Çazafi' nin 1(a[6 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d00064/2000_3-4/2000_3-4_inama.pdf ·...

9
Çazafi' nin 1(a[6 Ordusu Bir kültürün ne demektir? · Neyi nastl aktarabilir? Neyi, nastl yaparsa, varolabilir? Yiten uzanamayan, bize ana Etkileyebiliyorsa, bizimle bir varsa, biz ona, o bize seslenebiliyorsa. Bizim ona seslenmemiz sözündeD: gelen sesi duyup, ona vennemiz, olanlara yorum katma ol gusunu onu için ölü beslenemeyen, beslenuiekte olmayan kültür, ölmekte olan kültiirdür. beslenme" sözünde noktalar elbette var. bir anlam- da b iz istesek de istemesek de, b izi etkilen:Uyor mu? Belirlemiyor mu? kopmak ne anlama gelir öyleyse? kapabilir miyiz? Soruyu belki de sormak gerekir: bizi ne belirler? Bizim kendimizi, belir lememiz, kendi kendimizi var Bir ne ne kendimiz belir- liyor? Ne durum belirliyor? durumun ne belirlemesi sonucudur? Bu sorulara tarih konusunda tutumunuru bir o lu yor- sunuz. Sorulann irdelenme yeri bu Bir tarihi bu bu yorumlann gelec ek beklentileri- mizle savunuyomm. bu yorum- bizi bu ölçüye kadar olabilir, ama biz de bir ölçüde belirler, bize • Prof. Dr. , ODTÜ Felsefe Bölümü gelen etkisine yo rum tutarak etkide bulunabiliriz. elinde bir oyuncak Bizi belirleyen güçlere, etkilere söyleyeceklerimiz etl<i ler (Bu etkileri, yorumlan da belirliyorsa gibi bir "olabilir, ama ben içinde, bu seçmeler kararlar "görüyorum", duyuyorum; "yorum gücümü duyuyorum" "bu bir aldan- ma sorusu bana bir soru gibi gelmiyor: kendimi özgür duymuyorum, kartezyen yok, Gazali "hal" içindeyim. Yorumumun Yorumlannun, yorum giden yolda bize gelmesi, tutabilmesi, kendi kendimizi (auto poesis!) katlada bulunabilmesi için, bizim gitmemiz gerekir. gidip, onu getirebilmeliyiz. benim olan üç noktada irdeleyebili- riz: A) Üzerimize Abanan Bizi durduran, elim- izi kolumuzu sanp sannalayan, zincirleyeD: tutsak edici Bu bizi etkileyen, ama · bizim onu et - Olumsuz bu kara, bu en ay n etkisinden söz edebilirim. 1. Bir Yara Olan Bireylerinyada tariblerinde sürekli olarak bir türlü rilmeyen bir yara gibi bizde; . a) intikam, b) Suçluluk c) d)Umutsuzluk duygulan yaratabilir. Abanan Kültürünün köklerinde bulunu yor: lsLAM:i DERG!Si, en_ T: 13, SA YI: 3-4, 2000 511

Upload: others

Post on 22-Sep-2019

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Çazafi' nin 1(a[6 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/2000_3-4/2000_3-4_INAMA.pdf · Şimdinin dar . kalıplan içine takılmışsak, görüşsüz, umutsuz, düşsüz, hayiii

Çazafi' nin 1(a[6 Ordusu

GEÇMiŞTEN DEVŞİRMEK

Bir kültürün geçmişten devşirebilmesi ne demektir? · Neyi nastl devşirebilirse geçmişiyle bütünleşebilir?

Geçmişini, şimdiye, geleceğe aktarabilir? Neyi, nastl yaparsa, geçmişiyle varolabilir?

Yiten geçmiş, geçmiş değildir. Şimdiye uzanamayan, bize ulaşamayan. Geçmiş şu ana ulaşıyorsa geçmiştir.

Etkileyebiliyorsa, bizimle bir diyaloğu varsa, biz ona, o bize seslenebiliyorsa. Bizim ona seslenmemiz sözündeD: geçmişten gelen sesi duyup, ona yanıt vennemiz, geçmişte olanlara yorum katma olgusunu anlıyorum. Geçmişini doğuramayan, geçmişine seslenemediği, onu yorumlayamadığı için geçmişini ölü doğııran, geçmişinin enkazı. altında kalmış, geçmişten kopmuş, geçmişiyle

beslenememiş, beslenemeyen, beslenuiekte olmayan kültür, ölmekte olan kültiirdür. "Geçmişten beslenme" sözünde tartışmalı noktalar elbette var. Geçmiş bir anlam­da biz istesek de istemesek de, bizi etkilen:Uyor mu? Belirlemiyor mu? Geçmişten kopmak ne anlama gelir öyleyse? Geçmişten kapabilir miyiz? Soruyu belki de şöyle sormak gerekir: Geçmiş bizi ne luıdar belirler? Bizim kendimizi, geçmişe rağmen, belirlememiz, kendi kendimizi oluştıırmamız olanağımız var mı? Bir diğer

·s~ru: ne kadanmızı geçmiş, ne kadamruzı kendimiz belir­liyor? Ne kadanmızı "şimdiki" durum belirliyor? Şimdiki durumun ne kadarı ·geçmişin belirlemesi sonucudur?

Bu sorulara verdiğimiz yanıtlarla, tarih J.azırnı

konusunda tutumunuru bir açıdan belirlemiş oluyor­sunuz. Sorulann irdelenme yeri bu yazı değil. Bir deyişle tarihi yonımıama gücümüıün olduğu.nu, bu yorumların çoğaltılabileceğini, bu yorumlann gelecek beklentileri­mizle ilişkili olduğunu savunuyomm. Geçmiş, bu yorum­larunızda bizi bu ölçüye kadar belirlemiş olabilir, ama biz de yommlam~uzla geçmişi bir ölçüde belirler, bize

• Prof. Dr., ODTÜ Felsefe Bölümü

Ah.m.etİNAM* gelen etkisine değişik yorum ışıklan tutarak etkide bulunabiliriz. Yargırnızın elinde bir oyuncak değiliz. Bizi belirleyen güçlere, etkilere karşı söyleyeceklerimiz vardır, oluşturacağıınız karşı etl<iler vardır. (Bu etkileri, yorumlan da geçmiş belirliyorsa gibi bir karşı çıkışa yanıtını, "olabilir, ama ben belirlenmişlikle~ içinde, geleceğe doğru yürüyebildiğirni, bu yürüyüşümde

seçmeler yapıp, kararlar verebildiğimi" "görüyorum", duyuyorum; "yorum gücümü duyuyorum" "bu bir aldan­ma mıdır?" sorusu bana sağlıklı bir soru gibi gelmiyor: kendimi özgür duyuşumdan kuşku duymuyorum, kartezyen endişelerim yok, Gazali ustanın kaygılannın dağılmasındaki "hal" içindeyim. Yorumumun başın­dayım. Yorumlannun, yorum yollarunın başındayım.

İtildiğime, sürüklendiğime, zorlandığıma inanmıyorum). Geçmişin geleceğe giden yolda bize gelmesi, ışık

tutabilmesi, kendi kendimizi oluşturmada (auto poesis!) katlada bulunabilmesi için, bizim geçmişe gitmemiz gerekir. Geçmişe gidip, onu geleceğe getirebilmeliyiz. Geleceğe taşıyamadığun geçmiş benim değildir!

Geçmişimizle olan ilişkimizi üç noktada irdeleyebili-riz:

A) Üzerimize Abanan Geçmiş: Bizi durduran, elim­izi kolumuzu bağlayan. sanp sannalayan, kımtldatmayan, zincirleyeD: tutsak edici geçmiş.

Bu geçmiş, bizi etkileyen, ama · bizim onu et -kileyemediğimiz geçmiştir_ Olumsuz anlamıyla, bu kara, bu "meş'um" geçmişin en azından beş ay n etkisinden söz edebilirim.

1. Bir Yara Olan Geçmiş: Bireylerinyada toplumların tariblerinde sürekli olarak kanayıp, bir türlü iyileşti­

rilmeyen bir yara gibi yaşanan geçmiş, bizde; .

a) intikam, lıınç b) Suçluluk c) Kıskançlık d)Umutsuzluk duygulan yaratabilir. Abanan Geçmiş,

örneğin Batı Kültürünün köklerinde bulunuyor: İlk günalı

lsLAM:i ARAŞTIRMALAR DERG!Si, en_ T: 13, SA YI: 3-4, 2000 511

Page 2: Çazafi' nin 1(a[6 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/2000_3-4/2000_3-4_INAMA.pdf · Şimdinin dar . kalıplan içine takılmışsak, görüşsüz, umutsuz, düşsüz, hayiii

duygusuyla. Abanan geçmışın "yaşadığımız şimdi"de oluşturabileceği olumsuzluklan yorum gücÜmüzle altede­biliriz. Geçmişten kaçtıkça, geçmiş bizi kovalar; kova­ladıkça, paradoksal bir deyişle, geçmişimizle buluşa­mayız, onunla yüzleşemeyiz, banşamayız, ona gidemey­iz, onu geleceğe götürmeyiz. Geçmiş bizi kovaladıkça,

şimdiye tıkılınz, sıkışınz. Şimdiyi yorumlamaktan aciz. geçmiş bağunlısı, geçmiş korkağı, geçmiş tutsağı biri olu­ruz: Ölüm tutsağı!

2. Bir Ozlem Olan Geçmiş: Adını hepimiz biliyoruz artık. Nostalgia. Geçmişin abartılıp, bir daha geri gelmernek üzere yitip gittiğini, böylesine "anlı, şanlı" ,

neredeyse bir cennet olan geçmişten giderek uzak­laştığımızı, bir daha böylesine yetkin bir geçmişe salıip olamayacağımızı bize düşündüren duygulada yaşanan geçmiş. Bir özlem olan geçmiş, gidip, görüp, şimdiye hele hele geleceğe götüremediğiın, hiçbir zaman da getireceğiınİ düşünnıediğim geçmiş olduğu için "abanaİı" geçmiştir, durdurucu geçmiştir. Övünüp, övünüp de gele­ce~e taşıyamadığun geçmişim beni ezer. Hfuniisi · avun­nıalann, boş böbürlenıuelerin, hastalıklı bir korunma mekanizmasıyla kendimden saklamaya uğraştığlll1

gerçeklerle yüzleşmeıni engellediğini unutmaınam

gerekiyor.

3. Utanılan Geçmiş: Saklanılan. Söylenmeyeİı. Üstü örtillen. Gidemediğim geçmiş. Yüzleşınekten korktuğuın. Hesaplaşmaktan. Ben geçmişe gidemezseın,

'gidemediğim geçmişi de yok sayarsaın, geçmiş farkına varmadan ustüıne gelir; sanki bir "hortlak" olarak, "şimdimde" dolaşır. Geçmişten kaçış yok. Üstü örtülmüşse de, örtüyü kaldırma yürekliliğini taşıınadıkça,

geleceğe yürüyüşümüz, sendeleınelerle, düşmelerle, tu­zaklarla dolu olur.

4. Yok Sayılan Geçmiş: Önü kesilmiş, akışı durdurul­muş, şimdiyle arasına uçurumlar konmuş, surlar çek:ilıniş geçmiş. Oysa, geçmiş durdurulamaz. Biz ona gitmesek de o bize gelir. Kimse, lıiçbir kültür geçmişini yok sayamaz. Saysa ne olur? Geçmişiyle farluna varmadan yaşar.

Bilinçsizce yaşar. Farkına varmaktan korkma, farkına varmayı erteleme, geçmiş-şimdi-gelecek arasında kurula­cak bütünlüğün parçalanması anlamına gelir. Yok sayılan

geçmiş, geçmişin farlana varmadığımız tehdidi demektir. Bir benzetmeyle; Bedenimizin bir bölümünü yok saymak demektir. Oysa, yok saydığımız şey oradadır. Özgür,

yapıcı, kurucu, kurgulay ıcı, seçenekler bulucu, yenilikler oluşturucu bir insan yaşamı için yok sayılan bir geçmiş büyük bir ayıptır.

5. Pişmanlık Duyulan Geçmiş: Keşke yapmasaydık dedirterı. Neden yapmadık? "Keşke yapmasaydık, neden

512

ABMETiNAM

yapmadık" yaşaııtısı, geçmişe gitmemizi . engelliyorsa, sağlıklı değiL Şimdiden geleceğe uzanınamızda, zorluk­lardan, sorunlardan kaçışa olanak sağlıyorsa, "sığınılan bir avuntu" ise, geçmişi ağır bir yük olarak sutı.ınıza

vuruyarsa tehlikeli. Pişmanlık geçmişe gidip, geçmişi geleceğe taşımaınızda umutlanmızı, yorum gücümüzü, anlam verme becerinıizi, ufuk açıklığımızı olumsuz yön­den etkileyebilir.

Geçmişin olumsuzluklarından öğrenmeliyiz. Geçmişten öğrenebilmek, gelecekten geçmişe

gelebilmeyi başarınakla sağlanabilir. 'Umutlanll1lZ, tasanlanmız, sağlıklı tutkulanınız, içimizdeki ateş , aşk ve şevkle geçmişe gidiyoruz. Ölülere değil, ölmüş bitmiş, yaşamayan geçnüşe değil, yaşayan, bizi geleceğe taşıya­cak geçmişe gidiyoruz. Gidip, geleceğe getireceğiz

geçmişi

B) Keşfedeceğimiz Geçmiş: Üzerimize abanan, tut­sak edici geçmişten farklıdır. Geçmiş artık bizim için bir yük, bir zincir, bir tutsaklık değil, bir olanalôar alanıdır. Oradadır. Yaşayandır. Doğrusu; biz ona gidebilirsek yaşayacaktır. Eremezsek, yoktur, ölüdür. Dokunmanuzı. bekler. İzini sünnemizi ister. Görülmeyi. Görür, onu zaten gelmiş olduğumuz geleceğe taşınz. Şimdinin dar

. kalıplan içine takılmışsak, görüşsüz, umutsuz, düşsüz,

hayiii düşkünü, yaşama yorguriu, umut bıkkını, karamsar, özür bulucu (eleştirel olmakla, öıür bulmayı kanştırma­mak gerek!) isek, "bizden adam olmaı.cı" isek, bizden adam olmaz. Geçmişin olanağını kullanmayı bilmektir, geçmişten devşirebilmek. Oysa geçmiş bir olanak olarak

· algılanmaz pek, "bitıniş"tir, artık · ona birşey ya}la­madığımızdır. Geçmişe yapabilecekleriınizdir, geçmişin

olanağı . Geçmişe gider, onunla karşılaşır, yüzleşir,

söyleşir, Iıesaplaşabiliriz. Neden? Çünkü, gelecekten geliyoruzdur, geçmişin biziınle geleceğe gelmesine

'çalışıyoruzdur; ne kadarı, nasıl gelebilir; bu, çabalanmıza, geçmişin gelecekle ilişkisine, geçmişin

kendine özgü yapısına bağlıdır. Geleceğin ışığını,· gele­ceğin karanlığına tutabiliriz. Belgeler aydınlanır, arşivler tozlanndan arınır, unutulmuş , çözülmemiş metinler ortaya çıkar, henüz ortaya çıkmamışların izleri sürülür.

Geçmişimizdeki yitikler aranır, metinler, belgeler,

kalıntılar, işaretle~... Bulunanlar okunma ya, yaşayan

dillere, dilimize aktanlmaya çalışılır. Çözümlemeleri

yapılır, tartışmalı noktalan gün ışığına çıkarılır, metinler,

belgeler arasındaki ilişkiler ağı kurulur, bu ağ sürekli olarak gözden geç.iril.iİ, yenilenir, yeni ağlar oluşturulur.

Geçmiş orada, bir ortamdır, gidilir, aranılır, görüşülür,

buluşulur. Keşfedilir. Bu keşif, Gaziili'nin deyimiyle;

"mükiişefe" ile, tasavvufi anlamıyla olmasa da, "keşefe"

JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH, VOL: 13, NO: 3-4, 2000

Page 3: Çazafi' nin 1(a[6 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/2000_3-4/2000_3-4_INAMA.pdf · Şimdinin dar . kalıplan içine takılmışsak, görüşsüz, umutsuz, düşsüz, hayiii

GAZALİ'NIN KALB ORDUSU

fiilinin anlamlan içinde, geçmişe tutacağımız ışıkla

olanaklı dır.

C) İdid Edilecek Geçmiş: Geçmiş nasıl olur da icad edilebilir diyeceksiniz. Hiçbir şey yoktan icad edilmez. Geçmişin belgeleri üzerine, gelecek bakışıyla kazanılan güç, geçmiş mucidierini ortaya çıkarabilir. Onlar mucid­Ieri m~ keşfedilnıiş, gözden geçirilmiş, irdelenmiş, eleştiriimiş belgeler üstünde kurgulama yaparlar. Gelecektenmiş geçmiştir bu: Yaşay{lll geçmiş değildir ·

sadece, yaşatan geçmiştir de. Bir bireyin ya da bir toplu­luğıın ya da bir toplumun geçmişi olarak, onun hayatıyla bütünleşıniştir, yaşayan bir parçası, ona can katan bir öğesi olmuştur.

GAzALİ'DE YAŞAYAN

Gaziili, İslam Kültij.riinde ortaya çıkmış düşünürler içinde ÜZerinde en fazla tartışma açılmış biridir. Yukandaki geçmiş yorumlan içinde, Gaziili'nin, Orta Çağın ölü bir düşünürü değil de, çağımızın, ülkemizin, islam Kültürünün sorunlarını bala yaşayan "can dolu" bir usta Kültür Adamı olduğıınu ileri sürüyorum. İşte "Gaziili'yi nasıl oktunalıyız?" sorusu burada önemli olu­yor. Mütedeyyin bir insan olarak onu yetiştiği İslam Kültürü içinde, bu kültürün, yaşarn biçimini aniayarak okuınalıyız. YÜZlerce yıldan beri, İsHiın Dünyası onu, bir hukuk yöntem(usftl)cisi, bir Iakilı, bir yenilik getiren mütekellim, toplumu iyi taruyan bir sosyolog, bir psikolog, bir alılak düşünürü, siyaset bilimci, bir pedagog, filozof, mutasavvıf ... olarak tanıdı. İslam inancını, yaşam biçimini tecdid (yenileme) ve ilıya (diriltnıe, canlandır­

ma) yolunda önemli bir "akabe" (geçit) idi. "Hüccetü'l- . İsliim"dı (isliim'ın kanıtı, kanıtlayıcısı), "Zeynü'd-din" di (dinin süsü). Baş yapıtı sayılan İlıyan 'Ulumi'd- Din yüzlerce yıl farldı tarikatıara mensup müslümanlarca okundu. Felsefeci olarak onu Descartes, Pascal, Hume, Leibnitz, Bergson ile karşılaştıranlar oldu. Bir ilm-i lıiil kitabı gibi okunduğıında dindar müslümanlara yol gös­terici olan büyük kitabın (İhya) yazan, engin ansiklope­dik bilgisi, çabuk kavrayan, dikkatle yürüyen zekası,

inanılmaz çalışkanlığı ve .velud yazarlığı ile ele aldığı felsefe sorunlarıyla Batılı düşünüderi öneeleyen bir filo­zof olarak yazdığı kitaplar, yeni okuma . biçimlerine gereksinim duyuyor. Onun yaşayan farklı yanlarını bul­mamız için, farldı gelece~erden gelecek, onu okUlllayı anlamlı bulan gözlere ihtiyacımız var. Kitaplannın satır aralan okunabilmelidir. Yaşadığı çağın "fırkalara bölün­müş" insanına seslenirken, semavi diniere bağlı bir Hıristiyan ya da Yahudinin ya da bir Budlıistin, bir Deistin, atheistin neler duyabileceklerini yorumlamaya, anlainaya çalışmak gerek. Ga.ziili'yi yerelliğinden

evrenselliğine aktarabilmek böyle bir çabayı istiyor biz­den. Yaşayan Gazali bir katolik papazına ne söylerdi? Descartes'a, Heidegger'e, Derrida'ya ne anlatırdı? Onu yalnızca "dar bir alan" okunıasıyla, İslam Kültür Tarihi. Düşü11:ce Tarihi içindeki tartışmaların mengenesine sıkıştırarak okumanın ondaki evrenselliği örtebileceğini unutmamak gerekir_ Elbette Gaziili'yi istediğimiz yöne çekiştirerek okuyamayız. onun insan olarak temel kaygılarını anlanıak zorundayız.

Nasıl bir insandı Gaziili? Çok kısa olarak betiınle­meye çalıştığunda: Arayan. araştıran, yorulınak bilmeden araştıran bir hakikat arayıcısı. Bağlanan, inanan, içten (sa.ıniınl), yetinmeyen, dönüşümler yaşarnaya açık, kendi sırurlamu zorlayan, düzenli düşünen, aynntıyı atlaınayan, bütünü görebilen. Halka yakın, çağının sorunlarıyla ilgili,. atak, korkusuz bir insan. El Munlôz mine'd-Dallil dik­katle okunduğıında saydığım özellikler görülecektir. Kimi yorumcuların onun kendi yaşam öyküsü üzerine, özellikle geçirdiği kalp ve düşünce dönüşümüyle

(metanoia) ilgili anlatımlannın bir kısmının yalaıi olduğu savlanna karşı (Munlôz, s. XXVI-lix. İhya, cilti, s. XXJI-XXTII) Munlôz'de söylediklerinden, onda çatışan iki niteliğin birarada olduğıınu ileri sürebiliriz: Kendine güven ve ödünsliz bir eleştiri gücü. Farklı düşüncelere açıklık, onlardan sürekli besieniş (filozoflardan, kelam­cılardan, Batını düşünceden) ama eleştirel tutumunu yitirmeden onların yanlışlarını gönne, kendi düşünceler­ine güven, örneğin. Yunan Düşüncesi karşısında bir ezik­lik duymuyor. Onda yaradanabiieceği olumlu noktalan belirtiyor, olumsuzluklan eleştiriyor. Eleştirdiği noktalar­da onu haklı buluyoruın, kendi çizdiği felsefeci tablosu, isliim'a yansımış, Farabi ve ibn-i Sina'dan alıruruş felsefe­ci tablosudur. Felsefenin çarpıtılıp, bu yeni kültürde sömürüldüğü bir tablodur. Kendi kültürüne, kültürel kök­lerine, dinine son derece bağlı, b_u dinin canlandırılması,

yenilenmesi için· çaba gösteren, "aklın", "akılcı" bakışın

önemini hiçbir zaman yadsımamış biridir. Yeniyi arayan, aktaran, halkla bütünleşmeye çabalayan bir tutum içindedir. Çok yazmasına, çok değişik alanlarda yapıtlar vermesine, kitaplannda tekrarlar, kimi zaman "çelişkiler" görülmesine karşııı, düşüncesinin mantıksal çatısı, ulaşa­

bildiğim kitaplannda büyük sorunlar çıkarmıyor.

Hakikat arayıcısıdır: Bu arayışı kalbiyle yapar. Yalnız

aklıyla, yalnız sözlerde kalan, "retorik"ten öteye git­

meyen bir tutumla değil, bilgisiyle ahliikını, aklıyla

duygularını bütünleştirerek arayan biridir. Aklın sınır­

lanru görür, akılla bütünleşir, akılı bakikati arayışının

içine alarak, aklı aşar. Hegel'ci bir Aufhebung'dur, içine

alarak aşmadır, alo.l karşısındaki tutumu.

İSLAMi ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, CU. T: 13, SA YI: 3-4, 2000 513

Page 4: Çazafi' nin 1(a[6 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/2000_3-4/2000_3-4_INAMA.pdf · Şimdinin dar . kalıplan içine takılmışsak, görüşsüz, umutsuz, düşsüz, hayiii

Bir iç insandır, bütün insandır. Tefekkür, kalp ve amel birleşir onda. İşte yaşayan Gazali'nin önemli bir özelliği: Şekilci, basmakalıp olmayan,. inancını kelimelerle boğ­ınamış, düşüncesiyle kalbi arasında, eylemleri arasında boşluklar olmayan bir insan. İşte yaşayan Gazali'nin bir diğer yanı: Eleştirel bir bakış, in)iının karartmadığı, ter­sine açtığı eleştirel bir ufuk, bu ufuk içinde kendini yenilemekten korkınama (Kur' an okumalda ilgili yorum­lanndaki açıklığa dikkat edilmeli: İhya I. Cilt, 8. Kitap, 4. Bab), düşünce ve sözde kalmayıp, "zevk"e ulaşabileme,

kalple eylemi birleştirebilme. Bütünlüğe ulaşma.

düşünce-kalp-eylem bütünlüğüne, ama bu bütünlüğün karartmadığı eleştirel bakışı yitirmeme, sonınları göre­bilme, onlara karşı duyarlılığını koruyabilıne, çağının.

ahlaki, entellektüel bozulmasına, dejenerasyonuna tepki, yeninin, canlının, tazenin, bütünün ardında olma.

Gazili, özgün (orijinal) bir düşünürdür, özgünlüğü çağının otoriter düşünürlerine boyun eğmemişliğinden, seçimlerini yapabilecek, kültürüne etkiyen güçleri farkedip, eleştirerek öneriler getirebilecek özgü rlüğüo­den kaynaklanıyor. İç gücü, içindeki gücü, özgüveoi, kendine, imanına, kültürüne, dinine olan güveni yüksek­tir,' bu özgüven onda özerldik ( otonorni, muhtariyet) oluşturuyor; geçmişini zincirlerle taş.ımıyor. geçmişin,

geleneğin geleceğe aktarılmasında, kendi ayaklan üze!lnde karar veriyor, kcirarın ardından başvurabileceği otoliteleri izliyor, özgüllüğü de buradan geliyor: Ke~dine özgü olanı korumada, gözetmede, özgüllüğü ile kazandığı özgünlüğünden yola çıkarak evrensel oJana kendini açı:İia, gelip geçici olanı aşmaya çalışarak, bir yitiğini arar gibi (İlı ya, I. cilt, s. ı 13) hakikatı arama; hakikati sözde, biçimde, kuru bilgide bırakmadan özüne, kendine, kalbine bağlayarak arama, onun kalbindeo, kültüründen çıkarak, kainaU kucaklamayı amaçlayan özlemiydi.

AKLlN ZENGİNLiGiNDE

Yaşayan Gazali, çağımızın post-nıodernist deneyi­minin ardından gelen arayışlarında, akla tuttuğu ışıkla; önemli bir taruşma kaynağı oluşturuyor.

Alal, özellikle Aydınlanma Döneminde, insana özgü bir özerklik, özgüİlük alanı olarak görüldü. İnsan aklı sayesinde "kendisi" oluyor, bağlanndan kurtuluyor, kendi yaşamını kendisi düzenleyebiliyor, bilgisinin ahlak ilkelerinin yasalannı kendisi koyabiliyordu. Mono­noetil>, tek akılcı dönernin geçirdiği, panrasyonalist (Hegelci!), varoluşcu, pragmacı, analit.ik, post modernist serüvenin ardından,. poli-noetil>, multi-rasyonel bir bakışın denenebileceğini düşünınekteyim. Bu amaçla, burada çok kısaca değinerek geçeceğim bileşenleriyle

514

AHMETİNAM

birlikte düşünüyorum aklı. Akıl , bize teorik seyri sağlayan, bilimsel amaçlara, öngörülere, teori kurguları­na, model geliştirrnelerine, inş,alarına, görünenin ardında-ki görümneyeni aramamıza olanak sağlayan teorik alulı -içinde taşıyor. Teorik akılla birlikte, düşüncemizin sağlık-lı işleyişinde, mantısal_ akıl yürütmelerimizde, hesapla­malaruru~da. varsayımlarımızı doğrulama. yanlışlama

çabalarımızda, gerçeklikle kurduğumuz ilişkilerde . bize ışık tutan, yol gösteren akıla denetleyen alul diyorum. Seyreden, temaşii eden, ruı.zar atfeden teorik akılın yarun-da denetleyen akıl. bugünkü bilim v_e teknolojiyi ardına alarak, olanca azgınlığıyla yaşayışımızı denetliyor, iliş­kiler "akıl kan" olup olmadığına göre kuruluyor, çıkar,

yarar gözetıne, egemenlik altına alma, denetleme, eli­mizin altında tutma, temellere oturtma, haklı kılma,

meşrulaştırma biçimlerinde doğa biliminden felsefeye, siyaset biliminden yönetimbilimlere, mekanik, elektronik teknolojilerinden biyogenetik teknolojilerine dek uzanan çok geniş bir alanda egemenlik kuruyor, denetleyen akıl.

Denetleyen akı1ın azgınlığı anlayan ala Ua durdurula­bilir ıni? Anlayaiı akıl (Verstelıende Vemunft), teorik akı.ldao, konu edindiği nesneye (ma'kul) yakınlığı ile ayrılıyor. Teorik aklın koyduğu temaşa uzaldığı, anlayan akılda yok, bu akıl, "içten anlamayı", " mükaşefeyi",

· yorumlar yapmayı sağlayan,. ."hemıeneutik güce" saltip bir akıl.

· Seyreden, denetleyen, anlayan akıllara katabile­ceğimiz, birçok felsefecillin ve manonoetik akıl dostunun duyduklannda tüylerini diken diken edebilecek akıl da, şürleyeo aluldır. Şiirleyen akıl, denetleyici tutumun tünıüyle dışında kalarak, kendini bıralaluş,"teslim" olmuş bir tavırla (Gelassenlıeit) var olanın, "öyle" oluşunu

gören, duyan akıldır. Bir anlamda, tasavvufta, Gazali'nin el-müşabede ve el-mükaşefc terimleriyle dile getirdiği (İhya cilt I, s. 7, 44,65 ... Munkiz, s. 67,94), Batı dillerine "La Visian et la Revelation", "vision and intuitive under­standing" diye çevrilen (Munkiz, s. 123) etkinliklecin kaynağldır, şiirleyen akıL

Bağlanan akıl, inanan, iman eden, söz veren, sözünü tutmaya çalışan,. öğretisinin sınırlan içinde kalmaya, tutarlılığını korumaya çalışan akıldır. inanmanın. akıl dışı olduğu görüşü bu noktada yanhşur. Akıl, inanma gereksinimi duyar, ·kendine çıkış noktalan arar, a priori temeller, kanıtlananıayan aksiyom ve postulalar bağlanan aklın işidir. Mantık ve alıliik alanında, dinde, bağlanan aklın ısranru, direnişini~ topariama çabasını duyarsınız.

Birçok düşünürün, aklın dışına itip, "irade", "istenç", "isteme" (der Wille) olarak gördüğü e rotil< akıl ,

Platon'da hakikati arayan "Eros" olarak gerçekle

JOURNAL OF ISLAMI C RESEARCH., VOL: 13, NO: 3-4, 2000

·ı

Page 5: Çazafi' nin 1(a[6 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/2000_3-4/2000_3-4_INAMA.pdf · Şimdinin dar . kalıplan içine takılmışsak, görüşsüz, umutsuz, düşsüz, hayiii

GAZALI'NIN KALB ORDUSU

ilişkimizde, içimizde yanan bir ateş, bir aşk, bir şevk, olarakalalın bileşenlerinden biridir. Aklın çağımızda en fazla ibmiil edilen öğelerindeıı, lw-deşlerinden biridir. (Aklın öğeleri, bibibirleriyle kardeştir, çağdan çağa, ayru çağda farklı toplumlarda, birey olarak insanlarda, kardeşlerden biri ya da birkaçı !'yönetini"" ele geçire­bilir!). · Düşünmenin, "akletmenin", teoriler kunnarun coşkuyla yapıldığıru, aşkla yürütüldüğünji, bir anlarruyla, sevginin, aklın bir yönü, bir yanı olduğunu unutuyorlar. Aklın çok yönlülüğünü, yön körlüğüne (Aspekt Şlindlıeit) sapmaması gerektiğini bildiren akıla eleştirel alul diyorum. Eleştirel akıl, aklın daralmış, sılaşmış

ufkunu açmayı," aklın aklıru başına getirmeyi sağlayan bir akıldır. .

Elbette bunları birleştiren bir akıldan, deyim yerindeyse bir el- Ald-ı Müşterel<'ten, bir ratio commu­nis'ten, ortak akıldan söz edebiliriz. Bu ortak akıl, akıl kardeşlerin alıengini, düzenini, "orkestrasyon"unu sağlayan akıldır.

Gazali'de akıl (Munlôz, s. 96), insarun Allalı'ın yarat­tığı alemlerden haberli olması için gerekli bir öğesidir. Allalı birçok alem yaratmıştır. Sayılarım ancak Allah bilir. (Leibnitz'in "Monad"larına yakın bir düşünce mi? Gazali " illemler" söZÜyle, varolan şeylerin "kategorileri­ni" kasdettiğini söylüyor!) İnsan, alemlerden Iıaberli olmak için, "duyu"lara salıip oldu. Dokunma duyusu, bunlardan ilkidir. Duyular yetmez olunca, duyular alemi­nin ötesine, "temyiz" illemine, ayırt etme, seçme alemine geçer, duyuları kullanarak, onlar tarafından verilmeyen, nesneleri birbirinden . ayırt etme yetisine ulaşır. Temyiz illeminden sonra, akıl illemine geçer, insan. Çocukluğun­dan itibaren yaşı iledeyip olgunlaştıkça, düşünce

yasalarını, mantığı kavramaya başlar. Aklın da kavraya­mayacağı alemler vardır. Nasıl duyular aleminde kalan, akıl illeınini kavrayarnazsa, akıl alemi içinde kalarak, alemierin tümünU kavraına olanağı yoktur. Örneğin, uykuda akılın kavrayaınadığı . şeyleri kavrama olanağı vardır. ·

Akıl, insanın hilllerinden biridir. Bu hali ile,. duyular aleminde, temyiz aleminde kavrayaınayacağı şeyleri,

ınftkulatı kavrar. Bunun üstünde "nübüvvet" hali vardır. Bu halde aklın kavrayarnayacağı alemi kavrar. Uykuda bu alem bize verilmiştir. "Zevk" bize aklın sağlayamaya­cağı tasavvufi bir tecrübe alanı açar. Watt (Muslim Intellectual, s. 164-165), Gazaıi'de. üç bilgi halinden söz eder: 1. Taldid, boyun eğen, sorgularnayan, rahatlığı sağlayan, irdelerunemiş bilgi halidir. 2. İlın, bildikleri­mizin hesabını verdiğimiz haıdir. 3. Zevl,, en yüksek derecede bilme durumudur. Akıl, daha çok ikinci Ml ile ilgili görülüyor. Taklid, denetleyen aklın boyunduruğu

demektir. Çağımızda yaşayan budur. Gazilli, Munlôz'de taklid'den kurtulma yollanru ararken (Kendisi için, "ben taklid'den müstağniyirn" diyor!), bu denetleyen akıldan kurtulmaya çalışmaktadır. Zevk, anlayan, şiirleyen ve

· erotik aklın kesiştiği ortak noktadan gelmektedir.

Akıl, .çoğul kavraına alanlarından biridir. Yaşayan Gazilll'nin işaret ettiği bu nokta, aklın kalble olan ilişkisi­ılİ gündeme getiriyor. Akıl, kalbin hizmetinde, onun "veziri"dir (Kimya-ı Saadet, s. 19). Kalb, Allah'ın

cemaliılİ görmek içindir. (Bağlanan akılla, birlikte şiirleyen ve erotik akıl, teorik, temaşii eden akla destek vererek Gazilll'nin "kalb"iııi oluşturuyor!) Akıl ise, kalbin ışığıdır, nfuudur, kalb, akılla görür (a.g.y., s. 19). Ona göre Allillı; akla nfır adını vermiştir (İlıya, cilt I, s. 210). Akılı "kötülemek", Allalı'ın içimize koyduğu nfuu kötüle­rnek olur (a.g .y., s. 225). Birşeyin doğruluğu, yanlışlığı akılla bilindiğine göre, akılın kötü olduğunu, kötü olan akılla bilmiş oluyoruz. Yine şeriatın iyi olduğunu, kötü olan akılla biliyoruz ki, kötü birşey · ile bilindiği için o da kötü bir duruma düşmüş olur. "Akıl" demekle, Gaziili, nıutasavvıflann yakin gözü, irmin nfuu dediği şeyi de. anlar. Böylece akıl-nakil tartışrnasırun anlaınsızlığıru

savunur. Bu açıdan Gazili, biraz önce kısaca anlatmaya çalışt:ığım poti-noetik tutrunu takınmış olur. Bir yanıyla Kalp, Ruh, Nefs, Akıl sözlerini birbirine yakın anlarnlar­da kullanması da (İhya, cilt 3, ı. Kitap, Kitab-ı Şerh-i Acaibi'l-Kalb) poli-noetik tavrın bir göstergesidir!

Akıl, insaıılarda . değişik derecelerde ortaya çıkar. Ala! farklılığı yaratılıştan geldiği gibi, bilgi ve tecrübe salıibi olmakla da ortaya çıkar. Akıl, genel olarak Aydınlanma düşünürlerinin anladığı gibi, herkesde "ayru" değildir. Akılların bir olamadığı ile ilgili olarak, Hz. Muhammed ile melekler arasında geçen bir konuşmayı anıyor, Gazali (İlıya, cilt I, s. 224). Melekler, Allillı'a sorarlar: - Ya Rab, Arş'tan büyük birşey yarattın nu? "Evet, Aklı yarattım" der, Allah. Melekler "Ne kadar büyüktür?" diye sorarlar. Allah meleklere, "Kumların sayısını nasıl bilınezsiniz, aklın da büyüklüğünü bile­mezsiniz. Ben· aklı kum sayılan gibi sıruflara ayırdım,

kimisine bir tane, kimisine iki tane ...... verilmiştir" der. Gökyüzünden daha büyük olan aklın farklılıkları, yaln).z insanlar arasında değil, toplumlar ve çağlar arasında da görülür. Bu farklılıklar yalmzca nicelik yönünden (az yada çok oluşu) değil, nitelik yönünden de farklılıklar taşır (Polinoeitik akıl anlayışı!)

Gaziili, "akıl"ın dört anlamda ku)Iaruldığıru savunur (İlıya, cilt I, s.215-216)

1. İnsanlan diğer varlıklardan ayıran özellik olarak akıl, insana bilim ve teknoloji yolunu açar. İnsaru insan yapan bir özelliktir akıl, bilimler akılla "görürler".

İSLAMi ARAŞTIRMALAR DERGiSi, CİLT: 13, SA YI: 3-4, 2000 515

1 1

ı 1 1

ı j

Page 6: Çazafi' nin 1(a[6 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/2000_3-4/2000_3-4_INAMA.pdf · Şimdinin dar . kalıplan içine takılmışsak, görüşsüz, umutsuz, düşsüz, hayiii

2. Mantıksal düşünme anlamında ala1

3. Tecrübelerden elde edilen bilgiye olanak sağlayan

yetimizdir, aklı.

4. Yapılıp edilenleri anlayıp, bizi sonuçsuz arzulardan alakoyan yetirniz anlamındaki akıl, buna ald-ı mü stefiid (kazanılmış alal) da denir. GazaJi'ye göre, ı. ve 2. anlarn­da akıllar doğal, 3. ve 4. akıllar kisbi (sonradan edinilmiş)dir.

GazaJi'nin bu dörtlü aia1 anlayışı zengin yoruınlara açık:

Doğal alol adım verebileceğimiz ilk alal, "eşyayı

idrak eden", kavramlaştıran alaldır. Bize verilmiştir, çağ­daş deyimlerle söylersek, biyo- genetik yapımızdan ortaya çıkan, "garizi" özellik taşır. Bu doğal akılın

temelinde, kavramlar arası ilişkileri kuran, bilen, bir anlamıyla "a priori" alandi çalışan ikinci bir ala1 dalıa vardır. Mantık kurallarını, mantıksal akıl yürütmeleri, ç.ıkarımlan sağlayan, düşünceler arası bağları oluşturan

bu akla, mantıl<Sal alol diyebiliriz. (GazaJi, bir ad ver­miyor!) Doğal aklın, mantığa yönelmiş "dalının" yanında, bir de deneyime, yaşantılara (tecrübelere) yönelmiş dalı vardır; buna ·da, deneysel ya da görgüsel ya da·tecrübi ya da empirik akıl diyebiliriz. Doğal aia1 bir yandan mantığı doğururken, diğer yandan deneye yönetiyor. Deneysel alol, yaşamamız sırasında öğrendiklerimizle, bilgimizle geliştireceğiıniz alaldır. İnsanın "al~" ya da "zeki" olması, deneyimlerinden öğrenmesiyle ilgilidir. Deneysel aia1 sahibi insan, belli sezgilerle donanır da, ey le ml erini, insan olarak varolmanın sonuçlarını görerek kendini tehlikeli sonuçlardan koruyacak önlemler alabilirse, akl-ı müstefıid, kazanılmış alu! sahibi demektir. Gazili, aklın bu son biçi,mine değer verir, kazaıulınış aklı, aklın son meyvesi olarak görür.

Burada GazaJi, yukarıda verıneye çalıştığırn pali­noetik aia1 açısından, denetleyen ve teorik akıl temelinde akıla bakıyor. Kazanılınış akılda anlayan, eleştiren aklın etkilerini görüyoruz. Aklın dörtlü açılımı, ondaki poti­noetik eğilimi yeniden görınernize yol açıyor.

KALBİN ASKERLERİ

Müdessir silresi 31. ayette "ve ma ya'lemü cünude rabbike illa hüve11 deniyor. 11Rabbin askerlerini O'ndan başkası bilemez, ancak O bilir." Allah'ın değişik alem­lerde, kalplerde, rııhlarda, ancak kendisinin bildiği asker­leri vardır. kalbin askerleri ise Gaz§Ji'nin bilgisi içindedir.

Melekı1t §Jemine dahildir kalp. (Alem-i batın, §Jem-i gayb, §Jem-ı ulvi adlarıyla da çağrılan bu alem, antolajik olarak, görünen alem ötesirıde, meleklerin ve rııhların

516

AHlvfET İNAM

§.I emi dir.) insanla Allah arasında bağdır, Allah'ın teınaşa edilınesi onunladır, onun "sırlarını ve aciiib Iıallerini"

bilmek zordur. GazaJi, tıpkı Aristo'nun aklı yalnız insana özgü olduğundan, insanın en yüce yanı olarak görüşü gibi, kalbi. diğer varlıklardan insaıu ayıran insana özgü bir üstünlük olarak görür. İnsan üstündür çünkü Allah'ı bilebilir. Hangi gücüyle? Kalbi ile, Allalı'la insanın kur­duğu bağ, kalb ile olur. Kalb. insanı öteleyen, öteye götüren, aşkın varlığın yoluna düşendir. (Buradaki betiın­lemeler. İhya, Cilt ID, l.kitiiba dayanıyor. Başka türlü belirtilmediği sürece, sayfa numaralan bu cilde iiittir.) Onunla çıkar Allalı'a olan seferine, Esfelü' s-Silfılin'den, en aşağı, dünyevi alemden, a'Hi-yı- İlliyin'e miinfı ale­Inine, alem-i batına, yolculuğa çıkması kalbi iledir. (Kimya-ı Saadet ,s.l9) Allah'a yapılan yolculukta Kalb, Allalı'a ulaşmak için yaratılınıştır. (s.14). Allalı katında olanların keşfi, "mükaşefe", kalb iledir. (s.?) Beden, organlarıyla birlikte, kalbin buyruğu altındadır. Kalb eğer bu esfel-i s§filin'den, buynığıındaki organiara sözünü geçirir de kurtulabilirse, masivadan yp.kselerek alem-i ulviye ulaşabilir. Allah'a hesap veren, Allalı'a mulıatap 'olan, ona karşı sorumlu olan kalbdir. Kalbirnizi bilince, nefsirrtizi, nefsintizi bilince Rabbimizi biliriz; kalb

. unutulmanıalıdır, kalbini unutan kendini unutmuş olur, kendini unutansa, Rab bini. Kendimizi bilmek zorundayız, insan olmak için, başkasııu bilmek için, kalbi bilmek

·gerekir. !Çalblerini unutanlarda, kalbieriyle kendileri arasına "hiiil", perde girmiştir, kendini yargılarnaktan, değerlendirmek, kiiiııattaki yerini görınekten aciz duruma düşerler.

Kalb Allabı tanıma yeridir, kalbi temizlemek için, · "mücadeleye" girişrnek benliğin terbiyesi için uğraşı ver­mek gerekir. Bu mücalıedenin, savaşımın, uğraşının

başında ise, kalbin ordusunu bilmesi gerekir. Kalb, gi­rişeceği savaşta başarılı olması için ordusunu tanımak zorundadır. (Kimya-ı Saadet, s. 17).

.Kalb, bedendeki et parçası anlamında değildir. (s.9) Kalb, gözle görülıneyen ruJ.ıani bir varlıktır. Cismiini et parçası olan kalble ruhiini kalb arasında bir ilgi vardır. Gaziili, bu ilgiyi açıklamaktan kaçınır, bunun için iki gerekçesi vardır, ilki bu konunun mukiişefe ilmi ile ilgili olmasıdır, mukiişefe ise "anlatılarak", sözle gerçekleşti­

rilemez, yaşanınası gerektir. İkinci gerekçe ise ruhun esrarı ile ilgilidir. (Ruh, nefs, akıl kavramlarını, kalb ile yakın anlamlarda kullanır, Gaziili). Rulı hakkında ise, sıfatıara sahip olma.dığı için konuşulamaz. Rulı.iini kalb, bedenin bütünüyle ilgili olsa da, asıl bağını cismiini kalb ile kurar, sanki rıılı.iinl kalb, cisıniiıll kalbde oturur, cis­ıniiıll kalb onun memleketi, alemi, belki de binitidir, bedene binip yolculuğa çıkabilir. (Tersi de doğru mudur,

JOURNAL OF ISLAMI C RESEARCH, VOL: 13, NO: 3-4, 2000

Page 7: Çazafi' nin 1(a[6 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/2000_3-4/2000_3-4_INAMA.pdf · Şimdinin dar . kalıplan içine takılmışsak, görüşsüz, umutsuz, düşsüz, hayiii

GAZALİ'NIN KALB ORDUSU

bedeni kalb, nı.hfuıi kalbe binip alem-i batına yükselebilir mi? Yoksa, beden esfel-i sMiline çalalıp kalır da ruhfuü kalb, alem-i batına yükselir mi? ) Beden memleketinde kalmadan Allalı'a ulaşılamaz. Allalı'a giden yolda, Qünya bir konaklama yeridir. Bedense binitidir.

Gazai.i, yaşayan Gaziili çok canlı, etkileyici metafor­lannfilozofudur. Birresimleyen, düşünce resimleri sunan düşünürdür. Kalbin kendini var edebilmesi için emri altındaki bedeni koruması gerekir, bu amaçla iki tür askere gereksinimi vardır. Biri, zabiri askerler, el, ayak. ağız, mide ... gibi, diğeri batını (içsel) askerler, öfke ve lazgmlık gibi. Bu askerlerin, bedenin korunmasında gözle göıülür, ziihirde müşa.Iıade edilen düşmanları vardır. Gözle görülmeyen düşman için beşi zahiri, beşi batını on tür askere gerek vardır. Z3hlri olan askerler, beş duyu­muz, görmek, işitmek, koklamak, tatmak ve dokunmaktır. Batını olanlar, beyinde bulunurlar, hayal, düşünme ezber­leme hatulama ve vehlm kuvvetleridir. (Kimya-ı Saadet,

' s.l8; biraz sonra İhya'da biraz farklı bir sınıflama göre-

ceğiz.)

Bütün bu askerler kalbin emrine amadedir. Bedenin askerleri, kalbin emri altında çalışırlar. Hiçbir organ kalbe isyan edemez (s.l3). (Oysa, herhalde, birtakım, nöro­fızyolojik, psikiyatrik bastalıklarda, organ, kalbin (beynin) buyruklanın dinlemiyorl) Tıpkı, meleklerin Allah'a itaatleri gibidir, organlarda, meleklerden farldı olarak, şuursuz itaat söz konusudur.

Kalbin askerleri üç sımfa ayrılır. (s.l5) İlki, hareket ettirici, teşvik edici, uyarıcıdır. Faydalı şeyleri teşvik eder ya da zorunlu şeylerden insam uzakta tutar (Şehvet ve gazab gibi). Bu kuvvete irade denir. İkinci öbekteki askerler, arzuları yerinde getiren kuvvetlerdir, bunlara kudret denir. Üçüncüsü ise, eşyayı tarif edip anlayan beş duyuınuzla ilgili kuvvettir ( Casuslara benzerler!) Bu kuvvetlerde belli öğelere sahiptir. İlim ve idralt kuvvet­leridir, bunlar. irade, Kudret, idrak askerleri batıni asker­lerdir herbirinin zaiıiri kuvvetleri vardır, bedenin organ­larıyl~ ilgili olarak (Soru: Teknolojik araç gereç, sanal gerçeklik de kalbin askerleri midir? Evet, eğer kalb onları yönetebiliyorsa!) Bu üçüncü kuvvetin, zahirl yam beş duyumuzdur. Batııll "ordulardan" ilki hayal~. Hayal, birşeyi gördükten sonra gözümÜZÜ kapatıp, gördüğümÜZÜ icimizde canland.ırmamızdır. Bu hayal askerlerini koru­~ için ,;kuvve-i Mf:ızaya" gerek vardır. Bu, Mfızamız­da saklamlan üstünde düşünülürse, saklamlan şeyler bir­birine katılır, parçalamr, bölünür, birleştirilirse, bunu sağlayan kuvvete "kuvve-i müfekkire" denir. Unuttuğunu haiırıarsa, buna "kuvve-i müzekkire", sonra duyduklarım bir araya toplarsa, buna "hiss-i müşterek" denir. Öyleyse, iç askerler, batııll askerler, hiss-i· müşterek (ortak duyu),

hayal (imgelem), tefekkür (düşünce), tezekkür (amın­sama) ve hıfz (saklama, bellek) birliklerinden oluşur.

Gaziili bir psiko-somatik model oluşturuyor bize; beden-duygu-eylem ilişkisini, kalbin askerleri örneği ile veriyor. Modelini anlaşılır lolmak için, somut benzetme­ler kullamyer (Beden kalbin biniti, kalb de ilmin yeridir.

S.21)

Kalbin askerleri kalbe kazan kald.ırırsa ne olur? Kalbin yolculuğu yarım kalır. Kalb, kimi askerler tarafın­dan ele geçirilirse ne olur? Unutmayalım "akıl" vezirdir, komutan yardımcısıd.ır; ilim ve idrak askerleri kalbi ele geçirebilir, kuvvetler arasında dengesizlik söz konusu olabilir. İrade ve lrudret askerl~rinin acz içinde olduğu ilim ve idralcin güçlendiği bir kalbi düşünelim. Ya da, ilim ve idrak baskı altında, :zabiô kuvvetler, batınileri ele geçirmişler, masivaya tümüyle batmış bu kalb yolculuğa çıkamaz olur.

Kalb, aske~lerini, l<alb siyaseti ile, deng~li. ölçülü, uyumlu bir biçimde yönetmeyi bilmelidir. Böyle olursa yolculuk gerçekleşebilir, yoksa, yolda kalınıi. (soru: öteki dediğimiz insan dostumuz, sevgilimiz, ya da düşmanımız kalbirnizin askeri midir? Kalb ülkesi, beden ülkesinin dışına ilahi anlarnda değil, sosyolojik anlamda çıkabilir rni?l Soru: kalbirı askerleri olduğu gibi, kalbirı şairleri de var rmd.ır? Şiirleyen akıl, Gazali'de bulunabilir mi? Ya da Gaziili felsefesinin izlerini sürerek, onu "kalbin ilim­leri"yle yeniden yorumlayabilir miyiz?)

insan kalbinin "bususiyetleri" nelerdir? Allah'a ulaş­maya çalışan kalbin ilk özelliği ilimdir. Dünya, Abiret, Akıl ile Gerçelderi bilmektir, ilim (s. 18). Kalb, bir göz gibidir. Kalbteki akıl gözdeki görme gibi~ (s. 37). ilimi olanaklı kılan, kalbin güçlü askeri akıldır. Ikinci özelliği kalbin iradesidir. "Neticeleri anlayan aklın, organları harekete geçirecek uyancısı"dır, irade (s. 15). İnsan olgunlaştıkça, kalbinde bu iki "ordu" gelişir. Çocukken zayıf olan ilim ve irade orduları zamanla güçlenir.

İnsan, irade ve ilim kuvvetiyle çıktİğı yolculukta "saadeti" yakalayabilmesi için, ahireti kararga.h, dünyayı ineceği konak yeri, bedenini binit, organianın bedeninin lıizmetçisi yapmalı, beden memleketinin payıtahtı olan ·kalbde oturmalıdır (s. 22). Beynin ön tarafında hayal gücünü, kuvvet-i bayaliyye'yi lıaber alıcı bir "ajan" olarak kabul etıneli, beynin arka tarafındaki kuvve-i hiifıza'yı

ı. Gazali, Mişkııtu' l· Envar'da bilgi ve valıyin vadiden kalbe akışı ben zetmesini kull:ınıc. (s. 32). Gittikçe alçal:ın vadiler dÜŞündüğümOzde, üstteki vadiden akan su, alttaki vadiyi sulamakladır. Ruben daha gelişmiş kal b, di ger bir kalbi beslemektedir. Bir kalpten diğer bir kalbe nfır aktanmının gerçekleşebilınesi de, kalbin askerlerinin çalış­ma ahengioe, gQcQne, yönetimine, kalb yolculuğunun seyrine

bağlıdır.

İSLAMI ARAŞTIRMALAR DERGlSİ, CU.,T: 13, SA YI: 3-4,2000 517

Page 8: Çazafi' nin 1(a[6 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/2000_3-4/2000_3-4_INAMA.pdf · Şimdinin dar . kalıplan içine takılmışsak, görüşsüz, umutsuz, düşsüz, hayiii

"hazine vekili" saymalıd.ır, Çiinkü, bilgiler ve tecıübeler orada saklanıyor. Dili tercüı:nan, hareket eden organlan katipler, beş duyuyu da "casuslar" gibi kabul edip, her birille bir görev vermelidir. Bu organlar ilgili olduğu a.Iemlerden aldığı haberleri, önce kuvve-i bayaıiyye'ye gönderirler, oradan da kuvve-i hafıza'ya teslim ederler. Kuvve-i hayaıiyye, postacı olarak bilgileri, kuvve-i hafıza'ya bırakıp, o da, h?berleri hükümdam (hükümdar, kalbde ya da beynin ortasında oturur!) sunar. Allalı'ın ordulan, askerleri, kalbde de bulunur. Kalbiyle ilgilen­meyen, Allah'ın or~usunu perişan eden, perişanlığa

mahkfun olur.

İnsan, kalbinin askerlerini, kalb ülkesini yönetecek dört aşamalı varlığını zaman içinde, müca.Iıede ile yetkin­leştirir. İnsandaki bu dört özellik, yı.rtıcılık, hayvaniyet, şeytaniyet ve rabbaniyettir. Y ı.rtıcılık, kızgınlıkta ortaya çıkan yanı, hayvanlığı şehvet sırasında görünen özel­liğidir. Kötülük yaptığında şeytan yanı kendini gösterir. Önemli olan rabbam yanımızı yaşayabilecek kalb yöneti­mini · gerçekleştirebilmektedir. Rabbam sıfatıara ulaşa­bilmek için, ilim, hikmet, eşyanın hakikatini id.rak, herşeyi ne ise öyle ani~ gibi hasletlerle kalbi donat­mak gerekir. (s. 26).

Kalp, bir ayna gibidir. Olwnlu özellikler kalbde · bulunursa, aynanın cilası ve parlaklığı artar, kötü huy lar­la ayna karanr, kara dwnan gibidir onlar, is kaplar aynayı. bu kalbin mühürlenınesi demektir (s. 27). Kalb temizse, orada parlayan nılru görürüz; kararmış, "ters döndürülmüş kalb","küfür kalbidir (s. 28). Kılıflara kon­muş kalb, münafıkırı kalbid.ir, terkedilmiş, i'raz. edilmiş; yüz çevrilmiş kalbde ise, iman da vardır, nif'ak da. (Sanınm çağımız insanının kalbi, i'rnz edilmiş kalbdir, yaşayan Gazall'den öğrendiğimiz budur).

ilim, irade ve fii1 bütünlüğü kalb yönetiminin başarısı için önemlidir. Kalb ilmin yeridir. "Bilinen", kalbin aynasına "yerleşir", orada açığa çıkar (s. 29). Bilen kalb­dir, "aıim" (bilen) eşyanın hakikatlerinin hulill etmiş olduğu kalbden ibarettir. Ma.Ium (bilinen) eşyanın hakikatlerinin kalb aynasında· husillünden ibarettir. İ1i..m, bilgilerin kalbe ulaşıp yerleşmesidir. Gerçekler ve kalb ayrı ay n duruyorsa, gerçekler kal b aynasına yerleşmiyor­sa, orada bilgiden söz edemeyiz. Kalbde ilimin yer­leşmemesinin sebepleri şunlar olabilir (s. 30):

1. Aynanın yapısal bozukluğu, gört4J.tüyü "içine" ala­mayışı,

2. Aynanın pis olması,

3. Aynanın yanlış yerde olması, aynada görünmesi gerekenin aynanın arkasında ya da görüntü alamayacak açılarda bulunması.

AHMETlNAM

4. Ayna ile insan arasında perde olması.

5. Aynarun, içine alacağı "göiiintüyü" bilemernesi

Bu ilginç saptamaJar, bilgi nesnesi ile bilen arasında-ki ilişkilere düşündürücü ışıklar serpiyor. Bilenin kalbinde yapısal bozukluğun olmaması, kalbin terniz olması, bileceği nesneye uygun açıdan bakması (bilme tavn, varlıkla hemb.a.l olabilmek içinde bulunulması gerekli bir ha.I, "Stimmung" anlamında Heidegger'ci düşüncelere götüıüyor bizi!) bilen öznenin, kendini bile­ceği nesneye hazu:larnası anlamına geliyor. Anlayan aklın ufkunu açabilecek saptamalar bunlar.

Kur'an-ı Kerim'de, "Biz emaneti göklere, yerlere ve dağlara arzettik, onlar taşİmaktan çekindi ve ondan kork­tular. Ama insan onu yüklendi" (.Ahzab, 72) deniyor. Kalb, bu bilgiyi, bu ilahi emaneti taşımayı üstleniyor. Her kalb bunu taşıyabilir, diyor Ga.zall (s.33). böyle bir olanakla donanmıştır kalb, yolculuğa çıkma gücüyle yük­lüdür.

Kalb, hastalıklanndan sadece akılla kurtulmaz. Akı1ın iyileştirebileceği bastal.ık1ar :varsa da If emrnz-ı kalbiyye" ye akıl yetmiyor (s. 38, Munluz, s. 102). Akıl, hastayı hekime teslim eder yalııizca, hekim akıl alarunı aşar "nübüvvet" le deva sağlayabilir, peygamberler kalb fıastalıklannın iyileştiricileridir. ·

,Kalbi anlamak, duyu organlanyla, duyu organlan­mızla, yetilerimizle sağlanmaz; kalb, "misa.I" ile anlatıla­bilir. (s. 44). Gazali'nin bu savı, felsefede bir "arama yolu" saydığım, "resimleme" çabasını çağnştınyor.

Yıllardır savunduğum (okur, Yolculuk Hazırlıkları kitabıma bakabilir, Pan YaymcıW<, İstanbul, 2000) bu çabada "misal" bir felsefi anlama ve aniatma telaıiğidir. Gaza.Ii, kalbin acayip lıallerinden bazılarını iki "misal" ile anlatır.

Bir havuz düşünelim. Bu havuz ya dışandarı gelen akarsularla ya da havuzun altından, kazılan kuyudan· beslenir. İkincisi daha süreklidir, suyu daha iyidir. Kalb havuz, su da ilimdir (bilgi). Beş duyu da suyu taşıyan

dereler gibidir. Kalb, yalnızCa dışarıdan gelen suyla beslenmeyebilir. Kalbin derinliklerine dalıp, dışandan

gelen sulan kesmek, kalbi içten doldurmak da olanaklıd.ır.

Bu nasıl oluyor?

Eşyanın hakikatlan Levh-i Mahfuz'da yazilıd.ır. Lev~ h-i Mahfuz'da yazılı olan alem, şu anda yaşadığımız, gerçek alemdir. Bu a.Iemio duyular ve hayal dünyasında

·sureti vardır. Bu suret, hayalden surete geçer. Duyu ve hayale giren eşyanın hakikati kalpte oluşur. Kalbteki hakikatler lıayaıe, hayaldeki hakikatler dışarıdaki

lıakikate uygun olur. Var olan evren Levh-i Mahfuz'da

518 JOURNAL OF ISLAMI C RESEARCH, VOL: 13, NO: 3-4, 2000

Page 9: Çazafi' nin 1(a[6 - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/2000_3-4/2000_3-4_INAMA.pdf · Şimdinin dar . kalıplan içine takılmışsak, görüşsüz, umutsuz, düşsüz, hayiii

GAZALI'NIN KALB ORDUSU

yazılı olana uygundur. Böylelikle, alemin dört aşaması olduğunu görüyoruz.

l.Levh-i Mahfüz'daki plaru 2. Gerçek varlığı

3.Hayaldeki görüntüsü 4. Kalpteki görüntüsü. Şöyle

diyor, kalbin · ontolojisini belirlerken GazaJ.l: "Eğer, alemin hepsi için senin zatında misal ve mekan yarat­masaydı sen, kendinden başkasını bilemeyecektin"(s.45). Eğer, Levh-i Mahfuz'la kalp arasında perde kalkarsa, dışarıdan gelen bilgilere gerek kalmaz! İşte kalbin iki "kapusu" vardır, biri melekı1t alemine, Levlı-i Mahfuz'a diğeri de, beş duyu alemine, şehadet ve mülk alemine açılır.

İkinci misill (s. 46) şudur: Çinli ve Romalı sanatçılar hükümdar huzurunda, hangisinin sanatında üstün olduğu konusunda tartışıyorlar. Romalı, çeşitli boyalarla, süslü yapıtlar oluşturur. Çinli ise durmadan cila yapar, duvar­lanna. İşleri bitince, aralanndaki perdeyi açarlar. Romalı'nın yapıtlan beğeni kaianır a.pıa, Çinli'nin tW<ıfı­na yansıyınca, Çinli'nin yaptığı bir ayna görevi görür, Romalı'nın yapıtı olanca göıkemiyle karşı tarafa yansır. Hükümdar birinciliği Çinli sanatçıya verir. Romalı'nın yaptığı, billin adamlannın yaptığına benzer, Çinlininki ise, velilerin yaptığına; veliler kalbieri temizler, cila­landınr, parlatır.

Kalb genişliği, illemlerin sığdığı kalbe salıip olmak, kalbin "kapu" larını açabilecek güce sahip olmakla olanaklıdır. İlham kapusunun, kalbe üfürülen kapının açık tutulmasıyla, açılabilrnesiyle sağlanır.

Kalb, kolayca yaralanabilir, ele geçirilebilir bir özel­

lik taşır. Kalb bir kale, şeytan da kaleye sahi_p olmak

isteyen bir güçtür. Aklın &skerleri, kalbin askerleri

zayıflayınca, şeytarun ordusu hiıcuma geçer (s. 71). Bu zedelenen kalb, aklın askerlerini, teorik, denetleyen, anlayan, şürleyen, bağlanan, erotik, eleştiren aklı

harekete geçirebilmelidir.

Çağımızda kalbin askerleri zor durumdadır. Kalbi şeytan ele geçirdiği için değil, bence, şeytan bile kalbi ter­ketmiştir. Yaşayan Gazali'ye, kalbin ordulannı yeni bir yüzyılın başında bize hatırlattığı, bizdeki kuvve-i müzelddreyi uyandırdığı için, teşekkür etmeliyiz. Durumu, hece ölçüsünde bir dörtlüğün tasviriyle anlat­

maya çalışarak sözlerimi bitireyim:

Yenilmiş bu çağa, şimdi, kalbin askerleri,

Çekilip gitmişler çoktan uzak diyarlara.

Kanıyor, işte kalp, sızlıyor hançer yerleri,

Bırakmış kendini akıl, bilgisayarlara.

KAYNAKLAR

Gazali, İhyau !ffiumi'd- Din, 4 cilt, Çeviren: Alunet Serdaroğlu, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1974

Gaza.Ii, Kimya-ı Saadet, Çeviren: . Mehmet A. Miiftü. ·· ğl Çelik Ya inlan İstanbull981 o u, y ' '

Gazali, Mishlmt al Anwlir, Çeviren: W. H. T. Geirdner, Sharkh Mulıarnmed Ashraf, Keslımiri Bazar, Lahor (tarihsiz)

Gazali, al-Munqidh min al Dalai, R.J. McCarthy'in Çevirip derlediği Freedom and Fulfıllment adlı kitapta, Twayne Publishers, Boston,l980

Watt, W. M, Muslim Intellectual: A Study of al Ghazali, Edinburgh University Press, Edinburglı, 1963.

İSLAMI ARAŞTIRMALAR DERGİS1, CİLT: 13, SA YI: 3-4, 2000 519

ı

ı 1

! ·ı i ı