sİ kızıl bayrak 10-29

32

Upload: kizilbayrak

Post on 08-Mar-2016

226 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-29 / Temmuz

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 10-29
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERSermayenin saldırganlığına karşı sınıfın

mücadele dinamizmini örgütleyelim!…. 3

“Özel ordu” kirli savaş ordusudur! . . . . 4

Kürt halkına yönelik baskı ve

terör azgınlaşarak sürüyor!. . . . . . . . . . . 5

Gül’ün Dış Politika Baş Danışmanı, savaş

aygıtının hizmetinde…. . . . . . . . . . . . . . 6

Emekçi kadınlar sahte ‘demokratik

açılım’lara aldanmamalıdır! . . . . . . . . . . 7

TÜİK rakamları sigortasız işçi

çalıştırmanın yaygınlığını belgeledi.… . 8

Patronlar istiyor, sermaye devleti

uyguluyor.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

İTO YK Üyesi Süheyla Ağkoç ile

konuştuk..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10

Tersane işçileri iş cinayetlerini

protesto etti . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11

“Sermayenin kölelik dayatmalarına karşı

fiili-meşru mücadele!”... . . . . . . . . . . . 12

ÇEL-MER işten atma saldırısına karşı

yeniden direniş. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13

İşçi ve emekçi hareketinden.. . . . . . 14-15

Referandum süreci ve devrimci

müdahale . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

Burjuva muhalefetin

kuyruğuna takılanlar... . . . . . . . . . . . . . 18

12 Eylül’ün hesabını

işçi ve emekçiler soracaktır! . . . . . . 19-20

MİB, metal işçilerini

mücadeleye çağrıyor! . . . . . . . . . . . . . . 21

Mücadele bayrağı UPS işçilerinin

elinde…... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22-23

UPS direnişi kazanıma kilitlendi! . . . . 24

Mamak 7. Kültür-Sanat Festivali’nde

buluşalım... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25

Samandağ Geleneksel Evvel Temmuz

Festivali gerçekleştirildi.... . . . . . . . 26-27

Dünya Kupası bitti

Güney Afrika hala aç!.. . . . . . . . . . . . . 28

Çıkmaz döngüsü - M. Can Yüce…. . . . 29

Sermaye devletinin cezaevi politikası

Abdullah Akçay’ı katletti!… . . . . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/2 9 * 23 Temmuz 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Burjuva siyaset sahnesinin Anayasa değişikliği ileilgili referandumu sürecine kilitlenmesi ile birlikte sınıfhareketindeki kimi gelişmelerin arka plana itilerekgözlerden saklanmasının da zemini oluşmaktadır.

Oysa son dönemde sınıf hareketinde yerel ölçekteciddi bir canlanma ve hareketlilik söz konusu. Gereksendikal örgütlenme arayışları gerekse de hakgasplarına, uzun ve ağır çalışma koşullarına,güvencesiz çalışma ve geleceksiz yaşamaya karşı işçive emekçilerin mücadele eğilim ve arayışı her geçengün daha da büyümekte ve güçlenmektedir. Yereldirenişlerin sayısındaki artış ve sendikal örgütlenmegirişimindeki yaygınlık buna işaret etmektedir. Farklısektörlerdeki sınıf bölüklerinin bu hareketliliği vearayışı henüz belli sınırları yine de aşamamaktadır.Ancak bu sınırlardaki bir hareketliliğin genel bir sürecedönüşmesinin de imkan, güç ve zeminleri çoğalarakbüyümektedir. Ortaya çıkan eğilimin yönü buna işaretetmektedir.

Sınıf hareketinde dipten dibe mayalanan ve “yazrehaveti”ne de takılmadan işleyen dinamik bir süreçyaşanıyor bugünlerde. Sermaye sınıfının saldırılarınakarşı her geçen gün artan bir tepki, öfke ve huzursuzluksöz konusu. Bunun dışa vurumu olan eylem, direniş veetkinlikler de artıyor. Üstelik bu eylem ve direnişlerfiil-meşru bir mücadele hattında ilerleyerek eylemlisınıf dayanışması ile birleşmektedir. Ancak eylemlisınıf dayanışmasının bugünkü düzeyi oldukça yetersizkalmaktadır.

Sınıf devrimcileri bir taraftan sınıf kitlelerininörgütlenme ve mücadele arayışındaki bu eğilime kanalaçacak bir müdahalede bulunurken öte yandan da busüreci besleyecek eylemli bir sınıf dayanışmasınıörgütleyerek sürece etkin bir tarzda yönverebilmelidirler. Sınıf dayanışmanın eylemli bir hatüzerinde büyütülmesinin, aynı zamanda mevcutdirenişlerin kazanımmla sonuçlanabilmesinin önemlidayanakları olacağı gerçeği bir an bile gözdenkaçırılmamalıdır.

Anayasa referandum çalışmaları sınıf devrimcilerinikendi asli çalışma zeminlerinden ve hedeflerindenuzaklaştırmadan, tersine bu gündem çerçevesinde sınıf

ve emekçi kitlelerine çeşitli araç, biçim ve yöntemlerleseslenen, onların örgütlenme ve mücadele eğilim vearayışlarına örgütlü bir biçim veren, solun –özelliklereformist solun- yaydığı anayasal hayaller veyanılsamalarla etkin bir ideolojik-politik mücadeleyürüten, düzeni ve düzen partilerini çok yönlü olarakteşhir eden, devrim-düzen kutuplaşmasını derinleştirenbir temelde etkin bir siyasal faaliyet örgütlemeyibaşarabilmelidirler.

Bu açıdan elde edilecek her başarı sınıfdevrimcilerinin sınıf ve emekçi kitleler içindeki politik-manevi etkisini arttıracak, aynı zamanda sınıf içindemaddi bir güce dönüşmenin imkan ve zeminlerinigüçlendirecektir.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

TEKEL işçilerinin sergilediği uzun soluklu, kararlıve militan direniş toplumun farklı kesimlerindekiyerleşik algıları sarstı. Direniş, örgütlenmenin,direnmenin, sınıf dayanışmasının, söke söke hakalmanın mümkün, dahası işçi ve emekçiler için tekgeçerli yol olduğunu dosta-düşmana gösterdi.Kapitalizmin kirli sularında boğulduğu sanılan budeğerlerin işçi sınıfı saflarında yaşamaya devamettiğini gösteren direnişçi TEKEL işçileri, bu bilincinsınıf kitlelerinde yaygınlaşmasında önemli bir roloynadılar.

Farklı etki ve yansımaları olsa da, TEKELdirenişinin sınıf hareketine yaptığı önemli katkılardanbiri, işçi sınıfı saflarındaki “kabullenmişlik” ruh halineindirdiği etkili darbedir. Sermaye iktidarının yıllardırdevam eden pervasız saldırılarına rağmen aşılamayanbu ruh halinde, TEKEL işçilerinin inatçı direnişiylekapanması kolay olmayan bir gedik açılmıştır.

Örgütlenme ve mücadele eğilimi güçleniyor

TEKEL direnişinin etkisiyle mayalanan mücadeleeğilimi, bahar sürecinin doruğu olan 1 Mayıs’ta Taksimalanının kazanılması ile daha da pekişti. Son günlerdeülkenin farklı kentlerinde, farklı sektörlerde çalışan işçibölüklerinin örgütlenme ve mücadele konusundaortaya koyduğu kararlılığı, direnme eğilimininpratikteki ilk işaretleri saymak gerekiyor.

Asalak kapitalistler sınıfı ve onun hizmetindekiAKP hükümetinin sömürü, hak gaspı ve zorbalıktasınır tanımayan icraatları, işçi sınıfının çalışma veyaşam koşullarını giderek ağırlaştırdı. İşsizliğinartması, iş saatlerinin uzatılması, reel ücretlerindüşmesi, taşeronlaştırmanın yaygınlaşması, hersendikalaşma çabasının tensikatla karşılanması, bununyetmediği yerde ise devlet terörüyle bastırılmayaçalışması... Tüm bu pervasızlıklara karşı sınıfsaflarında biriken öfkenin dışa vurmaması olasıdeğildi.

Örgütlü hak arama mücadelesine yönelen işçiler,artık sendikaya üye olmakla yetinmiyor, patronlar-kolluk kuvvetleri işbirliğiyle örgütlülüğü kırmayadönük saldırılara karşı da direniyorlar.

Düzce’de Termo Makine, Çorlu’da Disa Otomotiv,Gebze’de Çel-Mer işçilerinin mücadelesi, TİSsürecinde bulunan metal sektöründeki örgütlenme ve

mücadele eğiliminin ilk akla gelen örnekleridir.Bunların yanısıra TÜMTİS’te örgütlenen UPS Kargoişçilerinin patron-polis saldırılarına karşı inatçı direnişi,sekiz aydan fazla direnen Azim Kargo işçilerininkararlılığı, Sosyal-İş üyesi ÜNİBEL işçileriningrevlerinin kazanımla sonuçlanması, DİSK Genel-İş’teörgütlü Kadıköy Belediyesi işçilerinin greve çıkması,Deri-İş üyesi Yeşil Kundura işçilerinin direnişi,DİSK’e bağlı Sosyal-İş Sendikası’nda örgütlenenİstanbul Bilgi Üniversitesi çalışanlarının eylemi,Belediye-İş’in kitlesel bir eylemle İstanbul BüyükşehirBelediyesini uyarması... İşçi sınıfının son dönemdeortaya koyduğu bu örgütlenme ve direniş örnekleri,sınıfın diğer kesimlerinin mücadeleye akması için önaçıcı bir rol oynayacaktır.

Hak almanın yolu sınıfın birleşik direnişinden geçiyor!

Son dönemde gelişen örgütlenme ve direnişlerinkazanımla sonuçlanması, dikkat çeken bir diğernoktadır. Sendikal örgütlülüğün kabul ettirilmesi,patronların TİS masasına oturmak zorunda kalması,TİS’lerin kısmen de olsa belli bir kazanımlabağıtlanması, işten atılan öncü işçilerin yeniden işbaşıyapmalarının sağlanması, bu eylemlerin öne çıkankazanımları olmaktadır.

Sınıf hareketinin henüz aşılamayan zayıflığa,sendikalara hakim eğilimlerin genelde uzlaşmacıolmasına rağmen sağlanan kazanımlar, meşru militanmücadele düzeyinin yakalanabilmesiyle dolaysızbağlantılıdır. Mücadelenin bu temelde örülmesi, sınıfsaflarındaki mücadele eğiliminin aynı zamanda meşrumilitan bir hat izlemeye müsait olduğunugöstermektedir.

Sermaye sınıfı ve onun devletinin saldırganlıktasınır tanımadığı bir dönemde, işçi sınıfının meşrumilitan bir mücadele eğilimi içinde bulunması önemlibir avantajdır. Pratikte de dışa vuran bu eğilim,devrimci bir sınıf hareketinin geliştirilmesine katkısunmasının yanısıra, devrimci sınıf çalışmasındamesafe katetmenin, sınıf zemininde kökleşmeninolanaklarını da arttıracaktır.

Militan mücadelenin yükseltilmesiyle bellikazanımların elde edilmesi, sınıfın bu yolu daha çoktercih etmesini sağlayacaktır. Bu mücadele yöntem ve

araçlarının yaygınlaşması, işçi sınıfının bilinçlenme veörgütlenme birikiminin artmasına katkı sunarak,sömürü ve kölelik düzeni kapitalizme karşı yükseltilendevrimci mücadeleyi de güçlendirecektir.

Metal işçileri militan ve hak koparıcı birmücadele hattı izlemelidir!

MESS’le devam eden grup TİS’lerinin başladığıdöneme denk gelen sınıf saflarındaki bu hareketlilik,yüzbini aşkın metal işçisine izlenecek mücadele hattıkonusunda örnek olması bakımından özel bir önemtaşımaktadır.

MESS’te temsil edilen büyük burjuvazi ve onunsendikalardaki Truva atlarına karşı çetin bir mücadeleyürütmekle karşı karşıya bulunan metal işçilerininkararlı ve militan bir hat izlemek dışında çıkış yoluyoktur. Türk Metal çetesi ile AKP yardakçılığı yapanÇelik-İş ağalarının ihanetine karşı etkili birmücadelenin örgütlenmesi şarttır. Aksi durumda buihanet şebekelerinin metal işçilerini satmaları önündebir engel olmayacaktır.

MESS kodamanları ile adı geçen iki sendikadakiTruva atlarına karşı izlenecek kararlı bir mücadelehattı, Birleşik Metal-İş’in uzlaşmacı yönetimini dahaaktif bir tutum almaya da zorlayabilir. Zira metalişçilerinin tabandan yaratacağı basınç, BirleşikMetal-İşyöneticilerini, ya tutarlı bir mücadeleye hazırlanmak yada işçiler nezdinde tüm inandırıcılığını yitirmekikilemiyle karşı karşıya bırakacaktır.

Hem TEKEL işçileri hem işçi sınıfının direnendiğer bölükleri, grup TİS’leri kapsamındaki yüzbiniaşkın metal işçisine izlenecek mücadele hattınıgöstermiş bulunuyor. Sınıfa karşı sınıf perspektifiyleörülen, taban örgütlülüğüne dayanan, meşru militan vehak koparıcı bir mücadele hattı, MESS kodamanlarınıda, sendikal ihanet çetelerini de dize getirmenin yegâneyoludur.

Devrimci sınıf partisini maddi-toplumsal zeminindekökleştirme hedefine ulaşmaya çalışan sınıfdevrimcileri, işçi sınıfı saflarında kendini hissettirenörgütlenme ve hak arama eğilimini güçlendirmeçabasına yoğunlaşmalı, güçlerini, araçlarını,olanaklarını, yeteneklerini sınıfla daha ileridenbütünleşmeyi sağlamak için seferber etmelidirler.

İşçi sınıfının örgütlenme ve mücadele eğilimi güçleniyor…

Sermayenin saldırganlığına karşı sınıfınmücadele dinamizmini örgütleyelim!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Türk sömürgeci sermaye devletinin Kürt halkınayönelik imha ve inkâr politikalarını derinleştirmek içinkurmayı düşündüğü profesyonel ordunun detaylarıbasına yansımaya başladı. Sermaye devletinin bukonuda yürüttüğü çalışmalarda artık sona geliniyor.Profesyonel ordunun Genelkurmay’a bağlı olmasıağırlık kazanırken, yeni oluşum için yasa hazırlıklarıda başlamış bulunuyor. Tasarının Meclis’eönümüzdeki günlerde gelmesi bekleniyor.

Tayyip Erdoğan, her ne kadar yeni yapının “özelordu” olmayacağını iddia etse de, yine kendisinin veMilli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün ifadelerinden“özel bir askerlik türü” yani kelimenin tam anlamıylabir “özel ordu” olacağı apaçık. Dahası Genelkurmay’ınhenüz sonuçlanmayan çalışmasına göre,Kürdistan’daki askeri gücün kaynağını komandaeğitimi almış muharip güçlerin oluşturacağıkaydediliyor.

Hem “temel askerlik hizmeti”ni belli bir eğitimaldıktan sonra komando olarak sürdürecek olanlar hemde askerliğini komando olarak yapmış ve “bu hizmeti”sürdürmek isteyenler profesyonel ordunun insankaynağını oluşturacak. Bunlar en az 5 yıl ve yüksekmaaşla görev yapacak. Belirlenecek şartlara,kondisyonlarına ve taleplerine bağlı olarak 5-10 yılarasında görev yapabilecekler. Bekâr olmaları tercihedilecek.

Ordunun profesyonelleştirilmesi, öteden berisermaye devletinin tartıştığı bir uygulamadır. “Terörekarşı savaş” yalanıyla Kürt halkına karşı imha savaşıyürüten Türk ordusu, gerilla karşısında zorlandıkça,asker ölümleri tartışılmaya başlandıkça, “profesyonelordu gerektiği” tartışmaları yeniden ısıtılır. Bugün deolan budur.

Profesyonel orduların, şu ana kadarki örnekleriyle,iki özellikleri öne çıkıyor: Birincisi, uyuşturucuticaretinde her zaman anahtar bir rol oynamaları,ikincisi, devrim ve emekçi düşmanı bir kimliğe sahipolmalarıdır. Paralı, üstelik de yüksek maaşlı askerdemek, para için savaşan asker demektir. Böyleaskerler dünyanın her yerinde ve her zamanzalimlikleri ile ünlenmişlerdir. Çünkü, para için ölmeyive öldürmeyi göze alan birinin hiçbir ahlaki değeriolmaz. Çetelerin, uyuşturucu şebekelerinin,işkencecilerin, kulak koleksiyonu yapanların, ırzatecavüz edenlerin bunların içinden çıkması hiç de

rastlantı değildir.Profesyonel ordu hazırlıkları, Kürt sorunu

açısından da önümüzdeki dönemin nasılseyredeceğinin de ipuçlarını veriyor. Türk sömürgecisermaye devletinin “profesyonel ordu” kararı, “bu işuzun vadelidir” demenin bir başka ifadesidir. Türksömürgeci sermaye devleti de artık büyük ölçüdegerillayı yok edemeyeceğini görüyor ve kabul ediyor.Yine Kürt hareketinin “en geri çizgide” dahi düzenlebarışmasını kabul etmiyor. Kürt halkına “hakkırıntılarını” dahi vermeye yanaşmıyor. İşte o zamangeriye, onun “en iyi bildiği” imha politikalarıçerçevesinde profesyonel ordu gibi politikalar kalıyor.

Tüm bu olgular, aslında emperyalizmin veişbirlikçi sermaye düzeninin Kürt sorununa herhangibir çözümünün de söz konusu olmadığını gösteriyor.Profesyonel ordu hazırlıkları, Türk sömürgeci sermayedevletinin Kürt sorununda iflasının da biryansımasıdır. Oluşturulacak profesyonel ordununsarkık bıyıklı mı, yoksa badem bıyıklı mı olacağı birtarafa, bu oluşumun Kürt halkına dizginsiz faşist teröruygulayan birer suç aygıtı olduğu gerçeği ortadadır. Buoluşumların ‘90’ları aratmayacak uygulamalarlagündeme geleceğini söylemek için kâhin olmaya gerekyoktur. Profesyonel orduya geçiş de kendi sisteminiyaratacak, yasaları, Kürdistan’ı buna göre yenidendüzenleyeceklerdir. Bu düzenlemenin Kürt halkınınlehine olmayacağı açıktır.

Profesyonel ordu Kürt düşmanlığının yalın bir ifadesidir!

Türk sömürgeci sermaye devleti, kuşkusuz ki,“profesyonelleşme”yi içte ve dışta çok farklıihtiyaçların ürünü olarak gündemine alıyor.NATO’nun, emperyalizmin ihtiyaçları bir yanabırakılırsa; profesyonel ordu; bugüne kadar Kürthalkına karşı sürdürülen kirli savaşta ordununbaşarısızlığının itirafı olduğu kadar, bundan sonrasıiçin kendini yeniden şekillendirmesinin bir sonucuduröncelikle.

Kürt sorununda imhayı öne çıkaran Türksömürgeci sermaye devleti, ordusunu daha katliamcıunsurlarla donatma ihtiyacı hissetmektedir.Profesyonel ordu, özünde paralı kiralık katiller

ordusudur. Faşist, şovenist unsurların öncelikleistihdam edileceğinden kuşku duyulmaması gerekenprofesyonel ordu; “ülke, sınır güvenliği” değil, bir içsavaş yapılanmasıdır. 1990’lı yıllarda kelle kesen,cesetlere işkence yapıp başında kurt işaretleri ile resimçektirenler belki askerlerin çoğunluğunuoluşturmuyordu. Profesyonel ordu, tam da böyle bir“azgın bir Kürt düşmanlığı” ile şekillendirilmiş orduolacaktır. Öte yandan paralı katiller ordusu; faşist, ırkçışoven yüzün, katliamcılığın daha açık hale gelmesinede hizmet edecektir.

Türk ordusu emperyalizmin ve sermayenin bekçisidir!

Profesyonel ordu bir yana, bir bütün olarak TSK,bir NATO ordusudur. O, emperyalizmin ve işbirlikçisermaye sınıfının çıkarlarının bekçiliğini yapmaktadır.İşçi sınıfı, emekçi kitleler ve Kürt halkı ne zamanayağa kalkmışsa, ne zaman sesini yükseltmişsekarşısına ilk olarak bu ordu çıkmıştır. Hamasi “terör”demagojisi ile, “millilik” yalanıyla gerçek yüzünügizleyebilmiştir. Ancak, kontrgerillaörgütlenmelerinden ABD emperyalizmiyle orduarasındaki doğrudan ilişkilere, cuntaların arkasındaABD’nin yer almasından, generallerin her fırsattaAmerikan uşaklıklarını ortaya koymasına kadar ortayaçıkan bütün örnekler orta yerde durmaktadır.

Ordu, bu topraklarda gerçekleşen bütünkatliamlarda ya doğrudan hayata geçiren ya dakontrgerilla örgütlenmeleri aracılığıyla planlayankonumundadır. 6-7 Eylüller’den Maraşlar’a, Sivaskatliamından 19 Aralık katliamına, kayıplardan failimeçhullere ordunun içinde yer almadığı hiçbir olayyoktur.

Kısacası profesyonel ordu hazırlığı, sömürgecisermaye devletinin dizginsiz bir terör ve zorbalıkpolitikasının açık ilanıdır. Bu, aynı zamanda işçi sınıfıve emekçi kitlelerin bilincini şovenizm zehriylebulandırarak halklar arasında kardeşlik duygularınınyerine düşmanlık tohumlarını ekme arayışınınyansımasıdır. Bunun ise; işçi sınıfı, emekçi kitleler veKürt halkına daha fazla ölüm, her türlü demokratikhakkın budanması, açlık ve yoksulluktan başka birgetirmeyeceği açıktır.

Sermaye devleti kirli savaşı tırmandırıyor...4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

“Özel ordu” kirli savaş ordusudur!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Kürt halkına yönelik baskı ve terör yoğunlaşaraksürüyor. Türk sömürgeci sermaye devleti, bir yandanbombardımanlarını aralıksız sürdürürken öte yandanda fiili OHAL uygulamaları devam ediyor.

Son olarak Xakurke, Zap, Zagros ve Yüksekovakırsalına havan ve obüs saldırısı düzenlendi. Siirt’ebağlı Pervari ilçesinde olağanüstü hal ilan edilerekilçeye giriş-çıkışın yasaklanmasına yoğun bir gözaltıfuryası eşlik ediyor. Yine Dersim’in Ovacık ilçesindeköylülerin akşam saatlerinde dışarı çıkmalarıyasaklanıyor. Askerlerin operasyona çıktığı bölgelerateşe veriliyor. Öte yandan tüm bunları Kürthareketine yönelik kapsamlı bir tasfiye saldırısıtamamlıyor. Bir yandan PKK’ye yönelik operasyonlarsürerken, öte yandan da PKK’nin önemli stratejik üssükonumunda olan Kandil Dağı “manyetik ablukaya”alınmaya çalışılıyor. Ayrıca sömürgeci devletlerdenbiri olan Suriye ve kukla Irak devleti de tasfiyesürecinde daha etkin bir rol almış bulunuyor.

Kürdistan’da saldırılar yoğunlaşıyor

Türk sömürgeci sermaye devleti, Xakurkê alanınabağlı Şehit Beritan, Karker, Koordine ve Şehit KurtayTepeleri ile Koordine Boğazı’na yönelik havan veobüs saldırısı yaptı.

Zağros’un Mawata köyüne Türk ordusu tarafındangerçekleştirilen havan ve obüs saldırısında ormanlıkalanda yangın çıktı. Aynı gün Zağros’un Çarçelabölgesine de topçu saldırısı düzenlendi. Yine Zap’ınÇiyareş, Angola, ve Ferhat Tepeleri ile Karê ve Zebkêköylerine yönelik olarak yapılan havan ve obüssaldırısı sonucunda alanda yangın çıkması nedeniyleköylülere ait bağlar da büyük ölçüde zarar gördü.Ayrıca Hakkâri’nin Yüksekova ilçesindeki köylere deTürk ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapıldı.

Öte yandan PKK’ye yönelik operasyonlarsürerken, PKK için stratejik önem taşıyan Kandil Dağı“manyetik ablukaya” alınmaya çalışılıyor. Kandil’iniletişiminin kesilmesi için uydu aracılığıyla yapılantelefon konuşmaları ve internet bağlantılarınınengellenmesi amaçlanıyor. Böylece, Türk sömürgecisermaye devleti, PKK’nin hem propaganda hem delojistik olanaklarını daraltarak ablukayıderinleştirmeyi hedefliyor.

Siirt’e bağlı Pervari ilçesinde JandarmaKomutanlığı, Emniyet Müdürlüğü ve polislojmanlarına PKK gerillaları tarafından yapılanbaskının ardından ilçede olağanüstü hal ilan edildi. 38kişinin gözaltına alındığı ilçede giriş-çıkış yasağıuygulanırken telefonlar kapandı, elektrikler de kesildi.Öte yandan Dersim’in Ovacık İlçesi’nde, YeşilyazıJandarma Karakolu’nun inşaatı yapıldığı gerekçesiyleköylülere akşam saatlerinde dışarı çıkma yasağıgetirildi.

Son iki hafta içinde Türk ordusunun operasyonaçıktığı Cudi, Gabar, Dersim, İkize, Besta, Bilika,Divin, Digahga, Cala Guza, Dola Hırçê, Kenya MêwiDeryê Çirçirê, Girê Hêmû, Dola Mêra, Girê GûhûjŞenoba bölgeleri ateşe verildi.

Dikkat çeken nokta, çevreci kılığındaki OrmanBakanlığı, Greenpeace, çevreciler ve burjuvamedyanın bu çapta bir orman yangını karşısında hiçbirtepki göstermeyerek sessizliğini ve suskunluğunukorumasıdır. Batı illerinde çıkan en küçük bir yangınabile söndürme uçakları, helikopterlerle müdahale

edenler, Kürdistan söz konusu olduğunda kıllarını bilekıpırdatmamayı tercih ediyorlar. Televizyonlar başkayerdeki orman yangınlarını dakikalarca verirken,Kürdistan’dakileri görmezden geliyorlar. Öyleanlşılıyor ki, bu riyakarlar takımı doğal yaşamın vedoğanın korunmasında, korunması gereken doğanınhangi coğrafyada olduğuna bakarak karar veriyorlar!

Tüm bunları ise, gözaltı ve tutuklama terörütamamlıyor. Cezaevlerinde de Kürt hareketine dönüksaldırılar boyutlanıyor. F tipi cezaevlerinde devrimcitutsaklara yönelik saldırılardan PKK’li tutsaklar dapayını alıyor. PKK’li tutsaklar, keyfi bir biçimdebulundukları cezaevlerinden önceden haberverilmeden ve zorla alınarak başka cezaevlerinenaklediliyor.

Bölgedeki burjuva gerici devletler tasfiyede daha etkin bir rol alıyorlar

Türk sömürgeci sermaye devletinin “PKK’ye karşımücadele”de kullanmak için İsrail’den satın aldığı“insansız uçak” Heronlar’ın, Temmuz ayı başından buyana Suriye ve Lübnan üzerinde uçarak PKK’lileritespit etiği ortaya çıkmış bulunuyor. Heronlar’ınverdiği koordinatların Suriye ordusu tarafındanvurulduğu belirtiliyor. Keza bu operasyona Şam’dakonuşlanan Türk generallerin de katıldığı ve İsrail’in,Heronlar’ın Suriye’de kullanımı nedeniyle Türkiye’yiNATO’ya şikâyet ettiği basına yansıyan bilgilerarasında.

Öte yandan Irak’ın Türk sömürgeci sermayedevletinin PKK’nin yönetici kadrosuyla ilgili 248kişilik bir liste verdiği ilk kez resmen doğrulanmışbulunuyor.

Tüm düzen güçleri Kürt halkına karşı aynı siperde!

Öte yandan bugünlerde bir özel ordu/profesyonel

ordu tartışmasıdır almış gidiyor. Başbakan Erdoğan’ınDSP lideri Masum Türker’le görüşmesinde, sınırdaözel eğitilmiş askerlerin görevlendirileceğinisöylemesi özel ordu tartışması yeniden gündemeoturdu. O günden bugüne düzen güçleri, özelordu/profesyonel ordunun nasıl olması gerektiğiüzerine yorumlar yapıyor. Erdoğan-Kılıçdaroğlugörüşmesinden bu paralı askerlerin sınırdagörevlendirilmesi konusunun, asker cenazelerisonrasında yaşanan infiali ortadan kaldırmak amacıylagündeme getirildiği öne sürülüyor. Sınıra 150 yenikarakol yapılacak ve paralı askerler sınır boylarındagezerek güvenliği sağlayacak. Başbakan’ın buaçıklamaları üzerinden “Bu birlikler kime bağlıolacak?”, “Bu birliklerin çeteleşmemesi için neleryapmak gerekir?” vb. üzerinden burjuva medyadakonuyla ilgili tartışmalar tüm hararetiyle sürüyor.

Sömürgeci sermaye devletinin özelordu/profesyonel ordu hazırlıkları düzen cephesininKürt sorununda geldikleri yeri de gösteriyor.Kuşkusuz ki, bu noktaya bir günde gelinmemiştir.Sömürgeci sermaye devleti, bir yandan sanki sorunçözülüyor, “Artık kısa bir süre sonra Kürt sorunukalmayacak” havası verirken, öte yandan da Kürthareketini tasfiyeye yönelmiştir. Sömürgeci sermayedevletine göre, Kürt sorunu değil, Kürt hareketiçözülmeli, yani etkisizleştirilip tasfiye edilmelidir!

Öyle görünüyor ki, tüm düzen güçleri sorunailişkin tartışmayı “terör ve güvenlik” ekseni üzerindensürdürüyorlar. Örneğin CHP’nin çiçeği burnundakigenel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan’lagörüşmesinde de Kürt sorununun çözümü konusunda“ekonomik tedbirler alınması” önerilerinitekrarlayarak, sorunu bile tanımlamaktan fersah fersahuzak olduğunu göstermiş bulunuyor.

Fakat şu gerçeğin altı özenle çizilmelidir ki, Kürthalkına yönelik saldırılar ne kadar azgın olursa olsunpüskürtülebilir. Tüm bu saldırılara karşı dayanışmayıyükseltmek, işçi ve emekçi kitlelerin, tüm ilerici,devrimci güçlerin Kürt halkının mücadelesini kendimücadelesi bilen herkesin bir görevidir.

Kürt halkına özgürlük! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Kürt halkına yönelik baskı ve terör azgınlaşarak sürüyor!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Sermaye devleti emperyalizme uşaklıktan vazgeçemez...6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Pentagon’daki savaş baronları, ülkesinde ırkçı-gerici görüşün temsilcilerinden biri kabul edilenDanimarka eski Başbakanı Anders Fogh Rasmussen’iNATO Genel Sekreterliği’ne atama kararınıaçıkladığında, Ankara’daki işbirlikçi takımı “sert”tepki göstermişti. Ancak bu tepkinin samimiyettenyoksun olduğu hemen açığa çıkmıştı; zira kapalıkapılar ardında yapılan pazarlıklarda anlaşmasağlanınca, AKP şefleri de Rasmussen’e tam destekvermişlerdi.

NATO’nun Strasbourg’da düzenlenen devlet vehükümet başkanları toplantısına Türk sermaye devletiadına katılan AKP şeflerinin, gerçekte Rasmussen’inırkçı zihniyetine bir itirazları bulunmuyor. Onlar,İslam dinine bağlı olanları aşağılayan karikatürlerisavunmasından dolayı, NATO’nun yeni patronunakızgınlardı. Buna karşın dinci gericiliğin şefleri,Rasmussen’e duydukları kızgınlığı ilkesel birtutumun nedeni saymak bir yana, -tam da onlarayakışan bir tercihle- bunu pazarlık aracı olarakkullanmayı marifet bildiler.

“Sert” tepki göstermelerine rağmen, savaşaygıtının yeni şefine destek vererek ilke yoksunuolduklarını gözler önüne seren AKP şefleri, “iyi birpazarlık” yaptıklarını açıklamakta bir sakıncagörmemişlerdi. AKP şeflerinin bu tercihlerinde,zihniyetlerinin, Rasmussen gibi ırkçılıkla malulolmasının yanısıra, Pentagon’daki savaş baronlarınınemrinden çıkma iradesinden yoksun olmalarının deönemli bir rolü olmuştu.

AKP şefleri, ABD Başkanı Barack Obama’nıngözetiminde kurulan pazarlık masasında üç talep önesürmüştü. İlki, Fogh Rasmussen’in karikatürkrizinden dolayı müslüman dünyasından özürdilemesi veya en azından müzakere eli uzatması,ikincisi, Kürtçe yayın yapan Roj Tv’ninDanimarka’daki yayınlarına son verilmesi, üçüncüsüise NATO’nun üst düzey yöneticiliğine bir Türk’ünatanması…

Her üç taleplerinin kabul edildiğini öne sürendinci gericiliğin şefleri, ırkçı Rasmussen’e destekvermeyi bununla gerekçelendirmişlerdi. Böylece“dini hassasiyetleri” olan AKP tabanına, “ırkçıRasmussen’i destekledik, ama bunun karşılığındataleplerimizi de kabul ettirdik” mesajı verilebilmişti.

Savaş aygıtı NATO’nun Genel Sekreteri FoghRasmussen, Abdullah Gül’ün Dış Politika BaşDanışmanı Büyükelçi Hüseyin Diriöz’üyardımcılığına atayınca, Türk sermaye devletinin üçtalebinden birini karşılamış kabul edildi.

Halkların cellâdı NATO’nun yönetimine girmekiçin pazarlık yapan Ankara’daki işbirlikçi rejim ise,emperyalist güçler adına tetikçilik yapmaya devamedeceğini bir kez daha ilan etmiş oldu.

“Eksen kayması” tartışmalarının ardındanyapılan bu atama, Türk burjuvazisi ve onundevletinin emperyalizme uşaklıktan vazgeçmelerininsöz konusu bile edilmeyeceğini, yeniden gözlerönüne sermiştir.

Gül’ün Dış Politika Baş Danışmanı, savaş aygıtının hizmetinde…

Emperyalizme uşaklıktanvazgeçemezler!

İHD: Durdurun bu vahşeti!İHD İstanbul Şubesi, gerilla cenazelerine yapılan vahşete ilişkin 20 Temmuz günü Galatasaray Lisesi önünde

basın açıklaması gerçekleştirdi.Basın açıklamasını gerçekleştirilen şube başkanı Abdülbaki Boğa, Cenevre Sözleşmesi’nin 15, 16, 17.

maddelerince, düşmanın cenazesine saygısızlık yapmanın bir savaş suçu olduğunu hatırlattı.“Ölü bedenleri parçalamak insanlık dışıdır” diyen Boğa, BDP’nin Erdoğan’a gönderdiği gerilla

fotoğraflarının ardından Erdoğan’ın sarfettiği sözleri de eleştirdi. Boğa, imhayı hedefleyen ve öldürmekle kalmayıp cenazeleri de parçalayan bu hukuk tanımazlığın devam

etmesinin, iktidarın sözde çözüm ve açılım vaatlerinin nasıl yanıltıcı bir toplumsal bellek oluşturmayıamaçladığını gösterdiğini ifade etti. Boğa, Kürtlerin ulusal ve siyasal varlıklıklarına tahammülsüzlüğün ifadesiolan bu vahşetin özgürlüklere, demokrasiye ve barışa olan özlemi hedef aldığını söyleyerek şunları ifade etti:

“Bu vahşet, Kürt sorununun çözümü konusundaki yaklaşımların samimiyetine inanmamakta ne kadar haklıolduğumuzu kanıtlamış, çözüme yönelik umutlarımızı tamamen yok etmiştir. Bu vahşet karşısında söyleneceksöz kalmamıştır.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Gerilla cenazelerine yönelik vahşetlanetlendi!

Sömürgeci Türk sermaye devletinin Kürt halkına dönük artan saldırganlığı ve çatışmalarda katlettiği HPGgerillalarının cenazelerine uyguladığı vahşet, 17 Temmuz günü Düsseldorf’ta gerçekleştirilen eylemlelanetlendi.

Yek-Kom’un Kürdistan’da artan devlet terörüne karşı Almanya çapında örgütlediği eylemlerden biri deNRW eyaletinin başkenti Düsseldorf’ta yapıldı. Saat 13.00’te merkezi istasyondan başlayan, coşku ve öfkeninhakim olduğu yürüyüş boyunca sloganlar hiç susmadı.

Eylemde, pankartların ve taleplerin yazılı olduğu çok sayıda dövizin yanısıra katledilen gerillalarauygulanan vahşeti gösteren fotoğraflar da taşındı.

Yürüyüş bitiminde gerçekleştirilen mitingde yapılan konuşmalarda, Kürt halkına yönelik vahşet kınanarak,direnme kararlılığı dile getirildi. Saldırılar karşısında dayanışma çağrısı yapıldı.

Miting sırasında Tayyip Erdoğan’ın kuklasının yakılmak istenmesine ise Alman polisi müdahale ederekizin vermedi. Yaşanan arbede sırasında polisin bazı gençleri gözaltına alma girişimi boşa çıkarıldı.

Komünistler eyleme “Emperyalizm ve sömürgecilik yenilecek, direnen Kürt halkı kazanacak! / TKİP”şiarlı pankartla katıldı. Türkiyeli gruplardan ADHK de bayraklarıyla eylemde yer aldı.

Kızıl Bayrak / Düsseldorf

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Emekçi kadınlar haklarını ancak mücadeleyle kazanabilirler Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Tayyip Erdoğan, “Demokratik açılım”, “MilliBirlik ve Kardeşlik Projesi” kapsamında sanatçı,aydın, yazar ve sporcuların katıldığı beşinci toplantıyı18 Temmuz günü ‘kadınlarla’ gerçekleştirdi.

Yaklaşık 7 saat süren toplantıya TÜSİAD,MÜSİAD ve TOBB gibi sermaye temsilcisikadınların yanı sıra, feministler, akademisyenler,DİSK, Türk-İş, Memur-Sen gibi sendikalardan dakatılımlar oldu. Yaklaşık 80 kişinin katıldığıtoplantının ana gündemini AKP’nin Kürt sorunukapsamında kadına biçtiği rol ile kanunlarda veçalışma yaşamında kadınlara yönelik yapılandüzenlemeler oluşturdu.

Bu iki ana başlık üzerinden şekillenen toplantıdaErdoğan’ın kadın sorunu üzerinden kadınlara yöneliksinsice yaklaşımları ön plana çıktı. Kadın savunucusukesilen AKP’nin, hükümet olduğu günden itibaren,işçi ve emekçi kadınları hedef alan saldırıları pervasızbir biçimde yaşama geçirmesi bu konudakiikiyüzlülülüğünü bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Sermayenin dinci-gerici partisi AKP’nin kadınsorununa yaklaşımı ‘ezilenin ezilenini’ daha da fazlaezmek, sindirmek, güvencesizliğe mahkum etmek,katledilmelerine seyirci kalmak ve daha çocuk yaştatecavüze uğrayanların tacizcilerini aklamak olurken,şimdi kalkıp kadın sorunundan dem vurması neyinnesi oluyor? Üstelik tüm bunlar yokmuş gibi kadınlarıhedef alan sosyal, ekonomik ve siyasal haksaldırılarını başarı olarak sunabiliyorken!

Devletin Kürt politikası ve kadınlar

Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’ndegerçekleşen toplantının birinci gündemi Kürt sorunuve bu kapsamda kadınlara yüklenmek istenenmisyondu. ‘Demokratik açılım’ sosuna bulandırılıpKürt hareketini silahsızlandırarak tasfiye etmeyiamaçlayan politikanın başarı şansı ortadan kalkınca,bu kez eski politikalarda ısrar etme yöntemi izleniyor.Kürtler üzerindeki faşist devlet terörütırmandırılmaya, faşist katliamlar yaygınlaşmaya,ülkenin dört bir yanında şovenizm kışkırtılmayabaşlandı. Özellikle Haziran ayından bu yanatırmandırılan kirli savaşla birlikte çatışmaların yeniboyut kazanması sonucu asker cenazeleri de artmayabaşladı. Fakat bu sefer umulanın aksine şovenizmistenildiği gibi tırmandırılamadı. Ölen askerlerinönemli bir kısmının Kürt veya Alevi olması,olmayanların da eskisi gibi ‘vatan millet’ naralarıeşliğinde ölümleri karşılanmaması, devleti çıkışsızbırakan önemli bir gelişmedir. Tam da bu sırada‘profesyonel ordu’ tartışmaları yapılmaya başlandı.Kürtlerle savaşmak için kurulacak bu orduya paralıaskerler alınacak ve tercihen bekar olanlar seçilecek.

Bu gelişmeler üzerinden saptamalarda bulunanErdoğan, Kürt hareketini tasfiye edebilmek içinkadınlara, analara ihtiyaç olduğunu dile getiriyor.Şimdiye kadar yapılan ‘açılım’ toplantılarının en uzunolanı sayılan bu toplantıya neden bu kadar önemverdiği şu sözlerden anlaşılabilir: “Buradan sizleraracılığıyla ülkemin tüm kadınlarına seslenmekistiyorum. Yaşanan acı hepimizin ortak acısı. Yitipgiden çocuklar hepimizin çocukları. Ne olur,

çocuklarımıza sahip çıkalım, gençlerimize sahipçıkalım, istikbalimize sahip çıkalım. Bunu kadınlarbaşarabilir, başaracaktır. Arjantin’in, İrlanda’nın,Pakistan’ın, İsrail’in kadınları, anneleri bunu nasılbaşardıysa, başarıyorsa, benim ülkemin kadınları daseslerini yükselterek bunu başaracaktır. Çözümsürecinin hız kazanması toplumsal psikolojininçözüme daha fazla destek olmasıyla mümkün. Bizsesimizi o kadar yüksek çıkarmalıyız ki süreci saboteetmek isteyenlerin seslerini bastırsın, çözüm iradesikendisini hissettirsin, psikolojik ortam daha önemliadımların atılmasına imkan sağlasın.’’

Bu sözlerden de anlaşılabileceği gibi hem Türkhem de Kürt kadınlarına çağrı yapılıyor.

Erdoğan’ın, Kürt kadınlarına çağrısı ise,çocuklarına dağlara gitmelerine engel olmalarıyönünde oldu. Kürt kadınlarından verdiği iki de örnekvar. Birincisi, Diyarbakırlı Sakine Arat. Üç çocuğugerillaya katılan, bir kızı dayanamayarak intihar edenve bir oğlunu trafik kazasında kaybeden S. Arat’ın şusözleri çarpıtılarak verildi: “Biz yüzyıllardır birlikteyaşıyoruz. Birbirimizden kız aldık, kız verdik. Aynıkanı taşıyoruz. Bir Kürt annesiyim ama bir şehithaberi duyduğumda yüreğim parçalanıyor. Askerlerde bizim evlatlarımız. Bu ülkeyi yöneten küçük büyükherkese sesleniyorum; ‘evladınız gözünüzün önündeöldürülürse ne yaparsınız?”

İkincisi; ölen bir asker annesi olan Bitlisli MatlubeGüngör’ün söyledikleridir.

Erdoğan, konuşmasının devamında ‘ben busorunun, en büyük mağduru, en büyük mazlumukadınlar inisiyatif yüklendiğinde daha kolay ve dahahızlı çözüleceğine yürekten inanıyorum. Sizinsözleriniz sizin sesiniz kurşun vızıltılarını bastıracak,kurşundan çok daha büyük etki yapacak ölümleridurdurup gençleri yaşatacak güce ve kudrete sahip’’diyerek kadınlardan, Kürt hareketinin tasfiyeçabalarına ortak olmalarını istedi.

Çalışma yaşamı ve kanun önündekadınlara dönük düzenlemeler

Toplantının ikinci önemli gündemi ise çalışmayaşamı ile kanunlarda kadınlara ilişkin yapılandeğişiklikler oldu. Hükümet olarak, ‘kadınsorunlarına en başından itibaren ‘büyük bir ciddiyetleve samimiyetle eğildiklerini’ belirtten Erdoğan, kadınsorununa yaklaşımlarını büyük bir aymazlıklakadınların lehine olarak sunmaktadır.

Daha da utanç verici olanı ise devamında gelen şusözleridir. Erdoğan, ‘2002’den bugüne bir dizidüzenleme ile başta Anayasa olmak üzere, mevzuattakadınların daha fazla görünür kılındığını, Anayasada‘’kadın-erkek eşitliğinde’’ devletin sorumluluğunun ilkkez 2004 yılında tanındığını, Türk Ceza Kanunu’ndatöre saikiyle işlenen suçların, kişiye bağlı suçlarkapsamına alınarak, cezaların ağırlaştırıldığın, İşKanunu’nda ‘’eşit işe eşit ücret’ ilkesi getirildiğini,kadınların, çağdaş, müreffeh, öz güvenli, güçlübireyler olarak, sosyal, siyasal ve ekonomik hayattayerini alabilmesi için Anayasa’dan, Türk CezaKanunu’na, İş Kanunu’ndan, eğitim, sağlık ve sosyal

yardımlaşma uygulamalarına kadar bir dizi yasaldüzenleme ve uygulamanın hayata geçtiğini’’ iddiaetti.

AKP, her alanda olduğu gibi 2002’den bu yanakadın cephesinde de yasal düzenlemeler yaptı, pekçokuygulamayı hayata geçirdi. Ama hayata geçirdiğiuygulamalarla, kadına ağır bir sosyal yıkım dayattı.AKP hükümeti, her saldırıda olduğu gibi bunu da‘reform’ olarak sunmayı ihmal etmedi. Ki en sıradanemekçi kadının bile yaşamında yansımasını gördüğübu saldırılar, sermaye hükümeti tarafından allanıppullanarak ‘düzenleme’ olarak sunulabiliyor. Elbetteki, yukarda geçen düzenlemeler yapılmıştır. Amabunlar sermaye istedi diye yapılan, kadının toplumsalve çalışma yaşamındaki yerini daha da geriletendüzenlemelerdir.

Kanunlarda yapılan değişikliklerde en çokövündüğü konuların başında Anayasa’daki ‘kadın-erkek eşitliği’ gelmektedir. Oysa toplumsal yaşamınhiçbir alanında kadın-erkek eşitliğinerastlanamamakta, tersine bu konuda tutucudavranılmaktadır.

Yapılan bir diğer düzenleme ise törecinayetlerinde caydırıcı işlev görmesi için cezalarınarttırılması oldu. Ancak hemen ardından görüldüğügibi töre ve namus cinayetlerinde azalmalar yerineciddi bir artış yaşandı. Bunun en önemli nedeni iseyapılan ceza indirimleri olmuştur. Yalnızca geçtiğimizyılın rakamları bile kadın cinsine yönelik şiddet, suçve katliamların % 1400 oranında arttığınıgöstermektedir.

Çalışma yaşamında ise daha kapsamlı saldırılaryapılarak emekçi kadının tarihsel kazanımları bir birellerinden alındı. Kriz öncesi ve sonrası kayıtlı kadınistihdamında ciddi bir düşüş yaşandı. Çalışabilenlerinezici çoğunluğuna ise güvencesiz işlerde ve kölecekoşullarda çalışma dayatıldı. Kadınların üretimalanlarından çekilerek en az ‘üç çocuk yapmaları’söylendi. İşsizlik rakamları açıklandığında artanişsizliğin baş müessibi daha çok kadınların çalışmaisteğinde bulunması sayıldı.

Kadınların ücret ve alım güçleri düşürüdü. Helebir de iddia edildiği gibi ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesiyerine gittikçe artan oranda eşitsizlik hakim halegeldi. “İstihdam paketi” adı altında İş Kanunu’ndayapılan değişikliklerle kreş hakkı gasp edildi.

Sağlık alanında ise SSGSS ile birlikte adeta biryıkım dayatıldı. Başta emeklilik yaşının kademeliolarak arttırılmasından sağlığın ticarileştirilmesinekadar... Kadını hedef alan sağlık alanındakiuygulamalarla emzirme yardımı gasp edildi. Hiçbirsağlık güvencesi olmayan milyonlarca kadınınhamilelik dönemindeki ücretsiz muayene hakkıelinden alındı.

AKP, kazanılmış hakları tırpanlayarak kadınlarısadaka kültürüyle etkilemeye ve böylece deörgütlemeye çalıştı. Kısacası, sermaye hükümeti AKPve şeflerinin kadınlara verebildiği bunlar olmuştur.İşçi ve emekçi kadınlar sahte ‘demokratik açılım’laraaldanmamalıdır. Emekçi kadınlar sosyal, ekonomik vesiyasal haklarını ancak ve ancak mücadeleyiyükselterek kazanabilirler.

‘Kürt açılımı’ ve kadınlar cephesi...

Emekçi kadınlar sahte ‘demokratikaçılım’lara aldanmamalıdır!

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Son açıklanan Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK)rakamları sigortasız, kayıtdışı işçi çalıştırmada artışolduğunu belgeledi. Bizzat devletin kurumu sigortasızişçi çalıştırmanın giderek yaygınlaştığını yaptığıaçıklama ile tescilledi. Sermaye devletinin temsilcilerive sermaye baronlarının yaptıkları açıklamalardadönem dönem “kayıt dışı ile mücadele kararlılığı” dilegetiriyorlar. Oysa merdiven altı atölyelerde,tersanelerde, kaçak madenlerde ve daha birçok alandasigortasız işçi çalıştırma patronlar için vazgeçilmezyöntem olarak varlığını hala sürdürüyor.

Kayıtsız işçi çalıştırmaya ilişkin TUİKrakamları ve gerçekler…

TÜİK’in açıkladığı, sigortasız güvencesiz işçiçalıştırmaya ilişkin rakamlar gerçeği tam olarakortaya koymasa da durumun vahametini belgeledi.TÜİK verilerine göre, Nisan ayında istihdam edilentoplam nüfus 22 milyon 501 bin olurken, bunun 9milyon 747 bin kişisini herhangi bir sosyal güvencesibulunmayanlar oluşturdu. Nisan 2009’da yüzde 42.7olan kayıtdışı istihdam oranı 2010 yılının aynı ayında0.6 puanlık artışla yüzde 43.3’e çıktı. Nisan ayıitibariyle son bir yıllık dönemde kayıtdışı çalışanlarınsayısında 905 bin kişilik artış yaşandı. Bu dönemdeistihdam artışı 1 milyon 803 bin kişi oldu. Böyleceson bir yılda istihdam edilenlerin yüzde 50’sisigortasız olarak çalışmak zorunda bırakıldı.

Kayıtdışı “çalışanlar” içinde en büyük grubuücretsiz aile işçileri oluşturdu. Büyük bölümü tarımkesiminde bulunan ve standart bir istihdamdan farklıolarak tarımla uğraşan ailesine yardım edenemekçilerin toplam sayısı 3 milyon 83 bin kişi.Bunların yüzde 91.8’inin, yani 2 milyon 829 binininsosyal güvenlik sistemine kayıtlı olmadığı görüldü.Normal bir istihdam olanağı elde edemediği içinmevcut konumda yer alan bu kişilerin, ücretsiz aileişçisi şeklinde tanımlanması, Türkiye’deki sigortasız,güvencesiz çalışmanın boyutlarını küçültüyor.

Kayıtdışı çalışanlar toplamının 4 milyon 779 binitarımda, 4 milyon 968 bini ise tarım dışı sektörlerdebulunuyor. Tarım sektöründe sosyal güvenliktenyoksun çalışanların oranı Nisan 2009’da yüzde 85.8iken, bu oran 2010 Nisan’da yüzde 85.1’e geriledi.Tarım dışı sektörlerde istihdam edenler içinde sosyalgüvenlikten yoksun olanların oranı ise 2009Nisan’daki yüzde 29.2’lik seviyesinden yüzde 29.4’eçıktı.

Kayıtdışı, güvencesiz çalışma ve yarattığı sorunlar…

Sermayenin egemen olduğu Türkiye’de kayıtdışıekonominin ve istihdamın sayısal boyutu, nitelikselyanı ve bölgesel ve sektörel özelliklerine dayalıaraştırma ve veri tabanına yönelik olarak açık birkarartma tutumu sergilenmektedir. Sanayileşme vekalkınma politikalarına, mali politikalara, eğitim veistihdam politikasına sermayenin ihtiyaçları yönvermektedir.

Sigortasız çalışma, işçi ve emekçiler arasındakidayanışmayı ve örgütlü mücadele zeminini

zayıflatarak, toplumsal dayanışmayı tehdit etmektedir.İşçi ve emekçilerin bugününü ve yarınını etkileyensonuçlar yaratmaktadır.

Ülkemizde kayıtdışı olgusunun yarattığı sorunlarsadece emekçilerin işsiz kalması, daha kötü koşullardaçalıştırılması, ücretlerinin düşmesi ile sınırlı değildir.Zira sigortasız çalışma işçi ve emekçilerin yarattığıkatma değerden daha az pay almaları, refahtanyararlanamamaları, daha az kamu hizmeti, niteliksizeğitim, düşük sağlık hizmeti, düşük emeklilik geliri,ikincil yaşam standartlarına mahkum bir yaşamsürdürmesine yol açmaktadır.

Kayıtdışı, güvencesiz çalışmanın son bulması için…

Kapitalistler sadece daha çok kâr dürtüsüylehareket eder. Daha çok üretip, daha çok kâr etmepeşinde koşarlar. Şartlar uygunsa, her üretim döngüsü,sermayenin daha da büyümesini getirir. Sermayebüyüdükçe işçinin emek gücüyle elde ettiği geliriazalır. Yedek işsizler ordusunun nüfusu daha da artar.Kapitalistler için bu durum sigortasız, güvencesiz işçiçalıştırmak için bulunmaz bir fırsattır.

Sermaye iktidarının asıl korkusu, güvenceli çalışanişçi ve emekçilerin kayıtdışı işlerde, evde, apartmanaltı küçük işletmelerde ya da bir taşerona bağlı olarakbüyük işletmelerde çalışan, sendikasız, sigortasız vegüvencesiz işçi yığınlarıyla birleşmesidir. Sermayeninher türlü güvenceden yoksun olarak çalışmayazorladığı işçi sınıfı, bir de işsizlikle ya da işsizlerlesürekli bir yer değiştirme seçeneğiyle karşı karşıyakalıyor. Böylece işsizlerle de buluşma ihtimaligüçleniyor.

Kapitalist düzenin varlığı, sigortasız, güvencesizçalışmanın temel nedenidir. Kapitalist düzenyıkılmadığı sürece, sigortasız, güvencesiz çalışmaboyutlanarak devam eder. Sigortasız güvencesiz

çalışmanın kalıcı ve tam çözümünün biricik yolu, işçisınıfının devrimci iktidarı ve onun ürünü olansosyalizmdir.

Sermaye büyüdüğü ölçüde üretimtoplumsallaşmaktadır. Binlerce emekçi kolektifşekilde üretim yapmaktadır. Bu durum, emekçilerinkolektif eylem gücünü arttırmaktadır. İnsanlığıkapitalist sömürüden kurtaracak olan da bu kolektifeylem gücüdür. Aş, iş, konut en temel insan hakkıdır.Kapitalizmin açlık, işsizlik, yoksulluk ile cehennemeçevirdiği dünyayı; işçi sınıfının kolektif eylemiyleöreceği sosyalizm, eninde sonunda cenneteçevirecektir.

İşsiz kitleleri mücadeleye çekmek sınıf bilinçliöncü işçilerin görevidir. Zira burjuvazi sigortasızçalışan milyonları sınıf kardeşlerine karşı kullanmaya,ideolojik olarak onları çürütmeye ve yozlaştırmayaçalışmaktadır. Sigortasız çalışan milyonlarca işçi, işçisınıfının bir parçasıdır. Güvenceli, sigortalı çalışanişçilerle, güvencesiz sigortasız çalışan işçilerinmücadele birliği kapitalistleri sigortasız işçiçalıştırmaktan alıkoyacak biricik güvenli yoldur.Ancak böylesi bir zeminde sigortasız işçi çalıştırmaortadan kalkar.

Sosyalizm kârı değil insanın temel ihtiyaçlarını vemutlululuğunu esas alır. Bu sigortasız, güvencesizçalışmayı yapısal bir toplumsal bir sorun olmaktançıkarır. Ancak bu stratejik doğru, işçi ve emekçilerinsigortasız çalışmaya karşı tedbirlerin alınması, emeğinkorunması talepleri çerçevesinde mücadelesiylebirlikte ele alınmak zorundadır. Bu ise yıkımprogramlarının püskürtülmesi için birleşik örgütlü birmücadelenin, “Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi, sigorta hakkı” talebi doğrultusundayükseltilmesini gerektirir. “Krizin faturasınıkapitalistler ödesin!” talebiyle yükseltilen mücadele,sigortasız, güvencesiz çalışmanın kapitalistlertarafından kullanılmasının zeminini yok etmeyimümkün kılabilir.

Güvencesizliğin kaynağı kapitalizmdir!8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

TÜİK rakamları sigortasız işçi çalıştırmanın yaygınlığını belgeledi...

Güvencesizliğin kaynağı kapitalizmekarşı mücadeleye!

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

İş cinayetleri boyutlanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Özellikle son dönemde artan iş cinayetleri, “işçisağlığı ve iş güvenliği” konusunun patronların veonların devletinin insafına bırakıldığını açıkçagösteriyor. Son olarak Torlak Tersanesi’nde veGediz’deki madende yaşanan iş cinayetleri, en basit işgüvenliği önlemlerinin dahi patronlar açısından bir yükolarak görüldüğünü bir kez daha gözler önüne serdi. Üçkuruşluk emniyet kemeri ya da gaz maskesi verilmediğiiçin işçiler katledilmeye devam ediyor. Bunun yanındaher yıl onbinlerce işçi ise yine önlemler alınmadığı içinmeslek hastalıklarına yakalanıyor.

Sermaye devleti özelleştirme ve taşeronlaştırmanınönünü açarken, yeterli denetim de gerçekleştirmiyor. İşgüvenliği önlemlerinin alınması için hiçbir iradegöstermeyen sermaye devleti, denetimsizliği adeta birpolitika olarak uyguluyor. İş güvenliği önlemlerininalınması için caydırıcı yaptırımlar uygulamak bir yana,sorumluları cezasızlıkla ödüllendiriyor.

Kapitalist sömürü çarkları içerisinde öğütülenişçilerin sayısı sermaye devleti tarafından yeterligörülmemiş olacak ki yeni bir torba yasa ile iş güvenliğipiyasaya açılıyor. Akıttıkları işçi kanı üzerindenservetlerini büyüten asalak patronların eli daha darahatlatılıyor. İş güvenliği hizmetleri piyasaya açılırken,denetim mekanizmaları patronların eline veriliyor.Fakat bu düzenlemeler dahi patronlar örgütü TİSKtarafından yeterli görünmüyor. TİSK, elde edeceklerikâr üzerinden hiçbir “pürüz”le karşılaşmak istemiyor. İşgüvenliği önlemlerine kaynak aktarmak patronlar içinağır bir külfetken bunun göstermelik bir düzenlemededahi yer bulması patronların tahammül sınırlarınızorluyor.

İş güvenliği piyasanın insafına terk ediliyor

15 Haziran 2010 tarihinde TBMM’ye sunulan “BazıKanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair KanunTeklifi”nin 10, 11, 12. maddeleri, 4857 Sayılı İşYasası’nın 2 ve 81. maddeleri ile “Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı’nın Teşkilat ve GörevleriHakkındaki Kanun”un 12. maddesinde, işçi sağlığı ve işgüvenliğini tamamen boşa düşürecek değişiklikleryapılması planlanıyor.

Yasa teklifinin bütünü ele alındığında güvenlik vesağlık sorunlarıyla ilgili bütün düzenlemelerinticarileştirildiği görülüyor. Farklı sektörlere ilişkin işçisağlığı ve iş güvenliği sorunlarıyla ilgili risk analizleri,iş sağlığı ve güvenliği sistemlerinin kurulması,denetimler ve eğitim gibi unsurlar piyasaya açılıyor.

Teklifte, iş güvenliği uzmanlarının ve işyerihekimlerinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıtarafından yetkilendirileceği, uzman ve hekimlerinüniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları ile TürkTicaret Kanunu hükümleri çerçevesinde kurulan veişletilen şirketler tarafından “eğitileceklerine” ilişkinhükümler de yer alıyor. Halihazırda TMMOB ve TTBgibi meslek örgülerin tarafından sağlanan bu hizmetleriyürütme yetkisi, bu kurumların elinden alınarakpiyasalaştırılıyor. Yani ağır aksak işleyen denetimler,işyeri hekimliği gibi görevler tamamen özel sektörebırakılıyor. Bu ise bugün bile denetimi yapılmayanalanların tam anlamıyla cehenneme çevrilmesi anlamınageliyor.

Bu tasarıyla işçi sağlığı ve güvenliği alanı tümüylepiyasaya açılarak bu alandaki taşeron firmalara rantalanı açılıyor.

TTB’nin verilerine göre günde ortalama üç işçiyaşamını yitirirken, beş işçi ise meslek hastalıkları ve“iş kazaları” yüzünden sürekli iş göremez durumageliyor. Bu tasarıyla birlikte ise bu sayıların katlanmasıişten bile değil.

TİSK dikensiz gül bahçesi istiyor

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu(TİSK) ise tasarıyı yeterli bulmezken, görüş veönerilerini bir rapor halinde Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı’na sundu.

TİSK, kan emici patronların zaten sağlamaklayükümlü olduğu iş güvenliği önlemlerinisüreklileştirdiği taktirde teşvik mekanizmalarınıngeliştirilmesini istiyor. İş sağlığı ve güvenliği alanındakisorunların, ayrıntılı ve cezai hükümlerinden oluşanmevzuat ile çözümlenemeyeceği öne süren patronlar,dışarıdan iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerininalınmasının daha elverişli hale getirilmesini, meslekörgütlerinin iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerininaksamasına yol açan “keyfi’’ tasarruflarının ortadankaldırılmasını talep ediyor.

Buradaki ifadeler bile TİSK’in bugün için pürüzolarak gördükleri tüm uygulamaların ortadankaldırılmasını istediklerine işaret ediyor. İşcinayetlerinde hali hazırda patronlar cezasızlıklaödüllendirilirken TİSK, göstermelik cezaların dahiyazılı olarak hükme bağlanmasını istemiyor. Bununyanında TTB ve TMMOB’nin iş güvenliği üzerindenişçiler lehine karşılanması gereken önerilerini “keyfi”tasarruf olarak değerlendiriyor. Mesela 10 TL’lik

emniyet kemerini, verilmeyen gaz maskesini, işçilerindüzenli olarak kontrolünü sağlayacak iş yeri hekimliğini“keyfi” olarak nitelendiriyor.

Diğer yandan TİSK, iş sağlığı ve güvenliğialanındaki tüm görevlerin patronlara yüklendiği iddiaediyor. İşçi cinayetlerinde katledilen işçilerin ölümsebeplerini onların cahilliğine bağlayan patronlar,bunun çok fazla dillendirildiği ölçüde inandırıcılıkkazanacağını düşünüyor olacaklar ki, işçilere degüvenlik önlemlerine uymadıkları taktirde cezaverilmesini istiyor. Burada kendi kâr hırslarındankaynaklı yaşanan iş cinayetlerini perdelemek içinişçilerin bu önlemlere uymadığı ifade ediliyor.

“İşvereni her türlü önlemi almakla yükümlü tutansöz konusu düzenlemeler nedeniyle hiçbir işverenin işkazasından kaynaklanan bir tazminat davasında,kusuru olmasa bile haklı çıkması olasılığıbulunmamaktadır. Teorik olarak bu sonucun işverenleridaha dikkatli olmaya sevk edeceği düşünülse bile,uygulamada her koşulda sorumlu tutulacağını düşünenişvereni ‘ne yapsam boş, hiçbir şey yapmasam da olur’noktasına taşıyabileceği de gözden uzaktutulmamalıdır.’’ diyen TİSK, bugün “iş kazalarının” enbasit güvenlik önlemlerinin alınmamasından kaynaklıyaşandığını hasıraltı etmeye çalışıyor. Oysa ki, bilimselraporların ve araştırmaların tümü, patronların işgüvenliği önlemlerine kaynak ayırmaması, bunu bir yükolarak görmesi nedeniyle önlenebilecek iş kazalarının,cinayete dönüştüğüne açıklık getiriyor.

Patronlar istiyor, sermaye devleti uyguluyor. İşçikatliamlarına “kader” deniyor. Kan emeci patronlargözleri dönmüş biçimde daha fazlasını istiyor. İşçilerkendi mezarlarında çalışıyor. Bugün hesap sorma,ölümlerin önüne geçme ve iş cinayetlerini önlemek içinayağa kalkma zamanıdır.

Patronlar istiyor, sermaye devleti uyguluyor...

Yeni tasarıyla iş cinayetleriboyutlanacak!

Emek ve meslek örgütlerinden eylemTBMM Genel Kurulu’nun, içinde işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarını piyasaya açan maddelerin de

yer aldığı torba yasa tasarısını görüşmeye başlaması üzerine TMMOB, DİSK, KESK ve TTB 20 Temmuzgünü TBMM Dikmen Kapısı önünde bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında “İşçi cinayetleridurdurulsun – Torba yasa geri çekilsin” pankartı açıldı.

Basın açıklamasını TTB Genel Sekreteri Feride Aksu Tanık gerçekleştirdi. Açıklamada söz konusu tasarıdayapılan düzenlemelere dikkat çekildi. Tanık, değişiklik önerilerinin ortak noktasının işçi sağlığı ve iş güvenliğihizmetlerinde görev yapacak olan işyeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı yetkisinin kazanılmasının, buyetkinin kazanılabilmesi için gerekli eğitimi verecek kuruluşların saptanmasının ve mesleklerin hizmet sunumyöntemlerinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından belirlenmesi olduğunun altını çizdi.

Tanık, yükseköğretim alanında hiçbir yetkisi bulunmayan ve örgütlenmesinde de buna uygun olarakherhangi bir kadrosu mevcut olmayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın, TBMM’de görüşülmekteolan Torba Yasa ile hekimlerin işyeri hekimi olabilmesi ya da mühendislerin iş güvenliği uzmanı olabilmesiiçin almaları gereken eğitimi belirleyen, bu eğitimleri verecek kuruluşları yetkilendiren ve eğitimler sonundasınavları yaparak ya da yaptırarak hekim ve mühendisleri işyeri hekimi/iş güvenliği uzmanı olarakçalışabilmesi için belgelendiren kurum haline geldiğini ifade etti.

Siyasal iktidarın, bu düzenlemeyle işçi sağlığı ve iş güvenliği alanının vazgeçilmez yapıları olan TTB ileTMMOB’nin rolünü dışlamaya, sıradanlaştırmaya çalıştığını söyleyen Tanık, eğitim dâhil olmak üzere işçisağlığı ve güvenliği alanının bir pazar haline getirildiğini ve can pazarına dönüştürüldüğünü belirtti.

Bu düzenlemelerin amacının; işçi sağlığı ve güvenliği alanını tümüyle piyasaya açmak, bu alandaki taşeronfirmalara rant ve kâr alanı sağlamak olduğunu vurgulayan Tanık “İşçi sağlığı, iş güvenliği hizmetleri, taşeronfirmaların kâr hırsına kurban edilmesin!” diyerek basın açıklamasını sonlandırdı.

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

- Özellikle son dönemde başta madenler vetersaneler olmak üzere yaşanan işçi ölümleri, “işçisağlığı ve güvenliği” konusunu gündeme taşıdı. “İşkazalarının” bu kadar yaygınlaşmasının temel nedeninedir?

İş kazalarının ortaya çıkmasındaki en önemli nedentaşeronlaşmanın yaygınlaşmasıdır. Taşeronluksisteminde asıl işveren, işçi sağlığı ve güvenliğitedbirlerini herhangi bir yasal yükümlülük altındabulunmayan taşerona devrediyor. Taşeron çalışanişçilerin özlük ve sosyal hakları açısından bir çok sıkıntıyaşanıyor.

Yasal yükümlülükler açısından baktığımızda işçisağlığı ve iş güvenliğini kapsayan düzenlemeler 50 veüzeri işçi çalıştıran işyerlerini kapsar. 50 çalışan sınırı,işçi sağlığı ve güvenliği birimlerinin işyerlerindekurulmasının ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasıaçısından önemli bir belirleyici oluyor. Ancak iş kazalarıve meslek hastalıklarının çoğunun 50’nin altında çalışanıolan işyerlerinde meydana geldiğini görüyoruz. Buanlamda taşeronlaştırma deyim yerindeyse can almayadevam ediyor.

İş kazalarının artmasındaki diğer bir nedeni deÇalışma Bakanlığı’nın görevlendirmeler ve denetimlerkonusundaki düzenlemelerinin yetersiz olmasıdır.

- İş kazası ve meslek hastalıklarına ilişkin sayısalveriler, Çalışma Bakanlığı’nın yasalarda tanımlıgörevlerini dahi yerine getiremediğini gösteriyor. AKPhükümeti de denetimsizliği adeta bir politika olarakuyguluyor. Artan iş kazalarına ve buna gösterilenyoğun tepkilere rağmen sergilenen bu pervasızlığı neyebağlıyorsunuz?

Sonuçta iş kazaları, kaza tanımı üzerindendeğerlendirildiğinde bazen her türlü önlemi alsanız bileyaşanabilecek olaylardır. Burada kritik olan gerçekten buyönde tüm gerekliliklerin ve önlemlerin yerinegetirilmesidir. Ölümlerin yaygınlaşması ve kanıksanmasıbu çerçevede bir sorun olduğunu; en yetkili organ olanÇalışma Bakanlığı’nın bu konuda üstüne düşensorumluğu yerine getirmediğini gösteriyor.

Çalışma Bakanlığı, gerek denetimlerin, gerekse işçisağlığı ve iş güvenliği üzerinden hizmet kalitesininarttırılması yönünde, işe giriş aşamasından tutun da işegirmeden önceki eğitimlerin alınmasına, iş yerindekigüvenlik önlemlerinin kontrolüne kadar, bu alandakibilimsel standartların sağlanmasına dönüksorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. Özellikleyaşanan son kazalardan sonra bu alanda altı çizilennoktalara dair çalışmaların yetersizliği görülmüştür.Gerek bakanlık gerek hükümetin diğer organlarıgerçekten bu sorunu çözmek yoluna mı gidiyorlar, yoksabugüne kadar çıkardıkları yönetmeliklerle ve yasalarlasorunu daha da mı derinleştiriyorlar; bunu yaşanan sonolaylarla daha net anladık.

- Bu kapsamda gündeme getirilen torba yasanıniçeriği ve yasalaşması halinde yaratacağı sonuçlarailişkin ne düşünüyorsunuz?

İş yaşamında bugüne kadar sadece çalışanlartaşeronlar aracılığıyla çalıştırılıyordu. Şimdi ise işgüvenliği ve işçi sağlığı hizmetleri açısından da bu alan

taşerona açılmaya çalışılıyor. Sözkonusu bu tasarıdanönce de hükümet bu alanda çeşitli yönetmelikler çıkardı.Bu yönetmeliklerde işyeri hekimi ve iş güvenliğiuzmanının çalışma prensiplerinden, onlarınyetkilendirilmesine, işyeri hekimlerine verileneğitimlerden, bu hizmeti sağlayan kurumlara kadarhükümet bazı değişiklikler öngörüyordu.Yönetmeliklerin içeriği, iş güvenliği ve işçi sağlığıüzerinden verilen hizmetin niteliğini oldukçazayıflatıyordu. TTB tarafından açılan davalarla buyönetmeliklerin yürütmeleri durduruldu.

Bugün ise benzer düzenlemeler, birbiriyle ilgisizbirçok başlığın yer aldığı bir torba yasa ile karşımızaçıktı. Buna göre, burada düzenlenmek istenen iki alanvar. İlki, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında çalışanlarınkurulacak taşeron şirketler üzerinden çalıştırılmasıdır.İşçi sağlığı alanında çalışan işyeri hekimlerininyetkilendirilmeleri ve ücretlendirilmeleri TTB ve yerelTabip Odaları tarafından düzenlenmektedir. İşverenlehekim birebir sözleşme yapar ve bu sözleşmeninstandartları da TTB tarafından belirlenir. Bu tasarı ile bualan Bakanlıkça yetkilendirilmiş Ortak Sağlık veGüvenlik Birimleri adı altında taşeron şirketlereaçılmakta; iş yerinde bulunma yükümlülüğü dahiaranmadan hizmet satın alma yoluna gidilmektedir.

İkinci nokta ise bu alanda hizmet verecek personelineğitimi. Tasarıyla, işyeri hekimlerinin eğitimleriyle ilgiliTTB’nin 20’ye yakın üniversiteyle işbirliği içerisindegerçekleştirdiği sertifikalandırma ve görevlendirmeyetkisi elinden alınmak isteniyor. Tasarı ile eğitiminTürk Ticaret Kanunu’na tabi şirketler ve üniversitelertarafından verileceği ifade ediliyor. Burada asıl stratejikolan nokta Türk Ticaret Kanunu’na tabi şirketlerdir. Buşirketler az önce bahsettiğim, hükümetin hayatageçirmeye çalıştığı fakat TTB’nin itirazı sonucuyürütmesinin durdurulduğu yönetmelikler üzerindengeçtiğimiz dönemde faaliyete geçti. İstanbul, Bursa gibibazı şehirlerde fahiş ücretler karşılığında eğitimler vesertifikalar verildi. Daha sonra yönetmeliklere ilişkinverilen yürütmeyi durdurma kararının ardındanfaaliyetler durduruldu. Fakat bu deneyim sertifikasyonve eğitim hizmetinin taşeron şirketlere açılacağınıgösterdi. Bu noktada işyeri hekiminin de taşeron şirketüzerinden işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmeti vermeyezorlanacağı anlamına geliyor.

Bu hizmetler taşeron şirket üzerinden yürütüldüğütaktirde birçok sıkıntı yaşanacaktır. Mesela işyerihekimlerinin işyeri içinde bulunma zorunluluğununkaldırılması, onun işyerindeki çalışma ortamındaolmadan, örneğin kullanılan makinayı, kimyasalmaddeyi görmeden bu hizmeti sürdürmesi anlamınagelir ki, bu da iş kazalarına davetiye çıkarır.

- TİSK yaptığı bir açıklamada dışarıdan iş sağlığıve güvenliği hizmetlerinin alınmasının daha elverişlihale getirilmesini, meslek örgütlerinin iş sağlığı vegüvenliği hizmetlerinin aksamasına yol açan ‘’keyfi’’tasarruflarının ortadan kaldırılması talep etti. Bununasıl değerlendirmek gerekir?

TİSK’in açıklamasını talihsizlik olarakdeğerlendiriyorum. Gerçi TİSK bunu söylemiş amazaten bu yasanın gerekçelerinde, hizmetin ulaşılabilirliği

ve ekonomik açıdan uygulanmasını yaygınlaştıracak birdüzenlemenin amaçlandığı söyleniyor. Burada“uygulamayı ekonomik açıdan yaygınlaştırmak”tan kasıtnedir sorusu geliyor akla. Yine tasarıda uygulamayıyaygınlaştırmak ve kolaylaştırmak için “kısıtlayıcı diğerkanun hükümleri”nin uygulanmayacağına ilişkin birifade eklenmiştir. Buradaki kısıtlayıcı kanun hükümleri,acaba TTB’nin yasalarda belirtilen görev tanımlamalarımıdır? TTB, kamusal hizmet yürüten bir meslekörgütüdür ve kamu yararı güder. Burada kamuyararından kasıt iş kazalarının ve meslek hastalıklarınınazaltılmasıdır. Bu alanı düzenleme yetkisi TTB’yekanunlarla verilmiştir. Bahsi geçen kısıtlamanınkimlerin, hangi beklentilerini kısıtladığını sormakgerekir.

- Yaşanan iş cinayetlerine karşı nasıl bir mücadelehattı örülmelidir? Bu mücadele hangi araç vetaleplerle yürütülmelidir?

Konuyu, İstanbul üzerinden değerlendirirsek, SSGSSsürecinde bir araya gelmiş çeşitli meslek örgütleri, siyasipartiler, dernekler vb. Herkese Sağlık Güvenli GelecekPlatformu adı altında ortak bir yapı oluşturmuşlardır. Bu,ortak bir mücadele kültürü açısından değerlidir. Buplatform üzerinden SSGSS, işçi sağlığı ve iş güvenliğialanında yaşanan sorunlar veya istihdam paketi gibikonular takip edilmiştir. Taşeronlaşmaya dikkat çeken,örgütlenme önündeki engelleri işleyen konular çeşitliplatformlarda tartışılmıştır. Son olarak, yönetmeliklereyönelik hukuki süreç başlatılmış, yönetmelikler yargıyataşındığı için Danıştay kararlarıyla durdurulmuştur.

En kritik noktalardan birisi şu anda görüşülenyasanın ‘torba yasa’ olmasıdır. TTB ve İstanbul TabipOdası olarak bu alanda da çeşitli mücadeleler yürüttük.Hem meslektaşlarımızı hem de kamuoyunu bilgilendirenmetinler kaleme alındı, basın açıklamaları ve toplantılaryapıldı. İTO olarak meslektaşlarımıza, İstanbulmilletvekillerine gönderilmek üzere bir metin taslağıgönderdik. Bundan sonra da çalışmalar devam edecektir.

Taleplere gelirsek, iş kazalarının ve meslekhastalıklarının en aza indirilmesi için öncelikle birişyerinin kuruluşundan başlamak gerekir. Çalışmaruhsatı verilen aşamadan itibaren, hizmet kalitesi,çalışanların, işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetiniyürütecek kişilerin eğitimi ve sonrasında yapılacakdenetimler önemlidir. 30-40 kişiyle merdiven altlarındabir tekstil işletmesi kuruluyorsa, kot taşlama işçiliğiyapılıyorsa İstanbul’un göbeğinde Tuzla’datersanelerinde ölümler yaşanıyorsa, bugün Zonguldak’tacesetlerine hala ulaşılamayan ölümler yaşanıyorsaburada çok büyük bir sıkıntı var demektir. Bu sıkıntılar,alanın şirketlere açılarak çözülemez. Bu iş kamu eliyleçözülür. Kamu yararına kurulmuş meslek örgütleri veçalışanların sesi olan sendikalar üzerinden yürür.Sendikalaşmanın önündeki engelleri görüyoruz. Bütünbunlar, basamak basamak tarafların görüşleri alınarakçözülebilir. Yeter ki siz sorunlara kimin tarafındanbakıyorsunuz onu ortaya koyun. Eğer bu alanı şirketlerepeşkeş çekmek için bir kaygı duyarsınız başka türlü,gerçekten işçi sağlığını düşünürseniz başka türlüdavranırsınız.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İTO YK Üyesi Süheyla Ağkoç ile konuştuk...10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

İstanbul Tabip Odası YK Üyesi ve Sağlık Politikaları Komisyonu Başkanı SüheylaAğkoç ile konuştuk...

“Tasarı yeni iş cinayetlerine davetiye çıkarıyor”

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Daha fazla kar uğruna en basit işçi sağlığı ve işgüvenliği önlemlerini almayan tersane patronları birtersane işçisinin daha yaşamını yitirmesine nedenoldu. Son yaşanan iş cinayetiyle birlikte şimdiye kadartersanelerde yaşamını yitiren işçi sayısı 136’ya çıktı.

MHP’nin İstanbul Milletvekili Ali Torlak’ınpatronu olduğu sicili bozuk Torlak Tersanesi’ndeyaşanan iş cinayeti gece mesaisine kalan NurettinBingöl’ün 17 Temmuz sabahı 05.00 sularındayüksekten düşerek yaşamını yitirmesiyle yaşandı.

Çağdaş Gemi isimli taşeron firmaya bağlı olarakçalışan 36 yaşında ve 3 çocuk babası Bingöl’ün gemitemizliği işinde çalıştığı tersanede, temizlik yapmakiçin bindiği sepetin halatının kopması sonucu düştüğüöğrenildi.

Tersane önünde protestoTersanelerde yaşanan iş cinayeti, Tersane İşçileri

Birliği Derneği (TİB-DER) tarafından tersane önündeve Taksim’de gerçekleştirilen eylemlerle protestoedildi.

16 Temmuz günü Torlat Tersanesi önünde yapılanbasın açıklamasına ÇHD İstanbul Şubesi, Kartal İşçiKültür Evi Derneği, OSİM-DER üyeleri ve BDSPdestek verdi.

Farklı tersanelerde çalışan tersane işçileri öğleyemeğinin ardından, işyerlerine dönmeden önce, baretve tulumlarıyla basın açıklamasına katıldılar. “136.ölüm Nurettin Bingöl – İnsanca yaşam ve çalışmakoşulları istiyoruz! Ölmek İstemiyoruz / Tersaneİşçileri Birliği Derneği” pankartının açıldığı eylemdebasın açıklaması Tersane İşçileri Birliği DerneğiBaşkanı Zeynel Nihadioğlu tarafından okundu.

Bu yıl içerisinde tersanelerde katledilen işçilerinölüm sebepleriyle beraber bir dökümü verilirkenTorlak Tersanesi’nde yaşanan son ölümden deanlaşılacağı üzere, işçinin canının üç kuruşluk emniyetkemerine değişildiği dile getirildi. Bununla beraberaçıklamada her fırsatta krizden bahseden, işazlığından, iş kayıplarından bahseden tersanepatronlarının nasıl olur da gece–gündüz işçiçalıştırdığı sorulurken, binlerce işçiyi işindenedenlerin, az sayıdaki işçinin sırtına daha fazla yükyükleyerek sömürüyü katmerleştirdiği ifade edildi.

TİB-DER’den bakana yanıtTİB-DER, Torlak Tersanesi’nde iş cinayeti

yaşandığı sırada Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, aynıanlarda Gisan Tersanesi’nde bir suya indirmetöreninde bulunmaktaydı.

Çağlayan, törende yaptığı konuşmada sektöreövgüler dizdikten sonra, tersaneler cehennemindeinsanca çalışma ve yaşama koşulları için mücadeleeden işçileri rakip sermaye çevrelerinin“provokatörleri” olarak niteledi.

Tersane İşçileri Birliği Derneği yaptığı yazılıaçıklamayla Bakan Çağlayan ve temsil ettiği sermayesınıfına yanıt verdi. Açıklamada şu ifadelere yerverildi:

“2008 yılında peşpeşe gerçekleşen iş cinayetlerikarşısında yine aynı “dış güçlerin provakasyonu”söylemini kullanan o dönem Sanayi Bakanı olan ZaferÇağlayan, bu tutumunda halen ısrar etmektedir. Busöylemlerle kölece yaşam ve çalışma koşullarına karşıyükselen her tutumu bertaraf etmeye çalışmaktadır.

Ama nafile! Çabaları boşuna. Bunu hiçbir zamanbaşaramayacaklar. İşçi kanı dökme konusundakisorumluluktan kaçamayacaklar. Sadece ZaferÇağlayan değil, devletin bütün yetkilileri, işçi ölümlerikarşısında ortak bir tutum almışlardır. Bu tutumişçileri suçlayıcı bir tutumdur. Ve tersanesermayedarlarıyla birlikte, işçi kanı ve sömürüsüüzerinden kurulan saltanatı daha da fazlapalazlandırmak telaşındadırlar.

Çıkardıkları bütün yasalar, yönetmelikler tamamensermayedarlar kârlarına kâr katmak amaçlıdır. Onlariçin işçi ölümlerinin sektörün büyümesi karşısındazerrece bir değeri yoktur. Ve işçi ölümleriniönleyebilecek adımları atmaktan uzaktırlar. Bugünekadar işçi ölümleri konusunda tali sorunlarlauğraştılar. Fakat aynı zamanda tersanesermayedarları konusunda da hedefe kilitlendiler, Oda maksimum büyüme hedefidir.

“Eğitimsiz, cahil”, “tedbirsiz işçi”, “dikkatsizişçi” suçlamalarına maruz kalan tersane işçileri tümbu yaşananların ve yaşatılanların hesabını sormayagelecektir.”

Tersane işçileri Taksim’de yürüdüTİB-DER, madenlerde, tersanelerde iş

cinayetlerine dur demek için 18 Temmuz günüTaksim’deydi.

İSKİ işçileri, “Taşeronlaşmış hayatlar istemiyoruz!/ www.İSKİ İŞÇİLERİ.com” pankartı ile eylemekatılırken ÇHD temsilcisi de eylemde yer aldı.

Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde TİB-DERBaşkanı Zeynel Nihadioğlu basın açıklamasını okudu.Nihadioğlu, patronların kâr hırsı yüzünden hemenhemen her gün ülkenin dört bir yanında işcinayetlerinin yaşandığını hatırlattı.

Sürekli hale getirilen taşeronluk sistemi ile beraberölümlerin hızla artışa geçtiğinin artık bütün kamuoyu

tarafından bilindiğinin altını çizen Nihadioğlu, taşeronsisteminin yarattığı olumsuzluklara değindi. Basınaçıklamasının ardından İSKİ işçileri adına Ali Taştanbir konuşma yaptı. Taştan yaptığı konuşmada, iştenatmaların Türkiye’nin kanıksanmış bir gerçeği halinegeldiğini belirterek, maden ocaklarında, tersanelerde işcinayetlerinin sorumlularının yargılanmasını istedi.

ÇHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Av.Gülvin Aydın ise, ÇHD olarak bütün işçilerinmücadelesini desteklediklerini belirtti. Tersaneişçilerinin taleplerinin sonuna kadar yanındaolacaklarını söyledi. Yapılan konuşmaların ardındanoturma eylemi yapıldı. Oturma eyleminde baretleryere vurularak, iş cinayetleri protesto edildi. Oturmaeyleminin ardından, tutuklanan 17 TAYAD’lınınserbest bırakılması için stand açan TAYAD’lı Ailelerziyaret edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İş cinayetlerinin hesabını soracağız! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Tersane işçileri iş cinayetleriniprotesto etti

Zonguldak’ta kaçak madende iş cinayeti... Kapitalist sömürü düzeninde sıradanlaşan iş cinayetlerinin son adresi yine Zonguldak oldu. 15 Temmuz

akşamı, Zonguldak’ın Gelik beldesinde kaçak çalıştırılan kömür ocağında karbonmonoksit gazındanzehirlenen 2 işçi iş cinayetine kurban gitti. Gazdan etkilenen 1 işçi ise hastaneye kaldırıldı.

Zehirlenerek yaşamlarını yitiren işçilerin, basit bir önlem olan gaz maskesinden yoksun oluşlarıölümlerine kapı araladı.

7 Temmuz günü Keşan’daki maden ocağında 3 işçinin ölümüyle sonuçlanan göçüğün ardından 14Temmuz günü Kütahya’da da bir “iş kazası” yaşanmış ve bir işçi daha katledilmişti.

Son altı ay içerisinde ise, sadece madenlerde meydana gelen iş cinayetleri sonucunda, 69 işçi burjuvazininkar hırsına kurban gitti.

İzmir’de iş cinayeti!

İş cinayetleri dur durak bilmiyor. Yıllardır gündemde olan ancak son dönemin en can alıcı sorunlarındanbiri haline gelen iş cinayetleri kapitalizmin çarklarını işçi kanıyla çevirmeye devam ediyor. Hemen Hemenher güne bir iş cinayeti haberiyle başlıyoruz. Bazı günlerde ise, bugün olduğu gibi günde iki-üç cinayet haberibirden geliyor. İzmir’de meydana gelen bir iş cinayeti sonucu iki sınıf kardeşimizi daha kapitalizmin kârhırsına kurban verdik.

İzmir Metrosu’nun Üçyol-Üçkuyular hattında devam eden inşaatta, hava tankının patlaması sonucu 2 işçiyaşamını yitirirken 4 işçi de yaralandı. Ölen işçilerin inşaatta bulunan taşeron firmada çalıştıkları bildilirdi.

Konak Hatay’da bulunan 114. Sokak’ta, metro hattının acil çıkış tüneli kazısında çalıştırılan kompresörtankında yaşanan sıkışma sonucu yaşanan şiddetli patlamayla çevre binalar da hasar gördü. Binalarınduvarlarında çatlaklar oluştu.

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

İşçiler direnişle, grevle kazanıyor...12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

TEKEL işçilerinin 2009 yılının Aralık ayındasermayenin başkentinde yaktıkları direniş ateşi, işçisınıfının yıllardır üzerinden atamadığı ölü toprağınıbir parça da olsa atmasının önünü açtı. TEKELişçilerinin 4/C köleliğine karşı yürüttüklerimücadele, güvencesiz çalışmaya ve geleceksizyaşamaya karşı mücadelenin büyütülmesinin imkanve olanaklarını da beraberinde getirdi.

Diğer yandan TEKEL Direnişi’nin toplumsalölçekte yarattığı etki, kendini birçok havzadayükselen işçi direnişleri ve hak alma mücadeleleriylegösterdi. Sermayenin kölelik dayatmaları altındaçalışmak ve yaşamak zorunda kalan farklısektörlerden işçiler, kölece çalışma koşullarına karşıtepkilerini sendikal örgütlenme mücadelelerineyönelerek gösterdiler.Bu dönemde yaşanan bir dizi işçi direnişi de sınıfhareketinde kıpırdanmalara yol açtı. Özelliklesendikalar nezdinde yaşanan bu kıpırdanma farklıillerde ve sanayi havzalarında fiili direniş vegrevlerin önünü açtı. Bu direnişler ve eylemlersonucunda başarıyla sonuçlanan mücadeleler ise fiili-meşru mücadele yolu tutulduğunda işçi sınıfınınbirçok engeli aşabileceğine işaret etti.

Metal sektöründe 100 bini aşkın metal işçisinikapsayan Metal Grup TİS süreci gündemi yavaşyavaş ısınmaya başlarken çeşitli sanayi havzalarındave merkezlerde yürüyen parça parça mücadelelerinetkisi ise gözle görülür biçimde arttı.

Belediye işçilerinden kitlesel eylem

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ileBelediye-İş Sendikası arasında devam eden TİSgörüşmeleri sürecinde binlerce kişinin katılımıylakitlesel bir eyleme imza atan Belediye-İş üyesi işçilergrev kararını İBB’ye astı. Yürüyüşte sınıfdayanışmasının anlamlı örnekleri de sergilendi.

Metal işçileri direnişle kazandı

Yine geçtiğimiz haftalarda özellikle metalsektöründe başlayan direnişlerin bir kısmınınbaşarıyla sonuçlanması ve metal patronlarına geriadım attırması da fiili-meşru mücadelenin öneminigösterdi.Düzce’de kurulu Termo Makine’de işten atılanBirleşik Metal-İş üyesi işçilerin işbaşı yapması,Düzce’de sendikal örgütlenmeye savaş açanpatronlara anlamlı bir yanıt oldu.

16 Temmuz Cuma sabahı 57 işçinin işbaşıyapmasının ardından fabrikada toplu sözleşmegörüşmelerinin başlayacağı bildirildi. TermoMakine’de sağlanan kazanımın, Düzce’de sondönemde örgütlenme çalışmalarına hız veren veçeşitli metal fabrikalarında örgütlenen BirleşikMetal-İş Sendikası’nın bu bölgedeki diğerfabrikalarda da gerçekleştirdiği çalışmaların önünüaçması bekleniyor.Tekirdağ Çorlu’da kurulu DİSA Otomotiv başlattığısendikal örgütlenme çalışması sonucu işten atmasaldırısıyla karşılanan Birleşik Metal-İş Sendikası,işten atılan üyelerinin işbaşı yapacağını duyurdu.

DİSA işçilerinin, fabrika önünde gerçekleştirdiklerieylemin ardından sendikayla masaya oturan DİSAOtomotiv patronu atılan işçileri geri almayı kabuletti. Bu fabrikada da kısa bir süre sonra toplusözleşme görüşmelerine başlanması bekleniyor.

Samka Metal fabrikasında Birleşik Metal-İşSendikası’nda örgütlendikleri için işten atılanişçilerin fabrika önündeki direnişi sürüyor. 10 Mayısgünü 11 işçinin iş akdini fesheden Samka patronu,ağır baskı ve kölelik koşullarının hüküm sürdüğüfabrikada çeşitli yöntemlerle sendikal örgüülenmeyidağıtmaya çalışıyor.

Sendikalaştıkları için işten atılan ÇEL-MERişçileri 19 Haziran tarihinde işe iade talebiylebaşlattıkları direnişlerini kazanımla sonuçlandırarakişlerine geri dönmelerinin ardından bir kez daha iştenatma saldırısına maruz kaldılar. ÇEL-MER patronu16 Temmuz günü işten atma saldırısını tekrardevreye soktu. Patronun son saldırısıyla birlikte,aralarında ilk direnişe katılan işçilerin de bulunduğu23 işçi işten atıldı.

Gözler UPS direnişinde

Farklı sektörlerde yaşanan direnişler arasında ise2010 yılının Nisan ayında Amerika merkezliuluslararası kargo tekeli UPS’de başlayan direniş öneçıktı.

UPS’nin Türkiye’deki aktarma merkezlerinde veşubelerinde sendikal örgütlenme mücadelesi yürütenTürk-İş’e bağlı TÜMTİS üyesi UPS işçileri,İstanbul’da Mahmutbey ve Kurtköy’deki aktarmamerkezlerinin yanısıra İzmir ve Balıkesir’dekiaktarma merkezinde de işten atma saldırısına karşıdireniş başlattılar.

Türkiye ve yurtdışından gelen yoğun desteklegüçlenerek süren direniş sürecinde polis desteklidireniş kırıcılığına karşı kararlı bir direniş gösterenişçiler, taşeron firmalar aracılığıyla devreyesokulmak istenen saldırılara karşı militan yanıtverdiler. Yaygınlığı ve iç örgütlülüğü açısından diğerdirenişlerden farklı bir yerde duran UPS direnişiönümüzdeki süreçte de sınıf hareketi açısındanbüyük önem taşıyor.

Azim Kargo’da direniş sonuç verdi

İstanbul Kartal’da kurulu Azim Kargo’daörgütlenen ve işten atılan TÜMTİS üyesi işçiler 251gün devam eden kararlı mücadelelerinin ardındanişlerine geri döndüler. Azim Kargo patronu iştenatılan işçilerden direnişe devam eden 4 TÜMTİSüyesini işe geri almak zorunda kaldı.

Koşuyolu’nda kazanım

26 Mayıs günü iş bırakarak TEKEL işçileriyledayanışma eylemine katıldıkları için KartalKoşuyolu Hastanesi’nde işten atılan taşeron sağlıkişçileri direnişle kazandı. Dev Sağlık-İş üyesi taşeronsağlık işçileri hastane önünde 35 gün sürendirenişlerinin ardından hastane yönetimi ve

başhekimlikle yapılan görüşmeler sonucu işbaşıyaptılar.

ÜNİBEL’de grev kazanımları Sosyal-İş Sendikası üyesi ÜNİBEL işçilerinin

İzmir’deki grevlerinin birtakım kazanımlarıberaberinde getirmesi de, etkili kullanıldığındagrevin işçi sınıfı açısından önemini gösterdi. İzmirBüyükşehir Belediyesi’nin bilişim hizmetlerini verenÜNİBEL A.Ş. bünyesinde çalışan işçilerin toplu işsözleşmesinde yaşanan uyuşmazlık sonucundaçıktıkları grevin altıncı gününde (15 Temmuz)anlaşma sağlandı. 37 işçiyi kapsayan toplusözleşmeye göre; 3 grup halinde ücretlendirilenSosyal-İş üyelerinin ücretlerine 139 TL-150 TLarasında ücret zamları yapıldı. 200 TL ücret zammıtalepleri tam olarak karşılanmasa da kendilerinedayatılan düşük ücret zammının üzerinde birsözleşmeye imza atan Sosyal-İş üyelerinin sosyalhaklarında da çeşitli iyileştirmeler sağlandı.İkramiyeler ve izin yardımı konusunda da çeşitlikazanımlar elde edildi. ÜNİBEL işçilerinin greviTürkiye’de bilişim sektöründe ilk grev olarak dakayıtlara geçti.

Eğitim Sen’de kazanım

Eğitim Sen Genel Merkezi ve bağlı işyerlerindeçalışan emekçilerin örgütlü olduğu Tez-Koop-İşSendikası ile Eğitim Sen yönetimi arasındaki toplu işsözleşmesi görüşmeleri 14 Temmuz günü anlaşmaylasonuçlandı. Tez-Koop-İş üyesi 54 işçiyi kapsayanTİS görüşmelerinde 40 TL + 1. yıl için yüzde 9 zamkonusunda anlaşma sağlanırken Eğitim Senemekçileri için grev nedeni olan “yemek yardımınıntoplu sözleşme kapsamına alınması” talebi ise birsonraki toplu sözleşmeye ertelendi. Eğitim Senyönetimi “yemek yardımının bordroya yansıtılması”talebini bir sonraki TİS döneminde (2012) uygulamasözü verdi.

Kazanımla sonuçlanan grev ve direnişlere ekolarak halen devam eden direnişler de dikkat çekiyor.Çorlu’da kurulu Yeşil Kundura’da Deri-İş üyesiişçilerin yanısıra İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndeDİSK’e bağlı Sosyal-İş Sendikası’nda örgütlendikleriiçin işten atılan üniversite emekçilerinin direnişleride devam ediyor. İngiliz sermayeli Tesco Kipa’daüye çoğunluğunu sağlayan Tez-Koop-İş Sendikası dagerçekleştirdiği eylemlerle buradaki mücadelesinisürdürüyor.

Fiili-meşru mücadele yol gösteriyor...

Direnen ve mücadele eden işçilerin hak alıcı vekararlı bir mücadele hattında hareket ederek eldeettikleri bu kazanımlar işçi sınıfı ve emekçilereyürünmesi gereken yolu göstermeleri açısından daönem taşıyor. Sermayenin saldırılarının ancak veancak fiili ve meşru bir mücadele hattıylapüskürtülebileceğine işaret eden bu kazanımlar,Metal Grup TİS sürecinin yaklaştığı bir evredemücadelenin ortaklaştırılmasını bekliyor.

İşçiler direnişle, grevle kazanıyor...

“Sermayenin kölelik dayatmalarına karşıfiili-meşru mücadele!”

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Birleşik Metal-İş’te örgütlendikleri için işten atılanişçilerin 19 Haziran 2010 tarihinde başlattıklarıdirenişlerini kazanımla sonuçlandırdığı ÇEL-MERÇelik’te patron, yeniden işten atma saldırısını devreyesoktu.

Fiili-meşru ve militan bir mücadeleyle saldırılarınkarşısında duran, içerdeki ve dışardaki işçilerinkararlılıklarını ve birbiriyle kenetlenmesinihazmedemeyen ÇEL-MER patronu, işçilerin işlerinegeri dönmesinden bir hafta sonra (16 Temmuz) iştenatma saldırısını tekrar devreye soktu. Patronun sonsaldırısıyla birlikte, aralarında ilk direnişe katılanişçilerin de bulunduğu 23 işçi işten atıldı.

ÇEL-MER işçileri: İşten atmaları kabuletmiyoruz!

Yaşanan son saldırının ardından ilk işgünü olan 19Temmuz günü, işten atılan ve içerde çalışmaya devameden işçiler bir bütün olarak fabrika önündetoplandılar. Patronun işten atma saldırısını meşrugörmediklerini söyleyen işçiler, işten atılanlar da dahilolmak üzere, fabrikaya giriş yaptılar.

İşçilerin birlikte hareket etmesi ve yaratılan fiiliişgal tablosu karşısında şaşkına dönen ÇEL-MERpatronu, düzenin kolluk güçlerini devreye sokarakfabrika önüne polis yığınağı yaptı ve işçilere“Çıkmazsanız polis zoru ile çıkartacağım” tehdidinisavurdu.

Patronun saldırgan tavrı ve tehditleri karşısındaÇEL-MER işçileri ise, hiçbir hukuki temeli dahiolmayan ‘işten çıkartma’ kararını tanımadıklarınısöyleyerek, akşam mesai bitimine kadar işyerindeçalışmaya devam edeceklerini söylediler.

İşçilere gözaltı terörü

İşçilerin gün boyu birbirlerine kenetlenerekfabrikayı ve çevresini direniş alanına çevirmesindensonra bu kez devreye polis baskısı sokuldu. Mesaibitiminden sonra fabrikadan çıkış yapan işçilerden13’ü, polis tarafından “ifade almak” gerekçesi ilegözaltına alındı. Karakolda ifadeleri alınan işçiler,işlemlerinin tamamlanmasının ardından gece geçsaatlerde serbest bırakıldılar.

Patrondan işçilere polis barikatı

Tüm baskı ve saldırılara rağmen geri adımatmayan işçiler, 20 Temmuz günü yine servislerlefabrikaya gitmek için yola çıktılar. Ancak fabrikayakınında bu sefer de işçileri çevik kuvvet yığınağıkarşıladı. Patronun, çıkış tebligatı dağıtacağını veişten atılan işçileri içeri sokmayacaklarını söyleyenpolislerin ardından işçilerin yanına gelen fabrikamüdürü, patronun düzmece gerekçelerle dolu çıkıştebligatlarını dağıttı. Tebligatlardaki dayanaksız vedüzmece iddiaları gören işçiler, tebligatları da kabuletmediklerini söyleyerek kendilerine verilen kağıtlarıyere attılar.

İçeride ve dışarıda direnmeye devam

Gelişmeler üzerine işten atılan ve çalışmaya

devam eden işçiler biraraya gelerek toplantı yaptılar.Toplantının ardından işçiler, işten atılanların kapıönünde direnişe başlayacaklarını, diğer işçilerin isefabrikaya geri döneceklerini ancak direniş kırıcıişçilerin işe alınması başta olmak üzere, patronun tümsaldırılarına karşı içeride her türlü meşru mücadeleninhayata geçirileceğini ifade ettiler.

Kararın açıklanmasının ardından işten atılanlardışındaki işçiler, sloganlarla fabrikaya giriş yaptılar.İşten atılan işçiler ise polis barikatının bulunduğu

alanda direnişlerine başlamış oldular. İçeride iş yavaşlatma eylemlerini sürdüren işçiler

yemek paydoslarında sloganlarla direniştekiarkadaşlarının yanına geliyor ve patrona ‘daha kitleseldireniş’ uyarısında bulunuyorlar.

Yoğun baskı altında olmalarına rağmen örgütlü vekararlı bir şekilde sendikalaşma hakkına sahip çıkanişçiler, sınıf kardeşlerinden ve tüm ilerici ve devrimcikurumlardan da destek beklediklerini ifade ediyorlar.

Kızıl Bayrak / Gebze

Direnen ÇEL-MER işçisi kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

ÇEL-MER’de işten atma saldırısına karşı yeniden direniş...

Direnen işçiler kazanacak!

KESK’ten sadaka zammı ve anayasa paketi

protestosu

KESK 15 Temmuz günü gerçekleştirdiği eylemlerle sadaka zammını ve anayasa değişiklik paketini protestoetti.

İzmir’de eylemKESK İzmir Şubeler Platformu tarafından gerçekleştirilen eylem için Eski Sümerbank önünde toplanan kamu

emekçileri, Konak İzsu’ya kadar yürüdüler. Burada gerçekleştirilen oturma eyleminin ardından KESK İzmirŞubeler Platformu dönem sözcüsü Ramis Sağlam basın açıklamasını okudu.

Açıklamada, sadaka zamlarını ve AKP anayasasını protesto ettiklerini söyleyen Sağlam, Temmuz ayıitibariyle yapılan 1.06’lık enflasyon farkının günlük yaşamda bir karşılığı olmadığını belirtti.

Kamu emekçilerinin ücret artışlarını toplu görüşme oyunu ile belirlenmesine karşı çıkan Sağlam, KESKolarak toplu görüşme masasını deşifre ettiklerini ve oyunu bozduklarını belirtti. Anayasa değişikliği ileTürkiye’ye özgü bir toplu sözleşme sistemi getirdiklerini, bu sistemin ise gerçek anlamda bir toplu sözleşmedüzenini ifade etmediğini söyleyen Sağlam, toplu sözleşmenin ve grev hakkının birbirinden ayrılamayacağınıvurguladı. Sağlam açıklamasının devamında, AKP bir yandan maaşlara, sosyal haklara göz dikerken bir yandanda 657 sayılı yasada yapacağı değişikliklerle iş güvencesine göz diktiğini vurguladı.

Kamu emekçileri basın açıklamasının ardından maaş bordrolarını yaktılar. Eyleme, Sosyal-İş üyesi Ünibelişçileri de destek verdi.

Kayseri’de KESK eylemiKESK Kayseri Şubeler Platformu dönem sözcüsü U. Sedat Ünsal saat 18.00’de Pano altında yapılan eylemde

basın açıklamasını okudu. Ünsal yaptığı açıklamada ekonomiye dair çizilen pembe tablonun gerçeğiyansıtmadığını ifade etti. Kamu emekçilerinin ücret artışına bakıldığında emekçilerin payına ekonomideiyileşmeye dair bir pay düşmediğini söyleyen Ünsal “iyileşme”nin emekçiler lehine olmadığını söyledi. Anayasatartışmalarına da değinen Ünsal bu sistemin gerçek anlamda bir toplu sözleşme düzenini ifade etmediğinisözlerine ekledi.

Kızıl Bayrak / İzmir - Kayseri

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

KARDEMİR’de “kavga” kızışıyorKARDEMİR AŞ’de rant kavgasına tutuşan

sendikal ihanet çeteleri arasındaki “kavga” kızışıyor.Mesai bitiminde fabrikadan yürüyerek çıkan TürkMetal Sendikası üyesi işçiler, kendilerini bekleyenaileleri ile sendikalarının kent merkezindekitemsilciliğine kadar ellerinde kırmızı, sarı ve mavikartlarla yürüdüler.

Eylem sırasında yoğun polis ablukası dikkatçekerken il merkezinde karşılaşan iki sendikanın bazıüyeleri arasında çıkan kavgada, 7 işçinin gözaltınaalındığı bildirildi.

ÜNİBEL grevinde kazanımİzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bilişim

hizmetlerini veren ÜNİBEL A.Ş. bünyesinde çalışanSosyal-İş üyesi işçilerin TİS sürecinde yaşananuyuşmazlık sonucunda çıktıkları grevin altıncıgününde (15 Temmuz) anlaşma sağlandı.

Sosyal-İş üyesi 37 işçiyi kapsayan toplusözleşmeye göre; 3 grup halinde ücretlendirilenSosyal-İş üyelerinin ücretlerine 139 TL-150 TLarasında ücret zamları yapıldı.

200 TL ücret zammı talepleri tam olarakkarşılanmasa da kendilerine dayatılan düşük ücretzammının üzerinde bir sözleşmeye imza atan Sosyal-İş üyelerinin sosyal haklarında da çeşitliiyileştirmeler sağlandı. İkramiyeler ve izin yardımıkonusunda da çeşitli kazanımlar elde eden ÜNİBELişçilerinin grevi Türkiye’de bilişim sektöründe ilkgrev olarak da kayıtlara geçti.

DİSA’da mücadele sonuç verdiÇorlu’da kurulu DİSA Otomotiv’de başlattığı

sendikal örgütlenme çalışması sonucu işten atmasaldırısıyla karşılanan Birleşik Metal-İş Sendikasıişten atılan üyelerinin işe geri alındıklarını duyurdu.Sağlanan anlaşmaya göre DİSA Otomotiv’de toplusözleşme görüşmelerine başlanacak.

KİPA işçilerinin itirazı varTesco Kipa işçileri 16 Temmuz akşamı İzmir’de

gerçekleştirdikleri eylemle Tesco Kipa’nın, Tez-Koop-İş’in çoğunluk yetkisine itirazını protestoettiler. Balçova Kipa önündeki eyleme destek verenTÜMTİS üyesi işçiler yolun tek şeridini trafiğekapatarak eylem alanına geldiler. TÜMTİS’insloganlar eşliğinde gerçekleştirdiği yürüyüş isesendikacıların müdahalesi ile karşılandı. ÖzellikleTez-Koop-İş Şube Başkanı Naci Boz, provokatiftavırlarıyla yürüyüşe engel olmaya çalıştı.

Basın açıklamasını Tez-Koop-İş Genel BaşkanıGürsel Doğru’nun okuduğu eylemde MustafaKundakçı ve Ergün Atalay gibi sendika ağaları da sözalarak işçilere seslendiler.

Petrol-İş, Yol-İş, Hava-İş, Harb-İş, Türk Metal 1-2 No’lu, TÜMTİS ve direnişçi UPS işçileri, MBP,Eğitim-Sen 6 No’lu, BMİS, BDSP, Emek veDemokrasi Platformu, DİK gibi çok sayıda kurumundestek verdiği eylemde TÜMTİS’in coşkusu vekitleselliği dikkat çekti.

Ağırlığını KİPA işçilerinin oluşturduğu eylemdeişçilerin KİPA’ya yönelik öfkesi öne çıkıyordu.Ancak işçilerin sendikacıların özellikle yol kapamakonusundaki tutumlarından ve genel olarakatıllıklarından huzursuz oldukları da görülüyordu.

Şu an için KİPA’larda yemek boykotları ilemücadele pasif bir biçimde sürdürülüyor.Ağustostan sonra ise daha eylemli bir sürecegirileceği belirtiliyor. Bu arada KİPA patronu daboş durmuyor. Özellikle çift vardiya gibiyöntemlerle çalışma koşullarını ağırlaştırarakişçileri yıldırmaya çalışıyor.

Azim Kargo’da mücadelekazandı

İstanbul Kartal’da kurulu Azim Kargo’daörgütlenen ve işten atılan TÜMTİS üyesiişçiler 251 gün devam eden kararlımücadelelerinin ardından işlerine geri döndüler.

20 Ekim 2009 tarihinde Azim Kargo önündedirenişe başlayan TÜMTİS üyesi işçiler polis desteklipatron saldırılarına maruz kalmışlardı. İşçilerindirenişi nedeniyle iş yapamaz duruma gelen AzimKargo patronu direnişe devam eden 4 TÜMTİSüyesini işe geri almak zorunda kaldı.

Termo Makine’de anlaşmaDüzce’de kurulu Termo Makine’de örgütlenen ve

üye çoğunluğunu sağlayan Birleşik Metal-İşSendikası, yazılı açıklama yaparak Termo Makine’deyaklaşık bir aydan bu yana devam eden sendikalaşmaçalışmalarının, 14 Temmuz Çarşamba günü TermoMakine patronu arasında yapılan görüşmelersonucunda olumlu bir biçimde sonuçlandığınıduyurdu.

16 Temmuz Cuma sabahı, fabrikada, BirleşikMetal-İş yöneticileri ile Termo Makine patronununda katıldığı toplantıyla Termo Makine’de farklısürelerde atılan 57 işçi işbaşı yaptı.

İşten atılan sendika üyesi işçilerin işbaşıyapmasının ardından Birleşik Metal-İş Sendikası’nınTermo Makine patronu ile toplu sözleşmegörüşmelerine başlaması bekleniyor.

Kadıköy Belediyesi işçileri grevde DİSK/ Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu

Yakası 1 No’lu Şube ile CHP’li Kadıköy Belediyesi

arasındasüren ve 470 işçiyi kapsayan toplu işsözleşmesi görüşmelerinin uyuşmazlıklasonuçlanması üzerine belediye işçileri 19 Temmuzsabahı greve çıktı.

Sabah saatlerinde Kadıköy Evlendirme Dairesiönünde buluşan işçiler Kadıköy BelediyesiHasanpaşa Merkez binasına yaptıkları yürüyüşle grevpankartını belediyeye astılar.

Tüm Bel-Sen üyelerinin yanısıra HSGGP veBDSP’nin de destek verdiği eylemde konuşan Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu ŞubeBaşkanı Şahan İlseven, toplu sözleşmeyi her zamanmasada bitirmek için ellerinden geleni yaptıklarınıbelirtti.

Kadıköy’de grev yürüyüşü

Belediye işçileri 20 Temmuz günügerçekleştirdikleri yürüyüşle CHP’li KadıköyBelediye Başkanı Selami Öztürk’ün gerçek dışıiddialarına ve açıklamalarına yanıt verdiler.

Öztürk’ün, “bir belediye işçisinin net maaşının2.500 TL olduğu” yönündeki açıklamalarına tepkigösteren belediye işçileri tepkilerini sloganlar vealkışlarla ifade ettiler.

Hasanpaşa’daki merkez bina önünde toplananGenel-İş üyesi yüzlerce işçi sendika pankartlarıarkasında sıralanarak Kadıköy Altıyol’a kadaryürüdüler. Kadıköy Belediye Başkanı Selami

Sınıfa karşı sınıf!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

İşçi ve emekçi hareketinden..

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Öztürk’ün, grevden bir gün önce verdiği ilanda yeralan gerçek dışı iddiaları, gazete ilanını havayakaldırarak protesto ettiler.

BDSP’nin de aralarında bulunduğu ilerici vedevrimci kurumların destek verdiği yürüyüş polisamirleri tarafından belli aralıklarla engellenmekistendi. Eylemlerine Altıyol’da devam eden belediyeişçileri bir süre oturma eylemi gerçekleştirdiktensonra eylemlerini sona erdirdiler.

Genel-İş Sendikası üyesi grevci işçilere akşamsaatlerinde ise destek ziyaretleri gerçekleşti. Haritave Kadastro Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi,BES 3 No’lu Şube ve Yapı Yol Sen üyeleriHasanpaşa’daki merkez binaya gelerek belediyeişçileriyle dayanışma içinde olduklarını dilegetirdiler.

Türkan Albayrak’tan mektupPaşabahçe Devlet Hastanesi’nde taşeron temizlik

işçisi olarak çalışan Türkan Albayrak sendikalaşmaçalışması yürüttüğü için işten çıkarıldı. 9 Temmuzgünü işten atılan ve direnişe başlayan Albayrak, birkadın işçi olarak mücadele etmenin zorluğunuyaşıyor.

Sendika Albayrak’ın direnişini sahiplenmezkendirenişine destek olmak için ilerici sol güçlerinziyaretleri de sürüyor. Türkan Albayrak’ın“Direnmeye devam ediyoruz” başlığıyla kalemealdığı mektubunda hastane başhekimi ve polisinbaskılarına karşı direnişini anlatıyor.

Real’de anlaşmaReal Hipermarketler Zinciri A.Ş. ile Tez-Koop-İş

arasında devam eden toplu sözleşme görüşmelerindeanlaşma sağlandı. 28 Temmuz 2010 tarihindeuygulamak üzere aldığı grev kararını Real’e bildirenTez-Koop-İş, sağlanan anlaşma üzerine grevuygulama kararını kaldırdı.

19 Temmuz günü gerçekleşen TİS görüşmesindesağlanan anlaşmaya göre; birinci yılda ücretlerinenflasyon oranında arttrılmasına ve her ay ödenengıda yardımında %10’un üzerinde bir artışsağlanmasına karar verildi. Sözleşmenin ikinciyılında ise ücret ve sosyal yardım artışlarınınenflasyon oranında yapılması kararlaştırıldı.

Çaykur’da yetki Tek Gıda-İş’in...Çaykur işletmelerinde Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş

Sendikası ile Tek Gıda-İş arasında 3 yıldır sürenyetki savaşında mahkeme Tek Gıda-İş lehine kararverdi. Öz Gıda-İş Sendikası’nın temyiz başvurusundabulunması durumunda kesin sonuç 3-4 ay içerisindealınacak. Tek Gıda-İş Rize Bölge Başkanlığı 1 No’luŞube Başkanı Ziya Aksoy, yaptığı yazılı açıklamada,Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nınÇaykur’da Öz Gıda-İş Sendikası’nı yetkili kılmasıüzerine, Tek Gıda-İş’in, çoğunluğun kendilerindeolduğu gerekçesiyle Ankara 6. İş Mahkemesi’ne davaaçtığını, mahkemenin Tek Gıda-İş Sendikası’nınÇaykur’da yetkili sendika olduğu kararınahükmettiğini hatırlattı.

İSKİ işçilerinden dayanışmagecesi...

İSKİ’nin su sayacı okuma, açma-kapama ve bilgiişlem işlerini devrettiği 3 ayrı taşeron şirketlesözleşmeleri feshetmesiyle işten çıkarılan işçiler,direnişlerine Aksaray’daki İSKİ binası önündedevam ediyorlar. 10 Mart 2010 tarihinden itibarenbekleyişlerini sürdüren İSKİ işçileri, 6 Ağustos Cumagünü Labella Semiramis düğün salonunda,“Taşeronlaşmış hayatlar istemiyoruz” şiarı ile“Direnişteki İSKİ işçileriyle Birlik ve DayanışmaGecesi” düzenleyecek.

4 Şubat eylemine 3 hapisTEKEL işçilerinin Ankara’da yürüttükleri mücadele süresince 4 Şubat 2010 günü konfederasyonların

aldığı genel eylem kararı uyarınca Lüleburgaz AKP ilçe binası önünde yapılan eylem gerekçe gösterilerek üçsendikacı hakkında açılan dava hapis cezasıyla sonuçlandı.

Lüleburgaz 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen dava sonucunda, Petrol-İş Trakya Şube Başkanı TurgutDüşova, Tüm-Bel-Sen Kırklareli Şube Başkanı Enver Turan ve Kristal-İş Sendikası Trakya Şube görevlisi veÖDP Kırklareli İl Başkanı Raif Arda “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet”gerekçesiyle 1’er yıl 6’şar ay hapis cezasıyla cezalandırıldılar. 1’er yıl 3’er aya düşürülen ceza, 5 yıl denetimuygulanması kaydıyla ertelendi.

Cezalarla ilgili açıklama yapan Petrol-İş, Kristal-İş ve Belediye-İş sendikaları, TEKEL işçilerine verilendesteğin hapisle cezalandırılmasını protesto ettiklerini bildirdiler.

ATO: Aile Hekimliği uygulamasıbaşladı!

Ankara Tabip Odası (ATO), Ankara’da 15 Temmuz günü yürürlüğe giren Aile Hekimliği uygulamasınailişkin aynı gün basın toplantısı düzenledi.

Toplantıda ATO Pratisyen Hekim Komisyonu Başkanı Mehmet Çakmak’ın gerçekleştirdiği basınaçıklamasında, aile hekimliğinin 7 yıldır aşama aşama uygulanan sağlıkta dönüşüm uygulamasının enönemli bölümünü oluşturduğu söylenerek, “Sağlıkta dönüşüm, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesinin,hastanın müşteri yapılmasının yani sağlığın kamu hizmeti olmaktan çıkarılmasının adıdır. Aile hekimliğiuygulaması da 1. basamak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesidir.” ifadesi kullanıldı.

Aile hekimliği ile sağlık ocaklarının yerine konulan ‘sağlık merkezlerine’ şimdilerde oluk oluk paraakıtıldığı söylendi. “Demek ki yapılabiliyormuş. Demek ki para varmış. Niye yapılmamış? Çünkü herözelleştirme öncesinde olduğu gibi sağlık ocakları da gözden düşürülmek istenmiş. Niye şimdi yapılıyor?Çünkü artık oraların yükünden kendini kurtaracak.” sözleriyle devam eden açıklamada, vatandaşlara hala 7gün 24 saat aile hekimine ulaşılabileceği, hastanın ayağına aile hekiminin gideceği gibi gerçekçi olmayanmesajların verildiği ifade edildi.

Açıklamada, TTB’nin bilim adamlarına yaptırdığı araştırmalarda, yoksulların, kırsal kesimdeyaşayanların, işsizlerin sağlık hizmetine ulaşma olanaklarının azaldığının, koruyucu sağlık hizmetlerininaksadığının görüldüğü söylendi.

“Toplum sağlığı açısından kamu eliyle verilmesi hayati ve zorunlu olan 1. basamak sağlık hizmetleri, işgüvencesiz/sözleşmeli, muayenehanecilik mantığıyla çalışan, rekabet etme becerisi beklenen, 1. basamağınasıl işlevi olan koruyucu hizmetler tedavi edici hizmetleri önceleyen, esnaf gibi düşünmesi beklenen ailehekimine emanet edilmektedir.” denilen açıklamada, 6 yıllık tıp eğitiminde hastalıkları, korunma ve tedaviyollarını öğrenen hekimlerin şimdi ise “işletmecilik” öğrenecekleri, işletmecilik yapacakları ve işletmecigibi davranmak zorunda kalacakları ifade edildi.

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

AKP tarafından hazırlanan Anayasa değişiklikpaketi için gerçekleştirilecek olan referandum sürecibaşladı. 12 Eylül gibi “anlamlı” bir gündegerçekleşecek olan referandum dolayısıyla burjuvasiyasetinde tansiyon yükselmiş bulunuyor. Zamangeçtikçe bu tansiyonun daha da yükseleceği kesin.“Evetçiler” ve “hayırcılar” olarak bölünen burjuvadüzen partileri bu süreci kendi lehlerine çevirebilmekiçin yoğun bir mücadele veriyorlar.

Bu mücadele, iktidar uğruna verilen gerici birnüfuz ve güç mücadelesidir. Sertliği, yoğunluğu veönemi buradan gelmektedir.

Bu iki nedenden dolayı böyledir. İlki referandumakonu olan Anayasa değişiklik paketinin içeriğindendolayıdır. Zira bu paket esas olarak, AKP vearkasındaki güçlerin iktidar dümenindeki güç vemevzilerini pekiştirmek ve rakiplerinin elindekisilahları etkisizleştirmek üzere hazırlanmıştır. Öyle ki,AKP’nin karşısındaki güçlerin sığındıkları son siperhaline gelmiş olan Anayasa Mahkemesi’nin yapısıdeğiştirilmekte, özellikle de parti kapatmayla ilgiliyetkisi tırpanlanmak istenmektedir. Böylece AKPcephesi önemli bir engelden kurtulmuş olacaktır.Diğerinde ise, hükümetin HSYK (Hakimler veSavcılar Yüksek Kurulu) üzerindeki denetimiarttırılarak, bir süredir yargı alanında yürüyendalaşmada bir başka engelden daha kurtulmakistenmektedir. Bir diğeri ise, askeri yargının yetkialanını daraltmak yoluyla, askerleri sivilmahkemelerde yargılama kolaylığı sağlamaktır. Bu,son dönemin “Ergenekon” operasyonları sırasındaüzerinde tartışma yürütülen bir konuydu. ÇünküGenelkurmay, bazı üst düzey generalleri (özeldeErzincan operasyonunda adı geçen general) sivilmahkemelerde yargılanamayacakları gerekçesiylekoruma altına almıştı.

Bu üç değişiklik maddesi, düzen partilerininreferandumdaki bölünmesinin temel nedenidir. Diğerdeğişiklik maddeleri, bazı ara kesimler ile emekçilerindesteğini almak üzere pakete konulmuştur. BöyleceAKP anayasa değişiklik paketini başka türlügöstererek rakibi karşısında siyasal üstünlük eldeetmek niyetindedir. Bu bilindiği içindir ki düzenmuhalefeti, özellikle CHP, ilgili üç maddeyi çekingerisini oy birliğiyle kabul edelim biçiminde manevrayapmak istemiştir.

Referandumdaki mücadeleyi keskinleştiren ikincineden ise şudur. AKP cephesinin karşısında yer alangüçler AKP’nin bu saldırı hamlesini bir siyasal çıkışınimkanı olarak görmektedirler. Çünkü referandumdaolası bir “hayır” sonucuyla sadece AKP’nin iktidarmücadelesindeki atağı göğüslenmiş olmaklakalınmayacak, aynı zamanda bu onun baş aşağıgideceği bir yeni dönemin yolunu açacaktır. Böyle biryenilginin ardından erken seçim gündeme gelecek,özellikle Kılıçdaroğlu operasyonuyla yelkenlerişişirilen CHP’ye (ya da CHP-MHP koalisyonuna)hükümet olma fırsatı doğacaktır. Bu nedenlereferandum burjuva düzen güçleri açısından tüm güçve olanaklarını seferber ettikleri son derece önemli bir

siyasal olay haline gelmektedir.Gerici bir iç iktidar mücadelesinin sahnesi olan

referandum sürecinde taraflar, rakipleri karşısındaüstünlük sağlamak için işçi sınıfı ve emekçileriyanlarına çekmeye çalışacaklardır. Durumu başkatürlü gösterecek, çeşitli vaatlere ve göz boyayıcısöylemlere başvuracaklardır. Gelinen yerde kimin nediyeceği büyük ölçüde açıklığa kavuşmuştur.

Oy avcılarının cephaneliği yalan ve aldatmacadır!

AKP anayasa değişikliğini büyük bir“demokratikleşme” hamlesi olarak lanse etmeyeçalışmaktadır. Bu amaçla özenle seçilmiş bir dizimadde pakette yer almaktadır. Ancak paketinin cilasıolan bu maddelere yakından bakıldığında, tümüylegöstermelik olduğu anlaşılmaktadır.

Bu maddelerden biri engellilere, yaşlılara veçocuklara pozitif ayrımcılık yapılması, bir diğeriçocuk istismarına karşı devletin koruyucu tedbirleralmasıyla ilgilidir. Kulağa hoş gelse de bunlarınpratikte hiçbir değeri yoktur. Bir başka madde isememurlara güya toplusözleşme hakkı sağlayacak olanmaddedir. Tam bir düzenbazlık örneği olan bumaddede toplusözleşme deniyor ama grev hakkıtanınmıyor. Son olarak paketin en etkili olacağıdüşünülen, bunun için de AKP kampanyasınınmerkezine konulan 12 Eylül darbecilerine yargıyolunu açacak değişiklik maddesidir. Bu değişiklikyapılırsa, 12 Eylül darbecilerine yargı yolu açılabilir.Ama darbeci generaller yargılansa da 12 Eylül düzenidevam ediyor ve bizzat AKP tarafından çıkarılanbaskı ve terör yasaklarıyla her geçen gün daha dapekiştiriliyor. Dolayısıyla, 12 Eylül darbecileriniyargılama yolu açılması hak ve özgürlükler alanınıngenişletilmesi anlamına gelmiyor.

Cila niyetine anayasa değişiklik paketine

konulmuş olan tüm bu maddeler “evetçi” burjuvadüzen güçleri tarafından etkili bir şekildekullanılacak, demokratikleşme hayallerikörüklenecektir. Böylece liberal sol çevreler veaydınlar yedeklenecek, işçi ve emekçileraldatılacaktır.

“Hayırcı” burjuva muhalefeti ise esas olaraksiyasal kampanyasını AKP’nin politikalarınıntoplumda yarattığı sosyal ve siyasal hoşnutsuzluklarıtek potada birleştirmek biçiminde kurmaktadır. Bucephedeki en etkin siyasal özne durumundaki CHP ileMHP aralarında işbölümü yapmışçasına hareketetmektedirler. CHP daha çok toplumda birikmişyoğun sosyal hoşnutsuzluğu istismar etmeyesoyunurken, MHP de “açılım” fiyaskosuyla toplumdabüyüyen gerici şoven öfkeyi istismar etmeyeçalışmaktadır. Böylece işçi ve emekçilerin sosyal vesiyasal talepleri ile gerici şoven eğilimleri aynı potadaeritilerek gerici iktidar mücadelesi için kullanılacaktır.

Oyuna düşmemenin ilk şartı referandum sandığına gitmemektir!

Referandumda hangi gerekçeyle olursa olsun“evet” ya da “hayır” cephelerinden birine katılmak,ikiye bölünmüş olan düzen güçlerinin yedeğinedüşmek anlamına gelir. Bu nedenle ilerici ve devrimcibir tutum almanın ilk koşulu referandum oyununadüşmemek, ne “evet” ne de “hayır” cephesinekatılmaktır.

“Evet-Hayır” tuzağını kırmak ise etkin birmücadeleyi gerektirmektedir. Bunun yolu, işçi veemekçileri bu tuzak konsunda aydınlatmak, rakipgerici düzen güçlerinden birini seçmek anlamınagelen referandum sandığına gitmemeye çağırmak, buoyunu bozmak üzere kararlı bir eylemli mücadeleyürütmektir. Bu ise boykot demektir. Boykot, işçi veemekçilerin gerici düzen güçlerini referandum

CMYK

Referandum süreci ve Referandum süreci ve 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

CMYK

e devrimci müdahale e devrimci müdahale Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010 * Kızıl Bayrak * 17

oyunuyla baş başa bırakması, bu oyunu etkisiz kılmasıanlamına gelecektir.

Düzen güçlerinin peşinden sürüklenenler

Solcu geçinen, kimileri sosyalist ya da komünistetiketi taşıyan, büyük bölümüyle de ilerici-toplumsalmuhalefet içerisinde konumlanan güçlerin önemli birkısmı kendilerini “evet-hayır” cenderesine kaptırmışdurumdadırlar.

Bunlardan bir kısmı “evetçi”dir. “Evetçi” liberalsolcular mücadele gibi bir sorunları olmayan nispetendar aydın çevreleridir. Ancak yine de AKP cephesinindeğişiklik paketine giydirdiği cilalı ambalajainandırıcılık kazandırılması için etkili bir roloynamaktadırlar. Özellikle sermaye iktidarının baskıve terörüne maruz kalmış, haksızlıklara uğramış ilericikesimlerin anayasal hayallerle yanıltılmasınısağlamaktadırlar.

“Hayırcı”lar ise siyasal iddiaları ve örgütlülükdüzeyleri bakımından önemli bir kesimioluşturmaktadır. Bunların içerisinde AKP’yeyöneltilmiş “net bir hayır” diyerek, doğrudan düzensolu ile milliyetçi-faşist koalisyon tarafından temsiledilen “hayırcı” cephede konumlanan TKP’nin yanısıra, anayasa değişikliğinin istedikleri türden bir“demokratik anayasa” olmadığı gerekçesiyle “hayır”diyerek arada durmaya çalışan ÖDP ve EMEP gibireformist partiler vardır.

Son ikisi “hayırcı” tutumlarını “demokratikanayasa” talebiyle birleştirerek, referandum sürecinibir demokratik hak mücadelesine çevirmeiddiasındadırlar. Ancak referandum oyununa net birtutum alamadıkları ölçüde aldıkları tutum, “hayırcı”cepheye verilmiş utangaç bir destek olmaktan öteyegitmeyecektir. Bu iki reformist parti ve onlara eşlikeden başka bazılarının ortak noktaları, devrimciiktidar ufuklarının olmaması, devrimci mücadeleyoluna inanmamalarıdır. Zira onlar anayasalçözümleri aşmayan ufuklarıyla kurulu düzeninsınırlarında muhalefet yapmaktadırlar. Bu halleriylede hem “hayırcı” burjuva muhalefet cephesine kantaşıyacaklar hem de tersten AKP cephesinin yaymayaçalıştığı anayasal hayallerin güçlenmesine hizmetedeceklerdir. Çünkü AKP’nin değişiklik paketindekigöstermelik maddeleri ilerici bazı toplumsal kesimlerereformistlerin “demokratik anayasası”ndan dahagerçek görünecek, en azından bu kadar da olsakazanımdır denilerek sahiplenilecektir.

Boykot cephesinde farklılaşan konumlar

Anayasal çözüm çerçevesiyle sınırlı bir ufka sahipolanlar sadece bu reformist partiler değildir. Bugünreferandum sürecinde boykot şiarını yükselten bazıgüçler de anayasa değişiklik paketini ve referandumoyununu mahkum ettikten sonra, çözüm yolu olarak,“demokratik anayasa” ya da “halkın anayasası” gibiçözümler önerebilmektedirler.

“Boykot” tutumunu belli bir kitle gücüyle

birleştirebilme olanağına sahip olan Kürt hareketibunlardan biridir. Ancak Kürt hareketine egemen olansiyasal çizginin zaten kurulu düzeni aşmak gibi biriddiası bulunmamaktadır. Kürt halkının enerjisiniseferber ederek Kürt sorunu kapsamında kurulu düzenzemininde birtakım reformlar elde etmek ve bunlarıanayasal güvenceye almak istemektedir.

Devrimci ve komünist olmak iddiasında olanlarkendilerini bu sınırlara hapsedemezler. Düzeninanayasal oyunlarının karşısına alternatif biranayasayla çıkamazlar. Tersine, işçi ve emekçilere buoyunların gerçek içeriğini kavratmalı ve anayasalhayallere vurup devrim yolunu göstermelidirler.Devrim hedefini bir yana iterek “demokratik anayasa”önermek, kurulu düzenin sınırlarını aşamamak, iktidarbilincinden uzaklaşmak sonucuna götürür.

Hedeflerimiz, araç ve yöntemlerimiz...

Komünistlerin bu süreçteki mücadele hedefleri anabaşlıklar halinde şöyle özetlenebilir:

İlk olarak, komünistler düzen güçlerininreferandum oyununu bozmayı hedefleyeceklerdir.Bunun için, her iki tarafın da maskelerini indirmeli vegerçek niyetlerini göstermeliyiz. Emekçilere “evet-hayır” seçiminin gerçekte sahte bir seçim olduğunuanlatmalı, “boykot” tutumunu örgütlemeliyiz.

İkinci olarak, “evet” diyerek AKP’nindemokratikleşme aldatmacasına çanak tutanların ve“hayır” diyerek gerici düzen partilerinin yedeğinedüşenlerin işçi ve emekçileri yanıltmasına engelolmalı, bunun için etkili bir politik mücadeleyürütmeliyiz.

Üçüncü olarak, demokratik hak ve özgürlükler içinkararlı bir mücadele yürütmek dışında bir yololmadığını anlatmalı, bu mücadeleyi sokakta

örgütlemeliyiz.Dördüncü olarak, devrimcilik iddiasında

bulunanları da içerisine alan anayasal hayallere karşısistematik bir ideolojik-politik mücadele yürütmeliyiz.

Beşinci olarak, çözümün devrimde, kurtuluşunsosyalizmde olduğunu güçlü biçimde anlatmalıyız.

Altıncı olarak, ideolojik-politik planda işçisınıfının bağımsız çıkarlarını temsil ederken pratiktede buna uygun bir konumlanma içerisinde olmalı,süreçten işçi sınıfının ve emekçilerin mücadele gücüve yeteneğini geliştirecek biçimde yararlanmalıyız.

Çalışmanın ilk ayağı, yoğun bir teşhir, ajitasyon vepropaganda çalışmasıdır. Düzen partilerinin ve onlarınyedeğindeki güçlerin teşhiri, hak ve özgürlükler içingüçlü bir mücadeleden başka yol olmadığı yönündetok, canlı ve enerjik bir ajitasyon çalışması, anayasalçözüm aldatmacalarına karşı devrim ve sosyalizmseçeneğinin güçlü, etkili ve ikna edici propagandası...Araçları ise doğal olarak bildiri, afiş, duvar gazetesi,pankart vb. merkezi ve yerel materyallerdir.Çalışmanın diğer ayağı ise süreci eylemli birmücadele süreci olarak örgütlemektir.

Elbette devrimci bir çizgide yan yanagelebileceğimiz örgütlü güçlerle güç ve eylembirliğini de, ne ölçüde gerçekleşeceğinden bağımsızolarak gündemde tutmalıyız. Yanısıra, çalışmanınortaya çıkardığı işçi ve emekçi duyarlılığınıörgütleyecek platformlar kurma çabası içerisindeolmalı, çalışmanın ortaya çıkaracağı sonuçlara bağlıolarak güçlendirmeliyiz.

Son olarak, faaliyeti sınıf zemininde ve sınıfınsiyasallaşması ve örgütlenmesi hedefine bağlı olarakyürütmeliyiz. Bunun için işçi sınıfının ekonomik vesosyal haklar mücadelesiyle referandum çalışmasını,sınıf çalışmasını güçlendirmek amacına uygunbiçimde birleştirmeliyiz.

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Anayasa’nın çeşitli maddelerinde yapılmasıöngörülen değişiklikler için 12 Eylül rejiminin 30.yılında referanduma gidileceğinin kesinleşmesininardından bu eksendeki tartışmalar hız kazandı.Burjuva siyaset sahnesinde bilinen tutumlarla kılıçlarçekilip savaş hazırlıkları hızlandırılırken, sol hareketcephesinde de soruna dair yaklaşımlar ve pratiktutumlar netleşmeye başladı. Geleneksel devrimcihareketin önemli bir bölümü yeni bir anayasa talebiile birlikte referandumu boykot edeceğini açıkladı.Reformizmin başat temsilcileri olan ÖDP, EMEP,TKP ve Halkevleri ise sandığa giderek “12 EylülAnayasası’na da, AKP Anayasası’na da hayır!”diyecekler.

“Hayır”cılar nereden yola çıkıyor?

Reformistler anayasa değişikliğine neden karşıolduklarını, mevcut taslağın gerçek birdemokratikleşme içermemesi ve AKP’nin siyasalhegemonyayı ele geçirme mücadelesinin bir parçasıolarak ortaya çıkması ile gerekçelendiriyorlar.Buradan yola çıkarak AKP’nin sahte demokrasihavariliğinin teşhir edilmesi gerektiğini ifadeediyorlar. Buraya kadar ifade edilenler elbette burjuvasiyaset sahnesinin kendi iç çatışmalarını yorumlayıpburadan güncel görevler çıkarmak anlamında önemtaşıyor. Ancak bu boyutuyla sol hareketin tamamı,hatta burjuva muhalefet bile AKP’nin gerici çıkarhesaplarını sürekli teşhir konusu yapıyor.

Bu açıdan değerlendirildiğinde, “hayırcı”reformist cenahın tutumunu ele alabilmek için, sürecedair yaklaşımlarına ve bunun karşısına nekoyduklarına da bakmak gerekiyor.

Sürecin örgütlenişine dair en çarpıcı yaklaşımÖDP’den yansıyor. ÖDP Genel Başkanı Alper Taşimzasıyla 9 Temmuz günü yapılan açıklamada,“Anayasa değişikliği hazırlanılışı ve sunuluşuitibariyle anti-demokratiktir” deniliyor ve “eşitlikçi,özgürlükçü” bir anayasa talebi dile getiriliyor.“Anayasanın içeriği kadar hazırlanış süreci dedemokratik olmalıdır. Toplumun en geniş kesimleriAnayasa tartışmasına eşit ve özgür bir biçimdekatılmalı, %10 seçim barajının kaldırıldığı, barajsızbir seçimle bütün siyasi fikirlerin parlamentodatemsiline olanak veren bir kurucu meclis ile Anayasahazırlanmalıdır” diyen Alper Taş, özünde burjuvadüzen sınırları içinde işçi ve emekçilerin çıkarlarınısavunabilecek bir anayasanın olabileceğini vaazediyor.

Bu açıdan bir başka aymazlık örneğini ise EMEPsergiledi. “Anayasa değişikliğine hayır diyoruzama…” diyen Levent Tüzel, referandumda alacaklarıtutumu ise CHP’nin seçim barajının düşürülmesineilişkin hazırlayacağı söylenen yasa tasarısına görebelirleyeceklerini açıklamıştı. Kapağı burjuvaparlamentosuna atmayı her şeyin önüne koyan veparlamenter avanaklığın dipsiz kuyusunda gezenEMEP’i bu utançtan bahsedilen tasarının gündemegelmemesi kurtardı. Ancak EMEP, söz konusu olansandık olduğunda, kuyruğundan ayrılmadığı Kürthareketine bile bu uğurda “ihanet” edebileceğini birkez daha göstermiş oldu.

Bu pespaye tutumlar bir tarafa, reformist cenahın

bu sürece dair temel yaklaşımını “eşitlikçi-özgürlükçüve demokratik“ (TKP’nin literatüründe “toplumcu“)bir anayasa talebi oluşturuyor.

Kimin anayasasını istiyorlar?

Kulağa oldukça hoş gelen “eşitlikçi, özgürlükçü,demokratik anayasa” talebi gerçek anlamını “Hangikoşullar altında?” ve “Hangi sınıfın iktidarında?”sorularıyla birlikte bulur. Devlet egemen sınıfın ezilensınıflar üzerindeki baskı aygıtı olduğuna göre,devletlerin anayasaları da temel olarak bu baskıaygıtlarının işlevlerini nasıl yerine getireceğinidüzenleyecektir. Dolayısıyla burjuvazinin iktidarınınhüküm sürdüğü bir ülkede de en “eşitlikçi,özgürlükçü ve demokratik” biçimiyle bile anayasalarişçi ve emekçilerin değil burjuvazinin çıkarlarınısavunur.

Öte yandan, burjuva düzende tüm demokratik hakve özgürlükler, burjuvazinin bahşetmesiyle değil, işçive emekçilerin dişe diş mücadeleleriyle kazanılmış,bu hakların ne düzeyde kullanılabileceğini de esasolarak mücadelenin düzeyi belirlemiştir. Özellikle dedevrimci çizgide gelişen mücadelelerin basıncıylaburjuvazi batıda işçi ve emekçi sınıflara pek çok tavizvermek durumunda kalmıştır. Bu koşullarda bile“eşitlikçi, özgürlükçü” bir anayasadan sözetmekmümkün değilken, kapitalizmin derin bir kriz içindedebelendiği, burjuvazinin bu tür tavizleri vermeolanaklarını yitirdiği bugünkü koşullarda, bu düzenaşılmadan, “eşitlikçi, özgürlükçü, demokratikanayasa”nın elde edilebileceği hayallerini yaymak,işçi ve emekçi kitleleri aldatmaktan başka bir şeydeğildir.

Hangi anayasaya karşılar?

“Eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa”talebi üzerinden baktığımızda, sorunun bir başkaboyutu bu talebin neye karşı dillendirildiğidir. Sözkonusu olan 12 Eylül Anayasası’dır. Reformistler bututumlarını zaten “AKP Anayasası’na da, 12 EylülAnayasası’na da hayır!” diyerek dile getiriyorlar.

Kuşkusuz 12 Eylül askeri faşist darbesiyle kurulanrejim ve onun anayasası bugün kitle hareketininönündeki önemli engellerden biridir. Ancak sözkonusu olan Türkiye gerçeği olduğunda ve siz“eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa”talebi ile çıktığınızda, karşınıza aldığınız buzdağınınsadece görünen yüzüdür.

Burjuva devletler dünyanın dört bir yanındaegemenliklerini derin devlet aygıtları ilesürdürüyorlar. Bu aygıtların mevcut anayasalarıaşarak hareket ettikleri tüm dünyada biliniyor.Bugünün Türkiye’sinin de gerçek anayasası MilliGüvenlik Siyaset Belgesi’dir ve burjuvazininihtiyaçlarına göre dönem dönem gözdengeçirilmektedir (Anayasa referandumu ile yakın birtarihte bu belgede de bir gözden geçirme yapılacağıgeçtiğimiz haftalarda açıklandı). Dolayısıyla, MilliGüvenlik Siyaset Belge’leriyle yönetilen bir ülkede,burjuvazinin sınıf iktidarını hedeflemeden “eşitlikçi,özgürlükçü ve demokratik bir anayasa” talebi ileverilecek her mücadele yel değirmenleri ile

dövüşmekten başka bir anlam taşımayacaktır.

Burjuva muhalefetinin peşinde sürükleniş

Başından beri dile getirildiği üzere, Anayasadeğişikliği talebi özünde AKP’nin devletmekanizmalarında daha etkin bir konuma gelmeihtiyacının ürünü olarak gündeme gelmiştir. Buradaise esas halkayı yargı kurumu oluşturuyordu. Paketinyargıya ilişkin bölümlerinde Anayasa Mahkemesi’ndeyapılan düzenlemenin ardından mevcut değişiklik enazından temel hedefleri açısından AKP gericiliği içinbüyük ölçüde anlamını yitirdi. Buna karşın genelseçimlere bir yıldan kısa bir süre kalmış olması,burjuva siyaset sahnesi için referandumun asılanlamını oluşturuyor. Referandum, burjuva siyasetsahnesindeki güçlerin test edilmesi anlamına geliyor.Bu yanıyla burjuva muhalefetinin asıl hedefi artıkmevcut paketi engellemekten çok seçimlerden önceAKP karşısında moral üstünlüğü ele geçirmektir.

İşin bu yanı özünde reformizmin temsilcilerinin detemel gayesi durumunda. Ufku burjuvaparlamentosunu aşmayan reformizm bir kez daha herkötülüğün anası olarak sermaye devletinin kendisinideğil, hükümeti görüyor, kendi konumlanışını vesöylemlerini buna göre belirliyor. Burada ise mevcutkötülüğün anası AKP olduğuna göre,reformistlerimizin görevi de ne olursa olsun AKP’yigeriletmektir. Sonu CHP-MHP burjuva muhalefetininve tabii ki karşı çıktıkları 12 Eylül Anayasası’nınmimarı olan ordunun peşine takılmak olsa da, buonlar için önemini çoktan yitirmiştir.

Reformizmin temel karakteristiğinin boşalankoltukları doldurarak daha da sağa kayma olduğudüşünüldüğünde, burjuva muhalefetin peşindeki bukaba konumlanış da anlamını daha rahat bulmaktadır.Bugün aldıkları tutumun bu anlama gelmediğini iddiaetseler de, girilen yol bu yoldur.

Burjuva muhalefetin kuyruğuna takılanlar...18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Burjuva muhalefetin kuyruğuna takılanlar...

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Düzen içi çatışmanın son aşaması anayasadeğişikliği paketi ile birlikte yeniden alevlendi.Çatışan taraflar bu kez de “12 Eylül ile hesaplaşma”ya da “AKP ile hesaplaşma” ekseninde yarattıklarıkutuplaşma ile işçi ve emekçileri kendilerineyedeklemeye çabalıyorlar. Özellikle AKP’nindemagog liderinin yaptığı açıklamalar, bu gericiodağın kendi sahte demokratlığına toplumuinandırmak için büyük çaba harcayacağınıgösteriyor.

AKP şefinin “timsah gözyaşları”

AKP’nin anayasa referandumunu “12 Eylülaskeri darbesi ile hesaplaşma” adı altındapazarlamaya çalıştığı biliniyor. Bunu yaparken de solsosa bulanmış söylemler havada uçuşuyor,demagojik açıklamalar birbirini izliyor.

Erdoğan’ın 20 Temmuz günü AKP gruptoplantısında anayasa referandumu üzerine yaptığıkonuşma ile söz konusu ikiyüzlülük tekrar ortayaserildi. 12 Eylül ile hesaplaşma nutukları atanErdoğan, sermaye devleti tarafından katledilen ikiyiğit devrimciyi de kendi gerici propagandasına aletetti. 12 Eylül’de idam edilen Erdal Eren ve NecdetAdalı’yı aynı dönemde idam edilen MustafaPehlivanoğlu isimli ülkücü-faşist ile birlikte ananAKP şefi, böylece çok yönlü bir demagojiyi devreyesokmuş oldu. Konuşmasının devamında, AKP’liErtuğrul Günay gibi düzen temsilcisi isimlerinyanısıra Muhsin Yazıcıoğlu ve Alparslan Türkeş gibitescilli faşistlerden de “12 Eylül mağduru” olarakbahseden Erdoğan, böylece “boncuk dağıtma” işinidaha da geniş bir tabana yaymış oldu.

AKP şefi meclis grup toplantısında yaptığıkonuşmada anayasa paketine neden ‘evet’ denmesigerektiğini anlatmak için timsah gözyaşlarınasığındı. 12 Eylül darbesinin yarattığı vahşeti ortayakoyarak devrimcilerin ödediği bedelleri kendisinemalzeme yapmaya çalışan Erdoğan, bunun için ErdalEren ve Necdet Adalı gibi iki yiğit devrimciyi seçti.İlk olarak Adalı’nın hikayesini anlatan Erdoğan, ‘77yılında tutuklanan Adalı’nın ‘80’de idam edildiğini,kendisini yargılayan hakimin bile suçsuz olduğunudüşünmesine rağmen idama engel olamadığınısöyledi. Erdal Eren’in ise yaşı büyütülerek idamedildiğini söyleyen Erdoğan, tüm bu idamlarıncuntanın suçu olduğunu belirtti.

Erdoğan’ın devrimcilerin gördüğü baskı ve zulmüanlatırken 12 Eylülcü generallerin bilindik “hem sağıhem solu ezdik” demagojisini de tersten desteklediğigörüldü. AKP şefi faşist katil MustafaPehlivanoğlu’nun da idamını anlattı ve katilinmektubunu okurken gözyaşlarını “tutamadı”. Erenve Adalı ile birlikte anılan Pehlivanoğlu’nun iseBalgat katliamına karışan ve ellerinde onlarcadevrimcinin kanı bulunan faşist beslemelerden biriolduğu biliniyor. Erdoğan demagojilerine destekvermek için devrimciler ile birlikte arsızca böylesikatillerin de adını anıyor. Üstelik Alpaslan Türkeş veMuhsin Yazıcıoğlu’nun da 12 Eylül mağduru olduğusöylemlerini öne sürüyor.

Erdoğan’ın bu konuşması hasmı Kılıçdaroğlutarafından da hızla yanıtlandı. Kılıçdaroğlu AKP’ninsahtekârlığından dem vurarak Erdoğan’ıngözyaşlarının “timsah gözyaşları” olduğunu söyledi.CHP Genel Başkanı, 12 Eylül’de gerçek bedelikendilerinin ödediğini de iddia ederek, devrimcilerinödediği bedeli kendi ‘hayır’ söylemlerine destekolarak kullanmaya çalıştı. Böylece ilerici vedevrimci güçleri hedefleyen askeri faşist darbe,düzen partileri tarafından benzer biçimlerdepropagandalara konu edildi.

AKP 12 Eylül’ün çocuğudur ve güncelidir!

Tartışmaların gündeminde yer alan 12 Eylülaskeri faşist darbesinin ülkenin neoliberal politikalarçerçevesinde şekillenmesini ve bunun önündekiengel olan devrimci güçlerin tasfiye edilmesiniamaçladığını yinelemeye gerek dahi yok. OysakiAKP tarafından temsil edilen gerici-liberal kesimlerkendilerinin bu darbeye karşı durdukları gibi birdemagoji yaparak devlet içerisindeki etkilerini vehakimiyetlerini güçlendirmeye çalışıyorlar.

AKP’nin kökeninde yatan islami gericiliğin 12Eylül sonrası özel olarak sola karşı ve onun yerinitutması için tırmandırıldığı ve desteklendiğibiliniyor. Bu haliyle AKP’nin 12 Eylül’ün çocuğuolduğunu söylemek yanlış olmaz. ‘AKP’ biçimindekikuruluş aşaması ise Amerikan emperyalizmi ilegirilen pazarlıkların sonucu olarak karşımızaçıkmıştı. Yani AKP bizzat ABD tarafındandesteklenen ve 12 Eylül rejiminin tesviyeden geçmiş

ve makyajlanmış bir biçimde sürmesi misyonu ilehareket eden bir güç olarak karşımızda duruyor.AKP’nin hükümet olduğu dönemden bu yanagerçekleştirdiği icraatlarına bakmak bile bunugörmek için yeterlidir.

Erdoğan’ın bugün gözyaşları ile anlattığıişkenceler, idamlar, infazlar bizzat AKP eliyle aynıbiçimde uygulanmaktadır. Devlet terörü olaraktanımlayabileceğimiz uygulamalara dair ÇHD, İHD,TİHV vb. kurumların hazırladığı çok sayıda raporabakmak bile AKP’nin nasıl da 12 Eylül’ün devamıolduğunu ve onu aratmayacak uygulamalara imzaattığını gösteriyor. AKP tarafından birnostaljiymişçesine anlatılan 12 Eylül rejimi, bugünhala devrimcilikte ısrar eden güçler için canlılığınıkoruyor.

AKP şefi Erdal ve Necdet’in infazını gözyaşlarıile anlatıyor. Oysa AKP hükümeti dönemindeyaşanan yargısız infazların haddi hesabı yok. EnginÇeber’in gözaltında işkencede katledilmesi, devrimciişçi Alaattin Karadağ’ın sokak ortasında infazı,katliamların halen sürdüğünü tüm yakıcılığı ilegösteriyor.

12 Eylül hukukundan dem vuran ve yargınınaskeri vesayetten kurtulamadığını söyleyenErdoğan’a ise kendi hükümetleri döneminde afişasmak, yasal yayınları bulundurmak, derneğe gitmekgibi sözde suçlamalarla kaç kişinin tutuklandığınısormak gerekiyor. Yine sokak ortasında polistarafından sorgusuz-sualsiz katledilen yüzlerce kişiya da zindanlarda tecrit ve ölümcül hastalıklarlaboğuşan tutsaklar, AKP’nin demokratlığını ortaya

12 Eylül’ün hesabını işçi ve emekçiler soracaktır! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Devrimcilerin ödediği bedeller referandum aldatmacasına malzeme yapılamaz…

12 Eylül’ün hesabını işçi ve emekçiler soracaktır!

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

koymakta.Sözde açılımlarla sorunları çözeceğini vaadeden

AKP’nin Kürt açılımının geldiği nokta da, AKP’nin12 Eylül’ün devamı olduğunu gösteriyor. Ordununinkar ve imha çizgisi bugün kendisi tarafından aynensahipleniliyor ve Kürt halkına yönelik devlet terörüher türlü kirli araç ve yöntemle tırmandırılıyor. Kürthalkı 12 Eylül’den bu yana aynı faşist devletterörüne ve kirli savaşa maruz kalıyor. AKP şefi biryandan işkenceden dem vururken öte yandan daöldürülen gerillalara işkence yapılmasını gündemegetiren BDP yöneticilerine ateş püskürüyor, adetaişkenceyi savunuyor.

İşçi ve emekçilerin 12 Eylül ile birliktegaspedilen haklarının da AKP döneminde daha datırpanladığı ortada. Hakları gaspedilen işçilersendikal mücadele vermek istediklerinde vehaklarına sahip çıktıklarında devletin zoru ilekarşılaşıyor, biber gazı ve copa maruz kalıyor.TEKEL işçilerine reva görülen saldırı ve hakaretler12 Eylül’ü tüm canlılığı ile yaşatmaya yeterli. Bugünde tüm direnişler ve mücadele çabaları aynı biçimdebastırılıyor.

Demokratik hakların kullanımı ise AKP hükümetizamanında olabildiğine azaltıldı. Basın üzerindekurulan denetim, yeni çıkarılan sansür yasaları, 1Mayıs Taksim tartışmaları ve yıllarca İstanbul’ungaza boğulması AKP’nin zihniyetinin 12Eylülcüler’den hiç de farklı olmadığını gösterdi.

Kısacası dün Necdet Adalı’yı, Erdal Eren’i,Hıdır’ı, İlyas’ı ve onlarca devrimciyi katledendevletle ile bugün Engin Çeber’i, Alaattin Karadağ’ıkatleden, işçilere, emekçilere, devrimcilere, Kürthalkına yönelik baskı ve zoru tırmandıran aynı

sermaye devletidir. Devletin içerisindeki güçodakları birbirleriyle dalaşırken ne kadar karartmayaçalışırlarsa çalışsınlar, bu gerçeği değiştiremezler.Hepsi de asalak burjuvazinin o ya da bu kanadınıngüdümünde, emperyalizmin hizmetinde kalmayamahkumdur. Bu kimlikleri ise onları katliama, baskıve zora mecbur bırakmaktadır.

Hesabı işçi ve emekçiler soracaktır!

AKP’nin ya da diğer düzen partilerinin devrimcideğerleri kullanmaya-karalamaya çalışmaları ilkdeğil. AKP cenahının Denizler’i Ergenekoncu ilanetme, Nâzım’dan şiirler okuma gibi hamlelerihafızalarda hala tazedir. CHP’nin ise sol değerlere

yönelik sistemli bir sahiplenme çabası içerisindeolduğu, bununla prim toplamaya çalıştığı zaten gizli-saklı değil. Ancak 12 Eylül üzerinden yürüyenanayasa tartışmalarında her iki kanat da bu yöntemedaha fazla başvuracak gibi görünüyor.

Bu saldırılara karşı uyanık olmak ve devrimcimirasa özüne uygun biçimde sahip çıkmak büyük birönem taşımaktadır. Devrimcilerce ödenen bedellerin“evet-hayır” biçimindeki düzen içi tuzaktankorunması için 12 Eylül rejimi ile gerçekhesaplaşmanın yolunun da ortaya konması gerekiyor.Askeri faşist darbeden ve onun hizmet ettiğikapitalist rejimden hesap sormanın yegâne yolu iseişçi ve emekçilerin sosyalizm yolundamücadelesinden geçiyor.

12 Eylül’ün hesabını işçi ve emekçiler soracaktır!20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Ayna’dan Erdoğan’a...

“Bir halk bu kadar akılsız yerine konulmaz!”

BDP Mardin Milletvekili Emine Ayna, 20 Temmuz günü partisinin Konya’da düzenlediği anayasareferandumu konulu etkinliğe katılarak siyasal gelişmelere ilişkin çeşitli açıklamalarda bulundu. Özelliklesermaye hükümetinin başbakanı Erdoğan’ın aynı gün AKP grup toplantısında 12 Eylül üzerinden yaptığıdemagojik ve ikiyüzlüce konuşmaları hedef alan Ayna, “Kenan Evren’in gözü arkada kalmasın. Kendisininyaptığının aynısını yapan bir hükümet yaşıyor” ifadesini kullandı.

“Evren’in gözü arkada kalmasın, aynısını yapan bir hükümet yaşıyor”

BDP Konya İl Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen etkinlikte konuşma yapan Ayna, AKP’nin hazırladığıyeni anayasada da Kürt halkının taleplerinin karşılanmadığını vurgulayarak Kürt halkına referandumu boykotetme çağrısı yaptı.

Ayna, Erdoğan’ın AKP grup toplantısında gerçekleştirdiği ‘12 Eylül’ün acı yanları’ temalı demagojikkonuşmasını da hedef alan açıklamalarda bulundu. Bir halkın bu kadar akılsız yerine konulamayacağınısöyleyen Ayna “Kenan Evren’in gözü arkada kalmasın. Kendisinin yaptığının aynısını yapan bir hükümetyaşıyor” dedi.

İlk üç madde dahil Anayasa’nın bütünü değişmeli

İlk üç maddesine vurgu yaparak Anayasa’nın bütününün değişmesi gerektiğini söyleyen Ayna,“Kimliğimle var olmak istiyorum” diyen bir Kürdün referandumda evet oyu kullandığı takdirde kendi dili vehaklarıyla yaşama talebinin olmayacağını dile getirdi. 12 Eylül günü yapılacak olan referandumu, 12 Eylülaskeri anayasasının meşrulaştırılması olarak tanımlayan Ayna, AKP hükümetine ve yeni anayasaya karşımücadeleyi yükselteceklerini vurguladı.

HPG gerillalarının cenazelerine dönük vahşete de değinen Ayna, işkence fotoğraflarının CD’lerini TayyipErdoğan’a ve İlker Başbuğ’a gönderdiklerini belirtti. BDP’nin iyi niyetine rağmen Erdoğan’ın saldırgantavrını koruduğuna dikkat çeken Ayna “Siz bu halka inkarı, işkenceyi, zulmü dayatırsanız bu halkın öfkesiniartırırsınız, Bu halkın aklını sakın küçümsemeyin.” açıklamasında bulundu.

İSK ve T. Maden İş Sendikası’nın eski Genel Başkanı Kemal Türkler, bir süikast sonucu öldürülmesineilişkin, Türklerin katillerinden Ünal Osmanağaoğlu hakkında verilen beraat kararının Yargıtay tarafındanbozulmasının ardından tekrar başlayan yargılama süreci devam ediyor.

20 Temmuz günü Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleştirilen duruşmaya başka bir suçtantutuklu bulunan sanık Osmanağaoğlu, rahatsız olduğu gerekçesiyle getirilmedi. Sanığın hazır bulunmamasıüzerine mahkeme heyeti duruşmayı 21 Temmuz gününe ertelerken sanığın yine hazır bulunmaması üzerineduruşma 23 Eylül 2010 tarihine erteledi.

Kemal Türkler’in kızı Nilgün Soydan duruşmanın ardından oyalama taktiklerine tepki gösterdi.Cinayetin üzerinden 30 yıl geçmiş olması gerekçesiyle yürütülen zaman aşımı tartışmalarına ilişkin

açıklama yapan Türkler ailesinin avukatı “Mahkeme karar vermeden zaman aşımı olmaz” dedi. Türklerailesinin avukatları söz konusu cinayetin insanlık suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunuyorve davanın zaman aşımına uğrayamayacağını ifade ediyorlar.

Kemal Türkler’in katlinin 30. yılı

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

MESS Grup Toplu İş Sözleşme görüşmeleriyaklaşırken Metal İşçileri Birliği çeşitli yerellerdefaaliyetlerini sürdürüyor.

GOP’ta hazırlıklarGOP ve Topkapı’da çalışan öncü metal işçilerinin

bölgedeki metal işçilerinin birliğini sağlamak içinsürdürdüğü çalışmalar kapsamında 18 Temmuz günütoplantı gerçekleştirdi. GOP ve Topkapı’da çalışan öncümetal işçilerinin bir araya geldiği toplantı, metalişçilerinin birliğinin önemine değinen açılışkonuşmasıyla başladı. Metal TİS sürecine de vurguyapılan konuşmanın ardından söz diğer katılımcılarabırakıldı.

Söz alan katılımcılar da metal işçilerinin birliğininönemine değindiler.

MİB’in programının da tartışıldığı toplantıda MİBTopkapı-GOP Şubesi oluşturulması karara bağlandı. Biraraya gelen öncü işçiler Topkapı-GOP MİB Girişimiolarak faaliyet yürütme kararı aldılar.

Kartal MİB Kartal Yürütmesi, Temmuz ayı toplantısını

gerçekleştirdi. Toplantıda ilk olarak sempozyumundeğerlendirmesi yapıldı. Ardından Kartal bölgesinindurumu üzerine konuşuldu. Yaklaşan TİS süreci üzerineetkin bir faaliyet örülmesi kararlaştırıldı. Bu kararüzerine Kartal’da tüm metal işçilerinin katılacağı, TİStaleplerinin, örgütlenme ve mücadele hattınıntartışılacağı bir toplantı yapma kararı alındı. Toplantınınön sürecini örmek için çeşitli materyallerin çıkarılmasıve etkin bir şekilde kullanılması kararlaştırıldı. Toplantı1 Ağustos Pazar günü saat 16.00’da gerçekleştirilecek.

Bursa’da MİB toplantısıBursa Metal İşçileri Birliği’nin, daha önce anket,

bülten dağıtımı ve bilgilendirme stantları ile sürdürülenfaaliyeti, birliğin önüne koyduğu yeni hedeflerlegüçlenerek ilerliyor.

14 Temmuz günü gerçekleştirilen Metal İşçileriBirliği Bursa İl Yürütmesi toplantısında Bursa’dakimetal sektörünün tablosu ele alındı, birliğin bu alandayapacağı çalışmaların önemi üzerinde duruldu ve TİSsürecinin anlamı vurgulandı. Toplantıda ayrıcaönümüzdeki dönem yürütülecek çalışmalar ve butemelde belirlenen hedefler tartışıldı. Bir yandan metalişçilerine yönelik çeşitli araçların kullanılması gerektiğibelirtilerek, Ağustos ayı içerisinde daha geniş kitletoplantılarının gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı.

Manisa’da mücadele çağrısıMetal İşçileri Birliği’nin TİS görüşmelerini ele alan

bildirileri Manisa’da metal işçilerine ulaştırıldı. İşçilerinyoğun olarak servislere bindiği Laleli ve Dış Mahalleservis duraklarında gerçekleştirilen bildiri dağıtımısırasında işçilerle çeşitli sohbetler gerçekleştirdi.

Manisa’da fabrikalarda özellikle Türk MetalSendikası örgütlü. Sohbetler sırasında işçilerinsendikaya karşı tepkili olması dikkat çekti. İşçiler şu anakadar TİS görüşmeleriyle ilgili sendikanın kendilerineherhangi bir bilgilendirmede yapmadığını ifade ettiler.

Bildiri alan bazı işçiler ise “Bildiriyi okuyayım aklımayatarsa sendikacıyla görüşürüm, zaten konuşacaktım”derken, bildiride geçen taşeronlaştırma ve esnek çalışmamaddeleri üzerinden de bu maddelerin kabuledilmemesi gerektiğini dile getirdiler.

İzmir’de metal işçileri toplandıMetal İşçileri Birliği İzmir İl Yürütme toplantısı

Kemalpaşa, Torbalı, Çiğli, Bakırçay Havzası veManisa’dan metal işçilerinin katılımıyla 18 Temmuzgünü Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi Derneği’ndegerçekleşti.

Toplantı, MESS kapsamındaki bir demir çelikfabrikası olan Habaş’tan bir işçinin toplu sözleşme vemetal toplu sözleşmelerinin önemi üzerine yaptığıkonuşmayla başladı. Metal toplu sözleşmelerinin, son12 yıldır sürekli ihanete uğrayan metal işçileri için budönemki önemine değindi. Ardından söz alan diğermetal işçileri değişik yönleriyle Metal TİS’lerininöneminden bahsettiler. Toplantıda konuşan ÇiğliOrganize’den bir metal işçisi de Metal İşçileriBirliği’nin TİS’lerle ilgili bugüne kadar yapmış olduğuçalışmaları aktararak önümüzdeki dönemplanlamalarından bahsetti. Bu çalışmanın büyümesinintek yolunun herkesin taşın altına elini daha fazlakoymasından geçtiğini vurguladı. Toplantılara katılanmetal işçilerinin daha fazla görev alması gerektiğiniifade eden metal işçisi, Metal İşçileri Birliği’nin MetalGrup TİS sürecindeki temel taleplerini sıralayarak butaleplerin metal işçilerinin bu dönemki olmazsa olmaztalepleri olduğunun altını çizdi.

Sonrasında söz alan Çiğli Organize’den başka birmetal işçisi de sendikaların durumundan bahsederekişçilerin birliğinin her şeyden daha önemli olduğunu vegenel olarak işçilerin tüm sorunlarının çözücühalkasının bu olduğunu söyledi. Çiğli Organize’debaşarısızlığa uğrayan bir sendikalaşma deneyimini deaktaran metal işçisi, işçilerin tabanda birliğininsağlanması durumunda sonucun başarısızlıkolmayacağını söyledi. “İşçiler tüm işleri sendikacılara

bırakmamalı, işleri taban komiteleri kurarak çözmeyoluna gitmeli” dedi.

Torbalı’da kurulu bir döküm fabrikasında çalışanmetal işçisi ise yaşadığı bir örnek üzerinden sendikalaraolan güveninin sarsıldığını ifade etti. Kemalpaşa’daBirleşik Metal-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu veMESS kapsamında olan bir döküm fabrikasından birişçi ise fabrikasındaki süreci aktararak şu anda yetkitespitiyle uğraştıklarını ve bu süreç tamamlandıktansonra toplu sözleşmeyi daha fazla gündemlerinealacaklarını, sendikanın fabrikada bir TİS komitesikurduğunu söyledi. Manisa’dan bir metal işçisi iseManisa Organize’nin tablosunu sunarak sendikalıişyerlerinin tamamının MESS kapsamında olduğunu vetoplu sözleşmeyle ilgili işçilerin hiçbir bilgisininolmadığını, hatta işyeri işçi temsilcilerinden biriylegörüştüğünü ve onun bile toplu sözleşmeden haberiolmadığını söyledi. Toplantıya katılan diğer işçiler defabrika ve bölgelerinden örnekler vererek metalsektöründeki son durum üzerine geniş tartışmalaryürüttüler.

MESS kapsamında olan ve Türk MetalSendikası’nın örgütlü olduğu bir fabrikada çalışan birmetal işçisi, çalıştığı için toplantıya katılamadı.Toplantıda öncesinde Metal TİS’leriyle ilgili anketidolduran işçinin aktarımları toplantıda dile getirildi.Toplantıdan bir gün önce İşçi Kültür Sanat EviDerneği’ne gelerek, toplantıya katılamayacağını belirtenBirleşik Metal-İş üyesi bir Delphi Dizel işçisi de MetalTİS’leri ile ilgili fabrikasındaki durumu aktardı.Sendikanın işten çıkan vardiyayı sendikada toplayarakMetal TİS’leriyle ilgili toplantı yaptığını aktardı. Her ikiişçi de çalışmalara dâhil olacaklarını ifade ettiler.

Toplantıda, metal işçilerinin katılımı arttıkça MESSkapsamındaki fabrikalarda süreçlerhareketlendirilebilirse toplantıların ve toplam TİSçalışmasının amacına daha fazla hizmet edeceğivurgulandı. Toplantı sonunda yapılan önerinin kabuledilmesiyle Metal İşçileri Birliği TİS Komitesioluşturuldu ve komitenin her ay düzenli toplanmasıkararı alındı.

Metal işçileri MESS Grup TİS’lerine hazırlanıyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Sincan’da Yunus Dönmez’le dayanışma…

Çalıştığı ağır iş koşullarından dolayı astım-bronşit hastalığına yakalanan Yunus Dönmez ileilgili Sincan’da bir toplantı düzenlendi.

18 Temmuz Pazar günü Sincan İşçiDerneği’nde yapılan toplantıda ilk konuşmayıYunus Dönmez gerçekleştirdi. Dönmez öncelikleBuse Metal’deki çalışma koşularının ne kadar ağırolduğunu anlattı. Patronların işçi sağlığına kaynakayırmadığını belirten Dönmez, Metal İşçileriBirliği’nin yönlendirmesi ile kendini daha güçlühissetmeye başladığını ifade etti.

Sincan İşçi Derneği çalışanı konuşmasında:tersanelerde, maden ocaklarında ve birçok sanayihavzasında işçilerin her gün ölümle karşı karşıyagediğini ifade etti. İşçilerin ölümden korkmayıp örgütlenmekten korktuğu söylenirken bu tür sorunların ancakfiili mücadeleyle çözülebileceğinin altı çizildi. Hukuksal mücadeleninin fiili mücadeleyle beraber ele alınmasıgerektiği dile getirildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Metal işçileri TİS’e hazırlanıyor...

MİB, metal işçilerini mücadeleye çağrıyor!

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Zafer direnen UPS işçisinin olacak!22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Son aylarda farklı sektörlerde yaşanan direnişlerarasında, uluslararası kargo tekeli UPS’de (UnitedParcel Service - Birleşmiş Paket Servisi) işten atmasaldırısına karşı direniş ateşini yakan TÜMTİS üyesiişçilerin mücadelesi öne çıktı. Dünya çapında200’den fazla ülkede faaliyet gösteren UPS’deörgütlenme adımını atan işçilerin mücadelesi farklıillerdeki fiili direnişlerle devam ediyor. Köleceçalışma ve yaşam koşullarının hüküm sürdüğüUPS’nin devasa büyümesinin altında ise emeksömürüsü yatıyor.

Kölelik düzeni hüküm sürüyor

UPS, Fortune Dergisi tarafından yapılandeğerlendirmede havayolu, demiryolu, kamyontaşımacılığı ve lojistik şirketler arasında en yüksekortalamayı elde ederek sıralamayı belirleyen 9kriterin hepsinden en yüksek puanı almış. 2009yılının “lideri” olan UPS, 200’den fazla ülkedefaaliyet gösteren ve son yıllarda uluslararası ticaretteen çok büyüyen firmalar arasında yer alan bir kargodevi konumunda bulunuyor.

2009 yılı toplam cirosu 46 milyar doları bulanUPS’nin Türkiye’deki aktarma merkezleri veşubelerinde 5 bin civarında işçi çalışırken dünyaçapında ise 408 bin işçiyi çalıştırdığı ifade ediliyor.Türkiye’de 81 ilde toplam 290 şube ve servissağlayıcı aracılığıyla faaliyet gösteren UPS,bünyesindeki taşeron firmalar aracılığıyla işçilereuzun ve kölece çalışma koşulları dayatıyor.

UPS patronu özellikle Türkiye gibi ‘ucuz emekcenneti’ olan ülkelerdeki üretimini taşeron şirketleraracılığıyla yapıyor. Çok düşük ücretlere, günde 10-14 saat ve insanca çalışma koşullarından uzakçalışma biçimlerinin hüküm sürdüğü UPS’de çalışanişçilerin, öğle yemeklerini bile çalıştıkları bantlarınönünde yemeleri, kölelik düzenini özetlemeyeyetiyor.

Örgütlenme süreci

UPS Kargo işçileri 2009’un Ekim ayında,Amerika’da örgütlü Teamster Sendikası ve Türk-İş’ebağlı Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası’nın(TÜMTİS) da üst örgütü olan Uluslararası

Taşımacılık İşçileri Federasyonu’nun (ITF)Türkiye’de yaptığı toplantı sonrası örgütlenmeyebaşladılar. 2010’un Nisan ayının ikinci haftasındaiçerde yürütülen sendikal çalışmanın açığaçıkmasının hemen ardından ilk olarak 7 işçi,ardındanda 15 işçi işten atıldı. UPS’nin İstanbulMahmutbey’deki aktarma merkezi önünde başlayandirenişin ardından (21 Nisan) geri adım atan UPSpatronu, 24 işçiyi tekrar işe aldı. Ancak işten atmalarfarklı aralıklarla sürdü. 5 Mayıs’tan itibaren kapıönündeki direniş başladı. Direnişle beraber içerdeyürütülen sendikal örgütlenme faaliyeti de devametti. İlk olarak İstanbul’da Mahmutbey veKurtköy’deki aktarma merkezlerinde başlayan direnişkısa bir süre sonra İzmir’e sıçradı. TÜMTİS,Balıkesir UPS’de 19 Temmuz günü yaşanan iştenatma saldırısının ardından burada da direniş başlattı.Şimdiye kadar işten atılan sendika üyesi işçilerinsayısının 150 civarında olduğu ifade ediliyor.

Direniş büyüyor, polis ablukası sürüyor!

Direnişin şu anki merkezi İstanbulMahmutbey’deki aktarma merkezi. Çalışan işçisayısının ağırlığının burada toplanması nedeniyleUPS’nin can alıcı yeri burası. Bu yüzden devletinkolluk kuvvetleri patron talimatıyla Mahmutbey’ekonuşlanmış durumda.

İşçiler ilk 1,5 ay boyunca sabah ve paydossaatlerinde sloganlarla kararlılıklarını gösterdiler.İçeriye mesaj verdiler. Daha sonra içeriye taşeronservislerini sokmamak için barikatlar kuruldu,devletin kolluk güçleriyle dişe diş bir mücadeleyürütüldü. UPS direnişçileri ve TÜMTİS yöneticileridarp edildi, gözaltına alındı. İşçiler, bu saldırılarlabirlikte devletin kolluk güçlerinin asıl “misyonları”nıdaha net olarak gördüler. Direnişi kırmak amacıylaiçeriye sokulmak istenen taşeron işçisini geridönmemek üzere gönderdiler. Direnişçi işçiler vesendika bunu dışarıdan getirtilen direniş kırıcıişçilere durumu anlatarak ve kararlılıklarınıgöstererek gerçekleştirdi.

UPS patronu, direnişi böyle kıramayacağınıdüşünerek “İki Nokta Güvenlik” adında başka birtaşeron şirketle anlaştı. Bu şirketin sahibi ise eskidenemniyet müdürlüğü yapmış biri. Bu anlaşmanın

hemen ardından kimi zaman 8-10 çevik aracı, panzer,TOMA vb. UPS patronunun hizmetine verildi. Ayrıcanarkotik masa hariç tüm İstanbul Emniyeti birimleriburada toplandı!

Kuşkusuz içeride ve dışarıda örgütlülüğüdağıtmak için UPS patronu elinden geleni yapıyor.UPS patronu, devletin kolluk güçlerini de arkasınaalarak direnişçi işçilere gözdağı vermeye ve direnişikırmaya çalışıyor. Kolluk güçleri sabah işçileringeldiği saatte geliyor ve direnişçi işçiler gidene kadardireniş yerinde konumlanıyorlar. İçerde güvensizlikyaymaya çalışıyorlar. Direnişi kırmak için içerisokulan taşeron işçilerin direnişçi işçiler tarafındanikna edilerek geri dönmeleri üzerine polis şefi servisizorla içeriye sokmaya çalışıyor. Ancak bu müdahalesonuçsuz kalıyor. Zira taşeron işçiler ilk yarım saatiçinde kaçar gibi alanı terkediyor. Bugüne kadarresmi izinleri kullandırılmayan işçilere direnişlebirlikte izin hakları veriliyor. Kuşkusuz tüm bunlardirenişin gücünü gösteriyor. UPS’de devletin kollukgüçlerinin direnişi kırmak yönündeki müdahalelerinekarşı fiili bir mücadele hattı oluşturulmuş durumda.

TÜMTİS’in tutumu ve iç örgütlülük...

TÜMTİS, “fiili-meşru mücadele hattı” savunan veTürk-İş’te muhalif olarak bilinen bir sendika. UPSdirenişi nezdinde bunu bir kez daha göstermişdurumda. İşçiler, bu nedenle sendikaya güven vebağlılık duyuyorlar. Çünkü her an yanlarında olansendika yöneticileri işçilerle diyalog halinde. Polisbarikatının en önünde kararlı bir şekilde neyapacağını net bir şekilde ortaya koyabiliyor vepratiğe geçirebiliyor. TÜMTİS UPS direnişindemaddi-manevi tüm imkanlarını seferber etmeyeçalışıyor.

Tüm bunlar gerçekten anlamlı çabalardır ancakkendi içerisinde yeterli olmadığı/olmayacağı daaçıktır. Sendikanın eksik bıraktığı en önemli nokta iseişçilerin eğitimidir. Kuşkusuz direniş bir okuldurfakat bu tek başına yeterli değildir. Direniş çadırınınaynı zamanda bir okul işlevi görmesi gerekmektedir.

Örneğin Mahmutbey aktarma merkezinde 80civarında direnişçi işçi var. Fiili-meşru mücadeledenildiği bir durumda özellikle direnişçi işçileribilinçlendirmek, işçilerin irade ve inisiyatifini

Mücadele bayrağı UPS işçilerinin elinde…

UPS’de direniş kazanacak!

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

geliştirebilmek için çok yönlü bir çaba ortayakoymak gerekir. Bu iki açıdan çok önemlidir.

Birincisi, direnişi güçlendirmek ve kazanımlabitirmek işçilerin bilinçlenmeleriyle mümkündür.İkincisi kazanımların kalıcılaşabilmesi için ciddi bireğitim olmazsa olmaz bir koşuldur. Bu anlamıylaeğitim grupları oluşturulabilir ya da gün boyu direnişalanındaki işçilere çeşitli konular üzerine eğitimverilebilir. Kuşkusuz farklı birtakım yoğunluklarolabilir fakat eğitim olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır.Ayrıca işçi inisiyatifini açığa çıkararak dinamizmikorumanın ve direnişi yaymanın bir aracı olacakkomisyon ve komitelerin kurulması bugünün enönemli ve acil bir ihtiyacıdır.

Örneğin oluşturulacak bir basın komitesiaracılığıyla gazetelerin köşe yazarlarına ve TVprogram sunucularına UPS Direnişi’ni anlatan birdosya hazırlanarak sunulabilir. Ya da direnişçiişçilerin çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak vedayanışmayı örgütlemek için bir komiteoluşturulabilir.

Yanısıra işçilerin kendi aralarındaki bağları dahada kuvvetlendirmek için ev ziyaretleri örgütlenebilir.İşçilerin kaynaşması ve kenetlenmesi direnişinakıbeti bakımından önem taşımaktadır. İçdayanışmanın ve paylaşımın güçlendirmesi için bilebir komite kurulabilir. İşçi ailelerini de direnişekatabilmek ve direnişin bir parçası haline getirmekbir başka ihtiyaçtır. Ailelerin de bu mücadelenin birerparçası haline getirilmesi sorumluluğuyla hareketedilmelidir. Direnişin gidişatını, sorunlarını veihtiyaçlarını değerlendirmek için tüm işçilerinkatıldığı kolektif değerlendirme toplantıları yapılarakişçilerin aktif birer direnişçi olmaları sağlanabilir.Kolektif bir ruhun ve ortak bir kimliğin yaratılmasımücadele açısından olmazsa olmaz bir koşuldur.

Sınıf dayanışması yükseltilmeli

UPS direnişi şimdiye kadarki direnişlerlekarşılaştırıldığında yoğun bir destek gördü. ÖzellikleMahmutbey aktarma merkezinin Kurtköy’e göre dahamerkezi bir yerde bulunması ve işçi sayısının fazlaolması nedeniyle yurtdışı ve yurtiçinden daha çokdestek aldı. Bu tablonun yaratılmasında sendikanınve işçilerin kararlı, militan duruşlarının da payı var.İzmir’de, Kurtköy’de ve Mahmutbey’de bununörneklerini görüyoruz. İşçiler ve sendikacılar dişe dişbir mücadele yürütüyorlar. Bu sınıf dayanışmasıbüyütülmeli ve diğer direnişteki işçiler ziyaretedilerek deneyimler ortaklaştırılabilmelidir. Ayrıcadirenişi bölgedeki fabrika ve işletmelere yaymak vesınıf kardeşlerinin desteğini almak için çeşitliaraçlarla yaygın bir seslenme yapılabilmelidir.

Fabrikalar bölgesinde bulunması ve uluslararasıbir şirkette olmasından dolayı UPS direnişi çevredekifabrika ve işletmelerin patronlarını tedirgin ediyor.Direnişin tüm bölgeye taşınması bu nedenle önemkazanmaktadır. Yakın bir mesafede bulunan YurtiçiKargo, MNG Kargo ve Hey Tekstil gibi fabrikalarayönelmek ve direnişle sınıf dayanışmasınıgüçlendirme çağrısı yükseltmek bir zorunluluktur.Direnişler sınıfın diğer bölüklerine detaşınabilmelidir.

UPS’de direnişin başladığı ilk günlerde, hemenyanındaki küçük tekstil atölyelerin bulunduğuplazayla yakın temas yoktu. Fakat süreç içerisindeUPS işçilerinin, devletin kolluk güçlerininsaldırılarına maruz kalmaları ve buna karşı netduruşları buradaki işçileri de ister istemez etkiledi. 1ay boyunca sessiz kalan işçiler artık saldırılara karşısloganlarıyla destek veriyorlar. İşçiler pencerelerdenalkış ve sloganlara eşlik ederek sınıf kardeşlerinedesteklerini sunuyorlar.

Komiteler kurulup aktifleştirilmediği ve işçilerinsadece direniş yerine gelip gitmeleriyle sınırlı

kalmaları halinde önümüzdeki günlerde direnişinbirçok sorunla karşılaşması kaçınılmaz halegelecektir. Bunun önüne geçmek için işçileraktifleştirilmelidir.

Kısaca sendikal örgütlülük ne kadar önemli vehayati ise sınıf dayanışmasının örgütlenebilmesi debir o kadar önemlidir. Özellikle İstanbul’da bir dizidirenişin sürdüğü bugünkü koşullarda bir ‘DirenişPlatformu’ oluşturmak ve sınıf dayanışmasınıgüçlendirmek bir ihtiyaçtır. Eylemli birleşik birmücadele hattının yaratılması direnişlerin kazanmasıbakımından önem taşımaktadır. Her hafta merkezibir alanda gerçekleştirilecek eylemlerle bunun yoluaçılabilir. Ayrıca öncü işçilere dayalı bir tabaninisiyatifinin güçlendirilmesi ve örgütlenmesi birbaşka ihtiyaçtır.

Sınıf devrimcilerinin tutumu...

BDSP direnişin başından beri UPS direnişineomuz vermektedir. Dar grupçu kaygılardan uzak birhanlayışla işçilerin birleşik, militan ve siyasal birmücadele hattını temel alarak hareket etmektedir.Sınıf devrimcileri işçileri sadece sendikal mücadeleaçısından siyasal olarak da bilinçlendirme kaygısıylahareket etmektedir. Bunun yanısıra UPS direnişinisınıfın diğer bölüklerine taşımak için çeşitli araç veyöntemleri kullanmaktadırlar. Kızıl Bayrak gazetesinedirenişle ilgili her türlü gelişmeyi yansıtarak işçi veemekçileri bilgilendirmektedirler. “UPS’de işçiler

sendikal hakları için mücadele ediyor… Sınıf

dayanışmasını yükseltelim!” şiarlı afişleri direniş

yerinin etrafına ve diğer fabrikaların çevresineyaparak sınıf dayanışmasını örgütlemeyeçalışmaktadırlar.

Bölgede bulunan Halkevleri, ÖDP, EHP’nin yerelgüçleriyle birlikte sınıf dayanışmasını örgütlemekiçin çeşitli eylem, etkinlik ve maddi destekkampanyaları yürütmektedirler. Bu yönlü çabalarönümüzdeki günlerde de devam edecektir. UPSdirenişiyle dayanışmayı yükseltmek içinçalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!

Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya

hiçbirimiz!

Küçükçekmece-GOP-Topkapı’dan

sınıf devrimcileri

Zafer direnen UPS işçisinin olacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

TÜMTİS üyeleri kaza geçirdi18 Temmuz Pazar günü yapılması planlanan TÜMTİS Gaziantep Şube Genel Kurulu’na katılmak üzere

yola çıkan TÜMTİS Bursa Şube yöneticileri, 17 Temmuz günü TEM otoyolu Tarsus-Adana istikametiDamlama mevkiinde trafik kazası geçirdi.

Kazada TÜMTİS Bursa Şubesi Mali Sekreteri Hasan Yetan ve Şube Sekreteri Yaşar Dündar hayatınıkaybetti. Kazada ayrıca, TÜMTİS yöneticilerine yardım etmeye çalışan Abdullah Doğan isimli kişinin dehayatını kaybettiği, yaralanan 4 TÜMTİS yöneticisinin de ayakta tedavi edildiği belirtildi.

Sendika yöneticilerini taşıyan aracın şoförünün kaygan yolda direksiyon hâkimiyetini kaybetmesi sonucuaraç takla atarken yaşanan ölümler ve yaralanmaların, araçtan sağ olarak çıkan TÜMTİS üyelerine ve onlarayardım etmek isteyen kişilere yabancı plakalı bir TIR’ın çarpması sonucu meydana geldiği belirtildi. Kazanınardından TIR sürücüsü tutuklanırken kazada hayatını kaybeden Hasan Yetan 18 Temmuz Pazar günüBoğazköy’de toprağa verildi. TÜMTİS yöneticileri kaza sonrası müdahalenin çok geç yapıldığını belirterektepkilerini dile getirdiler.

Kızıl Bayrak / Bursa

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Zafer direnen UPS işçisinin olacak!24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Amerika merkezli uluslararası kargo tekeliUPS’nin İstanbul’da Mahmutbey ve Kurtköy’dekiaktarma merkezlerinin yanısıra İzmir’deki aktarmamerkezinde süren direnişlere Balıkesir de eklenmişbulunuyor.

UPS’de işe iade davasıUPS patronu tarafından farklı tarihlerde işten atılan

işçiler gruplar halinde işe iade davası açarken 15Temmuz günü işten atılan ilk 19 işçinin duruşmasıBakırköy 11. İş Mahkemesi’nde görüldü. UPS’ninMahmutbey’deki aktarma merkezi önündedirenişlerini sürdüren işçilerin katıldığı duruşmadaÇHD İstanbul Şubesi Çalışma Komisyonu dagözlemci olarak yer aldı. Tez-Koop-İş Sendikası’nında destek verdiği duruşmada, iki tarafa da delil vetanıkların bildirilmesi için 20 gün süre verilirken birsonraki duruşma 25 Ağustos’a ertelendi. Duruşmasonrasında yapılan açıklamada hukuki süreç vedirenişle ilgili basına bilgi verildi.

ÇHD İstanbul Şubesi Çalışma Komisyonu adınayapılan konuşmada ise UPS işçilerinin kararlılıklasürdürdükleri mücadelenin yanında olunacağı ifadeedildi. İşe iade davası açan 2. grup UPS işçisinin ilkduruşmaları ise 27 Temmuz günü yine Bakırköy 11. İşMahkemesi’nde görülecek.

Samka’dan UPS’ye destekPendik Kurtköy’de kurulu Samka Metal’de işten

atılan ve fabrika önünde direnişe geçen BirleşikMetal-İş Sendikası üyesi Samka işçileri, UPS’ninKurtköy’deki aktarma merkezi önünde direnişlerinisürdüren TÜMTİS üyesi işçilere destek ziyaretindebulundular. Samka işçileri, TÜMTİS İstanbul ŞubeSekreteri Ali Rıza Atik ve direnişçi işçiler tarafındansloganlarla karşılandılar. Ziyarette TÜMTİS adınayapılan konuşmada, direnişin seyrine dairbilgilendirmede bulunuldu. TÜMTİS temsilcisi,Samka işçilerine yaptığı konuşmada sınıfın birlik veberaberliğinin önemine değindi. Samka Metal işçileriadına konuşan direnişçi işçilerden Gül Taştan dasınıfın birlik ve beraberliğine vurgu yaptı.

BDSP’den UPS işçilerine ziyaretBDSP, işten atma saldırısına karşı direnişte olan

UPS işçilerine 17 Temmuz günü dayanışma ziyaretigerçekleştirdi.

AKSA Jeneratör önünde toplanan BDSP’liler,“İşgal, grev, direniş! UPS’de direniş kazanacak! /BDSP” pankartının arkasında direnişin sürdüğüMahmutbey aktarma merkezine yürüdüler. Yürüyüşsırasında polisin kamerayla görüntü alma ve tacizgirişimleri sınıf devrimcileri tarafından boşadüşürüldü.

Direniş alanında BDSP adına yapılan konuşmadaUPS işçilerinin tüm işçi sınıfı adına mücadeleettiklerinin altı çizildi. BDSP’lilerin UPS direnişi içinüzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirecekleribelirtildi.

UPS işçileri adına ise TÜMTİS İstanbul ŞubeBaşkanı Çayan Dursun konuşma yaptı. UPSdirenişinin sektördeki örgütsüz işçiler için örnek teşkilettiğini belirten Dursun, BDSP’nin direnişin başındanbu yana kendileriyle dayanışma içinde olduğunusöyleyerek ziyaret için teşekkür etti.

Direnişçi İSKİ işçilerinin de yer aldığı BDSPziyareti sırasında, DHF de UPS işçilerini ziyaret etti.“Yaşasın UPS işçisinin hak alma mücadelesi! Birlik,

mücadele, zafer!” pankartı arkasında yürüyüşledireniş alanına gelen DHF’lileri, UPS işçileri veBDSP’liler sloganlarla karşıladılar.

Kurtköy’de işten atmalarUPS’nin Kurtköy’deki aktarma merkezinde

direnişlerini sürdüren işçilere 20 Temmuztarihinde işten atılan bir UPS işçisi daha katıldı.İşten atılmanın gerekçesi ise, direnişçi diğer birUPS işçisinin kardeşi olmasıydı.

20 Temmuz günü UPS işçilerini ziyaret edenBDSP’liler, UPS işçilerine Kızıl Bayrakgazetesinin son sayısını ulaştırdı. Gazetede yeralan UPS direnişiyle ilgili haberler ve “UPSişçileri sendikal hakları için mücadele ediyor...Sınıf dayanışmasını yükseltelim!” şiarlıgazetenin arka kapağı işçilerin dikkatini çekti.Arka kapaktaki çatlamış UPS logosunun üstünde yeralan TÜMTİS bayrağını ve direnişçi işçilerinfotoğrafının yer aldığı düzenlemeyi anlamlı bulanişçiler Kızıl Bayrak’a teşekkür ettiler. Ayrıca KızılBayrak’ta yayınlanan UPS logosunu aktarmamerkezine giren tüm kargo şoförlerine özelliklegösterdiler. İşçilerin gazeteye ilgisi yoğundu.

Balıkesir’de UPS direnişiİstanbul ve İzmir’den sonra UPS direnişinin

sürdüğü illere Balıkesir de eklendi. TÜMTİS,Balıkesir UPS’de yaşanan işten atma saldırısı üzerinedireniş başlattı.

UPS’nin Balıkesir Ambarlar Birliği karşısındakimerkezinde çalışan sendika üyesi bir işçi, 19 Temmuzgünü iş akdi feshedilerek işten atıldı. İşten atmasaldırısının ardından UPS önünde direniş başlatanTÜMTİS ise, UPS’deki örgütlenme mücadelesinintüm hızıyla devam edeceğini belirtiyor.

Balıkesir’deki örgütlenme faaliyetlerini yürütenTÜMTİS Bursa Şubesi ise zor günler geçiriyor. 18Temmuz günü, TÜMTİS Gaziantep Şube GenelKurulu’na katılmak üzere yola çıkan TÜMTİS BursaŞube yöneticilerinin geçirdikleri kazada Şube MaliSekreteri Hasan Yetan’ın ve Şube Sekreteri YaşarDündar’ın yaşamlarını yitirmesi, örgütlenmefaaliyetleri açısından çeşitli aksamalara yol açıyor.

İzmir’de Çarşamba eylemleri...UPS’nin İzmir’deki aktarma merkezi önünde

direnişe geçen işçiler, sendikal haklarına sahip çıkmakiçin her çarşamba günü fabrika önünden başlayarak

gerçekleştirdikleri yürüyüşlerini bu hafta dasürdürdüler.

21 Temmuz sabahı aktarma merkezi önündetoplanan işçiler araçların çıkış yaptığı arka kapıyayürüdüler.

Eylemde konuşan TÜMTİS İzmir Şube BaşkanıŞükrü Günseli, UPS patronuna seslenerek baskılarınson bulmasını istedi.

Konuşmasını UPS’ye sendika girene kadarmücadelelerine devam edeceklerini vurgulayaraksürdüren Günseli, bu süreçte her türlü eylem ve çabayıortaya koyacaklarını belirtti. UPS patronunun,onurlarıyla direnen işçiler karşısında boyun eğeceğinisöyleyen Günseli, UPS işçilerine seslenerek “Tehditedenlere asla boyun eğmeyin, onurluca dimdik ayaktadurun. TÜMTİS olarak bizler, bu direnişkazanılıncaya kadar her türlü eylemi yapmaya hazırız”dedi.

BDSP, Alınteri, DHF, Mücadele Birliği’ninyanısıra park bahçe işçilerinin de destek verdiği eylemboyunca sloganlar coşkuyla atıldı.

BDSP’li sınıf devrimcileri, eylem sonrasında birsüre direnişçi UPS işçilerinin yanında kalarak süreceilişkin sohbetler gerçekleştirdiler. Kararlılık vecoşkuları konuşmalarına da yansıyan işçiler,kazanacaklarına olan inançlarından hiçbir şeykaybetmediklerini, UPS patronuna daha da öfkeliolduklarını ve UPS’ye sendika girene kadarmücadelelerini sürdüreceklerini vurguladılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul – Bursa- İzmir

UPS direnişi kazanıma kilitlendi!

20 Temmuz 2010 / Kurtköy

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Mamak 7. Kültür Sanat Festivali, 6-7-8Ağustos’ta geleceksizliğe ve güvencesizliğe karşıişçilerin birliği, halkların kardeşliği çağrısınıbüyütüyor…

Yeni bir dünya, yeni bir kültür mücadelesiniinatla ve kararlıkla güçlendirelim, Mamak İşçiKültür Evi’nde birleşelim, örgütlenelim!

Mamak İşçi Kültür Evi tarafından yoksulluğa veyozlaşmaya karşı devrimci bir mücadele mevzisiolarak örgütlenen Mamak Kültür Sanat Festivali’nin7.’sini işçi ve emekçilerle buluşturmak içinhazırlıklara başlamış bulunuyoruz. Mamak İşçi KültürEvi’nin kültür sanat mücadelesinde açtığı bu mevzi,yılların devrimci birikimi, deneyimi, devrimciçalışmadaki ısrar ve sürekliliğin ürünü olarak dündenbugüne ulaştı. Mamak’ta büyük bir emeğin vedevrimci iradenin üzerinden yükselen Mamak KültürSanat Festivali, 7 yıl önce sınıfın devrimci kültürsanat mücadelesinin önemli bir temsilcisi olmaçabasıyla örgütlenmeye başlanmıştı. Mamak İşçiKültür Evi yoksulluğa ve yozlaşmaya karşımücadeleyi gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerindeaç yatılmayan bir dünyanın yapı taşlarını örereksürdürdü. İşçi ve emekçilerin yaşamlarının bireröznesi olması için üretimin, paylaşımın, dostluğun vekardeşleşmenin adı olan Mamak Kültür SanatFestivali’ni kolektif bir mevzi olarak harekete geçirmeçabasını ortaya koydu. Bu çaba emekçilerin çıkarsız,karşılıksız bir dünyanın özlemi ve yakıcılığı etrafındayan yana gelmesi ile ete kemiğe büründü. Umutsuz vesindirilmiş, geleceksizliğe mahkûm edilmişmilyonların kendi sınıf kardeşleri ile yan yana gelerekburjuva ideolojisinin gerici etkisine karşı devrimci birbarikat örebileceğinin somut bir göstergesi oldu.Dünden bugüne insanlığın baskı ve zorbalığa direnişleördüğü bir geleneğe sahip çıkarak işçileri, emekçilerisermaye düzeninin saldırılarına karşı mücadelebilincini geliştirmek için büyük bir çaba gösterdi.

Çürümüş sermaye düzeni, tüm toplumsal yaşamıkendi yoz kültürü ile zehirlemeye devam etmektedir.Sermaye düzeni sefalet çukuruna mahkûm edilmeyeçalışılan milyonlarca işçi emekçinin ayağa kalkmasınıengellemek için bilinçleri ve değerleri yıkmaya,hiçleştirmeye ve değersizleştirmeye çalışıyor. İşte bunoktada maddi olarak yaşamlarını sürdürmeolanaklarından yoksun bırakılan işçi ve emekçilerbunun doğrudan sonucu olarak kültürel ve sanatsalolanaklardan da yoksun bırakılıyorlar. Tarihsel vesınıfsal olarak belleksizleşme emekçileri çürütüyor.Buna karşılık tepeden tırnağa örgütlü sermaye sınıfı;ekonomik, siyasal ve kültürel olarak iktidarda olmanıntüm olanaklarını değerlendiriyor. İşte işçi veemekçilerin mahkum edildiği bu tablo bilinçli veörgütlü bir sınıf olan burjuvazi tarafından yaratılıyor.Burjuvazinin bu anlamda elde ettiği başarı ise işçi veemekçilerin örgütsüzlüğünden kaynaklanmaktadır.İşçi ve emekçilere düşen görev ise, elbette bu yıkımtablosuna örgütlü bir şekilde dur demektir. İşçi veemekçiler, dayatılan kölelik koşullarına, baskı ve zorakarşı birlikte ve ortak mücadele etmek için yan yanagelmek, sorunlarını tartışmak ve çözüm yollarınıbulmak zorundadırlar. Burjuvazi ise böylesi birörgütlenme çabasının kendi sınıf çıkarlarını tehdit

ettiğinin bilincinde olarak ideolojik ve fiziksel olarakemekçileri kuşatmaktadır. İşçi emekçilere bu çürümüşve kokuşmuş düzenin değişmez olduğuna dair bilimdışı düşünceleri aşılamaktadır. Bu açıdan reformistakımlar ve sendikal bürokrasi ise, bu ideolojiksaldırıyı yürüten burjuvazinin işini kolaylaştırmaküzere düzene karşı biriken öfkeyi kontrol altınaalmaya çalışarak sermaye iktidarından medetumulmasını sağlayacak bir siyasal hatla emekçilerikötürümleştirmeye çalışmaktadır.

Diğer yandan ise, sermaye düzeni örgütlenmeyeyönelik fiziki saldırılarını hızlandırmıştır. Tümdünyada ve Türkiye’de bu çerçevede kapitalist krizinfaturasını ödemeyi kabul etmeyen emekçilerde birikenöfkeyi bastırmak için baskı ve terör arttırılmaktadır.Örgütlü bir sınıfın gücünün farkında olan sermayesınıfı her fırsatta örgütlülüklerimize saldırmaktadır.Saldırılarının gerisinde, hem korkuları hem de budüzenini değişmezliği düşüncesini kabul ettirmeçabası vardır. Son 1 yılda emperyalist kapitalistdünyanın efendileri polis devleti uygulamalarına hızvermiştir. Bir yandan demokratik hak ve özgürlükleringaspı anlamına gelen faşist yasalarla işçiler emekçilerkontrol altına alınmaya çalışılırken, diğer yandan dasermayenin kolluk kuvvetleri dünyanın dört biryanında kölelik koşullarına karşı örgütlenen sokakeylemlerine ve grevlere azgınca saldırmaktadır.

İşte bu yüzden geleceksizlik tablosunun karşısındatek alternatif olan devrim ve sosyalizm mücadelesinedaha sıkı sarılmalıyız.

Festival, bu yukarıdaki çerçeve üzerinden işçisınıfını gündüzlerinde sömürülmeyen gecelerinde açyatılmayan bir dünya mücadelesine kazanmayaçalışan, sürekliliği olan siyasal faaliyetimizin yıllarıbulan birikiminin bir ürünüdür. Kapitalist düzeninkarşısında yeni bir dünyanın ve kültürünmücadelesinin devrimci bir mevzisidir. Bu siyasalfaaliyet, işçi ve emekçi kitleleri devrimci sınıfmücadelesine kazanma mücadelesinde güçlenmiş, tümenerji ve çabasını bu temelde yoğunlaştırarak bugünetaşınmıştır. Bu çaba, gücü ve etkisi, eksik ve zayıfyönleri ile birlikte, kitlelerin devrimci enerjisiniortaya çıkarma hedefine kilitlenmiştir. Kitleleregüvene dayalı bu anlayış sayesinde, kitle çalışmasında

pek çok yeni araç etkin bir şekilde kullanılabilmiştir.Diğer yanıyla sanatın toplumsal yaşamın bir parçasıolarak ele alınması yaklaşımını mevcut sınırlıolanaklarla harekete geçirmeye çalışılmaktadır.Böylece kültürün ve sanatın bir avuç elitin elindençekip alınarak sınıfın devrimci değerleri ve ideolojisiekseninde bir üretimin konusu yaparak, işçi veemekçilerin doğal yaşamının bir parçası halinegetirme hedefine uygun hareket edilmektedir. Bu yenibir gelenek olarak kültürün ve sanatın işçi sınıfının veemekçilerin tüm yaşam alanlarına yoğun bir emek,ısrar ve kararlılıkla taşıma yönünde adımlar atıyor, bualanı devrimin bir nefes borusu haline getirmeyeçalışıyoruz.

Sermaye sınıfının yarattığı gerici toplumsalatmosferin karşısında devrimci sınıf politikasının gücüve etkisinin gündelik siyasal mücadelenin içerisindearttırılacağı bilinciyle bu anlamda yılların birikimi vedeneyimi ile geleceğe yürümeye devam ediyoruz.

Festivali güçlendirelim, kardeşlik sofrasında buluşalım!

Her yeni faaliyet Mamak İşçi kültür Evi için işçiemekçilerin gelecek güzel günleri yaratmamücadelesinin bir parçasıdır. Umutsuzluğa karşı umut,karamsarlığa karşı ışık olarak özgür bir geleceğintohumlarını atmaya çalışıyoruz. İşte Mamak 7. KültürSanat Festivali de bu bakışla hazırlanmaktadır.

Mamak 7. Kültür Sanat Festivali krizin faturasınıkapitalistlere ödetme çağrısının güçlü bir mevzisiolarak işçi ve emekçilerin sesi soluğu olma kararlılığıile sermayeye karşı birleşme ve örgütlenme çağrısınıbüyütüyor.

İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için…

7. Kültür Sanat Festivali türkülerin ve ağıtlarınöfke ve acı yüklü olduğu günlerde Kürt halkı iledayanışma çağrısı yapıyor. Sermaye düzeni ve ABDbaşta olmak üzere tüm emperyalist güçlerOrtadoğu’daki direniş odaklarını ortadan kaldıraraksömürü ve baskılarını arttırmayı hesaplıyorlar. BaştaKürt halkına karşı sermaye düzeninin tırmandırdığı

Mamak 7. Kültür-Sanat Festivali’nde buluşalım... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Mamak 7. Kültür-Sanat Festivali’nde buluşalım...

Yeni bir dünya, yeni bir kültürmücadelesini güçlendirelim

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

kirli savaşa karşı ve tüm Ortadoğu halklarıylaişçilerin birliği halkların kardeşliği temelindedayanışma büyütülecektir.

Geleceksizliğe ve güvencesizliğe karşıörgütlenmeye, örgütlüklerimize sahip

çıkmaya…

Sermaye iktidarı, kapitalist sistemin çıkarları veihtiyaçları doğrultusunda işçi ve emekçilerinmücadele arayışlarının ve örgütlenme girişimlerininönünü kesmek için demokratik hak ve özgürlüklerikısıtlamaktadır. Bu ağır siyasal baskı atmosferi ancakişçi sınıfı ve emekçilerin sermayenin saldırılarınakarşı mücadeleyi büyütmesiyle dağıtılabilecektir.

Mamak 6. Kültür sanat Festivali’nin “Karanlığaışık, sessizliğe çığlık olacağız” çağrısına yanıtvererek yan yana gelen emekçilerin gerici, yozburjuva kültüre karşı geleceğin sınıfsız sömürüsüzdünyasının etrafında birleşmişlerdi. Bu kapitalizminyarattığı karanlığa karşı çıkarsız, karşılıksız örülen birgeleceğin, özgür bir yaşamın sosyalist bir dünyanınçağrısının yarattığı etkiden rahatsız olan sermayedüzeni Mamak İşçi Kültür Evi çalışanlarını gözaltınaalıp tutuklayarak bu çağrıdan duyduğu korkuyu birkez daha göstermiştir. Ancak anka misali küllerindenyeniden doğanların tarihten bugüne taşıdığı dirençli,umut yüklü sesimizi boğmaya hiçbir güçyetmeyecektir.

Mamak 7. Kültür Sanat Festivali’ne coşkuylayürürken emeklerimiz ve işçi sınıfının değerlerietrafında yoğun bir paylaşım ve üretimle Mamak İşçiKültür Evi çalışmalarını sürdürüyor. Emekçilerin,gençlerin kendi öz üretimlerinin sergileneceğifestivale müzik topluluğu, halkoyunu atölyesi, şiiratölyesi yoğun bir hazırlıkla insani değerlerimizinçürütülmesine karşı kolektif bir çabayla çalışmalarınısürdürüyor. Bu yıl yoksulluğa ve yozlaşmaya karşıçağrıyı geleceksizliğe, güvencesizliğe mücadeleylebirleştiren Mamak İşçi kültür Evi işçi, emekçi vesanatçı dostların katkıları ile birlikte kolektif biremekle festivali ilmek ilmek örüyor.

Tüm işçi ve emekçileri; sınıfsız, sömürüsüz birdünyanın çağrıcısı olan Mamak Kültür SanatFestivali’ne katılmaya ve Mamak İşçi Kültür Evi iledayanışmayı büyütmeye ve sesimizi boğmayaçalışanlara inat geleceğimiz için yan yana gelmeyeçağırıyoruz.

Mamak İşçi Kültür Evi Festival HazırlıkKomitesi

Mamak 7. Kültür-Sanat Festivali’nde buluşalım...26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Adıgüzel ve Gerçek davasının ilkduruşması görüldü

İstanbul Avcılar’da polistarafından kurşunlanan ÖmerAdıgüzel ve Özkan Gerçek isimlidevrimcilerin ilk duruşması,İstanbul 11. Ağır CezaMahkemesi’nde 21 Temmuz günügörüldü.

Gerçek ve Adıgüzel aileleritarafından duruşma öncesi adliyeönünde basın açıklamasıgerçekleştirildi.

“Polis terörüne son! PVSKiptal edilsin” pankartının açıldığıeylemde, Ömer Adıgüzel veÖzkan Gerçek’in resimlerininyanısıra Esenyurt - Avcılar polisitarafından infaz edilen komünistişçi Alaattin Karadağ, polistarafından kurşunlanarak felç bırakılan Ferhat Gerçek ile Şerzan Kurt ve Feyzullah Ete gibi polis terörünemaruz kalan birçok kişinin resimleri taşındı.

Aileler adına basın açıklamasını Özkan Gerçek’in ağabeyi Mesut Gerçek gerçekleştirdi. Özkan Gerçek veÖmer Adıgüzel isimli iki devrimcinin, 8 Kasım 2009 tarihinde Avcılar Denizköşkler Mahallesi’nde, durihtarına uymadıkları ileri sürülerek polis tarafından kurşun yağmuruna tutulduğunu hatırlatan Mesut Gerçek,polisin öldürme kastıyla 60-80 el arası ateş ettiği olayda iki devrimcinin ölümcül bir yara almamış olmasınınsadece bir tesadüf olduğunun altını çizdi.

Gerçek, kısa süreli bir kovalamacanın ardından yaralı yakalanan iki devrimcinin, mahallelilerin gözüönünde asfalta yatırılarak öldüresiye tekmelendiğini ve hiçbir tıbbi müdahale yapılmayarak karakolda iki saatboyunca işkenceye maruz kaldığını belirtti. PVSK ve TMY’de yapılan değişikliklerle birlikte polisinfazlarında yaşanan artışa da değinen Gerçek, Esenyurt polisinin bu konudaki sicilinin kamuoyu tarafındanbilindiğini vurguladı.

Kocaeli 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde tutulan devrimcilerin, polisin kasten ve bile bile öldürmegirişiminin üstü örtülmek istercesine en üst sınırdan ceza istemiyle yargılanacaklarını söyleyen Gerçek, başkagençlerin polis kurşunuyla ölmemesi için PVSK’nın iptal edilmesini istedi.

Açıklamanın ardından Çağdaş Hukukçular Derneği adına Av. Güray Dağ konuşma yaptı. PVSK ile artanpolis terörüne değinen Dağ, hükümetin polise sınırsız yetkiler verdiğini vurgulayarak PVSK’nın iptaledilmesini taleplerini yineledi.

Dağ’ın ardından ESP il yöneticisi Ersin Sedefoğlu söz alarak, ESP’nin Gerçek ve Adıgüzel ailelerininvermiş olduğu mücadeleyi desteklediğini belirtti. Sedefoğlu, polis terörünün son bulması ve PVSK’nın iptaledilmesi için mücadelelerini sürdüreceklerini söyledi.

Eylemin ardından, Ömer Adıgüzel ve Özkan Gerçek’in ailesi, yakınları ve avukatları, İstanbul 11. AğırCeza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya katıldılar. Duruşmayı ÇHD üyesi avukatlar da takip etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Şerzan Kurt’u vuran silahın polise aitolduğu netleşti

Muğla’da polis kontrolünde gerçekleşen ülkücü-faşist saldırısı sırasında Muğla Üniversitesi öğrencisiŞerzan Kurt’un ölümüyle sonuçlanan olayların ardından G.Ş. adlı polis tutuklandı. Muğla CumhuriyetBaşsavcılığı’nın açtığı soruşturma kapsamında hazırlanan ve Muğla Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulaniddianamede çarpıcı ifadelere yer veriliyor. Muğla Valisi Ahmet Altıparmak’ın Kurt’u vuran silahın polise aitolmadığını açıklaması savcılığın iddianamesi ile yalanlandı. Savcılık, incelenen kamera kayıtlarından Kurt’uvuran kişinin polis G.Ş. olduğunun açıkça görüldüğünü belirtiyor.

Görgü tanıkları, iddianamede geçen ifadelerinde G.Ş.’nin hedef gözeterek ateş ettiğini ve Kurt’uvurduğunu belirtmişlerdi. Söz konusu gizli tanık ifadeleri şöyle:

“Polislerle heykel tarafından gelen grubun karşı karşıya kaldığı sırada üniformalı polislerin arasındançıkan kel kafalı, çizgili, uzun kollu tişört giyen polis olduğunu düşündüğü bir kişinin elinde silah olduğu haldeüniformalı polislerin ortasından elindeki silahı öğrencilere doğrultarak birden fazla ateş ettiğini, bu ateşlebirlikte öğrencilerden birisinin vurularak yere düştüğünü (...) beyan etti.”

Gizli tanığın, kamera kayıtlarından da teşhis etmesi üzerine, Kurt’u vuran polisin G.Ş. olduğu netleşmişoldu. Tüm verilerin G.Ş.’nin aleyhine olmasına rağmen savcılık elinden gelen en hafif suçlamaylaiddianameyi oluşturdu.

Savcılık iddianamesinde G.Ş.’nin ateş etmesiyle yere düşen Şerzan Kurt’un “yere düşerken başınınmuhtemelen göstericiler tarafından atılan ve olay anında asfalt üzerinde bulunan taş veya benzeri bir cismeçarptığı” ifadeleri yer alıyor. G.Ş. için “öldürme kastıyla olmasa dahi göstericilerin üzerlerine onlara isabetedecek şekilde ve ölüm meydana getirecek şekilde ateş ettiği” söylenirken, dava “olası kastla nitelikli adamöldürme” suçlamasıyla 10 Ağustos günü Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayacak.

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Panama’da emekçiler ayakta... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Kapitalist/emperyalist sistemin işçi sınıfı ileemekçileri hedef alan neoliberal saldırısı, dünyanın dörtbir yanında devam ediyor. Saldırının dozu ülkedenülkeye farklılık gösterse de, hedefi aynı; işçi sınıfınınörgütlülüğünü dağıtmak, esnek üretimi dayatmak,taşeronlaştırmayı yaygınlaştırmak, demokratik sosyalkazanımları gasp etmek, eğitim, sağlık gibi temelhizmetleri özelleştirmek/paralı hale getirmek ve busayede sermayenin sömürü alanlarını açmak… Diğerbir ifadeyle neoliberalizm, işçi sınıfı ve emekçilereköleliği dayatmak, buna karşı direnenleri ise, sosyal“yükler”den arındırılıp salt bir şiddet aygıtı olaraktahkim edilen devlet zoruyla ezmektir.

Küresel çapta devam eden bu saldırının en pervasızuygulayıcıları, çoğu zaman emperyalizme bağımlıdevletler olmaktadır. ABD uşağı bir rejimle yönetilenOrta Amerika ülkelerinden Panama da, işçi ve emekçidüşmanlığında sınır tanımayan devletlerden biridir. Sondönemde saldırının dozunu arttıran bu ülkedekiAmerikancı faşist rejim, hem kitlesellik hem militanlıkyönüyle güçlü bir direnişle karşılaştı.

Başında Ricardo Martinelli adlı asalak birkapitalistin bulunduğu Panama’daki faşist hükümeti,“Yasa 30” (Ley 30) adı altında başlattığı kapsamlısaldırı ile sadece sosyal hakları değil, demokratik hakve özgürlükleri de toptan ortadan kaldırmayıhedefliyordu. Yani sadece işçi sınıfını değil, emekçilerive gençliği de hedef alan Amerikancı rejim, saldırıyamaruz kalan toplum kesimlerinin toplu direnişineçarpınca geri adım atmak zorunda kaldı.

İlk direniş muz işçilerinden…

Panama rejiminin Haziran 2010’da gündemegetirdiği saldırı, işçi sınıfının sendikal örgütlenme vegrev hakkını ortadan kaldırmayı hedefliyor; kamuemekçilerinin örgütlenme ve hak arama mücadelesiniyasaklıyor; öğrenci gençliğin örgütlenme, toplanma veeylem yapma hakkını elinde alıyor.

İşçi sınıfını, emekçileri, gençliği zapturapt altınaalmaya heveslenen Amerikan uşağı rejim, aynı andaasalak patronlara keyfi işten atma hakkı tanıyor, dahasıkapitalistleri tazminat ödeme ve diğer sosyalyükümlülüklerden muaf tutarak, vahşi sömürü içingerekli koşulları oluşturmayı da hedefliyordu.

Neoliberalizmin bu vahşi saldırısına karşı ilkdirenişi muz işçileri başlattı. “Yasa 30”a karşı, Boca delToro’da, 3 Temmuz’da greve çıkan muz işçileri, 10Temmuz’da kolluk güçlerinin saldırısına maruz kaldı.

Greve çıkan bin civarındaki muz işçisinin üzerine 2bin askerle saldıran devlet, asalak patronların tetikçisiolduğunu bir kez daha kanıtladı.

Otomatik silahlarla işçileri tarayan askerler, birisendika lideri dört işçiyi katlettiler; birçok işçiyiyaralayan askerler, çok sayıda sendikacı ve işçiyi degözaltına aldılar.

Vahşi saldırı ile işçileri yıldırmayı hesap edenAmerikancı rejim, cinayetlerle mücadele azminikırmayı hedefledi. Ancak umulanın tersi oldu; saldırıyakarşı militan bir direniş sergileyen silahsız işçiler çoksayıda askeri rehin aldı. Böylece muz işçilerininsergilediği militan duruş, kısa sürede ülke çapınayayılan mücadelenin ilk kıvılcımı oldu.

Faşist zorbalık genel grev/genel direnişleyanıtlandı

Muz işçilerinin katledilmesini protesto etmek ve“Yasa 30” saldırısına geçit vermemek için hareketegeçen Panama işçi sınıfı, 13 Temmuz’da genel greveçıktı.

İş bırakarak alanlara çıkan yüz binlerce işçiye kamuemekçileri, üniversite ve lise öğrencileri de destekverdi. Genel grevi boşa düşürmek için de kollukkuvvetlerini ortalığa salan Amerikancı faşist rejim, birkez daha işçilerin militan direnişiyle karşılaştı.Bariyerler örerek trafiği kesen işçiler, üzerlerinesaldıran polis ve askerlerle çatışarak, faşist baskı veteröre boyun eğmeyeceklerini dosta düşmanagösterdiler.

Genel greve destek veren üniversite ve liseöğrencileri ise bazı okulları işgal ettiler. Militan birduruş sergileyen öğrenci gençlik de, işçi sınıfını örnekalarak faşist zorbalığa karşı mücadele kararlılığınıortaya koydu.

Yüksek katılımla gerçekleştirilen genel grev/geneldireniş karşısında geri adım atan Amerikancı rejiminbaşı Ricardo Martinelli, “Yasa 30, 90 gün boyuncaaskıya alınmıştır; gözaltına alınan sendikacı ve işçilerserbest bırakılmıştır” açıklamasını yapmak zorundakaldı.

“Ya yasa geri çekilir ya dagenel grev-genel direnişe devam ederiz!”

Genel grev/genel direniş karşısında geri adım atanzorba yönetim, saldırıyı üç ay erteledi ancak geriçekmedi. İşçi sınıfı, emekçiler ve öğrenci gençlik ise,“Yasa 30” saldırısının tamamen geri çekilmesini talepediyor. İşçi ve emekçiler taleplerini iki madde şeklindeifade ediyor: “Yasa 30 geri çekilsin!”, “Muz işçisikardeşlerimizi katledenler yargılansın!”

“Ya yasa geri çekilir ya da genel grev-genel direnişedevam ederiz!” açıklamasını yapan Panama KomünistPartisi (PKP) Başkanı Rodrigo Morales mücadeleninseyrine dair şunları söylüyor: “Panama işçi sınıfı bugerici, faşist saldırıya karşı direnişini sürdürecek. Yasa30’u geri çektireceğiz, bunun için mücadele ediyoruz.Önümüzdeki kısa dönemde sendikal birliği sağlamak ve

tüm eylemleri merkezileştirmek için çaba harcayacağız.Bunu başarmamız önemli. Panama işçi sınıfı militanbir mücadele veriyor. Bu mücadeleye devam etmesi içinproleter enternasyonalizmine ve militan dayanışmayaihtiyacı var. İşçi sınıfının diğer bölüklerindendayanışma bekliyoruz.”

Panama’daki Amerikancı faşist rejimidizginlemenin yolu, işçi sınıfının, emekçilerin vegençlik güçlerinin kitlesel/militan direnişininsürdürülmesi ve PKP liderinin de ifade ettiği gibimilitan bir enternasyonal dayanışma örgütlemektir;özellikle de Latin Amerika’da…

Panama’daki rejim, halen ABD emperyalizmininLatin Amerika’daki en sadık uşaklarından biridir. 1989yılında ABD savaş makinesi tarafından işgal edilenPanama’da, Washington’daki savaş baronlarındanbağımsız hareket edebilen bir yönetim halenkurulabilmiş değil.

Panama Kanalı’nın sağladığı stratejik önemi degözeten savaş baronları, 21 yıldır bu ülkeye solukaldırmamaya çalışıyorlar. Geçen aylarda Panamakıyılarında sekiz yeni askeri deniz üssü kurmak içinharekete geçen Barack Obama yönetimi, ülkeüzerindeki egemenliğini daha da pekiştirmeçabasındadır.

İşgalden sonra ülke üzerindeki ABD vesayetininpekiştirilmesi, “Yasa 30” saldırısına karşı yükseltilenmücadelenin, doğrudan anti-emperyalist bir nitelikkazanmasına yol açıyor. Bu ise, Panama işçi veemekçileriyle enternasyonal dayanışmanınyükseltilmesini daha da anlamlı kılacaktır.

Panama’da emekçiler Amerikancırejime geri adım attırdı!

4 Eylül’de Dortmund’da faşistlere geçit yok!

“Dortmund’u faşistlere bırakmayacağız” diyen ilerici ve devrimci güçler, faşistlerin 1 Eylül Dünya BarışGünü’nde Dortmund’da gerçekleştirmek istediği yürüyüşe karşı çalışmalarını sürdürüyor. Faşist yürüyüşekarşı devrimci, ilerici kamuoyu ve kişilerin destek verdiği bir platform oluşturuldu.

Ruhr havzasındaki kömür madenlerinin ve çelik fabrikalarının kapanmasından sonra işsizlik ve onungetirdiği sorunların kol gezdiği Dortmund’u kendilerine üst edinen faşistler göçmenlere, solcu gençlere,antifaşistlere karşı uzun zamandır sokak ortasında saldırılar düzenliyorlar. Bir antifaşistin yaşamını yitirdiğibu saldırıların yanısıra faşistler 2009’da 1 Mayıs gösterisine saldırmış, polisin de saldırıyı desteklemesisonucu çok sayıda devrimci, işçi ve emekçi yaralanmıştı.

Faşistler, özellikle de kapitalizmin krizinin derinleşmesiyle işsizlik ve geleceksizlik cenderesine alınmışişçi ve emekçileri demagojik söylemlerle etkilemeye çalışıyor. Neo-naziler geçtiğimiz yıllarda Dortmundsokaklarında “Savaşa Hayır! Ama bizim zaferimizden sonra!”, “Milliyetçi sosyalizmden sonra!” sloganlarıylayürümüştü. Faşist örgütlenmelerinin 6. kez yapacakları bu yürüyüşe tüm Avrupa’dan katılımcılar bekleniyor.

Kızıl Bayrak / Dortmund

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Güney Afrika’daki Dünya Kupası İspanya’nınşampiyon olmasıyla sona erdi. İlk kez Afrika kıtasınınev sahipliği yaptığı bu büyük organizasyondaAfrika’daki 5 ülke içinde Güney Afrika adaylararasından öne çıkarak Dünya Kupası organizasyonunugerçekleştiren ilk ülke oldu. Dünyanın gündemineyerleşen bu uluslararası organizasyon Güney Afrika’nınoldukça derin sosyal sorunlarını ve ekonomikgeriliğinin gündemimize girmesini sağladı. Amaşatafatlı Dünya Kupası’nın örtüsü altında. DünyaKupası’nın Güney Afrika’ya avantajlar getirdiğinisöyleyen burjuva medyası ve kalemşörları Afrika’nıntüm yoksunluklarını gözler önüne sermekten uzakdurdular. Yüzlerce yıldır özellikle batılı emperyalistlertarafından doğal madenlerine elkonulmuş (elmas,kömür vb.) ve köle ticaretine konu olmuş bir ülkedirGüney Afrika. Bu kıtanın insanlarının sefaleti bütünçıplaklığıyla hala orta yerde durmaktadır.

40 milyonun üstünde bir nüfusu bulunan bu ülkeyıllarca Apertheid rejimi ile yönetilmiştir. Hollandalı vePortekizli kolonilerle Afrika’ya gelen ve yerleşenlerintorunlarından oluşan bu grup, Apertheid rejiminin başmimarlarıdır. Bunlar Güney Afrika nüfusunun %10-15’ini oluşturmaktaydılar. Ülke genelinde insanlarınırklara ayrıldığı ve ülkede azınlık olan beyaz ırkınyönetimi elinde bulundurduğu bir sistemdi.

İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda İngilizlerekarşı faşist Almanya’yı destekleyen bu rejiminmimarları 1948 yılında ülkenin yönetimini elegeçirdiler. Bu süreçten sonra Güney Afrika’da iktisadive sosyal boyutta beyazların üstünlüğü başladı. Bukıtanın esas sakinleri olan siyahî halkın seçme veseçilmeden ekonomik eşitliksizliğe kadar birçok alandatemel haklardan mahrum bırakıldığı bir dönemdir.Beyazlar’a her alanda üstünlükler sağlayan bu rejim1948-1994 yılları arasında hüküm sürmüştür.

1912 yılında kurulan Afrika Ulusal Kongresi (ANC)her türlü ırksal ayrımcılığa karşı demokratikleşmemücadelesi vermiştir. Apertheid rejiminin de bu ırksalüstünlüğüne dayanan yönetimine karşı 1960’lı yıllarınbaşlarında ANC silahlı mücadele vermeye başlamıştır.Bu rejimin yıkılmasına karşı mücadelenin önderliğiniyapan Nelson Mandela’ya komünistler, liberaller,sosyal-demokratlar, milliyetçiler gibi birçok farklıkesim tarafından destek verilmiştir. Bu dönemdeANC’ye ekonomik ve askeri destek sağlayan ülkelerinbaşında Sovyetler Birliği gelmiştir. 1964 yılında ömürboyu hapse mahkum edilen Nelson Mandela, 27 yıllıkmahkumiyet süresinden sonra 1990 yılında serbestbırakılmıştır. Bu süreç içerisinde Apertheid rejimioldukça güç kaybetmiş ve ülkeyi yönetemez halagelmiştir. Müzakereler sonunda Mandela ve diğerönderlerin serbest bırakılması kaçınılmaz bir sondurartık. Dünyanın en ünlü mahkumlarından biri olanMandela’nın mücadelesini “kansız” bir şekildesürdürüyor olması onu özellikle popüler hala getirmiştirve emperyalistler tarafından kabul edilir sınırlaraçekmiştir. Serbest bırakıldıktan sonra da Nobel BarışÖdülü’nü alması Mandela ve temsil ettiği akımınehlileştirilmesinde bir başka adım olmuştur.

Yıllarca hapislerde çürütülmüş, aç bırakılıpsömürülmüş olan bu halk ulusal mücadelesini yavaşyavaş kazanmıştır. Irksal ayrımcılığın ortadankaldırılmasıyla birlikte Güney Afrika’daki ilk

seçimlerde oyların % 62’sini alan Afrika UlusalKongresi iktidar olmuştur.

Yıllarca sömürülmüş olan Afrika kıtasının busakinleri ilk defa uluslararası bir organizasyona öncülükeden ülke olma vesilesiyle de ülkede birçok yeniistihdam alanına sahip oldular. Ülkedeki büyük işsizlerordusu yeni stadyumlarının inşaasında çalışmaolanağına sahip oldu. Futbol maçlarına olan ilgininzayıf olduğu bu ülkede 80 bin kişi kapasiteli büyükstadyumlara önemli mali yatırımlar yapıldı. Bir dahakolay kolay dolmayacak bu stadyumların gelecekteçürümeye yüz tutan yapılar olarak kalması kuvvetlemuhtemeldir. Afrika’nın sevimli yüzünün yansıtıldığıbu organizasyon bütün gerçeklikleri gözler önünesermekten uzaktır. AİDS gibi çeşitli bulaşıcıhastalıkların yanı sıra, çocuk ölüm oranındaki yüksekoranlar, açlık, işsizlik, konut sorunu gibi sosyal yaşamıbelirleyen temel öğeler hala çözümsüz bırakılmıştır. Butemel sorunların çözümünün önündeki en büyük engelyine emperyalist sömürünün kendisidir. Afrika ucuz işgücünün, yüksek karların ve sömürünün kıtasıdır.

2004 yılından beri ülkenin gündemini işgal edenDünya Kupası’nın burada gerçekleştirilmesi temeldeneoliberal politikalar altında ezilen halkın futbolafyonuyla sersemletilmesini hedefliyordu. Elbettebunun yan ürünleri de yok değil. Futbola ilginin zayıfolduğu bir ülkede Dünya Kupası düzenlemek, futboluparlatarak yeni bir pazar yaratma, uluslararasısermayenin kara para aklamak için bu zeminde yeni birmerkez yaratmak istemesi ve genel olarak Afrika’dafutbol tekelini oluşturmak için verilen bir mücadeleyiifade etmektedir. Organizasyonun başlamasından önceGüney Afrika’da her Cuma günü ‘futbol cuması’ ilanedilmiştir. İnsanlar Dünya Kupası’nı simgeleyentişörtler ve maskotlar almaya zorlanmış, bunlarıyapmak istemeyen de ‘vatan haini’ etiketiyledamgalanma riskiyle korkutulmuştur. Örneğin grevegitmek isteyen Güney Afrika Birleşik Ulaşım İşçileriSendikası ve enerji işçileri ‘milli çıkarlar’ uğrunaengellenmiştir. Dünya Kupası maçlarınıngerçekleşeceği bölgelerde yapılan araştırmalarorganizasyon esnasında genel bir toplantı ve gösteri

yasağı olduğunu ortaya koymaktadır.Güney Afrika halkına birçok alanda ekonomik ve

sosyal yıkım getiren bu sportif olayın hiç de izlendiğigibi şenlikli olmadığı görülmektedir. Futbolun sadecefutbol olmadığı sözü artık klişeleşmiş bir söz olmaktanötedir. Bu klişe söz, ya futbol statlarındaki politiktaraftar gruplarının çeşitli aktiviteleri üzerinden ya dafutbol vesile edilerek ortaya çıkartılan çeşitli toplumsalsorunlar vesilesiyle söylenir. Fakat söz konusu GüneyAfrika olduğunda, futbol sadece futbol değil, statyapımları için binlerce yoksul emekçinin gecekondubile denemeyecek barakasının yıkılması, işçilerin ensınırlı haklarının bile futbol bahanesiylekullandırılmaması, emekçilerin temel taleplerininzorbalıkla bastırılması, milyonlarca evsiz insanın konutsorununun gözlerden ırak tutulması, en temel altyapıhizmetlerinden (elektrik, yol, içme suyu, okul, hastane,ulaşım vb) yoksunluktur.

Dünya Kupası vesilesiyle geliri artacağı, dövizgetireceği beklentisine karşılık, Güney Afrika’daFİFA’nın lisanslı ürünleri alma gücünden yoksun olanyerel halk, bunların satış işlemlerini de yapamamıştır.Dört bir yanı saran “FİFA’nın melekleri” markasız satımyapanları tek tek yakalatmaktadır. Futbol neoliberalpolitikaların birer uygulama alanıdır, endüstrileşmiş birpazar işlevi görmektedir. Milyon dolarlık futbolcutransferleri, büyük reklam ve TV yatırımları, çeşitliemperyalist şirketlerin lisanslı ürün pazarlaması, futbolaracılığıyla asalak bir dünya pazarı yaratmıştır.Dünyada futbol üzerinden dönen para 300 milyar dolarcivarındadır. Bu para, değil Güney Afrika’nın bütün kıtaAfrika’sının bütün temel sorunlarını çözebilecekbüyüklüktedir, belki de daha fazlası. Emperyalizmindünyanın her köşesinde hâkimiyetini tahkim ettiği birtarihsel kesitte yaşıyoruz. Güney Afrika’nın yıllarcasavaştığı faşist rejim artık yoktur ama hala bir sömürgeülkesi olmaktan da kurtulamamıştır. Dünya Kupası birdönem için bile olsa bu gerçekliği gözlerden ıraktutmayı başarmış oldu. Fakat Güney Afrika halkı halaen temel gereksinmelerinden yoksun, işsiz, aç vesağlıksızdır.

B.M. Aksakal- D. Yalçındemir

Güney Afrika hala aç...28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Dünya Kupası bitti Güney Afrika hala aç!

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Bir kısır döngü, kendisini her defasındaderinleştirerek büyüten bir çıkmaz ve onun döngüsü;bu, TC’nin kendisini ve Kürdistan politikasınıözetliyor…

Başka bir dilleri var mı, olabilir mi? Başkaseçenekleri, bunun zemini var mı? Ya da ne kadar?

Kendini “reforme etme” ve öyle sürdürme olanağıvar mı? Bu mümkün mü? Ne kadar?

“Reform” adına atılan adımlara bakıldığında bukonudaki olanak, olasılık ve zeminin hemen hemenolmadığına hükmetmek bir abartı olmayacak, tersinegerçekliğin yalın bir ifadesi olacaktır. TRT 6 ve bazıüniversitelerde kurulan “Kürt Dili Kürsüleri”nin adıbile tam olarak ifade edilmiyor, bu konuda resmiliteratüre özenle dikkat ediliyor… Kürtler için olduğuifade edilen adımların adlarından başlayarak resmiçizgiyi tekrarlaması, bir reform mu, yoksa reformadına resmi çizginin başka bir biçimde yedirilmegirişimi mi?

Elbette reformların amacı da düzen karşıtı güçleridüzene entegre etme ve düzen karşıtı yanlarınıtörpüleme girişimidir! Öyle de olsa reform, düzen içibazı “düzeltme” hareketlerini içerir ve bu yapısıyladüzen karşıtlarını kendi içine çeker… Ama bugünekadar TC’nin Kürdistan politikasında böyle bir girişimolmamıştır. TRT 6’dan sonra böyle bir izlenim verildi;ama bunun üzerinden belli bir süre geçmesine rağmenbu izlenimin son derece aldatıcı olduğu anlaşılmıştır.Anılan izlenimin, egemenler cephesindeki iktidar vegüç çatışmalarıyla ilgili bağları da var; bu hiç deönemsiz olmamakla birlikte bu konu üzerinde buyazımızda durmayacağız. “Kürt Açılımı” dedikleri“şey”, bu izlenimin her açından verilmesine vealgılanmasına vesile oldu.

Ancak sürekli tartışma ve eleştiri konusu olmasınarağmen, açılımın içeriği hakkında tek bir sözcüğünbile dile getirilmemiş olması tesadüf mü, bir“unutkanlık” mı, yoksa doğrudan TC’nin kuruluş vevaroluş felsefesi, çizgisi ve bunun üzerinden yükselensiyaset tipolojisiyle doğrudan ilintili midir?

Resmi çizgi ve kültürü aşmayı göze almadan, bunubir program bağlamında yürürlüğe koyma gücü vecesareti göstermeden söylenecek söz ve atılanadımların içinin boş kalmaya mahkûm olduğu çokaçıktır. Bu teorik ve politik olarak biliniyordu, pratiktarafından ise her defasında doğrulanıyor. Resmiçizgiyi aşmayı bir program bağlamında istemek vebunun politik çizgisini oluşturmak, politik bir cesareti,asgari demokrat duruşa sahip olmayı kaçınılmazkılıyor.

Yapısı ve doğası geri Türk egemen sınıflarının buözellik ve yapıya sahip olması mümkün değildir. TCdevlet yapısında Kürt sorunu konusunda bir reformhareketini başlatmak, bir bakıma TC’nin kuruluş vevaroluş felsefesiyle, resmi çizgisiyle ciddi birmücadeleyi, yıllardır sürekli olarak üretilen inkârcı,imhacı, şoven ırkçı ideoloji ve kültüre karşı cephedenbir savaşı kaçınılmaz kılmaktadır! Bu doğrultuda ciddiveya gayri ciddi bir girişim ve bir eğilimin işaretigörülüyor mu?

“Ayrılmayı da tartışmalıyız” sözü ortayaatıldığında bile bu, demokratik duruşun bir gereğideğil, üstenci, tepeden bakan, sömürgeci biryaklaşımın bir gereğinden başka bir şey değildir. Buyaklaşımda bir halk ve ulus olarak Kürtler’i ve bundankaynaklanan haklarını teslim etme anlayışı yok, tersinebu doğrultuda bir ima dahi yoktur...

Artık bir gerçek çok net ve açık: Resmi çizgiyi,

TC’nin varoluş felsefesini artık eskisi gibi, orasındanburasından yamalayarak bile olsa, sürdürmeninolanağının olmadığı neredeyse her cephe tarafındankabul edilmektedir. Ancak bundan çıkış konusunda isetam anlamıyla bir açmazı yaşamaktadırlar. Açmazınkendisi, TC’nin kuruluş “hikâyesinde”, resmi çizgininkendisinde saklıdır! Dolayısıyla tartışmalar, “üretken”olmaktan çok hep bir tekrarın ötesine geçmiyor. Bundaşaşılacak bir şey yok. Ancak “haklarını teslim etmemizgerekir” ki, son bir yılın tartışmalarında resmi çizgi,ordu, geleneksel iktidar odakları da tartışma konusu

olmakta ve bunlar belli ölçüde yıpranmaktadır. Ancakbu, resmi çizgiyi aşma doğrultusunda olmamakta, Kürthalkının varlığını, kimliğini kabul etme ve haklarınıtanıma çerçevesinde olmamaktadır. Daha çok“bahşedilmek” istenen bazı kırıntılardan ötegeçmemektedir!

Bu konuda son bir ek yapmakta yarar var: PKK veÖcalan ile “görüşülmeli” diyenler bile resmi çizgiyiaşan bir düşünce ve politika taslağı ortayakoymamaktadırlar. Onların hedefi, daha çok “PKKsorununu” hal etmek, PKK’yi silahsızlandırarakdüzene entegre etmektir. Ancak bununla birlikte bununKürtler için ne kadar “ikna” edici olacağı konusundaise emin değillerdir.

Son bir ay içinde çatışmalar, operasyonlar yeniboyutlar kazandı. TC, hükümet ve ordusuyla özelsavaşı yaygın bir biçimde sürdürme çabası içindedir.T. Erdoğan’ın parti liderleriyle yaptığı görüşmeler, buyeni dönemi “milli mutabakat” ile sürdürmegirişiminden başka bir şey değildir. Bu yeni dönemkimileri tarafından 1993-1998 dönemine “geri dönüş”olarak tanımlanmaktadır. Özel ordu, profesyonelbirlikler, Güney Kürdistan’a geniş çaplı işgal hareketiçabaları özel imha savaşını yeni bir aşamaya taşımaçabasından başka bir şey değildir. Gerilla cenazelerineyapılan vahşi saldırılar, bu “yeni” dönemin hanginitelik ve boyutta olduğunu, olacağını çok açık birbiçimde göstermektedir.

Ancak özel savaşın boyutları hangi vahşetdüzeyinde olursa olsun, bu, bir çıkmazdır, çıkmazdaısrardır! Kürt halkını teslim almaları, teslim alarakTC’nin varlığını olduğu gibi sürdürmeleri mümkündeğildir! Günlük gelişmeler ve bunun yansıması olantartışmalar bunun somut kanıtları niteliğindedir!

20 Temmuz 2010

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Çıkmaz döngüsü…M. Can Yüce

Çıkmaz Döngüsü...

Kürt halkına saldırıda sınır tanımıyorlar

AKP Kırıkkale Milletvekili Vahit Erdem 20 Temmuz günü yaptığı açıklamayla değme faşistlere taşçıkarttı. Kırıkkale’de çıkan Yenigün gazetesinin manşetine taşıdığı konuşmada Erdem, “Kürtler her şeyi elinealıyor” dedi.

Vahit Erdem Kırıkkale’nin Yahşihan ilçesinde bir kahvede vatandaşlarla sohbet ederken açılım safsatasıylabulandırılmaya çalışılan zihinlere gerçek rengini gösterdi. “Kürtler artık her şeyi eline alıyor. Böyle giderse

Türkler azınlık olacak. Bir zamanlar Türkler varmış diyecekler” sözleriyle Kürt halkına olan düşmanlığınıhaykıran Erdem, “Bir an önce gözümüzü açmamız lazım” dedi.

Açıklamanın duyulmasının ardından kendisine ulaşan Radikal gazetesine yaptığı açıklamada ise Erdem,ayrımcılık yaptığını inkar ederek yanlış anlaşıldığını iddia etti. Kürt halkını takdir etmek için bunlarısöylediğini ifade eden Erdem, çiftçileri ve işçileri tembellikle suçladı.

Özellikle son dönemde tırmanan sosyal yıkım saldırılarıyla güvencesiz ve geleceksiz bir hayata mahkumedilen milyonları “devlet maaş arttırsın” diye beklemekle suçlayan Erdem, emekli işçileri taşeron firmalarkurup çalışmamakla, yıkıma uğratılan tarım sektöründe ise çiftçileri “1 ay çalışıp yatmakla” suçladı. ErdemRadikal’e şunları söyledi:

“(Ben) Müteşebbüs olun aş, iş üretin, herşeyi devletten beklemeyin. Kürt vatandaşlar her yerde var ve

daha çalışkanlar, siz burda uyuyorsunuz. MKE var 50 yıldır. Bir sürü usta, çırak yetişti ve genç yaşta emekli

oldu. Hanginiz bir araya gelip de yan sanayi kurdunuz, MKE’ye mal ürettiniz. Hepiniz genç yaşta emekli

oldunuz ve devlet maaşı artırsın diye bekliyorsunuz’ dedim. Gazeteci arkadaş tam anlayamamış. Ben bunu

ekonomideki ve üretimdeki varlık olarak söyledim. Bir de takdir etmek için söyledim. Yoksa Kırıkkale’de

millet tarımda bir ay çalışıyor, geri kalan zamanda yatıyor ve sonra ‘geçinemiyoruz’ diyor.” Erdem’in açıklamasının ardından Zaman gazetesine konuşan Devlet eski Bakanı ve AKP Mersin

Milletvekili Kürşad Tüzmen ise açıklamanın ayrımcı olmadığını söyleyerek desteklediğini bildirdi. Bulduğuher fırsatta Kürt halkına ve BDP’li milletvekillerine saldırmasıyla tanınan Tüzmen, BDP’li vekillere dehakaret etti.

Anasaya’daki Türk Milleti ifdesinin kapsayıcı olduğunu ifade eden Tüzmen, şöyle konuştu: “Bu bayrağın altında yaşayıp bu ülkenin suyunu ekmeğini paylaşan insanların bu bayrağı kabul etmemesi

gibi bir şerefsizlik varsa, o zaman biz onlara diyoruz ki, onlar şerefsizdir. Bunların hangi kurum ve

kuruluşlara uzantıları, kim nerede olursa olsun hangi mevkide olursa olsun onlar da şerefsizdir”

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

Kan kanseri çocuk tutuklu Abdullah Akçay,sermaye devletinin cezaevi politikalarının yeni birkurbanı oldu. Akçay, kaldığı hastanede 21Temmuzgünü yaşamını yitirirken sermaye devletinin haskurumlarından biri olan Adli Tıp Kurumu (ATK),Akçay'ın son günlerini dışarıda, ailesi vesevdikleriyle birlikte geçirmesine engel oldu.

Abdullah Akçay, gasp ve hırsızlık suçu iddiasıylatutuklanarak daha 14 yaşındayken MaltepeCezaevi'ne konuldu. Burada kan kanserine yakalananAbdullah, tedavisinin yapılması için 24 Ağustos 2009tarihinde Okmeydanı Eğitim ve AraştırmaHastanesi’nde tutuklu hastaların kaldığı bölümeyatırıldı. Akut Lenfoblastik Lösemi teşhisi konunlanAbdullah, kemoterapi tedavisine başladı. FakatAbdullah'ın hastalığının ağırlaşması üzerine,ATK'dan, “Akçay'ın ağır hasta, hayati tehlike altındave cezaevinde kalamayacak bir durumda olduğuyönlü rapor istendi.

Yine Nur Birgen...

ATK ise Şubat 2010’da yapılan başvuruya aylarsonra, 21 Mayıs 2010’da yanıt verdi. Ancak'işkenceyi gizleme' ve ‘çelişkili rapor’la teşhir olanAdli Tıp 3. İhtisas Kurulu Başkanı Nur Birgen'in deimzasıyla düzenlenen raporda lösemi için halen 5 kürkemoterapinin uygulandığı, doku grubu uygun kardeşdonürü mevcut olan hasta Abdullah Akçay’ın tedavisürecinde hastane şartlarında infazının uygun olduğu,hapis cezasının infazının mahkûm hayatı için kesinbir tehlike teşkil etmediği ifade edildi. Yaniilerici vedevrimci tutsakların katilleri, skandal raporlarınsahipleri kendilerinden bekleneni yaptı.

Bunun üzerine İnsan Hakları Derneği (İHD),ATK'nın "cezaevinde kalabilir" raporuna itiraz etti.Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin sonolarak hazırladığı "Akçay'ın tedaviye yanıtvermediği, hayati tehlike altında bulunduğu,tedavisinin tutukluluk koşullarında yapılamayacağı"şeklindeki raporu ile birlikte ATK'ya başvurudabulundu. Bu seferde raporun ATK'da kaybolduğubildirildi. İHD'nin çabalarıyla rapor bulundu vedosya Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı'nca AdaletBakanlığı'na gönderildi.

ATK'nın verdiği ikinci rapor ise AbdullahAkçay'ın tahliye edilmesinin gerekliliğini ortayakoydu. Cezaevi infaz savcısı da 3'er aylık periyotlaAkçay'ın cezasını erteleme kararı verdi.

Fakat hekimlerin “huzur ve vedalaşma hakkı”istediği Akçay, hastanede yaşamını yitirdi. RaporAkçay'ın tahliyesine yetişmedi.

Sermaye devletinin cellatları bir cinayet daha işledi

Akçay'a yetişmeyen rapor insanlık onurununayaklar altına alınmasına, yaşam hakkının hiçesayılmasına bir örnektir.

Sermaye devletinin eli kanlı cellatlarıcezaevlerinde sürdürdükleri tecrit politikaları ilesiyasi tutsakların yanısıra hükümlüleri de ölüme

sürüklüyor. Psikolojik baskıyı bir yöntem olarakkullanan tedavi hakkını da hasta tutsakların elindenalırken sessiz imha politikaları birçok hasta tutsakgibi, Güler Zere gibi, Akçay'ı da ölümün kucağınaitti.

ATK can almaya devam ediyor

ATK, Münevver Karabulut cinayetine ve HüseyinÜzmez’in taciz olayına ilişkin verdiği skandalraporlarla gündeme oturmuştu. Cezaevinde damakkanserine yakalanan ve hayatını kaybeden devrimcitutsak Güler Zere hakkında verilen 5 rapordatedavisinin cezaevi koşullarında sürdürülemeyeceğibelirtilmesine rağmen “Zere'nin tahliyesine gerek

yoktur” raporu düzenleyen ATK, devrimci tutsaklarayönelik bilinçli bir politika olarak sürdürdüğüoyalama taktiğinin bir benzerini de Akçay için ortayakoydu. Geciktirilen raporlar Akçay'ın huzur vevedalaşma hakkının da hiçe sayıldığını gösterdi.

Güler Zere, ilerici ve devrimci güçlerin kararlımücadelesi sonucu özgürlüğüne kavuşabilmişti.Bürokratik engellemelere ve türlü oyalamalararağmen Zere, hastalığının ilerleyen bir evresindedışarı çıkabilmişti. Ne yazık ki Akçay için ortayakonan mücadele yeterli olmadı.

Güler Zere’yi, Abdullah Akçay'ı ve daha pek çokhasta tutsağı katleden sermaye düzeninin takendisidir ve tutsakları ölüme terk eden sermayedüzeninden er ya da geç hesap sorulacaktır!

Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/29 * 23 Temmuz 2010

Adana’da hasta tutsaklar içineylemler sürüyor

Adana’da hasta tutsakların serbest bırakılması ve tecridin kaldırılması talebiyle her cumartesigerçekleştirilen eylemlerden biri de 17 Temmuz Cumartesi günü İnönü Parkı’nda yapıldı.

“Hasta tutsaklar serbest bırakılsın! Tecride son!” pankartının taşındığı basın açıklamasında Türkiye’decezaevlerinde yıllardır uygulanan hak ihlallerine, 12 Eylül faşist yönetiminin tutsaklara yönelik kuralsız, sessizimha ve teslim alma politikasına değinilerek, bunların bugüne kadar gelen tüm iktidarların ortak paydasıdurumuna geldiği belirtildi.

İşkence ve kötü muamelenin her geçen gün arttığının ifade edildiği açıklamada çeşitli raporlardan yansıyankadarıyla 397 kişinin kötü muamele ve işkence gördüğü ve 554 kişinin sağlık hakkı ihlaliyle karşılaştığıbelirtildi. Yine 105 kişinin sevk esnasında kötü muameleye uğradığı dile getirilerek bunun yanında disiplinsoruşturması vb. uygulamalarla toplam 2640 ihlal konusunda başvuru yapıldığı belirtildi.

Açıklamanın devamında 325 hasta tutsaktan 55’inin durumun ciddiyetini koruduğu ve bunların her anölümle yüzyüze yaşadıkları ifade edilerek tahliye edilmeleri istendi.

Eylemde, hasta tutsaklardan Kemal Özelmalı’nın bir yakını söz alarak bu hasta tutsağın Wernike-Korsakoffhastası olduğunu, ne yaptığını, nasıl yaşadığını bilmediğini ifade ederek serbest bırakılmasını istedi.

Kızıl Bayrak / Adana

Sermaye devletinin cezaevipolitikası Abdullah Akçay’ı katletti!

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 10-29

“Sansürsüzinternet istiyoruz”

Son dönemde artan sansür uygulamalarınınmerkezinde duran internet sansürüne karşı 17 Temmuzgünü İstanbul’da yüzlerce kişi sokağa çıktı.

Youtube sitesine konan erişim yasağıyla birliktekamuoyunun gündemine giren internet sansürü, bugün 6binden fazla siteyi etkiliyor. Her geçen gün, getirilenyeni düzenlemelerle devletin internet üzerindeki sansüryetkisi arttırılırken, bu baskıcı uygulamalara karşı tepkiilk kez sokağa çıktı.

‘İnternette Sansüre Karşı Ortak Platform’ adı altındabir araya gelen çeşitli kitle örgütleri ve ekşisözlük.com,zargan.org, bobiler.org gibi internet sitelerinin kullanıcıve yöneticileri, İstiklal Caddesi’nde gerçekleştirdikleriyürüyüşle ‘İnternet Yasası’ olarak bilinen 5651 sayılıyasa kapsamında uygulanan sansürü protesto etti.Taksim Tramvay Durağı’nda toplanan yüzlerce kişi,“Sansürsüz internet” pankartı arkasında Galatasaray’akadar yürüdü. “Devlet sansürü sizi gerçeklerden korur”,“Özgürlüğümüze tıklamayın” gibi dövizlerin taşındığıyürüyüş, çevredeki insanların da desteğini aldı.

Alkışlar, sloganlar ve şarkılar eşliğinde GalatasarayLisesi önüne gelen kitle adına basın açıklamasınıplatform sözcüsü Deniz Kaynak gerçekleştirdi. Kaynak,hukuk dışı uygulamalarla internet kullanımını kontroletmeye çalışan zihniyeti reddettiklerini belirterek,“Kendimizi özgürce ifade ettiğimiz platformlar bir birkapanıyor” dedi. Kaynak ayrıca şunları ifade etti:

“Bizler, 6 binden fazla web sitesi erişimeengellenmişken ve bu sayı günden güne artarken artıksusmayacağız. Sansürsüz internet erişimini sağlayanakadar sesimizi çıkarmaya devam edeceğiz.”

CMYK

MücadelePostası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kayseri BDSP piknik düzenledi…Kayseri BDSP 18 Temmuz günü bir piknik düzenledi. Piknikte güncel siyasal konular üzerine sohbetler

gerçekleştirilerek, mücadelenin önemi üzerinde duruldu.Piknikte BDSP adına yapılan konuşmada dünyada ve Türkiye’de yaşanan kriz, referandum tartışmaları

ve Kürt sorunu çerçevesinde yaşanan yeni gelişmelere değinildi. Yaşanan sorunların kaynağının kapitalizmolduğu vurgulanan konuşmada, kalıcı çözümün ancak işçi sınıfı iktidarı ile mümkün olabileceğinin altıçizildi. Konuşmada, işçilerin birleştikleri takdirde patronlara geri adım attırdıkları örneklerle ortayakonarken, ‘ayakların baş olması’ kaygısını sermayenin iliklerine kadar hissettiği belirtildi.

Konuşmanın ardından katılımcı işçi ve emekçilerle canlı tartışmalar yapıldı. Buna ek olarak,oluşturulan serbest kürsü ile katılımcıların düşüncelerini paylaşmalarına olanak sağlandı.

Piknikte Kayseri İşçi Kültür Evi müzik grubu da sahne alarak, çeşitli halk türküleri ve marşlarseslendirdi.

Kızıl Bayrak / Kayseri

‘96 zindan direnişi selamlandı‘96 Ölüm Orucu ve Süresiz Açlık Grevi’nde (ÖO-SAG) şehit düşen devrimciler İzmir’de 21 Temmuz

günü yapılan eylemle anıldı. Alınteri, BDSP, ESP, DHF ve Partizan’ın örgütlediği eylemde, Konak Pier önünden Sümerbank’a

yürüyüş gerçekleştirildi. “‘96 Süresiz Açlık Grevi ve Ölüm Orucu şehitleri ölümsüzdür!” pankartının yeraldığı eylemde, şehitlerin resimleri de taşındı.

Yürüyüşün ardından 12 şehit şahsında tüm devrim şehitleri adına saygı duruşunda bulunuldu.Basın açıklamasında, direnişin kararlılığı karşısında devletin geri adım atmak zorunda kaldığı ve

zaferin bedeller ödenerek kazanıldığı ifade edildi. Hapishanelerin bugünkü koşullarının da çok farklıolmadığına değinilen açıklamada, devletin devrimci tutsaklara dönük özel bir saldırı ve imha politikasınınolduğu vurgulandı.

Açıklama şu sözlerle sonlandırıldı: “Tek tek hepimizi öldürebilirsiniz. Ne var ki, devrim mücadelesi hep sürecek. Onu büyütmenin

sorumluluğu omuzlarımızda. Bunun farkındayız. Ve ölümsüzleşen 12 karanfilimize söz veriyoruz: Bizeteslim ettiğiniz o bayrak hiç yere düşmeyecek.”

Açıklamanın ardından Adnan Yücel’in “Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” adlı şiiri okunarak hep birağızdan Çav Bella Marşı söylendi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Tahsin Yılmaz anısına forum

Alınteri, 26 Temmuz 1996 tarihinde Ölüm Orucu-Süresiz Açlık Grevi (ÖO-SAG) direnişindeölümsüzleşen Tahsin Yılmaz anısına, “Tariş’ten TEKEL’e Tahsinleşmeye!” isimli bir forum gerçekleştirdi.

18 Temmuz günü İzmir TÜMTİS binasında başlayan etkinlikte, ilk olarak Tahsin Yılmaz ve ‘96 ÖO-SAG şehitleri anısına hazırlanan sinevizyonun gösterimi yapıldı. Daha sonra Tahsin Yılmaz şahsındadevrim şehitleri için saygı duruşunda bulunularak açılış konuşmasına geçildi. Konuşmanın ardındanBağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun (BDSP) mesajı okundu.

BDSP’nin mesajını sendikacı ve yazar Hacay Yılmaz’ın konuşması takip etti. Yılmaz, ‘80 yılınınbaşında yaşanan Tariş direnişine değindi ve Tahsin Yılmaz’ın aynı zamanda Tariş işçisi ve Devrimci EylemBirliği Komitesi üyesi olduğunu belirtti.

Yılmaz’ın ardından söz alan Tahsin Yılmaz’ın ablası ve yoldaşı Gülnaz ana ise, Tahsin’in işçi sınıfınaolan bağlılığına vurgu yapan bir konuşma gerçekleştirdi.

Daha sonra TEKEL direnişçisi Sezai Kuş söz alarak, “TEKEL Direnişi sırasında İzmir çadırında 147kişi vardı. Ama ben ‘148 kişiyiz’ diyordum. Tahsin de yanımızdaydı.” dedi.

Konuşmaların ardından Partizan gazetesinin mesajı okundu. UPS direnişçisi Şahin’in de konuya ilişkin görüşlerini paylaştığı ve direniş sürecini anlattığı forum, eski

Alınteri muhabiri Ayfer Gülhan’ın konuşmasıyla devam etti. Tariş ve TEKEL direnişlerine müdahalededevrimci örgütlerin eksiklikleri üzerine konuşan Gülhan, anlatımında Tahsin’in işçi ve emekçilerin içindenbiri olma özelliği üzerinden karşılaştırmalara yer verdi.

Tural Aslan’ın türküleriyle katıldığı forumda, Tahsin Yılmaz’ın bir arkadaşının konuşmasının ardındanKutup Yıldızı sahne aldı. Seslendirilen türkü ve marşların ardından etkinlik son buldu.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3İzmit / KOCAELİ

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 10-29