"nima yuşic'in hayatı, şiiri, edebi şahsiyeti ve etkileri" yüksek lisans tezi
DESCRIPTION
Tezim 2002 Diyarbakır DicleTRANSCRIPT
T. C.
DĠCLE ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
DOĞU DĠLLERĠ VE EDEBĠYATLARI ANABĠLĠM DALI
FARS DĠLĠ VE EDEBĠYATI BĠLĠM DALI
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
NÎMA YÛġĠC‟ĠN HAYATI, ġĠĠRĠ,
EDEBÎ ġAHSĠYETĠ VE ETKĠLERĠ
Hazırlayan
Osman ASLANOĞLU
DanıĢman
Prof. Dr. Hulusi KILIÇ
DĠYARBAKIR
2002
2
KISALTMALAR
a.g.e. : Adı geçen eser
M. : Miladi
M.Ö. : Milattan Önce
Doğ. : Doğumu
öl. : ölümü
Ayrıca bkz : Ayrıca bakınız
C. : Cilt
s. : sayfa
bkz. :bakınız
3
ĠRAN EDEBĠYATINA GENEL BĠR BAKIġ
Îran halkının Ģiirle olan yakın ilgisi, herkes tarafından bilinmektedir. Îran‟ın yetiĢtirdiği
Ģairler sadece Îran‟la sınırlı kalmamıĢ Ġslam ve hatta Batı aleminde Ģöhret bulmuĢtur. Îran
edebiyatı tabii ki tarih boyunca değiĢen hakim devletlerce bazen iniĢler bazen de çıkıĢlar
yaĢamıĢtır. Tüm dönemleri detaylı bir Ģekilde anlatmaya gerek yoktur. Zira bu konular
edebiyat tarihçileri tarafından oldukça detaylı olarak ele alınmıĢtır. Burada kısaca değinmekle
yetineceğiz.
Bilindiği gibi, Îran edebiyatı‟nın ve özellikle Ģiiri‟nin geçirdiği devreler esas olarak 2
kısma ayrılmaktadır:
1-Ġslam Öncesi Îran Edebiyatı
Bu dönem aĢağıdaki devletlerden ibarettir1;
a. Medler2
b. Persler3
c. Akamenidler
d. Ġskender ve Sulûkiler
e. EĢkanîler4
f. Sasanîler
Eski Îran dili, Medler‟in kutsal kitabı Avesta‟nın dili idi. Avesta5 ise ahlakî ve dini
meseleler, milli destanlar ve duaları içermekteydi. Bu ilk dönemde, kitabeler halinde baĢlamıĢ
olan edebi çalıĢmalar, Akamenidler‟in M.Ö. 331 yılında yıkılıĢıyla bir kırılmaya uğradı. Bu
1 Atalay, Mehmet, Îran Edebiyat Târihi , Atatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1996, Erzurum,
1-46.
2 Tafazzulî, Ahmed, Târih-i Edebiyat-ı Îran PîĢ Ez Ġslam, ĠntiĢârât-ı Sohen, 1376, Tahran, s.15-19.
3 Aynı eser, s. 23-31.
4 Aynı eser, s. 74-79.
5 Aynı eser, s. 34-72.
4
devir bazılarınca iskender‟in Îran‟ın edebi eserlerini yok etmesinden dolayı böyle anılmıĢtır.
Bu dönem, Sasani‟lerin M. 226 yılında kurulmasına kadar sürer.
Sasanîler devrinde dil Pehlevîce idi. Bu dönemde, edebiyat tekrar canlandı. ġiirle
uğraĢılmaya yeniden baĢlandı, Ģiirde vezin ve kafiyeler kullanıldı. Hatta Ģiiri baĢlatan kiĢinin,
Sasanî PadiĢahı olduğu rivayetleri mevcuttur. O dönemde Hintçe‟den Pehlevîce‟ye bir çok
eserin çevrildiği de bilinmektedir6.
2-Ġslamî Dönem Îran Edebiyatı
Bu dönem aĢağıdaki devirleri kapsar7;
a. Tahirîler
b. Saffarîler
c. Samanîler
d. Gazneliler
e. Selçuklular
f. Moğollar
g. Tîmûrlar
h. Safevîler
i. Kaçarlar
j. MeĢrûtiyet ve Sonrası
Bunlara kısaca değinirsek;
a. Tahirîler (M. 821-873): Abbasi devleti içinde kurulan ilk müstakil hanedan
idi. Tahirîler döneminde hükümdarlar, Pehlevi kitaplarının yayılmasına engel olmaktaydı. Ve
tabii bu, Îran Edebiyatı için bir duraklamaya sebep oldu. Hanzala-i Bağdisî (ÖL. 835) , bu
dönemin en önemli Ģairidir.
6 Tafazzulî, Ahmed, Târih-i Edebiyat-ı Îran PîĢ Ez Ġslam, ĠntiĢârât-ı Sohen, 1376, Tahran, s. 100.
7 Atalay, Mehmet, Îran Edebiyat Târihi , Atatürk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1996, Erzurum,
s. 46-68.
5
b. Saffarîler (M. 868-907): Sistan bölgesinde ve çevresinde hakim olmuĢtur.
Saffarîler döneminde, Tahirîler‟in aksine, Fars Dili ve Edebiyatı‟nı muhafaza etme ve
destekleme tavrı hakim idi. Dönemin hükümdarının , eski Farsça‟yı yani derî Farsça‟sını
sarayın edebi ve resmi dili ilan ettiği rivayet edilmektedir. Bu dönemde mesnevî tarzında
Ģiirler ve kasîdeler söylenmeye baĢlandı. Fîruz-ı MaĢrıkî (ÖL. 895) , Ebu Selîk-i Gürganî, bu
dönemin tanınan Ģairlerdendir.
c. Samanîler (M. 874-1005): Bu dönemde padiĢahlar, Îranlı olmakla övünüp
Fars dili‟nin geliĢmesi için çok çalıĢtılar, Ģair ve yazarlara her türlü desteği verdiler. Bunun
sonucunda bu dönemde Târîh-i Beyhakî gibi önemli tarih kitapları yazıldı. Ayrıca Dakîkî
(ÖL. 975) , Rudekî (öl. 954) , ġehîd-i Belhî (ÖL. 937)... gibi Ģairler yetiĢti. Bu dönemde
Arap Edebiyatı‟nın etkisinden kaçınıldı. Bu dönemde daha çok sade tarzda Ģiirler geliĢti ve
yeni konular ele alındı. Tür olarak, Saffariler döneminde söylenmeye baĢlayan Mesnevî ve
kasîde daha çok benimsendi.
d. Gaznelîler (M. 962-1186): Afganistan‟da kurulmuĢtur. Bu dönem de Îran
Edebiyatı‟nın en parlak dönemlerinden birisidir. Zira bu dönemin padiĢahı Sultan Mahmut,
Ģairlere ve dolayısıyla da edebiyata çok önem verdi. Hatta sarayında 400 kadar Ģairi
bulundurduğu rivayet edilmektedir. Bu dönemde çok önemli Ģairler yetiĢmiĢtir. Unsuri (öl.
1050) , Ferruhî (öl. 1037) , Firdevsî (öl. 1025) , Esedî (öl. 1040) , Menuçihrî, Ascedî (öl.
1040)...gibi önemli Ģairler yetiĢmiĢtir.
e. Selçuklular (M. 1040-1300): Selçuklular zamanında da önceki dönem gibi
Fars Edebiyatı‟ndaki geliĢmeler hızlandı, ama dilde sadelik yerine edebi sanatlarla süslenmiĢ
bir tarz kullanıldı ve çok farklı mazmun‟lar iĢlendi. Tasavvuf da aynı Ģekilde oldukça geliĢti.
Nâsır-ı Husrev (öl. 1061) , Katran-ı Tebrîzî (öl. 1089) , Ezrakî (öl. 1131) , Hayyam (öl.
1123) , Mu‟izzî (öl. 1126) , Enverî (öl. 1190) , Hakanî (öl. 1199) , Zahiruddîn-i Faryabî
(öl. 1201)...gibi Ģairler, bu dönemde yetiĢmiĢtir.
f. Moğollar (M. 1220-1505): Moğollar döneminde, aslen türk olan Cengiz
Han‟ın, idareyi eline geçirmesiyle sınırlarını geniĢletme yoluna gitti ve bir çok yer gibi doğu
Îranı da aldı. Cengiz Han‟dan sonra oğullarının doğu îran‟ı tahrip etmesi, tekrar bir
gerilemeye sebep oldu. Îran halkı ancak bir süre sonra kendini toparlayabildi. Ayrıca bu
dönemde Moğolca ve Türkçe kelimeler bu Ģekilde Farsça‟ya girdi. Dönemin baĢlıca Ģairleri;
Sa‟dî (öl. 1292) , Kemaluddîn-i Ġsfehanî (öl. 1237) , Selman-ı Savecî (öl. 1376) , Evhadî
(öl. 1337) , Hafız-ı ġîrazî (öl. 1390) , ġeyh Mahmut ġebusterî (öl. 1320)...gibilerdir.
6
g. Tîmurlular (M. 1369-1506): Mâverâunnehr, yani bugünkü Afganistan‟da
kurulmuĢtur. Timurlular döneminde, ancak Tîmur‟un ölümünden sonra Sultan Hüseyn-i
Baykara‟nın baĢa geçmesiyle beraber edebi faaliyetler hızlandı ve Herat ġehri, uygarlık
merkezi olarak ün kazandı. Bilim ve sanat oldukça değer kazandı ve Camî ile Fars Edebiyatı
büyük geliĢmeler yaĢadı. Devrin önemli Ģairleri; DevletĢah-ı Semerkandî (öl. 1487) , Ubeyd-Ġ
Zakanî (öl. 1371) , Ġsmet-i Buhârî (öl. 1426) , Haco-yi Kirmânî (öl. 1361) , Nureddin
Abdurrahman Câmî... gibilerdir.
h. Safevîler (M. 1502-1776): ġah Ġsmail‟in 1501 yılında Tebriz‟de kendini Ģah
ilan etmesiyle kuruldu. Safvîler döneminde, güçlü bir devlet görüntüsü ortaya çıktı. ġah
Ġsmail‟in Ģii olması nedeniyle bu dönem edebiyatı daha çok, ġiilik propagandasının aracı
haline geldi. ġiirlerde dini konular ağır bastı, eski ağır üslup korundu ve Ģiiri hayallerle
süsleme dönemi baĢladı. Dönemin baĢlıca Ģairleri; Hatıfî (öl. 1521) , MuhteĢem-i KaĢanî
(öl. 1587) , Ehli-yi ġîrazî (öl. 1356) , Urfî-yi ġirazî (öl. 1590) , Zülalî (öl. 1622)...dir.
i. Kaçarlar (M. 1776-1906): Esterabad‟ta kurulmuĢtur. Bu dönemin sona eriĢi,
aslında 1925 yılındadır. Fakat 1906 yılında ilan edilen meĢrutiyet ile beraber bu dönemden
ayrı bir edebi akım otaya çıktığı için bitiĢ tarihi 1906 olarak alınmıĢtır. Bu dönemin baĢlarında
“Geri DönüĢ ġiiri” (ġi‟r-i BazgeĢtî)8 diye adlandırılan bir akıma Ģahit oluyoruz. Bu akım,
Nîmâ‟nın tabiriyle “Acizlikten kaynaklanan” ve eski Ģiir yani Horasan Tarzı Ģeklinde olan ve
Menuçehrî, Unsurî, Firdevsî vs. gibi Ģairlere tabi olan, onlarla yetinen bir Ģiir tarzı idi.
Adından anlaĢıldığı gibi eski üslub‟a geri dönüĢ idi. Bu dönemde Sade bir dil hakim idi.
Dönemin öne çıkan Ģairleri; Visal-î ġirazî (öl. 1846) , Furûğ-ı Bistamî (öl. 1857) , Mirza
Ahmed (öl. 1881)... gibilerdir9.
j. MeĢrûtîyet ve sonrası; 5 Haziran 1906 MeĢrutiyet Dönemi ile beraber
Batı‟yla iliĢkilerin artmasıyla kültürler de birbirlerinden etkilendi ve bunun sonucunda Îran
Edebiyatı‟na yeni konular girdi ve bu tarihten baĢlayarak Ģiir‟de yenilenme baĢladı. Tabii ki
bu bir baĢlangıç oldu ve daha eksik olan bir Ģeyler vardı.
Zira henüz yeni Ģiir tarzı dediğimiz tarz, “Ben varım” demiyordu. Çünkü bu geliĢmeyi
sürdürüp tam anlamıyla yeni tarzı oluĢturacak Ģairler gerekmekteydi. Yani MeĢrutiyet
8 Safâ, Zebîhullah, Muhtasârî Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı Kaknûs, 1373, s. 96-98.
9 Levend, Agah Sırrı, Türk Edebiyat Târihi, 1973, Ankara, I, 218-225. Ayrıca bkz. Safâ, Zebîhullah, Muhtasârî
Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı Kaknûs, 1373, s. 99-100.
7
döneminde baĢlamıĢ olan ilk yenilik hareketi, eski tarzı atamadı ve yeni tarzı da tamamıyla
yerleĢtiremedi. Nîmâ‟nın ortaya çıkıĢıyla beraber Fars ġiiri‟nin yüzyıllardan beri gelen
geleneği bir anda ikinci plana düĢtü.
Yeni Ģiir tarzı veya “Nîmâî ġiir” tarzı birkaç sebepten dolayı ortaya çıktı; Birincisi;
Nîmâ‟dan önce baĢlamıĢ olan kültürel, toplumsal ve siyasi değiĢim zemini, yani meĢrutiyet
dönemi sonrası olaylar. İkincisi; Avrupa edebiyatı ve kültürü ile etkileĢim ve irtibat.
Üçüncüsü ve belirleyici olanı; Nîmâ‟nın kiĢiliği ve ileri görüĢlülüğü idi10
.
ĠĢte buradan anlaĢıldığı gibi Nîmâ, yeni Ģiir tarzının yerleĢmesinde doğrudan etkili idi.
Zaten Nîmâ, yeni bir dil ve tarz kullandığı için dönemin Ģairleri, önceleri Nîmâ‟yı kabul
etmeyip, onun üslubuna karĢı çıktılar. Ancak Nîmânın güçlü bir Ģair olması karĢısında,
önceleri kendisine karĢı çıkan Ģairler, daha sonra onun üslubunu benimsemek zorunda
kaldılar.
10 Kezvançahî, Abbas , Nîmâ ve ġi‟r-i Ġmruz , ĠntiĢârât-ı Tus, 1379, s. 10.
8
NÎMÂ „NIN HAYATI
a-Adı, Doğumu ve Nesebi
Asıl adı Ali Ġsfendiyâr olan Nîmâ YûĢic, Mazenderan‟ın “YûĢ”11
köyünde 1286/1897
yılı kasım ayının 11‟inde dünyaya geldi. Babası Ġbrahim Nûri, Nur nahiyesinin en büyük sürü
sahiplerinden ve çiftçilerinden biriydi. Küçük yaĢlarda ona babasının adından dolayı Ali Nûri
denilmekteydi. Ali Ġsfendiyar adı pek kullanılmıyordu. Nîmâ, nesebini, bir yazısında “Ali bin
Ġbrahim bin Ali bin Muhammed Rıza bin Muhammed HaĢim bin Muhammed Rıza” diye ifade
eder. Nîmâ‟nın gürcü olan annesi‟nin babası Tûba Miftah, Ģair ve filozof olan Hekîm Nûri‟nin
çocuğuydu.12
.
b-Çocukluğu
Ailenin en büyük çocuğu olan Nîmânın, bir erkek ve iki kız kardeĢi vardı. Nîmâ‟nın
erkek kardeĢinin adı Ladben, kız kardeĢlerinin isimleri ise Nekîta ve Süreyya idi. Nîmâ‟nın
çocukluğu 11 yaĢına kadar köyü YûĢ‟ta çobanlar arasında geçti. Çobanların çok uzak
noktalara gitmeleri ve geceleri dağların baĢında saatlerce ateĢ baĢında toplanıp kalmaları,
Nîmâ‟nın rûhî hayatında büyük bir etki bırakmıĢtır.13
11
Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 88-89.
12 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 11.
Ayrıca bkz. Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 69 ; Sepenta, Sasan, “Ġlel-i
GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî, ĠntiĢârât-ı Beynel-Milelî-yi
el-Mehdî, 1378, Tahran, s. 35 ; Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı,
Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 31 ; Cenneti-yi Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ
YûĢic, Matbuat-ı Safi-yi AliĢah, 1346, Tahran, s. 18-19.
13 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, s. 79. Ayrıca bkz. Kırlangıç,
Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997,
Ankara, s. 31 ; Cenneti-yi Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, Matbuat-ı Safi-yi AliĢah, 1346,
Tahran, s. 18.
9
c-Tahsil Hayatı
0, Çocukluk günlerinde kendi köyünde tahsile baĢladı. Kendisi tahsili ile ilgili Ģöyle
diyor: “Ben okumayı ve yazmayı köyün mollasından öğrendim. O beni bahçe köĢelerinden
tutup yakalar ve halkın birbirlerine yazdıkları mektupları ezberlemeye zorlardı... ”.11
YaĢında iken kardeĢi ile beraber Tahran‟a gitti. Oradaki yakınları, onu Hayat-ı Cavîd
ilkokulu‟na kaydettiler. Ġlkokuldan sonra en küçük kardeĢiyle beraber Tahran‟da bulunan
Rum Katolik Topluluğu‟na bağlı Sen Lui Lisesi‟ne devam etti.14
Bu okul, bir nevi
“Misyonerlik Okulu” idi. Bu okulda Fransızca, Ġngilizce, Farsça, Arapça dilleri
öğretiliyordu15
.
Nîmâ, bu okul dönemiyle ilgili olarak Ģöyle der: “Benim bu okuldaki ilk yıllarım
çocuklarla kavgayla geçti. Suskun ve utangaç biriydim. Notlarım çok iyi değildi. Resim
dersim çok iyiydi. Ama daha sonra “Nîzam-ı Vefa” adında iyi bir öğretmen beni Ģiir
söylemeye sevk etti”. Bir rivayet‟e göre bu öğretmen, daha sonra Nîmâ‟nın büyük “Efsane”
Ģiirini kendisi için yazdığı öğretmen idi.16
BaĢka bir rivayet‟e göre ise Efsane Ģiirini, gençlikte
tanıĢtığı Safura adında bir kız için söylemiĢ ama onunla evlenemeyince, onun peĢini bırakıp
kendini ilim ve sanata vermiĢtir17
.
Nîmâ‟nın yenilikçi olarak ortaya çıkmasında bu okulda öğrendiği Fransızca ile Batı
Edebiyatını iyice öğrenmesi ve okulda onu Ģiir söylemeye teĢvik eden hocası Nîzam-ı
Vefa‟nın büyük bir etkisi olmuĢtur.
Birinci Dünya SavaĢı devam ederken Nîmâ, henüz okulu bitirmemiĢti. Nîmâ, kendi
deyiĢiyle o zamanlarda savaĢ haberlerini Fransızca gazetelerden okuyor ve takip ediyordu.
14
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 31.
15 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 12-13. Ayrıca bkz. Aryanpûr, Yahya, Ez
Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 466-467.
16 Sepenta, Sasan, Ġlel-i GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî ,
ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi el-Mehdî, 1378, Tahran, s. 36.
17 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 14- 15. Ayrıca bkz. Aryanpûr, Yahya, Ez
Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, s. 466-467 ; Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma,
ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 580 ; Cenneti-yi Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic,
Matbuat-ı Safi-yi AliĢah, 1346, Tahran, s. 19-21.
10
Nîmâ, 1296/1917 yılı temmuz ayında 20 yaĢındayken Fransızca‟yı iyi öğrenmiĢ olarak Sen
Lui‟den mezun oldu. Buradaki tahsili esnasında ayrıca Han Mervî okulundaki ġeyh Hadî
YûĢî‟nin yanında Arapça dili dersleri de alıyordu. Fakat mezun olduğunda henüz hayatında
Ģiirle ilgili bir söz yoktu18
.
d-ÇalıĢma Hayatı ve Edebi Faaliyetleri
22 yaĢında iken Maliye Bakanlığı‟na girdi, ama o iĢini sevmiyordu. MaaĢı‟nı da doğru
dürüst alamıyordu. Aynı zamanda Tahranın edebi mekan ve meclislerine gidip gelmekte idi.
özellikle Haydar Ali Kemalî‟nin çayevine gidip MelikuĢĢuara Bahar gibi tanınmıĢ Ģairlerin
konuĢmalarını dinliyordu.19
Bir süre sonra orayı bıraktı. 2 yıl sonra tekrar eski iĢine döndü.
Burada çalıĢırken pek rahat olmayıp maddi açıdan sıkıntı içinde idi. KardeĢi Ladben‟e
yazdığı bir mektupta Ģöyle diyor;
“3 aydır parasız iĢe gidiyorum, düĢüncem çok dağınık, bu nedenle baĢkanımız da beni
sevmiyor. Onlara yaranamıyorum... ”
Nîmâ, ilk Ģiirini 23 yaĢında 1299/1921 yılı Mart ayında yazdı. Bu Ģiir, “Uçuk Rengin
Hikayesi, Soğuk Kan” (Kısse-i Reng-i Perîde, Hûn-i Serd) adlı uzun mesnevidir20
. Daha
sonra 1301/1923 yılında meĢhur eseri “Efsane” (Efsâne) Ģiirini yazdı.21
Bu eser, eski ile yeni
tarz Ģiir arasında bir geçiĢ gibiydi. Bu Ģiir, onun ilk dönemdeki en iyi Ģiiriydi22
.
18 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 16. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran
ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 31.
19 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 91. Ayrıca bkz.
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 31.
20 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 16-17. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi,
"Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 32.
21 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s.94-95
22 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 30.
11
Nîmâ, Efsane‟den sonra 1923 yılı içinde, aynı tarz ve üslupta “Ey Gece” (Ey ġeb) ve
“Aslan” (ġîr) Ģiirlerini yazdı. Bu Ģiirler de öncekileri pekiĢtirir tarzda iyi idi. Bu yıllarda
“Hücre” (Mahbes) adlı yeni bir Ģiir yazdı23
. ġiir‟in tarzı hala sade fakat serbest idi.
Bu yıl, Nîmâ ve ailesi bazı sıkıntılarla karĢılaĢtılar ve düzenleri bozuldu. Nîmâ‟nın
kardeĢi Ladben bazı siyasi sebeplerden dolayı Îran‟dan Rusya‟ya kaçtı. Nîmâ, Ladben ile aynı
görüĢleri paylaĢıyordu. O, Nîmâ‟nın dayanak noktası idi. Siyasi derin düĢüncelerinden dolayı
Nîmâ‟nın baĢvuru kaynağıydı.
Ladben‟in gidiĢi Nîmâ‟yı ve ailesini çok üzdü ama Nîmâ ile mektuplaĢmaları devam
etmekteydi. Nîmâ ona tavsiyelerinde, onun önceki milletlerin, sibiryalı eskimoların tarihlerini,
o ülkenin önemli insanlarının karanlık zindanlarda geçirdikleri hayatlarını okumasını
istiyordu. Ne varki onun yokluğundan Nîmâ, karamsarlığa düĢtü. Uzun bir süre sonra babası
Ladben‟i bulmak için Rusyaya gitti. Bu olay da Nîmâ‟yı olumsuz etkiledi.
Tüm bunlarla ilgili olarak Nîmâ Ģöyle der: “Babam Tifliste, kardeĢim Dağistanda, kız
kardeĢim Nekita, annemle beraber vatanım (YûĢ)da. Bense burada her yönden garip bir
halde yaĢıyorum. ”
1925 yılında, bir hapishanedeki idamlık mahkumları anlatan “Hücre” (Mahbes) Ģiirini
yazdı24
. Nîmâ, daha sonra 1926 yılında “Asker Ailesi” (Hanevade-i Serbaz) adlı yeni bir Ģiir
yazdı. Nîmâ bu Ģiirde savaĢ ve onun sonucu olan fakirliği içeren bir asker ailesini konu
ediniyordu. Bu da onun çok baĢarılı bir Ģiiri idi. Burada yavaĢ yavaĢ Nîmâ, artık
Romantizm‟den Realizm‟e kaymaktadır.
1305/1926 yılı Nisan ayının 6‟sında Nîmâ, Aliyye Hanım ile evlendi. Aliyye Hanım,
“Mirza Ali-yi ġîrazî”nin kızıydı.25
Bu arada Nîmâ‟nın “Feryadlar” (Feryadha) kitabı
yayınlandı. Bu ayın sonunda Nîmâ için yıpratıcı bir olay daha oldu, babası vefat etti.
Nîmâ‟nın kısa bir süre için dinmekte olan sıkıntıları tekrar baĢladı. Artık Nîmâ‟nın yardımcısı
hanımı idi. Hanımıyla beraber 1307/1928 yılı Ekim ayında ikamet için “BarfrûĢ”a gitti. Kısa
bir süre için de olsa Nîmâ‟nın hayatı değiĢti. Maliye Bakanlığındaki düzensiz 8 yıldan sonra
23 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 37.
24 Aynı eser, s. 41.
25 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 23.
12
sakin bir yıl geçirdi. Nîmâ‟nın bu döneme ait mektupları, Ģikayeti değil, aksine mutluluğu ve
umudu ifade eder.
Burada yazdığı Ģiirler kendisinin deyiĢine göre 8 tane öğüt verici klasik Ģiirdir ve bu
dönemden geriye, elde 21 mektup mevcuttur, hepsinde de mutlu bir tabloya rastlanılmaktadır.
Nitekim bu dönemde yazdığı bir mektupta Ģöyle der:
“BarfrûĢ, karanlık, çok Ģairane bir yer. Çok defa hayal ve kalbimde beslediğim Ģeyi,
Ģimdi gözlerimle görüyorum... . ”
Nîmâ ve Aliyye Hanım, 1308/1929 Haziran ayında tekrar Tahran‟a döndüler. Ve
Nîmâ‟nın karamsarlığı yeniden baĢladı. Ayrıca bu yıl içinde “Nil Kartalı” (Ukâb-ı Nîl)
isminde bir Ģiir daha yazdı. Bu Ģiirde bir kartalın çok etkileyici bir Ģekilde tasviri yapılmıĢtır.
Çok geçmeden, Tahran‟dan 1309/1930 Ocak ayında Laheycan‟a geçtiler. Burası da
onun hoĢuna gitti. Yazılarından anlaĢıldığı kadar hayatlarının en güzel dönemleri burada
geçti. Bu dönemde öğüt verici 12 klasik Ģiir yazdı. Bunların, “Efsane” ile içerik olarak hiçbir
benzerlikleri yoktur. Yani yenilikçi bir tarza rastlanamaz. Nîmâ‟nın Laheycan‟da yazdığı en
önemli eseri “Beyin Mezarı” (Merked-ı Ağa)dır26
.
Nîmâ‟nın Dîvanında 1309/1930 yılı Eylül ayı ile 1310/1931 yılı Mayıs ayı arasındaki
dönemde hiç bir Ģiire rastlanmaz. Aynı yılın sonlarında Nîmâ, bir erkek okulunda hanımı ise
kız okulunda öğretmenlik yapmak için Astara‟ya yerleĢtiler.27
Yine aynı yıl “ġaĢkın Yerde”
(Der Civâr-ı Sehtser) adında bir Ģiir yazdı ve bu Ģiirde üzüntü ve kederden bahsederek
çaresizliğini, doğadaki varlıkların adeta ona hücum ettiğini, oysa kendisinin kendi halinde biri
olduğunu edebi bir Ģekilde ifade eder.
Bir süre sonra Nîmâ, okulda iken öğrencilerin bir kıĢ gününde sobasız kaldıklarını
görünce okul yönetimine sert bir tavır gösterdiği için okuldaki görevine son verildi. Ve Nîmâ
tekrar Tahran‟a yerleĢti. Nîmâ‟nın Astara‟da kaldığı dönem içinde geriye bıraktığı 10 tane
eski üsluplu Ģiir yazan Nîmâ, 1310/1931 ġubat ayı ile 1313/1934 yılı Nisan ayı arasında hiçbir
26 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, Tahran,1380, s. 41-49.
27 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 31-32. Ayrıca bkz. Cenneti-yi Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, Matbuat-ı
Safi-yi AliĢah, 1346, Tahran, s. 23.
13
Ģiir yazmamıĢ, 1313/1934 Kasım ayı ile 1316/1937 Ocak ayı arasında ise “Sakrîm Kalesi”
(Kal‟ay-ı Sakrîm) adlı bir mesnevi mevcuttur, adı ise dir28
.
1937‟de Nîmâ‟nın Kaknûs (Kaknûs) ve Karga (Ğorâb) eserlerini yazmasıyla beklenen,
yeni Ģiir‟in temelleri atıldı. Bundan sonraki hayatında yeni Fars ġiiri‟nin yolunu belirleyen
Nîmâ, kendisini daha çok göstermeye baĢladı.
Daha sonra Nîmâ, 1938 yılında Mûsikî Dergisi‟nde idari kadroda çalıĢmaya baĢlayarak,
hem yazılarını hem de Ģiirlerini yazdı ve yayınladı.29
ÇalıĢmasını, derginin 3. yılının (1941) 3.
sayısına kadar sürdürdü. Yöneticisi Ğulam Ali‟nin vefatıyla dergi kapandı. Nîmâ dergi
kapanınca 1319/1950‟a kadar iĢsiz kaldı. Bu sırada Kültür Bakanlığı‟nda çalıĢmakta olan
hanımı Aliyye, Ġran Milli Bankası‟na geçti ve ailenin yükünü yüklenmiĢ oldu.
Bu Mûsikî Dergisi yılları, Nîmâî ġiir‟in tam anlamıyla ortaya çıktığı dönemdi. Bu
dergide çalıĢtığı süre zarfında Nîmâ, sembolik ve yeni Ģiirleri olan Kaknûs30
, Karga, Ğam
KuĢu (Morg-ı ğam) , Periler (Periyan) , Âmin KuĢu (Morğ-ı amin) ve daha birkaç eser
yayınladı. Tüm bu eserler yeni Ģiir döneminin temel taĢı olacaktır. Nîmâ, 1317/1938 de 2 Ģiir
1318/1939 de 6 Ģiir 1319/1940 da 10 Ģiir ve 1320/1941 de 11 Ģiiri bu üslupta yazdı. ġiirlerini
Mûsikî Dergisi‟nde iken makaleleriyle beraber yayınlamaktaydı. Dergide çalıĢırken kaleme
aldığı “Sanatçıların hayatında duyguların değeri” adlı makaleleri çok ilgi topladı.31
.
1946 Yılında Nîmâ, Îran yazarları kongresi‟ne katıldı. Bu kongre, “Ġran ve Rus Kültürel
ĠliĢkiler Meclisi” tarafından düzenlenmiĢti.32
Burada Nîmâ, 3 Ģiirini okudu. 1325/1946 ile
1329/1950 arasındaki döneme hiçbir mektup mevcut değildir. Sadece bilinen Ģey bu dönemde
Nîmâ‟nın iĢsiz olduğu ve bazen Kominist Partisi‟ne ait olan “Halk (Merdom) Dergisi”ne
gidip geldiğidir. 1949 yılında Nîmâ, hayatının sonuna kadar orda çalıĢacağı Kültür
28 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 72.
29 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 96. Ayrıca bkz.
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 31 ; Cenneti-Yi Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, Matbuat-ı Safi-yi AliĢah,
1346, Tahran, s. 23-24.
30 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 97-98.
31 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 78.
32 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 107. Ayrıca
bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce
Dergisi, 1997, Ankara, s. 31.
14
Bakanlığı‟nın Genel ĠliĢkiler ve Tebliğat kısmına girdi.33
Bu tarihten sonra artık Nîmâ‟nın
Ģiirleri daha çok takdir topladı.
Bu tarihlerde artık Nîmâ‟yı ve üslubunu takip edenler çoğaldı ve Nîmâ, geleceğin yeni
tarzını bu Ģekilde ortaya koymuĢ oldu.
1332/1953‟de Îran‟da tekrar bir devrim oldu ve siyasi faaliyet gösterenler içeri atıldı. Bu
arada tutuklananlar arasında Nîmâ da vardı. Nîmâ, bir yıl hapiste kaldıktan sonra çıktı.
Nîmâ‟nın hapisten çıkmadan çok geçmeden 1333/1954 Nisan ayında tekrar peĢine düĢtüler
ve ikinci kez hapse girdi. Fakat kısa bir süre sonra çıktı. Bu tarihten sonra Nîmâ, pek Ģiir
yazamadı34
.
ġairin Ģiirlerini ve bazı yazılarını içeren eserleri Ģunlardır: Manlî, Efsane ve
Rubaiyyat35
, Ber Guzide-i EĢ‟ar, Mâh-ı Evvelen, ġi‟r-i Men, ġehr-i ġeb ġehr-i Sobh,
Kalem Endaz, Feryadha-yi Diger Ve Ankebut Reng, Ab Der Habgeh-i Murçegan,
Numunehaî Ez ġi‟r-i Nîmâ, Manlî ve Hane-i Servîlî, Hikayat ve Hânevade-i Serbaz, Efsane,
Mecmue-yi Âsâr-ı Nîmâ, Berguzîde-i Âsâr-ı Nîmâ 36
.
e-Ölümü
Nîmâ‟nın ömrünün son yılları, yine kötü geçti. Sonunda köyü YûĢ‟a döndü. Nîmâ
köyü YûĢ‟un soğuğunda zatureye yakalandı. Ordan Tahran‟a tedavi için götürüldü ama bir
faydası olmadı ve 1338/1959 yılı ocak ayının 3‟ünde vefat etti. Nîmâ Tahran‟da defnedildi
ama 1372/1991 yılında mezarı doğum yeri olan YûĢ‟a nakledildi37
.
33
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 32.
34 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 120.
35 Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 519-574.
36 Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 71.
37 Aynı eser, s. 71. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı,
Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 32.
15
NÎMÂ ÖNCESĠ EDEBĠ UYANIġ DÖNEMĠ 1906-1921
a) MeĢrutiyetten Önceki Dönem:
1848 yılında Kaçarlar devletinin padiĢahı, Muhammed ġah‟ın ölmesiyle yerine
Nasiruddin Ģah geçti. Nasiruddin ġah da 1896 yılına yani Nîmâ‟nın doğumundan bir yıl
öncesine kadar hüküm sürdü.
1896 yılında Nasiruddin ġah‟ın ölümüyle biten 50 yıllık dönemi, özgürlüklere destek
olur tarzda devam etti. Dolayısıyla sonraki geliĢmelere büyük katkısı oldu. Onun döneminde
yapılan bazı icraatlar Ģunlardır;
Daru-l Fünûn‟un kurulması
Yüksek Okul ile yabancı öğretmenlerin getirilmesi
Tahsil için Avrupa‟ya öğrenci gönderilmesi
1896 yılında Nasiruddin ġah‟ın öldürülmesiyle yerine Muzafferuddin ġah (öl.1906)
geçti. Muzafferuddin ġah‟ın Siyaset bilgisinden ve yönetme kabiliyetinden yoksun olması
nedeniyle gevĢek bir idare mevcuttu. Bu dönemde, yönetimin etkin ve faydalı olmayıĢı
dolayısıyla devlet karĢıtı bir tutum baĢladı. Bu gidiĢat, 1906 yılına kadar sürdü. 5 haziran
1906 yılında MeĢrutiyet Fermanı‟yla Muzafferuddin ġah, Milli Meclis‟in kurulmasını kabul
etti. ĠĢte bu karĢı çıkıĢın sonucunda oluĢan “MeĢrutiyet Hareketi”, bir çok geliĢmeye ön ayak
olan ve dıĢarıya açılıma müsait ve batı ile iliĢkilerin iyi olduğu, yeni bir dönemi baĢlattı38
.
Kaçarların ve Ġran‟ın ortaçağ misali toplumsal baskısına karĢı özgürlük fikirlerinin Fars
ġiirinde görünmesinden önce Avrupa‟daki değiĢimlerden ve özellikle de Fransız Ġhtilalinden
etkilenen düĢünceler, ilk olarak Mîrza Fethali Ahundzade, Celaleddin Mîrza Kaçar, Zeynel
Abidin-i Merağaî gibi aydın ve yazarların fikirlerini kitaplarında ve yazılarında farklı
Ģekillerde ortaya koymasıyla ortaya çıktı.
38 Kanar, Mehmet , ÇağdaĢ Îran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi, ĠletiĢim Yayınları, 1999, Ġstanbul, s. 19-
23. Ayrıca bkz. Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 682-683.
16
1- Bu Dönemin ġiir Özellikleri:
MeĢrutiyetin ilan edilmesine kadar geçen bu dönemde elbette edebi bir hareket vardı.
Ama bu hareket, “Geriye Dönüş Tarzı” (Sebk-i BazgeĢtî)39
Ģeklinde devam etti ve eski
Ģairleri taklit hakim oldu40
. Bu akımı temsil eden Ģairler tamamen eski üsluba bağlıydılar.
Firdevsi, Enveri, Hakani, Sadi gibi klasik Ģairlerin üsluplarını örnek alıyorlardı. Bu üslubun
ortaya çıkıĢında bazı sebepler rol oynamıĢtır;
Moğolların ve Timurların ve daha sonraları Afgan saldırıları neticesinde bir çok
kütüphanenin yok olması. Geride kalan eski edebiyat eserlerinin insanların eline
geçmesi.
Kaçarlarda ihtiĢamlı sarayın icadı ve merkezi hükümet yapılanması, Ģairlerin
tekrar eskisi gibi sarayda toplanması ve padiĢahları övmeleri.
Rusya ve diğer devletlerin Ġran‟da etkili olması ile yaĢanan ortaçağ keĢmekeĢi
ile geçmiĢe yönelme.
Yani Ģairler, mevcut bozukluğa bir tepki olarak eski edebiyata ve klasik türlere dönüĢ
yapmıĢlar. Hint Üslubunun eskimesinin veya “BazgeĢt” üslubunun onun yerini almasının bir
tepki olduğunu MelikuĢ-ġuara Bahar bir beyitinde açıkça ifade etmiĢtir:
ؾا قثة نع قثك عي يثتػل
گهت پيعا ظؼ قط عكف انعم
Tercümesi;
Ondan dolayı Hint Üslubu önemsizleĢti
Ve sözlerde aksul-amel ortaya çıktı
Bu “BazgeĢt” üslubu ile Ģiir, kapalılıktan ve dolambaçlılıktan uzaklaĢtı ve konuların
rahat bir dille ifade edilebilmesine hazır duruma geldi. Hint Üslubu‟nun zor ve sembolik
tarzı, bu dönem Ģairlerinin sevmediği bir tarzdı. Yine MelikuĢ-ġuara yukarıda geçen Ģiirinin
baĢında Ģöyle der:
39
Safâ, Zebîhullah, Muhtasârî Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı Kaknûs, 1373, s. 96-98.
40 Kezvançahî, Abbas, Nîmâ ve ġi‟r-i Ġmruz , ĠntiĢârât-ı Tus, 1379, s. 12. Ayrıca bkz. Ya Hakkî, Muhammed
Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 105-110.
17
ثک عی گؽچ قثکی تاؾ تظق
نيک ا ؼا ضعؿ تی اعاؾ تظ
قكت تی نيؽاؾ تظ
ـکؽا قكت تطيم ا عدية
نعؽ پؽيض نی اظنفؽیة
ؾ ـصازت تی صية
Tercümesi;
Hint Üslubu gerçi yeni bir üsluptu
Fakat onda zayıflık pek çoktu
GevĢek ve sınırı yoktu
Fikirler gevĢek ve acayipti hayaller
ġiir konuyla dolu fakat çekici değiller
Ve fesahatten nasipsizdirler
Yine bu dönem Ģairlerinin klasik Fars Ģairlerini nasıl taklit ettiklerini ve aynı tür kalıplar
kullandıklarını gösteren bir örnek verelim. Önce büyük Ġran Ģairi Rûdekî‟nin bir beyitini
görelim:
وابستيتياؼ آ يي ك پعاؼي ؼا یالت
آفتابستي چ تؽ كهيع تيػ پيم یا Tercümesi;
Getir saf yakut özü zannedilen o Ģarabı
Veya güneĢin önünde çekilen kılıç gibi
ġimdi bu Ģiirin mısralarının sonlarındaki kalıbın aynısını bu dönemin Ģairlerinden olan
SurûĢ‟un Ģiirinde görelim.
باگالبستي قؽنكت اتؽ آغاؼي قؽنت
وابستي كيى تاظ ؼؾي ت تي يهك Tercümesi;
Mart bulutu olan gözyaĢın karıĢmıĢ gülsuyuna
Nevruzun meltemi saf misk kokusuna
18
Yukarıdaki Ģiirde görüldüğü gibi SurûĢ, hem aynı kalıbı hem de aynı kelimeyi
kullanmıĢtır.
2- Bu Dönemin ġairleri:
Fethali Han Saba (öl.1834), NeĢât-ı Ġsfehânî (öl.1828), Micmer-i Ġsfehânî (öl.1810),
Kaim-Mekâm-ı Ġsfehâni-yi Senaî (öl.1834), Visal-i ġîrazî (öl.1846), Kaâni-yi ġîrâzî
(öl.1853), Furûğ-ı Bistâmî (öl.1857), Yağmây-ı Candâkî (öl.1859), SurûĢ-ı Ġsfehânî
(öl.1868), Rızakuli Han Hidâyet, Fethali Han-ı ġeybani (öl.1896), Sipihr-i KaĢânî
(öl.1879), Mahmûd Han MelîkuĢ-ġuara (öl.1893)... 41
.
b) MeĢrutiyet Dönemi:
Aralık 1906‟da Muzafferuddin ġah‟ın yerine oğlu Muhammed Ali Mîrza geçti. Onun
da yerine 1909 yılında 13 yaĢındaki Veliaht Ahmet Mîrza geçti ve 1925 yılına Rıza Ģah
gelene kadar padiĢahlığı devam etti. Bu Ģekilde her açıdan yeni döneme geçiĢin tarihi süreci
baĢlamıĢ oldu. MeĢrutiyet, yeni ile klasik arasında bir geçiĢ dönemi idi. Edebiyatta ve
özellikle Ģiirde, ilk yenilik hareketinin ortaya çıktığı MeĢrutiyet döneminde, Ģairlerin nasıl bir
esas ve yol üzerinde olduklarına bakmamız gerekmektedir.
5 Haziran 1906 Yılında MeĢrutiyet ile beraber, ortamın her açıdan daha serbest, fikirsel,
siyasi ve edebi faaliyetlerin arttığı bir dönem baĢladı;
ġiir güç kazandı ve en çok geliĢen dallardan biri oldu.
Bu dönemdeki Ģiirler, daha çok sade ve tek anlamlı olarak geliĢti. Ama henüz
her yönüyle eski Ģiirden farklı yeni bir Ģiir oluĢmadı.
Bu yeni dönemde, Ģiire siyasi ve felsefi, iktisadi konular girdi. Ama Ģiirdeki tarz,
yine eski tarz idi.
41 Kanar, Mehmet, ÇağdaĢ Îran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi , ĠletiĢim Yayınları, 1999, Ġstanbul, s. 202-
218. Ayrıca bkz. Safâ, Zebîhullah, Muhtasârî Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı Kaknûs,
1373, s. 98-100.
19
1925 yılında, ġah Rıza‟nın baĢa geçiĢine kadar genel olarak yeni Ģiir arayıĢı olmuĢtur
denilebilir. Bu yenilik arayıĢı, meĢrutiyetle beraber yani Nîmâ‟nın ortaya çıkması ve Ģiirle
tanıĢmasından önce baĢladı. Dolayısı ile Nîmâ, kendisini, baĢlamıĢ olan bir yeni edebi
hareketin içinde buldu. Bu dönem içinde ortaya çıkan edebi Ģahsiyetler, meĢrutiyetle beraber
yeni konular ele aldı ve Ģiiri, içerik açısından yenilediler. Fakat bu, eski bir elbisenin içine
yeni Ģeyler koymak gibi bir Ģey idi. Zira dediğimiz gibi, içeriği aynı ama Ģekil olarak klasik
Ģiirle aynı tarzda gitti ve bu dönem Ģairleri, Ģiirin sadece içeriğini değiĢtirebildiler. 42
Bazı otoriteler, yeni Ģiirin baĢlangıcı sayılan Nîmâ‟yı kendisinden önceki Ģiirden
bağımsız bir Ģekilde ve onun geçmiĢle olan irtibatını göz önüne almadan ele almaya çalıĢtılar.
Hatta bunu öyle bir dereceye ulaĢtırdılar ki – Nîmâ‟nın kendi deyiĢiyle (“Benim yabancı
dilleri bilmem, önüme yeni bir yol koydu”)- Nîmâ‟nın çalıĢmalarını, sadece onun Batı
kaynaklı Ģiirleri bilmesinin bir sonuncu olarak telakki ettiler. Halbuki gerçek olan Ģudur ki;
değiĢim ve geleneği yıkma çalıĢması ondan yıllar önce baĢlamıĢtı43
.Ve Nîmâ, bu uyanıĢın
adeta bir meyvesi idi.
Bu değiĢim zarureti, Nîmâ‟dan önce baĢladı ve toplumsal hazırlığı Ģiire yansıttı
denilebilir. Bu değiĢimin farklı Ģahıslarda farklı etkileri oldu. Bu nedenle bazılarının çabası
sonuçsuz kalırken, bazılarının çabası ise meyvesini verdi.
DeğiĢim, Ģiir hakkındaki yeni düĢünceler sebebiyle meydana gelmedi. Aslında değiĢim,
toplumsal yeni fikirlerle tanıĢmaktan, MeĢrutiyet Ġnkılabı‟nın etkilerinin yayılmasından ve
bunun neticesinde her alanın bu değiĢimden etkilenmesinden dolayı meydana geldi.
ġiirde de yeniliklerin ortaya çıkmasıyla beraber, yenilikçiler ve doğal olarak da
gelenekçiler diye iki grup oluĢtu.
IĢkî (öl.1924) , Lahutî (öl.1957) , Îrec (öl.)1925 gibi Ģairler bu yenilikçi hareketin
baĢını çekti ve Ģiiri serbest tarza doğru çekmeye çalıĢtılar.
42 Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 54. Ayrıca bkz. Restgar Fesaî, Mansur,
Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 684-685 ; Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i
TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 77-78 ; Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ
YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 35.
43 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver veEsbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, s. 121-122.
20
KarĢı tarafta ise gelenekçi olarak bilinen bir grup vardı ki bunlar, Ģiirin içeriğini
değiĢtirmekle beraber, mısraların aruz vezninde olmasını savunuyor ve bu nedenle
yenilikçilere karĢı çıkıyorlardı. Gelenekçilerin baĢında ise Edîbu-l Memâlik-i Ferahanî
(öl.1917) , Bediüz-Zaman-ı Furuzanfer (öl.1970) , Vahid-i Destgirdî (öl.1942)...gibi
isimler vardı.44
Bu dönem hakkında Ģair Abdu-l Ali Destğayb, “Suver ve esbab der Ģi‟r-i imrûz” adlı
eserinde Ģöyle der;
“MeĢrutiyet Hareketi döneminde, Ģairlerimiz günün kuvvetli cereyanı‟nın etkisinde
olarak, fikirlerin uyanması ve bu akımın daha ilerlemesi için etkili olmaya çalıĢıyorlardı. Bu
dönem, inkılabî sınır dönemi idi. Dolayısıyla tabii olarak Hamasi ve Vatan Sevgisi üzerine
Ģiirler yazmak gerekiyordu. Edîbul-memâlik, bu konuya yönelen ve içtimai Ģiirler yazan ilk
kiĢilerdendi. Ondan sonra aynı Ģekilde, yeni konuları eski kalıplar içinde sunanlar arasında,
Melîkuş-Şuara Bahar, Dihxuda, Işkî, Ârif ve Kemâlî sayılabilir. Bu gibi Ģairlerde, vatan,
millet, siyasi partiler, milli cemiyet, eĢitlik, halk... . vs. gibi toplumsal gereğin iĢareti olan yeni
kelimeler görmekteyiz45
”.
Yukarıdaki paragraftan da anlaĢıldığı gibi Ġran Ģairleri, daha eserlerini Edebiyat ve ġiirin
değiĢmesine yöneltmeden önce, toplumsal değiĢim, kendisini konu olarak Ģiire soktu.
MeĢrutiyet, temel olarak, Ģairlere medhiye, gazel ve tabiatı tasvirden el çektirip, toplumsal
savaĢın yansıdığı bir Ģiir söylemeyi öğretti. Daha önce padiĢahlara medhiyeler sunulurken
Kasidede “memduh” ve gazelde “sevgili” kelimelerinin yerini “vatan” kelimesi aldı.46
Bunlar, Nîmâ‟yı ileriye taĢıyacak hazırlık aĢaması oldu. Nîmâ YûĢic‟in Edebi
Hayatı‟nın baĢlangıcı, yaklaĢık olarak 1. Dünya SavaĢı tarihlerine rastlar. Nîmâ bu yıllarda,
Ģiire dair, içinde bir Ģeyler beslemiĢ ama bu duygular, henüz dıĢarıya vuracak kadar
olgunlaĢmamıĢtı.
44
Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,
Tahran, s. 38-45. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat
Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 34.
45 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver veEsbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, Tahran 1368, s. 123.
46 Safâ, Zebîhullah, Muhtasârî Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı Kaknûs, 1373, s. 98.
21
Bu dönemin en önemli olaylarından birisi de 1917 yılı Rusya‟daki “BolĢevik
Devrimi”47
idi. Zira Rusya‟nın tüm çevre ülkeler üzerinde etkisi vardı ve bu olay zamanın
akıĢını diğer ülkelerin lehine çevirdi. Ülke siyasetinde önemli bir yerde olan Rıza Han, ön
plana çıkıyor, meydana gelen isyanları bastırıyor ve Ahmet Ģah‟ın yerine geçmek için fırsat
kolluyordu. Daha sonra 1925 yılında Ahmet ġah düĢünce, Rıza Han, kaçar hanedanı‟na son
verdi ve Pehlevî Hanedanı‟nın kurulduğunu ilan edip baĢa geçti.
Rıza ġah‟ın yaptığı sınırlamalardan dolayı bu dönem edebiyatı, çok darbe yedi.
Yayıncılığın kötü duruma düĢmesiyle Sembolizm, simgecilik icad edildi48
. Yani artık Ģairler,
siyasi iktidarlardan korkmanın etkisiyle ifadelerini, açık bir Ģekilde değil de kapalı ibareler
Ģeklinde ortaya koydular. Ama bu Sembolizm, bir esas halinde ilk olarak Nîmâ‟da ortaya çıktı
ve yeni Ģiirin bir temel özelliği oldu. Bu dönemdeki Ģiir‟lerde dini konular, çok az idi. ġiire,
daha çok siyasi ve iktisadi konular hakim idi. 49
MeĢrutiyet‟ten sonraki 20 yıl boyunca Ģiir‟e, diğer Ģairlerin ve yenilikçilerin getirdiği
konular Ģöyle özetlenebilir:
Baskı Yönetimiyle Mücadele
Vatan Övgüsü
Emperyalizm KarĢıtlığı
Taassup KarĢıtlığı
Bu konuların dıĢında kalan her Ģey, gazel ve kasidenin klasik tarzından öteye gitmedi.
MeĢrutiyet‟le gelen Fars ġiiri‟ndeki ilk yenilik hareketi, sonuçta sınırlı da olsa bazı
değiĢmeler meydana getirdi. Bu yenilik hareketi ile ortaya çıkan geliĢmeler, ilerde çıkacak
yeni Ģiirde çok yer tutmasa da etkisi gözardı edilemez.
1- Bu Dönemin ġiir Özellikleri:
47
Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, I, 239-242.
48 Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,
Tahran, s.186.
49 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375. s. 86.
22
Medhiye, gazel ve tabiatı tasvir gibi klasik türler terk edildi.
Toplumsal savaĢın yansıdığı sosyal içerikli konular iĢlendi.
ġiir, Ģekil açısından klasik Ģiirle aynı fakat sadece içeriği değiĢti.
ġiirde siyasi baskılardan dolayı kapalı ifadeler ve sembolizm ortaya çıktı.
ġiirde yeni söz ve kelimeler ortaya çıktı.
ġairler, az kullanılan Ģiirsel kalıplara yöneldiler50
.
ġiir, insanlara ve halka yönelmiĢ oldu, Ģair kendisini toplumun bir parçası
saydı.
2- Bu Dönemin ġairleri:
Nâim (öl.1916) , Edîbul Memâlik (öl.1917) , IĢkî (öl.1924) , Edîb-i NiĢaburî
(öl.1925) , Îrec Mîrza (öl.1925) , ġûrîde (öl.1926) , Ârif-i Kazvinî (öl.1933) , Ganizade
(öl.1934) , Vahid-i Destgirdi (öl.1942) , Taki DaniĢ (öl.1948) , Muhammed Taki Bahar
(öl.1951) , Lahutî (öl.1957) , ve Nîmâ‟nın Sen Lui‟deki hocası Nizam-ı Vefa (öl.1964)... 51
.
Bu Ģairlerden bazılarını, edebi çalıĢmalarına ve yenilik anlayıĢlarına kısaca değinirsek
MeĢrutiyet dönemi Ģairlerinin, Ģiire neler katabildiklerini ve neler katamadıklarını
anlayabiliriz.
Bunlardan, herkesin tanıdığı ve zevkle dinlediği Ârif-i Kazvinî, MeĢrutiyet inkılabı‟yla
beraber harekete geçti, tüm Ģiirlerini bu değiĢimin devamı için yazdı ve siyasetle iç içe olan
bir Ģiir tarzı sergiledi. Fakat izlediği üslup, Ģekil olarak klasik idi52
.
50 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver ve Esbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, 124-125.
51 Kanar, Mehmet , ÇağdaĢ Îran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi, ĠletiĢim Yayınları, 1999, Ġstanbul, s. 218-
239.
52 Aynı eser, s.229.
23
MelîkuĢ-ġuara Bahar (öl.1912), özellikle tarz olarak “Geriye dönüĢ” (BazgeĢt)
üslubunu esas aldı. Batı Edebiyatı‟ndan çok az etkilendi. Gazellerinin konuları, genellikle
zamanı‟nın olaylarını yansıtan türdendi. Dolayısıyla, Ģekil olarak geleneği taklit etti. Fakat
konularını da siyasetten aldı53
.
Bir baĢka Ģair ise, Edib PiĢaverî (öl.1930)‟dir. Bu Ģair, vatan sevdalısı tavrıyla Ģiirlerini
vatan ile ilgili konularla süsledi. Horasan üslubuna bağlı kaldı. Adeta eski ediplerin yeni
halinin temsilcisi idi. Konu olarak siyasete yönelik Ģiirler yazdı. MeĢrutiyet inkılabını
anlatmaya yönelik çalıĢmalar ortaya koydu. O da Ģiirinde, eski kalıpları kullanan, fakat
konuları yeni bir Ģairdi54
.
ġairlerden IĢkî ve Lahutî ise, kendilerine has yeni bir tarz oluĢturmaya çalıĢtılar ve
sadeliğe yöneldiler. Ġlerde “Kanlı Siper” adlı Ģiirinde göreceğimiz gibi Lahuti, yeni Ģiir adına
Nîmâ‟dan çok önceleri, Nîmâ‟nın üslubu gibi Ģiirler yazmıĢ, fakat bu üslup nesir tarzındadır.
Yani düz ve sade bir Ģekilde olayı olduğu gibi baĢtan sona aktarma yoluna gitmiĢtir. Fakat
görüleceği gibi, aruz vezninden kurtulamadı. Ama Mısra‟ları, Nîmâ‟nın ki gibi nispeten
serbest, Ģiirdeki kafiye tarzı Nîmâ‟nınkiyle benzer idi.
Ne var ki ne IĢkî ne de Lahûtî, hiçbiri kafiyelerin yerini değiĢtirmekle, kendi
dönemlerinin en güçlü Ģairi olamadılar ve Modern Fars ġiiri‟nde, yeni bir yol açamadılar.55
Bu Ģairler, Ģiire giren yeni konuları, eski formlarla ve Ģekillerle birleĢtirdiler. Bu
nedenle bu dönemdeki yeni tarza “Gelenekçi Yeni Tarz” denildi. Bu hareketin biraz daha
sadeleĢmiĢ halinin temsilcisi ise Pervin-i Ġ‟tisami (öl.1941) idi. O, eserlerini oldukça sade bir
dille ifade etmiĢtir. Bu Ģairlerin dili, eğer bir yenilik kazanmıĢsa, o da siyasi ve toplumsal
konular nedeniyledir.
Ama onlar, eski edebi geleneğe yapıĢmakta çok kararlı davrandılar. Ve bu dönem, yeni
Ģiirin ilk aĢaması olduğu için edebiyatçılar tarafından “ġairlerin UyanıĢ Dönemi” (Dovre-yi
Bîdarî-yi ġairan) olarak adlandırılır56
.
53 Kanar, Mehmet , ÇağdaĢ Îran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi, ĠletiĢim Yayınları, 1999, Ġstanbul, s. 233-
239.
54 Aynı eser, s. 228-229.
55 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 79.
24
Belirttiğimiz gibi, bu içeriksel ve birazda Ģekilsel yenilik ortaya çıkınca Ģairler ikiye
ayrıldı ve çok sıcak tartıĢmalar ve yazıĢmalar meydana geldi. Bunların en önemlisi, “Fakülte
Dergisi” (Mecelle-i DaniĢkede) Ģairleri (özellikle MelîkuĢ-ġuara Bahar) ile Azerbeycan
Demokrat Partisi‟nin bir yayın organı olan ve Takî Ref‟et‟in yayınladığı “Yenilik Dergisi”
(Mecelle-i Teceddud) arasında idi.57
Tüm bunlara baktığımızda “ġairlerin UyanıĢ Dönemi”,
daha çok yeni Ģiirin ortaya çıkması için ortam hazırlamaya harcanmıĢtır denilebilir58
.
Bu arayıĢ ve uyanıĢ dönemi, yaklaĢık olarak 1906 ile 1921 yıllarını kapsamaktadır. Bu,
Fars Ģiirinin ilk yenilik dönemi idi. Bundan sonraki ikinci yenilik döneminde Nîmâ, aktif rol
almıĢtır. Zira artık Nîmâ, ilk eserlerini bu yıllarda ve daha sonra da diğerlerini vererek farklı
bir tarz ortaya koymuĢtur.
56
Nuri Alaî, Ġsmail, Suver ve Esbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, s. 125. Ayrıca
bkz. Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 80-82 ;
Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,
Tahran, s. 54-60.
57 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 80-82.
58 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver ve Esbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, s. 125-126.
Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce
Dergisi, 1997, Ankara, s.35.
25
NÎMÂ‟NIN KLASĠK ġĠĠR DÖNEMĠ 1920-1937
Bu dönem kendisini tam anlamıyla Nîmâî ġiir olarak henüz ortaya koymamıĢtır. Zira bu
dönemde Nîmâ‟nın yazdığı Ģiirler, Nîmâî ġiir‟e geçiĢ gibidir. Nîmâ, bu dönemde eserlerini,
bildiğimiz gibi batı edebiyatı etkileri neticesinde sade, Romantik ve biraz da klasik tarza fazla
muhalefet etmeyen bir yol Ģeklinde ortaya koydu.
Genç Ģair klasik tarzdaki Ģiirle hemen bağları koparmamıĢ ve bu dönemde kısmen fars
Ģiirinin klasik tarzını devam ettirmiĢtir. ġiirlerini, o zamanın genel kalıpları ile söylemiĢtir.59
Nîmâ, ilk olarak Ģiir sevgisini okuduğu Sen Lui Lisesi‟ndeki hocası ve aynı zamanda
Ģair olan Nizam-ı Vefa‟ (öl.1904)dan almıĢtır. Bu onun ilk adımıydı. Nîmâ‟nın okuduğu bu
okulun, onun ilerdeki edebi kiĢiliğine etkilerini maddeler halinde sıralarsak, Ģunları
söyleyebiliriz;
Nîmâ, Sen Lui‟de Fransızca dilini öğrenmiĢ, bu vesileyle baĢta Fransız olmak
üzere Batı kaynaklarından haberdar olmuĢ ve bu Ģekilde klasik tarz dıĢında yeni
bir edebi tarzı da tanımıĢtır.
ġiirle olan ilk iliĢkisi ve ona olan sevgisi, bu okulda kendisinin hocası olan ve
aynı zamanda Ģair olan Nizam-ı Vefa vasıtasıyla olmuĢtur.
Arapça dersleri de alması, kelime hazinesinin geniĢlemesine ve kafasında farklı
bir dil estetiğinin de oluĢmasına imkanı vermiĢtir.
Nîmâ, Birinci Dünya SavaĢı yıllarından itibaren yani daha mezun olmadan önce yerli,
özellikle Asya ve Avrupa basınını takip etti. Bu Ģekilde dünyada meydana gelmekte olan
edebi değiĢmeleri gördü ve onları nazar-ı dikkate aldı. Bu, onun ikinci adımı sayılır. O sırada
geliĢmekte olan ve sergilenen Ģiire bakan Nîmâ, bazı eksiklerin olduğunu görüyor ve
değiĢmesi gerektiğini biliyordu.
59 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 586.
26
Nîmâ, okulda baĢlamıĢ olan ve batı edebiyatını tanımasıyla geliĢen Ģiir eğilimi
neticesinde, yani 1921‟de Ģiir yazmaya baĢladı. Fakat bu yazdığı ilk Ģiirler, asıl ve yeni,
“Nîmâî ġiir” tarzında değildi. Önceleri O da gerçek hayattan uzak, toplumsal içeriği az olan,
romantik sade ve Horasan üslubuyla Ģiirler yazmakla baĢladı.60
Nîmâ, bu ilk döneminde, Romantik Fransız Ģairlerinin ve özellikle de Lamartine‟61
nin
etkisi altındaydı62
. Bu nedenle Ģiirleri henüz Realist değildi. Nîmâ‟nın bu ilk Ģiirleri, her ne
kadar romantik tarzda olsa da,Ģiir ölçüsü, aruz olmakla beraber serbest ve farklı bir bakıĢı
vardı.
Nîmâ, ilk Ģiirini, 23 yaĢında 1299/1921 yılı Mart ayında yazdı. Bu Ģiir “Uçuk Rengin
Hikayesi, Soğuk Kan” (Kısse-i Reng-i Perîde, Hûn-i Serd) adlı uzun mesnevi dir. Kendisinin
deyiĢiyle; Her ne kadar çağdaĢ Ģairlerin, çok sayıdaki seçkin eserlerin sayfalarında basılıyor
idiyse de gevĢek, renksiz ve acemice bir Ģiirdi.
Nîmâ, Bu Ģiirlerini daha sonra bu cümlelerle eleĢtirmiĢtir. Çünkü onun sonraki yeni
tarzı, daha realist ve tarz olarak ta daha serbest ve sembolik bir tarz idi. Nîmâ, bu ilk Ģiirinde
hem Ģiirin Ģeklini hem de içeriğini değiĢtirdi ve bu üslubunu, tüm Ģiirlerinde devam ettirdi.
Ancak bu ilk Ģiirleri, sade idi. 63
“Uçuk Rengin Hikayesi, Soğuk Kan”, 500 beyte yakın uzun bir mesnevidir. Ve Fransız
ġiiri‟nin etkisinde olan bir Ģiirdir. ġiirin asıl teması, halkın talebi ve sabırdır. ġiir, onun
çocukluk dönemleriyle baĢlar. Sonra mutluluk dünyasına olan aĢk gelir. Çok geçmeden aĢk,
60
Sepenta, Sasan, “Ġlel-i GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî ,
ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi el-Mehdî, 1378, Tahran, s. 35.
61 Adı Lamartine Aphonse‟dir. Bir Fransız Ģair ve devlet adamıdır. 21 ekim 1790‟da Macon‟da doğdu. 1896‟da
Paris‟te öldü. Bazı dönemlerde politikada aktif rol aldı. 1820‟de Napoli elçilik katipliğine tayin oldu. Ġtalya‟dan
Kudüs‟e kadar uzun bir seyahate çıktı. Hiristiyanlık‟tan soğudu ve tenkit etti.O, soluk alır gibi Ģiir yazan bir
Ģairdi. Romantizm akımının ilk Ģairlerindendi. Tabiat tasvirlerine çokça yer verdi. Önemli eserleri ; ġairce
DüĢünceler, Sokratın Ölümü, Yeni ġairce DüĢünceler...
Kudret, Cevdet, Batı Edebiyatından Seçmeler, Ġnkılab ve Anka Basımevi, Ġstanbul, 1980, s. 207.
62 Kanar, Mehmet, ÇağdaĢ Îran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi , ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul, 1999, s. 244-
245. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat
DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 33.
63 Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 69. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran
ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 32.
27
onu kedere sürükler ve hayatını bozar. Kendisini bu aĢktan kurtarmaya karar verir fakat güç
yetiremez. AĢk onu sürükler, dostları çevresinden dağılırlar. O, inzivaya çekilir, sabreder ta ki
aĢkın ona “yerinden kalk! halkı talihsizlikten kurtar”dediği güne kadar. Ama halk ona kulak
vermez, onu efsane peĢinde koĢan bir deli zannederler. Hayatının acılarından dolayı toplumu
suçlar. Oturup kendi kendine söyleĢir. Bu Mesnevi, o söyleĢilerin neticesidir64
. Bu
mesneviden bir parça65
;
ظا کكی ي عاؼو یاؼ ؾی
او تا تكی قانا قؽ تؽظ
قطت ظاؼو عػنت اع ظقت
گؽچی ظاى ظن ي اقت
ي چا گايى تا قتى
اپيعاقتى گیيا یکثاؼ
کكی طاع اقت ایچ آثاؼ يؽا
هيعكت ایچ گفتاؼ يؽا
کاد٫اني تاؼقت ایک
ای يی ضاع اؾ اع ي:ن
نؽذ عهك نؽذ ا کايی ظؼظ
ض قؽظ ٫لص ی ؼگ پؽیع
Tercümesi;
Bu aĢağılıklar dıĢında kimsem yok benim.
Yalnız baĢıma çok yıllar geçirdim.
Çoktur dost yalnızlığım ve kederim.
Gerçi biliyorum odur zorlu düĢmanım.
64 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 17.
28
Benim düĢüncem böyledir, yalnızca sitem.
Sanki bir an yokum ortada.
Kimse okumamıĢ eserlerimi
Hiç duymamıĢ sözlerimi
Ġlk defa meclis Ģimdi
Benim kederimden bir parça okuyor:
AĢkın talihsizliğini ve derdin izahını,
Uçuk rengin hikayesini ve soğuk kanın.
ġiirin diğer bir kısmında daha açık bir Ģekilde bu konuya geçer;
Farsça‟sı;
عالثت لعؼ يؽا هاضتع
تی قثة آغؼظ اؾ ضظ قاضتع
ظؼقت٫آک کتؽ لعؼ ت ظاع
ظؼ تيا ضیم ؿظیکا تقت
انؽؽض ای يؽظو زك اناـ
تف تعی کؽظع تيؽ اؾ لياـ
یاظیکاؼی قاضتى تا آ ظؼظ
ض قؽظ٫گ پؽیعؼ٫او آ
؟کيكتع« ای يؽظو زك اناـ»ايا
ي اؾ ای غا نؽقتا يى
ضاطؽ پؽ ظؼظ کكتايى
کؿ تعی تطت ظؼ نؽ نا
65
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 25-26.
29
... ٫ؼؾگاؾی ؼـت كتى يثتال
ؾعگی ظؼ نؽ ـؽقایع يؽا
... ٫صسثت نؽی تياؾاؼظ يؽا
صسثت نؽی پؽ اؾ عية ضؽ اقت
قتپؽ ؾ تمهيع پؽ اؾ کيع نؽ ا
نؽ تانع يثع تف يفكع
... ٫تف تيع!٫تف ـت ا ٫تف تعی
ظؼظ يستى اـؿ ظ٫نؽ
ای کا ل ا ثظ ٫ای ى اؾ عهك اقت
...66
Tercümesi;
Sonunda değerimi bilmediler
Sebepsiz yere beni incelttiler.
Senin değerini bilmeyen, aslında
Senin yakın ve akrabalarının arasındadır.
Kısaca, hakkı tanımayan bu insanlar
Kıyaslanamayacak kadar çok kötülük yaptılar.
Ah ve dertle, bir anı yaptım.
Onun adı;uçuk renk ve soğuk kan.
Ama bu hakkı tanımayan insanlar kimler?
Ben bu aĢağılık Ģehirlilerden
Kırsal yerde yaĢayanın dertli gönlüyüm.
66
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 23-27.
30
Bahtımın kötülüğünden dolayı Ģehrinizde
Bir vakit geçti ve ben müptelayım.
ġehir yaĢamı beni yıpratıyor.
ġehir sohbeti beni üzer...
Ayıp ve zarar dolu bir Ģehrin sohbeti
Taklit, tuzak ve kötülüklerle dolu bir Ģehir
Birçok kötülüğün kaynağıdır Ģehir.
Çokça kötülük, çokça fitne, çokça boĢ Ģey
ġehir benim dert ve zahmetimi arttırdı.
Bu dahi AĢktandır, keĢke o olmasaydı.
Sonra neden diğerleri gibi değilim diye kendisini kınar, ve diğerlerinin ona deli gözüyle
bakmasını onaylar. Sonunda çocukluk ve geçmiĢ zamanını hatırlayarak Ģöyle diyor:
ای چي ؽ ناظی ؼى تگػؼظ
ای ى تگػؼظ ٫خه تگػنتع
ضا قطت٫ضا آقا تگػؼاى
تگػؼظ ى عؽ ای نؼیع تطت
...67
Tercümesi;
Böylece her mutluluk ve gam geçer
Hepsi geçer, bu da geçer
67
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 33.
31
Ġster kolay geçireyim, ister zor
Geçer bu kötü talihli ömür
Ve son olarak Ģöyle devam eder;
تعع ي آؼیع زال ي ت یاظ
«آـؽی تؽ ؼفهت خال تاظ!»
.68
Tercümesi;
Benden sonra halimi getirin dile
“Aferin„ olsun cahillerin gafletine”
Nîmâ, yaĢadığı bazı olaylardan dolayı, Ģehirlerden oldukça nefret etmiĢ ve bu nefretini-
yukarıda görüldüğü gibi-Ģiirlerine de yansıtmıĢtır. ġehre ve Ģehirli halka karĢı beslediği bu
his, devamlı Nîmâ‟nın hayata ve varlığa bakıĢında etkili olmuĢ ve ömrünün sonuna kadar
Ģiirlerinde görülür. ġehirlerin yapmacık, insana değer vermeyen davranıĢları, hayatın ve
doğanın nerdeyse öldüğü...gibi yönleri Nîmâ‟yı kötü etkilemiĢ ve bu nedenle hemen hemen
tüm Ģiirlerinde, ileride görüleceği gibi köylünün durumunu yansıtan, köyün güzelliklerini
ifade eden, mısralar yazmıĢtır. Özellikle daha sonraları Tahran‟da çektiği sıkıntılar ve siyasi
iktidar tarafından hapse atılması onun bu nefretini arttırmıĢtır. Ama Ģu da var ki eğer Nîmâ,
kendi köyü YûĢ‟u terk etmeseydi ve kendi deyimiyle “Ģehre mahkum” olmasaydı ve bu
sıkıntıları yaĢamasaydı, belki de Ģimdiki Nîmâ olmayacaktı...
Nîmâ, bu ilk Ģiirini ve daha sonra bunu takip eden “Efsane” ve diğer Ģiirlerini yazdığı
zaman, dönemin diğer Ģairleri bunları hiç kabul etmedi. Farklı ve yanlıĢ bir yol gibi tanıtmaya
ve hiç ilgilenmemeye çalıĢtılar. Sonraları Nîmâ Ģöyle der:“Bu Ģiir (Uçuk Rengin Hikayesi) ,
zamanın Ģair ve ediplerini-Ģiirleri ile beraber-bana karĢı öfkeye sevketmiĢti”69
. Ama görünen
o ki bu Ģairlerin öfkesi, Ģiirin yazılıĢındaki zayıflıktan ziyade, Ģiirde o zamana kadar mesnevi
alanında olmayan, baĢka bir bakıĢ, tarz, his ve düĢüncenin sergilenmesi nedeniyle idi.
68
Aynı eser, s. 33.
69 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 21.
32
ġair, bu Ģiirini 1299/1920 yılının Mart ayında kendi parasıyla 32 sayfa olarak bastı.
Gerçi Nîmâ‟nın bu 23 yaĢındaki mesnevisi, MeĢrutiyet döneminin diğer Ģairlerinin
mesnevi‟leriyle sağlamlık ve güçlülük yönünden kıyasta fazla bir nasibi yoksa da, bu Ģiirde
aĢkı, Ģiiri, toplumu, siyaseti ve insanı anlayan yeni bir türün parlak damarları göze çarpar. Bu
da onu, eski kalıplarla yazılmıĢ diğer eserlerden ayırır. Ġlk eserleri, verdiğimiz örnekler gibi,
sade bir dille yazılmıĢtır. Dikkat edilirse klasik diğer eserlerin tersine bu Ģiirin kaynağı, ne
kitaplar, ne de eski Ģairlerin devamlı kullandıkları malzemelerdir. Belki Ģairin kendi
tecrübeleridir. Ve bu ise, yeni Ģiirin Ģekillenmesinde çok önemli bir nokta olmuĢtur70
. ġair,
Ģiirinde bir anlamda anılarının tahlilini yapar. onun aĢkları, düĢ kırıklıkları ve piĢmanlıkları,
Ģiire buruk bir tat vermektedir 71
.
Bu nedenle “Uçuk Rengin Hikayesi” hem konu ve anlam hem de müfredat ve terkipler
açısından diğer mesnevilerden farklıdır. BeĢ yüz beyite yakın olan bu mesnevi, Mevlana
Celaleddin-i Rûmî‟nin mesnevisi ile aynı vezinde (Hezec-i müseddes)dir.72
Eski Ģiir, (özellikle yeni Ģiirin ortaya çıktığı döneme kadar) belirli kalıplarla tekrarlanan
kelime, tabir ve tasvirlerden oluĢmuĢ bir grup idi. Gönül, Divane, AĢık, PeriĢanlık... gibi.
Gerçi bu, eski Ģiirle aynı söyleyiĢte görünüyordu, ama tüm bunlara rağmen bu Ģiirde en
önemli bulunan Ģey, Ģairin hayret verici derin his ve geniĢ düĢüncesidir.
O, çok idealist biri olarak davranmıĢ, kafasında bir inkılabın önderliğini beslemiĢtir.
Hatta bu yıl (1921) içinde dönemin hükümetine karĢı silahlanmak niyeti bile taĢımıĢ ve silah
elde etmeye çalıĢmıĢtır. Ama bu yöndeki çabaları sonuçsuz kalmıĢtır. 1300/1921 Tarihinde
annesine yazdığı bir mektubunda Ģunları yazar;
“Belki gitmemden dolayı sıkıntılısın, herkesin kendisine layık Ģeyleri yapması lazım.
Ben de kendime uygun olanı yapıyorum , kendime insan olarak hitap ediyorsam nasıl
oturabilirim. Sevgili Anneciğim! Sakın ağlama, oğlun yarın savaĢ meydanında asaletini
göstermeli”73
.
70 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 584.
71 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 32.
72 Aryanpûr, Yahya, Ez Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, s. 467. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi,
"Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 32.
73 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 5.
33
Nîmâ, Ģiir hakkında artık yavaĢ yavaĢ farklı düĢünmeye baĢlamıĢ, eski tarzlarla,
yetinilemeyeceğini anlamıĢ ve fikirsel, duygusal derinliğini kullanıp yenileĢmeye gidilmesi
gerektiğini farketmiĢtir. Nîmâ, böylesi bir durumda 1301/1922 yılında, bu dönemdeki en
büyük eserlerinden biri olan “Efsane”74
Ģiirini yazmıĢtır. Bu Ģiir, yeni tarza geçiĢin ilk sağlam
örneği olmuĢtur.75
Hem klasik hem de serbest tarzın birleĢimi olup bu Ģiir, bu dönemin orta
yollu dediğimiz Ģairlerince sonradan “yapılabilecek en iyi tarz” Ģeklinde ifade edilmiĢtir.76
Nâdir Nâdirpûr, “Efsane” Ģiiri hakkında Ģöyle diyor: “Bugünkü Farsça‟nın önsözü ve
baĢlangıcı ve bugünün en iyi Ģiir örneklerinden biri olan “Efsane”, köy havasının sadeliğini
taĢır.”77
“Efsane”, iĢte bu farklı ruh halinin anlatımıdır:
ظیا ای ک ا ٫ظؼ نة تيؽ
ظل ت ؼگی گؽیؿا قپؽظ
ظؼ ظؼ ل قؽظ ضهت تهكت
چ قالء گيای ـكؽظ
ع ظاقتای ؼى آؼ. يی ک
...
ظل ي٫ظل ي ٫ای ظل ي»
لاتم ي!٫يضطؽا٫تيا
تا ضتی لعؼ ظعی
اؾ ت آضؽ چ نع زاصم ي
74 Muhacirânî, Seyyid Atâullah, Efsâne-i Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Ittılaat, 1375, Tahran, s. 83-160.
75 Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,
Tahran, s. 189. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat
Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 32-33.
76 Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 685. Ayrıca bkz. Cenneti-yi
Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, Matbuat-ı Safi-yi AliĢah, 1346, Tahran, s. 21.
77 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 587.
34
خؿ قؽنکی ت ؼضكاؼ ي.
آضؽ ای تيا ظل چ ظیعی
ک ؼ ؼقتگاؼی تؽیعی
يؽغ ؽؾ ظؼایی ک ت ؽ
اضكاؼی پؽیعیناضی ن
تا تاعی ؾت اـتاظ
ؼيع ٫يی تاكتی ای ظل
گؽ طؼظی ـؽیة ؾيا
ؾ ضظ ظیعی تف ٫آچ ظیعی
ؽ ظيی یک ؼ یک تا
تا ي قتيؿی ٫تا ت ای يكت
تا ت قؽيكتی ؼگكاؼی
اؼیکی ظقت« ـكا»تا
عهی ظایى اؾ ی گؽیؿظ
تا ت ا ؼا تظ قاؾگاؼی
يثتالیی يایع ت اؾ ت
اـكا: يثتالیی ک ياعء ا
يثتالیی ک ياعء ا
کف ظؼای ؼا نؽؿا عیع
ظیؽی اقت کای لص گیع٫آ
اؾ تؽ ناض يؽؼی پؽي
اؾ ا آنيا ياع تؽ خای
35
... 78
Tercümesi;
Karanlık bir gecede bir deli
Gönlünü firarî bir renge kaptırmıĢ
Kapısında soğuk ve yalnız oturmuĢ halde
Bir bitkinin gövdesi gibi yıpranmıĢ
Bir hikayeyi kederli yapar
....
Ey benim gönlüm! gönlüm gönlüm
Fakir, çaresiz benim gibi
Tüm iyilikle, değer ve kavgayla
Senden sonunda bana ne geldi
Gamın yüzündeki bir gözyaĢından baĢka
Ey fakir gönül! ne gördün ki?
KurtuluĢ yolunu kestin
Gereksiz iĢler yapan bir kuĢ‟sun
Ve bulduğun her dala uçtun
Sonunda zayıf düĢtün mü?
Ey gönül! kurtulabilirdin
Eğer zamanın oyununa gelmeseydin.
Gördüğün Ģey sadece kendindendi
Her zaman bir yol ve bir bahane
78
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 28-29.
36
Sonunda ey sarhoĢ!Benimle savaĢtın
Sen sarhoĢ ve dost kaldıkça
Efsane ile dostluk yaparsın
Bir dünya, daima ondan kaçar
Sana göre onunla uyumluydu
Senden daha müptelası gelmez
Efsane;onun gibi bir müptela
Onun gibi bir müptela
Kimse bu yolda saflığı görmemiĢ
Ah, uzun süredir bu hikayeyi anlatıyorlar
Dalın üstünden bir kuĢ uçmuĢ
Ondan geriye, bir yuva kalmıĢ
Henüz eski Ģiir-yeni Ģiir mücadelesi sürerken yazılan bu Ģiir, beklenen ilgiyi görmedi.
Ama 1310/1931‟lerde onun lakabı, bu Ģiiri nedeniyle “Efsane ġairi” oldu. Nîmâ, Efsane‟ye
yazdığı Mukaddime‟de Efsane‟yi yazmaktaki amacını ve bazı Ģairlerin kendisinin bu tarzına
gösterebilecekleri tepkiler için Ģöyle diyor-:
“Ey genç Ģair! Benim “Efsane”min içine yerleĢip tabii ve özgür bir konuĢma tarzını
gösteren bu bina, belki ilk defada hoĢuna gitmez ve belki sen, benim kadar beğenmedin. Belki,
“neden bir gazel bu kadar uzun ve içerisinde kullanılan kelimeler, eskilerin gazellerine göre
farklı bir tarzdadır” diyebilirsin ama amacım, dildeki özgürlük ve konuyu uzatmaktır... .
Ben bu iĢten fazla nasip almayı düĢündüm. Bana göre bu bina, gösteriye has Ģeyleri
barındırabileceği için binaların en iyisidir. Bu binanın o kadar hazinesi vardır ki ne kadar
37
fazla verirsen senden kabul eder. Vasıf, roman, taziye, komedi ne istersen... Bu adım sadece
ilk ilerleyiĢtir, “Efsane” sadece bir örnektir79
.
Nîmâ, yukarıda görüldüğü gibi, yaptığı bu açıklamalarla “Efsane”nin genel bir
portresini çizer. Yani “Efsane”, tabii ve serbest konuĢma tarzıyla vezin kurallarını az da olsa
aĢar ve doğal bir üslup sergiler. Ġhtiva ettiği kelimeler bakımından da, önceki gazellerden
farklı ve bir çok sanatın görülebildiği tarzdı. Ve bu yönlerinden dolayı çokça tepki toplamıĢtır.
ġair, “Efsane” Ģiirinde bir çok tabir ve tasviri ele alarak bazı noktaları gösterir. Mesela
“Efsane”, aĢığın geçmiĢi, aĢığın kalbi ve gözyaĢıdır. ġeytan, her yerden kovulmuĢtur.
“Efsane”, aĢığın zülüflerine dostça el atan soğuk bir rüzgardır....80
.
Bu eser, Ģairin içinde bulunduğu topluma karĢı ortaya koyduğu bir manifestodur. Bu
Ģiirde toplumsal bozukluklar, doğrudan doğruya tasvir edilmemiĢtir. ġair burada kendi
hayatının hüzünlü hikayesini anlatmıĢtır.81
Efsane, her bakımdan (görünüĢ ve mana) klasik Fars Ģiirinden açık farklara sahiptir;
GörünüĢ açısından, 127 bentten (BeĢ mısralık) oluĢmuĢtur. Genellikle her bentte iki veya dört
kafiyeli mısralar vardır. Kafiye ise beĢinci mısrada serbesttir. (Bazen de bu kaideye ilave
olarak, birinci mısralar birbirleriyle kafiyelidir). Ama aruz kurallarını muhafaza eder. 82
Nîmâ, daha sonraları 1324/1945‟lerde yazdığı bir mektupta Efsane ile 1937‟den sonra
oluĢmuĢ olan yeni tarzın farkını Ģöyle anlatır; “...Efsane Ģiiri, insanların beğendiği bir
tarzdadır. O, ġimdiki sembolik ve serbest Ģiir tarzının kıt‟alarının tersine, onların (halkın)
anlayıĢına daha yakındır. . 83
.
Burada görüldüğü gibi Ģair, sonraki döneminde yazdığı Ģiirlerle “Efsane” ve aynı
dönemdeki diğer Ģiirleri karĢılaĢtırıp efsanenin sonradan oluĢacak sembolik ve kapalı tarzı‟nın
79 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 32-33.
80 Muhacirânî, Seyyid Atâullah, Efsâne-i Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Ittılaat, 1375, Tahran, s. 108.
81 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 33.
82 Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 688-689. Ayrıca bkz.
Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 586 ; Kırlangıç, Hicabi, "Ġran
ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 33.
83 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 99-100.
38
tersine sade ve halk tarafından daha beğenildiğini yani kolay anlaĢıldığını dile getirir. Mana
ve içerik bakımından Efsane Ģiiri, daha sonraları Nîmâî ġiir olarak meĢhur olacak Ģiir ile
klasik Ģiir arasında bir çizgidir.
“Efsane” Ģiirinin aslı, AĢık ve Efsane isminde iki Ģahsın konuĢmasıdır. Fakat bu iki
Ģahıs, tabii görünüĢteki sözlere rağmen kapalı ve sırlı yüzler içermektedir. Her ne kadar klasik
tarzın kurallarına riayet etse de “Efsane” adlı Ģiir, daha önce olmayan baĢka bir ölçü
içermektedir.
Bu Ģiirde “Manevi AĢk”tan bir çeĢit görünmektedir. Nîmâ, bu esas üzerine, külli ve
zihni bir aĢkı red ile Ġran kültürünün temsilcisi Hafız‟a yönelip ona seslenir;
کيع ظؼغ اقت زاـظا ای چ»
کؿ ؾتا يی خاو قالی اقت
انی اؼ تا اتع تاؼو يكت
ت تؽ آ عهك تاؾی ک تالی اقت
«ي تؽ آ عانمى ک ؼع اقت »
...84
Tercümesi;
“Ey hafız! Bu ne tuzak ve yalan
ġarabın, kadehin ve sâki‟nin dilinden gelen
Ebede kadar da inlesen inanmam
Sen bâki olana aĢıksın,
Bense geçici olana âĢığım”
Bildiğimiz gibi “Efsane”, âĢıkane bir manzumedir. Bu manzume, Ģâir Nîmâ, AĢık ve
Efsane‟nin birer yıldız gibi, aĢkın etrafında dolanmasıdır. Bunlar, bir diğerinin diliyle
84
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 55.
39
konuĢurlar, bir olurlar ve bazen araya mesafe koyarlar. Bu bir diyalog Ģeklinde devam eder85
.
Bu yönüyle aslında “Efsane” son kabul etmez bir türdür.86
Efsane Ģiiri‟nde “Gece” ifadesi oldukça belirgindir. Bazıları burdaki “Gece” kelimesini
Nîmâ‟nın Materyalistliğinin, Sosyalistliğinin ve hatta Koministliğinin bir belirtisi, iĢareti
olduğu iddiasına kalkıĢtılar. Nîmâ, açık bir Ģekilde defalarca bu tür iddiaları reddetti. O,
herhangi bir akıma bağlı olmayı bir Ģaire yakıĢtırmaz.
Efsanenin nasıl bir ortamda yazıldığı hakkında Dr. ġerafettin Horasani Ģöyle der:
“Ben Nîmâ‟ya Efsane‟nin baĢlangıcı hakkında sordum. Dedi ki: “Gün batımına doğru
evden çıktım. Ormanda bir taĢın üzerine oturdum. Tüm yaprakların bana doğru geldiğini
zannettim. Gün batımıyla devamlı değiĢen renkler, sanki bedenimde renkleniyorlardı. ĠĢte o
sırada, Efsane‟nin ilk mısrası geldi;
Karanlık bir gecede bir deli... ”87
Efsane adlı Ģiir, Ģekil ve muhteva açısından, klasik Ģiirle olan temel ayrılıklara rağmen
daha sonraları Nîmâ‟nın Ģiirinde ortaya çıkan değiĢmeler de göz önünde tutulursa orta yollu
(Eski Ģiir ile yeni Ģiir arasında) bir Ģiir olduğu anlaĢılır. Nîmâ, bu Ģiirinden önce Uçuk Rengin
Hikayesi adlı Ģiirini yazdı. Ama eleĢtirmenlerin ve diğer Ģairlerin dikkatini çeken “Efsane”
adlı Ģiiri oldu. Bu Ģiir, klasik Ģiiri serbest Ģiirle birleĢtiren bir köprüdür. Nîmâ, sonraları
“Efsane”yi 1303/1924 yılında gözden geçirip tashih etti.
O sıralarda diğer Ģairler, Nîmâ‟yı bu Ģekilde ortaya çıkardığı yeni Ģiirlerden dolayı taktir
etmedikleri gibi onu eleĢtirdiler. Nîmâ, bazı mektuplarında ilerde efsaneden daha iyi Ģiirler
yazacağını söyler ve insanların Ģimdiki Ģiirlerini beğenmemelerine rağmen bir gün
seveceklerini anlatır.
Ve bunun bir belirtisi olarak bazı Ģairler Nîmâ‟nın yazdığı bu Ģiirlerin değerini anladı ve
onlara dergi ve gazetelerde yer verdiler. Îran‟ın seçkin Ģairlerinden biri olan Muhammed Rıza
85
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 33.
86 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 589.
87 Muhacirânî, Seyyid Atâullah, Efsâne-i Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Ittılaat, 1375, Tahran, s. 66.
40
IĢkî de 1923 yılında çıkardığı, 20. Asır (Asr-ı Bistom) adlı gazetesinde Nîmâ‟nın “Efsane”
Ģiirinin bir kısmını yayınladı.
Nîmâ, 1923 yılında “Ey gece” (Ey ġeb) ve “Aslan” (ġîr) adlı Ģiirlerini, aynı tarzda
yazdı. “Ey gece” Ģiirinin o kadar hayret verici bir ifade , belağat ve selaset gücü vardı ki
Nîmâ‟nın önceki töhmetini kaldırdı.88
“Ey Gece” Ģiiri “Efsane”yi pekiĢtiren bir Ģiirdi ve bu da Nevbahar Yayınları‟nda
basıldı. Bu Ģiirden bir parça;
زهت اگيؿ ا ای نة نو
تا چع ؾی ت خاى آتم
یا چهى يؽا ؾ خای تؽ ک
یا پؽظ ؾ ؼی ضظ ـؽ کم
یا تاؾ گػاؼ تا تيؽو
کؿ ظیع ؼؾگاؼ قيؽو
...89
Tercümesi;
Ah! korkutucu bir gece olsam
Ne zamana kadar dağlayacaksın canımı?
Ya yerinden çıkar gözümü
Ya çek yüzündeki perdeyi
Ya da bırak beni öleyim
Çünkü hayatı görmeye tokum
88 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 586-587. Ayrıca bkz.
Aryanpûr, Yahya, Ez Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, s. 470-471 ; Sepenta, Sasan, “Ġlel-i
GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî , ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi
el-Mehdî, 1378, Tahran, s. 5.
41
Biraz ilerde devam eder;
آدا ک ؾ ناش گم ـؽ ؼیطت
آدا ک تکـت تاظ تؽ ظؼ
آدا ک تؽیطت آب ياج
تاتيع تؽ ا يا يؼ
ای تيؽ نة ظؼاؾ ظای
کادا چ فت تعای؟
ظنی ؾ ظؼظ ضيتظقت
تظقت ؼضی ؾ ؼى يکعؼ
...90
Tercümesi;
Gül dal‟dan yere düĢünce
Rüzgar vurunca kapıya
Dalgalı su yere dökülünce
Parlak ay yansıdı ona
Ey kara gece iyi biliyorsun
Orada ne kötülük gizlidir?
Dert‟ten bir gönül, kan‟a bulanmıĢ
Üzüntü‟den bir yüz, keder dolmuĢ
Bu Ģiirde Ģair, karamsar bir tablo çizer. toplumsal yönler de bulunan bu Ģiirde daha çok
bireysellik öne çıkar. Gecenin Ģahsında kendisini acı içinde bırakan olaylara seslenir. Sitemini
89
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 34.
90 Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 34.
42
karanlığa yönelterek artık hayattan bıktığını, ya acılarının son bulmasını yada ölmek istediğini
dile getirir. Burada amacını, acılarını temsil eden karanlığı eleĢtirerek ortaya koyar91
.
Nîmâ‟nın eserlerine bakıldığında üzüntü, teessür, karanlık gibi belirli Ģeyler ifade eden
kelimelerin fazla olduğu görülecektir. Mesela yukarıdaki “Ey Gece” Ģiirinde Gece, Ay,
Karanlık vs. kelimeler çok fazla kullanılır. ġair, tabiatı, kendi hal ve duygularıyla
irtibatlandırarak anlatır. Bu Ģiir, bu özel tekniğin uygulandığı ve diğer Ģairlerin karĢısında
saygıya durdukları ilk Farsça eserlerdendir.
Nîmâ, 1925 yılında, “Hapis” (Mahbes) adlı yeni bir Ģiir yazdı. AĢağıda göreceğimiz gibi
Ģiirin tarzı, hâla sade fakat serbest âruz Ģeklindedir. Bu Ģiirde Nîmâ, hapishanedeki bir hücre
tasvirini yapar. Bazı idamlık mahkumlardan bahseder. Ayrıca “Kerem” adında bir çiftçinin
ağa‟ya baĢ kaldırması nedeniyle hapse atılıp kötü bir duruma düĢmesinden söz eder. Doğal
olarak Nîmâ, burada çevresindekileri yansıtmaya çalıĢır.92
ġiirin baĢlangıcı Ģöyledir:
ظؼ ت تگ ظض ای چ لفف
تع خؽـپح کؽت چ کـ
اگا نع گهاظ ظؼ ظهات
ظؼب تاؼیک ک يسثف
ظؼ تؽ ؼنایی نعی
قؽ اظ ت ؾاا خعی
خاي ا پاؼ٫يی ژنيع
تيگاگا تيچاؼ
91
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 34.
92 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 595-596. Ayrıca bkz.
Aryanpûr, Yahya, Ez Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, s.478-480 ; Ajend, Yakub, Edebiyât-ı
Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363, Tahran, s.187.
43
تی ضثؽ ای یک اؾ ؾ ـؽؾع
ا ظگؽ اؾ الیت آاؼ
ای یکی ؼا گ ک کى خگيع
ا ظگؽ ؼا گ ک تع ضعیع
تيى ؼـت خاگ ای ؾ
ظؼ تکاپ ـتاظ اؾ پی ا
گ آ لعو اظ کح
گ ای گهاظگی ظا
ای چي قا ععانت ـایك
کؽظ يسکو يؽگ ؼا الیك
...93
Tercümesi;
Kafes gibi bir morgun dar çukurunda
BeĢ kez zil çaldılar sana
Aniden karanlıkta açıldı
Hapsin karanlık eski kapısı
Bir mum ıĢığının yanında
Bir grup, dayamıĢ baĢını dizlerine
Saçlar yıpranmıĢ, elbiseler yırtık
Tümü yabancı, çaresiz
93
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 73-74.
44
Buradaki biri, karısı ve çocuğundan habersiz
Diğeri memleketten habersiz
Bu birine yazık çünkü az savaĢtı
Diğerine de yazık çünkü kötü güldü
Bunun günahı kokudan canının gitmesi
Ekmek peĢine düĢmekten telaĢta
Onun günahı adımını yanlıĢ atması
Bunun günahı ağzını açması
Böyle yüksek bir adalet
Onu mahkum ve ölüme etmiĢ lâyık
Bu uzun Ģiir, tema ve söyleyiĢ bakımından Ģairin meĢhur eseri "Efsane"den tamamıyla
ayrılır. bu çalıĢma, toplumsal bir eleĢtiriyi kendinde barındırmaktadır94
. ġiirde görüleceği
üzere hapse düĢmüĢ bazı kiĢilerin durumu ele alınmıĢtır. Ancak bu bu hapse düĢen Ģahısların,
bu sıkıntıları çekmesinin ardındaki sebepleri de Ģair, kendisine göre sıralayarak onları eleĢtirir.
Bu tarihlerde yani Nîmâ‟nın “Uçuk Rengin Hikayesi”, ”Efsane”, “Ey Gece”, “Hücre”
Ģiirlerini geride bıraktığı 1925‟lerde yazdığı bir mektupta Ģöyle der:
“Hayatın diğer Ģartları gibi bu üç Ģeyin de değiĢime ihtiyacı vardır; ġiir, Ressamlık ve
Müzik. Çünkü biz canlıyız. Yani hayatımız yenilenmektedir. Her zaman için değiĢmezliğin
esası Ģöyledir:
Ressamlık için tabiatın gerçekliğine uygunluk ve incelikten kaçınmak, Müzik için
tekdüze olmamak, hal ve hareketlere uyumlu olmak, ġiir için, benim yaptığım gibi daha etkili,
kâmil bir üslup, ve daha sâde bir Ģekilde olmaktır. ”95
Buradan anladığımız ve Ģiirlerinde gördüğümüz kadarıyla bu tarihlerde, hâla Nîmâ,
üslup olarak Ģiir için sadeliği savunmakta ve Ģiirlerinde de bu sadelik görülmektedir. Yine de
94
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 34.
95 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 137.
45
Nîmâ‟nın bu eserleri, daha önce belirttiğimiz gibi diğer Ģairlerin tepkisini üzerine çekmiĢtir ve
bu eserlerle, çağdaĢ olan, yani onunla aynı dönemi paylaĢan diğer Ģairlerin eserlerini
karĢılaĢtırmak için Muhammed HuĢterudi‟nin “ÇağdaĢ Yazar ve ġairlerin Eserlerinden
Seçmeler” (Gozîdehayi Ez Âsâr-ı Nivisende ve ġairân-ı Muasır) adlı kitabına bakabiliriz. Bu
kitapta bilinen meĢhur çağdaĢ Ģairlerin Ģiirlerinden alıntılar yapılır. Kitabın yazarı, bu eserin
Mukaddime‟sinde;
“Bugünün genel Edebiyat alanı, bizim yazar ve Ģairlerimizin belirlediği daireden
fersahlarca uzağa gitmiĢtir. Bugün artık gazel ve kasidecilik, eski “nesir” üslubuyla bizim
edebi ihtiyaçlarımıza kafi gelmemektedir. Tarih ve Felsefe, Tiyatro ve Roman, DüĢünce ve
EleĢtiri Tarihi, her biri kendine uygun bir yer edinmiĢlerdir. Mâlesef bizim bugünkü
edebiyatımız, adı geçen çeĢitli alanlarda henüz değerli eserler göstermemiĢtir... Bugünkü
Edebiyat‟ımız Avrupa ve Eski Fars Edebiyatı‟nın bir karıĢımıdır. Kendisini Avrupa
Edebiyatının etkilerinden uzaklaĢtırmıĢ ve eski eserlerin içine hapsetmiĢ kimseler, Edebiyat
Tarihi sayfalarında gereken değeri bulamayacaklardır.
Bunu da unutmamak gerekir ki geçmiĢe göre, Fars Edebiyatı kendisinde yeni ve önemli
bir Ģekil görmemektedir. Sadece Nîmâ‟nın yeni “Gazel Tarzı” müstesna, büyük bir iddia
olabilir. Ama o da diğer eserler arasında “Ender olan yok gibidir” hükmünü taĢımaktadır.
”96
diyor.
Görüldüğü gibi daha Nîmâ, asıl tarzıyla Ģiirlerini yazmadan eski sade haliyle bile farklı
bir tarz ve yaklaĢımla ilk Ģiirlerini hissettirmiĢtir. Bunu herkes kabul etmese de Muhammed
HuĢterûdi gibi kimseler anlamıĢ, sağduyu ile yaklaĢmıĢ ve onun tek farklı ve yeni Ģair
olduğunu açıkça belirtmiĢlerdir.
Nîmâ‟nın tamamıyla geleneğe sırtını dönmüĢ olarak tanınmaması gerekir. Bildiğimiz
gibi Nîmâ, Fransızca, Rusça, Arapça dillerini de bilmekteydi ve bunlar ona tüm ülkelerde
geliĢen edebiyatı takip etme imkanı veriyordu ve bu etki Ģiirlerine de yansımıĢtır. Îran‟daki ilk
yenilikçiler, Fethali Ahondzâde (öl.1878) , Talbuf (öl.1911) „tan tutun da Ref‟et (öl.1920) ve
Sadık Hidayet (öl.1951)‟e kadar hepsi yenilenmeyi Batı‟ya dalmakta ve gelenekten kopmakta
ve hatta gelenekle savaĢta aradılar. Ve bazen de Sadık Hidayet gibi Arapça karĢıtı bir tavır
96 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s.138-
139. Ayrıca bkz. Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 689.
46
sergileyip eski Îran‟ı oluĢturmaya çalıĢtılar. Oysa Nîmâ, Batı‟nın elde ettiği kazanımları aldı
fakat geleneğin verdiği zenginlikleri de gözardı etmedi.
Nîmâ, daha sonra 1926 yılında adı “Asker Ailesi” (Hanevade-yi Serbaz) olan yeni bir
eser yazdı. Nîmâ, bu Ģiirde savaĢ ve onun sonucu olan fakirliği ve çaresizliği yaĢayan bir
asker ailesini konu almıĢtır. Bu Ģiir, Ģairin en baĢarılı Ģiirlerindendir. Burada Nîmâ, artık
Romantizm‟den Realizm‟e kaymaktadır. Eski karamsarlığı biraz daha azalır97
. Ama bu tarz,
Nîmâ‟yı ilk döneminde takip edenlerin yolu olur. Artık Nîmâ, kendisini ispatlamıĢtır98
.
ġiirdeki hikaye, asker olan kocasının, Rus SavaĢı Cephesi‟ne çağrılmıĢ olan bir köylü
kadının çaresizliğini anlatır. ġiirdeki asker kiĢi, aç olan karısını ve çocuklarını geride
bırakarak savaĢ cephesine gitmiĢtir. Ama Ģiir genel bir içeriğe sahiptir, bu yolla yoksul ve
talihsiz bir halkın vaziyeti anlatılmıĢtır 99
. Bu Ģiirde sabah, kurtuluĢ olarak ele alınmıĢtır.
Bu Ģiir, Ģöyle baĢlar:
یک ظاتی ؼا ؾعگی قاظ اقت
ؿ تؽل آياظ اقتؾ اعکی ؽ چي
صه ضاکی ٫گای يؽؼی
تا ت ظقتم اقت يكت ا ناکی
ا ی ضاع لصؽ ؼگاؼگ
ی پياپی خگ
ظؼ قؽ ا يكت ـکؽ تيظ
ظؼ ای ا کف فؽقظ
ضاعاا ؼا ا ی چاپع
97
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 34.
98 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 594. Ayrıca bkz. Aryanpûr,
Yahya, Ez Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, s. 469.
99 Ajend, Yakub, Edebiyyat-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılab-ı MeĢrute Ta Ġnkılab-ı Ġslamî , ĠntiĢârât-ı Emir Kebir,
1363, Tahran, s. 188.
47
ؼی پؽ ل ا ی ضاتع
ا ک ؾی ؼؼا يچ قظل يكت
خگ ا تا کيكت؟
...100
Tercümesi;
Bir köylünün yaĢamı sade
Az da olsa her Ģey yanında
Bir inek, bir tavuk, topraktan bir parça
ġikayetçi değildir elinde oldukça
O istemez rengarenk sarayları
SavaĢ peĢindedir devamlı
BoĢ fikirler yoktur Onun kafasında
Kimse üzgün değildir o‟nun dünyasında
Hânedanları o kurmaz
KuĢ tüyü‟nde o uyumaz
Onun bu kavgadan yoksa hiçbir karı
Peki kiminledir savaĢı?
Bu Ģiirlerden Nîmâ, çok duygulu, ince ruhlu, haksızlıklardan ve adaletsizliklerden
bıkmıĢ biri olduğu anlaĢılmaktadır. ġiirlerini, sadece bu acıları dile getirmek için kullanır.
ġair bu konuyla ilgili olarak Ģöyle der: “Benim Ģiirlerimin esası acılardır. Bana göre gerçek
bir Ģairin bu esası taĢıması gerekir. Ben, kendimin ve baĢkalarının acıları için Ģiir
söylüyorum....”101
Mesela bir baĢka Ģiiri olan “Gece ĠĢi” (Kâr-ı ġebpa)‟da da aynı duyguları
100
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 104-105.
101 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 582. Ayrıca bkz. Kırlangıç,
Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997,
Ankara, s. 39.
48
ifade eder. Bu “Gece iĢi” adlı Ģiirde Ģair, gece vakitleri, pirinç tarlasını bekleyen fakir bir
köylünün düĢüncelerini anlatmaya çalıĢır. Burda da Nîmâ, gerçek hayatı dile getirmektedir;
ت آؼاوؼظ اق ٫يا يی تاتع
تؽ قؽ ناض ا خا تيؽگ
نی ظؼ آیم ٫ظؼ ضاب ـؽ ؼـت ٫ظو تيایطت
کاؼ نة پا ؾ اقت تاو
يی ظيع گا ت ناش
گا يی کتع تؽ طثم ت چب
عؼ آ تيؽگی زهتؿا
صعایی اقت ت خؿ ای کؿاقت
چيؿ يؽهب٫ل ؼانة
اقتای يکم ٫يی ؼظ ظکی
ای اقت گؽاؾ ٫ایيی ؼيع قای
ت چها ضكت ٫ضاب آنظ
ؽ ظيی تا ضظ يی گیع تاؾ:
چ نثی يغی گؽيی ظؼاؾ!
تاؾ يؽظقت ؾى
گؽق ياع ظ تایی تچ او
يكت ظؼ کپ يا يهت تؽح
تکى تا چ ؾتاها آؼاو؟
...102
102
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 412.
49
Tercümesi;
Ay parlar, sakindir nehir
Onun yanı baĢı karanlık
Zaman asılı halde uykuya dalmıĢ, ama geçmekte
Gece iĢi henüz tamam değil
Bazen gittikçe sarkar
Bazen ses çıkarır
Ve içinde o korkutucu karanlığın
Onun sesinden baĢka bir ses yoktur
Korku galip, her Ģey mağlup
Bir iğ (Duk) gider, bu onun Ģeklidir
Bir gölge korkar, bu ise cesur
Uykulu halde yorgun gözlerle
Daima söyler kendi kendine:
Ne kadar sıkıcı, sıcak ve uzun bir gece
(Henüz) yeni ölmüĢ karım
Ve aç kalmıĢ Ġki çocuğum
Elimizde bir avuç pirinç yok
Onların sesini neyle dindireyim?
Sonraki yeni Ģiirlerinde de hep sade ve keder ortamlarını ele alır. Mesela yeni Ģiir
döneminde, Îran Köyleri‟nin sakin ve sessiz alanlarını horoz ötüĢünde canlandıran “Horoz
Öter” (Horus Mîhâned) Ģiirini yazmıĢtır.103
AĢağıda görüleceği gibi Nîmâ, tabiatı öyle tasvir
103
Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,
Tahran, s. 190.
50
etmektedir ki insan ve tabiat iç içedir. Tabiattaki bir varlığı sıradan bir nesne olmaktan çıkarıp
sanki dile getirir. Bu da Nîmâî Ģiirin esas özelliğidir104
.
للنی ل: ضؽـ يی ضاع
اؾ ظؼ فت ضهت ظ
اؾ هية ؼی ک چ ؼگ ضهک
ظؼ ت يؽظگا ظاع ض
اؼ قؽظ قسؽيی تع تؽ خع
يی تؽاظ ت ؽ قی اي:
ؼ آيع پؽ ٫تا ایم اؾ ا
يژظ يی آؼظ ت گل آؾاؼ
يی ایع ؼم ت آتاظا
کاؼا ؼا ظؼ ای ضؽاب آتاظ
...105
Tercümesi;
Ku ku li ku:Horoz öter
Köyün sessiz, gizli içinden
Kuru damar gibi ölülerin vücudunda
Kan koĢturan yokuĢ aĢağı yoldan
Seherin soğuk duvarını dokur
Yeryüzünün her tarafına sızar:
Onun sesleniĢiyle, kanatlandı
104
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 40-41.
105 Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 420.
51
Müjde getirir hasta kulağa
Ġlerleme yolunu gösterir
Bu yıkık yerde, kervana
Ayrıca 1309/1930‟da “ġaĢkın Yerde” (Der Civar-ı Sehtser) adlı etkileyici bir Ģiir yazar.
Bu Ģiirde Nîmâ, üzüntü ve keder bahsi ile kendi çaresizliğini, doğadaki varlıkların adeta ona
hücum ettiğini belirtmektedir. Oysa kendi halinde biri olduğunu ve buradan yola çıkıp diğer
Ģairlerin ona karĢı olan tavrını ortaya koymakta ve yavaĢ yavaĢ sembollere kapı aralamaktadır.
Tüm bunları, edebi bir Ģekilde ifade eder.
Nîmâ‟nın dıĢında bu dönemde ve bazılarının da sonraki dönemlerde izlediği
“Muhafazakarlar” hareketi vardı. Yani 1921 yılından baĢlayıp sonraki dönemleri kapsayan bir
süreçte, orta yollu denilen bir Ģairler grubu vardı. Bu hareket, ilk yenilikçiler gibi bir eski-yeni
karıĢımı bir yol izlediler.
Bu Ģair‟ler, Nîmâ‟nın ilk eserlerini verdiği bu dönemde karĢılarında serbest kafiye ve
vezin Ģekli biraz farklı bir tarz görünce “ġiir elden gidiyor” dercesine Nîmâ‟ya ve onun
Ģahsında üslubuna karĢı tavır aldılar106
. Ama zamanla yani 1930-1935‟lerde bu Gelenekçiler,
Nîmâ‟nın bu Ģiirlerini yani buraya kadar aktardığımız Ģiirlerini örnek kabul almaya baĢladılar.
Bu tarzı savunan isimlerden bazıları Ģöyledir;
Hanlerî (öl.1990) , Tevellulî (öl.1985) , Golçîn Gîlanî, Mes‟ud Ferzad, Pervin
Devletabadi, Nâdir Nâdirpur (öl.1990) , Mustafa Rahimi, Yedullah Ru‟yayi, Ebu-l Hasan
Verzi, Feridun MuĢirî (doğ.1926) , Azad, Nusret Rahmanî, Menuçehr-i AteĢî (doğ.1931)....
Bu isimlere bakarken Ģuna da dikkat etmemiz gerekmektedir. Bunlardan bazıları, 1937
yılında, Nîmâ‟nın yeni yola yani tamamen serbest ve sembolik Ģiir tarzı‟na geçmesiyle
Nîmâ‟yı taklit edip yenilikçiler grubunda yer alarak Nîmâ sonrasındaki yenilikçi Ģairler
arasında zikredileceklerdir. Ama bazıları da Nîmâ‟nın bu ilk eserlerinin tarzıyla veya
tamamen gelenekçi tavrıyla devam ettiler.
Bu bahsettiğimiz “Ortayollu ġiir Hareketi”nin baĢında gelen isimlerden biri Perviz Nâtıl
Hanlerî‟dir. AĢağıdaki Ģiir, ona aittir;
106
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 34.
52
ؼاک ظؼ ای گهه ضضؽا يی گهت ٫يا
اـكؽظ نيعا يی گهت ٫تی ضیهت ٫تاظ
ؾاؼ ت ضظ يی پيچيع ٫گهث اؾ ظؼظ ا
يی گهت ٫نة ـؽ ياع ظؼ اعیهء ـؽظا
ظؼظتاگی اؾ ظؼ يی آيع ؼح
اال پی يأا يی گهت ٫ ياع تظ اؾ ؼ
ؼاؾی اعؼ ظل نة تظ ک ا گا اگؽ
ؼقا يی گهت٫تؽگی اؾ ناض خعا يی نع
يی آیطت ت ناش ٫اؾ تيى ٫قایء تيع ت
یعا يی گهت٫تاظ چ يی نع اؾ ظؼ
یاظ آ یاؼ قفؽ کؽظ پؽیها ؼي
ؾیؽ ؽ قای ا يی نع تا يی گهت
Tercümesi;
Ay, üzüntülü halde bu gül bahçesinde dolaĢıyordu
Rüzgar baĢıboĢ yıpranmıĢ ve mecnun bir halde dolaĢıyordu
Gül dalı, gizli derdinden , iniltilere bürünüyordu
Gece, yarın‟ın düĢüncesine dalmıĢ halde dolaĢıyordu
Bir ses geliyordu uzaktan, hepsi acı hepsi dert
Geride kalmıĢ yoldan, inleyip bir mesken arıyordu
Bir sır vardı gecede öyle ki ansızın eğer
Ağaç‟tan bir yaprak düĢerse, rezil oluyordu
Söğüt‟ün kök gölgesi, korkudan dala asılıyordu
Rüzgar uzaklaĢınca ondan, açıkça dolaĢıyordu
53
O göçmüĢ yâr‟in hatırası, periĢan ve üzgün halde
Her gölgenin altında gizleniyor ve yalnız dolaĢıyordu.
Bu Ģiire baktığımızda aruz, vezin ve kafiye kurallarına uyulduğunu görmekteyiz. Bu
Ģairler, daha önce belirttiğimiz gibi, Nîmâ‟nın bu dönemdeki ilk Ģiir tarzını önceleri
reddetmiĢler. Fakat daha sonra, ondan etkilenip “Efsane” Ģiirini adeta örnek almıĢlardır. Bu
Ģairler, sonraki tarihlerde Bent, Beyit, Mısra, Vezin, Kâfiye alanında aniden Nîmâ‟nın farklı
bir yola girmesiyle yollarını ayırmıĢlardır. Dolayısıyla, Nîmâ‟nın bu dönemdeki Ģiirleri
tamamen serbest ve sembolik olmadığı için muhafazakarlar tarafından daha sonra
beğenilmiĢtir.
Bu “Muhafazakar” Ģive ve tarz hakkında “Hanleri ve Tevelluli”nin öğrencilerinden olan
ama sonradan Nîmâ‟yı benimseyen “Nâdir Nâdirpur” Ģöyle der: “Hanlerî farklı bir yol tuttu
ve kendisine has bir Ģive seçti ki bu tarza “Yeni Klasik Tarz” denilebilir. O (Hanlerî) yavaĢ
yavaĢ Ģuna inandı ki “Fars ġiiri‟nin vezin ve bahirleri o kadar çeĢitli ve detaylıdır ki kırık
veya serbest Ģiire gerek yoktur. ”107
Nâdir Nâdirpur‟un belirttiği gibi bu dönemde Ģairler bir türlü serbest tarza ısınamadılar
ve büyük bir inatla eski Ģiir kalıplarını kullandılar. Bu nedenle bu Ģairler, sonradan edebî
açıdan, ikinci, üçüncü plana düĢtüler.
Bu tarihlerden itibaren artık yeni Nîmâ ortaya çıkmaya baĢlar. Bundan sonra yazacağı
Ģiirler, onun için asıl eserlerdir. YavaĢ yavaĢ artık bakıĢ açısı realist, sembolik ve tamamen
serbest olmaktadır. Nîmâ, o tarihlerde Ģiirde izlenen genel Ģekli tamamen reddeder ve bunun
değiĢmesi gerektiğini kendi Ģiiri Efsane‟yi bile eleĢtirerek Ģöyle anlatır:
“Bu alemde var olan gerçekler, maddenin etkileri sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Benim
ve sizin yaĢamınızı da Ģekillendiren madde‟dir. Benim kafam, bir zamana kadar bu konuda
karıĢıktı... . . ama sonradan düzelttim. Bugün eğer bir kiĢi, Hekim Senai‟nin Hadika‟sını veya
Nizamî-yi Gencevî‟nin Hamse‟sini veya Mecduddîn-i Fîruzâbâdi‟nin Kâmus‟unu veya
Sa‟deddîn-i Taftazanî‟nin Mutavvel‟ini veya onların benzerini yazarsa. . , tekamül gereğince
kendi ayb ve noksanını göstermiĢ olur. ĠĢte bu kaideden dolayı, ÂĢıkane Gazeller -ister benim
en yeni örneğini Fars Edebiyatı‟na geçirdiğim “Efsane” dahi olsun- kabul görmez. Onun
için, “Efsane‟nin Ģairi”olmak- gerçi bu ismi, bilgin insanlar bana taktı- bir övünç sayılmaz.
107 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 98-99.
54
Ġyi biliniz ki... . . ister yeni ister eski olsun , bu âĢıkane ve ayrılıktan, unutulmaktan
kaynaklanan gazeller, bu Ģiirler ve ahlaki hikayelerin hepsi, yakında ebedi ölüme teslim
olacaklardır. ”108
Yeni Nîmâ, bunları söyler. Ona göre, gerçek hayat, varlık, her Ģeye Ģekil verirken,
hayali ve romantik Ģeylere yer vermek zamanın gerisinde olmak demektir. Artık Ģiir, bizzat
hayatın kendisi olmalıdır ve bu tarihlerden sonra, Nîmâ‟nın eserleri her yönüyle Yeni Ģiir‟in
kaynağı haline gelir. 1316 /1937 ve sonrasındaki Ģiirleri ve yazıları, bu türdendir. Bunlar da
iki yönde seyr etmektedir; Nesir yazıları, Ġran ġiiri‟nin temellerinin değiĢimine yönelik olup,
duygusallıktan, hikayesellikten ve öğütten uzak yazılardır. ġiirleri ise, Îran‟ın yeni, iktisadi,
toplumsal durumuyla ilgilidir. Tam anlamıyla Modern Îran ġiiri, bu ateĢle Nîmâ‟nın
öncülüğünde 1941‟de alevlenmeye baĢlamıĢtır.
Nîmâ, Tabii ki bu arada yakından bildiğimiz, çağdaĢ Îran Edebiyatı‟nın meĢhur isimleri
ve çağdaĢı olan Sâdık Hidayet, Nâtıl Hanlerî, Ferîdûn-i Tevellulî vs. Ģairlerle yazıĢmaları ve
görüĢmeleri olur. Mesela bu tarihlerde Kültür Bakanlığı‟na ait olan “Mûsikî Dergisi”, Sadık
Hidayet ve Nîmâ‟nın idaresinde idi ve etkileĢimleri oldukça fazlaydı...
Nîmâ‟nın bu ilk dönemdeki Ģiir anlayıĢını yansıtan bir olayı da Ģöyledir; Sâdık
Hidayet, yazdığı kitaplardan bir kaçını Nîmâ‟ya gönderir. Bu eserlerini inceleyen Nîmâ, sâdık
Hidayet‟e yazdığı bir mektupta ona, Ģunları söyler;
“Bana gönderdiğin birkaç kitabı okudum. Siz sadece büyük bir hata iĢlemiĢsiniz.
Çemedan, Vuğ Vuğ-ı Sahab gibi kitablar, bizim milletimizin anlayıĢ ve bilinçlerinin
seviyesinde değildir... . ”109
Nîmâ, bunları dile getirirken, halk için olması gereken bir sanata değinmiĢtir. Yani
yapılacak her eser, halka bir Ģeyler anlatmak ve onların istifadesi için olmalıdır. Dolayısıyla
Nîmâ, sadeliği esas almıĢtır. Bu da Nîmâ‟nın bu dönem eserlerinde dikkat ettiği bir esastır.
Nîmâ, hem bu dönemdeki aruz kurallarına bağlı Ģiirlerinde hem de daha sonraki serbest
Ģiirlerinde veznin olması gerektiğini savunmuĢtur110
.
108 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 65-66.
109 Aynı eser, s. 73.
110 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 36.
55
Sîrus Tahbaz'ın "Mecmua-yı EĢ'ar-ı Kâmil-i Nîmâ YûĢic" isimli kitabında, Nîmâ'nın
kaleme aldığı tüm Ģiirlerini, tam Ģekliyle bulmak mümkündür. Bu kitabta Nîmâ'nın 1937
yılına kadar yazdığı klasik Ģiirlerin tam listesi Ģöyledir:
Kısse-i Reng-i Perîde-1921, Efsane-1923, ġîr-1923, ÇeĢme-i Kûçek-1923, Yâdigar-
1923, Engasi-1923, Boz-i Molla Hasan-1923, Gol-i Nazdar-1923, Mufside-i Gol-1923, Gol-i
Zudres-1924, Mahbes-1925, Harken-1925, Rubah u Horus-1925, Came-i Nov-1925,
Hânevade-i Serbaz-1926, Ez TerkeĢ-i Rûzegar-1926, Be Yâd-ı Vatanem-1926, BeĢaret-1926,
Teslim ġode-1926, Kû-1926, Kalb-i Kavi-1926, Gorg-1926, Avaz-ı Kafes-1926, Came-i
Maktul-1926, Nâme-1927, Peser-1927, ġehid-i Gomnâm-1927, Serbaz Fûladin-1927, Engasi-
1928, Be Ressam Erjengî-1928, Hâce Ahmed Hasan-ı Meymendî-1928, Abdullah Tahir u
Kenizek-1928, Horus-i Sade-1929, Kirm-i EbrîĢem-1929, Esb Devanî-1929 Keçebî-1929,
Ukab-ı Nil-1929, Emu Receb-1929, Herriyyet-1929, Seday-ı Çeng-1929, Engasi-1929,
Engasi-1929, Kebok-1929, Horus u Bukalemun-1929, Ukubet-1929, Bahar-1929, Sâl-i Nov-
1930, Perende-i Munzevi-1930, AteĢ-i Cehennem-1930, Mîr Dâmad-1930, Der Civar-ı
Sehtser-1931, Dihkâna-1931, HuĢi-yi Men-1931, Hey'et-i Der PoĢt-i Perde-1931, Amzenaser-
1931, Hatıra-yi Mubhem-1931, Gonbed-1931, Ne're-yi Gav-1931, Feza-yi Bîçun-1931, Sobh-
1931, Dûd-1934, Kal'a-yı Sakrîm-1934.111
Nîmâ, bu dönemlerde, artık eskiden yazdığı “Efsane”, “Asker Ailesi”, “Ey Gece” vs.
eserlerinin tarzını bırakmıĢ ve bunlara karĢı fazla ilgisi kalmamıĢtır. Bundan sonra Nîmâ, yeni
yüzüyle meydana çıkmıĢtır.
Bu Dönemdeki ġiirlerinin Özellikleri:
Yukarıdaki yazılardan, Nîmâ‟nın kendi düĢüncelerinden, Ģiirlerinden ve onun hakkında
diğer Ģairlerin belirttikleri görüĢlerden, temel olarak elde ettiğimiz sonuçtan hareketle, bu
dönemde Nîmâ‟nın Ģiirde takip ettiği genel, klasik ve tamamen yenilenememiĢ esasları kısaca
Ģöyle özetlenebilir;
ġiirler de diğer Ģeyler gibi değiĢimi kendinde gösterebilmeli, belli kelime,
kavram ve kalıplara hapsolmamalıdır.
ġiir, herkesin anlayabileceği bir üslup ile sade bir Ģekilde olmalıdır.
111
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 13-16.
56
ġiirden amaç halka bir Ģeyler anlatmak, onların yaĢamlarını yansıtmak
olmalıdır.
ġiir, Ģekil olarak aruz kuralları içinde olmalı ve bir vezin düzeni içermelidir112
.
57
NÎMÂ‟NIN YENĠ ġĠĠR DÖNEMĠ 1937-…
Aslında edebiyatçılar, yeni Ģiir döneminin baĢlangıcını 1941 olarak kabul ederler. Bu
dönemin 1941 olarak alınmasının sebebi, 1941 yılında meydana gelen ve Îran Edebiyatı
açısından ayrı bir dönüm noktası sayılan, Rıza ġah‟ın Ġkinci Dünya SavaĢı yıllarında sürgüne
gönderilip yerine oğlu Muhammed Rıza‟nın getirilmesiyle özgür bir ortamın oluĢması ve
dolayısıyla Edebiyat‟ın da daha çok geliĢme imkanı bulmasıdır. Ancak bu olayın, bir
baĢlangıç sayılması, Îranın genel Edebiyatı içindir. Oysa (edebiyatçıların belirttiği gibi)
modern Ģiir, Nîmâ‟nın 1937 yılında Kaknûs (Kaknûs) ve Karga (Ğorâb) Ģiirlerini yazmasıyla
baĢladı ve daha sonra “Musiki Dergisi”inde çalıĢtığı dönemdeki eserleriyle devam etti. 113
Nîmâ ve Fars Ģiirinde meydana getirdiği değiĢimden sonra “yeni Ģiir” ıstılahı, tüm eski
kalıpların karĢında bir yer tuttu. Bu ıstılahın tam anlamı ise yeni Ģiirin, klasik Ģiirin vezin
kurallarına uymayan, yeni konular iĢleyen bir Ģiir olduğudur. Bu açıdan yeni Ģiir, hem
kalıpları, muhtevası hem de beyan tarzı açısından eski Ģiirden farklıdır.114
Daha önce bahsettiğimiz gibi Nîmâ, artık sanat, edebiyat, Ģiir ve yenilik adına oldukça
farklı tavırlar ve görüĢler sergilemeye baĢladı ve bu dönemde bir yenilikçi olarak karĢımıza
çıktı. Zaten ilerlemekte olan ve ilk Ģiirleriyle oldukça büyük katkı sağlayan Nîmâ, bu dönem
eserleriyle yeniliği her yönüyle gösterdi ve diğer Ģairlerin ilgisini üzerine çekti.
Nitekim kendisi sanattaki böylesi ileri düĢüncesinden dolayı, Fars ġiiri‟nin gidiĢatını
değiĢtiren “Kaknûs” (Kaknûs) ve “Karga” (Ğorab) Ģiirlerini yazdı. Kaknûs, Karga ve
sonradan da diğer Ģiirleri, her açıdan Fars ġiiri‟nin önceki eserlerinden farklı idi. Onun yeni
bakıĢı, beraberinde yeni bir ifade tarzını getirdi. Kaknus Ģiirinde Nîmâ, konuyu “Kaknûs
KuĢu” etrafında örmüĢtür.
Bildiğimiz gibi “Kaknûs KuĢu”, Îran Ģiirlerine konu olan efsanevi, güzel sesli , renkli
kanatları olan, gagasında çokça delik bulunur ve her delikten farklı güzel sesler çıkarır. Bin
yıl kadar yaĢayan bir kuĢtur. Bin yıl geçip ömrü sona yaklaĢınca çokça odun toplar ve o
112
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 35-36.
113 Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 682-689.
58
odunların üzerine oturur. Daha sonra öyle bir Ģekilde öter ki kendinden geçer ve kanatlarını
birbirine vurunca bir ateĢ oluĢur ve o ateĢte yanar. O ateĢin külünden eĢi olmayan bir yumurta
oluĢur. Bu Ģekilde ölümleriyle baĢka kuĢlar meydana gelmektedir. Yani kuĢ kendisini
diğerlerine feda eder. Zümrüd-ü anka kuĢu olarak da anılır.
Bu kuĢ Nîmâ da adeta kendisini Kaknûs benzetmesiyle tasvir eder. Nîmâ, kafiye ve
vezinde serbest olurken yine de tüm kıt‟anın yapısında bir vezin takip etmektedir. ġair, aruz
bahirlerinden birini, yani mef‟ûlu fâilâtu mefâîlun‟u korumaya çalıĢtığı görülür115
.1316/1937
yılı Ģubat ayında yazılan Kaknûs Ģiirinden bir parça;
آاؾء خا ٫يؽغ ضنطا٫لمـ
آاؼ ياع اؾ ؾل تاظای قؽظ
تؽ ناش ضيؿؼا
تهكت اقت ـؽظ
تؽ گؽظ ا ت ؽ قؽ ناضی پؽعگا
ا ان ای گهع تؽکية يی کع
اؾ ؼنت ای پاؼء صعا صعای ظؼ
ثم ضطی تيؽ ؼی کظؼ اتؽای ي
ظیاؼ یک تای ضيانی
يی قاؾظ.
...116
Tercümesi;
114
Aynı eser, s. 685.
115 Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 60.
116 Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 222.
59
Kaknûs, güzel sesli kuĢ, dünyanın Ģarkısı
Avare oldu soğuk rüzgarların esiĢinden
Bambu ağacının dalında
OturmuĢ tek baĢına
Onun çevresinde kuĢlar her bir dalın baĢında
O kaybolmuĢ feryadları karıĢtırıyor
Yüzlerce uzak ses parçalarından
Dağın kara bir çizgi gibi olan bulutlarında
Hayali bir binanın duvarını
Yapıyor.
Daha sonra devamla Ģöyle der:
ظيی ٫خایی ک گيا ظؼ آداقت
٫تؽکيع آـتاب قح ؼی قگال
قت ای ؾيي ؾعگيم چيؿی ظنکم ا
زف يی کع ک آؼؾی يؽؼا چ ا
اگؽ چع اييعنا ٫تيؽ اقت چ ظظ
چ ضؽيی ؾ آتم
ظؼ چهى يی ایع صثر قپيعنا
زف يی کع ک ؾعگی ا چا
يؽؼا ظیگؽ اؼ تكؽ آیع
ظؼ ضاب ضؼظ
ؼدی تظ کؿآ تاع او تؽظ
60
...117
Tercümesi;
Bir yer ki ne ot var, ne bir an bile
Utanmaz güneĢ, taĢları üzerinde çatlar,
Ne de bu dünya ve yaĢamı çekici bir Ģey
Hisseder ki onun gibi kuĢların da arzusu
Karadır duman gibi , her ne kadar ümitleri
AteĢten bir harman gibi
Göze görünse de ve beyaz sabahları.
Hisseder ki onun yaĢamı
BaĢka kuĢlar gibi eğer biterse
Uyku ve yiyecek içinde
Bir dert olur ki söylenmez de
Kırık Aruz kalıbı‟yla yazılan ilk Ģiir, 1302/1923 yılında yazılan ve daha önce MeĢrutiyet
sonrası Ģairler arasında adını zikrettiğimiz Ebul Kasım-ı Lahuti‟nin “Kanlı Siper” (Senger-i
Hûnîn) eseri idi. Bu eser Viktor Hügo‟nun Ģiirlerinden birinin vezinli bir tercümesiydi118
.
Ebu-l Kasım-ı Lahuti‟nin Ģiirleri, yeni Ģiirin temelini oluĢturan eserler olamadı.
Lahutî‟nin, Realist olan Ģiirlerinin, istiarî zerafetlerden ve benzetmelerden yoksun olması
nedeniyle hem eski Ģiirin hem de batı Ģiirinin karĢısında dayanma gücü bulamadı. Bunlar da
Nîmâ‟nın bu dönemdeki esas yönleri idi. Nîmâ, “Efsane” Ģiiriyle tanınmıĢsa da yeni Ģiirin
temellerini, “Kaknus” Ģiiriyle atmıĢtır.119
Burada hem Lahutî ve onun gibi bazı Ģairlerin tarzı ile Nîmâ‟nın tarzının fark ve
benzerliklerine bir örnek verirsek daha iyi anlaĢılır. Nîmâ‟nın “Kaknûs” eseri, Lahutinin
117
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 222-223.
118 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 83.
119 Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, I, 211.
61
“Kanlı Siper” eserinden 13 yıl sonra yazılmıĢtır. Zahiri benzerliklerin dıĢında çokça keyfiyetli
farklar vardır. Ve Nîmâ‟nın bu tarzı, tam olarak “Kaknûs” (Kaknûs) ve “Karga” (Ğorâb)
Ģiirinden itibaren devam eder.
“Kanlı Siper” Ģiiri; (Lahutî‟nin)
اسيرؼؾو آؼا قگؽ ضي نعع
دليرتا کظکی
ت ق ظاؾظ.
آدا تعی ت ى؟
تهی -
. دالرانتا ای
تيرپف يا کيى خكى ت ؼا ى ها ت
!بمانيتظؽ ٫تا آک تت ت ؼقع
تفىگ ایک صؿ تهع نع نل
آتم خؽل ؾظ
كگؽا ا ت
سىگ اؼهتا ـتاظ تؽ قؽ ضاناک
داعاغى تع ت ضا ؼو تا کى » -
(گفت)ت قهطا ـج -«تا ياظؼ عؿیؿ
«انكاع ضاى آيع.
عدة زم ای ؾظی! -
يسکو کيكتی اگؽ اصال يايعی؟
مفتضای ؾ چگ يا تگؽیؿی ت زؽؾ
62
(شجاعکظک ٫)ظاظ پاقص ا -«قهطا . » -
Tercümesi;
Kanlı siper savaĢçıları, oldular esir
Bir çocukla ki cesur
On iki yaĢında.
Sen de orda mıydın?
-Evet
Bu kahramanlar ile.
O halde bedenini oklara hedef yapacağız
Sıran gelene kadar, bekle!
Bir dizi namlu kalktı silahların
AteĢ saçtı
Onun siper arkadaĢları
Yuvarlanıp üzerine düĢtü çöp ve taĢların
-“Ġzin ver bana eve gideyim de veda edeyim
Sevgili Annemle - (Alay Kumandanı‟na dedi)
Zamanında geleceğim.”
-Acayip kandırdın!
Kimin mahkumusun belki hiç gelmedin?
Pençemizden kaçmak istiyorsun ucuz laflarla
-“Hayır Kumandan.”- (Onun cevabını verdi, cesur çocuk)
63
“Kaknûs” Ģiiri (Nîmâ‟nın);
جانآاؾء ٫يؽغ ضنطا٫لمـ
سرد ياع اؾ ؾل تاظای آاؼ
خيسرانتؽ ناش
فردتهكت اقت
پروذگانتؽ گؽظ ا ت ؽ قؽ ناضی
ا ان ای گهع تؽکية يی کع
اؾ ؼنت ای پاؼء صعا صعای ظؼ
ظؼ اتؽای يثم ضطی تيؽ ؼی ک
ظیاؼ یک تای ضيانی
يی قاؾظ.
...
ظيی ٫خایی ک گيا ظؼ آداقت
٫آـتاب قح ؼی قگالتؽکيع
ای ؾيي ؾعگيم چيؿی ظنکم اقت
زف يی کع ک آؼؾی يؽؼا چ ا
اميذشاناگؽ چع ٫تيؽ اقت چ ظظ
چ ضؽيی ؾ آتم
سپيذشانظؼ چهى يی ایع صثر
چىانزف يی کع ک ؾعگی ا
آيذيؽؼا ظیگؽ اؼ تكؽ
64
خردظؼ ضاب
برداو ؼدی تظ کؿآ تاع
(Tercümesi, daha önce geçti.)120
Hem Kanlı Siper‟e hem de Kaknûs‟a dikkat edilirse, ikisinde de vezin ve kafiye
bakımından benzerlikler vardır. Her ikisinde de cümle sonlarında koyu gösterilen kelimeler
arasında kafiye uyumu ve düzeni görülmektedir. ġiirler bir kaç bentten oluĢmuĢ ve her bent
giderek daha olgunlaĢıp tamamlanır. Her ikisi de Ģiirin serbest tarzını uygulamıĢlardır.
Aralarındaki farklar ise Ģöyledir;
Lahutî‟nin Ģiirinde nesirsel ve ihbari yani hikayesel bir düzen vardır. Bu Ģiir, sanki düz
yazı gibi birbirini takip eden cümlelerle sona ermekte ve Ģiirden çok nesir gibi görünmektedir.
Öbür taraftan Kaknûs‟un oluĢumunda konusal, hikayesel ve aktarımsal olmayan, içeriksel bir
iĢleyiĢ vardır. Kanlı Siper‟de bir hikaye baĢlar ve yan çizmeden sona erer. Fakat Kaknûs‟ta
iĢleyiĢte etkili olan yan konular vardır. Bunlar asıl konular değildir. Kanlı Siper‟de bir gerçeği
aktarmaktan baĢka bir niyet yoktur. ġair gerçeği anlatmak ister. Ve sonuçta, bu bir eser olur.
Ama Kaknûs‟ta Ģairin amacı zahiri bir gerçeği aktarmak değildir. Çünkü Kaknûs‟ta böylesi
zahiri bir gerçek yoktur. ġairin amacı daha geniĢ ve düĢünsel Ģeyleri anlatmaktır. Yani
Kaknûs, bir semboldür ve eser de sembolist bir eserdir. Elbette bu Ģiirde, kaknûs kuĢu‟na
benzeyen en önemli Ģey Nîmâ‟nın kendisidir. Yani Ģiirde “Soğuk rüzgardan dolayı avare
olmuĢ, yalnız kalmıĢ olan” Nîmâ‟nın kendisidir. Ve o da Kaknûs KuĢu gibi kendisini ateĢe
atar ve yanar taki onun kül‟ünden baĢka Kaknûs‟lar oluĢsun. Bu sadece bizim anladığımız,
daha farklı yorumları da elbette olacaktır.
Dolayısıyla Nîmâ‟nın Ģiiri, Lahutînin Ģiirinden iki temel noktada farklılık gösterir;
Birincisi “Sembolizm”, ikincisi ise “Tasvircilik” yani betimleme tarzıdır121
.
Bu “Sembolizm”, Nîmâ‟nın Ģiirinin diğer Ģiirlerinden temel farkıdır. Semboller, diğer
Ģairlerin Ģiirlerinde de elbette mevcuttur. Fakat Nîmâ, sembol‟leri Ģiirin temel öğesi olarak
kullanır ve bu nedenle devamlı tekrarlar. Bu fark ise daha sonraki yeni dönem Ģiirine Ģekil
verecektir. Nîmâ semboller hakkında Ģöyle der: “Semboller, Ģiiri derinleĢtirir, onu geniĢletir.
120
Kanar, Mehmet, Modern Îran ġiiri Antolojisi, ġûle Yayınları, 1999, Ġstanbul, s. 163-165. Ayrıca bkz.
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 39.
121 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nubehar, 1380, Tahran, s. 85.
65
Onu gördüğünüzde kazımanız ve altındakini çıkarmanız gerekir. Bu, avam tarafından
“Ta‟kid” (söz karıĢıklığı)olarak algılanır ama benim ve sizin (havas) için olay tersinedir.
Ta‟kid “Derinlik”ten farklıdır.
Sembolleri koruyun. Onlar ne kadar uygun olursa, Ģiirinizin derinliği daha uygun ve
tabii olur ama sembollerin sadece olması yetmez, onu iĢlemek lazım. Sizin hislerinizin ona
yardım etmesi lazımdır.”122
Bu dönemlerde Nîmâ, 1938 yılında, “Mûsikî” dergisinin idari kadrosuna dahil olmuĢ ve
orada çalıĢmaya baĢlamıĢtır. Bu dergideki ve sonraki çalıĢmaları Fars ġiiri‟nin asırlardır
devam eden geleneğini değiĢtirmesini devam ettirmiĢtir.
Nîmâ, “Mûsikî Dergisinde”123
1318/1939 Aralık ayı ile 1319/1940 Kasım ayı arasında
“Sanatçıların Hayatında Duyguların Kıymeti”124
(ErziĢ-i Ġhsâsât Der Zindegi-yi Honer
pîĢegan) adıyla makalelerini yayınladı. Bu makale yazıları, yeni dönem edebiyatının
yerleĢmesi ve değiĢmesi açısından çok önemliydi. Zira Nîmâ‟nın çeĢitli diller bilmesi
nedeniyle o sırada Avrupa, Amerika ve Asya‟da meydana gelmiĢ ve gelmekte olan edebi
çalıĢma ve değiĢmelerden her an haberi oluyor, onları takip ediyor ve ve tüm bunları bu
yazılarına yansıtıyordu. Bu etki, hem Nîmâ‟nın kendi Ģiirlerine yansıdı hem de diğer Ģairlere
ve yeni yetiĢmekte olan gençlere, önayak ve yardımcı oldu. Bu yazılar, dönemin
edebiyatçıları tarafından oldukça ilgiyle takip edildi.
Nîmâ, yazdığı önemli makalelerinde, dünyadaki çok sayıdaki edebi örneklere dayanarak
okurun dikkatini iki noktaya yöneltti; Sanatçıların hayatındaki toplumsal ve iktisadi duruma
ve zamanlarını algılayıĢ biçimlerine...
Mûsikî Dergisi dönemi Ģiirleri, muhteva açısından Fransız sembolist Ģairlerine ve
özellikle Nîmâ‟nın ilgi duyduğu Malarme‟125
ye daha yakındır. ĠĢte Nîmâ, eski kalıplar ve
122 Aynı eser, s. 91.
123 Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, I, 210-211.
124 Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,
Tahran, s. 184.
125 Adı Stephane Mallarmé‟dir.1842‟de Pariste doğdu.Öğrencilik yıllarında Ģiire ilgisi artmıĢtı. Daha sonra
ingilizceyi öğrenmek için Ġngiltereye gitti. Aldığı bir belge ile ingilizce öğretmenliği yaptı. Sonra Paris‟e atandı.
Orada ayrıca genç sanatçılarla beraber toplantılar yaptı. ġiir üzerine yoğunlaĢtı.1898‟ de öldü. ġiirde gramer
kuralları, kafiye düzeni dıĢına çıkmıĢ ve sembolleri öne çıkarmıĢtır. Sembolist Ģairlerin ustası olarak tanınır.
Eserleri ; Pencereler, Bir Firavunun Öğleden Sonrası, Essiente için Düzyazı....
66
geleneklerin içine kendisini hapsetmemiĢ, elde olan yerli ve yabancı tüm yeni tarz ve
üsluplardan faydalanmıĢ ve yeni bir yol oluĢturmuĢtur. Zaten aslında iyi olan eserler, yerinde
sayan, belli kalıplarda kalan eserler değildir. Aksine bir merdiven gibi hep yukarı çıkan,
durağı olmayan ve bir birikimin sonucu olan eserlerdir. Ayrıca Ģu da var ki hiçbir Ģey kendi
kendine ortaya çıkmamaktadır. Yani bir birikimin sonucudur.
Nîmâ, bu dergideki çalıĢmalarını, 1941 yılının 3. sayısına kadar sürdürdü. Aylık Mûsikî
Dergisi‟126
nde Nîmâ‟nın Ģu Ģiirleri yayınlandı;
Müzik Aletinin Sesi (Seday-i Çeng)..................................ilk yıl, 1318/1939, sayı 8
Karga (Ğorab)................................................................................1318/1939, sayı 9
Kuğu (Kû)....................................................................................1318/1939, sayı 10
Kayıkçılık Mumu (ġem‟-i Kerecî)........................................1318/1939, sayı 11, 12
Mehtab Gülü (Gol-i Mehtab)........................................ikinci yıl, 1319/1940, sayı 1
Kaknûs (Kaknûs)...........................................................................1319/1940, sayı 2
Ğam KuĢu (Morğ-ı Ğam)..............................................................1319/1940, sayı 4
Periler (Perîyan).............................................................................1319/1940, sayı 5
Abullah Tahir ve Kızcağız(Abdollah Tahir ve Kenîzek)..........1319/1940, sayı 6, 7
EĢsiz Alan(Fezay-ı Bî Çûn)...........................................................1309/1940, sayı 8
Tufan (Tûfan)................................................................................1319/1940, sayı 9
Gece‟nin Kederlisi (Enduhnak-ı ġeb)..........................................1319/1940, sayı 10
Ey Gece (Ey ġeb)................................................................. 1319/1940, sayı 11, 12
Soğuk Tebessüm (Hendey-i Serd)........................üçüncü yıl, 1320/1941, sayı 3 127.
Kudret,Cevdet, Batı Edebiyatından Seçme Parçalar, Ġnkılab ve Anka Basımevi, Ġstanbul, 1980, s. 261.
126 Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, I, 215.
127 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 123-
124.
67
Bu eserlerden “Ey Gece” dıĢındaki tüm Ģiirler, ilk kez bu dergide basıldı. Bunlardan
Kaknûs Ģiirinin farklı bir yeri vardır. Çünkü bu, Nîmâ‟nın ilk “Nîmâî ġiiri” idi. Yani kırık
vezinli, mısraları eĢit uzunlukta olmayan ve sembollerle ifade edilmiĢ, dolayısıyla esrarlı olan
ilk Ģiiriydi. Diğer Ģiirler, onu takip etti.
Bahsettiğimiz gibi Nîmâ‟yı yeni ve serbest Ģiir tarzıyla ortaya çıkaran ikinci Ģiiri,
“Karga” (Ğorab) idi. Bu Ģiirde de Ģair, tamamen serbest bir Ģiir örneği sergilemiĢtir. ġiirde,
Nîmâ‟nın en büyük özelliklerinden biri olan “tabiatı çarpıcı bir Ģekilde tasvir etme”nin güzel
örnekleri görülür. ġiir, Ģu Ģekilde baĢlar:
لت ؼؽب کؿ تؽ کكاؼ ، آـتاب
تا ؼگای ؾؼظ ؼم كت ظؼ زداب
تا هكت تؽ قؽ قازم یکی ؼؽاب .
ؾ ظؼ آتا
ؽگ آقا نع اع یکی تهط
ؾؼظ اؾ ضؿا ،
ؽظ قت ؼی پاؼچ قگی ت قؽ قمط.ک
ؾا مط ای ظؼ
پيعاقت مط ی قيی.
ای آظيی تظ ت ؼی ،
خیای گن ای ک ؾچهى کكا ا،
تا آ کع ظيی ؼـى پا ظل تيا.
لتی ک یاـت خای ای ؾ ؼی ييم
چهى ؼـؽاب ضيؽ اؾ اياج يثم قيم
ؽابتؽ قی اقت ظضت تی يچ اضط
کؿ آ گؿؼگا
چ چيؿ يی ؼقيع ، ـؽزی كت یا عػاب؟
68
...128
Tercümesi;
Gün batımında dağ yamacından, güneĢ
Kederin sarı renkleriyle örtülmüĢ,
Yalnız baĢına sahile bir karga inmiĢ
Ve uzaktan sular
Sema ile aynı renkte ve bir pelit ağacı
Ki hazan ile sararmıĢ,
Bir taĢın üzerinde aĢağı sarkmıĢ.
O uzak noktalarda
Görünür siyah bir nokta.
Bu bir insan idi yolda
Bir köĢe arar ki herkesten uzak
Ona gönlünün gizli kederini açacak.
Bulunca bir gizli mekan istediği gibi
Karga‟nın gözü hayretle sel gibi dalgalardan
Ona doğru dikilmiĢtir olmadan ızdırap
Ki o yollardan
Neler çıkacak, sevinç mi var yoksa azap?
Burada Nîmâ, tekrar diğer Ģiirlerinde olduğu gibi en çok kullandığı tasvir ve tabirleri ele
almıĢtır. Yine karanlığın yaklaĢtığı günbatımı, hazan ile sararmıĢ bir pelit ağacı, tek baĢına
oturmuĢ bir karga, ufuktaki siyah nokta ile kederini, hüznünü paylaĢabileceği bir yer arayan
adam ve tüm bunları etkileyici ve uyumlu bir Ģekilde aktarabilme özellikleri. ĠĢte Ģairi,
128
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 224.
69
diğerlerinden farklı kılan muhteĢem bir Ģiir örneği. Nîmâ‟nın en belirgin özelliği olan tabiatı
tasvir, kendini açıkça göstermektedir.
Nîmâ‟nın yazdığı bu Ģiirlerin her biri, ayrı bir güzellikte olup yeni dönemin önemli
eserleriydiler. Nîmâ, 1317/1938‟de 2 Ģiiri, 1318/1939‟da 6 Ģiiri, 1319/1940‟ta 10 Ģiir ve
1320/1941de 11 Ģiiri bu tarzda yazdı. ġiirlerini Mûsikî Dergisi‟nde iken makaleleriyle beraber
yayınladı. Bu durum 1320/1941‟de dergi‟den ayrılmasına kadar devam etti...
Nîmâ‟nın 1319/1940 yılında yazdığı Ģiirlerden biri de, halkın yaĢamını, sıkıntılarını
anlatan ve Ģiirde Ģairin de belirttiği gibi “Hayat ve Ölüm Arasında” bir yaĢamın olduğundan,
ne olacağı belli olmayan bir gelecekten bahseden KıĢ Uykusu (Hâb-ı Zimistanî) adlı eseridir.
Yine bu yıl içinde yazdığı “Gecenin Kederlisi” (Enduhnâk-i ġeb) Ģiirinde mısralar, o kadar
serbest kullanmıĢtır ki neredeyse hiçbir düzen kalmamıĢtır. ġiir, muzari‟ bahrinde “mef‟ûlu
fâilâtu mefâîlu fâilâtu” vezninde yazılmıĢtır. Ancak bu vezine sadece birkaç mısrada
uyulmuĢtur129
. Bu Ģiirde de doğanın birer parçası olan deniz, gece, korku, gölge, yine bir telaĢ
ve endiĢe kavramları göze çarpmaktadır. Çok derin anlamlar taĢıyan bu etkili Ģiir, Ģöyle
baĢlar:
گهى نة ک قای ی ؽ چيؿ ؾیؽ ؼقت
ظؼیای يــمـهة
ظؾ يج ضظ ـؽقت
ؽ قای ای ؼييع ت کدی ضؿیع اقت.
ای گؽیؿعگا يجقی نتات
تفت قای ای .
قؽ تؽ کهيع ؾ ؼای
ای قای اؾ ؼم
تؽ قای ای ظیگؽ قازم گا يكت
ا ؼا اگؽ چ پيعا، یک خایگا يكت
70
تا ؽ نتاب يخم تانع نتاتا.
يی نکاـع ای ؼ ؼا کاعؼا
تف قای اع گؽیؿا
...130
Tercümesi;
Gece vakti hey Ģeyin gölgesi altüst olur
KarıĢık deniz
Kendi dalgasında aĢağıda kalır,
Her bir gölge korkmuĢ bir köĢeye sızmıĢtır,
Dalgadan kaçanlara doğru
GizlenmiĢtir bir gölge
BaĢını kaldırmıĢtır yoldan
Bu gölge, yolundan
Sahilin diğer gölgelerine doğru bakmaz.
Onun, gerçi bir yeri yoktur.
Dalgasıyla daha da hızlanır.
O yarar bu yolu ki içinde
Çokça gölge kaçmakta
...
Daha önce Rıza Han dönemindeki çalkantılar nedeniyle suskun olan Nîmâ, yeni
dönemle yani Rıza Han‟ın bu tarihlerde (1941) sürgün edilip saltanata oğlu Muhammed
Rıza‟nın geçmesiyle Îran‟da daha özgür bir hava esmeye baĢladı ve böylece Nîmâ, görüĢlerini
129 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 612.
130 Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 280.
71
bu dergide herkes gibi daha rahat ifade etmeye baĢladı. Bu Ģiirleri (1937‟den sonraki) , Nîmâî
ġiir dediğimiz yeni Ģiirin baĢlangıcını oluĢturan türdendi.
Bu dönemde ünlü Ģair “Said Nefîsî”, Nîmâ‟ya yazdığı bir mektubunda; “...Siz Yeni
Ģiir‟in öncüsüsünüz. Mûsikî Dergisi‟nde yayınlanan Ģiirlerinizi ilgiyle okuyorum, aradığım
lezzeti sizin Ģiirlerinizde bulmuĢtum. ”131
diyor.
Nîmâ, bu dönemde bir taraftan eskisi gibi Ģiirlerin gerçekçi ve hayatı yansıtması
gerektiğini ifade ederken, diğer taraftan da eski tarzına zıt olarak biraz girift, kafa yorucu
olması, basit olmaması gerektiğini vurguladı. Yani Nîmâ‟ya göre eser, hayatı anlatıp havas
tabakasına hitap etmeli, herkesin anladığı bir ifade ve herkesin kullandığı bir kelime hazinesi
içermemelidir. Bu konuyla ilgili olarak Nîmâ, bir kitabın mukaddime‟sinde bir Ģiirle ilgili
olarak Ģöyle bir yorum yapar;
“Bu kıt‟a dil bakımından görüldüğü gibi okumuĢ-görmüĢ sınıfın iĢine yaramaz. Necib
kelimeler (Halk arasında az kullanılan kelimeler) burda kullanılmamıĢ. Bazı yüksek bilgili
kiĢiler, burada kullanılan kelimeleri basit, aĢağı görebilirler...ama bu değerli kiĢilerin de
gayreti sadece eskilerin diliyle konuĢmaktır. Üslup dünyasında tüm tarzları bilirler ama
yaĢam tarzını bilmezler. Onların iĢi, ölülerin diliyle konuĢmaktır. ”132
Burada, Nîmâ‟nın yeni döneminde Ģiir yazarken dikkat ettiği esasları görmekteyiz. Bir
Ģiir, basit bir dil içermemelidir. Yani bilgin ve kültürlü kiĢilere hitap edebilen bir dille
yazılmalıdır. Bu nedenle, Nîmâ‟nın eserlerinde kıyıda-köĢede kalmıĢ, herkesin bilmediği ve
hatta kendi memleketi olan Mazenderan‟a has halk dilinde kullanılan kelimeler mevcuttur133
.
Fakat diğer taraftan Nîmâ, Ģairlerin eserlerini basit olduğu için eleĢtirenlerin içinde bulunduğu
çıkmaza da iĢaret etmiĢtir. Bu yeni ve bilgili kiĢiler, eski kafalarla ve tarzlarla yaĢamakta ve
hayatı Ģiire aktaramamaktadırlar.
Nîmâ, kafiye ve vezin hakkında da farklı görüĢler ve çalıĢmalar sergilemiĢtir.
Gelenekçilerin gözünde, Ģiirin vezni, ilk mısra‟nın aruz tef‟ilelerinin sayısından ibaretti.
Nîmâda ise, mısralar aynı uzunlukta olmayıp serbest vezinlerle yazılmıĢtır. Yani bir armoni
131 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 105-106.
132 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 82.
133 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 604-707.
72
sonucunda ortaya çıkar. Bundan dolayı Nîmâ, belli Ģiir kalıp ve tef‟ilelerine kendini mahkum
etmemiĢtir. Kullandığı serbest Ģiir tarzı hakkında Ģöyle diyor:
“Benim serbest Ģiirlerimde vezin ve kafiye, farklı bir Ģekilde ele alınır. Mısraların
kısalıp uzaması, bir heves ve fantezi için değildir. Ben nazımsızlık için de bir nazmın olmasına
inanırım. Benim her kelimem, ince bir kural ile diğer bir kelimeye bağlanır ve benim için
serbest Ģiir söylemek, diğerlerinden daha zordur.”134
1322/1943‟de ilk yenilikçi dergiler yayınlanmaya baĢladı. Bunlardan biri de Perviz
Natıl Hanleri‟nin genel sekreterliğini yaptığı Söz (Sohen) dergisi idi. Yayın tarzı ise Nîmâ‟nın
“Efsane” Ģiirinin kaynaklığını yaptığı “Yeni Gelenekselcilik” tarzındaydı. Önceleri Nîmâ‟yı
eleĢtiren Hanleri, Ģimdi onun ilk Ģiirlerinden olan “Efsane”sini örnek almıĢtı. Ama bu kez
onun yeni tarzını red etmiĢ ve Nîmâ‟yı bu yeni Ģiirlerinden dolayı eleĢtirmiĢtir. Ayrıca
“Halkın Mektubu” (Name-yi Merdom) adlı derginin de sosyalist düĢünceler ve Nîmâî Ģiir
eğilimli yayın yapmaktaydı. Artık örneklerini verdiğimiz gibi Nîmâ‟nın etkisi gittikçe
yayılıyordu.
1322/1942 yılı Mayıs ayının 8‟inde, Nîmâ‟nın “Kirli Ümit” (Umîd-i Pelîd) adlı Ģiiri,
Ġhsan Taberi‟nin mukaddimesiyle “Halkın Mektubu” dergisinde yayınlandı. Ama gerçek Ģu ki
henüz Nîmâ‟yı az kiĢi tanımakta idi. Hatta ilk Nîmâî ġiir tarzlı “Kıvılcım” (Cirke) Dergisi‟ni
yayınlayan “Menuçehr-i ġîbanî” bile, Nîmâî ġiir‟in kurucusu olarak “Ebul Kasım-ı Lahuti”yi
biliyordu.135
Çünkü o türden, ilk okuduğu Ģiir Lahutî‟nin idi. ĠĢte bu tarihlerde, bazı dergiler
vasıtasıyla yeni Ģiirin revaç görmesiyle yeni Ģiirin kurucusunun Nîmâ olmadığını iddia
edenler olmuĢtur. Bunların baĢında ise Nîmâ‟nın teyzesi oğlu “Nâtıl Hanlerî (öl.1990)”
geliyordu136
.
“Yeni Haber” (Peyam-ı Nov) adlı dergisinin ilk sayısında Hanleri, Nîmâ hakkında;
“Nîmâ serbest ve müphem bir Ģiir türü keĢfetti. Nîmâ‟nın Ģîvesi ne avam için övgü konusudur
ne de havas için kabul edilebilir”137
diyor.
134 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 581.
135 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 103-104.
136 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 93.
137 Aynı eser, s. 94.
73
1323/1944 yılında, Nîmâ, seherin sessizliğinde, havayı yarıp, mızrabıyla her an seherin
soğuk duvarlarını yaran...sesi yüksek ve çekici olan “Çan” (Nâkus)”Ģiirini yazdı. Kederli bir
ortam anlatılmasına rağmen özgürlük için bazı müjdeler verir. Bu müjdeler içinde aydınlık bir
geleceği gösterir.138
Bu Ģiir için ġair Ahmet ġamlu:... Nîmâ‟nın “Çan” Ģiirini okuduğum zaman, gözleri yeni
açılan bir kör gibi oldum”139
demiĢtir.
Bu etkili Ģiir Ģöyle baĢlar:
تاگ تهع ظنکم الـ
ظؼ ضهت قسؽ
تهکاـت اقت ضؽي ضاکكتؽ ا
ؾ ؼا ؽ نکاـت تا ؾض ای ضظ
ظیاؼای قؽظ قسؽ ؼا
ؽ نسظ يی ظؼظ.
ياع يؽغ اتؽ
کاعؼ ـضای ضايم يؽظاتای ظؼ
آؾاظ يی پؽظ
يی پؽظ ت ؽ ظو تا کت ای ک ظؼ ا
طي ا تداقت.
پيچيع تا طيم ظؼ کت ی ظیگؽ
کؿ آ طي تپاقت.
ظیگ ظاگ... چ صعاقت
138 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 598.
139 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver ve Esbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, s. 180.
74
الـ!
کی يؽظ؟ کی تداقت؟
تف لت نع چ قای ک تؽ آب
ؾ ا ؿاؼ زاظث تگككت
ی ضفت تؽ کؽظ قؽ اؾ ضاب.
نيک ک تگ ک چ اـتاظ
ضفتگا یکی تطاب اقت؟ کؿ
...140
Tercümesi;
Çan‟ın yüksek, çekici sesi
Seherin sessizliğinde
YarmıĢtır hava‟nın kül harmanını
Ve her yarılanın yolundan mızraplarıyla
Seherin soğuk duvarlarını
Her an yarmaktadır.
Bulut kuĢu gibi
Ki uzak göllerin suskun dünyasında
Özgürce uçmaktadır;
O, uçar her an bir sıra ile ki
Sesi yerindedir.
SokulmuĢ sesiyle, baĢka bir sırra
Ki o sesle ayaktadır
140
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 338-339.
75
Ding dang... ne sestir
Çan!
Kim ölmüĢ? Kim yerinde?
Çok vakit geçti sudaki gölge gibi
Ve ondan bin olay çözüldü
Ve bu uyuyan, uyanmadı uykudan.
Fakat Ģimdi de ki ne oldu
Ki uyuyanlardan biri bile değil uykulu
...
Görüleceği üzere Nîmâ, bir Çan‟ın sesini ve çalınıĢının bize çağrıĢtırdıklarını tasvir
eder. Fakat akla hayale gelmeyen yönleriyle çok etkili ve derin anlamları olan, sırları
barındıran, oldukça serbest ve cümleleri , mısraları kendi vezin ve kafiye akıĢına bırakarak
derin bakıĢını ortaya koyar ve okuyanı hemen etkiler.
Bir yıl sonra yani 1324/1945‟te uzun Ģiirlerinden biri olan Manlî141
(Manlî)‟yi
yazmıĢtır.142
1325/1946 yılında Nîmâ, Îran Yazarları Kongresi (Kongre-yi Nivîsendegan-ı Îran)ne
katılmıĢtır. Kongre‟ye katılan 78 kiĢiden dördü yeni Ģairler idi. Bunlar; Feridun-i Tevellulî,
Menuçehr-i ġîbanî, Reva Hiç ve Nîmâ idi. Bu kongrede Nîmâ, 3 Ģiir okur; “Ey Ġnsanlar” (Ay
Âdemha-1320/1941- Aralık 17) , “ Bir Anne ve Oğul” (Mâderi ve Peseri-1323/1944 Mayıs
5) , “Yasak Gece” (ġeb-i Kûrok-1325/1946 Haziran 1). Bu kongrede Nîmâ‟dan, sadece Ġhsan
Taberi bahsetmiĢtir143
.
141
Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, II, 376-377. Ayrıca bkz. Tahbaz,
Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 350-386.
142 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 599.
143 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 107. Ayrıca
bkz. Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 103 ; Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-
yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, I, 306-307.
76
Bu Ģiirler de yine Nîmâ‟nın belirtilen yıllarda yazılan yeni dönem Ģiirlerindendir. "Ey
Ġnsanlar" Ģiirinde toplumun vurdumduymazlığına isyan vardır. Bu Ģiirde denizde boğulmakta
olan ve kıyıdaki aldırıĢsız insanlardan yardım bekleyen bir insanın hikayesi anlatılırken
bozulan değer yargılarına Ģairane bir eleĢtiri getirilmektedir144
. Aynı yıl (1946) , “Yeni ġiir
Örnekleri” (Numûneha-yi ġi‟r-i Nov) diye bir seçme Ģiir kitabı “Perviz DarYûĢ” tarafından
yayınlandı. Bu kitapta, Nîmâ‟nın da Ģiirlerine yer verilmiĢtir.
1325/1946 yılında “Yeni Olmayan Hikaye” (Dastân-ı Ne Taze) Ģiirini yazdı. Bu Ģiir de,
mısraları 4+1 Ģeklinde, yani beĢinci mısrası serbest idi. 1326/1947 yılında “Fetih PadiĢahı”
(PadiĢah-ı Feth) adında, çok boyutlu bir anlatımı olan, diğer Ģiirleri gibi sembollerle ve
çevredeki her Ģeyin tasvir edildiği ve içinde bir çok konuya değinilen bir Ģiir yazdı. 1327/1948
yılında “Kapı Kapalı” (Der, Frûbend) , Bazı KiĢilerin Ġsimleri (Nâm-ı Be‟zî Neferat) ,
“Mehtap” (Mehtab)145
ve “Soğuk Ocak” (Ocak-ı Serd) isminde dört Ģiir yazdı. Bu Ģiirde
Nîmâ, konuyu karĢılıklı konuĢma (“Efsane”ye bu yönüyle benzer tarzda) tarzında iĢler. Yine
aynı yıl “Saz Ağlarken” (Hengamî Ki Mî Giryed Sâz) Ģiirini yazdı. 1329/1950 yılında
“Sabaha Kadar” (Ta Sobh Deman) Ģiirini yazdı. Bu Ģiirler, tamamen Nîmâ‟nın yeni düĢünce
tarzının devamı Ģeklinde serbest ve sembolik olarak kaleme alınan eserlerdir.
Nîmâ, 1330/1951 yılında hasta halkın uyanıĢ ve zafer gününü haber veren kuĢu “Âmin
KuĢu” (Morğ-ı Âmin) Ģiirini yazdı. Bu Ģiirin, bir çok Ģiirinden de anlamlı ve üstün bir Ģiir
olduğu söylenebilir. Burda da Ģair, sembol olarak “Amin KuĢu” diye bir mecazi kuĢ‟tan
bahseder. Oysa “Amin KuĢu” diye bir varlık aslında yoktur. Ama bu mevhum kuĢ, halkın
yaĢadığı durumu yansıtmak için ortaya konulmuĢtur. Ve Ģiir, gecenin bitiĢi ve sabahın geliĢi
müjdesiyle son bulur. Bu Ģiirde de karĢılıklı konuĢma tarzı, Âmin KuĢu ile Halk‟ın
birbirlerine hitabı Ģeklindedir. Bu eser, Nîmâ‟nın serbest ve sembolik Ģiirlerinin zirvelerinde
yer alır.
Nîmâ 1331/1952 yılında “Kan Dökme” (Hûn Rizî) Ģiirini yazarak, halkın zulümlerden
çektiği sıkıntının, kendisine dokunduğunu, halkın derdini kendi derdi bilerek onların dertlerini
paylaĢtığını, edebi bir dille göstermiĢtir.
Yine aynı yıl, “Evim Bir Buluttur...” (Hâneem Ebrîst... ) , “Bereketin...” (Rey Ra...)
Ģiirlerini yazdı. 1332/1953 yılında “Çelik Gönlüm” (Dıl-i Fûladem) Ģiirini yazdı.
144
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 40.
77
Nîmâ, bu tarihlerden sonra “Gece vardır” (Hest ġeb)146
ve “Kar” (Berf) Ģiirlerini yine o
güzel üslubuyla yazdı.
“Gece Vardır” Ģiiri, oldukça derin anlamlar taĢıyan bir Ģiirdir. Burada Ģiirin baĢında Ģair,
kuzey bölgelerindeki bir geceyi anlatır. KararmıĢ ve bu kararmasından dolayı, toprağın
rengini kaybettiği bir geceden bahsedilir. Ġlk iki satır, gecenin kendisiyle olan bağı
hakkındadır. Çünkü Ģair, burada toprağa insanın özelliklerini verir. Çünkü gerçek hayatta da
havanın etkisinden dolayı bazen insanın yüzündeki renk değiĢir. Daha sonra gelen iki satırda,
ona doğru esen bir rüzgarla kendi kendine konuĢur...147
. Bunlar gibi bir çok yönüyle farklı bir
iĢleyiĢ tarzını gösterir. Bu Ģiirde de düzen, diğer yeni Ģiirleri gibi serbesttir. ġiir Ģöyledir:
كت نة یک نة ظو کؽظ ضاک
ؼگ ؼش تاضت اقت.
ک ، اؾ تؽ تا ی اتؽ ،تاظ
قی ي تاضت اقت.
،، چ ؼو کؽظ تی گؽو ظؼاقتاظ اچكت نة
ى اؾی ؼقت ی تيع اگؽ گهع ای ؼام ؼا.
تا ظؼاؾ، تياوتا تم گؽ
يؽظ ؼا ياع ظؼ گؼل تگ
تا ظل قضت ی ي ياع
ت تى ضكت ک يی قؾظ اؾ يثت تة!
، نة. كت نة. آؼی
145
Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 599.
146 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 73-74.
78
...148
Tercümesi;
Gece vardır, kararmıĢ bir gece, ve toprak
Yüzünün rengini kaybetmiĢtir
Bulutun çocuğu rüzgar, dağ tarafından
Bana doğru gelmiĢtir.
Gece vardır. Verem yapmıĢ gibi sıcak bir bedeni durgundur hava
Bu yüzdendir eğer kaybolmuĢ biri yolunu görmüyorsa
Sıcak bedeniyle koca alan
Ölüye benzer dar bir mezarda
Benim yanık gönlüme benzer
Yorgun ve ateĢle yanan bedenime
Gece vardır. Evet, gece.
Bahsettiğimiz Ģiirler dıĢında, elbette Ģiirleri ve bazı baĢka eserleri mevcuttur. Bütün bu
Ģiirler, Nîmâî ġiir‟in ve dolayısıyla bu tarihlerde kendini gösteren yeni Ģiir akımının
temellerini oluĢturan eserlerdir. Bu Ģiirleri gören tüm yeni nesil gençleri, hemen kendilerini bu
yeni serbest akıma kaptırdılar.
Nîmâ‟ya göre “Belağat”, itibari bir Ģeydir. Daha düne kadar beliğ sayılan bir Ģey,
bugünün hayata bakıĢında mutlaka beliğ olmayabilir. Ona göre eski edebi dil, ölçü değildir.
Her Ģeyin eski edebiyatla ölçülmesine karĢıdır. Bu nedenle kendisi, Mazenderan bölgesi‟ne ait
çok sayıda kelimeyi veya bilinmeyen ağaç, nehir, dağ vs. isimlerini Ģiirine sokmuĢtur149
.
Ona göre hiçbir kelime ne Ģairanedir ne de değildir. ġairin, o kelimeyi kullanma tarzı,
onun değerini arttırır veya azaltır.
148
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 511.
149 Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 37.
79
Nîmâ‟ya göre vezin, mısra‟ların kısalığında değil birkaç mısra‟nın birleĢmesinin
sonucudur. Bir Ģairin Ģiirinin, kendini ifade etmesi bulunduğu zaman ve mekanla ilgisi olması
gerekir. Ondan sonra gelenlerin, Ģiiri görünce Ģairin yaĢadığı dönem hakkında bir fikir
edinebilmeliler.
ĠĢte bu özelliklerden dolayı, daha sonraki yapıcı Ģiirlere ıstılahî olarak “Nîmâî ġiir”
denmektedir.150
Bu Ģiirler, kırık aruz kalıbıyla yazılan ve yapıları “Beyit”ler üzerine değil
“Bent”ler üzerine kurulu Ģiirlerdir. Yani Ģiir, mutlaka dört mısra‟dan oluĢmalı ve mısralar aynı
uzunlukta olmalı. ġu konuları içermeli diye bir Ģart yoktur. ġair isterse bir mısrada isterse üç
mısrada, isterse bir kelimede fikrini beyan edebilir ve Ģiirini kurabilir. Mısralar, bazen bir
kelime bazen bir cümle olabilir. Bu Ģiirde hiçbir sınır yoktur.
Nîmâ‟nın bütün Ģiirlerinde kullandığı kelime malzemesi içinde “karanlık gece” ve
“gece” tabirleri en çok yer tutan kelimelerdir151
. Mesela “Efsane” Ģiirindeki;
Karanlık bir gecede bir deli
Gönlünü firari bir renge kaptırmıĢ
Kapısında soğuk ve yalnız oturmuĢ bir halde
Bir bitkinin gövdesi gibi yıpranmıĢ
Bir hikayeyi kederli yapar
Veya “Aslan” (Ģir) Ģiirindeki;
Gece oldu, (Ģimdi) gürleme zamanı
ĠĢ ve gezme zamanı
Dünya, bana daraltmıĢ yeri (mi)
Bu orman‟dan çekeceğim eli (mi)
Haramdır uyku... .
150
Sepenta, Sasan, “Ġlel-i GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî ,
ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi el-Mehdî, 1378, Tahran, s. 48-49.
151 Muhacirânî, Seyyid Atâullah, Efsâne-i Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Ittılaat, 1375, Tahran, s. 56-63.
80
Veya “Kaknûs” (Kaknûs) Ģiirindeki;
Kızıl gözlü küçük bir ıĢık
Çeker bir çizgi, gecenin iki gözü altına
Ve (çok) uzak noktalarda
Ġnsanlar geçmekte
Veya “Vay Halime” (Vây Ber Men) Ģiirindeki
Karanlık bir gecede böylesine
Bu hareketli baĢların üzerine
Kim ayağını koymayı bilmemiĢ acaba?... .
Yırtık cübbe‟mi bu kara gecenin neresine asayım
Ki dertli göğsümden çıkarayım
Zehirli okları yüreği yaralı... .
Veya “Gecenin Kederlisi” (Enduhnâk-ı ġeb) Ģiirindeki;
Gece sahilde oturunca kinsiz
Her Ģey ğamlı‟dır oturmuĢ... .
Sus, yavaĢ
Adım, her adım‟dan korkar
Bir çıplak adam köyün yolunda
Bir yetim çocuğun eli elinde
81
Sus!YavaĢ, kara gece henüz
Emiyor,
Pis kokan diĢlerinin altında
Ne görürse yok etmek istiyor.
Veya “Gece, Hep Gece” (ġeb, Heme ġeb) Ģiirindeki;
Bu “kara gece” zindanında kalan benim yine
Gece, hep gece
Kulağım kervan‟ın sesinde
gibi Ģiirlerde “gece” kelimesinin sıkça kullanıldığını görmekteyiz. Aynı Ģeyler gece iĢi,
ağır bir gece... vs. Ģiirler içinde de mevcuttur. Tüm bunlar, bize Nîmâ‟nın hayal, fikir ve
gaye dünyasını göstermektedir. Ve hiçbir kelime bu sıklıkta değildir. Bu kelimeler, Nîmâ‟nın
karamsar bir Ģair olduğunu gösterir ve o, bu karamsarlığıyla da tanınmıĢ bir Ģairdir. Onun
yaĢadığı bir çok olumsuz olay, onun Ģiirlerinde kendini gösterir. Fakat Nîmâ, hakikati arama
yolunda daima ısrarlı davranarak daha yeni tarzlar peĢine düĢmüĢtür. Farklılıklara açık bir
kiĢiliği olduğu için, önceleri sade tarzı savunurken, daha sonra aniden, sembolist bir Ģiir
tarzına geçmiĢtir. Fakat toplumsal hayatı, Ģiirlerine yansıtmaya devam etmiĢtir. Nîmâ‟nın bu
gibi özellikleri, onu baĢarıya götürmüĢtür.
Nîmâ, kafiye hakkında; “Kafiye, kanunun zilidir ve sadece okuyucunun dikkatini bir
tasvirden ve konudan baĢka bir konuya ve tasvire çevirmek için gereklidir”152
diyor. Eski
Ģiirler, belirli kelimeler ve konular iĢliyorlardı. Ama Nîmâ, hem kelimelerin farklılığı, hem
konuyu anlatım tarzı hem de kullandığı sanat bakımından çok yeni bir yol açmıĢ oluyordu.
BaĢka bir yerde, tarzı ile ilgili Ģöyle der:
“Benim iĢlediğim tarz, üç esasa dayanmaktadır;
1-Vezni, aslı ve ölçüsü itibariyle tanıtan “mısraların sayısı”
152
Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 615.
82
2-Her biri, bir yada birkaç kelimeden oluĢan ve bir öncekini tamamlayan ve gerekli
armoni ve uyumu ve tüm Ģiirin istenilen veznini oluĢturan “mısra‟ların uzunluk ölçüsü”153
.
3-“Mısraların serbestliği”154
Nîmâ, zahiren vezin ve kafiyeyi ortadan kaldırmıĢ, düzensiz bir Ģair gibi görünmesi ile
ilgili olarak yazdığı bir mektupta Ģöyle der:
“Aksine, ben Fars ġiiri‟ne, vezin ve kafiye vermeye çalıĢıyorum. Vezin ve kafiyesi
olmayan Ģiir, eskilerin Ģiiridir. GörünüĢ itibariyle bunun tersi gibi görünüyor, ama bana göre
Ģiir, vezin açısından eksik bir mısra veya beyittedir. Çünkü bir tek mısra veya beyit, kelamın
tabii veznini tek baĢına oluĢturamaz. Muayyen bir konunun âhenk ve sesi olan vezin, sadece
bir armoni vasıtasıyla ortaya çıkar. Bu nedenle, mısra ve beyitler, toplu olarak ve birleĢerek
vezni oluĢtururlar. Ben, bu armoniyi orataya koyan kiĢiyim. Siz de onun baĢ ve yüzünü
tamamlayıcı olun. Ben, sadece esası veriyorum, herhalde bundan baĢka kimsenin benden bir
isteği yoktur.
Bu düĢünceyi, “maddi mantık”tan elde ettim. Bu, hiçbir Ģeyin kendi kendine olmadığı
bilgisinin sonucudur... . ”155
Nima, vezni, tamamen doğal ve gerekli sayar. Fakat Ģiire, doğal vezni vermeye çalıĢır.
Çünkü tekdüze ve aynı olan vezin, Ģiiri doğal olmaktan çıkarır156
.
Burada görüldüğü gibi Nîmâ, vezin ve kafiyenin olması gerektiğini savunmaktadır.
Ancak birĢey ifade edilmek isteniyorsa, bunu tek bir mısra veya tek bir beyit‟e sığdırmaya
çalıĢmak, iĢi zorlamak ve hedefin yani iyi bir ifade tarzının ortadan kalkması demektir. Asıl
vezin ve kafiye, bir mısrada konuma göre eksik bırakılan bir cümleyi, bir mısrayı veya bir
beyti bir diğer cümle, mısra veya beyitle tamamlamaktır. Bu, hem daha kolay hem daha iyi bir
153
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara, s. 36.
154 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 152.
Ayrıca bkz. Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 685-686.
155 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 153-
156. Ayrıca bkz. Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 611 ; Hâkimî,
Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 70.
156 ġekiba, Pervin, ġi‟r-i Fârisî Ez Âğaz Tâ Ġmrûz, s. 321.
83
ifade için daha elveriĢlidir. Nîmâ, Ģiirlerinde bu esasları göz önünde bulundurmuĢ ve çok
etkili bir ifade ortaya çıkartmıĢtır. Daha sonra Ģöyle der:
“Unutmayınız ki eğer konu, parça parça ve kısa kısa cümlerlerde ise sizin Ģiirlerinizin
kesinlikle kafiyesinin olmaması gerekir. ĠĢte kafiyenin olmayıĢı, kafiyeli oluĢun bizzat
kendisidir ve benim kulağımda, bunun daha çok lezzeti vardır. ”
Ayrıca Nîmâ, eserlerin oluĢturulmasında esas önemli olan Ģeylerden bahsederken;
“Yenilik yapmakta, eskiyi değiĢtirmekte, her Ģeyden önce gerekli olan Ģey, iĢinizin Ģivesini
yani tarzını yenilemenizdir. Ondan sonraki Ģekil, form ve diğerleri, ayrıntılardır. Yeni iĢin
sanat aracı, yeni bir tarzda olmasıdır... . ”157
(54)ġairin Ģiirde gerçek inkılabı yapan, bu
düĢüncesidir.158
Nîmâ, Ģiirlerinin yazım tarzıyla ilgili Ģöyle der: “Yazdığım bir kıt‟ayı veya manzumeyi
eskisin diye bir kenara koyarım. Belli bir süre sonra onu eleĢtiri ve ıslaha tabi tutarım”. Bu
da gösteriyor ki Nîmâ, eserlerini sonradan inceleyip tashih ve iyileĢtirme yoluna gitmiĢtir.
1332/1953‟de Îran‟da bir “Devrim”159
olmuĢ ve bir takım siyasi faliyet gösterenler içeri
atılmıĢlardır. Bu arada tutuklananlar arasında Nîmâ da vardır. Nîmâ‟nın Ģiirlerinde halkı,
toplumsal hayatı ele alması, simge ve sembolleri kullanması nedeniyle tam olarak Ģiirlerinin
neler kastettiği bilinmediğinden zamanın iktidarı, onu da siyasi faaliyetçi ve isyancı telakki
ederek tutuklamıĢtır.
Nîmâ, bir yıl hapiste kalıp çıktıktan sonra yazdığı bir yazıda; “Niçin Tahran‟a
gelmiĢtim. Öyle bir Tahran ki benim gibi bir vatan dostunu tutukladı. Ben ise bundan
incindim ve Ģiir yazmayı terkettim” diyor.
ġair, bu tarihe kadar artık yazacağını yazmıĢtır. Nîmâ, 1320/1941 ile 1332/1953 tarihleri
arasında, birbirinden güzel eserler kaleme almıĢtır. Özgürlük havasının öncesine göre daha iyi
estiği bu ara dönemde Nîmâ, bahsettiğimiz eserlerinden baĢka, muhtevasında; evin içinde olan
bir adamdan pencereyi kendisine açmasını ve bu vesileyle onunla kalıp onun için ötmek
isteyen ve bir siyah kuĢ anlamına gelen “Tûka” (Tûka) Ģiirini, “Sessiz ġehre Doğru” (Su-yi
ġehr-i HamuĢ) Ģiirini... ve daha bir çok eser yazdı.
157 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 140.
158 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 608.
159 Ya Hakkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375, s. 85.
84
Nîmâ‟nın hapisten çıkmasının üzerinden çok geçmeden, 1333/1954 Nisan ayında tekrar
hapse girdi. Hapiste iken Ģunları yazdı;
“Ben kominist değilim. Biliyorum bazı fikirlerim onlara yakındır. Ama biliyorum ki
onların çok zayıf noktaları var ve maddiyat, onların esas noktasıdır... ... ”
Ve devamla “sanat” ve “sanatçılar” hakkında Ģöyle der:
“Eskilerin olduğu gibi herkesin bir yolu, mezhebi, özel bir Ģahsi fikri olması gerekir.
Sonra sanat, ve diğer Ģeyler gelir. En azından insan, ve güzel ahlaklı olmamız gerekir.
Takvalı ve imanlı olmamız gerekir. Yoksa “sanat‟ın çağı” asla olmaz. Çünkü en tehlikeli
insan, bana göre, hiçbir Ģeyi olmayan kimsedir. ” 160
Buradan Nîmâ‟nın manevi ve fikri temellerinin hangi yönde olduğunu görmekteyiz.
Nîmâ, aklı elden bırakmadığı gibi manevi değerleri de bırakmamıĢtır. Devrimden sonra
Nîmâ‟nın kötümserliği artmıĢtı. Hiç kimseye ve hiçbir Ģeye güveni yoktu. Siyasetle iligili
olarak daha önceleri kardeĢine dediği gibi oğluna da Ģöyle diyordu: “Oğlum! Hiçbir zaman
siyaset oyununa girme. Özel bir düĢünce bulabilirsin ama bir grupla beraber olma!”
1333/1954 yılında Ebu-l Kasım Cenneti-yi Atayi tarafından Nîmâ‟nın bazı Ģiirleri
hayatından kısa bir kesitle beraber yayınlandı.161
Ayrıca bir yıl sonra da 1334/1955‟te
Nîmâ‟nın “Duyguların Değeri” (ErziĢ-i Ġhsasât) adlı kitabını yayınladı. Nîmâ ise, bu eserine
çok ilgiyle bakmadı.
Nîmâ, hem ev içindeki halinden, hem mali durumundan, hem de yeni Ģiirde oluĢan
olumsuz halden dolayı kötü durumdaydı. Devrim, “Yeni Gelenekçi” denen Ģiiri öne çıkardı.
Devrim öncesi Ģiirler, özellikle batı Ģiirlerinin tercümeleri ve onlardan etkilenen yeni bir Ģiir
tarzıydı. Ama devrim sonrası Ģiir, geçmiĢin yansımasıydı. Devrim öncesinden bir süre
sonrasına kadar olan dönemde, dergilerin konusu, siyasi ve inkılabi olan sanatçıların hayatları
ve yaptıklarıyla ilgiliydi. Nazım Hikmet, Maykofski, Paul Elwar ve Lui Argun gibi... 162
Yeni gelenekçi Ģiir, bundan önceki dönemde bahsettiğimiz Ģairlerden bazılarının
sürdürdüğü bir tarz idi. Bunlar herĢeye rağmen Nîmâ‟nın eski tarzında Ģiirler söylemeye,
160 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 128-
129.
161 Lengrûdî, ġems, Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370, Tahran, II, 54-56.
162 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 128.
85
sadeliği esas almaya çalıĢtılar. Bunlardan biri de Ferîdun-i Tevellulîdir. ilk Ģiiri olan
PiĢmanlık (PeĢîmanî)‟ı 1319/1940 yılında, Nîmâ‟nın Efsane Ģiirinden etkilenerek yazmıĢtı.
1329/1950 yılında, KurtuluĢ (Reha) adında bir kitap yayınladı. Bu kitapta, kendi deyiĢiyle
Kaknûs (Kaknûs) ve Karga (Ğorab)dan sonraki Nîmâ ile yolları ayrıldı. Nîmâ‟nın son
Ģiirlerini bir sapma olarak kabul ediyordu163
. Bu da Nîmâ‟nın Ģiir tarzındaki değiĢmelerin açık
bir göstergesiydi.
Yine aynı eserde, Nîmâ'nın çeĢitli zamanlarda yazdığı uzun bir rubai164
, 5 gazel165
, 18
kıt'a166
, 3 kaside167
ve memleketi Mazenderana ait yerel kelime ve kavramları içeren
“Rûca”168
yı bulmak mümkündür.
Nîmâ‟nın hayatını incelediğimizde onun edebi anlayıĢtaki değiĢimini, sadece eski ve
klasik dil ve anlamı yıkmasına ve Avrupaî Edebiyat‟tan etkilenmesine bağlayamayız. Çünkü
kendisine has olarak ortaya çıkardığı yapı, çalıĢma tarzı ve düĢünce Ģeklinin etkisi vardır.
Nîmâ‟nın tüm anlatılan yönlerine baktığımızda ve onun mektuplarını, yazılarını ve en
önemlisi Ģiirlerini okuduğumuzda, onun Ģairlik hakkında ve dolayısıyla Ģiirde önem verdiği
konuları Ģöyle sıralayabiliriz;
1-ġairin, içinde olduğu zamana ve topluma bakması, dönemini yansıtması ve halka
yönelik Ģiir yazması gerekir.
2-ġair, yaĢadığı çevrenin coğrafyasını bilmelidir. GeliĢen olayları bilmeli bir bakıĢ
sunabilmelidir.
3-ġair, hiçbir “felsefi ekol”e , fikre, parti‟ye, akım‟a bağlı olmamalı, bağımsız
davranmalı ama bir ideal taĢımalıdır.
4-ġair, edebi geliĢmeleri takip etmeli, kullandığı tarz ile taklitçi değil, yenilikçi
olmalıdır.
163 Lengrûdî, ġems , Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbahar, 1380, Tahran, s. 128-129.
164 Aynı eser, s. 519-574.
165 Aynı eser, s. 575-578.
166 Aynı eser, s. 579-595.
167 Aynı eser, s. 595-604.
168 Aynı eser, s. 612-707.
86
6-ġair, tabiat‟la içiçe olmalıdır, tabiat‟ın diline kulak vermelidir. Adeta tabiatı
konuĢturmalıdır.169
7-ġair, Ģiirde vezin ve kafiye‟ye uyacağım diye Ģiiri, tek bir mısra veya beyit‟e
hapsetmemeli ve sınırlamamalı, serbest olmalıdır.
8-ġair, sembollerden uzak kalmamalı, aksine onu, Ģiirin bir ayağı olarak görmeli ve onu
uygun bir Ģekilde kullanmalıdır.
9-ġair, Ģiirlerinde basit bir dil değil , kelime hazinesi geniĢ ve yüksek bir dil
kullanmalıdır.
10-Her Ģeyin ilerleyip değiĢtiği bir dünyada, Ģair de devamlı değiĢime ve ilerlemeye
açık olmalı, belirli kalıplarda yerinde saymamalıdır.
11-ġair, en iyiyi ararken, kaba bir taassupla ne sadece eskiye ne de sadece batıya
sarılmalıdır. Her ikisinin arasını bulmalı, iyi olanı almalıdır...
Sîrus Tahbaz'ın "Mecmua-yı EĢ'ar-ı Kâmil-i Nîmâ YûĢic" isimli kitabında, Nîmâ'nın
1937 yılından itibaren yazdığı yeni Ģiirlerin tam listesi Ģöyledir:
Kaknûs-1937, Ğorab-1937, Morğ-ı Ğam-1938, Mî Hended-1939, Danyal-1939, Morğ-ı
Mucesseme-1939, Vay Ber Men-1939, Pederem-1939, Gol-i Mehtab-1939, LaĢhurha-1940,
Ey ÂĢık-ı Fesorde-1940, Zîbaî-1940, Hane-i Servîli-1940, Periyan-1940, Enduhnâk-ı ġeb-
1940, Hibere-1940, Hemsâyegan-i AteĢ-1940, ġikeste Per-1940, Hende-i Serd-1940,
GomĢodegan-1941, Panzdeh Sal GozeĢt-1941, Vekt Est-1941, Men-i Lebhend-1941,
Lekkedâr-ı Sobh-1941, Ay Âdemha-1941, Yâd-1941, Bû Cehl-i Men-1941, Ne, u Ne Morde
Est-1941, Hermenha-1942, Sâye-i Hod-1942, Tabnâk-i Men-1942, Nîmâ-1942, Bazgerdan-i
Ten Ser GozeĢte-1942,Ümîd-i Pelîd-1943, Hâb-i Zimistanî-1943, Manzume Be ġehriyar-
1943, Ba ĞurubeĢ-1944, Mâderi u Peseri-1944, Na Revaî Be Rah-1944, Mordegan-i Mevt-
1944, Kîne-i ġeb-1944, Nâkus-1944, Manlî-1945, Pey-i Dâr u Çûpan-1945, Behan Ey
Hemsefer Ba Men-1945, Genc Est Harab Ra-1945, ġeb-i DuĢ-1946, Rûz-i Bist u Nehom-
1946, Hebab-1946, ġeb-i Kûrok-1946, Kâr-i ġebpa-1946, Vekt Temam-1946, Ki Mî Hended?
Ki Giryan Est?-1946, Ez Ġmaret-i Pederem-1946, Horus Mî Hâned-1946, U Ra Seda Bezen-
1946, PâdiĢah-ı Feth-1947, Ez Dûr-1947, Gendna-1947, Rûy-i Cidarha-yi ġikeste-1947, Der
Furubend-1948, Nâm-i Be'zi Neferat-1948, Ûd-1948, Ağa Tûka-1948, Cuy Mî Giryed-1948,
Mî Hended-1948, An Ki Mî Giryed-1948, Ebced-1948, Mehtab-1948, Der ġeb-i Tîre-1948, U
169
Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 69-70.
87
Be Ru'yayeĢ-1948, ġah-i Kuhan-1948, Telh-1948, Ocak-i Serd-1948, Hengami Ki Girye Mî
Dehed Saz-1948, Merg-i Kakoli-1948, Ba Katar ġeb u Rûz-1949, Mah-ı Evvelen-1949, Sûy-i
ġehr-i HâmuĢ-1949, Cadde HâmuĢ Est-1949, Ber Feraz-i Dudhai-1949, Bad Mî Gerded-1949,
Nutfebend-i Devran-1950, Hâd-1950, Der Nohoft u Feraz-i Dih-1950, Yek Nâme Be Yek
Zindanî-1950, Der Beste Em-1950, Çerağ-1950, Der ġeb-i Serd-i Zimistanî-1950, Ta Sobh
Deman-1950, Henuz Ez ġeb-1950, Morğ-i ġebâviz-1950, ġeb Est-1950, Morğ-i Âmin-1951,
Hikayet-1951, Kayuk-1952, Âhenger-1952, Der Nohostin Saet-i ġeb-1952, Hûnrîzî-1952,
Daruğ-1952, Hâne Em Ebrist-1952, Rey Ra-1952, Heme ġeb-1952, Der Kenar-i Rudhâne-
1952, Dıl-i Fûladem-1953, Ruy-i Bendergah-1953, ġeb-i Perre-i Sahil-i Nezdîk-1954, Hest
ġeb-1955, Berf-1955, SivliĢe-1956, Der PîĢ-i Kûme Em-1956, Kik Ki-1956, Ber Ser-i
KayukeĢ-1956, Pasha Ez ġeb GozeĢte Est-1957, Tora Men ÇeĢm Der Râhem-1957, ġeb
Heme ġeb-1958.170
Nîmâ‟nın eserlerine baktığımızda belirttiğimiz maddelerin hepsini bir arada görebiliriz.
ġiirleri, tamamen yaĢadığı dönemin ruh halini yansıtır. Tabiattan semboller alarak gerçeklere
iĢaret eder, adeta tabiatı insan gibi konuĢturur. Ġyi olan her Ģeyi mezcedip daha iyiyi ortaya
çıkarır.
Bu Dönem ġiirlerinin Temel Özellikleri:
“Nîmâi ġiir” döneminde, Nîmâ‟nın söylediklerine , yazdıklarına ve Ģiirlerine
baktığımızda onun Karga ve Kaknûs Ģiirleri ile baĢlayan yeni tarzındaki temel özellikler
Ģöyle sıralanabilir;
ġiir, önceki gibi sade değil sembolleri içermeli ve okuyucuyu biraz
düĢündürmelidir.
ġiir, tamamen serbest bir ölçü ile yazılmalı ama gerekli yerlerde kafiyeli
olmalıdır.
ġiirin içerdiği kelimeler, sıradan ve herkesin bildiği kelimeler olmamalıdır.
Tabiat tasvirlerine çokça yer verilmelidir.171
170
Tahbaz, Sîrus, Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran, s. 13-16.
171 Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 687.
88
Nîmâ‟nın yeni dönemde ortaya koyduğu ve onun adını Ģiir dünyasına taĢıyan temel
esaslar Ģunlardır. Ondan sonra gelen Ģairler, ancak bu esasları iĢleyerek ve kullanarak Fars
Edebiyatı‟nda önemli bir yere sahip olmuĢlardır.172
172
Örs, Derya, “ÇağdaĢ Ġran ġiirinin Öncülerinden Fereydûn-i MuĢîrî” Nüsha, ġarkiyat AraĢtırmaları Dergisi,
sayı 1, 2001, Ankara, s. 89.
89
NÎMÂ YÛġĠC‟ĠN EDEBĠ KĠġĠLĠĞĠ
Nîmâ YûĢic‟in edebi kiĢiliğini, onun Ģiirlerini verip açıklarken aktardığımız yazılar, az
çok nasıl olduğunu bize göstermektedir. Fakat özet bir Ģekilde onun hayatının farklı
zamanlarında ne gibi farklı düĢünceler taĢıdığını aktarmak gereklidir.
Nîmâ‟yı değerlendirirken ilk olarak onun hayatının iki bölüm olduğunu bilmemiz
gerekmektedir. Çünkü Nîmâ, Ģiirle ilgilenip ilk eserlerini verdiği zaman süreci içerisinde
klasik edebiyata karĢı tamamen zıt bir tavır almamıĢtır. 1920 yılından baĢlayarak Ģiir yazan
Nîmâ, önceleri klasik tarzı muhafaza etmiĢ ve o üslupta Ģiirler kaleme almıĢtır. Yeni bir takım
eklemeler yapmıĢ, fakat genel yapı, kafiye düzeni ve vezin, klasik tarz Ģeklindedir. Ancak
Nîmâ‟nın ilginç ve hayret verici yönlerinden biri de onun, ilk Ģiirlerinde klasik tarzı
kullanırken vezni, kafiyeyi ve Ģiir dili olarak sadeliği savunurken daha sonra aniden serbest,
kapalı ve realist bir Ģiir tarzına geçmesidir. Bu, Nîmâ‟nın açık bir düĢünceye sahip olduğunu
göstermektedir. Dolayısıyla Nîmâ‟nın en büyük özelliği, onun bazı yerleĢmiĢ kurallara karĢı
çıkabilmesi ve onları eleĢtirebilmesidir.173
Nîmâ, Ģiirle uğraĢırken bunu bir zevk ve ilgi amacıyla yapmamıĢtır. O, Ģiirle tanıĢtıktan
sonra Ģiiri esas mesleği olarak algılamıĢ ve hayatın içindeki her Ģeyi Ģiire yansıtmıĢtır.
Bununla ilgili olarak Nîmâ, bir yazısında Ģöyle der:
“ġiir, hayatın bütünü içindir. ġairin beden ve ruh hayatı içindir. Yani tüm varlık
içindir. Hayat, sadece onun bir yönünü kaplamamıĢtır ve yiyip uyumayla sınırlı değildir.
Aksine onun tüm yönlerini ele alır.
ġiir, yüce hayatta yüce insanı göstermek içindir. Ġnsan, yemek ve uyumak için
gelmemiĢtir. Ġnsan varlık sahnesinde geliĢmeye uygun bir canlıdır. Hayatın baĢlangıcı
savaĢtır. Sonu ise, hayata ve daha yükseğe ulaĢmak için bir Ģiir ve savaĢtır.”174
Nîmâ‟nın bu sözlerinden anlaĢılacağı gibi o, Ģiiri hayatın her alanını yansıtmak için
kullanmıĢtır. Onun Ģiir yazmadaki amacı, var olan dünyayı güzel ifadelerle ortaya koymaktı.
173
Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 601.
174 Tahbaz, Sîrus, Dunya, Hâne-i Menest (Muntehabî Ez ġi‟r u Nesr-i Nîmâ YûĢic), ĠntiĢârât-ı Yunesko, 1375, s.
240.
90
Ancak Nîmâ, baĢından beri taĢıdığı bu düĢünceyi bahsettiğimiz gibi önceleri sade ve romantik
bir Ģekilde aktarırken daha sonra bu tarzı değiĢtirip kapalı ve daha gerçekçi bir üsluba
yönelmiĢtir.
Bu noktalar, Nîmâ‟nın temel düĢüncesinde bir değiĢikliğin olmadığını, sadece yöntem
değiĢtirdiğini göstermektedir. Nîmâ‟nın “Uçuk Rengin Hikayesi” Ģiiriyle baĢlayarak yazdığı
ve 1937 yılında “Kaknus” ve “Karga” Ģiirleriyle biten klasik tarzdaki Ģiirlerinde, Fransız
Ģairlerin etkisi görülür. Bu etkinin en açık örneği “Efsane” Ģiiridir. Bu Ģiir, romantizm
tarzının aĢkı ele alan açık bir örneğidir. Ancak bu ilk Ģiirlerinde, klasik Ġran Ģiirlerine fazla zıt
gitmez. Vezin ve kafiye kurallarını korumakla birlikte bazen bağımsız birer mısra ekleyerek
Ģiiri yenileme yoluna gitmiĢtir. “Kaknus” ve “Karga” Ģiirleriyle, Ģair kendisinin tamamen
değiĢtiğini ve klasik tarzı bıraktığını göstermiĢtir.
Nîmâ, tüm Ģiirlerinde sıkıntılardan, halkın acılarından bahsetmiĢ ve doğadaki varlıklara
bu tür anlamlar yüklemiĢtir. Bu yönüyle o, daima karamsar bir tablo çizmiĢ ve karamsar bir
Ģair olarak tanınmıĢtır. Fakat 1937‟den sonraki Ģiirlerinde bu karamsarlık daha azdır.
Karamsarlığının etkisiyle Nîmâ, Ģiirlerinde daima “gece”yi ve “karanlık”ı ele almıĢtır.
Nîmâ, eski ve henüz ortaya çıkmamıĢ olan yeni Ģiire iki açıdan yüklendi ve kurallarını
değiĢtirdi: Birincisi, Ģiirin sınırlı Ģeklini kaldırıp onu yapmacık kafiye engelinden kurtardı.
Ġkincisi ise, Ģiirdeki tasvirciliği,tabiattan alıntı yapma yoluyla değiĢtirdi.175
Nîmâ, o kadar değiĢime açık bir Ģair idi ki yaklaĢık 16 yıl boyunca klasik tarza yakın
bir yol izlemiĢken daima yeni Ģeyler keĢfetme ve daha ileri gitme çabasında olduğu için
aniden tamamen serbest bir Ģiire yönelmiĢtir. Onun yeni ve serbest Ģiirlerine baktığımızda
neredeyse hiçbir vezin düzeni kalmamıĢtır.176
Nîmâ, Ģiirinde tabiatı yorumlayıĢ tarzıyla oldukça ilgi çekmiĢ ve Ģiirlerini incelerken ilk
göze çarpan nokta, onun tabiata ve dünyaya yeni ve farklı bakıĢıdır. Bu nedenle onun
Ģiirlerine konu olan Ģeyler, daha önce hiçbir kimse tarafından onun bakıĢıyla ele alınmamıĢtır.
Tabiata yakınlık ve onunla dostluk, Nîmâî Ģiirin temel özelliğidir. 177
175
Nuri Alaî, Ġsmail, Suver u Esbab Der ġi‟r-i Ġmrûz-i Îran, ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, Tahran, s. 141.
176 Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 612.
177 Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375, s. 69-70. Ayrıca bkz. Kırlangıç, Hicabi,
"Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara, s. 34-
41.
91
Gördüğü her bir varlığa, akla gelmeyen yönlerden bakarak bakıĢ açısının derinliğini
herkese kabul ettirmiĢtir. Dikkatleri, doğanın sadeliğine çekmiĢ ve Ģehirlerin, bunun aksine bir
çok kötülüğün kaynağı olduğunu vurgulamıĢtır. Bu yönüyle Nîmâ, Ģehirleri, ve Ģehir insanını
suçlamaktadır. Bunun bir sonucu olarak da Ģair, bazı Ģiirlerinde Ģehri kötülerken, diğer
taraftan köy hayatını ele alır. Nîmâ, daha ilk Ģiiri “Uçuk Rengin Hikayesi”nde bu duyguları,
açık bir Ģekilde dile getirir:
Ben bu aĢağılık Ģehirlilerden
Kırsal yerde yaĢayanın dertli gönlüyüm.
Bahtımın kötülüğünden dolayı Ģehrinizde
Bir vakit geçti ve ben müptelayım.
ġehir yaĢamı beni yıpratıyor.
ġehir sohbeti beni üzer...
Ayıp ve zarar dolu bir Ģehrin sohbeti
Taklit, tuzak ve kötülüklerle dolu bir Ģehir
Birçok kötülüğün kaynağıdır Ģehir.
Çokça kötülük, çokça fitne, çokça boĢ Ģey
ġehir benim dert ve zahmetimi arttırdı.
Görüleceği üzere Nîmâ, burada açık bir Ģekilde Ģehre karĢı beslediği nefreti dile
getirmektedir. “Asker Ailesi”, “Horoz Öter”, “Gece ĠĢi”, ve daha bir çok Ģiirinde köy ve
köylü insanların yaĢamları anlatılır.
Nîmâ, dünyada edebi alanda meydana gelmekte olan değiĢimleri devamlı takip ettiği
için farklı tarzların olabileceğini görmekte ve bunu ortaya koymaya çalıĢmakta idi. Aynı
Ģekilde tüm yazılarında, “tarz değiĢikliği” üzerinde durmaktaydı. Bu konuyla ilgili olarak bir
çok defa benzer açıklamalarda bulunmuĢtur. Mesela bir yazısında; “ Fars Ģiirinin yeniden
kalıplar oluĢturması gerekir. Tekrar söylüyorum: sadece Ģekil yönünden değil, tarz yönünden
92
de......”178
. Bir baĢka yazıda; “Yenilik yaparken her Ģeyden önce gerekli olan Ģey, iĢinizin
tarzını yenilemenizdir. ġekil ve diğer Ģeyler, ayrıntılardır.”179
ĠĢte bu anlatılan noktalar, Nîmâ‟nın Ģiir ve edebiyatta öne çıkmasını sağlayan temel
noktalar olmuĢtur. Daima yenilik peĢinde koĢan, eleĢtirmekten çekinmeyen yapısı, acı ve
kederle içiçe olan hayatı, onun yeni Ġran Ģiirini ortaya çıkarmasına vesile olmuĢtur.
178
Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 619.
179 Tahbaz, Sîrus, Porderd-i Kuhistan, Zindegi ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran, s. 140.
93
NÎMÂ‟NIN ETKĠLERĠ VE YENĠ ġĠĠR AKIMI
Nîmâ‟nın baĢlattığı bu yenilikçi hareket sonucunda, Îran ġiiri, yeni Ģiir anlayıĢına
kavuĢtu.180
Yeni dönemde, Ģairliğe adım atan hemen hemen tüm Ģairler, o sırada günün gazete
ve dergilerindeki Ģiirlerden esinlenerek Ģiir yapmaktaydı ve bunlardan Nîmâ‟yı tanıma fırsatı
bulanlar hemen onun tarzını benimsemekte ve yollarını değiĢtirmekteydiler.
Bunlardan bazıları, Nîmâ‟nın tarzını kullandıktan ve tecrübe kazandıktan sonra
kendilerine has bir yol tuttular. Bazıları da onun tarzınI devam ettirerek yeni dönemin büyük
Ģairleri arasına girdiler. Bu Ģairlerden bazıları Ģunlardır;
Muhammed Ali-yi Ġslamî (doğ.1925) , Ġsmail ġahrûdî (öl.1981) , Menuçehr-i ġîbanî
(doğ.1924) , Feridun-i MuĢîrî (öl.1926) , Nâdir Nâdirpur (öl.1990) , SiyaveĢ-i Kisraî
(doğ.1925) , Furûğ-ı Ferruhzad (öl.1966) , Ahmed ġamlu (doğ.1925) , Sohrab-ı Sipihri
(öl.1980) , Mehdi Ġhvan Salis (öl.1990)... .
Bu yeni dönem Ģairlerini, bazı edebiyatçılar bir takım gruplara ayırmıĢlardır. Bu Ģairler,
Nîmâ‟dan sonra, “Nîmâî ġiir” tarzında ilk eserlerini verme bakımından 2 döneme ayrılırlar;
1-1320/1941-1330/1951 tarihleri arasında eser verenler.
2-1335/1956 ile 1342/1963 yılları arasında eser verenler181
.
a-1941-1951 tarihleri arasında eser verenler:
1- Öncüler
2- ArayıĢçılar
3- Dengeliler
180
Sepenta, Sasan, “Ġlel-i GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî ,
ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi el-Mehdî, 1378, Tahran, s. 47.
181 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver ve Esbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, Tahran, 1368, s. 161.
94
1-Öncüler:
Bunlar, Nîmâ‟yı takip etme yolunda, öncülük eden gruptur. Bu ilk dönemde Nîmâi
tarzda eserler yazan bu grupta, Menuçehr-i ġîbanî ve Ġsmail-i ġahrûdî gibi isimler sayılabilir.
Bunlara öncüler denilmesinin sebebi, Nîmâ gerçeğini ilk anlayan kesim olmalarıdır. Bu
gruptaki Menuçehr-i ġîbanî ile ilgili olarak Hanlerî Ģöyle der:
“Ġran Yazarları Kongresi‟nde yaklaĢık 50 kiĢi vardı. Sadece 3 kiĢi kendi Ģiirlerini
burada okudu; Bunlardan ilki, Cevahirî idi ki o, mısraları eĢit, aruz vezinli Ģiirler okudu.
Ġkincisi, Nîmâ idi. Ve üçüncüsü ise en genç kiĢi olan Menuçehr-i ġîbanî idi. ġiirlerinde aynen
Nîmâ‟nın Ģivesini kullanmıĢtı... ”182
2-ArayıĢçılar:
Daha sonra Nîmâ‟nın üslubuyla eser oluĢturan ikinci gruptur. Bunlara “ArayıĢçılar” adı
verilmektedir. “ArayıĢçılar” denilmesinin sebebi, bunların yeni tarzlar ve yollar ararken çeĢitli
yeni denemelere giriĢme çabalarıdır. Fakat bunlar, sadece Nîmâ‟nın Ģiirlerinde kullandığı
tarzla yetinmeyip onun Ģiirle ilgili önerilerini de göz önüne alıp yeni Ģeylere de yöneldiler. Bu
gruptaki Ģairlere Ahmet ġamlu ve Sohrab-ı Sipehri örnek verilerbilir. Ahmet ġamlu, ilk
Ģiirlerinde Nîmâî Ģiir tarzına uyarken daha sonra ahenkli bir vezin takip etti. Sohrab da bazı
Ģiirlerinde Nîmâî vezni korumuĢ ama ona tamamen uymayı gerekli görmemiĢtir.183
Mesela Ahmet ġamlu, Nîmâ‟nın kendisine olan etkisiyle ilgili kısaca Ģunları söyler;
“Nîmâ‟nın, benim yüzüme doğru bir Ģiir penceresi açmasından önce, ben kesinlikle
Ģiirden nefret ediyordum. Yani dünyada, benim için en saçma görünen Ģeylerden biri, ġiir,
Tarih, Edebiyat, Fars ġiiri Tarihi, ve bu tür sözler idi...her neyse Nîmâ, beni bu yola çekti.
Yani Nîmâ, bana Ģiirin gerçekten ne olduğunu gösterdi...Nîmâ, beni Ģiire doğru çekti. Ben
Çan (Nâkus) Ģiirini okudum. Gözleri ameliyat edilen ve ona “Bugün (gözünüzdeki) bantları
çıkaracağız” denilen bir kör gibi...” 184
BaĢka bir yazıda Ahmet ġamlu hakkında Ģöyle bir not geçmektedir;
182 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver veEsbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, s. 156-157.
183 Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 686.
184 Nuri Alaî, Ġsmail, Suver veEsbab Der ġi‟r-i Ġmruz-i Îran , ĠntiĢârât-ı Bâmdâd, 1368, Tahran, s. 180.
95
“.....ama Ahmet ġamlu, yeni Ģiir döneminden itibaren, gerçi beyaz Ģiir (ġi‟r-i Sepîd)
tarzı Ģairi olarak tanınır. Fakat Ģiiri, içsel mûsikîyi ortaya koymadaki yöntemi, bir çeĢit vezni
içerir ve bir bakıma, Nîmâî Ģiirin devamıdır.”185
3-Dengeciler:
Üçüncü grup da, “Dengeciler” olarak adlandırılmaktadır. Bunlar, Nîmâî ġiir‟in yanında
eski Ģiir tarzını da esas aldıkları için, bir nevi denge sağlamıĢ sayılmaktadırlar. Kapalı ve içiçe
tabirlerden kaçınmakla Nîmâ‟nın bu yöndeki tavsiyelerinin dıĢına çıkmıĢlardır. Bu gruptaki
Ģairlere HuĢeng-i Ġbtihac (doğ.1927) ve SiyaveĢ-i Kisraî örnek verilebilir.
b-1956 ile 1963 yılları arasında eser verenler:
Tarihteki yerleri bakımından ikinci sırada gelen grup ise 1335/1956 ile 1342/1963
yılları arasında etkinlik göstermiĢtir. Bunlar da;
a. Gelenekçiler
b. Muhtevacılar
c. Tasvirciler
d. Muhafazakarlar
a- Gelenekçiler (Sonnetgerâyan); Nîmâî ġiir‟in bu ikinci dönemini oluĢturan gruptan
ilki “Gelenekçiler” (Sonnetgerayan) diye bilinirler. Bunların baĢında, Mehdi Ġhvan-ı Salis
gelmektedir. O, Horasan Üslubu ile Nîmâî Üslub (Kendi deyiĢiyle Mazenderan üslubu)
arasında bir köprü kurmak istemiĢtir. Dili klasik ve gelenekçi bir tarzdadır. Fakat o, Nîmâî
bakıĢı anlamıĢ ve serbest Ģiiri kabul etmiĢtir.
b- Muhtevacılar (Mohtevîgeran); Nusret Rahmanî‟den sonra Yedullah Ru‟yayî ve
Ferruh Ferruhzad da, Nîmâî Ģiir‟de bu grubu oluĢturdular.
c- Tasvirciler (Tesvirgeran); Bir önceki neslin Ģairi olan Sohrab-ı Sipihrî adeta kabuk
değiĢtirip “Nîmâî ġiir” tarzında yeni bir Ģive ve üslup seçer ve bu isimle tanınırlar.
185 Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372, s. 715. Ayrıca bkz. Aryanpûr,
Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran, II, 622.
96
d- Muhafazakarlar (Mohafezageran); Nâdir Nâdirpur‟un öncülük ettiği Muhafazakarlar
(Mohafezageran) grubu, bir değiĢimin öncülüğünü yapar. Zira daha önceleri muhafazakar bir
tavır sergilemiĢ, yeni Ģiirle beraber Nîmâî tarzın savunucularından iken, eskiyle olan
damarlarını kesmediği için muhafazakarlar grubunu oluĢturur.
Bunların dıĢında bazı Ģairler yenilikçilere pek karıĢmamıĢ, yeni tarz yollara daha az
girme eğiliminde kalmıĢlardır. Bunlara da Seyirciler (TemaĢageran) denilmektedir. Bunlar
arasında; Ġsmail Huî (öl.1981) , Ca‟fer KuĢ Abadî, Mansur Ovcî (doğ.1937) , Perviz-i Pervin,
Ali Baba Çahî, Rıza Berahenî, Abdul Ali Destğayb gibi isimler sayılabilir.
Tabii ki Nîmâi ġiir‟in etkisiyle yola çıkıp, daha farklı Ģeyler ekleyerek daha yeni
oluĢumlar ve çeĢitli hareket tarzı çıkaranlar da olmuĢtur. Bunlardan biri , çok ifratkar ve aĢırı
giderek hiçbir vezin ve kafiye kuralını tanımayan, ne nesir ne de nazım olan, hem sade hem
kapalı bir Ģiir tarzıdır. Bu Ģiir tarzına “Kenarda Kalan ġiir” (ġi‟r-i HaĢiyeî) denir. Bu isimle
anılmasının sebebi Ģair sayılarının az olmasıdır. Bu türün savunucularından “Tender kiya”nın
Ģiirinden bir parça;
!ا قضتى ا!... كتی کک!... ک آب؟! آب»
آب ک! ،ا ؾی تياتا
اب ! تاب !، یا آب ظ یا تيؽظو ؾ تف پیيع او
ظیگؽ يپ ! ،تيچاؼ ي
گؽظ تف !
ظؼ نة ـؽ ياعو . ـؽا ! تيؽ ظل خا تى
تيکكی تا کی ؟ ! تف اقت! ،تف
«، ؼنى... ک ؽا ، ؼنى، ای ؼ ي ای ؼ يؽ
Tercümesi;
Ah yandım ah! Ey Allahım!... yardım!... su nerde?! Su!
Ah bu çöle, su nerde!
Ġnsanlardan çok kaçmıĢım, ya su ver ya da güç! Güç!
97
Zavallım, artık kaçma!
Tükür dünyaya!
Gecede kaldım. Eyvah! kara gönül, can ve bedenim
Yeter, kimsesizlik ne zamana kadar, yeter!
Ey Ģefkatli nur, ey Ģefkatli nur, aydınlat beni , aydınlat...
Ancak bizim burda saydıklarımız, temel olan ve bizim görebildiklerimizdir. Böylece
Nîmâ, yeni bir yol açarak farklı bir yarıĢ alanı ortaya çıkarmıĢ ve elindeki bayrağı baĢkalarına
devretmiĢtir. Ondan sonra gelen Ģairler ve Ģimdi hayatta olanlar onun açtığı bu yolda daha
yenilere, daha farklı Ģeylere ulaĢmak için çalıĢmıĢ ve çalıĢmaktadırlar.
Nîmâ, tüm sıkıntı ve zahmetleriyle beraber asırlarca süren bir geleneği ve tarzı, sona
erdirmiĢ ve yeni bir kapı aralamıĢtır. Asırlarca devam eden büyük piramide bir taĢ daha
eklemek yerine, yeni bir piramit yapmayı düĢünmüĢ ve ilk taĢı koymuĢtur. Bu açıdan Nîmâ
YûĢic Ġran ġiirinde bir dönüm noktasıdır.
2-NÎMÂ‟NIN
ġĠĠRLERĠNDEN SEÇMELER
گؿیع ایی اؾ نعؽای
يا
98
از پس پىجاي اوذی
اؾ پف پدا اعی ؾ عؽ
عؽ تؽ يی آیعو اؾ ؽ ؼگی
کال تظو تاؾ ظؼ اؾ ؽ کكی
چاظؼی گقفعی قگی.
ييهت قی ظقتا اظ اقت چؽا؟
يؽت تا تعا ؾیاظ اقت چؽا؟
ظ قطى گيؽایی. گیی ک عاؼ
پف تؽ قؽ ؽ ؾتا ـتاظ اقت چؽا؟
. ، يؽا ی گيؽظ ضابآتم ؾظ او
، ؾ ي ی کاع آب. ظؼیاصفتى
،ؽظ،گؽو تاظ ت ضاک ظؼ ظقتى
،ضعایا ظؼیاب!ؽ ظو قی اقتى
.....
داستاوي و تازي
نايگاا ک ؼؤیت ظؼیا
مم ظؼ مم يی فت کثظ
ظ ت کاؼظاقتای تاؾ کؽ
ؼیهت ای تكت ؼیهت ای تگهظ
ؼنت ای ظگؽ تؽ آب تثؽظ.
99
اعؼ آ خایگ ک ـعق پيؽ
قای ظؼ قای تؽ ؾيي گكتؽظ
چ تاع آب خی اؾ ؼـتاؼ
ناض ای ضهک کؽظ تؽگی ؾؼظ
آيعل تاظ تا نتاب تثؽظ.
نع اـؽضت چي ظؼ گهاظ
آ گاؼی چؽتعقت اقتاظ
گ نانی ت چگ ظاظ هكت
پف چؽاؼی اظ تؽ ظو تاظ
ؽچ اؾ يا ت یک عتاب تثؽظ.
،آؼیظاقتای تاؾ کؽظ
،آ ؾیؽای يا ت ؼ ناظا
ؼـت ظیگؽ تؽ لفال گا
اؾ ضؽاتی يال آتاظا
يا نی ضؽاب تثؽظ! ظنی اؾ
1325/1946
تا صبح دمان
،ظؼ ای نة گؽو،تا صثر ظيا
اـؽضت او چؽاغ . ؾیؽاک
يي ضاى تؽ کهى تداتؽ
ظیاؼی ظؼ قؽای کؼا.
تؽ قاضت او اظ کؼی
100
،اگهت ک عيثاقت تا آ
ظاؼظ ت عتاب کؼ ظیگؽ
، چؽا آ؟پؽقم ک چؽاقت ای
ت يی ى ضهتیگ ت ضه
ظؼ ضای کؼ ظیعگای
تا اؾ تؿ آـتاب ـؽظا
تهاها ت قایثای
اـؽضت او چؽاغ اؾ ای ؼ
،تا صثر ظيا. ظؼ ای نة گؽو
يی ضاى تؽکهى تداتؽ
ظیاؼی ظؼ قؽای کؼا.
1329/1950
گل متاب
لتی ک يج تؽ ؾتؽ آب تيؽ تؽ
يی ؼـت ظؼ
؛يی ياع اؾ ظؽ
،هی يية ظؼ ظل نة چهى يی ظؼیعنک
يؽظی تؽ اقة نطت
،تا تاؾیا ای اؾ آتم
تؽ قی قازم اؾ ظؼ يی ظیع.
ظقتاای ا چا
101
ظؼ کاؼ چيؽ تؽ
؛تظع تظ لایك يا ناظيا تؽ آب
اؾ ؼگای ظؼى يتاب
ؼگی نکفت تؽ ت ظؼ آيع
چ قپيع ظو
؛ظؼ اتای نة
ی تيؽ ظل پعیع. کایع ؾ عطك ای نث
.....
1318/1939
خـاب زمستـاوی
،قؽ نکكت اؼ ظؼ تانم کهيع
، ایی یاؼیم ظاظ
،آـتاتی ظيی تا تق ی گؽيم ت قی ا ظیع
تيؿ پؽاؾی ت قگي ضاب ؼؾام ؾيكتای،
ضاب يی تيع خا ؾعگای ؼا
ظؼ خای تي يؽگ ؾعگای.
نؽتت نم چا تا
ؾعگی ظؼ ؾؽای ا گاؼایم.
ضاب يي تيع ـؽ تكت اقت ؾؼی تال پؽایم
اؾ تؽ ا نؼا تؽ پاقت.
102
يی پؽع اؾ پيم ؼی ا
ظل ت ظ خایا اؽگ،
آـؽی ضهك تؽ آاقت.
.....
1320/1941
پــادشــاي فتح
ظؼ تاو طل نة،
قانطؼظ ا ث ظعاال يی ؼیؿظ؛کای قيا
ؼ ؾ ظؼ تيؽگی ای يؿ
قای ای لثؽای يؽظگا ضا ای ؾعگا ظؼى يی آييؿظ؛
آ خا اـكا، فت ظؼ ـك ضظ،
اؾ پی ضاب ظؼ ت،
يی ظع تسیم اؾ گل ت ضاب ت ت چهى ت،
پاظنا ـتر تؽ تطتم نيع اقت.
تؿو آنب تگػنتتف نة ظني تؽا قگي
،نسظ ای چع اقتؽازت ؼا
يكت تؽ خا آؼييع اقت.
ظؼ ؼثاؼآنظ ظظ ضاطؽل ايا
)نيک چ ظؼ پيکؽ ضاکكتؽی آتم(
،چهى يی تعظ ت ضاب مه ای ظنکم
103
اقت ظؼ اعیه ی ظؼ ظؼاؾل ؼؽق.
.....
1326/1947
مــتـاب
يی تؽاظ يتاب
،يی ظؼضهع نثتاب
عو نکع ضاب ت چهى کف نيکيكت یک
ؼى ای ضفت ی چع
ضاب ظؼ چهى تؽو يی نکع.
گؽا تا ي اقتاظ قسؽ
صثر يی ضاع اؾ ي
کؿ يثاؼک ظو ا آؼو ای لو ت خا تاـت ؼا تهک ضثؽ
ظؼ خگؽ نيک ضاؼی
اؾ ؼ ای قفؽو يي نکع.
...
1327/1948
اجاق سرد
ؼياع اؾ نثای ظؼاظ
تؽ يكيؽ ضايم خگم
،قگچيی اؾ اخالی ضؽظ
104
اعؼ ضاکكتؽ قؽظی.
چا کاعؼ ؼثاؼ اعظ ی اعیه ای ي يالل اگيؿ
طؽذ تصیؽی ظؼ آ ؽ چيؿ
ظاقتای زاصهم ظؼظی.
؛ؼؾ نيؽیى ک تا ي آتهی ظانت
مم اؽگ گؽظیع
؛، قگ گؽظیعقؽظ گهت
ت اؾ تاؼ ؼی ؾؼظی. تا ظو پایيؿ عؽ ي کای
.....
1327/1948
مـرغ آمـيه
يؽغ آيي ظؼظآنظی اقت ک آاؼ تاع.
ؼـت تا آكی ای تيعاظضا
تاؾگهت ؼؼثتم ظیگؽ ؾ ؼدؼی قی آب ظا.
تت ؼؾ گهایم ؼا
ظؼ پی چاؼ تاع.
(يی ناقع آ ا تي اا )گل پا خا ظؼظيع يا
خؼظیع يؽيا ؼا.
، آ آنا پؽؼظ،تا صعای ؽظو آيي گفتم
يی ظع پيعنا ظؼى
يی کع اؾ یأـ ضكؽاثاؼ آا کى
105
. ؼا ، آؼؾای ايی ع ؿظیک تا ى
تكت ظؼ ؼا گهیم ا
ظاقتا يؽظيم ؼا.
ؼنت ظؼ ؼنت کهيع )ـاؼغ اؾ ؽ عية کا ؼا تؽ ؾتا گيؽع(
ماؼ ظاؼظ ؼیهت ی قؽ ظؼ گم ؼا. تؽ قؽ ي
.....
1330/1951
بـرف
ؾؼظا تی ضظ لؽيؿ هع اع
لؽيؿی ؼگ يعاضت اقت
تی ضظی تؽ ظیاؼ.
ايا« اؾاک»صثر پيعا نع اؾ آ طؽؾ ک
پيعا يكت. « اؾا»
گؽت ی ؼنی يؽظ ی تؽـی کاؼل آنب
تؽ قؽ نيه ی ؽ پدؽ تگؽـت لؽاؼ.
.....
1334/1955
دل فـالدم
ل کيع اقة يؽا
ؼا تن ی قفؽو ؼا ع ؾیى ؼا
، يؽا ؽؾ ظؼا
106
ک ضيانی قؽکم
ت ظؼ ضا کهاع اقت يؽا.
، ظنی ناظ ظؼ آ. ؼقى اؾ ضط ی ظؼی
قؽؾييایی ظؼ
خای آنتگؽا
کاؼنا کهت کهتاؼ ک اؾ ؽ طؽؾ گن ی آ
يع تاؼل گم تا ؾضى خكعای کكا. يی ها
1332/1953
در جـار سخـت سـر
چ يؽؼی اؾ يمؽ ،ي ک ظؼو اؾ ظیاؼ ضظ
، ايؽؾ ـؽايل اؾ ظؽ،چ عؽ ؼـت
،ي ک قؽ اؾ ـکؽ قگي ظاؼو تؽتكت نة
، ي ت نة. نة ت ي يی ضاع اؾ ؼاؾ ام
قطي ک کف تا ي ي ت کف ظاؼو
ظؼیا چ يی گیع ت ي؟« قطت قؽ»ظؼ خاؼ
يج ا تؽ چ يی آیع ت قی ي ظؼنت؟
ی ي تؽ چ او آنفت يی کتع ت يهت؟
گؽ يؽا پيع اؾ ؼى تگكهع ا ؼا چ قظ؟
، چ ظ؟ؼى ي ،يی کع ظؼ پيم ای ظؼیا
.....
1310/1931
در فـربـىذ
ظؼ ـؽتع ک تا ي ظیگؽ
107
،تی يكت ت ظیعاؼ کكیؼؼث
ـکؽ کای ضا چ لت آتاظا
تظ تاؾیچ ی ظقت قی.
قی آيع ضهتی تاظ
،طع ای نيک ت تی قايای
ؼا اؾ ا خكتى گفت: ،ظیعيم
تعع اؾ ایت نة ای یؽای.
گفتى : آ عع ک تا نعم نثت؟
گفت: تصیؽقؽایی تظ آ.
تهع؟گفتى: آ پيکؽ ظیاؼ
گفت: اناؼت ؾضؽاتی تظ آ.
...
1327/1948
ىگامی ک گري می دذ ساز
گايی ک گؽی يی ظع قاؾ
..ای ظظ قؽنت اتؽ تؽ پهت.
گاو ک يم چهى ظؼیا
اؾ ضهى ت ؼی يی ؾع يهت...
ؾا ظیؽ قفؽ ک ؼـت اؾ ي
ؼؿ ؾ عه قاؾ ظاظ
ظاؼو ت تا ای يأـ
ؽی اؾ ا ت تؽ گهاظ. تصی
108
چ طـا؟ ،نيک چ گؽیكت
ضايل نثی اقت. ؽ چ تاقت.
يؽظی ظؼ ؼا يی ؾع ی
آال ـكؽظ تؽ يي آیع.
.....
1327/1948
ای بر مه
کهتگاى ضهک ياع یکكؽ تعتيؽا
گهت تی قظ ثؽ
تگای ضا او ؼا یاـت ظن تا گا زيه اعؾل.
ای تؽ ي! يی کع آياظ تؽ قي ی ي تيؽایی
ک ت ؾؽ کي آظ اقت.
پف ت خاظای ضي که ای يؽظگا ؼا
ت ؼثاؼ لثؽای ک اعظ
اؾ پف ظیاؼ ي تؽ ضاک يی چيع.
ؾ پی آؾاؼ ظل آؾؼظگا
ظؼ ييا که ای چيع تهيع
1318/1939
109
SONUÇ
ġair Nîmâ, belirtilen yönleriyle Ġran edebiyatında yeni Ģiirin öncüsü sayılmaktadır.
ġiirlerinde tabiat tasvirlerini etkili bir Ģekilde ele alma özelliğiyle Ġran Ģiirine yeni bir tarz
ilave etmiĢtir. Toplumsal sorunları ele alması, Ģiiri hayatı yansıtmak için bir araç olarak
kullanması, tabiattaki varlıkları Ģiirine yansıtırken gerçek hayatın bazı noktalarına iĢaret
etmesi ve tüm bunları bir uyum içinde ortaya koyması, onun Ģiirlerinin temel özelliğidir.
Bu çalıĢma , Nîmâ YûĢic‟in Ģiirini ele alırken aynı zamanda yeni Ġran edebiyatının bu
yakın tarihte nasıl bir seyir izlediğini ve özellikle Ģiirin hangi alanlarında değiĢimin
yaĢandığını ele almaktadır. Ayrıca klasik tarzın bırakılmaya baĢlandığı meĢrutiyet
dönemindeki yenilikler, Ģair Nîmâ‟nın, Ģiire eklediği yönler, getirdiği yenilikler, onu yeni
Ģiirin öncüsü yapan özellikler ele alınmıĢtır.
110
KAYNAKLAR
Ajend, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı Emîr Kebîr, 1363,
Tahran.
Atalay, Mehmet, Ġran Edebiyat Tarihi, Atatürk Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1996, Erzurum.
Aryanpûr, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, Cilt I-II, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran.
_______________Ez Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran.
Cenneti-Yi Atayi, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, Matbuat-ı Safi-yi AliĢah, 1346, Tahran.
Fârûkî, Ġsmail Raci, Ġslam Kültür Atlası, Ġnkılap Yayınları, 1999, Ġstanbul.
Hâkimî, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375.
Hanleri, Zehra, Ferheng-i Edebiyat-ı Farisiy-i Deri, ĠntiĢârât-ı Bunyad-ı Ferheng, 1348.
Kâhî, Murteza, Kadr-i Mecmua-yı Gul, ĠntiĢârât-ı Ferzan, 1376, Tahran.
Kanar, Mehmet, Modern Ġran ġiiri Antolojisi, ġûle Yayınları, 1999, Ġstanbul.
_______________Büyük Farsça- Türkçe Sözlük, Birim Yayınları, 1993, Ġstanbul.
_______________ÇağdaĢ Ġran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi, ĠletiĢim Yayınları, 1999, Ġstanbul.
Kezvançahî, Abbas, Nîmâ ve ġi‟r-i Ġmruz , ĠntiĢârât-ı Tus, 1379.
Kırlangıç, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat Edebiyat DüĢünce Dergisi,
1997, Ankara.
Lengrudî, ġems, Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbehar, 1380,Tahran.
_____________Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370 Tahran.
Levend, Agah Sırrı, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1973, Ankara.
Muhacirânî, Seyyid Atâullah, Efsâne-i Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Ittılaat, 1375, Tahran.
Muîn Muhammed, Ferheng-i Fârsî, Cilt I-VI, ĠntiĢârât-ı Emîr-i Kebîr, 1376, Tahran.
Nuri Alaî, Ġsmail, Suver u Esbab Der ġi‟r-i Ġmrûz-i Îran, ĠntiĢârât-ı Bâmdâd,1348, Tahran.
Örs, Derya, “ÇağdaĢ Ġran ġiirinin Öncülerinden Fereydûn-i MuĢîrî” Nüsha, ġarkiyat AraĢtırmaları Dergisi, sayı
1, 2001, Ankara.
Restgar Fesaî, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372.
111
Sadri-Yi EfĢar, Ğulam Hüseyin ; Hikemî, Nesrin ; Hikemî, Nestern, Ferheng-i Fârisî-yi Ġmrûz, Cilt I-II,
1373, Tahran.
Safâ, Zebîhullah, Muhtasârî Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı Kaknûs, 1373.
______________Târîh-i Edebîyât Der Îrân, ĠntiĢârât-ı Firdevs, 1370.
Sepenta, Sasan, “Ġlel-i GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı Mutalaat-ı Îranî ,
ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi el-Mehdî, 1378, Tahran.
ġekîba, Pervin, ġi‟r-i Fârisî Ez Âğaz Tâ Ġmrûz, Tarihsiz.
ġemîsa, Sîrus, Envâ-ı Edebî, ĠntiĢârât-ı Firdevs, 1373.
Tafazzulî, Ahmed, Tarih-i Edebiyat-ı Îran PîĢ Ez Ġslam, ĠntiĢârât-ı Sohen, 1376, Tahran.
Tahbaz, Sirus, Porderd-i Kuhistan, Zindegî ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab, 1376, Tahran.
_____________Dunya Hâne-i Menest (Muntehabî Ez ġi‟r u Nesr-i Nîmâ YûĢic), ĠntiĢârât-ı Yunesko, 1375, s.
240.
_____________Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran.
Unat, Faik ReĢit, Hicri Tarihleri Miladi Tarihe Çevirme Kılavuzu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1974,
Ankara.
Vanlıoğlu, Mehmet ; Atalay, Mehmet, Edebiyat Lügatı, Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Yayınları,
1994, Erzurum.
Ya Hakîkî, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi), 1375.
....,Türk Ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, Tarihsiz.
113
AJEND, Yakub, Edebiyât-ı Novîn-i Îran, Ez Ġnkılâb-ı MeĢrute Tâ Ġnkılâb-ı Ġslamî, ĠntiĢârât-ı
Emîr Kebîr, 1363, Tahran.
ATALAY, Mehmet, Ġran Edebiyat Tarihi, Atatürk Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi
Yayınları, 1996, Erzurum.
ARYANPÛR, Yahya, Ez Nîmâ Tâ Rûzgâr-ı Ma, Cilt I-II, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran.
_______________Ez Seba Tâ Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Zevvâr, 1374, Tahran.
CENNETĠ-YĠ ATAYĠ, Ebu‟l Kasım, Mecmua-yı EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, Matbuat-ı Safi-yi
AliĢah, 1346, Tahran.
FÂRÛKÎ, Ġsmail Raci, Ġslam Kültür Atlası, Ġnkılap Yayınları, 1999, Ġstanbul.
HÂKĠMÎ, Ġsmail, Edebiyat-ı Muâsır-ı Îran, ĠntiĢârât-ı Esâtîr, 1375.
HANLERĠ, Zehra, Ferheng-i Edebiyat-ı Farisiy-i Deri, ĠntiĢârât-ı Bunyad-ı Ferheng, 1348.
KÂHÎ, Murteza, Kadr-i Mecmua-yı Gul, ĠntiĢârât-ı Ferzan, 1376, Tahran.
KANAR, Mehmet, Modern Ġran ġiiri Antolojisi, ġûle Yayınları, 1999, Ġstanbul.
_______________Büyük Farsça- Türkçe Sözlük, Birim Yayınları, 1993, Ġstanbul.
_______________ÇağdaĢ Ġran Edebiyatı‟nın DoğuĢu ve GeliĢmesi, ĠletiĢim Yayınları, 1999,
Ġstanbul.
KEZVANÇAHÎ, Abbas, Nîmâ ve ġi‟r-i Ġmruz , ĠntiĢârât-ı Tus, 1379.
KIRLANGIÇ, Hicabi, "Ġran ġiirinde Bir Ġhyacı: Nîmâ YûĢic", Edebiyat Ortamı, Sanat
Edebiyat DüĢünce Dergisi, 1997, Ankara.
LENGRUDÎ, ġems, Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nevbehar, 1380,Tahran.
_____________Târih-i Tahlili-yi ġi‟r-i Nov, NeĢr-i Merkez, 1370 Tahran.
LEVEND, Agah Sırrı, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1973, Ankara.
MUHACĠRÂNÎ, Seyyid Atâullah, Efsâne-i Nîmâ, ĠntiĢârât-ı Ittılaat, 1375, Tahran.
MUÎN Muhammed, Ferheng-i Fârsî, Cilt I-VI, ĠntiĢârât-ı Emîr-i Kebîr, 1376, Tahran.
NURĠ ALAÎ, Ġsmail, Suver u Esbab Der ġi‟r-i Ġmrûz-i Îran, ĠntiĢârât-ı Bâmdâd,1348, Tahran.
114
ÖRS, Derya, “ÇağdaĢ Ġran ġiirinin Öncülerinden Fereydûn-i MuĢîrî” Nüsha, ġarkiyat
AraĢtırmaları Dergisi, sayı 1, 2001, Ankara.
RESTGAR FESAÎ, Mansur, Envâ-i ġi‟r-i Fârisî, ĠntiĢârât-ı Novîd-i ġîraz, 1372.
SADRĠ-YĠ EFġAR, Ğulam Hüseyin ; HĠKEMî, Nesrin ; HĠKEMî, Nestern, Ferheng-i
Fârisî-yi Ġmrûz, Cilt I-II, 1373, Tahran.
SAFÂ, Zebîhullah, Muhtasârî Der Târîh-i Tahavvul-i Nazm u Nesr-i Pârisi, ĠntiĢârât-ı
Kaknûs, 1373.
______________Târîh-i Edebîyât Der Îrân, ĠntiĢârât-ı Firdevs, 1370.
SEPENTA, Sasan, “Ġlel-i GirayiĢ Be Vezn-i Nîmâî Der ġi‟r-i Fârisî”, Mecmua-yı Mekalat-ı
Mutalaat-ı Îranî , ĠntiĢârât-ı Beynel-Mileli-yi el-Mehdî, 1378, Tahran.
ġEKÎBA, Pervin, ġi‟r-i Fârisî Ez Âğaz Tâ Ġmrûz, Tarihsiz.
ġEMÎSA, Sîrus, Envâ-ı Edebî, ĠntiĢârât-ı Firdevs, 1373.
TAFAZZULÎ, Ahmed, Tarih-i Edebiyat-ı Îran PîĢ Ez Ġslam, ĠntiĢârât-ı Sohen, 1376, Tahran.
TAHBAZ, Sirus, Porderd-i Kuhistan, Zindegî ve Honer-i Nîmâ YûĢic , ĠntiĢârât-ı Zeryab,
1376, Tahran.
_____________Dunya Hâne-i Menest (Muntehabî Ez ġi‟r u Nesr-i Nîmâ YûĢic), ĠntiĢârât-ı
Yunesko, 1375, s. 240.
_____________Mecmua-yı Kâmil-i EĢ'ar-ı Nîmâ YûĢic, ĠntiĢârât-ı Nigah, 1375, Tahran.
UNAT, Faik ReĢit, Hicri Tarihleri Miladi Tarihe Çevirme Kılavuzu, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, 1974, Ankara.
VANLIOĞLU, Mehmet ; ATALAY, Mehmet, Edebiyat Lügatı, Atatürk Üniversitesi Fen
Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1994, Erzurum.
YA HAKKÎ, Muhammed Cafer, Çun Sebûy-i TeĢne (Târih-i Edebiyât-ı Muâsır-ı Fârisi),
1375
....,Türk Ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, Tarihsiz