john stuart mill’İn ahlak felsefesİnİn problemlerİ

93
T.C. SAKARYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Metin AYDIN Enstitü Anabilim Dalı : Felsefe ve Din Bilimleri Enstitü Bilim Dalı : Felsefe Tarihi Tez Danışmanı: Doç. Dr. Muammer İSKENDEROĞLU MAYIS - 2013

Upload: others

Post on 23-Nov-2021

14 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

T.C.

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Metin AYDIN

Enstitü Anabilim Dalı : Felsefe ve Din Bilimleri Enstitü Bilim Dalı : Felsefe Tarihi

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Muammer İSKENDEROĞLU

MAYIS - 2013

Page 2: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ
Page 3: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

BEYAN

Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının

eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta

bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin

herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez

çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.

Metin AYDIN

22.05.2013

Page 4: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

ÖNSÖZ

18.yy’ın sonlarında 19.yy’ın başlarında Bentham tarafından sistemleştirilmiş olan

faydacılık İngiliz düşünce tarihinde kurulmuş olan ilk düşünce ekolüdür. Bu teoriye göre bir

eylemin ahlaki olarak doğruluğu, hem eylemi yapan hem de eyleme muhatap olanlar için

ortaya çıkardığı fayda/haz oranında doğrudur. Bu nedenle faydacılık en yüksek sayıda insanın

en yüksek mutluluğunu amaçlayan bir etik teoridir. Ortaya çıktığı Kraliçe Victoria dönemi

Britanya’sında sosyal, ekonomi, hukuk ve diğer birçok alanda meydana gelen değişimlerin

baş aktörlerinden biri olması ve etkilerinin hala günümüz Anglo -Sakson dünyasında devam

etmesi açısından faydacılık, düşünce tarihinin en etkili etik teorilerinden biridir. Bu etik teori

Bentham’ın Antik Yunan’dan gelen temel ilkeleri, klasik İngiliz deneyci yaklaşımı ve

çağrışımcı psikolojiyle ele alarak yeniden yorumlaması sonucu ortaya çıkmıştır. Bentham’ın

faydacılık için belirlediği temel ilkelerin esnek yapısı gündelik problemlere çözüm üretme

noktasında uygulayıcılara geniş bir hareket alanı sağlamış ve bu esneklik, faydacılığın birçok

alanda son iki yüz yıldır devam eden etkinliğinin temel nedeni olmuştur. Ayrıca faydacılığın

karmaşık açıklamalardan uzak, oldukça sade bir yapıya sahip olması ve birçok farklı alandan

dönemin en ünlü entelektüelleri arasından kendisine taraftar bulması faydacılığın etkisini çok

geniş bir alana yaymasını sağlamıştır.

Faydacılığın ortaya çıktığı dönemde oldukça etkili olması beraberinde faydacılığa

karşı bir muhalefetin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Özellikle Bentham’ın faydacılığın

temel ilkelerini benimserken vicdan, ödev, sezgi v.b. hiçbir metafizik açıklama ya da öğeye

yer vermemesi, diğer etik teorilere karşı takındığı olumsuz tavır, insan tabiatı ve doğasına

karşı benimsediği fayda/haz temelli indirgemeci yaklaşım faydacılığın “domuzlara yaraşır”

bir felsefe olarak nitelenmesine neden olmuştur.

Faydacılığın Bentham’la birlikte en önemli siması ve Bentham’ın öğrencisi olan John

Stuart Mill ise faydacılığa karşı yapılan bu eleştirileri dikkate alarak Bentham’ın faydacılık

anlayışına farklı bir yaklaşım sergilemiştir. Özellikle Bentham’ın faydacı anlayışının insan

doğasına karşı göstermiş olduğu indirgemeci anlayışına Mill muhalefet etmiş, bu noktadaki

Bentham’ın yaklaşımının faydacılığın en problemli yönü olduğunu düşünmüştür. Dolayısıyla

Mill, Bentham’ın faydacı anlayışını tekrar ele alıp yorumlamıştır. Özellikle Bentham’ın

hazların sadece niceliklerine yapmış olduğu vurguya karşı, hazların niteliksel olarak da

birbirlerinden ayrılmaları gerektiği ve ahlakın hedefi olan mutluluğa ancak niteliksel olarak

üstün olan hazlarla ulaşılabileceğine dair yeni bir yaklaşım geliştirmiştir. Mill’in hazların

niteliğine yapmış olduğu bu vurgu iki düşünür arasındaki en temel farklılığı oluşturmuştur.

Page 5: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

Bu farklılıklardan hareket eden eleştirmenlerden bazıları Mill’in sergilediği bu yeni yaklaşımı

Mill’in Benthamcı sistemden kopuşu olarak yorumlamışlar ve nihai kertede Mill’in ortaya

koyduğu etik sistemin Benthamcı manada faydacı bir etik sistem olarak nitelenemeyeceğine

dair eleştiriyi dillendirmişlerdir.

Tezimiz Mill eleştirmenleri arasında tartışma konusu olan bu eleştiriyi ele almaktadır.

Birinci bölümde Bentham’ın ahlak anlayışı, ikinci bölümde Mill’in ahlak anlayışı, üçüncü

bölümde ise iki düşünürün ahlak anlayışlarının fayda ilkesi temelinde karşılaştırılması

yapılarak bahsi geçen eleştiri cevaplanmıştır.

Tezimin konu seçiminde bize yardımcı olan, yetişmemde maddi manevi hiçbir

yardımını esirgemeyen muhterem hocam Prof. Dr. Celal TÜRER’E değerli katkı ve emekleri

için; tezin yazılması aşamasında danışmanlığımı yapan, bu süreçte titizlikle yazdıklarımı

okuyup, gerekli düzeltmelerin yapılması hususunda beni her zaman doğru bir şekilde

yönlendiren, bu konuda her anlamda bana destek olan muhterem hocam Doç. Dr. Muammer

İSKENDEROĞLU’na ve lisans öğrenimimden itibaren bugünlere gelmemde maddi manevi

hiçbir yardımını esirgemeyen ve üzerimde borcunu ifa edemeyeceğim kadar çok emeği

bulunan muhterem hocam Prof. Dr. Murtaza KORLAELÇİ’ye şükranlarımı ve hürmetlerimi

sunmayı yerine getirilmesi gereken bir görev addediyorum.

Metin AYDIN

22.05.2013

Page 6: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR ........................................................................................................... iii

ÖZET……………………………………… ................................................................ iv

SUMMARY..................................................................................................................... v

GİRİŞ ............................................................................................................................... 1

BÖLÜM 1:JEREMY BENTHAM’IN FAYDACI AHLAK ANLAYIŞI ................... 6

1.1. Bentham’ın Entelektüel Hayatı .................................................................................. 6

1.2. Bentham’ın Faydacı Ahlakı ....................................................................................... 8

1.2.1.Fayda İlkesi ............................................................................................................ 10

1.2.2.Haz - Acı Kavramları ve Felicific Calculus ........................................................... 12

1.2.3.Birey ve Toplum Mutluluğu................................................................................... 19

BÖLÜM 2:JOHN STUART MILL’İN FAYDACI AHLAK ANLAYIŞI ................ 24

2.1.Mill’in Entelektüel Gelişimi ..................................................................................... 24

2.2.Mill’in Faydacı Ahlak Anlayışı ................................................................................ 31

2.2.1.Fayda İlkesi ............................................................................................................ 32

2.2.3.Değer Anlayışı ....................................................................................................... 35

2.2.4.Haz Anlayışı ........................................................................................................... 36

2.2.5.Birey ve Toplum Mutluluğu................................................................................... 38

2.2.6.Karakter Gelişimi ................................................................................................... 41

2.2.7.Özgürlük Anlayışı .................................................................................................. 42

2.2.8.Devlet Anlayışı....................................................................................................... 45

2.2.9.Yaptırım Anlayışı ................................................................................................... 47

2.2.10.Adalet Anlayışı..................................................................................................... 48

BÖLÜM 3:JOHN STUART MILL’İN ETİK TEORİSİNİN BENTHAM’IN

ETİK TEORİSİYLE İLİŞKİSİ ................................................................................... 50

Page 7: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

3.1. Mill’in Etik Teorisinin Farklılaşması ....................................................................... 50

3.2.Mill’in Etik Teorisinin Farklılaşmasının Ortaya Çıkardığı Problem ve

Farklılaşmanın Nedenleri ................................................................................................ 60

3.3. Mill’in Etik Teorisinin Farklılaşmasının Değerlendirilmesi .................................... 69

SONUÇ ........................................................................................................................... 75

KAYNAKÇA ................................................................................................................. 78

ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................... 83

Page 8: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

iii

KISALTMALAR

ANK : Ankara

AÜHF : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

BKZ : Bakınız

ED : Editör

İST : İstanbul

PUB : Publisher

S : Sayfa

TİB : Türkiye İş Bankası

UK : United Kingdom

UNI :University

VOL : Volume

YAY : Yayın

Page 9: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

iv

SAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tez Özeti

Tezin Başlığı: John Stuart Mill’in Ahlak Felsefesinin Problemleri

Tezin Yazarı: Metin AYDIN Danışman: Doç. Dr. M. İSKENDEROĞLU

Kabul Tarihi: 22.05.2013 Sayfa Sayısı: v (ön kısım) + 83 (tez)

Anabilimdalı: Felsefe ve Din Bil. Bilimdalı: Felsefe Tarihi

John Stuart Mill’in etik teorisinin faydacı bir teori olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğini

tartışan bu tez, üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Mill’in ahlak anlayışına temel teşkil etmesi

açısından Jeremy Bentham’ın, ahlak anlayışı ele alınmakta, ikinci bölümde de Mill’in ahlak anlayışı

detaylı şekilde tartışılmaktadır. Son bölümde ise bu iki düşünürün etik teorileri fayda ilkesi temelinde

karşılaştırılmaktadır.

18.yy’da Bentham tarafından sistemleştirilmiş olan faydacılık, bir eylemin ahlaki olarak

doğruluğuna, hem eylemi yapan hem de eyleme muhatap olanlar için ortaya çıkardığı fayda/haz oranına

bakarak karar veren bir etik teoridir. Bu nedenle faydacılık en yüksek sayıda insanın en yüksek

mutluluğunu amaçlayan bir etik teoridir. Faydacılık Bentham’ın Antik Yunan’dan gelen temel ilkeleri

klasik İngiliz deneyciliği ve çağrışımcı psikolojiyle ele alıp yorumlamasıyla ortaya çıkmıştır. Bentham

sisteminde vicdan, görev, sezgi gibi metafizik öğelere yer vermemiş, diğer etik teorilere bu noktada

eleştiriler yöneltmiş, haz kavramıyla fayda kavramını eş anlamlı olarak kullanmış, hazlar arasında

sadece niceliksel farklılıklar olabileceğini söylemiştir. Onun bu yaklaşımı faydacılığın muhalifleri

tarafından eleştirilmesine neden olmuştur. Mill, Bentham’ın ortaya koyduğu faydacılık anlayışını

teoriye gelen eleştiriler ve kendi düşünceleri ekseninde yeniden yorumlamıştır. Özellikle Bentham’ın

hazların sadece niceliklerine yapmış olduğu vurguya karşı, hazların niteliksel olarak da birbirlerinden

ayrılmaları gerektiği ve ahlakın hedefi olan mutluluğa ancak niteliksel olarak üstün olan hazlarla

ulaşılabileceğine dair yeni bir yaklaşım geliştirmiştir. Mill’in hazların niteliğine yapmış olduğu bu

vurgu iki düşünür arasındaki en temel farklılığı oluşturmuştur. Bu farklılıklardan hareket eden

eleştirmenlerden bazıları Mill’in sergilediği bu yeni yaklaşımı Mill’in Benthamcı sistemden kopuşu

olarak yorumlamışlar ve nihai kertede Mill’in ortaya koyduğu etik sistemin Benthamcı manada faydacı

bir etik sistem olarak nitelenemeyeceğine dair eleştiriler dillendirmişlerdir.

Tez Mill’in etik teorisinin, belirli noktalarda Bentham’ın etik teorisinden farklılaşsa da, nihai

noktada faydacı bir etik teori olarak nitelendirilmesi gerektiğini iddia etmektedir.

Anahtar Kelimeler: Jeremy Bentham, John Stuart Mill, fayda ilkesi, haz, mutluluk

Page 10: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

v

Sakarya University Institute of Social Sciences Abstract of Master’s Thesis

Title of the Thesis: The Problems of John Stuart Mill’s Ethics

Author: Metin AYDIN Supervisor: Assoc. Prof. M. İSKENDEROĞLU Date: 22.05.2013 Nu. of pages: v (pre text) + 83 (main body) Department: Phil. and Rel.Sci. Subfield: History of Philosophy

The thesis, discussing whether or not Mill's theory of ethics can be qualified as a utilitarian

theory, consists of three chapters. The first chapter examines Bentham’s theory of ethics as a background

to Mill’s theory. In the second chapter, Mill's theory of ethics is examined in details. The last chapter

compares the approaches of the two aforementioned philosophers on the basis of the principle of utility.

Utilitarianism, systematised by Bentham in 18th century, is a theory that an action is morally right

if and only if it produces at least as much good (utility) for all people affected by them as any alternative

action the person could do instead. Therefore, utilitarianism is ethics theory aiming at the greatest

happiness of the greatest numbers. Utilitarianism emerged from Bentham’s reinterpretation about the

basic principles coming from Ancient Greece in the light of Classical British empiricism and associative

psychology. In his ethics system Bentham did not give a place metaphysical consepts like conscience,

duty, intuition, etc., he used the concept of pleasure and utility as synonym and said that the only

difference between pleasures was quantitative. This approach of Bentham has caused to be criticised

utilitarianism by critics of utilitarianism. Mill reinterpreted Utilitrianism which was inherited from

Bentham, in the context of critics of utilitarianism and his own thoughts. He developed a new approach

especially against Bentham’s approach having claimed that the only difference between pleasures was

quantitative, which claimed that the pleasures should have been separated from one another as

qualitatively also and happiness, the aim of ethics, can be reached through qualitative pleasures. This new

approach of Mill about the quality of pleasures constitutes the main difference between Mill and

Bentham. Some of critics starting from this difference interpreted Mill’s new approach as disengagement

from Benthamism and they have said that in the final analysis Mill’s ethics is not a utilitarian ethics in the

Benthamite sense.

Our thesis claims that Mill's theory of ethics should finally be qualified as a utilitarian theory,

although it becomes different in a number of specific issues from Bentham's theory of ethics.

Keywords: Jeremy Bentham, John Stuart Mill, the principle of utility, pleasure,

happiness.

Page 11: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

1

GİRİŞ

“Bay Gradgrind, gerçeklerin ve hesapların adamı. 2+2=4 prensibine göre

davranan, bu prensibin üzerinde başka hiçbir şeyi görmeyen, bunun dışında herhangi

bir şey konuşulmasına izin vermeyen adam. Thomas Gradgrind, Bay “kesin”. Bir

kuralla ve bir çift ölçekle ve daima cebinde taşıdığı ölçüm tablosuyla, insan doğasını

her zaman ölçmeye - tartmaya ve bu ölçümün tam olarak neye karşılık geldiğini

söylemeye hazır olan Bay Thomas. Tek ilgi alanı rakamlar ve basit aritmetik hesaplar.

Belki George Gradgrind’in ya da Augustus Gradgrind’in ya da John Gradgrind’in ya

da Joseph Gradgrind’in kafasında başka saçma sapan düşünceler bulmayı

umabilirsiniz fakat Thomas Gradgrind’in kafasında başka hiçbir şey bulamazsınız,

hayır bayım! Başka hiçbir şey yoktur.”1

Bu satırlar 19.yy İngiltere’sinin en önemli edebiyatçılarından biri olarak kabul

edilen Charles Dickens’ın (1812 – 1870), kendi dönemindeki sosyal problemlere ışık

tutmaya çalıştığı büyük ses getiren romanı Hard Times’ta (1854) romanın

başkarakterlerinden biri olan Thomas Gradgrind’in tasvirini yaptığı bölümden

alınmıştır. Gerçekte Dickens’ın alıntının yukarıda yer verdiğimiz bölümde yaptığı şey

Gradrind’in tasvirinden çok, onun şahsında 19.yy İngiltere’sindeki sosyal ve politik

problemlerin müsebbibi olarak gördüğü faydacı düşünürlerin kendi gözündeki

durumlarını tasvir ederek, faydacı felsefeye olan muhalefetini ifade etmektir. Aslında

Dickens daha önce yazmış olduğu Oliver Twist (1838) adlı romanında da faydacı

felsefeye duyduğu nefretini ifade etmiştir. Bu eserinde yetimhanede büyüyen bir

çocuğun hayatı üzerinden, faydacıların etkisiyle oluşturulan ıslah evlerine eleştiriler

yöneltmiş, adeta faydacılığı toplumun hemen kurtulması gereken habis bir tümör gibi

resmetmiştir. Faydacı felsefeye karşı böyle bir tutum sadece Dickens’a özgü değildir.

19.yy İngiliz toplumuna baktığımızda, dönemin diğer ünlü entelektüellerinin de Dickens

gibi, faydacılara ve faydacı felsefeye karşı ciddi muhalefette bulunduklarını görürüz.

Söz gelimi ünlü teolog William Whewell (1794 – 1866) faydacılığın “eşitlik” anlayışını,

ünlü İngiliz romantik Thomas Carlyle (1795 – 1881) insana bakış açısını, Hıristiyanlar,

sekülerizmini, muhafazakârlar radikal anlayışını oldukça sert bir biçimde

1 Charles Dickens, Hard Times,UK: Project Gutenberg, 1997, s 2

Page 12: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

2

eleştirmişlerdir.2 Peki, faydacılık nasıl bir felsefi düşünceydi ki, dönemin birçok

entelektüeli tarafından bu kadar sert bir muhalefetle karşılaşmıştı?

18.yy’ın sonlarında Jeremy Bentham tarafından sistemleştirilmiş olan faydacılık,

bir eylemin ahlaki olarak doğru olmasını, eylemden etkilenecek bireyler için alternatif

diğer eylemlerden daha fazla fayda üretmesine bağlayan bir etik teoridir. Bu teorinin

merkezinde, mümkün olan en yüksek sayıda insanın, mümkün olan en yüksek miktarda

mutluluğunu ifade eden “fayda ilkesi” bulunmaktadır. Bu ilkeye aynı zamanda “en

büyük/yüksek mutluluk ilkesi” de denmektedir.3 Bu etik teorinin nihai amacı, bireyin ve

toplumun mutluluğudur. Faydacılık, mutluluktan hazzın varlığını acının yokluğunu

anlamaktadır. Bentham tarafından geliştirilen bu yaşam ilkesine göre insan, doğası

gereği her zaman kendi hazzını isteyip ararken aynı zamanda acıdan da kaçınmaktadır.

Faydacılığın bu anlayışının temelinde hazzın iyi olduğu düşüncesi yatmaktadır. Buna

göre, faydacılık için genel olarak eğer bir eylem bireyi hazza ulaştırıyorsa “faydalı –

doğru”, ulaştırmıyorsa “faydasız – yanlıştır”. Son tahlilde, faydacılık, faydalı olan her

şeyi, yerine göre “iyi” ile ya da “doğru” ile eşdeğer tutmanın yapılacak en doğru şey

olduğu iddiasında bulunan bir etik teoridir.4 Bu tür bir değer standardı ortaya koyan

faydacılık, söz konusu olan standardın uygulanmasıyla mümkün olan en yüksek sayıda,

mümkün olan en yüksek miktarda yani bir başka ifadeyle en yüksek mutluluk

prensibinin mümkün olduğunu iddia eden bir etik teori olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çalışmanın Konusu

Faydacılığın en ünlü iki siması Jeremy Bentham ve John Stuart Mill’dir.

Aralarında hoca - öğrenci münasebeti bulunan bu iki düşünürün etik teorileri aynı temel

ilkelerden hareket etse de bazı önemli noktalarda birbirlerinden farklılaşmışlardır. Bu

farklılaşmaların altında yatan nedenler genel olarak; Mill’in faydacılığı statik değil,

dinamik bir yapı olarak kabul etmesi, diğer etik sistemlerin Bentham’ın sistemine

yaptıkları eleştiriler ve Mill’in Bentham’ın sisteminde görmüş olduğu eksiklik ve

yanlışlar olarak ifade edilebilir. Mill yaptığı değişikliklerle her ne kadar Bentham’ın

2 Don Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, Boston: Kluwer Academic Pub., 2001, s.

71 3 Robert Audi, The Cambridge Dictionary Of Philosophy, London: Cambridge Uni. Press, 1999, s. 942;

Gordon Graham, Eight Theories of Ethics, London: Routledge, 2004, s 128; Ahmet Cevizci, Felsefe

Sözlüğü, İst.: Paradigma Yay., 2010, s. 1634 4 Cengiz Çağla, Mill, İst.: Say Yay., 2007, s. 42; bkz Ahmet Cevizci, Etiğe Giriş, İst.: Paradigma

Yay.,2002, s. 191

Page 13: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

3

sistemine yapılan eleştirilerin önüne geçmeye çalışsa da klasik faydacılığa verdiği son

biçim de eleştirilmekten kurtulamamış ve birçok farklı eleştirinin hedefi olmuştur. Bu

eleştiriler arasında konumuzun temelini oluşturanı Mill’in Bentham’ın sisteminde

yaptığı değişiklik ve düzenlemelerden sonra ortaya koyduğu etik teorisinin faydacı bir

etik teori olmadığı yönündeki eleştiridir. Bu bağlamda çalışmamızın ana konusunu bu

eleştirinin cevaplanması oluşturacaktır. Bu eleştirinin cevaplanması ise Bentham ve

Mill’in ahlak anlayışlarının incelenmesini ve bu iki ahlak anlayışının temel ilkeler

bağlamında karşılaştırılmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla bu konular da

çalışmamızın sınırları içersinde yer almaktadır.

Çalışmanın Önemi

Çalışmamızın temelde iki önemi olduğunu düşünüyoruz. Birincisi, ülkemizde

oldukça az tanınan Bentham ve Mill gibi 19.yy İngiltere’sinin önde gelen iki

düşünürünün etik anlayışlarının genel olarak ortaya konulacak olmasıdır. Özellikle

Bentham ülkemizde yeteri kadar bilinmediğine inandığımız, hakkında yok denecek

kadar az çalışmanın5 yapıldığı önemli bir düşünürdür. Locke, Hume, Berkeley gibi

birçok ünlü Britanyalı filozofun yapamadığını yapıp bir felsefi ekol oluşturan,

çalışmaları sadece İngiltere’yle sınırlı kalmayan İspanya, Portekiz, Fransa ve Amerika

gibi ülkeleri çalışmalarıyla etkilemiş bir düşünür olan Bentham’ın ahlak alanındaki

düşüncelerinin toplumumuzda yaşadığımız problemlere yeni bakış açıları

kazandıracağını düşünüyoruz.

Bentham’a nazaran ülkemizde daha fazla tanınan Mill hakkında ülkemizde

yapılmış olan bazı çalışmalar6 varsa da bu çalışmaların yeterli olduğunu söylemek

mümkün değildir.

5 Bentham’la alakalı olarak yapılmış yüksek lisans tezleri şunlardır: Hülya Özkurt, Jeremy Bentham'ın

Faydacı Ahlak ve Hukuk Teorisi, İst.: Oniki Levha Yay. 2013; doktora tezleri ise şunlardır: Hatice Aslı Çavuşoğlu Aksoy, Jeremy Bentham'ın Felsefesinde Moral-Hukuk İlişkisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir: Ege Üni. SBE,2002 6 Ülkemizde John Stuart Mill ile alakalı yüksek lisans tezleri şunlarıdır: Hasan Yücel Başdemir , John

Stuart Mill`in Hürriyet Anlayışı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi Ank: Ankara Üni. SBE, 2000; H.

Aslı Çavuşoğlu, John Stuart Mill`in Hürriyet ve Siyaset Anlayışı, Yayımlan-mamış Yüksek Lisans Tezi, Pamukkale: Pamukkale Üni. SBE, 2002; Sibel Öztürk, John Stuart Mill'in Ahlâk Anlayışı, İlya Yay. İzmir:2004; Name Er, Jean Jacques Rousseau ve John Stuart Mill'de Özgürlük Problemi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank.: Gazi Üni. SBE, 2009; Ender Yılmaz, Teleolojik Etik ve

Deontolojik Etik’in Karşılaştırılması (J.S. Mill ve I. Kant ile Sınırlandırılmış Olarak,) Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum: Atatürk Üni. SBE, 2010; Didem Şahin Çakmak, Klasik İktisat Düşüncesinde "Kadın"ın Konumlandırılışına Farklı bir Yaklaşım: John Stuart Mill, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank.:Gazi Üni. SBE, 2010; Ercan Avcı, Liberalizm ve Hoşgörü İlişkisi; John Locke

Page 14: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

4

Mill’in, metafizik, epistemoloji, ahlak, sosyal felsefe, siyaset felsefesi ve eğitim

felsefesinin de dâhil olduğu birçok alanda önemli katkıları ülkemizde yeterince

bilinmemektedir. Mill, bugün her biri farklı akademik disiplin oluşturan konuların

birçoğunu bir arada kucakladığındandır ki, külliyatı ancak parça parça

okunabilmektedir. Bu durum da onun bazı alanlarda ortaya attığı görüşlerin gözden

kaçmasına ya da yeteri kadar araştırılamamasına neden olmaktadır. Birçok farklı alanda

yazması ve bu alanlarda büyük bir külliyat ortaya koyması nedeniyle Mill’in

görüşlerinin baştan sona şumullü bir şekilde ortaya konulması aynı anda birden fazla

alanda uzmanlığı gerektirdiğinden oldukça zordur. Yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden

ötürü ülkemizde de Mill, ancak belli yönleriyle ele alınabilmiştir. Özellikle hukuk ve

siyaset üzerine görüşleri ülkemizde araştırma konusu yapılırken diğer alanlarla ilgili

olarak ortaya koyduğu görüşleri araştırılması gereken alanlar olarak karşımıza

çıkmaktadır.

Çalışmamızın ikinci önemi ise; son 200 yıldır düşünürlerin zihinlerini meşgul

eden etik teorilerden birini ele alacak olmasıdır. Faydacılığın ortaya çıktığı dönemde

ilgilendiği toplumsal problemlerin birçoğunun halen günümüzde çözülmeyi beklediği

düşünüldüğünde, faydacılığın bu problemlerle ilgili olarak bize söyleyecek çok şeyi

olduğunu düşünüyoruz.

Çalışmanın Amacı

Mill ile Bentham arasında faydacılığın temel ilkelerinin yorumlanması noktasında

bazı görüş ayrılıkları vardır. Eleştirmenler arasında Mill ile Bentham arasındaki bu

görüş ayrılıkları temelinde devam eden birçok tartışma vardır. Bu tartışmaların en

önemlilerinden biri “Mill’in Bentham’ın sistemine yaptığı düzeltmelerden sonra ortaya

koyduğu etik teorinin faydacı bir teori olarak nitelenip nitelenemeyeceği” ile ilgili soru

etrafında şekillenmektedir. Çalışmamızın amacını bahsi geçen bu tartışmanın temelini

oluşturan sorunun cevaplanması oluşturmaktadır.

ve John Stuart Mill Örnekleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank.: Hacettepe Üni. SBE, 2010;

Doktora tezleri ise şunlardır: Nimet Küçük, John Stuart Mill`in Felsefesinde Özgürlük ve Eşitlik Sorunu, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İst.:İstanbul Üni. SBE, 2003; Nazım Hasırcı, John Stuart Mill'in

Tümevarım Anlayışı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ank.:Ankara Üni. SBE, 2005

Page 15: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

5

Çalışmanın Yöntemi

Çalışmamızda Bentham ve Mill ile ilgili yer verdiğimiz görüşleri mümkün

olduğunca ilk kaynaklardan aktarmaya çalıştık. Her iki düşünürün de ahlakla ilgili

görüşleri için temel referans kaynaklar belirledik. Bentham için belirlediğimiz temel

referans kaynak, ahlak görüşlerini ortaya koyduğu An Introduction to the Principles of

Morals and Legislation adlı eserdir. Mill için belirlediğimiz temel referans kaynağımız

ise ahlak görüşlerine yer verdiği Utilitarianism adlı eseridir. Ayrıca bu iki

düşünürümüzün kendi yazmış oldukları diğer eserlere de gerekli gördüğümüz yerlerde

atıflar yapmaya çalıştık. Her iki düşünürümüzün temel eserleri dışında ikincil literatüre

de çalışmamızda yer verdik. Bunun yanında çalışmamızın yönünü belirleyen iddiaların

geçtiği eserleri tespit ederek, imkânlar dâhilinde eleştirmenler tarafından dile getirilen

eleştirileri birincil kaynaktan vermeye çalıştık.

Çalışmamızın birinci ve ikinci bölümlerinde Bentham’ın ve Mill’in faydacılık

anlayışlarının genel yönlerini betimleyici bir tarzda, temel eserlerden hareketle ele

aldık. Üçüncü bölümde ise, Bentham ve Mill’in etik teorilerini fayda ilkesi temelinde

karşılaştırmaya, ardından bu farklılıklardan hareketle, çalışmamızın temelini oluşturan

eleştiriye cevap vermeye çalıştık.

Page 16: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

6

BÖLÜM 1:JEREMY BENTHAM’IN FAYDACI AHLAK ANLAYIŞI

Faydacılık dendiğinde akla gelen en önemli düşünürlerin başında, faydacılığın

sistemleştiricisi olarak kabul edilen Bentham gelmektedir. Bentham’ı bu düşüncenin

sistemleştiricisi yapan şey ise, kendisinden önceki düşünürlerin ortaya koymuş oldukları

faydacılıkla ilgili temel ilkeleri bir yöntem temelinde sistem haline getirmeyi

başarabilmesidir. Antik Yunan’dan 19.yy’a kadar geçen süreçte birçok düşünür

faydacılığın temel ilkelerine kendi felsefi düşünceleri içerisinde yer vermişlerdir.

Ancak, bu düşünürler bahsedilen bu ilkeleri ahlak, hukuk ve siyasetin temeli saymakla

beraber ya dini görüşlerin tesiri altında kaldıkları ya da faydacı fikirleri zıt kaynaklı

anlayışlarla karıştırdıkları için felsefi bir sistem geliştirme imkânı bulamamışlardır. 7 Bu

nedenle Bentham orijinal bir faydacı düşünür olmaktan ziyade onu sistemleştirmeyi

başarmış bir düşünür olarak karşımıza çıkmaktadır.8

İki kısımdan oluşan bu bölümde Bentham’ın faydacılığı nasıl sistemleştirdiğini

ortaya koyacağız. Birinci kısımda Bentham’ın faydacı ahlak anlayışının arkaplanını

entelektüel yaşamı üzerinden ele alacağız. İkinci kısımda ise, Bentham’ı faydacılığın

kurucusu olarak anılmasını sağlayan sistemini nasıl kurguladığını ortaya koyacağız.

Şimdi bölümümüzün birinci kısmını ele alalım.

1.1. Bentham’ın Entelektüel Hayatı

1748 yılında Londra, Houndsditch’de doğan Bentham 1832 yılında Londra’da

ölmüştür. Kendisi başarılı bir avukatın oğludur. Daha küçük bir çocukken dehası ortaya

çıkan Bentham 6 yaşına geldiğinde Latince ve Yunanca’yı öğrenmiştir.9 Entelektüel

kabiliyeti sayesinde küçük yaşlardan itibaren birçok klasiği okumuştur. Bunlar arasında,

daha sonraki düşünce hayatını etkilemesi bakımından en önemlilerinden biri, belki de

en önemlisi Fenelon’un Telemak adlı romanıdır. Bentham bu kitaptan oldukça

etkilenmiştir. Bu eser Bentham’ın daha sonraki düşüncelerini derinden etkilemiştir.10

İlköğrenimini özel öğretmenlerden alan Bentham 12 yaşında hukuk öğrenimi için

Oxford Üniversitesine başlamış ve 15 yaşında buradan mezun olmuştur. Eğitimini

tamamladıktan sonra babasının izinden giderek hukuk alanında çalışmıştır. Pratik

7 Güriz, Faydacı Teoriye Göre Ahlak ve Hukuk, Ankara: A.Ü.H.F. Yay.,1963, s. 31

8 Scarre, The Problems of Philosophy:Utilitarianism, London: Routledge, 2003, s. 73

9 Capaldi, John Stuart Mill, Çev: İsmail Hakkı Yılmaz, İst.: İş Bankası Yay., 2011, s. 19

10 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, London: Duckworth, 1900, s. 120

Page 17: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

7

hukukun kendisine uygun olmadığını düşündüğünden, ailesinden gelen mal varlığının

da kendisine sağladığı imkânları kullanarak teorik hukuk üzerine çalışmalarını

yoğunlaştırmıştır.11

Bentham, hayatı boyunca hukuk başta olmak üzere sosyal, siyasal, ekonomik,

v.b. alanlarla ilgili reform çalışmalarıyla uğraşmış, bu bağlamda, temsili hükümet

sisteminin kabul edilmesi, kadınların da dâhil olduğu genel seçim hakkının tanınması,

serbest pazarın desteklenmesi, cinsel özgürlüklerin sağlanması, eşcinselliğin suç

olmaktan çıkarılması, yoksullara yardım edilmesi, hapishanelerin ıslahı, idam cezasının

kaldırılması, hayvan hakları, v.b. meselelerde çalışmalar yürütmüş, bu meselelerle

alakalı reform önerilerinde bulunmuştur. Aslında demokrat olmayan ve genel itibarıyla

soyluluğa bir itirazı bulunmayan Bentham’ın gerçekleştirmeye çalıştığı reformları,

aristokrasinin ve büyük toprak sahiplerinin imtiyazının, kendisinin de içerisinden çıktığı

ortasınıfın menfaatleri doğrultusunda ortadan kaldırılması amacını taşıyordu.12

Bentham, bu reform çalışmalarını sadece teorik olarak ortaya koymamış, bunların

hayata geçmesi için kendisi de bilfiil çalışmıştır. Bu bağlamda 1824 yılında üzerinde

çalıştığı reformların toplum tarafından kabul görmesini sağlamak ve kamuoyunu bu

reformlardan haberdar etmek için finansmanını kendi cebinden karşıladığı Westminister

Review adlı bir de dergi kurmuştur. Onun bu çalışmaları meyvesini vermiş ve 19.yy’ın

ilk yarısında yapılan büyük İngiliz reformlarının hemen hepsinde aynı fikirleri

destekleyen faydacılar esin kaynağı olmuştur.13

Bentham’ın çalışmaları sadece İngiltere’yle sınırlı kalmamıştır. Çalışmaları

genellikle uluslararası bir yapı arzetmiştir. Söz gelimi 1820 – 1821 yıllarında İspanya ve

Portekiz’e anayasal düzenlemelerle alakalı olarak danışmanlık yapmıştır.14 Bunun

yanında başta Fransa olmak üzere –ki bu çalışmalarının neticesinde kendisine “onursal

Fransız vatandaşlığı” verilmiştir15- diğer Avrupa ülkeleri ve Amerika için de kanun

tasarıları hazırlamıştır. 16

Bentham’ın entelektüel yaşamıyla alakalı genel bilgileri verdikten sonra şimdi ise

Bentham’ın faydacılığı nasıl sistemleştirdiğini ele alalım.

11 Graham, Eight Theories of Ethics, London: Routledge, 2004, s. 130

12 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s 140

13 Vergara, Liberalizmin Felsefi Temelleri, s. 71

14 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 160

15 Capaldi, John Stuart Mill, s. 51

16 Güriz, Faydacı Teoriye Göre Ahlak ve Hukuk, s. 33

Page 18: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

8

1.2. Bentham’ın Faydacı Ahlakı

Bentham’ın faydacılık anlayışının üç temel düşünce üzerinde yükseldiğini

söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi; geleneksel İngiliz emprisizmi; ikincisi, David

Hartley (1705 – 1757)’in “çağrışımcı psikolojisi”17 ve üçüncü olarak da kendinden

önceki faydacı filozofların düşünceleri. Bentham bunlar arasında özellikle Hume’a ve

Priestley’e özel bir parantez açarak, Hume’dan “Fayda İlkesini”18, Priestley’den ise “En

Yüksek Mutluluk İlkesi”ni19aldığını ifade etmektedir. Bentham, bu konuda Hume’a

olan minnettarlığını A Fragment on Government adlı eserinin ilk bölümünde

sunmaktadır. Bentham bu bölümde Hume’un, bir toplumsal sözleşme ya da bağ

kurgusunu nasıl yıktığını ve nasıl bütün erdemin fayda üzerine dayandığını gösterdiğini

ve bunun kafasında bir ışık çakmasını sağladığını anlatır.20 Priestley ise Bentham’ı daha

farklı bir açıdan etkilemiştir. 1768 yılında Oxford’da bir kafede Priestley’in Essay on

Government adlı eserine rastlamıştır. Bu olay onun için bir dönüm noktası olmuştur.

Gerçi daha önce Helvetius ve Beccaria okumalarından bu düşüncenin alt yapısı hazır

olsa da kafasında asıl şimşeği bu eser çaktırmıştır. Bu tarihten itibaren görüşleri açık ve

net olarak faydacı renge bürünmüştür.21

Bentham yukarıda ifade etmeye çalıştığımız üç kaynaktan aldığı üç temel

düşünceyi tek bir amaç uğruna kullanmıştır: bir etik bilimi kurmak. Bentham, ahlakı bir

bilim haline getirmek için çalışmıştır. Çünkü ona göre bütün diğer etik teoriler saf

mantıksal gerçekler yerine, sezgi üzerine bina edilmişlerdir. Bu nedenle bu etik teoriler

birer ilizyondan ibarettir. Zira onlar hiçbir dışsal standarda referansta bulunmazlar ve bu

17 Hartley, Çağrışımcı psikolojisini (Associationism) Observations on Man (1749) adlı eserinde geniş

olarak ele almıştır. Temel düşüncesine göre; öğrenmenin, entelektüel gelişimin ve davranışın temelinde çağrışım yatar. Bkz. Audi, The Cambridge Dictionary Of Philosophy, s. 91, 395 18

Bkz. Jeremy Bentham, “Fragment on Government”, The Works of Jeremy Bentham Vol. I, s. 461 19

“Priestley was the first who taught my lips to pronounce this sacred truth:—That the greatest happiness

of the greatest number is the foundation of morals and legislation.” Bkz. Jeremy Bentham, “Elogia—locke, Priestley, Beccaria”, Johnson, The Works of Jeremy Bentham Vol. X, s. 1027 20

Copleston, Yararcılık ve Pragmatizm, çev. Deniz Canefe, İstanbul: İdea Yay., 2000, s. 8 21

Scarre, The Problems of Philosophy, s. 73; Bentham bu ilkeyi Priestley’den “En Yüksek Mutluluk

İlkesini aldığını ifade etmiştir. Fakat gerçekte bu ilke Priestley’in çalışmalarında yer almaz. Priestley bu ilkeyi Cesare Beccaria (1738 – 1794)’dan almıştır. Cesare Beccaria’nın 1764 yılında yazıp 1767 yılında İngilizce’ye On Crimes and Punishments adıyla çevrilen Dei Delitti e delle Pene adlı eserinde “La massima felicità divisa nel maggior numero” şeklinde ifade ettiği bu ilkesi, çeviride “the greatest happiness of the greatest number” şeklinde tercüme edilmiştir. Bkz. dipnot, William Ritchie Sorley,A

History of EnglishPhilosophy , The Knickerbocker Press London:1921, s. 158; bkz. Dipnot, Jeremy

Bentham, Elogia—locke, Priestley, Beccaria, Johnson, The Works of Jeremy Bentham Vol. X, s. 1027; Bu

anlayışın Bentham’ın ilkeyi aldığını söylediği Priestley’e ulaşması da Hutcheson’dan başlayarak, Helvetius ve sonra da Cesare Beccaria yoluyla olmuştur. Bkz. Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve

Hukuk, s. 59

Page 19: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

9

nedenle de ahlak alanında keyfi davranmaktadırlar. Oysa Bentham’a göre, gerçek bir

etik teori insan doğasını bir olgu olarak kabul etmeli ve bilimsel bir teori ortaya

koymalıdır. Çünkü etik bir teorinin amacı melekler yaratmak olmamalıdır, aksine onun

yegâne amacı insanoğlu için yasa koymak olmalıdır.22 Bu nedenle Bentham etik

alanının Newton’ı olmaya soyunmuş, Newton’ın fizik biliminde yaptığını, kendisi ahlak

alanında yapmaya çalışmıştır. Halevy Üniversitesine bıraktığı notlar arasında şu satırlar

yazıyordu: “ Bacon fizik alanında neyse Helvetius da odur. Ahlak alanı bu nedenle bir

Bacon’a sahipti, bu alanın Newton’ı ise gelmek üzereydi.”23 Açık bir şekilde nottan da

anlaşılacağı gibi Bentham, ahlak alnının Newton’ı olmayı arzuluyordu.

Bu nedenle Bentham’ın ortaya koymaya çalıştığı bu yeni bilim nesnel olma iddiası

gereği, olgulara dayanmak zorunda olup, ortak ölçütlere dayanan gerçek şeylerle

ilgilenmek ve bundan dolayı konusunu bu dünya ile sınırlamak durumundaydı. Bu

açıdan bilimin dışında kalan başka bir dünya ya da hayat anlayışının bu yeni bilim

içerisinde yeri yoktu. Bunun doğal bir sonucu olarak, diğer etik teorilerine temel teşkil

eden öbür hayatla alakalı ödül ve ceza anlayışı da kendisine bu yeni bilim içersinde yer

bulamamıştır.24 Dolayısıyla Bentham’a göre bu yeni etik bilimin temel varsayımları

matematiksel bilimlerin dayandığı temel prensiplere dayanmak zorundaydı.25

Bentham, bu yeni bilimin konusunu belirledikten sonra metodunu belirlemeye

geçer. Bacon’ın, “deney” yöntemiyle bilimleri sağlam bir temele oturtmayı

başarmasından ilham alan Bentham, yeni bilimin metodu olarak “gözlem”i seçmiştir.

Çünkü ona göre insan hayatının gözlemlenmesi, bu yeni bilimin ihtiyaç duyduğu

yegâne temel prensibi bize verebilecek tek yöntemdir.26 Bentham’ın Faydacılık

tarihindeki önemi de bu noktada yatmaktadır. Daha önce de belirttiğimiz gibi,

Bentham, faydacılık tarihine genel ilkeler anlamında yeni ve orijinal herhangi bir şey

sunmamasına rağmen, faydacılık tarihinin en etkili figürü olmayı başarmıştır. Peki,

bunu nasıl başarmıştır? Bu sorunun cevabı çok basittir. Bentham, Faydacılığa yeni bir

ilke yerine yeni bir metot sunmuştur. Onu kendisinden önceki faydacılardan farklı kılan

nokta da budur. Bentham tarafından ortaya koyulan bu metod, onun elinde yaşadığı

22 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 188

23 Wesley C. Mitchell, “Bentham’s Felicific Calculus”, Political Science Quarterly, Vol. 33, June 1918, s.

164 24

Rosen, Classical Utilitarianism from Hume to Mill, London: Routledge, 1996, s. 132 25

Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 173 26

Güriz, Faydacı Teoriye Göre Ahlak ve Hukuk, s. 33

Page 20: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

10

dönemin sorunlarına pratik çözüm önermede eşsiz bir enstrüman halini almıştır.27 Mill

de Bentham’ın ortaya koymuş olduğu bu metodun, onu ahlakta ve siyasette büyük bir

reformcu yapan şeylerin başında geldiğini vurgulamaktadır. Mill’e göre Bentham bu

metodu ne önceki düşünürlerden ne de muarızlarından öğrenmiştir. Ona göre

Bentham’ın metodu kendisine özgüdür ve antik Yunan’dan gelen faydacı düşünceler

ancak Bentham’ın bu metoduyla birleştiğinde bir sistem haline gelebilmiştir.28

Yeni kurmaya çalıştığı bilimin konusunu ve metodunu belirleyen Bentham’ın bir

sonraki hedefi ise, bu yen bilimi için sarsılmaz bir temel bulmaktır. Bu arayışına da

temel olarak insanın psikolojik yapısını esas alan Bentham, insan psikolojisinden

hareket ederek sarsılmaz temel olarak “Fayda İlkesine” ulaşır. Şimdi Bentham’ın bu

ilkeyi nasıl sarsılmaz bir ilke olarak ele aldığını inceleyelim.

1.2.1.Fayda İlkesi

Bentham’ın yeni bir etik bilimi kurma yolundaki çalışmalarının nihai amacını

“mümkün olan en yüksek sayıda insanın, mümkün olan en yüksek miktarda mutluluğu”,

bir başka ifadeyle “en yüksek mutluluk ilkesi”ni gerçekleştirmek oluşturmaktadır. Onun

bu düşüncesinin temelini ise “Fayda İlkesi” oluşturur. Bentham,“Fayda” kavramını ünlü

eseri An Introduction Principles of Morals and Legislation’da şöyle açıklamaktadır:

“Fayda sözcüğüyle yarar, avantaj, haz, iyi veya mutluluk (bütün bunlar burada aynı

şeyi ifade eder) üretme veya (bu da aynı anlamı taşır) çıkarı söz konusu olan kesime

zarar, acı, kötülük gelmesini veya bu kesimin mutsuz olmasını önleme eğilimi olan

herhangi bir objedeki özellik kast edilir: eğer bu kesim toplum ise, toplumun mutluluğu;

eğer belli bir birey ise o bireyin mutluluğu.”29 “Fayda İlkesi”ni ise şu şekilde ifade

etmektedir: “fayda ilkesiyle her eylemin ilgili kesimin mutluluğunu artırma veya

azaltma veya, ki bu da aynı anlama gelir, bu mutluluğu teşvik etme veya ona karşı olma

eğilimine göre onaylayan veya onaylamayan ilke kast edilmektedir. Her türlü eylem

diyorum. Ve dolayısıyla sadece belli bir bireyin her eylemi değil, fakat hükümetin her

türlü karar eylemi.”30

27 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 170

28 Mill, “Bentham”, The Collected Works of John Stuart Mill, Vol. X, ed. John M. Robson s. 171

29 Bentham, Introduction Principles of Morals and Legislation, The Works of Jeremy Bentham Vol. I, s.

121; Bentham, “Ahlak yasama ve İlkelerine Giriş”, Çev. Doç.Dr. Aysel Doğan, A.Ü.H.F. Dergisi, 2008,

sayı:4, s. 382 30

Bentham, Introduction Principles of Morals and Legislation, s. 121

Page 21: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

11

Fayda ilkesi, Bentham’ın ahlak felsefesinin temel aksiyomudur. Bentham bu

ilkeye o kadar çok inanmaktadır ki, ona göre, diğer etik teorilerin gereksiz kısımları

atıldığında elimizde kalan şey yalnızca fayda ilkesi olacaktır.31 Bu ilke aynı zamanda

Bentham tarafından karar verici ve değerlendirici bir ilke olarak kurgulanmıştır. Bu

bağlamda fayda ilkesi, Bentham’ın sisteminde değerlendirici ilke olarak, eylemlerin

nihai anlamda doğruluğuna karar verirken, ahlaki tartışmalarda da nihai karar mercii

olarak görev yapmaktadır. Bir karar prensibi olarak ise fayda ilkesi, eylemde bulunan

bireyin niyetini ve kararını yönlendirmektedir. Bentham bu ilkenin, kişiler arası ve

ahlaki yönünden çok, bu ilkenin toplumsal ve politik yönüne odaklanmıştır.32 Mill de bu

noktada Bentham’ın fayda ilkesinin insani yönünden çok maslahatla ilgili yönüne

odaklandığını ifade etmektedir.33

Bentham’ın fayda ilkesinin en önemli özelliği ve yeniliği, bu ilkenin nihai ve en

yüksek ilke olmasıdır. Başka bir deyişle, ilkeyi yeni biliminin doğruluğu apaçık temel

aksiyomu olarak değerlendiren Bentham’a göre, onu gerekçelendirecek vicdan gibi

başka bir olgu, temellendirecek bir ahlak yasası gibi başka bir ilke yoktur ve buna gerek

de yoktur. Çünkü ona göre hiç kimse fayda ilkesinin doğruluğunu ispatlayamazdı, zira

bazı ilkelerle ilgili olarak kanıt göstermek imkânsız olduğu kadar gereksizdir de.34 Bu

konuda Bentham şöyle der: “Herhangi bir şeyle kanıtlanabilir mi? Bu imkânsız

görünüyor. Herhangi bir şeyle kanıtlanmaya çalışılsa bu yetersiz kalır. Kanıtlar bir

yerden başlamak zorundadır.”35 Bu nedenle fayda ilkesi, kanıtlanamayan fakat tüm

kanıtların kendisinden yola çıktığı bir ilk ilkedir.36 Bentham bu düşüncesine en büyük

kanıt olarak bir önceki paragrafta da değindiğimiz gibi, bütün etik teorilerin öyle veya

böyle bir şekilde fayda ilkesine müracaat etmek zorunda kalmalarını göstermektedir.

Ona göre insanların yaptıkları ya da yaptıklarını düşündükleri şeylerin nedenleri ne

olursa olsun, eğer bir kez niçin yaptıkları sorulacak olursa, en sonunda fayda ilkesiyle

karşılaşılacaktır. Onun bu iddiasının muhatabı olarak en başta sezgici etik teorileri

gelmektedir. Ona göre bu etik teoriler “bir eylemi niçin yapmalıyız?” sorusunu

31 Güriz, Faydacı Teoriye Göre Ahlak ve Hukuk, s. 33

32 Postema, “Bentham's Utilitarianism”. The Blackwell Guide to Mill’s Utilitarianism, ed. Henry R. West,

U.K.:The Blackwell Pub., 2006, s. 27 33

Mill, Bentham, s. 181 34

Stumpf, Philosophy: History and Problems, , London: McGrow - Hill Book Co., 1977, s. 172 35

Bentham, An Introduction Principles of Morals and Legislation, s. 13 36

Cevizci, Etiğe Giriş, İst.: Paradigma Yay., 2002, s. 198

Page 22: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

12

cevaplama noktasında yetersizdirler. Eğer bu teori savunucuları bir kez bu soruya yanıt

vermeye çalışırlarsa, sonunda yapmak zorunda oldukları şey, eylemin fayda ilkesine

dayandığını söylemek olacaktır.37 Diğer bir nokta da, ona göre fayda ilkesinin her

zaman geçerli olması, bu ilkenin doğruluğunun ispat edilebilir olmasından değil, ahlaki

karar verme sisteminin temeli olan bir ilke olarak, açık ve seçik olmasından ileri

gelmesidir. Bu nedenle fayda ilkesinin kanıtlanmasına ihtiyaç duyulmayan bir ilk ilke

olarak karşımızda yer alması, bu ilkenin reddedilmemesini gerektirir. Bentham’a göre

matematiğe ait önermeler nasıl yanlışlıkları ispat edilmedikçe doğru kabul ediliyorsa,

fayda ilkesi de yanlışlığı ispat edilmedikçe doğru sayılmalıdır. Bu nedenle Bentham’a

göre insanların neredeyse hepsinin menfaatlerini düşünerek hareket etmeleri ve ilkenin

yanlış olduğunun ispat edilememesi onu doğru saymak için yeterlidir.38 Fayda ilkesinin

kanıtlanmasını bu şekilde ortaya koyan Bentham, ardından fayda ilkesinin temeli olan

haz ve acı kavramlarını incelemeye geçer. Şimdi Bentham’ın bu iki kavramı nasıl ele

aldığını görelim.

1.2.2.Haz - Acı Kavramları ve Felicific Calculus

Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation adlı eserinin

ilk cümlesinde, oluşturmaya çalıştığı bu yeni etik biliminin temelini oluşturan fayda

ilkesinin dayandığı temel düşünceyi şu şekilde açıklamaktadır: “İnsan doğası iki gücün

yönetimi altındadır; acı (pain) ve haz (pleasure)”39 Ona göre bu iki güç bizim ne yapıp

ne yapmamamız gerektiğini belirler. Bu ilke Bentham’a göre inkâr edilemez, karşı

konulamaz bir ilkedir. İlk kez John Locke40 tarafından ortaya koyulan bu düşünceye

Bentham insan psikolojisinden hareket ederek ulaşmıştır. Bu anlayıştan hareket eden

Bentham, insanın hazzı arzulayıp, acıdan uzaklaşması ilkesini insan davranışlarını

açıklayan ve yeni etik bilimi için bir standart olarak kabul etmektedir. Çünkü ona göre

haz bizatihi iyi, acı ise bizatihi kötüdür. Diğer bütün şeyler hazza katkıda bulundukları

ölçüde iyi, acıya neden oldukları ölçüde kötüdür. Bu nedenle, herhangi bir eylemin

ahlakiliği, o eylemin sonucunda ortaya çıkacak olan haz ve acıya göre

37 Copleston, Yararcılık ve Pragmatizm, s. 15

38 Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve Hukuk, s. 47

39 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation , s. 121

40 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 171

Page 23: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

13

belirlenmektedir.41

Bentham’ın insan psikolojisine bakışı açık ve basittir. O, insanların

her yerde aynı şekilde davrandığını, onların davranışlarını hazzı isteme ve acıdan

kaçınma duygusunun bütün eylemlerinin arkasında, temelinde olduğunu düşünmektedir.

Bentham’a göre insanlar hazlarını farklı yollarla sürdürebilirler ve farklı şeyleri arzu

edebilirler fakat haz herkes tarafından arzulanan bir şeydir. Çünkü o, bu durumu insan

doğasının bir unsuru, niteliği olarak göz önüne alır.42

Bentham’ın haz temelli bu yaklaşımının doğal sonucu olarak, haz ile fayda

arasında doğal bir köprü kurulmaktadır. Bir başka deyişle Bentham’ın bu yaklaşımında

haz ve fayda eşanlamlı olarak kullanılan iki kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bentham bunu şu şekilde ifade etmektedir: “fayda sözcüğüyle yarar, avantaj, haz, iyi …

kast edilir”43 Buna göre haz veren eylem aynı zamanda faydalı da olmaktadır. Bir başka

ifadeyle Bentham’a göre bir eylem haz verdiği için faydalıdır. Bentham’ın haz ve fayda

arasındaki ilişkisi onun “mutluluk” anlayışında ortaya çıkmaktadır. Ona göre mutluluk,

haz ya da acının yokluğuyla ifade edilir. Bu nedenle Bentham mutlu bir yaşamdan

hazların acılardan fazla olduğu ya da hiç acının olmadığı bir yaşamı anlar. Buradan da

basit bir şekilde mutluluk, haz ve acı arasındaki dengede hazzın daha ağır basması

olarak tanımlanabilir.44

Muhalifleri Bentham’ın mutluluk kavramına, nesnel bir ilkeymiş ve ahlak için bir

standart teşkil ediyormuş gibi yaklaşmasını eleştirirler. Onlara göre mutluluk, insandan

insana değişir ya da subjektiftir ve bu nedenle ahlak için kesin ya da bağımsız bir zemin

oluşturamaz. Dolayısıyla da muarızlar böyle bir kavramdan bir ahlaki emir

çıkarılamayacağını iddia etmektedirler. Bentham ise muhaliflerinin tersine düşünmekte

ve mutluluğun insanların birçok çetrefilli probleminin çözümü için gerekli olan

ipuçlarını insanlara verebileceğine inanmaktadır. Ona göre hükümetin amacının

“adalet” olması gerektiğini söyleyenlere niçin “mutluluk” olamayacağı sorulmalıdır.

Zira Bentham her insanın mutluluğun ne olduğunu bildiğini, çünkü bu insanların hazzın

ne olduğunu bildiğini; aynı şekilde her insanın mutsuzluğu da bildiğini çünkü bu

insanların acının da ne olduğunu bildiğini iddia etmektedir. Bunun yanında Bentham

her insanın “adalet”i tam olarak bilmediğini, çünkü bu kavramın her zaman ne anlama

41 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, Boston: , Kluwer Academic Pub., 2001, s.

65 42

Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 64 43

Bentham, Introduction Principles of Morals and Legislation, s. 121 44

Bentham, Introduction Principles of Morals and Legislation, s. 169

Page 24: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

14

geldiğinin tartışmalı olduğunu ifade etmektedir. Kaldı ki Bentham’a göre adalet zaten

bizatihi bir amaç değil, ancak bir araçtır. Bu nedenle ona göre mutluluğa aracılık

etmeyen bir adalet hiçbir anlam ifade etmez. Mutluluk ise tam tersine adaletten çıkarılan

bir kavram değildir. Bu nedenle mutluluğun adalete mantıksal bir önceliği vardır.45

Bentham’ın sisteminde bireyin hazzı arzuladığı, acıdan kaçındığı hususu

vurgulanırken, diğer yandan da insan psikolojisine dayanan bu davranış biçiminin bir

ahlaki standart olarak karşımıza çıktığını görürüz. Şöyle ki, Bentham, bireyin hazzı

arzulamasını aynı zamanda hazzı arzulamanın zorunlu ahlaki bir görev olarak kabul

edilmesi gerektiğini savunur. Şimdi eğer Bentham’ın dediği gibi, eylemlerin ahlaki

doğrulukları ya da yanlışlıkları, haz ya da acı ortaya çıkarma eğilimlerine göre

değerlendiriliyorsa; eylemde bulunan birey, yapacağı eylemin doğru ya da yanlış

olduğuna karar verirken eylemin ortaya çıkarması muhtemel olan haz ve acı miktarını

değerlendirmek ve birini ötekine karşı tartmak zorunda kalacaktır. İşte bu ihtiyacın

bilincinde olan Bentham, yeni etik biliminin muhatabı olan ahlaki faile bu noktada

yardımcı olmak için tabiri caizse bir yol haritası vermiştir. Bu yol haritasının adı

felicific calculustur. Felicific calculusu, Bentham’ın ahlak alanının yeni Newton’ı olma

yolundaki başyapıtı olarak değerlendirmek mümkündür.

Aslına bakılırsa Bentham eserlerinde felicific calculusun dayandığı temel ilkeleri

ortaya koymasına rağmen, oluşturduğu bu ölçeğe felicific calculus adını kendisi

vermemiştir. Bu isim kendisinden sonraki faydacılar tarafından verilmiştir.46 Bunun

yanında felicific calculus bazı eserlerde karşımıza hedonistic calculus olarak da

çıkmaktadır.

Felicific Calculus, Bentham’ın hazlar arasında sadece niceliksel bir ayrım

yapılabileceğini, bu nedenle eylemler arasında niteliksel bir takım ayrımların

yapılmasının imkânsız olduğu iddiasına dayanır. Bentham’a göre söz gelimi, eğer futbol

oyunu ahlaki faile şiir okumaktan daha fazla haz sağlıyorsa futbol oyunu daha

değerlidir. Bu örnekte de görüleceği gibi Bentham iki eylem arasında karşılaştırma

yaparken hazların niteliğini değil, niceliğini dikkate almaktadır.47 Bu durumda eylemde

bulunan birey için yapılacak tek şey alternatif eylemler arasında niceliksel bir

karşılaştırma yapmaktır ve bu karşılaştırma için felicific calculusu kullanmaktır. Nasıl ki

45 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 172

46 Mitchell, “Bentham’s Felicific Calculus”, Political Science Quarterly, Vol. 33, June 1918, s. 164

47 Bentham, “The Rationale Of Reward”, The Works of Jeremy Bentham vol. II, s. 484

Page 25: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

15

termometre ısıyı ölçüyorsa, “ahlaki termometre” de Bentham için mutluluğun ya da

mutsuzluğun derecesini ölçmektedir.48 Bu noktada bir hususun altının çizilmesi

gerekmektedir. O da şudur ki, her ne kadar bu ölçeğin ismi “calculus” kavramını içerse

de burada bir hesaplamadan bahsetmek çok mümkün görünmemektedir. Çünkü

Bentham bu ölçeği, bir ölçüm aleti olarak değil, bir sınıflama aleti olarak tasarlamıştır.

Zaten onun bu ölçekle alakalı ilkelerden bahsettiği bölümlerde herhangi bir sayısal veri

yoktur, hiçbir rakam kullanılmamıştır. Sadece karşılaştırma yapılmıştır.49 Bu bakımdan

o hesap eden bir kişi olmaktan çok, sınıflama yapan bir kişi olarak karşımızda

durmaktadır. Bu durum da onu ahlakın Newton’u yapmaktan çok Lineaus’u*

yapmaktadır.50 Felicific calculus özü itibariyle iki görevi ifa eder. İlk olarak, kanun

koyucuya, hâkime ve ahlakçıya durumun nasıl değerlendirileceğini gösterir. İkinci

olarak, bütün insanlara davranış rehberliği yapar.51

Şimdi kısaca Bentham’ın felicific calculusuna kısaca bir göz atalım. Bentham’ın

felicific calculusu haz ve acının değerini ortaya koymak için 7 şart (circumstance)

belirler. Bunlar; hazzın ya da acının 1. “Yoğunluğu (intensity)”, 2. “Süresi (duration)”,

3. “Kesinliği ya da kesinsizliği (certainity or uncertainity)”, 4. “Yakınlığı ya da uzaklığı

(propinquity or remote)”, 5. “Doğurganlığı (yani bu hazzı başka bir hazzın takip etme

durumu)(fecundity)”, 6. “Saflığı (yani için de hazza karşıt başka herhangi bir duygu

barındırmaması)(purity)”, 7. “Kapsamı (yani etkileyeceği insan sayısı)(extent)”52

Bentham aynı zamanda hazları ve acıları da sınıflar. Basit hazlar 14 çeşttir: 1. His

hazzı (The pleasures of sense) 2. Zenginlik hazzı (The pleasures of wealth) 3. Beceri

hazzı (The pleasures of skill) 4. Dostluk hazzı (The pleasures of amity) 5. İyi bir isme,

üne sahip olmanın hazzı (The pleasures of a good name) 6. Güç hazzı (The pleasures of

power) 7. Dindarlık hazzı (The pleasures of piety) 8. Yardımseverlik hazzı (The

pleasures of benevolence) 9. Kötü niyet hazzı (The pleasures of malevolence) 10. Bellek

hazzı (The pleasures of memory) 11. Hayalgücü hazzı (The pleasures of imagination)

48 Başdemir, Liberalizm Felsefi Temeller, Ankara: Liberte Yay. 2009, s. 361

49 Graham, Eight theories of Ethics, s. 151

* Carl Linnaeus (1707 – 1778), yaptığı ekolojik taksonomiyle ünlü İsveçli botanikçi

50 Mitchell, Bentham’s Felicific Calculus, s. 182

51 Graham, Eight theories of Ethics, s. 151; Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and

Legislation, s. 121 52

Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 139

Page 26: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

16

12. Ümit etme hazzı (The pleasures of expectation) 13. İşbirliğine bağlı hazlar (The

pleasures dependent on association) 14. Rahatlama hazzı (The pleasures of relief)53

Basit acılar 12 çeşittir: 1. Yokluk acısı (The pains of privation) 2. His acısı (The

pains of the senses) 3. Beceriksizlik acısı (The pains of awkwardness) 4. Düşmanlık

acısı (The pains of enmity) 5. Kötü bir isme, üne sahip olmanın acısı (The pains of an ill

name) 6. Dindarlık acısı (The pains of piety) 7. Yardımseverlik acısı (The pains of

benevolence) 8. Kötü niyet acısı (The pains of malevolence) 9. Bellek acısı (The pains

of the memory) 10. Hayalgücü acısı (The pains of the imagination) 11. Beklenti acısı

(The pains of expectation) 12. İşbirliğine bağlı acılar (The pains dependent on

association)54

Eylemlerin bu ayrıntılı tahliline rağmen Bentham’ın bu konuda söyleyeceği son

söz bu kadar değildir. Yukarıda verilen ayrıntılı sınıflamanın devamında, yukarıdaki

motivasyonlar ve bu motivasyonları destekleyen diğer şeylerin ayrıntılı bir

taksonomisini yapmakta ve burada 54 haz ve 67 acıdan oluşan bir liste sunmaktadır.55

Peki, bu felicific calculus nasıl kullanılacaktır? Bentham felicific calculusun, nasıl

uygulanacağıyla ilgili ahlaki failden ya da yasa koyucudan şu adımları takip etmesini

ister: 1. Eylem tarafından üretilecek olan her bir farklı hazzın değeri, 2. Eylem

tarafından üretilecek olan her bir acının değeri, 3. İlk hazdan sonra, o eylemin ürettiği

her bir hazzın değeri, 4. İlkinden sonra o eylemin ürettiği her bir acının değeri, 5. Bütün

bu hazların değerleri bir tarafta ve bütün acıların değerleri diğer tarafta toplanmalıdır.

Bu noktadan sonra Bentham, seçilen tek birey için yapılmış olan değerlendirmenin,

eylemden etkilenecek diğer bireyler için de ayrı ayrı yapılmasını ister. Felicific

calculusa göre, aradaki fark, eğer hazlar tarafındaysa, bu eylemin söz konusu bireyin

çıkarları açısından bir bütün olarak iyiliğe bir eğilimi olduğunu gösterir; eğer ağırlık acı

tarafındaysa, bu onun bir bütün olarak kötülüğe eğilimi olduğunu gösterir.56

Roger Crisp, uygulanması oldukça karmaşık olan bu değerlendirmeyi şu şekilde

bir örnek üzerinde göstermektedir.

Örnekteki kahramanımızın adı Ahmet olsun. Ahmet’in seçim yapmak zorunda

olduğu şey, bir kokteylde oldukça pahalı olan havyar ile normal bir aperatif arasında

53 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 142

54 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 142

55 Bentham, “Fragment on Government”, The Works of Jeremy Bentham Vol.I, s. 404 - 426

56 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 141

Page 27: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

17

tercih yapmak olsun. Ahmet’in 1 dakikalık havyar yemeden elde edeceği haz 3 birim, 2

dakika için 6 birim, 3 dakika için 9 birim olsun ve bu şekilde haz körelinceye kadar

devam etsin. Aynı şekilde Ahmet’in 1 dakikalık normal bir aperatiften elde edeceği haz

2 birim, 2 dakika için 4 birim, 3 dakika için 6 birim olsun. Ahmet, bu kriterleri

belirledikten sonra iki eylem arasında karşılaştırma yapmaya geçebilir. Bu noktada eğer

eşit süreler baz alınarak bir tercih yapılacaksa, Ahmet’in havyar yemeyi seçmesi için iki

kat nedeni olur. Ancak Ahmet son kararını vermeden önce ortaya çıkması muhtemel

acıları da hesaba katmak zorundadır. Bu açıdan örneğe dönecek olursak, ortaya çıkacak

muhtemel acılardan biri toplum içersinde çok pahalı bir aperatif olan havyarı yemenin,

görgüsüzlük olarak kabul edilmesi nedeniyle kişiye vereceği utanç duygusudur. Bu

bakımdan, standart olarak toplum içinde utanmak -2 birim olsun. 2 ünite haz 2 ünite

acıyı ortadan kaldırsın. Şimdi farzedelim, Ahmet’e 3 dakika havyar yeme şansı verildi

3*3=9 birim ya da 3 dakika normal bir aperatif şansı verildi 3*2=6 birim. Eğer Ahmet

havyar yemeyi seçerse hazzı maksimize olacak, bunun yanında eğer Ahmet toplum

içerisinde havyar yemeyi seçerse görgüsüzlüğü için misafirleri karşısında utanacak.

Standart olarak bu utanmanın da 3 dakika sürdüğünü düşünelim 3*-2=-6 bu hesaba göre

Ahmet’in havyar yemeden aldığı haz 9-6=3 birim olacaktır. Bu durumda Ahmet’in

normal aperatifi seçmesi ona daha fazla haz verecektir.57

Uygulanması oldukça karmaşık ve zor olan felicific calculus, ortaya konulduğunda

birçok farklı kesimden çok farklı tepkiler aldı. Tahmin edilebileceği üzere bu

eleştirilerin ekserisi olumsuzdu, hatta yaygın tabirle, felicific calculus “saçma”

bulunuyordu.58

Bu eleştirilerin olumsuz olmasının en temel nedeni felicific calculusun

yanlış anlaşılmasıydı. Zira Bentham’ın bizatihi kendisi bu ölçeğin her ahlaki karar

verme sürecinde kullanılmasını beklemiyordu. Bunu da açıkça belirtmişti: “Bu işlemin

her ahlaki yargı veya her yasal veya hukuki işlem için katı bir biçimde orijinal olarak

takip edilmesi beklenmemektedir. Ancak, bu işlem her zaman göz önünde

bulundurulabilir.”59 Bunun yanında Bentham, eleştirilen bu değerlendirme yönteminin,

aslında ne yeni ne de temelsiz bir kuram olduğunu düşünmektedir. Ona göre insanlar bu

değerlendirme yöntemini farkında olmadan günlük yaşamda, özellikle de insanların

57 Crisp, Mill on Utilitarianism, s. 22

58 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 66

59 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, , s. 141; Bentham, Ahlak ve

Yasama İlkelerine Giriş, s. 384

Page 28: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

18

kendi çıkarlarını çok net olarak bildikleri durumlarda, sık sık kullanmaktadırlar.60 Onun

felicific calculusu ortaya koymaktaki tek amacı, ahlaki faile karar verme süreçlerinde

yardım edecek, kişilere göre değişmeyen nesnel ilkelere dayanan bir karşılaştırma

yöntemi geliştirmekti.61 Fakat enteresan şekilde yorumcular Bentham’ın felicific

calculusla ilgili olarak yaptığı açıklamayı ya kaçırmışlar ya da dikkate almamışlardır.

Bentham ve onunla aynı düşünceyi paylaşan faydacılar, hazların bu şekilde

değerlendirilmesinin imkânsızlığı konusunda ciddi şekilde eleştirilmelerine rağmen

tarih onları sosyal bilimlerin öcüleri haline getirmiştir. Mesela, William Stanley Jevons

(1835 – 1882) oluşturduğu matematik temelli yeni faydacı bir ekonomi biliminin

arkasındaki ilham kaynağı olarak Bentham’ı göstermektedir. Bugün karar alma

aşamasında kullanılan, “gelir analizi”, “maliyet – fayda analizi”, “risk analizi” gibi

birçok prosedür mevcuttur. Avukatlar bile “Hedonik Zararları” tahmin etmek için

matematik formülleri kullanmaktadırlar ve psikologlar da insanın haz dengesini ölçmek

için buna benzer 10 maddelik “olumlu ve olumsuz etkiler programı”, 5 maddelik

“Yaşam Memnuniyeti Ölçeği” ve 7 maddelik “Mutluluk – Mutsuzluk Ölçeği” gibi

ölçekler kullanmaktadırlar.62

Bentham felicific calculusu şu veya bu şekilde birçok şekilde eleştirilebilir ki

zaten eleştirilmiştir de, ancak o, felicific calculusu ortaya koyduğunda modern dünyada

Epikürcülüğün etkisine rağmen haz ve acı listesi yapmaya teşebbüs dahi yoktu. Sadece

Helvetius iki haz ve acıdan bahsetmiştir. Bentham burada, haz ve acının

karşılaştırılmasında mantıksal bir süreç oluşturmak için büyük bir adım atma

çabasındaydı. Bunu yapmaktaki tek amacı, kurmaya çalıştığı yeni etik bilimini her

açıdan tutarlı hale getirmekti. Felicific calculusun da bu şekilde görülmesi gerektiğini

düşünüyoruz.63

Ahlaki faile alternatif eylemler arasından hangisinden daha fazla haz

alabileceğini değerlendirebilmesi için nesnel bir ölçüt öneren Bentham, böylece nihai

amaç olarak belirlediği birey ve toplum mutluluğuna ulaşma noktasında önemli bir adım

atmıştır. Şimdi, Bentham’ın birey ve toplumu arasındaki ilişkiyi nasıl kurguladığını ele

alalım.

60 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 141

61 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 141

62 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 67

63 Rosen, Classical Utilitarianism From Hume to Mill, London: Routledge Press, 1996, s. 179

Page 29: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

19

1.2.3.Birey ve Toplum Mutluluğu

Bentham’ın kurmaya çalıştığı yeni etik biliminde birey ve toplum arasındaki

ilişki enteresan bir durum arzdeder. O, toplumu bireylerin bir araya gelmesiyle oluşan

sentetik bir yapı olduğunu söyler. Bir başka ifadeyle Bentham’a göre toplum dediğimiz

yapı bireylerin bir toplamıdır. Bunun sonucunda bu yapıda gerçek yapılar olarak birey

karşımıza çıkmaktadır. Böylece Bentham toplumun mutluluğu derken aslında toplumu

bir araya getiren bireylerin toplam mutluluğunu ifade etmektedir.64 Çünkü ona göre

bireylerin mutluluğunu dikkate almaksızın toplumun mutluluğundan bahsetmek boş bir

çaba içersine girmektir.65

Bir başka ifadeyle toplumu meydana getiren bireyler mutlu

olduğu müddetçe, toplum da mutlu olacaktır.66

Bu noktada Bentham’ın düşüncesinden hareket ederek, eğer toplumun

mutluluğunun yalnızca toplumun bireysel üyelerinin özel çıkarlarının toplamı olduğunu

varsayarsak, o zaman eğer her birey kendi kişisel mutluluğunu arar ve bunu artırırsa

ortak iyinin kaçınılmaz olarak ilerletildiği sonucunu çıkarabilirdik. Ama bireylerin

kendi mutluluklarını ve başka bireylerin mutluluklarını, toplumdaki mutluluk toplamını

azaltmayacakları bir yolda aramayacakları konusunda hiçbir güvence yoktur. Ve aslında

çıkar çarpışmalarının gerçekte varolduğu da inkâr edilemez bir gerçektir. Bentham,

sistemi içerisinde oldukça büyük bir sorun oluşturan bu problemin çözüm adresi olarak

hukuku ve hükümeti gösterir. Çünkü ona göre, toplumu oluşturan bireylerin çıkarlarının

birbirleriyle uyumlu hale getirilebilmesi ancak yasalarla ve bu yasaların

uygulanmasından sorumlu olan hükümetin yardımıyla mümkündür.67

Birey ve toplum mutluluğu konusunda hukuka öncelik tanıyan Bentham’ın

toplumla alakalı en temel düşüncesini “doğal hukuk” anlayışının reddi oluşturur. Bu

bağlamda o, “doğal hukuk”, “doğal haklar” ve bunlarla ilgili kanuni ve politik her türlü

anlayışa saldırır. Bu nedenle ona göre “doğal haklar hepimizde doğuştan varolan kutsal

ve başkasına devrolunamaz, haklardır”, “doğal haklar bireyin malıdırlar ve onun

doğasına aittirler” v.b. gibi hükümler birer saçmalıktan ibarettir.68 Bunlar retorik

saçmalıklardır.69 Bentham bunların hepsinin “buyrukçuluk”tan kaynaklandığını

64 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 121

65 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 122

66 Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve Hukuk, s. 56

67 Copleston, Yararcılık ve Pragmatizm, s. 18

68 Bentham, “Anarcial Fallacy”, The Works of Jeremy Bentham Vol. II, s. 914

69 Vergara, Liberalizmin Felsefi Temelleri, s. 157

Page 30: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

20

düşünür. Bunlarla alakalı olarak yapılan her türlü tartışma ona göre ya çelişkilidir ya da

boştur.70 Onun bu anlayışı aslında bu konudaki İngilizler’in genel tutumunu yansıtır.

Zira doğal hukuk Fransız İnsan Hakları Bildirgesi ve Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi

gibi metinlere kaynaklık etmesine ve Avrupa kıtasında genel kabul görmesine rağmen,

İngiltere’de çok etkili olmamıştır. Bunun temel nedeni İngiliz hukukunun kanun

merkezli değil, yargıç ve gelenek merkezli olmasıdır.71

Tüm bunların yanında Bentham’a göre yine de “bir hakka sahip olma” kavramı

anlamsız değildir. Ona göre “bir hakka sahip olmak” ancak bir hükümetle yönetime

sahip olmakla mümkündür. Zira hükümetsiz yaşamak haksız yaşamaktır. Bentham

hükümete sahip olmayan toplumları vahşi toplumlar olarak değerlendirir. Bentham bu

anlayışın geçerli olduğu Güney Galler (New South Wales) örneğini verir. Ona göre bu

bölgede itaat kültürü yoktur. Bu nedenle de burada vahşi yaşam şartları geçerlidir.

Onların bu itaatsizlikleri onları bir hükümete sahip olmaktan dolayısıyla da kanunlara

ve kanunların ortaya koyduğu haklara sahip olmaktan alıkoymaktadır.72 Hak

kavramının kanunların ve hükümetin hüküm sürdüğü toplumlarda bir anlam ifade

ettiğine inanan Bentham, doğal hukuk anlayışıyla paralellik arzeden bir yaklaşımla,

kanunların ve hükümetlerin dokunamayacağı bireysel haklardan söz eder. Bunlar;

özgürlük, mülkiyet hakkı, güvenlik ve baskılara karşı gelme hakkıdır.73 Bu nedenle

hiçbir kanun ya da hükümet her ne olursa olsun bu dört hakkı bireyin elinden alamaz,

kesintiye uğratamaz. Tüm bunların yanında hükümet ve kanunlar bu dört temel hakkın

bizatihi koruyucusu olmak durumundadır. Bu nedenle Bentham yazı altına alınan pozitif

hukukun bireylere haklar tanırken ve bunları yaptırımlarla korurken, doğal hukukun

böyle bir şey yapamadığı iddiasındadır. Bu açıdan ona göre hak kanunun çocuğudur

fakat doğal hak ise asla bir babaya sahip değildir. Bir başka ifadeyle, soğuk bir sıcak,

kuru bir nem ve aydınlık bir karanlık nasıl varolamazsa pozitif hukuk olmadan da haklar

var olamaz.74

Bentham bireyi yukarıda belirttiğimiz gibi ancak kanunlarında ve hükümetin

geçerli olduğu bir toplumda hakka sahip olduğunu ifade ettiği birey ile toplum

arasındaki ilişkiye oldukça önem vermektedir. Zira ancak bu ilişki sayesinde fayda

70 Postema, Bentham’s Utilitarianism, s. 32

71 Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve Hukuk, s. 63

72 Bentham, Anarcial Fallacy, s. 914

73 Bentham, Anarcial Fallacy, s. 917

74 Postema, Bentham’s Utilitarianism, s. 32

Page 31: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

21

ilkesi hayata geçirilebilecektir. Bentham için bu ilişkide en kilit nokta bireye devletin

müdahalesinin zorunluluğudur. Zira Bentham’a göre birey ile toplumun menfaatlerinin

çakıştığı noktada devlet kanunlar yoluyla bireye müdahale etmelidir. Çünkü ona göre

her politik devletin amacı toplumun mutluluğunu mümkün olan en yüksek seviyeye

çıkarmaktır.75

Bentham’a göre devlet bireye iki şekilde müdahale edebilir; bunlar ödül ya da

cezadır.76 Aslına bakılırsa devletin bireye müdahalesi Bentham’ın hiç de arzu etmediği

bir durumdur. Bunun Bentham için iki nedeni vardır: Birincisi, bireyin neyin kendi

menfaatine uygun olduğunu devletten daha iyi bilecek konumda olmasıdır. İkincisi;

devlet müdahalesinin bireylere faydadan çok zarar getireceğine yönelik iddiasıdır.77

Fakat kabul edilmelidir ki, pozitif hukukun bir gereği olarak, toplumun genel

mutluluğunu tehdit eden bireylere karşı, toplumun geri kalan diğer kesimi kanunlar

tarafından korunmak durumundadır. Bu pozitif hukukun en temel işlevidir. Bu noktada

karşımıza “ceza” kavramı çıkar.

Eyleme acı yüklenmesine ya da eklenmesine, acının ortaya çıkmasına ya da hazzın

azalmasına “ceza” adı verilir.78 Bentham’a göre ceza, aslında akıldışı bir yöntemdir.

Bunun temelinde cezanın “faydasızlığı” düşüncesi yatmaktadır. Çünkü ona göre bütün

cezalandırmalar bizatihi kötüdür.79 Zira sonucunda acı, dolayısıyla da kötülük vardır.

Ancak yine de Bentham cezanın varlığını inkâr edemez. Bu nedenle cezanın olmasının

zorunluluğunu da daha büyük acıların ortaya çıkmasının engellenmesi için olduğunu

söyleyerek gerekçelendirir. Ona göre ceza eğer toplumun mutluluğunu artıracaksa

haklılandırılabilir. Bunun dışında toplumdaki toplam acıyı artıracak herhangi bir

cezalandırmayı haklı bulmaz.80 Dolayısıyla Bentham cezanın uygulanması noktasında

oldukça hassas davranmaktadır ve bu nedenle de cezanın kullanımının belli standartları

olması gerektiğini söyler. Bu standartlar şunlardır; 1. Ceza kendiliğinden, sebepsiz yere

ortaya çıkmamalıdır. Mesela, zararın tazmin edilmesinin kabul edildiği ve bu tazmin

etmenin garanti altına alındığı bir durumda ceza gereksizdir. 2. Yine ceza tesirsiz

75 Bentham, Prıncıples Of Judıcıal Procedure, vol. II, s. 26

76 Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve Hukuk, s. 61

77 Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve Hukuk, s. 57

78 Stephen, The English Utilitarian vol I, s. 176; Bentham, “Principles of Penal Law”, The Works of

Jeremy Bentam Vol. I, s. 709 79

Bentham, Principles of Penal Law, s. 709 80

Başdemir, Liberalizm Ahlaki Temeller, s. 357

Page 32: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

22

olmamalı, ıslah edici olmalıdır. Yani sonraki kötü eylemlerin ortaya çıkmasını

engellemelidir. Öyle ki, suç işlemeye meyilli olan adamı engellemelidir. 3. Ceza çok

pahalı ya da faydasız olmamalıdır. Yani ceza uygulandığında ortaya çıkan kötülük

engellenmek istenen kötülükten az olmalıdır. 4. Ceza gereksiz olmamalıdır. 5. Suç ile

ceza birbirine orantılı olmalıdır. Bir başka ifadeyle suç ne kadar büyükse ceza da o

kadar büyük olmalıdır. 6. Ceza çok çeşitli olmalı ve durumlara göre uyarlanabilmelidir.

7. Aynı suç için herkese eşit cezalar verilmelidir. 8. Kurbanların acılarını

dindirebilmelidir. 9. Yeni problemlere davetiye çıkarmamalıdır. 10. Genel kabul

görmelidir.81

Bentham’a göre cezanın birincil amacı caydırıcı olmaktır, ıslah etmek değildir.

Suçluların ıslahı Bentham’ın yaptırım anlayışı içinde kendisine ancak ikincil bir amaç

olarak yer bulur. Fakat o, bu ek amaca bakıldığında cezaevleri kötülük yuvaları olarak

tanınırken bu amacın yerine getirilmesinin zor olduğunu savunur.82 Bentham’ın cezaya

caydırıcı olarak bakmasının altında yatan neden, her suçun birincil ve ikincil olmak

üzere iki kötülük ortaya çıkarmasıdır.83 Söz gelimi, hırsızlık suçu, birincil ve ikincil

olmak üzere iki kötülük ortaya çıkarır. Birincil kötülük suça birebir muhatap olan birey

için geçerlidir. Mesela, evi soyulan biri için bu olaydaki birincil kötülük malını

kaybetmesidir. Ancak bunun yanında ortaya çıkan ikincil kötülük çok daha büyük

sorunları beraberinde getirir. Hırsızlık olayındaki ikincil kötülük toplumdaki “mülkiyet

saygısı” duygusunun zedelenmesidir. Bu duygu zedelendiği ya da ortadan kalktığı

zaman toplum açısından çok daha büyük kötülüklere yani acılara neden olacaktır.

Bunun için Bentham devletin ve kanun koyucuların ikincil kötülükleri birinci derecede

göz önüne almalarını ister.84

Bentham yaptırımların dört farklı türünden bahseder. Bunlar; “fiziksel ya da

doğal”, “politik”, “ahlaki ya da popüler” ya da “dini” olabilirler. Fiziksel yaptırımlar,

diğer insan ya da varlıkların özgürlüklerini engelleyen durumları takiben ortaya çıkan

haz ya da acı veren yaptırımlardır. Politik yaptırımlar ise, kanun koyucuların eylemleri

tarafından ortaya koyulan yaptırımlardır. Ahlaki ya da popüler yaptırımlar, müştereken

davranma kapasiteleri bulunmayan bireyler tarafından ortaya koyulan yaptırımlardır.

81 Başdemir, Liberalizm Ahlaki Temeller, s. 358

82 Başdemir, Liberalizm Ahlaki Temeller, s. 357

83 Bentham, Principles of Penal Law, s. 709

84 Başdemir, Liberalizm Ahlaki Temeller, s. 356

Page 33: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

23

Dini yaptırımlar ise, üstün bir görünmeyen güç tarafından ya da her yerde dendiği gibi,

evrenin tüm hâkimiyetini elinde bulunduran görünmez yüce bir kudret tarafından ortaya

koyulan yaptırımlardır.85 Son üç yaptırım ilk yaptırımla birlikte ortaya çıkar. Hâkim ya

da yetki sahibi sadece eylemde bulunabilir ve Tanrı’nın sadece eylemde bulunabilmesi

beklenir, bunlar doğal bir güce sahiptir. Bir adamın yanması eğer sadece kendi

akılsızlığıysa, “fiziksel yaptırım”; eğer hâkim tarafından yapıldıysa “politik yaptırım”;

kendisinin sevilmeyen karakteriyle alakalı komşularının ihmaliyse, “ahlaki yaptırım”;

Tanrı’nın memnuniyetsizliği nedeniyle “dini yaptırım” olur. Bentham politik

yaptırımlara dini ve ahlaki yaptırımlardan daha fazla önem verir. Çünkü ona göre

insanların birçoğu karakterlerini ya da cenneti kaybetmekten korkabilirler ancak,

işkenceden insanların tamamı korkar. Bentham, dini yaptırımların avantajının, failin

bulunmasını zorunlu kılmamasına bağlar. Fakat her durumda doğal ya da dini

yaptırımlar kanun koyucuların gücünün ötesindedir. Bentham’ın cezalandırma

konusundaki ilgilendiği temel problem, hangi yaptırımların uygulanacağından ziyade,

hangi yaptırımların mutluluğu artıracağıdır.86

85 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 136

86 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 176

Page 34: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

24

BÖLÜM 2:JOHN STUART MILL’İN FAYDACI AHLAK ANLAYIŞI

Bentham’ın bir önceki bölümde ifade ettiğimiz şekilde ortaya koyduğu faydacı

ahlak anlayışı, olumlu ve olumsuz birçok tepkiyle karşılaştı. Bentham’a muhalif olanlar,

onun ortaya koyduğu sistemin, mekanik, insan doğası ve karakterini göz ardı eden,

indirgemeci bir yaklaşıma sahip olduğunu iddia etmişlerdir. Benthamcı düşünceyi

savunanlar ise onun sisteminin, diğer etik teorilere nazaran dönemin sosyal yaşamındaki

problemlere çözüm sunma noktasında oldukça esnek ve kullanışlı bir yapıya sahip

olduğunu, birçok probleme nesnel bakış açıları getirdiğini düşünmüşlerdir. John Stuart

Mill, bu görüşlerden her ikisinde de doğru olduğunu düşündüğü noktalardan hareketle

Bentham’ın sistemini ele alıp yorumlamıştır.

John Stuart Mill’in Bentham’ın sistemini yorumlamasından hareketle ortaya

koyduğu ahlak anlayışını ele alacağımız bu bölüm iki kısımdan oluşmaktadır. İlk

kısımda Mill’in Bentham’la olan ilişkisi temelinde entelektüel gelişimini, İkinci kısımda

ise, Mill’in Bentham’dan almış olduğu faydacı ahlak anlayışını nasıl yorumladığını

betimleyici bir tarzda ele alacağız.

2.1.Mill’in Entelektüel Gelişimi

1806 yılında Londra’da doğan ve 1873 yılında Fransa’nın Avignon kentinde

ölen John Stuart Mill87, 19. yy İngiltere’sinin en etkili entelektüelleri arasında yer

almıştır. Hayatı boyunca hiç okula gitmemesine rağmen, babasından aldığı eğitimi

sayesinde, çok genç yaşlardan itibaren dönemin ünlü İngiliz entelektüelleri arasında

kendisine önemli bir yer edinmiş, bu sayede birçok ünlü entelektüelle beraber çalışma

ve fikir alışverişinde bulunma fırsatına sahip olmuştur. Bu sayede Mill, hem onları

etkilemiş hem de bu ünlü entelektüellerden etkilenmiştir. Ancak Mill’in düşünce

hayatında etkilendiği entelektüellerden bahsederken bazı isimlere özel parantez açmak

gerektiğini düşünüyoruz. Bu isimlerin en başında geleni şüphesiz Bentham’dır. Çünkü

Mill, çok küçük yaşlarda babası James Mill vasıtasıyla Bentham’ın düşünceleriyle

tanışmış ve Benthamcı düşünceler onun entelektüel yaşamında oldukça etkili olmuştur.

Bu nedenle bize göre, Mill’in faydacı ahlak anlayışından bahsetmek isteniyorsa, Mill’in

Bentham’la olan entelektüel ilişkisi mutlaka geniş bir şekilde ele alınmalıdır. Zira ancak

87 John Stuart Mill’in hayatıyla alakalı bkz; J. S. Mill, Autobiography, the Floating Press, 2009; Nicholas

Capaldi, John Stuart Mill, Çev.: İ.H. Yılmaz, İst.: T.İ.B. yay., 2011;John Skorupski, Mill, Routledge

Press.

Page 35: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

25

bu şekilde Mill’in faydacı ahlak anlayışının arka planı açık bir şekilde ortaya

konulabilecektir.

Mill’in Bentham’la olan entelektüel ilişkisinin oldukça karmaşık bir yapı

arzetmesi nedeniyle, iki düşünür arasındaki düşünsel bağlantıyı açık bir şekilde ortaya

koymak oldukça zor bir iştir. Özellikle Mill’in Benthamcı düşünceyi, doğrudan

Bentham’dan değil de babası James Mill’den öğrenmesi bu karmaşıklığın nedenlerinin

başında gelmektedir. Bu nedenle Mill ile Bentham arasındaki bu karmaşık ilişkiyi daha

net ortaya koymak amacıyla, bu ilişkiyi Mill’in düşünce hayatında yaşamış olduğu

keskin dönüşümlerden hareketle üç dönem üzerinden ele alacağız. Şimdi ilk dönemi ele

alalım.

Mill ile Bentham arasındaki ilişkinin ilk aşamasını oluşturan birinci dönemin

Mill’in çok erken yaşta başlayan eğitimiyle 1826 yılı son baharında geçirmiş olduğu

ruhsal bunalım arasındaki dönemi kapsadığı söylenebilir. Bu dönemin ana karakterini

Mill’in koyu bir Benthamcı olarak yetiştirilmesi oluşturmaktadır. Mill henüz küçük bir

çocukken, Autobiography’de “Bentham’ın fikirlerine en yakın olan ve en iyi bilen

kişi”88 şeklinde ifade ettiği babası James Mill tarafından başlatılan Benthamcı eğitim,

sonradan Bentham’ın da sürece dâhil olmasıyla saf Benthamcı bir yapıya dönüşmüştür.

Hem babası hem de Bentham tarafından oldukça ciddi bir şekilde Benthamcı öğretilerle

yetiştirilen Mill, bu eğitimden oldukça etkilenmiş ve Benthamcı öğretiyi hiçbir itiraz

dillendirmeden kabul etmiştir. Bu durumu kendisi Autobiography’de şu şekilde ifade

etmektedir:“Bentham’ın Traite de Legislation adlı eseri düşünsel hayatımın dönüm

noktasıydı. İlk eğitimim bir bakıma Benthamcılık kursu gibi olmuştu… Eserin daha ilk

sayfalarında yeni bir şeyle karşı karşıya olduğumu anlamıştım. Daha önceki tüm

ahlakçıların artık geride kaldığı ve düşünce alanında yepyeni bir dönemin başladığı

duygusuna kapılmıştım. Eserin son cildini bitirdiğimde artık yepyeni bir varlık

olmuştum. Bentham’ın anladığı şekliyle“fayda ilkesi”. Bilgi ve inançlarımın birbirinden

kopuk ve bölük pörçük parçalarını birleştiren bir kilit taşı gibi yerli yerine

oturmuştu.”89 Bu düşüncelere sahip olduğu dönemde Mill henüz 16 yaşındaydı.

Oldukça genç yaşta koyu bir Benthamcı olan Mill’in düşünceleri çok uzun zaman aynı

88 Mill, Autobiography, s. 54

89 Mill, Autobiography, s. 64 – 67; Capaldi, John Stuart Mill, s. 42

Page 36: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

26

şekilde devam etmedi. Dört yıl sonra bu radikal düşünceleri, geçirdiği ruhsal bunalımla

birden değişti ve Bentham’la aralarındaki entelektüel ilişki farklı bir boyut kazandı.

Mill’in yaşamış olduğu ruhsal bunalım, onun için bir nevi sorgulama ve eleştiri

döneminin de başlangıcını oluşturmuştur ki biz bu dönemi ikinci dönem olarak

adlandırıyoruz. Bu dönem Mill’in hem entelektüel hem de sosyal hayatında en hareketli

ve çalkantılı dönemdir. Bir taraftan bu dönemde yaşadığı acı olaylar, diğer taraftan

Carlyle, Harriet Taylor, Coleridge, Comte gibi hayatına giren entelektüeller onu oldukça

derinden etkilemiş ve hem entellektüel hem de sosyal yaşantısını oldukça radikal

şekilde değiştirmiştir. Bu değişimlere temelde üç olayın neden olduğu söylenebilir.

Bu olaylardan ilki Mill’in, 1826 yılı sonbaharında nedenleriyle ilgili birçok

spekülasyonun yapıldığı ve entelektüel gelişimi üzerinde çok büyük etki bırakan ruhsal

bunalımdır. Bu bunalımı Mill, Autobiography’de şu şekilde anlatmaktadır:“İlk kez

Bentham’ı okuduğum 1821’den ve özellikle de Westminister Review’ın çıkışından beri

hayatta gerçek bir hedefim vardı; dünyayı değiştirmek istiyordum. Mutluluk anlayışım

tamamen bu hedefle ilintiliydi. Fakat zaman geldi, bu düşten uyanmak durumunda

kaldım. 1826 sonbaharıydı.”90 “ Zaman zaman herkeste olabileceği üzere içimi bir

sıkıntı basmıştı. Hiçbir şeyden zevk alamaz olmuştum. Başka zamanlar zevk aldığım

şeyler şimdi sıkıcı ve itici geliyordu. Genellikle metodizme dönenlerin içine düştüğü o

ruh hali, yani ilk anda kapıldıkları “günah duygusu” gibi bir şey sanırım. Bu zihin

durumuyla kendime doğrudan şu soruyu sormak geçti içimden: “ Hayattaki bütün

hedeflerine ulaştığını, peşinden koştuğun o bütün kuramsal ve düşünsel değişimlerin

tam şu anda gerçekleştiği varsayalım. Bu seni çok mutlu edecek mi?” o önüne

geçilemeyen özbilinç kendine özgü bir biçimde cevap verdi: “ hayır!” o an yüreğime

bir şey saplandı: hayatımın üstüne kurulu olduğu tüm temel çöktü. Oysa bütün

mutluluğu bu hedefin peşinde koşmaktan kaynaklanıyordu. Hedef çekiciliğini yitirmişti.

O zaman araçların ne anlamı kalırdı ki, yaşamak için hiçbir gerekçem kalmamış

gibiydi.” 91“ İlk başlarda bunun kendiliğinden geçeceğini zannettim ancak geçmedi.”92

Eleştirmenler bu bunalımı Mill’in Benthamcı düşünceyle arasına bir mesafe

koyması anlamına geldiğini ifade ederek, bu noktadan sonra Mill’in Bentham’ın bir

90 Mill, Autobiography, s. 134; Capaldi, John Stuart Mill, s. 60

91 Mill, Autobiography, s. 134; Capaldi, John Stuart Mill, s. 60

92 Mill, Autobiography, s. 141

Page 37: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

27

talebesi olmadığını93 iddia etmektedirler. Bu iddialarına kanıt olarak da Mill’in bu

dönemde Benthamcı düşünceye ilk eleştirilerini yöneltmeye başlamasını ve 1822

yılında kendisinin kurmuş olduğu “Utilitarian Society’94nin faaliyetlerine son vermesini

göstermektedirler. Bu eleştirmenlere göre Mill, yaşamış olduğu bu ruhsal bunalımla

küçük yaşlardan itibaren almış olduğu ve mükemmel olarak kabul ettiği Benthamcı

düşüncenin zannettiği gibi mükemmel olmadığını bizzat deneyimlemiştir. Bu durum

onu, Benthamcı düşünceyle alakalı inançlarını tek tek sorgulamaya itmiş ve farklı

arayışlara yönlendirmiştir.95 Eleştirmenler Mill’in bu dönemde Benthamcı düşünceyle

ilgili olarak üç önemli eksik tespit ettiğini ifade etmektedirler. Bu eksikliklerden

birincisi, Benthamcı sistemin aşırı mekanik bir sistem olması ve bu nedenle de insanın

duygu dünyasıyla alakalı kısmı eksik bırakması; ikincisi, özgürlük kavramını

Benthamcı çerçevede ele almanın mümkün olmaması96; üçüncüsü ise, mutluluğun

sadece onu arzulayarak elde edilecek bir hedef olmaması ve fakat onu elde etmeyi

sağlayacak gerekli şartların Benthamcı öğreti içersinde eksik bırakılmış olmasıdır.97

Bu dönemde Benthamcı düşünceyle arasına mesafe koyan Mill, Benthamcı

düşünce dışındaki diğer düşüncelere karşı daha toleranslı ve açık fikirli biri olduğunu,

tespit ettiği eksiklerle ilgili olarak her yeni düşünceyi öğrenmeye çalıştığını Carlyle

yazmış olduğu mektupta98 ifade etmektedir. Mill’in bu dönemde özel bir önem verdiği

ve incelediği diğer bir şey ise Benthamcı düşünceye yapılan eleştirilerdir.99

Mill’in ikinci dönemde yaşamış olduğu ikinci önemli olay ise 1832 yılında

Bentham’ın ölümüdür. Yaşadığı bunalımla birlikte Benthamcı düşünceyle arasına belli

bir mesafe koyan ve cılız da olsa ilk eleştirilerini yönelten Mill, Bentham’ın ölümünden

sonra eleştirilerini daha yüksek sesle dillendirmeye başlamıştır. 1833 yılında yazdığı

Remarks on Bentham’s Philosophy adlı makale, Mill’in Benthamcı düşünceyle

arasındaki gerilimin ilk somut ürünü olarak kabul edilebilir. Eleştirmenler bu makalenin

ardında Mill’in 1831 yılında tanışmasını müteakiben uzun yıllar en yakın arkadaşı olan

fakat daha sonra aralarının açıldığı, faydacılığa muhalefetiyle bilinen Carlyle’ın büyük

93 Postema, Bentham’s Utilitarianism, s. 27

94 Mill, Autobiography, s. 79

95 Capaldi, John Stuart Mill, s. 60

96 Çağla, Mill, Say Yay., İst.:2007, s. 14

97 Copleston, Yaracılık ve Pragmatizm, s 70

98 Mill, “The Earlier Letters”, the Collected Works of J.S. Mill Vol. XII, ed. Francis E. Mineka, London

;The University of Toronto Press, 2006, s. 170 99

Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 73

Page 38: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

28

etkisi olduğunu iddia etmektedirler.100 Bu makalede ilk kez Mill, Bentham’la aynı

fikirde olmadığı noktaları ifade etmiştir. Ayrıca bunu yaparken de çok da yumuşak bir

uslüp takındığı da söylenemez. Makale genel olarak Bentham’ın felsefi duruşunu ele

alıp değerlendirme amacı taşımaktadır.101 Mill’in Bentham hakkında yazmış olduğu bu

makale onun Benthamcı düşünceyle arasına koyduğu mesafeyi ifade etmesi açısından

önemli olmakla birlikte, bu makale satır aralarında başka bir gerçeği de ifade

etmektedir. Bu gerçek de Mill’in 1826 bunalımıyla başlayan ve her düşündüğünü

özgürce ifade etmek isteme çabası içinde olduğu ve bunun için uğraş verdiği gerçeğidir.

Mill, 1833’te Remarks on Bentham’s Philosophy’yi yazarken, hala düşündüğünü

özgürce söyleyebilen bir düşünür değildi. Her ne kadar Bentham’ın hayatta olmaması

onu eleştirmesi için nispeten rahat bir ortam sağlasa da babasının varlığı bu eleştirilerini

tamamıyla ortaya koyması önündeki en büyük engeli teşkil ediyordu.102

James Mill’in John Stuart Mill ve Bentham arasındaki varlığı bu ilişkiyi her

zaman daha karmaşık bir hale getirmiştir. Açık bir şekilde James Mill’in varlığı John

Stuart Mill için Bentham’ın yanında ikinci bir otorite anlamına geliyordu. Bu nedenle

Mill, Bentham felsefesiyle ilgili eleştirdiği noktaları ifade ederken sadece Bentham’ın

otoritesiyle değil, ayrıca James Mill’in otoritesiyle de mücadele etmek durumunda

kalıyordu. Mill’in Bentham ve James Mill arasındaki bu konumu onun ikili bir hayat

yaşamasına neden olmuştur. Bir başka ifadeyle dışa karşı babasının ve Bentham’ın arzu

ve görüşlerine tamamen sadıktı ama bir yandan da babasına ve Bentham’a karşı

100 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 72; Rosen, Classical Utilitarianism from

Hume to Mill, s. 171 101

Capaldi, John Stuart Mill, s. 146 102

Bu durumun en bariz kanıtı Edward Bulwer Lytton’ın 1833 tarihli England and the English adlı

eserinin önsözüdür. Bu eserin önsözünde yer alan Advertisement bölümünde Lytton, Mill’e atıfla

“Bentham felsefesini derinlemesine yargılayan muhtemelen yaşayan en nitelikli bir diğer centilmen”

şeklinde bir sunuşla, bu makaleye Remarks on Bentham’s Philosophy adıyla eserin ikinci bölümünün ek

kısmında yer verildiğini belirtmiştir. Fakat Lytton hiçbir şekilde Mill’in adını kullanmamıştır.

Muhtemelen bunu Mill’in isteği doğrultusunda yapmıştır. Bkz. Edward Bulwers Lytton, England and the

English, London:Harper&Brothers Pub.,1833, s. Xıv; Bu konudaki bir başka kanıt ise Mill’in hala özgür

olmadığı, her konuyu rahat bir şekilde dillendiremediği ile ilgili kendi itirafıdır. 1834 yılında Adam

Sedgwick’in eleştirilerine karşı faydacı ahlakı savunduğu ve London and Westminister Review’de

yayımlanan makalesiyle ilgili olarak Autobiography’de şunları söylemektedir: “ (Bu yazı)Eski

dostlarımdan ayrıldığım noktalar hakkındaki bazı görüşlerimi de içermektedir. Bunda kısmen de olsa

başarılı olabildim, ama bu konudaki bütün düşüncelerimi hâlihazırda dile getirseydim, babamla ilişkim

bu olayı her halükarda sancılı hale getirecek ve onun da yazdığı bir dergide yayımlanması olanaksız

olacaktı.”102. Bkz. Mill, Autobiography, s. 201; Capaldi, John Stuart Mill, s. 270

Page 39: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

29

bağımsızlığını ilan ettiği gizli bir entelektüel yaşamı vardı.103 Bu gizli entelektüel yaşam

babasının ölümüyle ortadan kalkmıştır.

1836 yılında James Mill’in ölümü Mill’in yıllardır aramış olduğu özgür ortamı

yakalamasını sağlamıştır. Mill’in kavuşmuş olduğu bu özgür ortam, tartışmamız

açısından ilk meyvesini iki yıl sonra 1838 yılında vermiştir. 1838 yılında Mill Bentham

adında London and Westminister Review’de yayımlanan bir makale kaleme almıştır. Bu

makale 1833 yılında yazmış olduğu makalenin genişletilmiş halidir. Bize göre bu

makale her haliyle 1826 yılında başlayan özgürlük arayışının bir manifestosu

niteliğindedir. Zira beş yıl önce çok daha kısa bir eleştiri bir kitabın ek bölümünde

isimsiz olarak yayımlanırken, beş yıl sonra çok daha uzun bir eleştiri dönemin bütün

entelektüelleri tarafından takip edilen bir dergide kendi adıyla yayımlanmıştır.

Bu noktadan sonra Mill, tamamen özgür bir düşünür olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu durumu kendisi 23 Kasım 1836 tarihinde Edward Bulwers Lytton’a yazdığı

mektupta şu şekilde ifade etmektedir: “James Mill’in ölümüyle dünya sahip olduğu en

büyük felsefi dehadan yoksun kaldı. Ama onun ölümü, dergiyle ilişkili hale geldiğimde

yapmayı umduğum tek şeyi derginin izlediği sert ve katı radikal ve faydacı çizgiyi

yumuşatmamı çok daha kolaylaştırdı.”104 Babasının ölümüyle, yıllardır aradığı özgür

ortama kavuşan Mill’in bu olaydan sonra, ruhsal bunalımla başlayan Bentham

felsefesiyle arasına koyduğu mesafenin nasıl bir seyir takip ettiği konusunda

eleştirmenler arasında bir fikir birliğinden bahsetmek mümkün değildir. Bazı

eleştirmenler, Mill’in hayatının son dönemlerinde Benthamcı köklerine doğru bir geri

dönüş yaşadığını iddia ederken105, diğer bazı eleştirmenler ise ruhsal bunalımla başlayan

fikir ayrılığının giderek derinleştiğini ve Mill’in Benthamcı düşünceden koparak,

düşüncelerinin farklı bir yöne doğru evrildiğini iddia etmektedirler.106 Bize göre de Mill

tıpkı birinci görüşü savunanların iddia ettiği gibi, hayatının sonlarında Benthamcı

düşünceye doğru bir geri dönüş yaşamıştır. Ancak bu geri dönüşün ne zaman

başladığıyla ilgili olarak kesin bir tarih zikretmek pek mümkün görünmemekle birlikte,

103 Capaldi, John Stuart Mill, s. 60

104 Mill, The Earlier Letters, s. 257

105 Rosen, Classical Utilitarianism From Hume to Mill, s 166; Graham, Eight Theories of Ethics, s. 133;

Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s 73; Copleston, Yararcılık ve Pragmatizm, s.

33 106

Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 89; Capaldi, John Stuart Mill, s. 275; John

Plamenatz, The English Utilitarians, London: Blackwell Oxford, 1958, s. 144

Page 40: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

30

bu dönemi 1850li yılların başı olarak kabul etmenin daha doğru olduğunu

düşünüyoruz.107 Bu dönemin başlangıcıyla ilgili olarak 1850li yılların başlarını

seçmemizin iki nedeni vardır. Bunlardan ilki, Mill’in 1852 yılında yazmış olduğu

faydacılığı savunan Whewell on Moral Philosophy108

adlı makalesidir. Mill bu

makalesinde faydacılığın geleneksel değerlerle bağdaşır olduğunu ancak Bentham’ın bu

durumu yeterince açık bir şekilde ifade edemediğini belirtmektedir.109

İkinci nedenimiz

ise, Charles Dickens’ın 1854 yılında yazmış olduğu ve faydacılığı eleştirdiği Hard

Times adlı romanını, Mill’le araları açılmış olan ve faydacılığa muhalefetiyle bilinen

Carlyle’a adaması110 ve aynı dönemde Mill’in (1854) Utilitarianism’i yazmaya

başlamasıdır. Onun faydacılığın muhaliflerine karşı takındığı bu yaklaşımını Mill’in

kendisini muhaliflerin karşısında Benthamcı bir düşünür olarak konumlandırdığı

şeklinde okunması gerektiğini düşünüyoruz.

Mill gibi oldukça farklı alanlarda eser vermiş ve 19.yy İngiltere’sinin en etkin

düşünürlerinden olan bir filozofun sadece Bentham’dan etkilendiğini iddia etmenin

yüzeysel bir yaklaşım olacağını düşünüyoruz. Bu nedenle Mill’in entelektüel yaşamına

ve ahlak anlayışına baktığımızda farklı düşünürlerden de izler bulmak mümkündür.

Bunlardan birisi, pozitivizmin kurucusu olan ünlü Fransız filozof Auguste Comte (1798

– 1857)’dur. Mill, Comte’un üç hal kanunu teorisi, pozitif metodoloji111 ve toplumun

aydın bir sınıf tarafından yönetilmesi gerektiğiyle alakalı düşüncelerinden etkilenmiş ve

Comte’un bu düşüncelerine faydacı ahlak anlayışı içersinde yer vermiştir.112 Bir başka

önemli düşünür ise dönemin ünlü romantiklerinden olan Thomas Carlyle (1798 –

1857)’dır. Onun, Mill’in hayatındaki en önemli rolü, Mill’in romantizmi keşfetmesini

sağlayarak113 babasının ve Bentham’ın faydacı anlayışlarındaki problemli noktaları

görmesini sağlamış olmasıdır. Bunun yanında onun faydacılığa yapmış olduğu

107 Ancak yine de bu dönemin başlangıcıyla ilgili farklı bir tarih önerenlere itiraz edebileceğimiz daha

doğrusu muhatabımızı iddiasından vazgeçirecek kesinlikte bir kanıta sahip olmadığımızı da ifade edilmesi

gereken bir gerçek olarak görüyoruz. Söz gelimi Scarre, Harriet Taylor’un da etkisiyle 1840lı yılların başında Mill’in Benhtamcı düşünceye dönüşünden bahsetmektedir. Bkz. Scarre, The Proplems of

Philosophy Utilitarianism, s. 91 108

Bkz. Mill, “Whewell on Moral Philosophy”, The Collected Works of J.S. Mill Vol. X, ed. John M.

Robson, s. 170 109

Capaldi, John Stuart Mill, s. 271; Rosen, Classical Utilitarianism from Hume to Mill, s. 167 110

Carlyle’ın Dickens üzerindeki etkisi için bkz. Graham Law, Industrial Relations: Carlyle's influence

on Hard Times, http://www.f.waseda.jp/glaw/arts/IndRels.pdf (2013) 111

Capaldi, John Stuart Mill, s. 176 112

Capaldi, John Stuart Mill, s. 181 113

Rosen, Classical Utilitarianism from Hume to Mill, s. 171

Page 41: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

31

eleştiriler, Mill’i ahlak alanında çalışmaya yöneltmiştir.114Mill’in entelektüel yaşamında

önemli etkiye sahip olan bir diğer kişi de Samuel Taylor Coleridge (1772 – 1834)’dir.

Onun muhafazakâr görüşleri, Mill üzerinde etkili olmuş ve bu görüşler faydacılık

içersinde yer alan muhafazakâr düşüncelerin temelini oluşturmuştur.115 Mill’in

entelektüel yaşamı açısından bahsedilmesi gereken kişilerden biri de 1851 yılında

evlendiği eşi Harriet Taylor (1807 – 1858)dır. Taylor’ın Mill’in fikirlerini ne ölçüde

etkilediği, günümüzde Mill’le alakalı olarak yapılan tartışmalardan birisi olarak

karşımıza çıkmaktadır. Ancak etkisinin ne ölçüde olduğu tartışmalı olsa da116 Harriet

Taylor’ın Mill’i feminizm ve sosyalizme ilgi göstermesi noktasında etkilediği, ikili

arasındaki ilişkide eleştirmenler arasında genel kabul gören bir görüştür.117 19.yy

İngiltere’sinin bu büyük entelektüelleri yanında Mill, Alexis Charles Henri Clérel de

Tocqueville (1805 –1859), William Wordsworth (1770 –1850), David Ricardo (1772 –

1823) gibi dönemin diğer ünlü entelektüellerinden de etkilenmiştir.

Buraya kadar Mill’in faydacı ahlak anlayışının arkaplanını oluşturan entelektüel

yaşamını Bentham’la ilişkisi temelinde ele almaya çalıştık. Bu noktadan sonra Mill’in

Bentham’dan almış olduğu faydacı düşünceleri nasıl yorumladığını ve sistemi içersinde

nasıl konumlandırdığını betimleyici bir tarzda ele alacağız.

2.2.Mill’in Faydacı Ahlak Anlayışı

Mill, faydacı ahlak anlayışının temel ilkelerini, faydacılığa karşı yapılan

eleştirilere cevap vermek ve toplumda yaygın olan yanlış faydacı anlayışları düzeltmek

amacıyla 1854’te yazmaya başladığı, 1861’de Fraser Magazine’de üç makale şeklinde

yayımladığı ve 1863 yılında da kitaplaştırdığı Utilitarianism adlı eserinde ortaya

koymuştur. Bu eserde Mill’in gerçekleştirmek istediği iki temel amacı vardır; birincisi,

“en yüksek iyi”nin ahlak felsefesindeki yerini belirlemek; ikincisi ise, bu en yüksek

iyinin doğasını açıklamak.118

Mill, eserin daha ilk cümlesinde ahlakın nasıl bir mihenge vurulabileceğiyle

alakalı tartışmaların hala kendi döneminde de devam ettiğini, iki bin yıldır bu meseleyle

114 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 72

115 Capaldi, John Stuart Mill, s. 103

116 Skroupski, Why Read Mill Today, New York: Routledge, 2006, s. 3

117 Crisp, Mill On Utillitarianism, New York: Routledge, 1997, s. 52

118 Urmson, “The Interpretation of The Moral Philosophy”, Contemporary Utilitarianism, ed. Michael D.

Bayles, New York: Anchor Books, 1968 s. 14

Page 42: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

32

meşgul olan en yüksek zekâların bile bu soruna sadra şifa verecek bir cevap

bulamadıklarını hatta bu soruna cevap arayışımız noktasında, bu sorunu felsefenin

gündemine taşıyan ilk kişi olarak gördüğü Sokrates’ten daha ileride olup olmadığımızın

tartışmalı olduğunu belirtmektedir.119

Utilitarianismin hemen başında bu tartışmaya yer veren Mill’in faydacı ahlak

anlayışı tamamen bu tartışmada yer verdiği “en yüksek iyi” kavramı etrafında

şekillenmektedir. Ona göre ahlak alanında yapılması gereken ilk iş bu en yüksek iyinin

belirlenmesi ve ahlak alanında bu ilkenin nesnel ve tek ölçüt olarak kabul edilmesidir.

Zira ona göre eğer ahlak alanında tek ve nesnel bir ölçüt ortaya konulmazsa, bir başka

ifadeyle ahlak alanındaki seçimler ahlaki faile bırakılırsa, bu alanda nesnellikten söz

edilemeyecektir ve bu alana anarşi hâkim olacaktır. Bunun da doğal sonucu olarak

bireylerin ahlaka dair herhangi bir inançları kalmayacaktır.120

Ahlak alanındaki bu eksikliğe dikkat çeken Mill’in bu alandaki tek gayesi,

bahsettiği bu nesnel ölçütü belirlemek olmuştur. Onun bu tek ölçüt belirleme çabası da

onu “fayda ilkesine” bir başka ifadeyle “en büyük mutluluk ilkesi”ne götürmüştür.

Şimdi Mill’in fayda ilkesini tek ölçüt olarak nasıl konumlandırdığını ele alalım.

2.2.1.Fayda İlkesi

Mill, fayda ilkesini ya da en büyük mutluluk ilkesini “eylemleri haz sağladıkları

oranda doğru-iyi, acıya neden oldukları oranda yanlış-kötü olarak kabul eden ilke”

121şeklinde tanımlamaktadır. Bu tanımdan hareketle Mill, ahlak için en yüksek iyi olarak

“hazzın varlığı, acının yokluğu”122 olarak tanımladığı “mutluluk” kavramını

göstermektedir.

En yüksek iyi olarak mutluluk kavramını işaret eden Mill’in bu noktadan sonra

ahlak alanındaki tüm çabası, mutluluk kavramının en yüksek iyi olduğunu ispatlamaktır.

Bunun ilk adımı olarak Mill, “ahlak” kavramını, tüm etik teorilerin temelindeki tek

ilke123

olarak gösterdiği fayda ilkesinden hareketle “kendilerine uyulduğu zaman,

mümkün olan en yüksek sayıda insana, yalnız insana değil, diğer tüm duygulu

varlıklara nitelik ve nicelik bakımından hazca en zengin hayatı sağlayan bir takım kural

119 Mill, Faydacılık, çev. Nazmi Coşkunlar, İstanbul: MEB. Yay., 1986, s. 1

120 Mill, Faydacılık, s. 3

121 Mill, Faydacılık, s. 11

122 Mill, Faydacılık, s. 11

123 Mill, Faydacılık, s. 5

Page 43: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

33

ve ilkeler”124 olarak tanımlamaktadır. Mill’in bu noktadaki ikinci adımını ise ahlakın

nihai hedefi olarak belirlemiş olduğu mutluluk kavramının temelini oluşturan fayda

ilkesinin kanıtlanması oluşturmaktadır.

Fayda ilkesinin ahlaki faile karar verme aşamasında daima olmasa da elle

tutulur, açık ve kolay bir yöntem gösterdiğini savunan Mill, fayda ilkesinin

kanıtlanmasına oldukça büyük önem vermektedir. Mill’in bu konuya verdiği önemi,

Utilitarianism’de bu konuyu müstakil bir bölümde ele alması ve fayda ilkesinin

kanıtlanmasıyla alakalı olan bu bölümün Henry West tarafından tüm ahlak felsefesi

tarihinin en önemli tartışması olarak nitelenmesi göstermektedir.125

Mill, fayda ilkesinin kanıtlanmasını üç adımda gerçekleştirmektedir. İlk adımda

kanıt için hangi yöntemin kullanılması gerektiğini, ikinci adımda fayda ilkesiyle ilgili

nasıl bir kanıtlamanın mümkün olduğunu son adımda ise, ikinci adımda belirlenen

kanıtlamanın fayda ilkesine nasıl uygulanacağını ortaya koymaktadır.

İlk adımda Mill, fayda ilkesini kanıtlanmasıyla ilgili tartışmada dikkati yöntem

sorununa çekmektedir. Yöntem sorununda klasik İngiliz deneyciliğinden hareket eden

Mill, fayda ilkesinin kanıtlanmasının deney ve gözlem sınırları içerisinde yer aldığını

savunarak126

, fayda ilkesinin deney ve gözlem dışında herhangi bir şekilde

kanıtlanamayacağını iddia etmektedir. Mill, burada açıkça ahlakın sezgiyle

ispatlanabileceğini savunan sezgicilere saldırmaktadır. Aslına bakılırsa Mill’in,

sezgicileri “ilk prensipleri ortaya koyma noktasında isteksiz fakat bütün ahlak yasasını

ortaya koyma noktasında istekli olan, hantal, sıkıcı bir tez”127 olarak nitelediğini

düşünürsek, onun fayda ilkesinin ispatlanmasıyla alakalı olarak yöntem üzerinde ısrarla

durmasının nedeni daha iyi anlaşılacaktır.

Fayda ilkesinin kanıtlanmasında gözlem ve deneyi tek yöntem olarak belirleyen

Mill’in fayda ilkesinin kanıtlanmasında ikinci adımını ise, fayda ilkesinin ilk ilke olması

nedeniyle doğrudan kanıtlanamayacağını savunması oluşturmaktadır. Ona göre son

amaçlara ait olan ilkeler, doğrudan kanıtlamaya uygun değildirler. Buradan hareketle

fayda ilkesi de nihai amaç olduğuna göre, fayda ilkesinin de doğrudan kanıtlanması

124 Mill, Faydacılık, s. 19

125 West, “Mill’s Proof of The Principle of Utility”, The Blackwell Guide to Mill’s Utilitarianism, ed.

Henry R. West, U.K.: The Blackwell Pub., 2006 s. 175 126

Mill, Faydacılık, s. 7; Anay, “Hilmi Ziya Ülken’in Faydacılığa Eleştirileri”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 2011, sayı: 24, s. 104 127

Stephen, The English Utilitarians Vol. III, s. 309

Page 44: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

34

Mill’e göre mümkün olmamaktadır. Bu nedenle Mill, fayda ilkesinin dolaylı olarak

kanıtlamaktadır. Şöyle ki, iyi olduğu kanıtlanabilen herhangi bir şey, iyi olduğu kanıtsız

olarak kabul edilen bir şeye sebep gösterilerek iyi olmaktadır. Mesela, hekimlik sanatı

iyidir, çünkü sağlığı temin etmektedir; yine aynı şekilde musiki de iyidir, çünkü bize

haz sağlamaktadır. Buradan hareketle Mill, bütün kendiliğinden iyi olan şeyleri

kapsayan bir ilkenin varlığının iddia edilmesinin ve bütün diğer iyi şeylerin bu ilkenin

sebepleri değil, sonuçları olduğunun iddia edilmesi durumunda, bu ilkenin ya kabul

edileceğini ya da reddedileceğini ancak kanıtlanmamış olmayacağını iddia

etmektedir.128

Böylece Mill, fayda ilkesinin kanıtlanmasında gözlemden hareket ederek

olandan olması gerekeni çıkarmıştır.129

Fayda ilkesinin kanıtlanmasında kanıtın nasıl olması gerektiğini tartıştıktan

sonra Mill, üçüncü adım olarak fayda ilkesi için olabilecek tek kanıtlama130

olarak ifade

ettiği kanıtı ortaya koymaktadır. Mill’e göre bir şeyin “görülebilir” olmasının tek kanıtı

herkesin o şeyi “görmesi”dir. Yine aynı şekilde bir şeyin “işitilebilir” olmasının tek

kanıtı, herkesin o şeyi “işitmesi”dir. Buradan hareketle Mill, aynı kanıtlamanın fayda

ilkesi için de kullanılabileceğini savunmaktadır. Buna göre, Mill, bir şeyin “arzu edilir”

olmasının tek kanıtı olarak herkesin o şeyi “arzu etmesi”ni göstermektedir.131

Dolayısıyla kanıtı tersten aldığımızda Mill, herkesin fayda ilkesinin nihai amacı olan

mutluluğu arzu etmesinden hareket ederek mutluluğun arzu edilir olduğunu, bunun

sonucu olarak mutluluğun sebebini teşkil eden fayda ilkesinin de arzu edilir olduğunun

ispatlanacağını savunmaktadır.132

Bu kanıtlamanın sonucu olarak Mill, mutluluğun bir tek arzu edilen, arzu

edilmeye tek layık olan, insan yaşamının amacı olması bakımından ahlakın mihengi ve

tek ölçütü olduğunu iddia etmektedir.133

Mill’in mutluluğu ahlakın nihai hedef olarak

belirlemesi ve ahlaki failin mutluluktan başka bir şey arzu etmeyeceğini savunması

karşımıza bir problem çıkarmaktadır. Buna göre eğer gerçekten Mill’in dediği gibi

ahlaki fail sadece mutluluğu arzuluyorsa, o zaman insanların arzuladıkları sevgi, saygı,

128 Mill, Faydacılık, s. 7

129 Anay, Hilmi Ziya Ülken’in Faydacılığa Eleştirileri, s. 104

130 Mill, Faydacılık, s. 55

131 Mill, Faydacılık, s. 55

132 Mill, Faydacılık, s. 55

133 Mill, Faydacılık, s. 55

Page 45: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

35

dürüstlük, v.b. erdemlerin durumu ne olmaktadır? Bu sorunun cevabı bizi Mill’in değer

teorisine götürmektedir. Şimdi Mill’in değer kavramını nasıl ele aldığını görelim.

2.2.3.Değer Anlayışı

Mill’in değer teorisinin temelinde “tek arzu edilir olan şey mutluluktur”

düşüncesi yatmaktadır. Bu nedenle Mill için bir değerden bahsedilecekse bu ancak

mutluluk olabilir, bunun dışında Mill için herhangi bir değerden söz etmek mümkün

değildir. Fakat Mill, yukarıdaki soruda dile getirilen problemi görmezden

gelmemektedir. O, insanların mutluluk dışında başka erdemlerin peşinden gittiklerini

inkâr etmenin mantıksızlığına inanmaktadır. O da insanların mutluluk dışındaki şeyleri

arzuladığını ve peşinden gittiğini kabul etmektedir. Söz gelimi, Mill, bir bireyin erdem,

sağlık, güç, ün, v.b. şeyleri arzuladığını ve bunların peşinden gittiğini inkâr etmez.

Fakat ona göre bireyin bunların peşinden gitmesi, onların mutluluğa alternatif bir amaç

uğruna değil, bilakis bunları mutluluğa götüren araçlar olması nedeniyledir. Bir başka

ifadeyle bunları elde etmekle mutlu olmayı umması nedeniyledir. Çünkü bunlar ona

göre bizatihi kendileri için değil, daha ileri bir amaç için yani mutluluk için arzulanır

şeyler olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysaki Mill’e göre mutluluk bizatihi amaç olarak

arzulanmakta, daha ileri bir amaç için arzulanmamaktadır.134

Bu nedenle Mill, erdemleri mutluluğun tabii ve esas bileşenleri olarak

görmemekle birlikte, bunları mutluluğun bileşenleri olmaya elverişli şeyler olarak

görmektedir. Şöyle ki, bir erdem, ilk başta ister istemez mutluluğa götüren bir araç

olarak düşünülmesine rağmen sonra birey tarafından amacın bir bileşeni olarak

algılanmaya başlanmaktadır. Mesela para aşkını ele alalım. Başlangıçta para birey için

satın aldığı eşyanın kıymetinden başka bir değer taşımamakta, bu nedenle de bizatihi

kendisi için arzulanmamaktadır. Fakat daha sonra para yavaş yavaş mutluluk

kavramının bir bileşeni olarak algılanmaya başlamaktadır. Mill’e göre bu aşamadan

sonra birey için para bizatihi amaç olmaktadır. Artık birey bizatihi paraya sahip olmakla

mutludur daha doğrusu Mill’e göre kendisini mutlu zannetmektedir. Mill, aracın amaç

olma durumunu, amaçla araç arasında ortaya çıkan ortak paydadan kaynaklandığını

savunmaktadır. Buna göre bu ortak payda birey tarafından bir kez kuruldu mu, erdemin

bizatihi kendisine iyi gözüyle bakılmaya başlanmaktadır.135

Bu düşünceden hareketle

134 Scarre, The Problems of Philosophy: Utilitarianism, s. 139

135 Mill, Faydacılık, s. 57

Page 46: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

36

Mill, mutluluğun ahlaki fail tarafından nihai hedef olarak kabul edilmesinin önünde bazı

engeller olduğunu kabul etmekte ve bu engellerin temelinde yatan sorunun ise ahlaki

failin, kendisini mutluluğa götüren araçları amaçtan ayıramaması olduğunu

belirtmektedir. Peki, Mill’in faydacı anlayışı, araçları amaçtan ayırmak zorunda olan

ahlaki faile bu konuda nasıl bir öneride bulunmaktadır? Şimdi Mill’in bu soruna haz

kavramını nasıl bir çözüm önerisi olarak sunduğunu ele alalım.

2.2.4.Haz Anlayışı

Mill, ahlaki failin eylemlerini haz ve acının yönlendirdiğini düşünür.136 Buna

göre ahlaki fail doğası gereği, haz veren eylemlere yönelirken, acı veren eylemlerden ise

uzaklaşmaktadır. Mill’e göre burada ahlaki failin amacı hazca zengin bir yaşama ulaşıp

mutlu olmaktır. Mutluluğa ulaşma noktasında Mill, Bentham’ın aksine hazlar arasında

bir ayrıma gitmektedir. O, hazların sadece nicelik olarak değil, nitelik olarak da

birbirinden ayrılabileceğini savunmaktadır. Zira ona göre diğer bütün şeylerin değeri

nicelikleri yanında nitelikleri de göz önüne alınarak değerlendirilirken, hazların bu

durumdan muaf olduklarının iddia edilmesi saçmalıktır.137 Bu düşünceden hareketle

Mill, hazları “yüksek hazlar” ve “alçak hazlar”138 olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Ona

göre alçak hazlar, yüksek hazlara nispeten daha az zihinsel çaba gerektiren hazlardır. Bu

açıdan, güneş banyosu yapmak, pizza yemek, futbol oynamak gibi eylemlerden alınan

hazlar alçak hazlar içersinde yer alırken; Kant okumak, Mozart dinlemek, şiir okumak

gibi eylemlerden alınan hazlar ise yüksek hazlar içersinde ele alınmaktadır.139

Mill, yüksek hazların, alçak hazlardan üstünlüğünün, hazların daha devamlı

olması, daha emniyetli olması, daha ucuz olması gibi içsel doğalarından kaynaklanan

özelliklerinden ileri geldiğini savunmaktadır. Ona göre hazların bu içsel doğalarındaki

farklılık hazlara nitelik olarak yansımaktadır. Bu nedenle yüksek hazlar ahlaki faile

daha fazla ve nitelikli bir tatmin sağlarken, alçak hazlar için aynı şeyi söylemek

mümkün olmamaktadır. Bu nedenle Mill, ahlaki fail için nihai hedef olarak belirlediği

mutluluğa ancak nitelikli hazlarla ulaşılabileceğini savunmaktadır. 140

136 Mill, Faydacılık, s. 55

137 Mill, Faydacılık, s. 12

138 Mill, Faydacılık, s. 12

139 Scarre, The Problems of Philosophy: Utilitarianism, s. 93

140 Crisp, Mill on Utilitarianism, s. 33

Page 47: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

37

Bazı hazların, diğerlerinden daha kıymetli, daha arzuya değer olduklarının iddia

edilmesinin faydacılık ilkesiyle uyumlu olduğunu düşünen141 Mill’in hazların niteliğine

yaptığı bu vurgunun iki temel nedeni olduğunu düşünüyoruz. Bunlardan ilki,

faydacılığın bencillik ve çıkar düşkünlüğü felsefesi olduğu düşüncesinden hareketle,

muarızları tarafından faydacılığa yapılan “domuzlara yaraşır bir felsefe”142 eleştirisinin

önüne geçmektir. Ona göre bu eleştiri tamamen faydacılığın yanlış anlaşılmasından ileri

gelmektedir. Çünkü bir insana hayvanlara ait en mükemmel hazlar vaat edilse bile,

insan bu hazları kabul etmeyecektir. Zira Mill, hiçbir zeki adamın aptal olmayı, hiçbir

aydının cahil olmayı, yüksek ruhlu ve vicdanlı olan hiç kimsenin bayağı ve bencil

olmayı kabul etmeyeceğini iddia etmektedir. Ayrıca, yüksek yetilere sahip olan

insanların mutlu olmak için daha fazla şeye ihtiyaç duysalar da, daha fazla acı çekseler

de hiçbir zaman daha aşağı bir varlık olmayı arzulamayacaklarını iddia eden Mill, bu

konuyla alakalı olarak şu meşhur sözünü söylemiştir: “Tatmin edilmiş bir domuz

olmaktansa, tatmin edilmemiş bir insan olmayı; tatmin edilmiş bir aptal olmaktansa,

tatmin edilmemiş bir Sokrates olmayı tercih ederim”143

İkinci temel neden ise, değer teorisinde ortaya koymuş olduğu, mutluluğa götüren

araç değerlerden alınan hazların ahlaki faili gerçekten mutlu edemeyeceğine dair yapmış

olduğu açıklamaya mantıksal bir zemin oluşturma çabasıdır. Bir başka ifadeyle mutlu

olmak için parayı araç değer olarak görmekten vazgeçip, paraya sahip olmayı bizatihi

amaç haline getiren ahlaki failin, paraya sahip olmaktan aldığı hazzın alçak hazlardan

olduğu ve bu nedenle ahlaki failin bu hazla mutluluğa ulaşamayacağına dair yaptığı

açıklamanın mantıksal açıdan tutarlı hale getirilmesidir. Mill’in hazları bu şekilde

yüksek ve alçak hazlar olarak ayırması, ahlaki fail açısından yeni bir problem ortaya

çıkarmaktadır. Buna göre alternatif iki eylem arasında kalan ahlaki fail, hangi eylemden

nasıl bir haz alacağına nasıl karar verecektir? Mill, böyle bir durumda kalmış olan

ahlaki faile iki çıkış yolu önermektedir. Bunlardan ilki, eğer iki hazdan biri, bunları

tadanların hepsi ya da hemen hemen hepsi tarafından, hiçbir ahlaki sorumluluk

duygusuna bağlı kalmaksızın tercih ediliyorsa, Mill’e göre bu haz diğerinden daha fazla

tercih edilmeye layık olandır.144 İkincisi ise, bir nevi birincinin devamı olan bir bilene,

141 Mill, Faydacılık, s. 12

142 Mill, Faydacılık, s. 11

143 Mill, Faydacılık, s. 15

144 Mill, Faydacılık, s. 12

Page 48: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

38

uzmana danışma şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Mill, ahlaki failin danışacağı

uzmanlara “ehil yargıçlar (competent judges)” adını vermektedir. Buna göre iki

alternatif eylem arasında kalmış olan fail doğru kararı vermek için bu ehil yargıçlara

danışmalıdır.145 Mill, ahlaki failin danışacağı bu ehil yargıçların iki özelliğinden

bahsetmektedir. Bunların ilk özellikleri, bu ehil yargıçların, alternatif iki eylemden

ortaya çıkacak olan her iki hazzı da tatmış olmalarıdır. Çünkü ona göre ancak her iki

hazzı tatmış biri bu konuda doğru bir değerlendirme yapabilecektir. Ehil yargıçların

ikinci özelikleri, hazlar konusunda tek karar mercii olmalarıdır. Bir başka ifadeyle

Mill’e göre hazlar konusunda tek değerlendirme yetkisi bu ehil yargıçlardadır. Mill, bu

yetkili yargıçların yaptıkları değerlendirmede görüş ayrılıklarının olabileceğini, böyle

bir durumda ahlaki failin, onlar arasında çoğunluğun kararına uyulabileceğini

belirtmektedir. Ayrıca Mill, her iki hazzı tatmış olan bu yetkili yargıçların

karakterlerinin asilliği nedeniyle daha mutlu olabileceğinin tartışmalı bir durum

olduğunu kabul etmekle birlikte, bu yargıçların toplumu daha fazla mutlu edebileceği

noktasının tartışmasız kabul edilmesi gerektiğini iddia etmektedir.146Aslına bakılırsa

Mill, ehil yargıçların kabulünü faydacı olmanın bir şartı olarak görmemektedir. Bu

nedenle o, ahlaki faile ehil yargıçları bir danışman ve bir ideal tip niteliğinde

sunmaktadır. Dolayısıyla ona göre her ne kadar ehil yargıçlar hazlar konusunda tek

karar mercii olsalar da, onların kararları ahlaki faili, ahlaki yükümlülük bağlamında bir

sorumluluk altına sokmaz. Bu nedenle karar yine ahlaki failin kendisine bırakılmıştır.

Çünkü yetkili yargıçların asıl işlevleri bireyden çok toplumun mutluluğunun sağlanması

noktasında karşımıza çıkmaktadır.147 Bu noktada, ehil yargıçların asıl işlevini yerine

getirmek durumunda oldukları birey ve toplum mutluluğunu Mill’in nasıl ele aldığını

inceleyelim.

2.2.5.Birey ve Toplum Mutluluğu

Mill, birey ve toplum mutluluğundan bahsederken ilk olarak birey ve toplum

mutluluğundan ne anlaşılması gerektiğinden işe başlamaktadır. Ona göre bireyin ve

toplumun mutluluğundan kastedilen, haz nedeniyle toplumun bireylerinin kendilerinden

geçtikleri bir vecd hali ya da yüksek hazların sürüp gittiği bir toplum durumu değildir.

Zaten hazların yapısı da böyle bir yaşama olanak vermemektedir. Çünkü ona göre

145 Mill, Faydacılık, s. 17

146 Mill, Faydacılık, s. 17

147 Mill, Faydacılık, s. 18

Page 49: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

39

yüksek bir haz ancak birkaç dakika, belki birkaç saat, belki de birkaç gün

sürebilmekteyken, bu durumun ebediyete kadar süremeyeceği herkesin takdir edeceği

bir gerçektir. Bu nedenle Mill’in kastettiği birey ve toplum mutluluğu mümkün olan en

az acının yer aldığı, mümkün olan en çok hazzın yer aldığı bir hayattır.148

Bu noktada Mill’i bekleyen en büyük problem bireysel mutluluk ile toplumsal

mutluluğun tek bir ideal altında nasıl birleştirilebileceğidir. Mill, tıpkı fayda ilkesinin

kanıtlanmasında olduğu gibi bu noktada da toplumun mutluluğunun birey tarafından

istenir, arzuya değer olduğunu gösteren doğrudan bir kanıtın ortaya konulamayacağını

iddia etmektedir. Ona göre bireyin mutluluğuyla toplumsal mutluluğun aynı amaç

altında yer alabilmesi, ancak bireyin mutluluğundan hareketle kanıtlanabilecek bir

durumdur. Şöyle ki, ona göre her bireyin kendi mutluluğu kendisi için bir iyiliktir,

bunun yanında toplumun diğer bireylerinin de mutluluğu bu birey için bir iyiliktir. Bu

nedenle toplumun mutluluğu, her bir birey için bir iyiliktir. Dolayısıyla herkes için iyi

olan toplumun mutluluğu, birey tarafından arzulanır bir şey olarak karşımıza

çıkmaktadır.149 Sonuç olarak Mill’e göre toplumun mutluluğu birey için faydalı bir

durum olmaktadır.150

Mill, her birey için faydalı bir durum arzeden toplumun mutluluğunun, ancak üç

şartın yerine getirilmesiyle sağlanabileceğini iddia etmektedir. Bunlardan ilk şart,

bireylerin eylemlerini fayda ilkesi doğrultusunda gerçekleştirmeleridir. Buna göre Mill,

ahlaki failden eylemde bulunurken bir toplum içersinde yaşadığını unutmaması ve her

eyleminde kendi mutluluğunu düşündüğü kadar toplumun da mutluluğunu düşünmesini

istemektedir.151

Mill, bunu isterken ahlaki failden imkânsız bir şey istemediğini zira

ahlaki failin ruhunda hemcinsleriyle birlikte olma arzusunu taşıdığını savunmaktadır.

Ona göre insan için toplum içinde yer alma hali o kadar zorunlu ve insanın o kadar

alıştığı bir şeydir ki, bazı özel şartlar bir tarafa bırakılırsa, insan hiçbir zaman kendisini

bir toplumum üyesi olmaktan başka türlü tasarlayamamaktadır.152 İkinci şart; ahlaki

failin eylemlerini seçerken, eylemin ortaya çıkaracağı kısa vadeli sonuçların yanında

uzun vadeli sonuçları da dikkate almasıdır. Söz gelimi, yalan söylemek, bazı

148 Mill, Faydacılık, s. 20

149 Mill, Faydacılık, s. 55

150 Capaldi, John Stuart Mill, s. 66

151 Stephen, The English Utilitarians Vol. III, s. 300

152 Donner, “Mill’s Theory Of Value”, The Blackwell Guide to Mill’s Utilitarianism, ed. Henry R. West,

U.K.: The Blackwell Pub., 2006, s. 130, Mill, Faydacılık, s. 48

Page 50: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

40

durumlarda hem bireyin hem de toplumun faydasına olabilmektedir. Fakat uzun vadede

ise toplumun temeli olan güven duygusunu sarsabilmektedir. Bu nedenle ahlaki fail,

kendisinin veya başkasının faydası için bütün toplumu iyilikten edebilecek bir eylemde

bulunursa, topluma düşmanlardan daha fazla kötülük etmiş olmaktadır. Ancak yine de

Mill, “her ne olursa olsun asla yalan söylenmemeli” şeklinde bir kuralı kabul

etmemektedir. Ona göre bir hainin ortaya çıkarılması, hastaya kötü bir haber verilmesi

gibi durumlarda yalandan başka çare yoksa yalan söylenebilir. 153 Ancak bu istisnai

durumlar, ahlaki faile kuralları ihlal yetkisi vermek olarak algılanmamalıdır. Zira Mill,

bu tür kural ihlallerinin sadece faydacı ahlak için değil, bütün etik teoriler için problem

teşkil ettiğini, burada sorunun etik teorilerde değil, ahlaki faillerde olduğunu iddia

etmektedir.154

Üçüncü şart ise; toplumu oluşturan bireylerin her birinin eşit olarak kabul

edilmesidir. Mill’e göre toplumdaki her bir birey eşit olarak kabul edilmezse, bir başka

ifadeyle toplumdaki bireylerin bir kısmının mutluluğu hesaba katılırken, bir kısmı göz

ardı edilirse, toplum mutluluğu, o zaman sadece kelime kalabalığından ibaret olacaktır.

Hatta Mill, bu noktada bir adım daha ileri giderek, bu toplumda yer alan insan dışındaki

duygulu varlıkların da mutluluk hesabına katılması gerektiğine inanmaktadır.155 Bu

nedenle Mill, toplumun mutluluğunda, Bentham’ın ünlü “herkes bir olarak sayılmalı,

kimse birden fazla sayılmamalı” ilkesinden hareket edilmesi gerektiğini ifade

etmektedir.156

Ahlaki failin toplumun mutluluğunun sağlanmasında karşılaştığı en önemli

problem, alternatif eylemler arasında seçim yaparken kendi mutluluğunu mu yoksa

toplumun mutluluğunu mu önceleyeceğiyle alakalı olarak ortaya çıkan problemdir. Mill,

bu noktada ahlaki failin kendi mutluluğu ve toplumun mutluluğu arasında bir önceliği

reddetmekte ve ahlaki failin bu noktada kendisini adeta bir seyirci gibi tam ortada

konumlandırması gerektiğini savunmaktadır.157 Bu konuda Nasıralı İsa’yı örnek

vermektedir. Onun ortaya koyduğu iki kuralın “başkasının size yapmasını istemediğiniz

bir şeyi başkasına yapmamak, komşunuzu kendiniz gibi sevmek”158 faydacı ahlak

anlayışının ideal yetkinliğini ifade ettiğini savunmaktadır. Ancak yine de Mill’in birey

153 Mill, Faydacılık, s. 34

154 Mill, Faydacılık, s. 39

155 Mill, Faydacılık, s. 19

156 Mill, Faydacılık, s. 98

157 Doner, Mill’s Theory of Value, s. 130

158 Mill, Faydacılık, s. 27

Page 51: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

41

ve toplumun mutluluğu konusunda ortaya çıkan istisnai durumlarda toplumun

mutluluğunu bir adım öne çıkarttığını söyleyebiliriz. Şöyle ki, Mill’e göre bazı görevler

toplum açısından öyle büyük bir önem arzetmektedir ki, ahlakın bütün genel

kurallarının önüne geçebilmektedirler. Söz gelimi, bir insanın hayatını kurtarmak için

ilaç çalmak veya zorla almak caizdir hatta zorla alınması ahlaki bir görevdir. Yine aynı

şekilde görevini yerine getirmeyen bir doktora sanatı zorla icra ettirilmelidir.159

Mill,

burada kendisini toplum için feda eden bireylerin de durumunu tartışmaktadır. Ona göre

toplum için kendisini feda eden bireyler, yaptıkları fedakârlıkları sadece ve sadece

toplumun mutluluğu için yapmalıdırlar. Bunun dışında bir nedenle yapılan fedakârlıklar,

bireyin kendisini toplum için feda ettiği şeklinde algılanamayacaktır. Aslına bakılırsa

Mill’e göre, birey kendisini feda etmesinden toplumun hiçbir fayda temin

edemeyeceğini bilse kendisini feda etmeyecektir.160

Mill, yukarıda belirtilen şekilde bir toplumun gerçekleşmesinin önündeki en

büyük engel olarak ahlaki failin karakter ve zihinsel gelişimindeki eksiklikleri

görmektedir. Zira ona göre toplumdaki fakirlik, yolsuzluk, rüşvet gibi yozlaşmaların tek

nedeni bireylerdeki gelişim eksikliğidir. Bu da ancak yeterli bir eğitimle, karakter

gelişimiyle ortadan kaldırılabilecek bir şeydir.161 Dolayısıyla Mill sisteminde ortaya

çıkabilecek problemlerin çözümünde karakter gelişimine ayrı bir önem vermektedir.

Şimdi Mill’in karakter gelişimini nasıl ele aldığını inceleyelim.

2.2.6.Karakter Gelişimi

Buraya kadar kurmaya çalıştığı sistemin ilkelerini ortaya koyan Mill, buradan

sonra, kurduğu bu sistemin temel unsuru olan ahlaki fail üzerine yoğunlaşmaktadır.

Bunun en temel nedeni, Mill’in kurduğu bu sistemin yeterli gelişime ulaşmamış ahlaki

failler elinde hiçbir anlam ifade etmeyeceğine dair inancıdır. Çünkü ona göre insanlar

kötülüğü arzuları güçlü olduğundan değil vicdanları zayıf olduğundan yapmaktadırlar. 162

Bu nedenle Mill, tüm dikkatini ahlaki failler üzerine yoğunlaştırmaktadır.

Mill’in ahlaki failin karakter gelişimiyle ilgili görüşlerinin temelinde “duyguların

ve arzuların eğitimle yönlendirilebilir”163 olduğu düşüncesi yatmaktadır. Bu nedenle o,

159 Mill, Faydacılık, s. 100

160 Mill, Faydacılık, s. 25

161 Mill, Faydacılık, s. 22

162 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 84

163 Taş, Faydalı Etik, s. 39

Page 52: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

42

insanlara eğitilebilir gözüyle bakmakta164 ve insanların hayatlarının ancak iyi bir

eğitimle yaşanılabilir kılınacağına inanmaktadır. Onun karakter gelişiminin hedefi,

bireylerin arzu ve duygularına boyun eğmeyen, özgür bireyler olmalarını sağlamaktır.165

Mill bu hedefe ulaşmanın bireyi mutlu edeceğini söylememekle beraber, birey ve

toplum için hedeflenen mutluluğun ancak böyle bir karakter üzerinde yükselebileceğini

savunmaktadır.166

Mill, eğitimin iki yönüne dikkat çekmektedir, bunlardan biri entelektüel eğitim,

diğer ise karakter eğitimidir. Eğer bu iki yönden biri eksik bırakılırsa ona göre ahlaki

fail istenen noktaya asla ulaşamayacaktır.167

Mill’in ahlaki fail için, belirlediği ideal tipin en belirgin özellikleri duygularını ve

iradesini kontrol edebilmesi, yüksek hazları arzulaması ve onları elde etmeye

çalışmasıdır. Ona göre ahlaki failin bu hedefe ulaşması için ihtiyaç duyduğu en önemli

şey ise “özgürlük”tür. Bu noktada Mill’in özgürlük anlayışını ele alalım.

2.2.7.Özgürlük Anlayışı

Mill, özgürlük, kavramını, sisteminde yer alan diğer kavramlarda olduğu gibi

mutluluğa yaptığı katkıdan hareketle ele almaktadır. Mill’in özgürlük anlayışının

temelini iki düşünce oluşturmaktadır. Bunlardan birincisini, bireyin kendi karakterini

oluşturabileceği düşüncesi; ikincisini ise, özgürlüğün irade özgürlüğüne dayandığı

düşüncesidir.168

Dolayısıyla Mill’e göre özgürlük bireyin kendi karakterini

geliştirmesiyle ulaşabileceği bir hedef olarak ahlaki failin önüne konulmaktadır.

Mill’in özgürlük anlayışı da sisteminde yer alan diğer kavramları gibi bireysel

özgürlüğün diğer bireylerin özgürlükleriyle nasıl irtibatlandırılabileceği noktasında

sorun yaşamaktadır. Bu sorunu görmezden gelmeyen Mill, söz konusu soruna iki

aşamalı bir çözüm önerisi sunmaktadır. Mill, çözümün birinci aşamasında diğer

kavramlarda yaptığı gibi, insanın doğasında yer aldığını iddia ettiği, bireyin

hemcinsleriyle birlik olma arzusuna müracaat ederek çözmeye çalışmaktadır. Buna göre

toplumdaki diğer bireylerle birlikte olma arzusu duyan kişi toplumdaki tüm bireylerin

mutluluğu temelinde hareket edecektir ve böylece diğer bireylerin özgürlükleriyle kendi

164 Donner, Mill’s Theory Of Value, s. 121

165 Skorupski, “Liberal Doğalcılığın Kaderi”, çev. Selim Dingiloğlu, Mill, ed. Cengiz Çağla, , İstanbul:

Say Yay., 2007, s. 89 166

Scarre, The Problems Of Philosophy Utilitarianism, s. 91 167

Donner, Mill’s Theory of Value, s. 130 168

Capaldi, John Stuart Mill, s. 332

Page 53: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

43

özgürlüğü arasında bir çatışma doğmasına izin vermeyecektir.169 Çözümün ikinci

aşamasında ise Mill, bireyin özgürlüğü ile toplumu oluşturan diğer bireylerin

özgürlüklerinin ortaya çıktığı alanları ayırma yoluna gitmektedir. Bu çözüme göre,

bireyin özgürlüğü için iki hareket alanı belirlemektedir. Birinci alanda birey her şeyiyle

özgürdür. Mill, bireyin bu alanda kaldığı sürece asla ve asla hiçbir dışsal kuvvetin bu

alana müdahalede bulunmaması gerektiğini ifade etmektedir. İkinci alan ise bireyin

artık kendi özgürlük alanı dışına çıktığı ve bu alanda yaptığı her eylemin toplumu

ilgilendirdiği bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle Mill, bireyin bu ikinci

alanda yaptığı her eyleme, gerekli gördüğü takdirde toplumun müdahale etme hakkına

sahip olduğunu ifade etmektedir.170

Mill’in karşısına bu noktada iki sorun çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, bireyin

özgürlüğü ile toplumun özgürlüğü arasında olması gerektiğini varsaydığı bu ince sınırın

nasıl tespit edileceğiyle ilgili olan problem; ikincisi ise, kendi özgürlük alanından çıkıp

toplumun özgürlük alanına giren bireye nasıl müdahale edilmesi gerektiğiyle ilgili

problemdir. Mill, ilk problemi çözmek için her bireyin eşit sayılması gerektiği ilkesine

müracaat etmektedir. Ona göre her birey kendi mutluluğunu kendi yöntemleriyle

aramak durumundadır. Bunu yaparken de tek bir şeye dikkat etmesi gerekmektedir, o da

herkesin eşit muamele gördüğü bir zeminde eylemde bulunduğu gerçeğidir. Bu nedenle

Mill, böyle bir düşünceye sahip olan bireyin bu sınırları kendisinin belirleyeceğini ve bu

sınıra dikkat edeceğini varsaydığı için de toplumun diğer bireyleriyle herhangi bir

çatışmaya girmeyeceğini iddia etmektedir.171 Görüldüğü üzere bu sınırın tayini

konusunda Mill, bireye oldukça güvenmektedir ve bu sınırlara bireyin riayet edeceğine

dair sonsuz bir inanç beslemektedir. Onun bireye duyduğu bu inancın temelinde iki

düşünce yatmaktadır, bunlardan birincisi, yukarıda bahsettiğimiz, bireyin eğitilebileceği

düşüncesi; ikincisi ise bireyin kendi hatalarını kendisinin daha iyi keşfedip böylece

kendisi için en iyi mutluluk formunu ve yöntemini bulabileceği düşüncesidir. Bu

noktada bireyin mutluluğa ulaşmada özgür bırakılması taraftarıdır ve ahlakçıların

bireylerin kendi hatalarına dair amaçlar empoze etmelerine şiddetle karşı çıkmaktadır.172

Çünkü ona göre bir seyyaha varacağı yer hakkında bilgi vermek, onu yolun bütün sınır

169 Güriz, Faydacı Teoriye Göre Ahlak ve Hukuk, s. 154

170 Vergara, Liberalizmin Felsefi Temelleri, çev. Bülent Arıbaş, İstanbul: İletişim Yay., 2006, s. 85

171 Capaldi, John Stuart Mill, s. 55

172 Skorupski, Why Read Mill Today, s. 15

Page 54: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

44

işaretlerini ve konak yerlerini kullanmaktan men etmek anlamına gelmemelidir. Bir

başka ifadeyle ona göre birey için sadece nihai hedef belirlenmeli ve fakat bu hedefe

giderken bireyin takip edeceği yol bireyin kendi tercihlerine bırakılmalıdır. Burada

belirtilmesi gereken bir nokta şudur ki, Mill, bireye hedefe gidilecek yollar arasında en

iyi yolun gösterilmesine karşı çıkmamaktadır. O sadece bu yolların tercihinin bireye

bırakılmasını savunmaktadır. Mill, bunu, gemicilerin denizci almanaklarında yapılan

astronomik hesapları yapamayacağını varsayarak, gemiciliği sadece astronomlara has

bir meslek olduğunun iddia edilmesine benzetmektedir. Çünkü ona göre gemiciler de

akıl sahibi varlıklardır ve almanaklarda astronomlar tarafından yapılmış hesaplara göre

yol alabilecek kabiliyete sahiptirler. Tüm bunlara ek olarak gemiciler almanakta yapılan

hesaplar dışında meslek hayatlarında kazandıkları bazı bilgilere sahiptirler. Bu nedenle

denizciler bu almanaktaki hesaplamalardan yararlandıkları gibi, bu bilgilere de müracaat

etmektedirler. Bunun gibi, Mill de bireyin hangi ahlaki ilkeyi kabul ederse etsin,

yaşadığı hayat boyunca bu ilk ilkeye eşlik edecek kendisine ait ikinci ilkelere sahip

olduğunu ve eylemlerinde bu ikinci ilkelerden de yararlandığını savunmaktadır. Bu

nedenle, bireyin sahip olduğu bu ikinci ilkeleri reddetmek ona göre mantıksızlıktır.173

Görüldüğü üzere Mill, bireyin kendi göbeğini kesme hakkını sonuna kadar

savunmaktadır. Hatta bu noktada bir adım daha ileriye giderek, bireye yapılan öğüt,

öneri ve uyarılara rağmen, bireyin işleme olasılığı bulunan bütün hatalardan gelecek

kötülüğün, başkalarının kendi kafalarında bireyin iyiliğine olduğuna karar verdikleri

şeye onu zorlamalarına izin vermekten gelecek kötülüğün yanında hafif kalacağını iddia

etmektedir.174

Mill’e bu noktada şöyle bir soru sorulabilir: “Kendi özgürlük alanında bireyin

sahip olduğu özgürlüğün bir sınırı var mıdır?” Mill, bu soruya “bir kimse özgür olmakta

özgür değildir”175 sözüyle karşılık vererek, bu alanda bireyin sonsuz yetkilere sahip

olmadığını belirmektedir. Söz gelimi, bir bireyin kendi özgürlüğünü başkasına

devretmesi, kendi özgürlük alanıyla ilgili olmasına rağmen Mill tarafından müdahale

edilmesi gereken bir eylem olarak kabul edilmektedir.176

Buradan hareketle Mill,

bireyin kendi özgürlük alanında da her hakka sahip olmadığını, bu alanda yaptığı bazı

173 Mill, Faydacılık, s. 38

174 Mill, Özgürlük Üzerine, Çev. Tuncay Türk, İstanbul: Oda Yay., 2008, s. 107

175 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 98

176 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 98

Page 55: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

45

eylemlerin sonuçlarının, özgürlüğün ikinci alanına geçebileceğini savunmaktadır.

Özellikle, düşünce özgürlüğü konusunda oldukça müsamahakâr olan Mill, bu

düşüncelerin eyleme dönüşmesi ya da eyleme dönüşme ihtimalinin doğması durumunda

özgürlük alanının ikinci kısmında kabul edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Mesela,

“tahıl satıcıları fakir insanları açlıktan öldüren kimselerdir” gibi bir düşünceye Mill,

asla müdahale edilmemesi gerektiğini zira bu düşüncenin birinci alana ait olduğunu

savunurken; bu düşüncenin bir tahıl satıcısının evinin önünde toplanmış bulunan kızgın

bir kalabalığa söylev olarak söylenmesi durumunda müdahale edilmesi gerektiğini, zira

artık düşüncenin ikinci alanı etkilediğini ve başkalarına zarar vermeye neden

olabileceğini savunmaktadır.177

Mill’in bireyin özgürlüğü ile toplumun özgürlüğünün arasındaki ilişki noktasında

karşılaştığı ikinci sorun da birinci alandan ikinci alana geçen bireye toplumun nasıl

müdahale edebileceğidir. Bu problemin cevabı bizi onun devlet anlayışına

götürmektedir. Şimdi Mill’in devlet anlayışını ele alalım.

2.2.8.Devlet Anlayışı

Mill, devleti, bireyin ve toplumun mutluluğunu sağlayacak en önemli unsurlardan

biri olarak kabul etmektedir.178O, devletin insanlar arasında ortak bir sözleşmeden

doğduğunu iddia edenlere karşı çıkmaktadır. Çünkü ona göre bireyin fayda ilkesinden

doğan hak dışında herhangi bir doğal hakka sahip olmadığını dolayısıyla olmayan hak

üzerinden de bir kurum oluşturulamayacağı iddia etmektedir.179 Bu nedenle ona göre

toplumsal bir sözleşme üzerine kurulmamış olan böyle bir yapıdan, toplumsal

yükümlülükler çıkarmak ve böyle bir sözleşme icat etmek doğru bir yaklaşım değildir.

Bu nedenle o, devleti fayda ilkesi temelinde ortaya çıkmış olan suni bir yapı olarak

mütalaa etmektedir. Buna göre o, bireyin fayda ilkesinin ortaya koyduğu mutluluğa

ancak devlet içerisinde ulaşabileceğini savunarak180 Platoncu ve Aristotelesçi bir

çizgiye kaymaktadır.

Mill, bireyle devlet ilişkisini özgürlük bahsinde ele aldığımız şekilde ele

almaktadır. Şöyle ki, Mill, birinci özgürlük alanına devletin hiçbir müdahalesini kabul

etmemektedir. Ancak bireyin ikinci alandaki hareketleri noktasında devletin bireye

177 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 79

178 Çağla, Mill, İst.: Say Yay., 2007 s. 45

179 Copleston, Yararcılık ve Pragmatizm, s. 39

180 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 105

Page 56: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

46

müdahalesini, devletin bir hakkı daha da önemlisi bir görevi olarak görmektedir. Ona

göre devlet, bu müdahale hakkını, toplumu oluşturan diğer bireylerin kendi

özgürlüklerinin savunulmasını devletten isteme hakkından almaktadır.181 Mill, bu

ikilinin ilişkinin başarısının devletin başarısını yansıttığını savunmaktadır. Ona göre bu

iki özgürlük alanındaki dengeyi sağlayabilen devlet ideal bir devlettir ve bu devleti

oluşturan toplum “uygar, medeni” bir toplumdur. Uygar ya da medeni devleti Mill,

devletin ulaşabileceği en yüksek nokta olarak ifade etmektedir.182

Mill, medeni devlet üzerinden devletin üç temel görevinin olduğunu ifade

etmektedir. Bunlardan birincisi, her bireyin, özellikle kendisine ait olan birinci alandaki

özgürlüğüne saygı göstermekle beraber, ikinci alanla alakalı eylemlerini sürekli olarak

denetlemektir.183

İkincisi, her bireye kendi mutluluğunu istediği şekilde aramasını

sağlayacak uygun ortamı oluşturmaktır.184 Üçüncü görevi ise; bir bireyin üstlenmek

istemediği fakat toplumun genel mutluluğu için gerekli olan işlerin yürütülmesi, kurum

ve kuruluşların oluşturulmasıdır.185

Mill, görevlerini bu şekilde ifade ettiği devletin ideal şekli konusunda çok açık bir

tavır sergilememektedir. Bunun temel nedeni, Mill’in devletin şeklinden çok işlevi

üzerine yoğunlaşmasıdır. Ona göre devlet, yukarıdaki görevlerini yerine getiriyorsa

şeklinin çok da bir önemi yoktur.186

Dolayısıyla Mill’in hangi devlet şeklini

benimsediği şeklinde sorulacak bir soru, yanlış bir soru olmaktadır. Ancak yine de

Mill’den bir devlet şekli seçilmesi istense Mill, tercihini demokrasiden yana

kullanacaktır. Ancak Mill, demokrasinin mükemmel bir sistem olmadığını, bazı

problemleri içerisinde barındırdığını iddia etmektedir. Ona göre demokrasinin en temel

problemini, demokrasinin sloganı olan “bireyin kendi kendisini yönetmesi” ilkesi

oluşturmaktadır. Çünkü ona göre demokrasi, bireyin kendi kendini yönetmesi değil,

bireyin diğer bütün kişiler tarafından yönetilmesidir.187 O, bireylerin ilkelerinin,

çoğunluğun ilkeleri haline gelmek suretiyle, toplumun bireye baskı yapabileceğinden

kaygılanmaktadır. Mill’e göre demokrasinin bir diğer problemi ise, demokratik yapı

181 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 113

182 Capaldi, John Stuart Mill, s. 143

183 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 145

184 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 94

185 Vergara, Liberalizmin Felsefi Temelleri, s. 96

186 Capaldi, John Stuart Mill, s. 143

187 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 9

Page 57: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

47

içersinde, ilerleyen dönemlerde despotik bir yapının ortaya çıkabilme ihtimalidir.

Çünkü ona göre güç, çok kolay bir şekilde yozlaşabilme ve başkalarına zor kullanmanın

aracı olabilme özelliğine sahiptir. Bu ona göre hiç de uzak olmayan bir ihtimaldir. Eğer

tarihe bakılırsa, otoriteye sahip olanların bu gücü çok kolay bir şekilde yozlaştırıp,

sömürücü bir güç haline getirebildiklerini görebilmekteyiz. Bu kaygılardan hareketle

Mill, hükümet erkinin gücünün mutlaka sınırlanması gerektiğini savunmaktadır.188

Mill, kaygılarının gerçekleşmesi durumunda yani hükümet erkinin gücü yozlaştırıp,

bireye baskı aracı olarak kullanmaya başladığında, bireye devlete karşı gelme hakkı

tanımaktadır. Mill, bireyin devlete karşı koyabileceği bu durumların üç farklı şekilde

ortaya çıkabileceğini ifade etmektedir. Bunlardan birincisi, bir eylemin özel şahıslar

tarafından daha iyi yapılabileceği durumlar; ikincisi, bir eylem hükümet tarafından daha

iyi yapılabilecekse bile, eğer bu eylem bireyin karakter gelişimi açısından bireye daha

fazla fayda sağlaması nedeniyle bu eylemin bireye bırakılmasını gerektiren durumlar;

üçüncüsü de hükümetin gücünü gereksiz yere kullandığı ve artırdığı durumlardır.189

Görülmektedir ki, Mill, devletin gücünü bireyin özgürlüğünü engelleyecek şekilde

kullanmaması için her türlü önlemi almaktadır. Peki, bunun tersi bir durumda, yani

bireyin devletin haklarını ihlal ettiği durumlarda Mill’in tavrı ne olmaktadır? Bu

sorunun cevabı karşımıza “yaptırım” kavramını çıkarmaktadır. Şimdi Mill’in yaptırım

anlayışını ele alalım.

2.2.9.Yaptırım Anlayışı

Mill, nasıl bireyi devlete karşı savunuyorsa aynı şekilde devleti de bireye karşı

savunmaktadır. Çünkü Mill, devletin kendisini savunmasını, toplumu oluşturan diğer

bireylerin haklarının savunulması olarak anlamakta ve devletin kendisini savunmasının

temelini, diğer bireylerin, kendi haklarının savunulmasını talep etme haklarının

oluşturduğuna inanmaktadır.190 Bu nedenle Mill, devletin bireye müdahalesini meşru

görmektedir. Mill, bu müdahalenin meşruiyetini tek temele bağlamaktadır, bu temel de

bir bireyin eyleminin toplumu oluşturan diğer bireylerin mutluluğunu engellemesi

188 Stumpf, Philosophy: History And Problems, s. 365

189 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 125

190 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 113

Page 58: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

48

durumudur. Bu durumda Mill’e göre devlet bireye müdahalede bulunma hakkına

sahiptir ve bu müdahaleyi Mill, “yaptırım” olarak tanımlamaktadır.191

Mill, yaptırımları “içsel” ve “dışsal”192 olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Dışsal

yaptırımlar ise kendi içinde “ruhsal” ve “fiziksel” yaptırımlar olarak iki şekilde

farklılaşmaktadır. Dışarıdan gelen ruhsal yaptırımlar, bireyin toplumda beraber yaşadığı

kişileri memnun edememe, onların takdirlerini kaybetme gibi korkular şeklinde

kendilerini gösterirken; fiziksel yaptırımlar ise, devletin acı tehdidiyle uyguladığı, yasal

cezalar olarak kendilerini göstermektedirler. İçsel yaptırım ise tek bir şekilde “vicdan

azabı” olarak kendisini göstermektedir. Mill’e göre ahlak ilkesi ihlal edildiğinde vicdan

azabı, kendisini bir acı olarak hissettirmektedir.193 Mill, zikredilen bu yaptırımların

bireylerin karakter gelişimlerine göre farklılaştığını iddia etmektedir. Ona göre karakter

gelişimini tamamlamış bir birey için en etkili ve son yaptırım vicdan azabıyken,

karakter gelişimini henüz tamamlayamamış bireyler için en etkili ve son yaptırım acı

tehdidiyle uygulanan yasal cezalardır. 194 Çünkü ona göre suçlu birey henüz karakter

gelişimini tamamlayamamış bireydir ve bireyin suçlu olmasında kendisinin olduğu

kadar içinde yaşadığı toplumun ve şartların da çok büyük etkisi bulunmaktadır. Bu

nedenle yaptırım bu kişiler için haz ve acının kaynağı olarak kullanılır. Mill, bu kişiler

için acının hazdan daha güçlü bir duygu olduğunu düşünmekte ve bu bireyler için

cezalandırmanın ödüllendirmeden daha etkili olduğunu düşünmektedir.195 Mill, suçlu

bireylere yaptırım uygulanırken bir kavrama dikkat çekmektedir, o da “adalet”

kavramıdır. Bu noktada adalet kavramını ele alalım.

2.2.10.Adalet Anlayışı

Mill, Utilitarianismin V. Bölümünü eserinin diğer dört bölümünden müstakil

olarak yazmıştır. Mill eleştirmenleri bunun temel nedeni olarak, Mill’in adalet ve fayda

arasındaki ilişkinin önemini ve adaletin gücünü hayatının sonlarında anlamasını

göstermektedirler.196 Mill, adalet kavramını “bireye müstahak olduğu şeyin

191 Miller, “Mill’s Theory Of Sanction”, The Blackwell Guide to Mill’s Utilitarianism, ed. Henry R. West,

U.K.:The Blackwell Pub., 2006, s. 162 192

Mill, Faydacılık, s. 44 193

Mill, Faydacılık, s. 44 194

Mill, Faydacılık, s. 44 195

Miller, Mill’s Theory of Sanction, s. 162 196

Summer, “Mill’s Theory of Rights”, The Blackwell Guide to Mill’s Utilitarianism, ed. Henry R. West,

U.K.: The Blackwell Pub., 2006, s. 188; Crisp, Mill on Utilitarianism, s. 13

Page 59: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

49

verilmesi”197 olarak tanımlamaktadır. Ona göre diğer bütün anlayışlarında olduğu gibi

adalet de önemini ahlakın nihai hedefi olan mutluluğa sağladığı katkı noktasında

göstermektedir.198

Mill, insanlarda ortaya çıkan adalet duygusunun iki düşünceye dayandığını ifade

etmektedir. Bunlardan birincisi, kötü eylemde bulunan bir insana hak ettiği şekilde

muamele etme arzusu, ikincisi ise, yapılan bu kötülükten acı duyan belli bir ferdin ya da

fertlerin bulunduğu bilgisi ya da inancıdır.199

Mill’in adalet anlayışının temelini “kanuna uygunluk”200 inancı oluşturmaktadır.

Bu nedenle, o, cezanın cezalandırmak amacıyla verilmesi gerektiğini, bu nedenle suçlu

bireye uygulanan cezanın ne hak ettiğinin altında, ne de hak ettiğinin üstünde olmaması

gerektiğini savunmaktadır.201 Bu nedenle ona göre, eğer bu ilkeye uyulmazsa

“adaletsizlik” dediğimiz durum ortaya çıkmaktadır. Mill, adaletsizlik olarak kabul ettiği

durumlar olarak şunları göstermektedir; bir kimsenin özgürlüğünden, mülkiyetinden,

kanunların kendisine verdiği şeylerden mahrum edilmesi, bir kimsenin ahlakça hakkı

olanın kendisinden alınması, insana müstahak olduğu şeyin verilmemesi, yemin ile

verilen bir sözün yerine getirilmemesi, hiçbir gerekçe göstermeden bir insanın diğerine

tercih edilip, üstün tutulması.202 Özellikle Mill, sonuncu duruma çok önem vermektedir.

Çünkü ona göre tarafsızlık ilkesi adaletin dağıtılmasında en büyük yardımcı etken

durumundadır.203

197 Mill, Faydacılık, s. 70

198 Mill, Faydacılık, s. 93

199 Mill, Faydacılık, s. 81

200 Mill, Faydacılık, s. 74

201 Mill, Faydacılık, s. 90; Mill, Özgürlük Üzerine, s. 90

202 Mill, Faydacılık, s. 68,69,70

203Taş, Faydalı Etik, s. 44

Page 60: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

50

BÖLÜM 3:JOHN STUART MILL’İN ETİK TEORİSİNİN

BENTHAM’IN ETİK TEORİSİYLE İLİŞKİSİ

İlk iki bölümde antik Yunan’dan gelen faydacılığın temelini oluşturan ilkelerin

Bentham tarafından nasıl sistemleştirildiğini ve faydacılık adı altında bir felsefi ekol

haline nasıl getirildiğini, Mill’in Bentham’dan tevarüs ettiği faydacı ilkeleri, kendi ahlak

sisteminde nasıl konumlandırdığını ve yorumladığını ortaya koymaya çalıştık. Bu

bölümde ise Mill’in Bentham’dan gelen malzemeyi yorumlamasından ve kendi sistemi

içersinde konumlandırmasından kaynaklanan farklılaşmanın faydacı bir çerçevede

değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini, bir başka ifadeyle Mill’in etik teorisinin

faydacı bir etik teori olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğini tartışacağız. Üç

kısımdan oluşan bu bölümün birinci kısmında, Mill’in etik teorisinin hangi noktalarda

Bentham’ın etik teorisinden farklılaştığını betimleyici bir tarzda ortaya koyacağız.

İkinci kısımda ise Mill ile Bentham’ın etik teorileri arasında yaşanan farklılaşmanın

ortaya çıkardığı problemi ve bu farklılaşmanın nedenlerini ele alacağız. Üçüncü kısımda

ise, ilk iki kısımda ortaya koyduğumuz veriler ışığında “Mill’in etik teorisinin faydacı

olup olmadığı sorusunu” cevaplayacağız. Bu kısımdaki tartışmamızı Mill’in etik

teorisinin Bentham’ın etik teorisiyle hem şekilsel hem de içeriksel olarak

karşılaştırılması temelinde yürüteceğiz.

Şimdi tartışmamızın ilk aşamasına geçelim.

3.1. Mill’in Etik Teorisinin Farklılaşması

Bu kısımda, Mill’in etik teorisinin hangi noktalarda, Bentham’ın etik teorisinden

farklılaştığını, temel ilkeler bağlamında ortaya koymaya çalışacağız. Çünkü Mill ve

Bentham’ın etik teorilerinin her bir ayrıntısını karşılaştırmanın sorunun çözümü

açısından hem karmaşık hem de amaca hizmet etmeyecek bir yaklaşım olduğunu

düşünüyoruz.

Bu kısımdaki tartışmamıza başlamadan önce, Mill’in etik teorisinin faydacı bir

teori olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği ile ilgili tartışmada niçin Bentham’ın

etik teorisinin temel ilkelerini mihenk taşı olarak belirlediğimiz sorusunun cevaplanması

gerektiğini düşünüyoruz.

Bu tartışmayı Bentham’ın etik teorisi üzerinden yürütmemizin ilk ve en temel

nedeni Bentham’ın faydacılığı sistemleştiren kişi olmasıdır ki bu durum onu faydacılık

Page 61: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

51

için bir nevi kurucu yapmaktadır. Dolayısıyla bir etik teorinin faydacı olup olmadığı

bize göre en açık şekilde Bentham’ın faydacı felsefesinde ele aldığı ilkelerden hareketle

belirlenebilecektir. İkinci neden ise, Bentham’ın faydacılığı bir etik teori olarak ortaya

koymasından günümüze kadar olan 200 yıllık sürede faydacılığın oldukça farklılaşmış

olması ve bugün birbirinden farklı birçok faydacı etik teoriyle karşı kaşıya olmamızdır.

Söz gelimi, fayda ilkesinin tek tek eylemlere uygulanmasını savunan “Eylem

Faydacılığı”204, eylemleri genel bir ahlaki ilkeyle gerekçelendirilip

gerekçelendirilmemesi açısından ele alan ve fayda ilkesinin genel kurallara

uygulanmasını talep eden “Kural Faydacılığı”205, ürettikleri eylem açısından

“İhtimaliyetçi Faydacılık” ya da “Aktualist Faydacılık”, karar verme süreçleri açısından

“Tek Seviye Faydacılık” ya da “Çok Seviyeli Faydacılık”206, hazzı değil de acıdan

kaçınmayı hedef olarak belirleyen “Negatif Faydacılık”207 gibi birçok faydacı etik

teorisinden bahsetmek mümkündür. Dolayısıyla Mill’in etik teorisinin tek tek bu etik

teorilerle karşılaştırılması mümkün değildir. Bunun yanında ikinci bir neden olarak da

yukarıda bahsi geçen bütün faydacı teorilerin temelini Bentham’ın sisteminin

oluşturması gösterilebilir.

Bentham’ın etik teorisinin niçin tartışmamızın mihenk taşı olarak seçildiğini

ortaya koyduktan sonra ilk adımda Bentham’ın faydacılığının temel ilkelerinin ne

olduğunu bir başka ifadeyle bir etik teorinin faydacı bir teori olarak nitelendirilebilmesi

için asgari hangi ilkelere sahip olması gerektiğini belirlemeye çalışacağız.

Bu konuda Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation

adlı eserinde bize bazı ipuçları vermektedir. Bentham bu eserinde şöyle

demektedir:“Bir insanın herhangi bir eylem ya da yasayı onaylaması veya

onaylamaması, o eylem ya da yasanın toplumun mutluluğunu artırma veya azaltma

eğilimine, veya, diğer bir deyişle fayda ilkelerine uygunluğu veya uygunsuzluğuyla

belirleniyorsa o insan fayda ilkesinin bir partizanıdır, denilebilir.”208. Bu ifadeden

anlaşılacağı üzere Bentham, bir insanın faydacılığını “fayda ilkesi”ne bağlamaktadır.

Bunun yanında faydacılığın klasik ahlak kitaplarında “bir eylemin ahlaki olarak doğru

bir eylem olmasını, eylemden etkilenecek bireyler için alternatif diğer eylemlerden daha

204 Audi, The Cambridge Dictionary of Philosophy, s. 943

205 Audi, The Cambridge Dictionary of Philosophy, s. 943

206 Crisp, Mill on Utilitarianism, s. 112

207 Bayles, Contemporary Utilitarianism, New York: Anchor Books, 1968, s. 5

208 Bentham, An İntroduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 122

Page 62: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

52

fazla fayda üretmesine bağlayan bir etik teoridir”209 şeklinde yapılan tanımı da aynı

ilkeye yani fayda ilkesine vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla tartışmamızın temel önermesi

şu olacaktır:

F: “Bir etik teori bir eylemin ahlaki açıdan doğru olup olmadığına ancak ve ancak

fayda ilkesinden hareket ederek karar veriyorsa, bu teorinin faydacı bir etik teori

olarak nitelendirilmesi doğrudur.”

Bu temel önermemiz, bir etik teorinin fayda ilkesi, bir başka ifadeyle en yüksek

mutluluk ilkesine sahip olmasını, o etik teorinin faydacı olarak nitelenmesi açısından

asgari şart olarak belirlemektedir. Fakat bu önermede asgari şart olarak belirlenen fayda

ilkesinin “eylemleri fayda sağladıkları oranda doğru, acıya neden oldukları oranda

yanlış olduğunu kabul eden ve en yüksek sayıda insanın en yüksek mutluluğunu

amaçlayan ilke”210 şeklindeki tanımını dikkate aldığımızda bu temel önermemizin iki

alt önermeyi de içinde barındırmakta olduğunu görürüz. Bu alt önermeler ise şunlardır:

F1:“ Bir etik teori ahlaki bir eylemi ancak ve ancak ortaya çıkardığı fayda/haz ya

da acı oranında doğru ya da yanlış olarak niteliyorsa, bu teorinin faydacı bir etik

teori olarak nitelendirilmesi doğrudur.”

F2: “Bir etik teori ahlaki bir eylemin ancak ve ancak en yüksek sayıda insanın en

yüksek mutluluğunu amaçlaması gerektiğini ifade ediyorsa, bu teorinin faydacı bir

etik teori olarak nitelendirilmesi doğrudur.”

Bu iki alt önerme de fayda ilkesinin iki farklı yönünü ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla bir etik teorinin faydacı bir etik teori olabilmesi için sisteminin temelini

oluşturan ilkenin, fayda ilkesinin her iki yönünü yani hem “eylemin fayda/haz

sağlaması gerektiği” yönünü hem de bu “fayda/hazzın en yüksek sayıda insanın en

yüksek mutluluğunu amaçlaması gerektiği” yönünü barındırması gerekmektedir. Fayda

ilkesinden doğan bu iki asgari şarttan birincisini fayda ilkesinin “fayda/haz yönü”,

ikincisini ise fayda ilkesinin “mutluluk yönü” olarak isimlendireceğiz. Bu noktada

belirtilmesi gereken en önemli husus, fayda ilkesinin bu iki yönünün birbirlerinden ayrı

yaklaşımlar olarak düşünülmemesi gerektiğidir. Bentham’ın etik teorisinde fayda, haz

ve mutluluk kavramları birbirlerinin eş anlamlısı olarak kullanılmaktadır. Bu konuda

209 Audi, The Cambridge Dictionary of Philosophy, s. 942; Graham, Eight Theories of Ethics, s. 128;

Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s. 1634 210

Audi, The Cambridge Dictionary of Philosophy, s. 942; Graham, Eight Theories of Ethics, s. 128;

Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s. 1634

Page 63: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

53

Bentham açık bir şekilde “fayda sözcüğüyle yarar, avantaj, haz, iyi veya mutluluk …

kastedilir, eğer bu kesim toplum ise, toplumun mutluluğu, eğer belli bir birey

kastedilirse o bireyin mutluluğu”211 diyerek bu durumu ifade etmektedir. Biz burada

fayda/haz yönü ve mutluluk yönü ayrımına giderken amacımız, bu iki yaklaşım arasında

bir fark olduğunu ortaya koymak değil; fayda yönüyle, fayda ilkesinin eylemlerin ahlaki

olarak doğruluk ya da yanlışlık ölçütü olması yönünü, mutluluk yönüyle de fayda

ilkesinin ahlaki eylemlerin amacı olması yönünü vurgulamayı amaçlıyoruz.

Bu noktada bu iki asgari şarttan sadece birini karşılayan bir etik teorinin faydacı

olarak nitelenip nitelenemeyeceği sorusu akıllara gelebilir. Bu soruya verilecek cevap

açık bir şekilde “hayır”dır. Bunun en temel nedeni faydacılığın iki asgari şartı olan

fayda ilkesinin, fayda/haz ve mutluluk yönüne yapılan vurgunun sadece faydacılığa

özgü yaklaşımlar olmamasıdır. Bu nedenle fayda ilkesinin bu iki yaklaşımdan birine

sahip olan herhangi bir etik teorinin faydacı bir etik teori olarak nitelenebileceğini kabul

etmek faydacılığın kapsamının çok fazla genişlemesi anlamına gelecektir. Bu durum da

aslında faydacılıkla ilgisi olmayan etik teorilerin bile faydacı olarak kabul edilmesine

neden olacaktır. Mesela “fayda” kavramını ele alalım. Bir etik teorinin faydacı olarak

nitelenebilmesi için fayda kavramıyla ilgilenmesi yeterli değildir. Buna göre faydacı

olma iddiasında olan bir etik teori fayda kavramını yukarıda ifade ettiğimiz fayda

yönüyle ele almalıdır yani fayda kavramını daha da ileriye götürüp ahlakın temeli,

ahlaki eylemlerin ölçütü haline getirmelidir. Eğer bu nokta gözden kaçırılır ve sadece

fayda kavramıyla ilgilenmenin bir etik teorinin faydacı olarak nitelendirilmesi için yeter

şart olarak kabul edilirse, o zaman fayda kavramından bahseden her düşünür, her etik

teori faydacı olarak nitelenmek durumunda kalınacaktır. Söz gelimi, 18.yy

düşünürlerinden birçoğu etik teorilerinin merkezinde fayda kavramına yer vermişlerdir.

Fakat bu düşünürlerden birçoğu fayda kavramını, Bentham’ın ele alma tarzından çok

farklı şekillerde ele almışlardır.212Dolayısıyla fayda kavramına etik teorileri içersinde

yer veren düşünürleri faydacı olarak nitelersek, Bentham’ın faydacı felsefe için ifade

ettiği anlam ve önem değerini yitirecektir. Aynı durum mutluluk kavramı için de

geçerlidir. Eğer bir etik teorinin mutluluk kavramıyla ilgilenmesi o etik teorinin faydacı

211 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 121; Bentham, Ahlak Yasama

ve İlkelerine Giriş, s. 382 212

Robert Lamb, “Was William Godwin a Utilitarian”, Journal of the History İdeas, vol.70, 2009, sayı: 1, s. 131

Page 64: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

54

olarak nitelenmesi için yeterli görülürse, faydacılığın kapsamı yine oldukça

genişleyecek ve faydacılıkla ilgisi olmayan birçok etik teori faydacı olarak nitelenmek

durumunda kalınacaktır. Bu durumda etik teorilerinde mutluluk kavramına oldukça

önemli yer veren Aristoteles’in, Augustinus’un, Thomas Aquinas’ın, etik teorileri de

faydacı etik teoriler olarak kabul edilecektir. Hatta daha da ileri gidersek, ahlak

anlayışımız faydacılığın temel ilkelerine dayanmasa da “bunu yapma ya da yap”

şeklindeki emir ve yükümlülükler bildirse ve bunların gerekçeleri olarak da insanların

mutluluğunu gösterse o zaman biz de faydacı olarak kabul edilebiliriz.213 Bu nedenle

faydacı olma iddiasını taşıyan bir etik teori her iki şartı da taşımalıdır.

Tartışmamızda gelinen bu noktada yapılması gereken ilk şey, Mill’in etik

teorisinin bu asgari şartları karşılayıp karşılamadığını, fayda ilkesi ve fayda ilkesinin

Mill’in etik teorisinde ortaya çıkardığı yansımalar bağlamında ele alarak incelemek

olmalıdır. Bu açıdan Mill’in etik teorisine baktığımızda, Mill’in, tıpkı Bentham gibi etik

teorisinin merkezine fayda ilkesini aldığını ve etik teorisini fayda ilkesi üzerine bina

ettiğini görürüz. Mill fayda ilkesinin tanımında Bentham’la birebir aynı yaklaşımı

sergilemektedir. Bentham fayda ilkesini “her eylemin ilgili kesimin mutluluğunu

artırma veya azaltma veya, ki bu da aynı anlama gelir, bu mutluluğu teşvik etme veya

ona karşı olma eğilimine göre onaylayan veya onaylamayan ilke kast edilmektedir.”214

şeklinde tanımlarken, aynı ilkeyi Mill “Fayda ya da en yüksek mutluluk ilkesi, eylemleri

bize verdikleri haz oranında doğru – iyi, acıya neden oldukları oranda yanlış – kötü

kabul eden ilkedir.”215 şeklinde tanımlamaktadır. Bentham’la fayda ilkesinin

tanımlanması noktasında aynı düzlemi paylaşan Mill, fayda ilkesi tanımında ortaya

koyduğu üzere tıpkı Bentham gibi fayda ilkesini ahlaki eylemlerin ölçütü olarak

belirlemektedir.

Fayda ilkesinin tanımında ve ahlaki eylemleri için ölçüt olması konusunda aynı

düzlemi paylaşan Mill, fayda ilkesinin kanıtlanması noktasında Bentham’la farklı

düşünmektedir. Bentham fayda ilkesinin herhangi bir şeyle referans edilemeyecek kadar

nihai bir ilke olduğundan hareketle bu ilkenin kanıtlanamayacak bir ilke olduğunu iddia

etmekte ve bu konuda şunları söylemektedir: “Herhangi bir şeyle kanıtlanabilir mi? Bu

imkânsız görünüyor. Herhangi bir şeyle kanıtlanmaya çalışılsa bu yetersiz kalır.

213 Christopher Miles Cope, “Was Mill a Utilitarian”, Utilitas (Cambridge), London:1998, sayı: 10, s. 44

214 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 121

215 Mill, Faydacılık, s. 11

Page 65: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

55

Kanıtlar bir yerden başlamak zorundadır.”216 Ona göre mantıksal olarak

desteklenemeyecek bir şey hakkında konuşmak tutarsızlık olacaktır. Bu nedenle

matematiğe ait önermeler nasıl yanlışlıkları ispat edilmedikçe doğru olarak kabul

ediliyorsa, fayda ilkesi de ona göre yanlışlığı ispat edilmedikçe doğru sayılmalıdır.

İnsanların neredeyse hepsinin kendi menfaatlerini düşünerek hareket etmeleri ve ilkenin

yanlış olduğunun ispat edilememesi fayda ilkesinin doğru sayılması için yeterli

olmaktadır.217 Bu nedenle Bentham, fayda ilkesinin kanıtlanması için gösterilecek bir

çabanın beyhude bir uğraş olacağı inancını taşımaktadır.

Mill ise Bentham’ın fayda ilkesinin kanıtlanması noktasında kendini

konumlandırdığı pozisyondan memnun değildir ve bu konuda kendisine göre haklı bir

gerekçeye de sahiptir. Mill’e göre eğer Bentham’ın dediği gibi fayda ilkesinin

kanıtlanmasıyla ilgili olarak hiçbir şey söylenemeyecekse, o zaman Bentham’ın oldukça

sert bir şekilde eleştirdiği sezgicilerle aynı duruma düşülecektir.218 Bu nedenle Mill,

fayda ilkesinin nihai ilke olmasına rağmen yine de kanıtlanabileceğine inanmaktadır.

Mill’in fayda ilkesinin kanıtlanmasıyla ilgili Benhtam’a muhalif tutumu

Utilitarianismde karşımıza açık bir şekilde çıkmaktadır. Mill, bu eserinde faydacılığın

kanıtlanması için müstakil bir bölüm ayırması ve bu kanıtlamayı219 uzun uzadıya

tartışması onun fayda ilkesinin kanıtlanmasına verdiği önemin bir göstergesi olarak

karşımıza çıkmaktadır.

Bu noktaya kadar yapılan tartışmalar göstermektedir ki, Mill’in etik teorisinin

fayda ilkesine yaklaşımında, iki asgari şarttan birincisi olarak kabul edilen, “faydacı

olma iddiasını taşıyan bir etik teori ilk şart olarak faydayı ahlaki eylemin ölçütü olarak

kabul etmek durumundadır” şartını yani fayda ilkesinin fayda yönünü karşılamaktadır.

Diğer asgari şart da yukarıda ifade edildiği üzere fayda ilkesinin mutluluk

yönüdür. Bentham’ın etik teorisinde mutluluk ahlakın amacı konumundadır. Bu konuda

“Özel ahlâkın amacı mutluluktur ve yasamanın da bundan başka amacı olamaz.”220

diyerek mutluluğun etik teorisi içerisindeki konumunu ifade etmektedir. Mill de

216 Bentham, An Introduction Principles of Morals and Legislation, s. 13

217 Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve Hukuk, s. 33

218 Scarre, The Problems of Philosophy: Utilitarianism, s. 97

219 Henry West (Macalester College’da Profesör) bu 12 paragraflık bölümü tüm ahlak felsefesi tarihinin

en önemli tartışması olarak nitelemektedir. Bkz. West, Mill’s Proof of Utility, The Blackwell Guide, s.

175; bkz. Mill, Faydacılık, IV. Bölüm “fayda ilkesinin kanıtları hangi neviden olabilir?” 220

Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 327

Page 66: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

56

mutluluk yaklaşımında, Bentham’la aynı paralelde düşünmekte ve ahlakın nihai amacı

olarak mutluluğu belirlemektedir. O da bu konuda şunları söyler: “mutluluk, istenir ve

amaç olarak, biricik arzu edilecek şeydir. Diğer şeylerin hiçbirisi arzu edilmeye layık

değildir, meğerki o amaca erişmeye araç ola.”221

Bentham’ın mutluluk yaklaşımında

bir diğer önemli nokta mutluluk tanımıyla ilgilidir. Bentham, mutluluğu hazzın varlığı

acının yokluğu olarak tanımlarken, Mill de mutluluğu “mutluluktan haz ya da acının

yokluğu kastedilir.”222

şeklinde tanımlayarak, bu konuda da Bentham’la paralel bir

düşünceyi paylaşmaktadır. Hem Mill hem de Bentham için mutluluk kavramının tanımı

ve ahlakın amacı olma noktasında herhangi bir farklılıktan söz etmek mümkün değildir.

Ancak Mill ile Bentham mutluluk kavramının temelini oluşturan haz anlayışında

aralarındaki en büyük farklılaşmayı yaşamaktadırlar.

Haz kavramı hem Bentham’ın hem de Mill’in etik teorilerinin merkezini

oluşturmaktadır. Zira her iki filozof için de haz hem faydayla eşanlamlı olması

hasebiyle ahlaki bir eylemin doğruluk ve yanlışlık ölçütü, hem de mutluluğun temelini

oluşturması açısından da ahlaki eylemin amacını oluşturmaktadır. Dolayısıyla haz

kavramına etik teorilerinde oldukça büyük önem atfeden iki etik teorinin haz kavramı

üzerinde yaşadıkları bir farklılaşmanın bu iki etik teorinin diğer kısımlarında oldukça

ciddi yansımalar doğuracaktır.

Mill ile Bentham arasında haz kavramı üzerine yaşanan farklılaşma hazların

doğasıyla ilgili yaklaşımlarında değil, hazlar arasındaki ayrım noktasında ortaya

çıkmaktadır. Bentham hazzın bizatihi iyi olduğunu iddia etmekle birlikte hazlar arasında

ancak niceliksel bir farktan söz edilebileceğini iddia ederken, Mill ise hazların bizatihi

iyi olduğunu kabul etmekle birlikte hazlar arasında sadece niceliğe değil, niteliğe de

dayanan bir farktan söz edilmesi gerektiğini iddia etmektedir. Bentham’dan farklı olarak

Mill tarafından hazların niteliğine yapılan bu vurgu küçük bir nüans gibi görünse de her

iki etik teorinin belirli noktalarda ciddi bir biçimde farklılaşmasına neden olmuştur.

Bu farklılaşmalardan ilki mutluluğun elde edilmesi noktasında karşımıza

çıkmaktadır. Hazlar arasında sadece niceliksel farklardan bahsedilebileceğinden hareket

eden Bentham, ahlaki fail için nihai hedef olarak belirlediği mutluluğa haz temelli bir

yaşamla ulaşılabileceğini iddia etmektedir. Mill ise her ne kadar mutluluğu hazzın

221 Mill, Faydacılık, s. 54

222 Mill, Faydacılık, s. 11

Page 67: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

57

varlığı acının yokluğu olarak tanımlasa da Benthamcı bir yaklaşımla ahlakın nihai

hedefi olan mutluluğa ulaşmanın mümkün olmadığı konusunda ısrarcıdır. Mill, bu

konuda hazzın bizatihi iyi olduğu düşüncesini kabul ederek Benthamcı bir çizgiden

hareket etse de mutlu bir yaşamın ancak nitelik olarak yüksek olan hazlarla elde

edilebileceği düşüncesini dillendirmektedir.223 Mill’in bu yaklaşımı bazı eleştirmenler

tarafından etik teorisini Benthamcı çizgiden Aristotelesçi bir çizgiye doğru evirme

çabası olarak da okunmaktadır.224 Mill’in haz konusundaki düşüncelerinin ne yönde

evrildiğinin en güzel örneği “Tatmin edilmiş bir domuz olmaktansa tatmin edilmemiş

bir insan olmayı, tatmin edilmiş bir ahmak olmaktansa tatmin edilmemiş bir Sokrates

olmayı tercih ederim”225 sözüdür. Açıkça ifade etmek gerekir ki, Mill’in bu söyleminin

Bentham tarafından kayıtsız şartsız kabul ve tasdik göreceğini söylemek bize pek

mümkün görünmemektedir. Zira Benhtam hazlar arasında sadece nicelik ayrımı

yapmaktadır, dolayısıyla da ahmak ile Sokrates arasındaki farkı ancak sahip oldukları

hazların niceliğinden hareketle açıklamak yoluna gidecektir. Bu nedenle Bentham için

ahmak olmakla Sokrates olmak arasındaki seçimde etkin rol oynayacak tek ölçüt

hangisinin daha fazla hazza sahip olduğu gerçeğidir. Bu düşüncesini açık bir şekilde

şöyle ifade etmektedir: “Ön yargı bir yana bırakılırsa, push-pin oyunu müzik ve şiir

sanatıyla eşit değere sahiptir. Eğer push-pin oyunu daha fazla haz sağlıyorsa o zaman

daha değerlidir… eğer şiir ve müzik push-pin oyunundan önce tercih edilecekse, bu

ancak tatmin edilmeleri en zor olan kişiler için kıyaslamadan sonra olmalıdır.”226 Bir

başka ifadeyle Bentham için bir ahlaki fail futbol oyunundan Kant okumaktan daha

fazla haz sağlıyorsa o zaman futbol oynaması ahlaki fail için tercih edilmesi gereken

seçenektir. Bentham’ın haz kavramına bu tarz bir yaklaşımı faydacılığın “domuzlara

yaraşır bir felsefe”227 olarak muarızları tarafından nitelenmesine neden olmuştur. Mill,

haz konusunda bu şekilde düşünen ve faydacılığın domuzlara yaraşır bir felsefe olarak

nitelenmesine neden olduğunu düşündüğü Bentham’ı oldukça sert bir şekilde

eleştirmekte ve Bentham’ın bu konudaki tutumunu bir saçmalık olarak nitelendirerek,

bu konuda şunları söylemektedir:“Diğer bütün şeylerin değeri incelenirken nicelik

kadar nitelikleri de göz önünde tutulduğu halde hazların değeri takdir edilirken niceliğe

223 Mill, Faydacılık, s 15

224 Rosen, Classical Utilitarianism from Hume to Mill, s. 168

225 Mill, Faydacılık, s. 15

226 Bentham, The Rationale of Reward, s. 484

227 Mill, Faydacılık, s. 11

Page 68: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

58

bakılması saçma olur.”228 Bentham’ı bu konuda oldukça sert bir şekilde eleştiren Mill,

hazzın iyi olduğunu kabul etmekle birlikte hazlar arasında niceliğin yanında nitelik

ayrımının da yapılması gerektiğini ifade ederek, hazları “yüksek” ve “alçak hazlar”229

olarak ikiye ayırmaktadır. Mill yüksek hazların yapısal özelliklerinden kaynaklanan

daha devamlı olmak, daha emniyetli olmak, daha ucuz olmak gibi özellikleri nedeniyle

alçak hazlara nispetle daha üstün olduğunu iddia etmektedir.230 Bu nedenle nasıl ki

Bentham’ın Mill’in yapmış olduğu ahmak olmak ile Sokrates olmak arasındaki

ayrımına katılmayacağını iddia ediyorsak, aynı şekilde Mill’in de Bentham’ın yapmış

olduğu Push-pin oyunu ile şiir arasındaki ayrımına katılmayacağını iddia etmek

durumundayız.

Mill ile Bentham arasındaki haz kavramı üzerindeki farklılaşmanın ortaya

çıkardığı ikinci yansıma, birbirinin alternatifi olan iki eylem arasında seçim yapmak

durumunda olan ahlaki faile yapılan önerilerde karşımıza çıkmaktadır. Birbirlerinin

alternatifi olan iki eylem arasında seçim yapmak durumunda kalan ahlaki failin durumu

konusunda Bentham, “hazlar arasında sadece niceliksel ayrımlardan bahsedilebilir”

düşüncesinden hareketle, ahlaki faile hazlar arasında niceliksel karşılaştırmalar

yapabileceği “Felicific Calculus” ya da “Hedonic Calculus”231 adı verilen bir prosedür

önermektedir. Bentham’ın bu prosedürü ahlaki faile önererek iki şeyi amaçlamaktadır.

Birinci olarak, ahlaki failin iki eylemden elde edeceği hazları kıyaslama noktasında

ahlaki faile yol göstermek, yapmak durumunda olduğu seçiminde yardımcı olmaktır.

İkinci amacı ise, ahlak alanında nesnel bir ölçüt geliştirerek bu alanda “bana göre, sana

göre” şeklinde ortaya çıkan karışıklığın önüne geçmektir.232 Mill’in etik teorisine

geldiğimizde ise doğal olarak hazların niceliği üzerine kurulmuş olan ve hazların

niteliğini görmezden gelen bu prosedürün Mill tarafından kabul görmediği gerçeğiyle

karşılaşırız. Mill, Bentham’ın aksine ahlaki faile bir şablon sunmak yerine bu konuda

uygulayabileceği birbirinin devamı niteliğinde olan iki yöntem önermektedir. Mill’in

ahlaki faile önerdiği birinci yöntem ahlaki failin gözlem yapmasına dayanmaktadır.

228 Mill, Faydacılık, s. 12

229 Mill, Faydacılık, s. 12

230 Mill, Faydacılık, s. 12

231 Bu şablona Bentham her hangi bir isim vermemiştir, ancak daha sonraki düşünürler bu isimleri

vermişlerdir. Bkz. Mitchell, Bentham’s Felicific Calculus, s. 164 232

Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 142; Bentham, The Rationale

of Reward, s. 484

Page 69: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

59

Buna göre birbirinin alternatifi iki eylem arasında seçim yapmak durumunda olan ahlaki

fail, hangi eylemi seçmesi gerektiğiyle ilgili gözlem yapmalıdır. Ahlaki failin yapacağı

bu gözlemde dikkat etmesi gereken şey, bu eylemlerden elde edeceği hazlardan

hangisinin, bu hazları deneyimleyen insanların hepsi ya da birçoğu tarafından, hiçbir

ahlaki sorumluluk duygusuna bağlı kalmaksızın tercih edildiğidir.233 Mill’in ahlaki faile

önerdiği ikinci yöntem ise birincinin devamı niteliğindedir. Aradaki tek fark gözlem

yapılması gereken kişilerle alakalıdır. Bu yönteme göre ahlaki fail seçim yapma

durumunda kaldığında, Mill’in “ehil yargıçlar” adını verdiği, her iki eylemden de ortaya

çıkacak olan hazları bilen yetkili kişilerin tercihlerini kendisine rehber olarak

alabilecektir.234

Mill ile Bentham arasında bu konuda ortaya çıkan bir diğer farklılık ise, her iki

düşünürümüz tarafından önerilen bu şablon ve yöntemlerin ahlaki faili bağlayıcılığı

noktasında karşımıza çıkmaktadır. Buna göre Bentham’ın felicific calculusundan çıkan

sonuç ahlaki fail için bağlayıcı bir özelliğe sahiptir. Bir başka ifadeyle felicific

calculusta A ve B eylemlerini karşılaştıran ahlaki fail tercih edilmesi gereken sonucu B

eylemi olarak buluyorsa ahlaki olarak seçimini B eyleminden yana yapmalıdır. Fakat

felicific calculustan çıkan sonuca rağmen seçimini A eyleminden yana yaparsa,

Bentham’a göre ahlaki fail ahlaki olarak yanlış eylemi yapmış olmaktadır. Mill’e

geldiğimizde ise, ahlaki fail Mill’in önerdiği iki yöntemi kullanarak A eyleminin doğru

olduğunu belirlese ve buna rağmen B eylemini yapsa Mill’e göre ahlaki olarak yanlış

bir seçim yapmış olmamaktadır. Zira Mill, Bentham’ın aksine bu yöntemi ahlaki faile

fikir vermesi amacıyla önermektedir. Çünkü Mill, ahlaki faili bir şeyi seçme noktasında

zorlayarak bir eylemi gerçekleştirmenin getireceği kötülüğün, ahlaki failin kendi özgür

iradesiyle yapmış olduğu seçimden ortaya çıkacak kötülükten çok daha fazla olduğuna

inanmaktadır.235

Buraya kadar betimleyici bir tarzda Mill ve Bentham felsefesinin fayda ilkesi

bağlamında karşılaştırmasını yaparak ortaya çıkan farklılıkları ve bu farklılıkların

Mill’in etik teorisindeki yansımalarını yine Bentham’ın faydacılığıyla karşılaştırarak

ortaya koymaya çalıştık. Şimdi tartışmamızın ikinci kısmını ele alacağız.

233 Mill, Faydacılık, s. 12

234 Mill, Faydacılık, s. 17

235 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 107

Page 70: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

60

3.2.Mill’in Etik Teorisinin Farklılaşmasının Ortaya Çıkardığı Problem ve

Farklılaşmanın Nedenleri

İlk kısımda ele aldığımız farklılaşma ve bu farklılaşmaların Mill’in etik

teorisindeki yansımaları, eleştirmenler arasında birçok tartışmanın ortaya çıkmasına

neden olmuştur. Bu tartışmalardan çalışmamız açısından en önemlisi, Mill’in etik

teorisinin nihai kertede ulaştığı son formun, faydacı karakteriyle ilgilidir. Bu kısımda

Mill’in etik teorisiyle ilgili yaşanan tartışmada ortaya çıkan iki temel görüşten hangisini

seçtiğimizi, Mill’in etik teorisinin farklılaşmasının nedenleri temelinde,

gerekçelendireceğiz. Bu bağlamda ilk olarak, ortaya atılan iki temel görüşü inceleyelim.

Mill’in faydacı bir teori olarak nitelenip nitelenemeyeceğiyle ilgili, Mill

eleştirmenleri arasında birçok görüş olmakla birlikte, bu görüşler temelde iki ana görüş

altında toplanabilir. Birinci görüşü savunanlar temelde, yukarıda ortaya koymaya

çalıştığımız Mill ile Bentham arasındaki farklılaşmayı kabul etmektedirler. Ancak, bu

eleştirmenlere göre iki düşünür arasındaki bu farklılaşma Mill’in etik teorisinin faydacı

olarak nitelenmesinin önünde herhangi bir engel teşkil etmemektedir.236 Bu görüşü

savunan eleştirmenlerin genel kabulü şudur: “Mill, ne faydacılığı bırakmıştır ne de

Bentham’ın versiyonuna sadık kalmıştır. Mill, kendisini bir faydacı olarak kabul emiştir

ve yapılmasını elzem bulduğu değişiklikleri yaparak doktrini geliştirmeye

çalışmıştır.”237 İkinci görüşü savunan eleştirmenler ise, Mill’in Benthamcı felsefeden

hareket ettiğini kabul etmektedirler. Ancak bu eleştirmenler, Mill’in Benthamcı

faydacılığı hem kendisinin, hem de faydacılık muarızlarının eleştirileri bağlamında

yeniden yorumladığını ve fakat Mill’in faydacılığı yeniden yorumlaması sona erdiğinde,

bu yorumlama sürecinden geriye kalanların faydacılık olarak nitelenemeyeceğini iddia

etmektedirler.238

Bu görüşü savunanların genel kabulü ise şudur: “Mill’in Bentham

savunması sona erdiğinde Bentham’dan geriye kalan pek bir şey yoktur. Geriye

kalanlar da faydacılık değildir.”239

236 Rosen, Classical Utilitarianism From Hume to Mill, s. 166; Graham, Eight Theories of Ethics, s. 133;

Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 73; Copleston, Yararcılık ve Pragmatizm, s.

33 237

Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 89 238

Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 89; Capaldi, John Stuart Mill, s. 275; John

Plamenatz, The English Utilitarians, London: Blackwell Oxford, 1958, s. 144 239

Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 89; John Plamenatz, The English

Utilitarians, s. 144

Page 71: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

61

Mill’in etik teorisiyle ilgili olarak yer verdiğimiz bu iki temel görüşün ortak

paydası Mill’in Benthamcı düşünceden hareket ettiği kabulüdür. Ayrıldıkları temel

nokta ise, Mill’in son tahlilde ortaya koymuş olduğu etik teorinin aldığı son formun

faydacı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğidir. Biz bu iki görüşten birincisinin

daha doğru bir yaklaşıma sahip olduğunu düşünüyoruz. Şimdi bu kanaatimizin

gerekçelerini ortaya koyalım.

Bu konuyla ilgili kanaatimizin ilk gerekçesi, Mill’in kendi ifadeleridir. Mill’in

tartışmamızla ilgili kendi ifadelerine bakıldığında açık bir şekilde kendisini birinci

görüşü savunanların iddia ettiği pozisyonda konumlandırdığı görülmektedir. Bir başka

ifadeyle Mill’in kendi ifadeleri dikkate alındığında kendisinin zaman zaman faydacılığı

ciddi bir biçimde sorgulasa da faydacı düşünceden asla vazgeçmediği ve kendisini

muarızlarına karşı faydacı bir düşünür olarak tanıttığı karşımıza çıkmaktadır. Söz gelimi

Autobiography’de Mill yakın dostlarından John Austin’i tanıtırken “O da benim gibi

asla faydacılıktan vazgeçmedi…”240 şeklinde bir ifade kullanmaktadır. Yine benzer

şekilde 1834 yılında Thomas Carlyle’a yazdığı mektubunda “hala faydacıyım ve öyle

kalmaya da devam edeceğim fakat faydacı olarak nitelendirilen insanlardan değilim”241

diyerek bu gerçeği bir kez daha gözler önüne sermektedir.

İkinci gerekçemiz ise, Mill’in Bentham’ın etik teorisine revizyon yapma amacıyla

yaklaştığını düşünmemizdir. Bu konuda yukarıda yer vermiş olduğumuz Mill’in

“bilinen faydacılardan değilim” (ki burada Bentham’ı ve babası James Mill’i

kastettiğini düşünüyoruz) ifadesi onun faydacılıkla ilgili yaklaşımını gözler önüne

sererken diğer yandan da akıllara onun faydacılığa yaklaşımıyla ilgili bazı soru işaretleri

getirmektedir. Bir başka ifadeyle Mill’in bu ifadesi onun faydacılığı “revizyon

yapılabilir bir teori olarak mı yoksa tamamen terk edilip baştan kurgulanması gereken

bir teori olarak” mı gördüğü sorusunu akıllara getirmektedir. Biz bu konuda, Mill’in

faydacılığı hayatının her döneminde revizyon yapılabilir bir teori olarak gördüğünü

düşünüyoruz. Bu kanaatimizin iki temel dayanağı vardır. Bunlardan ilki, Mill’in

faydacılığa yönelttiği eleştiriler, ikincisi ise Mill’in Bentham düşüncesine yapmış

olduğu katkı ve düzeltmelerdir. İlk olarak bu kanaatimizin temel dayanaklardan ilki olan

Mill’in kendisinin eleştirilerini ele alalım.

240 Mill, Autobiography, s. 176

241 Mill, Earlier Letters, s. 170

Page 72: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

62

Mill’in Bentham sistemine yönelttiği eleştirileri incelendiğinde onun, Bentham’ın

faydacı anlayışını zaman zaman oldukça sert bir şekilde eleştirdiği gerçeğiyle

karşılaşılacaktır. Ancak bu noktada konumuz açısından altı çizilmesi gereken çok

önemli bir nokta vardır. Bu da Mill’in eleştirilerinin amacıdır. Mill’in Bentham

sistemine yapmış olduğu eleştirilerin genel amacı, Bentham’ın sisteminin temel

ilkelerini değiştirmekten ziyade, Bentham’ın sistem içersinde bırakmış olduğu boş

noktaları doldurmaktır. Özellikle eleştirmenler tarafından temel ilkelere yönelik

yapıldığı iddia edilen Mill’in Bentham sisteminin haz anlayışına yapmış olduğu

eleştirilerinin de, ifade ettiğimiz bu genel karakterin bir yansıması olduğunu

düşünüyoruz. Mill’in iddia ettiğimiz bu yaklaşımı en açık şekilde Bentham hakkında

yazmış olduğu iki makalede karşımıza çıkmaktadır. Şimdi bu iki makaleyi bu bağlamda

ele alalım.

1833 yılında yayımladığı Remarks on Bentham’s Philosophy adlı makalede Mill

genel olarak Bentham’ın duruşunu değerlendirme çabası içersindedir.242 Bu bağlamda

Mill, makalede genel olarak Bentham’ın düşünürlere ve inançlara karşı pozisyonunu

sorgulamaktadır. O, Bentham’ın diğer düşünceden insanlara karşı müsamahakâr

davranmadığını ifade etmektedir. Bunun yanında Mill, Bentham’ın doğal hak, ahlaki

sezgi, doğru neden gibi kavramları dogma olarak nitelemesinin bu kavramlara inanan

insanlara karşı adil bir tavır olmadığı kanaatindedir. Ona göre böyle bir tavır kendi

düşüncesinden olmayan insanların göz ardı edilmesidir ki Bentham’ın tam olarak da

yaptığı budur. Mill, Bentham’ın kendi düşüncesinden olmayan insanlara karşı takındığı

bu tavrın nedeni olarak, onun diğer insanlarla alakalı bilgi ve takdir eksikliğini

göstermektedir.243 Bu nedenle Mill’e göre Bentham faydacı ahlakı öyle sert ve itici bir

tarzda ele almıştır ki neredeyse faydacılık tiksindirici bir etki uyandırmıştır. 244 Oysa

Mill, Bentham’ın ortaya koymuş olduğu en yüksek mutluluk ilkesinin insan doğası ve

yaşamına Bentham’ınkinden çok daha derin ve kapsamlı bir bakış açısı gerektirdiğini

iddia etmektedir.245

Fakat ona göre Bentham bu gerçeği yeterince kavrayamamış, bir

bakıma Bacon’ın epistemolojide yapmaya çalıştığı şeyi ahlak alanında yapmaya

çalışmıştır. Bu bağlamda Bentham tüm ikincil prensipleri tek bir aksiyomdan çıkarmayı

242 Capaldi, John Stuart Mill, s. 146

243 Mill, “Remarks on Bentham’s Philosophy”, The Collected Works of John Stuart Mill, Vol. X, ed. John

M. Robson, s. 112 244

Capaldi, John Stuart Mill, s. 146 245

Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 115

Page 73: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

63

deneyen ilk düşünürlerden biri olmuştur.246 Fakat onun bu çabası Mill’e göre yukarıda

da ifade ettiği gibi insan doğası ve yaşamıyla ilgili alanı gözden kaçırmasına ve gereken

önemi vermemesine neden olmuştur. Bu noktada Mill şöyle der: “Eğer insan doğasının

analisti olarak filozofları sıralasam Bentham’a üst sıralarda yer vermem. Çünkü bu

alanla o çok fazla ilgilenmemiştir. Eylemlerin motivasyon kaynakları ise terk ettiği en

önemli alandır.247 …Ona göre bütün eylemlerimizin temelinde acı ve hazzın verdiği

motivasyon yatar. 248

… Onun bu yaklaşımı insanların tüm eylemlerini açıklayan bir

yaklaşım değildir.”249 Tüm bu yaklaşım eksikliğinin temel nedeni olarak Mill,

Bentham’ın ortaya koymuş olduğu faydacı doktrinin metafizik temellerine yeteri kadar

önem vermemesini ve bu noktayı kendisinden önceki faydacı filozoflardan doğrudan

almasını göstermektedir.250

1833 yılında yazmış olduğu makalenin bir nevi devamı olarak 1838 yılında

Bentham adıyla kaleme aldığı makalede ise Mill, 1833 yılında temas ettiği noktalara

daha geniş bir şekilde değinmektedir. Özellikle Mill’in bu makalede eleştirileri

Bentham’ın insan doğası ve karakterini anlama noktasındaki eksikliği üzerinde

yoğunlaşmaktadır. Mill’e göre Bentham’ın bu noktadaki eksikliğinin temel nedeni diğer

düşünürlerden bu konuda istifade etme konusundaki isteksizliğidir. Bentham’ın bu

konudaki kanaati, diğer okul ve düşünürlerden öğrenecek herhangi bir şey olmadığı

yönündedir. Bir başka ifadeyle Benhtam’a göre diğer okullar bu konuda onlara teveccüh

edilmesini sağlayacak herhangi bir bilgiye sahip değillerdir.251 Mill’e göre Bentham’ın

diğer düşünürlere karşı takındığı bu önyargılı tavır onun bu konudaki bilgisinin eksik

kalmasına neden olmuştur. Mill, Bentham’ın insan doğasıyla ilgili olarak eksik bilgiye

sahip olmasının bir diğer sebebi olarak da Bentham’ın kendi hayatında insan karakter ve

doğasını belirleyen deneyimlerden çok azını yaşamış olmasını göstermektedir. Söz

gelimi Mill, Bentham’ın bu konuda ne içsel ne de dışsal olarak neredeyse yok denecek

kadar az deneyime sahip olduğunu, hayatı boyunca konfor, yokluk, tutku, tatmin, vb

gibi duygulardan haberi olmadığını, 55 yaşına kadar bir çocuk sıhhatine sahip olduğunu

bu nedenle sağlık problemlerinin ortaya çıkardığı sıkıntılardan haberi olmadığını,

246 Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 115

247 Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 117

248 Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 117

249 Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 118

250 Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 118

251 Mill, “Bentham”, The Collected Works of John Stuart Mill, Vol. X, ed. John M. Robson, s. 174

Page 74: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

64

keyifsizlik ve bunalımın ne olduğunu bilmediğini, adeta hayatının sonuna kadar çocuk

gibi yaşadığını ifade etmektedir. Ona göre Bentham’ı bu uykusundan Wordsworth’dan

Byron’a, Goethe den Chateaubriand’a kadar kimse uyandıramamıştır. Bentham’ın bu

eksikliğini Mill, felsefesinin en önemli eksikliği olarak ifade etmektedir.252

Mill bu

eksikliğin doğal bir sonucu olarak, Bentham’ın diğer varlıklara karşı, haz ve acıya

duyarlı, bütün durumları kendi çıkarı tarafından yönetilen, bencil, birazcık sempatiye

sahip ama çoğu zaman antipatik bir insan tipi kurgulamasına neden olduğunu iddia

etmektedir. Mill’e göre böyle bir insan kurgusu gerçek yaşam karşısında işlev

görmemektedir.253

Fakat bunun yanında Mill, Bentham’ın böyle bir insan kurgusuna

kendisini örnek alarak ulaştığı sonucuna varılmasının, sırf kendi arzusu nedeniyle insanı

motive eden şeyler arasından haz ve acı dışındaki bütün şeyleri çıkardığını söylemenin

Bentham’a yapılacak bir haksızlık olduğunu da belirtmektedir.254 Mill, her ne olursa

olsun Bentham’ın insana karşı bu yaklaşımının, ahlakın en temel iki yapı taşı olan

karakter gelişimi ve eylemlerin düzenlenmesi noktalarının boş bırakılmasına neden

olduğunu iddia etmektedir. Ahlak alanındaki birçok problemin temelini teşkil eden bu

iki nokta Bentham tarafından boş bırakılmış, gereken önem verilmemiştir.255 Zaten

Mill’e göre bu durum Bentham’ın ahlak felsefesine de yansımış, bireyden çok toplumla

uğraşmış, maslahatla ilgili yapılacak düzenlemelerin insanların eylemlerini de

kapsayacağını düşünmüştür. Mill’e göre Bentham’ın en önemli hatalarından biri de

budur. Oysa Mill, insanın toplumsal düzenlemeler dışında kalan birçok eylem alanına

sahip olduğunu düşünmektedir. Bentham bunu göz ardı ederek Mill’e göre hata

yapmıştır.256

Bu iki makaleye bakıldığında Mill’in Bentham’a yönelttiği eleştirilerin

Bentham’ın insan doğası ve karakterini anlayamaması ve buna rağmen bu konuda

kendisini diğer düşünürlerden yardım alma konusundaki isteksizliği üzerinde

yoğunlaştığı görülmektedir. Buradan hareketle Mill’in hayatının en çalkantılı ve

Bentham’a en uzak olduğu dönemde ele almış olduğu ve oldukça sert ifadeler

barındıran makalelerindeki eleştirilerin genel karakterinin faydacılığın tamamen

yeniden kurgulanması şeklinde değil, daha ziyade Bentham’ın sistemde bırakmış

252 Mill, Bentham, s. 176

253 Mill, Bentham, s. 178

254 Mill, Bentham, s. 179

255 Mill, Bentham, s. 180

256 Mill, Bentham, s. 181

Page 75: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

65

olduğu eksik noktaların tespit edilmesi yönünde olduğunu söylemenin yanlış

olmayacağını düşünüyoruz.

Mill’in faydacılığa karşı revizyonist yaklaşımıyla ilgili kanaatimizin ikinci

dayanağını Bentham’ın sistemine yapmış olduğu katkı ve düzeltmeler oluşturmaktadır.

Mill’in faydacılığa yaptığı en radikal katkı ya da düzeltmesi haz kavramı konusunda

olmuştur. Haz kavramı noktasında Mill’in faydacılığa katkısı yukarıda da ifade edildiği

gibi genel olarak hazların niteliğine vurgu yapılması, birbirinin alternatifi olan iki eylem

arasında seçim yapmak durumunda olan ahlaki faile felicific calculus yerine ehil

yargıçların gözlemlenmesi yönteminin önerilmesi, toplum mutluluğunun kanunlar

yerine bireyin eğitimiyle mümkün olduğunun önerilmesi, bireye en yüksek yaptırım

olarak vicdanın kabul edilmesi gibi noktalarda karşımıza çıkmaktadır. Burada asıl

değinmek istediğimiz nokta, Mill’in faydacılığa yapmış olduğu katkının genel

karakterinin, Bentham tarafından neredeyse tamamen ihmal edilmiş olan insan doğası

ve yaşamıyla ilgili olduğudur.

Mill, Bentham’ın faydacılığı kurgularken, sistemin genel hatlarını belirleme

noktasında oldukça başarılı buluyordu. Ona göre Bentham, dönemin yerleşik kurum ve

düzenine en eleştirel yaklaşan düşünürdü. Ondan önce hiç kimse İngiliz anayasası ve

diğer kanunlarla ilgili bu kadar cesur ve saygıya değer konuşmamıştır. Bu nedenle Mill,

Bentham’ı İngiliz yenilenmesinin babası, zamanının en büyük eleştirel zihni olarak

nitelemektedir.257

Özellikle Mill, Bentham’ı ahlakta ve siyasette büyük bir reformcu

yapan şeylerin başında An Introduction Moral Philosophy and Legislation adlı eserinde

doğru ve yanlış eylemi ortaya koymak için nesnel bir ölçüt geliştirme çabasıyla ortaya

koyduğu metodu göstermektedir. Mill’e göre Bentham bu metodu ne öncülerinden ne

de muarızlarından öğrenmiştir. Onun eleyen ve dikkatle inceleyen metodu kendine

özgüdür. Mill, Antik Yunan’dan gelen faydacı düşüncelerin onun bu özgün metoduyla

birleştiğinde ancak bir sistem olabildiğini savunmaktadır.258 Ancak her ne kadar Mill,

Bentham’ın sistemini genel olarak kurgularken benimsediği metodu takdir etse de,

kurguladığı sistem için ana yürütücü unsuru olan insanı tamamen ihmal ettiğini

düşünüyordu. Bu nedenle Mill, faydacılıkla ilgili olarak katkı yapacağı nokta olarak,

insan doğasını ve karakterini belirlemiştir. Bunun sonucu olarak Mill, Bentham’ın

257 Mill, Bentham, s. 165

258 Mill, Bentham, s. 171,172

Page 76: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

66

kurguladığı bu sistemin sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi için sistemin ana yürütücü

unsuru olan insanın kendisini doğru bir şekilde kurgulayabilecek tarzda düzeltmelere

ihtiyaç duyduğunu düşünmüştür. Çünkü ona göre yeterli gelişime ulaşamamış insanların

elinde bu sistemin sağlıklı bir şekilde yürümesinden söz etmek imkânsızdır.

Mill’in faydacılığa insan doğası ve karakteri noktasında yapmış olduğu katkının

temelinde insanların kötülükleri arzuları güçlü olduğu için değil, vicdanları zayıf olduğu

için yaptıkları inancı259 yatmaktadır. Bu nedenle Bentham’ın sistem içersinde

yaptırımlarla çözmeye çalıştığı toplumun mutluluğu, devletin müdahalesi gibi konularda

ortaya çıkan problemleri Mill, insanların eğitilebilir olduğu düşüncesinden hareketle

insanların doğru ve uygun eğitimiyle çözülebileceğine inanmaktadır.260 Bu durumun en

bariz örneği Bentham ve Mill’in yaptırım anlayışında karşımıza çıkmaktadır. Bentham,

fiziksel yaptırımı en etkili yaptırım olarak düşünürken261, Mill ise fiziksel yaptırımın

ancak karakter gelişimini tamamlayamamış insan için en etkili yaptırım olacağını

söylemektedir. O daha çok her anlamda karakter gelişimini tamamlamış bir insan için

en etkili yaptırımın vicdan azabı olduğunu düşünmektedir.262

Tüm bunlar göstermektedir ki Mill, Bentham sistemine karşı revizyonist bir

yaklaşım sergilemiş, sistemde görmüş olduğu eksik noktaları ortadan kaldırmaya

yönelik katkı ve düzeltmeler ortaya koymaya çalışmıştır. Bu noktada karşımıza

cevaplanması gereken başka bir soru çıkmaktadır. Bu soru da şudur: “Mill’in

Bentham’ın sistemine revizyon yapmasının altında yatan nedenler nelerdir, bir başka

ifadeyle Mill niçin Bentham’ın sistemine revizyon yapma ihtiyacı hissetmiştir?”

Eğer yorumumuz yanlış değilse, Mill’in Bentham sistemine revizyon yapmasının

altında yatan temel neden, faydacılığa yönelik yapılan eleştirilerdir. Bu eleştirileri “içten

gelen” ve” dıştan gelen” eleştiriler olarak ele almak mümkündür. İçten gelen eleştirilerle

Mill’in kendisi tarafından faydacılığa yapılan eleştirileri, dıştan gelen eleştirilerle

faydacılığa muarızlar tarafından yapılan eleştirileri kastediyoruz. İçten gelen eleştirilerin

temelinde Mill’in 1826 yılında yaşamış olduğu ruhsal bunalım ve Mill’in entelektüel

yaşamını etkileyen James Mill ve Bentham dışındaki Carlyle, Harriet Taylor, Coleridge,

Comte, gibi entelektüellerin etkileri yatmaktadır. Mill, 1826 yılında yaşamış olduğu

259 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 84

260 Donner, Mill’s Theory of Value, s. 121

261 Stephen, The English Utilitarians, Vol. I, s. 176

262 Miller, The Theory of Sanction, s. 162

Page 77: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

67

ruhsal bunalımla o güne kadar sarsılmaz bir sistem olduğuna inandığı faydacılığın tüm

defolarını bizzat deneyimlemiştir. Hem sarsılmaz bir sistem olarak kabul ettiği

Benthamcı sistemin düşündüğü kadar sağlam olmadığını deneyimlemesi hem de

Benthamcı düşünceyle hesaplaştığı bu dönemde hayatına giren diğer entelletüellerin

etkisi, onun içsel eleştirilerinin arkaplanını oluşturmuştur. Özellikle, Bentham’ın

faydacı sistemi içersinde insanı göz ardı etmesi, bunun yanında Bentham’ın insan

doğası konusundaki eksik bilgisi ve bu konudaki yardım almaz tavrı263 içsel eleştirilerin

genel karakterini tayin etmiştir.

Dıştan gelen eleştiriler ise genel olarak Bentham’ın sisteminin mekanikliğine

yöneltilmiştir. Bentham’ın sisteminin oldukça basit olan formulasyonu, anlaşılması

açısından kolaydı ve uygulamada nesnelliği yakalamıştı. Fakat onun sisteminin bu

sadeliği aynı zamanda sisteminin zayıflığının temelinde yatan faktördü. Bentham’ın

insanların tüm eylemlerini tekil bir amaçla açıklaması ve bu amacın peşinden

gidilmesini tek iyi olarak nitelemesi, bunun yanında bu konudaki detaylı açıklamaların

eksikliği insan psikolojisinin ve deneyimlerinin karmaşıklığını açıklamada yetersiz

kalmıştı. Onun hazların ve acıların niceliklerinin karşılaştırılması konusunda ortaya

koyduğu şablon genel sistem içersinde kullanışlı bir araç gibi durmasına rağmen, gerçek

hayatta aynı şekilde işlevsel değildi. Bentham’ın sisteminin bu dar ve basit yapısı

faydacılığın muhatapları tarafından yanlış anlaşılmasına neden olmuştur ya da en

azından Mill’in Utilitarianism’i yazarken sahip olduğu duygu bu yöndedir. Mill

hayatının her döneminde faydacılığın yanlış anlaşılmasından muzdaripti.264 Bunu açık

bir şekilde Utilitarianism’in muhtelif yerlerinde sık sık dile getirmiştir: “İyi-kötünün

mihengi olarak faydayı müdafaa edenlerin bu terimi dar ve sadece halk arasında

yayılmış, hazzın zıddı anlamında kullandıklarını zannetme cahilliğinde bulunanlara

sadece birkaç söz söyleyip geçivermek yetişir. Faydacılığa felsefe bakımından itiraz

edenlerden, böyle saçma bir yanılmaya düşebilecek olanlarla kendilerini bir an beraber

tutulduklarından dolayı özür dilemeliyim”265”Faydacılığa yapılan diğer bir itiraz da bir

ahlak miyarından maksat ne olduğu ve doğru-yanlış sözlerinin gerçek manası

263 Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 117

264 Mill, “Sedgwıck’s Dıscourse”, The Collected Works of John Stuart Mill, Vol. X, ed. John M. Robson,

s. 146 265

Mill, Faydacılık, s. 9

Page 78: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

68

hakkındaki yanlış anlayışa dayanmaktadır.”266”Bazı kimseler, bunların arasında hatta

yüksek fikir terbiyesi almış olanlar bile, aykırı fikirler isnat ettikleri öğreti kıymetini

anlamak için o kadar az zahmete giriyorlar, o kadar şuura sahip bulunuyorlar ki adeta

kasten cahillik göstermeleri büyük bir hata teşkil ediyor. Bildiğini ve prensip sahibi

olduğunu iddia edenlerin en ciddi yazılarında bile faydacılık ahlak felsefesinin en

kusurlu yorumu bulunuyor.”267

Mill, bu eleştirilerden oldukça rahatsızdı fakat onu en çok rahatsız eden eleştiri

faydacılığın “domuzlara yaraşır bir felsefe” olduğunu ifade eden eleştiriydi. “Bu hayat

kuramı birçok ruhlarda kökleşmiş bir nefret uyandırır. Sebebi bunun en saygıdeğer bir

duyguya karşı koymasıdır. Hayatın daha asil, daha iyi bir konusu bulunmadığını

farzetmek. Böyle düşünenlere göre denildiği gibi “domuzlara yarayan” bir kuramdır.

Pek az zaman var ki Epikuros’un yolunu tutanlar da onlardan sayılırdı. Bugün de

faydacılık kuramın Alman, Fransız ve İngiliz muarızları bundan daha terbiyeli bir

kıyaslama dili kullanmıyorlar.”268 “ Faydacılığın insanları katı kalpli ve az merhametli

yaptığı, sempati duygularını öldürdüğü söyleniyor.”269 “ Bundan başka faydacılık

muhaliflerinin düştükleri küçümseme ve horgörmeler burada söylemek fazla

olmayacaktır. Bunlar arasında o kadar kaba ve basit olanlar vardır ki… Açık kalpli ve

zeka sahibi insanlar bu derekeye düşmemelidir.”270 Ona göre faydacılığın ilkelerinin

domuzlara yaraşır olduğu eleştirisinde muarızların faydacılığı anlamamaktaki

ısrarlarının yanında Bentham’ın faydacılığı ele alış tarzı da oldukça etkiliydi. Ona göre

Bentham faydacılığı öyle itici bir tarzda ele almıştır ki, faydacılık muhataplarında

tiksindirici bir etki uyandırmıştır.271 Buna ek olarak Bentham’ın diğer düşünürlerden

“onlarda öğrenmeye değer bir şey yok”272 tavrının da bu eleştirinin temelinde yatan bir

diğer sebep olduğunu düşünüyordu. Bazı eleştirmenler hazzı methetmekle işe başlayan

faydacıların, haz kavramının dejenere olmasıyla birlikte gelen “domuzlara yaraşır

felsefe” v.b. eleştirilerin etkisiyle savunma pozisyonuna geçtiğini, bunun sonucunda da

Mill’in hazların niteliğini ön plana çıkararak eleştirilerin önüne geçmeye çalıştığını

266 Mill, Faydacılık, s. 30

267 Mill, Faydacılık, s. 32

268 Mill, Faydacılık, s. 11

269 Mill, Faydacılık, s. 30

270 Mill, Faydacılık, s. 32

271 Capaldi, John Stuart Mill, s. 146

272 Mill, Bentham, s. 174

Page 79: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

69

iddia etmektedirler.273

Yukarıda yer vermeye çalıştığımız içten gelen ve dıştan gelen

eleştiriler onu faydacılığın yanlış anlaşılmasına neden olan noktalarda revizyon

yapmaya yönlendirmiştir. Onun bu eleştiriler karşısında söylemiş olduğu “tatmin

edilmiş bir domuz olmaktansa tatmin edilmemiş bir insan olmayı, tatmin edilmiş bir

ahmak olmaktansa tatmin edilmemiş bir Sokrates olmayı tercih ederim”274 sözünün bu

amaçla söylenmiş bir söz olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Mill’in etik teorisinin farklılaşmasının nedenlerini ve bu farklılaşmanın ortaya

çıkardığı problemi tartıştıktan sonra, bu farklılaşmanın bir değerlendirmesini yapacağız.

3.3. Mill’in Etik Teorisinin Farklılaşmasının Değerlendirilmesi

Bu kısımda, ilk olarak tartışmamızda cevaplanması gereken son soru olan “Mill’in

faydacılığa yapmış olduğu revizyonlar, onun etik teorisinin faydacı bir etik teori olarak

nitelenmesini engeller mi?” sorusunu cevaplayacağız, ardından da tartışmamızla ilgili

genel bir değerlendirme yapacağız.

Bu konuyla ilgili olarak yukarıdaki soruyu cevaplamadan önce, bize göre

yapılması gereken ilk şey, Mill’in etik teorisinin faydacı olarak nitelenmesini

engelleyen revizyonun hangisi olduğunun tespit edilmesidir. Zira ikinci görüşü savunan

eleştirmenler Mill’in tüm revizyonlarını değil, faydacılığa yapmış olduğu en radikal

revizyon olan hazlar konusundaki revizyonunu kendi iddialarına temel

yapmaktadırlar.275 Bu nedenle biz de burada sadece Mill’in hazların niteliğine dair

yapmış olduğu vurgu üzerinden tartışmamızı sürdüreceğiz.

Biz Mill’in hazların niteliğine dair yapmış olduğu vurgunun Bentham sistemi

açısından oldukça radikal olduğunu ve faydacılığı hazların niteliğini göz ardı eden bir

yaklaşımdan, hazların niteliksel yönüne vurgu yapan bir anlayışa doğru dönüştürücü bir

etkisi olduğunu kabul etmekle birlikte, bu radikal revizyonun Mill’in etik teorisinin

faydacı olarak nitelenmesi önünde çok ciddi bir engel teşkil etmediğini düşünüyoruz.

Bu kanaatimizin temel dayanağı, hazların niteliğine yapılan vurgunun sadece Mill’e

özgü bir yaklaşım olmadığı gerçeğidir. Daha önce faydacı olarak kabul edilen birçok

filozofta da hazlar noktasında benzer ayrımlar karşımıza çıkmaktadır. Söz gelimi,

273 Maclntyre, Ethik’in Kısa Tarihi, Çev: H. Hünler – S. Zelyüt Hünler, İst.: Paradigma Yay. 2001, s. 267

274 Mill, Faydacılık, s. 15

275 Cooper and Fosl, Philosophy, UK: Wiley- Blackwell Pub. 2007, s. 165

Page 80: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

70

Mill’in “Bentham’ın fikirlerine en yakın olan ve en iyi bilen kişi”276 şeklinde ifade ettiği

babası James Mill’de de benzer bir vurguyu üstü kapalı bir şekilde de olsa görmekteyiz.

Mill, bu durumu Autobiography’de babasının daima daha sonraki sonuçlarına

bakmadan zihinsel hazları, diğer bütün hazlardan üstün tuttuğunu ifade etmektedir.277

Bunun yanında Mill’in açık bir şekilde faydacı olarak nitelediği Epikür278’de de aynı

ayrım karşımıza çıkmaktadır. Epikür, hazları “kinetik” ve “katestamik” olarak ikiye

ayırmaktadır. Buna göre Epikür sevinç ve neşe gibi hareket içerenleri kinetik, zihindeki

endişeden ve bedendeki acıdan yoksunluk gibi statik hazları da katestemik hazlar olarak

nitelemektedir.279

Yine aynı şekilde ünlü faydacılardan kabul edilen Godwin’de de

hazların birincil ve ikincil hazlar olarak ayrıldığını, birincil hazların ikincil hazlardan

daha üstün tutulduğunu görmekteyiz.280

Her ne kadar hazların niteliğine yapılan vurgu faydacılığı tepetaklak ediyor gibi

görünse de, Mill’i faydacı anlayışın dışına çıkarmak, faydacılığın sadece hedonist bir

ahlak teorisi olduğu şeklinde bir tanıma indirger ki, bu tanımı ayakta tutmak oldukça

zordur. Bu tanımı ayakta tutmanın tek yolu, faydacı teorinin hazcı yaklaşımını özsel

karakteristiği olarak tanımlamaktır. Fakat bunu doğrulayacak hiçbir şey yokmuş gibi

görünmektedir. Çünkü faydacılık her zaman kompleks bir felsefi doktrin olmuştur ve

böyle bir özcülük sadece bu kompleks yapıyı gizleme çabası olacaktır.281 Böyle bir

tanım faydacılığın geçirmiş olduğu tarihsel sürecin göz ardı edilmesi anlamına gelir.

Ayrıca bu tanım koyu hazcı olmayanı çerçeve dışında tutar. Bu şekilde hazlar arasında

yapılan ayrımın, bir etik teorinin faydacı olarak nitelenmesine engel olduğu şeklinde saf

bir Benthamizm benimsenirse, o zaman faydacılığın çerçevesi çok fazla daralacaktır ki,

kaçınılmaz olarak Mill’e ek olarak, bugün faydacı olarak nitelenen ve kabul edilen

James Mill, Godwin, Epikür v.b. gibi birçok filozof faydacı olarak

nitelenemeyeceklerdir. Dolayısıyla yukarıda ortaya koyduğumuz nedenlerden ötürü biz

bu yaklaşımın kabul edilebilir bir yaklaşım olmadığını iddia ediyoruz.

276 Mill, Autobiography, s. 54

277 Mill, Autobiography, s. 49

278 Mill, Faydacılık, s 9; Mill, “Utilitarianism”, The Collected Works Of John Stuart Mill vol. X, ed. John

M. Robson, s. 262 279

Rosen, Classical Utilitarianism from Hume to Mill,s 17; Scarre, The Problems of Philosophy:

Utilitarianism, s. 43 280

Lamb, Was William Godwin a Utilitarian, s. 126 281

Lamb, Was Godwin a Utilitarian, s. 133

Page 81: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

71

Biz, bir etik teorinin faydacı olarak nitelenip nitelenmemesinde asıl üzerinde

durulması gereken noktanın, faydacı bir etik teori olma iddiasındaki teorinin haz

kavramının doğasına ilişkin yaklaşımı olması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü

Bentham’ın faydacılığında haz anlayışının temelini, hazların sadece niceliksel

ayrımından söz edilebileceği şeklindeki yaklaşımı değil, hazzın bizatihi tek iyi, arzu

edilmesi gereken tek şey olduğu ve eylemlerin doğruluk ölçütü olduğu düşüncesi

oluşturmaktadır. Dolayısıyla eğer bir düşünür Mill’in teorisinin faydacı bir teori olarak

nitelenemeyeceği iddiasında bulunursa, bu kişinin konuyla ilgili olarak haz konusundaki

temel yaklaşımı Mill’in hazların niteliğine yaptığı vurgu değil, hazzın arzu edilir tek iyi

olduğu ve eylemlerin doğruluk ölçütü olduğu düşüncesini kabul edip etmediği üzerine

olmalıdır. Fakat bu tür bir yaklaşım temeline dayanan iddia da Mill’i faydacı çerçevenin

dışına çıkarmaya yetmeyecektir. Zira tartışmamızda dikkat edilmesi gereken nokta,

hazların ayrımı konusunda Mill ile Bentham farklı düşünseler de temelde her iki

düşünürün de hazzın bizatihi iyi olan tek şey ve eylemlerin doğruluk ölçütü olduğu

düşüncesine sahip oldukları gerçeğidir.282 Mill’in, hazzın bizatihi iyi olduğu ve amaç

olarak arzulanabilirliğini ve diğer şeylerin hazza ulaştırdıkları ölçüde değerli olmalarını

savunması faydacılığın temel dinamiklerine hala bağlı olduğunun kanıtlarındandır. Bu

da göstermektedir ki Mill ile Bentham aynı düzlemi paylaşmaya devam etmektedir. Bu

durum da bize göre Mill’in faydacı çizgisini muhafaza ettiğinin en açık kanıtıdır. Bu

iddiamıza bazı eleştirmenlerin Mill’in Bentham’dan farklı olarak insanın hazdan başka

şeyler de arzuladığı, Mill’in hazdan başka motivasyonlar kabul ettiği şeklindeki

itirazları mevcuttur.283 Eleştirmenlerin bu iddiasının doğru olmadığını düşünüyoruz.

Mill, bu konuyu ele aldığı Utilitarianismin IV. Bölümünde açık bir şekilde insanların

farklı motivasyonların peşinden gittiğini kabul etmekle birlikte, bu motivasyonların

hazza ve mutluluğa ulaşmak için aracı olduklarını ifade etmektedir. Mill, bu aracı

motivasyonların ancak hazza ve mutluluğa katkı yaptıkları oranda bir değer ifade

ettiklerini, insanların bunları amaç gibi görmesinin altında yatan asıl nedeninin,

insanların yeterli karakter gelişimine sahip olmamalarını göstermektedir. Ona göre aracı

motivasyonların peşinden giden insanlar yeterli karakter gelişimine sahip olmadıkları

282 Donner and Dumerton, Mill, UK: Wiley-Blackwell Pub. 2009, s. 16

283 Habib, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 96

Page 82: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

72

için bu araçları amaç olarak yorumlamaktadırlar.284 Bu noktadan hareketle açık bir

şekilde ifade edilebilir ki, Mill Bentham’ın haz yaklaşımını temelden reddetmemiştir,

sadece Bentham’ın sistemde eksik bıraktığı noktaları takviye etmeye çalışmıştır,

hazların niteliğine yapılan vurgunun da temelinde Mill’in bu amacı yatmaktadır.

Dolayısıyla, revizyonist bir yaklaşımla Bentham’dan farklı olarak hazların niteliğine

yapılan bir vurgu, Mill’in etik teorisini faydacı bir teori olmaktan çıkaramayacaktır.

Eğer faydacılığın sınırlarını, Bentham’ın kurucu baba olmasından hareketle koyu

bir Benthamcı yaklaşımla belirlersek, Mill’in faydacı daire içerisindeki varlığı daha da

tartışmalı bir hale gelecektir. Diğer yandan eğer faydacılığın yeniliğe açık ve gelişmeye

devam eden bir doktrin olarak ele alırsak, revizyona açık olduğunu düşünürsek, Mill’in

yapmış olduğu değişimler makul görülebilir ve Mill’in faydacılığa yapmış olduğu

sadakat yemini hala geçerliliğini koruduğu ifade edilebilir.285 Mill’in etik teorisinin bu

tarz bir tartışmanın konusu olmasını ise, Mill’in faydacılığı ele alış tarzından

kaynaklandığını düşünüyoruz. Çünkü Mill, birçok alanda eser veren bir filozof olmasına

rağmen saf bir ahlakçı değildi. Bu nedenle faydacılığı tekrar ele alıp yorumlarken, tüm

sistemi en ince ayrıntılarıyla ele almamıştır. Zaten Mill’in Utilitarianism’inin hedef

kitlesi sadece filozoflar değildi, bu nedenle ortaya koyduğu sistemle filozofları

etkilemeyi de amaçlamıyordu. Aksine o geniş halk kitlelerini hedeflemişti. Bu konudaki

öncelikli amacı, faydacılık üzerindeki yanlış anlamaları ortadan kaldırmak ve gerçek

faydacılığı insanlara anlatmak, bir başka ifadeyle faydacılığı yozlaşmaktan

kurtarmaktı.286 Böylece toplumda reform yapmayı ve insanların daha mutlu olmalarını

sağlamayı amaçlıyordu.287 Bu nedenle onu, miras aldığı dini reddeden bir heretik olarak

kabul etmek bize göre Mill’e yapılacak en büyük haksızlıkların başında gelmektedir.

Çünkü onun amacı köksüz ve yeni bir ahlak oluşturma çabası değildi.288 Onun yapmak

istediği şey, miras aldığı dini reddeden bir heretik konumuna düşmeden, kendisinden

önceki peygamberin vizyon darlığından kaynaklanan çarpıklık sonucu ortaya çıkan

problemleri çözmekti.289 Onun bu çabası doğal olarak, faydacılığın problemli yönlerini

sırtına yüklenmesine neden olmuştur. Bu durumu Maclntyre şöyle ifade etmektedir:

284 Mill, Faydacılık, s. 57

285 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 90

286 Graham, Eight Theories of Ethics, s. 133

287 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 90

288 Capaldi, John Stuart Mill, s. 289

289 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 74

Page 83: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

73

“Bentham faydacılığının ortaya koyduğu hiçbir problem yoktur ki bizzat faydacılığın

kendisi tarafından ortaya konulmasın ve bu problemlerin yükü Mill’in sırtına

binmesin.”290 Fakat o, bu yükleri yüklenmekten kaçınmadı ve gerek kendisi eleştirerek,

gerek muarızların eleştirilerine kulak vererek Bentham’ın sisteminin açıklarını

kapatmaya çalıştı. Böylece, gerekli gördüğü değişiklikleri yaparak faydacılığı statik

yapısından kurtarıp, canlı ve gelişen bir yapı haline getirmeye çalıştı. Çünkü ona göre

faydacılığa herkes yeni bir şeyler katabilirdi ve faydacılık ona göre asla tek bir adamın

görüşü olarak kalmamalıydı.291 Bu açıdan çizdiğimiz resme tekrar baktığımızda felsefi

açıdan oldukça sınırlı kalan Bentham faydacılığına asıl felsefi şeklin Mill tarafından

verildiğini görürüz. Kabul edilmelidir ki, Mill bunu yaparken Ortodoks bir Benthamcı

değildi, ancak bir heretik gibi de davranmadı, bir başka ifadeyle ne mirası olduğu gibi

kabullendi ne de tamamen reddetti. O, aldığı mirası temel ilkelere bağlı kalarak tekrar

yorumladı. Bu konuda John Grote şöyle der: “Mill, utilitarianism terimini kullanmayı

en çok hak eden kişidir. Çünkü onu felsefi anlamda kullanıma açan ilk kişi odur.”292

Bu açıdan bakıldığında Mill yerden göğe kadar zamanının adamıydı, hem içinde

yaşadığı zaman tarafından şekillendirilmişti hem de içinde yaşadığı zamanın

şekillenmesine katkısı olmuştu.293

O, içinde yaşadığı dönemde aniden gelişen ve ortaya

çıkan toplumsal değişimin farkındaydı. Bu değişime karşılık vermeleri için bireyleri

cesaretlendirmişti. Aslında Mill’in amacı oldukça saygındı. Oluşturduğu faydacılığın

yeni formunda ahlaki fail, canlı bir toplumda kendi vizyonunu belirleyen ve bu

vizyonun peşinden özgürce gidebilecekti. Ayrıca ahlaki fail bu sistem içersinde

mutluluğu ve mükemmelliği hep daha yukarı çekmeye çalışan ve bu uğurda çalışmayı

amaç edinen bir karatere sahip olmalıydı.294 Maalesef, onun kurguladığı bu sistemde

teorik ideal ile realite arasında adeta bir uçurum vardı. Bu uçurumun ana nedeni belki de

Mill’in teoriye gereğinden fazla odaklanan bir iyimser olmasıydı. Bu nedenle

Bentham’ın sistemindeki eksiklikleri doldurma iddiasında bulunan yeni sisteminde

yepyeni boşluklar oluşmuştu. Bunun yanında kurguladığı bu sistemin kendi döneminde

başarıyı yakalayamayacağını iddia eden realist bir tutumu da vardı. O, kalabalıkların,

onun hedeflediği böyle bir aydınlanmaya hazır olmadıklarını hatta dönemin en ileri

290 Maclntyre, Ethik’in Kısa Tarihi, s. 267

291 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 91

292 John Grote, An Examination of Utilitarian Philosophy, London: Cambridge Press, 1870, s. 25

293 Capaldi, John Stuart Mill, s. xiv

294 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 249

Page 84: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

74

toplumlarının bile onun hedefindeki toplumdan fersah fersah uzak olduğunu biliyordu.

Dahası, Mill bu sistemi asla ya hep ya da hiç meselesi olarak algılamadı.295 Sadece

kurgulamaya çalıştığı bu sistemin topluma rehberlik etmesini ümit etti. Çünkü o, her

zaman insan doğasının ve zekâsının manipülasyona açık olduğunu bu nedenle kendi

çıkarları için toplumları tarifsiz acılara garkedebilecek yollara tevessül edebileceğini

düşünüyordu. Aslında ilerleyen zaman onu haklı çıkarmıştı. Bugün ulaştığımız

teknolojik seviyenin yansımaları bunun en güzel kanıtıdır. Günümüzde iletişimin

gelişmesi, casusluk faaliyetlerinin artmasına ve diğer insanların özgürlüklerinin

kısıtlanmasına neden olmuştur. Karmaşık bilimsel ilerlemeler insan davranışları

üzerinde başkalarının zihnini okuma, zihni yöneltme, bilinçaltını ele geçirme gibi

imkânlara sahip olmamızı sağladı. Askeri alanda yaşanan ilerlemeler insanlara korku

veren silahlar, füzeler, bombardıman uçakları, kara mayınları gibi silahları emrimize

verdi.296

Dahası teknolojinin her geçen gün ulaşılabilirliğinin artması, nüfus artışı, çevre

kirliliği, kitle imha silahlarının icadı gibi gelişmeler insan zihni üzerindeki

manipülasyonun yansımalarının neler olabileceğine dair tahminlerimizi zorlamaktadır.

Ancak Mill, bu manipülasyonların mümkün olduğunu kabul etmesinin yanında insanın

sağduyusunun bu problemlerin ortaya çıkmasına engel olacağına inandı. Bu durum

onun insana karşı beslemiş olduğu sonsuz bir güvenin işaretiydi. Zaten onun yaşamış

olduğu 19. yy İngiltere’si insana dair çok büyük bir güvenin beslendiği bir çağdı. Mill

de geleceğin mükemmel olmayacağını biliyordu ancak insanla ilgili düşünceleri onun

kötümser düşünmesine engel oluyordu.297

295 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 250

296 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 250

297 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 250

Page 85: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

75

SONUÇ

Son iki yüz yılda ahlak alanında etkili olmuş teorilerin başında gelen faydacılık,

temel ilkelerini antik Yunan’dan alan bir etik teori olmasına rağmen, düşünce dünyasına

bir felsefi ekol olarak çıkması 18.yy’ın sonlarında olmuştur. 18.yy’ın sonlarında

Bentham kendisinden önce birçok düşünür tarafından dillendirilen faydacılığın temel

ilkelerini sistemli bir şekilde ele almış ve bu ilkeleri felsefi bir sistem haline getirmiştir.

Bentham, ahlak alanındaki mevcut etik teorilerin, olgulardan hareket etmek

yerine, sezgi, vicdan, ahlak yasası gibi kavramlardan hareket ettiklerini ve bu durumun

da ahlak alanında bir anarşi doğurduğunu düşünmüştür. Bu nedenle o, ahlak alanında

yeni bir etik bilimi kurarak bu anarşiyi ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Bu amaç

doğrultusunda Bentham, kendisinden önceki faydacı düşünürlerden gelen ilkeleri klasik

İngiliz deneyciliği ve Hartley’in çağrışımcı psikolojisiyle yorumlayarak yeni bir etik

bilimi kurmaya çalışmıştır. Yeni etik biliminde, diğer etik teorilerde bulunan vicdan,

ahlak yasası, öbür hayatın varlığı, sezgi gibi kavramlara yer vermemiştir. Böylece yeni

etik biliminin temeline olguları gözlemleyerek ulaştığı fayda ilkesini yerleştirmiştir.

Böylece yeni etik biliminin temelini fayda ilkesi, yöntemini ise gözlem oluşturmuştur.

Bentham’ı faydacılık açısından en önemli figürlerden biri yapan şey de faydacılığa yeni

bir yöntem önermesi olmuştur. En yüksek sayıda insanın en yüksek mutluluğunu

amaçlayan ilke olarak tanımladığı fayda ilkesinin temelini oluşturan fayda kavramını,

haz kavramıyla eşitleyen Bentham, eylemlerin ahlaki olarak tek doğruluk ölçütünün

fayda/haz üretmesi olduğunu ifade etmiştir. Bu düşüncesinin temelinde ise bizatihi tek

arzu edilir şeyin haz olduğu anlayışı vardır. Bu bağlamda Bentham için diğer şeyler

hazza katkı sağladıkları oranda değerlidirler.

Bentham, ahlak alanında varolduğunu iddia ettiği anarşiyi ortadan kaldırma

iddiası gereği ahlaki failin ihtiyaç duyduğu nesnel bir karar verme prosedürü

geliştirmiştir. Hazlar arasında sadece niceliksel ayrımlardan söz edilebileceği düşüncesi

temelinde Bentham’ın geliştirdiği bu prosedür, eylemde bulunan ahlaki faile alternatif

eylemler arasında seçimde bulunurken yol göstermesi, eylemlerden elde edilecek

hazların ya da ortaya çıkacak acıların değerlendirilmesi amacıyla geliştirilmiştir.

Böylece Bentham ahlak anlayışının nihai hedefi olan mutluluğa, ahlaki failin ve

toplumun ulaşması için gerekli teorik alt yapının tamamlamayı amaçlamıştır.

Page 86: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

76

Bentham tarafından sistemleştirilen faydacı felsefe, 19.yy İngiltere’sinde

oldukça etkili olmuş ve bu etkisinin bir uzantısı olarak da birçok taraftarın yanında,

birçok muhalifi olmuştur. Özellikle, faydacılığın dönemin sosyal problemlerine

sunduğu çözümler farklı kesimlerden oldukça farklı tepkiler almıştır. Bu tepkilerin

altında yatan temel neden faydacılığın rasyonel olma iddiası gereği sahip olduğu

kurgudur. Bentham’ın insanı haz peşinde koşan bir şekilde tasvir etmesi, bu nedenle de

eylemlerin ahlaki doğruluğu için haz temelli nesnel bir ölçüt geliştirme çabası,

sisteminin mekanik yapısı, insan karakteri ve doğasını göz ardı eden yaklaşımı,

faydacılığın muarızları tarafından “domuzlara yaraşır bir felsefe” olarak nitelenmesine

ve toplum içersinde oldukça sert bir muhalefetle karşılaşmasına neden olmuştur.

Faydacıların muarızları tarafından yapılan bu eleştirileri ve kendi deneyimlerini

dikkate alan Mill, Bentham’ın sistemini yeniden ele alıp yorumlamıştır. Yorumlama

faaliyetinin ilk adımı olarak Bentham’ın kanıtlanmasına ihtiyaç duyulmayan ilk ilke

olarak nitelediği fayda ilkesini kanıtlamak olmuştur. Ardından Bentham’ın oldukça

tepki çeken haz anlayışını ele almıştır. Mill, Bentham’la paralel olarak tek arzu edilir

şey olarak hazzı kabul etmiş ve diğer şeylerin hazza katkı sağladığı ölçüde değerli

olduğunu iddia etmiştir. Fakat Bentham’dan ayrı olarak Mill, hazlar arasında niceliksel

bir takım ayrımların yanında niteliksel ayrımların da yapılması gerektiğini ifade

etmiştir. Bu nedenle o, hazlar arasında yüksek hazlar ve alçak hazlar ayrımına gitmiş ve

faydacı ahlak anlayışının nihai hedefi olan mutluluğa Bentham’ın aksine sadece nitelik

olarak yüksek hazlarla ulaşılabileceğini iddia etmiştir. Özellikle Bentham’ın sisteminde

insanın doğası ve karakterini ihmal ettiğini düşünen Mill, kendi sistemini bu eksiklikler

ekseninde tekrar kurgulamış ve insan gelişimi ve karakter eğitimine Bentham’dan çok

daha fazla önem vermiştir.

Bu yorumlama faaliyeti sona erdiğinde ortaya çıkan Mill’in ahlak düşüncesi,

belirli noktalarda Bentham’ın ahlak anlayışından oldukça farklı bir yapı arzetmiştir.

Özellikle hazlar, hazların ölçümleri, insan doğası ve karakteri konularındaki

farklılaşmalar, eleştirmenler tarafından iki farklı biçimde yorumlanmıştır. Bir kısım

eleştirmenler, bu farklılaşmanın önemli olduğunu kabul etmekle birlikte Mill’in hala

Benthamcı geleneğe bağlılığını sürdürdüğünü bu nedenle de Mill’in etik teorisinin

faydacı olarak nitelenmesinin yanlış olmayacağını iddia etmişlerdir. Bu düşüncenin tam

aksini savunan diğer kısımdaki eleştirmenler ise Mill ile Bentham arasındaki

Page 87: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

77

farklılaşmanın, Mill’in etik teorisini çok farklı bir noktaya taşıdığını bu nedenle de

Mill’in etik teorisinin faydacı olarak nitelenmesinin yanlış olduğunu savunmuşlardır.

Bize göre Mill belirli noktalarda Bentham’dan farklılaşsa da hala Benthamcı

gelenek dışına çıkmamıştır. Çünkü bu yorumlama faaliyetinde Mill’in temel kaygısı

Bentham’ın sisteminin temel ilkelerini değiştirmek değildi, aksine Bentham’ın sistemde

bıraktığı noktaları doldurmaktı. Bu gerçeği, Bentham hakında dillendirdiği

eleştirilerinde ve Bentham’ın sistemine yapmış olduğu düzeltmelerde görmek

mümkündür. Bunun yanında Mill’in kendi ifadeleri de hala faydacı bir çizgiye sahip

olduğunu teyit eder mahiyettedir. Sıraladığımız bu nedenlerden ötürü, o hala bir

faydacıydı.

Page 88: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

78

KAYNAKÇA

Anay, Harun, “Hilmi Ziya Ülken’in Faydacılığa Eleştirileri”, Türk Dünyası

İncelemeleri Dergisi, 2011, sayı: 24

Audi, Robert, The Cambridge Dictionary of Philosophy, London: Cambridge Uni.

Press, 1999

Avcı, Ercan, Liberalizm ve Hoşgörü İlişkisi; John Locke ve John Stuart Mill

Örnekleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank.: Hacettepe

Üni. SBE, 2010

Başdemir, H. Y., Liberalizmin Ahlaki Temelleri. Ankara: Liberte Yay. 2009

Başdemir, H.Y, John Stuart Mill`in Hürriyet Anlayışı, Yayımlanmamış Yüksek

Lisans Tezi Ank: Ankara Üni. SBE, 2000

Bayles, D., Contemporary Utilitarianism, New York: Anchor Books, 1968

Bentham, Jeremy “Ahlak yasama ve İlkelerine Giriş”, Çev. Doç.Dr. Aysel Doğan,

A.Ü.H.F. Dergisi, Ank: 2008, sayı:4

_________, “Principles of Penal Law”, The Works of Jeremy Bentam Vol. I,ed.

John Bowring,

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl

e=2009

_________, “Fragment on Government”, The Works of Jeremy Bentham Vol.I,

ed. John Bowring,

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl

e=2009

_________, “An Introduction Principles of Morals and Legislation”, The Works

of Jeremy Bentham Vol. I, ed. John Bowring,

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl

e=2009

_________, “Anarcial Fallacy”, The Works of Jeremy Bentham Vol. II, ed. John

Bowring,

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl

e=1921

_________, “Prıncıples Of Judıcıal Procedure”, The Works of Jeremy Bentham

Vol. II, ed. John Bowring,

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl

e=1921

Page 89: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

79

_________, “The Ratıonale of Reward”, The Wroks of Jeremy Bentham vol.II,

ed. John Bowring,

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl

e=1921

_________, “Elogia—locke, Priestley, Beccaria”, The Works of Jeremy Bentham

Vol.X, ed. John Bowring,

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl

e=2085

Capaldi, Nicholas, John Stuart Mill, Çev: İsmail Hakkı Yılmaz, İst.:İş Bankası Yay.,

2011

Cevizci, Ahmet, Etiğe Giriş, İst.: Paradigma Yay., 2002

_________, Felsefe Sözlüğü, İst.: Paradigma Yay., 2010

Cooper and Fosl, Philosophy, UK: Wiley- Blackwell Pub. 2007

Cope, C. M. “Was Mill a Utilitarian”, Utilitas (Cambridge), London:1998, sayı:

10

Copleston, F., Yararcılık ve Pragmatizm, çev. Deniz Canefe, İstanbul: İdea Yay.,

2000

Crisp, Roger, Mill On Utillitarianism, New York: Routledge, 1997

Çağla, Cengiz, Mill, Say Yay., İst.:2007

Çakmak, D. Ş., Klasik İktisat Düşüncesinde "Kadın"ın Konumlandırılışına Farklı bir

Yaklaşım: John Stuart Mill, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,

Ank.:Gazi Üni. SBE, 2010

Çavuşoğlu, H. A., John Stuart Mill`in Hürriyet ve Siyaset Anlayışı, Yayımlanmamış

Yüksek Lisans Tezi, Pamukkale:Pamukkale Üni. SBE, 2002

__________, Jeremy Bentham'ın Felsefesinde Moral-Hukuk İlişkisi,

Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir: Ege Üni. SBE, 2011

Dickens, Charles, Hard Times, UK: Project Gutenberg, 1997

Donner and Fumerton, Mill, UK: Wiley-Blackwell Pub. 2009

Donner, Wendy, “Mill’s Theory Of Value”, The Blackwell Guide to Mill’s

Utilitarianism, ed. Henry R. West, U.K.: The Blackwell Pub., 2006

Er, Name, Jean Jacques Rousseau ve John Stuart Mill'de Özgürlük Problemi,

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank.: Gazi Üni. SBE, 2009

Graham, Gordon, Eight Theories of Ethics, London: Routledge, 2004

Page 90: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

80

Grote, John An Examination of Utilitarian Philosophy,, London: Cambridge

Press,1870

Güriz, Adnan, Faydacı Teoriye Göre Ahlak ve Hukuk, Ankara: A.Ü.H.F. Yay.,1963

Habibi, Don, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth,, Boston: Kluwer

Academic Pub., 2001

Hasırcı, Nazım, John Stuart Mill'in Tümevarım Anlayışı, Yayımlanmamış Doktora

Tezi, Ank.:Ankara Üni. SBE, 2005

Küçük, Nimet, John Stuart Mill`in Felsefesinde Özgürlük ve Eşitlik Sorunu,

Yayımlanmamış Doktora Tezi, İst.:İstanbul Üni. SBE, 2003

Lamb, Robert, “Was William Godwin a Utilitarian”, Journal of the History İdeas,

vol.70, 2009, sayı: 1

Law, Graham, Industrial Relations: Carlyle's influence on Hard Times,

http://www.f.waseda.jp/glaw/arts/IndRels.pdf (2013)

Lytton, E.D., England and the English, London:Harper&Brothers Pub.,1833

Maclntyre, A. Ethik’in Kısa Tarihi, Çev: H. Hünler – S. Zelyüt Hünler, İst.:

Paradigma Yay. 2001

Mill, John Stuart, “Bentham”, The Collected Works of John Stuart Mill, Vol. X, ed.

John M. Robson, Toronto ;The University of Toronto Press,1963-

1991

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl

e=241

_________, “Bentham”, The Collected Works of John Stuart Mill, Vol. X,

ed.John M. Robson, Toronto; The University of Toronto Press,

1963-1991

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl

e=241

_________, “Remarks on Bentham’s Philosophy”, The Collected Works of John

Stuart Mill, Vol. X, ed. John M. Robson, Toronto; The University of

Toronto Press, 1963-1991

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl

e=241

_________, “Sedgwıck’s Dıscourse”, The Collected Works of John Stuart Mill,

Vol. X, ed. John M. Robson Toronto; The University of Toronto

Page 91: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

81

Press, 1963-1991

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl

e=241

_________, “Utilitarianism”, The Collected Works of John Stuart Mill Vol. X,

ed. John M. Robson, Toronto; The University of Toronto Press,

1963-1991

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl

e=241

_________, “Whewell on Moral Philosophy”, The Collected Works of John

Stuart Mill Vol. X, ed. John M. Robson, Toronto; The University of

Toronto Press, 1963-1991

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl

e=241

_________, “The Earlier Letters”, The Collected Works of John Stuart Mill Vol.

XII, ed. Francis E. Mineka, Toronto; The University of Toronto

Press, 1963-1991,

http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php%3F

title=249&Itemid=99999999

_________, Autobiography, London: the Floating Press, 2009

_________, Faydacılık, çev. Nazmi Coşkunlar, İstanbul: MEB. Yay., 1986

_________, Özgürlük Üzerine, çev. Tuncay Türk, İstanbul: Oda Yay., 2008

Miller, Dale E., “Mill’s Theory Of Sanction”, The Blackwell Guide to Mill’s

Utilitarianism, ed. Henry R. West, U.K.:The Blackwell Pub., 2006

Mitchell, W. C., “Bentham’s Felicific Calculus”, Political Science Quarterly, Vol. 33,

June 1918

Özkurt, Hülya, Jeremy Bentham'ın Faydacı Ahlak ve Hukuk Teorisi, , İst.: Oniki

Levha Yay. 2013

Öztürk, Sibel, John Stuart Mill'in Ahlâk Anlayışı, İlya Yay. İzmir:2004

Plamenatz, John, The English Utilitarians, Blackwell Oxford, London:1958

Postema, G., “Bentham's Utilitarianism”. The Blackwell Guide to Mill’s

Utilitarianism, ed. Henry R. West, U.K.:The Blackwell Pub., 2006

Rosen, Frederick, Classical Utilitarianism from Hume to Mill, London: Routledge

Press, 1996

Page 92: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

82

Scarre, Geoffrey, The Problems of Philosophy Utilitarianism, London: Routledge

Press, 2003

Skorupski, John, “Liberal Doğalcılığın Kaderi”, çev. Selim Dingiloğlu, Mill, ed.

Cengiz Çağla, , İstanbul: Say Yay., 2007

Skorupski, John, Mill, Routledge Press.

Skorupski, John, Why Read Mill Today, New York: Routledge, 2006

Sorley, W.R., A History of EnglishPhilosophy , The Knickerbocker Press,

London:1921

Stephen, Leslie, The English Utilitarians, London: Duckworth, I- III

Stumpf, S.l E., Philosophy: History And Problems, London: McGrow - Hill Book

Co., 1977

Summer, L.W., Mill’s Theory of Rights, The Blackwell Guide to Mill’s

Utilitarianism, ed. Henry R. West, U.K.: The Blackwell Pub., 2006

Taş, Beyazıt, Faydalı Etik, Ankara: Kanguru Yay., 2009

Urmson, J.O., “The Interpretation of The Moral Philosophy”, Contemporary

Utilitarianism, ed. Michael D. Bayles, New York: Anchor Books,

1968

Vergara, F., Liberalizmin Felsefi Temelleri, çev. Bülent Arıbaş, İstanbul: İletişim

Yay., 2006

West,Henry R., “Mill’s Proof of The Principle of Utility”, The Blackwell Guide to

Mill’s Utilitarianism, ed. Henry R. West, U.K.: The Blackwell Pub.,

2006

Yılmaz, Ender, Teleolojik Etik ve Deontolojik Etik’in Karşılaştırılması (J.S. Mill ve

I. Kant ile Sınırlandırılmış Olara,), Yayımlanmamış Yüksek Lisans

Tezi, Erzurum: Atatürk Üni. SBE, 2010

Page 93: JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ

83

ÖZGEÇMİŞ

20.03.1984 tarihinde Karabük’te doğdu. 1996 yılında Karabük Çamkent İlköğretim

Okulundan, 2002 yılında ise Karabük Anadolu İmam - Hatip lisesinden mezun oldu.

Aynı yıl kazandığı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İlköğretim Din Kültürü ve

Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümünden 2006 yılında mezun oldu. 2006 – 2011 yılları

arasında Karabük ilinin farklı okullarında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni

olarak çalıştı. 2009 yılında kısa dönem erbaş olarak Ankara Mamak MEBS Okulu ve

Eğitim Merkez Komutanlığında vatanî hizmetini tamamladı. 2011 yılında Sakarya

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne araştırma görevlisi olarak atandı.