bektaşileri coğrafi dağılımı - husluck
TRANSCRIPT
BEKTAġĠLERĠN COĞRAFĠ DAĞILIMI I.
Husluck
“1928 yılında dilimize çevrilerek basılan Bektaşilerin Coğrafi Dağılımı” isimli yazının bizim
açımızdan çok büyük önemi vardır. Bunlardan ilki1913 yılında yani l. Dünya Savaşı öncesi yapılmış
olmasıdır. Batılı araştırmacıların bu kadar ayrıntılı olarak hazırladıkları bu çalışmanın bir paylaşım
savaşı öncesine getirilmesi son derece ilginçtir. Diğeri ise l. Dünya Savaşı sonrası büyük acı, göç,
değişim ve yıkımların olduğu bir dönemdir. Bu bakımdan çalışma bizim araştırmacılarımız için de
önemli bir kaynak niteliği taşımaktadır. Çünkü burada adı geçen bir çok dergah, tekke ve toplanma
yerleri ile kutsal mekanlar yıkılmış, yağmalanmış ve tahrip edilmiştir. Okuyucularımıza yalnızca bugün
bilinmeyen bazı kelimelerini değiştirerek sunmayı amaçladığımız bu çalışma, dergimizin diğer
sayılarında da devam edecektir. Çevirinin önüne konulan giriş yazısında Fuat Köprülü’nün kurmayı
düşündüğü araştırma merkezi konusunda ne kadar geç kaldığımızı göstermesi bakımından çok
önemlidir. Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş veli Araştırma Merkezi’nin önemi de bu vesile
ile bir kere daha ortaya çıkmaktadır. Hasluck tarafından yapılan inceleme, Ragıp Hulusi Bey tarafından
dilimize çevrilerek 1928 yılında yayınlanmıştır. Çalışma üniversitemiz Sosyal Bilimler
Enstitüsü’nde Yeni Türk Edebiyatı’nda yüksek lisans ve doktora yapan bilim adamı adaylarımız
tarafından yeni harflere çevrilmiştir.”
GİRİŞ
Anadolu’nun tarih ve etnografyasına ait incelemelerin, yalnız ülkemizde değil, Avrupa’da da ne
kadar sınırlı ve ne kadar ilkel bir halde bulunduğu bilinir. “Ramzey, Löşan ve jakop ve daha son
zamanlarda “Menzel, Hasluck, Gordolefski, Babinger gibi bazı araştırmacıların çalışmalarına rağmen
bu geniş sahanın henüz tamamıyla boş olduğunu söyleyebiliriz. Bu hususta yapılacak ilmi çalışmaların
meyve verebilmesi için nasıl bir yöntem takibi gerektiğini başlangıçta 1922’de Mog Dergisinde
yayınlanan “ Bemerkungen zur Religiongeschichte Kleinasiens” başlıklı bir makalemde yeterince
açıklamıştım. Bundan sonra 1923’te Paris’te toplanan uluslararası Dinler Tarihi Kongresine sunduğum
“Bektaşiliğin Kaynakları” adlı bildirinin baş taraflarında da aynen şöyle söylemiştim:
“Anadolu’da Türk istilasından beri asırlarca süren ve özellikle hicri 7. Yüzyıldan başlayarak dört
yüz sene bütün şiddetiyle devam eden dini hareketleri gereğince anlayabilmek ve ilmi surette
inceleme ve araştırmada başarılı olabilmek için onları tek tek ve bağımsız olaylar gibi değil, uzun ve
süreklilik gösteren bir silsilenin birbirine bağlı halkaları şeklinde yani “continuite” lerini koruyarak
değerlendirmelidir. Bunun için ise Selçuklu istilasından beri Anadolu’da ve onunla pek sıkı ilgili olan
İran, Irak, Suriye yöresinde meydana gelen dini hareketlerin biçimlenen ve tamamlanan tarikat ve
zümrelerin- mesela Kalenderiler, Haydariler, Babailer, Ahiler, Mevleviler, Bektaşiler, Halvetiler,
Nimetullahiler, Nurbahşiler gibi büyük teşkilatları- etrafıyla ve birbiriyle olan ilişkilerini gözden
kaçırmayarak incelemek gerekir. Mesela kaynağını Horasan’daki Melametiyye zümresinden alarak
Mısır, Suriye, Hint, Afgan, İran, Anadolu ve Rumeli sahalarında yüzyıllarca egemen olan ve sonraki bir
çok tarikatların kurulmasında etkili ve örnek olan Kalenderiye akımının tarihi gelişimi anlaşılmadan
Anadolu dini tarihine ait incelemede bulunmak imkansızdır. Bununla birlikte bugün Anadolu’da ve
İran’da var olan mezhebi zümreler hakkında gelecekte ciddi ve güvenilir etnografi incelemeleri
yapabilmek için de başlangıçta Anadolu dini tarihinin aydınlatılması gerekiyor.
Dini etkenlerin ortaçağ tarihindeki önemi bir çok siyasi hatta iktisadi olayların onlarla derin
ilişkisi düşünülürse Türk ve İslam ortaçağının incelenerek açıklanabilmesi için din tarihi incelemesinin
önemi daha iyi anlaşılıyor. Bir örnek olması bakımından şunları söyleyelim ki Osmanlı
İmparatorluğu’nun kuruluşu hatta ondan iki yüzyıl sonra Safevi İmparatorluğu’nun kurulması gibi
dünya tarihi bakımından önemli olayları anlamak için din tarihi incelemelerine gerek duyulduğu gibi
ortaçağda İslam aleminin çalışma düzenini, yani o devrin iktisadi düzenini öğrenmek için de bu
inceleme gereklidir. Ülkemiz için bu incelemenin yalnız ilmi değil, milli bir gereklilik olduğunu açıkça
söyleyebiliriz. Anadolu Türklüğünü yüzyıllarca parçalamış, maddeten bir şey yapamadığı zamanlarda
bile manen ayrı yaşatmamış olan etkenleri tamamıyla öğrenerek onların ortadan kaldırılmasına
çalışmak bugünkü Türk nesli için hayati bir önem taşımaktadır. Tarihi ve etnografik incelemelerin dar
düşünceli bazı insanların sandığı gibi sıradan bir süs veya bir övünme değil, ilmi ve hayati bir iş olduğu
bu meselede çok açık bir biçimde anlaşılmaktadır.
İşte bütün bu ilmi ve milli ihtiyaçları göz önünde bulundurarak Türkiyat Enstitüsü’nde
Anadolu’da Türklerin yerleşmesinden beri buradaki ve bu saha ile ilgili diğer sahalardaki dini akımları
tarihi bir biçimde incelemek ve ayrıca buralardaki Türk topluluklarının dini etnografyası hakkında
maddeler toplamak amacıyla özel bir araştırma merkezi kurduk. Yukarda açıkladığımız bakış açıları
içinde tarihi ve etnografik incelemelere başlamış olan bu küçük merkezin yayın sahasındaki
çalışmaları şu kısımlara ayrılmıştır.
A- A- Türklerin dini tarihini aydınlatacak belgeler ve evliya menkıbeleri
B- B- Bu konuda elde edilen etnografik maddeler
C-Bu maddelere dayanılarak yapılacak tarihi ve etnoğrafik orjinal incelemeler
D-Bu konuya ait yapılmış önemli batılı araştırmacıların incelemeleri
Dördüncü kısma ait neşriyatımızın ilki olarak İngiliz müsteşriklerinden F.W.Hasluck’un “Atina
İngiliz Mektebi Senelik Mecmuası “’nın 19,20 ve 21. ciltlerinde intişar eden çeşitli makalelerinin
tercümelerini çıkarıyoruz. Henüz genç denilecek bir yaşta vefat eden bu kıymetli alim, “Yunan, Roma,
Bizans, Cenuh, Venedik, Türk “ tarih, coğrafya, arkeoloji, halkiyatına ait birçok önemli tetkikler
neşretmektedir ki, bunlara ait küçük bir kitbiyyat cetvelini “Babinger”’un “Mog”Mecmuasında
münteşir küçük makalesinde bulmak mümkündür. (Band 11 1923-1926, sayfa 321-325)
Hasluck’un bu küçük ciltte toplanan makaleleri doğrudan doğruya “Bektaşilik” ile ilgili
olduğundan bunları”Bektaşilik Tetkikleri” adı altında toplamayı uygun bulduk Türk ve İslam
Menbalarına layıkıyla vakıf olmayan “Hasluck” ‘un bu makalelerde topladığı değerlendirme
sonuçlarına tamamıyla güvenilmeyeceği pek doğaldır.. Ancak eski Hristiyan kaynaklarına pek geniş bir
şekilde bilen ve onlardaki bilgilerden tamamen yararlanmış olan “Hasluck”un bu makalelere bilhassa
bu mevzular üzerinde uğraşan Türk araştırmacıları için oldukça önemlidir. Bunları Türkmen
‘kaynaklarıyla’ karşılaştırarak tenkit etmek artık onlara kalıyor.
Anadolu’nun dinî tarih ve etnoğrafyasına ait bu yayın silsilesinin mahiyet ve gayesini ve bu
küçük cildin önemini anlatmak için yazılan bu küçük giriş daha fazla uzatmak istemiyorum. Yalnız bu
vesileyle bu makaleleri tercüme hususundaki teklifimi iyi niyet ve bu işi başarıyla tamamlayan asistan
Ragıp Hulusi Bey’e teşekkürlerimi söylemekle mutluyum..
Köprülü-zade Mehmet Fuat
BEKTAŞİLER’İN COĞRAFİ TEVZİİ (1)
Bu makalede Bektaşî tarikatının coğrafî dağılıma ait olarak basılı kaynaklarda mevcut bulunan
dağınık kayıtları hâlen ve evvelce mevcut tekkelerinin yerlerini göstermek suretiyle toplamaya
çalıştık.(2) Bundan çok bu mevzua dair (1913-1915 senelerinde) Bektaşîler arasındaki seyahat ve
tetkiklerinden istihsal ettiğim malûmatı da ithal ettim: Bütün bu malûmat doğrudan doğruya Bektaşî
kaynaklarından ve birçokları bunların birçoğundan alınmıştır. Bu suretle şimdi en önemli faaliyet
sahaları olan Arnavutluk’taki Bektaşî kurumlarının hemen hemen noksansız bir fihristini çıkardığım
gibi -bugün elimde bulunan fakat kaynakları beklentilere uygun olmayan Anadolu ayrı olmak üzere-
bu tarikatın bulunduğu diğer yerlerde de değerlendirmeye devam edilmesi için sağlam bir esas
hazırlamış olduğum ümidindeyim.
Elimizde bulunan belgelere göre Anadolu’daki Bektaşî kurumları en çok “Kızılbaş” veya “Şiî
Müslüman” bölgelerinde özellikle Ankara ve Sivas vilâyetlerinde ve Konya vilâyetinin -meşgul
oldukları sanata göre “Tahtacı” namını alan- Şiî aşiretlerinin bulunduğu kuzeydoğu köşesinde
(Likya’da) olmak üzere başlıca iki grup hâlinde toplanabilir. Anadolu Şiîler’inin hakim yeri olan Harput
ve Erzurum, doğu ilerindeki Bektaşî tekkeleri hakkında ise malumat mevcut değildir. Mamafih
“Kızılbaşlar”’arla “Baktaşî”’ler arasındaki irtibat ve münasebetin mahiyeti henüz meçhuldür: Biz yalnız
bunların İslâmiyet’in “Şiî” şeklinde tabi bulunduklarını ve geniş bir sahaya dağılmış bulunan Şiî
cemaatlerinin ise Bektaşî çelebilerinin manevî üstünlüklerini kabul ettiklerini biliyoruz.
Avrupa’da nisbeten önceki zamanlarda İslâmiyet’e girmiş olan Hristiyan ahalisiyle “Cenubî
Arnavutluk” bugün Bektaşîler’in en kuvvetle mevcut bulundukları yegâne memlekettir. Son
zamanlara kadar adetlerinin haylice kesretli bulunduğu “Girit” ile Makedonya’nın “Kesriye” havalisi,
aynı suretle Hristiyan ahalisi üzerine aşılanmış bir Bektaşîlik hadisesini arz etmektedir. Bundan çok
daha başka yerlerde meselâ Avrupa’da ilk defa göründükleri vakit ihtimale göre nîm-cahilî ve
tamamen göçebe olan, Asya’dan Hicret etme köy cemaatleri arasında da, muvaffakiyetli propaganda
izleri görülmektedir. “Kuzey Makedonya” ve “Teselya”’nın “Konyarı”’leri Rodoplar’ın “Yörükler”i ve
Dobruca’nın “Tatarlar”ın bu cümledendir. Bilhassa Edirne havalisinde yerleri tayin
olunabilen tekkelerin adedi nazara alınınca iki asırdan fazla bir müddet zarfında Yeniçeriler’le
Bektaşîler arasında mevcut sıkı irtibata göre, birtakım askerî merkezlerin aynı zamanda misyoner
faaliyeti hususunda ehemmiyetli ocaklar teşkil ettiğini farz etmek meşrû görünmektedir.
Anadolu, Rumeli ve Arnavutluk’taki Bektaşî evliyalarının tiplerinde her birine mahsus olmak
üzere özellikler görülebilir. Anadolu’da örnek evliya, bizzat “Hacı Bektaş” ile az çok ilişkili bir mürşit
kabul edilir. Buna göre efsanevi denilecek kadar uzak bir simadır. Rumeli’deki evliyalarda Türk
hakimiyeti devrine ait olmaları itibariyle yine öyle uzak ve eskidir, fakat bunlar ilk mürşit olmaktan
ziyade mücahit (Cihat eri) olarak kabul edilirdi. Bu durum 16. ve takip eden asırlardaki Yeniçeri-
Bektaşî hakimiyeti altındaki memleketlerde Bektaşîlik’in gelişimini göstermektedir.
Arnavutluk’taki Bektaşî propagandası itiraf edildiği gibi 18.asırdan itibaren başlar. Evliyaları da
tarihî şahıslardır.
Bektaşî tekkelerinin yerleri hakkında şurasını da kaydedebiliriz ki, başka tarikatlarınki genellikle
büyük yerleşim merkezleri dahilinde veya civarlarında bulunduğu hâlde Bektaşîler’inki kural olarak
tenha yerlerde veya köylerin kenarlarında bulunmaktadır. Bunun sebebi şüphesiz ki kısmen
propaganda ve tesirlerinin en ziyade köylü halk üzerinde etkili olması kısmen de Sünnî hocaları
tarafından haklarında husumet hisleri mevcut olmasıdır ve pek haklı olarak kabul edebiliriz ki (1590
tarihlerinde) Bektaşîler’in Yeniçeriler’i ellerine aldıkları ile bunların 1826’da ortadan kaldırıldıkları
zaman zarfında gerek İstanbul ve gerek vilâyetteki Yeniçeri kışlalarında daimî bir Bektaşî şeyhi ve
muhtemeldir ki yakınlarında bir de tekke mevcuttu. Bunlar 1826’dan itibaren kapatılmıştır; fakat bu
erenlerin Türk iç kalelerinin dahil veya civarında mevcut bulunan türbelerine bu Yeniçerilerle ilgili eski
Bektaşî kurumlarından arta kalma eserler olması pek muhtemeldir.
Bu girişten sonra artık tekkelerin tadadına girişebiliriz:
Şekil 1
A. ANKARA VİLÂYETİ
Hacı Bektaş (Pîr Eri)-Tarikatin meşhur kurucusu olan “Hacı Bektaş” Orta Anadolu’da Kırşehir
civarında ismini taşıyan köyde gömülü bulunmaktadır. Mezarın ittisalinde “Pîr Evi” denilen bir tekke
vardır ki, Bektaşî tarikatının ve müridlerinin genel karargahını teşkil etmektedir.Burası kurucunun
kabrinden çok “Balım Sultan”adıyla bilinen ve tarikatın kısımlara ayrılmış bulunduğu dört şubeden
birinin kurucusu olan pek önemli bir Bektaşî ereninin de mezarını içermektedir: Bu mezar tekkenin
mücerret denilen bekâr dervişlerine tahsis edilmiş olan kısımdır. Bundan çok dikkat çekici bir nokta
olmak üzere Sünnî tarikatlarından “Nakşibendî” tarikatına mensup bir hocanın imamlık yaptığı
minareli bir camii de vardır. Bu II.Mahmut zamanında (1826’da ) “Hacı Bektaş’ı Sünnî olmak üzere ve
Nakşibendî şeyhi olarak gösteren açıklamak isteyen bir yeniliktir.
Bu tekke vaktiyle ahalisi Bektaşî tarikatına mensup 326 köyün geliriyle geçinirdi. Bu köylerin
adeti hükümet tarafından çeşitli vesilelerle 24’e indirilmiştir.Tekkenin 60.000 lira kadar tahmin
olunan geliri tarikatın rakip reisleri olan “Ahî Dede” veya “Dede Baba” ve “Çelebi” arasında paylaşılır .
Bunlardan evvelkisi Hacı Bektaş’ın manevî “irşat” halifesi olduğu iddiasındadır. Hacı Bektaş
tekkesinde oturur ve burası ile Bektaşî teşkilatının bir kısmı üzerine hakimiyet icra eder. Meselâ
Arnavutluk ve Girit Bektaşîleri bunu en yüksek başları olmak üzere tanırlar, şeyhlerinin tayini onun
tarafından tasdik edilmek lâzım gelir. Tarikatın bu şubesi tamamen Arnavutlar elinde olduğu
söylenebilir: Son şeyh “Feyzi Baba” Arnavut olduğu gibi henüz açık bulunan makam için gösterilen
adaylar da Arnavutluk’tandır.
“Dede Baba’nın emri altında daha sekiz Baba vardır ki, her birinin ayrı konağı (İkâmetgâhı) olup
tekkede görülen işlerin çeşitli şubelerine kollarından sorumlu ve bunlar arasında yeni başlayanların
mesaisini idare ederler. Bu çeşitli şubeler sırasıyla kiler işi(Kilerci Baba), fırın işi(Ekmekçi Baba), mutfak
işi (Aşçı Baba), ahır işi (Atçı Baba), misafir işi (Mihmandar Baba), Balım Sultan Türbedarlığı (Balım Evi)
ve bağ işleri (Dede Bağ, Han Bağ)dır.
Çelebi (Şimdi Cemal Efendi) Hacı Bektaş’ın fiilen halefi ve dolayısıyla hukuken tarikatın en
büyük reisi olduğunu iddia eder. Bu vazife ırsî ise de veraset babadan oğula olmayıp ölen bir
Çelebi’nin yerine hayatta olan kardeşi büyük oğluna vekalet etmektedir. Bu zat tekke haricinde
ikâmet eder ve tekkenin mülkünün idaresinde görevlendirilir. Şeceresi Dede Baba taraflarınca itiraza
uğramaktadır. Bunlar Hacı Bektaş’ın oğlu olmadığını söyleyerek onu bir sahtekâr saymaktadırlar.
Kendileri ise cetlerini, Hacı Bektaş’ın kanını içmek suretiyle hamile kalan bir kadından mucize
yoluyla doğduğuna inandıkları bir efsane ile izah etmektedirler.Daha Türkiye’de Meşrutiyet’in ilânı
olan 1908 tarihinde, Çelebi Yeni Hükümete bir dilekçe vererek, tarikatın en yüksek reisi sıfatıyla
tanınmasını ve belirlenmiş haklarının iâde edilmesini talep eylemişti. Şimdiki halde Anadolu yöresi
“Kızılbaş” halkı tarafından tanınmakta ve bunları idare eden tekkelerin şeyhleri onun tasdîk ve
onayına önem vermektedir. Kalıtımsal olduğu anlaşılan bu şeyhlerle kendilerine mensup cemaat,
öteki Bektaşî şubesi tarafından az çok hafife alındığı anlaşılan ve bunlar tarafında “Sûfî” olarak
isimlendirilmektedir. Teşkilatları gevşek ve mezhepleri batıl saymaktadırlar. Rumeli Hisarı Tekkesinin
ve Şeyhinin oğlu, bana aralarındaki bu farkı”Kızılbaşların Katolik ve hakikî Bektaşîler’in ise Protestan
oldukları” tarzında îzâh eylemiştir. Robert Kolejin eski öğrencilerinden biri tarafından ifade edilen bu
şahadete nazaran Bektaşîler’in bir nevi “Reformasyon” temsil ettikleri ve Anadolu’daki geri
dindaşlarının itikatlarındaki mezhebi ilâveleri bâtıl telakki ettikleri anlaşılmak îcâp ediyor.
Çelebi ile “Dede Baba” arasındaki münasebet tabiî gergindir; fakat bekâr dervişler şubesi evli
şeyhler tarafından hürmetle muâmele görmektedirler.
Kurallar konusunda, Bektaşîler, Kızılbaşların tersine, pîrleri olmak üzere altıncı imam Cafer-i
Sadık” a intisâp iddiâ ederler. Kızılbaşlar ise beşinci imam “Muhammed Bakır” olan el almış aldıklarını
ileri sürmektedirler. Dinî hayat hususunda da iki mezhep arasında önemli bir fark vardır. Kollarının
ruhban sınıfını teşkil eden Bektaşîler hem hiç istisnâsız, bekardılar.Diğer cihetten Kızılbaşlar’ın irsî bir
ruhban sınıfı vardır, buna göre şeyhleri zorunlu olarak evlidirler.
Eğer inanmanız için az çok sebepler mevcut olduğu gibi, Bektaşîler cismânî ve ruhânî etkiye
sahip bir reisin idaresindeki aslî aşiret zümresini belirliyorsa, bu takdirde “Çelebi” lik soydan gelme bir
oymak beyliği gibidir. Oysa mücerret, dervişlik teşkilatı, sıra ve saygıya bağlı bir eğitim kurumudur.
Onun tarafından memuriyetleri tasdik edilen şeyh ve babalar ise, böylece, aşiret kısımlarının veya
akraba aşiretlerin soydan gelen reislerini öne çıkarması lâzımdır. Soydan gelmeleri itibariyle zorunlu
olarak evlidirler. Diğer esas şubenin bekâr dervişleriyle bunlar arasındaki başlıca fark da budur.
Bektaşîler’in “Çelebi”si hakkında en eski kayıt 1523-1527 de ortaya çıkan bir derviş ve Türkmen
isyanı ile ilgili görünüyor. Bu isyanı çıkarıp ve yayıldığı saha “Ankara”idiİsyanın, genellikle “Kalender
oğlu” adıyla bilinen reisinin “Çelebi” ünvanını taşıdığı, bazı yazarlar tarafından söylenmektedir; fakat
bunun neslen “Hacı Bektaş Veli”ye bağlandığı hususunda hepsi görüş birliğine varmışlardır. Sonradan
Bektaşîler’le Yeniçeriler arasında meydana gelen bağlantı dikkate alanınca, bu olayda Yeniçerilerin
Çelebi üzerine yürümekte kesinlikle tereddüt göstermemiş olduklarını söylemek yerinde olur.
Aynı vilâyet dahilinde olmak üzere kaydedilen tekkeler şunlar:
Beypazar (civarında)-Bu kasabanın batı tarafında, Sakarya boyunda, “Emren Yunus Sultan”ın
türbesi vardır ki Lejean tarafından, besbelli yerli ve cahil birinin ifadesine dayanarak, kızı ve iki oğluyla
birlikte gömülen bir ”Konyarî sultanı” diye tarif edilmektedir.Hakikatte “Yunus Emre” Bektaşîlerce
kendilerine mensup bir eren olmak üzere iddia edilmektedir. Türbe mahallî halk tarafından ziyaret
edilmekle beraber burada bir müessese olmadığı zannediliyor.
Çorum(civarında)-Çorum’un on kilometre Garbında, Kipert’in haritası (Yerli bir kaynaktan
naklen) “Seydim Sultan”ı kaydetmektedir. Evliya ise bu yeri zamanında “Yalın ayak başı çıplak”
Bektaşîler tekkesinin bulunduğu bir mahal olarak göstermektedir.
Ankara(civarında)-Ankara’nın doğusunda bulunan “Hüseyin Gazi Dağı” üzerinde Bektaşîler
tarafından mücâhid bir velî olarak kabul edilen bir Arabın, Hüseyin Gazi’nin mezarı vardır. Evliya
zamanında burada yüz Bektaşî barındıran bir tekke vardı, ve her sene çok kalabalıklı bir ayin
yapılırdı.Şimdi yalnız Ankara “Bayrâmî” dervişleri tarafından idare edilen bir türbe vardır.
Yozgat (civarında) Burada “Mucur” denilen mahalde bir tekke mevcut olduğu söyleniyor ki
haritalarımızda gösterilmemiştir, fakat burası “Kırşehir” civarında aynı ismi taşıyan köyden başkadır.
Alaca (civarında)-Arap mücahidi Hüseyin Gazi’nin ikinci bir kabrini ihtiva eden
Şemspur(Shamaspur) tekkesi bu tarikata aittir, fakat şimdi terkedilmiştir.
Kırşehir-Bana bu mıntıkada “Ahî Evran” denilen bir tekke mevcut olduğunu bir derviş söyledi.
Sultan Osman’ın silah arkadaşları arasında aynı ismi taşıyan bir eren de Hacı halife “tarafından
“Kırşehir” de gömülü olmak üzere söylenmektedir. Evliya Çelebi ise “Ahi Evran” veya Kayseriyeli Ahî
baba” isminde Denizli’de gömülü üçüncü bir erenin, Türk dericilerinin pîri olduğunu söylüyor. Bu biraz
karışık menkıbe, ismini anlaşılan “Yabanî hayvan” manasına gelen “Evren”den almaktadır. Ankara’da
bir de Ak Elven tekkesi vardır. Bu kelimenin halk dilinden türetilmiş bir kelime olduğu anlaşılıyor.
Kelimenin aslı “Ahî + Eren” olsa gerektir. “Eren” demektir. Ahi ise Arapça’da kardeşim manasına gelen
bir kelime olup, daha ondördüncü asırda İbn-i Batuta’nın Selçuklular zamanındaki Anadolu
Türkmenleri arasında çok yayılan bir toplumsal birlik ve sonra oldukça önemli siyasi bir
teşkilat olmak üzere tanıdığı Fütüvve namıyla bilinen önemli cemiyetle ilgili özel bir anlamı vardır.
Bektaşiler arasında Ahi kelimesi Hacı Bektaş tekkesinin şeyhinin ünvanında gizlidir. Bunların hiç
olmazsa eskiden Ahiyan-ı Rum (Yani Anadolu kardeşleri) denilen tali bir şubeleri vardı. İhtimal ki
bunlar tarihlerinin birinde Türkmen fütüvvet erbabıyla kaynaşmış ve yahut da bunları yaymış ve
temsil etmişlerdir.
Mucur(Kırşehir civarında)- Burada bir Bektaşi Dervişi tarafından beklenen mübarek bir taş
vardır.
Potuk Sultan- bu eren aynı (Kırşehir) mıntıkasında bir köy tekkesinde yatıyor.
B. Konya Vilayeti
Nevşehir civarı- Burada Nurettin isminde bir erenin mezarına ait bir Bektaşi tekkesi mevcut
olduğu söyleniyor.
Antalya- Tarikatın burada bir tekkesi varsa da o kadar önemli olmadığı anlaşılıyor.
Elmalı’da evvelce Haydar baba’nın kabrini içine alan bir tekkesi vardı; burası 1826’da tahrip
edilen tekkelerden biridir. Kasaba veya kaza Abdal Musa isminde pek meşhur bir erenin gömülü
bulunduğu yer olmak üzere tanınmıştır. Kasabanın on iki kilometre kadar güneybatısında
Tekke denilen bir köy vardır. Elmalı Tahtacı diye bilinen ilkel Şii aşiretlerinin sakin bulunduğu
kazanın merkezidir.Fakat tarikatın tekke dışındaki üyeleri, özellikle burada da Arnavutluk’ta olduğu
gibi, zengin emlak sahipleri veya şehir sakinleridir. Cilevici Elmalı’nın üç saat kuzeyinde kurulmuştur.
Abdal Musa’nın müritlerinden Kilerci Baba’nın mezarını içine alan bir tekkesi vardır.
Fenike-Elmalı’nın limanıdır.Kafi Baba’nın mezarını içine alan bir tekkesi vardır.Burası Petersan
ve Löşa taraflarından Limyra’nın yerinde olmak üzere gösterilen tekke olsa gerektir.1884’te burada iki
derviş vardı.
Gülhisar Tefenni’nin otuz kilometre güneydoğusunda ve bu kazanın kuzey
tarafında kurulmuştur. Yaman Ali Baba’nın mezarını içine alan bir tekkesi vardır.
C. İZMİR VİLAYETİ (AYDIN)
İzmir-Şimdi burada şehrin kenarında Katipoğlu mahallesinde Hasan Baba’nın mezarını içine
alan küçük bir Bektaşi tekkesi vardır.Kalenin bulunduğu tepedeki Polycarp’ın mezarının
etrafındaki ufak kabristanda da Bektaşi mezar taşları görülmektedir.
Tire- Burada iki tekke vardır ki birisi Horosanlı Ali Baba’nın türbesini içine alandır.
Tavas-Burada Hacı Bektaş’ın halifelerinden Sarı İsmail Sultan yatmaktadır..
Denizli- Halen veya vaktiyle önemli bir Bektaşi merkezi olduğu anlaşılıyor.Kaza dahilinde üç
tane Bektaşi tekkesi olduğu söyleniyor. İki saatlik bir çevre Sultan ile Deede Sultan mezarları
bulunmaktadır. Karaağaç’ta Niyazi Baba vardır.
Yatağan-(Vilayetin cenubunda Karaöyük civarında) Paul Lucas l8. Asrın ilk senelerinde burasını
ziyaret ettiği zaman Latagundie (Yatağan Dede )’nin mezarını içine alan zengin ve önemli bir tekke
vardı. Burası 1826’da tahrip edilen Bektaşi müesseselerinden biri idi. Fakat o zamandan beri
yeniden az çok canlanmış görünüyor.Yatağan Baba Abdal Musa’nın piri olmak üzere tanınmıştır.
Aynı yerde başka bir tekke Abdi Bey Sultan’ın mezarını içine alır.
Menemen-Buradaki tekke Bekri Baba’nın kabrini içine alır.
Manisa-Bektaşiler’in,1826’an beri Manisa’da tekkeleri yoktur. Fakat burada vaktiyle önemli
yerleri olduğunu ve Ayn Ali ile Niyazi Babalar’ın türbelerinin kendi tarikatlarına ait
bulunduğunu iddia etmektedirler.
Dumlupınar – Kasaba Turgutlu hattından (Dumlupınar Paşa istasyonu civarında iyice
görülen Cafer Baba (Yafer?) ahiren yeniden inşa edilmiş olup Bektaşilerce 1826 tarihinden evvel
mevcut olan tekkenin bir kısmı olduğu söyleniyor.
D. BURSA (HÜDAVENDİGAR)VİLAYETİ
Bursa-Şimdi Bektaşiler’in burada bir temelleri yoksa da evvelce tarikatın büyük bir yerleşim
yerleri olduğu ileri sürebilir. Şu sayacağımız türbeler (Hakiki veya mefruz) Bektaşi evliyalarına aittir:
Abdal Murad._Bu erenin namına “Sultan Orhan”tarafından tesis edildiği söylenen bir tekke
merbuttur. Kendisi hakkında da on altıncı asır tarihçisi “Sadeddin” o devirden geldiğini söylemekte,
fakat Bektaşilerle bir ilgisi ve bağlantısı bulunduğunu kaydetmemektedir. İhtimal böyle bir şeyin
varlığı da şüphelidir.”Evliya Çelebi” ise bunu Hacı Bektaş’ın yaranından olmak üzere gösteriyor. Bu
tekkeye dair miladi 17.ve18.asırlarda kayıtlar mevcuttur.;erenin mezarı da halen durmaktadır.
Geyikli Baba _”Abdal Murad”ın çağdaşı ve cihat arkadaşı sayılır ve onun gibi”Hacı Bektaş”
bağlılarından ve ”Ahmed Yesevi” nin halifelerinden addolunur. Bunun Hacı Bektaşi bağlılarıyla ilgisi,
Abdal Musa hakkında olduğu gibi,sonradan çıkmış bir şeydir.
Ramazan Baba_Bunu Evliya Çelebi “Bursa’da güzel bir çayır ovasında kurulmuş Bektaşi
Tekkesinde yatan birisi olarak gösteriyor. Fakat “Esat Efendi”bunu Nakşibendilere mensup
saymaktadır.
Şeyh Keyli-Bunun mezarına ait tekkenin kurulmasını “Evliya Çelebi” Orkan’a atf ediyor.
Akbıyık Sultan- bu aciz ise aynı müellif tarafından hem “Bektaşi” hem “Bayrami” olmak üzere
gösterilmektedir.
Bursa Vilayetinde Ģu aĢağıdaki yerlerde de BektaĢi tekkeleri mevcut veya vaktiyle mevcut
olmak üzere bilinmektedir.
Seyyit Gazi- Eskişehir güneyinde bir köydür. İsmini köye vermiş olar ve tekkede yatan bulunan
eren, Araplar devrinin meşhur bir mücahididir. Mezarı daha Selçuklular zamanında bulunmuştu. Bu
kurumda Bektaşilerin eline daha on altıncı asırda geçmiştir. Tekke hala mevcut ise de bina harabe
durumdadır. Bunun yakınında ve batısında “Şecaattin” in tekkesi mevcuttur ki bu zat Yakup
tarafından önemli bir Bektaşi ereni olmak üzere gösterilmektedir. Bu tekkenin gizli kalmış olduğu
zannedilebilir. Aynı kaza dahilindeki “Melek Baba” ve “Uryan Baba” türbelerinden eser kalmamıştır.
Beş karış- (Altıntaş ile İhsaniye istasyonu civarında). Burada Hacı Bektaş’ın halifelerinden
“Resul Ali Sultan” veya “Resul Baba” yatıyor.
Recep- ( Uşak’tan üç saat mesafede). Burada Bektaşi halifelerinden “Kavli Açık Hacem Sultan”
yatıyor. Tekke şimdi işlememekte ve bir “mütevelli” tarafından idare edilmektedir. Fakat bölge
açısından önemli olduğu anlaşılıyor.
Balıkesir- Bu kaza dahilinde de halifelerden “Seyyit Cemal Sultan” yatmaktadır. Fakat tekkeler
hakkında hiç bir malumat alınamamıştır.
Bursa- Vilayetinin son asrın ellinci senelerinde Bektaşiliğin önemli yerleşim yerlerinden olduğu
anlaşılıyor.
Çanakkale Bugün burada hiç bir tekke mevcut değilse de, burada bulunan yeniçerilerin
miktarına nazaran, 1826 tarihinden evvel bir Bektaşi merkezi olması muhtemeldir. Rhodius vadisinde
“Saraycık” köyünün dışarısında harap ve terk edilmiş bir tekke mevcuttur ki, içinde yatan erenin ( İnce
veya İncir baba) ismini taşımakta ve halen bir ziyaretgah olmak üzere ziyaret edilmektedir. Asrımızın
ilk senelerinde Şövalye Chevalier ihtimal yukarıdakinin aynı olmak üzere, galiba bir Bektaşi Tekkesi
tarif etmektedir.
H. KASTAMONU VİLAYETİ
Kal’acık (civarında).- “Evliya Çelebi bu kaza dahilinde “Koca Baba” isminde bir ziyaretgahtan
bahsetmektedir. Hacı Bektaş’ın müritlerinden olan bu zat, ismini taşıyan bir tekke içinde yatmaktadır.
“Tekkeden başka bina yoktur. Türbede süslü kandil ve şamdanlar vardır. Erenin tabl(davul) ve alem,
libas ve kilimi(hırkası) hayatında olduğu gibi durmaktadır. Türkmenlerin bu veliye büyük inançları
vardır.”
Kengiri(Civarında)- bu kaza dahilinde Kızılırmak nehrinin kuzeyinde bulunan “Ayrak” Köyünde
Evliye çelebi yüz derviş ve “Mehmet Şah Dede’nin türbesini içine alan büyük ve misafirperver bir
tekke bulmuştur. Bu eren “Hacı Bektaş ile birlikte Horasan’dan l. Beyazıt’ın sarayına gelmiştir.”
V. SİVAS VİLAYETİ
Sivas- şehir dahilinde daha sonra Beyrut valisi olmuş olan “Halil Paşa” adında birinin kurduğu
Maksumlar (Masumlar) denilen yeni bir bina vardır. Elli sene evvel bir dervişin iki masumun kabrini
ilham yoluyla bulmuş olduğu söylenir. Rivayete göre bunlardan biri beşinci imam “Muhammet
Bakır’”ın oğlu “Ali Ekber” diğeri yedinci imamın “Musa Kazım’”ın oğlu “Salih” olduğu anlaşılmıştır. Bu
masum çocuklar şehit telakki edilmektedir. Halil Paşa’nın bir masum çocuğu da tekkede
gömülübulunmaktadır.
Amasya- burada “Piri Baba’”nın kabrini içine alan bir tekke mevcuttur.
Divriğ- (civarında)- Divriğden üç saat mesafede “Gani Baba” isminde alim bir Bektaşi Şeyhi
tarafından tesis edilen ve “Enthar Tekkesi” namını taşıyan bir zaviye vardır.
Kuvvetle ġii olan bu vilayet dahilinde olmak üzere “Evliya Çelebi” 17. Asırda üç tekke
saymaktadır ki bunların iki öncesi her halde mevcuttur. Onlar da Ģunlardır:
Merzifon (Marzuvan)- ki “Hacı Bektaş’ın yaranından” Piri Dede’nin mezarını içine alandır. Evliya
zamanında burada 300 kişi mevcut olup 366 pare köyün geliriyle geçinirdi. Sonradan buraya “Yeni bir
hayat” geldiği anlaşılıyor ki bunda Maverayı Kafkas “Kars” havalisi muhacirleri önemli bir rol
oynamıştır.
Osmancık- ki “Hacı Bektaş” ile Horasan’dan gelen “Koyun Baba’”nın mezarını içine
alandır.Şehrin bütün ahalisi evliya zamanında Bektaşiliğe mensupturlar. Müessesenin şimdi başka
ellere geçmiş olduğu ve erenin de “Pamuk Baba”namıyle bilindiği anlaşılıyor.
Barokönde-Şebinkarahisar civarında.Bu tekke Behlül Semerkandi ile Alçobanın mezarlığı içine
alan idi. Kipert’in haritasında Şebinkarahisar’ın hayli cenubunda ve Erzincan yolunda gösterilen tekke
ihtimale göre burası olmalıdır. Bundan maada
evliya civarında Muhammedşah isminde bir
Bektaşi tekkesini kısaca zikretmektedir. Halen hiçbir Bektaşi tekkesi bulunmayan Anadolu
merkezlerini eksiksiz bile olsa bir listesinin düzenlenmesi, gelecekteki araştırmacılar için faydalı
olabilir. Bu itibar ile Bektaşilerden aldığım bilgiye göre aşağıdaki şu şehirler sayılabilir: Adana, Antep,
Ankara, Beyşehir, Bursa, Kayseri, Çanakkale, Isparta, Karaman, Konya , Manisa, Maraş, Mersin, Nazilli,
Birgi, Tarsus, Trabzon.
Bektaşilerin Ankara bulunmayışı Bayrami Tarikatı’nın üstünlüğüyle: Konya, Karaman ve
Manisa’daki yoklukları da Mevlevi gücünün etkisi ile izah edilmektedir. Adana, Aydın, Kayseri, Birgi
özellikle Ağzıkara Sünnî şehirlerdir.
Şimahi -Bektaşiliğin doğuya doğru yayılmasının bitme noktası olup “Evliya Çelebi”
tarafından ziyaret edilen Bakü civarındaki Şimahi’nin önemli tekkesi olmalıdır; burası Pir Mirizad’ın
kabrini içine alan olup ekseriyetle bu tarikata mensup üç yüz köyün geliriyle
geçinirdi. Dersim yöresi
halkı da Hacı Bektaş’ı tanıyorlar ve burada da bir Bektaşi tekkesi mevcut olduğu söyleniyor.
KAYNAKLAR
Actes du congres international d‟Histoire des religions, Paris, Champion, 1925, tome second,
P. 392
B.S.A.Mecmuası muhtasaran annual of the British School at Athen , 21.cildinden 1914-1916
s.84-12
B.S.A, BektaĢîler ve TeĢkilâtları Hakkında, 20, 94 ve mabadına bakınız
AĢağıya bakınızı.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Hammer Tercümesi. Ġi, 20 ve mabadına bakınız “Elyevm
mevcut 700 BektaĢî tekkesi Hacı BektaĢ‟ın 700 mürĢidinin eseridir”
Bu makaleyi tenvire yarayan harita Mösyö Hasluck‟un kendisi için hazırlamıĢ olduğu bir
plândır. Bugünkü Ģeraite göre yeniden tersim edilmemiĢtir.(NaĢir)
Evliya, (Seyahatname, Hammer Tercümesi, ii, 21) türbe hakkında Ģöyle diyor: “Hacı BektaĢ,
Sultan Orhan zamanında vefat etmiĢ ve onun huzurunda Kırım‟ın payitahtında defnedilmiĢtir.
Burada bir Tatar melikesi mezarı üzerine bir abid inĢa eylemiĢtir. Bu bina harap bir hâle
geldiğinden Sultan Süleyman zamanında Kayseri Beyi olan ġeytan Murat burasını kurĢunla
örterek tamir ve tecdid eylemiĢtir.” “KırĢehir” yerine “Kırım Payitahtı” denilmesi yanlıĢtır.
Ġhtimal ki, Tatar melikesi tabiri bu iktibasa sebep olmuĢtur. Elyevm kasabanın görülecek
yerlerinden biri olan tekkenin matbahındaki kazanların “Tatar Hanı” tarafından verildiği
söylendiği hâlde garip bir surette “Orhan” ile bir addetmektedirler. (Contemp. Review,
TeĢrin-i sani 1913, 695)
Voyage en Grece, P.Lucas, Hacı BektaĢ‟ın Tekkesinin Tarifi (Amsterdam, 1714), i, 124 Von
Goldenen Holn zu dem Fuellen des Eup aĢrat, Nauman, 841 Asie mineure, i, 841 Contemp
Reviev, Pr White TeĢri-i evvel 1913, 293 ve mabadında mevcuttur. Keza B.S.A, 20,102‟e
bakınız.
Bu malûmat”Gine”‟dendir. Yalnız son rakam müstesnadır ki, müellif bunu zaman için doğru
olmak üzere 42 olarak göstermektedir
Makaleyi yazdıktan sonra Mesut isminde birinin intihap edilmiĢ olduğunu haber aldım.
Gine, Küçük Asya,i, 342.Mücerredler Ģubesi tarafından kabul edilen menkıbe, kadını bir
“Hoca”nın zzevcesi olmak üzere gösteriyor. Ve buna “Hatuncuk Ana” ismini veriyor. BaĢka
bir menkıbe ise Hacı BektaĢi “Nefes Oğlu” (Yani Allah demek olan nefhanın oğlu)olmak
üzere göstermektedir.(Bunun için Macaristanlı Georgius‟un De Moribüs Turcorum‟unun 15
nihayetine bakınız) Böyle mucizesi bir doğuĢ birçok Türk evliyaları hakkında da dermeyan
edilmektedir. Bilhassa KızılbaĢ Kürtler “Ġmam Bakır” hakkında bu zatın bal (?) Ģekline
(Haline?) gelen Hüseynin baĢı tarafından mucizevî bir surette telkih olunan bir Ermeni
bakiresinden aksırma tarikiyle doğduğunu söylerler. Geog.Journ,xliv (6.4.1914) daha baĢka
misaller için..............
Crowfoot, J.R.Anthr.Ġnst.30, 308,312 (Haydar Sultan ve Hasan Dede) Seydi Battal
Tekkesinde de kaide budur. Arch.dermiss, Radet;94,Unmais en Phiyqie, Owre.71,(1985),445.
Bu sıfatla BektaĢî derviĢleri “Balım Sultan” hakkında hususî hürmet ve tazim perverde
ederler. Bu zat Hacı BektaĢ‟tan iki nesil sonra gelmiĢ islahatçı bir eren olup pîrevinde
medfûndur. Hacı BektaĢ‟ın da teehhül etmeksizin yaĢadığı kabul ediliyorsa da “Balım Sultan”
mücerredler Ģubesinin hususî pîri addedilmektedir.
Hammer-Leller tercümesi, His.Emp,okk, „7 ,95;Lleunclavius, s.o Ann.Torc, 1526, Lib.Sing,
222;de Mezaray, Hist.des Turcs, i.2.5.
Ġsyana iĢtirak etmiĢ olmak üzere dört aĢiretin ismi zikrolunmaktadır: Çiçekli, Akçakoyunlu,
Masadlı, Bozoklu. Hacı BektaĢ tekkesinin Ģimal tarafında “Çicekdağ” vardır. Bozok‟ta bu
dağın bulunduğu mıntıkanın ismidir. ġu halde zikredilen aĢiretlerden hiç olmazsa ikisi bu
havâlî ile rabıtadır görünüyor.
Bull.Soc, Geoq.,17 (18 69),63
J.H, S:Andersen 1899, 7 Emran Yunus (Yunus Emre) için Gibb.(Ottoman Poetry, i, 164)e
bakınız.O, bunun tarihi 14.asır ibtidalarında gösteriyor.
Seyahatname, Hammer Tercümesi, ii,223
Evliya, Sayahatname, ii,228;Keza Hacı Halife, Cihannüma, Armen Tercümesi, 703
Expl.de la Galatie:Perrot et Guillavme i,283
Hamilton, Asia Minor, i,402 mabadı; H.Ġ.Ross, Letters from the East,348,Murray‟ın Asia
Minor‟unda Wilson, 36; Tarans.Victoria Ġnst.34 159;Keza 20 B.S.A., 104. Perro 1861‟de
burada bir iki BektaĢî derviĢi bulmuĢtur. (Souvernids d‟un Voyage, 418)
Jacob tarafından(Beitröqe, 80 Not 3)1409-1410‟da AkĢehir‟de vefat etmiĢ olan Halvetî
erenlerinden bir “ahî mirim” zikredilmektedir.
Arman Tercümesinde “Hadji Ouren;Menâsikü‟l-Hac‟da Hakhi Ouren, 12;Hammer Haller‟de
Otto, Hist.Emp.i,248inde Akhi Evern (Bkz.Hauart, Konia,112.Burada Seyid Mahmut
Hayrânî‟nin AkĢehir türbesi tasvir edilmektedir.
Seyahatname, ii, 206: Ahi Baba Selçukiler asrında Kayserya‟da sakin idi.
Hamilton, Asia Minor; i, 402, mabadı; H. Ġ. Ross, Letters From the East, 348, Murray‟ın Asia
Minor‟ünde Wilson, 36; Trans. Victoria inst; 34 159; keza 20 B.S.A., 104 Perro 1861‟de
burada bir iki BektaĢi derviĢi bulmuĢtur. (Souvenirs d‟ un Voyage 418)
Yazar burada Ahi kelimesinin Arapça kardeĢ sözünden geldiği konusunda tamamen doğru
bilgi verememektedir. Çünkü bilim adamlarının bir diğer iddiasına göre Ahi kelimesi Türkçe
“Akı” cömert kelimesinden gelmektedir.
Hammer-Heller Hist Emp Ott.,214.Keza....hakkında f. Numismatik Zeitschr,Karabeshek,
1877
213 ve
mabadı
Ahiyan-ı Rum (Dervishes, Brown ,142); Bunların tali
Ģubeleri sırasıyla Ģunlardı:: Gaziler (Cihat Erbabı), Abdallar (Zühd Erbabı) ve Rum Bacıları
(HemĢireler) Seaaman‟ın Orkhan‟ında , s.108,Ahi (frater,Achi) DerviiĢ cemaatleri
arasında bir türbe olmak üzere gösterilmeektedir.
Armenie, Cholet,48.
Jacop ,Bektaschije,28, keza Beitrage, 14,85.AĢağıda (Kahire) maddesine bakıınız.
Von Luschan,Reisen in Lykien, ii ,203.
Yukarıya bakınız..(Hacı BektaĢ).
Reisen in Lykien,204 ,Not.Yine Fenike civarında Hallac köyünü de kaydedeyim.Bu
isim bize BektaĢi cemaatleri fikrini ilka eder. Mansuru‟l-Hallac BektaĢiler tarafından büyük
erenlerin Fazl-ı Yezdan‟ın piri (Degrand, Haute Albanie,229) ve tarikatlerinin piĢdarı
olarak telakki ve iddia edilmektedir.
B.S.A.
Belki de Saray Köy civarındaki Kabaağaç ki Kipert‟in haritası buraada biir tekke iĢaret
ediyor.
l7l4 Voyage Faiten , ii, l7l ve Mabedi .....”Un couvent oul‟on” garde precieusement le corps
d‟un „Mahoumetan name Jataqundie, qu‟on dit avoir opere de qrands merveilles dans tous le
Pais. La mosquee ou il repose est tres belle bien entretenue; il y a dedans 60 chandeliers
d‟arqent massif de dix pieds de haut un fort qrant nombre de Lampes d‟or d‟arqent, Deux cent
Dorvis sont emploiez qu service de cette mosquee;d‟argent. Deux cent Dervissont emploiez
qu service de cette mosquuee; ıls ont Bibliotheque bien fournie.................comne cette
mosquee a de revenus immenses, il y, une fondation pour nourrir et lofger tous les
passons, onnn y exerce l‟hospitalite avec baucuop de charite.” B.S.A. 98
Yukarıdraki “Elmalı” ve aĢağıdaki “Kahire” maddelerine baknız.
Esad Efendi,Destr. des Janssaires, 302, 1826‟da BektaĢiler‟in Buursa‟dan................Ģehit
olmuĢtur.(24,Asie Mineure: Labarde)
Evliya Çelebi,Seyahatname, Hammer Tercümesi, ii,8,ii,24
Seaman‟ın Orkhan‟ın da,s.116
Sestini:Littere Odoporiche,i , 117;...............Hammer, Reise nasch Brussa, Cuine:Asie
Mineore,iv,129.
Kandis:..............,153.
Evliya Çelebi,Seyahatname,ii,21-24.Ahmet Yesevi ve bunun BektaaĢilik‟e girmesi
.B.S.20‟ye bakınız
Seaman, Orkhan,aynı yerde.
Seyahatname,ii,27,Hammer,Raisse nach Brussa,56
Destr, des Janissaires, 300.
Evliya çelebi, Seyahatname, ii, 8.
Keza, ii, 8.
Keza, ii, 26. Burada Hacı Bayram‟ın bile BektaĢiler tarafoından kendilerine mensup olmak
üzere iddia edildiğini iddia kaydedelim.
Browne: J. R. A. S., 1907 bu makalede 1545‟de bir hurufi yazması istinsah edilmiĢ oluduğu
söyleniyor; Keza Libricinque delle jose Turchesche: Menavino 1548, 60.
Bu tekkelerin tafsilatı ve kitabiyatı için B. S. A., 19, 184 ve mabadına bakınız. Kitabiyata
ilave olmak üzere de C. Wulzinger: Drei Bektaschicloster Phrygiens, 20, 103 (Berlin 1913)
Die Bektaschij, 28.
Yakup, Bektaschije 28
Keza
Keza; bu mevki Kepsut civarındaki “Tekke Köy”de aranmak icap eder; çünkü yakında
BektaĢiler köyü vardır.
Keza Turkey and Her Destinity, C. Mac Farlane, i, 1. 5.
Doğurusu aranacak olursa Çanakkeli Bursa vilayetinden değildir. Belki müstakil Liva, sancak
merkezidir. Burada yazar yanılmaktadır. Çünkü 1913 yılında Çanakkale Kal‟a karyesi olarak
geçmektedir. Karye ise bugünün kasabasına denktir.
Çanakkale‟de Mr. R. Grec
Voyage de la propontide, 14. “ġehrin arkasında geniĢ bir ova uzanır ki ortasında gayet latif
bağlar ve bahçelerle muhat bir derviĢler tekkesi vardır. Bu münzeviler civarlarındaki yerlere
en muhabbetkar bir misafirperverlik nümunesi gösterirler, yorgun yolcuya meyvelerinin ve
hücrelerinin en güzelini verirler ve size kemal-i masumiyetle bunları tesis eden devin bekaya-
yı izamını ihtiva eden kırk kademlik tabutu gösterirler.
Seyahatname, ii, 226.
Aynı yer, ii, 236.
Veya Maksum-ı Pak (Farisi: pak= temiz)
Burası seel- molyneuauks‟un Sivas‟ta “Hhasan‟”ın mezarı olmak üzere zikretmiĢ olduğu ve
KızılbaĢ Kürtler için ziyaretgah olan yer olsa gerektir. “Hasaneyn” in yani “Hasan ile
Hüseyin‟”in bu suretle birbirine karıĢtırılmıĢ olmasının sebebi kolay anlaĢılmıyor.
Ġhtimal Kipert haritasında “Divriğ‟inin cenubunda gösterilen Anzakhardan
Seyahatname, ii,215, Hacı Halife, Arman Tercümesi 681.
Aynı yer,ii,96,keza Yakup,Bektashije,28.
Aynı yer,ii,205.
Aynı yer,ii,125
Orada 1826‟ya kadar BektaĢi tekkesi mevcut olmuĢ olduğu söyleniyor.
Davis (Life In Asia Minor , 295)Buradaki Valide Tekkesi‟ni BektaĢi olmak üzere gösteriyor,
halbuki burası muhakkak ki Mevlevidir.
Niebuhr, Reisebeschreibung,iii, 118.Fakat ben bu vilayet dahilinde, Harput‟ta Cebel-i
Bereket‟te alim bir BektaĢi babasının mukim olduğunu iĢittim. Bu, ihtimal, oradaki mahalli
Türkmen aĢiretleri arasında propagandalarının mevcudiyetini gösterir.
Esat Efendi, Destr.des Janissaires ,314,317,bakınız (Kayseri için) Anadol ,Skene,59.
Esat Efendi, aynı yerde. Amasya‟da 1826‟da aynı suretle maruftu, fakat Ģimdi bir BektaĢi
tekkesi vardır.
Keza Tire‟de öyle (Bunun için bakınız: Denksch .Uren. Ak.;(Schlechta
Wesserd)P.H.CI,7(1857,i,47).
Seyahatname,ii,60.
Taylor‟un eserinden 1860‟ta Arapkir‟de bir tekke bulunduğu anlaĢılıyor.
J.R.G.S.,1868,28,312.