzere sonuçlar değişkenini kişisel atıflar ve

umutsuzluk yordamaktadır. Denkleme ikinci basamakta giren kişisel atıflar

değişkeninin toplam varyansa % 3’ lük bir katkı sağlamakla birlikte (F1 - 95= 4.20,

p<.05) bağımsız bir katkısının olmadığını görülmektedir. Denkleme üçüncü aşamada

giren umutsuzluk ise toplam varyansa %4’ lük bir katkı sağlamıştır ( F 2 - 94= 4.48,

p<.05). Buna göre sonuçlarla ilgili toplam varyansın % .07’ lik kısmı kişisel atıflar

ve umutsuzluk tarafından açıklandığı anlaşılmaktadır.

Kişisel kontrol boyutunu yordayan değişkenler Tablo 11’ da verilmektedir.

Tablo-11 Kişisel kontrol değişkenini yordayan değişkenler

Değişken

(Regresyon denklemine

giriş sırasına göre)

R R² Uyarlanmış

Beta t F

Dış atıflar .23 .05 .04 -.33 -2.55* 5.47*

Kişinin kendine yönelik

olumsuz duygu ve

düşünceleri

.34 .12 .10 -.23 -3.15** 6.21**

Diğerleri yönelimlilik .41 .17 .14 .09 2.39* 6.26**

*p< .05, **p< .01, ***p<.001

73

Tablo-11’ de görüldüğü gibi regresyon analizi sonuçlarına göre kişisel

kontrol değişkenini dış atıflar, kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri

ve diğerleri yönelimlilik şema alanı yordamaktadır. İkinci basamakta denkleme

giren dış atıfların toplam varyansa %. 04’ lük bir katkı sağladığı görülmektedir (F 1 -

95= 5.47, p< .05 ). Üçüncü aşamada denkleme giren kişinin kendine yönelik olumsuz

duygu ve düşüncelerinin ise toplam varyansa katkısı % 6’ dır (F2 - 94= 6.21, p< .01).

Son olarak son basamakta denkleme giren şema alanlarından diğerleri yönelimlilik

alanı toplam varyansa %4’ lük bir katkı sağlayarak (F 3 – 93= 6.26, p< .01 ) söz

konusu bu üç değişkenin kişisel kontrolle ilgili toplam varyansın % 14’ ünü

açıkladığını görülmektedir.

Tedavi Kontrolü boyutunu yordayan değişkenler Tablo 12’ da verilmektedir.

Tablo-12 Tedavi kontrolü değişkenini yordayan değişkenler

Değişken

(Regresyon

denklemine

giriş sırasına

göre)

R R² Uyarlanmış

Beta t F

değişim

F

Şans .36 .13 .12 -.38 -4.34*** 14.07 14.07***

Yaşam şekli

atıfları

.43 .19 .17 -.19 -2.21* 6.72 10.82***

Bilişsel güven .50 .25 .23 .26 2.96** 7.82 10.34***

Düşünceleri

kontrol ihtiyacı

.53 .29 .25 -.38 -3.42** 4.56 9.19***

Bilişsel

farkındalık

.57 .33 .29 .21 1.92 6.04 8.96***

Diğerleri

yönelimlilik

.61 .37 .33 .23 2.49* 6.22 8.94***

*p< .05, **p< .01, ***p<.001

74

Tablo-12’ ye göre tedavi kontrolünü şans, yaşam şekli atıfları, bilişsel güven,

düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık ve diğerleri yönelimlilik şema alanı

yordamaktadır. Denkleme ikinci aşamada giren şans değişkeni toplam varyansın %

12’ lik bir kısmını (F1 - 95= 14.07, p<.001), yaşam şekli atıfları ise % 5’ lik kısmını

açıklamaktadır (F 2 – 94= 10.82, p<.001). Denkleme dördüncü aşamada giren bilişsel

güven toplam varyansın % 6’ lık ( F 3 – 93= 10.34, p<.001), düşünceleri kontrol

ihtiyacı % 2’ lik (F 4 – 92= 9,19, p<.001), bilişsel farkındalık ise % 4’ lük (F5 – 91=

8.96, p<.001) kısmını açıklamaktadır. Ancak tabloda bilişsel farkındalık değişkeninin

bağımsız bir katkı sağlamadığı görülmektedir. Son olarak denkleme beşinci aşamada

giren diğerleri yönelimlilik şema alanının varyansın % 4’ lük kısmını (F6 - 90= 8.94,

p<.001) açıklamasıyla söz konusu altı değişkenin tedavi kontrolüyle ilgili varyansın

% 33’ ünü açıkladığı görülmektedir.

Hastalık tutarlılığı boyutunu yordayan değişkenler Tablo 13’ te verilmektedir.

Tablo-13 Hastalık tutarlılığını yordayan değişkenler

Değişken

(Regresyon

denklemine giriş

sırasına göre)

R R² Uyarlanmış

Beta t F

Yaşam şekli atıfları .36 .13 .12 -.30 -3.33*** 13.95***

Şans .42 .18 .16 -.18 -1.98 10.35***

Düşünceleri kontrol

ihtiyacı

.47 .22 .20 -.37 -3.23*** 8.80***

Bilişsel farkındalık .52 .27 .23 .26 2.37* 8.33***

*p< .05, **p< .01, ***p<.001

75

Tablo-13’ te görüldüğü gibi hastalık tutarlılığını yaşam şekli atıfları, şans,

düşünceleri kontrol ihtiyacı ve bilişsel farkındalık yordamaktadır. Tabloya göre

ikinci aşamada denkleme giren yaşam şekli atıfları tek başına toplam varyansın % 12

sini (F 1 – 95= 13.95, p< .001), şansın ise toplam varyansa % 4’lük bir katkısı

bulunmasıyla birlikte ( F2 - 94= 10.35, p< .001) bağımsız bir katkısının olmadığı

görülmektedir.

Dördüncü aşamada denklem giren düşünceleri kontrol ihtiyacı toplam

varyansın % 4’ ünü ve bilişsel farkındalık tek başına toplam varyansın % 5’ ini

açıklamaktadır ( F 3 – 93= 8.80, p< .001 ve F4 - 92= 8.33, p< .001 ). Sonuç olarak

yaşam şekli atıfları, şans, düşünceleri kontrol ihtiyacı ve bilişsel farkındalık, hastalık

tutarlılığıyla ilgili toplam varyansın % 23’ ünü açıklamaktadır.

Duygusal temsiller boyutunu yordayan değişkenler Tablo 14’ te

verilmektedir.

Tablo-14 Duygusal temsilleri yordayan değişkenler

Değişken

(Regresyon

denklemine giriş

sırasına göre)

R R² Uyarlanmış

Beta t F

Kişisel atıflar .42 .18 .17 .32 3.52** 20.33***

Umutsuzluk .47 .22 .21 .22 2.44* 13.50***

Bilişsel güven .54 .29 .27 .27 3.06** 12.93***

*p< .05, **p< .01, ***p<.001

Tablo-14’ te görüldüğü gibi duygusal temsilleri kişisel atıflar, umutsuzluk ve

bilişsel güven yordamaktadır. Tabloya göre ikinci aşamada denkleme giren kişisel

atıflar tek başına toplam varyansın % 18 ini açıklamaktadır (F1 -95= 20.33, p< .001).

Üçüncü aşamada denkleme giren umutsuzluk ise toplam varyansa % 4 lük bir katkı

76

sağlamıştır (F2 - 94= 13.50, p< .001). Dördüncü aşamada denkleme giren bilişsel

güven ise toplam varyansa % 6 lık bir katkı sağlamaktadır (F3 - 93= 12.93, p< .001).

Buna göre kişisel atıflar, umutsuzluk ve bilişsel güven, duygusal temsillerle ilgili

toplam varyansın % 27’ sini açıklamaktadır.

Süre döngüsel boyutunu yordayan değişkenler Tablo 15’ te verilmektedir.

Tablo-15 Süre döngüsel değişkenini yordayan değişkenler

Değişken

(Regresyon denklemine

giriş sırasına göre)

R R² Uyarlanmış

Beta t F

Yaş .25 .06 .05 .26 2.90** 6.32*

Hastalık süresi .33 .11 .09 .19 2.07* 5.61**

Yaşam şekli atıfları .44 .20 .17 .33 3.61*** 7.67***

Kişinin kendine yönelik

olumsuz duygu ve

düşünceleri

.49 .24 .21 -.21 -2.25* 7.26***

*p< .05, **p< .01, ***p<.001

Tablo-15’ te görüldüğü gibi süre döngüsel değişkenini yaş, hastalık süresi,

yaşam şekli atıfları ve kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri

yordamaktadır. İlk aşamada denkleme giren demografik değişkenlerden yaş toplam

varyansın % .05 ini (F 1 – 95= 6.32, *p< .05) , hastalık süresi ise % .04’ ünü (F2 - 94=

5.61, **p< .01) açıklamaktadır. Denkleme ikinci basamakta giren yaşam şekli atıfları

ise toplam varyansa % 6’ lık bir katkı yapmaktadır ( F 3 – 93= 7.67, ***p< .001). Son

olarak denkleme üçüncü aşamada giren kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve

77

düşüncelerinin ise toplam varyansa % 4’ lük bir katkısı olmuştur (F4 – 92= 7.26,

***p<.001). Sonuç olarak yaş, hastalık süresi, yaşam şekli atıfları ve kişinin kendine

yönelik olumsuz duygu ve düşüncelerin süre döngüsel değişkeniyle ilgili varyansın

% 21’ ini açıkladığı görülmektedir.

3.5.2. Hastalık Nedenlerini Yordayan Değişkenler

Çalışmanın bağımlı değişkenlerinden Hastalık Nedenleri Ölçeği’nin her bir

alt ölçeğini (kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol edilmeyen bedensel

atıflar, şans) yordayan değişkenleri belirlemek amacıyla toplam beş tane regresyon

analizi yapılmıştır. Demografik değişkenler (yaş, eğitim durumu, gelir düzeyi,

hastalık süresi), hastalık algısı alt ölçekleri (süre akut/kronik, sonuçlar kişisel kontrol,

tedavi kontrolü, hastalık tutarlılığı, süre döngüsel, duygusal temsiller), olumsuz

otomatik düşünce alt ölçekleri (kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve

düşünceleri, şaşkınlık kaçma fantezileri, kişisel uyumsuzluk değişme istekleri,

yalnızlık/izolasyon, umutsuzluk), üstbilişin alt ölçekleri (endişe hakkında olumlu

inançlar, kontrol edilmezlik/tehlike, bilişsel güven, düşünceleri kontrol ihtiyacı,

bilişsel farkındalık) ve erken dönem uyumsuz şema alanları (zedelenmiş otonomi,

kopukluk, yüksek standartlar, zedelenmiş sınırlar, diğerleri yönelimlilik) alınmıştır.

Regresyon denklemine sırasıyla birinci basamakta demografik değişkenler, ikinci

basamakta hastalık algısı, üçüncü basamakta olumsuz otomatik düşünceler, dördüncü

basamakta üstbiliş ve son basamakta da erken dönem uyumsuz şemalar alınmıştır.

Bu hiyerarşik regresyon analizinin aşama sırası aşağıdaki Tablo-16’ da verilmiştir.

Her analizde bağımsız değişkenler aynı sırada denkleme alınmıştır.

78

Tablo-16 İzlenen adımlara göre hastalık nedenleri değişkeni için regresyon analizine

giren değişkenler

Yordanan değişken

Kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol edilmeyen bedensel atıflar, şans

Yordayıcı Değişkenler

(denkleme giriş sırasına göre)

1.Aşama

Demografik değişkenler

(yaş, eğitim durumu, gelir düzeyi, hastalık süresi)

2.Aşama

Hastalık algısı

(süre akut/kronik, sonuçlar kişisel kontrol, tedavi kontrolü, hastalık tutarlılığı, süre

döngüsel, duygusal temsiller)

3.Aşama

Olumsuz otomatik düşünce

(kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık kaçma fantazileri,

kişisel uyumsuzluk değişme istekleri, yalnızlık/izolasyon, umutsuzluk)

4.Aşama

Üstbiliş

(endişe hakkında olumlu inançlar, kontrol edilmezlik/tehlike, bilişsel güven,

düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık)

5.Aşama

Erken dönem uyumsuz şema alanları

(zedelenmiş otonomi, kopukluk, yüksek standartlar, zedelenmiş sınırlar, diğerleri

yönelimlilik)

Aşağıda sırasıyla regresyon analizine alınan bağımsız değişkenlere ilişkin sonuçlar

verilmiştir.

79

Kişisel atıflar boyutunu yordayan değişkenler Tablo 17’ de verilmektedir.

Tablo-17 Kişisel atıflar değişkenini yordayan değişkenler

Değişken

(Regresyon denklemine

giriş sırasına göre)

R R² Uyarlanmış

Beta t F

Duygusal temsiller .42 .18 .17 .23 2.99** 20.33***

Tedavi kontrolü .50 .25 .24 -.19 -2.56* 16.01***

Şaşkınlık kaçma

fantazileri

.61 .37 .35 .60 4.60*** 18.61***

Umutsuzluk .65 .43 .40 -.51 -3.90*** 17.19***

Düşünceleri kontrol

ihtiyacı

.73 .53 .50 .35 4.29*** 20.45***

Kopukluk alanı .74 .55 .52 .17 2.06* 18.36***

*p< .05, **p< .01, ***p<.001

Tablo-17’ degörüldüğü gibi kişisel atıfları duygusal temsiller, tedavi kontrolü,

şaşkınlık kaçma fantazileri, umutsuzluk, düşünceleri kontrol ihtiyacı ve kopukluk

şema alanı yordamaktadır. Tabloya göre ilk basamakta denkleme giren duygusal

temsillerin toplam varyansın %17 sini ( F1 - 95= 20.33, p<.001 ), tedavi kontrolünün

ise tek başına varyansa %7’ lik bir katkı (F 2 – 94= 16.01 p<.001 ) sağladığı

görülmektedir. Denkleme üçüncü aşamada giren şaşkınlık kaçma fantazileri toplam

varyansa %11’ lik ( F 3 – 93 = 18.61, p<.001 ), umutsuzluk ise % 6’ lık bir katkı ( F4 –

92 = 17.19, p<.001 ) sağlamıştır. Dördüncü basamakta denkleme giren düşünceleri

kontrol ihtiyacının ise toplam varyansa katkısı %10’ dur ( F5 - 91= 20.45, p<.001 ).

Son olarak beşinci basamakta denkleme giren şema alanlarından kopukluk alanının

toplam varyansa katkısı % 2’ dir ( F 6 – 90= 18.36, p<.001 ). Sonuç olarak kişisel

atıflarla ilgili varyansın %52’ si duygusal temsiller, tedavi kontrolü, şaşkınlık kaçma

80

fantazileri, umutsuzluk, düşünceleri kontrol ihtiyacı ve erken dönem uyumsuz

şemaların kopukluk alanı tarafından açıklanmaktadır.

Dış atıflar boyutunu yordayan değişkenler Tablo 18’ de verilmektedir.

Tablo-18 Dış atıflar değişkenini yordayan değişkenler

Değişken

(Regresyon denklemine

giriş sırasına göre)

R R² Uyarlanmış

Beta t F

Hastalık tutarlılığı .33 .11 .10 -.29 -3.17** 11.96**

Kontrol edilmezlik tehlike .42 .18 .16 .26 2.73** 10.12***

*p< .05, **p< .01, ***p<.001

Tablo-18’ de görüldüğü dış atfıları hastalık tutarlılığı ve kontrol edilmezlik

tehlike yordamaktadır. Tabloya göre ikinci aşamada denkleme giren hastalık

tutarlılığı tek başına toplam varyansın % 10 unu açıklamaktadır (F1 – 95= 11.96,

p<.01). Dördüncü aşamada denkleme giren kontrol edilmezlik / tehlike alt ölçeğinin

ise toplam varyansa % 6 lık bir katkı sağladığı görülmektedir (F2 – 94= 10.12, p<.001).

Buna göre hastalık tutarlılığı ve kontrol edilmezlik / tehlike, dış atıflarla ilgili toplam

varyansın % 16 sını açıklamaktadır.

Yaşam şekli atıfları boyutunu yordayan değişkenler Tablo 19’ da verilmektedir.

81

Tablo-19 Yaşam şekli atıfları değişkenini yordayan değişkenler

Değişken

(Regresyon denklemine

giriş sırasına göre)

R R² Uyarlanmış

Beta t F

Hastalık tutarlılığı .36 .13 .12 -.19 -1.98 13.95***

Süre döngüsel .43 .19 .17 .33 3.57** 10.77***

Kontrol edilmezlik tehlike .48 .23 .20 .30 3.08** 9.06***

Bilişsel güven .52 .27 .23 -.29 -2.86** 8.37***

Zedelenmiş otonomi .56 .31 .27 .23 2.35* 8.13***

*p< .05, **p< .01, ***p<.001

Tablo-19’ a göre yaşam şekli atıflarını hastalık tutarlılığı, süre döngüsel,

kontrol edilmezlik tehlike, bilişsel güven ve zedelenmiş otonomi şema alanı

yordamaktadır. Denkleme ikinci basamakta giren hastalık tutarlılığı toplam varyansın

% 12’ sini (F 1 – 95= 13.95, p< .001), süre döngüsel değişkeni ise %5’ ini (F2 – 94=

10.77, p< .001) açıklamakla birlikte hastalık tutarlılığının bağımsız bir katkısının

olmadığı görülmektedir. Denkleme dördüncü aşamada giren kontrol edilmezlik /

tehlike toplam varyansa % 3’ lük (F 3 - 93= 9.06, p< .001), bilişsel güven ise % 3’ lük

bir katkı sağlamıştır (F 4 – 92= 8.37, p< .001). Denkleme son basamakta giren

zedelenmiş otonomi ise toplam varyansa % 4’ lük bir katkı sağlamıştır (F 5 – 91= 8.13,

p< .001). Sonuç olarak hastalık tutarlılığı, süre döngüsel, kontrol edilmezlik /

tehlike, bilişsel güven ve zedelenmiş otonomi değişkenleri yaşam şekli atıflarıyla

ilgili varyansın % 27’ sini açıklamaktadır.

82

Kontrol edilemeyen bedensel atıfları yordayan değişkenler Tablo 20’ de

verilmektedir.

Tablo-20 Kontrol edilemeyen bedensel atıflardeğişkenini yordayan değişkenler

Değişken

(Regresyon

denklemine giriş

sırasına göre)

R R² Uyarlanmış

Beta t F

Eğitim durumu .26 .07 .06 -.23 -2.31* 6.69*

Süre döngüsel .34 .11 .09 .22 2.25* 6.01**

*p< .05, **p< .01, ***p<.001

Tablo-20’ ye göre kontrol edilemeyen bedensel atıfları eğitim durumu ve süre

döngüsel değişkenleri yordamaktadır. Denkleme ilk basamakta giren eğitim durumu

varyansın % .06’ lık kısmını açıklamaktadır (F 1 – 95= 6.69, p< .05). Denkleme ikinci

basamakta giren süre döngüsel değişkeni ise varyansa % .03’ lük bir katkı sağlamıştır

(F 2 – 94 = 6.01, p< .01). Sonuç olarak kontrol edilemeyen bedensel atıflar

değişkeniyle ilgili toplam varyansın % .09’ luk kısmını eğitim durumu ve süre

döngüsel değişkeni açıklamaktadır.

Şans boyutunu yordayan değişkenler Tablo 21’ de verilmektedir.

Tablo-21 Şans değişkenini yordayan değişkenler

Değişken

(Regresyon denklemine

giriş sırasına göre)

R R² Uyarlanmış

Beta t F

Tedavi kontrolü .36 .13 .12 -.39 -4.28*** 14.07***

Endişe hakkında olumlu

inançlar

.43 .18 .17 .19 2.08* 10.53***

Diğerleri yönelimlilik .50 .25 .22 .26 2.87** 10.31***

*p< .05, **p< .01, ***p<.001

83

Tablo-21’ e göre şans değişkenini tedavi kontrolü, endişe hakkında olumlu

inançlar ve diğerleri yönelimlilik şema alanı yordamaktadır. Denkleme ikinci

basamakta giren tedavi kontrolü toplam varyansın % 12’ sini açıklamaktadır (F 1 – 95

= 14.07, p< .001). Denkleme dördüncü basamakta giren endişe hakkında olumlu

inançlar varyansın % 5’ ini açıklamaktadır (F 2 – 94= 10.53, p< .001). Son olarak

denkleme beşinci basamakta giren diğerleri yönelimlilik şema alanının ise toplam

varyansa % 5’ lik bir katkı sağladığı görülmektedir (F3 – 93= 10.31, p< .001).

Regresyon analizine göre şans değişkeniyle ilgili varyansın % 22’ lik kısmı tedavi

kontrolü, endişe hakkında olumlu inançlar ve diğerleri yönelimlilik tarafından

açıklanmaktadır.

Regresyon analizi sonucunda hangi bağımsız değişkenlerin hangi değişkenler

tarafından yordandığı aşağıdaki Tablo -22 ve Tablo-23’ te verilmiştir.

84

Tablo-22 Hastalık algısını yordayan değişkenler

Yordanan

değişken

Yordayıcı değişkenler

Süre

akut/kronik

Kişisel

atıflar

Yaşam şekli

atıfları

Zedelenmiş

sınırlar

Sonuçlar Kişisel

atıflar

Umutsuzluk

Kişisel

kontrol

Dış

atıflar

Kişinin

kendine

yönelik

olumsuz

duygu ve

düşünceleri

Diğerleri

yönelimlilik

Tedavi

kontrolü

Şans Yaşam şekli

atıfları

Bilişsel

güven

Düşünceleri

kontrol

ihtiyacı

Bilişsel

farkındalık

Diğerleri

yönelimlilik

Hastalık

tutarlılığı

Yaşam

şekli

atıfları

Şans Düşünceleri

kontrol

ihtiyacı

Bilişsel

farkındalık

Duygusal

temsiller

Kişisel

atıflar

Umutsuzluk Bilişsel

güven

Süre

döngüsel

Yaş Hastalık

süresi

Yaşam şekli

atıfları

Kişinin

kendine

yönelik

olumsuz

duygu ve

düşünceleri

85

Tablo-23 Hastalık nedenlerini yordayan değişkenler

Yordanan

değişken

Yordayıcı değişkenler

Kişisel

atıflar

Duygusal

temsiller

Tedavi

kontrolü

Şaşkınlık

kaçma

fantazileri

Umutsuzluk Düşünceleri

kontrol

ihtiyacı

Kopukluk

Dış atıflar Hastalık

tutarlılığı

Kontrol

edilmezlik

tehlike

Yaşam

şekli

atıfları

Hastalık

tutarlılığı

Süre

döngüsel

Kontrol

edilmezlik

tehlike

Bilişsel

güven

Zedelenmiş

otonomi

Kontrol

edilemeyen

bedensel

atıflar

Eğitim

durumu

Süre

döngüsel

Şans Tedavi

kontrolü

Endişe

hakkında

olumlu

inançlar

Diğerleri

yönelimlilik

86

BÖLÜM IV

TARTIŞMA

Giriş bölümünde de belirtildiği gibi, çalışmanın temel amacı, meme kanseri

hastalarında hastalık algısı ile üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz

otomatik düşünceler arasındaki ilişkilerin araştırılmasıdır. Bu bölümde, bir dizi

istatistik analiz sonucu elde edilen bulgular tartışılacaktır. Literatürde, hastalık

algısının söz konusu bağımsız değişkenlerle ilişkisine bakıldığı herhangi bir

araştırmaya rastlanmamıştır. Dolayısıyla çalışmada ulaşılan sonuçların ilgili literatür

bilgisiyle karşılaştırılarak tartışılması çok kısıtlı olarak mümkün olabilmiştir.

4.1. DEMOGRAFİK DEĞİŞKENLERE VE HASTALIK KİMLİĞİNE

İLİŞKİN BULGULARIN TARTIŞILMASI

Yaş, eğitim düzeyi ve hastalık süresinin hastalık algısı ve nedenleri üzerinde

etkili olup olmadığını anlamak için yapılan analizlerde, hastalık algısı ve hastalık

nedenleri alt boyutlarının, bu değişkenler açısından anlamlı düzeyde farklılaşmadığı

sonucuna ulaşılmıştır. Bu durumun, söz konusu değişkenlere ilişkin katılımcı

sayısının dengeli dağılmamasıyla ilgili olabileceği düşünülmektedir. Daha fazla

katılımcı ve hücreler arasında daha eşit dağılımların bulunduğu örneklem grupları ile

gerçekleştirilecek bir çalışmada, sözkonusu bu değişkenler açısından farklılıkların

ortaya konulması mümkün olabilir.

Ailede kanser öyküsü olan ve olmayan hastalar,ilgili değişkenler açısından

karşılaştırılmış ve sonuçta ailesinde kanser öyküsü olmayanların yalnızlık/ izolasyon

87

algısı, kanser öyküsü olanlara göre daha yüksek bulunmuştur. Ailede kanseri yaşayan

ilk kişinin yalnızlık duygusu yaşaması ve kendini ailenin diğer üyelerinden izole

hissetmesi, beklendik ve anlaşılır bir durum olarak değerlendirilebilir.

Hastalık kimliği ölçeği sonucunda ortaya çıkan betimleyici bilgilere

bakıldığında, hastaların en fazla yorgunluk, güç kaybı, bulantı ve uyku güçlükleri

yaşadığı görülmektedir. Hastalığın özellikleri, tedavi süreci ve bu süreçte kullanılan

ilaçların yan etkileri gibi faktörler göz önünde bulundurulduğunda, bu sonuç

anlaşılabilir bir nitelik kazanmaktadır. Nitekim, Armay ve arkadaşları (2007) da

yaptıkları çalışmada hastalarda sık yaşanan belirtileri yorgunluk, güç kaybı ve ağrı

olarak belirlemiştir.

4.2. HASTALIK ALGISINA İLİŞKİN REGRESYON VE KORELASYON

SONUÇLARININ TARTIŞILMASI

Hastalık algısını yordayan değişkenleri belirleyebilmek amacıyla hastalık

algısı ölçeğinin her bir faktörü için ayrı ayrı regresyon analizi yapılmıştır. Her

değişken için yapılan analizde denkleme ilk aşamada demografik değişkenler (yaş,

eğitim durumu, gelir düzeyi, hastalık süresi), ikinci aşamada hastalık nedenleri

(kişisel atıflar, dış atıflar, yaşam şekli atıfları, kontrol edilmeyen bedensel atıflar,

şans), üçüncü aşamada olumsuz otomatik düşünceler (kişinin kendine yönelik

olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık kaçma fantazileri, kişisel uyumsuzluk

değişme istekleri, yalnızlık izolasyon, umutsuzluk), dördüncü aşamada üstbiliş

(endişe hakkında olumlu inançlar, kontrol edilmezlik tehlike, bilişsel güven,

düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık), son aşamada ise erken dönem

88

uyumsuz şema alanları (zedelenmiş otonomi, kopukluk, yüksek standartlar,

zedelenmiş sınırlar, diğerleri yönelimlilik) girilmiştir.

Analiz sonuçlarına göre süre akut/kronik alt boyutunu yordayan

değişkenlerin kişisel atıflar, yaşam şekli atıfları ve zedelenmiş sınırlar şema alanı

olduğu görülmüştür. Söz konusu değişkenlerin tamamı, toplam varyansın %16’sını

açıklamaktadır. Süre akut kronik ölçeğinden alınan yüksek puanların hastalığı kronik

algılamakla, düşük puanların ise akut olarak algılamakla ilgili olduğu bilinmektedir.

Dolayısıyla, kanser hastalığıyla başa çıkmada hastalığın kronik bir hastalık olarak

algılanmasının önemli olduğuna vurgu yapılmaktadır (Nerenz ve Levanthal, 1983).

Korelasyon analizi sonuçları da regresyon sonuçlarını destekler şekilde süre akut

kronik değişkeninin kişisel atıflar ve yaşam şekli atıflarıyla pozitif korelasyon

içerisinde olduğunu göstermiştir. Hem regresyon hem de korelasyon analizi

sonuçları, hastalığını stres ya da endişe, kişilik özellikleri, aile problemleri gibi

kişisel faktörlere ve sigara, alkol kullanımı gibi yaşam şekliyle ilgili faktörlere

bağlayanların hastalıklarını kronik bir hastalık olarak algıladıklarına işaret

etmektedir. Korelasyon analizinde regresyondan farklı olarak dış atıflarla da pozitif

bir ilişki olduğu görülmüştür. Bu durum hastalığını geçmişteki kötü tıbbi bakım,

çevre kirliliği, kaza ya da yaralanma, aşırı çalışma gibi dış faktörlere bağlayanların

hastalıklarının uzun süreli, kalıcı olduğunu ve yaşamlarının geri kalan süresini bu

hastalıkla geçireceklerini düşündükleri anlamına gelmektedir.

Üstbiliş açısından değerlendirildiğinde ise süre akut kronik değişkeniyle

endişe hakkında olumlu inançların pozitif korelasyon gösterdiği görülmektedir. Bu

da endişelenmenin problem çözmede ve istenmeyen durumlardan kaçınmada yararlı

89

olduğunu düşünen hastaların hastalıklarını kronik bir hastalık olarak algılıyor

olabilecekleri anlamına gelebilir.

Şaşkınlık kaçma fantezileri; ‘Neyim var benim?’, ‘Bir türlü harekete

geçemiyorum?’, ‘Keşke başka bir yerde olsaydım.’ gibi kişinin içinde bulunduğu

duruma anlam verememe ve harekete geçememekle ilgili maddeleri içermektedir.

İçinde bulunduğu durumun karmaşık olduğunu düşünen, duruma anlam vermekte

güçlük çeken ve umutsuzluğu yüksek olan hastaların hastalıklarını sürekli takip ve

tedavide olmayı gerektiren, kalıcı bir hastalık olarak algılamaları beklenen bir

sonuçtur. Ayrıca, regresyon analizinde süre akut kronik değişkeni ile zedelenmiş

sınırlar alanının negatif yönlü bir ilişkisi olduğu bulunmuştur. Zedelenmiş sınırlar

şema alanı, ayrıcalıklılık/yetersiz özdenetim şemasını içermektedir. Yetersiz

özdenetim şemasına sahip kişiler ise hedeflerini gerçekleştirmek, duygu ve

dürtülerinin aşırı ifadesini dizginlemek için yeterli bir özdenetim sağlama ve

engellemeye tolerans gösterme konusunda yaygın bir zorluk yaşarlar (Young ve ark.,

2003). Araştırmanın bulgularına göre, zedelenmiş sınırlar şema alanına sahip

kişilerin hastalıklarını akut bir hastalık olarak algıladıkları görülmektedir. Kanser

hastalığının hastaların hayatlarındaki kısıtlayıcı etkisi düşünülürse, engellenmeye

toleransı düşük kişilerin hastalığı kronik algılamaları, yani yaşamlarının geri kalanını

kanser hastalığıyla geçireceklerini düşünmemeleri beklenen bir durumdur. Travato

(2006), çalışmasında hastalık süresinin kroniklik algısını doğrudan etkilediğini ortaya

koymuş olsa da bizim çalışmamızda böyle bir bulguya ulaşılamamıştır.

Sonuçlar alt boyutunu yordayan değişkenlerin kişisel atıflar ve umutsuzluk

olduğu görülmektedir. Söz konusu değişkenler sonuçlarla ilgili varyansın %.07’lik

kısmını açıklamaktadır. Her iki değişkenle ilişkinin yönü pozitiftir. Korelasyon

90

analizi sonuçları da kişisel atıflar ve umutsuzluk ile pozitif yönde anlamlı bir ilişki

ortaya koymuştur. Buna göre hastalar, hastalıklarının nedenlerini kişisel faktörlere

bağladıklarında ve umutsuzluk düzeyleri yüksek olduğunda hastalıklarını daha ciddi,

maddi kayıplara neden olan, yakınlarına zorluk yaratan, insanların kendisine bakış

açılarını etkileyen, yaşamları üzerinde ciddi etkileri olan bir hastalık olarak algılama

eğilimleri artmaktadır. Hastanın, kişisel faktörleri hastalığının nedeni olarak görmesi,

hastada suçluluk duygularına yol açıyor olabilir. Suçluluk, umutsuzluk gibi

duygularında insanlarda çeşitli bilişsel çarpıtmalara neden olduğu bilinmektedir.

Bilişsel çarpıtmalar ise kişilerin, yaşadıkları olayları, hastalıklarının sonuçlarının

oldukça olumsuz olması gibi karamsar bir bakış açısıyla değerlendirmelerine yol

açıyor olabilir.

Regresyondan farklı olarak korelasyon analizi sonuçlarına göre, sonuçlar

değişkeninin dış atıflar ve şaşkınlık kaçma fantezileri ile pozitif bir ilişkisi olduğu

görülmektedir. Buna göre hastalığını dışsal faktörlere bağlayanların ve şaşkınlık

kaçma fantezileri yüksek olan hastaların, hastalıklarının yaşamları üzerinde ciddi

etkilere sahip olduğunu, diğer insanların kendilerine bakış açılarını etkilediğini, ciddi

mali sonuçları olduğunu ve yakınlarına zorluk yarattığını düşündükleri sonucuna

varılabilir.

Kişisel kontrol alt boyutunu yordayan değişkenlerin dış atıflar, kişinin kendine

yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri ve diğerleri yönelimlilik şema alanı olduğu

görülmektedir. Bu değişkenler kişisel kontrolle ilgili varyansın %14’ünü

açıklamaktadır. Dış atıflar ve kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceler

değişkenleriyle ilişkinin negatif yönde olduğu görülmektedir. Korelasyon sonuçları

da bu ilişkiyi desteklemektedir. Buna göre hastalar hastalıklarının nedenlerini

91

geçmişteki kötü tıbbi bakım, çevre kirliliği, kaza ya da yaralanma, aşırı çalışma gibi

dış faktörlere bağladıklarında hastalıklarını etkileyebilme güçlerinin olduğuna,

hastalığın seyri için kişisel çabanın önemine, hastalık için kişinin yapabileceği bir

şeyler olduğuna yönelik inançları azalmaktadır. Bu sonuç kişi hastalığının nedenini

kendi kontrolü dışında olan faktörlere bağladığında tedavi için de kontrolün

kendisinde olmadığına inanması şeklinde yorumlanabilir. Kişinin kendine yönelik

olumsuz duygu ve düşünceleri azaldıkça hastalıkla ilgili kişisel kontrole olan inancın

artması beklenen bir sonuçtur. Diğerleri yönelimlilik şema alanıyla ilişki pozitif

yöndedir. Bu kişiler kendi ihtiyaçlarından çok başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya

önem verirler, kişinin yaptığı hatalardan dolayı şiddetli şekilde cezalandırılması

gerektiğine inanırlar (Young ve ark., 2003). Young Şema Ölçeği’ ne göre diğerleri

yönelimlilik alanındaki şemalardan biri olan cezalandırma şemasına sahip kişilerin

hastalıkla ilgili kişisel kontrol algısına sahip olmaları, hastalığın kontrol altına

alınamaması durumunda kişilerin kendilerini suçlayıcı, cezalandırıcı bir tavır içine

girmelerini olası kılacaktır.

Regresyondan farklı olarak korelasyon sonuçlarına göre ise kişisel kontrol

algısı ile eğitim düzeyi, şans, endişe hakkında olumlu inançlar, düşünceleri kontrol

ihtiyacı, şaşkınlık kaçma fantazileri, kişisel uyumsuzluk değişme istekleri,

umutsuzluk ve olumsuz otomatik düşünceler toplam puanı arasında negatif bir

korelasyon bulunmuştur. Buna göre eğitim düzeyi arttıkça ve hastalar hastalıklarının

nedenini şans faktörüne bağladıklarında hastaların belirtilerini kontrol

edebileceklerine, yaptığı şeylerin hastalığın iyiye ya da kötüye gitmesinde etkili

olacağına, hastalığın seyri üzerinde etkilerinin olabileceğine dair inançların düşük

olduğu sonucu çıkarılabilir.

92

Sonuçlar üstbiliş açısından değerlendirildiğinde, endişelenmenin problem

çözmede ve istenmeyen durumlardan kaçınmada yararlı olduğuna yönelik inançları

ve düşüncelerini kontrol etme ihtiyacı fazla olan hastaların hastalıkları üzerindeki

kişisel kontrol algılarının daha düşük olduğu sonucuna varılabilir. Olumsuz

düşünceleri, endişe verici düşünceleri kontrol etmeye çalışmak bu düşünceleri daha

da arttırmaktadır (Türkçapar, 2007). Olumsuz düşünceleri kontrol etmeye çalışmak,

hastada hastalığı için kişisel olarak yapabileceği hiçbir şeyin olmadığı gibi bir

olumsuz düşünceyi beraberinde getiriyor olabilir. Endişe hakkında olumlu inançlara

sahip kişiler ise endişeyi arzu edilen bir özellik olarak görürler (Tosun ve Irak, 2008).

Sonuçlara bakıldığında bu tür bir inanca sahip kişilerin tedaviyle ilgili kişisel kontrol

algılarının düşük olduğu anlaşılmaktadır.

Bu sonuçları olumsuz otomatik düşünceler açısından incelediğimizde ise

şaşkınlık kaçma fantazileri olan; yani durumu anlamlandıramayan, karmaşık

olduğunu düşünen ve bununla baş etmek için gerçekçi çözümler bulmakta

zorlananve umutsuzluğu fazla olan hastaların da belirtilerini kontrol edebileceklerine,

yaptığı şeylerin hastalığın iyiye ya da kötüye gitmesinde etkili olacağına, hastalığın

seyri üzerinde etkisinin olabileceğine dair inançlarının düşük olduğu sonucu

çıkarılabilir.

Tedavi kontrolü alt boyutunu şans, yaşam şekli atıfları, bilişsel güven,

düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık ve diğerleri yönelimlilik şema alanı

yordamaktadır. Söz konusu değişkenler tedavi kontrolüyle ilgili toplam varyansın

%33’ünü açıklamaktadır. Şans, yaşam şekli atıfları ve düşünceleri kontrol ihtiyacıyla

ilişkinin negatif yönde olması beklendik bir sonuçtur. Korelasyon analizi sonuçları

da yaşam şekli atıfları ve şans değişkeniyle negatif yöndeki ilişkiyi desteklemektedir.

93

Buna göre hastalar hastalıklarının nedenlerini şansa ya da kötü talihe veyasigara,

alkol kullanımı gibi yaşam şekliyle ilgili faktörlere bağladıklarında tedavinin

hastalığı kontrol edebileceğine, iyileştirebileceğine ilişkin inançları azalmaktadır.

Hastalığı şansa ya da kötü talihe bağlayan kişilerin kendilerini “şanssız” veya

“talihsiz” olarak gördükleri varsayıldığında aynı durumun, yani şanssızlık veya

talihsizliğin hastalığın iyileşmesi, tedaviye cevap vermesi konularında da yaşanacağı

düşüncesine sahip oldukları yorumu yapılabilir. Yine kişinin hastalığa sigara, alkol

kullanımı, yemek alışkanlıkları gibi yaşam şekliyle ilgili atıflarının olması da bu tür

alışkanlıklar sonucu bedene verilen zararın tedaviyle kontrol altına alınamayacağına

veya tamamen iyileşmeyeceğine inanma eğilimini ortaya çıkardığı düşünülebilir.

Korelasyon sonuçları tedavi kontrolüyle dış atıflar arasında da negatif yönde anlamlı

bir ilişkiye işaret etmektedir. Bu durum, hastalığının nedenlerini geçmişteki kötü

tıbbi bakım, çevre kirliliği, kaza ya da yaralanma, aşırı çalışma gibi dış faktörlere

bağlayan hastaların hastalığın tedaviyle iyileşmesinin, kontrol altına alınmasının

mümkün olacağına dair inançlarının düşük olduğu anlamına gelmektedir.

Düşünceleri kontrol ihtiyacının az olduğu kişilerde tedavinin hastalığı kontrol

edebileceğine ilişkin inancın fazla olması da beklendik bir sonuçtur. Korelasyon

sonuçları da bu bulguyu desteklemektedir. Düşünceleri kontrol ihtiyacı kişide endişe

etmenin tehlikeli olduğu, insanı delirtebileceği, hasta edebileceği, endişe verici

düşünceleri durdurmaya çalışmanın işe yaramadığı şeklinde karşılık bulur (Tosun ve

Irak, 2008). Endişe verici düşünceleri kontrol etmek için bu denli uğraşmak bu tür

düşüncelerin daha çok zihne gelmesine yol açacaktır. Bu durumun hastalığın

tedaviye yanıt vermeyeceği şeklinde bir olumsuz düşünceyi de beraberinde getirmesi

mümkün görünmektedir. Dolayısıyla düşünceleri kontrol ihtiyacı ve tedavi kontrolü

94

arasındaki negatif yöndeki ilişki bu açıdan düşünüldüğünde oldukça anlaşılır

olmaktadır.

Tedavi kontrolüyle bilişsel güven, bilişsel farkındalık ve diğerleri

yönelimlilik arasındaki ilişki ise pozitif yöndedir. Bilişsel güven alt ölçeğinden

yüksek puan almak kişinin dikkatine ve belleğine güveninin düşük olduğu anlamına

gelmektedir (Tosun ve Irak, 2008). Bilişsel süreçlerine güvenmeyen bireylerin

rahatsız edici düşüncelerini aktive edebilecek durumlardan kaçınan bir tutum içine

girerek, işlevsel olmayan başa çıkma stratejilerini kullanmaya yöneldikleri

bilinmektedir (Sica ve ark., 2007). Bu şekilde bir kaçınma her ne kadar işlevsel

olmayan bir durum olsa da kanser hastalarının kendilerinin veya başka hastaların

hastalığı ve tedavisiyle ilgili olumsuzlukları, istenmeyen durumları görmezden gelme

veya inkar etme eğilimiyle sonuçlanıyor olabilir. Bu durumun da hastaların hastalığın

tedavi edilebilirliğine ilişkin inançlarını arttırdığı düşünülebilir. Bilişsel farkındalığı

yüksek kişilerde kendi bilişlerini inceleme, gözlemleme eğilimi fazladır (Tosun ve

Irak, 2008). Sica ve arkadaşları (2007), kişinin kendi bilişsel süreçlerini

gözlemlemesinin işlevsel başa çıkma yöntemlerine olanak sağlama gibi bir işlevi

olduğunu öne sürmüşlerdir. Cohen ve Calamari (2004) ise obsesif kompulsif

bozuklukta bilişsel farkındalığın yüksek olmasının girici düşüncelerin olumsuz

değerlendirmelerini arttırdığı, normal obsesyonları klinik obsesyonlara

dönüştürdüğünü ileri sürmüşlerdir. Yapılan çalışmada bilişsel farkındalığın tedavi

kontrolünün yordayıcısı olması ve ilişkinin yönünün pozitif olması, örneklemin

obsesif kompulsif bozukluk tanısı alan hastalardan oluşmaması göz önüne alınarak

hastaların düşüncelerini bastırma çabası içine girmek yerine bu düşünceleri kabul

etmeye eğilimli oldukları düşünülebilir. Bilişsel farkındalık, hastaların içinde

95

bulundukları durumu gerçekdışı bir şekilde olumsuz yorumlamasına engel olarak

kişinin işlevsel başa çıkma yöntemlerine yönelmesini sağlamakta ve buna bağlı

olarak da tedavinin hastalığı kontrol edebileceği veya iyileştireceğine olan

inançlarının arttığı düşünülmektedir.

Hastalık tutarlılığı alt boyutu, yaşam şekli atıfları, şans, düşünceleri kontrol

ihtiyacı ve bilişsel farkındalık tarafından yordanmaktadır. Söz konusu değişkenler

hastalık tutarlılığıyla ilgili toplam varyansın %23’ ünü açıklamaktadır. Yaşam şekli

atıfları, şans ve düşünceleri kontrol ihtiyacıyla hastalık tutarlılığının yönü negatiftir.

Korelasyon analizi sonuçları da bu bulguları desteklemektedir. Hastalık tutarlılığı

kişinin hastalığını anlayabilmesi ve hastalığına anlam vermekte zorluk çekmemesi ile

ilgilidir. Hastalığını sigara, alkol kullanımı, yemek alışkanlıkları gibi yaşam şekliyle

ilgili faktörlere veya şansa, kötü talihe bağlayan hastaların hastalığı anlamakta ve

anlamlandırmakta zorlandığı sonucuna varılabilir. Regresyondan farklı olarak

korelasyon sonuçları hastalık tutarlılığı ile kişisel atıflar ve dış atıfların da negatif

yönde anlamlı bir ilişki içerisinde olduğunu ortaya koymuştur. Buna göre hastalığını

geçmişteki kötü tıbbi bakım, çevre kirliliği, kaza ya da yaralanma, aşırı çalışma gibi

dış faktörlere ve sigara, alkol kullanımı, yemek alışkanlıkları gibi yaşam şekliyle

ilgili faktörlere bağlayan hastaların hastalığı anlamakta, anlamlandırmakta zorlukları

olduğu tespit edilmiştir. Bu bulgular hastalık nedenlerine ilişkin yüklemelerin fazla

oluşunun hastalığı anlamayı zorlaştırdığı şeklinde yorumlanabilir. Düşüncelerini

kontrol etme ihtiyacı yüksek olan kişilerin endişe etmenin kendisini hasta edeceğini,

delirteceğini düşünen, endişe verici düşünceleri görmezden gelemeyen, endişelerini

durduramayan kişiler olması hastalığı anlamakta güçlük çekmelerini anlaşılır

kılmaktadır. Bilişsel farkındalık düşünceleri kontrol ihtiyacının aksine düşünceleri

96

zihinden uzaklaştırma çabası yerine kabullenme anlamına gelmektedir. Bu durumda,

bilişsel farkındalığın hastalığı anlamayı kolaylaştırdığı sonucu çıkarılabilir.

Regresyon analizinde şema alanlarından herhangi biri yordayıcı olarak

görülmemekle birlikte, korelasyon sonuçları hastalık tutarlılığı ile zedelenmiş

otonomi şema alanıyla negatif yönde anlamlı bir ilişki ortaya koymuştur. Zedelenmiş

otonomi alanındaki şemalara sahip kişiler ebeveynleri tarafından çok fazla

korunmuş, müdahale edilmiş kişilerdir (Young ve ark., 2003). Bu alanda yer alan

şemalardan biri ise hastalıklar ve zarar görme karşısında dayanıksızlık şemasıdır ki

bu da kişinin her an başına bir felaket gelebileceği ve bunu önleyemeceğine dair

inançları içerir (Young ve ark., 2003). Araştırmanın sonuçları zedelenmiş otonomi

alanındaki şemalara sahip hastaların da hastalığı anlamakta güçlük çektiklerine işaret

etmektedir.

Duygusal temsiller alt boyutunu, kişisel atıflar, umutsuzluk ve bilişsel

güven yordamaktadır. Söz konusu değişkenler duygusal temsillerle ilgili toplam

varyansın %27’sini açıklamaktadır. Tüm yordayıcı değişkenlerle ilişkinin yönü

pozitiftir. Duygusal temsiller boyutundan alınan yüksek puanlar, hastaların

hastalıklarını düşündükleri zaman çökkün, üzgün olmaları, hastalığın kendilerini

korkuttuğu, öfkeli, kaygılı ve endişeli yaptığı anlamına gelmektedir. Duygusal

temsillerin kanser hastalarında ruh sağlığı varyansının önemli bir kısmını açıkladığı

bildirilmiştir (Rozema ve Vo”llik, 2008). Hastaların hastalığın nedenlerini stres,

kişilik özellikleri, aile içi problemler gibi kişisel faktörlere bağlaması ve

umutsuzluğun olması hastalarda hastalıkla ilgili öfke, endişe, korku, üzüntü

duygularını daha fazla ortaya çıkarması beklendik bir sonuçtur. Sica ve

arkadaşlarının (2007) ileri sürdüğü şekilde bilişsel süreçlerine güvenmeyen kişilerin

97

işlevsel olmayan baş etme stratejilerini kullanmaları ise yine hastalarda öfke, endişe,

korku, üzüntü ve çökkünlüğü arttıracaktır.Korelasyon analizi sonuçlarına

bakıldığında duygusal temsillerin neredeyse tüm değişkenlerle anlamlı ve pozitif

yönde bir ilişki içinde olduğu görülmektedir. Buna göre insan ruh sağlığıyla

yakından ilişkili olan ve araştırmamızda yer alan bilişsel değişkenlerle duygusal

temsiller arasındaki ilişkilerin beklenen bir sonuç olduğu söylenebilir. Diğer

değişkenlerde rastlamadığımız bir başka dikkat çekici sonuç ise şema alanlarının

tamamıyla duygusal temsiller arasında pozitif bir korelasyon bulunmasıdır. Young ve

arkadaşlarının (2003) tanımına göre, erken dönem uyumsuz şemalar kendilik yıkıcı

duygusal ve bilişsel örüntülerdir. Herhangi bir şema faaliyetinin yüksek olması da

kişi için ruh sağlığı açısından hastalığın yıkıcısonuçlar doğurmasına yol açacaktır.

Yani herhangi bir alanda şemaya sahip kişinin şema faaliyeti ne kadar yoğunsa

hastalıkla ilgili korku, öfke, endişe, çökkünlük duyguları da o derece fazla olacaktır.

Süre döngüsel alt boyutu, yaş, hastalık süresi, yaşam şekli atıfları ve kişinin

kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri tarafından yordanmaktadır. Söz

konusu değişkenler süre döngüsel değişkeniyle ilgili toplam varyansın %21’ini

açıklamaktadır. Yaş, hastalık süresi ve yaşam şekli atıflarıyla ilişkinin yönü pozitiftir.

Yaşam şekli atıflarıyla ilişkiyi korelasyon sonuçları da desteklemektedir. Buna göre

yaş ve hastalık süresi arttıkça, hastalar, hastalıklarının belirtilerinin günden güne

farklılık gösterdiğini, belirtilerin bazen olduğu bazen olmadığını, hastalığın daha iyi

ve daha kötü dönemleri olduğunu ve önceden bilinemeyeceğini yani döngüsel

olduğunu düşünmektedirler. Travato (2006), çalışmasında hastalık süresinin

kroniklik algısını doğrudan etkilediğini ortaya koymuştur. Bizim çalışmamızda ise

hastalık süresi arttıkça hastalığın kronik değil döngüsel olarak algılandığı sonucuna

98

ulaşılmıştır. Aynı şekilde hastalığını sigara, alkol kullanımı, yemek alışkanlıkları gibi

yaşam şekliyle ilgili faktörlere bağlayanlar da hastalığı döngüsel bir hastalık olarak

algılamaktadır. Sonuçlara göre hastaların kendine yönelik olumsuz duygu ve

düşünceleri azaldıkça dahastalığı döngüsel bir hastalık olarak algılama eğilimleri

artmaktadır.

Regresyon analizinden farklı olarak korelasyon analizinde süre döngüsel

değişkeniyle dış atıflar, kontrol edilemeyen bedensel atıflar ile pozitif, düşünceleri

kontrol ihtiyacı ile negatif bir ilişki ortaya konulmuştur. Hastalık nedenleri açısından

hastalığını dış faktörlere ve mikrop ya da virüs, kalıtsallık ve yaşlanma gibi kontrol

edilemeyen bedensel faktörlere bağlayanların hastalığın belirtilerinin günden güne

farklılık gösterdiğini, belirtilerin bazen olduğunu bazen olmadığını, hastalığın

öngörülemez olduğunu, hem iyi hem de kötü dönemleri olduğunu yani döngüsel

olduğunu düşünmektedirler. Düşüncelerini kontrol etme ihtiyacının fazla olduğu

kişilerin ise hastalıklarını döngüsel algılamadıkları sonucu çıkarılabilir. Hastalığın

döngüsel olmadığına inananlar ve hastalıkla ilgili güçlü inançları olmayanlar daha

düşük düzeyde duygusal zorlanma bildirdirmişlerdir (McCorry ve ark., 2013).

Sürenin döngüsel algılanmasının hastalık nedenlerinin üç alt boyutuyla pozitif yönde

bir ilişki göstermesi bu literatür bilgisiyle uyumlu bir sonuç olarak

değerlendirilebilir.

99

4.3.HASTALIK NEDENLERİNE İLİŞKİN REGRESYON VE KORELASYON

SONUÇLARININ TARTIŞILMASI

Hastalık nedenlerini yordayan değişkenleri belirleyebilmek amacıyla aşamalı

hiyerarşik regresyon analizi yapılmıştır.Buna göre hastalık nedenleri ölçeğinin her

bir faktörü için ayrı ayrı regresyon analizi yapılmıştır. Her değişken için yapılan

analizde denkleme ilk aşamada demografik değişkenler (yaş, eğitim durumu, gelir

düzeyi, hastalık süresi), ikinci aşamada hastalık algısı (süre akut/kronik, sonuçlar,

kişisel kontrol, tedavi kontrolü, hastalık tutarlılığı, süre döngüsel, duygusal

temsiller), üçüncü aşamada olumsuz otomatik düşünceler (kişinin kendine yönelik

olumsuz duygu ve düşünceleri, şaşkınlık kaçma fantazileri, kişisel uyumsuzluk

değişme istekleri, yalnızlık izolasyon, umutsuzluk), dördüncü aşamada üstbiliş

(endişe hakkında olumlu inançlar, kontrol edilmezlik tehlike, bilişsel güven,

düşünceleri kontrol ihtiyacı, bilişsel farkındalık), son aşamada ise erken dönem

uyumsuz şema alanları (zedelenmiş otonomi, kopukluk, yüksek standartlar,

zedelenmiş sınırlar, diğerleri yönelimlilik) girilmiştir.

Analiz sonuçlarına göre kişisel atıflar alt boyutu, duygusal temsiller, tedavi

kontrolü, şaşkınlık kaçma fantazileri, umutsuzluk, düşünceleri kontrol ihtiyacı ve

kopukluk şema alanı tarafından yordanmaktadır. Söz konusu değişkenler kişisel

atıflarla ilgili varyansın %52’ sini açıklamaktadır. Duygusal temsiller, şaşkınlık

kaçma fantazileri, düşünceleri kontrol ihtiyacı ve kopukluk şema alanıyla ilişkilerin

yönü pozitif; tedavi kontrolü ve umutsuzlukla ise negatiftir. Yukarıdaki tartışmaya

bakıldığında kişisel atıfların duygusal temsillerin yordayıcılarından biri olduğu

görülmektedir. Aynı şekilde duygusal temsiller de kişisel atıfların yordayıcısıdır ve

aralarındaki ilişki pozitiftir. Yani kişinin hastalığıyla ilgili yaşadığı korku, endişe,

100

öfke, üzüntü ne kadar fazlaysa hastalığın nedenlerini de kişisel faktörlere bağlama

eğilimi o kadar fazladır. Kopukluk şema alanı duygusal yoksunluk, duyguları

bastırma, sosyal izolasyon/güvensizlik ve kusurluluk şemalarını içerir. Bu alandaki

şemalar, özellikle kusurluluk şemasına sahip olmak hastanın hastalığın nedenlerini

kişisel faktörlere, hatalara veya kusurlara bağlama eğilimini arttırıyor olabilir.

Hastalığı kişinin kendi kişilik özellikleri, davranışları, aile problemleri gibi nedenlere

bağlaması hastada suçluluk duygusu ortaya çıkarıyor olabilir. Düşünceleri kontrol

ihtiyacının fazla olması yani kişinin endişelerinin önüne geçememesi, endişenin

kendisini delirteceğini, hasta edeceğini düşünmesi de hastalığa kontrol edemediği

endişelerinin yol açtığı şeklinde bir inanca yol açabilir. Şaşkınlık kaçma fantazileri

olan kişilerin de hastalığın nedenlerini kişisel faktörlerle açıklama eğilimlerinin fazla

olması analizler sonucu ulaşılan diğer bir sonuçtur. Tedavi kontrolü ve kişisel

atıflarla ilişkinin yönünün negatif olması da hastalığa kişinin kendi davranışlarının,

kişilik özelliklerinin yol açtığı düşüncesinin tedavinin hastalığı kontrol edebileceğine

veya iyileştirebileceğine ilişkin inancın azalması anlamına gelmektedir.

Korelasyon analizi sonuçları regresyon analizinde yordayıcı olarak karşımıza

çıkmayan bazı değişkenlere ilişkin olarak da bilgiler vermektedir. Örneğin, kişisel

atıfların yaş ve hastalık tutarlılığıyla negatif, eğitim, süre akut kronik, sonuçlar,

bilişsel farkındalık, zedelenmiş otonomi, yüksek standartlar, zedelenmiş sınırlar,

diğerleri yönelimlilik, kişinin kendine yönelik olumsuz duygu ve düşünceleri,kişisel

uyumsuzluk değişme istekleri, yalnızlık/izolasyon ve olumsuz otomatik düşünce

toplam puanıyla pozitif bir korelasyon içinde olduğu görülmektedir. Hastalık algısı

ile ilgili olan değişkenler bir önceki başlıkta tartışılmıştır.

101

Yaş azaldıkça hastaların hastalığının nedenlerini stres ya da endişe, kişinin

kendi tutumu, kişilik özellikleri, duygusal durumu, aile problemleri, vücut direncinin

azalması, kendi davranışı gibi kişisel nedenlere bağladığı görülmektedir. Yine eğitim

düzeyi arttıkça kişisel atıflar da artmaktadır.

Sonuçlar üstbiliş açısından değerlendirildiğinde ise bilişsel farkındalığı fazla

olanların (yani kendi bilişlerini inceleme, gözlemleme eğilimi fazla olanların),

hastalığın nedenlerine ilişkin daha fazla kişisel atıflar yaptıkları söylenebilir. Son

olarak da şema alanlarının tamamından, otomatik düşünceler ölçeğinin tüm

boyutlarından ve toplam puanından yüksek puan alanların hastalığını daha fazla

kişisel nedenlere bağladıkları görülmektedir. Daha önce söz edildiği gibi yıkıcı

duygusal ve bilişsel örüntüler olan erken dönem uyumsuz şemalar (Young ve ark.,

2003), umutsuzluk ve anksiyetenin ortaya çıkmasını sağlayan en önemli faktör olan

olumsuz otomatik düşünceler (O’ Connor ve ark., 2002), kişinin hastalıkla ilgili

sorumluluğu kendine yüklemesine, suçluluk yaşamasına ve otomatik düşüncelerin bu

konuda yoğunlaşmasına sebep olacaktır.

Dış atıflar alt boyutunu yordayan değişkenler hastalık tutarlılığı ve kontrol

edilmezlik/tehlikedir. Bu iki değişken dış atıflarla ilgili varyansın %16’sını

açıklamaktadır. Korelasyon sonuçları da bu bulguları desteklemektedir. Hastalık

tutarlılığıyla ilişkinin negatif yönde olması hastalığın nedenlerini çevre kirliliği, aşırı

çalışma gibi dış faktörlere bağlama eğilimi arttıkça hastalığın hasta tarafından

anlaşılabilirliğinin azaldığı anlamına gelmektedir. Bu şaşırtıcı bir sonuç değildir.

Kontrol edilmezlik tehlike alt ölçeğinden alınan yüksek puan kişinin endişelerini

kontrol etmesi gerektiğine ve düşüncelerin kontrol edilemeyeceğine dair inancın

yüksek olması anlamına gelmektedir (Tosun ve Irak, 2008). Bu durum düşünceleri

102

kontrol edememenin tehlikeyle sonuçlanacağına dair bir inanca işaret etmektedir.

Düşünceyi kontrolle ilgili aşırı uğraş kontrolü imkansız hale getirecek ve endişeyi

artıracaktır. Kontrol edilmezlik/tehlike alt ölçeğinden yüksek puan alan kişilerin

kontrolle ilgili zorluklar yaşadığı varsayıldığında hastalığın ortaya çıkış nedenlerini

de kendi kontrolleri dışındaki dış faktörlere bağlama eğilimlerinin artması

anlaşılırdır.

Regresyon sonuçlarına ek olarak korelasyon sonuçları dış atıfların ise kişisel

kontrol, tedavi kontrolü ile negatif, süre akut kronik, sonuçlar, süre döngüsel,

duygusal temsiller, zedelenmiş otonomi, yüksek standartlar ve diğerleri yönelimlilik

ile pozitif yönde bir ilişki ortaya koymuştur. Süre akut kronik, süre döngüsel ve

duygusal temsillerle olan ilişkiler hastalık algısıyla ilgili olan bölümde tartışılmıştır.

Diğer değişkenlere bakılacak olursa tedavinin hastalığın iyileşmesinde veya kontrol

altına alınmasında etkili olmayacağını, bu duruma hiçbir şeyin yardımcı

olmayacağını düşünenler hastalığını geçmişteki kötü tıbbi bakım, çevre kirliliği, kaza

ya da yaralanma ve aşırı çalışma gibi dış faktörlere daha fazla bağladığı yorumu

yapılabilir.

Son olarak sonuçlar şema alanları açısından değerlendirildiğinde zedelenmiş

otonomi, yüksek standartlar ve diğerleri yönelimlilik şema alanlarıyla dış faktörler

arasında pozitif yönde bir ilişki olduğu görülmektedir. Bu şema alanlarının kişisel

atıflarla da pozitif bir ilişki içinde olduğu yukarıdaki tartışmada belirtilmiştir. Aynı

şema alanlarının aynı zamanda dış atıflarla da pozitif bir ilişki içinde olması bir

çelişki gibi görünse de, kişisel atıfların hemen her şema alanıyla pozitif yönde

ilişkisinin olmasını şemaların yıkıcı özelliklerinden dolayı hastalığın nedenlerini

kişiye kendini daha kötü hissettirecek, suçluluk duygusunu arttırması oldukça

103

muhtemel olan kişisel faktörlere bağlamasının da anlaşılır olduğu şeklinde

yorumlanmıştı. Dış atıflar açısından bu şema alanlarına dahil olan şemalar daha

detaylı incelendiğinde ise daha farklı yorumlar yapılabilir. Zedelenmiş otonomi

alanındaki şemalara sahip kişiler dünyayla ve kendileriyle ilgili bağımsız hareket

edebilme ve ebeveyn figürlerinden kendilerini ayırma yetisiyle çatışan beklentilere

sahiptir. Bu alandaki şemalardan biri hastalıklar ve zarar görme karşısındaki

dayanıksızlık şemasıdır. Bu şemaya sahip kişiler beklemediği bir anda başlarına

hastalık gibi bir felaket geleceğine ve bu felaketle baş edemeyeceğine inanırlar

(Young ve ark., 2003). Özellikle bu şemaya sahip kişilerin hastalığın kontrol

edemedikleri, kendileri dışındaki faktörlerden kaynaklandığına inanması beklenen

bir durumdur. Diğerleri yönelimlilik ve yüksek standartlar şema alanlarında yer alan

şemalardan yüksek standartlar ve cezalandırma şemalarına sahip kişilerin kendilerine

ve başkalarına karşı aşırı eleştirici, cezalandırıcı olduğu göz önüne alındığında

(Young ve ark., 2003) hastalığın nedenlerini kişisel nedenlere yüklemek oldukça

zorlayıcı olacağından dış faktörlere yükledikleri düşünülmektedir.

Yaşam şekli atıfları alt boyutunu hastalık tutarlılığı, süre döngüsel, kontrol

edilmezlik tehlike, bilişsel güven ve zedelenmiş otonomi şema alanı yordamaktadır.

Söz konusu değişkenler yaşam şekli atıflarıyla ilgili toplam varyansın %27’sini

açıklamaktadır. Hastalık tutarlılığı ve bilişsel güvenle ilişkinin yönü negatiftir. Bu

bulgu korelasyon sonuçlarıyla da uyumludur. Hastalığı anlamak ve

anlamlandırmakta güçlük çekmeyenlerin hastalığı sigara, alkol kullanımı gibi yaşam

şekliyle ilgili nedenlere bağladıkları söylenebilir. Analiz sonuçları üstbiliş açısından

değerlendirildiğinde belleğine ve dikkatine güvenen kişilerin hastalığının nedenlerini

yaşam şekliyle ilgili faktörlere bağladığı sonucuna varılmaktadır. Süre döngüsel,

104

kontrol edilmezlik tehlike ve zedelenmiş otonomi şema alanıyla ilişkilerin yönü ise

pozitiftir.Bu bulgular da korelasyon analiziyle uyumludur. Buna göre hastalığının

nedenlerini yaşam şekliyle ilgili faktörlere bağlayanların hastalığı döngüsel bir

hastalık olarak algıladıklarını söylemek mümkündür. Daha önceki analizlere

bakıldığında yaşam şekli atıflarının süre döngüsel değişkeninin de yordayıcısı olduğu

ve korelasyon analizine göre her iki değişken arasında anlamlı ve pozitif bir

korelasyon bulunduğu görülmektedir. Söz konusu iki değişken arasındaki bağlantının

dikkat çekici olduğu görülmektedir. Endişelerini kontrol etmesi gerektiğine ve

düşüncelerin kontrol edilmesinin mümkün olmadığına inananların ise yine

hastalıklarının nedenlerini yaşam şekliyle ilgili faktörlere bağladıkları söylenebilir.

Young Şema Ölçeğine göre zedelenmiş otonomi alanı iç içe geçme/bağımlılık, terk

edilme, başarısızlık, karamsarlık ve tehditler karşısında dayanıksızlık şemalarını

içerir. Analiz sonuçlarına göre bu şemalara sahip kişilerin de hastalığının nedenlerini

yaşam şekline bağladıkları söylenebilir.

Kontrol edilemeyen bedensel atıflar alt boyutunu, eğitim durumu ve süre

döngüsel değişkeni yordamaktadır. Bu iki değişken kontrol edilemeyen bedensel

atıflarla ilgili varyansın % 9’ unu açıklamaktadır. Eğitim durumuyla ilişkinin

yönünün negatif olması eğitim durumu azaldıkça hastalığı mikrop ya da virüs,

kalıtsallık ve yaşlanma gibi nedenlerle açıklamaya eğilimin arttığı anlamına

gelmektedir. Korelasyon analiziyle uyumlu olarak süre döngüsel değişkeniyle

ilişkinin yönü pozitiftir. Bu ilişki bir önceki başlıkta açıklanmıştır.

Son olarak şans alt boyutunu, tedavi kontrolü, endişe hakkında olumlu

inançlar ve diğerleri yönelimlilik şema alanı yordamaktadır. Söz konusu değişkenler

şans değişkeniyle ilgli varyansın %22’ sini açıklamaktadır. Tedavi kontrolüyle

105

ilişkinin negatif yönde olması hastalığın nedenini şansa ya da kötü talihe

bağlayanların tedavinin hastalığı kontrol altına alabileceğine veya iyileştirebileceğine

ilişkin inançlarının düşük olduğu anlamına gelmektedir. Endişe hakkında olumlu

inançlar ve diğerleri yönelimlilik şema alanıyla ilişkilerin yönü ise pozitiftir.

Endişelenmenin problem çözmede ve istenmeyen durumlardan kaçınmada yararlı

olduğuna yönelik inançları olan kişilerin hastalığı şansa ya da kötü talihe bağladıkları

söylenebilir. Diğerleri yönelimlilik şema alanı ise kendini feda ve cezalandırılma

şemalarından oluşur. Bu şemalara sahip kişilerin de hastalığın nedenini “şans”a ya da

“kötü talih”e bağladığı ulaşılan diğer bir sonuçtur. Bu bulgular korelasyon

sonuçlarıyla da uyumludur. Regresyon analizinden farklı olarak korelasyon analizi

şans faktörü ile kişisel kontrol ve hastalık tutarlılığı ile negatifyönde anlamlı bir ilişki

ortaya koymuştur. Hastalık tutarlılığıyla olan ilişki bir önceki başlıkta açıklanmıştır.

Sonuç kişisel kontrol açısından incelendiğindeise hastalığını kontrol etmek için

kişisel olarak yapabilecek bir şeyleri olduğunu düşünenlerin hastalık nedenlerini

daha az şans faktörüne bağladığı sonucuna varılabilir.

Sonuç olarak elde edilen bulgular hastalık algısı ve nedenlerinin üstbiliş,

erken dönem uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşüncelerle ilişkili olduğuna

işaret etmektedir. Sonuçlara genel olarak bakıldığında genellikle üstbiliş ve olumsuz

otomatik düşüncelerle ilgili faktörlerin hastalık algısı ve nedenleriyle ilişkili olduğu

görülmektedir. Erken dönem uyumsuz şemalarla ilgili ortaya koyulan ilişki sayısı

beklenenenin altındadır. Ruh sağlığıyla yakından ilişkili olan duygusal temsillerin

erken dönem uyumsuz şemalar dahil bilişsel değişkenlerin her birinin tüm

faktörleriyle ilişkili olması araştırma için beklenen bir sonuçtur. Yine ruh sağlığı

açısından oldukça önemli olduğu düşünülen hastalık nedenlerinden kişisel atıfların

106

(psikolojik atıflar) da bilişsel değişkenlerin hemen hemen tüm faktörleriyle ilişkili

olduğu görülmüştür. Ayrıca duygusal temsillerle birlikte ruh sağlığı varyansının

%47’ sini açıklayan ve kişinin hastalığın tedaviyle kontrol altına alınabileceğine dair

inancını içeren tedavi kontrolüyle de üstbilişsel faaliyetlerin ilişkisi dikkati

çekmektedir.

Hastalık algısıyla ilgili değişkenlere bakıldığında üstbilişin düşünceleri

kontrol ihtiyacı boyutuyla ilişkiler dikkati çekmektedir. Kişinin düşüncelerini,

endişelerini kontrol etme çabasının hastalık algısını olumsuz yönde etkilemesinin

hastaları anlamak açısından önemli bir bulgu olduğu düşünülmektedir. Literatüre

bakıldığında üstbilişin genellikle şizofreni, obsesif kompulsif bozukluk, yaygın

anksiyete bozukluğu gibi psikopatolojilerde çalışıldığı görülmektedir. Ancak bu

çalışmada kanser hastalarında da üstbilişsel faaliyetin yoğun olduğu ve hastalık algısı

üzerinde önemli etkileri olduğu görülmüştür. Bu açıdan bu çalışmanın literatüre

önemli bir katkı sağladığı düşünülmektedir.

107

ÇALIŞMANIN KLİNİK DOĞURGULARI

Çalışmada, özellikle hastalık algısı ile üstbiliş ve olumsuz otomatik

düşünceler arasında saptanan anlamlı ilişkilerin, kanser hastalarına yönelik olarak

yürütülecek olan çeşitli psikolojik müdahaleler esnasında kullanılabileceği

düşünülebilir. Başka bir deyişle, kanser hastalarına yönelik olarak uygulanan

psikolojik destek ve tedavi programlarında, bu hastaların olumsuz hastalık algılarının

değişimine yönelik olarak üstbilişleri ve olumsuz otomatik düşünceleri üzerinde

çalışılması yarar sağlayabilir. Buna ek olarak, ruh sağlığı açısından diğer

değişkenlere nazaran daha önemli olduğu düşünülen iki değişken olan duygusal

temsiller ve kişisel atıflarla çalışmanın da kişinin hastalığıyla ilgili korku, kaygı, öfke

ve çökkünlük duygularını azaltacağı, hastaların hastalıklarını kişinin kendi

davranışları gibi kişisel faktörlere yükleme eğilimini de azalatabileceği düşünülebilir.

Yani kanser hastalarında hastalıkla ilgili olumsuz duygulara ve kişisel atıflara

müdahale etmek için bilişsel davranışçı psikoterapi, metakognitif terapi ve şema

terapinin faydalı olacağı düşünülebilir. Şema terapinin daha uzun süreli bir terapi

olmasından dolayı diğer terapi yöntemlerinin tercih edilmesi kısa zamanda istenen

sonuçların alınması açısından daha faydalı olabilir.

Kanser hastalarında hastalık algısıyla ilgili üsbilişsel faaliyetlerden

düşünceleri kontrol ihtiyacı analizlerde sıklıkla karşımıza çıkmıştır. Cezalandırılma

ve sorumlu olma temalarını içeren üstbilişin bu boyutunun kanser hastalarına

yapılacak müdahalede özellikle sorgulanması gerektiği düşünülmektedir. Sadece

düşünceleri kontrol ihtiyacına dönük davranışsal müdahalenin bile kanser hastalarına

yarar sağlaması mümkün olabilir. Olumsuz otomatik düşünceler ve üstbilişin hangi

alanlarının hastada belirgin olduğunu tespit etmek amacıyla araştırmada kullanılan

108

ölçeklerin terapötik müdahaleden önce hastaya uygulanmasının, hastada sorun teşkil

eden alanları belirlemek ve zaman kazanmak açısından faydalı olacağı

düşünülmektedir.

Demografik değişkenler açısıdan incelendiğinde ise ailesinde kanser öyküsü

olmayanların olanlara göre yalnızlık / izolasyon algısının daha yüksek olmasının

beklendik bir sonuç olmasının yanında müdahale açısından yol gösterici bir bulgu

olduğu düşünülmektedir. Bu doğrultuda hastalara, meme kanserinin yaygınlığı

konusunda sayısal verileri de kapsayan hastalıkla ilgili eğitimler verilmesinin, ayrıca

meme kanseri hastalarının katıldığı grup terapilerin, grup çalışmalarının,

psikoeğitimlerin veya başka sosyal etkinliklerin gerçekleştirilmesinin hastaların

yaşadığı fiziksel ve ruhsal durumları normalize etmelerini sağlaması ve ‘yalnız

olmadıkları’ düşüncesinin oluşması açısından önemli bir müdahale olabileceği

düşünülmektedir.

109

SINIRLILIKLAR VE ÖNERİLER

Birçok çalışmada olduğu gibi bu çalışmada da elde edilen sonuçlar çeşitli

sınırlılıkları beraberinde getirmektedir. Öncelikle araştırmanın örneklem grubunun

sadece Ankara ilindeki bir hastanede tedavi gören hastalardan oluşması elde edilen

verilerin genellenebilirliğini azaltmaktadır. Türkiye genelinde tedavi gören hastaların

dahil edileceği bir çalışmayla daha genellenebilir sonuçlar elde edileceği

düşünülmektedir. Ayrıca, verilen ölçeklerin ve maddelerinin fazla sayıda oluşundan

ötürü daha çok hastaya ulaşılamamış olması da araştırmanın önemli bir sınırlılığıdır.

Demografik değişkenler açısından değerlendirildiğinde analizlere demografik

veri formundaki verilerden yalnızca yaş, eğitim durumu ve hastalık süresi dahil

edilebilmiştir. Ancak örneklem içerisinde bu üç değişkenle ilgili olarak katılımcılar

eşit bir dağılım gösterememiştir. Meme kanserinde beklendiği gibi katılımcılar 40

yaş üstünde yoğunlaşmıştır. Eğitim düzeyi, medeni durum açısından bakıldığında

katılımcıların büyük oranda ilkokul mezunu olduğu ve evli olduğu görülmektedir.

Ayrıca katılımcıların çoğu çalışmamakta ve çoğunun aylık gelir düzeyi 1000 TL –

2000 TL arasında yoğunlaşmaktadır. Araştırmanın daha geniş bir örneklemle

yapılmasının meme kanseri hastalarının hastalık algılarının demografik değişkenler

açısından karşılaştırılmasına olanak tanıyacağı düşünülmektedir.

Veri toplama araçlarının özbildirim türü ölçekler olması da araştırmanın

kısıtlılıklarından biridir. Katılımcılar kendilerini olduğundan iyi gösterme çabası

içine girerek ölçek maddelerini savunmacı bir tarzla yanıtlamış olabilirler. Ayrıca

hastaların kemoterapi sırasında fiziksel durumlarının ölçekleri doldurmaya uygun

olmamasından ötürü ölçekler katılımcılara verilmiş, bir sonraki gelişlerinde ölçekleri

getirmeleri istenmiştir. Ölçeklerin hangi koşullarda doldurulduğunun bilinmemesi ya

110

da anlaşılamayan maddelerin araştırmacıya sorulamaması da araştırmanın diğer bir

sınırlılığıdır. Yine ölçek sayısının ve maddelerinin fazla oluşu katılımcıların

motivasyonunu olumsuz yönde etkilemiş olabilir. Özellikle Young Şema Ölçeği –

Kısa Form 3’ ün 90 madde olmasının katılımcılar açısından oldukça yorucu olduğu

düşünülmektedir.

Araştırmada ele alınan bağımlı ve bağımsız değişkenlerin daha önce kanser

hastaları bağlamında çalışılmamış olması, elde edilen bulguların literatür ile

karşılaştırılmasında sınırlılıklar yaratmıştır. Ayrıca söz konusu üç bilişsel değişkenin

birlikte çalışıldığı, karşılaştırıldığı herhangi bir çalışmaya da rastlanmamıştır. Bu

çalışmada söz konusu değişkenler hem kanser bağlamında incelenmiş hem de

karşılaştırılmıştır. Bu açıdan bu çalışmanın literatüre önemli bir katkı sağladığı

düşünülmektedir.

Sonraki çalışmalarda hastalık algısının kişilik (özellikle de C tipi kişilik)

bağlamında araştırılmasının literatüre önemli katkılar sağlayacağı, böyle bir

araştırmanın mevcut çalışmanın şemalarla ilgili bulgularını güçlendirecek sonuçlar

ortaya koyacağı düşünülmektedir. Ayrıca hastalık algısının stresle başa çıkma

tarzlarıyla ilişkisinin araştırılması da bu çalışmayla birlikte literatüre önemli katkılar

sağlayabilir.

Son olarak bu araştırmanın daha geniş bir örneklemle yapılmasının ve öz

bildirim ölçeklerinin yanında gözlem ve görüşme tekniklerinin de kullanılmasının

daha genellenebilir sonuçlara ulaşılmasını sağlayacağı düşünülmektedir.

111

ÖZET

Bu çalışmada, kanser hastalarında hastalık algısı ile üstbiliş, erken dönem

uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşünceler arasındaki ilişkiler incelenmiştir.

Örneklemini 18 yaş üstü meme kanseri kadın hastaların oluşturduğu bu çalışmada

hastaların hastalık algısını belirlemek amacıyla Hastalık Algısı Ölçeği, üstbilişsel

faaliyetlerini değerlendirmek amacıyla Üstbiliş – 30 Ölçeği, erken dönem uyumsuz

şemalarını değerlendirmek amacıyla Young Şema Ölçeği – Kısa Form 3 ve olumsuz

otomatik düşüncelerini değerlendirmek amacıyla Olumsuz Otomatik Düşünceler

Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma soruları çerçevesinde elde edilen tüm bulgular tüm

temel değişkenlerin (Hastalık algısı, hastalık nedenleri, üstbiliş, erken dönem

uyumsuz şemalar ve olumsuz otomatik düşünceler) birbirleriyle ilişkili olduğunu

ortaya koymaktadır. Tüm değişkenlerin birbirleriyle olan ilişkilerini belirlemek

amacıyla korelasyon analizi yapılmıştır. Analiz sonuçlarına bağımlı değişkenlerle

bağımsız değişkenler arasında dikkat çekici ilişkiler ortaya konulmuştur. Ancak

demografik değişkenlerle ilişkiler beklenen düzeyde çıkmamıştır. Bunun nedeninin

katılımcı sayısının az olması ve katılımcıların homojen dağılım gösterememesi

olduğu düşünülmektedir. Bağımlı değişkenler olan hastalık algısı ve nedenlerini

yordayan değişkenleri belirlemek amacıyla ise söz konusu değişkenlerin her bir

faktörü için ayrı ayrı regresyon analizi yapılmıştır. Regresyon sonuçlarına göre

bağımsız değişkenlerin alt boyutlarının bağımlı değişkenlerin alt boyutları tarafından

yordandığı görülmüştür.

Anahtar kelimeler: Hastalık algısı, üstbiliş, erken dönem uyumsuz şemalar,

olumsuz otomatik düşünceler

112

SUMMARY

In this study, the relationships between illness perception and metacognition,

early maladaptive schemas and negative automatic thoughts, among cancer patients,

have been examined. In this study whose sample is composed of female breast

cancer patients at the age of 18 and over, in order to identify illness perception of

patients, Illness Perception Questionnaire; to evaluate metacognitive activities,

Metacognition - 30 Questionnaire; to evaluate early maladaptive schemas, Young

Schema Questionnaire - Short Form 3 and to evaluate negative automatic thoughts,

Negative Automatic Thoughts Questionnaire have been used. All the findings

obtained within the scope of the research questions reveal that all variables are

correlated with each other. As a means to determine the relations of all variables with

each other, correlation analysis has practiced. Striking relations between dependent

variables and independent variables analyzed have been revealed. However, relations

including demographic variables have not been occurred at the expected level. The

reasons of this situation have been considered as limited number of participants and

participants' not beeing able to form a homogeneous range. In order to identify the

variables which predict dependent variables of illness perception and its reasons,

regression analysis has been made for each factor of the relevant variables one by

one. According to regression results, it has been revealed that sub-dimensions of

independent variables have been predicted by sub-dimensions of dependent

variables.

Key words: Illness perception, metacognition, early maladaptive schemas, negative

automatic thoughts

113

KAYNAKÇA

Ak, M., Torun Yazıhan, N., Sütçügil, L., Hacıömeroğlu, B. (2012). İntihar Girişimi Olan

Majör Depresyon Hastalarında Üstbiliş Sureçleri. Nöropsikiyatri Arşivi, 49, 95-99.

Alacacıoğlu, A., Yavuzşen, T., Diriöz, M., Yeşil, L., Bayrı, D., Yılmaz, Y. (2007).

Kemoterapi alan kanser hastalarında anksiyete düzeylerindeki değişiklikler.

Uluslararası Hematoloji Onkoloji Dergisi, 17, 87-93.

Armay, Z., Özkan, M., Kocaman, N., Özkan, S. (2007). Hastalık Algısı Ölçeği’ nin Kanser

Hastalarında Türkçe Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. Klinik Psikiyatri, 10, 192 -

200

Arndt, V., Merx, H., Stegmaier, C., Ziegler, H., Brenner, H. (2005). Persistence of

restrictions in quality of life from the first to the third year after diagnosis in woman

with breast cancer. Journal of Clinical Oncology, 23, 4945-4953.

Arntz, A., Klokman, J., Sieswerda, S. (2005). An experimental test of the schema mode

model of borderline personality disorder. Journal of Behavior Therapy and

Experimental Psychiatry, 36(3), 226–239.

Arntz, A., van Genderen, H. ( 2009 ), Sınır Kişilik Bozukluğu için Şema Terapi (M. Şaşıoğlu

ve S. Kohen, Çev.) İstanbul: Psikonet Yayınları

Astrid K. Wahl, A. K., Robinson, H. S., Langeland, E., Larsen M. H., Krogstad, A. L.,

Moum, T. ( 2014 ). Clinical Characteristics Associated with Illness Perception in

Psoriasis. Acta Dermato Venereologica, 94, 271–275.

114

Aydemir, Ç., Vedin Temiz, H. Ve Göka, E. (2002). Majör Depresyon ve Özkıyımda

Kognitif ve Emosyonel Faktörler. Türk Psikiyatri Dergisi, 13(1), 33-39.

Aydın, K. B. (2009). Automatic thoughts as predictors of turkish university students’ state

anxiety. Social Behaviour and Personality, 37 (8), 1065-1072.

Basten, C. J., Maroszeky, J.E. ve Martin, I. (2011). The role of automatic thoughts in

adjustirrent to physical disability. The Abstracts of the 38th Conference of the

Australian Psychological Society.

Ball, S.A. ve Cecero, J.J. (2001). Addicted patients with personality disorders: Traits,

schemas, and presenting problems. Journal of Personality Disorders, 15, 72–83.

Beck, J. (2001), Bilişsel Terapi, Temel İlkeler ve Ötesi. (N. Hisli Şahin, Çev.). Ankara: Türk

Psikologlar Derneği Yayınları

Beck, J. (2005), Bilişsel Terapi ve Duygusal Bozukluklar. (A. Türkcan, Çev.). İstanbul:

Litera Yayincilik

Becker, E. S., Rinck, M., Roth, W. T., Margraf, J. (1998). Don't worry and beware of white

bears: Thought suppression in anxiety patients. Journal of Anxiety Disorders, 9, 303-

315.

Bergamo, C., Lin, J. J., Smith, C., LurslurchachaiL., Halm, E. A., Powell, C. A., Berman,

A., Schicchi, J. S., Keller, S. M., Leventhal, H., Wisnivesky, J. P. ( 2013 ).

Evaluating Beliefs Associated with Late-Stage Lung Cancer Presentation in

Minorities. Journal of Thoracic Oncology, 8 ( 1 ), 12 – 18.

115

Bidadian, M., Bahramizadeh, H., Poursharifi, H. (2011). Obesity and Quality of Life: The

Role of Early Maladaptive Schemas. Procedia - Social and Behavioral Sciences, 30,

993 – 998.

Bloom, J. R., Peterson, D. M., Kang, S. H. (2007). Multi-dimensional quality of life among

longterm (5+ years) adult cancer survivors. Psychooncology, 16, 691-706.

Borkovec, T. D., Robinson, E., Pruzinsky, T., Dupree, J. A. (1983). Preliminary exploration

of worry: Some characteristics and processes. Behaviour Research and Therapy, 21,

9 - 16.

Borkovec, T. D. ve Roemer, L. (1995). Perceived functions of worry among generalised

anxiety disorder subjects: Distraction from even more emotional topics? Journal of

Behaviour Therapy and Experimental Psychiatry, 26, 25 - 30.

Bouman, T. K. ve Meijer, K. J. (1999). A preliminary study of worry and metacognitions in

hypochondriasis. Clinical Psychology and Psychotherapy, 6, 96 - 101.

Boyle, P., Levin, B. (2008). Dünya Kanser Raporu. Uluslararası Kanser Araştırmaları

Kurumu. Lyon

Calvete, E., Estévez, A., López de Arroyabe, E., Ruiz, P. (2005). The Schema

Questionnaire—Short Form: Structure and relationship with automatic thoughts and

symptoms of affective disorders. European Journal of Psychological Assessment, 21

(2), 90–99.

Calvete, E., Connor-Smith, J. K. (2005). Automatic Thoughts and Psychological Symptoms:

A Cross Cultural Comparison of American and Spanish Students. Cognitive Therapy

and Research, 29, 201 – 217.

116

Carr, S.N., Francis, A.J.P. (2010). Do early maladaptive schemas mediate the relationship

between childhood experiences and avoidant personality disorder features? A

preliminary investigation in a non-clinical sample. Cognitive Therapy Research, 34,

343–358.

Cartwright-Hatton, S. ve Wells, A. (1997). Beliefs about worry and intrusions: The Meta-

Cognitions Questionnaire and its correlates. Journal of Anxiety Disorders, 11, 279-

296.

Cerit, C. Ve Coşkun, B. (2012). Depresyon, distimi ve iyileşmiş depresyon hastaları ile

sağlıklı kontrol grubunda bilişsel çarpıtmaların karşılaştırılması. Anadolu Psikiyatri

Dergisi, 13, 250-255.

Chittem, M., Norman, P. ve Harris, P. R. (2013). Relationships between perceived

diagnostic disclosure, patient characteristics, psychological distress and illness

perceptions in Indian cancer patients. Journal of Psycho-Oncology, 22, 1375–1380.

Clark, D. M., Ball, S., Pape, D. (1991). An experimental investigation of thought

suppression. Behaviour Research and Therapy, 29, 253 - 257.

Cockram, D.M., Drummond, P.D., Lee, C.W. (2010). Role and treatment of early

maladaptive schemas in Vietnam veterans with PTSD. Clinical Psychology and

Psychotherapy, 17, 165–182.

Cohen, R. J., Calamari, J. E. (2004). Thought-focused attention and obsessive compulsive

symptoms: An evaluation of cognitive self-consciousness in a nonclinical sample.

Cognitive Theory and Research, 28, 457 – 471.

117

Cotton, S. P., Levine, E.G., Fitzpatrick, C.M., Dold, K. H., Targ, E. (2009). Exploring the

relationships among spiritual well-being, quality of life, and psychological

adjustment in women with breast cancer. Psychooncology, 8, 429-438.

Dale, R., Power, K., Kane, S., Stewart, A.M., Murray, L. (2010). The role of parental

bonding and early maladaptive schemas in the risk of suicidal behaviour repetition.

Archives of Suicide Research, 14,311–328.

Davis, R. N., David P. Does meta-cognitive theory enhance our understanding of

pathological worry and anxiety? (2000). Valentiner Personality and Individual

Differences, 29, 513 – 526.

Deas, S., Power, K., Collin, P., Yellowlees, A., Grierson, D. (2011). The relationship

between disordered eating, perceived parenting, and perfectionistic schemas.

Cognitive Therapy and Research, 35, 414–424.

Dempster, M., McCorry, N. K., Brennan, E., Donnelly, M., Murray L. J., Johnston, B.T.

(2011). Do Changes in Illness Perceptions Predict Changes in Psychological

Distress among Oesophageal Cancer Survivors. Journal of Health Psychology, 16

(3), 500- 509.

Derogatis, L. R., Morrow, G. R., Fetting, J. (1988). The prevalance of psychiatric disorders

among cancer patients. JAMA, 249, 751-757.

Diefenbach, M. A. (16 Aralık 2014).

http://cancercontrol.cancer.gov/brp/constructs/illness_representations/illness_repres

ntations.pdf

118

Donkin, L., Ellis, C.J., Powell, R. ( 2006 ). Illness Perceptions Predict Reassurance

Following Negative Exercise Testing Result. Psychology & Health, 21, 421–430.

Dragan, M., Dragan, W. L., KononowiczT., Wells, A. ( 2012 ). On the relationship between

temperament, metacognition, and anxiety: independent and mediated effects.

Anxiety, Stress, & Coping 25 ( 6 ), 697 – 709.

Esme, H., Sezer, M., Demir, A., Güler, Ö., Sağlam, H., Ünlü, M. (2006). Akciğer Kanserli

Hastalarda Tanıyı Bilme ile Anksiyete Düzeyi Arasındaki İlişki. Solunum, 8 (4), 163

– 167.

Flavell, J. H. (1979). Metacognition and cognitive monitoring: A new area of cognitive-

developmental inquiry. American Psychologist, 34, 906-911.

Ganz, P. A., Desmond, K. A., Leedham, B., Rowland, J. H., Meyerowitz, B. E., Belin, T. R.

(2002). Quality of life in long-term, disease-free survivors of breast cancer: a follow-

up study. Journal of National Cancer Institute, 94, 39-49.

Giesen-Bloo, J., van Dyck, R., Spinhoven, P., van Tilburg, W., Dirksen, C., van Asselt, T.,

et al. (2006). Outpatient psychotherapy for borderline personality disorder:

Randomized trial of schema-focused therapy vs transference-focused psychotherapy.

Archives of General Psychiatry, 63(6), 649–658.

Glaser, B. A., Campbell, L. F., Calhoun, G. B., Bates, J. M., & Petrocelli, J. V. (2002). The

Early Maladaptive Schema Questionnaire-Short Form: A construct validity study.

Measurement and Evaluation in Counseling and Development, 35 (1), 2–13.

119

Gude, T. ve Hoffart, A. (2008). Change in interpersonal problems after cognitive

agoraphobia and schemafocused therapy versus psychodynamic treatment as usual of

inpatients with agoraphobia and Cluster C personality disorders. Scandinavian

Journal of Psychology, 49(2), 195–199.

Hackney, H., Cormier, S. (2008), Psikolojik Danışma İlke ve Teknikleri. (T.Ergene, Çev.).

Ankara: Mentis Yayınları.

Haaga, D. A., Dyck, M. J., Donald, E. (1991). Empirical status of cognitive theory of

depression. Psychological Bulletin,110(2), 215-236.

Harris, A. E. ve Curtin, L. (2002). Parental Perceptions, Early Maladaptive Schemas, and

Depressive Symptoms in Young Adults. Cognitive Therapy and Research, 6 (3),

405–416.

Hedley, L.M., Hoffart, A., Sexton, H. (2001). Early maladaptive schemas in patients with

panic disorder and agoraphobia. Journal of Cognitive Psychotherapy, 15, 131–142.

Heijmans, M., de Ridder, D. ( 1998 ). Assessing Illness Representations of Chronic Illness:

Explorations of Their Disease-Specific Nature. Journal of Behavioral Medicine, 21

(5), 485 – 503.

Hisli Şahin, N., Şahin, N. (1992). Reliability and Validity of The Turkish Version of The

Automatic Thoughts Questionnaire. Journal of Clinical Psychology, 48 (3), 334 –

340.

Hjemdal, O., Stiles, T., Wells, A. (2013). Automatic thoughts and meta-cognition as

predictors of depressive or anxious symptoms: A prospective study of two

trajectories. Scandinavian Journal of Psychology, 54, 59–65.

120

Hoogerwerf, M. A., Ninaber, M.K., Willems, L.N.A., Kaptein, A.A. (2012). “ Feeling are

Facts “ : İllness Perceptions in Patients with Lung Cancer. Respiratory Medicine,

106, 1170 – 1176.

Hollon, S. ve Kendall, P. (1980). Cognitive Self-Statement in Depression: Clinical

Validation of an Automatic Thoughts Questionaire. Cognitive Therapy and

Research, 4 (11), 383 – 395.

Iskandarsyah, A., de Klerk, C., Suardi D. R., Soemitro, M.P., Sadarjoen, S. S., ve

Passchier, J. (2013). Satisfaction with information and its association with illness

perception and quality of life in Indonesian breast cancer patients. Support Care

Cancer, 21, 2999 – 3007.

Jemal, A., Bray, F., Center, M. M., Ferlay, J., Ward, E, Forman, D. (2011) Global Cancer

Statistics. CA: A Cancer Journal for Clinicians, 61 (2), 69 -90

Jenkins, P. L., May, V. E., Hughes L. E. (1991) Psychological morbidity associated with

local recurrence of breast cancer. The International Journal of Psychiatry in

Medicine, 2, 149-155.

Kapçı, E. G. ve Hamamcı, Z. (2010). Aile İşlevi ile Psikolojik Belirtiler Arasındaki İlişki:

Erken Dönem Uyumsuz Şemaların Aracı Rolü. Klinik Psikiyatri, 13, 127 – 136.

Kocaman Yıldırım, N., Okanlı, A., Yılmaz Karabulutlu, E., Karahisar, F., Özkan, S. (2013).

Hemodiyaliz hastalarının anksiyete ve depresyon belirtilerine hastalık algısının

etkisi: Çok merkezli bir çalışma. Anadolu Psikiyatri Dergisi,14, 252 – 259.

121

Kowalkowski, M. A., Hart, S. L., Du, X. L., Baraniuk, S. ve Latini, D. M. (2012). Cancer

perceptions: Implications from the 2007 Health Information National Trends Survey.

Journal of Cancer Survivor, 6, 287 – 295.

Kübler-Ross, E. (1997), Ölüm ve Ölmek Üzerine. (M. B. Büyükkal, Çev.). İstanbul: Boyner

Holding Yayınları

Lancastlea, D. , Brainb, K. ve Phelpscy, C. (2011). Illness representations and distress in

women undergoing screening for familial ovarian cancer. Psychology and Health, 12

(26),1659–1677.

Lapsekili, N., Ak, M. (2012). Bipolar ve Unipolar Depresyonda Erken Dönem Uyumsuz

Şemalar: Benzerlikler ve Farklılıklar. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve

Araştırmalar Dergisi 1, 145-151.

Lex, C., Meyer, T. D., Marquart, B., Thau, K. (2008). No strong evidence for abnormal

levels of dysfunctional attitudes, automatic thoughts, and emotional information-

processing biases in remitted bipolar I affective disorder. Psychology and

Psychotherapy: Theory, Research and Practice, 81, 1–13.

Leventhal, H., Meyer, D., Nerenz, D. (1980). The common sense representation of illness

danger. Rachman, S. (Ed), Contributions to Medical Psicology içinde (17 – 30).

New York: Pergamon Press.

Leventhal, H., Leventhal, E.A., Contrada, R.J. ( 1989 ). Selfregulation, Health and

Behaviour: A Perceptualcogntivie Approach. Psychology & Health, 13, 717 - 734.

122

Leventhal, H., Diefenbach, M., Leventhal, E.A. ( 1992 ). Illness Cognitions: Using Common

Sense to Understand Treatment Adherence. Cognitive Therapy Researches, 16, 143 –

163.

Lichtenstein Jorgensen, I., Frederiksen, K., Boesen, E., Elsass, P., Johansen, C. (2009). An

Exploratory Study of Associations Between İllness Perceptions and Adjustment and

Changes After Psychosocial Rehabilitation in Survivors of Breast Cancer. Acta

Oncologica, 48, 1119 – 1127.

Lobbestael, J., Van Vreeswijk, M. F., Arntz, A. (2008). An empirical test of schema mode

conceptualizations in personality disorders. Behaviour Research and Therapy, 46(7),

854–860.

Lumley, M.N., ve Harkness, K.L. (2007). Specificity in the relations among childhood

adversity, early maladaptive schemas, and symptom profiles in adolescent

depression. Cognitive Therapy Research, 31, 639–657.

Matthews, G., Hillyard, E. J. and Campbell, S. E. (1999). Metacognition and maladaptive

coping as components of test anxiety. Clinical Psychology and Psychotherapy, 6,

111 - 125.

Mathews, A. (1990). Why worry? The cognitive function of anxiety. Behaviour Research

and Therapy, 28, 455 - 468.

McCorry, N. K., Dempster, M., Quinn, J., Hogg, A., Newell, J., Moore, M., Kelly, S. ve

Kirk, S. J. (2013). Illness perception clusters at diagnosis predict psychological

distress among women with breast cancer at 6 months post diagnosis. Journal of

Psycho-Oncology. 22, 692 – 698.

123

McGinn, L. K., Cukor, D., Sanderson, W. C. (2005). The relationship between parenting

style, cognitive style, and anxiety and depression: Does increased early adversity

influence symptom severity through the mediating role of cognitive style? Cognitive

Therapy and Research, 29 (2), 219–242.

Meyerowitz, B. E. (1980). Psychosocial Correlates of Breast Cancer and Its Treatments.

Psychosocial Bulletin, 87 (1), 108 - 131

Michael, Y. L., Berkman, L. F., Colditz, G. A., Holmes, M. D., Kawachi, I. (2002). Social

networks and health-related quality of life in breast cancer survivors: a prospective

study. Journal of Psychosomatic Research, 52, 285-293.

Millar,K., Purushotham, A. D., McLatchie, E., George, W. D., Murray, G. D. ( 2005 ). A 1

– Year Prospective Study of İndividual Variation in Distress, and İlllness

Perceptions, after Treatment for Breast Cancer. Journal of Psychosomatic Research,

58, 335 -342.

Mizara, A., Papadopoulos, Y. ve McBride, S.R. (2012). Core beliefs and psychological

distress in patients with psoriasis and atopic eczema attending secondary care: the

role of schemas in chronic skin disease. British Journal of Dermatology, 166, 986 –

993.

Mohammadi Mansour, M., Moheb, N. ve Sharifi, A. (2010). Comparative study of cognitive

schemas of asthmatic patients and normal adults. Procedia Social and Behavioral

Sciences, 5, 1746 – 1750.

124

Moss-Morris, R., Weinman, J., Petrie, K. J., Horne, R., Cameron, L. D., Buick, L. (2002).

The revised illness perception questionnaire (IPQ-R). Psychology and Health, 17, 1–

16.

Nelson, T. O., Narens, L. (1990). Metamemory: A theoretical framework and some new

findings. Bower, G. H. (Ed.), The Psychology of Learning and Motivation içinde

(125 – 173). New York: Academic Press.

Nelson, T. O., Stuart, R. B., Howard, C., Crowley, M. ( 1999 ). Metacognition and Clinical

Psychology: A Preliminary Framework for Research and Practice. Clinical

Psychology and Psychotherapy, 6, 73 – 79.

Nelson, C. J., Berk, A.R., Holland, J., Roth, A. J. (2009). Are gold standard depression

measures appropriate for use in geriatric cancer patients? A systematic evaluation of

self-report depression instruments used with geriatric, cancer, and geriatric cancer

samples. Journal of Clinical Oncology, 28, 348-356.

Nerenz, D. R., Leventhal, H. (1983). Self-regulation theory in chronic illness. In Burish, B.

G. ve Bradley, I. A. (Ed.), Coping with Chronic Disease İçinde. New York :

Academic Press.

O’Connor, L. E., Berry, J. W., Weiss, J., Gilbert, P. (2002). Guilt, fear, submission, and

empathy in depression. Journal of Affective Disorder,71,19-27.

Okyayuz, Ü. (1999). Sağlık Psikolojisi. Okyayuz, Ü. (Ed), Kanser Hastası ve İletişim İçinde

(221- 236).İstanbul: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.

Özkan, S. (2005). Meme Kanserli Hastaya Psikolojik Yaklaşım, 8. Ulusal Meme

Hastalıkları Kongresi Özet Kitabı. İstanbul.

125

Özkan, S., Alçalar, N. (2009). Meme Kanserinin Cerrahisine Psikolojik Tepkiler: Meme

Sağlığı Dergisi, 5 (2), 60 – 64.

Petrie, K.J., Cameron, L.D., Ellis, C.J., Buick, D., Weinman, J. ( 2002 ). Changing illness

perceptions after myocardial infarction: an early intervention randomized controlled

trial. Psychosomatic Medicine, 64, 580–586.

Petrie, K.J., Weinman, J. ( 2006 ). Why illness perceptions matter. Clinical Medicine, 6,

536–539.

Pirbaglou, M., Cribbie, R., Irvine, J., Radhu, N., Vora, K., Ritvo, P. (2013) Perfectionism,

Anxiety, and Depressive Distress: Evidence for the Mediating Role of Negative

Automatic Thoughts and Anxiety Sensitivity. Journal of American College Health,

61 (8),477-483.

Purdon, C. ve Clark, D. A. (1999). Metacognition and obsessions. Clinical Psychology and

Psychotherapy, 6, 102 - 110.

Rachman, S. ve Shafran, R. (1999). Cognitive distortions: thought-action fusion. Clinical

Psychology and Psychotherapy, 6, 80 - 85.

Rafaeli, E., Bernstein, D. P., Young, J. E. ( 2011 ), Şema Terapi Ayırıcı Özellikler. (M.

Şaşıoğlu, Çev.). İstanbul: Psikonet Yayınları

Roth, A. J., Weinberger, M. I.., Nelson, C. J. (2008). Prostate Cancer: Quality of life,

psychosocial implications and treatment choices. Future Oncology, 4, 561-568.

Rowland, H.J., Massie Jane, M.M. (2010). Psycho – oncology. New York: Oxford

University Press.

126

Rozema, H., Vo¨llink, T. ve Lechner, L. (2009). The role of illness representations in coping

and health of patients treated for breast cancer. Journal of Psycho-Oncology, 18, 849

– 857.

Saldias, A., Power, K., Gillanders, D. T., Campbell, C. W., Blake, R. A. (2013) The

Mediatory Role of Maladaptive Schema Modes Between Parental Care and Non-

Suicidal Self-Injury. Cognitive Behaviour Therapy, 42 (3), 244-257.

Savaşır, I., Hisli Şahin, N. ( 1997). Bilişsel- Davranışçı Terapilerde Değerlendirme: Sık

Kullanılan Ölçekler. Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.

Scharloo, M., Kaptein, A.A., Weinman, J. A. ( 1999 ). Predicting Functional Status in

Patients with Rheumatoid Arthritis. Journal of Rheumatology, 26, 1686 – 1693.

Scharloo, M., Baatenburg de Jong, R. J., Langeveld, T. P. M., van Velzen-Verkaik, E.,

Doorn-op den Akker, M. M., Kaptein, A. A. (2005). Quality of Life and İllnes

Percertions in Patients with Recently Diagnosed. Head and Neck Cancer, 10,857 –

863.

Sica, C., Steketee, G., Ghisi, M., Chiri, L.R., Franceschini, S. (2007). Metacognitive beliefs

and strategies predict worry, obsessive-compulsive symptoms and coping styles: A

preliminary prospective study on an Italian non-clinical sample. Clinical Psychology

and Psychotherapy, 14, 258 – 268.

Soygüt, G., Karaosmanoğlu, A. ve Çakır, Z. (2009). Erken Dönem Uyumsuz Şemaların

Değerlendirilmesi: Young Şema Ölçeği Kısa Form-3'ün Psikometrik Özelliklerine

İlişkin Bir İnceleme. Türk Psikiyatri Dergisi, 20 (1), 75 – 84.

127

Spencer, S.M., Carver, C.S. ve Price, A.A. (1998). Pychological and Social Factors in

Adaptation. J. Holand (Ed), Psycho – oncology içinde (211-223). New york: Oxford

University Press.

Şirin, H. ve Izgar, H. (2013). Üniversite Öğrencilerinin İletişim Becerileri ve Olumsuz

Otomatik Düşünceleri Arasındaki İlişki. İlköğretim Online, 12(2),585-596.

Tokgöz, G., Yaluğ, İ., Özdemir, S., Yazıcı, A., Uygun, K., Aker, T. (2008). Kanserli

hastalarda travma sonrası stres bozukluğunun yaygınlığı ve ruhsal gelişim. Yeni

Symposium, 46, 51-61.

Tomich, L. P., Helgeson, V. S. (2006). Cognitive Adaptataion Theory andBreast Cancer

Reccurence: Are There Limits?Journal of Consulting and Clinical Psychology, 74

(5), 980 – 987.

Tosun, A. ve Irak, M. (2008). Üstbiliş Ölçeği-30’un Türkçe Uyarlaması, Geçerliği,

Güvenirliği, Kaygı ve Obsesif-Kompülsif Belirtilerle İlişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi,

19 (1), 67 – 80.

Traeger, L., Penedo, F. J., Gonzalez J. S., Dahn, J. R., Lechner S. C., Schneiderman, N.,

Antoni, M. H. ( 2009 ). Illness Perceptions and Emotional Well – Being in Men

Treated for Localized Prostate Cancer. Journal of Psychosomatic Research, 67, 389

– 397.

Travato, N. C. (2006). Illness perception questionnaire (IPQ-R): An Useful Paradigma In

Chronic Disease. Recenti Progressi in Medicina, 97(3), 129 – 133.

Trip, S. (2006). The Romanian version of Young Schema Questionnaire-short form 3 (YSQ-

S3). Journal of Cognitive and Behavioral Psychotherapies, 6 (2),173–181.

128

Türkçapar, H. (2007). Bilişsel Terapi – Temel İlkeler ve Uygulama. Ankara: HYB

Yayıncılık

Uysal, Y. ve Akpınar, E. (2013). Tip 2 Diyabetli Hastalarda Hastalık Algısı ve Depresyon.

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 38 (1), 31- 40.

Vohs, J. L., Lysaker, P. H., Francis, M. M., Hamm, J., Buck, K. D., Olesek, K., Outcalt, J.,

Dimaggio, G., Leonhardt, B., Liffick, E., Mehdiyoun, N., Breier, A., (2014).

Metacognition, social cognition, and symptoms in patients with first episode and

prolonged psychoses. Schizophrenia Research, 153, 54 – 59.

Wegner, D., Schneider, D., Carter, S., White, T. (1987). Paradoxical e�ects of thought

suppression. Journal of Personality and Social Psychology, 53, 5 - 13.

Weinman, J., Petrie, K.J., Moss-Morris, R., Horne, R. ( 1996 ). The Illness Perception

Questionnaire: A New Method for Assessing the Cognitive Representtation of

İllness. Psychology & Health, 11, 431-445.

Welburn, K. R., Coristine, M., Dagg, P., Pontefract, A., Jordan, S. (2002). The schema

questionnaire— short form: Factor analysis and relationship between schemas and

symptoms. Cognitive Therapy and Research, 26(4), 519–530.

Wells, A. ve Davies, M. (1994). The Thougt Control Questionnaire: A measure of

individual differences in the control of unwanted thougts. Behaviour Research and

Therapy, 32, 871-878.

Wells, A. (1995). Meta-cognition and worry: A cognitive model of generalised anxiety

disorder. Behavioural and Cognitive Psychotherapy, 23, 301 – 320.

129

Wells, A., ve Matthews, G. (1996). Modelling cognition in emotional disorder: The SREF

model. Behaviour Research and Therapy, 34, 881–888.

Wells, A. ve Purdon, C. ( 1999 ) Metacognition and Cognitive Behaviour Therapy: A

Special Issue Clinical Psychology and Psychotherapy, Clinical Psychology and

Psychotherapy, 6, 71 – 72.

Wells, A. ( 1999 ). A Metacognitive Model and Therapy for Generalized Anxiety Disorder.

Clinical Psychology and Psychotherapy, 6, 86 – 95.

Wells, A. ve Cartwright-Hatton, S. (2004). A short form of the meta-cognitions

questionnaire: Properties of the MCQ -30. Behaviour Research and Therapy, 42,

385-396.

Wenzel, A. ve Cochran, C. K. (2006). Autobiographical Memories Prompted by Automatic

Thoughts in Panic Disorder and Social Phobia. Cognitive Behaviour Therapy, 35 (3),

129 –137.

Wong, S. S. (2008). The Relations of Cognitive Triad, Dysfunctional Attitudes, Automatic

Thoughts, and Irrational Beliefs with Test Anxiety. Current Psychology, 27,177–

191.

Yavuz, K. F., Yavuz, N., Ulusoy, S., Alyanak, E., Gökçe Güneş , H. N. (2013). Maladaptive

Cognitive Content and Attitudes Accompanying Tension Type Headache and

Migraine. Dusunen Adam: The Journal of Psychiatry and Neurological Sciences, 26,

12 – 21.

Yavuzer, Y. ve Karataş, Z. (2013). The Mediating Role of Anger in the Relationship

Between Automatic Thoughts and Physical Aggression in Adolescents. Turkish

Journal of Psychiatry, 1- 6.

130

Yıldırım, N. K., Özkan, M., Özkan, S., Özçınar, B., Güler, S.A., Özmen, V. (2009). Meme

kanserli hastaların tedavi öncesi ve sonrası anksiyete, depresyon ve yaşam kalitesi:

Bir yıllık prospektif değerlendirme sonuçları. Nöropsikiyatri Arşivi, 46, 175-181.

Yorulmaz, H., Tatar, A., Saltukoğlu, G. ve Soylu, G. (2013). Diyabetli Hastalarda Hastalık

Algısını Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi. FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum

Bilimleri Dergisi, 2,367 – 387.

Young, J. E., Klosko, J. S. ( 1993 ). Hayatı Yeniden Keşfedin ( S. Kohen ve D. Güler, Çev.).

İstanbul: Psikonet Yayınları.

Young, J. E., Klosko, C. S., Weishaar, M. E. (2003). Şema Terapi (T. V. Soylu, Çev.).

İstanbul: Litera Yayıncılık

Yücel, B., Kora, K., Özyalçın, S., Alçalar, N., Özdemir, Ö., Yücel, A. (2002). Depression,

Automatic Thoughts, Alexithymia, and Assertiveness in Patients With Tension-type

Headache. Headache, 42, 194-199.

http://kanser.gov.tr/Dosya/2016_Haberler/KANSER_iNSiDANSLARi_2013_kisa_rapor.pdf

131

EKLER

EK – 1 BİLGİLENDİRİLMİŞ ONAM FORMU

132

EK – 2 KİŞİSEL BİLGİ FORMU

133

EK – 3 HASTALIK ALGISI ÖLÇEĞİ

134

135

136

137

138

EK – 4 ÜSTBİLİŞ 30 ÖLÇEĞİ

139

EK – 5 YOUNG ŞEMA ÖLÇEĞİ – KISA FORM 3

140

141

142

143

144

EK – 6 OLUMSUZ OTOMATİK DÜŞÜNCELER ÖLÇEĞİ