turkmsic kadınlar günü gazetesi sayı 3 (2013)
DESCRIPTION
TurkMSIC Kadınlar Günü Gazetesi Sayı 3 (2013) [Kadın Burada]TRANSCRIPT
1
2012 Londra Olimpiyat Oyunları'nda
atletizmde kadınlar 1500 metre
finalinde koşan Aslı Çakır Alptekin 1.
olarak altın, Gamze Bulut da 2. olarak
gümüş madalya kazandı.
ATLETIZMDE MADALYA
Kadın hakları, 2012'de hem toplumun hem parlamentonun
gündemindeydi. Bu seneye erkek şiddetiyle mücadele ve
kürtaj yasağı tartışmaları damgasını vurdu.
bianet, son bir senenin kadın mücadelesi gündemini derle-
di:
6284 nolu Kanun çıktı
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve kadın örgütlerinin
2011'de başlayan çalışmaları, bol tartışmalı da geçse, Mart
ayında 6284 nolu "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şid-
detin Önlenmesine Dair Kanun"un çıkmasıyla sonuçlandı.
"Ailenin Korunması" adıyla çıkartılan Kanun, bir yıldır bu
konuda çalışan kadın örgütlerini hayal kırıklığına uğrattı.
Aile Mahkemesi hakimleri ve bu yasa kapsamında görevlen-
dirilen savcılar da yasanın uygulanmasında sorunlar yaşan-
dığını belirtti.
Yine de bu kanunun çıkışını takiben olumlu gelişmeler de
oldu.
Adliyede Kadın Hakları Merkezi: İstanbul Adalet Sara-
yı'nda, Kadın Hakları Merkezi ve Şiddeti Önleme Bürosu
kuruldu. Büroyu kuran İstanbul Barosu, şiddet mağdurları-
na hukuki yardım sunuyor.
Şiddet gören kadına istihdam önceliği: Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
arasında imzalanan protokolle, İşkur'un yürüttüğü toplum
yararına çalışma programlarında sığınaklarda kalan ve şid-
det mağduru olan kadınlar öncelikli gruplar arasında değer-
lendirilecek.
Şiddet uygulayan vekil olamayacak: Anayasa Uzlaşma
Komisyonu milletvekili seçilme yeterliliği maddesine, kadın-
lara ve çocuklara şiddet uyguladığı mahkeme kararıyla tes-
pit edilenlerin milletvekili olamayacağını ekledi.
Binler "benim bedenim benim kararım" dedi.
Başbakan Erdoğan'ın ardı ardına gelen "Kürtaj cinayettir"
ve "Her kürtaj bir Uludere'dir" açıklamalarının ardından ka-
dınlar "Kürtaj haktır, Uludere katliam" sloganlarıyla sokak-
lara döküldü.
Benim Bedenim Benim Kararım, Kürtaj Haktır Karar Kadının
Platformu, Kürtaj Yasaklanamaz imza kampanyasının para-
lel mücadelesiyle, kadınlar kürtaj haklarını tartışmayacakla-
rını beyan ettiler ve kürtaj yasağı olasılığının önüne geçildi.
Kürtaj tartışmaları medyada da geniş yer buldu. İki ayda 11
bin kürtaj haberi yapıldı. Bunların 7.291 gazete haberi,
2.384'ü köşe yazısı, 3.651'i televizyon haberiydi.
Feminist buluşmalar Türkiye'de gerçekleşti
2012, aynı zamanda feminist buluşmaların yılı oldu. İstan-
bul'da birçok uluslar arası kadın toplantısı gerçekleşti:
Akademisyenler Savaş, Hafıza ve Toplumsal Cinsiyet
panelinde buluştu
Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışma-
ları Forumu tarafından, Orta Avrupa Üniversitesi (Central
European University) ortaklığı ile 22 - 23 Mayıs 2012 tarih-
lerinde İstanbul'da düzenlenen Savaş, Hafıza ve Toplumsal
Cinsiyet konferansı farklı ülkelerden toplumsal cinsiyet ko-
nusunda çalışan akademisyenleri biraraya getirdi.
Sınır Ötesi Feminist Buluşmalar İstanbul'daydı
Amargi'nin düzenlediği Sınır Ötesi Feminist Buluşmalar'da
Hindistan, Tunus, Lübnan, İsrail, Filistin, Irak, Irak Kürdis-
tanı, Libya, Kıbrıs, Ermenistan ve Türkiye'den feministler
barışçıl feminist politikaları tartıştı.
Feministler AWID için İstanbul'da buluştu
12. Uluslararası Kadın Hakları ve Kalkınma Forumu, "Kadın
Hakları ve Adaleti Geliştirmek için Ekonomik Gücü Dönüş-
türmek" temasıyla 19-22 Nisan tarihleri arasın-
da İstanbul'da düzenlendi.
AWİD'in (Kalkınmada Kadın Hakları Derneği) Haliç Kongre
Merkezi'nde düzenlediği foruma dünyanın çeşitli ülkelerin-
den 2000 kadar kadın hakları lideri ve bu alanda mücadele
veren aktivist katıldı.
CEDAW'ın 30. yıl kutlamaları İstanbul'daydı
CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi
Sözleşmesi) Komitesi'nin 30. Yıl Kutlama Etkinliği İstan-
bul'da gerçekleşti. Toplantıda CEDAW'ın 30 yıldır sürdürdü-
ğü çalışmalar ve gelecek 10 yıllık dönemde yapacakla-
rı konuşuldu.
Uluslararası Cinsiyet Eşitliğinin İnşası Konferansı'nda
İsveç-Türkiye deneyimleri
Uluslararası Cinsiyet Eşitliğinin İnşası Konferansı'nda politik
ve ekonomik katılımda cinsiyet eşitliği tartışıldı. İsveç ve
Türkiye deneyimleri konuşuldu.
Türkiye'nin ilk kadın haber ajansı kuruldu
2012'de Türkiye'nin ilk kadın haber ajansı kuruldu. Diyar-
bakır merkezli Jin Haber Ajansı (JİNHA), haber müdürün-
den muhabirine, kameramanından fotoğrafçısına, sadece
kadınlardan oluşuyor.
Ayrıca ilk Kürt Kadın Web Gazetesi FeminKurd de yayın
hayatına başladı. (ÇT)
Melek Karaaslan hayatını kaybetti.
Ayrıntılar sayfa 3’te...
Bir Melek Öldü
"Şiddeti değil boşanmayı engellemeye
öncelik veriyorlar" Ayrıntılar sayfa 5’te...
Kadınlar 2012'yi Değerlendirdi
İran’da kadınların mühendislik, işletme,
nükleer fizik, arkeoloji gibi 77 bölümde
eğitim alması yasaklandı.
.
İRAN’DA KADINLAR ARTIK MÜHENDIS
OLAMAYACAK
KADININ Ö TEKI LEŞTI RI LMESI
Sayfa 7
Edanur KARAPINAR İstanbul Yerel Kurulu
Tü rk Tarihinde Kadının Yeri
Sayfa 8
Ökkeş ZORTUK EGE Yerel Kurulu
Kadın Mücadelesinin Bir Yılı Kadın hakları, 2012'de hem toplumun hem parlamentonun gündemindeydi. Uluslararası femi-
nist toplantılar İstanbul'da gerçekleşti. 2012'ye erkek şiddetiyle mücadele ve kürtaj yasağı
tartışmaları damgasını vurdu.
2
KADINLAR GÜNÜNDE KADIN
CİNAYETİ
Pendik'te 3 çocuk annesi bir kadın Dünya Ka-
dınlar Günü'nün kutlandığı gün, sığındığı has-
tanede, eşinin kuzeni tarafından öldürüldü.
Yengesine 4 kurşun sıkan Öner Bengitay'ın
cebinden akli dengesinin yerinde olmadığına
dair rapor çıktı.
Pendik'te 3 çocuk annesi bir kadın, silahla vurula-
rak öldürüldü.
Olay, Kurtköy Mahallesi, Ankara Caddesi, 137 nu-
marada bulunan Özel Kurtköy Tıp Merkezi'nin için-
de saat 02.00 sıralarında meydana geldi. Azerbay-
can uyruklu 40 yaşındaki Diyar Bengitay, eşiyle
sürekli kavga edince ülkesine dönmeye karar verdi.
3 çocuğunu eşinin yanına bırakan Diyar Bengitay,
eşyalarını doldurduğu 3 bavulu alarak evden ayrıl-
dı. Gidecek yeri olmayan Diyar Bengitay, ara sıra
çocuklarının tedavisini yaptırmak için gidip-geldiği,
Özel Kurtköy Tıp Merkezi'ne geldi.
Elindeki bavullarla hastaneye giren Diyar Bengitay,
"Sabahleyin ülkeme gideceğim. Kalacak ve gidecek
yerim yok. Sabaha kadar girişteki oturma yerinde
kalabilir miyim?" diye izin istediği güvenlik görevli-
sinden olur aldı.
Kısa süre sonra hastaneye gelen Öner Bengitay,
belinden çıkardığı silahı koltukta oturan yengesine
doğrulttu. Öner Bengitay, hastanedekilerin bakışla-
rı arasında defalarca tabancanın tetiğine bastı. Vü-
cudunun değişik yerlerine 4 kurşun isabet eden
Diyar Bengitay, olduğu yere yığıldı.
Aşıra kan kaybeden Diyar Bengitay, doktorların
tüm müdahalesine rağmen kurtarılamadı. Persone-
lin haber vermesi üzerine gelen polis ekipleri, has-
tanenin önünde bekleyen Öner Bengitay'ı silahıyla
birlikte yakalayarak gözaltına aldı. Cebinden akli
dengesinin yüzde 70 yerinde olmadığına dair rapor
çıkan Öner Bengitay, "Bana iftira attığı için öldür-
düm" dedi.
Polis, Öner Bengitay'ın yengesinin yerini nasıl öğ-
rendiğini ve cinayeti azmettiren olup olmadığını
araştırıyor.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25328535/
VİCDANLAR AĞLADI
Batman Çayı'nda geçen hafta boğularak öldü-
rülmüş halde cesedi bulunan 15 yaşındaki Ha-
tice D.'nin Diyarbakır 'da 2 kuzeninin tecavüz
etmesi sonucu hamile kaldığı ve aile meclisi-
nin aldığı kararla 'töre gereği' öldürüldüğü or-
taya çıkan Hatice D.'nin Batman Devlet Has-
tanesi morgunda bulunan cesedi, bir yakını
tarafından bugün alındı.
Batman'dan geçen Batman Çayı'nda 17 Aralık tari-
hinde cesedi bulunan Hatice D.'nin kuzenleri S.D.
ve Ö.D.'nin tecavüzüne uğrayıp 4 aylık hamile ol-
duğunun ortaya çıkması ardından polisin yaptığı
çalışmada dedesinin azmettirmesiyle 2 amcası ta-
rafından töre gereği aile meclisinin aldığı kararla
öldürüldüğü belirlendi. Olayın ardından Hatice
D.'nin dedesi R.D., amcaları H.D. ve E.D. tutuklan-
dı. Hatice D.'ye tecavüz ettikleri iddia edilen ku-
zenler S.D. ve Ö.D.'nin yakalanması için polis çalış-
malarını sürdürüyor. Diyarbakır ve Batman Emni-
yet Müdürlüğü ortak ekipler kururak, bu amaçla
çok yönlü araştırmaya başladı.
Töre gereği öldürülen Hatice D.'nin cesedi 17 Aralık
gününden bu yana Batman Mardin Devlet Hastane-
si morgunda duran cesedi, bugün bir yakını tara-
fından alındı. Adının açıklanmasını istemeyen ve
amcası olduğu öğrenilen yakını, cenazenin ambu-
lansa taşınması sırasında gazetecilerin sorularını
yanıtsız bıraktı. Hatice D.'nin cenazesi Batman 112
Acil Servis ambulansına konulup Diyarbakır'a götü-
rüldü. Hatice D.'nin cenazesinin Diyarbakır'da top-
rağa verileceği belirtildi.
HATİCE'NİN CENAZESİNİ 20 KADIN KALDIRDI
Hatice D.'nin Batman'dan amcası tarafından alınan
cenazesi akşam saatlerinde Diyarbakır'a getirildi.
İsmi açıklanmayan amca, yeğeninin cenazesini
toprağa verilmek üzere Yeniköy Mezarlığı'ndaki
camiye bıraktıktan sonra ayrıldı. Burada kılınan
cenaze namazına Diyarbakır Sosyal Hizmetler İl
Müdürü Oktay Taş ile kentteki kadın derneklerine
üye yaklaşık 20 kadın katıldı. Hatice D.'nin cenaze-
si, namazın ardından omuzlarda taşınarak kepçe ile
açılan mazara götürüldü. Hatice, burada kadınların
gözyaşları arasında toprağa verildi. Hatice D.'nin
ceset torbasıyla gömülmesi ise dikkat çekti. Töre
kurbanı Hatice Daşçı'nın cenaze törenine ailesinden
hiç kimsenin katılmadığı görüldü.
BAKAN ŞAHİN: GÜLDÜNYA'LAR HATİCE'LER OLMA-
SIN DİYE MÜCADELE EDİYORUZ
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Bat-
man Çayı'nda yaklaşık iki hafta önce cesedi bulu-
nan ve töre cinayetine kurban gittiği belirlenen 15
yaşındaki Hatice Daşlı'nın cenazesini ailesinin al-
mak istemediği iddiasına ilişkin, annenin önce iste-
mediğini belirterek, “Valimizle görüşmüşler, anne
gelip kızının cenazesini alacağını söylemiş, biz de
takip ediyoruz” dedi.
“Genç Fikirler Güçlü Kadınlar” projesinin tanıtımın-
dan sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Şahin,
Hatice Daşlı'ya ilişkin bir soru üzerine, konuyla ilgili
Batman Valisi Yılmaz Arslan ile görüştüklerini söy-
ledi.
“Anne gelip kızımızın cenazesini almıyor. Biz de
devlet olarak sahip çıkıyoruz” diyen Şahin, töre ve
namus cinayetleri konusunda bir dönem komisyon
başkanlığı yaptığını ve bu konuda önemli bir rapor
çıkardıklarını hatırlattı.
Bu raporda, cinayetlerin neden işlendiği ve bu ko-
nuda ne yapmak gerektiğinin çalışmasını yaptıkla-
rını anlatan Şahin, TCK'da büyük bir değişim sağla-
dıklarını dile getirdi
B a k a n Ş a h i n , ş u n l a r ı s ö y l e d i :
“Biz 35 yıl sonra TCK'yı değiştirdik ve değiştirdiği-
miz maddelerin en önemlisi de, daha önce töre ve
namus cinayetlerinde çok büyük indirimler var-
dı. Çevre baskısı, anne şöyle dedi, baba böyle de-
di... Özellikle azmettirenlerle ilgili hiçbir ceza yok-
tu. Orada 86. maddeyi de değiştirdik ve nitelikli
adam öldürmek suçuna çevirdik. Bu çok önemli bir
yaptırımdır. Eskiden bunlar çok daha fazla oluyordu
ve hiç ceza almadan yasanın da getirdiği indirim-
lerden de istifade ediyorlardı, birkaç yıl yatıp çıkı-
yorlardı. Ben cezaevlerinde de çok fazla erkekle
görüşmüş bir kardeşinizim. Kadın konuk evlerinde
de bu konuda mağdur olmuş kadınlarımızla görüş-
tüm. Bölgeyi de çok iyi biliyorum. Batman'da araş-
tırmalar yapmıştık. Zaten yaptığımız bu çalışmanın
temelinde hedef, bunların olmamasıdır.”
"CİNSEL SUÇLAR KONUSUNDA YAPTIRIMLARIN
ALT YAPISINI OLUŞTURDUK"
Koruyucu ve önleyici tedbirlerin bu çalışmalardan
geçtiğini aktaran Şahin, kadınları eğiteceklerini,
istihdamın içinde tutacaklarını, aile ve iş hayatını
güçlendirecek alternatif modeller üreteceklerini
söyledi.
Bakan Şahin, “Güldünya'lar, Hatice'ler olmasın diye
mücadele ediyoruz ve kanunlarımızı da buna göre
düzenliyoruz. En son Adalet Bakanımızla, özellikle
cinsel suçlar konusunda da önemli yaptırımların
altyapısını oluşturduk. Bunlar akşamdan sabaha
düzelmeyecek ama bunu bir sorun olarak görüp,
gerekli bütün tedbiri alıp, gerekli takibi yapmamız
gerekiyor. Biz Batman ve Diyarbakır valimizle gö-
rüşüyoruz ve devletin onu yalnız bırakmama irade-
sini ortaya koyuyor ve bunları yapanların en yük-
sek cezayı alması gerektiğiyle ilgili gerekli yasal
düzenlemeleri yapıyoruz” diye konuştu. (AA)
h t t p : / / w w w . r a d i k a l . c o m . t r / R a d i k a l . a s p x ?
aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1114254&CategoryID
=77
3
BİR MELEK ÖLDÜ
Ağrı Devlet Hastanesi'ne geçen hafta babası
ve polisler eşliğinde ölmek üzere olarak getiri-
len Melek Karaaslan hayatını kaybetti.
24 yaşındaki Melek Karaaslan, 8 yıl önce evlendiği
eşinin ailesi tarafından 3 ay önce tuvalete kapatıldı.
Gördüğü şiddet sonucu bir çocuğunu da kaybeden
ve bu nedenle psikolojik sorunlar yaşayan Melek,
kapatıldığı tuvaletten babası ve polisler eşliğinde
kurtarıldı.
Hasteneye getirildiğinde 30 kilogram olan Melek
için ağrı Valiliği Sağlık Bakanlığı ile Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı devreye girdi. Ağrı Devlet Has-
tanesi’nden Ankara ’ya ambulans uçakla sevk edi-
len Melek, yoğun bakımda bir haftadır verdiği ya-
şam savaşını kaybetti.
16 YAŞINDA EVLENDİRİLDİ
Melek Karaaslan, 8 çocuklu ailesinin en büyük 2.
çocuğu. 1988 doğumlu. 8 yıl önce, 16 yaşında ev-
lendirildi. Ağrı’nın Hamur ilçesinde eşinin ailesiyle
birlikte yaşamaya başladı. İddialara göre, eşinden
ve ailesinden sürekli şiddet görüyordu. Evliliğinden
3 yıl sonra ilk çocuğu oldu. Yine dayak yediği bir
gün dışarı atıldı. Hamile olan genç kadının evin dı-
şında tek başına doğurduğu çocuk öldü. Melek o
saatten sonra psikolojik bunalıma girdi. Davranışla-
rı bozulmaya başlayan Melek, eşinin ailesinden da-
ha fazla şiddet görmeye başladı.
AİLE BÜYÜKLERİ ‘NAMUSTUR’ DEYİP GERİ GÖN-
DERDİLER
Sonraki yıllar Melek’in 2 çocuğu daha oldu. Ancak
şiddet hiçbir zaman bitmedi. Melek’in babası birkaç
kez kızını alıp eve geri götürdü. Ancak ailelerin bü-
yükleri kızı ‘namustur’ diyerek eşinin evine geri
gönderdi. Bu durum en son 6 ay önce yaşandı. Eşi-
nin evine dönen Melek, gördüğü şiddet karşısında
tuvaletini dahi tutamaz hale geldi. Ailesi kızı Melek’i
en son 3-4 ay önce görmüş, o saatten sonra da bir
daha haber alamamıştı.
İstanbul ’da çalışan Melek’in ağabeyi Reis, Ağrı’ya
döndü. Ailesinin haber alamadığı Melek’i iki hafta
önce görmeye gitti. Melek’in bir düğünde olduğunu
söylediler. Evde 15 dakika kalan Reis, kardeşini
tuvalette yatarken buldu. Türkçe konuşmakta zor-
lanan Reis, Melek için ‘Mahvolmuş’ ifadesini kulla-
nabildi: “Melek’lere gittim. Baktım kapıyı çekmişler.
‘Düğüne gitti’ dediler. 15 dakika oturdum. Kapıyı
açtım. Lavaboda gördüm. ‘Neden orada’ diye sor-
dum. ‘Hasta’ dediler. Altına kaçırıyormuş.
‘Kayınpederi burada bıraktı’ dediler. Ben kardeşimi
görünce dayanamadım. Karanlık bir yerde. Yatıyor.
Tuvalete bırakmışlar. Babama söyledim. Çok üzül-
düm. Ağladım. Annem perişan, herkes perişan. Ben
en son 8 ay önce gördüm. O zaman çok normaldi,
hafif bir hastalığı vardı. Şimdi hastanede. Sadece
yatıyor, konuşamıyor. Tüm vücudu yara için-
de.”Reis, Melek’in eşinden ve ailesinden şikayetçi
olduklarını da anlattı.
ÖLÜME TERK EDİLMİŞ…
Melek’in babası Kasım Levent Türkçe bilmiyor. Reis
aracılığıyla durumu şöyle anlatıyor: “Kız ölüyormuş.
Şikayet ettim. Bir ay mı, bir sene mi orada bilmiyo-
ruz. En son 3 – 4 ay önce gördüm. O zaman nor-
maldi.” Anne Hanım Levent ise, ağlamaktan konu-
şamıyor…
Ağrı Devlet Hastanesi çalışanlarından bir yetkili ise
şunları söyledi: “Kızı ölüme terk etmişler Direkt
öldüremedikleri için böyle bir yol seçmişler. Tuva-
lette tahta bir zeminde yatmış. Kendi tuvaletinin
içinde olduğu için de yaralarını kurt kaplamıştı.
Sağlık raporu çıkarıldı. Ailesinin durumu iyi değil.
Ailesi bakamayacağını söyledi, bu nedenle sosyal
hizmetlerde bakılması konusunda raporlar hazırla-
nıyor. Melek’in eşi ve eşinin babası polis tarafından
gözaltına alındı. Ancak ifadeleri alındıktan sonra
serbest bırakıldı. Melek’in eşi Ferdi, eşinene babası-
nın adı ise Kudbetin Karaaslan. Radikal, Ağrı’nın
dağlarında hayvan otlatan Kudbettin Karaaslan’a
ulaştı. Kayınpeder Karaaslan ise iddiaları reddetti:
KAYINPEDERİ: HASTANEYE SONBAHARDA GÖTÜR-
DÜM!’
“Ailesi gelmeseydi zaten biz onu hastaneye götüre-
cektik. En son sonbaharda götürdük” diyen kayın-
peder Karaaslan durumu şöyle anlattı:
“Kadın, bizim gelin hastaydı. Hanım bakıyordu. Tu-
valete götürüp getiriyordu. Tuvaleti geldiğini söyle-
miyordu. Hastadır, felçtir. Erzurum’a götürdüm.
Sonbaharda. İyileşecek dediler. Ha bugün ha aya-
rın iyileşmedi. Biz de baktık babası emniyete bizi
şikayet etmiş. Kızını verdik götürdük, yoksa yine
doktora götürecektim.”
Kudbettin Karaaslan, Melek’in kardeşi geldiği sırada
tuvalette olduğunu, her zaman orada tutmadıkları-
nı belirterek şunları söyledi: “Romatizması vardı.
Gittikçe eriyordu. Doktor bile sağlamdır diye rapor
verdi. En son sonbaharda götürdük. Yürüyordu.
Tuvalete gidiyordu. Ama 15-20 gün içinde eridi
bitti. Götürecektik babası bırakmadı. Götürmese bir
gün içinde biz de doktora götürecektik.”
İlk gelin aldığımızda da konuşmadığını söyleyen
Karaaslan, Melek’in hocaya götürdüklerini şöyle
anlattı: “Hocaya götürdük. 4-5 yere götürdük. Ho-
ca, ‘bu kız 9 yaşındayken korkmuş’ dedi. ‘Keşke
babası vermeseydi’ dedi. Biz gezdirdik iyileşmedi.
İlk çocuğu öldü. Bizim evde doğurdu öldü. Doktora
götürdük, doktor kurtaramadı. Diğerlerini hastane-
de doğurdu. Hiç dayak olayı olmadı. Hasta olduğu
için kocasını göremiyor. Yatağına 2 senedir gitmi-
yordu. Kocası alıp götürüp getiriyordu, yatmıyordu
beraber. Kız kendi istemiyordu. Bilseydik böyle ola-
cağını diğer 2 çocuğu da dünyaya getirmezdik.”
Melek, geçen hafta Cuma günü Ağrı Devlet Hasta-
nesi’nden önce ambulansla Erzurum’a sevk edildi.
Ağrı Valiliği, Sağlık Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Poli-
tikalar Bakanlığı’nın duruma müdahil olmasıyla Me-
lek, ambulans uçakla Ankara Dışkapı Yıldırım Beya-
zıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi.
Melek hastanenin yoğun bakımında dün
(Çarşamba) saat 15.00 sularında vefat etti.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?
aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1095239
ANNEMİ NEDEN KORUMADINIZ?
Kayseri'de inşaat taşeronu 57 yaşındaki Rafet
Kaya, boşanma davası açan, mahkemeden 'ev
yaklaşmama' ve 'koruma' kararı aldıran eşi 52
yaşındaki Cafiye Kaya'yı, kadın kıyafeti giyip
gittiği evin önünde boğazını keserek öldürdü.
Olay, merkez Melikgazi İlçesi Esenyurt Mahallesi Bü-
yükmenderes Caddesi Feslihan Sokak'ta meydana
geldi.
Evlere temizliği giderek geçimini sağlayan 4 çocuk
annesi Cafiye Kaya, kendisine sürekli şiddet uyguladı-
ğı gerekçesiyle eşi Rafet Kaya'dan boşanmak için Kay-
seri 1'inci Aile Mahkemesi'nde dava açtı.
Mahkeme dava görülürken Cafiye Kaya'nın talebi üze-
rine, Rafet Kaya'ya eşinin ve çocuklarının oturduğu
konuta yaklaşmama cezası verdi.
Cafiye Kaya, 8 Haziran 2012 günü mahkemeye baş-
vurarak koruma kararı da aldırdı. Bu karara rağmen
Rafet Kaya, tehditlerini sürdürünce Cafiye Kaya'nın
birkaç kez mahkemeden hapis cezası kararları aldırdı.
Rafet Kaya, 6 Temmuz'da 3 gün, 13 Temmuz'da 15
gün ve 4 Eylül'de de 30 gün hapis cezasına çarptırıldı
ancak yakalanamadığı için cezalar infaz edilemedi.
KADIN KIYAFETİYLE GİDİP ÖLDÜRDÜ
Şu anda cezaevinde bulunması gereken Rafet Kaya'yı
polis ararken, o cinayet planını uygulamaya koydu.
Cafiye Kaya ve çocuklarının oturduğu evin çevresinde
polisin zaman zaman önlem aldığını bilen Rafet Kaya,
planı gerçekleştirmek için fırsat kolladı. Polisi atlatmak
için kadın pijaması, kadın ayakkabısı, etek ve pardösü
giyip başına eşarp takan Rafet Kaya, bugün öğle saat-
lerinde Cafiye Kaya'nın evinin önüne gelip elinde bı-
çakla beklemeye başladı.
Rafet Kaya, saat 13.00 sıralarında evinden çıkan Cafi-
ye Kaya'ya saldırdı. Canını kurtarmak için eve kaçmak
isteyen Cafiye Kaya'yı yakalayan Rafet Kaya, bıçağı
defalarca sapladı, boğazını kesti. Çığlıklar atarak yere
yığılan Cafiye Kaya olay yerinde ölürken, Rafet Kaya
kaçtı.
Cafiye Kaya'nın cesedi otopsi için morga kaldırılırken,
Rafet Kaya, polisin takibi sonucu üzerinde kadın kıya-
fetiyle yakalandı.
A N N E M İ N İ Y E K O R U M A D I N I Z ?
Olay yerine gelen Cafiye Kaya'nın kızı Filiz Kaya göz-
yaşı dökerken annesinin cesedini görmek istedi. Filiz
Kaya ''Neden hep kadınlar öldürülüyor? Annem niye
korunmadı? Kadına şiddet ne zaman son bulacak''
diye tepki gösterdi.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25380949
4
İRAN’DA KADINLAR ARTIK
MÜHENDİS OLAMAYACAK
İran’da kadınların mühendislik, işletme, nük-
leer fizik, arkeoloji gibi 77 bölümde eğitim
alması yasaklandı.
İran Bilim ve Yüksek Eğitim Bakanlığı, ‘mezun ol-
duklarında iş bulamadıkları’nı öne sürerek 77 li-
sans bölümünde kadın öğrencilerin eğitim almasını
yasakladı.
Kontenjanların yüzde 65’ini doldurarak üniversite
giriş sınavında daha başarılı olan kadınlara getiri-
len bu kısıtlama insan hakları savunucularının yanı
sıra milletvekillerinin de tepkisini çekti.
Yeni düzenlemeye göre İran’ın 36 üniversitesinde
İngiliz edebiyatı, İngilizce tercümanlık otel işletme-
ciliği, arkeoloji, işletme, bilgisayar bilimi, nükleer
fizik, elektrik ve endüstri mühendisliğinin de arala-
rında bulunduğu 77 lisans bölümü sadece erkek
öğrencilere açık olacak.
EBADİ BM’YE BAŞVURDU
Milliyet gazetesinin haberine göre, İran’ın dört bir
yanında çok sayıda yerleşkesi olan Petrol Endüstri-
si Üniversitesi artık hiçbir bölümüne kadın öğrenci
kabul etmeyeceğini açıkladı. İngiltere’de sürgünde
bulunan Nobel Ödüllü İranlı insan hakları savunu-
cusu Şirin Ebadi, karara tepki göstererek Birleşmiş
Milletler’e (BM) başvurdu. BM Genel Sekreteri Ban
Ki-mun, İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pilay
ve BM’nin İran İnsan Hakları Özel Raportörü Ah-
med Şahid’e mektup yazan Ebadi, düzenlemenin
asıl amacının İran’da kadın hakları hareketini za-
yıflatmak olduğunu söyledi.
Ebadi mektubunda, “Bu karar kamu alanındaki
varlıklarına tahammül edemediği için kadınları ev-
lere kapatmayı isteyen İslam Cumhuriyeti’nin izle-
diği politikanın bir parçasıdır. Amaç, kadınları mu-
halefet etmek ve haklarını talep etmekten vazge-
çirmektir” dedi. Karara tepki gösteren bir grup mil-
letvekili de bilim ve yüksek eğitim bakanı yardım-
cısını açıklama yapmak üzere parlamentoya çağır-
dı.
YÜZDE 65 İLE KADIN ÖĞRENCİDE BİRİNCİ
Bilim ve Yüksek Eğitim Bakanı Kamran Daneşçu
ise sadece erkeklere açık olan bölümlerin üniversi-
telerde ‘denge’ yaratmak için gerekli olduğunu
söyledi. Bakanlık yetkilisi Sayid Abdulfazıl Hassasi-
ni ise “Tarım ya da madencilik gibi bazı alanlar
kadın doğasına uygun değildir. Geçmişteki dene-
yimlerimiz kadınların mezun olsalar bile bu alanlar-
da aktif olarak çalışmadıklarını gösteriyor” ifadesini
kullandı.
UNESCO’nun verilerine göre, dünyada kadın üni-
versite mezunlarının erkeklere oranının en yüksek
olduğu ülke İran. Son dönemde, normalde erkek-
lerin çoğunlukta olduğu fizik ve mühendislik gibi
alanlarda da kadın öğrenci sayısı artış göstermişti.
İran’ın dini liderleri ise evlilik ve doğum oranlarının
azaldığını belirterek bu durumdan rahatsız oldukla-
rını dile getiriyorlardı.
MAKEDON KADINLAR GÜNÜ
Herkes 8 Mart'ta kutlayadursun, Kadinlar Gunu'nu farkli
bir tarihte kutlayan ufak bir guruh var. Bu insanlarin
Kadinlar Gunu'nu taclandirma bicimi de takdire sayan,
biraz siddet egilimli olsa da. Gelenek belli ki tarihiyle
geliyor, Milliyet Gazetesi'nin arsivlerinde 9 Ocak
1963'ten kayitlari var bu gunun. Bu yaziyi yazdigim 9
Ocak 2013 gununde hala gundeme gelebiliyor.
Bahsettigim gun, Makedon Kadinlar Gunu, 8 Ocak 1963
senesinin gazetesinde kaydedilen olay, Dogu
Makedonya'nin bir koyundeki Yunan gocmeni kadinlarin,
turistlerin ilgisini cekmeyi basarmis bir eylemiyle ilgili. 8
Ocak gununde, yani Kadinlar Gunu'nde, erkekler evde
kalip yemek pisiriyor, inekleri sagiyor, cocuklarla
ilgileniyor. Sayet bir erkek evden disari bir adim atacak
gibi olursa, kendisi soguk su ile iyice islatiliyor ve
dovuluyor. Yanlis okumadiniz, dovuluyor! Birinci Dunya
Savasi'ndan sonra Trakya'dan Yunanistan'a gecmis bu
gelenek, gunumuzde hala yasiyor, hem de bizim
ulkemizde. Izmir Bornova'da kurulmus Izmir Makedon
Gocmenleri Dernegi bu sene Kadinlar Gunu'nu Prof. Dr.
Kamil Okyay Sindir'in katilimiyla kutladi. Dernek baskani
Sindir'in bu gunle ilgili guzel sozlerini paylasarak yazimi
noktaliyor, 8 Mart Dunya Kadinlar Gunu'muzu, 8 Ocak
Makedon Kadinlar Gunu'nden kutluyorum!
“Kadınlarımız doğduktan itibaren emekçidir. Kadınlarımız
önce annesine, babasına, sonra eşine, çocuklarına olmak
üzere yaşamlarının her alanında emek veriyorlar. Ulu
Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleriyle Türkiye
Cumhuriyeti Fransa’dan ve hatta en özgür ülke olan
İsviçre’den bile önce kadınına seçme seçilme hakkını
verildi. Ancak kadınlarımızın seçme seçilme hakkının
olması yetmiyor. Seçip seçilebilmesi için sosyal yaşamda
var olmalıdırlar. Ben İzmir’in her yerinden gelen
kadınlarımızı bugün burada bir araya getirdikleri için
Makedonya Göçmenleri Derneğimize teşekkür
ediyorum”
Damla YAĞMUR
MEDYA VE KADINA ŞİDDET
Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakülte-
si Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Aslıhan Polat,
"Medyada işsizlik, yoksulluk, eğitimsizlik gibi
sosyoekonomik sınıfa ait örnekler kullanıla-
rak şiddet marjinalleştirilmektedir" dedi.
Doç. Dr. Polat, kadınlara yönelik şiddetin erkekler
ile kadınlar arasındaki eşit olmayan güç ilişkileri-
nin tarihsel bir göstergesi olduğunu, bu durumun
medyadaki kadın programlarıyla de-
vam ettirildiğini ileri sürdü.
Polat, bazı televizyon dizilerinde şiddet içeren
davranışların sergilenmesine bağlı olarak insanla-
rın şiddete karşı giderek duyarsız hale getirildiğini
öne sürerek, şunları söyledi:
"İlk bakışta erkek egemen medyada kadına ayrı-
calıklı bir temsil olanağı sunuluyor gibi görünse
de ne yazık ki bu programlar medyanın genelinde
var olan cinsiyetçi anlayışın ötesine geçememiş-
tir. Medyada işsizlik, yoksulluk, eğitimsizlik gibi
sosyoekonomik sınıfa ait örnekler kullanılarak
şiddet marjinalleştirilmektedir. Kadın programla-
rında aşık koca, işsiz sevgili gibi tanımlamalarla
şiddet meşrulaştırıcı bir dille sunulmaktadır. Ayrı-
ca kadının özel hayatının gizliliği ve kişilik hakları
yeterince korunmamaktadır. Aslında ev içinde
olanın görünür hale getirilmesini sağlayarak kadı-
na yönelik şiddet konusunda duyarlılık oluşturma
ve farkındalık yaratma şansına sahip olan ka-
dın programları ne yazık ki daha çok şiddetin ye-
niden oluşmasında etkili olmaktadır."
"Kadına şiddet 7 yılda yüzde bin 400 oranın-
da arttı"
Dünyada ve Türkiye’de kadınlara yönelik şiddetin
her geçen gün arttığına dikkati çeken Doç. Dr.
Polat, "Kadına uygulanan şiddet resmi rakamlara
göre 7 yılda yüzde bin 400 artış göstermiştir. Bu
artışın yanı sıra son yıllarda artan farkındalık ne-
deniyle bu durum aynı zamanda daha görünür
olmuştur" dedi.
Son dönemde yapılan çalışmalar sayesinde artık
kadınların daha fazla konuşabildiğini ve yaşadığı
olumsuzlukları saklamak yerine anlatarak yar-
dım aramaya başladığını belirten Polat, şunları
kaydetti: "Sivil toplum örgütleri kadar resmi ku-
rumlardaki gelişmelerin katkısı büyüktür. Çok
yönlü ve karmaşık bir sorun olan aile içi şiddetin
sona erdirilmesi için ülkemizde son dönemde cid-
di adımlar atılmaktadır. Ancak bütün dünya-
da varlığını devam ettiren bu durumu değiştirmek
için atılması gereken ilk adım kadına yönelik şid-
det ile kadınların ekonomik, sosyal ve siyasi ha-
yatta cinsiyetleri nedeniyle karşılaştıkları ayrımcı-
lığın ve ikinci sınıf konumun arasındaki bağlantı-
nın kurulmasıdır. Yani kadına cinsiyet temel-
li ayrımcılık uygulanması nedeniyle toplumda ka-
dınların statüsünün düşük olması kadına yöne-
lik şiddetin devam etmesinin en temel nedenidir.
http://m2.milliyet.com.tr/News/NewsArticle.aspx?ID=1506826
5
KADINLAR 2012’Yİ
DEĞERLENDİRDİ
Kadın hakları savunucuları ve kadın örgütle-
ri, 2012'nin kadın hakları mücadelesini, en
önemli gündem maddelerini bianet'e anlattı.
Kadınların yıllık değerlendirmelerinde, tahmin edi-
lebileceği gibi kürtaj yasağı tartışmaları ve erkek
şiddeti sorunu öne çıktı.
"Şiddeti değil boşanmayı engellemeye öncelik veri-
yorlar"
Filiz Karakuş, Sosyalist Feminist Kolektif: 2012
kadınlar üzerindeki baskı ve şiddetin arttığı bir yıl-
dı. Aynı zamanda da mücadelenin güçlendiği, ka-
zanım yılı oldu. AKP iktidarı "kadın değil aile, kadın
ancak aile içinde var" zihniyetini 2012 yılında her
politikasında uyguladı. Üstelik bu politikasını ka-
dınların çıkarını düşünüyoruz, iddiasıyla sürdürdü.
8 Mart'ta çıkan erkek şiddetine karşı yasadaki kimi
olumlu yaptırımlar kadınların mücadelesiyle formü-
le edildi. Uludere katliamını kürtajla özdeşleştirme
ve Başbakan'ın "kürtaj cinayettir" söylemi kadınla-
rın mücadelesiyle boşa çıkarıldı.
Ancak önümüzde çok zorlu günler var. Kadınları
aileye, kocaya mahkum eden patriarkal sistem
AKP iktidarında güçlenerek sürdürülüyor. Eğitimde
4+4+4 sistemi, ilköğretimde kılık kıyafet serbestli-
ği uygulamaları, eşitsizliği pekiştiren uygulamalar
aynı zamanda. 2003'den beri varlığını sürdüren
Müftülüğe bağlı Aile irşat büroları hızla sayısını
arttırıp, boşanmaları engellemek, kadınlara erkek
baskısı karşısında itidal tavsiye etmek için çalışma-
larını sürdürüyor. Aile Bakanlığı, her yıl yüzlerce
kadının boşanmak istediği için öldürüldüğünü yok
sayarak, şiddeti değil boşanmayı engellemeye ön-
celik veriliyor. 2013'ün ilk aylarında Meclis günde-
mine gelecek kürtaj yasası da yine kadınları kuluç-
ka olarak gören, kürtajı fiilen yasaklamayı hedefle-
yen bir yasa. Kadınların önümüzdeki süreçte dev-
let eliyle, kocanın da desteğini alarak kürtajdan
vazgeçmeleri için ikna sürecine tabi olması ise baş-
lı başına şiddet. Kadınlara kreş yardımı, doğum
izninin uzatılması gibi yasal değişiklik önerileriyle
bakım hizmetleri kadınlara sabitlenmeye devam
ettiriliyor. Bunun ücretli çalışmadaki karşılığı ise
ucuz-güvencesiz işler. Kadınların istihdama katıl-
maları politikalarında da merkeze aile yaşamını
riske atmamak hedefleniyor.
Dolayısıyla 2012 yılı kadınların aileye, aile içinde
erkeğe mahkum edilmeye çalıştığı yıl oldu. 2013
yılı "Aile yıkılmayacak kale değil. Aile dışında ha-
yat var" ütopyamızı daha yüksek sesle dillendire-
ceğimiz bir yıl olacak.
"İstenmeyen gebelik 'ilahi lütuf' değil, kadının çile-
sidir"
Hülya Uğur Tanrıöver, MEDİZ: 2012'nin en önemli
kadın hakları gündemi kadınların doğurganlıklarını
denetleme hakkının kısıtlanmasına yönelik girişim-
ler ile kadın cinayetleri ve şiddetti.
İlkini "kürtaj"ın resmi söylem ve kurumlar tarafın-
dan suç kapsamına alınması olarak da özetleyebili-
riz. Gebeliği, özellikle de "istenmeyen" gebeliği,
erkeklerin tasarrufu ve çoğunlukla açık ya da gizli
tecavüz, zorlama gibi şeylere maruz kadınların
çilesi (ya da en iyi olasılıkla, cinsel bilgiden mah-
rum bırakılmış kadınların maruz kaldıkları çok ciddi
bir sorun) olarak değil de "ilahi" bir lütuf olarak
gören mantığın, yasal kısıtlama ve daha da önem-
lisi kurumsal takip, caydırma-bezdirme taktikleri
ile kadın bedenleri üzerinde de diktatörlük kurması
en vahim gelişmelerden biri bence. Ailemde yaşa-
dığım için biliyorum; gebe kadınlar aile hekimleri
ve sağlık merkezleri tarafından "taciz" düzeyinde
takip edebiliyorlar. Öyle ki en istenen gebelikte
bile kadınları isyana sürükleyen bir denetim/
gözetim mekanizması kurulmuş durumda. Bu ara-
da şu "ilahi lütuf"a da değinmeden edemeyece-
ğim : inançlı kişiler bu yaklaşımı sorgulasalar çok
"hayırlı" olur bence. Zira hiçbir ilahi inanç, yaratıcı
gücün neden bazı kadınları böyle feci bir biçimde
(istenmeyen gebelik gibi feci bir durum) cezalandı-
racağını açıklayamaz, eğer samimi ise tabii.
Kadın cinayetlerinde gelince, ah-vah dışında somut
bir şey yok ortada. Katillerin, tecavüzcülerin "sıfır
tolerans"la yargılanacağı bir sistemi oturtmak ne
kadar zor olabilir ki? O zaman da ister istemez
siyasi iktidar ve yargı bu duruma göz yummakta
beis görmüyor diye düşünüyoruz.
"Uludere-kürtaj benzetmesi 'bu kadar da olmaz'
dedirtti"
Sosyalist Kadın Meclisleri: 2012 yılına girerken
yaşanan Roboski katliamı, SKM ve kadın örgütleri-
nin de gündemi haline geldi. Erdoğan'ın "Uludere
katliamsa, kürtaj da katliamdır" sözü bu kadar da
olmaz dedirten olay oldu. Bu sözün arkasından
kürtaj ve sezaryen yasağına dair hükümetin tartış-
maları, arkasından gelişen doğum sırasındaki ka-
dın ölümleri eksenli gelişme temel gündemimiz
oldu. 2012 yılı kadınlar için; AKP hükümetinin cin-
siyetçi, ırkçı, milliyetçi politikaları nedeniyle artan
kadına dönük şiddet, tecavüz, kadın ölümlerinin
yükseliş yaşadığı bir yıldı.
Hükümetin, cinsiyetçi politikalarına karşı örgütlü,
politik kadınların yürüttüğü mücadeleye hükümetin
saldırıları, tutuklamalar, gözaltı vb yıldırıma politi-
kasına karşı birleşik, örgütlü kadın mücadelesinin
de geliştiği, güçlendiği bir yıl olması da kadın hare-
ketinin kazanım hanesine yazılan bir artıydı.
Kadına dönük şiddet uygulayanların ağırlaştırılmış
hapis cezası alması da yine bu birleşik bir kadın
mücadelesinin ortak kazanımı olarak belirtmek
gerekir. Eskişehir'de Öznur Uluişiden adlı çocuğa
tecavüz edip öldüren H.K. adlı katilin ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası alması, Filiz Akboğa'yı öldür-
meye teşebbüs eden eski koca C.K.'nin on yıl ceza
alması kadın mücadelesinin ortak kazanımı olarak
görülmeli.
"Kadın bakanlığı, Aile bakanlığı oldu"
Şahika Yüksel, Türkiye Psikiyatri Derneği: Bence
2012'nin en önemli kadın hakları gündemleri kürtaj
ve sezaryene kadının kendisinin değil devletin ka-
rar verecek olması ve kadın bakanlığının kaldırılıp
Aile Bakanlığı olmasıydı.
"Muktedire mahrumiyetin bol yıldızlı senesi oldu"
Ülkühan Zekioğlu, Medyanın Cinsiyeti programı
yapımcısı (Nor Radyo): Şüphesiz, 2012'i de, mil-
yonlarca yıldır devam eden "muktedire mahkumi-
yet"in bol yıldızlı senelerinden biri olarak tarihteki
yerini aldı. Hatıramdan çıkartmaya bir an bile mü-
saade etmeyeceğim en önemli gündem; Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın, gerilla cenazelerine katı-
lan ve o gençlerin anneleri olan kadınlara ve tabii
BDP'li kadın milletvekillerine "Kadın değil, taş kalpli
cani" demiş olmasıdır. Bu sözleri sarf ettiği yerin,
evlatları ve kocaları "zorunlu askerlik yolunda ya
da intihar süsü verilerek ölen/öldürülen" kadınların
bir araya getirildiği bir konferans olmuş olması ve
o kadınların yakalarına "kutsal ana" apoletlerinin
takılması, buna maruz kalmış olmaları durumun
daha da vahim olduğunun resmiydi aslında. "Onlar
bırakın anayı, kadın değil" diyen Başbakan'ı, aile-
nin sürekliliğinden sorumlu bakan Fatma Şahin
avuçları patlarcasına alkışlıyordu. Aynı partinin
başka bir "kutsal kadın"ı Ayşenur Bahçekapılı da o
saatlerde, Roboskili annelerin "Katil kim?" sorusu-
na "Tepemi attırmayın, beni sinirlendiriyorsunuz..."
diye cevap veriyordu.
Kadınlar olarak; cebinde nüfus cüzdanını taşıdığı-
mız ülke tarafından, "Kimin anası" olduğumuz so-
rusuna maruz kaldığımız, "Asker doğuran analar"
ve "PKK'li doğuran caniler" olarak bizzat Başbakan
tarafından ikiye bölündüğümüz bir yıl oldu, hayırlı
olsun. Oğlan doğuran ile kız doğuran arasında ay-
rım yapılan çağdan bu yana geldiğimiz nokta, sizce
de şahane değil mi? (ÇT)
http://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/143209-kadinlar-2012yi-degerlendirdi
TARİHİ DEĞİŞTİREN KADINLAR
Sappho, bilinen ilk kadın şair olmanın yanı sıra, yazılı bir eser bırakmış ilk kadın. Eflatun, onu tarihin gördüğü en büyük şairler arasında sayıyor. Midilli adasında yaşayan ve ünü çağları aşarak günümüze kadar gelen Sappho, aşkına karşılık bulamayınca kendini Ege sularına bırakarak intihar
etmişti. Gerçekten yaşayıp yaşamadığı bilinmez; ama Anadolu tarihinin en önemli kadın figürü hiç şüphesiz Spartalı Helen’ dir. Doğu’ yla Batı’ nın ilk büyük savaşının sebebi Helen, dünyanın en güzel kadınıydı. Truva Prensi Paris, onu Truva’ ya
kaçırdı ve on yıl sürecek olan savaş böyle başladı.
Truva Savaşı’ nın gerçekliği, Hitit belgelerinden edinilen bilgilerle ispatlanmış durumda; ancak Paris, Hektor, Helen, Aşil gibi karakterlerin ne kadarının gerçek olduğunu bilemiyoruz. Jeanne d’Arc, Doğu Fransa’ da doğmuş bir köylü kızıydı. Yüzyıl Savaşları’ nda şövalye kılığında orduya katıldı ve Fransız ordusunun
toparlanmasını sağladı. İngilizlere karşı art arda kazanılan birçok zaferde payı olan Jeanne d’Arc, en sonunda İngilizler tarafından tutuklandı ve sapkınlıkla suçlandı. Kendisine sorulan “Tanrı’ nın inayetinde misin?” sorusu, politik bir tuzaktı. Tanrı’ nın kararını kimse bilemeyeceğinden bu soruya
“Evet” cevabını vermek, sapkınlık demekti; öte yandan kişi “Hayır” cevabını verirse kendi sapkınlığını itiraf etmiş olacaktı. Jeanne d’Arc 1431 yılında, 19 yaşındayken, yakılarak ölüme mahkum edildi. Daha sonra tekrar yargılanıp suçsuz bulunan Jeanne d’Arc 1920 yılında Katolik kilisesi tarafından Azize ilan edildi.
Eva Perón, tarihe adını bir halkın sevgilisi olarak kazımış ve bir dönem Arjantin halkının umudunun simgesi olmuş bir kadın. Arjantin’ in First Leydisi olmayı başardığında, geldiği yeri ve sosyal sınıfını asla unutmadı ve bu görevini işçi ve kadın hakları için savaşmakta kullandı. Arjantin kadınının seçme ve seçilme hakkına kavuşmasını sağladı. Ülkedeki
kadınlara yönelik ilk siyasal partiyi kurdu. Arjantin’ in uluslararası tanınırlığı için de çalışan Evita, 33 yaşında yumurtalık kanserinden ölmeden kısa bir süre önce, Arjantin Meclisi tarafından “Ulusun Ruhanî Lideri” ilan edildi. Dr. Rosalind Franklin 1952 yılında DNA’ nın
fotoğrafını çekmeyi başardı. Onun bu başarısı, Dr. Watson ve Dr. Crick’ in DNA molekülünün yapısını 1953 yılında çözmelerini sağladı. Franklin, DNA’ nın yapısı üzerine yaptığı çalışmalar sebebiyle Fizyoloji ve Tıp Dalı’ nda Nobel’ e aday gösterildi; ancak 1958’ de 38 yaşındayken yumurtalık kanseri yüzünden hayatını kaybedince adaylığı düştü ve
ödül 1962 yılında Watson, Crick ve Wilkins’ e
paylaştırıldı. Çalışmalarında radyasyonla içli dışlı olan ve bu sebepten kansere yakalanan Franklin, bilim için hayatını verenlerden sadece biri. Rosa Parks, ABD’ de siyahların özgürlük hareketinin öncüsü olmuş, devrimci bir isim. 1955 yılında, otobüs sürücüsü, koltuğunu bir beyaza
vermesini istediğinde Parks bunu reddetti ve bu yüzden tutuklandı. Siyahların özgürlük savaşının ilk kıvılcımını başlatan bu olay, bugün de dünya insan hakları tarihinin en simgesel anlarından biri olarak kabul ediliyor. 2005’ te öldüğünde, onun anısına Montgomery şehrindeki bütün otobüslerin
ön koltuklarına birer siyah kurdele kondu.
6
KADINA ŞİDDET TİYATRO İLE
ANLATILACAK
Avrupa Birliği Eğitim
ve Gençlik ProgramlarıBaşkanlığı tarafından
desteklenen Almanya ortaklı ''Demo Cara-
van: Genç Demokrasi Her Yerde'' projesi kap-
samında 3 İngilizce öğretmeni 2 dilde sergile-
yecekleri tiyatro oyunuyla kadına karşı şidde-
te dikkati çekecek.
Adana- Proje Koordinatörü Dilay Yatkın Özgentürk,
projelerinin Hatay ve Adana'da iki ayaklı olarak
gerçekleştiğini, projeyi, Almanya'nın Berlin kentin-
deki tek Türk tiyatrosu olan''Turkisches Theater
Berlin'' ve Amateurtheater Phönix e.V dernekleri ile
Hatay'dan Antakya Sanat Topluluğu ve Adana'dan
Bilfen Ortaokulu AB Proje Kulübü'nün ortaklaşa
yürüttüğünü belirtti.
Özgentürk, kadın sorunu üzerine odaklanan bir
proje yürüttüklerini vurgulayarak, ''Bilindiği üze-
re Türkiye ve dünyada istatistiklere baktığınızda
kadına yönelik şiddet çok çarpıcı boyutlarda. Ha-
berlerde bu konuyla çok sık karşılaşıyoruz. Kadın
olarak günlük hayatımızda da ezilmelere, şiddete,
tacize maruz kalıyoruz. Aslında konuya bu nedenle
tercih ettik'' dedi.
Kadın monologlarından oluşan bir tiyatro oyunu
hazırlayarak, Berlin'de sahneleyeceklerini anlatan
Özgentürk, yazar Dario Fo'nun Kadın Oyunları adlı
eserindeki 3 parçayı sahneye koyacaklarını bildirdi.
Özgentürk, kendisi gibi İngilizce öğretmeni olan 2
arkadaşıyla sahneleyecekleri oyun için çalışmaları
sürdürdüklerini, sanatsal anlamda da yeni bir şey
deneyerek, monologların arasına dans tiyatrosu
yerleştirmeye çalıştıklarını söyledi.
Daha fazla görselliğin ön plana çıkacağı oyunun ilk
gösteriminin 27 Ocak'ta Berlin'de gerçekleşeceğini
anlatan Özgentürk, ''Dünya çapında etki getirmeye
çalışacağız. İki dilde sahneleyeceğimiz oyunla kadı-
na karşı şiddeti, kadın demokrasisini gözler önüne
sermeye çalışacağız'' dedi.
Projenin çıkış noktası: Hatay
Özgentürk, projenin esas çıkış noktasının Hatay
kentinde yaşayan farklı milliyet ve kültürlerin barış
içinde yaşaması ve bunun bir rol model haline gel-
mesi düşüncesi olduğunu vurguladı.
Coğrafi engellerden dolayı köyden dışarı çıkmayan
vatandaşlar için bu projeyi gerçekleştirdiklerini an-
latan Özgentürk, ''Köylerinden hiç çıkamadıkları
için demokrasi, hak, hukuk sözcüklerine yabancı
kalabilen gençler bulunuyor. Tam bu noktada pro-
jemiz, sanatın değiştirici dönüştürücü yönünü kul-
lanarak bu köylere bizzat giderek çeşitli etkinlikler-
le gençlerin temsili demokrasi mekanizmalarına
katılımını gerçekleştirecek'' diye konuştu.
Hatay'da kuracakları karavanın 4 köyü gezeceğini
kaydeden Özgentürk, ''Her köyde demokrasiye
dayalı sunumlar, tiyatro oyunları gerçekleştirilecek.
En önemlisi halk hikayelerinden oluşan kısa filmler
yapılacak'' dedi.
Oyuncular
Oyunculardan Vildan Bozgüney Şendur da daha
önce aktif olarak tiyatro oyununda bulunmadıkları-
nı, ancak, hep tiyatroda yer almayı istediğini belir-
terek, şunları kaydetti:
''Bu proje, karşıma çıktığında bunun iyi bir fırsat
olduğunu düşündüm. Üstelik projenin en önemli
noktası kadına karşı şiddete dikkati çekmeyi amaç-
lamasıdır. Dünyanın her yerinde her gün yüzlerce,
binlerce kadın şiddete maruz kalıyor. Ben oyunun
provalarında şiddeti hissediyorum. Oyunda bile ben
bu kadar hissedebiliyorsam, gerçekten yaşayanlar
ne durumda bunu hayal bile edemiyorum. Bu açı-
dan daha da mutluyum. Bir amaca ulaşabilirsem
ne mutlu bana. Çalışmalar da keyifli geçiyor. Tabii
ki zorlukları var ama, biz amacımıza ulaşabilirsek
bu zorlukları unutacağız.''
Diğer oyuncu Fatma Şentürk ise projenin konusu-
nun kendisine çok cazip geldiğini belirterek, ''Konu
oldukça gündemde ve maalesef ülkemizde 3. sayfa
haberlerinde çokça yer alan bir konu. Sahneye çık-
mak ayrı bir keyif ve heyecan. Heyecanla 27 Ocak'ı
bekliyoruz. Yaklaşık 2 aydır çalışmalar devam edi-
yor'' diye konuştu.
Bilfen Ortaokulu İngilizce Bölüm Başkanı Nihal Ba-
rut Pelin ise okul olarak kadının sorununa dikkatleri
çekmeye çalışan bu projeye destek vermekten
mutluluk duyduklarını, ayrıca öğretmenlerinin böy-
le bir projede yer almasının öğrencileri açısından
da örnek alınması anlamında önemli olduğunu söy-
ledi.
Oyunun yönetmeni Önder Özcan da, Dario Fo'nun
yazdığı eserde İtalya'da yaşamış hem siyasi an-
lamda, hem de sadece kadın olduğu için fizyolojik,
psikolojik işkence görmüş, taciz ve tecavüze uğra-
mış kadınların sorunlarının ele alındığını vurguladı.
Özcan, 9 parçadan oluşan oyunun 3 parçasını sah-
neleyeceklerini belirterek, ''Profesyonel oyuncu
olmayanlarla çalışmanın avantajları ve dezavantaj-
ları var. Amatör oyuncuların yüreğinde, bazı oyun-
culardaki gibi kalıplaşmış duygular yok. Ham, can-
lı, etkileyici duyguları var. Yeter ki iyi motive ol-
sunlar, sahnede çok verimli olacaklarına inanıyo-
rum'' dedi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=387602&kn=7&ka=4&kb=7
2012 Londra Olimpiyat Oyunları'nda atletizmde kadınlar
1500 metre finalinde koşan Aslı Çakır Alptekin 1. ola-
rak altın, Gamze Bulut da 2. olarak gümüş madalya kazandı.
Bu iki madalyaya tekvandodan gelen gümüşte katıldı ve Türkiye'nin aldığı madalya sayısı 5'e çıktı.
2 altın, 2 gümüş, 1 bronz.
Atletizm’de Türk Olimpiyat tarihinde ilk altınmadalya, gümüşle beraber geldi. Kadınlar 1500 metrede
yarışan iki milli atlet Aslı Çakır Alptekin ve Gamze Bulut, ilk iki sırayı alarak unutulmaz bir başarıya imza
attılar.
4:10.23’lük derecesiyle ilk sırayı alan 26 yaşındaki Aslı Çakır, bu yıl Helsinki’de düzenlenen Avrupa Şam-
piyonası’nda elde ettiğialtın madalyanın ardından yine çok önemli bir başarıya imza attı. Aslı Çakır Alpte-
kin’i takip eden 1992 doğumlu Gamze Bulut, 4:10.40’lık derecesiyle gümüş madalyanın sahibi oldu.
1500 metrede duble yapan iki milli atletimizin yanında, Bahreynli Maryam Yusuf Jamal bronz madalyayı
alarak podyumu tamamladı.
Atina 2004’te gümüş madalyayı kazanan tecrübeli Rus atlet Tatyana Tomashova ise 4:10.90’lık derece-
siyle dördüncü sırada kaldı.
7
KADININ ÖTEKİLEŞTİRİLMESİ
‘’Kadın,
erkeğin ürünü-
dür. Tanrı dişiyi
yarattı ve erkek
kadını oluşturdu;
kadın dolayısıyla
uygarlığın bir
ürünüdür, yapay
bir yapıt-
tır.’’(1855). Bu
söz ne yazık ki dünyaca ünlü bir yazar ve dönemi-
nin en aydın insanlarından birisi olan Gustave Fla-
ubert’e ait. Yine de söylendiği tarihi göz önünde
bulundurarak bazılarımız 150 senede çok yol kate-
dildiğini, hala böyle düşünen erkekler olsa bile eği-
tim almış herhangi birinin böyle bir düşünce yapısı
olmadığını savunabilir. Ki bunun doğruluk payı da
vardır. Geçtiğimiz yüzyıl kadın hakları açısından
gerçekten çok büyük birçok gelişmeye sahne oldu:
seçme-seçilme hakkı, çalışma hakkı, vs. Peki ama
kadın-erkek eşitliğinin tamamen elde edildiğini
söyleyebilir miyiz?
2011 yılında Fransa’da yapılan bir araştırma-
ya göre aynı niteliklere sahip kadın ve erkek çalı-
şanlar arasında 9-10% civarında bir ücret farklılığı
var. Bu verinin yukarıdaki soruya net bir cevap
oluşturduğunu düşünüyorum. 2011 yılında dahi bu
eşitliği sağlayamamamızın sebeplerinin ne olduğu
sanırım bu noktada en önemli soru haline geliyor.
Ünlü Fransız filozof Simone de Beauvoir’a göre bu
fark temelde kadının erkek gözünden farklı bir tür,
öteki varlık olarak görülmesi. Bu ötekileştirmenin
altında ise biyolojik ve psikolojik farkların karşı
tarafça anlaşılamaması yatıyor. Bu süreç temelde
iki şekilde yürüyor: ilahlaştırma veya aşağılama.
Bu konuyu en iyi şekilde somutlaştırmak için
anne kavramı üzerinden yürümenin çok yararlı
olacağını düşünüyorum. Çünkü kadınla erkek ara-
sındaki en büyük farklılık kadının anne olmasını
sağlayan anatomik yapılanması ve anne-çocuk
arasındaki muhteşem psikolojik bağdır. Erkekler
için bu durum son derece bilinemez, mucizevi ve
karanlık kalmaktadır. Bu farklılığın bu kadar ön
plana çıkmasından dolayı kadınlar annelik faktörü
olmadan düşünülemezler, hatta bazı erkeklere gö-
re kadın bile sayılmazlar: ‘’Kadınlık, anneliğin için-
de yer alır ve kaldı ki annelik, kadınlığın alfabesi-
dir; kadın sağlığının ve duygularının nirengi nokta-
sıdır, bu canlı gizemi çözecek anahtardır. Çocuk
kadını tamamlar…onsuz kadın eksik kalır.’’ Dr. J.B.
Fonssagrives tarafından söylenmiş bu söz erkeğin
anneliğe ve kadına bakış açısını çok güzel açıklıyor.
Annelik konusundaki bu bilinmezlik erkeği
daha önce de söylediğimiz gibi iki şekilde davran-
maya itiyor. Birinci durumda bu olayı mucizevi bir
şey olarak görüp özellikle erkek çocukları anneleri-
ne aşırı bir saygı ve bağlılık duyuyorlar. Toplumu-
muzda da bunun örneklerini hepimiz görüyoruz.
Yetişkin bir birey olduktan sonra bile annenin ver-
diği rahatlık ve huzura duyulan özlem devam edi-
yor, anne ne derse o oluyor, asla sözünden çıkılmı-
yor… Efsaneler ve masallarda anlatılan kahraman-
lık timsali erkekler bile anneye olan saygı ve düş-
künlüklerini sürekli dile getiriyorlar. Bunun birinci
sebebi çıkılan kahramanlık yolculuğunda çocuğunu
korumak amacıyla onun gitmesini istemeyen anne
figürü sayesinde bu yolculuğun bin bir güçlükle
elde edilmiş bir utku haline dönüşmesidir. İkinci
sebebi ise kahraman dahi olsa herkesin eve dönüş-
te sıcak bir kucağa ihtiyacının olması ve annenin
de ne olursa olsun bu kucaklık görevini her zaman
yerine getireceğidir. Aynı durumu güncel hayatta
da erkeği evlenme ya da evden taşınma sürecinde
görüyoruz. Oğluna karşı sahiplenme duygusuyla
hareket eden anne onu bırakmak istemiyor. Böyle
bir durumda kalan oğul için evlenmek ya da evden
ayrılmak gerçekleştirilmiş bir kahramanlığa dönü-
şüyor. Ve anne her zamanki gibi bir geri dönüş
durumunda kollarını açmış evladını bekler durum-
da oluyor.
Aşağılanma şeklinde yaşanan ötekileştirme
ise daha çok kadının erkeğe karanlık görünen biyo-
lojik özelliklerinden kaynaklanıyor. Bu özelliklerin
başında ise adet görme ve kadınlık organı geliyor.
Adet gören kadın yüzyıllar boyu kirli, lanetli ve gü-
nahkar olarak zihinlerde yer ediyor. Bazı kültürler-
de böyle günlerde yemek yapmasına izin verilmez-
ken, yemeğin bereketsiz olacağı gerekçesiyle, bazı
toplumlar daha da ileri giderek bu günlerde kadını
bir odaya kapatıp dışarı çıkmasına izin vermiyorlar.
‘’Bu kanla temas eden ekinler filizlenmez, şarap
sirkeleşir, ot sararır, ağaçlar meyvelerini yitirir,
demir paslanır ve bakır oksitlenir. Bunu yutan kö-
pek kudurur. Ne demirle ne de suyla eriyen asfaltlı
zamk bile bu kanla pislenirse çözülür.’’(Sevillalı
Aziz Isidorus). Doğum ve annelik bazı erkeklerin
gözünde kadını ilahlaştırırken, bazıları kadını sade-
ce anneye indirgeyerek onu çocuk doğurmaya ya-
rayan bir araç olarak görürler. Jules Michelet gibi
ateşli bir demokrasi taraftarı bile kadını erkeğe eşit
görmeyip şu tüyler ürperten açıklamayı yapar:
‘Erkek bir beyindir, kadınsa döl yatağı.’’
Anneliği bir kenara bırakıp kadına bir eş ya
da sevgili gözüyle baktığımızda ise yine cinselliğe
bağlı olarak kadın bedeni ve cinsel organının erke-
ğin kadını aşağı görmesine sebep olduğunu söyle-
yebiliriz. Bunun sebebi ise kadın bedeniyle birlikte
erkeğin kendi zaaflarının farkına varması, kendini
kontrolsüz ve hakimiyetsiz hissetmesidir. Ayrıca
kadın cinsel organı doğum yaparak erkeğe hayat
verirken aynı zamanda ona sonu ölüme giden bir
yolculuk vermiş olur. Bu yüzden erkek bilinç altın-
da kadını ölümle eşleştirir. Bu da erkeğin kadın
vücudundan korkmasına ve onu zaman zaman iğ-
renç olarak tanımlamasına sebep olmuştur. Bir
bilim adamı, doğabilimci Linné bile çalışmalarında
iğrenç bir şey diyerek kadın organını es geçmiştir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki kadın-erkek eşitli-
ğinin sağlanması için önce algıların temelindeki
sorun ortadan kaldırılmalıdır. Bunun için de kadın
ve erkeğin birbirlerini her açıdan anlamaya çalış-
maları lazımdır. Bu sorun ancak karşı tarafı öteki
olarak değil sadece bazı farklılıklara sahip ama
yine de bizimle aynı tür varlık olarak görmeyle aşı-
labilir. Bu yüzden hem cinsel eğitim hem de insa-
nın kişilik olarak kendini geliştirmesi en büyük
anahtarlardır.
1*Efsane ve masallar esasında oluşturulduğu toplumun özellikle-
rini gösterdiği için bizim yaptığımız günlük
gözlemlerden çok daha kesin bilgiler verdikle-
rini söyleyebiliriz.
EDANUR KARAPINAR
İstanbul Yerel Kurulu
‘KADIN MAĞDURİYETİNDE
SİNEMANIN ETKİSİ BÜYÜK’
2. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali'nin
'Toplumsal cinsiyet eşitliği bir yalan mı?' baş-
lıklı oturumuna katılan Atilla Dorsay, kadın
mağduriyetinde sinemanın etkisinin büyük
olduğunu belirtti.
İSTANBUL - 2. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festi-
vali'nden yapılan açıklamaya göre, İstanbul Üni-
versitesi ile Başakşehir Belediyesi işbirliğiyle dü-
zenlenen 2. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festiva-
li'nin ''Toplumsal cinsiyet eşitliği bir yalan mı '' baş-
lıklı oturumuna katılan Atilla Dorsay, burada yaptı-
ğı konuşmada, kadın temasını en çok kullanan yö-
netmenlerin Lütfi Akad, Metin Erksan ve Halit Refiğ
olduğunu aktardı.
Dorsay, Yeşilçam'ın kadının naif ve mahzun duru-
munu topluma yansıtırken, kötü olan kadınların
bile her şeye rağmen seyirciler tarafından sevildiği-
ne dikkati çekti.
Bu filmlerin kadına gerçekten yararı olup olmadığı-
nın tartışmalı olduğunu savunan Dorsay, şu değer-
lendirmelerde bulundu:
''80-90'lı yıllardaki seks filmleri, kadını özgürleştir-
miş midir, yoksa onu bir obje haline mi getirmiştir
Henüz belli değil. Ancak bu filmlere nasıl izin veril-
diği, hala araştırılıyor. Kadın mağduriyetinde sine-
manın etkisi büyüktür.''
Bengi Semerci Enstitüsü Kurucusu Prof. Dr. Bengi
Semerci de ''çocuk gelin'' teriminin yanlış olduğunu
kaydederek, ''Çocuğun gelini olmaz. Erken yaşta
evlendirilmiş çocuk olur. Eğer 'çocuk gelin' dersek
çocuğun erken evlenebileceğini kabul etmiş oluruz''
ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Dilek Cindoğlu ise boşanma oranının bin-
de 2'den binde 4'e çıktığına dikkati çekerek, kadın-
ların yüzde 15'inin cinsel şiddet gördüğünü ve şid-
det gören kadınların hepsinin boşanması halinde,
oranın çok artacağını açıkladı.
Kadına karşı şiddetin yeni söylemlerle çözülebilece-
ğini belirten Cindoğlu, bu söylemlerin, kadın-erkek
eşitliğini ve kadının birey olduğunu vurgulayan
söylemler olması gerektiğini bildirdi.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25385652
8
Şiddeti Engellemek İçin Erkeklere 10 Öneri ABD'li cinsiyetçilik karşıtı aktivist Jackson Katz, erkeklere toplumsal cinsiyet temelli şiddetle mücadeleye nasıl katkı sunabileceklerini anlatıyor. 1- Cinsel şiddete her yaştan, sosyoekonomik, ırksal ve etnik kökenlerden erkekleri içeren bir erkek sorunuymuş gibi yaklaş. Erkekleri sadece olası saldırganlar olarak değil, şiddete engel olabilecek güçlü görgü tanıkları olarak gör. 2- Eğer kardeşin, sınıf arkadaşın ya da takım arkadaşın bir kadını taciz ediyorsa - ya da kadınlara genel olarak saygısız ve kötü davranıyorsa- kafanı başka tarafa çevirme. Onunla bu konu hakkında konuşmayı dene. Yardım almasını tavsiye et. Bu konuda ne yapacağını bilmiyorsan, bir arkadaşınıza, bir ebeveyne, bir profesöre veya bir danışmana danış. SAKIN SESSİZ KALMA! 3- Kendini eleştirebilecek kadar cesaretin olsun. Kendi yaklaşımlarını sorgula. Yaptığın veya söylediğin bir şey başkalarına zarar vererek sonuçlanıyorsa savunmaya geçme. Davranışların ve hareketlerinin kasıtlı olmasa da cinsiyetçiliği ve şiddeti nasıl sürdürdüğünü anlamak için çaba harca ve değiştirmeye çalış. 4- Eğer tanıdığın bir kadının tacize veya şiddete maruz kaldığını düşünüyorsan, kibarca yardıma ihtiyacı olup, olmadığını sor. 5- Eğer kadınlara duygusal, psikolojik, fiziksel ya da cinsel taciz uyguluyorsan, ya da geçmişte uygulamışsan, HEMEN profesyonel yardıma başvur. 6- Toplumsal cinsiyet temelli şiddetin her türlü biçimini sona erdirmek için çalışan kadınlarla işbirliği içinde ol. Kadın örgütlerinin çalışmalarını destekle. Mitinglere ve diğer kamu etkinliklerine katıl. STK'ların tecavüz kriz merkezleri ve kötü durumdaki kadın sığınakları için bağış toplanmasına yardım et. Eğer bir takım, dernek ya da başka örgütlere dahilsen, farkındalık yaratmak için etkinlik düzenle. 7- Homofobiye karşı ses çıkar. LGBT bireylere karşı ayrımcılığın ve şiddetin yanlış olduğunu ifade et. Bu istismarın da cinsiyetçilikle doğrudan bağlantısı vardır. (Örneğin cinsiyetçiliğe karşı sesini yükselten erkeklerin genellikle cinsel yönelimi sorgulanır. Bu davranışı kırmak için daha çok erkeğin cinsiyetçiliğe karşı çıkması gerekiyor. ) 8- Çokkültürlü erkeklik, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve toplumsal cinsiyet temelli şiddetin nedenlerinin sorgulandığı programlara, derslere katıl, filmler izle, makale ve kitaplar oku. Sosyal baskıların erkek ve kadın bireyler arasındaki çatışmaları nasıl etkilediği hakkında kendini ve etrafındakileri eğit. 9- Cinsiyetçiliği finanse etme. Kadınları cinsel yönden aşağılayıcı bir şekilde tasvir eden hiçbir dergiyi satın alma, web sitesine girme. Medyadaki cinsiyetçiliği protesto et. 10- Genç erkeklere, kadınları aşağılayan bir tavır takınmadan nasıl erkek olunabildiği konusunda akıl hocalığı yap. Cinsiyetçilik karşıtı erkeklere yönelik toplumsal cinsiyet temelli şiddeti önleme etkinliklerinde çalışmak için gönüllü ol. (ÇT) * Bu öneriler, ABD'li cinsiyetçilik karşıtı aktivist Jackson Katz tarafından hazırlandı. Pixel Project'in web sitesinde yayınlanan bu yazıyı Berfun Çağinli bianet için Türkçeye çevirdi.
MEME KANSERİNİ FARK
ET!
Birçoğumuzun bildiği gibi Meme
Kanseri, kanser türleri arasında,
hayati risk ve önem derecesi açısın-
dan ilk sıralarda yer almaktadır ve
kadın-erkek her yaştan insanın dik-
kat etmesi gereken sosyo-kültürel
bir halk sağlığı konusudur.!
Bugün; Meme Kanseri, insan haya-
tındaki yeri ve önemini bilimsel
araştırmalar sonucu ortaya çıkan
sayısal verilerlerle de kanıtlamakta-
dır. Ve çalışmalar göstermiştir ki;
Meme Kanseri, %24'lük oranla ka-
dınlarda en sık rastlanan 10 kanser
türü arasında ilk sıradadır. Bu da
kadınlarda meme kanserini önleyici
çalışmaların önemini açık bir şekilde
ortaya koymaktadır.
Peki kadınlarda bu derece hayati
öneme sahip meme kanseri, erkek-
lerde ne derece önemlidir?
Aslına bakılırsa, meme kanserinin
erkeklerde görülme sıklığı kadınlara
oranla daha düşük olsada, öldürücü
olma ihtimali, erkeklerde daha yük-
sektir. Bu başta şaşırtıcı gibi gözük-
se de; meme kanserinin genetik ve
çevresel faktörlerle ilişkili olması;
her bireye, bulunduğu çevresel ko-
şulların ve genetik etkenlerin farklı
yüzdelerde etki edeceğini düşündü-
ğümüzde, bu çok ta olası bir ihtimal
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Meme Kanseri her ne kadar erken
teşhis edilmediğinde, yüksek oranda
kayıplara neden olsa da; erken teş-
hisle tanısında da, bir o kadar me-
me kanserine yakalanmış insanın,
kanseri yenip, hayatlarına yeniden,
daha güçlü ellerle sarılmalarına ola-
nak sağlamaktadır. Kanser; birçok
insanın, kelime anlamı olarak bile
tek başına hayata küsmelerine ve
yaşamdan soğumalarına neden olur-
ken, erken teşhisle hayata tekrar-
dan dönebilecekleri bilincinin insan-
larda uyandırılması da, bu uğurda
çalışan, gönül veren herkesin en
büyük mutluluğu olmuştur.
Şüphesiz ki; biz tıp fakültesi öğren-
cileri de, sağlığımızla böylesine iliş-
kili bir halk sağlığı konusunda, gele-
ceğin hekimleri olma yolunda sağ-
lam adımlarla ilerlerken, kayıtsız
kalamazdık ve kalmadıkta.!
Bizler önce öğrendik sonra da öğ-
rendiklerimizi; kadın- erkek, genç-
yaşlı her yaştan insanlara aktardık.
Şunu biliyorduk ki; Meme Kanseri'
ni fark etmedeki en etkin araç ken-
di ellerimizdir. Bu anlamda da elle
meme muayenesini, doğru bir şekil-
de insanlara öğretmek gerekmekte-
dir ve burada dikkat edilmesi gere-
ken en önemli nokta, meme çevre-
sinde muayene yapılırken ele gelen
normalden ya da her zamankinden
farklı büyüklükte, çeşitte kitle ve
kistlerin bölgede gözükmesidir. Veya
da meme başı yapısının renginde
meydana gelen değişiklilker, iki me-
me arasında meydana gelen simetri
farklılıkları, meme cilt dokusunda
meydana gelen değişmeler; yine
bizlerde meme kanseri olabileceği-
nin belirtileri arasında yer almakta-
dır. Şu unutulmamalıdır ki, teknolo-
jiyle böylesine iç içe yaşadığımız bir
dünyada her insan meme kanserine
yakalanabilir ama önemli olan, bu
durumu erken farkedip, tedaviye
olanak vermektir. Bunun için özellik-
le 40 yaş üzerindeki kadınlarda yılda
bir kez veya iki yılda bir kez , erken
teşhis açısından önem arzeden ma-
mografi çekilmelidir. Mamografi, 50
yaş üzerindeki kadınlarda ise her yıl
bir defa yaptırılmalıdır. Böylece er-
ken teşhisle ölüm riskinin % 95' lere
kadar azaltıldığı da yapılan çalışma-
larda kaydedilmiştir.
Meme Kanseri Projesi; kendisine
destek veren kuruluşlarla da birlikte
tüm bu bilgilerden yola çıkarak halkı
bilgilendirmeyi, böylesine önemli bir
kanser türü hakkında insanlarda
gereken bilincin uyandırılmasını
amaçlamaktadır ve bu bağlamda
halka açık yerlerde stantlar açarak;
meme kanseriyle ilgili baştan sona
tüm bilgileri içerecek, ayrıntılı ve
özenli hazırlanmış broşürleriyle in-
sanları görsel ve sözlü bir şekilde
bilgilendirmektedir. Çeşitli etkinlik-
lerde de, önceden eğitim almış gö-
nüllülerle birlikte, elle meme mua-
yenesinin nasıl yapılabileceği konu-
sunda uygulamalı eğitimler vermek-
tedir. Ve Meme Kanserinin simgesi
haline gelmiş materyallerle de, tüm
dünyaya bu konuda birlik olduğu-
muzun mesajını vermektedir..!
Proje Koordinatörü :Ruken Demirkol
Sinem Laçin
TÜRK TARİHİNDE KADININ
YERİ
Ben size bundan seneler seneler
öncesi nerden baksanız bir iki bin
üç bin sene öncesinin kadınına bir
örnek vereceğim.
Ata binen, kılıcını kuşanan, bozkır-
da at koşturan yeri geldiğinde ül-
kesini yönetendi. Ülkenin başında
“Kağan” vardı ardında “Hatun”.
İkinci isimdi kurultayda, seferlerde
obanın birinci ismiydi.
Bir buyruk yayınlansa: “Hatun ve
Hakan buyuruyor ki” diye başlardı.
Bir örneğini de edebiyatın o güzel
destanlarından verecek olursak
Salur Kazan Destanında; Düşman-
lara esir düşen oğlu ve zor durum-
daki Salur Kazan’ı kurtarmak için
“boyu uzun Burla Hatun kırk ince
belli kızı alır, kara kılıcını kuşanır,
kara atına binerek Oğlunu ve Salur
Kazanı esaretten kurtarır.”
O dönemde kadın ve erkek aynı
bugünkü gibi kanun önünde eşitti.
Toplumda tek eşlilik prensibine
bağlıydı. Ev eşlerin ortak malıydı.
Namus ve iffete çok önem verilir,
aksi durumlarda büyük cezalar
uygulanırdı.
Orhun yazıtlarında bile kadınlardan
saygı ile bahsedilir. Bilinen gele-
neklerde de Türk toplumunda ka-
dın ve erkeğin eşitliği izlenmekte-
dir.
1923’de Cumhuriyet’in ilanından
sonra Atatürk’ün hedeflediği çağ-
daş medeniyetler seviyesine çık-
mak için yapılan reformlar ile 8.
Yüzyıldan sonra değeri göz ardına
atılan Türk Kadınına; 3 Mart 1924
te “Tevhid-i Tedrisat” kanunu ile
karma sınıflarda eğitim getirilmiş-
tir. 1935’te yüzde 90’ı okuma yaz-
ma bilmezken 1990 yılında bu
oran %22’ye düşürülmüştür. 17
Şubat 1926 ‘da kabul edilen Türk
Medeni Kanunu ile yasal haklara
sahip olmuşlardır. Siyaset alanında
ise 1923 yılında “Kadınlar Halk
Fırkası” ile başlayan 1930 da Bele-
diye Seçimleri, 1933’te muhtarlık
ve ihtiyar heyeti ve 1934’te me-
busluk yolu açılmıştır.
Anlatılması gereken nice gelişme-
ler daha var ama satırlara sığaca-
ğını düşünmüyorum. Türk Kadını
tarihin ilk sayfalarındaki önemi ve
değerini bugünde korumaktadır.
Arada geçen olaylar sonrası Cum-
huriyetin getirdiği özgürlük orta-
mında daha da ileri gidecektir.
Ökkeş ZORTUK
Ege Yerel Kurulu
“Kadınlar Günü Gazetesi TurkMSIC Resmi Projesidir"
"Türk Tıp Öğrencileri Uluslararası Birliği" Turkish Medical Students International
Committee
TurkMSIC Adına Resmi Proje Koordinatörü: Mehmet Başat TEPE
Tasarım: Ökkeş ZORTUK
KADIN BURADA MART 2013