köşe nisan 2015

6
iudilkulubu iudilkulubu 1 Nisan 2015 [email protected] © Tüm hakları saklıdır. www.iudilkulubu.org İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi BİR İSTİKLAL HATIRASI Miray Çalık Yaşlı bir akşamın kuytusunda, İstiklal’e bakıyor gözlerin. Adına mum yakılan kilise çıkışına dalmışsın. Gözlerin Tanrı’nın hediyesi. Gamzende örtülmüş yaralar, Sesinde keder, Bakışlarında alabildiğine umut yüklüsün. Şaşkınım. Bu ne sevmek böyle, Sen, Şiirlerde bahsi geçen, Şirin’i Şirin,Zühre’yi Zühre,Maşuk!u maşuk ya- pan. Sen, Vaktinden çok geç gelen çocuksun. O yürek sahipli, Sen hem masum,hem suçlusun. Üzülme desem ne çare, Yeni bir ezgi,yeni bir satır yazılacak, Dik cümleler kurulacak içinde olmadığın. Ve ben, Çok okur,az anlar fazlaca bilirim. Bilirim, Tiryakisi olacaksın şehrin,İstiklal’in,türkülerin. Her anın yıl gibi gelecek, Durduk yerde bir hüzün hortlayacak içinde. Cemrenin zerresi düşmeyecek yüreğine, Bitmeyen kışların olacak. Sen de öğreneceksin kışı sevmeyi. Kar ellerini ısıtmaya başladığında anlayacaksın, Dünyanın tersine aktığını. Günlerin geceye, Ümidin siyaha, Toprağn çöle dönecek. Missisipi’den bile buz kütleleri akacak yeri geldi- ğinde. İşte şimdi gidiyorsun İstiklal’den İstanbul’dan, Ama bil ki ayaklarını sürüdüğün toprak şöyle di- yor ardından: -Yeryüzünden böyle bir adam geçti işte. Son bir kez deyip bakma ardına, Gözlerin buluşmayacak kimseyle, Soğuk ve ıslak ve yalnız görünecek cadde. Ama gün gelecek, Gözlerine tebessümü tesadüf edecek efsun bakışlı bir Leyla’nın Kimsesiz bir dünyanın kapısı aralanacak. O gün senfonisine son verecek kuğular, Bülbüller en güzel ötüşleriyle uyandıracak seni. İşte o gün, İstiklal cadddesini bir daha hiç hatırlamayacaksın. Çünkü çocuk , O gün sen yeniden doğacaksın.

Upload: iue-dil-kuluebue

Post on 21-Jul-2016

237 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

TRANSCRIPT

Page 1: Köşe Nisan 2015

iudilkulubu iudilkulubu1

Nisan [email protected]

© Tüm hakları saklıdır. www.iudilkulubu.org

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

BİR İSTİKLAL HATIRASI Miray Çalık

Yaşlı bir akşamın kuytusunda,İstiklal’e bakıyor gözlerin.Adına mum yakılan kilise çıkışına dalmışsın.Gözlerin Tanrı’nın hediyesi.Gamzende örtülmüş yaralar,Sesinde keder,Bakışlarında alabildiğine umut yüklüsün. Şaşkınım.Bu ne sevmek böyle,Sen,Şiirlerde bahsi geçen,Şirin’i Şirin,Zühre’yi Zühre,Maşuk!u maşuk ya-pan.Sen,Vaktinden çok geç gelen çocuksun.O yürek sahipli,Sen hem masum,hem suçlusun. Üzülme desem ne çare,Yeni bir ezgi,yeni bir satır yazılacak,Dik cümleler kurulacak içinde olmadığın.Ve ben,Çok okur,az anlar fazlaca bilirim.Bilirim,Tiryakisi olacaksın şehrin,İstiklal’in,türkülerin.Her anın yıl gibi gelecek,Durduk yerde bir hüzün hortlayacak içinde.

Cemrenin zerresi düşmeyecek yüreğine,Bitmeyen kışların olacak.Sen de öğreneceksin kışı sevmeyi.Kar ellerini ısıtmaya başladığında anlayacaksın,Dünyanın tersine aktığını.Günlerin geceye,Ümidin siyaha,Toprağn çöle dönecek.Missisipi’den bile buz kütleleri akacak yeri geldi-ğinde. İşte şimdi gidiyorsun İstiklal’den İstanbul’dan,Ama bil ki ayaklarını sürüdüğün toprak şöyle di-yor ardından:-Yeryüzünden böyle bir adam geçti işte.Son bir kez deyip bakma ardına,Gözlerin buluşmayacak kimseyle,Soğuk ve ıslak ve yalnız görünecek cadde. Ama gün gelecek,Gözlerine tebessümü tesadüf edecek efsun bakışlı bir Leyla’nınKimsesiz bir dünyanın kapısı aralanacak.O gün senfonisine son verecek kuğular,Bülbüller en güzel ötüşleriyle uyandıracak seni.İşte o gün,İstiklal cadddesini bir daha hiç hatırlamayacaksın.Çünkü çocuk ,O gün sen yeniden doğacaksın.

Page 2: Köşe Nisan 2015

2www.iudilkulubu.org

Nisan 2015 [email protected]

iudilkulubu iudilkulubu© Tüm hakları saklıdır.

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

GERMANWINGS UÇAK KAZASI

HAYEF BÜYÜK BİR BAŞARIYA DAHA İMZA ATTI!

ZAMAN Eda Nur Sözen

Zaman,

Hangi kayıp günün adısın,Hangi yıl, hangi mevsim, hangi aysın.Hangi sessizliğin mührü,Hangi yüreğin çığlığısın.Hangi gecede, hangi güneşi ararsın.

Hangi bahar dalında, hangi yağ-mur damlasısın.Sen kalbi yerle bir ettiğini sanır-sın,Oysa ki sessiz bir gözyaşısın.Çağlar atlarsın da,Bir yelkovanın ritminde tutsak-sın.Hangi şiirin mısrası,Hangi gülüşün yalnızlığı.Hangi siyahtan, hangi rengi ça-

larsın.Bir uçurum kenarında rüzgarın şevkatli şarkısısın.Sonsuzluğun içindeki son ansın.Yeşilsin...Kahvesin...Sarısın...Sen zaman;İki hecede bin an-lamsın.

Zuhal Duymayan

Hasan Ali Yücel Eği-tim Fakültesi İngilizce Öğretmenliği bölümü öğrencileri ve akade-misyenleri tarafından yürütülen ‘Machinima Yolu ile Öğretmen Eği-timi’ projesi, mart ayı içerisinde iki büyük ödül topladı. İlk ödül, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Bahçeşehir Üni-versitesi’nin ortak düzenlediği

Eğitim Teknolojileri Zirvesi’nin bu yıl düzenlenen ikinci kon-feransında verildi. Machinima

programıyla dil öğretimini daha etkileyici hale getirmeyi öne sü-ren proje, ‘Öğrenci Akademisi’

kategorisinde birinciliğe layık görüldü. Diğer bir büyük ödül ise,

İngiltere’nin en köklü ve önemli üniversitelerin-den Nottingham Üniver-sitesi’nden geldi. Ödülü 3. Sınıflar teslim aldı. İngilizce Öğretmenliği bölümümüzü başarıların-dan dolayı bir kez daha tebrik ediyor, canı yürek-

ten kutluyoruz.

HAYEF BÜYÜK BİR BAŞARIYA DAHA İMZA ATTI!

Büşra Ünsal

24 Mart Salı günü tüm dünya büyük bir uçak kazasıyla sarsıldı. İspan-ya’dan Almanya’ya hareket eden uçak Fransız Alplerine çakıldı. 150 yolcudan ne yazık ki

sağ çıkan olmadı. Fransa Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamaya göre uçakta Türkler de bulunuyor. Bu acı kazayı gizemli kılan durum ise uça-ğın 8 dakika içerisinde 11 bin 500 metreden 2 bin metreye ani düşüş yapması. Bu hızlı irtifa kaybının üzerine karakutu der-hal incelemeye alındı. Kazadan 2 gün sonra, yakın ve güvenilir bir kaynağın bildirisi ise pilotun kabin dışında bırakıldığı yönünde oldu. Bu açık-lama uçağın bilinçli olarak düşürül-

düğünü kanıtlar nitelikte. Karakutunun ilk açıkla-maları şu yönde: Pilot kilitli kapıyı açarak yeniden kabine girmek için çaresizlik içinde çaba gösteriyor, kapıyı yumruklayıp kırmaya çalışıyor, ancak içeriden ses gelmi-yor. Yardımcı pilotun bunu yapma sebebi ise tam bir muamma… 11 Eylül’den sonra kokpit ka-pıları yalnızca içeriden şifre ile açıl-makta. Bu acı vaka, yeni güvenlik önlemlerini beraberinde getirecek gibi görünüyor.

Page 3: Köşe Nisan 2015

iudilkulubu iudilkulubu3

Nisan [email protected]

© Tüm hakları saklıdır. www.iudilkulubu.org

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

SİNEMAZİHNİNİZE MÜHÜRLENECEK MÜZİKALLER

Nazin Ciziri

Hayatım boyunca insanların müzikalleri sevmediklerini, onlara dayanamadıklarıyla ilgili söylemler duydum. Evet, filmde oyuncuların birden bir şarkı patlatıp koreografik olarak dans etmeleri film konsan-trasyonunuzu bozabilir, filmi saç-ma bulmanıza neden olabilir ama sinema 7. sanat ise müzik ve dans performanslarını barındırmasının neresi sinemaya aykırı? Müzikal film denince akla ge-len ilk örnek büyük çoğunlukla Sin-gin’ in the Rain (Yağmur Altında,

1952) olmalı. Hollywood’da bir sessiz film aktörünün sesli sinema-ya geçişini anlatan bu eşsiz müzikali izlerken söy-lenen şarkılar ve danslar

sizi aya uçuracak. İzlerken daha önce hiç bu kadar iyi dans edebilen insanlar görmediğinizi anlayacak daha da büyük bir aşkla filmi izle-yeceksiniz. Başrol olmanın yanı sıra filmin yönetmenliğini ve ko-reografilerini üstlenen Gene Kel-ly’nin oyuncularını tam anlamıyla kanlarının son damlalarına kadar zorlaması da filmin başyapıt olma-sını sağlayan sebeplerinden biridir. Öyle ki Debbie Reynolds bu filmin

yapım sürecini çocuk doğurmayla eşdeğer tutmuştur. Ayrıca, dans eden karizmatik Hollywood jönlerinin cazibelerini de unut-mamak lazım. Eskilerin en iyi mü

zikallerinden bahsederken Funny Girl’den (Komik Kız, 1968) bah-

setmemek ol-maz. Tutkuları peşinde koşan ve bir yıldız olmak isteyen Fanny Bri-ce’ın gerçek yaşam hikâ-yesini anlatan bu film, ölü-münden 13 yıl

sonra Barbra Streisand tarafından canlandırıldı. Kariyeri ve başarıları peşinde koşan, “standart güzellikte” olmayan güçlü bir kadın profili çi-zen Streisand, sevdiğinin peşinden koşarken de söylediği “Don’t Rain on my Parade” şarkısıyla hafızaları-mıza kazınmış, Oscar heykelciğini evine götürmüştür. Moulin Rogue! (Kırmızı De-ğirmen, 2001), müzikal denince akla ilk gelen filmlerden oluyor. Bir şairi canlandıran Ewan McG-regor’ın kabare kültürünün en ünlü ismi Satine’e (Nicole Kidman) aşık olmasını, Fransız romantiz-miyle, bildiğimiz şarkıların farklı yorumlarıyla keyifli bir deneyim yaşatıyor. Özellikle saf tutkunun en güzel şekilde gösterildiği El tan-go de Roxanne sahnesi tüylerinizi diken diken etmeyi garantiliyor. Hemen sonraki yıl da Catherine Zeta-Jones’un oyuncu arkadaşlarını gölgede bıraktığı performasını ser-gilediği ve bu sayede Oscar’ı aldığı film Chicago (2002) var. En iyi film dahilinde 6 Oscar’ı kucaklayan bu film Şikago hapishanesinde cina-yetten tutuklu iki kadının hikayesini anlatır. Biri aşığını diğeri kocasını

ve kardeşini öldürmüş bu iki kadın tutkularını başarıyla gösteriyorlar. Özellikle Zeta-Jones’ın icra ettiği “All That Jazz” ve “Cell Block Tan-go” incinmiş kadınların agresifliğini en güzel şekilde sergiliyor. Müzikaller sadece neşeli şar-kılar söylenip dans edilen filmler değildir elbette. Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Stre-et (Sweeney Todd: Fleet Sokaginin Seytan Berbe-ri, 2007), Joh-nny Depp’in intikam peşin-de koşan bir berberin kor-kunç yaşamını canlandıran bu film müzikaller arasında en mar-jinali. Johnny Depp’e “bir de şarkı söylüyormuş” dediğimiz bu güzel film için Depp ve Tim Burton’ın en güzel ortaklığı dedirtecek kadar çok sevdiriyor kendisini. Neşeli olma-yan bir diğer müzikal film örneği, Victor Hugo’nun ölümsüz eseri Sefiller’den uyarlanan Les Misérab-les (2012). Hugh Jackman, Russel Crowe, Anne Hathaway, Helena Bonham Carter ve daha nice büyük ismin oynadığı bu başyapıt, insa-noğlunun belki de hissedebileceği bütün duyguları işleyen bir insanlık mücadelesini anlatıyor. Fransız İh-tilalı’ndeki yaşamı mücadele, açlık, aşk, otorite ve daha bir sürü kav-ram üzerinden anlatan bu unutul-maz eser “Do You Hear the People Sing?”, “I Dreamed a Dream” ve daha nice sahneyle gözlerimizi ya-şartıyor, ruhumuza dokunuyor.

Page 4: Köşe Nisan 2015

4www.iudilkulubu.org

Nisan 2015 [email protected]

iudilkulubu iudilkulubu© Tüm hakları saklıdır.

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

BİZDEN DUYMUŞ OLMAYIN, AMA BAHAR GELDİ!

Büşra Ünsal

• Depresyon tabutunun son vi-dasını gevşeten güneş, kulak-tan zihne işleyen kuş cıvıltıları, yağmur sonrası gökkuşağı be-zeli gökyüzü, gelinbaşı ağaçlar ve sabah odaya dolan huzur kokusunu hepimiz alıyor mu-yuz?• Market raflarında diyet ürün-ler bulamaz olduk. Herkesin kafasına aynı anda dank etmiş olmalı!• Müzik listemizden halet-i ruhiyesi hüzünden ibaret olan, karakaygılı, depresif tüm şarkı-ları kaldırıp yerine hayat dolu, aşk temalı şarkıları ekledik bile.• Uzunca bir süre sonra elin-de montlarıyla gezen insanları görmek de şaşırtmıyor değil.• Kış indirimlerini beklediği-miz gerçeği bile bahara göz

kırpıyor.• Kalın yorganları bir kenara atıp pikelerle uyumaya başla-mamıza ne demeli?• Derslerin her gün biraz daha yorması, içimizdeki enerji pat-laması ve Orhan Veli’nin dize-lerini biraz değiştirirsek:‘’ imkansız şey okula gitmek aşıksan eğer ve gidememek aylardan nisansa.’’• Sosyal medyadaki tüm karla kaplı profil fotoğraflarının yok olup yerine güneşli, denizli ve bol çiçekli fotoğrafların gelme-sinden anladık tabii bir de!• Tabii bu hayat enerjisiyle dol-ma hissiyatı ne yazık ki hepi-miz için geçerli değil. Aramız-da kendini bahar yorgunluğuna teslim edenler de var. İşte yor-gunluğu üzerinizden atmanın

en kısa ve etkili yolları:• Uyku düzeni! Önemini her zaman koruyan uyku düzeni bahar aylarında etkisini daha çok göstermekte. Bu dönem-lerde biraz daha dikkat etmeniz gerekecek.• Sabahları sıcak-soğuk su dö-nüşümlü duşlar da kan dola-şımınızı harekete geçirip gün boyu enerjinizi korumanızı sağlar. Duşunuzu soğuk su ilebitirmeyi unutmayın!• Aşırı tatlı, fastfood, sigara ve alkolden kaçınmanız gerekiyor.Beslenmenize taze meyve ve sebzeleri eklemenizde fayda var.Hoşgeldiniz yeşeren ağaçlar, yeşeren ümitler! Hoşgeldin po-len! Hoşgeldin alerji! Hoşgeldin yaz saati uygulama-sı! Hoşgeldiniz festivaller, kon-serler! Hoşgeldin bahar...

TEKNOLOJİ Tugay Elmas

Tabii ki hangi arama moto-rundan bahsettiğimizi tahmin etmeniz sizler için pek de güçolmamıştır. Bir arama motoru olmaktan daha öteye geçmeyi başarmış Google’ın ileri teknoloji bir porejsinden bah-sedeceğim sizlere. Google’ın bünyesinde faaliyet gösteren ve odak noktası ileri teknoloji-ler geliştirmek olan Google X adında bir departmanı mevcut. Henüz 2010’da faaliyet göster-

meye başlasalar da şimdiden adlarından bir çok kez bahsettirdiler aslında. Google gözlük, kendi kendine giden araç, Project Loon adında balonlarla internet ağının ku-rulmasının güç olduğu yerlere internet sağlamaları, bu proje-

lerden sadece bir kaç tanesi. Şimdi asıl haberimize gele-

lim. Google tarafından yapılan son açıklamalara göre, Google X bu aralar kanseri ve kalp kri-zini önceden tahmin edebilecek br bileklik üzerinde çalışmları-nı başlatmış ve belirli bir sevi-ye katetmişler. Nanapartiküller içeren bu bilezik, insan bede-ninde hastalık kon-trolü yapabilecek ve hastalığın erken teşhis edilmesini sağlayacak.

BİR ARAMA MOTORUNDAN DAHA FAZLASI

Page 5: Köşe Nisan 2015

iudilkulubu iudilkulubu5

Nisan [email protected]

© Tüm hakları saklıdır. www.iudilkulubu.org

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

KÜÇÜK DÜNYALAR

KİTAP

Hediye Bayram

Pek sevgili okurlarım,

Malumunuz, sizlerle müzik köşesinde buluşmayı huy edin-miştim. Ancak bu sayımızda sizleri müziğin en büyük ilham kaynağıyla tanıştırmak istiyo-rum: Doğa. Hangimiz rüzgârın sesine, kuşların cıvıltısına, çi-menlerin yumuşak hışırtısına eş-lik edip bir melodi tutturmadık? Güneşin söğüt yapraklarının arasından süzülüşü, lalelerin,

erguvanla-rın tatlı ko-kusu; hele yağmurun toprakla bütünleştiği o eşsiz an... Şair olma-mak elde değil!

Gel gör ki İstanbul’un keş-mekeşinde, doğayla bütünleş-mek bir mücadeleye dönüşüyor.

Bu sebeple, doğayı evinize taşı-yacak, bitki yetiştirmeyi yepyeni bir boyuta taşıyacak bir yöntem-le karşınızdayım. Bahsettiğim yöntemin adı TERRARİUM.

Terrarium, genellikle cam ve plastik maddelerden imal edilen ve içinde sürüngenler, böcekler, bazı bitki türleri için kara orta-mının taklit edildiği akvaryum benzeri tanklardır. Kısacası cam fanusta minyatür bir ekosistem oluşturmanızı sağlayacak yön-temdir. Cam bir fanusun içerisinde-ki küçük ormanınıza, çiçekleri-nize, hatta içine yerleştirdiğiniz minik evlere ve insanlara baktı-ğınızı hayal edin. Doğayı evini-zin küçük bir köşesine misafir ettiğinizi ve size her an baharı

hatırlatan küçük bir dünyanız olduğunu düşünün. Ya da ha-yatınızın en özel anını, fanusu-nuza yerleştirdiğiniz bitkiler ve aksesuarlarla resmedin ve güzel anılarınız, her gün yeniden can-lansın. Bunun için ihtiyacınız olan şeyler; çakıl taşları, toprak, belki biraz çimen, Terrarium-da yetiştirmeye uygun bitkiler ve dilerseniz birkaç aksesuar. Aşağıdaki QR kodu okutarak nasıl terrarium yapacağınızı öğ-renebilirsiniz. Vizelerden vakit bulup hangi ara yapacağız, di-yenler için de iyi haber: uygun fiyatlarda hazır terrariumlar bul-manız mümkün. Velhasıl kelam; tanıtımı benden, uygulaması sizden. Öy-leyse, yüreği betonlaşmış, yaşlı ve çirkin şehirlere inat -TRT’de çıkan kıvırcık saçlı ressam abi-mizin de dediği gibi- şuraya bir-kaç küçük ağaç koyalım.

Eda Nur Sözen

Bir ada vapurunun rüzgarın-da alırız baharın selamını. Güneşin üzerine inci inci döküldüğü dalgala-rın sesi karışır telaşlı martıların çığ-

lığına. Simit kokusu çayını ararcasına do-lanır durur. Ve hepsi bir ağızdan nisanın şarkısını söyler. Bir tek kayıp mısralar eksiktir bu senfonide. Benim size önerim

ise Nobel ödüllü ozan Odiseas Eli-tis’in ‘Görünmez Bir Nisan Ayının Günlüğü’ adlı kitabıyla bu tabloyu tamamlamanız. Bu kitapta şairin şiirselliği imgede, günlük olaylarda sunan, özgürlüğü ve yaratıcılığı öne çıkaran, güneş ve deniz tutkusuyla harmanlanmış uslubuyla tanışabilir-siniz. Şairin ‘Çılgın Nar Ağacı’ adlı kitabı ise başka bir seçenek olabilir. Ve sonra siz kitabınızı okurken, de-nizin üzerine düşen güneşin

mührüyle biten bir günde sonsuzla-şır mısralar tıpkı Odiseas Elitis’in dediği gibi: /...Saat unuttu kendini akşam olurken/ Anından yoksun/ Ağacı sessiz/ De-nize doğru/ Unut-tu kendini akşam olurken.../

GÖRÜNMEZ BİR NİSAN AYININ GÜNLÜĞÜ

Page 6: Köşe Nisan 2015

6www.iudilkulubu.org

Nisan 2015 [email protected]

iudilkulubu iudilkulubu© Tüm hakları saklıdır.

İstanbul Üniversitesi Dil Kulübü Aylık Kültür Gazetesi

Ece Noya

Bilmeyenler için bir dip-not geçmeliyim: Gerçekte tarih sahnesinde Dracula adında bir şahsiyet yok. Ama tarih bo-yunca onunla ilişkilendirilmiş, benzetilmiş bir başka isim var o da : Kazıklı Voyvoda olarak da bilinen 3.Vlad Tepeş adında bir Eflak Beyi.. Peki kimdi bu Vlad Tepeş? Bu kadar ne yapmıştı da in-sanlar kafasında onu yılların eskimeyen kötü karakteri, kan donduran Dracula ile eşleşti-riyorlardı? Vlad tarih boyun-ca Osmanlıyla olan ‘oldukça kanlı’ savaşlarıyla bilinir. Ve 300 binden çok Osmanlı aske-rini –kendi öldürme yöntemi olan- kazıklara saplayarak öl-dürmüştür. Tarihsel kayıt ve belgelere göre Voyvoda her ne kadar ‘kana saplantılı’ ama kan içmeyen bir seri psikopat ola-rak geçmiş olsa da efsaneler ve tabii ki İrlandalı yazar Bram bunu yalanlar Aslında Vlad’ın yaşadığı dönem bizlerin çok aşina olduğu bir ismin tahtta oturduğu dönem: II.Mehmet yani nam-ı diğer Fatih Sultan Mehmet’in yaşadığı dönemde yaşamış bu ilginç karakter. O dönemde Osmanlı’nın toprak-larının Eflak’ı da içine aldığını

ve gayrimüslim topraklara ora-nın yerlisinin yönetici olarak atandığını biliyoruz. Dolayısı ile Vlad o dönem çıkardığı is-yanlarla az çektirmemiş Meh-met’e dememiz doğru olur gibi.Vlad geçtiği yerlerde taş üstü-ne taş bırakmamış,mahkumları serbest bırakmış,hastalıkları özellikle vebayı yaymış. Aslın-da şimdi böyle tek tek sayın-ca Bram Stoker’ın Draculası bile masum gelmeye başladı gözüme,ne yalan söyleyeyim. Peki bu acımasız ve hiç şüp-hesiz sorunlu adamın sonu ne oldu? Tarihe dönecek olursak Vlad Tepeş 1476 yılında Meh-met’in bir grup yeniçerisini gönderip,kafasını kestirtmesiy-le öldürüldü. Ama efsanelere dönecek olursak Mehmet ne olursa olsun onun ‘kafası’nın İstanbul’a getirilmesini iste-mişti. Vampirlerin öldürülme yöntemlerini bilenler çoktan beni anlamışlardır ama bilme-yenler için açıklayayım. Her ne kadar tarih kitaplarında Meh-met’in özellikle kafayı istediği yazılmasa da ‘kafası İstanbul’a gönderildi’ sözünden Mehme-tin de III.Vlad Tepeş’in vampir olduğundan en azından ‘şüphe-lendiği’kanısı çıkarılabilir.

Tabii bu arada Rumen Hane-danlığı bana kızmadan Dracula vs Voyvoda tarihçesi yazıma bir bilgiyi daha eklemeliyim. Rumen halkı Voyvodalarını bir Robin Hood olarak görüyor-lar. Onların efsanelerine göre voyvodaları sadece zenginle-ri öldürüp bir nevi zenginden alıp fakire verirmiş. Bu, bana göre çürütülebilir bir kanı çün-kü az önce de bahsettiğim gibi Vlad’ın ‘yeniçerileri’ öldürdü-ğü biliniyor. Yeniçerileri de bir ‘burjuva’sınıfına koyabilece-ğimizi düşünmüyorum. Ama tabii ki Rumenler bu efsanevi karakterlerini Bram’ın meşhur Draculasıyla da birleştirerek şu an bir zamanlar Voyvodalarının bulunduğu şatoyu mükemmel bir turizm cennetine dönüştür-müş durumdalar. Yol boyunca her market ve bakkalın Vampir Kamping, Kurt Market gibi tabelaları varmış. Şatonun içi ise gıcırdayan ahşaplar, titreşen pencere pervazları, vitrinlerde orta çağ eşyaları ve gizli mer-diven geçitleri ile durum tam bir ‘Draculasız Dracula Şatosu’ haline gelmiş diyebiliriz.

DRACULA MI KAZIKLI VOYVODA MI?