turkmsic kadınlar günü gazetesi sayı 3 (2013)

8
1 2012 Londra Olimpiyat Oyunları'nda atlezmde kadınlar 1500 metre finalinde koşan Aslı Çakır Alptekin 1. olarak aln, Gamze Bulut da 2. olarak gümüş madalya kazandı. ATLETIZMDE MADALYA Kadın hakları, 2012'de hem toplumun hem parlamentonun gündemindeydi. Bu seneye erkek şiddetiyle mücadele ve kürtaj yasağı tartışmaları damgasını vurdu. bianet, son bir senenin kadın mücadelesi gündemini derle- di: 6284 nolu Kanun çıktı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve kadın örgütlerinin 2011'de başlayan çalışmaları, bol tartışmalı da geçse, Mart ayında 6284 nolu "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şid- detin Önlenmesine Dair Kanun"un çıkmasıyla sonuçlandı. "Ailenin Korunması" adıyla çıkartılan Kanun, bir yıldır bu konuda çalışan kadın örgütlerini hayal kırıklığına uğrattı. Aile Mahkemesi hakimleri ve bu yasa kapsamında görevlen- dirilen savcılar da yasanın uygulanmasında sorunlar yaşan- dığını belirtti. Yine de bu kanunun çıkışını takiben olumlu gelişmeler de oldu. Adliyede Kadın Hakları Merkezi: İstanbul Adalet Sara- yı'nda, Kadın Hakları Merkezi ve Şiddeti Önleme Bürosu kuruldu. Büroyu kuran İstanbul Barosu, şiddet mağdurları- na hukuki yardım sunuyor. Şiddet gören kadına istihdam önceliği: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı arasında imzalanan protokolle, İşkur'un yürüttüğü toplum yararına çalışma programlarında sığınaklarda kalan ve şid- det mağduru olan kadınlar öncelikli gruplar arasında değer- lendirilecek. Şiddet uygulayan vekil olamayacak: Anayasa Uzlaşma Komisyonu milletvekili seçilme yeterliliği maddesine, kadın- lara ve çocuklara şiddet uyguladığı mahkeme kararıyla tes- pit edilenlerin milletvekili olamayacağını ekledi. Binler "benim bedenim benim kararım" dedi. Başbakan Erdoğan'ın ardı ardına gelen "Kürtaj cinayettir" ve "Her kürtaj bir Uludere'dir" açıklamalarının ardından ka- dınlar "Kürtaj haktır, Uludere katliam" sloganlarıyla sokak- lara döküldü. Benim Bedenim Benim Kararım, Kürtaj Haktır Karar Kadının Platformu, Kürtaj Yasaklanamaz imza kampanyasının para- lel mücadelesiyle, kadınlar kürtaj haklarını tartışmayacakla- rını beyan ettiler ve kürtaj yasağı olasılığının önüne geçildi. Kürtaj tartışmaları medyada da geniş yer buldu. İki ayda 11 bin kürtaj haberi yapıldı. Bunların 7.291 gazete haberi, 2.384'ü köşe yazısı, 3.651'i televizyon haberiydi. Feminist buluşmalar Türkiye'de gerçekleşti 2012, aynı zamanda feminist buluşmaların yılı oldu. İstan- bul'da birçok uluslar arası kadın toplantısı gerçekleşti: Akademisyenler Savaş, Hafıza ve Toplumsal Cinsiyet panelinde buluştu Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışma- ları Forumu tarafından, Orta Avrupa Üniversitesi (Central European University) ortaklığı ile 22 - 23 Mayıs 2012 tarih- lerinde İstanbul'da düzenlenen Savaş, Hafıza ve Toplumsal Cinsiyet konferansı farklı ülkelerden toplumsal cinsiyet ko- nusunda çalışan akademisyenleri biraraya getirdi. Sınır Ötesi Feminist Buluşmalar İstanbul'daydı Amargi'nin düzenlediği Sınır Ötesi Feminist Buluşmalar'da Hindistan, Tunus, Lübnan, İsrail, Filistin, Irak, Irak Kürdis- tanı, Libya, Kıbrıs, Ermenistan ve Türkiye'den feministler barışçıl feminist politikaları tartıştı. Feministler AWID için İstanbul'da buluştu 12. Uluslararası Kadın Hakları ve Kalkınma Forumu, "Kadın Hakları ve Adaleti Geliştirmek için Ekonomik Gücü Dönüş- türmek" temasıyla 19-22 Nisan tarihleri arasın- da İstanbul'da düzenlendi. AWİD'in (Kalkınmada Kadın Hakları Derneği) Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlediği foruma dünyanın çeşitli ülkelerin- den 2000 kadar kadın hakları lideri ve bu alanda mücadele veren aktivist katıldı. CEDAW'ın 30. yıl kutlamaları İstanbul'daydı CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) Komitesi'nin 30. Yıl Kutlama Etkinliği İstan- bul'da gerçekleşti. Toplantıda CEDAW'ın 30 yıldır sürdürdü- ğü çalışmalar ve gelecek 10 yıllık dönemde yapacakla- rı konuşuldu. Uluslararası Cinsiyet Eşitliğinin İnşası Konferansı'nda İsveç-Türkiye deneyimleri Uluslararası Cinsiyet Eşitliğinin İnşası Konferansı'nda politik ve ekonomik katılımda cinsiyet eşitliği tartışıldı. İsveç ve Türkiye deneyimleri konuşuldu. Türkiye'nin ilk kadın haber ajansı kuruldu 2012'de Türkiye'nin ilk kadın haber ajansı kuruldu. Diyar- bakır merkezli Jin Haber Ajansı (JİNHA), haber müdürün- den muhabirine, kameramanından fotoğrafçısına, sadece kadınlardan oluşuyor. Ayrıca ilk Kürt Kadın Web Gazetesi FeminKurd de yayın hayatına başladı. (ÇT) Melek Karaaslan hayatını kaybetti. Ayrıntılar sayfa 3’te... Bir Melek Öldü "Şidde değil boşanmayı engellemeye öncelik veriyorlar" Ayrınlar sayfa 5’te... Kadınlar 2012'yi Değerlendirdi İran’da kadınların mühendislik, işletme, nükleer fizik, arkeoloji gibi 77 bölümde eğim alması yasaklandı. . İRAN’DA KADINLAR ARTIK MÜHENDIS OLAMAYACAK KADININ ÖTEKILEŞTIRILMESI Sayfa 7 Edanur KARAPINAR İstanbul Yerel Kurulu Türk Tarihinde Kadının Yeri Sayfa 8 Ökkeş ZORTUK EGE Yerel Kurulu Kadın Mücadelesinin Bir Yılı Kadın hakları, 2012'de hem toplumun hem parlamentonun gündemindeydi. Uluslararası femi- nist toplantılar İstanbul'da gerçekleşti. 2012'ye erkek şiddetiyle mücadele ve kürtaj yasağı tartışmaları damgasını vurdu.

Upload: tuerk-tip-oegrencileri-birligi

Post on 30-Mar-2016

229 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

TurkMSIC Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 3 (2013) [Kadın Burada]

TRANSCRIPT

Page 1: TurkMSIC Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 3 (2013)

1

2012 Londra Olimpiyat Oyunları'nda

atletizmde kadınlar 1500 metre

finalinde koşan Aslı Çakır Alptekin 1.

olarak altın, Gamze Bulut da 2. olarak

gümüş madalya kazandı.

ATLETIZMDE MADALYA

Kadın hakları, 2012'de hem toplumun hem parlamentonun

gündemindeydi. Bu seneye erkek şiddetiyle mücadele ve

kürtaj yasağı tartışmaları damgasını vurdu.

bianet, son bir senenin kadın mücadelesi gündemini derle-

di:

6284 nolu Kanun çıktı

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve kadın örgütlerinin

2011'de başlayan çalışmaları, bol tartışmalı da geçse, Mart

ayında 6284 nolu "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şid-

detin Önlenmesine Dair Kanun"un çıkmasıyla sonuçlandı.

"Ailenin Korunması" adıyla çıkartılan Kanun, bir yıldır bu

konuda çalışan kadın örgütlerini hayal kırıklığına uğrattı.

Aile Mahkemesi hakimleri ve bu yasa kapsamında görevlen-

dirilen savcılar da yasanın uygulanmasında sorunlar yaşan-

dığını belirtti.

Yine de bu kanunun çıkışını takiben olumlu gelişmeler de

oldu.

Adliyede Kadın Hakları Merkezi: İstanbul Adalet Sara-

yı'nda, Kadın Hakları Merkezi ve Şiddeti Önleme Bürosu

kuruldu. Büroyu kuran İstanbul Barosu, şiddet mağdurları-

na hukuki yardım sunuyor.

Şiddet gören kadına istihdam önceliği: Çalışma ve Sosyal

Güvenlik Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı

arasında imzalanan protokolle, İşkur'un yürüttüğü toplum

yararına çalışma programlarında sığınaklarda kalan ve şid-

det mağduru olan kadınlar öncelikli gruplar arasında değer-

lendirilecek.

Şiddet uygulayan vekil olamayacak: Anayasa Uzlaşma

Komisyonu milletvekili seçilme yeterliliği maddesine, kadın-

lara ve çocuklara şiddet uyguladığı mahkeme kararıyla tes-

pit edilenlerin milletvekili olamayacağını ekledi.

Binler "benim bedenim benim kararım" dedi.

Başbakan Erdoğan'ın ardı ardına gelen "Kürtaj cinayettir"

ve "Her kürtaj bir Uludere'dir" açıklamalarının ardından ka-

dınlar "Kürtaj haktır, Uludere katliam" sloganlarıyla sokak-

lara döküldü.

Benim Bedenim Benim Kararım, Kürtaj Haktır Karar Kadının

Platformu, Kürtaj Yasaklanamaz imza kampanyasının para-

lel mücadelesiyle, kadınlar kürtaj haklarını tartışmayacakla-

rını beyan ettiler ve kürtaj yasağı olasılığının önüne geçildi.

Kürtaj tartışmaları medyada da geniş yer buldu. İki ayda 11

bin kürtaj haberi yapıldı. Bunların 7.291 gazete haberi,

2.384'ü köşe yazısı, 3.651'i televizyon haberiydi.

Feminist buluşmalar Türkiye'de gerçekleşti

2012, aynı zamanda feminist buluşmaların yılı oldu. İstan-

bul'da birçok uluslar arası kadın toplantısı gerçekleşti:

Akademisyenler Savaş, Hafıza ve Toplumsal Cinsiyet

panelinde buluştu

Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışma-

ları Forumu tarafından, Orta Avrupa Üniversitesi (Central

European University) ortaklığı ile 22 - 23 Mayıs 2012 tarih-

lerinde İstanbul'da düzenlenen Savaş, Hafıza ve Toplumsal

Cinsiyet konferansı farklı ülkelerden toplumsal cinsiyet ko-

nusunda çalışan akademisyenleri biraraya getirdi.

Sınır Ötesi Feminist Buluşmalar İstanbul'daydı

Amargi'nin düzenlediği Sınır Ötesi Feminist Buluşmalar'da

Hindistan, Tunus, Lübnan, İsrail, Filistin, Irak, Irak Kürdis-

tanı, Libya, Kıbrıs, Ermenistan ve Türkiye'den feministler

barışçıl feminist politikaları tartıştı.

Feministler AWID için İstanbul'da buluştu

12. Uluslararası Kadın Hakları ve Kalkınma Forumu, "Kadın

Hakları ve Adaleti Geliştirmek için Ekonomik Gücü Dönüş-

türmek" temasıyla 19-22 Nisan tarihleri arasın-

da İstanbul'da düzenlendi.

AWİD'in (Kalkınmada Kadın Hakları Derneği) Haliç Kongre

Merkezi'nde düzenlediği foruma dünyanın çeşitli ülkelerin-

den 2000 kadar kadın hakları lideri ve bu alanda mücadele

veren aktivist katıldı.

CEDAW'ın 30. yıl kutlamaları İstanbul'daydı

CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi

Sözleşmesi) Komitesi'nin 30. Yıl Kutlama Etkinliği İstan-

bul'da gerçekleşti. Toplantıda CEDAW'ın 30 yıldır sürdürdü-

ğü çalışmalar ve gelecek 10 yıllık dönemde yapacakla-

rı konuşuldu.

Uluslararası Cinsiyet Eşitliğinin İnşası Konferansı'nda

İsveç-Türkiye deneyimleri

Uluslararası Cinsiyet Eşitliğinin İnşası Konferansı'nda politik

ve ekonomik katılımda cinsiyet eşitliği tartışıldı. İsveç ve

Türkiye deneyimleri konuşuldu.

Türkiye'nin ilk kadın haber ajansı kuruldu

2012'de Türkiye'nin ilk kadın haber ajansı kuruldu. Diyar-

bakır merkezli Jin Haber Ajansı (JİNHA), haber müdürün-

den muhabirine, kameramanından fotoğrafçısına, sadece

kadınlardan oluşuyor.

Ayrıca ilk Kürt Kadın Web Gazetesi FeminKurd de yayın

hayatına başladı. (ÇT)

Melek Karaaslan hayatını kaybetti.

Ayrıntılar sayfa 3’te...

Bir Melek Öldü

"Şiddeti değil boşanmayı engellemeye

öncelik veriyorlar" Ayrıntılar sayfa 5’te...

Kadınlar 2012'yi Değerlendirdi

İran’da kadınların mühendislik, işletme,

nükleer fizik, arkeoloji gibi 77 bölümde

eğitim alması yasaklandı.

.

İRAN’DA KADINLAR ARTIK MÜHENDIS

OLAMAYACAK

KADININ Ö TEKI LEŞTI RI LMESI

Sayfa 7

Edanur KARAPINAR İstanbul Yerel Kurulu

Tü rk Tarihinde Kadının Yeri

Sayfa 8

Ökkeş ZORTUK EGE Yerel Kurulu

Kadın Mücadelesinin Bir Yılı Kadın hakları, 2012'de hem toplumun hem parlamentonun gündemindeydi. Uluslararası femi-

nist toplantılar İstanbul'da gerçekleşti. 2012'ye erkek şiddetiyle mücadele ve kürtaj yasağı

tartışmaları damgasını vurdu.

Page 2: TurkMSIC Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 3 (2013)

2

KADINLAR GÜNÜNDE KADIN

CİNAYETİ

Pendik'te 3 çocuk annesi bir kadın Dünya Ka-

dınlar Günü'nün kutlandığı gün, sığındığı has-

tanede, eşinin kuzeni tarafından öldürüldü.

Yengesine 4 kurşun sıkan Öner Bengitay'ın

cebinden akli dengesinin yerinde olmadığına

dair rapor çıktı.

Pendik'te 3 çocuk annesi bir kadın, silahla vurula-

rak öldürüldü.

Olay, Kurtköy Mahallesi, Ankara Caddesi, 137 nu-

marada bulunan Özel Kurtköy Tıp Merkezi'nin için-

de saat 02.00 sıralarında meydana geldi. Azerbay-

can uyruklu 40 yaşındaki Diyar Bengitay, eşiyle

sürekli kavga edince ülkesine dönmeye karar verdi.

3 çocuğunu eşinin yanına bırakan Diyar Bengitay,

eşyalarını doldurduğu 3 bavulu alarak evden ayrıl-

dı. Gidecek yeri olmayan Diyar Bengitay, ara sıra

çocuklarının tedavisini yaptırmak için gidip-geldiği,

Özel Kurtköy Tıp Merkezi'ne geldi.

Elindeki bavullarla hastaneye giren Diyar Bengitay,

"Sabahleyin ülkeme gideceğim. Kalacak ve gidecek

yerim yok. Sabaha kadar girişteki oturma yerinde

kalabilir miyim?" diye izin istediği güvenlik görevli-

sinden olur aldı.

Kısa süre sonra hastaneye gelen Öner Bengitay,

belinden çıkardığı silahı koltukta oturan yengesine

doğrulttu. Öner Bengitay, hastanedekilerin bakışla-

rı arasında defalarca tabancanın tetiğine bastı. Vü-

cudunun değişik yerlerine 4 kurşun isabet eden

Diyar Bengitay, olduğu yere yığıldı.

Aşıra kan kaybeden Diyar Bengitay, doktorların

tüm müdahalesine rağmen kurtarılamadı. Persone-

lin haber vermesi üzerine gelen polis ekipleri, has-

tanenin önünde bekleyen Öner Bengitay'ı silahıyla

birlikte yakalayarak gözaltına aldı. Cebinden akli

dengesinin yüzde 70 yerinde olmadığına dair rapor

çıkan Öner Bengitay, "Bana iftira attığı için öldür-

düm" dedi.

Polis, Öner Bengitay'ın yengesinin yerini nasıl öğ-

rendiğini ve cinayeti azmettiren olup olmadığını

araştırıyor.

http://www.ntvmsnbc.com/id/25328535/

VİCDANLAR AĞLADI

Batman Çayı'nda geçen hafta boğularak öldü-

rülmüş halde cesedi bulunan 15 yaşındaki Ha-

tice D.'nin Diyarbakır 'da 2 kuzeninin tecavüz

etmesi sonucu hamile kaldığı ve aile meclisi-

nin aldığı kararla 'töre gereği' öldürüldüğü or-

taya çıkan Hatice D.'nin Batman Devlet Has-

tanesi morgunda bulunan cesedi, bir yakını

tarafından bugün alındı.

Batman'dan geçen Batman Çayı'nda 17 Aralık tari-

hinde cesedi bulunan Hatice D.'nin kuzenleri S.D.

ve Ö.D.'nin tecavüzüne uğrayıp 4 aylık hamile ol-

duğunun ortaya çıkması ardından polisin yaptığı

çalışmada dedesinin azmettirmesiyle 2 amcası ta-

rafından töre gereği aile meclisinin aldığı kararla

öldürüldüğü belirlendi. Olayın ardından Hatice

D.'nin dedesi R.D., amcaları H.D. ve E.D. tutuklan-

dı. Hatice D.'ye tecavüz ettikleri iddia edilen ku-

zenler S.D. ve Ö.D.'nin yakalanması için polis çalış-

malarını sürdürüyor. Diyarbakır ve Batman Emni-

yet Müdürlüğü ortak ekipler kururak, bu amaçla

çok yönlü araştırmaya başladı.

Töre gereği öldürülen Hatice D.'nin cesedi 17 Aralık

gününden bu yana Batman Mardin Devlet Hastane-

si morgunda duran cesedi, bugün bir yakını tara-

fından alındı. Adının açıklanmasını istemeyen ve

amcası olduğu öğrenilen yakını, cenazenin ambu-

lansa taşınması sırasında gazetecilerin sorularını

yanıtsız bıraktı. Hatice D.'nin cenazesi Batman 112

Acil Servis ambulansına konulup Diyarbakır'a götü-

rüldü. Hatice D.'nin cenazesinin Diyarbakır'da top-

rağa verileceği belirtildi.

HATİCE'NİN CENAZESİNİ 20 KADIN KALDIRDI

Hatice D.'nin Batman'dan amcası tarafından alınan

cenazesi akşam saatlerinde Diyarbakır'a getirildi.

İsmi açıklanmayan amca, yeğeninin cenazesini

toprağa verilmek üzere Yeniköy Mezarlığı'ndaki

camiye bıraktıktan sonra ayrıldı. Burada kılınan

cenaze namazına Diyarbakır Sosyal Hizmetler İl

Müdürü Oktay Taş ile kentteki kadın derneklerine

üye yaklaşık 20 kadın katıldı. Hatice D.'nin cenaze-

si, namazın ardından omuzlarda taşınarak kepçe ile

açılan mazara götürüldü. Hatice, burada kadınların

gözyaşları arasında toprağa verildi. Hatice D.'nin

ceset torbasıyla gömülmesi ise dikkat çekti. Töre

kurbanı Hatice Daşçı'nın cenaze törenine ailesinden

hiç kimsenin katılmadığı görüldü.

BAKAN ŞAHİN: GÜLDÜNYA'LAR HATİCE'LER OLMA-

SIN DİYE MÜCADELE EDİYORUZ

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Bat-

man Çayı'nda yaklaşık iki hafta önce cesedi bulu-

nan ve töre cinayetine kurban gittiği belirlenen 15

yaşındaki Hatice Daşlı'nın cenazesini ailesinin al-

mak istemediği iddiasına ilişkin, annenin önce iste-

mediğini belirterek, “Valimizle görüşmüşler, anne

gelip kızının cenazesini alacağını söylemiş, biz de

takip ediyoruz” dedi.

“Genç Fikirler Güçlü Kadınlar” projesinin tanıtımın-

dan sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Şahin,

Hatice Daşlı'ya ilişkin bir soru üzerine, konuyla ilgili

Batman Valisi Yılmaz Arslan ile görüştüklerini söy-

ledi.

“Anne gelip kızımızın cenazesini almıyor. Biz de

devlet olarak sahip çıkıyoruz” diyen Şahin, töre ve

namus cinayetleri konusunda bir dönem komisyon

başkanlığı yaptığını ve bu konuda önemli bir rapor

çıkardıklarını hatırlattı.

Bu raporda, cinayetlerin neden işlendiği ve bu ko-

nuda ne yapmak gerektiğinin çalışmasını yaptıkla-

rını anlatan Şahin, TCK'da büyük bir değişim sağla-

dıklarını dile getirdi

B a k a n Ş a h i n , ş u n l a r ı s ö y l e d i :

“Biz 35 yıl sonra TCK'yı değiştirdik ve değiştirdiği-

miz maddelerin en önemlisi de, daha önce töre ve

namus cinayetlerinde çok büyük indirimler var-

dı. Çevre baskısı, anne şöyle dedi, baba böyle de-

di... Özellikle azmettirenlerle ilgili hiçbir ceza yok-

tu. Orada 86. maddeyi de değiştirdik ve nitelikli

adam öldürmek suçuna çevirdik. Bu çok önemli bir

yaptırımdır. Eskiden bunlar çok daha fazla oluyordu

ve hiç ceza almadan yasanın da getirdiği indirim-

lerden de istifade ediyorlardı, birkaç yıl yatıp çıkı-

yorlardı. Ben cezaevlerinde de çok fazla erkekle

görüşmüş bir kardeşinizim. Kadın konuk evlerinde

de bu konuda mağdur olmuş kadınlarımızla görüş-

tüm. Bölgeyi de çok iyi biliyorum. Batman'da araş-

tırmalar yapmıştık. Zaten yaptığımız bu çalışmanın

temelinde hedef, bunların olmamasıdır.”

"CİNSEL SUÇLAR KONUSUNDA YAPTIRIMLARIN

ALT YAPISINI OLUŞTURDUK"

Koruyucu ve önleyici tedbirlerin bu çalışmalardan

geçtiğini aktaran Şahin, kadınları eğiteceklerini,

istihdamın içinde tutacaklarını, aile ve iş hayatını

güçlendirecek alternatif modeller üreteceklerini

söyledi.

Bakan Şahin, “Güldünya'lar, Hatice'ler olmasın diye

mücadele ediyoruz ve kanunlarımızı da buna göre

düzenliyoruz. En son Adalet Bakanımızla, özellikle

cinsel suçlar konusunda da önemli yaptırımların

altyapısını oluşturduk. Bunlar akşamdan sabaha

düzelmeyecek ama bunu bir sorun olarak görüp,

gerekli bütün tedbiri alıp, gerekli takibi yapmamız

gerekiyor. Biz Batman ve Diyarbakır valimizle gö-

rüşüyoruz ve devletin onu yalnız bırakmama irade-

sini ortaya koyuyor ve bunları yapanların en yük-

sek cezayı alması gerektiğiyle ilgili gerekli yasal

düzenlemeleri yapıyoruz” diye konuştu. (AA)

h t t p : / / w w w . r a d i k a l . c o m . t r / R a d i k a l . a s p x ?

aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1114254&CategoryID

=77

Page 3: TurkMSIC Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 3 (2013)

3

BİR MELEK ÖLDÜ

Ağrı Devlet Hastanesi'ne geçen hafta babası

ve polisler eşliğinde ölmek üzere olarak getiri-

len Melek Karaaslan hayatını kaybetti.

24 yaşındaki Melek Karaaslan, 8 yıl önce evlendiği

eşinin ailesi tarafından 3 ay önce tuvalete kapatıldı.

Gördüğü şiddet sonucu bir çocuğunu da kaybeden

ve bu nedenle psikolojik sorunlar yaşayan Melek,

kapatıldığı tuvaletten babası ve polisler eşliğinde

kurtarıldı.

Hasteneye getirildiğinde 30 kilogram olan Melek

için ağrı Valiliği Sağlık Bakanlığı ile Aile ve Sosyal

Politikalar Bakanlığı devreye girdi. Ağrı Devlet Has-

tanesi’nden Ankara ’ya ambulans uçakla sevk edi-

len Melek, yoğun bakımda bir haftadır verdiği ya-

şam savaşını kaybetti.

16 YAŞINDA EVLENDİRİLDİ

Melek Karaaslan, 8 çocuklu ailesinin en büyük 2.

çocuğu. 1988 doğumlu. 8 yıl önce, 16 yaşında ev-

lendirildi. Ağrı’nın Hamur ilçesinde eşinin ailesiyle

birlikte yaşamaya başladı. İddialara göre, eşinden

ve ailesinden sürekli şiddet görüyordu. Evliliğinden

3 yıl sonra ilk çocuğu oldu. Yine dayak yediği bir

gün dışarı atıldı. Hamile olan genç kadının evin dı-

şında tek başına doğurduğu çocuk öldü. Melek o

saatten sonra psikolojik bunalıma girdi. Davranışla-

rı bozulmaya başlayan Melek, eşinin ailesinden da-

ha fazla şiddet görmeye başladı.

AİLE BÜYÜKLERİ ‘NAMUSTUR’ DEYİP GERİ GÖN-

DERDİLER

Sonraki yıllar Melek’in 2 çocuğu daha oldu. Ancak

şiddet hiçbir zaman bitmedi. Melek’in babası birkaç

kez kızını alıp eve geri götürdü. Ancak ailelerin bü-

yükleri kızı ‘namustur’ diyerek eşinin evine geri

gönderdi. Bu durum en son 6 ay önce yaşandı. Eşi-

nin evine dönen Melek, gördüğü şiddet karşısında

tuvaletini dahi tutamaz hale geldi. Ailesi kızı Melek’i

en son 3-4 ay önce görmüş, o saatten sonra da bir

daha haber alamamıştı.

İstanbul ’da çalışan Melek’in ağabeyi Reis, Ağrı’ya

döndü. Ailesinin haber alamadığı Melek’i iki hafta

önce görmeye gitti. Melek’in bir düğünde olduğunu

söylediler. Evde 15 dakika kalan Reis, kardeşini

tuvalette yatarken buldu. Türkçe konuşmakta zor-

lanan Reis, Melek için ‘Mahvolmuş’ ifadesini kulla-

nabildi: “Melek’lere gittim. Baktım kapıyı çekmişler.

‘Düğüne gitti’ dediler. 15 dakika oturdum. Kapıyı

açtım. Lavaboda gördüm. ‘Neden orada’ diye sor-

dum. ‘Hasta’ dediler. Altına kaçırıyormuş.

‘Kayınpederi burada bıraktı’ dediler. Ben kardeşimi

görünce dayanamadım. Karanlık bir yerde. Yatıyor.

Tuvalete bırakmışlar. Babama söyledim. Çok üzül-

düm. Ağladım. Annem perişan, herkes perişan. Ben

en son 8 ay önce gördüm. O zaman çok normaldi,

hafif bir hastalığı vardı. Şimdi hastanede. Sadece

yatıyor, konuşamıyor. Tüm vücudu yara için-

de.”Reis, Melek’in eşinden ve ailesinden şikayetçi

olduklarını da anlattı.

ÖLÜME TERK EDİLMİŞ…

Melek’in babası Kasım Levent Türkçe bilmiyor. Reis

aracılığıyla durumu şöyle anlatıyor: “Kız ölüyormuş.

Şikayet ettim. Bir ay mı, bir sene mi orada bilmiyo-

ruz. En son 3 – 4 ay önce gördüm. O zaman nor-

maldi.” Anne Hanım Levent ise, ağlamaktan konu-

şamıyor…

Ağrı Devlet Hastanesi çalışanlarından bir yetkili ise

şunları söyledi: “Kızı ölüme terk etmişler Direkt

öldüremedikleri için böyle bir yol seçmişler. Tuva-

lette tahta bir zeminde yatmış. Kendi tuvaletinin

içinde olduğu için de yaralarını kurt kaplamıştı.

Sağlık raporu çıkarıldı. Ailesinin durumu iyi değil.

Ailesi bakamayacağını söyledi, bu nedenle sosyal

hizmetlerde bakılması konusunda raporlar hazırla-

nıyor. Melek’in eşi ve eşinin babası polis tarafından

gözaltına alındı. Ancak ifadeleri alındıktan sonra

serbest bırakıldı. Melek’in eşi Ferdi, eşinene babası-

nın adı ise Kudbetin Karaaslan. Radikal, Ağrı’nın

dağlarında hayvan otlatan Kudbettin Karaaslan’a

ulaştı. Kayınpeder Karaaslan ise iddiaları reddetti:

KAYINPEDERİ: HASTANEYE SONBAHARDA GÖTÜR-

DÜM!’

“Ailesi gelmeseydi zaten biz onu hastaneye götüre-

cektik. En son sonbaharda götürdük” diyen kayın-

peder Karaaslan durumu şöyle anlattı:

“Kadın, bizim gelin hastaydı. Hanım bakıyordu. Tu-

valete götürüp getiriyordu. Tuvaleti geldiğini söyle-

miyordu. Hastadır, felçtir. Erzurum’a götürdüm.

Sonbaharda. İyileşecek dediler. Ha bugün ha aya-

rın iyileşmedi. Biz de baktık babası emniyete bizi

şikayet etmiş. Kızını verdik götürdük, yoksa yine

doktora götürecektim.”

Kudbettin Karaaslan, Melek’in kardeşi geldiği sırada

tuvalette olduğunu, her zaman orada tutmadıkları-

nı belirterek şunları söyledi: “Romatizması vardı.

Gittikçe eriyordu. Doktor bile sağlamdır diye rapor

verdi. En son sonbaharda götürdük. Yürüyordu.

Tuvalete gidiyordu. Ama 15-20 gün içinde eridi

bitti. Götürecektik babası bırakmadı. Götürmese bir

gün içinde biz de doktora götürecektik.”

İlk gelin aldığımızda da konuşmadığını söyleyen

Karaaslan, Melek’in hocaya götürdüklerini şöyle

anlattı: “Hocaya götürdük. 4-5 yere götürdük. Ho-

ca, ‘bu kız 9 yaşındayken korkmuş’ dedi. ‘Keşke

babası vermeseydi’ dedi. Biz gezdirdik iyileşmedi.

İlk çocuğu öldü. Bizim evde doğurdu öldü. Doktora

götürdük, doktor kurtaramadı. Diğerlerini hastane-

de doğurdu. Hiç dayak olayı olmadı. Hasta olduğu

için kocasını göremiyor. Yatağına 2 senedir gitmi-

yordu. Kocası alıp götürüp getiriyordu, yatmıyordu

beraber. Kız kendi istemiyordu. Bilseydik böyle ola-

cağını diğer 2 çocuğu da dünyaya getirmezdik.”

Melek, geçen hafta Cuma günü Ağrı Devlet Hasta-

nesi’nden önce ambulansla Erzurum’a sevk edildi.

Ağrı Valiliği, Sağlık Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Poli-

tikalar Bakanlığı’nın duruma müdahil olmasıyla Me-

lek, ambulans uçakla Ankara Dışkapı Yıldırım Beya-

zıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi.

Melek hastanenin yoğun bakımında dün

(Çarşamba) saat 15.00 sularında vefat etti.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?

aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1095239

ANNEMİ NEDEN KORUMADINIZ?

Kayseri'de inşaat taşeronu 57 yaşındaki Rafet

Kaya, boşanma davası açan, mahkemeden 'ev

yaklaşmama' ve 'koruma' kararı aldıran eşi 52

yaşındaki Cafiye Kaya'yı, kadın kıyafeti giyip

gittiği evin önünde boğazını keserek öldürdü.

Olay, merkez Melikgazi İlçesi Esenyurt Mahallesi Bü-

yükmenderes Caddesi Feslihan Sokak'ta meydana

geldi.

Evlere temizliği giderek geçimini sağlayan 4 çocuk

annesi Cafiye Kaya, kendisine sürekli şiddet uyguladı-

ğı gerekçesiyle eşi Rafet Kaya'dan boşanmak için Kay-

seri 1'inci Aile Mahkemesi'nde dava açtı.

Mahkeme dava görülürken Cafiye Kaya'nın talebi üze-

rine, Rafet Kaya'ya eşinin ve çocuklarının oturduğu

konuta yaklaşmama cezası verdi.

Cafiye Kaya, 8 Haziran 2012 günü mahkemeye baş-

vurarak koruma kararı da aldırdı. Bu karara rağmen

Rafet Kaya, tehditlerini sürdürünce Cafiye Kaya'nın

birkaç kez mahkemeden hapis cezası kararları aldırdı.

Rafet Kaya, 6 Temmuz'da 3 gün, 13 Temmuz'da 15

gün ve 4 Eylül'de de 30 gün hapis cezasına çarptırıldı

ancak yakalanamadığı için cezalar infaz edilemedi.

KADIN KIYAFETİYLE GİDİP ÖLDÜRDÜ

Şu anda cezaevinde bulunması gereken Rafet Kaya'yı

polis ararken, o cinayet planını uygulamaya koydu.

Cafiye Kaya ve çocuklarının oturduğu evin çevresinde

polisin zaman zaman önlem aldığını bilen Rafet Kaya,

planı gerçekleştirmek için fırsat kolladı. Polisi atlatmak

için kadın pijaması, kadın ayakkabısı, etek ve pardösü

giyip başına eşarp takan Rafet Kaya, bugün öğle saat-

lerinde Cafiye Kaya'nın evinin önüne gelip elinde bı-

çakla beklemeye başladı.

Rafet Kaya, saat 13.00 sıralarında evinden çıkan Cafi-

ye Kaya'ya saldırdı. Canını kurtarmak için eve kaçmak

isteyen Cafiye Kaya'yı yakalayan Rafet Kaya, bıçağı

defalarca sapladı, boğazını kesti. Çığlıklar atarak yere

yığılan Cafiye Kaya olay yerinde ölürken, Rafet Kaya

kaçtı.

Cafiye Kaya'nın cesedi otopsi için morga kaldırılırken,

Rafet Kaya, polisin takibi sonucu üzerinde kadın kıya-

fetiyle yakalandı.

A N N E M İ N İ Y E K O R U M A D I N I Z ?

Olay yerine gelen Cafiye Kaya'nın kızı Filiz Kaya göz-

yaşı dökerken annesinin cesedini görmek istedi. Filiz

Kaya ''Neden hep kadınlar öldürülüyor? Annem niye

korunmadı? Kadına şiddet ne zaman son bulacak''

diye tepki gösterdi.

http://www.ntvmsnbc.com/id/25380949

Page 4: TurkMSIC Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 3 (2013)

4

İRAN’DA KADINLAR ARTIK

MÜHENDİS OLAMAYACAK

İran’da kadınların mühendislik, işletme, nük-

leer fizik, arkeoloji gibi 77 bölümde eğitim

alması yasaklandı.

İran Bilim ve Yüksek Eğitim Bakanlığı, ‘mezun ol-

duklarında iş bulamadıkları’nı öne sürerek 77 li-

sans bölümünde kadın öğrencilerin eğitim almasını

yasakladı.

Kontenjanların yüzde 65’ini doldurarak üniversite

giriş sınavında daha başarılı olan kadınlara getiri-

len bu kısıtlama insan hakları savunucularının yanı

sıra milletvekillerinin de tepkisini çekti.

Yeni düzenlemeye göre İran’ın 36 üniversitesinde

İngiliz edebiyatı, İngilizce tercümanlık otel işletme-

ciliği, arkeoloji, işletme, bilgisayar bilimi, nükleer

fizik, elektrik ve endüstri mühendisliğinin de arala-

rında bulunduğu 77 lisans bölümü sadece erkek

öğrencilere açık olacak.

EBADİ BM’YE BAŞVURDU

Milliyet gazetesinin haberine göre, İran’ın dört bir

yanında çok sayıda yerleşkesi olan Petrol Endüstri-

si Üniversitesi artık hiçbir bölümüne kadın öğrenci

kabul etmeyeceğini açıkladı. İngiltere’de sürgünde

bulunan Nobel Ödüllü İranlı insan hakları savunu-

cusu Şirin Ebadi, karara tepki göstererek Birleşmiş

Milletler’e (BM) başvurdu. BM Genel Sekreteri Ban

Ki-mun, İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pilay

ve BM’nin İran İnsan Hakları Özel Raportörü Ah-

med Şahid’e mektup yazan Ebadi, düzenlemenin

asıl amacının İran’da kadın hakları hareketini za-

yıflatmak olduğunu söyledi.

Ebadi mektubunda, “Bu karar kamu alanındaki

varlıklarına tahammül edemediği için kadınları ev-

lere kapatmayı isteyen İslam Cumhuriyeti’nin izle-

diği politikanın bir parçasıdır. Amaç, kadınları mu-

halefet etmek ve haklarını talep etmekten vazge-

çirmektir” dedi. Karara tepki gösteren bir grup mil-

letvekili de bilim ve yüksek eğitim bakanı yardım-

cısını açıklama yapmak üzere parlamentoya çağır-

dı.

YÜZDE 65 İLE KADIN ÖĞRENCİDE BİRİNCİ

Bilim ve Yüksek Eğitim Bakanı Kamran Daneşçu

ise sadece erkeklere açık olan bölümlerin üniversi-

telerde ‘denge’ yaratmak için gerekli olduğunu

söyledi. Bakanlık yetkilisi Sayid Abdulfazıl Hassasi-

ni ise “Tarım ya da madencilik gibi bazı alanlar

kadın doğasına uygun değildir. Geçmişteki dene-

yimlerimiz kadınların mezun olsalar bile bu alanlar-

da aktif olarak çalışmadıklarını gösteriyor” ifadesini

kullandı.

UNESCO’nun verilerine göre, dünyada kadın üni-

versite mezunlarının erkeklere oranının en yüksek

olduğu ülke İran. Son dönemde, normalde erkek-

lerin çoğunlukta olduğu fizik ve mühendislik gibi

alanlarda da kadın öğrenci sayısı artış göstermişti.

İran’ın dini liderleri ise evlilik ve doğum oranlarının

azaldığını belirterek bu durumdan rahatsız oldukla-

rını dile getiriyorlardı.

MAKEDON KADINLAR GÜNÜ

Herkes 8 Mart'ta kutlayadursun, Kadinlar Gunu'nu farkli

bir tarihte kutlayan ufak bir guruh var. Bu insanlarin

Kadinlar Gunu'nu taclandirma bicimi de takdire sayan,

biraz siddet egilimli olsa da. Gelenek belli ki tarihiyle

geliyor, Milliyet Gazetesi'nin arsivlerinde 9 Ocak

1963'ten kayitlari var bu gunun. Bu yaziyi yazdigim 9

Ocak 2013 gununde hala gundeme gelebiliyor.

Bahsettigim gun, Makedon Kadinlar Gunu, 8 Ocak 1963

senesinin gazetesinde kaydedilen olay, Dogu

Makedonya'nin bir koyundeki Yunan gocmeni kadinlarin,

turistlerin ilgisini cekmeyi basarmis bir eylemiyle ilgili. 8

Ocak gununde, yani Kadinlar Gunu'nde, erkekler evde

kalip yemek pisiriyor, inekleri sagiyor, cocuklarla

ilgileniyor. Sayet bir erkek evden disari bir adim atacak

gibi olursa, kendisi soguk su ile iyice islatiliyor ve

dovuluyor. Yanlis okumadiniz, dovuluyor! Birinci Dunya

Savasi'ndan sonra Trakya'dan Yunanistan'a gecmis bu

gelenek, gunumuzde hala yasiyor, hem de bizim

ulkemizde. Izmir Bornova'da kurulmus Izmir Makedon

Gocmenleri Dernegi bu sene Kadinlar Gunu'nu Prof. Dr.

Kamil Okyay Sindir'in katilimiyla kutladi. Dernek baskani

Sindir'in bu gunle ilgili guzel sozlerini paylasarak yazimi

noktaliyor, 8 Mart Dunya Kadinlar Gunu'muzu, 8 Ocak

Makedon Kadinlar Gunu'nden kutluyorum!

“Kadınlarımız doğduktan itibaren emekçidir. Kadınlarımız

önce annesine, babasına, sonra eşine, çocuklarına olmak

üzere yaşamlarının her alanında emek veriyorlar. Ulu

Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleriyle Türkiye

Cumhuriyeti Fransa’dan ve hatta en özgür ülke olan

İsviçre’den bile önce kadınına seçme seçilme hakkını

verildi. Ancak kadınlarımızın seçme seçilme hakkının

olması yetmiyor. Seçip seçilebilmesi için sosyal yaşamda

var olmalıdırlar. Ben İzmir’in her yerinden gelen

kadınlarımızı bugün burada bir araya getirdikleri için

Makedonya Göçmenleri Derneğimize teşekkür

ediyorum”

Damla YAĞMUR

MEDYA VE KADINA ŞİDDET

Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakülte-

si Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi

Doç. Dr. Aslıhan Polat,

"Medyada işsizlik, yoksulluk, eğitimsizlik gibi

sosyoekonomik sınıfa ait örnekler kullanıla-

rak şiddet marjinalleştirilmektedir" dedi.

Doç. Dr. Polat, kadınlara yönelik şiddetin erkekler

ile kadınlar arasındaki eşit olmayan güç ilişkileri-

nin tarihsel bir göstergesi olduğunu, bu durumun

medyadaki kadın programlarıyla de-

vam ettirildiğini ileri sürdü.

Polat, bazı televizyon dizilerinde şiddet içeren

davranışların sergilenmesine bağlı olarak insanla-

rın şiddete karşı giderek duyarsız hale getirildiğini

öne sürerek, şunları söyledi:

"İlk bakışta erkek egemen medyada kadına ayrı-

calıklı bir temsil olanağı sunuluyor gibi görünse

de ne yazık ki bu programlar medyanın genelinde

var olan cinsiyetçi anlayışın ötesine geçememiş-

tir. Medyada işsizlik, yoksulluk, eğitimsizlik gibi

sosyoekonomik sınıfa ait örnekler kullanılarak

şiddet marjinalleştirilmektedir. Kadın programla-

rında aşık koca, işsiz sevgili gibi tanımlamalarla

şiddet meşrulaştırıcı bir dille sunulmaktadır. Ayrı-

ca kadının özel hayatının gizliliği ve kişilik hakları

yeterince korunmamaktadır. Aslında ev içinde

olanın görünür hale getirilmesini sağlayarak kadı-

na yönelik şiddet konusunda duyarlılık oluşturma

ve farkındalık yaratma şansına sahip olan ka-

dın programları ne yazık ki daha çok şiddetin ye-

niden oluşmasında etkili olmaktadır."

"Kadına şiddet 7 yılda yüzde bin 400 oranın-

da arttı"

Dünyada ve Türkiye’de kadınlara yönelik şiddetin

her geçen gün arttığına dikkati çeken Doç. Dr.

Polat, "Kadına uygulanan şiddet resmi rakamlara

göre 7 yılda yüzde bin 400 artış göstermiştir. Bu

artışın yanı sıra son yıllarda artan farkındalık ne-

deniyle bu durum aynı zamanda daha görünür

olmuştur" dedi.

Son dönemde yapılan çalışmalar sayesinde artık

kadınların daha fazla konuşabildiğini ve yaşadığı

olumsuzlukları saklamak yerine anlatarak yar-

dım aramaya başladığını belirten Polat, şunları

kaydetti: "Sivil toplum örgütleri kadar resmi ku-

rumlardaki gelişmelerin katkısı büyüktür. Çok

yönlü ve karmaşık bir sorun olan aile içi şiddetin

sona erdirilmesi için ülkemizde son dönemde cid-

di adımlar atılmaktadır. Ancak bütün dünya-

da varlığını devam ettiren bu durumu değiştirmek

için atılması gereken ilk adım kadına yönelik şid-

det ile kadınların ekonomik, sosyal ve siyasi ha-

yatta cinsiyetleri nedeniyle karşılaştıkları ayrımcı-

lığın ve ikinci sınıf konumun arasındaki bağlantı-

nın kurulmasıdır. Yani kadına cinsiyet temel-

li ayrımcılık uygulanması nedeniyle toplumda ka-

dınların statüsünün düşük olması kadına yöne-

lik şiddetin devam etmesinin en temel nedenidir.

http://m2.milliyet.com.tr/News/NewsArticle.aspx?ID=1506826

Page 5: TurkMSIC Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 3 (2013)

5

KADINLAR 2012’Yİ

DEĞERLENDİRDİ

Kadın hakları savunucuları ve kadın örgütle-

ri, 2012'nin kadın hakları mücadelesini, en

önemli gündem maddelerini bianet'e anlattı.

Kadınların yıllık değerlendirmelerinde, tahmin edi-

lebileceği gibi kürtaj yasağı tartışmaları ve erkek

şiddeti sorunu öne çıktı.

"Şiddeti değil boşanmayı engellemeye öncelik veri-

yorlar"

Filiz Karakuş, Sosyalist Feminist Kolektif: 2012

kadınlar üzerindeki baskı ve şiddetin arttığı bir yıl-

dı. Aynı zamanda da mücadelenin güçlendiği, ka-

zanım yılı oldu. AKP iktidarı "kadın değil aile, kadın

ancak aile içinde var" zihniyetini 2012 yılında her

politikasında uyguladı. Üstelik bu politikasını ka-

dınların çıkarını düşünüyoruz, iddiasıyla sürdürdü.

8 Mart'ta çıkan erkek şiddetine karşı yasadaki kimi

olumlu yaptırımlar kadınların mücadelesiyle formü-

le edildi. Uludere katliamını kürtajla özdeşleştirme

ve Başbakan'ın "kürtaj cinayettir" söylemi kadınla-

rın mücadelesiyle boşa çıkarıldı.

Ancak önümüzde çok zorlu günler var. Kadınları

aileye, kocaya mahkum eden patriarkal sistem

AKP iktidarında güçlenerek sürdürülüyor. Eğitimde

4+4+4 sistemi, ilköğretimde kılık kıyafet serbestli-

ği uygulamaları, eşitsizliği pekiştiren uygulamalar

aynı zamanda. 2003'den beri varlığını sürdüren

Müftülüğe bağlı Aile irşat büroları hızla sayısını

arttırıp, boşanmaları engellemek, kadınlara erkek

baskısı karşısında itidal tavsiye etmek için çalışma-

larını sürdürüyor. Aile Bakanlığı, her yıl yüzlerce

kadının boşanmak istediği için öldürüldüğünü yok

sayarak, şiddeti değil boşanmayı engellemeye ön-

celik veriliyor. 2013'ün ilk aylarında Meclis günde-

mine gelecek kürtaj yasası da yine kadınları kuluç-

ka olarak gören, kürtajı fiilen yasaklamayı hedefle-

yen bir yasa. Kadınların önümüzdeki süreçte dev-

let eliyle, kocanın da desteğini alarak kürtajdan

vazgeçmeleri için ikna sürecine tabi olması ise baş-

lı başına şiddet. Kadınlara kreş yardımı, doğum

izninin uzatılması gibi yasal değişiklik önerileriyle

bakım hizmetleri kadınlara sabitlenmeye devam

ettiriliyor. Bunun ücretli çalışmadaki karşılığı ise

ucuz-güvencesiz işler. Kadınların istihdama katıl-

maları politikalarında da merkeze aile yaşamını

riske atmamak hedefleniyor.

Dolayısıyla 2012 yılı kadınların aileye, aile içinde

erkeğe mahkum edilmeye çalıştığı yıl oldu. 2013

yılı "Aile yıkılmayacak kale değil. Aile dışında ha-

yat var" ütopyamızı daha yüksek sesle dillendire-

ceğimiz bir yıl olacak.

"İstenmeyen gebelik 'ilahi lütuf' değil, kadının çile-

sidir"

Hülya Uğur Tanrıöver, MEDİZ: 2012'nin en önemli

kadın hakları gündemi kadınların doğurganlıklarını

denetleme hakkının kısıtlanmasına yönelik girişim-

ler ile kadın cinayetleri ve şiddetti.

İlkini "kürtaj"ın resmi söylem ve kurumlar tarafın-

dan suç kapsamına alınması olarak da özetleyebili-

riz. Gebeliği, özellikle de "istenmeyen" gebeliği,

erkeklerin tasarrufu ve çoğunlukla açık ya da gizli

tecavüz, zorlama gibi şeylere maruz kadınların

çilesi (ya da en iyi olasılıkla, cinsel bilgiden mah-

rum bırakılmış kadınların maruz kaldıkları çok ciddi

bir sorun) olarak değil de "ilahi" bir lütuf olarak

gören mantığın, yasal kısıtlama ve daha da önem-

lisi kurumsal takip, caydırma-bezdirme taktikleri

ile kadın bedenleri üzerinde de diktatörlük kurması

en vahim gelişmelerden biri bence. Ailemde yaşa-

dığım için biliyorum; gebe kadınlar aile hekimleri

ve sağlık merkezleri tarafından "taciz" düzeyinde

takip edebiliyorlar. Öyle ki en istenen gebelikte

bile kadınları isyana sürükleyen bir denetim/

gözetim mekanizması kurulmuş durumda. Bu ara-

da şu "ilahi lütuf"a da değinmeden edemeyece-

ğim : inançlı kişiler bu yaklaşımı sorgulasalar çok

"hayırlı" olur bence. Zira hiçbir ilahi inanç, yaratıcı

gücün neden bazı kadınları böyle feci bir biçimde

(istenmeyen gebelik gibi feci bir durum) cezalandı-

racağını açıklayamaz, eğer samimi ise tabii.

Kadın cinayetlerinde gelince, ah-vah dışında somut

bir şey yok ortada. Katillerin, tecavüzcülerin "sıfır

tolerans"la yargılanacağı bir sistemi oturtmak ne

kadar zor olabilir ki? O zaman da ister istemez

siyasi iktidar ve yargı bu duruma göz yummakta

beis görmüyor diye düşünüyoruz.

"Uludere-kürtaj benzetmesi 'bu kadar da olmaz'

dedirtti"

Sosyalist Kadın Meclisleri: 2012 yılına girerken

yaşanan Roboski katliamı, SKM ve kadın örgütleri-

nin de gündemi haline geldi. Erdoğan'ın "Uludere

katliamsa, kürtaj da katliamdır" sözü bu kadar da

olmaz dedirten olay oldu. Bu sözün arkasından

kürtaj ve sezaryen yasağına dair hükümetin tartış-

maları, arkasından gelişen doğum sırasındaki ka-

dın ölümleri eksenli gelişme temel gündemimiz

oldu. 2012 yılı kadınlar için; AKP hükümetinin cin-

siyetçi, ırkçı, milliyetçi politikaları nedeniyle artan

kadına dönük şiddet, tecavüz, kadın ölümlerinin

yükseliş yaşadığı bir yıldı.

Hükümetin, cinsiyetçi politikalarına karşı örgütlü,

politik kadınların yürüttüğü mücadeleye hükümetin

saldırıları, tutuklamalar, gözaltı vb yıldırıma politi-

kasına karşı birleşik, örgütlü kadın mücadelesinin

de geliştiği, güçlendiği bir yıl olması da kadın hare-

ketinin kazanım hanesine yazılan bir artıydı.

Kadına dönük şiddet uygulayanların ağırlaştırılmış

hapis cezası alması da yine bu birleşik bir kadın

mücadelesinin ortak kazanımı olarak belirtmek

gerekir. Eskişehir'de Öznur Uluişiden adlı çocuğa

tecavüz edip öldüren H.K. adlı katilin ağırlaştırılmış

müebbet hapis cezası alması, Filiz Akboğa'yı öldür-

meye teşebbüs eden eski koca C.K.'nin on yıl ceza

alması kadın mücadelesinin ortak kazanımı olarak

görülmeli.

"Kadın bakanlığı, Aile bakanlığı oldu"

Şahika Yüksel, Türkiye Psikiyatri Derneği: Bence

2012'nin en önemli kadın hakları gündemleri kürtaj

ve sezaryene kadının kendisinin değil devletin ka-

rar verecek olması ve kadın bakanlığının kaldırılıp

Aile Bakanlığı olmasıydı.

"Muktedire mahrumiyetin bol yıldızlı senesi oldu"

Ülkühan Zekioğlu, Medyanın Cinsiyeti programı

yapımcısı (Nor Radyo): Şüphesiz, 2012'i de, mil-

yonlarca yıldır devam eden "muktedire mahkumi-

yet"in bol yıldızlı senelerinden biri olarak tarihteki

yerini aldı. Hatıramdan çıkartmaya bir an bile mü-

saade etmeyeceğim en önemli gündem; Başbakan

Recep Tayyip Erdoğan'ın, gerilla cenazelerine katı-

lan ve o gençlerin anneleri olan kadınlara ve tabii

BDP'li kadın milletvekillerine "Kadın değil, taş kalpli

cani" demiş olmasıdır. Bu sözleri sarf ettiği yerin,

evlatları ve kocaları "zorunlu askerlik yolunda ya

da intihar süsü verilerek ölen/öldürülen" kadınların

bir araya getirildiği bir konferans olmuş olması ve

o kadınların yakalarına "kutsal ana" apoletlerinin

takılması, buna maruz kalmış olmaları durumun

daha da vahim olduğunun resmiydi aslında. "Onlar

bırakın anayı, kadın değil" diyen Başbakan'ı, aile-

nin sürekliliğinden sorumlu bakan Fatma Şahin

avuçları patlarcasına alkışlıyordu. Aynı partinin

başka bir "kutsal kadın"ı Ayşenur Bahçekapılı da o

saatlerde, Roboskili annelerin "Katil kim?" sorusu-

na "Tepemi attırmayın, beni sinirlendiriyorsunuz..."

diye cevap veriyordu.

Kadınlar olarak; cebinde nüfus cüzdanını taşıdığı-

mız ülke tarafından, "Kimin anası" olduğumuz so-

rusuna maruz kaldığımız, "Asker doğuran analar"

ve "PKK'li doğuran caniler" olarak bizzat Başbakan

tarafından ikiye bölündüğümüz bir yıl oldu, hayırlı

olsun. Oğlan doğuran ile kız doğuran arasında ay-

rım yapılan çağdan bu yana geldiğimiz nokta, sizce

de şahane değil mi? (ÇT)

http://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/143209-kadinlar-2012yi-degerlendirdi

TARİHİ DEĞİŞTİREN KADINLAR

Sappho, bilinen ilk kadın şair olmanın yanı sıra, yazılı bir eser bırakmış ilk kadın. Eflatun, onu tarihin gördüğü en büyük şairler arasında sayıyor. Midilli adasında yaşayan ve ünü çağları aşarak günümüze kadar gelen Sappho, aşkına karşılık bulamayınca kendini Ege sularına bırakarak intihar

etmişti. Gerçekten yaşayıp yaşamadığı bilinmez; ama Anadolu tarihinin en önemli kadın figürü hiç şüphesiz Spartalı Helen’ dir. Doğu’ yla Batı’ nın ilk büyük savaşının sebebi Helen, dünyanın en güzel kadınıydı. Truva Prensi Paris, onu Truva’ ya

kaçırdı ve on yıl sürecek olan savaş böyle başladı.

Truva Savaşı’ nın gerçekliği, Hitit belgelerinden edinilen bilgilerle ispatlanmış durumda; ancak Paris, Hektor, Helen, Aşil gibi karakterlerin ne kadarının gerçek olduğunu bilemiyoruz. Jeanne d’Arc, Doğu Fransa’ da doğmuş bir köylü kızıydı. Yüzyıl Savaşları’ nda şövalye kılığında orduya katıldı ve Fransız ordusunun

toparlanmasını sağladı. İngilizlere karşı art arda kazanılan birçok zaferde payı olan Jeanne d’Arc, en sonunda İngilizler tarafından tutuklandı ve sapkınlıkla suçlandı. Kendisine sorulan “Tanrı’ nın inayetinde misin?” sorusu, politik bir tuzaktı. Tanrı’ nın kararını kimse bilemeyeceğinden bu soruya

“Evet” cevabını vermek, sapkınlık demekti; öte yandan kişi “Hayır” cevabını verirse kendi sapkınlığını itiraf etmiş olacaktı. Jeanne d’Arc 1431 yılında, 19 yaşındayken, yakılarak ölüme mahkum edildi. Daha sonra tekrar yargılanıp suçsuz bulunan Jeanne d’Arc 1920 yılında Katolik kilisesi tarafından Azize ilan edildi.

Eva Perón, tarihe adını bir halkın sevgilisi olarak kazımış ve bir dönem Arjantin halkının umudunun simgesi olmuş bir kadın. Arjantin’ in First Leydisi olmayı başardığında, geldiği yeri ve sosyal sınıfını asla unutmadı ve bu görevini işçi ve kadın hakları için savaşmakta kullandı. Arjantin kadınının seçme ve seçilme hakkına kavuşmasını sağladı. Ülkedeki

kadınlara yönelik ilk siyasal partiyi kurdu. Arjantin’ in uluslararası tanınırlığı için de çalışan Evita, 33 yaşında yumurtalık kanserinden ölmeden kısa bir süre önce, Arjantin Meclisi tarafından “Ulusun Ruhanî Lideri” ilan edildi. Dr. Rosalind Franklin 1952 yılında DNA’ nın

fotoğrafını çekmeyi başardı. Onun bu başarısı, Dr. Watson ve Dr. Crick’ in DNA molekülünün yapısını 1953 yılında çözmelerini sağladı. Franklin, DNA’ nın yapısı üzerine yaptığı çalışmalar sebebiyle Fizyoloji ve Tıp Dalı’ nda Nobel’ e aday gösterildi; ancak 1958’ de 38 yaşındayken yumurtalık kanseri yüzünden hayatını kaybedince adaylığı düştü ve

ödül 1962 yılında Watson, Crick ve Wilkins’ e

paylaştırıldı. Çalışmalarında radyasyonla içli dışlı olan ve bu sebepten kansere yakalanan Franklin, bilim için hayatını verenlerden sadece biri. Rosa Parks, ABD’ de siyahların özgürlük hareketinin öncüsü olmuş, devrimci bir isim. 1955 yılında, otobüs sürücüsü, koltuğunu bir beyaza

vermesini istediğinde Parks bunu reddetti ve bu yüzden tutuklandı. Siyahların özgürlük savaşının ilk kıvılcımını başlatan bu olay, bugün de dünya insan hakları tarihinin en simgesel anlarından biri olarak kabul ediliyor. 2005’ te öldüğünde, onun anısına Montgomery şehrindeki bütün otobüslerin

ön koltuklarına birer siyah kurdele kondu.

Page 6: TurkMSIC Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 3 (2013)

6

KADINA ŞİDDET TİYATRO İLE

ANLATILACAK

Avrupa Birliği Eğitim

ve Gençlik ProgramlarıBaşkanlığı tarafından

desteklenen Almanya ortaklı ''Demo Cara-

van: Genç Demokrasi Her Yerde'' projesi kap-

samında 3 İngilizce öğretmeni 2 dilde sergile-

yecekleri tiyatro oyunuyla kadına karşı şidde-

te dikkati çekecek.

Adana- Proje Koordinatörü Dilay Yatkın Özgentürk,

projelerinin Hatay ve Adana'da iki ayaklı olarak

gerçekleştiğini, projeyi, Almanya'nın Berlin kentin-

deki tek Türk tiyatrosu olan''Turkisches Theater

Berlin'' ve Amateurtheater Phönix e.V dernekleri ile

Hatay'dan Antakya Sanat Topluluğu ve Adana'dan

Bilfen Ortaokulu AB Proje Kulübü'nün ortaklaşa

yürüttüğünü belirtti.

Özgentürk, kadın sorunu üzerine odaklanan bir

proje yürüttüklerini vurgulayarak, ''Bilindiği üze-

re Türkiye ve dünyada istatistiklere baktığınızda

kadına yönelik şiddet çok çarpıcı boyutlarda. Ha-

berlerde bu konuyla çok sık karşılaşıyoruz. Kadın

olarak günlük hayatımızda da ezilmelere, şiddete,

tacize maruz kalıyoruz. Aslında konuya bu nedenle

tercih ettik'' dedi.

Kadın monologlarından oluşan bir tiyatro oyunu

hazırlayarak, Berlin'de sahneleyeceklerini anlatan

Özgentürk, yazar Dario Fo'nun Kadın Oyunları adlı

eserindeki 3 parçayı sahneye koyacaklarını bildirdi.

Özgentürk, kendisi gibi İngilizce öğretmeni olan 2

arkadaşıyla sahneleyecekleri oyun için çalışmaları

sürdürdüklerini, sanatsal anlamda da yeni bir şey

deneyerek, monologların arasına dans tiyatrosu

yerleştirmeye çalıştıklarını söyledi.

Daha fazla görselliğin ön plana çıkacağı oyunun ilk

gösteriminin 27 Ocak'ta Berlin'de gerçekleşeceğini

anlatan Özgentürk, ''Dünya çapında etki getirmeye

çalışacağız. İki dilde sahneleyeceğimiz oyunla kadı-

na karşı şiddeti, kadın demokrasisini gözler önüne

sermeye çalışacağız'' dedi.

Projenin çıkış noktası: Hatay

Özgentürk, projenin esas çıkış noktasının Hatay

kentinde yaşayan farklı milliyet ve kültürlerin barış

içinde yaşaması ve bunun bir rol model haline gel-

mesi düşüncesi olduğunu vurguladı.

Coğrafi engellerden dolayı köyden dışarı çıkmayan

vatandaşlar için bu projeyi gerçekleştirdiklerini an-

latan Özgentürk, ''Köylerinden hiç çıkamadıkları

için demokrasi, hak, hukuk sözcüklerine yabancı

kalabilen gençler bulunuyor. Tam bu noktada pro-

jemiz, sanatın değiştirici dönüştürücü yönünü kul-

lanarak bu köylere bizzat giderek çeşitli etkinlikler-

le gençlerin temsili demokrasi mekanizmalarına

katılımını gerçekleştirecek'' diye konuştu.

Hatay'da kuracakları karavanın 4 köyü gezeceğini

kaydeden Özgentürk, ''Her köyde demokrasiye

dayalı sunumlar, tiyatro oyunları gerçekleştirilecek.

En önemlisi halk hikayelerinden oluşan kısa filmler

yapılacak'' dedi.

Oyuncular

Oyunculardan Vildan Bozgüney Şendur da daha

önce aktif olarak tiyatro oyununda bulunmadıkları-

nı, ancak, hep tiyatroda yer almayı istediğini belir-

terek, şunları kaydetti:

''Bu proje, karşıma çıktığında bunun iyi bir fırsat

olduğunu düşündüm. Üstelik projenin en önemli

noktası kadına karşı şiddete dikkati çekmeyi amaç-

lamasıdır. Dünyanın her yerinde her gün yüzlerce,

binlerce kadın şiddete maruz kalıyor. Ben oyunun

provalarında şiddeti hissediyorum. Oyunda bile ben

bu kadar hissedebiliyorsam, gerçekten yaşayanlar

ne durumda bunu hayal bile edemiyorum. Bu açı-

dan daha da mutluyum. Bir amaca ulaşabilirsem

ne mutlu bana. Çalışmalar da keyifli geçiyor. Tabii

ki zorlukları var ama, biz amacımıza ulaşabilirsek

bu zorlukları unutacağız.''

Diğer oyuncu Fatma Şentürk ise projenin konusu-

nun kendisine çok cazip geldiğini belirterek, ''Konu

oldukça gündemde ve maalesef ülkemizde 3. sayfa

haberlerinde çokça yer alan bir konu. Sahneye çık-

mak ayrı bir keyif ve heyecan. Heyecanla 27 Ocak'ı

bekliyoruz. Yaklaşık 2 aydır çalışmalar devam edi-

yor'' diye konuştu.

Bilfen Ortaokulu İngilizce Bölüm Başkanı Nihal Ba-

rut Pelin ise okul olarak kadının sorununa dikkatleri

çekmeye çalışan bu projeye destek vermekten

mutluluk duyduklarını, ayrıca öğretmenlerinin böy-

le bir projede yer almasının öğrencileri açısından

da örnek alınması anlamında önemli olduğunu söy-

ledi.

Oyunun yönetmeni Önder Özcan da, Dario Fo'nun

yazdığı eserde İtalya'da yaşamış hem siyasi an-

lamda, hem de sadece kadın olduğu için fizyolojik,

psikolojik işkence görmüş, taciz ve tecavüze uğra-

mış kadınların sorunlarının ele alındığını vurguladı.

Özcan, 9 parçadan oluşan oyunun 3 parçasını sah-

neleyeceklerini belirterek, ''Profesyonel oyuncu

olmayanlarla çalışmanın avantajları ve dezavantaj-

ları var. Amatör oyuncuların yüreğinde, bazı oyun-

culardaki gibi kalıplaşmış duygular yok. Ham, can-

lı, etkileyici duyguları var. Yeter ki iyi motive ol-

sunlar, sahnede çok verimli olacaklarına inanıyo-

rum'' dedi.

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=387602&kn=7&ka=4&kb=7

2012 Londra Olimpiyat Oyunları'nda atletizmde kadınlar

1500 metre finalinde koşan Aslı Çakır Alptekin 1. ola-

rak altın, Gamze Bulut da 2. olarak gümüş madalya kazandı.

Bu iki madalyaya tekvandodan gelen gümüşte katıldı ve Türkiye'nin aldığı madalya sayısı 5'e çıktı.

2 altın, 2 gümüş, 1 bronz.

Atletizm’de Türk Olimpiyat tarihinde ilk altınmadalya, gümüşle beraber geldi. Kadınlar 1500 metrede

yarışan iki milli atlet Aslı Çakır Alptekin ve Gamze Bulut, ilk iki sırayı alarak unutulmaz bir başarıya imza

attılar.

4:10.23’lük derecesiyle ilk sırayı alan 26 yaşındaki Aslı Çakır, bu yıl Helsinki’de düzenlenen Avrupa Şam-

piyonası’nda elde ettiğialtın madalyanın ardından yine çok önemli bir başarıya imza attı. Aslı Çakır Alpte-

kin’i takip eden 1992 doğumlu Gamze Bulut, 4:10.40’lık derecesiyle gümüş madalyanın sahibi oldu.

1500 metrede duble yapan iki milli atletimizin yanında, Bahreynli Maryam Yusuf Jamal bronz madalyayı

alarak podyumu tamamladı.

Atina 2004’te gümüş madalyayı kazanan tecrübeli Rus atlet Tatyana Tomashova ise 4:10.90’lık derece-

siyle dördüncü sırada kaldı.

Page 7: TurkMSIC Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 3 (2013)

7

KADININ ÖTEKİLEŞTİRİLMESİ

‘’Kadın,

erkeğin ürünü-

dür. Tanrı dişiyi

yarattı ve erkek

kadını oluşturdu;

kadın dolayısıyla

uygarlığın bir

ürünüdür, yapay

bir yapıt-

tır.’’(1855). Bu

söz ne yazık ki dünyaca ünlü bir yazar ve dönemi-

nin en aydın insanlarından birisi olan Gustave Fla-

ubert’e ait. Yine de söylendiği tarihi göz önünde

bulundurarak bazılarımız 150 senede çok yol kate-

dildiğini, hala böyle düşünen erkekler olsa bile eği-

tim almış herhangi birinin böyle bir düşünce yapısı

olmadığını savunabilir. Ki bunun doğruluk payı da

vardır. Geçtiğimiz yüzyıl kadın hakları açısından

gerçekten çok büyük birçok gelişmeye sahne oldu:

seçme-seçilme hakkı, çalışma hakkı, vs. Peki ama

kadın-erkek eşitliğinin tamamen elde edildiğini

söyleyebilir miyiz?

2011 yılında Fransa’da yapılan bir araştırma-

ya göre aynı niteliklere sahip kadın ve erkek çalı-

şanlar arasında 9-10% civarında bir ücret farklılığı

var. Bu verinin yukarıdaki soruya net bir cevap

oluşturduğunu düşünüyorum. 2011 yılında dahi bu

eşitliği sağlayamamamızın sebeplerinin ne olduğu

sanırım bu noktada en önemli soru haline geliyor.

Ünlü Fransız filozof Simone de Beauvoir’a göre bu

fark temelde kadının erkek gözünden farklı bir tür,

öteki varlık olarak görülmesi. Bu ötekileştirmenin

altında ise biyolojik ve psikolojik farkların karşı

tarafça anlaşılamaması yatıyor. Bu süreç temelde

iki şekilde yürüyor: ilahlaştırma veya aşağılama.

Bu konuyu en iyi şekilde somutlaştırmak için

anne kavramı üzerinden yürümenin çok yararlı

olacağını düşünüyorum. Çünkü kadınla erkek ara-

sındaki en büyük farklılık kadının anne olmasını

sağlayan anatomik yapılanması ve anne-çocuk

arasındaki muhteşem psikolojik bağdır. Erkekler

için bu durum son derece bilinemez, mucizevi ve

karanlık kalmaktadır. Bu farklılığın bu kadar ön

plana çıkmasından dolayı kadınlar annelik faktörü

olmadan düşünülemezler, hatta bazı erkeklere gö-

re kadın bile sayılmazlar: ‘’Kadınlık, anneliğin için-

de yer alır ve kaldı ki annelik, kadınlığın alfabesi-

dir; kadın sağlığının ve duygularının nirengi nokta-

sıdır, bu canlı gizemi çözecek anahtardır. Çocuk

kadını tamamlar…onsuz kadın eksik kalır.’’ Dr. J.B.

Fonssagrives tarafından söylenmiş bu söz erkeğin

anneliğe ve kadına bakış açısını çok güzel açıklıyor.

Annelik konusundaki bu bilinmezlik erkeği

daha önce de söylediğimiz gibi iki şekilde davran-

maya itiyor. Birinci durumda bu olayı mucizevi bir

şey olarak görüp özellikle erkek çocukları anneleri-

ne aşırı bir saygı ve bağlılık duyuyorlar. Toplumu-

muzda da bunun örneklerini hepimiz görüyoruz.

Yetişkin bir birey olduktan sonra bile annenin ver-

diği rahatlık ve huzura duyulan özlem devam edi-

yor, anne ne derse o oluyor, asla sözünden çıkılmı-

yor… Efsaneler ve masallarda anlatılan kahraman-

lık timsali erkekler bile anneye olan saygı ve düş-

künlüklerini sürekli dile getiriyorlar. Bunun birinci

sebebi çıkılan kahramanlık yolculuğunda çocuğunu

korumak amacıyla onun gitmesini istemeyen anne

figürü sayesinde bu yolculuğun bin bir güçlükle

elde edilmiş bir utku haline dönüşmesidir. İkinci

sebebi ise kahraman dahi olsa herkesin eve dönüş-

te sıcak bir kucağa ihtiyacının olması ve annenin

de ne olursa olsun bu kucaklık görevini her zaman

yerine getireceğidir. Aynı durumu güncel hayatta

da erkeği evlenme ya da evden taşınma sürecinde

görüyoruz. Oğluna karşı sahiplenme duygusuyla

hareket eden anne onu bırakmak istemiyor. Böyle

bir durumda kalan oğul için evlenmek ya da evden

ayrılmak gerçekleştirilmiş bir kahramanlığa dönü-

şüyor. Ve anne her zamanki gibi bir geri dönüş

durumunda kollarını açmış evladını bekler durum-

da oluyor.

Aşağılanma şeklinde yaşanan ötekileştirme

ise daha çok kadının erkeğe karanlık görünen biyo-

lojik özelliklerinden kaynaklanıyor. Bu özelliklerin

başında ise adet görme ve kadınlık organı geliyor.

Adet gören kadın yüzyıllar boyu kirli, lanetli ve gü-

nahkar olarak zihinlerde yer ediyor. Bazı kültürler-

de böyle günlerde yemek yapmasına izin verilmez-

ken, yemeğin bereketsiz olacağı gerekçesiyle, bazı

toplumlar daha da ileri giderek bu günlerde kadını

bir odaya kapatıp dışarı çıkmasına izin vermiyorlar.

‘’Bu kanla temas eden ekinler filizlenmez, şarap

sirkeleşir, ot sararır, ağaçlar meyvelerini yitirir,

demir paslanır ve bakır oksitlenir. Bunu yutan kö-

pek kudurur. Ne demirle ne de suyla eriyen asfaltlı

zamk bile bu kanla pislenirse çözülür.’’(Sevillalı

Aziz Isidorus). Doğum ve annelik bazı erkeklerin

gözünde kadını ilahlaştırırken, bazıları kadını sade-

ce anneye indirgeyerek onu çocuk doğurmaya ya-

rayan bir araç olarak görürler. Jules Michelet gibi

ateşli bir demokrasi taraftarı bile kadını erkeğe eşit

görmeyip şu tüyler ürperten açıklamayı yapar:

‘Erkek bir beyindir, kadınsa döl yatağı.’’

Anneliği bir kenara bırakıp kadına bir eş ya

da sevgili gözüyle baktığımızda ise yine cinselliğe

bağlı olarak kadın bedeni ve cinsel organının erke-

ğin kadını aşağı görmesine sebep olduğunu söyle-

yebiliriz. Bunun sebebi ise kadın bedeniyle birlikte

erkeğin kendi zaaflarının farkına varması, kendini

kontrolsüz ve hakimiyetsiz hissetmesidir. Ayrıca

kadın cinsel organı doğum yaparak erkeğe hayat

verirken aynı zamanda ona sonu ölüme giden bir

yolculuk vermiş olur. Bu yüzden erkek bilinç altın-

da kadını ölümle eşleştirir. Bu da erkeğin kadın

vücudundan korkmasına ve onu zaman zaman iğ-

renç olarak tanımlamasına sebep olmuştur. Bir

bilim adamı, doğabilimci Linné bile çalışmalarında

iğrenç bir şey diyerek kadın organını es geçmiştir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki kadın-erkek eşitli-

ğinin sağlanması için önce algıların temelindeki

sorun ortadan kaldırılmalıdır. Bunun için de kadın

ve erkeğin birbirlerini her açıdan anlamaya çalış-

maları lazımdır. Bu sorun ancak karşı tarafı öteki

olarak değil sadece bazı farklılıklara sahip ama

yine de bizimle aynı tür varlık olarak görmeyle aşı-

labilir. Bu yüzden hem cinsel eğitim hem de insa-

nın kişilik olarak kendini geliştirmesi en büyük

anahtarlardır.

1*Efsane ve masallar esasında oluşturulduğu toplumun özellikle-

rini gösterdiği için bizim yaptığımız günlük

gözlemlerden çok daha kesin bilgiler verdikle-

rini söyleyebiliriz.

EDANUR KARAPINAR

İstanbul Yerel Kurulu

‘KADIN MAĞDURİYETİNDE

SİNEMANIN ETKİSİ BÜYÜK’

2. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali'nin

'Toplumsal cinsiyet eşitliği bir yalan mı?' baş-

lıklı oturumuna katılan Atilla Dorsay, kadın

mağduriyetinde sinemanın etkisinin büyük

olduğunu belirtti.

İSTANBUL - 2. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festi-

vali'nden yapılan açıklamaya göre, İstanbul Üni-

versitesi ile Başakşehir Belediyesi işbirliğiyle dü-

zenlenen 2. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festiva-

li'nin ''Toplumsal cinsiyet eşitliği bir yalan mı '' baş-

lıklı oturumuna katılan Atilla Dorsay, burada yaptı-

ğı konuşmada, kadın temasını en çok kullanan yö-

netmenlerin Lütfi Akad, Metin Erksan ve Halit Refiğ

olduğunu aktardı.

Dorsay, Yeşilçam'ın kadının naif ve mahzun duru-

munu topluma yansıtırken, kötü olan kadınların

bile her şeye rağmen seyirciler tarafından sevildiği-

ne dikkati çekti.

Bu filmlerin kadına gerçekten yararı olup olmadığı-

nın tartışmalı olduğunu savunan Dorsay, şu değer-

lendirmelerde bulundu:

''80-90'lı yıllardaki seks filmleri, kadını özgürleştir-

miş midir, yoksa onu bir obje haline mi getirmiştir

Henüz belli değil. Ancak bu filmlere nasıl izin veril-

diği, hala araştırılıyor. Kadın mağduriyetinde sine-

manın etkisi büyüktür.''

Bengi Semerci Enstitüsü Kurucusu Prof. Dr. Bengi

Semerci de ''çocuk gelin'' teriminin yanlış olduğunu

kaydederek, ''Çocuğun gelini olmaz. Erken yaşta

evlendirilmiş çocuk olur. Eğer 'çocuk gelin' dersek

çocuğun erken evlenebileceğini kabul etmiş oluruz''

ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Dilek Cindoğlu ise boşanma oranının bin-

de 2'den binde 4'e çıktığına dikkati çekerek, kadın-

ların yüzde 15'inin cinsel şiddet gördüğünü ve şid-

det gören kadınların hepsinin boşanması halinde,

oranın çok artacağını açıkladı.

Kadına karşı şiddetin yeni söylemlerle çözülebilece-

ğini belirten Cindoğlu, bu söylemlerin, kadın-erkek

eşitliğini ve kadının birey olduğunu vurgulayan

söylemler olması gerektiğini bildirdi.

http://www.ntvmsnbc.com/id/25385652

Page 8: TurkMSIC Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 3 (2013)

8

Şiddeti Engellemek İçin Erkeklere 10 Öneri ABD'li cinsiyetçilik karşıtı aktivist Jackson Katz, erkeklere toplumsal cinsiyet temelli şiddetle mücadeleye nasıl katkı sunabileceklerini anlatıyor. 1- Cinsel şiddete her yaştan, sosyoekonomik, ırksal ve etnik kökenlerden erkekleri içeren bir erkek sorunuymuş gibi yaklaş. Erkekleri sadece olası saldırganlar olarak değil, şiddete engel olabilecek güçlü görgü tanıkları olarak gör. 2- Eğer kardeşin, sınıf arkadaşın ya da takım arkadaşın bir kadını taciz ediyorsa - ya da kadınlara genel olarak saygısız ve kötü davranıyorsa- kafanı başka tarafa çevirme. Onunla bu konu hakkında konuşmayı dene. Yardım almasını tavsiye et. Bu konuda ne yapacağını bilmiyorsan, bir arkadaşınıza, bir ebeveyne, bir profesöre veya bir danışmana danış. SAKIN SESSİZ KALMA! 3- Kendini eleştirebilecek kadar cesaretin olsun. Kendi yaklaşımlarını sorgula. Yaptığın veya söylediğin bir şey başkalarına zarar vererek sonuçlanıyorsa savunmaya geçme. Davranışların ve hareketlerinin kasıtlı olmasa da cinsiyetçiliği ve şiddeti nasıl sürdürdüğünü anlamak için çaba harca ve değiştirmeye çalış. 4- Eğer tanıdığın bir kadının tacize veya şiddete maruz kaldığını düşünüyorsan, kibarca yardıma ihtiyacı olup, olmadığını sor. 5- Eğer kadınlara duygusal, psikolojik, fiziksel ya da cinsel taciz uyguluyorsan, ya da geçmişte uygulamışsan, HEMEN profesyonel yardıma başvur. 6- Toplumsal cinsiyet temelli şiddetin her türlü biçimini sona erdirmek için çalışan kadınlarla işbirliği içinde ol. Kadın örgütlerinin çalışmalarını destekle. Mitinglere ve diğer kamu etkinliklerine katıl. STK'ların tecavüz kriz merkezleri ve kötü durumdaki kadın sığınakları için bağış toplanmasına yardım et. Eğer bir takım, dernek ya da başka örgütlere dahilsen, farkındalık yaratmak için etkinlik düzenle. 7- Homofobiye karşı ses çıkar. LGBT bireylere karşı ayrımcılığın ve şiddetin yanlış olduğunu ifade et. Bu istismarın da cinsiyetçilikle doğrudan bağlantısı vardır. (Örneğin cinsiyetçiliğe karşı sesini yükselten erkeklerin genellikle cinsel yönelimi sorgulanır. Bu davranışı kırmak için daha çok erkeğin cinsiyetçiliğe karşı çıkması gerekiyor. ) 8- Çokkültürlü erkeklik, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve toplumsal cinsiyet temelli şiddetin nedenlerinin sorgulandığı programlara, derslere katıl, filmler izle, makale ve kitaplar oku. Sosyal baskıların erkek ve kadın bireyler arasındaki çatışmaları nasıl etkilediği hakkında kendini ve etrafındakileri eğit. 9- Cinsiyetçiliği finanse etme. Kadınları cinsel yönden aşağılayıcı bir şekilde tasvir eden hiçbir dergiyi satın alma, web sitesine girme. Medyadaki cinsiyetçiliği protesto et. 10- Genç erkeklere, kadınları aşağılayan bir tavır takınmadan nasıl erkek olunabildiği konusunda akıl hocalığı yap. Cinsiyetçilik karşıtı erkeklere yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddeti önleme etkinliklerinde çalışmak için gönüllü ol. (ÇT) * Bu öneriler, ABD'li cinsiyetçilik karşıtı aktivist Jackson Katz tarafından hazırlandı. Pixel Project'in web sitesinde yayınlanan bu yazıyı Berfun Çağinli bianet için Türkçeye çevirdi.

MEME KANSERİNİ FARK

ET!

Birçoğumuzun bildiği gibi Meme

Kanseri, kanser türleri arasında,

hayati risk ve önem derecesi açısın-

dan ilk sıralarda yer almaktadır ve

kadın-erkek her yaştan insanın dik-

kat etmesi gereken sosyo-kültürel

bir halk sağlığı konusudur.!

Bugün; Meme Kanseri, insan haya-

tındaki yeri ve önemini bilimsel

araştırmalar sonucu ortaya çıkan

sayısal verilerlerle de kanıtlamakta-

dır. Ve çalışmalar göstermiştir ki;

Meme Kanseri, %24'lük oranla ka-

dınlarda en sık rastlanan 10 kanser

türü arasında ilk sıradadır. Bu da

kadınlarda meme kanserini önleyici

çalışmaların önemini açık bir şekilde

ortaya koymaktadır.

Peki kadınlarda bu derece hayati

öneme sahip meme kanseri, erkek-

lerde ne derece önemlidir?

Aslına bakılırsa, meme kanserinin

erkeklerde görülme sıklığı kadınlara

oranla daha düşük olsada, öldürücü

olma ihtimali, erkeklerde daha yük-

sektir. Bu başta şaşırtıcı gibi gözük-

se de; meme kanserinin genetik ve

çevresel faktörlerle ilişkili olması;

her bireye, bulunduğu çevresel ko-

şulların ve genetik etkenlerin farklı

yüzdelerde etki edeceğini düşündü-

ğümüzde, bu çok ta olası bir ihtimal

olarak karşımıza çıkmaktadır.

Meme Kanseri her ne kadar erken

teşhis edilmediğinde, yüksek oranda

kayıplara neden olsa da; erken teş-

hisle tanısında da, bir o kadar me-

me kanserine yakalanmış insanın,

kanseri yenip, hayatlarına yeniden,

daha güçlü ellerle sarılmalarına ola-

nak sağlamaktadır. Kanser; birçok

insanın, kelime anlamı olarak bile

tek başına hayata küsmelerine ve

yaşamdan soğumalarına neden olur-

ken, erken teşhisle hayata tekrar-

dan dönebilecekleri bilincinin insan-

larda uyandırılması da, bu uğurda

çalışan, gönül veren herkesin en

büyük mutluluğu olmuştur.

Şüphesiz ki; biz tıp fakültesi öğren-

cileri de, sağlığımızla böylesine iliş-

kili bir halk sağlığı konusunda, gele-

ceğin hekimleri olma yolunda sağ-

lam adımlarla ilerlerken, kayıtsız

kalamazdık ve kalmadıkta.!

Bizler önce öğrendik sonra da öğ-

rendiklerimizi; kadın- erkek, genç-

yaşlı her yaştan insanlara aktardık.

Şunu biliyorduk ki; Meme Kanseri'

ni fark etmedeki en etkin araç ken-

di ellerimizdir. Bu anlamda da elle

meme muayenesini, doğru bir şekil-

de insanlara öğretmek gerekmekte-

dir ve burada dikkat edilmesi gere-

ken en önemli nokta, meme çevre-

sinde muayene yapılırken ele gelen

normalden ya da her zamankinden

farklı büyüklükte, çeşitte kitle ve

kistlerin bölgede gözükmesidir. Veya

da meme başı yapısının renginde

meydana gelen değişiklilker, iki me-

me arasında meydana gelen simetri

farklılıkları, meme cilt dokusunda

meydana gelen değişmeler; yine

bizlerde meme kanseri olabileceği-

nin belirtileri arasında yer almakta-

dır. Şu unutulmamalıdır ki, teknolo-

jiyle böylesine iç içe yaşadığımız bir

dünyada her insan meme kanserine

yakalanabilir ama önemli olan, bu

durumu erken farkedip, tedaviye

olanak vermektir. Bunun için özellik-

le 40 yaş üzerindeki kadınlarda yılda

bir kez veya iki yılda bir kez , erken

teşhis açısından önem arzeden ma-

mografi çekilmelidir. Mamografi, 50

yaş üzerindeki kadınlarda ise her yıl

bir defa yaptırılmalıdır. Böylece er-

ken teşhisle ölüm riskinin % 95' lere

kadar azaltıldığı da yapılan çalışma-

larda kaydedilmiştir.

Meme Kanseri Projesi; kendisine

destek veren kuruluşlarla da birlikte

tüm bu bilgilerden yola çıkarak halkı

bilgilendirmeyi, böylesine önemli bir

kanser türü hakkında insanlarda

gereken bilincin uyandırılmasını

amaçlamaktadır ve bu bağlamda

halka açık yerlerde stantlar açarak;

meme kanseriyle ilgili baştan sona

tüm bilgileri içerecek, ayrıntılı ve

özenli hazırlanmış broşürleriyle in-

sanları görsel ve sözlü bir şekilde

bilgilendirmektedir. Çeşitli etkinlik-

lerde de, önceden eğitim almış gö-

nüllülerle birlikte, elle meme mua-

yenesinin nasıl yapılabileceği konu-

sunda uygulamalı eğitimler vermek-

tedir. Ve Meme Kanserinin simgesi

haline gelmiş materyallerle de, tüm

dünyaya bu konuda birlik olduğu-

muzun mesajını vermektedir..!

Proje Koordinatörü :Ruken Demirkol

Sinem Laçin

TÜRK TARİHİNDE KADININ

YERİ

Ben size bundan seneler seneler

öncesi nerden baksanız bir iki bin

üç bin sene öncesinin kadınına bir

örnek vereceğim.

Ata binen, kılıcını kuşanan, bozkır-

da at koşturan yeri geldiğinde ül-

kesini yönetendi. Ülkenin başında

“Kağan” vardı ardında “Hatun”.

İkinci isimdi kurultayda, seferlerde

obanın birinci ismiydi.

Bir buyruk yayınlansa: “Hatun ve

Hakan buyuruyor ki” diye başlardı.

Bir örneğini de edebiyatın o güzel

destanlarından verecek olursak

Salur Kazan Destanında; Düşman-

lara esir düşen oğlu ve zor durum-

daki Salur Kazan’ı kurtarmak için

“boyu uzun Burla Hatun kırk ince

belli kızı alır, kara kılıcını kuşanır,

kara atına binerek Oğlunu ve Salur

Kazanı esaretten kurtarır.”

O dönemde kadın ve erkek aynı

bugünkü gibi kanun önünde eşitti.

Toplumda tek eşlilik prensibine

bağlıydı. Ev eşlerin ortak malıydı.

Namus ve iffete çok önem verilir,

aksi durumlarda büyük cezalar

uygulanırdı.

Orhun yazıtlarında bile kadınlardan

saygı ile bahsedilir. Bilinen gele-

neklerde de Türk toplumunda ka-

dın ve erkeğin eşitliği izlenmekte-

dir.

1923’de Cumhuriyet’in ilanından

sonra Atatürk’ün hedeflediği çağ-

daş medeniyetler seviyesine çık-

mak için yapılan reformlar ile 8.

Yüzyıldan sonra değeri göz ardına

atılan Türk Kadınına; 3 Mart 1924

te “Tevhid-i Tedrisat” kanunu ile

karma sınıflarda eğitim getirilmiş-

tir. 1935’te yüzde 90’ı okuma yaz-

ma bilmezken 1990 yılında bu

oran %22’ye düşürülmüştür. 17

Şubat 1926 ‘da kabul edilen Türk

Medeni Kanunu ile yasal haklara

sahip olmuşlardır. Siyaset alanında

ise 1923 yılında “Kadınlar Halk

Fırkası” ile başlayan 1930 da Bele-

diye Seçimleri, 1933’te muhtarlık

ve ihtiyar heyeti ve 1934’te me-

busluk yolu açılmıştır.

Anlatılması gereken nice gelişme-

ler daha var ama satırlara sığaca-

ğını düşünmüyorum. Türk Kadını

tarihin ilk sayfalarındaki önemi ve

değerini bugünde korumaktadır.

Arada geçen olaylar sonrası Cum-

huriyetin getirdiği özgürlük orta-

mında daha da ileri gidecektir.

Ökkeş ZORTUK

Ege Yerel Kurulu

“Kadınlar Günü Gazetesi TurkMSIC Resmi Projesidir"

"Türk Tıp Öğrencileri Uluslararası Birliği" Turkish Medical Students International

Committee

TurkMSIC Adına Resmi Proje Koordinatörü: Mehmet Başat TEPE

Tasarım: Ökkeş ZORTUK

KADIN BURADA MART 2013