john stuart mill’İn ahlak felsefesİnİn problemlerİ
TRANSCRIPT
T.C.
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
JOHN STUART MILL’İN AHLAK FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Metin AYDIN
Enstitü Anabilim Dalı : Felsefe ve Din Bilimleri Enstitü Bilim Dalı : Felsefe Tarihi
Tez Danışmanı: Doç. Dr. Muammer İSKENDEROĞLU
MAYIS - 2013
BEYAN
Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının
eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta
bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin
herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez
çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.
Metin AYDIN
22.05.2013
ÖNSÖZ
18.yy’ın sonlarında 19.yy’ın başlarında Bentham tarafından sistemleştirilmiş olan
faydacılık İngiliz düşünce tarihinde kurulmuş olan ilk düşünce ekolüdür. Bu teoriye göre bir
eylemin ahlaki olarak doğruluğu, hem eylemi yapan hem de eyleme muhatap olanlar için
ortaya çıkardığı fayda/haz oranında doğrudur. Bu nedenle faydacılık en yüksek sayıda insanın
en yüksek mutluluğunu amaçlayan bir etik teoridir. Ortaya çıktığı Kraliçe Victoria dönemi
Britanya’sında sosyal, ekonomi, hukuk ve diğer birçok alanda meydana gelen değişimlerin
baş aktörlerinden biri olması ve etkilerinin hala günümüz Anglo -Sakson dünyasında devam
etmesi açısından faydacılık, düşünce tarihinin en etkili etik teorilerinden biridir. Bu etik teori
Bentham’ın Antik Yunan’dan gelen temel ilkeleri, klasik İngiliz deneyci yaklaşımı ve
çağrışımcı psikolojiyle ele alarak yeniden yorumlaması sonucu ortaya çıkmıştır. Bentham’ın
faydacılık için belirlediği temel ilkelerin esnek yapısı gündelik problemlere çözüm üretme
noktasında uygulayıcılara geniş bir hareket alanı sağlamış ve bu esneklik, faydacılığın birçok
alanda son iki yüz yıldır devam eden etkinliğinin temel nedeni olmuştur. Ayrıca faydacılığın
karmaşık açıklamalardan uzak, oldukça sade bir yapıya sahip olması ve birçok farklı alandan
dönemin en ünlü entelektüelleri arasından kendisine taraftar bulması faydacılığın etkisini çok
geniş bir alana yaymasını sağlamıştır.
Faydacılığın ortaya çıktığı dönemde oldukça etkili olması beraberinde faydacılığa
karşı bir muhalefetin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Özellikle Bentham’ın faydacılığın
temel ilkelerini benimserken vicdan, ödev, sezgi v.b. hiçbir metafizik açıklama ya da öğeye
yer vermemesi, diğer etik teorilere karşı takındığı olumsuz tavır, insan tabiatı ve doğasına
karşı benimsediği fayda/haz temelli indirgemeci yaklaşım faydacılığın “domuzlara yaraşır”
bir felsefe olarak nitelenmesine neden olmuştur.
Faydacılığın Bentham’la birlikte en önemli siması ve Bentham’ın öğrencisi olan John
Stuart Mill ise faydacılığa karşı yapılan bu eleştirileri dikkate alarak Bentham’ın faydacılık
anlayışına farklı bir yaklaşım sergilemiştir. Özellikle Bentham’ın faydacı anlayışının insan
doğasına karşı göstermiş olduğu indirgemeci anlayışına Mill muhalefet etmiş, bu noktadaki
Bentham’ın yaklaşımının faydacılığın en problemli yönü olduğunu düşünmüştür. Dolayısıyla
Mill, Bentham’ın faydacı anlayışını tekrar ele alıp yorumlamıştır. Özellikle Bentham’ın
hazların sadece niceliklerine yapmış olduğu vurguya karşı, hazların niteliksel olarak da
birbirlerinden ayrılmaları gerektiği ve ahlakın hedefi olan mutluluğa ancak niteliksel olarak
üstün olan hazlarla ulaşılabileceğine dair yeni bir yaklaşım geliştirmiştir. Mill’in hazların
niteliğine yapmış olduğu bu vurgu iki düşünür arasındaki en temel farklılığı oluşturmuştur.
Bu farklılıklardan hareket eden eleştirmenlerden bazıları Mill’in sergilediği bu yeni yaklaşımı
Mill’in Benthamcı sistemden kopuşu olarak yorumlamışlar ve nihai kertede Mill’in ortaya
koyduğu etik sistemin Benthamcı manada faydacı bir etik sistem olarak nitelenemeyeceğine
dair eleştiriyi dillendirmişlerdir.
Tezimiz Mill eleştirmenleri arasında tartışma konusu olan bu eleştiriyi ele almaktadır.
Birinci bölümde Bentham’ın ahlak anlayışı, ikinci bölümde Mill’in ahlak anlayışı, üçüncü
bölümde ise iki düşünürün ahlak anlayışlarının fayda ilkesi temelinde karşılaştırılması
yapılarak bahsi geçen eleştiri cevaplanmıştır.
Tezimin konu seçiminde bize yardımcı olan, yetişmemde maddi manevi hiçbir
yardımını esirgemeyen muhterem hocam Prof. Dr. Celal TÜRER’E değerli katkı ve emekleri
için; tezin yazılması aşamasında danışmanlığımı yapan, bu süreçte titizlikle yazdıklarımı
okuyup, gerekli düzeltmelerin yapılması hususunda beni her zaman doğru bir şekilde
yönlendiren, bu konuda her anlamda bana destek olan muhterem hocam Doç. Dr. Muammer
İSKENDEROĞLU’na ve lisans öğrenimimden itibaren bugünlere gelmemde maddi manevi
hiçbir yardımını esirgemeyen ve üzerimde borcunu ifa edemeyeceğim kadar çok emeği
bulunan muhterem hocam Prof. Dr. Murtaza KORLAELÇİ’ye şükranlarımı ve hürmetlerimi
sunmayı yerine getirilmesi gereken bir görev addediyorum.
Metin AYDIN
22.05.2013
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR ........................................................................................................... iii
ÖZET……………………………………… ................................................................ iv
SUMMARY..................................................................................................................... v
GİRİŞ ............................................................................................................................... 1
BÖLÜM 1:JEREMY BENTHAM’IN FAYDACI AHLAK ANLAYIŞI ................... 6
1.1. Bentham’ın Entelektüel Hayatı .................................................................................. 6
1.2. Bentham’ın Faydacı Ahlakı ....................................................................................... 8
1.2.1.Fayda İlkesi ............................................................................................................ 10
1.2.2.Haz - Acı Kavramları ve Felicific Calculus ........................................................... 12
1.2.3.Birey ve Toplum Mutluluğu................................................................................... 19
BÖLÜM 2:JOHN STUART MILL’İN FAYDACI AHLAK ANLAYIŞI ................ 24
2.1.Mill’in Entelektüel Gelişimi ..................................................................................... 24
2.2.Mill’in Faydacı Ahlak Anlayışı ................................................................................ 31
2.2.1.Fayda İlkesi ............................................................................................................ 32
2.2.3.Değer Anlayışı ....................................................................................................... 35
2.2.4.Haz Anlayışı ........................................................................................................... 36
2.2.5.Birey ve Toplum Mutluluğu................................................................................... 38
2.2.6.Karakter Gelişimi ................................................................................................... 41
2.2.7.Özgürlük Anlayışı .................................................................................................. 42
2.2.8.Devlet Anlayışı....................................................................................................... 45
2.2.9.Yaptırım Anlayışı ................................................................................................... 47
2.2.10.Adalet Anlayışı..................................................................................................... 48
BÖLÜM 3:JOHN STUART MILL’İN ETİK TEORİSİNİN BENTHAM’IN
ETİK TEORİSİYLE İLİŞKİSİ ................................................................................... 50
3.1. Mill’in Etik Teorisinin Farklılaşması ....................................................................... 50
3.2.Mill’in Etik Teorisinin Farklılaşmasının Ortaya Çıkardığı Problem ve
Farklılaşmanın Nedenleri ................................................................................................ 60
3.3. Mill’in Etik Teorisinin Farklılaşmasının Değerlendirilmesi .................................... 69
SONUÇ ........................................................................................................................... 75
KAYNAKÇA ................................................................................................................. 78
ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................... 83
iii
KISALTMALAR
ANK : Ankara
AÜHF : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
BKZ : Bakınız
ED : Editör
İST : İstanbul
PUB : Publisher
S : Sayfa
TİB : Türkiye İş Bankası
UK : United Kingdom
UNI :University
VOL : Volume
YAY : Yayın
iv
SAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tez Özeti
Tezin Başlığı: John Stuart Mill’in Ahlak Felsefesinin Problemleri
Tezin Yazarı: Metin AYDIN Danışman: Doç. Dr. M. İSKENDEROĞLU
Kabul Tarihi: 22.05.2013 Sayfa Sayısı: v (ön kısım) + 83 (tez)
Anabilimdalı: Felsefe ve Din Bil. Bilimdalı: Felsefe Tarihi
John Stuart Mill’in etik teorisinin faydacı bir teori olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğini
tartışan bu tez, üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Mill’in ahlak anlayışına temel teşkil etmesi
açısından Jeremy Bentham’ın, ahlak anlayışı ele alınmakta, ikinci bölümde de Mill’in ahlak anlayışı
detaylı şekilde tartışılmaktadır. Son bölümde ise bu iki düşünürün etik teorileri fayda ilkesi temelinde
karşılaştırılmaktadır.
18.yy’da Bentham tarafından sistemleştirilmiş olan faydacılık, bir eylemin ahlaki olarak
doğruluğuna, hem eylemi yapan hem de eyleme muhatap olanlar için ortaya çıkardığı fayda/haz oranına
bakarak karar veren bir etik teoridir. Bu nedenle faydacılık en yüksek sayıda insanın en yüksek
mutluluğunu amaçlayan bir etik teoridir. Faydacılık Bentham’ın Antik Yunan’dan gelen temel ilkeleri
klasik İngiliz deneyciliği ve çağrışımcı psikolojiyle ele alıp yorumlamasıyla ortaya çıkmıştır. Bentham
sisteminde vicdan, görev, sezgi gibi metafizik öğelere yer vermemiş, diğer etik teorilere bu noktada
eleştiriler yöneltmiş, haz kavramıyla fayda kavramını eş anlamlı olarak kullanmış, hazlar arasında
sadece niceliksel farklılıklar olabileceğini söylemiştir. Onun bu yaklaşımı faydacılığın muhalifleri
tarafından eleştirilmesine neden olmuştur. Mill, Bentham’ın ortaya koyduğu faydacılık anlayışını
teoriye gelen eleştiriler ve kendi düşünceleri ekseninde yeniden yorumlamıştır. Özellikle Bentham’ın
hazların sadece niceliklerine yapmış olduğu vurguya karşı, hazların niteliksel olarak da birbirlerinden
ayrılmaları gerektiği ve ahlakın hedefi olan mutluluğa ancak niteliksel olarak üstün olan hazlarla
ulaşılabileceğine dair yeni bir yaklaşım geliştirmiştir. Mill’in hazların niteliğine yapmış olduğu bu
vurgu iki düşünür arasındaki en temel farklılığı oluşturmuştur. Bu farklılıklardan hareket eden
eleştirmenlerden bazıları Mill’in sergilediği bu yeni yaklaşımı Mill’in Benthamcı sistemden kopuşu
olarak yorumlamışlar ve nihai kertede Mill’in ortaya koyduğu etik sistemin Benthamcı manada faydacı
bir etik sistem olarak nitelenemeyeceğine dair eleştiriler dillendirmişlerdir.
Tez Mill’in etik teorisinin, belirli noktalarda Bentham’ın etik teorisinden farklılaşsa da, nihai
noktada faydacı bir etik teori olarak nitelendirilmesi gerektiğini iddia etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Jeremy Bentham, John Stuart Mill, fayda ilkesi, haz, mutluluk
v
Sakarya University Institute of Social Sciences Abstract of Master’s Thesis
Title of the Thesis: The Problems of John Stuart Mill’s Ethics
Author: Metin AYDIN Supervisor: Assoc. Prof. M. İSKENDEROĞLU Date: 22.05.2013 Nu. of pages: v (pre text) + 83 (main body) Department: Phil. and Rel.Sci. Subfield: History of Philosophy
The thesis, discussing whether or not Mill's theory of ethics can be qualified as a utilitarian
theory, consists of three chapters. The first chapter examines Bentham’s theory of ethics as a background
to Mill’s theory. In the second chapter, Mill's theory of ethics is examined in details. The last chapter
compares the approaches of the two aforementioned philosophers on the basis of the principle of utility.
Utilitarianism, systematised by Bentham in 18th century, is a theory that an action is morally right
if and only if it produces at least as much good (utility) for all people affected by them as any alternative
action the person could do instead. Therefore, utilitarianism is ethics theory aiming at the greatest
happiness of the greatest numbers. Utilitarianism emerged from Bentham’s reinterpretation about the
basic principles coming from Ancient Greece in the light of Classical British empiricism and associative
psychology. In his ethics system Bentham did not give a place metaphysical consepts like conscience,
duty, intuition, etc., he used the concept of pleasure and utility as synonym and said that the only
difference between pleasures was quantitative. This approach of Bentham has caused to be criticised
utilitarianism by critics of utilitarianism. Mill reinterpreted Utilitrianism which was inherited from
Bentham, in the context of critics of utilitarianism and his own thoughts. He developed a new approach
especially against Bentham’s approach having claimed that the only difference between pleasures was
quantitative, which claimed that the pleasures should have been separated from one another as
qualitatively also and happiness, the aim of ethics, can be reached through qualitative pleasures. This new
approach of Mill about the quality of pleasures constitutes the main difference between Mill and
Bentham. Some of critics starting from this difference interpreted Mill’s new approach as disengagement
from Benthamism and they have said that in the final analysis Mill’s ethics is not a utilitarian ethics in the
Benthamite sense.
Our thesis claims that Mill's theory of ethics should finally be qualified as a utilitarian theory,
although it becomes different in a number of specific issues from Bentham's theory of ethics.
Keywords: Jeremy Bentham, John Stuart Mill, the principle of utility, pleasure,
happiness.
1
GİRİŞ
“Bay Gradgrind, gerçeklerin ve hesapların adamı. 2+2=4 prensibine göre
davranan, bu prensibin üzerinde başka hiçbir şeyi görmeyen, bunun dışında herhangi
bir şey konuşulmasına izin vermeyen adam. Thomas Gradgrind, Bay “kesin”. Bir
kuralla ve bir çift ölçekle ve daima cebinde taşıdığı ölçüm tablosuyla, insan doğasını
her zaman ölçmeye - tartmaya ve bu ölçümün tam olarak neye karşılık geldiğini
söylemeye hazır olan Bay Thomas. Tek ilgi alanı rakamlar ve basit aritmetik hesaplar.
Belki George Gradgrind’in ya da Augustus Gradgrind’in ya da John Gradgrind’in ya
da Joseph Gradgrind’in kafasında başka saçma sapan düşünceler bulmayı
umabilirsiniz fakat Thomas Gradgrind’in kafasında başka hiçbir şey bulamazsınız,
hayır bayım! Başka hiçbir şey yoktur.”1
Bu satırlar 19.yy İngiltere’sinin en önemli edebiyatçılarından biri olarak kabul
edilen Charles Dickens’ın (1812 – 1870), kendi dönemindeki sosyal problemlere ışık
tutmaya çalıştığı büyük ses getiren romanı Hard Times’ta (1854) romanın
başkarakterlerinden biri olan Thomas Gradgrind’in tasvirini yaptığı bölümden
alınmıştır. Gerçekte Dickens’ın alıntının yukarıda yer verdiğimiz bölümde yaptığı şey
Gradrind’in tasvirinden çok, onun şahsında 19.yy İngiltere’sindeki sosyal ve politik
problemlerin müsebbibi olarak gördüğü faydacı düşünürlerin kendi gözündeki
durumlarını tasvir ederek, faydacı felsefeye olan muhalefetini ifade etmektir. Aslında
Dickens daha önce yazmış olduğu Oliver Twist (1838) adlı romanında da faydacı
felsefeye duyduğu nefretini ifade etmiştir. Bu eserinde yetimhanede büyüyen bir
çocuğun hayatı üzerinden, faydacıların etkisiyle oluşturulan ıslah evlerine eleştiriler
yöneltmiş, adeta faydacılığı toplumun hemen kurtulması gereken habis bir tümör gibi
resmetmiştir. Faydacı felsefeye karşı böyle bir tutum sadece Dickens’a özgü değildir.
19.yy İngiliz toplumuna baktığımızda, dönemin diğer ünlü entelektüellerinin de Dickens
gibi, faydacılara ve faydacı felsefeye karşı ciddi muhalefette bulunduklarını görürüz.
Söz gelimi ünlü teolog William Whewell (1794 – 1866) faydacılığın “eşitlik” anlayışını,
ünlü İngiliz romantik Thomas Carlyle (1795 – 1881) insana bakış açısını, Hıristiyanlar,
sekülerizmini, muhafazakârlar radikal anlayışını oldukça sert bir biçimde
1 Charles Dickens, Hard Times,UK: Project Gutenberg, 1997, s 2
2
eleştirmişlerdir.2 Peki, faydacılık nasıl bir felsefi düşünceydi ki, dönemin birçok
entelektüeli tarafından bu kadar sert bir muhalefetle karşılaşmıştı?
18.yy’ın sonlarında Jeremy Bentham tarafından sistemleştirilmiş olan faydacılık,
bir eylemin ahlaki olarak doğru olmasını, eylemden etkilenecek bireyler için alternatif
diğer eylemlerden daha fazla fayda üretmesine bağlayan bir etik teoridir. Bu teorinin
merkezinde, mümkün olan en yüksek sayıda insanın, mümkün olan en yüksek miktarda
mutluluğunu ifade eden “fayda ilkesi” bulunmaktadır. Bu ilkeye aynı zamanda “en
büyük/yüksek mutluluk ilkesi” de denmektedir.3 Bu etik teorinin nihai amacı, bireyin ve
toplumun mutluluğudur. Faydacılık, mutluluktan hazzın varlığını acının yokluğunu
anlamaktadır. Bentham tarafından geliştirilen bu yaşam ilkesine göre insan, doğası
gereği her zaman kendi hazzını isteyip ararken aynı zamanda acıdan da kaçınmaktadır.
Faydacılığın bu anlayışının temelinde hazzın iyi olduğu düşüncesi yatmaktadır. Buna
göre, faydacılık için genel olarak eğer bir eylem bireyi hazza ulaştırıyorsa “faydalı –
doğru”, ulaştırmıyorsa “faydasız – yanlıştır”. Son tahlilde, faydacılık, faydalı olan her
şeyi, yerine göre “iyi” ile ya da “doğru” ile eşdeğer tutmanın yapılacak en doğru şey
olduğu iddiasında bulunan bir etik teoridir.4 Bu tür bir değer standardı ortaya koyan
faydacılık, söz konusu olan standardın uygulanmasıyla mümkün olan en yüksek sayıda,
mümkün olan en yüksek miktarda yani bir başka ifadeyle en yüksek mutluluk
prensibinin mümkün olduğunu iddia eden bir etik teori olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çalışmanın Konusu
Faydacılığın en ünlü iki siması Jeremy Bentham ve John Stuart Mill’dir.
Aralarında hoca - öğrenci münasebeti bulunan bu iki düşünürün etik teorileri aynı temel
ilkelerden hareket etse de bazı önemli noktalarda birbirlerinden farklılaşmışlardır. Bu
farklılaşmaların altında yatan nedenler genel olarak; Mill’in faydacılığı statik değil,
dinamik bir yapı olarak kabul etmesi, diğer etik sistemlerin Bentham’ın sistemine
yaptıkları eleştiriler ve Mill’in Bentham’ın sisteminde görmüş olduğu eksiklik ve
yanlışlar olarak ifade edilebilir. Mill yaptığı değişikliklerle her ne kadar Bentham’ın
2 Don Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, Boston: Kluwer Academic Pub., 2001, s.
71 3 Robert Audi, The Cambridge Dictionary Of Philosophy, London: Cambridge Uni. Press, 1999, s. 942;
Gordon Graham, Eight Theories of Ethics, London: Routledge, 2004, s 128; Ahmet Cevizci, Felsefe
Sözlüğü, İst.: Paradigma Yay., 2010, s. 1634 4 Cengiz Çağla, Mill, İst.: Say Yay., 2007, s. 42; bkz Ahmet Cevizci, Etiğe Giriş, İst.: Paradigma
Yay.,2002, s. 191
3
sistemine yapılan eleştirilerin önüne geçmeye çalışsa da klasik faydacılığa verdiği son
biçim de eleştirilmekten kurtulamamış ve birçok farklı eleştirinin hedefi olmuştur. Bu
eleştiriler arasında konumuzun temelini oluşturanı Mill’in Bentham’ın sisteminde
yaptığı değişiklik ve düzenlemelerden sonra ortaya koyduğu etik teorisinin faydacı bir
etik teori olmadığı yönündeki eleştiridir. Bu bağlamda çalışmamızın ana konusunu bu
eleştirinin cevaplanması oluşturacaktır. Bu eleştirinin cevaplanması ise Bentham ve
Mill’in ahlak anlayışlarının incelenmesini ve bu iki ahlak anlayışının temel ilkeler
bağlamında karşılaştırılmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla bu konular da
çalışmamızın sınırları içersinde yer almaktadır.
Çalışmanın Önemi
Çalışmamızın temelde iki önemi olduğunu düşünüyoruz. Birincisi, ülkemizde
oldukça az tanınan Bentham ve Mill gibi 19.yy İngiltere’sinin önde gelen iki
düşünürünün etik anlayışlarının genel olarak ortaya konulacak olmasıdır. Özellikle
Bentham ülkemizde yeteri kadar bilinmediğine inandığımız, hakkında yok denecek
kadar az çalışmanın5 yapıldığı önemli bir düşünürdür. Locke, Hume, Berkeley gibi
birçok ünlü Britanyalı filozofun yapamadığını yapıp bir felsefi ekol oluşturan,
çalışmaları sadece İngiltere’yle sınırlı kalmayan İspanya, Portekiz, Fransa ve Amerika
gibi ülkeleri çalışmalarıyla etkilemiş bir düşünür olan Bentham’ın ahlak alanındaki
düşüncelerinin toplumumuzda yaşadığımız problemlere yeni bakış açıları
kazandıracağını düşünüyoruz.
Bentham’a nazaran ülkemizde daha fazla tanınan Mill hakkında ülkemizde
yapılmış olan bazı çalışmalar6 varsa da bu çalışmaların yeterli olduğunu söylemek
mümkün değildir.
5 Bentham’la alakalı olarak yapılmış yüksek lisans tezleri şunlardır: Hülya Özkurt, Jeremy Bentham'ın
Faydacı Ahlak ve Hukuk Teorisi, İst.: Oniki Levha Yay. 2013; doktora tezleri ise şunlardır: Hatice Aslı Çavuşoğlu Aksoy, Jeremy Bentham'ın Felsefesinde Moral-Hukuk İlişkisi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir: Ege Üni. SBE,2002 6 Ülkemizde John Stuart Mill ile alakalı yüksek lisans tezleri şunlarıdır: Hasan Yücel Başdemir , John
Stuart Mill`in Hürriyet Anlayışı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi Ank: Ankara Üni. SBE, 2000; H.
Aslı Çavuşoğlu, John Stuart Mill`in Hürriyet ve Siyaset Anlayışı, Yayımlan-mamış Yüksek Lisans Tezi, Pamukkale: Pamukkale Üni. SBE, 2002; Sibel Öztürk, John Stuart Mill'in Ahlâk Anlayışı, İlya Yay. İzmir:2004; Name Er, Jean Jacques Rousseau ve John Stuart Mill'de Özgürlük Problemi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank.: Gazi Üni. SBE, 2009; Ender Yılmaz, Teleolojik Etik ve
Deontolojik Etik’in Karşılaştırılması (J.S. Mill ve I. Kant ile Sınırlandırılmış Olarak,) Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum: Atatürk Üni. SBE, 2010; Didem Şahin Çakmak, Klasik İktisat Düşüncesinde "Kadın"ın Konumlandırılışına Farklı bir Yaklaşım: John Stuart Mill, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank.:Gazi Üni. SBE, 2010; Ercan Avcı, Liberalizm ve Hoşgörü İlişkisi; John Locke
4
Mill’in, metafizik, epistemoloji, ahlak, sosyal felsefe, siyaset felsefesi ve eğitim
felsefesinin de dâhil olduğu birçok alanda önemli katkıları ülkemizde yeterince
bilinmemektedir. Mill, bugün her biri farklı akademik disiplin oluşturan konuların
birçoğunu bir arada kucakladığındandır ki, külliyatı ancak parça parça
okunabilmektedir. Bu durum da onun bazı alanlarda ortaya attığı görüşlerin gözden
kaçmasına ya da yeteri kadar araştırılamamasına neden olmaktadır. Birçok farklı alanda
yazması ve bu alanlarda büyük bir külliyat ortaya koyması nedeniyle Mill’in
görüşlerinin baştan sona şumullü bir şekilde ortaya konulması aynı anda birden fazla
alanda uzmanlığı gerektirdiğinden oldukça zordur. Yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden
ötürü ülkemizde de Mill, ancak belli yönleriyle ele alınabilmiştir. Özellikle hukuk ve
siyaset üzerine görüşleri ülkemizde araştırma konusu yapılırken diğer alanlarla ilgili
olarak ortaya koyduğu görüşleri araştırılması gereken alanlar olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Çalışmamızın ikinci önemi ise; son 200 yıldır düşünürlerin zihinlerini meşgul
eden etik teorilerden birini ele alacak olmasıdır. Faydacılığın ortaya çıktığı dönemde
ilgilendiği toplumsal problemlerin birçoğunun halen günümüzde çözülmeyi beklediği
düşünüldüğünde, faydacılığın bu problemlerle ilgili olarak bize söyleyecek çok şeyi
olduğunu düşünüyoruz.
Çalışmanın Amacı
Mill ile Bentham arasında faydacılığın temel ilkelerinin yorumlanması noktasında
bazı görüş ayrılıkları vardır. Eleştirmenler arasında Mill ile Bentham arasındaki bu
görüş ayrılıkları temelinde devam eden birçok tartışma vardır. Bu tartışmaların en
önemlilerinden biri “Mill’in Bentham’ın sistemine yaptığı düzeltmelerden sonra ortaya
koyduğu etik teorinin faydacı bir teori olarak nitelenip nitelenemeyeceği” ile ilgili soru
etrafında şekillenmektedir. Çalışmamızın amacını bahsi geçen bu tartışmanın temelini
oluşturan sorunun cevaplanması oluşturmaktadır.
ve John Stuart Mill Örnekleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank.: Hacettepe Üni. SBE, 2010;
Doktora tezleri ise şunlardır: Nimet Küçük, John Stuart Mill`in Felsefesinde Özgürlük ve Eşitlik Sorunu, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İst.:İstanbul Üni. SBE, 2003; Nazım Hasırcı, John Stuart Mill'in
Tümevarım Anlayışı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ank.:Ankara Üni. SBE, 2005
5
Çalışmanın Yöntemi
Çalışmamızda Bentham ve Mill ile ilgili yer verdiğimiz görüşleri mümkün
olduğunca ilk kaynaklardan aktarmaya çalıştık. Her iki düşünürün de ahlakla ilgili
görüşleri için temel referans kaynaklar belirledik. Bentham için belirlediğimiz temel
referans kaynak, ahlak görüşlerini ortaya koyduğu An Introduction to the Principles of
Morals and Legislation adlı eserdir. Mill için belirlediğimiz temel referans kaynağımız
ise ahlak görüşlerine yer verdiği Utilitarianism adlı eseridir. Ayrıca bu iki
düşünürümüzün kendi yazmış oldukları diğer eserlere de gerekli gördüğümüz yerlerde
atıflar yapmaya çalıştık. Her iki düşünürümüzün temel eserleri dışında ikincil literatüre
de çalışmamızda yer verdik. Bunun yanında çalışmamızın yönünü belirleyen iddiaların
geçtiği eserleri tespit ederek, imkânlar dâhilinde eleştirmenler tarafından dile getirilen
eleştirileri birincil kaynaktan vermeye çalıştık.
Çalışmamızın birinci ve ikinci bölümlerinde Bentham’ın ve Mill’in faydacılık
anlayışlarının genel yönlerini betimleyici bir tarzda, temel eserlerden hareketle ele
aldık. Üçüncü bölümde ise, Bentham ve Mill’in etik teorilerini fayda ilkesi temelinde
karşılaştırmaya, ardından bu farklılıklardan hareketle, çalışmamızın temelini oluşturan
eleştiriye cevap vermeye çalıştık.
6
BÖLÜM 1:JEREMY BENTHAM’IN FAYDACI AHLAK ANLAYIŞI
Faydacılık dendiğinde akla gelen en önemli düşünürlerin başında, faydacılığın
sistemleştiricisi olarak kabul edilen Bentham gelmektedir. Bentham’ı bu düşüncenin
sistemleştiricisi yapan şey ise, kendisinden önceki düşünürlerin ortaya koymuş oldukları
faydacılıkla ilgili temel ilkeleri bir yöntem temelinde sistem haline getirmeyi
başarabilmesidir. Antik Yunan’dan 19.yy’a kadar geçen süreçte birçok düşünür
faydacılığın temel ilkelerine kendi felsefi düşünceleri içerisinde yer vermişlerdir.
Ancak, bu düşünürler bahsedilen bu ilkeleri ahlak, hukuk ve siyasetin temeli saymakla
beraber ya dini görüşlerin tesiri altında kaldıkları ya da faydacı fikirleri zıt kaynaklı
anlayışlarla karıştırdıkları için felsefi bir sistem geliştirme imkânı bulamamışlardır. 7 Bu
nedenle Bentham orijinal bir faydacı düşünür olmaktan ziyade onu sistemleştirmeyi
başarmış bir düşünür olarak karşımıza çıkmaktadır.8
İki kısımdan oluşan bu bölümde Bentham’ın faydacılığı nasıl sistemleştirdiğini
ortaya koyacağız. Birinci kısımda Bentham’ın faydacı ahlak anlayışının arkaplanını
entelektüel yaşamı üzerinden ele alacağız. İkinci kısımda ise, Bentham’ı faydacılığın
kurucusu olarak anılmasını sağlayan sistemini nasıl kurguladığını ortaya koyacağız.
Şimdi bölümümüzün birinci kısmını ele alalım.
1.1. Bentham’ın Entelektüel Hayatı
1748 yılında Londra, Houndsditch’de doğan Bentham 1832 yılında Londra’da
ölmüştür. Kendisi başarılı bir avukatın oğludur. Daha küçük bir çocukken dehası ortaya
çıkan Bentham 6 yaşına geldiğinde Latince ve Yunanca’yı öğrenmiştir.9 Entelektüel
kabiliyeti sayesinde küçük yaşlardan itibaren birçok klasiği okumuştur. Bunlar arasında,
daha sonraki düşünce hayatını etkilemesi bakımından en önemlilerinden biri, belki de
en önemlisi Fenelon’un Telemak adlı romanıdır. Bentham bu kitaptan oldukça
etkilenmiştir. Bu eser Bentham’ın daha sonraki düşüncelerini derinden etkilemiştir.10
İlköğrenimini özel öğretmenlerden alan Bentham 12 yaşında hukuk öğrenimi için
Oxford Üniversitesine başlamış ve 15 yaşında buradan mezun olmuştur. Eğitimini
tamamladıktan sonra babasının izinden giderek hukuk alanında çalışmıştır. Pratik
7 Güriz, Faydacı Teoriye Göre Ahlak ve Hukuk, Ankara: A.Ü.H.F. Yay.,1963, s. 31
8 Scarre, The Problems of Philosophy:Utilitarianism, London: Routledge, 2003, s. 73
9 Capaldi, John Stuart Mill, Çev: İsmail Hakkı Yılmaz, İst.: İş Bankası Yay., 2011, s. 19
10 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, London: Duckworth, 1900, s. 120
7
hukukun kendisine uygun olmadığını düşündüğünden, ailesinden gelen mal varlığının
da kendisine sağladığı imkânları kullanarak teorik hukuk üzerine çalışmalarını
yoğunlaştırmıştır.11
Bentham, hayatı boyunca hukuk başta olmak üzere sosyal, siyasal, ekonomik,
v.b. alanlarla ilgili reform çalışmalarıyla uğraşmış, bu bağlamda, temsili hükümet
sisteminin kabul edilmesi, kadınların da dâhil olduğu genel seçim hakkının tanınması,
serbest pazarın desteklenmesi, cinsel özgürlüklerin sağlanması, eşcinselliğin suç
olmaktan çıkarılması, yoksullara yardım edilmesi, hapishanelerin ıslahı, idam cezasının
kaldırılması, hayvan hakları, v.b. meselelerde çalışmalar yürütmüş, bu meselelerle
alakalı reform önerilerinde bulunmuştur. Aslında demokrat olmayan ve genel itibarıyla
soyluluğa bir itirazı bulunmayan Bentham’ın gerçekleştirmeye çalıştığı reformları,
aristokrasinin ve büyük toprak sahiplerinin imtiyazının, kendisinin de içerisinden çıktığı
ortasınıfın menfaatleri doğrultusunda ortadan kaldırılması amacını taşıyordu.12
Bentham, bu reform çalışmalarını sadece teorik olarak ortaya koymamış, bunların
hayata geçmesi için kendisi de bilfiil çalışmıştır. Bu bağlamda 1824 yılında üzerinde
çalıştığı reformların toplum tarafından kabul görmesini sağlamak ve kamuoyunu bu
reformlardan haberdar etmek için finansmanını kendi cebinden karşıladığı Westminister
Review adlı bir de dergi kurmuştur. Onun bu çalışmaları meyvesini vermiş ve 19.yy’ın
ilk yarısında yapılan büyük İngiliz reformlarının hemen hepsinde aynı fikirleri
destekleyen faydacılar esin kaynağı olmuştur.13
Bentham’ın çalışmaları sadece İngiltere’yle sınırlı kalmamıştır. Çalışmaları
genellikle uluslararası bir yapı arzetmiştir. Söz gelimi 1820 – 1821 yıllarında İspanya ve
Portekiz’e anayasal düzenlemelerle alakalı olarak danışmanlık yapmıştır.14 Bunun
yanında başta Fransa olmak üzere –ki bu çalışmalarının neticesinde kendisine “onursal
Fransız vatandaşlığı” verilmiştir15- diğer Avrupa ülkeleri ve Amerika için de kanun
tasarıları hazırlamıştır. 16
Bentham’ın entelektüel yaşamıyla alakalı genel bilgileri verdikten sonra şimdi ise
Bentham’ın faydacılığı nasıl sistemleştirdiğini ele alalım.
11 Graham, Eight Theories of Ethics, London: Routledge, 2004, s. 130
12 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s 140
13 Vergara, Liberalizmin Felsefi Temelleri, s. 71
14 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 160
15 Capaldi, John Stuart Mill, s. 51
16 Güriz, Faydacı Teoriye Göre Ahlak ve Hukuk, s. 33
8
1.2. Bentham’ın Faydacı Ahlakı
Bentham’ın faydacılık anlayışının üç temel düşünce üzerinde yükseldiğini
söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi; geleneksel İngiliz emprisizmi; ikincisi, David
Hartley (1705 – 1757)’in “çağrışımcı psikolojisi”17 ve üçüncü olarak da kendinden
önceki faydacı filozofların düşünceleri. Bentham bunlar arasında özellikle Hume’a ve
Priestley’e özel bir parantez açarak, Hume’dan “Fayda İlkesini”18, Priestley’den ise “En
Yüksek Mutluluk İlkesi”ni19aldığını ifade etmektedir. Bentham, bu konuda Hume’a
olan minnettarlığını A Fragment on Government adlı eserinin ilk bölümünde
sunmaktadır. Bentham bu bölümde Hume’un, bir toplumsal sözleşme ya da bağ
kurgusunu nasıl yıktığını ve nasıl bütün erdemin fayda üzerine dayandığını gösterdiğini
ve bunun kafasında bir ışık çakmasını sağladığını anlatır.20 Priestley ise Bentham’ı daha
farklı bir açıdan etkilemiştir. 1768 yılında Oxford’da bir kafede Priestley’in Essay on
Government adlı eserine rastlamıştır. Bu olay onun için bir dönüm noktası olmuştur.
Gerçi daha önce Helvetius ve Beccaria okumalarından bu düşüncenin alt yapısı hazır
olsa da kafasında asıl şimşeği bu eser çaktırmıştır. Bu tarihten itibaren görüşleri açık ve
net olarak faydacı renge bürünmüştür.21
Bentham yukarıda ifade etmeye çalıştığımız üç kaynaktan aldığı üç temel
düşünceyi tek bir amaç uğruna kullanmıştır: bir etik bilimi kurmak. Bentham, ahlakı bir
bilim haline getirmek için çalışmıştır. Çünkü ona göre bütün diğer etik teoriler saf
mantıksal gerçekler yerine, sezgi üzerine bina edilmişlerdir. Bu nedenle bu etik teoriler
birer ilizyondan ibarettir. Zira onlar hiçbir dışsal standarda referansta bulunmazlar ve bu
17 Hartley, Çağrışımcı psikolojisini (Associationism) Observations on Man (1749) adlı eserinde geniş
olarak ele almıştır. Temel düşüncesine göre; öğrenmenin, entelektüel gelişimin ve davranışın temelinde çağrışım yatar. Bkz. Audi, The Cambridge Dictionary Of Philosophy, s. 91, 395 18
Bkz. Jeremy Bentham, “Fragment on Government”, The Works of Jeremy Bentham Vol. I, s. 461 19
“Priestley was the first who taught my lips to pronounce this sacred truth:—That the greatest happiness
of the greatest number is the foundation of morals and legislation.” Bkz. Jeremy Bentham, “Elogia—locke, Priestley, Beccaria”, Johnson, The Works of Jeremy Bentham Vol. X, s. 1027 20
Copleston, Yararcılık ve Pragmatizm, çev. Deniz Canefe, İstanbul: İdea Yay., 2000, s. 8 21
Scarre, The Problems of Philosophy, s. 73; Bentham bu ilkeyi Priestley’den “En Yüksek Mutluluk
İlkesini aldığını ifade etmiştir. Fakat gerçekte bu ilke Priestley’in çalışmalarında yer almaz. Priestley bu ilkeyi Cesare Beccaria (1738 – 1794)’dan almıştır. Cesare Beccaria’nın 1764 yılında yazıp 1767 yılında İngilizce’ye On Crimes and Punishments adıyla çevrilen Dei Delitti e delle Pene adlı eserinde “La massima felicità divisa nel maggior numero” şeklinde ifade ettiği bu ilkesi, çeviride “the greatest happiness of the greatest number” şeklinde tercüme edilmiştir. Bkz. dipnot, William Ritchie Sorley,A
History of EnglishPhilosophy , The Knickerbocker Press London:1921, s. 158; bkz. Dipnot, Jeremy
Bentham, Elogia—locke, Priestley, Beccaria, Johnson, The Works of Jeremy Bentham Vol. X, s. 1027; Bu
anlayışın Bentham’ın ilkeyi aldığını söylediği Priestley’e ulaşması da Hutcheson’dan başlayarak, Helvetius ve sonra da Cesare Beccaria yoluyla olmuştur. Bkz. Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve
Hukuk, s. 59
9
nedenle de ahlak alanında keyfi davranmaktadırlar. Oysa Bentham’a göre, gerçek bir
etik teori insan doğasını bir olgu olarak kabul etmeli ve bilimsel bir teori ortaya
koymalıdır. Çünkü etik bir teorinin amacı melekler yaratmak olmamalıdır, aksine onun
yegâne amacı insanoğlu için yasa koymak olmalıdır.22 Bu nedenle Bentham etik
alanının Newton’ı olmaya soyunmuş, Newton’ın fizik biliminde yaptığını, kendisi ahlak
alanında yapmaya çalışmıştır. Halevy Üniversitesine bıraktığı notlar arasında şu satırlar
yazıyordu: “ Bacon fizik alanında neyse Helvetius da odur. Ahlak alanı bu nedenle bir
Bacon’a sahipti, bu alanın Newton’ı ise gelmek üzereydi.”23 Açık bir şekilde nottan da
anlaşılacağı gibi Bentham, ahlak alnının Newton’ı olmayı arzuluyordu.
Bu nedenle Bentham’ın ortaya koymaya çalıştığı bu yeni bilim nesnel olma iddiası
gereği, olgulara dayanmak zorunda olup, ortak ölçütlere dayanan gerçek şeylerle
ilgilenmek ve bundan dolayı konusunu bu dünya ile sınırlamak durumundaydı. Bu
açıdan bilimin dışında kalan başka bir dünya ya da hayat anlayışının bu yeni bilim
içerisinde yeri yoktu. Bunun doğal bir sonucu olarak, diğer etik teorilerine temel teşkil
eden öbür hayatla alakalı ödül ve ceza anlayışı da kendisine bu yeni bilim içersinde yer
bulamamıştır.24 Dolayısıyla Bentham’a göre bu yeni etik bilimin temel varsayımları
matematiksel bilimlerin dayandığı temel prensiplere dayanmak zorundaydı.25
Bentham, bu yeni bilimin konusunu belirledikten sonra metodunu belirlemeye
geçer. Bacon’ın, “deney” yöntemiyle bilimleri sağlam bir temele oturtmayı
başarmasından ilham alan Bentham, yeni bilimin metodu olarak “gözlem”i seçmiştir.
Çünkü ona göre insan hayatının gözlemlenmesi, bu yeni bilimin ihtiyaç duyduğu
yegâne temel prensibi bize verebilecek tek yöntemdir.26 Bentham’ın Faydacılık
tarihindeki önemi de bu noktada yatmaktadır. Daha önce de belirttiğimiz gibi,
Bentham, faydacılık tarihine genel ilkeler anlamında yeni ve orijinal herhangi bir şey
sunmamasına rağmen, faydacılık tarihinin en etkili figürü olmayı başarmıştır. Peki,
bunu nasıl başarmıştır? Bu sorunun cevabı çok basittir. Bentham, Faydacılığa yeni bir
ilke yerine yeni bir metot sunmuştur. Onu kendisinden önceki faydacılardan farklı kılan
nokta da budur. Bentham tarafından ortaya koyulan bu metod, onun elinde yaşadığı
22 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 188
23 Wesley C. Mitchell, “Bentham’s Felicific Calculus”, Political Science Quarterly, Vol. 33, June 1918, s.
164 24
Rosen, Classical Utilitarianism from Hume to Mill, London: Routledge, 1996, s. 132 25
Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 173 26
Güriz, Faydacı Teoriye Göre Ahlak ve Hukuk, s. 33
10
dönemin sorunlarına pratik çözüm önermede eşsiz bir enstrüman halini almıştır.27 Mill
de Bentham’ın ortaya koymuş olduğu bu metodun, onu ahlakta ve siyasette büyük bir
reformcu yapan şeylerin başında geldiğini vurgulamaktadır. Mill’e göre Bentham bu
metodu ne önceki düşünürlerden ne de muarızlarından öğrenmiştir. Ona göre
Bentham’ın metodu kendisine özgüdür ve antik Yunan’dan gelen faydacı düşünceler
ancak Bentham’ın bu metoduyla birleştiğinde bir sistem haline gelebilmiştir.28
Yeni kurmaya çalıştığı bilimin konusunu ve metodunu belirleyen Bentham’ın bir
sonraki hedefi ise, bu yen bilimi için sarsılmaz bir temel bulmaktır. Bu arayışına da
temel olarak insanın psikolojik yapısını esas alan Bentham, insan psikolojisinden
hareket ederek sarsılmaz temel olarak “Fayda İlkesine” ulaşır. Şimdi Bentham’ın bu
ilkeyi nasıl sarsılmaz bir ilke olarak ele aldığını inceleyelim.
1.2.1.Fayda İlkesi
Bentham’ın yeni bir etik bilimi kurma yolundaki çalışmalarının nihai amacını
“mümkün olan en yüksek sayıda insanın, mümkün olan en yüksek miktarda mutluluğu”,
bir başka ifadeyle “en yüksek mutluluk ilkesi”ni gerçekleştirmek oluşturmaktadır. Onun
bu düşüncesinin temelini ise “Fayda İlkesi” oluşturur. Bentham,“Fayda” kavramını ünlü
eseri An Introduction Principles of Morals and Legislation’da şöyle açıklamaktadır:
“Fayda sözcüğüyle yarar, avantaj, haz, iyi veya mutluluk (bütün bunlar burada aynı
şeyi ifade eder) üretme veya (bu da aynı anlamı taşır) çıkarı söz konusu olan kesime
zarar, acı, kötülük gelmesini veya bu kesimin mutsuz olmasını önleme eğilimi olan
herhangi bir objedeki özellik kast edilir: eğer bu kesim toplum ise, toplumun mutluluğu;
eğer belli bir birey ise o bireyin mutluluğu.”29 “Fayda İlkesi”ni ise şu şekilde ifade
etmektedir: “fayda ilkesiyle her eylemin ilgili kesimin mutluluğunu artırma veya
azaltma veya, ki bu da aynı anlama gelir, bu mutluluğu teşvik etme veya ona karşı olma
eğilimine göre onaylayan veya onaylamayan ilke kast edilmektedir. Her türlü eylem
diyorum. Ve dolayısıyla sadece belli bir bireyin her eylemi değil, fakat hükümetin her
türlü karar eylemi.”30
27 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 170
28 Mill, “Bentham”, The Collected Works of John Stuart Mill, Vol. X, ed. John M. Robson s. 171
29 Bentham, Introduction Principles of Morals and Legislation, The Works of Jeremy Bentham Vol. I, s.
121; Bentham, “Ahlak yasama ve İlkelerine Giriş”, Çev. Doç.Dr. Aysel Doğan, A.Ü.H.F. Dergisi, 2008,
sayı:4, s. 382 30
Bentham, Introduction Principles of Morals and Legislation, s. 121
11
Fayda ilkesi, Bentham’ın ahlak felsefesinin temel aksiyomudur. Bentham bu
ilkeye o kadar çok inanmaktadır ki, ona göre, diğer etik teorilerin gereksiz kısımları
atıldığında elimizde kalan şey yalnızca fayda ilkesi olacaktır.31 Bu ilke aynı zamanda
Bentham tarafından karar verici ve değerlendirici bir ilke olarak kurgulanmıştır. Bu
bağlamda fayda ilkesi, Bentham’ın sisteminde değerlendirici ilke olarak, eylemlerin
nihai anlamda doğruluğuna karar verirken, ahlaki tartışmalarda da nihai karar mercii
olarak görev yapmaktadır. Bir karar prensibi olarak ise fayda ilkesi, eylemde bulunan
bireyin niyetini ve kararını yönlendirmektedir. Bentham bu ilkenin, kişiler arası ve
ahlaki yönünden çok, bu ilkenin toplumsal ve politik yönüne odaklanmıştır.32 Mill de bu
noktada Bentham’ın fayda ilkesinin insani yönünden çok maslahatla ilgili yönüne
odaklandığını ifade etmektedir.33
Bentham’ın fayda ilkesinin en önemli özelliği ve yeniliği, bu ilkenin nihai ve en
yüksek ilke olmasıdır. Başka bir deyişle, ilkeyi yeni biliminin doğruluğu apaçık temel
aksiyomu olarak değerlendiren Bentham’a göre, onu gerekçelendirecek vicdan gibi
başka bir olgu, temellendirecek bir ahlak yasası gibi başka bir ilke yoktur ve buna gerek
de yoktur. Çünkü ona göre hiç kimse fayda ilkesinin doğruluğunu ispatlayamazdı, zira
bazı ilkelerle ilgili olarak kanıt göstermek imkânsız olduğu kadar gereksizdir de.34 Bu
konuda Bentham şöyle der: “Herhangi bir şeyle kanıtlanabilir mi? Bu imkânsız
görünüyor. Herhangi bir şeyle kanıtlanmaya çalışılsa bu yetersiz kalır. Kanıtlar bir
yerden başlamak zorundadır.”35 Bu nedenle fayda ilkesi, kanıtlanamayan fakat tüm
kanıtların kendisinden yola çıktığı bir ilk ilkedir.36 Bentham bu düşüncesine en büyük
kanıt olarak bir önceki paragrafta da değindiğimiz gibi, bütün etik teorilerin öyle veya
böyle bir şekilde fayda ilkesine müracaat etmek zorunda kalmalarını göstermektedir.
Ona göre insanların yaptıkları ya da yaptıklarını düşündükleri şeylerin nedenleri ne
olursa olsun, eğer bir kez niçin yaptıkları sorulacak olursa, en sonunda fayda ilkesiyle
karşılaşılacaktır. Onun bu iddiasının muhatabı olarak en başta sezgici etik teorileri
gelmektedir. Ona göre bu etik teoriler “bir eylemi niçin yapmalıyız?” sorusunu
31 Güriz, Faydacı Teoriye Göre Ahlak ve Hukuk, s. 33
32 Postema, “Bentham's Utilitarianism”. The Blackwell Guide to Mill’s Utilitarianism, ed. Henry R. West,
U.K.:The Blackwell Pub., 2006, s. 27 33
Mill, Bentham, s. 181 34
Stumpf, Philosophy: History and Problems, , London: McGrow - Hill Book Co., 1977, s. 172 35
Bentham, An Introduction Principles of Morals and Legislation, s. 13 36
Cevizci, Etiğe Giriş, İst.: Paradigma Yay., 2002, s. 198
12
cevaplama noktasında yetersizdirler. Eğer bu teori savunucuları bir kez bu soruya yanıt
vermeye çalışırlarsa, sonunda yapmak zorunda oldukları şey, eylemin fayda ilkesine
dayandığını söylemek olacaktır.37 Diğer bir nokta da, ona göre fayda ilkesinin her
zaman geçerli olması, bu ilkenin doğruluğunun ispat edilebilir olmasından değil, ahlaki
karar verme sisteminin temeli olan bir ilke olarak, açık ve seçik olmasından ileri
gelmesidir. Bu nedenle fayda ilkesinin kanıtlanmasına ihtiyaç duyulmayan bir ilk ilke
olarak karşımızda yer alması, bu ilkenin reddedilmemesini gerektirir. Bentham’a göre
matematiğe ait önermeler nasıl yanlışlıkları ispat edilmedikçe doğru kabul ediliyorsa,
fayda ilkesi de yanlışlığı ispat edilmedikçe doğru sayılmalıdır. Bu nedenle Bentham’a
göre insanların neredeyse hepsinin menfaatlerini düşünerek hareket etmeleri ve ilkenin
yanlış olduğunun ispat edilememesi onu doğru saymak için yeterlidir.38 Fayda ilkesinin
kanıtlanmasını bu şekilde ortaya koyan Bentham, ardından fayda ilkesinin temeli olan
haz ve acı kavramlarını incelemeye geçer. Şimdi Bentham’ın bu iki kavramı nasıl ele
aldığını görelim.
1.2.2.Haz - Acı Kavramları ve Felicific Calculus
Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation adlı eserinin
ilk cümlesinde, oluşturmaya çalıştığı bu yeni etik biliminin temelini oluşturan fayda
ilkesinin dayandığı temel düşünceyi şu şekilde açıklamaktadır: “İnsan doğası iki gücün
yönetimi altındadır; acı (pain) ve haz (pleasure)”39 Ona göre bu iki güç bizim ne yapıp
ne yapmamamız gerektiğini belirler. Bu ilke Bentham’a göre inkâr edilemez, karşı
konulamaz bir ilkedir. İlk kez John Locke40 tarafından ortaya koyulan bu düşünceye
Bentham insan psikolojisinden hareket ederek ulaşmıştır. Bu anlayıştan hareket eden
Bentham, insanın hazzı arzulayıp, acıdan uzaklaşması ilkesini insan davranışlarını
açıklayan ve yeni etik bilimi için bir standart olarak kabul etmektedir. Çünkü ona göre
haz bizatihi iyi, acı ise bizatihi kötüdür. Diğer bütün şeyler hazza katkıda bulundukları
ölçüde iyi, acıya neden oldukları ölçüde kötüdür. Bu nedenle, herhangi bir eylemin
ahlakiliği, o eylemin sonucunda ortaya çıkacak olan haz ve acıya göre
37 Copleston, Yararcılık ve Pragmatizm, s. 15
38 Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve Hukuk, s. 47
39 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation , s. 121
40 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 171
13
belirlenmektedir.41
Bentham’ın insan psikolojisine bakışı açık ve basittir. O, insanların
her yerde aynı şekilde davrandığını, onların davranışlarını hazzı isteme ve acıdan
kaçınma duygusunun bütün eylemlerinin arkasında, temelinde olduğunu düşünmektedir.
Bentham’a göre insanlar hazlarını farklı yollarla sürdürebilirler ve farklı şeyleri arzu
edebilirler fakat haz herkes tarafından arzulanan bir şeydir. Çünkü o, bu durumu insan
doğasının bir unsuru, niteliği olarak göz önüne alır.42
Bentham’ın haz temelli bu yaklaşımının doğal sonucu olarak, haz ile fayda
arasında doğal bir köprü kurulmaktadır. Bir başka deyişle Bentham’ın bu yaklaşımında
haz ve fayda eşanlamlı olarak kullanılan iki kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bentham bunu şu şekilde ifade etmektedir: “fayda sözcüğüyle yarar, avantaj, haz, iyi …
kast edilir”43 Buna göre haz veren eylem aynı zamanda faydalı da olmaktadır. Bir başka
ifadeyle Bentham’a göre bir eylem haz verdiği için faydalıdır. Bentham’ın haz ve fayda
arasındaki ilişkisi onun “mutluluk” anlayışında ortaya çıkmaktadır. Ona göre mutluluk,
haz ya da acının yokluğuyla ifade edilir. Bu nedenle Bentham mutlu bir yaşamdan
hazların acılardan fazla olduğu ya da hiç acının olmadığı bir yaşamı anlar. Buradan da
basit bir şekilde mutluluk, haz ve acı arasındaki dengede hazzın daha ağır basması
olarak tanımlanabilir.44
Muhalifleri Bentham’ın mutluluk kavramına, nesnel bir ilkeymiş ve ahlak için bir
standart teşkil ediyormuş gibi yaklaşmasını eleştirirler. Onlara göre mutluluk, insandan
insana değişir ya da subjektiftir ve bu nedenle ahlak için kesin ya da bağımsız bir zemin
oluşturamaz. Dolayısıyla da muarızlar böyle bir kavramdan bir ahlaki emir
çıkarılamayacağını iddia etmektedirler. Bentham ise muhaliflerinin tersine düşünmekte
ve mutluluğun insanların birçok çetrefilli probleminin çözümü için gerekli olan
ipuçlarını insanlara verebileceğine inanmaktadır. Ona göre hükümetin amacının
“adalet” olması gerektiğini söyleyenlere niçin “mutluluk” olamayacağı sorulmalıdır.
Zira Bentham her insanın mutluluğun ne olduğunu bildiğini, çünkü bu insanların hazzın
ne olduğunu bildiğini; aynı şekilde her insanın mutsuzluğu da bildiğini çünkü bu
insanların acının da ne olduğunu bildiğini iddia etmektedir. Bunun yanında Bentham
her insanın “adalet”i tam olarak bilmediğini, çünkü bu kavramın her zaman ne anlama
41 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, Boston: , Kluwer Academic Pub., 2001, s.
65 42
Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 64 43
Bentham, Introduction Principles of Morals and Legislation, s. 121 44
Bentham, Introduction Principles of Morals and Legislation, s. 169
14
geldiğinin tartışmalı olduğunu ifade etmektedir. Kaldı ki Bentham’a göre adalet zaten
bizatihi bir amaç değil, ancak bir araçtır. Bu nedenle ona göre mutluluğa aracılık
etmeyen bir adalet hiçbir anlam ifade etmez. Mutluluk ise tam tersine adaletten çıkarılan
bir kavram değildir. Bu nedenle mutluluğun adalete mantıksal bir önceliği vardır.45
Bentham’ın sisteminde bireyin hazzı arzuladığı, acıdan kaçındığı hususu
vurgulanırken, diğer yandan da insan psikolojisine dayanan bu davranış biçiminin bir
ahlaki standart olarak karşımıza çıktığını görürüz. Şöyle ki, Bentham, bireyin hazzı
arzulamasını aynı zamanda hazzı arzulamanın zorunlu ahlaki bir görev olarak kabul
edilmesi gerektiğini savunur. Şimdi eğer Bentham’ın dediği gibi, eylemlerin ahlaki
doğrulukları ya da yanlışlıkları, haz ya da acı ortaya çıkarma eğilimlerine göre
değerlendiriliyorsa; eylemde bulunan birey, yapacağı eylemin doğru ya da yanlış
olduğuna karar verirken eylemin ortaya çıkarması muhtemel olan haz ve acı miktarını
değerlendirmek ve birini ötekine karşı tartmak zorunda kalacaktır. İşte bu ihtiyacın
bilincinde olan Bentham, yeni etik biliminin muhatabı olan ahlaki faile bu noktada
yardımcı olmak için tabiri caizse bir yol haritası vermiştir. Bu yol haritasının adı
felicific calculustur. Felicific calculusu, Bentham’ın ahlak alanının yeni Newton’ı olma
yolundaki başyapıtı olarak değerlendirmek mümkündür.
Aslına bakılırsa Bentham eserlerinde felicific calculusun dayandığı temel ilkeleri
ortaya koymasına rağmen, oluşturduğu bu ölçeğe felicific calculus adını kendisi
vermemiştir. Bu isim kendisinden sonraki faydacılar tarafından verilmiştir.46 Bunun
yanında felicific calculus bazı eserlerde karşımıza hedonistic calculus olarak da
çıkmaktadır.
Felicific Calculus, Bentham’ın hazlar arasında sadece niceliksel bir ayrım
yapılabileceğini, bu nedenle eylemler arasında niteliksel bir takım ayrımların
yapılmasının imkânsız olduğu iddiasına dayanır. Bentham’a göre söz gelimi, eğer futbol
oyunu ahlaki faile şiir okumaktan daha fazla haz sağlıyorsa futbol oyunu daha
değerlidir. Bu örnekte de görüleceği gibi Bentham iki eylem arasında karşılaştırma
yaparken hazların niteliğini değil, niceliğini dikkate almaktadır.47 Bu durumda eylemde
bulunan birey için yapılacak tek şey alternatif eylemler arasında niceliksel bir
karşılaştırma yapmaktır ve bu karşılaştırma için felicific calculusu kullanmaktır. Nasıl ki
45 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 172
46 Mitchell, “Bentham’s Felicific Calculus”, Political Science Quarterly, Vol. 33, June 1918, s. 164
47 Bentham, “The Rationale Of Reward”, The Works of Jeremy Bentham vol. II, s. 484
15
termometre ısıyı ölçüyorsa, “ahlaki termometre” de Bentham için mutluluğun ya da
mutsuzluğun derecesini ölçmektedir.48 Bu noktada bir hususun altının çizilmesi
gerekmektedir. O da şudur ki, her ne kadar bu ölçeğin ismi “calculus” kavramını içerse
de burada bir hesaplamadan bahsetmek çok mümkün görünmemektedir. Çünkü
Bentham bu ölçeği, bir ölçüm aleti olarak değil, bir sınıflama aleti olarak tasarlamıştır.
Zaten onun bu ölçekle alakalı ilkelerden bahsettiği bölümlerde herhangi bir sayısal veri
yoktur, hiçbir rakam kullanılmamıştır. Sadece karşılaştırma yapılmıştır.49 Bu bakımdan
o hesap eden bir kişi olmaktan çok, sınıflama yapan bir kişi olarak karşımızda
durmaktadır. Bu durum da onu ahlakın Newton’u yapmaktan çok Lineaus’u*
yapmaktadır.50 Felicific calculus özü itibariyle iki görevi ifa eder. İlk olarak, kanun
koyucuya, hâkime ve ahlakçıya durumun nasıl değerlendirileceğini gösterir. İkinci
olarak, bütün insanlara davranış rehberliği yapar.51
Şimdi kısaca Bentham’ın felicific calculusuna kısaca bir göz atalım. Bentham’ın
felicific calculusu haz ve acının değerini ortaya koymak için 7 şart (circumstance)
belirler. Bunlar; hazzın ya da acının 1. “Yoğunluğu (intensity)”, 2. “Süresi (duration)”,
3. “Kesinliği ya da kesinsizliği (certainity or uncertainity)”, 4. “Yakınlığı ya da uzaklığı
(propinquity or remote)”, 5. “Doğurganlığı (yani bu hazzı başka bir hazzın takip etme
durumu)(fecundity)”, 6. “Saflığı (yani için de hazza karşıt başka herhangi bir duygu
barındırmaması)(purity)”, 7. “Kapsamı (yani etkileyeceği insan sayısı)(extent)”52
Bentham aynı zamanda hazları ve acıları da sınıflar. Basit hazlar 14 çeşttir: 1. His
hazzı (The pleasures of sense) 2. Zenginlik hazzı (The pleasures of wealth) 3. Beceri
hazzı (The pleasures of skill) 4. Dostluk hazzı (The pleasures of amity) 5. İyi bir isme,
üne sahip olmanın hazzı (The pleasures of a good name) 6. Güç hazzı (The pleasures of
power) 7. Dindarlık hazzı (The pleasures of piety) 8. Yardımseverlik hazzı (The
pleasures of benevolence) 9. Kötü niyet hazzı (The pleasures of malevolence) 10. Bellek
hazzı (The pleasures of memory) 11. Hayalgücü hazzı (The pleasures of imagination)
48 Başdemir, Liberalizm Felsefi Temeller, Ankara: Liberte Yay. 2009, s. 361
49 Graham, Eight theories of Ethics, s. 151
* Carl Linnaeus (1707 – 1778), yaptığı ekolojik taksonomiyle ünlü İsveçli botanikçi
50 Mitchell, Bentham’s Felicific Calculus, s. 182
51 Graham, Eight theories of Ethics, s. 151; Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and
Legislation, s. 121 52
Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 139
16
12. Ümit etme hazzı (The pleasures of expectation) 13. İşbirliğine bağlı hazlar (The
pleasures dependent on association) 14. Rahatlama hazzı (The pleasures of relief)53
Basit acılar 12 çeşittir: 1. Yokluk acısı (The pains of privation) 2. His acısı (The
pains of the senses) 3. Beceriksizlik acısı (The pains of awkwardness) 4. Düşmanlık
acısı (The pains of enmity) 5. Kötü bir isme, üne sahip olmanın acısı (The pains of an ill
name) 6. Dindarlık acısı (The pains of piety) 7. Yardımseverlik acısı (The pains of
benevolence) 8. Kötü niyet acısı (The pains of malevolence) 9. Bellek acısı (The pains
of the memory) 10. Hayalgücü acısı (The pains of the imagination) 11. Beklenti acısı
(The pains of expectation) 12. İşbirliğine bağlı acılar (The pains dependent on
association)54
Eylemlerin bu ayrıntılı tahliline rağmen Bentham’ın bu konuda söyleyeceği son
söz bu kadar değildir. Yukarıda verilen ayrıntılı sınıflamanın devamında, yukarıdaki
motivasyonlar ve bu motivasyonları destekleyen diğer şeylerin ayrıntılı bir
taksonomisini yapmakta ve burada 54 haz ve 67 acıdan oluşan bir liste sunmaktadır.55
Peki, bu felicific calculus nasıl kullanılacaktır? Bentham felicific calculusun, nasıl
uygulanacağıyla ilgili ahlaki failden ya da yasa koyucudan şu adımları takip etmesini
ister: 1. Eylem tarafından üretilecek olan her bir farklı hazzın değeri, 2. Eylem
tarafından üretilecek olan her bir acının değeri, 3. İlk hazdan sonra, o eylemin ürettiği
her bir hazzın değeri, 4. İlkinden sonra o eylemin ürettiği her bir acının değeri, 5. Bütün
bu hazların değerleri bir tarafta ve bütün acıların değerleri diğer tarafta toplanmalıdır.
Bu noktadan sonra Bentham, seçilen tek birey için yapılmış olan değerlendirmenin,
eylemden etkilenecek diğer bireyler için de ayrı ayrı yapılmasını ister. Felicific
calculusa göre, aradaki fark, eğer hazlar tarafındaysa, bu eylemin söz konusu bireyin
çıkarları açısından bir bütün olarak iyiliğe bir eğilimi olduğunu gösterir; eğer ağırlık acı
tarafındaysa, bu onun bir bütün olarak kötülüğe eğilimi olduğunu gösterir.56
Roger Crisp, uygulanması oldukça karmaşık olan bu değerlendirmeyi şu şekilde
bir örnek üzerinde göstermektedir.
Örnekteki kahramanımızın adı Ahmet olsun. Ahmet’in seçim yapmak zorunda
olduğu şey, bir kokteylde oldukça pahalı olan havyar ile normal bir aperatif arasında
53 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 142
54 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 142
55 Bentham, “Fragment on Government”, The Works of Jeremy Bentham Vol.I, s. 404 - 426
56 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 141
17
tercih yapmak olsun. Ahmet’in 1 dakikalık havyar yemeden elde edeceği haz 3 birim, 2
dakika için 6 birim, 3 dakika için 9 birim olsun ve bu şekilde haz körelinceye kadar
devam etsin. Aynı şekilde Ahmet’in 1 dakikalık normal bir aperatiften elde edeceği haz
2 birim, 2 dakika için 4 birim, 3 dakika için 6 birim olsun. Ahmet, bu kriterleri
belirledikten sonra iki eylem arasında karşılaştırma yapmaya geçebilir. Bu noktada eğer
eşit süreler baz alınarak bir tercih yapılacaksa, Ahmet’in havyar yemeyi seçmesi için iki
kat nedeni olur. Ancak Ahmet son kararını vermeden önce ortaya çıkması muhtemel
acıları da hesaba katmak zorundadır. Bu açıdan örneğe dönecek olursak, ortaya çıkacak
muhtemel acılardan biri toplum içersinde çok pahalı bir aperatif olan havyarı yemenin,
görgüsüzlük olarak kabul edilmesi nedeniyle kişiye vereceği utanç duygusudur. Bu
bakımdan, standart olarak toplum içinde utanmak -2 birim olsun. 2 ünite haz 2 ünite
acıyı ortadan kaldırsın. Şimdi farzedelim, Ahmet’e 3 dakika havyar yeme şansı verildi
3*3=9 birim ya da 3 dakika normal bir aperatif şansı verildi 3*2=6 birim. Eğer Ahmet
havyar yemeyi seçerse hazzı maksimize olacak, bunun yanında eğer Ahmet toplum
içerisinde havyar yemeyi seçerse görgüsüzlüğü için misafirleri karşısında utanacak.
Standart olarak bu utanmanın da 3 dakika sürdüğünü düşünelim 3*-2=-6 bu hesaba göre
Ahmet’in havyar yemeden aldığı haz 9-6=3 birim olacaktır. Bu durumda Ahmet’in
normal aperatifi seçmesi ona daha fazla haz verecektir.57
Uygulanması oldukça karmaşık ve zor olan felicific calculus, ortaya konulduğunda
birçok farklı kesimden çok farklı tepkiler aldı. Tahmin edilebileceği üzere bu
eleştirilerin ekserisi olumsuzdu, hatta yaygın tabirle, felicific calculus “saçma”
bulunuyordu.58
Bu eleştirilerin olumsuz olmasının en temel nedeni felicific calculusun
yanlış anlaşılmasıydı. Zira Bentham’ın bizatihi kendisi bu ölçeğin her ahlaki karar
verme sürecinde kullanılmasını beklemiyordu. Bunu da açıkça belirtmişti: “Bu işlemin
her ahlaki yargı veya her yasal veya hukuki işlem için katı bir biçimde orijinal olarak
takip edilmesi beklenmemektedir. Ancak, bu işlem her zaman göz önünde
bulundurulabilir.”59 Bunun yanında Bentham, eleştirilen bu değerlendirme yönteminin,
aslında ne yeni ne de temelsiz bir kuram olduğunu düşünmektedir. Ona göre insanlar bu
değerlendirme yöntemini farkında olmadan günlük yaşamda, özellikle de insanların
57 Crisp, Mill on Utilitarianism, s. 22
58 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 66
59 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, , s. 141; Bentham, Ahlak ve
Yasama İlkelerine Giriş, s. 384
18
kendi çıkarlarını çok net olarak bildikleri durumlarda, sık sık kullanmaktadırlar.60 Onun
felicific calculusu ortaya koymaktaki tek amacı, ahlaki faile karar verme süreçlerinde
yardım edecek, kişilere göre değişmeyen nesnel ilkelere dayanan bir karşılaştırma
yöntemi geliştirmekti.61 Fakat enteresan şekilde yorumcular Bentham’ın felicific
calculusla ilgili olarak yaptığı açıklamayı ya kaçırmışlar ya da dikkate almamışlardır.
Bentham ve onunla aynı düşünceyi paylaşan faydacılar, hazların bu şekilde
değerlendirilmesinin imkânsızlığı konusunda ciddi şekilde eleştirilmelerine rağmen
tarih onları sosyal bilimlerin öcüleri haline getirmiştir. Mesela, William Stanley Jevons
(1835 – 1882) oluşturduğu matematik temelli yeni faydacı bir ekonomi biliminin
arkasındaki ilham kaynağı olarak Bentham’ı göstermektedir. Bugün karar alma
aşamasında kullanılan, “gelir analizi”, “maliyet – fayda analizi”, “risk analizi” gibi
birçok prosedür mevcuttur. Avukatlar bile “Hedonik Zararları” tahmin etmek için
matematik formülleri kullanmaktadırlar ve psikologlar da insanın haz dengesini ölçmek
için buna benzer 10 maddelik “olumlu ve olumsuz etkiler programı”, 5 maddelik
“Yaşam Memnuniyeti Ölçeği” ve 7 maddelik “Mutluluk – Mutsuzluk Ölçeği” gibi
ölçekler kullanmaktadırlar.62
Bentham felicific calculusu şu veya bu şekilde birçok şekilde eleştirilebilir ki
zaten eleştirilmiştir de, ancak o, felicific calculusu ortaya koyduğunda modern dünyada
Epikürcülüğün etkisine rağmen haz ve acı listesi yapmaya teşebbüs dahi yoktu. Sadece
Helvetius iki haz ve acıdan bahsetmiştir. Bentham burada, haz ve acının
karşılaştırılmasında mantıksal bir süreç oluşturmak için büyük bir adım atma
çabasındaydı. Bunu yapmaktaki tek amacı, kurmaya çalıştığı yeni etik bilimini her
açıdan tutarlı hale getirmekti. Felicific calculusun da bu şekilde görülmesi gerektiğini
düşünüyoruz.63
Ahlaki faile alternatif eylemler arasından hangisinden daha fazla haz
alabileceğini değerlendirebilmesi için nesnel bir ölçüt öneren Bentham, böylece nihai
amaç olarak belirlediği birey ve toplum mutluluğuna ulaşma noktasında önemli bir adım
atmıştır. Şimdi, Bentham’ın birey ve toplumu arasındaki ilişkiyi nasıl kurguladığını ele
alalım.
60 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 141
61 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 141
62 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 67
63 Rosen, Classical Utilitarianism From Hume to Mill, London: Routledge Press, 1996, s. 179
19
1.2.3.Birey ve Toplum Mutluluğu
Bentham’ın kurmaya çalıştığı yeni etik biliminde birey ve toplum arasındaki
ilişki enteresan bir durum arzdeder. O, toplumu bireylerin bir araya gelmesiyle oluşan
sentetik bir yapı olduğunu söyler. Bir başka ifadeyle Bentham’a göre toplum dediğimiz
yapı bireylerin bir toplamıdır. Bunun sonucunda bu yapıda gerçek yapılar olarak birey
karşımıza çıkmaktadır. Böylece Bentham toplumun mutluluğu derken aslında toplumu
bir araya getiren bireylerin toplam mutluluğunu ifade etmektedir.64 Çünkü ona göre
bireylerin mutluluğunu dikkate almaksızın toplumun mutluluğundan bahsetmek boş bir
çaba içersine girmektir.65
Bir başka ifadeyle toplumu meydana getiren bireyler mutlu
olduğu müddetçe, toplum da mutlu olacaktır.66
Bu noktada Bentham’ın düşüncesinden hareket ederek, eğer toplumun
mutluluğunun yalnızca toplumun bireysel üyelerinin özel çıkarlarının toplamı olduğunu
varsayarsak, o zaman eğer her birey kendi kişisel mutluluğunu arar ve bunu artırırsa
ortak iyinin kaçınılmaz olarak ilerletildiği sonucunu çıkarabilirdik. Ama bireylerin
kendi mutluluklarını ve başka bireylerin mutluluklarını, toplumdaki mutluluk toplamını
azaltmayacakları bir yolda aramayacakları konusunda hiçbir güvence yoktur. Ve aslında
çıkar çarpışmalarının gerçekte varolduğu da inkâr edilemez bir gerçektir. Bentham,
sistemi içerisinde oldukça büyük bir sorun oluşturan bu problemin çözüm adresi olarak
hukuku ve hükümeti gösterir. Çünkü ona göre, toplumu oluşturan bireylerin çıkarlarının
birbirleriyle uyumlu hale getirilebilmesi ancak yasalarla ve bu yasaların
uygulanmasından sorumlu olan hükümetin yardımıyla mümkündür.67
Birey ve toplum mutluluğu konusunda hukuka öncelik tanıyan Bentham’ın
toplumla alakalı en temel düşüncesini “doğal hukuk” anlayışının reddi oluşturur. Bu
bağlamda o, “doğal hukuk”, “doğal haklar” ve bunlarla ilgili kanuni ve politik her türlü
anlayışa saldırır. Bu nedenle ona göre “doğal haklar hepimizde doğuştan varolan kutsal
ve başkasına devrolunamaz, haklardır”, “doğal haklar bireyin malıdırlar ve onun
doğasına aittirler” v.b. gibi hükümler birer saçmalıktan ibarettir.68 Bunlar retorik
saçmalıklardır.69 Bentham bunların hepsinin “buyrukçuluk”tan kaynaklandığını
64 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 121
65 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 122
66 Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve Hukuk, s. 56
67 Copleston, Yararcılık ve Pragmatizm, s. 18
68 Bentham, “Anarcial Fallacy”, The Works of Jeremy Bentham Vol. II, s. 914
69 Vergara, Liberalizmin Felsefi Temelleri, s. 157
20
düşünür. Bunlarla alakalı olarak yapılan her türlü tartışma ona göre ya çelişkilidir ya da
boştur.70 Onun bu anlayışı aslında bu konudaki İngilizler’in genel tutumunu yansıtır.
Zira doğal hukuk Fransız İnsan Hakları Bildirgesi ve Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi
gibi metinlere kaynaklık etmesine ve Avrupa kıtasında genel kabul görmesine rağmen,
İngiltere’de çok etkili olmamıştır. Bunun temel nedeni İngiliz hukukunun kanun
merkezli değil, yargıç ve gelenek merkezli olmasıdır.71
Tüm bunların yanında Bentham’a göre yine de “bir hakka sahip olma” kavramı
anlamsız değildir. Ona göre “bir hakka sahip olmak” ancak bir hükümetle yönetime
sahip olmakla mümkündür. Zira hükümetsiz yaşamak haksız yaşamaktır. Bentham
hükümete sahip olmayan toplumları vahşi toplumlar olarak değerlendirir. Bentham bu
anlayışın geçerli olduğu Güney Galler (New South Wales) örneğini verir. Ona göre bu
bölgede itaat kültürü yoktur. Bu nedenle de burada vahşi yaşam şartları geçerlidir.
Onların bu itaatsizlikleri onları bir hükümete sahip olmaktan dolayısıyla da kanunlara
ve kanunların ortaya koyduğu haklara sahip olmaktan alıkoymaktadır.72 Hak
kavramının kanunların ve hükümetin hüküm sürdüğü toplumlarda bir anlam ifade
ettiğine inanan Bentham, doğal hukuk anlayışıyla paralellik arzeden bir yaklaşımla,
kanunların ve hükümetlerin dokunamayacağı bireysel haklardan söz eder. Bunlar;
özgürlük, mülkiyet hakkı, güvenlik ve baskılara karşı gelme hakkıdır.73 Bu nedenle
hiçbir kanun ya da hükümet her ne olursa olsun bu dört hakkı bireyin elinden alamaz,
kesintiye uğratamaz. Tüm bunların yanında hükümet ve kanunlar bu dört temel hakkın
bizatihi koruyucusu olmak durumundadır. Bu nedenle Bentham yazı altına alınan pozitif
hukukun bireylere haklar tanırken ve bunları yaptırımlarla korurken, doğal hukukun
böyle bir şey yapamadığı iddiasındadır. Bu açıdan ona göre hak kanunun çocuğudur
fakat doğal hak ise asla bir babaya sahip değildir. Bir başka ifadeyle, soğuk bir sıcak,
kuru bir nem ve aydınlık bir karanlık nasıl varolamazsa pozitif hukuk olmadan da haklar
var olamaz.74
Bentham bireyi yukarıda belirttiğimiz gibi ancak kanunlarında ve hükümetin
geçerli olduğu bir toplumda hakka sahip olduğunu ifade ettiği birey ile toplum
arasındaki ilişkiye oldukça önem vermektedir. Zira ancak bu ilişki sayesinde fayda
70 Postema, Bentham’s Utilitarianism, s. 32
71 Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve Hukuk, s. 63
72 Bentham, Anarcial Fallacy, s. 914
73 Bentham, Anarcial Fallacy, s. 917
74 Postema, Bentham’s Utilitarianism, s. 32
21
ilkesi hayata geçirilebilecektir. Bentham için bu ilişkide en kilit nokta bireye devletin
müdahalesinin zorunluluğudur. Zira Bentham’a göre birey ile toplumun menfaatlerinin
çakıştığı noktada devlet kanunlar yoluyla bireye müdahale etmelidir. Çünkü ona göre
her politik devletin amacı toplumun mutluluğunu mümkün olan en yüksek seviyeye
çıkarmaktır.75
Bentham’a göre devlet bireye iki şekilde müdahale edebilir; bunlar ödül ya da
cezadır.76 Aslına bakılırsa devletin bireye müdahalesi Bentham’ın hiç de arzu etmediği
bir durumdur. Bunun Bentham için iki nedeni vardır: Birincisi, bireyin neyin kendi
menfaatine uygun olduğunu devletten daha iyi bilecek konumda olmasıdır. İkincisi;
devlet müdahalesinin bireylere faydadan çok zarar getireceğine yönelik iddiasıdır.77
Fakat kabul edilmelidir ki, pozitif hukukun bir gereği olarak, toplumun genel
mutluluğunu tehdit eden bireylere karşı, toplumun geri kalan diğer kesimi kanunlar
tarafından korunmak durumundadır. Bu pozitif hukukun en temel işlevidir. Bu noktada
karşımıza “ceza” kavramı çıkar.
Eyleme acı yüklenmesine ya da eklenmesine, acının ortaya çıkmasına ya da hazzın
azalmasına “ceza” adı verilir.78 Bentham’a göre ceza, aslında akıldışı bir yöntemdir.
Bunun temelinde cezanın “faydasızlığı” düşüncesi yatmaktadır. Çünkü ona göre bütün
cezalandırmalar bizatihi kötüdür.79 Zira sonucunda acı, dolayısıyla da kötülük vardır.
Ancak yine de Bentham cezanın varlığını inkâr edemez. Bu nedenle cezanın olmasının
zorunluluğunu da daha büyük acıların ortaya çıkmasının engellenmesi için olduğunu
söyleyerek gerekçelendirir. Ona göre ceza eğer toplumun mutluluğunu artıracaksa
haklılandırılabilir. Bunun dışında toplumdaki toplam acıyı artıracak herhangi bir
cezalandırmayı haklı bulmaz.80 Dolayısıyla Bentham cezanın uygulanması noktasında
oldukça hassas davranmaktadır ve bu nedenle de cezanın kullanımının belli standartları
olması gerektiğini söyler. Bu standartlar şunlardır; 1. Ceza kendiliğinden, sebepsiz yere
ortaya çıkmamalıdır. Mesela, zararın tazmin edilmesinin kabul edildiği ve bu tazmin
etmenin garanti altına alındığı bir durumda ceza gereksizdir. 2. Yine ceza tesirsiz
75 Bentham, Prıncıples Of Judıcıal Procedure, vol. II, s. 26
76 Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve Hukuk, s. 61
77 Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve Hukuk, s. 57
78 Stephen, The English Utilitarian vol I, s. 176; Bentham, “Principles of Penal Law”, The Works of
Jeremy Bentam Vol. I, s. 709 79
Bentham, Principles of Penal Law, s. 709 80
Başdemir, Liberalizm Ahlaki Temeller, s. 357
22
olmamalı, ıslah edici olmalıdır. Yani sonraki kötü eylemlerin ortaya çıkmasını
engellemelidir. Öyle ki, suç işlemeye meyilli olan adamı engellemelidir. 3. Ceza çok
pahalı ya da faydasız olmamalıdır. Yani ceza uygulandığında ortaya çıkan kötülük
engellenmek istenen kötülükten az olmalıdır. 4. Ceza gereksiz olmamalıdır. 5. Suç ile
ceza birbirine orantılı olmalıdır. Bir başka ifadeyle suç ne kadar büyükse ceza da o
kadar büyük olmalıdır. 6. Ceza çok çeşitli olmalı ve durumlara göre uyarlanabilmelidir.
7. Aynı suç için herkese eşit cezalar verilmelidir. 8. Kurbanların acılarını
dindirebilmelidir. 9. Yeni problemlere davetiye çıkarmamalıdır. 10. Genel kabul
görmelidir.81
Bentham’a göre cezanın birincil amacı caydırıcı olmaktır, ıslah etmek değildir.
Suçluların ıslahı Bentham’ın yaptırım anlayışı içinde kendisine ancak ikincil bir amaç
olarak yer bulur. Fakat o, bu ek amaca bakıldığında cezaevleri kötülük yuvaları olarak
tanınırken bu amacın yerine getirilmesinin zor olduğunu savunur.82 Bentham’ın cezaya
caydırıcı olarak bakmasının altında yatan neden, her suçun birincil ve ikincil olmak
üzere iki kötülük ortaya çıkarmasıdır.83 Söz gelimi, hırsızlık suçu, birincil ve ikincil
olmak üzere iki kötülük ortaya çıkarır. Birincil kötülük suça birebir muhatap olan birey
için geçerlidir. Mesela, evi soyulan biri için bu olaydaki birincil kötülük malını
kaybetmesidir. Ancak bunun yanında ortaya çıkan ikincil kötülük çok daha büyük
sorunları beraberinde getirir. Hırsızlık olayındaki ikincil kötülük toplumdaki “mülkiyet
saygısı” duygusunun zedelenmesidir. Bu duygu zedelendiği ya da ortadan kalktığı
zaman toplum açısından çok daha büyük kötülüklere yani acılara neden olacaktır.
Bunun için Bentham devletin ve kanun koyucuların ikincil kötülükleri birinci derecede
göz önüne almalarını ister.84
Bentham yaptırımların dört farklı türünden bahseder. Bunlar; “fiziksel ya da
doğal”, “politik”, “ahlaki ya da popüler” ya da “dini” olabilirler. Fiziksel yaptırımlar,
diğer insan ya da varlıkların özgürlüklerini engelleyen durumları takiben ortaya çıkan
haz ya da acı veren yaptırımlardır. Politik yaptırımlar ise, kanun koyucuların eylemleri
tarafından ortaya koyulan yaptırımlardır. Ahlaki ya da popüler yaptırımlar, müştereken
davranma kapasiteleri bulunmayan bireyler tarafından ortaya koyulan yaptırımlardır.
81 Başdemir, Liberalizm Ahlaki Temeller, s. 358
82 Başdemir, Liberalizm Ahlaki Temeller, s. 357
83 Bentham, Principles of Penal Law, s. 709
84 Başdemir, Liberalizm Ahlaki Temeller, s. 356
23
Dini yaptırımlar ise, üstün bir görünmeyen güç tarafından ya da her yerde dendiği gibi,
evrenin tüm hâkimiyetini elinde bulunduran görünmez yüce bir kudret tarafından ortaya
koyulan yaptırımlardır.85 Son üç yaptırım ilk yaptırımla birlikte ortaya çıkar. Hâkim ya
da yetki sahibi sadece eylemde bulunabilir ve Tanrı’nın sadece eylemde bulunabilmesi
beklenir, bunlar doğal bir güce sahiptir. Bir adamın yanması eğer sadece kendi
akılsızlığıysa, “fiziksel yaptırım”; eğer hâkim tarafından yapıldıysa “politik yaptırım”;
kendisinin sevilmeyen karakteriyle alakalı komşularının ihmaliyse, “ahlaki yaptırım”;
Tanrı’nın memnuniyetsizliği nedeniyle “dini yaptırım” olur. Bentham politik
yaptırımlara dini ve ahlaki yaptırımlardan daha fazla önem verir. Çünkü ona göre
insanların birçoğu karakterlerini ya da cenneti kaybetmekten korkabilirler ancak,
işkenceden insanların tamamı korkar. Bentham, dini yaptırımların avantajının, failin
bulunmasını zorunlu kılmamasına bağlar. Fakat her durumda doğal ya da dini
yaptırımlar kanun koyucuların gücünün ötesindedir. Bentham’ın cezalandırma
konusundaki ilgilendiği temel problem, hangi yaptırımların uygulanacağından ziyade,
hangi yaptırımların mutluluğu artıracağıdır.86
85 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 136
86 Stephen, The English Utilitarians Vol. I, s. 176
24
BÖLÜM 2:JOHN STUART MILL’İN FAYDACI AHLAK ANLAYIŞI
Bentham’ın bir önceki bölümde ifade ettiğimiz şekilde ortaya koyduğu faydacı
ahlak anlayışı, olumlu ve olumsuz birçok tepkiyle karşılaştı. Bentham’a muhalif olanlar,
onun ortaya koyduğu sistemin, mekanik, insan doğası ve karakterini göz ardı eden,
indirgemeci bir yaklaşıma sahip olduğunu iddia etmişlerdir. Benthamcı düşünceyi
savunanlar ise onun sisteminin, diğer etik teorilere nazaran dönemin sosyal yaşamındaki
problemlere çözüm sunma noktasında oldukça esnek ve kullanışlı bir yapıya sahip
olduğunu, birçok probleme nesnel bakış açıları getirdiğini düşünmüşlerdir. John Stuart
Mill, bu görüşlerden her ikisinde de doğru olduğunu düşündüğü noktalardan hareketle
Bentham’ın sistemini ele alıp yorumlamıştır.
John Stuart Mill’in Bentham’ın sistemini yorumlamasından hareketle ortaya
koyduğu ahlak anlayışını ele alacağımız bu bölüm iki kısımdan oluşmaktadır. İlk
kısımda Mill’in Bentham’la olan ilişkisi temelinde entelektüel gelişimini, İkinci kısımda
ise, Mill’in Bentham’dan almış olduğu faydacı ahlak anlayışını nasıl yorumladığını
betimleyici bir tarzda ele alacağız.
2.1.Mill’in Entelektüel Gelişimi
1806 yılında Londra’da doğan ve 1873 yılında Fransa’nın Avignon kentinde
ölen John Stuart Mill87, 19. yy İngiltere’sinin en etkili entelektüelleri arasında yer
almıştır. Hayatı boyunca hiç okula gitmemesine rağmen, babasından aldığı eğitimi
sayesinde, çok genç yaşlardan itibaren dönemin ünlü İngiliz entelektüelleri arasında
kendisine önemli bir yer edinmiş, bu sayede birçok ünlü entelektüelle beraber çalışma
ve fikir alışverişinde bulunma fırsatına sahip olmuştur. Bu sayede Mill, hem onları
etkilemiş hem de bu ünlü entelektüellerden etkilenmiştir. Ancak Mill’in düşünce
hayatında etkilendiği entelektüellerden bahsederken bazı isimlere özel parantez açmak
gerektiğini düşünüyoruz. Bu isimlerin en başında geleni şüphesiz Bentham’dır. Çünkü
Mill, çok küçük yaşlarda babası James Mill vasıtasıyla Bentham’ın düşünceleriyle
tanışmış ve Benthamcı düşünceler onun entelektüel yaşamında oldukça etkili olmuştur.
Bu nedenle bize göre, Mill’in faydacı ahlak anlayışından bahsetmek isteniyorsa, Mill’in
Bentham’la olan entelektüel ilişkisi mutlaka geniş bir şekilde ele alınmalıdır. Zira ancak
87 John Stuart Mill’in hayatıyla alakalı bkz; J. S. Mill, Autobiography, the Floating Press, 2009; Nicholas
Capaldi, John Stuart Mill, Çev.: İ.H. Yılmaz, İst.: T.İ.B. yay., 2011;John Skorupski, Mill, Routledge
Press.
25
bu şekilde Mill’in faydacı ahlak anlayışının arka planı açık bir şekilde ortaya
konulabilecektir.
Mill’in Bentham’la olan entelektüel ilişkisinin oldukça karmaşık bir yapı
arzetmesi nedeniyle, iki düşünür arasındaki düşünsel bağlantıyı açık bir şekilde ortaya
koymak oldukça zor bir iştir. Özellikle Mill’in Benthamcı düşünceyi, doğrudan
Bentham’dan değil de babası James Mill’den öğrenmesi bu karmaşıklığın nedenlerinin
başında gelmektedir. Bu nedenle Mill ile Bentham arasındaki bu karmaşık ilişkiyi daha
net ortaya koymak amacıyla, bu ilişkiyi Mill’in düşünce hayatında yaşamış olduğu
keskin dönüşümlerden hareketle üç dönem üzerinden ele alacağız. Şimdi ilk dönemi ele
alalım.
Mill ile Bentham arasındaki ilişkinin ilk aşamasını oluşturan birinci dönemin
Mill’in çok erken yaşta başlayan eğitimiyle 1826 yılı son baharında geçirmiş olduğu
ruhsal bunalım arasındaki dönemi kapsadığı söylenebilir. Bu dönemin ana karakterini
Mill’in koyu bir Benthamcı olarak yetiştirilmesi oluşturmaktadır. Mill henüz küçük bir
çocukken, Autobiography’de “Bentham’ın fikirlerine en yakın olan ve en iyi bilen
kişi”88 şeklinde ifade ettiği babası James Mill tarafından başlatılan Benthamcı eğitim,
sonradan Bentham’ın da sürece dâhil olmasıyla saf Benthamcı bir yapıya dönüşmüştür.
Hem babası hem de Bentham tarafından oldukça ciddi bir şekilde Benthamcı öğretilerle
yetiştirilen Mill, bu eğitimden oldukça etkilenmiş ve Benthamcı öğretiyi hiçbir itiraz
dillendirmeden kabul etmiştir. Bu durumu kendisi Autobiography’de şu şekilde ifade
etmektedir:“Bentham’ın Traite de Legislation adlı eseri düşünsel hayatımın dönüm
noktasıydı. İlk eğitimim bir bakıma Benthamcılık kursu gibi olmuştu… Eserin daha ilk
sayfalarında yeni bir şeyle karşı karşıya olduğumu anlamıştım. Daha önceki tüm
ahlakçıların artık geride kaldığı ve düşünce alanında yepyeni bir dönemin başladığı
duygusuna kapılmıştım. Eserin son cildini bitirdiğimde artık yepyeni bir varlık
olmuştum. Bentham’ın anladığı şekliyle“fayda ilkesi”. Bilgi ve inançlarımın birbirinden
kopuk ve bölük pörçük parçalarını birleştiren bir kilit taşı gibi yerli yerine
oturmuştu.”89 Bu düşüncelere sahip olduğu dönemde Mill henüz 16 yaşındaydı.
Oldukça genç yaşta koyu bir Benthamcı olan Mill’in düşünceleri çok uzun zaman aynı
88 Mill, Autobiography, s. 54
89 Mill, Autobiography, s. 64 – 67; Capaldi, John Stuart Mill, s. 42
26
şekilde devam etmedi. Dört yıl sonra bu radikal düşünceleri, geçirdiği ruhsal bunalımla
birden değişti ve Bentham’la aralarındaki entelektüel ilişki farklı bir boyut kazandı.
Mill’in yaşamış olduğu ruhsal bunalım, onun için bir nevi sorgulama ve eleştiri
döneminin de başlangıcını oluşturmuştur ki biz bu dönemi ikinci dönem olarak
adlandırıyoruz. Bu dönem Mill’in hem entelektüel hem de sosyal hayatında en hareketli
ve çalkantılı dönemdir. Bir taraftan bu dönemde yaşadığı acı olaylar, diğer taraftan
Carlyle, Harriet Taylor, Coleridge, Comte gibi hayatına giren entelektüeller onu oldukça
derinden etkilemiş ve hem entellektüel hem de sosyal yaşantısını oldukça radikal
şekilde değiştirmiştir. Bu değişimlere temelde üç olayın neden olduğu söylenebilir.
Bu olaylardan ilki Mill’in, 1826 yılı sonbaharında nedenleriyle ilgili birçok
spekülasyonun yapıldığı ve entelektüel gelişimi üzerinde çok büyük etki bırakan ruhsal
bunalımdır. Bu bunalımı Mill, Autobiography’de şu şekilde anlatmaktadır:“İlk kez
Bentham’ı okuduğum 1821’den ve özellikle de Westminister Review’ın çıkışından beri
hayatta gerçek bir hedefim vardı; dünyayı değiştirmek istiyordum. Mutluluk anlayışım
tamamen bu hedefle ilintiliydi. Fakat zaman geldi, bu düşten uyanmak durumunda
kaldım. 1826 sonbaharıydı.”90 “ Zaman zaman herkeste olabileceği üzere içimi bir
sıkıntı basmıştı. Hiçbir şeyden zevk alamaz olmuştum. Başka zamanlar zevk aldığım
şeyler şimdi sıkıcı ve itici geliyordu. Genellikle metodizme dönenlerin içine düştüğü o
ruh hali, yani ilk anda kapıldıkları “günah duygusu” gibi bir şey sanırım. Bu zihin
durumuyla kendime doğrudan şu soruyu sormak geçti içimden: “ Hayattaki bütün
hedeflerine ulaştığını, peşinden koştuğun o bütün kuramsal ve düşünsel değişimlerin
tam şu anda gerçekleştiği varsayalım. Bu seni çok mutlu edecek mi?” o önüne
geçilemeyen özbilinç kendine özgü bir biçimde cevap verdi: “ hayır!” o an yüreğime
bir şey saplandı: hayatımın üstüne kurulu olduğu tüm temel çöktü. Oysa bütün
mutluluğu bu hedefin peşinde koşmaktan kaynaklanıyordu. Hedef çekiciliğini yitirmişti.
O zaman araçların ne anlamı kalırdı ki, yaşamak için hiçbir gerekçem kalmamış
gibiydi.” 91“ İlk başlarda bunun kendiliğinden geçeceğini zannettim ancak geçmedi.”92
Eleştirmenler bu bunalımı Mill’in Benthamcı düşünceyle arasına bir mesafe
koyması anlamına geldiğini ifade ederek, bu noktadan sonra Mill’in Bentham’ın bir
90 Mill, Autobiography, s. 134; Capaldi, John Stuart Mill, s. 60
91 Mill, Autobiography, s. 134; Capaldi, John Stuart Mill, s. 60
92 Mill, Autobiography, s. 141
27
talebesi olmadığını93 iddia etmektedirler. Bu iddialarına kanıt olarak da Mill’in bu
dönemde Benthamcı düşünceye ilk eleştirilerini yöneltmeye başlamasını ve 1822
yılında kendisinin kurmuş olduğu “Utilitarian Society’94nin faaliyetlerine son vermesini
göstermektedirler. Bu eleştirmenlere göre Mill, yaşamış olduğu bu ruhsal bunalımla
küçük yaşlardan itibaren almış olduğu ve mükemmel olarak kabul ettiği Benthamcı
düşüncenin zannettiği gibi mükemmel olmadığını bizzat deneyimlemiştir. Bu durum
onu, Benthamcı düşünceyle alakalı inançlarını tek tek sorgulamaya itmiş ve farklı
arayışlara yönlendirmiştir.95 Eleştirmenler Mill’in bu dönemde Benthamcı düşünceyle
ilgili olarak üç önemli eksik tespit ettiğini ifade etmektedirler. Bu eksikliklerden
birincisi, Benthamcı sistemin aşırı mekanik bir sistem olması ve bu nedenle de insanın
duygu dünyasıyla alakalı kısmı eksik bırakması; ikincisi, özgürlük kavramını
Benthamcı çerçevede ele almanın mümkün olmaması96; üçüncüsü ise, mutluluğun
sadece onu arzulayarak elde edilecek bir hedef olmaması ve fakat onu elde etmeyi
sağlayacak gerekli şartların Benthamcı öğreti içersinde eksik bırakılmış olmasıdır.97
Bu dönemde Benthamcı düşünceyle arasına mesafe koyan Mill, Benthamcı
düşünce dışındaki diğer düşüncelere karşı daha toleranslı ve açık fikirli biri olduğunu,
tespit ettiği eksiklerle ilgili olarak her yeni düşünceyi öğrenmeye çalıştığını Carlyle
yazmış olduğu mektupta98 ifade etmektedir. Mill’in bu dönemde özel bir önem verdiği
ve incelediği diğer bir şey ise Benthamcı düşünceye yapılan eleştirilerdir.99
Mill’in ikinci dönemde yaşamış olduğu ikinci önemli olay ise 1832 yılında
Bentham’ın ölümüdür. Yaşadığı bunalımla birlikte Benthamcı düşünceyle arasına belli
bir mesafe koyan ve cılız da olsa ilk eleştirilerini yönelten Mill, Bentham’ın ölümünden
sonra eleştirilerini daha yüksek sesle dillendirmeye başlamıştır. 1833 yılında yazdığı
Remarks on Bentham’s Philosophy adlı makale, Mill’in Benthamcı düşünceyle
arasındaki gerilimin ilk somut ürünü olarak kabul edilebilir. Eleştirmenler bu makalenin
ardında Mill’in 1831 yılında tanışmasını müteakiben uzun yıllar en yakın arkadaşı olan
fakat daha sonra aralarının açıldığı, faydacılığa muhalefetiyle bilinen Carlyle’ın büyük
93 Postema, Bentham’s Utilitarianism, s. 27
94 Mill, Autobiography, s. 79
95 Capaldi, John Stuart Mill, s. 60
96 Çağla, Mill, Say Yay., İst.:2007, s. 14
97 Copleston, Yaracılık ve Pragmatizm, s 70
98 Mill, “The Earlier Letters”, the Collected Works of J.S. Mill Vol. XII, ed. Francis E. Mineka, London
;The University of Toronto Press, 2006, s. 170 99
Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 73
28
etkisi olduğunu iddia etmektedirler.100 Bu makalede ilk kez Mill, Bentham’la aynı
fikirde olmadığı noktaları ifade etmiştir. Ayrıca bunu yaparken de çok da yumuşak bir
uslüp takındığı da söylenemez. Makale genel olarak Bentham’ın felsefi duruşunu ele
alıp değerlendirme amacı taşımaktadır.101 Mill’in Bentham hakkında yazmış olduğu bu
makale onun Benthamcı düşünceyle arasına koyduğu mesafeyi ifade etmesi açısından
önemli olmakla birlikte, bu makale satır aralarında başka bir gerçeği de ifade
etmektedir. Bu gerçek de Mill’in 1826 bunalımıyla başlayan ve her düşündüğünü
özgürce ifade etmek isteme çabası içinde olduğu ve bunun için uğraş verdiği gerçeğidir.
Mill, 1833’te Remarks on Bentham’s Philosophy’yi yazarken, hala düşündüğünü
özgürce söyleyebilen bir düşünür değildi. Her ne kadar Bentham’ın hayatta olmaması
onu eleştirmesi için nispeten rahat bir ortam sağlasa da babasının varlığı bu eleştirilerini
tamamıyla ortaya koyması önündeki en büyük engeli teşkil ediyordu.102
James Mill’in John Stuart Mill ve Bentham arasındaki varlığı bu ilişkiyi her
zaman daha karmaşık bir hale getirmiştir. Açık bir şekilde James Mill’in varlığı John
Stuart Mill için Bentham’ın yanında ikinci bir otorite anlamına geliyordu. Bu nedenle
Mill, Bentham felsefesiyle ilgili eleştirdiği noktaları ifade ederken sadece Bentham’ın
otoritesiyle değil, ayrıca James Mill’in otoritesiyle de mücadele etmek durumunda
kalıyordu. Mill’in Bentham ve James Mill arasındaki bu konumu onun ikili bir hayat
yaşamasına neden olmuştur. Bir başka ifadeyle dışa karşı babasının ve Bentham’ın arzu
ve görüşlerine tamamen sadıktı ama bir yandan da babasına ve Bentham’a karşı
100 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 72; Rosen, Classical Utilitarianism from
Hume to Mill, s. 171 101
Capaldi, John Stuart Mill, s. 146 102
Bu durumun en bariz kanıtı Edward Bulwer Lytton’ın 1833 tarihli England and the English adlı
eserinin önsözüdür. Bu eserin önsözünde yer alan Advertisement bölümünde Lytton, Mill’e atıfla
“Bentham felsefesini derinlemesine yargılayan muhtemelen yaşayan en nitelikli bir diğer centilmen”
şeklinde bir sunuşla, bu makaleye Remarks on Bentham’s Philosophy adıyla eserin ikinci bölümünün ek
kısmında yer verildiğini belirtmiştir. Fakat Lytton hiçbir şekilde Mill’in adını kullanmamıştır.
Muhtemelen bunu Mill’in isteği doğrultusunda yapmıştır. Bkz. Edward Bulwers Lytton, England and the
English, London:Harper&Brothers Pub.,1833, s. Xıv; Bu konudaki bir başka kanıt ise Mill’in hala özgür
olmadığı, her konuyu rahat bir şekilde dillendiremediği ile ilgili kendi itirafıdır. 1834 yılında Adam
Sedgwick’in eleştirilerine karşı faydacı ahlakı savunduğu ve London and Westminister Review’de
yayımlanan makalesiyle ilgili olarak Autobiography’de şunları söylemektedir: “ (Bu yazı)Eski
dostlarımdan ayrıldığım noktalar hakkındaki bazı görüşlerimi de içermektedir. Bunda kısmen de olsa
başarılı olabildim, ama bu konudaki bütün düşüncelerimi hâlihazırda dile getirseydim, babamla ilişkim
bu olayı her halükarda sancılı hale getirecek ve onun da yazdığı bir dergide yayımlanması olanaksız
olacaktı.”102. Bkz. Mill, Autobiography, s. 201; Capaldi, John Stuart Mill, s. 270
29
bağımsızlığını ilan ettiği gizli bir entelektüel yaşamı vardı.103 Bu gizli entelektüel yaşam
babasının ölümüyle ortadan kalkmıştır.
1836 yılında James Mill’in ölümü Mill’in yıllardır aramış olduğu özgür ortamı
yakalamasını sağlamıştır. Mill’in kavuşmuş olduğu bu özgür ortam, tartışmamız
açısından ilk meyvesini iki yıl sonra 1838 yılında vermiştir. 1838 yılında Mill Bentham
adında London and Westminister Review’de yayımlanan bir makale kaleme almıştır. Bu
makale 1833 yılında yazmış olduğu makalenin genişletilmiş halidir. Bize göre bu
makale her haliyle 1826 yılında başlayan özgürlük arayışının bir manifestosu
niteliğindedir. Zira beş yıl önce çok daha kısa bir eleştiri bir kitabın ek bölümünde
isimsiz olarak yayımlanırken, beş yıl sonra çok daha uzun bir eleştiri dönemin bütün
entelektüelleri tarafından takip edilen bir dergide kendi adıyla yayımlanmıştır.
Bu noktadan sonra Mill, tamamen özgür bir düşünür olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu durumu kendisi 23 Kasım 1836 tarihinde Edward Bulwers Lytton’a yazdığı
mektupta şu şekilde ifade etmektedir: “James Mill’in ölümüyle dünya sahip olduğu en
büyük felsefi dehadan yoksun kaldı. Ama onun ölümü, dergiyle ilişkili hale geldiğimde
yapmayı umduğum tek şeyi derginin izlediği sert ve katı radikal ve faydacı çizgiyi
yumuşatmamı çok daha kolaylaştırdı.”104 Babasının ölümüyle, yıllardır aradığı özgür
ortama kavuşan Mill’in bu olaydan sonra, ruhsal bunalımla başlayan Bentham
felsefesiyle arasına koyduğu mesafenin nasıl bir seyir takip ettiği konusunda
eleştirmenler arasında bir fikir birliğinden bahsetmek mümkün değildir. Bazı
eleştirmenler, Mill’in hayatının son dönemlerinde Benthamcı köklerine doğru bir geri
dönüş yaşadığını iddia ederken105, diğer bazı eleştirmenler ise ruhsal bunalımla başlayan
fikir ayrılığının giderek derinleştiğini ve Mill’in Benthamcı düşünceden koparak,
düşüncelerinin farklı bir yöne doğru evrildiğini iddia etmektedirler.106 Bize göre de Mill
tıpkı birinci görüşü savunanların iddia ettiği gibi, hayatının sonlarında Benthamcı
düşünceye doğru bir geri dönüş yaşamıştır. Ancak bu geri dönüşün ne zaman
başladığıyla ilgili olarak kesin bir tarih zikretmek pek mümkün görünmemekle birlikte,
103 Capaldi, John Stuart Mill, s. 60
104 Mill, The Earlier Letters, s. 257
105 Rosen, Classical Utilitarianism From Hume to Mill, s 166; Graham, Eight Theories of Ethics, s. 133;
Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s 73; Copleston, Yararcılık ve Pragmatizm, s.
33 106
Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 89; Capaldi, John Stuart Mill, s. 275; John
Plamenatz, The English Utilitarians, London: Blackwell Oxford, 1958, s. 144
30
bu dönemi 1850li yılların başı olarak kabul etmenin daha doğru olduğunu
düşünüyoruz.107 Bu dönemin başlangıcıyla ilgili olarak 1850li yılların başlarını
seçmemizin iki nedeni vardır. Bunlardan ilki, Mill’in 1852 yılında yazmış olduğu
faydacılığı savunan Whewell on Moral Philosophy108
adlı makalesidir. Mill bu
makalesinde faydacılığın geleneksel değerlerle bağdaşır olduğunu ancak Bentham’ın bu
durumu yeterince açık bir şekilde ifade edemediğini belirtmektedir.109
İkinci nedenimiz
ise, Charles Dickens’ın 1854 yılında yazmış olduğu ve faydacılığı eleştirdiği Hard
Times adlı romanını, Mill’le araları açılmış olan ve faydacılığa muhalefetiyle bilinen
Carlyle’a adaması110 ve aynı dönemde Mill’in (1854) Utilitarianism’i yazmaya
başlamasıdır. Onun faydacılığın muhaliflerine karşı takındığı bu yaklaşımını Mill’in
kendisini muhaliflerin karşısında Benthamcı bir düşünür olarak konumlandırdığı
şeklinde okunması gerektiğini düşünüyoruz.
Mill gibi oldukça farklı alanlarda eser vermiş ve 19.yy İngiltere’sinin en etkin
düşünürlerinden olan bir filozofun sadece Bentham’dan etkilendiğini iddia etmenin
yüzeysel bir yaklaşım olacağını düşünüyoruz. Bu nedenle Mill’in entelektüel yaşamına
ve ahlak anlayışına baktığımızda farklı düşünürlerden de izler bulmak mümkündür.
Bunlardan birisi, pozitivizmin kurucusu olan ünlü Fransız filozof Auguste Comte (1798
– 1857)’dur. Mill, Comte’un üç hal kanunu teorisi, pozitif metodoloji111 ve toplumun
aydın bir sınıf tarafından yönetilmesi gerektiğiyle alakalı düşüncelerinden etkilenmiş ve
Comte’un bu düşüncelerine faydacı ahlak anlayışı içersinde yer vermiştir.112 Bir başka
önemli düşünür ise dönemin ünlü romantiklerinden olan Thomas Carlyle (1798 –
1857)’dır. Onun, Mill’in hayatındaki en önemli rolü, Mill’in romantizmi keşfetmesini
sağlayarak113 babasının ve Bentham’ın faydacı anlayışlarındaki problemli noktaları
görmesini sağlamış olmasıdır. Bunun yanında onun faydacılığa yapmış olduğu
107 Ancak yine de bu dönemin başlangıcıyla ilgili farklı bir tarih önerenlere itiraz edebileceğimiz daha
doğrusu muhatabımızı iddiasından vazgeçirecek kesinlikte bir kanıta sahip olmadığımızı da ifade edilmesi
gereken bir gerçek olarak görüyoruz. Söz gelimi Scarre, Harriet Taylor’un da etkisiyle 1840lı yılların başında Mill’in Benhtamcı düşünceye dönüşünden bahsetmektedir. Bkz. Scarre, The Proplems of
Philosophy Utilitarianism, s. 91 108
Bkz. Mill, “Whewell on Moral Philosophy”, The Collected Works of J.S. Mill Vol. X, ed. John M.
Robson, s. 170 109
Capaldi, John Stuart Mill, s. 271; Rosen, Classical Utilitarianism from Hume to Mill, s. 167 110
Carlyle’ın Dickens üzerindeki etkisi için bkz. Graham Law, Industrial Relations: Carlyle's influence
on Hard Times, http://www.f.waseda.jp/glaw/arts/IndRels.pdf (2013) 111
Capaldi, John Stuart Mill, s. 176 112
Capaldi, John Stuart Mill, s. 181 113
Rosen, Classical Utilitarianism from Hume to Mill, s. 171
31
eleştiriler, Mill’i ahlak alanında çalışmaya yöneltmiştir.114Mill’in entelektüel yaşamında
önemli etkiye sahip olan bir diğer kişi de Samuel Taylor Coleridge (1772 – 1834)’dir.
Onun muhafazakâr görüşleri, Mill üzerinde etkili olmuş ve bu görüşler faydacılık
içersinde yer alan muhafazakâr düşüncelerin temelini oluşturmuştur.115 Mill’in
entelektüel yaşamı açısından bahsedilmesi gereken kişilerden biri de 1851 yılında
evlendiği eşi Harriet Taylor (1807 – 1858)dır. Taylor’ın Mill’in fikirlerini ne ölçüde
etkilediği, günümüzde Mill’le alakalı olarak yapılan tartışmalardan birisi olarak
karşımıza çıkmaktadır. Ancak etkisinin ne ölçüde olduğu tartışmalı olsa da116 Harriet
Taylor’ın Mill’i feminizm ve sosyalizme ilgi göstermesi noktasında etkilediği, ikili
arasındaki ilişkide eleştirmenler arasında genel kabul gören bir görüştür.117 19.yy
İngiltere’sinin bu büyük entelektüelleri yanında Mill, Alexis Charles Henri Clérel de
Tocqueville (1805 –1859), William Wordsworth (1770 –1850), David Ricardo (1772 –
1823) gibi dönemin diğer ünlü entelektüellerinden de etkilenmiştir.
Buraya kadar Mill’in faydacı ahlak anlayışının arkaplanını oluşturan entelektüel
yaşamını Bentham’la ilişkisi temelinde ele almaya çalıştık. Bu noktadan sonra Mill’in
Bentham’dan almış olduğu faydacı düşünceleri nasıl yorumladığını ve sistemi içersinde
nasıl konumlandırdığını betimleyici bir tarzda ele alacağız.
2.2.Mill’in Faydacı Ahlak Anlayışı
Mill, faydacı ahlak anlayışının temel ilkelerini, faydacılığa karşı yapılan
eleştirilere cevap vermek ve toplumda yaygın olan yanlış faydacı anlayışları düzeltmek
amacıyla 1854’te yazmaya başladığı, 1861’de Fraser Magazine’de üç makale şeklinde
yayımladığı ve 1863 yılında da kitaplaştırdığı Utilitarianism adlı eserinde ortaya
koymuştur. Bu eserde Mill’in gerçekleştirmek istediği iki temel amacı vardır; birincisi,
“en yüksek iyi”nin ahlak felsefesindeki yerini belirlemek; ikincisi ise, bu en yüksek
iyinin doğasını açıklamak.118
Mill, eserin daha ilk cümlesinde ahlakın nasıl bir mihenge vurulabileceğiyle
alakalı tartışmaların hala kendi döneminde de devam ettiğini, iki bin yıldır bu meseleyle
114 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 72
115 Capaldi, John Stuart Mill, s. 103
116 Skroupski, Why Read Mill Today, New York: Routledge, 2006, s. 3
117 Crisp, Mill On Utillitarianism, New York: Routledge, 1997, s. 52
118 Urmson, “The Interpretation of The Moral Philosophy”, Contemporary Utilitarianism, ed. Michael D.
Bayles, New York: Anchor Books, 1968 s. 14
32
meşgul olan en yüksek zekâların bile bu soruna sadra şifa verecek bir cevap
bulamadıklarını hatta bu soruna cevap arayışımız noktasında, bu sorunu felsefenin
gündemine taşıyan ilk kişi olarak gördüğü Sokrates’ten daha ileride olup olmadığımızın
tartışmalı olduğunu belirtmektedir.119
Utilitarianismin hemen başında bu tartışmaya yer veren Mill’in faydacı ahlak
anlayışı tamamen bu tartışmada yer verdiği “en yüksek iyi” kavramı etrafında
şekillenmektedir. Ona göre ahlak alanında yapılması gereken ilk iş bu en yüksek iyinin
belirlenmesi ve ahlak alanında bu ilkenin nesnel ve tek ölçüt olarak kabul edilmesidir.
Zira ona göre eğer ahlak alanında tek ve nesnel bir ölçüt ortaya konulmazsa, bir başka
ifadeyle ahlak alanındaki seçimler ahlaki faile bırakılırsa, bu alanda nesnellikten söz
edilemeyecektir ve bu alana anarşi hâkim olacaktır. Bunun da doğal sonucu olarak
bireylerin ahlaka dair herhangi bir inançları kalmayacaktır.120
Ahlak alanındaki bu eksikliğe dikkat çeken Mill’in bu alandaki tek gayesi,
bahsettiği bu nesnel ölçütü belirlemek olmuştur. Onun bu tek ölçüt belirleme çabası da
onu “fayda ilkesine” bir başka ifadeyle “en büyük mutluluk ilkesi”ne götürmüştür.
Şimdi Mill’in fayda ilkesini tek ölçüt olarak nasıl konumlandırdığını ele alalım.
2.2.1.Fayda İlkesi
Mill, fayda ilkesini ya da en büyük mutluluk ilkesini “eylemleri haz sağladıkları
oranda doğru-iyi, acıya neden oldukları oranda yanlış-kötü olarak kabul eden ilke”
121şeklinde tanımlamaktadır. Bu tanımdan hareketle Mill, ahlak için en yüksek iyi olarak
“hazzın varlığı, acının yokluğu”122 olarak tanımladığı “mutluluk” kavramını
göstermektedir.
En yüksek iyi olarak mutluluk kavramını işaret eden Mill’in bu noktadan sonra
ahlak alanındaki tüm çabası, mutluluk kavramının en yüksek iyi olduğunu ispatlamaktır.
Bunun ilk adımı olarak Mill, “ahlak” kavramını, tüm etik teorilerin temelindeki tek
ilke123
olarak gösterdiği fayda ilkesinden hareketle “kendilerine uyulduğu zaman,
mümkün olan en yüksek sayıda insana, yalnız insana değil, diğer tüm duygulu
varlıklara nitelik ve nicelik bakımından hazca en zengin hayatı sağlayan bir takım kural
119 Mill, Faydacılık, çev. Nazmi Coşkunlar, İstanbul: MEB. Yay., 1986, s. 1
120 Mill, Faydacılık, s. 3
121 Mill, Faydacılık, s. 11
122 Mill, Faydacılık, s. 11
123 Mill, Faydacılık, s. 5
33
ve ilkeler”124 olarak tanımlamaktadır. Mill’in bu noktadaki ikinci adımını ise ahlakın
nihai hedefi olarak belirlemiş olduğu mutluluk kavramının temelini oluşturan fayda
ilkesinin kanıtlanması oluşturmaktadır.
Fayda ilkesinin ahlaki faile karar verme aşamasında daima olmasa da elle
tutulur, açık ve kolay bir yöntem gösterdiğini savunan Mill, fayda ilkesinin
kanıtlanmasına oldukça büyük önem vermektedir. Mill’in bu konuya verdiği önemi,
Utilitarianism’de bu konuyu müstakil bir bölümde ele alması ve fayda ilkesinin
kanıtlanmasıyla alakalı olan bu bölümün Henry West tarafından tüm ahlak felsefesi
tarihinin en önemli tartışması olarak nitelenmesi göstermektedir.125
Mill, fayda ilkesinin kanıtlanmasını üç adımda gerçekleştirmektedir. İlk adımda
kanıt için hangi yöntemin kullanılması gerektiğini, ikinci adımda fayda ilkesiyle ilgili
nasıl bir kanıtlamanın mümkün olduğunu son adımda ise, ikinci adımda belirlenen
kanıtlamanın fayda ilkesine nasıl uygulanacağını ortaya koymaktadır.
İlk adımda Mill, fayda ilkesini kanıtlanmasıyla ilgili tartışmada dikkati yöntem
sorununa çekmektedir. Yöntem sorununda klasik İngiliz deneyciliğinden hareket eden
Mill, fayda ilkesinin kanıtlanmasının deney ve gözlem sınırları içerisinde yer aldığını
savunarak126
, fayda ilkesinin deney ve gözlem dışında herhangi bir şekilde
kanıtlanamayacağını iddia etmektedir. Mill, burada açıkça ahlakın sezgiyle
ispatlanabileceğini savunan sezgicilere saldırmaktadır. Aslına bakılırsa Mill’in,
sezgicileri “ilk prensipleri ortaya koyma noktasında isteksiz fakat bütün ahlak yasasını
ortaya koyma noktasında istekli olan, hantal, sıkıcı bir tez”127 olarak nitelediğini
düşünürsek, onun fayda ilkesinin ispatlanmasıyla alakalı olarak yöntem üzerinde ısrarla
durmasının nedeni daha iyi anlaşılacaktır.
Fayda ilkesinin kanıtlanmasında gözlem ve deneyi tek yöntem olarak belirleyen
Mill’in fayda ilkesinin kanıtlanmasında ikinci adımını ise, fayda ilkesinin ilk ilke olması
nedeniyle doğrudan kanıtlanamayacağını savunması oluşturmaktadır. Ona göre son
amaçlara ait olan ilkeler, doğrudan kanıtlamaya uygun değildirler. Buradan hareketle
fayda ilkesi de nihai amaç olduğuna göre, fayda ilkesinin de doğrudan kanıtlanması
124 Mill, Faydacılık, s. 19
125 West, “Mill’s Proof of The Principle of Utility”, The Blackwell Guide to Mill’s Utilitarianism, ed.
Henry R. West, U.K.: The Blackwell Pub., 2006 s. 175 126
Mill, Faydacılık, s. 7; Anay, “Hilmi Ziya Ülken’in Faydacılığa Eleştirileri”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 2011, sayı: 24, s. 104 127
Stephen, The English Utilitarians Vol. III, s. 309
34
Mill’e göre mümkün olmamaktadır. Bu nedenle Mill, fayda ilkesinin dolaylı olarak
kanıtlamaktadır. Şöyle ki, iyi olduğu kanıtlanabilen herhangi bir şey, iyi olduğu kanıtsız
olarak kabul edilen bir şeye sebep gösterilerek iyi olmaktadır. Mesela, hekimlik sanatı
iyidir, çünkü sağlığı temin etmektedir; yine aynı şekilde musiki de iyidir, çünkü bize
haz sağlamaktadır. Buradan hareketle Mill, bütün kendiliğinden iyi olan şeyleri
kapsayan bir ilkenin varlığının iddia edilmesinin ve bütün diğer iyi şeylerin bu ilkenin
sebepleri değil, sonuçları olduğunun iddia edilmesi durumunda, bu ilkenin ya kabul
edileceğini ya da reddedileceğini ancak kanıtlanmamış olmayacağını iddia
etmektedir.128
Böylece Mill, fayda ilkesinin kanıtlanmasında gözlemden hareket ederek
olandan olması gerekeni çıkarmıştır.129
Fayda ilkesinin kanıtlanmasında kanıtın nasıl olması gerektiğini tartıştıktan
sonra Mill, üçüncü adım olarak fayda ilkesi için olabilecek tek kanıtlama130
olarak ifade
ettiği kanıtı ortaya koymaktadır. Mill’e göre bir şeyin “görülebilir” olmasının tek kanıtı
herkesin o şeyi “görmesi”dir. Yine aynı şekilde bir şeyin “işitilebilir” olmasının tek
kanıtı, herkesin o şeyi “işitmesi”dir. Buradan hareketle Mill, aynı kanıtlamanın fayda
ilkesi için de kullanılabileceğini savunmaktadır. Buna göre, Mill, bir şeyin “arzu edilir”
olmasının tek kanıtı olarak herkesin o şeyi “arzu etmesi”ni göstermektedir.131
Dolayısıyla kanıtı tersten aldığımızda Mill, herkesin fayda ilkesinin nihai amacı olan
mutluluğu arzu etmesinden hareket ederek mutluluğun arzu edilir olduğunu, bunun
sonucu olarak mutluluğun sebebini teşkil eden fayda ilkesinin de arzu edilir olduğunun
ispatlanacağını savunmaktadır.132
Bu kanıtlamanın sonucu olarak Mill, mutluluğun bir tek arzu edilen, arzu
edilmeye tek layık olan, insan yaşamının amacı olması bakımından ahlakın mihengi ve
tek ölçütü olduğunu iddia etmektedir.133
Mill’in mutluluğu ahlakın nihai hedef olarak
belirlemesi ve ahlaki failin mutluluktan başka bir şey arzu etmeyeceğini savunması
karşımıza bir problem çıkarmaktadır. Buna göre eğer gerçekten Mill’in dediği gibi
ahlaki fail sadece mutluluğu arzuluyorsa, o zaman insanların arzuladıkları sevgi, saygı,
128 Mill, Faydacılık, s. 7
129 Anay, Hilmi Ziya Ülken’in Faydacılığa Eleştirileri, s. 104
130 Mill, Faydacılık, s. 55
131 Mill, Faydacılık, s. 55
132 Mill, Faydacılık, s. 55
133 Mill, Faydacılık, s. 55
35
dürüstlük, v.b. erdemlerin durumu ne olmaktadır? Bu sorunun cevabı bizi Mill’in değer
teorisine götürmektedir. Şimdi Mill’in değer kavramını nasıl ele aldığını görelim.
2.2.3.Değer Anlayışı
Mill’in değer teorisinin temelinde “tek arzu edilir olan şey mutluluktur”
düşüncesi yatmaktadır. Bu nedenle Mill için bir değerden bahsedilecekse bu ancak
mutluluk olabilir, bunun dışında Mill için herhangi bir değerden söz etmek mümkün
değildir. Fakat Mill, yukarıdaki soruda dile getirilen problemi görmezden
gelmemektedir. O, insanların mutluluk dışında başka erdemlerin peşinden gittiklerini
inkâr etmenin mantıksızlığına inanmaktadır. O da insanların mutluluk dışındaki şeyleri
arzuladığını ve peşinden gittiğini kabul etmektedir. Söz gelimi, Mill, bir bireyin erdem,
sağlık, güç, ün, v.b. şeyleri arzuladığını ve bunların peşinden gittiğini inkâr etmez.
Fakat ona göre bireyin bunların peşinden gitmesi, onların mutluluğa alternatif bir amaç
uğruna değil, bilakis bunları mutluluğa götüren araçlar olması nedeniyledir. Bir başka
ifadeyle bunları elde etmekle mutlu olmayı umması nedeniyledir. Çünkü bunlar ona
göre bizatihi kendileri için değil, daha ileri bir amaç için yani mutluluk için arzulanır
şeyler olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysaki Mill’e göre mutluluk bizatihi amaç olarak
arzulanmakta, daha ileri bir amaç için arzulanmamaktadır.134
Bu nedenle Mill, erdemleri mutluluğun tabii ve esas bileşenleri olarak
görmemekle birlikte, bunları mutluluğun bileşenleri olmaya elverişli şeyler olarak
görmektedir. Şöyle ki, bir erdem, ilk başta ister istemez mutluluğa götüren bir araç
olarak düşünülmesine rağmen sonra birey tarafından amacın bir bileşeni olarak
algılanmaya başlanmaktadır. Mesela para aşkını ele alalım. Başlangıçta para birey için
satın aldığı eşyanın kıymetinden başka bir değer taşımamakta, bu nedenle de bizatihi
kendisi için arzulanmamaktadır. Fakat daha sonra para yavaş yavaş mutluluk
kavramının bir bileşeni olarak algılanmaya başlamaktadır. Mill’e göre bu aşamadan
sonra birey için para bizatihi amaç olmaktadır. Artık birey bizatihi paraya sahip olmakla
mutludur daha doğrusu Mill’e göre kendisini mutlu zannetmektedir. Mill, aracın amaç
olma durumunu, amaçla araç arasında ortaya çıkan ortak paydadan kaynaklandığını
savunmaktadır. Buna göre bu ortak payda birey tarafından bir kez kuruldu mu, erdemin
bizatihi kendisine iyi gözüyle bakılmaya başlanmaktadır.135
Bu düşünceden hareketle
134 Scarre, The Problems of Philosophy: Utilitarianism, s. 139
135 Mill, Faydacılık, s. 57
36
Mill, mutluluğun ahlaki fail tarafından nihai hedef olarak kabul edilmesinin önünde bazı
engeller olduğunu kabul etmekte ve bu engellerin temelinde yatan sorunun ise ahlaki
failin, kendisini mutluluğa götüren araçları amaçtan ayıramaması olduğunu
belirtmektedir. Peki, Mill’in faydacı anlayışı, araçları amaçtan ayırmak zorunda olan
ahlaki faile bu konuda nasıl bir öneride bulunmaktadır? Şimdi Mill’in bu soruna haz
kavramını nasıl bir çözüm önerisi olarak sunduğunu ele alalım.
2.2.4.Haz Anlayışı
Mill, ahlaki failin eylemlerini haz ve acının yönlendirdiğini düşünür.136 Buna
göre ahlaki fail doğası gereği, haz veren eylemlere yönelirken, acı veren eylemlerden ise
uzaklaşmaktadır. Mill’e göre burada ahlaki failin amacı hazca zengin bir yaşama ulaşıp
mutlu olmaktır. Mutluluğa ulaşma noktasında Mill, Bentham’ın aksine hazlar arasında
bir ayrıma gitmektedir. O, hazların sadece nicelik olarak değil, nitelik olarak da
birbirinden ayrılabileceğini savunmaktadır. Zira ona göre diğer bütün şeylerin değeri
nicelikleri yanında nitelikleri de göz önüne alınarak değerlendirilirken, hazların bu
durumdan muaf olduklarının iddia edilmesi saçmalıktır.137 Bu düşünceden hareketle
Mill, hazları “yüksek hazlar” ve “alçak hazlar”138 olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Ona
göre alçak hazlar, yüksek hazlara nispeten daha az zihinsel çaba gerektiren hazlardır. Bu
açıdan, güneş banyosu yapmak, pizza yemek, futbol oynamak gibi eylemlerden alınan
hazlar alçak hazlar içersinde yer alırken; Kant okumak, Mozart dinlemek, şiir okumak
gibi eylemlerden alınan hazlar ise yüksek hazlar içersinde ele alınmaktadır.139
Mill, yüksek hazların, alçak hazlardan üstünlüğünün, hazların daha devamlı
olması, daha emniyetli olması, daha ucuz olması gibi içsel doğalarından kaynaklanan
özelliklerinden ileri geldiğini savunmaktadır. Ona göre hazların bu içsel doğalarındaki
farklılık hazlara nitelik olarak yansımaktadır. Bu nedenle yüksek hazlar ahlaki faile
daha fazla ve nitelikli bir tatmin sağlarken, alçak hazlar için aynı şeyi söylemek
mümkün olmamaktadır. Bu nedenle Mill, ahlaki fail için nihai hedef olarak belirlediği
mutluluğa ancak nitelikli hazlarla ulaşılabileceğini savunmaktadır. 140
136 Mill, Faydacılık, s. 55
137 Mill, Faydacılık, s. 12
138 Mill, Faydacılık, s. 12
139 Scarre, The Problems of Philosophy: Utilitarianism, s. 93
140 Crisp, Mill on Utilitarianism, s. 33
37
Bazı hazların, diğerlerinden daha kıymetli, daha arzuya değer olduklarının iddia
edilmesinin faydacılık ilkesiyle uyumlu olduğunu düşünen141 Mill’in hazların niteliğine
yaptığı bu vurgunun iki temel nedeni olduğunu düşünüyoruz. Bunlardan ilki,
faydacılığın bencillik ve çıkar düşkünlüğü felsefesi olduğu düşüncesinden hareketle,
muarızları tarafından faydacılığa yapılan “domuzlara yaraşır bir felsefe”142 eleştirisinin
önüne geçmektir. Ona göre bu eleştiri tamamen faydacılığın yanlış anlaşılmasından ileri
gelmektedir. Çünkü bir insana hayvanlara ait en mükemmel hazlar vaat edilse bile,
insan bu hazları kabul etmeyecektir. Zira Mill, hiçbir zeki adamın aptal olmayı, hiçbir
aydının cahil olmayı, yüksek ruhlu ve vicdanlı olan hiç kimsenin bayağı ve bencil
olmayı kabul etmeyeceğini iddia etmektedir. Ayrıca, yüksek yetilere sahip olan
insanların mutlu olmak için daha fazla şeye ihtiyaç duysalar da, daha fazla acı çekseler
de hiçbir zaman daha aşağı bir varlık olmayı arzulamayacaklarını iddia eden Mill, bu
konuyla alakalı olarak şu meşhur sözünü söylemiştir: “Tatmin edilmiş bir domuz
olmaktansa, tatmin edilmemiş bir insan olmayı; tatmin edilmiş bir aptal olmaktansa,
tatmin edilmemiş bir Sokrates olmayı tercih ederim”143
İkinci temel neden ise, değer teorisinde ortaya koymuş olduğu, mutluluğa götüren
araç değerlerden alınan hazların ahlaki faili gerçekten mutlu edemeyeceğine dair yapmış
olduğu açıklamaya mantıksal bir zemin oluşturma çabasıdır. Bir başka ifadeyle mutlu
olmak için parayı araç değer olarak görmekten vazgeçip, paraya sahip olmayı bizatihi
amaç haline getiren ahlaki failin, paraya sahip olmaktan aldığı hazzın alçak hazlardan
olduğu ve bu nedenle ahlaki failin bu hazla mutluluğa ulaşamayacağına dair yaptığı
açıklamanın mantıksal açıdan tutarlı hale getirilmesidir. Mill’in hazları bu şekilde
yüksek ve alçak hazlar olarak ayırması, ahlaki fail açısından yeni bir problem ortaya
çıkarmaktadır. Buna göre alternatif iki eylem arasında kalan ahlaki fail, hangi eylemden
nasıl bir haz alacağına nasıl karar verecektir? Mill, böyle bir durumda kalmış olan
ahlaki faile iki çıkış yolu önermektedir. Bunlardan ilki, eğer iki hazdan biri, bunları
tadanların hepsi ya da hemen hemen hepsi tarafından, hiçbir ahlaki sorumluluk
duygusuna bağlı kalmaksızın tercih ediliyorsa, Mill’e göre bu haz diğerinden daha fazla
tercih edilmeye layık olandır.144 İkincisi ise, bir nevi birincinin devamı olan bir bilene,
141 Mill, Faydacılık, s. 12
142 Mill, Faydacılık, s. 11
143 Mill, Faydacılık, s. 15
144 Mill, Faydacılık, s. 12
38
uzmana danışma şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Mill, ahlaki failin danışacağı
uzmanlara “ehil yargıçlar (competent judges)” adını vermektedir. Buna göre iki
alternatif eylem arasında kalmış olan fail doğru kararı vermek için bu ehil yargıçlara
danışmalıdır.145 Mill, ahlaki failin danışacağı bu ehil yargıçların iki özelliğinden
bahsetmektedir. Bunların ilk özellikleri, bu ehil yargıçların, alternatif iki eylemden
ortaya çıkacak olan her iki hazzı da tatmış olmalarıdır. Çünkü ona göre ancak her iki
hazzı tatmış biri bu konuda doğru bir değerlendirme yapabilecektir. Ehil yargıçların
ikinci özelikleri, hazlar konusunda tek karar mercii olmalarıdır. Bir başka ifadeyle
Mill’e göre hazlar konusunda tek değerlendirme yetkisi bu ehil yargıçlardadır. Mill, bu
yetkili yargıçların yaptıkları değerlendirmede görüş ayrılıklarının olabileceğini, böyle
bir durumda ahlaki failin, onlar arasında çoğunluğun kararına uyulabileceğini
belirtmektedir. Ayrıca Mill, her iki hazzı tatmış olan bu yetkili yargıçların
karakterlerinin asilliği nedeniyle daha mutlu olabileceğinin tartışmalı bir durum
olduğunu kabul etmekle birlikte, bu yargıçların toplumu daha fazla mutlu edebileceği
noktasının tartışmasız kabul edilmesi gerektiğini iddia etmektedir.146Aslına bakılırsa
Mill, ehil yargıçların kabulünü faydacı olmanın bir şartı olarak görmemektedir. Bu
nedenle o, ahlaki faile ehil yargıçları bir danışman ve bir ideal tip niteliğinde
sunmaktadır. Dolayısıyla ona göre her ne kadar ehil yargıçlar hazlar konusunda tek
karar mercii olsalar da, onların kararları ahlaki faili, ahlaki yükümlülük bağlamında bir
sorumluluk altına sokmaz. Bu nedenle karar yine ahlaki failin kendisine bırakılmıştır.
Çünkü yetkili yargıçların asıl işlevleri bireyden çok toplumun mutluluğunun sağlanması
noktasında karşımıza çıkmaktadır.147 Bu noktada, ehil yargıçların asıl işlevini yerine
getirmek durumunda oldukları birey ve toplum mutluluğunu Mill’in nasıl ele aldığını
inceleyelim.
2.2.5.Birey ve Toplum Mutluluğu
Mill, birey ve toplum mutluluğundan bahsederken ilk olarak birey ve toplum
mutluluğundan ne anlaşılması gerektiğinden işe başlamaktadır. Ona göre bireyin ve
toplumun mutluluğundan kastedilen, haz nedeniyle toplumun bireylerinin kendilerinden
geçtikleri bir vecd hali ya da yüksek hazların sürüp gittiği bir toplum durumu değildir.
Zaten hazların yapısı da böyle bir yaşama olanak vermemektedir. Çünkü ona göre
145 Mill, Faydacılık, s. 17
146 Mill, Faydacılık, s. 17
147 Mill, Faydacılık, s. 18
39
yüksek bir haz ancak birkaç dakika, belki birkaç saat, belki de birkaç gün
sürebilmekteyken, bu durumun ebediyete kadar süremeyeceği herkesin takdir edeceği
bir gerçektir. Bu nedenle Mill’in kastettiği birey ve toplum mutluluğu mümkün olan en
az acının yer aldığı, mümkün olan en çok hazzın yer aldığı bir hayattır.148
Bu noktada Mill’i bekleyen en büyük problem bireysel mutluluk ile toplumsal
mutluluğun tek bir ideal altında nasıl birleştirilebileceğidir. Mill, tıpkı fayda ilkesinin
kanıtlanmasında olduğu gibi bu noktada da toplumun mutluluğunun birey tarafından
istenir, arzuya değer olduğunu gösteren doğrudan bir kanıtın ortaya konulamayacağını
iddia etmektedir. Ona göre bireyin mutluluğuyla toplumsal mutluluğun aynı amaç
altında yer alabilmesi, ancak bireyin mutluluğundan hareketle kanıtlanabilecek bir
durumdur. Şöyle ki, ona göre her bireyin kendi mutluluğu kendisi için bir iyiliktir,
bunun yanında toplumun diğer bireylerinin de mutluluğu bu birey için bir iyiliktir. Bu
nedenle toplumun mutluluğu, her bir birey için bir iyiliktir. Dolayısıyla herkes için iyi
olan toplumun mutluluğu, birey tarafından arzulanır bir şey olarak karşımıza
çıkmaktadır.149 Sonuç olarak Mill’e göre toplumun mutluluğu birey için faydalı bir
durum olmaktadır.150
Mill, her birey için faydalı bir durum arzeden toplumun mutluluğunun, ancak üç
şartın yerine getirilmesiyle sağlanabileceğini iddia etmektedir. Bunlardan ilk şart,
bireylerin eylemlerini fayda ilkesi doğrultusunda gerçekleştirmeleridir. Buna göre Mill,
ahlaki failden eylemde bulunurken bir toplum içersinde yaşadığını unutmaması ve her
eyleminde kendi mutluluğunu düşündüğü kadar toplumun da mutluluğunu düşünmesini
istemektedir.151
Mill, bunu isterken ahlaki failden imkânsız bir şey istemediğini zira
ahlaki failin ruhunda hemcinsleriyle birlikte olma arzusunu taşıdığını savunmaktadır.
Ona göre insan için toplum içinde yer alma hali o kadar zorunlu ve insanın o kadar
alıştığı bir şeydir ki, bazı özel şartlar bir tarafa bırakılırsa, insan hiçbir zaman kendisini
bir toplumum üyesi olmaktan başka türlü tasarlayamamaktadır.152 İkinci şart; ahlaki
failin eylemlerini seçerken, eylemin ortaya çıkaracağı kısa vadeli sonuçların yanında
uzun vadeli sonuçları da dikkate almasıdır. Söz gelimi, yalan söylemek, bazı
148 Mill, Faydacılık, s. 20
149 Mill, Faydacılık, s. 55
150 Capaldi, John Stuart Mill, s. 66
151 Stephen, The English Utilitarians Vol. III, s. 300
152 Donner, “Mill’s Theory Of Value”, The Blackwell Guide to Mill’s Utilitarianism, ed. Henry R. West,
U.K.: The Blackwell Pub., 2006, s. 130, Mill, Faydacılık, s. 48
40
durumlarda hem bireyin hem de toplumun faydasına olabilmektedir. Fakat uzun vadede
ise toplumun temeli olan güven duygusunu sarsabilmektedir. Bu nedenle ahlaki fail,
kendisinin veya başkasının faydası için bütün toplumu iyilikten edebilecek bir eylemde
bulunursa, topluma düşmanlardan daha fazla kötülük etmiş olmaktadır. Ancak yine de
Mill, “her ne olursa olsun asla yalan söylenmemeli” şeklinde bir kuralı kabul
etmemektedir. Ona göre bir hainin ortaya çıkarılması, hastaya kötü bir haber verilmesi
gibi durumlarda yalandan başka çare yoksa yalan söylenebilir. 153 Ancak bu istisnai
durumlar, ahlaki faile kuralları ihlal yetkisi vermek olarak algılanmamalıdır. Zira Mill,
bu tür kural ihlallerinin sadece faydacı ahlak için değil, bütün etik teoriler için problem
teşkil ettiğini, burada sorunun etik teorilerde değil, ahlaki faillerde olduğunu iddia
etmektedir.154
Üçüncü şart ise; toplumu oluşturan bireylerin her birinin eşit olarak kabul
edilmesidir. Mill’e göre toplumdaki her bir birey eşit olarak kabul edilmezse, bir başka
ifadeyle toplumdaki bireylerin bir kısmının mutluluğu hesaba katılırken, bir kısmı göz
ardı edilirse, toplum mutluluğu, o zaman sadece kelime kalabalığından ibaret olacaktır.
Hatta Mill, bu noktada bir adım daha ileri giderek, bu toplumda yer alan insan dışındaki
duygulu varlıkların da mutluluk hesabına katılması gerektiğine inanmaktadır.155 Bu
nedenle Mill, toplumun mutluluğunda, Bentham’ın ünlü “herkes bir olarak sayılmalı,
kimse birden fazla sayılmamalı” ilkesinden hareket edilmesi gerektiğini ifade
etmektedir.156
Ahlaki failin toplumun mutluluğunun sağlanmasında karşılaştığı en önemli
problem, alternatif eylemler arasında seçim yaparken kendi mutluluğunu mu yoksa
toplumun mutluluğunu mu önceleyeceğiyle alakalı olarak ortaya çıkan problemdir. Mill,
bu noktada ahlaki failin kendi mutluluğu ve toplumun mutluluğu arasında bir önceliği
reddetmekte ve ahlaki failin bu noktada kendisini adeta bir seyirci gibi tam ortada
konumlandırması gerektiğini savunmaktadır.157 Bu konuda Nasıralı İsa’yı örnek
vermektedir. Onun ortaya koyduğu iki kuralın “başkasının size yapmasını istemediğiniz
bir şeyi başkasına yapmamak, komşunuzu kendiniz gibi sevmek”158 faydacı ahlak
anlayışının ideal yetkinliğini ifade ettiğini savunmaktadır. Ancak yine de Mill’in birey
153 Mill, Faydacılık, s. 34
154 Mill, Faydacılık, s. 39
155 Mill, Faydacılık, s. 19
156 Mill, Faydacılık, s. 98
157 Doner, Mill’s Theory of Value, s. 130
158 Mill, Faydacılık, s. 27
41
ve toplumun mutluluğu konusunda ortaya çıkan istisnai durumlarda toplumun
mutluluğunu bir adım öne çıkarttığını söyleyebiliriz. Şöyle ki, Mill’e göre bazı görevler
toplum açısından öyle büyük bir önem arzetmektedir ki, ahlakın bütün genel
kurallarının önüne geçebilmektedirler. Söz gelimi, bir insanın hayatını kurtarmak için
ilaç çalmak veya zorla almak caizdir hatta zorla alınması ahlaki bir görevdir. Yine aynı
şekilde görevini yerine getirmeyen bir doktora sanatı zorla icra ettirilmelidir.159
Mill,
burada kendisini toplum için feda eden bireylerin de durumunu tartışmaktadır. Ona göre
toplum için kendisini feda eden bireyler, yaptıkları fedakârlıkları sadece ve sadece
toplumun mutluluğu için yapmalıdırlar. Bunun dışında bir nedenle yapılan fedakârlıklar,
bireyin kendisini toplum için feda ettiği şeklinde algılanamayacaktır. Aslına bakılırsa
Mill’e göre, birey kendisini feda etmesinden toplumun hiçbir fayda temin
edemeyeceğini bilse kendisini feda etmeyecektir.160
Mill, yukarıda belirtilen şekilde bir toplumun gerçekleşmesinin önündeki en
büyük engel olarak ahlaki failin karakter ve zihinsel gelişimindeki eksiklikleri
görmektedir. Zira ona göre toplumdaki fakirlik, yolsuzluk, rüşvet gibi yozlaşmaların tek
nedeni bireylerdeki gelişim eksikliğidir. Bu da ancak yeterli bir eğitimle, karakter
gelişimiyle ortadan kaldırılabilecek bir şeydir.161 Dolayısıyla Mill sisteminde ortaya
çıkabilecek problemlerin çözümünde karakter gelişimine ayrı bir önem vermektedir.
Şimdi Mill’in karakter gelişimini nasıl ele aldığını inceleyelim.
2.2.6.Karakter Gelişimi
Buraya kadar kurmaya çalıştığı sistemin ilkelerini ortaya koyan Mill, buradan
sonra, kurduğu bu sistemin temel unsuru olan ahlaki fail üzerine yoğunlaşmaktadır.
Bunun en temel nedeni, Mill’in kurduğu bu sistemin yeterli gelişime ulaşmamış ahlaki
failler elinde hiçbir anlam ifade etmeyeceğine dair inancıdır. Çünkü ona göre insanlar
kötülüğü arzuları güçlü olduğundan değil vicdanları zayıf olduğundan yapmaktadırlar. 162
Bu nedenle Mill, tüm dikkatini ahlaki failler üzerine yoğunlaştırmaktadır.
Mill’in ahlaki failin karakter gelişimiyle ilgili görüşlerinin temelinde “duyguların
ve arzuların eğitimle yönlendirilebilir”163 olduğu düşüncesi yatmaktadır. Bu nedenle o,
159 Mill, Faydacılık, s. 100
160 Mill, Faydacılık, s. 25
161 Mill, Faydacılık, s. 22
162 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 84
163 Taş, Faydalı Etik, s. 39
42
insanlara eğitilebilir gözüyle bakmakta164 ve insanların hayatlarının ancak iyi bir
eğitimle yaşanılabilir kılınacağına inanmaktadır. Onun karakter gelişiminin hedefi,
bireylerin arzu ve duygularına boyun eğmeyen, özgür bireyler olmalarını sağlamaktır.165
Mill bu hedefe ulaşmanın bireyi mutlu edeceğini söylememekle beraber, birey ve
toplum için hedeflenen mutluluğun ancak böyle bir karakter üzerinde yükselebileceğini
savunmaktadır.166
Mill, eğitimin iki yönüne dikkat çekmektedir, bunlardan biri entelektüel eğitim,
diğer ise karakter eğitimidir. Eğer bu iki yönden biri eksik bırakılırsa ona göre ahlaki
fail istenen noktaya asla ulaşamayacaktır.167
Mill’in ahlaki fail için, belirlediği ideal tipin en belirgin özellikleri duygularını ve
iradesini kontrol edebilmesi, yüksek hazları arzulaması ve onları elde etmeye
çalışmasıdır. Ona göre ahlaki failin bu hedefe ulaşması için ihtiyaç duyduğu en önemli
şey ise “özgürlük”tür. Bu noktada Mill’in özgürlük anlayışını ele alalım.
2.2.7.Özgürlük Anlayışı
Mill, özgürlük, kavramını, sisteminde yer alan diğer kavramlarda olduğu gibi
mutluluğa yaptığı katkıdan hareketle ele almaktadır. Mill’in özgürlük anlayışının
temelini iki düşünce oluşturmaktadır. Bunlardan birincisini, bireyin kendi karakterini
oluşturabileceği düşüncesi; ikincisini ise, özgürlüğün irade özgürlüğüne dayandığı
düşüncesidir.168
Dolayısıyla Mill’e göre özgürlük bireyin kendi karakterini
geliştirmesiyle ulaşabileceği bir hedef olarak ahlaki failin önüne konulmaktadır.
Mill’in özgürlük anlayışı da sisteminde yer alan diğer kavramları gibi bireysel
özgürlüğün diğer bireylerin özgürlükleriyle nasıl irtibatlandırılabileceği noktasında
sorun yaşamaktadır. Bu sorunu görmezden gelmeyen Mill, söz konusu soruna iki
aşamalı bir çözüm önerisi sunmaktadır. Mill, çözümün birinci aşamasında diğer
kavramlarda yaptığı gibi, insanın doğasında yer aldığını iddia ettiği, bireyin
hemcinsleriyle birlik olma arzusuna müracaat ederek çözmeye çalışmaktadır. Buna göre
toplumdaki diğer bireylerle birlikte olma arzusu duyan kişi toplumdaki tüm bireylerin
mutluluğu temelinde hareket edecektir ve böylece diğer bireylerin özgürlükleriyle kendi
164 Donner, Mill’s Theory Of Value, s. 121
165 Skorupski, “Liberal Doğalcılığın Kaderi”, çev. Selim Dingiloğlu, Mill, ed. Cengiz Çağla, , İstanbul:
Say Yay., 2007, s. 89 166
Scarre, The Problems Of Philosophy Utilitarianism, s. 91 167
Donner, Mill’s Theory of Value, s. 130 168
Capaldi, John Stuart Mill, s. 332
43
özgürlüğü arasında bir çatışma doğmasına izin vermeyecektir.169 Çözümün ikinci
aşamasında ise Mill, bireyin özgürlüğü ile toplumu oluşturan diğer bireylerin
özgürlüklerinin ortaya çıktığı alanları ayırma yoluna gitmektedir. Bu çözüme göre,
bireyin özgürlüğü için iki hareket alanı belirlemektedir. Birinci alanda birey her şeyiyle
özgürdür. Mill, bireyin bu alanda kaldığı sürece asla ve asla hiçbir dışsal kuvvetin bu
alana müdahalede bulunmaması gerektiğini ifade etmektedir. İkinci alan ise bireyin
artık kendi özgürlük alanı dışına çıktığı ve bu alanda yaptığı her eylemin toplumu
ilgilendirdiği bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle Mill, bireyin bu ikinci
alanda yaptığı her eyleme, gerekli gördüğü takdirde toplumun müdahale etme hakkına
sahip olduğunu ifade etmektedir.170
Mill’in karşısına bu noktada iki sorun çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, bireyin
özgürlüğü ile toplumun özgürlüğü arasında olması gerektiğini varsaydığı bu ince sınırın
nasıl tespit edileceğiyle ilgili olan problem; ikincisi ise, kendi özgürlük alanından çıkıp
toplumun özgürlük alanına giren bireye nasıl müdahale edilmesi gerektiğiyle ilgili
problemdir. Mill, ilk problemi çözmek için her bireyin eşit sayılması gerektiği ilkesine
müracaat etmektedir. Ona göre her birey kendi mutluluğunu kendi yöntemleriyle
aramak durumundadır. Bunu yaparken de tek bir şeye dikkat etmesi gerekmektedir, o da
herkesin eşit muamele gördüğü bir zeminde eylemde bulunduğu gerçeğidir. Bu nedenle
Mill, böyle bir düşünceye sahip olan bireyin bu sınırları kendisinin belirleyeceğini ve bu
sınıra dikkat edeceğini varsaydığı için de toplumun diğer bireyleriyle herhangi bir
çatışmaya girmeyeceğini iddia etmektedir.171 Görüldüğü üzere bu sınırın tayini
konusunda Mill, bireye oldukça güvenmektedir ve bu sınırlara bireyin riayet edeceğine
dair sonsuz bir inanç beslemektedir. Onun bireye duyduğu bu inancın temelinde iki
düşünce yatmaktadır, bunlardan birincisi, yukarıda bahsettiğimiz, bireyin eğitilebileceği
düşüncesi; ikincisi ise bireyin kendi hatalarını kendisinin daha iyi keşfedip böylece
kendisi için en iyi mutluluk formunu ve yöntemini bulabileceği düşüncesidir. Bu
noktada bireyin mutluluğa ulaşmada özgür bırakılması taraftarıdır ve ahlakçıların
bireylerin kendi hatalarına dair amaçlar empoze etmelerine şiddetle karşı çıkmaktadır.172
Çünkü ona göre bir seyyaha varacağı yer hakkında bilgi vermek, onu yolun bütün sınır
169 Güriz, Faydacı Teoriye Göre Ahlak ve Hukuk, s. 154
170 Vergara, Liberalizmin Felsefi Temelleri, çev. Bülent Arıbaş, İstanbul: İletişim Yay., 2006, s. 85
171 Capaldi, John Stuart Mill, s. 55
172 Skorupski, Why Read Mill Today, s. 15
44
işaretlerini ve konak yerlerini kullanmaktan men etmek anlamına gelmemelidir. Bir
başka ifadeyle ona göre birey için sadece nihai hedef belirlenmeli ve fakat bu hedefe
giderken bireyin takip edeceği yol bireyin kendi tercihlerine bırakılmalıdır. Burada
belirtilmesi gereken bir nokta şudur ki, Mill, bireye hedefe gidilecek yollar arasında en
iyi yolun gösterilmesine karşı çıkmamaktadır. O sadece bu yolların tercihinin bireye
bırakılmasını savunmaktadır. Mill, bunu, gemicilerin denizci almanaklarında yapılan
astronomik hesapları yapamayacağını varsayarak, gemiciliği sadece astronomlara has
bir meslek olduğunun iddia edilmesine benzetmektedir. Çünkü ona göre gemiciler de
akıl sahibi varlıklardır ve almanaklarda astronomlar tarafından yapılmış hesaplara göre
yol alabilecek kabiliyete sahiptirler. Tüm bunlara ek olarak gemiciler almanakta yapılan
hesaplar dışında meslek hayatlarında kazandıkları bazı bilgilere sahiptirler. Bu nedenle
denizciler bu almanaktaki hesaplamalardan yararlandıkları gibi, bu bilgilere de müracaat
etmektedirler. Bunun gibi, Mill de bireyin hangi ahlaki ilkeyi kabul ederse etsin,
yaşadığı hayat boyunca bu ilk ilkeye eşlik edecek kendisine ait ikinci ilkelere sahip
olduğunu ve eylemlerinde bu ikinci ilkelerden de yararlandığını savunmaktadır. Bu
nedenle, bireyin sahip olduğu bu ikinci ilkeleri reddetmek ona göre mantıksızlıktır.173
Görüldüğü üzere Mill, bireyin kendi göbeğini kesme hakkını sonuna kadar
savunmaktadır. Hatta bu noktada bir adım daha ileriye giderek, bireye yapılan öğüt,
öneri ve uyarılara rağmen, bireyin işleme olasılığı bulunan bütün hatalardan gelecek
kötülüğün, başkalarının kendi kafalarında bireyin iyiliğine olduğuna karar verdikleri
şeye onu zorlamalarına izin vermekten gelecek kötülüğün yanında hafif kalacağını iddia
etmektedir.174
Mill’e bu noktada şöyle bir soru sorulabilir: “Kendi özgürlük alanında bireyin
sahip olduğu özgürlüğün bir sınırı var mıdır?” Mill, bu soruya “bir kimse özgür olmakta
özgür değildir”175 sözüyle karşılık vererek, bu alanda bireyin sonsuz yetkilere sahip
olmadığını belirmektedir. Söz gelimi, bir bireyin kendi özgürlüğünü başkasına
devretmesi, kendi özgürlük alanıyla ilgili olmasına rağmen Mill tarafından müdahale
edilmesi gereken bir eylem olarak kabul edilmektedir.176
Buradan hareketle Mill,
bireyin kendi özgürlük alanında da her hakka sahip olmadığını, bu alanda yaptığı bazı
173 Mill, Faydacılık, s. 38
174 Mill, Özgürlük Üzerine, Çev. Tuncay Türk, İstanbul: Oda Yay., 2008, s. 107
175 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 98
176 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 98
45
eylemlerin sonuçlarının, özgürlüğün ikinci alanına geçebileceğini savunmaktadır.
Özellikle, düşünce özgürlüğü konusunda oldukça müsamahakâr olan Mill, bu
düşüncelerin eyleme dönüşmesi ya da eyleme dönüşme ihtimalinin doğması durumunda
özgürlük alanının ikinci kısmında kabul edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Mesela,
“tahıl satıcıları fakir insanları açlıktan öldüren kimselerdir” gibi bir düşünceye Mill,
asla müdahale edilmemesi gerektiğini zira bu düşüncenin birinci alana ait olduğunu
savunurken; bu düşüncenin bir tahıl satıcısının evinin önünde toplanmış bulunan kızgın
bir kalabalığa söylev olarak söylenmesi durumunda müdahale edilmesi gerektiğini, zira
artık düşüncenin ikinci alanı etkilediğini ve başkalarına zarar vermeye neden
olabileceğini savunmaktadır.177
Mill’in bireyin özgürlüğü ile toplumun özgürlüğünün arasındaki ilişki noktasında
karşılaştığı ikinci sorun da birinci alandan ikinci alana geçen bireye toplumun nasıl
müdahale edebileceğidir. Bu problemin cevabı bizi onun devlet anlayışına
götürmektedir. Şimdi Mill’in devlet anlayışını ele alalım.
2.2.8.Devlet Anlayışı
Mill, devleti, bireyin ve toplumun mutluluğunu sağlayacak en önemli unsurlardan
biri olarak kabul etmektedir.178O, devletin insanlar arasında ortak bir sözleşmeden
doğduğunu iddia edenlere karşı çıkmaktadır. Çünkü ona göre bireyin fayda ilkesinden
doğan hak dışında herhangi bir doğal hakka sahip olmadığını dolayısıyla olmayan hak
üzerinden de bir kurum oluşturulamayacağı iddia etmektedir.179 Bu nedenle ona göre
toplumsal bir sözleşme üzerine kurulmamış olan böyle bir yapıdan, toplumsal
yükümlülükler çıkarmak ve böyle bir sözleşme icat etmek doğru bir yaklaşım değildir.
Bu nedenle o, devleti fayda ilkesi temelinde ortaya çıkmış olan suni bir yapı olarak
mütalaa etmektedir. Buna göre o, bireyin fayda ilkesinin ortaya koyduğu mutluluğa
ancak devlet içerisinde ulaşabileceğini savunarak180 Platoncu ve Aristotelesçi bir
çizgiye kaymaktadır.
Mill, bireyle devlet ilişkisini özgürlük bahsinde ele aldığımız şekilde ele
almaktadır. Şöyle ki, Mill, birinci özgürlük alanına devletin hiçbir müdahalesini kabul
etmemektedir. Ancak bireyin ikinci alandaki hareketleri noktasında devletin bireye
177 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 79
178 Çağla, Mill, İst.: Say Yay., 2007 s. 45
179 Copleston, Yararcılık ve Pragmatizm, s. 39
180 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 105
46
müdahalesini, devletin bir hakkı daha da önemlisi bir görevi olarak görmektedir. Ona
göre devlet, bu müdahale hakkını, toplumu oluşturan diğer bireylerin kendi
özgürlüklerinin savunulmasını devletten isteme hakkından almaktadır.181 Mill, bu
ikilinin ilişkinin başarısının devletin başarısını yansıttığını savunmaktadır. Ona göre bu
iki özgürlük alanındaki dengeyi sağlayabilen devlet ideal bir devlettir ve bu devleti
oluşturan toplum “uygar, medeni” bir toplumdur. Uygar ya da medeni devleti Mill,
devletin ulaşabileceği en yüksek nokta olarak ifade etmektedir.182
Mill, medeni devlet üzerinden devletin üç temel görevinin olduğunu ifade
etmektedir. Bunlardan birincisi, her bireyin, özellikle kendisine ait olan birinci alandaki
özgürlüğüne saygı göstermekle beraber, ikinci alanla alakalı eylemlerini sürekli olarak
denetlemektir.183
İkincisi, her bireye kendi mutluluğunu istediği şekilde aramasını
sağlayacak uygun ortamı oluşturmaktır.184 Üçüncü görevi ise; bir bireyin üstlenmek
istemediği fakat toplumun genel mutluluğu için gerekli olan işlerin yürütülmesi, kurum
ve kuruluşların oluşturulmasıdır.185
Mill, görevlerini bu şekilde ifade ettiği devletin ideal şekli konusunda çok açık bir
tavır sergilememektedir. Bunun temel nedeni, Mill’in devletin şeklinden çok işlevi
üzerine yoğunlaşmasıdır. Ona göre devlet, yukarıdaki görevlerini yerine getiriyorsa
şeklinin çok da bir önemi yoktur.186
Dolayısıyla Mill’in hangi devlet şeklini
benimsediği şeklinde sorulacak bir soru, yanlış bir soru olmaktadır. Ancak yine de
Mill’den bir devlet şekli seçilmesi istense Mill, tercihini demokrasiden yana
kullanacaktır. Ancak Mill, demokrasinin mükemmel bir sistem olmadığını, bazı
problemleri içerisinde barındırdığını iddia etmektedir. Ona göre demokrasinin en temel
problemini, demokrasinin sloganı olan “bireyin kendi kendisini yönetmesi” ilkesi
oluşturmaktadır. Çünkü ona göre demokrasi, bireyin kendi kendini yönetmesi değil,
bireyin diğer bütün kişiler tarafından yönetilmesidir.187 O, bireylerin ilkelerinin,
çoğunluğun ilkeleri haline gelmek suretiyle, toplumun bireye baskı yapabileceğinden
kaygılanmaktadır. Mill’e göre demokrasinin bir diğer problemi ise, demokratik yapı
181 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 113
182 Capaldi, John Stuart Mill, s. 143
183 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 145
184 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 94
185 Vergara, Liberalizmin Felsefi Temelleri, s. 96
186 Capaldi, John Stuart Mill, s. 143
187 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 9
47
içersinde, ilerleyen dönemlerde despotik bir yapının ortaya çıkabilme ihtimalidir.
Çünkü ona göre güç, çok kolay bir şekilde yozlaşabilme ve başkalarına zor kullanmanın
aracı olabilme özelliğine sahiptir. Bu ona göre hiç de uzak olmayan bir ihtimaldir. Eğer
tarihe bakılırsa, otoriteye sahip olanların bu gücü çok kolay bir şekilde yozlaştırıp,
sömürücü bir güç haline getirebildiklerini görebilmekteyiz. Bu kaygılardan hareketle
Mill, hükümet erkinin gücünün mutlaka sınırlanması gerektiğini savunmaktadır.188
Mill, kaygılarının gerçekleşmesi durumunda yani hükümet erkinin gücü yozlaştırıp,
bireye baskı aracı olarak kullanmaya başladığında, bireye devlete karşı gelme hakkı
tanımaktadır. Mill, bireyin devlete karşı koyabileceği bu durumların üç farklı şekilde
ortaya çıkabileceğini ifade etmektedir. Bunlardan birincisi, bir eylemin özel şahıslar
tarafından daha iyi yapılabileceği durumlar; ikincisi, bir eylem hükümet tarafından daha
iyi yapılabilecekse bile, eğer bu eylem bireyin karakter gelişimi açısından bireye daha
fazla fayda sağlaması nedeniyle bu eylemin bireye bırakılmasını gerektiren durumlar;
üçüncüsü de hükümetin gücünü gereksiz yere kullandığı ve artırdığı durumlardır.189
Görülmektedir ki, Mill, devletin gücünü bireyin özgürlüğünü engelleyecek şekilde
kullanmaması için her türlü önlemi almaktadır. Peki, bunun tersi bir durumda, yani
bireyin devletin haklarını ihlal ettiği durumlarda Mill’in tavrı ne olmaktadır? Bu
sorunun cevabı karşımıza “yaptırım” kavramını çıkarmaktadır. Şimdi Mill’in yaptırım
anlayışını ele alalım.
2.2.9.Yaptırım Anlayışı
Mill, nasıl bireyi devlete karşı savunuyorsa aynı şekilde devleti de bireye karşı
savunmaktadır. Çünkü Mill, devletin kendisini savunmasını, toplumu oluşturan diğer
bireylerin haklarının savunulması olarak anlamakta ve devletin kendisini savunmasının
temelini, diğer bireylerin, kendi haklarının savunulmasını talep etme haklarının
oluşturduğuna inanmaktadır.190 Bu nedenle Mill, devletin bireye müdahalesini meşru
görmektedir. Mill, bu müdahalenin meşruiyetini tek temele bağlamaktadır, bu temel de
bir bireyin eyleminin toplumu oluşturan diğer bireylerin mutluluğunu engellemesi
188 Stumpf, Philosophy: History And Problems, s. 365
189 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 125
190 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 113
48
durumudur. Bu durumda Mill’e göre devlet bireye müdahalede bulunma hakkına
sahiptir ve bu müdahaleyi Mill, “yaptırım” olarak tanımlamaktadır.191
Mill, yaptırımları “içsel” ve “dışsal”192 olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Dışsal
yaptırımlar ise kendi içinde “ruhsal” ve “fiziksel” yaptırımlar olarak iki şekilde
farklılaşmaktadır. Dışarıdan gelen ruhsal yaptırımlar, bireyin toplumda beraber yaşadığı
kişileri memnun edememe, onların takdirlerini kaybetme gibi korkular şeklinde
kendilerini gösterirken; fiziksel yaptırımlar ise, devletin acı tehdidiyle uyguladığı, yasal
cezalar olarak kendilerini göstermektedirler. İçsel yaptırım ise tek bir şekilde “vicdan
azabı” olarak kendisini göstermektedir. Mill’e göre ahlak ilkesi ihlal edildiğinde vicdan
azabı, kendisini bir acı olarak hissettirmektedir.193 Mill, zikredilen bu yaptırımların
bireylerin karakter gelişimlerine göre farklılaştığını iddia etmektedir. Ona göre karakter
gelişimini tamamlamış bir birey için en etkili ve son yaptırım vicdan azabıyken,
karakter gelişimini henüz tamamlayamamış bireyler için en etkili ve son yaptırım acı
tehdidiyle uygulanan yasal cezalardır. 194 Çünkü ona göre suçlu birey henüz karakter
gelişimini tamamlayamamış bireydir ve bireyin suçlu olmasında kendisinin olduğu
kadar içinde yaşadığı toplumun ve şartların da çok büyük etkisi bulunmaktadır. Bu
nedenle yaptırım bu kişiler için haz ve acının kaynağı olarak kullanılır. Mill, bu kişiler
için acının hazdan daha güçlü bir duygu olduğunu düşünmekte ve bu bireyler için
cezalandırmanın ödüllendirmeden daha etkili olduğunu düşünmektedir.195 Mill, suçlu
bireylere yaptırım uygulanırken bir kavrama dikkat çekmektedir, o da “adalet”
kavramıdır. Bu noktada adalet kavramını ele alalım.
2.2.10.Adalet Anlayışı
Mill, Utilitarianismin V. Bölümünü eserinin diğer dört bölümünden müstakil
olarak yazmıştır. Mill eleştirmenleri bunun temel nedeni olarak, Mill’in adalet ve fayda
arasındaki ilişkinin önemini ve adaletin gücünü hayatının sonlarında anlamasını
göstermektedirler.196 Mill, adalet kavramını “bireye müstahak olduğu şeyin
191 Miller, “Mill’s Theory Of Sanction”, The Blackwell Guide to Mill’s Utilitarianism, ed. Henry R. West,
U.K.:The Blackwell Pub., 2006, s. 162 192
Mill, Faydacılık, s. 44 193
Mill, Faydacılık, s. 44 194
Mill, Faydacılık, s. 44 195
Miller, Mill’s Theory of Sanction, s. 162 196
Summer, “Mill’s Theory of Rights”, The Blackwell Guide to Mill’s Utilitarianism, ed. Henry R. West,
U.K.: The Blackwell Pub., 2006, s. 188; Crisp, Mill on Utilitarianism, s. 13
49
verilmesi”197 olarak tanımlamaktadır. Ona göre diğer bütün anlayışlarında olduğu gibi
adalet de önemini ahlakın nihai hedefi olan mutluluğa sağladığı katkı noktasında
göstermektedir.198
Mill, insanlarda ortaya çıkan adalet duygusunun iki düşünceye dayandığını ifade
etmektedir. Bunlardan birincisi, kötü eylemde bulunan bir insana hak ettiği şekilde
muamele etme arzusu, ikincisi ise, yapılan bu kötülükten acı duyan belli bir ferdin ya da
fertlerin bulunduğu bilgisi ya da inancıdır.199
Mill’in adalet anlayışının temelini “kanuna uygunluk”200 inancı oluşturmaktadır.
Bu nedenle, o, cezanın cezalandırmak amacıyla verilmesi gerektiğini, bu nedenle suçlu
bireye uygulanan cezanın ne hak ettiğinin altında, ne de hak ettiğinin üstünde olmaması
gerektiğini savunmaktadır.201 Bu nedenle ona göre, eğer bu ilkeye uyulmazsa
“adaletsizlik” dediğimiz durum ortaya çıkmaktadır. Mill, adaletsizlik olarak kabul ettiği
durumlar olarak şunları göstermektedir; bir kimsenin özgürlüğünden, mülkiyetinden,
kanunların kendisine verdiği şeylerden mahrum edilmesi, bir kimsenin ahlakça hakkı
olanın kendisinden alınması, insana müstahak olduğu şeyin verilmemesi, yemin ile
verilen bir sözün yerine getirilmemesi, hiçbir gerekçe göstermeden bir insanın diğerine
tercih edilip, üstün tutulması.202 Özellikle Mill, sonuncu duruma çok önem vermektedir.
Çünkü ona göre tarafsızlık ilkesi adaletin dağıtılmasında en büyük yardımcı etken
durumundadır.203
197 Mill, Faydacılık, s. 70
198 Mill, Faydacılık, s. 93
199 Mill, Faydacılık, s. 81
200 Mill, Faydacılık, s. 74
201 Mill, Faydacılık, s. 90; Mill, Özgürlük Üzerine, s. 90
202 Mill, Faydacılık, s. 68,69,70
203Taş, Faydalı Etik, s. 44
50
BÖLÜM 3:JOHN STUART MILL’İN ETİK TEORİSİNİN
BENTHAM’IN ETİK TEORİSİYLE İLİŞKİSİ
İlk iki bölümde antik Yunan’dan gelen faydacılığın temelini oluşturan ilkelerin
Bentham tarafından nasıl sistemleştirildiğini ve faydacılık adı altında bir felsefi ekol
haline nasıl getirildiğini, Mill’in Bentham’dan tevarüs ettiği faydacı ilkeleri, kendi ahlak
sisteminde nasıl konumlandırdığını ve yorumladığını ortaya koymaya çalıştık. Bu
bölümde ise Mill’in Bentham’dan gelen malzemeyi yorumlamasından ve kendi sistemi
içersinde konumlandırmasından kaynaklanan farklılaşmanın faydacı bir çerçevede
değerlendirilip değerlendirilemeyeceğini, bir başka ifadeyle Mill’in etik teorisinin
faydacı bir etik teori olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğini tartışacağız. Üç
kısımdan oluşan bu bölümün birinci kısmında, Mill’in etik teorisinin hangi noktalarda
Bentham’ın etik teorisinden farklılaştığını betimleyici bir tarzda ortaya koyacağız.
İkinci kısımda ise Mill ile Bentham’ın etik teorileri arasında yaşanan farklılaşmanın
ortaya çıkardığı problemi ve bu farklılaşmanın nedenlerini ele alacağız. Üçüncü kısımda
ise, ilk iki kısımda ortaya koyduğumuz veriler ışığında “Mill’in etik teorisinin faydacı
olup olmadığı sorusunu” cevaplayacağız. Bu kısımdaki tartışmamızı Mill’in etik
teorisinin Bentham’ın etik teorisiyle hem şekilsel hem de içeriksel olarak
karşılaştırılması temelinde yürüteceğiz.
Şimdi tartışmamızın ilk aşamasına geçelim.
3.1. Mill’in Etik Teorisinin Farklılaşması
Bu kısımda, Mill’in etik teorisinin hangi noktalarda, Bentham’ın etik teorisinden
farklılaştığını, temel ilkeler bağlamında ortaya koymaya çalışacağız. Çünkü Mill ve
Bentham’ın etik teorilerinin her bir ayrıntısını karşılaştırmanın sorunun çözümü
açısından hem karmaşık hem de amaca hizmet etmeyecek bir yaklaşım olduğunu
düşünüyoruz.
Bu kısımdaki tartışmamıza başlamadan önce, Mill’in etik teorisinin faydacı bir
teori olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği ile ilgili tartışmada niçin Bentham’ın
etik teorisinin temel ilkelerini mihenk taşı olarak belirlediğimiz sorusunun cevaplanması
gerektiğini düşünüyoruz.
Bu tartışmayı Bentham’ın etik teorisi üzerinden yürütmemizin ilk ve en temel
nedeni Bentham’ın faydacılığı sistemleştiren kişi olmasıdır ki bu durum onu faydacılık
51
için bir nevi kurucu yapmaktadır. Dolayısıyla bir etik teorinin faydacı olup olmadığı
bize göre en açık şekilde Bentham’ın faydacı felsefesinde ele aldığı ilkelerden hareketle
belirlenebilecektir. İkinci neden ise, Bentham’ın faydacılığı bir etik teori olarak ortaya
koymasından günümüze kadar olan 200 yıllık sürede faydacılığın oldukça farklılaşmış
olması ve bugün birbirinden farklı birçok faydacı etik teoriyle karşı kaşıya olmamızdır.
Söz gelimi, fayda ilkesinin tek tek eylemlere uygulanmasını savunan “Eylem
Faydacılığı”204, eylemleri genel bir ahlaki ilkeyle gerekçelendirilip
gerekçelendirilmemesi açısından ele alan ve fayda ilkesinin genel kurallara
uygulanmasını talep eden “Kural Faydacılığı”205, ürettikleri eylem açısından
“İhtimaliyetçi Faydacılık” ya da “Aktualist Faydacılık”, karar verme süreçleri açısından
“Tek Seviye Faydacılık” ya da “Çok Seviyeli Faydacılık”206, hazzı değil de acıdan
kaçınmayı hedef olarak belirleyen “Negatif Faydacılık”207 gibi birçok faydacı etik
teorisinden bahsetmek mümkündür. Dolayısıyla Mill’in etik teorisinin tek tek bu etik
teorilerle karşılaştırılması mümkün değildir. Bunun yanında ikinci bir neden olarak da
yukarıda bahsi geçen bütün faydacı teorilerin temelini Bentham’ın sisteminin
oluşturması gösterilebilir.
Bentham’ın etik teorisinin niçin tartışmamızın mihenk taşı olarak seçildiğini
ortaya koyduktan sonra ilk adımda Bentham’ın faydacılığının temel ilkelerinin ne
olduğunu bir başka ifadeyle bir etik teorinin faydacı bir teori olarak nitelendirilebilmesi
için asgari hangi ilkelere sahip olması gerektiğini belirlemeye çalışacağız.
Bu konuda Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation
adlı eserinde bize bazı ipuçları vermektedir. Bentham bu eserinde şöyle
demektedir:“Bir insanın herhangi bir eylem ya da yasayı onaylaması veya
onaylamaması, o eylem ya da yasanın toplumun mutluluğunu artırma veya azaltma
eğilimine, veya, diğer bir deyişle fayda ilkelerine uygunluğu veya uygunsuzluğuyla
belirleniyorsa o insan fayda ilkesinin bir partizanıdır, denilebilir.”208. Bu ifadeden
anlaşılacağı üzere Bentham, bir insanın faydacılığını “fayda ilkesi”ne bağlamaktadır.
Bunun yanında faydacılığın klasik ahlak kitaplarında “bir eylemin ahlaki olarak doğru
bir eylem olmasını, eylemden etkilenecek bireyler için alternatif diğer eylemlerden daha
204 Audi, The Cambridge Dictionary of Philosophy, s. 943
205 Audi, The Cambridge Dictionary of Philosophy, s. 943
206 Crisp, Mill on Utilitarianism, s. 112
207 Bayles, Contemporary Utilitarianism, New York: Anchor Books, 1968, s. 5
208 Bentham, An İntroduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 122
52
fazla fayda üretmesine bağlayan bir etik teoridir”209 şeklinde yapılan tanımı da aynı
ilkeye yani fayda ilkesine vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla tartışmamızın temel önermesi
şu olacaktır:
F: “Bir etik teori bir eylemin ahlaki açıdan doğru olup olmadığına ancak ve ancak
fayda ilkesinden hareket ederek karar veriyorsa, bu teorinin faydacı bir etik teori
olarak nitelendirilmesi doğrudur.”
Bu temel önermemiz, bir etik teorinin fayda ilkesi, bir başka ifadeyle en yüksek
mutluluk ilkesine sahip olmasını, o etik teorinin faydacı olarak nitelenmesi açısından
asgari şart olarak belirlemektedir. Fakat bu önermede asgari şart olarak belirlenen fayda
ilkesinin “eylemleri fayda sağladıkları oranda doğru, acıya neden oldukları oranda
yanlış olduğunu kabul eden ve en yüksek sayıda insanın en yüksek mutluluğunu
amaçlayan ilke”210 şeklindeki tanımını dikkate aldığımızda bu temel önermemizin iki
alt önermeyi de içinde barındırmakta olduğunu görürüz. Bu alt önermeler ise şunlardır:
F1:“ Bir etik teori ahlaki bir eylemi ancak ve ancak ortaya çıkardığı fayda/haz ya
da acı oranında doğru ya da yanlış olarak niteliyorsa, bu teorinin faydacı bir etik
teori olarak nitelendirilmesi doğrudur.”
F2: “Bir etik teori ahlaki bir eylemin ancak ve ancak en yüksek sayıda insanın en
yüksek mutluluğunu amaçlaması gerektiğini ifade ediyorsa, bu teorinin faydacı bir
etik teori olarak nitelendirilmesi doğrudur.”
Bu iki alt önerme de fayda ilkesinin iki farklı yönünü ortaya koymaktadır.
Dolayısıyla bir etik teorinin faydacı bir etik teori olabilmesi için sisteminin temelini
oluşturan ilkenin, fayda ilkesinin her iki yönünü yani hem “eylemin fayda/haz
sağlaması gerektiği” yönünü hem de bu “fayda/hazzın en yüksek sayıda insanın en
yüksek mutluluğunu amaçlaması gerektiği” yönünü barındırması gerekmektedir. Fayda
ilkesinden doğan bu iki asgari şarttan birincisini fayda ilkesinin “fayda/haz yönü”,
ikincisini ise fayda ilkesinin “mutluluk yönü” olarak isimlendireceğiz. Bu noktada
belirtilmesi gereken en önemli husus, fayda ilkesinin bu iki yönünün birbirlerinden ayrı
yaklaşımlar olarak düşünülmemesi gerektiğidir. Bentham’ın etik teorisinde fayda, haz
ve mutluluk kavramları birbirlerinin eş anlamlısı olarak kullanılmaktadır. Bu konuda
209 Audi, The Cambridge Dictionary of Philosophy, s. 942; Graham, Eight Theories of Ethics, s. 128;
Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s. 1634 210
Audi, The Cambridge Dictionary of Philosophy, s. 942; Graham, Eight Theories of Ethics, s. 128;
Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s. 1634
53
Bentham açık bir şekilde “fayda sözcüğüyle yarar, avantaj, haz, iyi veya mutluluk …
kastedilir, eğer bu kesim toplum ise, toplumun mutluluğu, eğer belli bir birey
kastedilirse o bireyin mutluluğu”211 diyerek bu durumu ifade etmektedir. Biz burada
fayda/haz yönü ve mutluluk yönü ayrımına giderken amacımız, bu iki yaklaşım arasında
bir fark olduğunu ortaya koymak değil; fayda yönüyle, fayda ilkesinin eylemlerin ahlaki
olarak doğruluk ya da yanlışlık ölçütü olması yönünü, mutluluk yönüyle de fayda
ilkesinin ahlaki eylemlerin amacı olması yönünü vurgulamayı amaçlıyoruz.
Bu noktada bu iki asgari şarttan sadece birini karşılayan bir etik teorinin faydacı
olarak nitelenip nitelenemeyeceği sorusu akıllara gelebilir. Bu soruya verilecek cevap
açık bir şekilde “hayır”dır. Bunun en temel nedeni faydacılığın iki asgari şartı olan
fayda ilkesinin, fayda/haz ve mutluluk yönüne yapılan vurgunun sadece faydacılığa
özgü yaklaşımlar olmamasıdır. Bu nedenle fayda ilkesinin bu iki yaklaşımdan birine
sahip olan herhangi bir etik teorinin faydacı bir etik teori olarak nitelenebileceğini kabul
etmek faydacılığın kapsamının çok fazla genişlemesi anlamına gelecektir. Bu durum da
aslında faydacılıkla ilgisi olmayan etik teorilerin bile faydacı olarak kabul edilmesine
neden olacaktır. Mesela “fayda” kavramını ele alalım. Bir etik teorinin faydacı olarak
nitelenebilmesi için fayda kavramıyla ilgilenmesi yeterli değildir. Buna göre faydacı
olma iddiasında olan bir etik teori fayda kavramını yukarıda ifade ettiğimiz fayda
yönüyle ele almalıdır yani fayda kavramını daha da ileriye götürüp ahlakın temeli,
ahlaki eylemlerin ölçütü haline getirmelidir. Eğer bu nokta gözden kaçırılır ve sadece
fayda kavramıyla ilgilenmenin bir etik teorinin faydacı olarak nitelendirilmesi için yeter
şart olarak kabul edilirse, o zaman fayda kavramından bahseden her düşünür, her etik
teori faydacı olarak nitelenmek durumunda kalınacaktır. Söz gelimi, 18.yy
düşünürlerinden birçoğu etik teorilerinin merkezinde fayda kavramına yer vermişlerdir.
Fakat bu düşünürlerden birçoğu fayda kavramını, Bentham’ın ele alma tarzından çok
farklı şekillerde ele almışlardır.212Dolayısıyla fayda kavramına etik teorileri içersinde
yer veren düşünürleri faydacı olarak nitelersek, Bentham’ın faydacı felsefe için ifade
ettiği anlam ve önem değerini yitirecektir. Aynı durum mutluluk kavramı için de
geçerlidir. Eğer bir etik teorinin mutluluk kavramıyla ilgilenmesi o etik teorinin faydacı
211 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 121; Bentham, Ahlak Yasama
ve İlkelerine Giriş, s. 382 212
Robert Lamb, “Was William Godwin a Utilitarian”, Journal of the History İdeas, vol.70, 2009, sayı: 1, s. 131
54
olarak nitelenmesi için yeterli görülürse, faydacılığın kapsamı yine oldukça
genişleyecek ve faydacılıkla ilgisi olmayan birçok etik teori faydacı olarak nitelenmek
durumunda kalınacaktır. Bu durumda etik teorilerinde mutluluk kavramına oldukça
önemli yer veren Aristoteles’in, Augustinus’un, Thomas Aquinas’ın, etik teorileri de
faydacı etik teoriler olarak kabul edilecektir. Hatta daha da ileri gidersek, ahlak
anlayışımız faydacılığın temel ilkelerine dayanmasa da “bunu yapma ya da yap”
şeklindeki emir ve yükümlülükler bildirse ve bunların gerekçeleri olarak da insanların
mutluluğunu gösterse o zaman biz de faydacı olarak kabul edilebiliriz.213 Bu nedenle
faydacı olma iddiasını taşıyan bir etik teori her iki şartı da taşımalıdır.
Tartışmamızda gelinen bu noktada yapılması gereken ilk şey, Mill’in etik
teorisinin bu asgari şartları karşılayıp karşılamadığını, fayda ilkesi ve fayda ilkesinin
Mill’in etik teorisinde ortaya çıkardığı yansımalar bağlamında ele alarak incelemek
olmalıdır. Bu açıdan Mill’in etik teorisine baktığımızda, Mill’in, tıpkı Bentham gibi etik
teorisinin merkezine fayda ilkesini aldığını ve etik teorisini fayda ilkesi üzerine bina
ettiğini görürüz. Mill fayda ilkesinin tanımında Bentham’la birebir aynı yaklaşımı
sergilemektedir. Bentham fayda ilkesini “her eylemin ilgili kesimin mutluluğunu
artırma veya azaltma veya, ki bu da aynı anlama gelir, bu mutluluğu teşvik etme veya
ona karşı olma eğilimine göre onaylayan veya onaylamayan ilke kast edilmektedir.”214
şeklinde tanımlarken, aynı ilkeyi Mill “Fayda ya da en yüksek mutluluk ilkesi, eylemleri
bize verdikleri haz oranında doğru – iyi, acıya neden oldukları oranda yanlış – kötü
kabul eden ilkedir.”215 şeklinde tanımlamaktadır. Bentham’la fayda ilkesinin
tanımlanması noktasında aynı düzlemi paylaşan Mill, fayda ilkesi tanımında ortaya
koyduğu üzere tıpkı Bentham gibi fayda ilkesini ahlaki eylemlerin ölçütü olarak
belirlemektedir.
Fayda ilkesinin tanımında ve ahlaki eylemleri için ölçüt olması konusunda aynı
düzlemi paylaşan Mill, fayda ilkesinin kanıtlanması noktasında Bentham’la farklı
düşünmektedir. Bentham fayda ilkesinin herhangi bir şeyle referans edilemeyecek kadar
nihai bir ilke olduğundan hareketle bu ilkenin kanıtlanamayacak bir ilke olduğunu iddia
etmekte ve bu konuda şunları söylemektedir: “Herhangi bir şeyle kanıtlanabilir mi? Bu
imkânsız görünüyor. Herhangi bir şeyle kanıtlanmaya çalışılsa bu yetersiz kalır.
213 Christopher Miles Cope, “Was Mill a Utilitarian”, Utilitas (Cambridge), London:1998, sayı: 10, s. 44
214 Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 121
215 Mill, Faydacılık, s. 11
55
Kanıtlar bir yerden başlamak zorundadır.”216 Ona göre mantıksal olarak
desteklenemeyecek bir şey hakkında konuşmak tutarsızlık olacaktır. Bu nedenle
matematiğe ait önermeler nasıl yanlışlıkları ispat edilmedikçe doğru olarak kabul
ediliyorsa, fayda ilkesi de ona göre yanlışlığı ispat edilmedikçe doğru sayılmalıdır.
İnsanların neredeyse hepsinin kendi menfaatlerini düşünerek hareket etmeleri ve ilkenin
yanlış olduğunun ispat edilememesi fayda ilkesinin doğru sayılması için yeterli
olmaktadır.217 Bu nedenle Bentham, fayda ilkesinin kanıtlanması için gösterilecek bir
çabanın beyhude bir uğraş olacağı inancını taşımaktadır.
Mill ise Bentham’ın fayda ilkesinin kanıtlanması noktasında kendini
konumlandırdığı pozisyondan memnun değildir ve bu konuda kendisine göre haklı bir
gerekçeye de sahiptir. Mill’e göre eğer Bentham’ın dediği gibi fayda ilkesinin
kanıtlanmasıyla ilgili olarak hiçbir şey söylenemeyecekse, o zaman Bentham’ın oldukça
sert bir şekilde eleştirdiği sezgicilerle aynı duruma düşülecektir.218 Bu nedenle Mill,
fayda ilkesinin nihai ilke olmasına rağmen yine de kanıtlanabileceğine inanmaktadır.
Mill’in fayda ilkesinin kanıtlanmasıyla ilgili Benhtam’a muhalif tutumu
Utilitarianismde karşımıza açık bir şekilde çıkmaktadır. Mill, bu eserinde faydacılığın
kanıtlanması için müstakil bir bölüm ayırması ve bu kanıtlamayı219 uzun uzadıya
tartışması onun fayda ilkesinin kanıtlanmasına verdiği önemin bir göstergesi olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Bu noktaya kadar yapılan tartışmalar göstermektedir ki, Mill’in etik teorisinin
fayda ilkesine yaklaşımında, iki asgari şarttan birincisi olarak kabul edilen, “faydacı
olma iddiasını taşıyan bir etik teori ilk şart olarak faydayı ahlaki eylemin ölçütü olarak
kabul etmek durumundadır” şartını yani fayda ilkesinin fayda yönünü karşılamaktadır.
Diğer asgari şart da yukarıda ifade edildiği üzere fayda ilkesinin mutluluk
yönüdür. Bentham’ın etik teorisinde mutluluk ahlakın amacı konumundadır. Bu konuda
“Özel ahlâkın amacı mutluluktur ve yasamanın da bundan başka amacı olamaz.”220
diyerek mutluluğun etik teorisi içerisindeki konumunu ifade etmektedir. Mill de
216 Bentham, An Introduction Principles of Morals and Legislation, s. 13
217 Güriz, Faydacı Teoriye göre Ahlak ve Hukuk, s. 33
218 Scarre, The Problems of Philosophy: Utilitarianism, s. 97
219 Henry West (Macalester College’da Profesör) bu 12 paragraflık bölümü tüm ahlak felsefesi tarihinin
en önemli tartışması olarak nitelemektedir. Bkz. West, Mill’s Proof of Utility, The Blackwell Guide, s.
175; bkz. Mill, Faydacılık, IV. Bölüm “fayda ilkesinin kanıtları hangi neviden olabilir?” 220
Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 327
56
mutluluk yaklaşımında, Bentham’la aynı paralelde düşünmekte ve ahlakın nihai amacı
olarak mutluluğu belirlemektedir. O da bu konuda şunları söyler: “mutluluk, istenir ve
amaç olarak, biricik arzu edilecek şeydir. Diğer şeylerin hiçbirisi arzu edilmeye layık
değildir, meğerki o amaca erişmeye araç ola.”221
Bentham’ın mutluluk yaklaşımında
bir diğer önemli nokta mutluluk tanımıyla ilgilidir. Bentham, mutluluğu hazzın varlığı
acının yokluğu olarak tanımlarken, Mill de mutluluğu “mutluluktan haz ya da acının
yokluğu kastedilir.”222
şeklinde tanımlayarak, bu konuda da Bentham’la paralel bir
düşünceyi paylaşmaktadır. Hem Mill hem de Bentham için mutluluk kavramının tanımı
ve ahlakın amacı olma noktasında herhangi bir farklılıktan söz etmek mümkün değildir.
Ancak Mill ile Bentham mutluluk kavramının temelini oluşturan haz anlayışında
aralarındaki en büyük farklılaşmayı yaşamaktadırlar.
Haz kavramı hem Bentham’ın hem de Mill’in etik teorilerinin merkezini
oluşturmaktadır. Zira her iki filozof için de haz hem faydayla eşanlamlı olması
hasebiyle ahlaki bir eylemin doğruluk ve yanlışlık ölçütü, hem de mutluluğun temelini
oluşturması açısından da ahlaki eylemin amacını oluşturmaktadır. Dolayısıyla haz
kavramına etik teorilerinde oldukça büyük önem atfeden iki etik teorinin haz kavramı
üzerinde yaşadıkları bir farklılaşmanın bu iki etik teorinin diğer kısımlarında oldukça
ciddi yansımalar doğuracaktır.
Mill ile Bentham arasında haz kavramı üzerine yaşanan farklılaşma hazların
doğasıyla ilgili yaklaşımlarında değil, hazlar arasındaki ayrım noktasında ortaya
çıkmaktadır. Bentham hazzın bizatihi iyi olduğunu iddia etmekle birlikte hazlar arasında
ancak niceliksel bir farktan söz edilebileceğini iddia ederken, Mill ise hazların bizatihi
iyi olduğunu kabul etmekle birlikte hazlar arasında sadece niceliğe değil, niteliğe de
dayanan bir farktan söz edilmesi gerektiğini iddia etmektedir. Bentham’dan farklı olarak
Mill tarafından hazların niteliğine yapılan bu vurgu küçük bir nüans gibi görünse de her
iki etik teorinin belirli noktalarda ciddi bir biçimde farklılaşmasına neden olmuştur.
Bu farklılaşmalardan ilki mutluluğun elde edilmesi noktasında karşımıza
çıkmaktadır. Hazlar arasında sadece niceliksel farklardan bahsedilebileceğinden hareket
eden Bentham, ahlaki fail için nihai hedef olarak belirlediği mutluluğa haz temelli bir
yaşamla ulaşılabileceğini iddia etmektedir. Mill ise her ne kadar mutluluğu hazzın
221 Mill, Faydacılık, s. 54
222 Mill, Faydacılık, s. 11
57
varlığı acının yokluğu olarak tanımlasa da Benthamcı bir yaklaşımla ahlakın nihai
hedefi olan mutluluğa ulaşmanın mümkün olmadığı konusunda ısrarcıdır. Mill, bu
konuda hazzın bizatihi iyi olduğu düşüncesini kabul ederek Benthamcı bir çizgiden
hareket etse de mutlu bir yaşamın ancak nitelik olarak yüksek olan hazlarla elde
edilebileceği düşüncesini dillendirmektedir.223 Mill’in bu yaklaşımı bazı eleştirmenler
tarafından etik teorisini Benthamcı çizgiden Aristotelesçi bir çizgiye doğru evirme
çabası olarak da okunmaktadır.224 Mill’in haz konusundaki düşüncelerinin ne yönde
evrildiğinin en güzel örneği “Tatmin edilmiş bir domuz olmaktansa tatmin edilmemiş
bir insan olmayı, tatmin edilmiş bir ahmak olmaktansa tatmin edilmemiş bir Sokrates
olmayı tercih ederim”225 sözüdür. Açıkça ifade etmek gerekir ki, Mill’in bu söyleminin
Bentham tarafından kayıtsız şartsız kabul ve tasdik göreceğini söylemek bize pek
mümkün görünmemektedir. Zira Benhtam hazlar arasında sadece nicelik ayrımı
yapmaktadır, dolayısıyla da ahmak ile Sokrates arasındaki farkı ancak sahip oldukları
hazların niceliğinden hareketle açıklamak yoluna gidecektir. Bu nedenle Bentham için
ahmak olmakla Sokrates olmak arasındaki seçimde etkin rol oynayacak tek ölçüt
hangisinin daha fazla hazza sahip olduğu gerçeğidir. Bu düşüncesini açık bir şekilde
şöyle ifade etmektedir: “Ön yargı bir yana bırakılırsa, push-pin oyunu müzik ve şiir
sanatıyla eşit değere sahiptir. Eğer push-pin oyunu daha fazla haz sağlıyorsa o zaman
daha değerlidir… eğer şiir ve müzik push-pin oyunundan önce tercih edilecekse, bu
ancak tatmin edilmeleri en zor olan kişiler için kıyaslamadan sonra olmalıdır.”226 Bir
başka ifadeyle Bentham için bir ahlaki fail futbol oyunundan Kant okumaktan daha
fazla haz sağlıyorsa o zaman futbol oynaması ahlaki fail için tercih edilmesi gereken
seçenektir. Bentham’ın haz kavramına bu tarz bir yaklaşımı faydacılığın “domuzlara
yaraşır bir felsefe”227 olarak muarızları tarafından nitelenmesine neden olmuştur. Mill,
haz konusunda bu şekilde düşünen ve faydacılığın domuzlara yaraşır bir felsefe olarak
nitelenmesine neden olduğunu düşündüğü Bentham’ı oldukça sert bir şekilde
eleştirmekte ve Bentham’ın bu konudaki tutumunu bir saçmalık olarak nitelendirerek,
bu konuda şunları söylemektedir:“Diğer bütün şeylerin değeri incelenirken nicelik
kadar nitelikleri de göz önünde tutulduğu halde hazların değeri takdir edilirken niceliğe
223 Mill, Faydacılık, s 15
224 Rosen, Classical Utilitarianism from Hume to Mill, s. 168
225 Mill, Faydacılık, s. 15
226 Bentham, The Rationale of Reward, s. 484
227 Mill, Faydacılık, s. 11
58
bakılması saçma olur.”228 Bentham’ı bu konuda oldukça sert bir şekilde eleştiren Mill,
hazzın iyi olduğunu kabul etmekle birlikte hazlar arasında niceliğin yanında nitelik
ayrımının da yapılması gerektiğini ifade ederek, hazları “yüksek” ve “alçak hazlar”229
olarak ikiye ayırmaktadır. Mill yüksek hazların yapısal özelliklerinden kaynaklanan
daha devamlı olmak, daha emniyetli olmak, daha ucuz olmak gibi özellikleri nedeniyle
alçak hazlara nispetle daha üstün olduğunu iddia etmektedir.230 Bu nedenle nasıl ki
Bentham’ın Mill’in yapmış olduğu ahmak olmak ile Sokrates olmak arasındaki
ayrımına katılmayacağını iddia ediyorsak, aynı şekilde Mill’in de Bentham’ın yapmış
olduğu Push-pin oyunu ile şiir arasındaki ayrımına katılmayacağını iddia etmek
durumundayız.
Mill ile Bentham arasındaki haz kavramı üzerindeki farklılaşmanın ortaya
çıkardığı ikinci yansıma, birbirinin alternatifi olan iki eylem arasında seçim yapmak
durumunda olan ahlaki faile yapılan önerilerde karşımıza çıkmaktadır. Birbirlerinin
alternatifi olan iki eylem arasında seçim yapmak durumunda kalan ahlaki failin durumu
konusunda Bentham, “hazlar arasında sadece niceliksel ayrımlardan bahsedilebilir”
düşüncesinden hareketle, ahlaki faile hazlar arasında niceliksel karşılaştırmalar
yapabileceği “Felicific Calculus” ya da “Hedonic Calculus”231 adı verilen bir prosedür
önermektedir. Bentham’ın bu prosedürü ahlaki faile önererek iki şeyi amaçlamaktadır.
Birinci olarak, ahlaki failin iki eylemden elde edeceği hazları kıyaslama noktasında
ahlaki faile yol göstermek, yapmak durumunda olduğu seçiminde yardımcı olmaktır.
İkinci amacı ise, ahlak alanında nesnel bir ölçüt geliştirerek bu alanda “bana göre, sana
göre” şeklinde ortaya çıkan karışıklığın önüne geçmektir.232 Mill’in etik teorisine
geldiğimizde ise doğal olarak hazların niceliği üzerine kurulmuş olan ve hazların
niteliğini görmezden gelen bu prosedürün Mill tarafından kabul görmediği gerçeğiyle
karşılaşırız. Mill, Bentham’ın aksine ahlaki faile bir şablon sunmak yerine bu konuda
uygulayabileceği birbirinin devamı niteliğinde olan iki yöntem önermektedir. Mill’in
ahlaki faile önerdiği birinci yöntem ahlaki failin gözlem yapmasına dayanmaktadır.
228 Mill, Faydacılık, s. 12
229 Mill, Faydacılık, s. 12
230 Mill, Faydacılık, s. 12
231 Bu şablona Bentham her hangi bir isim vermemiştir, ancak daha sonraki düşünürler bu isimleri
vermişlerdir. Bkz. Mitchell, Bentham’s Felicific Calculus, s. 164 232
Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation, s. 142; Bentham, The Rationale
of Reward, s. 484
59
Buna göre birbirinin alternatifi iki eylem arasında seçim yapmak durumunda olan ahlaki
fail, hangi eylemi seçmesi gerektiğiyle ilgili gözlem yapmalıdır. Ahlaki failin yapacağı
bu gözlemde dikkat etmesi gereken şey, bu eylemlerden elde edeceği hazlardan
hangisinin, bu hazları deneyimleyen insanların hepsi ya da birçoğu tarafından, hiçbir
ahlaki sorumluluk duygusuna bağlı kalmaksızın tercih edildiğidir.233 Mill’in ahlaki faile
önerdiği ikinci yöntem ise birincinin devamı niteliğindedir. Aradaki tek fark gözlem
yapılması gereken kişilerle alakalıdır. Bu yönteme göre ahlaki fail seçim yapma
durumunda kaldığında, Mill’in “ehil yargıçlar” adını verdiği, her iki eylemden de ortaya
çıkacak olan hazları bilen yetkili kişilerin tercihlerini kendisine rehber olarak
alabilecektir.234
Mill ile Bentham arasında bu konuda ortaya çıkan bir diğer farklılık ise, her iki
düşünürümüz tarafından önerilen bu şablon ve yöntemlerin ahlaki faili bağlayıcılığı
noktasında karşımıza çıkmaktadır. Buna göre Bentham’ın felicific calculusundan çıkan
sonuç ahlaki fail için bağlayıcı bir özelliğe sahiptir. Bir başka ifadeyle felicific
calculusta A ve B eylemlerini karşılaştıran ahlaki fail tercih edilmesi gereken sonucu B
eylemi olarak buluyorsa ahlaki olarak seçimini B eyleminden yana yapmalıdır. Fakat
felicific calculustan çıkan sonuca rağmen seçimini A eyleminden yana yaparsa,
Bentham’a göre ahlaki fail ahlaki olarak yanlış eylemi yapmış olmaktadır. Mill’e
geldiğimizde ise, ahlaki fail Mill’in önerdiği iki yöntemi kullanarak A eyleminin doğru
olduğunu belirlese ve buna rağmen B eylemini yapsa Mill’e göre ahlaki olarak yanlış
bir seçim yapmış olmamaktadır. Zira Mill, Bentham’ın aksine bu yöntemi ahlaki faile
fikir vermesi amacıyla önermektedir. Çünkü Mill, ahlaki faili bir şeyi seçme noktasında
zorlayarak bir eylemi gerçekleştirmenin getireceği kötülüğün, ahlaki failin kendi özgür
iradesiyle yapmış olduğu seçimden ortaya çıkacak kötülükten çok daha fazla olduğuna
inanmaktadır.235
Buraya kadar betimleyici bir tarzda Mill ve Bentham felsefesinin fayda ilkesi
bağlamında karşılaştırmasını yaparak ortaya çıkan farklılıkları ve bu farklılıkların
Mill’in etik teorisindeki yansımalarını yine Bentham’ın faydacılığıyla karşılaştırarak
ortaya koymaya çalıştık. Şimdi tartışmamızın ikinci kısmını ele alacağız.
233 Mill, Faydacılık, s. 12
234 Mill, Faydacılık, s. 17
235 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 107
60
3.2.Mill’in Etik Teorisinin Farklılaşmasının Ortaya Çıkardığı Problem ve
Farklılaşmanın Nedenleri
İlk kısımda ele aldığımız farklılaşma ve bu farklılaşmaların Mill’in etik
teorisindeki yansımaları, eleştirmenler arasında birçok tartışmanın ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Bu tartışmalardan çalışmamız açısından en önemlisi, Mill’in etik
teorisinin nihai kertede ulaştığı son formun, faydacı karakteriyle ilgilidir. Bu kısımda
Mill’in etik teorisiyle ilgili yaşanan tartışmada ortaya çıkan iki temel görüşten hangisini
seçtiğimizi, Mill’in etik teorisinin farklılaşmasının nedenleri temelinde,
gerekçelendireceğiz. Bu bağlamda ilk olarak, ortaya atılan iki temel görüşü inceleyelim.
Mill’in faydacı bir teori olarak nitelenip nitelenemeyeceğiyle ilgili, Mill
eleştirmenleri arasında birçok görüş olmakla birlikte, bu görüşler temelde iki ana görüş
altında toplanabilir. Birinci görüşü savunanlar temelde, yukarıda ortaya koymaya
çalıştığımız Mill ile Bentham arasındaki farklılaşmayı kabul etmektedirler. Ancak, bu
eleştirmenlere göre iki düşünür arasındaki bu farklılaşma Mill’in etik teorisinin faydacı
olarak nitelenmesinin önünde herhangi bir engel teşkil etmemektedir.236 Bu görüşü
savunan eleştirmenlerin genel kabulü şudur: “Mill, ne faydacılığı bırakmıştır ne de
Bentham’ın versiyonuna sadık kalmıştır. Mill, kendisini bir faydacı olarak kabul emiştir
ve yapılmasını elzem bulduğu değişiklikleri yaparak doktrini geliştirmeye
çalışmıştır.”237 İkinci görüşü savunan eleştirmenler ise, Mill’in Benthamcı felsefeden
hareket ettiğini kabul etmektedirler. Ancak bu eleştirmenler, Mill’in Benthamcı
faydacılığı hem kendisinin, hem de faydacılık muarızlarının eleştirileri bağlamında
yeniden yorumladığını ve fakat Mill’in faydacılığı yeniden yorumlaması sona erdiğinde,
bu yorumlama sürecinden geriye kalanların faydacılık olarak nitelenemeyeceğini iddia
etmektedirler.238
Bu görüşü savunanların genel kabulü ise şudur: “Mill’in Bentham
savunması sona erdiğinde Bentham’dan geriye kalan pek bir şey yoktur. Geriye
kalanlar da faydacılık değildir.”239
236 Rosen, Classical Utilitarianism From Hume to Mill, s. 166; Graham, Eight Theories of Ethics, s. 133;
Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 73; Copleston, Yararcılık ve Pragmatizm, s.
33 237
Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 89 238
Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 89; Capaldi, John Stuart Mill, s. 275; John
Plamenatz, The English Utilitarians, London: Blackwell Oxford, 1958, s. 144 239
Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 89; John Plamenatz, The English
Utilitarians, s. 144
61
Mill’in etik teorisiyle ilgili olarak yer verdiğimiz bu iki temel görüşün ortak
paydası Mill’in Benthamcı düşünceden hareket ettiği kabulüdür. Ayrıldıkları temel
nokta ise, Mill’in son tahlilde ortaya koymuş olduğu etik teorinin aldığı son formun
faydacı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğidir. Biz bu iki görüşten birincisinin
daha doğru bir yaklaşıma sahip olduğunu düşünüyoruz. Şimdi bu kanaatimizin
gerekçelerini ortaya koyalım.
Bu konuyla ilgili kanaatimizin ilk gerekçesi, Mill’in kendi ifadeleridir. Mill’in
tartışmamızla ilgili kendi ifadelerine bakıldığında açık bir şekilde kendisini birinci
görüşü savunanların iddia ettiği pozisyonda konumlandırdığı görülmektedir. Bir başka
ifadeyle Mill’in kendi ifadeleri dikkate alındığında kendisinin zaman zaman faydacılığı
ciddi bir biçimde sorgulasa da faydacı düşünceden asla vazgeçmediği ve kendisini
muarızlarına karşı faydacı bir düşünür olarak tanıttığı karşımıza çıkmaktadır. Söz gelimi
Autobiography’de Mill yakın dostlarından John Austin’i tanıtırken “O da benim gibi
asla faydacılıktan vazgeçmedi…”240 şeklinde bir ifade kullanmaktadır. Yine benzer
şekilde 1834 yılında Thomas Carlyle’a yazdığı mektubunda “hala faydacıyım ve öyle
kalmaya da devam edeceğim fakat faydacı olarak nitelendirilen insanlardan değilim”241
diyerek bu gerçeği bir kez daha gözler önüne sermektedir.
İkinci gerekçemiz ise, Mill’in Bentham’ın etik teorisine revizyon yapma amacıyla
yaklaştığını düşünmemizdir. Bu konuda yukarıda yer vermiş olduğumuz Mill’in
“bilinen faydacılardan değilim” (ki burada Bentham’ı ve babası James Mill’i
kastettiğini düşünüyoruz) ifadesi onun faydacılıkla ilgili yaklaşımını gözler önüne
sererken diğer yandan da akıllara onun faydacılığa yaklaşımıyla ilgili bazı soru işaretleri
getirmektedir. Bir başka ifadeyle Mill’in bu ifadesi onun faydacılığı “revizyon
yapılabilir bir teori olarak mı yoksa tamamen terk edilip baştan kurgulanması gereken
bir teori olarak” mı gördüğü sorusunu akıllara getirmektedir. Biz bu konuda, Mill’in
faydacılığı hayatının her döneminde revizyon yapılabilir bir teori olarak gördüğünü
düşünüyoruz. Bu kanaatimizin iki temel dayanağı vardır. Bunlardan ilki, Mill’in
faydacılığa yönelttiği eleştiriler, ikincisi ise Mill’in Bentham düşüncesine yapmış
olduğu katkı ve düzeltmelerdir. İlk olarak bu kanaatimizin temel dayanaklardan ilki olan
Mill’in kendisinin eleştirilerini ele alalım.
240 Mill, Autobiography, s. 176
241 Mill, Earlier Letters, s. 170
62
Mill’in Bentham sistemine yönelttiği eleştirileri incelendiğinde onun, Bentham’ın
faydacı anlayışını zaman zaman oldukça sert bir şekilde eleştirdiği gerçeğiyle
karşılaşılacaktır. Ancak bu noktada konumuz açısından altı çizilmesi gereken çok
önemli bir nokta vardır. Bu da Mill’in eleştirilerinin amacıdır. Mill’in Bentham
sistemine yapmış olduğu eleştirilerin genel amacı, Bentham’ın sisteminin temel
ilkelerini değiştirmekten ziyade, Bentham’ın sistem içersinde bırakmış olduğu boş
noktaları doldurmaktır. Özellikle eleştirmenler tarafından temel ilkelere yönelik
yapıldığı iddia edilen Mill’in Bentham sisteminin haz anlayışına yapmış olduğu
eleştirilerinin de, ifade ettiğimiz bu genel karakterin bir yansıması olduğunu
düşünüyoruz. Mill’in iddia ettiğimiz bu yaklaşımı en açık şekilde Bentham hakkında
yazmış olduğu iki makalede karşımıza çıkmaktadır. Şimdi bu iki makaleyi bu bağlamda
ele alalım.
1833 yılında yayımladığı Remarks on Bentham’s Philosophy adlı makalede Mill
genel olarak Bentham’ın duruşunu değerlendirme çabası içersindedir.242 Bu bağlamda
Mill, makalede genel olarak Bentham’ın düşünürlere ve inançlara karşı pozisyonunu
sorgulamaktadır. O, Bentham’ın diğer düşünceden insanlara karşı müsamahakâr
davranmadığını ifade etmektedir. Bunun yanında Mill, Bentham’ın doğal hak, ahlaki
sezgi, doğru neden gibi kavramları dogma olarak nitelemesinin bu kavramlara inanan
insanlara karşı adil bir tavır olmadığı kanaatindedir. Ona göre böyle bir tavır kendi
düşüncesinden olmayan insanların göz ardı edilmesidir ki Bentham’ın tam olarak da
yaptığı budur. Mill, Bentham’ın kendi düşüncesinden olmayan insanlara karşı takındığı
bu tavrın nedeni olarak, onun diğer insanlarla alakalı bilgi ve takdir eksikliğini
göstermektedir.243 Bu nedenle Mill’e göre Bentham faydacı ahlakı öyle sert ve itici bir
tarzda ele almıştır ki neredeyse faydacılık tiksindirici bir etki uyandırmıştır. 244 Oysa
Mill, Bentham’ın ortaya koymuş olduğu en yüksek mutluluk ilkesinin insan doğası ve
yaşamına Bentham’ınkinden çok daha derin ve kapsamlı bir bakış açısı gerektirdiğini
iddia etmektedir.245
Fakat ona göre Bentham bu gerçeği yeterince kavrayamamış, bir
bakıma Bacon’ın epistemolojide yapmaya çalıştığı şeyi ahlak alanında yapmaya
çalışmıştır. Bu bağlamda Bentham tüm ikincil prensipleri tek bir aksiyomdan çıkarmayı
242 Capaldi, John Stuart Mill, s. 146
243 Mill, “Remarks on Bentham’s Philosophy”, The Collected Works of John Stuart Mill, Vol. X, ed. John
M. Robson, s. 112 244
Capaldi, John Stuart Mill, s. 146 245
Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 115
63
deneyen ilk düşünürlerden biri olmuştur.246 Fakat onun bu çabası Mill’e göre yukarıda
da ifade ettiği gibi insan doğası ve yaşamıyla ilgili alanı gözden kaçırmasına ve gereken
önemi vermemesine neden olmuştur. Bu noktada Mill şöyle der: “Eğer insan doğasının
analisti olarak filozofları sıralasam Bentham’a üst sıralarda yer vermem. Çünkü bu
alanla o çok fazla ilgilenmemiştir. Eylemlerin motivasyon kaynakları ise terk ettiği en
önemli alandır.247 …Ona göre bütün eylemlerimizin temelinde acı ve hazzın verdiği
motivasyon yatar. 248
… Onun bu yaklaşımı insanların tüm eylemlerini açıklayan bir
yaklaşım değildir.”249 Tüm bu yaklaşım eksikliğinin temel nedeni olarak Mill,
Bentham’ın ortaya koymuş olduğu faydacı doktrinin metafizik temellerine yeteri kadar
önem vermemesini ve bu noktayı kendisinden önceki faydacı filozoflardan doğrudan
almasını göstermektedir.250
1833 yılında yazmış olduğu makalenin bir nevi devamı olarak 1838 yılında
Bentham adıyla kaleme aldığı makalede ise Mill, 1833 yılında temas ettiği noktalara
daha geniş bir şekilde değinmektedir. Özellikle Mill’in bu makalede eleştirileri
Bentham’ın insan doğası ve karakterini anlama noktasındaki eksikliği üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Mill’e göre Bentham’ın bu noktadaki eksikliğinin temel nedeni diğer
düşünürlerden bu konuda istifade etme konusundaki isteksizliğidir. Bentham’ın bu
konudaki kanaati, diğer okul ve düşünürlerden öğrenecek herhangi bir şey olmadığı
yönündedir. Bir başka ifadeyle Benhtam’a göre diğer okullar bu konuda onlara teveccüh
edilmesini sağlayacak herhangi bir bilgiye sahip değillerdir.251 Mill’e göre Bentham’ın
diğer düşünürlere karşı takındığı bu önyargılı tavır onun bu konudaki bilgisinin eksik
kalmasına neden olmuştur. Mill, Bentham’ın insan doğasıyla ilgili olarak eksik bilgiye
sahip olmasının bir diğer sebebi olarak da Bentham’ın kendi hayatında insan karakter ve
doğasını belirleyen deneyimlerden çok azını yaşamış olmasını göstermektedir. Söz
gelimi Mill, Bentham’ın bu konuda ne içsel ne de dışsal olarak neredeyse yok denecek
kadar az deneyime sahip olduğunu, hayatı boyunca konfor, yokluk, tutku, tatmin, vb
gibi duygulardan haberi olmadığını, 55 yaşına kadar bir çocuk sıhhatine sahip olduğunu
bu nedenle sağlık problemlerinin ortaya çıkardığı sıkıntılardan haberi olmadığını,
246 Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 115
247 Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 117
248 Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 117
249 Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 118
250 Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 118
251 Mill, “Bentham”, The Collected Works of John Stuart Mill, Vol. X, ed. John M. Robson, s. 174
64
keyifsizlik ve bunalımın ne olduğunu bilmediğini, adeta hayatının sonuna kadar çocuk
gibi yaşadığını ifade etmektedir. Ona göre Bentham’ı bu uykusundan Wordsworth’dan
Byron’a, Goethe den Chateaubriand’a kadar kimse uyandıramamıştır. Bentham’ın bu
eksikliğini Mill, felsefesinin en önemli eksikliği olarak ifade etmektedir.252
Mill bu
eksikliğin doğal bir sonucu olarak, Bentham’ın diğer varlıklara karşı, haz ve acıya
duyarlı, bütün durumları kendi çıkarı tarafından yönetilen, bencil, birazcık sempatiye
sahip ama çoğu zaman antipatik bir insan tipi kurgulamasına neden olduğunu iddia
etmektedir. Mill’e göre böyle bir insan kurgusu gerçek yaşam karşısında işlev
görmemektedir.253
Fakat bunun yanında Mill, Bentham’ın böyle bir insan kurgusuna
kendisini örnek alarak ulaştığı sonucuna varılmasının, sırf kendi arzusu nedeniyle insanı
motive eden şeyler arasından haz ve acı dışındaki bütün şeyleri çıkardığını söylemenin
Bentham’a yapılacak bir haksızlık olduğunu da belirtmektedir.254 Mill, her ne olursa
olsun Bentham’ın insana karşı bu yaklaşımının, ahlakın en temel iki yapı taşı olan
karakter gelişimi ve eylemlerin düzenlenmesi noktalarının boş bırakılmasına neden
olduğunu iddia etmektedir. Ahlak alanındaki birçok problemin temelini teşkil eden bu
iki nokta Bentham tarafından boş bırakılmış, gereken önem verilmemiştir.255 Zaten
Mill’e göre bu durum Bentham’ın ahlak felsefesine de yansımış, bireyden çok toplumla
uğraşmış, maslahatla ilgili yapılacak düzenlemelerin insanların eylemlerini de
kapsayacağını düşünmüştür. Mill’e göre Bentham’ın en önemli hatalarından biri de
budur. Oysa Mill, insanın toplumsal düzenlemeler dışında kalan birçok eylem alanına
sahip olduğunu düşünmektedir. Bentham bunu göz ardı ederek Mill’e göre hata
yapmıştır.256
Bu iki makaleye bakıldığında Mill’in Bentham’a yönelttiği eleştirilerin
Bentham’ın insan doğası ve karakterini anlayamaması ve buna rağmen bu konuda
kendisini diğer düşünürlerden yardım alma konusundaki isteksizliği üzerinde
yoğunlaştığı görülmektedir. Buradan hareketle Mill’in hayatının en çalkantılı ve
Bentham’a en uzak olduğu dönemde ele almış olduğu ve oldukça sert ifadeler
barındıran makalelerindeki eleştirilerin genel karakterinin faydacılığın tamamen
yeniden kurgulanması şeklinde değil, daha ziyade Bentham’ın sistemde bırakmış
252 Mill, Bentham, s. 176
253 Mill, Bentham, s. 178
254 Mill, Bentham, s. 179
255 Mill, Bentham, s. 180
256 Mill, Bentham, s. 181
65
olduğu eksik noktaların tespit edilmesi yönünde olduğunu söylemenin yanlış
olmayacağını düşünüyoruz.
Mill’in faydacılığa karşı revizyonist yaklaşımıyla ilgili kanaatimizin ikinci
dayanağını Bentham’ın sistemine yapmış olduğu katkı ve düzeltmeler oluşturmaktadır.
Mill’in faydacılığa yaptığı en radikal katkı ya da düzeltmesi haz kavramı konusunda
olmuştur. Haz kavramı noktasında Mill’in faydacılığa katkısı yukarıda da ifade edildiği
gibi genel olarak hazların niteliğine vurgu yapılması, birbirinin alternatifi olan iki eylem
arasında seçim yapmak durumunda olan ahlaki faile felicific calculus yerine ehil
yargıçların gözlemlenmesi yönteminin önerilmesi, toplum mutluluğunun kanunlar
yerine bireyin eğitimiyle mümkün olduğunun önerilmesi, bireye en yüksek yaptırım
olarak vicdanın kabul edilmesi gibi noktalarda karşımıza çıkmaktadır. Burada asıl
değinmek istediğimiz nokta, Mill’in faydacılığa yapmış olduğu katkının genel
karakterinin, Bentham tarafından neredeyse tamamen ihmal edilmiş olan insan doğası
ve yaşamıyla ilgili olduğudur.
Mill, Bentham’ın faydacılığı kurgularken, sistemin genel hatlarını belirleme
noktasında oldukça başarılı buluyordu. Ona göre Bentham, dönemin yerleşik kurum ve
düzenine en eleştirel yaklaşan düşünürdü. Ondan önce hiç kimse İngiliz anayasası ve
diğer kanunlarla ilgili bu kadar cesur ve saygıya değer konuşmamıştır. Bu nedenle Mill,
Bentham’ı İngiliz yenilenmesinin babası, zamanının en büyük eleştirel zihni olarak
nitelemektedir.257
Özellikle Mill, Bentham’ı ahlakta ve siyasette büyük bir reformcu
yapan şeylerin başında An Introduction Moral Philosophy and Legislation adlı eserinde
doğru ve yanlış eylemi ortaya koymak için nesnel bir ölçüt geliştirme çabasıyla ortaya
koyduğu metodu göstermektedir. Mill’e göre Bentham bu metodu ne öncülerinden ne
de muarızlarından öğrenmiştir. Onun eleyen ve dikkatle inceleyen metodu kendine
özgüdür. Mill, Antik Yunan’dan gelen faydacı düşüncelerin onun bu özgün metoduyla
birleştiğinde ancak bir sistem olabildiğini savunmaktadır.258 Ancak her ne kadar Mill,
Bentham’ın sistemini genel olarak kurgularken benimsediği metodu takdir etse de,
kurguladığı sistem için ana yürütücü unsuru olan insanı tamamen ihmal ettiğini
düşünüyordu. Bu nedenle Mill, faydacılıkla ilgili olarak katkı yapacağı nokta olarak,
insan doğasını ve karakterini belirlemiştir. Bunun sonucu olarak Mill, Bentham’ın
257 Mill, Bentham, s. 165
258 Mill, Bentham, s. 171,172
66
kurguladığı bu sistemin sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi için sistemin ana yürütücü
unsuru olan insanın kendisini doğru bir şekilde kurgulayabilecek tarzda düzeltmelere
ihtiyaç duyduğunu düşünmüştür. Çünkü ona göre yeterli gelişime ulaşamamış insanların
elinde bu sistemin sağlıklı bir şekilde yürümesinden söz etmek imkânsızdır.
Mill’in faydacılığa insan doğası ve karakteri noktasında yapmış olduğu katkının
temelinde insanların kötülükleri arzuları güçlü olduğu için değil, vicdanları zayıf olduğu
için yaptıkları inancı259 yatmaktadır. Bu nedenle Bentham’ın sistem içersinde
yaptırımlarla çözmeye çalıştığı toplumun mutluluğu, devletin müdahalesi gibi konularda
ortaya çıkan problemleri Mill, insanların eğitilebilir olduğu düşüncesinden hareketle
insanların doğru ve uygun eğitimiyle çözülebileceğine inanmaktadır.260 Bu durumun en
bariz örneği Bentham ve Mill’in yaptırım anlayışında karşımıza çıkmaktadır. Bentham,
fiziksel yaptırımı en etkili yaptırım olarak düşünürken261, Mill ise fiziksel yaptırımın
ancak karakter gelişimini tamamlayamamış insan için en etkili yaptırım olacağını
söylemektedir. O daha çok her anlamda karakter gelişimini tamamlamış bir insan için
en etkili yaptırımın vicdan azabı olduğunu düşünmektedir.262
Tüm bunlar göstermektedir ki Mill, Bentham sistemine karşı revizyonist bir
yaklaşım sergilemiş, sistemde görmüş olduğu eksik noktaları ortadan kaldırmaya
yönelik katkı ve düzeltmeler ortaya koymaya çalışmıştır. Bu noktada karşımıza
cevaplanması gereken başka bir soru çıkmaktadır. Bu soru da şudur: “Mill’in
Bentham’ın sistemine revizyon yapmasının altında yatan nedenler nelerdir, bir başka
ifadeyle Mill niçin Bentham’ın sistemine revizyon yapma ihtiyacı hissetmiştir?”
Eğer yorumumuz yanlış değilse, Mill’in Bentham sistemine revizyon yapmasının
altında yatan temel neden, faydacılığa yönelik yapılan eleştirilerdir. Bu eleştirileri “içten
gelen” ve” dıştan gelen” eleştiriler olarak ele almak mümkündür. İçten gelen eleştirilerle
Mill’in kendisi tarafından faydacılığa yapılan eleştirileri, dıştan gelen eleştirilerle
faydacılığa muarızlar tarafından yapılan eleştirileri kastediyoruz. İçten gelen eleştirilerin
temelinde Mill’in 1826 yılında yaşamış olduğu ruhsal bunalım ve Mill’in entelektüel
yaşamını etkileyen James Mill ve Bentham dışındaki Carlyle, Harriet Taylor, Coleridge,
Comte, gibi entelektüellerin etkileri yatmaktadır. Mill, 1826 yılında yaşamış olduğu
259 Mill, Özgürlük Üzerine, s. 84
260 Donner, Mill’s Theory of Value, s. 121
261 Stephen, The English Utilitarians, Vol. I, s. 176
262 Miller, The Theory of Sanction, s. 162
67
ruhsal bunalımla o güne kadar sarsılmaz bir sistem olduğuna inandığı faydacılığın tüm
defolarını bizzat deneyimlemiştir. Hem sarsılmaz bir sistem olarak kabul ettiği
Benthamcı sistemin düşündüğü kadar sağlam olmadığını deneyimlemesi hem de
Benthamcı düşünceyle hesaplaştığı bu dönemde hayatına giren diğer entelletüellerin
etkisi, onun içsel eleştirilerinin arkaplanını oluşturmuştur. Özellikle, Bentham’ın
faydacı sistemi içersinde insanı göz ardı etmesi, bunun yanında Bentham’ın insan
doğası konusundaki eksik bilgisi ve bu konudaki yardım almaz tavrı263 içsel eleştirilerin
genel karakterini tayin etmiştir.
Dıştan gelen eleştiriler ise genel olarak Bentham’ın sisteminin mekanikliğine
yöneltilmiştir. Bentham’ın sisteminin oldukça basit olan formulasyonu, anlaşılması
açısından kolaydı ve uygulamada nesnelliği yakalamıştı. Fakat onun sisteminin bu
sadeliği aynı zamanda sisteminin zayıflığının temelinde yatan faktördü. Bentham’ın
insanların tüm eylemlerini tekil bir amaçla açıklaması ve bu amacın peşinden
gidilmesini tek iyi olarak nitelemesi, bunun yanında bu konudaki detaylı açıklamaların
eksikliği insan psikolojisinin ve deneyimlerinin karmaşıklığını açıklamada yetersiz
kalmıştı. Onun hazların ve acıların niceliklerinin karşılaştırılması konusunda ortaya
koyduğu şablon genel sistem içersinde kullanışlı bir araç gibi durmasına rağmen, gerçek
hayatta aynı şekilde işlevsel değildi. Bentham’ın sisteminin bu dar ve basit yapısı
faydacılığın muhatapları tarafından yanlış anlaşılmasına neden olmuştur ya da en
azından Mill’in Utilitarianism’i yazarken sahip olduğu duygu bu yöndedir. Mill
hayatının her döneminde faydacılığın yanlış anlaşılmasından muzdaripti.264 Bunu açık
bir şekilde Utilitarianism’in muhtelif yerlerinde sık sık dile getirmiştir: “İyi-kötünün
mihengi olarak faydayı müdafaa edenlerin bu terimi dar ve sadece halk arasında
yayılmış, hazzın zıddı anlamında kullandıklarını zannetme cahilliğinde bulunanlara
sadece birkaç söz söyleyip geçivermek yetişir. Faydacılığa felsefe bakımından itiraz
edenlerden, böyle saçma bir yanılmaya düşebilecek olanlarla kendilerini bir an beraber
tutulduklarından dolayı özür dilemeliyim”265”Faydacılığa yapılan diğer bir itiraz da bir
ahlak miyarından maksat ne olduğu ve doğru-yanlış sözlerinin gerçek manası
263 Mill, Remarks on Bentham’s Philosophy, s. 117
264 Mill, “Sedgwıck’s Dıscourse”, The Collected Works of John Stuart Mill, Vol. X, ed. John M. Robson,
s. 146 265
Mill, Faydacılık, s. 9
68
hakkındaki yanlış anlayışa dayanmaktadır.”266”Bazı kimseler, bunların arasında hatta
yüksek fikir terbiyesi almış olanlar bile, aykırı fikirler isnat ettikleri öğreti kıymetini
anlamak için o kadar az zahmete giriyorlar, o kadar şuura sahip bulunuyorlar ki adeta
kasten cahillik göstermeleri büyük bir hata teşkil ediyor. Bildiğini ve prensip sahibi
olduğunu iddia edenlerin en ciddi yazılarında bile faydacılık ahlak felsefesinin en
kusurlu yorumu bulunuyor.”267
Mill, bu eleştirilerden oldukça rahatsızdı fakat onu en çok rahatsız eden eleştiri
faydacılığın “domuzlara yaraşır bir felsefe” olduğunu ifade eden eleştiriydi. “Bu hayat
kuramı birçok ruhlarda kökleşmiş bir nefret uyandırır. Sebebi bunun en saygıdeğer bir
duyguya karşı koymasıdır. Hayatın daha asil, daha iyi bir konusu bulunmadığını
farzetmek. Böyle düşünenlere göre denildiği gibi “domuzlara yarayan” bir kuramdır.
Pek az zaman var ki Epikuros’un yolunu tutanlar da onlardan sayılırdı. Bugün de
faydacılık kuramın Alman, Fransız ve İngiliz muarızları bundan daha terbiyeli bir
kıyaslama dili kullanmıyorlar.”268 “ Faydacılığın insanları katı kalpli ve az merhametli
yaptığı, sempati duygularını öldürdüğü söyleniyor.”269 “ Bundan başka faydacılık
muhaliflerinin düştükleri küçümseme ve horgörmeler burada söylemek fazla
olmayacaktır. Bunlar arasında o kadar kaba ve basit olanlar vardır ki… Açık kalpli ve
zeka sahibi insanlar bu derekeye düşmemelidir.”270 Ona göre faydacılığın ilkelerinin
domuzlara yaraşır olduğu eleştirisinde muarızların faydacılığı anlamamaktaki
ısrarlarının yanında Bentham’ın faydacılığı ele alış tarzı da oldukça etkiliydi. Ona göre
Bentham faydacılığı öyle itici bir tarzda ele almıştır ki, faydacılık muhataplarında
tiksindirici bir etki uyandırmıştır.271 Buna ek olarak Bentham’ın diğer düşünürlerden
“onlarda öğrenmeye değer bir şey yok”272 tavrının da bu eleştirinin temelinde yatan bir
diğer sebep olduğunu düşünüyordu. Bazı eleştirmenler hazzı methetmekle işe başlayan
faydacıların, haz kavramının dejenere olmasıyla birlikte gelen “domuzlara yaraşır
felsefe” v.b. eleştirilerin etkisiyle savunma pozisyonuna geçtiğini, bunun sonucunda da
Mill’in hazların niteliğini ön plana çıkararak eleştirilerin önüne geçmeye çalıştığını
266 Mill, Faydacılık, s. 30
267 Mill, Faydacılık, s. 32
268 Mill, Faydacılık, s. 11
269 Mill, Faydacılık, s. 30
270 Mill, Faydacılık, s. 32
271 Capaldi, John Stuart Mill, s. 146
272 Mill, Bentham, s. 174
69
iddia etmektedirler.273
Yukarıda yer vermeye çalıştığımız içten gelen ve dıştan gelen
eleştiriler onu faydacılığın yanlış anlaşılmasına neden olan noktalarda revizyon
yapmaya yönlendirmiştir. Onun bu eleştiriler karşısında söylemiş olduğu “tatmin
edilmiş bir domuz olmaktansa tatmin edilmemiş bir insan olmayı, tatmin edilmiş bir
ahmak olmaktansa tatmin edilmemiş bir Sokrates olmayı tercih ederim”274 sözünün bu
amaçla söylenmiş bir söz olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Mill’in etik teorisinin farklılaşmasının nedenlerini ve bu farklılaşmanın ortaya
çıkardığı problemi tartıştıktan sonra, bu farklılaşmanın bir değerlendirmesini yapacağız.
3.3. Mill’in Etik Teorisinin Farklılaşmasının Değerlendirilmesi
Bu kısımda, ilk olarak tartışmamızda cevaplanması gereken son soru olan “Mill’in
faydacılığa yapmış olduğu revizyonlar, onun etik teorisinin faydacı bir etik teori olarak
nitelenmesini engeller mi?” sorusunu cevaplayacağız, ardından da tartışmamızla ilgili
genel bir değerlendirme yapacağız.
Bu konuyla ilgili olarak yukarıdaki soruyu cevaplamadan önce, bize göre
yapılması gereken ilk şey, Mill’in etik teorisinin faydacı olarak nitelenmesini
engelleyen revizyonun hangisi olduğunun tespit edilmesidir. Zira ikinci görüşü savunan
eleştirmenler Mill’in tüm revizyonlarını değil, faydacılığa yapmış olduğu en radikal
revizyon olan hazlar konusundaki revizyonunu kendi iddialarına temel
yapmaktadırlar.275 Bu nedenle biz de burada sadece Mill’in hazların niteliğine dair
yapmış olduğu vurgu üzerinden tartışmamızı sürdüreceğiz.
Biz Mill’in hazların niteliğine dair yapmış olduğu vurgunun Bentham sistemi
açısından oldukça radikal olduğunu ve faydacılığı hazların niteliğini göz ardı eden bir
yaklaşımdan, hazların niteliksel yönüne vurgu yapan bir anlayışa doğru dönüştürücü bir
etkisi olduğunu kabul etmekle birlikte, bu radikal revizyonun Mill’in etik teorisinin
faydacı olarak nitelenmesi önünde çok ciddi bir engel teşkil etmediğini düşünüyoruz.
Bu kanaatimizin temel dayanağı, hazların niteliğine yapılan vurgunun sadece Mill’e
özgü bir yaklaşım olmadığı gerçeğidir. Daha önce faydacı olarak kabul edilen birçok
filozofta da hazlar noktasında benzer ayrımlar karşımıza çıkmaktadır. Söz gelimi,
273 Maclntyre, Ethik’in Kısa Tarihi, Çev: H. Hünler – S. Zelyüt Hünler, İst.: Paradigma Yay. 2001, s. 267
274 Mill, Faydacılık, s. 15
275 Cooper and Fosl, Philosophy, UK: Wiley- Blackwell Pub. 2007, s. 165
70
Mill’in “Bentham’ın fikirlerine en yakın olan ve en iyi bilen kişi”276 şeklinde ifade ettiği
babası James Mill’de de benzer bir vurguyu üstü kapalı bir şekilde de olsa görmekteyiz.
Mill, bu durumu Autobiography’de babasının daima daha sonraki sonuçlarına
bakmadan zihinsel hazları, diğer bütün hazlardan üstün tuttuğunu ifade etmektedir.277
Bunun yanında Mill’in açık bir şekilde faydacı olarak nitelediği Epikür278’de de aynı
ayrım karşımıza çıkmaktadır. Epikür, hazları “kinetik” ve “katestamik” olarak ikiye
ayırmaktadır. Buna göre Epikür sevinç ve neşe gibi hareket içerenleri kinetik, zihindeki
endişeden ve bedendeki acıdan yoksunluk gibi statik hazları da katestemik hazlar olarak
nitelemektedir.279
Yine aynı şekilde ünlü faydacılardan kabul edilen Godwin’de de
hazların birincil ve ikincil hazlar olarak ayrıldığını, birincil hazların ikincil hazlardan
daha üstün tutulduğunu görmekteyiz.280
Her ne kadar hazların niteliğine yapılan vurgu faydacılığı tepetaklak ediyor gibi
görünse de, Mill’i faydacı anlayışın dışına çıkarmak, faydacılığın sadece hedonist bir
ahlak teorisi olduğu şeklinde bir tanıma indirger ki, bu tanımı ayakta tutmak oldukça
zordur. Bu tanımı ayakta tutmanın tek yolu, faydacı teorinin hazcı yaklaşımını özsel
karakteristiği olarak tanımlamaktır. Fakat bunu doğrulayacak hiçbir şey yokmuş gibi
görünmektedir. Çünkü faydacılık her zaman kompleks bir felsefi doktrin olmuştur ve
böyle bir özcülük sadece bu kompleks yapıyı gizleme çabası olacaktır.281 Böyle bir
tanım faydacılığın geçirmiş olduğu tarihsel sürecin göz ardı edilmesi anlamına gelir.
Ayrıca bu tanım koyu hazcı olmayanı çerçeve dışında tutar. Bu şekilde hazlar arasında
yapılan ayrımın, bir etik teorinin faydacı olarak nitelenmesine engel olduğu şeklinde saf
bir Benthamizm benimsenirse, o zaman faydacılığın çerçevesi çok fazla daralacaktır ki,
kaçınılmaz olarak Mill’e ek olarak, bugün faydacı olarak nitelenen ve kabul edilen
James Mill, Godwin, Epikür v.b. gibi birçok filozof faydacı olarak
nitelenemeyeceklerdir. Dolayısıyla yukarıda ortaya koyduğumuz nedenlerden ötürü biz
bu yaklaşımın kabul edilebilir bir yaklaşım olmadığını iddia ediyoruz.
276 Mill, Autobiography, s. 54
277 Mill, Autobiography, s. 49
278 Mill, Faydacılık, s 9; Mill, “Utilitarianism”, The Collected Works Of John Stuart Mill vol. X, ed. John
M. Robson, s. 262 279
Rosen, Classical Utilitarianism from Hume to Mill,s 17; Scarre, The Problems of Philosophy:
Utilitarianism, s. 43 280
Lamb, Was William Godwin a Utilitarian, s. 126 281
Lamb, Was Godwin a Utilitarian, s. 133
71
Biz, bir etik teorinin faydacı olarak nitelenip nitelenmemesinde asıl üzerinde
durulması gereken noktanın, faydacı bir etik teori olma iddiasındaki teorinin haz
kavramının doğasına ilişkin yaklaşımı olması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü
Bentham’ın faydacılığında haz anlayışının temelini, hazların sadece niceliksel
ayrımından söz edilebileceği şeklindeki yaklaşımı değil, hazzın bizatihi tek iyi, arzu
edilmesi gereken tek şey olduğu ve eylemlerin doğruluk ölçütü olduğu düşüncesi
oluşturmaktadır. Dolayısıyla eğer bir düşünür Mill’in teorisinin faydacı bir teori olarak
nitelenemeyeceği iddiasında bulunursa, bu kişinin konuyla ilgili olarak haz konusundaki
temel yaklaşımı Mill’in hazların niteliğine yaptığı vurgu değil, hazzın arzu edilir tek iyi
olduğu ve eylemlerin doğruluk ölçütü olduğu düşüncesini kabul edip etmediği üzerine
olmalıdır. Fakat bu tür bir yaklaşım temeline dayanan iddia da Mill’i faydacı çerçevenin
dışına çıkarmaya yetmeyecektir. Zira tartışmamızda dikkat edilmesi gereken nokta,
hazların ayrımı konusunda Mill ile Bentham farklı düşünseler de temelde her iki
düşünürün de hazzın bizatihi iyi olan tek şey ve eylemlerin doğruluk ölçütü olduğu
düşüncesine sahip oldukları gerçeğidir.282 Mill’in, hazzın bizatihi iyi olduğu ve amaç
olarak arzulanabilirliğini ve diğer şeylerin hazza ulaştırdıkları ölçüde değerli olmalarını
savunması faydacılığın temel dinamiklerine hala bağlı olduğunun kanıtlarındandır. Bu
da göstermektedir ki Mill ile Bentham aynı düzlemi paylaşmaya devam etmektedir. Bu
durum da bize göre Mill’in faydacı çizgisini muhafaza ettiğinin en açık kanıtıdır. Bu
iddiamıza bazı eleştirmenlerin Mill’in Bentham’dan farklı olarak insanın hazdan başka
şeyler de arzuladığı, Mill’in hazdan başka motivasyonlar kabul ettiği şeklindeki
itirazları mevcuttur.283 Eleştirmenlerin bu iddiasının doğru olmadığını düşünüyoruz.
Mill, bu konuyu ele aldığı Utilitarianismin IV. Bölümünde açık bir şekilde insanların
farklı motivasyonların peşinden gittiğini kabul etmekle birlikte, bu motivasyonların
hazza ve mutluluğa ulaşmak için aracı olduklarını ifade etmektedir. Mill, bu aracı
motivasyonların ancak hazza ve mutluluğa katkı yaptıkları oranda bir değer ifade
ettiklerini, insanların bunları amaç gibi görmesinin altında yatan asıl nedeninin,
insanların yeterli karakter gelişimine sahip olmamalarını göstermektedir. Ona göre aracı
motivasyonların peşinden giden insanlar yeterli karakter gelişimine sahip olmadıkları
282 Donner and Dumerton, Mill, UK: Wiley-Blackwell Pub. 2009, s. 16
283 Habib, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 96
72
için bu araçları amaç olarak yorumlamaktadırlar.284 Bu noktadan hareketle açık bir
şekilde ifade edilebilir ki, Mill Bentham’ın haz yaklaşımını temelden reddetmemiştir,
sadece Bentham’ın sistemde eksik bıraktığı noktaları takviye etmeye çalışmıştır,
hazların niteliğine yapılan vurgunun da temelinde Mill’in bu amacı yatmaktadır.
Dolayısıyla, revizyonist bir yaklaşımla Bentham’dan farklı olarak hazların niteliğine
yapılan bir vurgu, Mill’in etik teorisini faydacı bir teori olmaktan çıkaramayacaktır.
Eğer faydacılığın sınırlarını, Bentham’ın kurucu baba olmasından hareketle koyu
bir Benthamcı yaklaşımla belirlersek, Mill’in faydacı daire içerisindeki varlığı daha da
tartışmalı bir hale gelecektir. Diğer yandan eğer faydacılığın yeniliğe açık ve gelişmeye
devam eden bir doktrin olarak ele alırsak, revizyona açık olduğunu düşünürsek, Mill’in
yapmış olduğu değişimler makul görülebilir ve Mill’in faydacılığa yapmış olduğu
sadakat yemini hala geçerliliğini koruduğu ifade edilebilir.285 Mill’in etik teorisinin bu
tarz bir tartışmanın konusu olmasını ise, Mill’in faydacılığı ele alış tarzından
kaynaklandığını düşünüyoruz. Çünkü Mill, birçok alanda eser veren bir filozof olmasına
rağmen saf bir ahlakçı değildi. Bu nedenle faydacılığı tekrar ele alıp yorumlarken, tüm
sistemi en ince ayrıntılarıyla ele almamıştır. Zaten Mill’in Utilitarianism’inin hedef
kitlesi sadece filozoflar değildi, bu nedenle ortaya koyduğu sistemle filozofları
etkilemeyi de amaçlamıyordu. Aksine o geniş halk kitlelerini hedeflemişti. Bu konudaki
öncelikli amacı, faydacılık üzerindeki yanlış anlamaları ortadan kaldırmak ve gerçek
faydacılığı insanlara anlatmak, bir başka ifadeyle faydacılığı yozlaşmaktan
kurtarmaktı.286 Böylece toplumda reform yapmayı ve insanların daha mutlu olmalarını
sağlamayı amaçlıyordu.287 Bu nedenle onu, miras aldığı dini reddeden bir heretik olarak
kabul etmek bize göre Mill’e yapılacak en büyük haksızlıkların başında gelmektedir.
Çünkü onun amacı köksüz ve yeni bir ahlak oluşturma çabası değildi.288 Onun yapmak
istediği şey, miras aldığı dini reddeden bir heretik konumuna düşmeden, kendisinden
önceki peygamberin vizyon darlığından kaynaklanan çarpıklık sonucu ortaya çıkan
problemleri çözmekti.289 Onun bu çabası doğal olarak, faydacılığın problemli yönlerini
sırtına yüklenmesine neden olmuştur. Bu durumu Maclntyre şöyle ifade etmektedir:
284 Mill, Faydacılık, s. 57
285 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 90
286 Graham, Eight Theories of Ethics, s. 133
287 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 90
288 Capaldi, John Stuart Mill, s. 289
289 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 74
73
“Bentham faydacılığının ortaya koyduğu hiçbir problem yoktur ki bizzat faydacılığın
kendisi tarafından ortaya konulmasın ve bu problemlerin yükü Mill’in sırtına
binmesin.”290 Fakat o, bu yükleri yüklenmekten kaçınmadı ve gerek kendisi eleştirerek,
gerek muarızların eleştirilerine kulak vererek Bentham’ın sisteminin açıklarını
kapatmaya çalıştı. Böylece, gerekli gördüğü değişiklikleri yaparak faydacılığı statik
yapısından kurtarıp, canlı ve gelişen bir yapı haline getirmeye çalıştı. Çünkü ona göre
faydacılığa herkes yeni bir şeyler katabilirdi ve faydacılık ona göre asla tek bir adamın
görüşü olarak kalmamalıydı.291 Bu açıdan çizdiğimiz resme tekrar baktığımızda felsefi
açıdan oldukça sınırlı kalan Bentham faydacılığına asıl felsefi şeklin Mill tarafından
verildiğini görürüz. Kabul edilmelidir ki, Mill bunu yaparken Ortodoks bir Benthamcı
değildi, ancak bir heretik gibi de davranmadı, bir başka ifadeyle ne mirası olduğu gibi
kabullendi ne de tamamen reddetti. O, aldığı mirası temel ilkelere bağlı kalarak tekrar
yorumladı. Bu konuda John Grote şöyle der: “Mill, utilitarianism terimini kullanmayı
en çok hak eden kişidir. Çünkü onu felsefi anlamda kullanıma açan ilk kişi odur.”292
Bu açıdan bakıldığında Mill yerden göğe kadar zamanının adamıydı, hem içinde
yaşadığı zaman tarafından şekillendirilmişti hem de içinde yaşadığı zamanın
şekillenmesine katkısı olmuştu.293
O, içinde yaşadığı dönemde aniden gelişen ve ortaya
çıkan toplumsal değişimin farkındaydı. Bu değişime karşılık vermeleri için bireyleri
cesaretlendirmişti. Aslında Mill’in amacı oldukça saygındı. Oluşturduğu faydacılığın
yeni formunda ahlaki fail, canlı bir toplumda kendi vizyonunu belirleyen ve bu
vizyonun peşinden özgürce gidebilecekti. Ayrıca ahlaki fail bu sistem içersinde
mutluluğu ve mükemmelliği hep daha yukarı çekmeye çalışan ve bu uğurda çalışmayı
amaç edinen bir karatere sahip olmalıydı.294 Maalesef, onun kurguladığı bu sistemde
teorik ideal ile realite arasında adeta bir uçurum vardı. Bu uçurumun ana nedeni belki de
Mill’in teoriye gereğinden fazla odaklanan bir iyimser olmasıydı. Bu nedenle
Bentham’ın sistemindeki eksiklikleri doldurma iddiasında bulunan yeni sisteminde
yepyeni boşluklar oluşmuştu. Bunun yanında kurguladığı bu sistemin kendi döneminde
başarıyı yakalayamayacağını iddia eden realist bir tutumu da vardı. O, kalabalıkların,
onun hedeflediği böyle bir aydınlanmaya hazır olmadıklarını hatta dönemin en ileri
290 Maclntyre, Ethik’in Kısa Tarihi, s. 267
291 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 91
292 John Grote, An Examination of Utilitarian Philosophy, London: Cambridge Press, 1870, s. 25
293 Capaldi, John Stuart Mill, s. xiv
294 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 249
74
toplumlarının bile onun hedefindeki toplumdan fersah fersah uzak olduğunu biliyordu.
Dahası, Mill bu sistemi asla ya hep ya da hiç meselesi olarak algılamadı.295 Sadece
kurgulamaya çalıştığı bu sistemin topluma rehberlik etmesini ümit etti. Çünkü o, her
zaman insan doğasının ve zekâsının manipülasyona açık olduğunu bu nedenle kendi
çıkarları için toplumları tarifsiz acılara garkedebilecek yollara tevessül edebileceğini
düşünüyordu. Aslında ilerleyen zaman onu haklı çıkarmıştı. Bugün ulaştığımız
teknolojik seviyenin yansımaları bunun en güzel kanıtıdır. Günümüzde iletişimin
gelişmesi, casusluk faaliyetlerinin artmasına ve diğer insanların özgürlüklerinin
kısıtlanmasına neden olmuştur. Karmaşık bilimsel ilerlemeler insan davranışları
üzerinde başkalarının zihnini okuma, zihni yöneltme, bilinçaltını ele geçirme gibi
imkânlara sahip olmamızı sağladı. Askeri alanda yaşanan ilerlemeler insanlara korku
veren silahlar, füzeler, bombardıman uçakları, kara mayınları gibi silahları emrimize
verdi.296
Dahası teknolojinin her geçen gün ulaşılabilirliğinin artması, nüfus artışı, çevre
kirliliği, kitle imha silahlarının icadı gibi gelişmeler insan zihni üzerindeki
manipülasyonun yansımalarının neler olabileceğine dair tahminlerimizi zorlamaktadır.
Ancak Mill, bu manipülasyonların mümkün olduğunu kabul etmesinin yanında insanın
sağduyusunun bu problemlerin ortaya çıkmasına engel olacağına inandı. Bu durum
onun insana karşı beslemiş olduğu sonsuz bir güvenin işaretiydi. Zaten onun yaşamış
olduğu 19. yy İngiltere’si insana dair çok büyük bir güvenin beslendiği bir çağdı. Mill
de geleceğin mükemmel olmayacağını biliyordu ancak insanla ilgili düşünceleri onun
kötümser düşünmesine engel oluyordu.297
295 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 250
296 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 250
297 Habibi, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth, s. 250
75
SONUÇ
Son iki yüz yılda ahlak alanında etkili olmuş teorilerin başında gelen faydacılık,
temel ilkelerini antik Yunan’dan alan bir etik teori olmasına rağmen, düşünce dünyasına
bir felsefi ekol olarak çıkması 18.yy’ın sonlarında olmuştur. 18.yy’ın sonlarında
Bentham kendisinden önce birçok düşünür tarafından dillendirilen faydacılığın temel
ilkelerini sistemli bir şekilde ele almış ve bu ilkeleri felsefi bir sistem haline getirmiştir.
Bentham, ahlak alanındaki mevcut etik teorilerin, olgulardan hareket etmek
yerine, sezgi, vicdan, ahlak yasası gibi kavramlardan hareket ettiklerini ve bu durumun
da ahlak alanında bir anarşi doğurduğunu düşünmüştür. Bu nedenle o, ahlak alanında
yeni bir etik bilimi kurarak bu anarşiyi ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Bu amaç
doğrultusunda Bentham, kendisinden önceki faydacı düşünürlerden gelen ilkeleri klasik
İngiliz deneyciliği ve Hartley’in çağrışımcı psikolojisiyle yorumlayarak yeni bir etik
bilimi kurmaya çalışmıştır. Yeni etik biliminde, diğer etik teorilerde bulunan vicdan,
ahlak yasası, öbür hayatın varlığı, sezgi gibi kavramlara yer vermemiştir. Böylece yeni
etik biliminin temeline olguları gözlemleyerek ulaştığı fayda ilkesini yerleştirmiştir.
Böylece yeni etik biliminin temelini fayda ilkesi, yöntemini ise gözlem oluşturmuştur.
Bentham’ı faydacılık açısından en önemli figürlerden biri yapan şey de faydacılığa yeni
bir yöntem önermesi olmuştur. En yüksek sayıda insanın en yüksek mutluluğunu
amaçlayan ilke olarak tanımladığı fayda ilkesinin temelini oluşturan fayda kavramını,
haz kavramıyla eşitleyen Bentham, eylemlerin ahlaki olarak tek doğruluk ölçütünün
fayda/haz üretmesi olduğunu ifade etmiştir. Bu düşüncesinin temelinde ise bizatihi tek
arzu edilir şeyin haz olduğu anlayışı vardır. Bu bağlamda Bentham için diğer şeyler
hazza katkı sağladıkları oranda değerlidirler.
Bentham, ahlak alanında varolduğunu iddia ettiği anarşiyi ortadan kaldırma
iddiası gereği ahlaki failin ihtiyaç duyduğu nesnel bir karar verme prosedürü
geliştirmiştir. Hazlar arasında sadece niceliksel ayrımlardan söz edilebileceği düşüncesi
temelinde Bentham’ın geliştirdiği bu prosedür, eylemde bulunan ahlaki faile alternatif
eylemler arasında seçimde bulunurken yol göstermesi, eylemlerden elde edilecek
hazların ya da ortaya çıkacak acıların değerlendirilmesi amacıyla geliştirilmiştir.
Böylece Bentham ahlak anlayışının nihai hedefi olan mutluluğa, ahlaki failin ve
toplumun ulaşması için gerekli teorik alt yapının tamamlamayı amaçlamıştır.
76
Bentham tarafından sistemleştirilen faydacı felsefe, 19.yy İngiltere’sinde
oldukça etkili olmuş ve bu etkisinin bir uzantısı olarak da birçok taraftarın yanında,
birçok muhalifi olmuştur. Özellikle, faydacılığın dönemin sosyal problemlerine
sunduğu çözümler farklı kesimlerden oldukça farklı tepkiler almıştır. Bu tepkilerin
altında yatan temel neden faydacılığın rasyonel olma iddiası gereği sahip olduğu
kurgudur. Bentham’ın insanı haz peşinde koşan bir şekilde tasvir etmesi, bu nedenle de
eylemlerin ahlaki doğruluğu için haz temelli nesnel bir ölçüt geliştirme çabası,
sisteminin mekanik yapısı, insan karakteri ve doğasını göz ardı eden yaklaşımı,
faydacılığın muarızları tarafından “domuzlara yaraşır bir felsefe” olarak nitelenmesine
ve toplum içersinde oldukça sert bir muhalefetle karşılaşmasına neden olmuştur.
Faydacıların muarızları tarafından yapılan bu eleştirileri ve kendi deneyimlerini
dikkate alan Mill, Bentham’ın sistemini yeniden ele alıp yorumlamıştır. Yorumlama
faaliyetinin ilk adımı olarak Bentham’ın kanıtlanmasına ihtiyaç duyulmayan ilk ilke
olarak nitelediği fayda ilkesini kanıtlamak olmuştur. Ardından Bentham’ın oldukça
tepki çeken haz anlayışını ele almıştır. Mill, Bentham’la paralel olarak tek arzu edilir
şey olarak hazzı kabul etmiş ve diğer şeylerin hazza katkı sağladığı ölçüde değerli
olduğunu iddia etmiştir. Fakat Bentham’dan ayrı olarak Mill, hazlar arasında niceliksel
bir takım ayrımların yanında niteliksel ayrımların da yapılması gerektiğini ifade
etmiştir. Bu nedenle o, hazlar arasında yüksek hazlar ve alçak hazlar ayrımına gitmiş ve
faydacı ahlak anlayışının nihai hedefi olan mutluluğa Bentham’ın aksine sadece nitelik
olarak yüksek hazlarla ulaşılabileceğini iddia etmiştir. Özellikle Bentham’ın sisteminde
insanın doğası ve karakterini ihmal ettiğini düşünen Mill, kendi sistemini bu eksiklikler
ekseninde tekrar kurgulamış ve insan gelişimi ve karakter eğitimine Bentham’dan çok
daha fazla önem vermiştir.
Bu yorumlama faaliyeti sona erdiğinde ortaya çıkan Mill’in ahlak düşüncesi,
belirli noktalarda Bentham’ın ahlak anlayışından oldukça farklı bir yapı arzetmiştir.
Özellikle hazlar, hazların ölçümleri, insan doğası ve karakteri konularındaki
farklılaşmalar, eleştirmenler tarafından iki farklı biçimde yorumlanmıştır. Bir kısım
eleştirmenler, bu farklılaşmanın önemli olduğunu kabul etmekle birlikte Mill’in hala
Benthamcı geleneğe bağlılığını sürdürdüğünü bu nedenle de Mill’in etik teorisinin
faydacı olarak nitelenmesinin yanlış olmayacağını iddia etmişlerdir. Bu düşüncenin tam
aksini savunan diğer kısımdaki eleştirmenler ise Mill ile Bentham arasındaki
77
farklılaşmanın, Mill’in etik teorisini çok farklı bir noktaya taşıdığını bu nedenle de
Mill’in etik teorisinin faydacı olarak nitelenmesinin yanlış olduğunu savunmuşlardır.
Bize göre Mill belirli noktalarda Bentham’dan farklılaşsa da hala Benthamcı
gelenek dışına çıkmamıştır. Çünkü bu yorumlama faaliyetinde Mill’in temel kaygısı
Bentham’ın sisteminin temel ilkelerini değiştirmek değildi, aksine Bentham’ın sistemde
bıraktığı noktaları doldurmaktı. Bu gerçeği, Bentham hakında dillendirdiği
eleştirilerinde ve Bentham’ın sistemine yapmış olduğu düzeltmelerde görmek
mümkündür. Bunun yanında Mill’in kendi ifadeleri de hala faydacı bir çizgiye sahip
olduğunu teyit eder mahiyettedir. Sıraladığımız bu nedenlerden ötürü, o hala bir
faydacıydı.
78
KAYNAKÇA
Anay, Harun, “Hilmi Ziya Ülken’in Faydacılığa Eleştirileri”, Türk Dünyası
İncelemeleri Dergisi, 2011, sayı: 24
Audi, Robert, The Cambridge Dictionary of Philosophy, London: Cambridge Uni.
Press, 1999
Avcı, Ercan, Liberalizm ve Hoşgörü İlişkisi; John Locke ve John Stuart Mill
Örnekleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank.: Hacettepe
Üni. SBE, 2010
Başdemir, H. Y., Liberalizmin Ahlaki Temelleri. Ankara: Liberte Yay. 2009
Başdemir, H.Y, John Stuart Mill`in Hürriyet Anlayışı, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi Ank: Ankara Üni. SBE, 2000
Bayles, D., Contemporary Utilitarianism, New York: Anchor Books, 1968
Bentham, Jeremy “Ahlak yasama ve İlkelerine Giriş”, Çev. Doç.Dr. Aysel Doğan,
A.Ü.H.F. Dergisi, Ank: 2008, sayı:4
_________, “Principles of Penal Law”, The Works of Jeremy Bentam Vol. I,ed.
John Bowring,
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl
e=2009
_________, “Fragment on Government”, The Works of Jeremy Bentham Vol.I,
ed. John Bowring,
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl
e=2009
_________, “An Introduction Principles of Morals and Legislation”, The Works
of Jeremy Bentham Vol. I, ed. John Bowring,
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl
e=2009
_________, “Anarcial Fallacy”, The Works of Jeremy Bentham Vol. II, ed. John
Bowring,
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl
e=1921
_________, “Prıncıples Of Judıcıal Procedure”, The Works of Jeremy Bentham
Vol. II, ed. John Bowring,
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl
e=1921
79
_________, “The Ratıonale of Reward”, The Wroks of Jeremy Bentham vol.II,
ed. John Bowring,
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl
e=1921
_________, “Elogia—locke, Priestley, Beccaria”, The Works of Jeremy Bentham
Vol.X, ed. John Bowring,
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl
e=2085
Capaldi, Nicholas, John Stuart Mill, Çev: İsmail Hakkı Yılmaz, İst.:İş Bankası Yay.,
2011
Cevizci, Ahmet, Etiğe Giriş, İst.: Paradigma Yay., 2002
_________, Felsefe Sözlüğü, İst.: Paradigma Yay., 2010
Cooper and Fosl, Philosophy, UK: Wiley- Blackwell Pub. 2007
Cope, C. M. “Was Mill a Utilitarian”, Utilitas (Cambridge), London:1998, sayı:
10
Copleston, F., Yararcılık ve Pragmatizm, çev. Deniz Canefe, İstanbul: İdea Yay.,
2000
Crisp, Roger, Mill On Utillitarianism, New York: Routledge, 1997
Çağla, Cengiz, Mill, Say Yay., İst.:2007
Çakmak, D. Ş., Klasik İktisat Düşüncesinde "Kadın"ın Konumlandırılışına Farklı bir
Yaklaşım: John Stuart Mill, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ank.:Gazi Üni. SBE, 2010
Çavuşoğlu, H. A., John Stuart Mill`in Hürriyet ve Siyaset Anlayışı, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Pamukkale:Pamukkale Üni. SBE, 2002
__________, Jeremy Bentham'ın Felsefesinde Moral-Hukuk İlişkisi,
Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir: Ege Üni. SBE, 2011
Dickens, Charles, Hard Times, UK: Project Gutenberg, 1997
Donner and Fumerton, Mill, UK: Wiley-Blackwell Pub. 2009
Donner, Wendy, “Mill’s Theory Of Value”, The Blackwell Guide to Mill’s
Utilitarianism, ed. Henry R. West, U.K.: The Blackwell Pub., 2006
Er, Name, Jean Jacques Rousseau ve John Stuart Mill'de Özgürlük Problemi,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank.: Gazi Üni. SBE, 2009
Graham, Gordon, Eight Theories of Ethics, London: Routledge, 2004
80
Grote, John An Examination of Utilitarian Philosophy,, London: Cambridge
Press,1870
Güriz, Adnan, Faydacı Teoriye Göre Ahlak ve Hukuk, Ankara: A.Ü.H.F. Yay.,1963
Habibi, Don, John Stuart Mill and the Ethic of Human Growth,, Boston: Kluwer
Academic Pub., 2001
Hasırcı, Nazım, John Stuart Mill'in Tümevarım Anlayışı, Yayımlanmamış Doktora
Tezi, Ank.:Ankara Üni. SBE, 2005
Küçük, Nimet, John Stuart Mill`in Felsefesinde Özgürlük ve Eşitlik Sorunu,
Yayımlanmamış Doktora Tezi, İst.:İstanbul Üni. SBE, 2003
Lamb, Robert, “Was William Godwin a Utilitarian”, Journal of the History İdeas,
vol.70, 2009, sayı: 1
Law, Graham, Industrial Relations: Carlyle's influence on Hard Times,
http://www.f.waseda.jp/glaw/arts/IndRels.pdf (2013)
Lytton, E.D., England and the English, London:Harper&Brothers Pub.,1833
Maclntyre, A. Ethik’in Kısa Tarihi, Çev: H. Hünler – S. Zelyüt Hünler, İst.:
Paradigma Yay. 2001
Mill, John Stuart, “Bentham”, The Collected Works of John Stuart Mill, Vol. X, ed.
John M. Robson, Toronto ;The University of Toronto Press,1963-
1991
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl
e=241
_________, “Bentham”, The Collected Works of John Stuart Mill, Vol. X,
ed.John M. Robson, Toronto; The University of Toronto Press,
1963-1991
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl
e=241
_________, “Remarks on Bentham’s Philosophy”, The Collected Works of John
Stuart Mill, Vol. X, ed. John M. Robson, Toronto; The University of
Toronto Press, 1963-1991
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl
e=241
_________, “Sedgwıck’s Dıscourse”, The Collected Works of John Stuart Mill,
Vol. X, ed. John M. Robson Toronto; The University of Toronto
81
Press, 1963-1991
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl
e=241
_________, “Utilitarianism”, The Collected Works of John Stuart Mill Vol. X,
ed. John M. Robson, Toronto; The University of Toronto Press,
1963-1991
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl
e=241
_________, “Whewell on Moral Philosophy”, The Collected Works of John
Stuart Mill Vol. X, ed. John M. Robson, Toronto; The University of
Toronto Press, 1963-1991
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php&titl
e=241
_________, “The Earlier Letters”, The Collected Works of John Stuart Mill Vol.
XII, ed. Francis E. Mineka, Toronto; The University of Toronto
Press, 1963-1991,
http://oll.libertyfund.org/index.php?option=com_staticxt&staticfile=show.php%3F
title=249&Itemid=99999999
_________, Autobiography, London: the Floating Press, 2009
_________, Faydacılık, çev. Nazmi Coşkunlar, İstanbul: MEB. Yay., 1986
_________, Özgürlük Üzerine, çev. Tuncay Türk, İstanbul: Oda Yay., 2008
Miller, Dale E., “Mill’s Theory Of Sanction”, The Blackwell Guide to Mill’s
Utilitarianism, ed. Henry R. West, U.K.:The Blackwell Pub., 2006
Mitchell, W. C., “Bentham’s Felicific Calculus”, Political Science Quarterly, Vol. 33,
June 1918
Özkurt, Hülya, Jeremy Bentham'ın Faydacı Ahlak ve Hukuk Teorisi, , İst.: Oniki
Levha Yay. 2013
Öztürk, Sibel, John Stuart Mill'in Ahlâk Anlayışı, İlya Yay. İzmir:2004
Plamenatz, John, The English Utilitarians, Blackwell Oxford, London:1958
Postema, G., “Bentham's Utilitarianism”. The Blackwell Guide to Mill’s
Utilitarianism, ed. Henry R. West, U.K.:The Blackwell Pub., 2006
Rosen, Frederick, Classical Utilitarianism from Hume to Mill, London: Routledge
Press, 1996
82
Scarre, Geoffrey, The Problems of Philosophy Utilitarianism, London: Routledge
Press, 2003
Skorupski, John, “Liberal Doğalcılığın Kaderi”, çev. Selim Dingiloğlu, Mill, ed.
Cengiz Çağla, , İstanbul: Say Yay., 2007
Skorupski, John, Mill, Routledge Press.
Skorupski, John, Why Read Mill Today, New York: Routledge, 2006
Sorley, W.R., A History of EnglishPhilosophy , The Knickerbocker Press,
London:1921
Stephen, Leslie, The English Utilitarians, London: Duckworth, I- III
Stumpf, S.l E., Philosophy: History And Problems, London: McGrow - Hill Book
Co., 1977
Summer, L.W., Mill’s Theory of Rights, The Blackwell Guide to Mill’s
Utilitarianism, ed. Henry R. West, U.K.: The Blackwell Pub., 2006
Taş, Beyazıt, Faydalı Etik, Ankara: Kanguru Yay., 2009
Urmson, J.O., “The Interpretation of The Moral Philosophy”, Contemporary
Utilitarianism, ed. Michael D. Bayles, New York: Anchor Books,
1968
Vergara, F., Liberalizmin Felsefi Temelleri, çev. Bülent Arıbaş, İstanbul: İletişim
Yay., 2006
West,Henry R., “Mill’s Proof of The Principle of Utility”, The Blackwell Guide to
Mill’s Utilitarianism, ed. Henry R. West, U.K.: The Blackwell Pub.,
2006
Yılmaz, Ender, Teleolojik Etik ve Deontolojik Etik’in Karşılaştırılması (J.S. Mill ve
I. Kant ile Sınırlandırılmış Olara,), Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Erzurum: Atatürk Üni. SBE, 2010
83
ÖZGEÇMİŞ
20.03.1984 tarihinde Karabük’te doğdu. 1996 yılında Karabük Çamkent İlköğretim
Okulundan, 2002 yılında ise Karabük Anadolu İmam - Hatip lisesinden mezun oldu.
Aynı yıl kazandığı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İlköğretim Din Kültürü ve
Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümünden 2006 yılında mezun oldu. 2006 – 2011 yılları
arasında Karabük ilinin farklı okullarında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni
olarak çalıştı. 2009 yılında kısa dönem erbaş olarak Ankara Mamak MEBS Okulu ve
Eğitim Merkez Komutanlığında vatanî hizmetini tamamladı. 2011 yılında Sakarya
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne araştırma görevlisi olarak atandı.