sİ kızıl bayrak 2009-42

32
Sayı: 2009/42 30 Ekim 2009 1 TL Sosyalizm İçin Eşitlik, özgürlük, kardeşlik için mücadeleyi yükseltelim! Tasfiye planı şovenist kudurganlık eşliğinde uygulanmaya çalışılıyor...

Upload: kizilbayrak

Post on 09-Mar-2016

243 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı 2009-42 / Ekim

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Sayı: 2009/42 30 Ekim 2009 1 TL

Sosyalizm İçin

“İMF defol bu

dünya bizim!”

Eşitlik, özgürlük, kardeşlik için

mücadeleyi yükseltelim!

Tasfiye planı şovenist kudurganlık eşliğinde uygulanmaya çalışılıyor...

Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

2 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER“Açılım süreci”nin

ölü doğma ihtimali güçleniyor…. . . . . . 3

Hezeyana dönüşen “Kürt açılımı” . . . . . 4

“Açılım” eşliğinde

devlet terörü sürüyor . . . . . . . . . . . . . . . 5

MKEK silah üretimi için 300 milyonluk

yatırım planlıyor... . . . . . . . . . . . . . . . . . 6

Domuz gribi mi,

ilaç tekellerinin kârı mı.. . . . . . . . . . . . . 7

İ25 Kasım uyarı grevine

hazırlanalım!... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8

25 Kasım’a doğru şube ve işyerlerinden

yansıyanlar...…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

Kapitalizmin krizi devam ediyor, işsizler

ordusu büyüyor! … . . . . . . . . . . . . . . . 10

Entes direnişinden… . . . . . . . . . . . . . . 11

Kent AŞ işçileriyle dayanışma

eylemlerinden.... . . . . . . . . . . . . . . . 12-13

Sınıf hareketinden... . . . . . . . . . . . . 14-15

Gençlik çalışmasının

güncel sorunları . . . . . . . . . . . . . . 16-18

Gençliğin faaliyetlerinden. . . . . . . . 19-20

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı

MNA taşeron işçileriyle konuştuk.... . . 21

Honduras halkının cunta

karşıtı direnişi sürüyor! . . . . . . . . . . . . 22

NATO Savunma Bakanları’nın

Bratislava Toplantısı…. . . . . . . . . . . . . 23

Dünya işçi ve emekçi

hareketinden….. . . . . . . . . . . . . . . . 24-25

Sermaye meslek odalarını denetimi altına

almak istiyor..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26

EMO “Yetkin, Yetkili ve Uzman

Mühendislik Kavram ve Uygulamaları

Kurultayı” düzenledi . . . . . . . . . . . . . . 27

“Demokratik Türkiye ulusu” hakkında

birkaç söz -I- M. Can Yüce-… . . . . . . 28

Hrant Dink davasında kontrgerilla

hukukuişlemeye devam ediyor…. . . . . 29

Hasta tutsaklara özgürlük!… . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52 - Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected] / [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2009/42 l 30 Ekim 2009Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖzdoğanEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Kapitalist sistem gençliğe geleceksizlikten başka biralternatif sunmuyor. Kapitalizmin krizinin faturasını enağır şekilde ödeyen kesimlerden birisi de gençliktir.Çünkü kapitalizm işsizlik, yoksulluk ve sefalet üretir.Milyonlarca genci yozluğa ve bataklığa sürükler.

Gençlik içinde diplomalı işsizler ordusunu oluşturanüniversiteli gençlik ise sadece geleceksizlikle değil aynızamanda anti demokratik, bilimsel olmayan, ezberedayalı bir eğitim sistemiyle de kuşatılmıştır.Üniversitelerde gençliği baskı altına almanın diğer biradı ise YÖK’tür.

6 Kasım günü ülkenin dört bir yanında gençlikkitleleri alanlara çıkarak paralı eğitime,özelleştirmelere, yasak ve baskılara, faşist saldırılara,soruşturmalara, işsizliğe ve geleceksizliğe karşıtaleplerini haykıracaklar. Genç komünistler de eşit,parasız, bilimsel ve anadilde eğitimin, özgür birüniversitenin, gençliğin geleceğinin sosyalizmdeolduğunu dile getirerek gençliği devrim ve sosyalizmmücadelesine çağıracaklar.

***Alevi örgütleri 8 Kasım günü Kadıköy’de “Eşit

yurttaşlık hakkı’’ taleplerini dile getirmek için mitingdüzenleyecekler. Demokrasi ve laiklik için İstanbul’dabiraraya gelecek olan Alevi işçi ve emekçiler taleplerinibir kez daha haykıracaklar.

Geçen yıl Ankara’da gerçekleştirilen kitleselmitingin ardından düzen güçleri konuyu gündeminealarak, farklı söylemlerle ama özünde aynı mantıklaAlevi kültürünün gericileştirilmesi, Aleviler’in muhalifniteliğinin yok edilmesi, düzene yedeklenmesi için çabaharcamaya başladılar.

Ancak sermaye devleti Alevileri potansiyel tehlikeve düşman olarak görmeye devam etmektedir. Aleviler,yıllardır mezheplerinden dolayı baskı görmektedirler.Zorunlu din dersleriyle, ibadetlerinin tanınmamasıyla,Sünni propagandasıyla, köylerine zorla dikilencamilerle, inançlarının yok sayılmasıyla çeşitlibiçimlerde engellenmektedirler.

Bugün sermaye devletinin var olduğunu iddia ettiğilaiklik sözde bir laikliktir. Sermaye devleti diyanetişleri kurumuyla, zorunlu din dersleriyle, devletindinini Sunni mezhebi olarak tanımlamakla, maaşa

bağladığı onbinlerce din adamıyla dinsel gericiliğibizzat örgütlemektedir.

Alevi işçi ve emekçiler devletin sahte açılımlarınave çözümlerine kanmamakta, demokrasi ve laiklikmücadelelerine devam etmektedirler. Çünkü bugünAlevilere yönelik baskı, demokrasi ve laiklikmücadelesinden ayrı düşünülemez. Ancak, devlet vedin işlerinin tam olarak ayrıldığı, diyanetin dağıtıldığı,zorunlu din derslerinin kaldırıldığı, devletinkurumlarından maaşlı din adamlarının arındırıldığı,hiçbir dinsel faaliyete devlet yardımının yapılmadığıvb. istemler, ancak demokrasi ve gerçek laiklikmücadelesinin tek tutarlı temsilcisi devrimci işçisınıfının öncülüğünde bir mücadele ile elde edilebilir.

Sınıf devrimcileri İstanbul’da 8 Kasım mitingine bubakış ve bilinçle hazırlanacak, tüm işçi ve emekçilerimücadeleye çağıracaklar. Sınıf devrimcileri bugündenbuna uygun bir hazırlık yaparak tüm güçleriyle, talepve pankartlarıyla, enerji ve coşkularıyla Kadıköy’deolacaklar.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççıı llaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 3Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla Kandil ve Mahmurkampından gelen “barış grupları”nın ülkeye girişi veserbest bırakılmaları, Kürt halkı tarafından tam birzafer havasında karşılandı. Bu ise, grupların yolaçıktıkları anda oluşturulan “açılım süreci artık yenibir evreye girdi” beklentisinin boşa düşmesine yetti.Zira on binlerce Kürt emekçisinin yollara dökülüpmeydanları doldurarak PKK’lileri karşılaması, düzencephesinden hızla tırmanan bir gerici reaksiyonunkaynağı oldu. Bu da haliyle “açılım”ın barış vekardeşlik masallarının sonu demekti.

Kürt halkının coşkulu ve kitlesel gösterilerindenmeydan okuma sonucu çıkaran düzen güçleri, ortakbir tutumla seslerini yükselttiler. Başta tüm bir süreçboyunca şovenizmin bayraktarlığını yapan MHP veCHP gibi düzen partileri, bu durumu cumhuriyetekarşı bir kalkışma olarak değerlendirdiler. Akabindeise “şehit aileleri dernekleri” harekete geçirilerek ülkeçapında gerici gösteriler düzenlendi. Bu gericigösterilerde, çocuklarını kirli savaşta kaybetmiş olanaileler ön saflara sürüldü. Bu ailelerin vatan-milletedebiyatıyla savaşa gönderilmiş olan çocuklarınınneden öldürüldüğü yönündeki sorgulamaları, gericikışkırtmaya malzeme edildi. Bu kışkırtmalarda sahnealan sol kılığına girmiş ırkçı-faşistler ise özellikledikkati çektiler. İdam ipli afişleriyle sokaklarda boygösteren bu faşist güruh, tam bir kudurganlık örneğisergiledi.

Fakat bu faşizan kudurganlığın yolunu açan esastaAKP hükümetiydi. Tayyip Erdoğan ve AKP yönetimi,daha Kürt halkının görkemli gösterileri gerçekleştiğisırada, ortaya çıkan tablodan devlete yönelik ağır birtehdit gördüler. AKP hükümetinin bu çıkışınıcumhurbaşkanı ve ordunun çıkışları izledi. Sonuçtasağlı-sollu burjuva siyasetiyle birlikte devletin herkademesi istisnasız tek bir cephede buluşarak Kürthalkına ve DTP’ye haddini bildirdi, hizaya gelmeçağrısı yaptı. Son sözü ise yine Tayyip Erdoğansöyledi ve yapılan gösterilerin güven bunalımıdoğurduğunu ifade ederek bunalım aşılana kadar“açılım”a ara verileceğini duyurdu. Ayrıca gelmesiplanlanan yeni grupları yine benzer gösterilerlekarşılamakta ısrar gösterilmesi halinde, ülkeyegirişlerine izin verilmeyeceğini kesin bir dille ifadeetti. Dahası, sadece sürece ara vermeklekalınmayacağını aynı zamanda sil baştanyapılabileceğini söyleyerek tehdidin dozunu daha dayükseltmiş oldu.

Böylelikle “açılım süreci”, tam herşey yenidenyoluna girdi, süreç hız kazandı denilirken, tıkandı vetümden kesilme tehlikesiyle yüz yüze kaldı.Kuşkusuz bu çerçevede Tayyip Erdoğan tarafındanifade edilenler henüz bir gözdağıdır. Fakat, bu kadarıdahi Kürt sorununun çözüleceği biçiminde büyükbeklentilere dayanak yapılan “açılım süreci”nin birnihayete varmasının çok zor olduğunu ortayakoymaya yetmektedir. Zaten “açılım”ın temel hedefiKürt sorununu çözmek değil, çözüyormuş gibi yapıpPKK’nin askeri varlığını tasfiye etmek ve bu suretlede Kürt halkı üzerinde devlet otoritesi kurmaktır.Ancak bu son olayın da gösterdiği gibi, düzen içinçözüyormuş gibi yapmak dahi öyle kolayuygulanabilir bir politika değildir. Çünkü karşısındaözgüveni yüksek ve morali güçlü bir Kürt hareketivardır. Bunun için Kürt sorununun çözümü

doğrultusunda somut bir adım olmaksızın ülkeyegelen PKK’li grupların karşılanması dahi devletaçısından büyük bir zafiyet görüntüsüne ve büyük birkrize dönüşebilmektedir. Zira, tüm bunlar Kürthalkının mücadeleye olan inancını, özgüvenini vemoral değerlerini güçlendirmekten başka bir sonuçdoğurmamaktadır.

Oysa bundan on yıl önce Öcalan’ın yakalanışı veİmralı savunmalarının siyasal ve moral çöküntüsüaltında, yine Öcalan’ın talimatıyla ülkeye giren “barışgrupları” yaka paça tutuklanıp onlarca senelik hapiscezalarına çarptırılmıştı. O zaman devlet Öcalan’ınyakalanmasının ardından elde ettiği siyasal ve moralüstünlüğe dayanarak PKK’yi tasfiye edebileceğibeklentisi içerisindeydi. Zaten Öcalan da, PKK’yedevletin adım atmasının beklenmemesini, gerillanınülke dışına çıkarılması ve benzer yollarla devletegüven verileceğini, böylelikle de silahlı güçlerin detasfiye edilerek çözüm yolunun açılacağınısöylüyordu. O dönem içerisinde gönderilen “barışgrupları”nı eğer hapse atmak yerine pişmanlık vb.adlar altında dahi olsa serbest bırakmış olsaydı süreçbugün devletin istediği biçimde gelişebilirdi belki.Fakat devlet o dönem kendisi açısından bu uygunkoşulları değerlendiremedi. Sonuçta Kürt hareketigerek iç ve gerekse dış dinamiklerin etkisi altındatoparlandı, kendisini buldu. Giderek düzeni herbakımdan zorlayan ve bir yerden sonra da seksenyıllık inkar ve imha çizgisini iflasla yüz yüze bırakanbir noktaya gelindi. Bu noktada ise, ABDemperyalizminin bölgesel planlarının gereklerinin dezorlamasıyla birlikte, bugün uygulamaya sokulan“açılım” gündeme girdi. “Açılım süreci”ninbaşlatılmasının öncesinde ABD ve İsrail’in desteğiyleKürt hareketi kıskaca alınıp ezilmeye çalışılarakçözüm için uygun siyasal ve moral koşullaryaratılmaya çalışılsa da başarılı olunamadı. Kandil’edüzenlenen operasyon bu kapsamdaydı, fakat bu tambir fiyaskoya dönüşerek ters tepmiştir. 2009 yerelseçimleri de bu aynı amaç doğrultusundadeğerlendirilmeye çalışılmıştır, fakat bu hesabın daboşa çıktığını biliyoruz. Sonuçta tasfiye planı bukoşullarda uygulanmak zorunda kalındı.

Sorun sadece Kürt hareketinin güçlü bir moralözgüvene sahip olması da değildir. Diğer tarafta aynızamanda yıllar boyunca devlet tarafından sistematikolarak örgütlenen şoven kampanyalarla zehirlenmişve kemikleştirilmiş bir toplum gerçeği duruyor.

Devletin attığı göstermelik adımlar, Kürt halkınınatılan her adımı mücadelesinin ürünü olarak görengüçlü özgüveni ile birlikte toplumun bu kesimlerindebüyük bir gerici reaksiyona dönüşerek hükümeteyönelmektedir. Her ne kadar devlet toplumnezdindeki bu gerici reaksiyonu Kürt hareketiniterbiye etmek için kullansa da, bunun aynı zamandakendisini vuran ve süreci yönetmesini zora sokan birsilah olduğunun da farkındadır. Bu nedenle buçerçevede hareket ederken ihtiyatı da eldenbırakmamaktadır.

İşte bu koşullarda “açılım süreci”nin gerçek amacıolan tasfiye yolunda atılan böylesine kritik bir adımdahi sarsıcı sonuçlar doğurabildi. Oysa devletcephesi, bu ilk PKK’li grupları sınırda karşılayaraksorunsuzca ülkeye girişlerini sağlayarak yenigrupların gelişinin önünü açmak ve böyleliklePKK’nin askeri varlığının tasfiyesini başlatmakniyetindeydi. Devlet ve hükümet adına konuşanbirçok yetkili bu niyeti alanen ortaya da koydular.Örneğin İçişleri Bakanı yeni grupları beklediklerinive kısa sürede bu sayının 150’yi bulabileceğinisöyledi. Ancak belirttiğimiz gibi, ilk grupların gelişidevletin iyi niyet gösterisinden ziyade, Kürt halkınınmücadele gücünün görkemli bir gösterisine dönüştü.Bu da haliyle atılan adımları boşa düşürdü.

Bu noktadan sonra devlet cephesi yeni gruplarınülkeye girişlerindeki karşılamaları “makul” sınırlaraçekmeye çalışmaktadır. Fakat bunu yapabilmek öylekolay değildir. Çünkü, hem bir yandan PKK’lileriülkeye dönmeye teşvik edecek düzeyde bir olumlutablonun yaratılması bir ihtiyaçtır, hem de bunuyaparken Kürt hareketinin özgüvenini yükseltecek birtablonun oluşturulmasına engel olunmasıgerekmektedir. Diğer yandan ise toplumunşovenizmle zehirlenmiş kesimlerini bu amaçlakullanmak bir ihtiyaçtır, hem de bu kesimlerintepkilerini belli bir sınırda tutmak gerekmektedir. İştebu açılım sürecinin son derece hassas bir yoldanilerlediğini göstermektedir. Devlet için bu noktadatemel sorun inisiyatifi eline almak ve bugün olduğutürden bir zafiyet görüntüsüne engel olacak önlemlerialmaktır. Ancak gerek kendi iç sıkıntıları ve gereksede Kürt hareketi cephesindeki kontrolü güç mücadeledinamikleri dolayısıyla bunda başarı kazanmasıoldukça güç görünmektedir. Hatta bugün açılımsürecinin ölü doğması da hiç de zayıf bir ihtimaldeğildir.

“Açılım süreci”nin ölü doğma ihtimali güçleniyor…

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Kürt ve Türk emekçileri devrimci sınıf bayrağı altına!4 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

“Barış grupları”nın gelişi Kürt hareketinin güçgösterisi eşliğinde şimdilik sona erdi. Gelişlersırasında ortaya çıkan tablo, düzen güçlerinde büyükrahatsızlık yarattı. Devlet grupların kitlesel gösterilerlekarşılanmasına tahammülsüzlüğünü göstermektegecikmedi. Düzen güçlerinin yaptığı her toplantı vekonuşmada “barış grupları” konusu gündeme geldi.Genelkurmay, Cumhurbaşkanı, hükümet, CHP veMHP tarafından yapılan açıklamalarda Kürt halkı veDTP “şov”, “provokasyon”, “şark kurnazlığı”yapmakla suçlanırken, DTP ise “Halk barışa susamış.Barışa hepimizin ihtiyacı var” dedi.

“Barış grupları”nı karşılamak ve destek vermekiçin Diyarbakır, Tunceli, İstanbul, Mardin, İzmir,Mersin, Adana, Şanlıurfa, Batman, Van, Hakkari,Bitlis, Iğdır, Ağrı, Kars, Muş ve Ardahan’daonbinlerce kişinin katıldığı eylemler gerçekleştirildi.

Kürt halkının “barış grupları”nı kitlesel ve coşkulubir biçimde karşılaması, Cumhurbaşkanı AbdullahGül’ü hayli kızdırdı. Gül, DTP’lileri “kendinegelmeye” ve “ölçüsüz hareketlerden kaçınmaya” davetederek, “Görüntüler hoş görüntüler değil. Açıksöyleyeyim; ben de bunları tasvip etmiyorum. Bunlarprovokatif görüntülerdir. Bu tip işin ölçüsünü kaçırıcıdavranışlarda bulunmayı tasvip etmem mümkündeğildir” dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise“Süreci tahrik edenleri uyarıyorum” dedi. BaşbakanYardımcısı Cemil Çiçek de, DTP’ye yönelik “şirret”açıklamasında bulundu.

Genelkurmay ise karşılama törenini “Yaşananlarınkabulü mümkün değil” diyerek karşıladı vetahammülsüzlüğünü açığa vurdu. Dönenlerin askerlikdurumunun inceleneceğini söyleyerek tehdit etti.

“Hukuk nezdinde PKK bu operasyonlaaklanmıştır” diyen CHP lideri Deniz Baykal, Habur’da kurulan mahkemeyi eleştirerek PKK’lilerinserbest bırakılmasının “hukuk sisteminin katledilmesi”olarak yorumladı. Gerilimin yükselmesindeaçıklamalarıyla önemli rol oynayan MHP lideriBahçeli, benzer ırkçı-şovenist üslubunu sürdürerek,“Sabrın zorlanması halinde, kendi mukaddesatınasahip çıkmak isteyecek olan Türk milletinin, bu uğurdaneler yapacağını bilmek isteyenlerin milli mücadeleyıllarının sayfalarına bakmaları hayırlarınaolacaktır” tehdidinde bulundu. Öte yandan MHP, 8Kasım’daki kongre sonrası çeşitli illerde miting veyürüyüşler düzenleme yönünde bir karar da aldı.

Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) da,“barış grupları”nın yargılanma süreci ile ilgiliinceleme başlatarak, “Ceza Muhakemesi Kanunuhükümleri tüm şüpheli ve sanıklar hakkında aynıbiçimde uygulanmalıdır” dedi.

Düzen güçlerinin DTP’ye ve Kürt halkına yönelikaçıklamalarındaki saldırganlık Yargıtay’ın aynıgünlerde aldığı kararla birlikte farklı bir boyutkazanıyor. “Şehit edilen her asker için bir DTP’liöldürülsün” çağrısı yapan Bolu Expres gazetesi yazarıIşın Erşen hakkında dava açılmasına yer olmadığınayönelik mahkeme kararını değerlendiren Yargıtay 8.Ceza Dairesi, “oy birliği” ile “kararın yerinde”olduğuna hükmetti. Kürt katliamına davetiye çıkaranbu kararın “oybirliği” ile alınmış olması açık bir mesajniteliği taşıyor.

Öte yandan sermaye devletinin çanak tutmasıylabirçok yerde MHP, Alperen Ocakları, Şehit AileleriDernekleri, ADD ve Türk Solu’nun katıldığı bayraklıeylemler düzenlenirken, pek çok yerde linç girişimi

yaşandı, Kürtler’e yönelik saldırılar tırmandı.Sömürgeci sermaye devletinin “Kürt açılımı”,

gelinen yerde tam bir “hezeyan açılımı”na dönüşmüşbulunuyor. İşin bu noktaya gelmesinde Kürt halkınınönemli bir payının olduğu tartışmasız bir gerçektir.Habur-Diyarbakır hattında yüzbinlerin sokağadökülmesi Kürt halkının özgürlük istemine duyduğuözlemi, taşıdığı dizanizmi göstermektedir. Düzengüçlerinde sıkıntı yaratan da bu dinamizmdir.

Sömürgeci sermaye devletinin “Kürt açılımı”politikasının temel hedefi, iflas etmiş geleneksel imha,inkar ve asimilasyon politikalarının özünedokunmamak, Kürt hareketinin çözülmesi vemümkünse tasfiyesi kaydıyla sınırlı esnemeleryapmaktı. Yani bu süreçte devletin attığı ve atacağı heradımla Kürt hareketinin ve Kürt halkının denetimaltına alınarak zayıflatılması amaçlanıyordu. Ancak buson gelişmede de görüldüğü gibi, bunun çok da kolayolmadığı açığa çıkmaktadır. Düzen güçlerini asılrahatsız eden, onları hezeyandan hezeyana sürükleyende budur.

Sermaye devletinin yürütme organı AKP hükümeti,“açılımı” şimdilik durdurduğunu açıkladı. Ama Kürthareketini “tasfiye” amacından vazgeçilmiş değil.Şimdi tüm düzen güçleri, Kürt halkını tehdit ediyor.

ABD patentli “Kürt açılımı” planınınuygulanmasının zora girmesi, onun uygulanamayacağıanlamına gelmiyor. Zira PKK ve DTP’nin “açılım”planına yaklaşımı, esas olarak PKK’nin sürece dahiledilmesi-muhatap alınması biçimindedir. Eğer PKK veÖcalan da bir biçimde bu sürece dahil edilir ve Kürthalkının “onuru”nu kırmayacak bir çözüm planı ortayakonulursa sorun kalmaz.

Zaten Kürt hareketi cephesinden yapılanaçıklamalar ve ortaya konulan yaklaşım da esas olarakbu yönde olmuştur. Unutulmasın ki, “silahlı mücadeledönemi bitmiştir” düşüncesi, Öcalan’ın İmralı

savunmalarından başlayarak savunduğu temel birgörüştür. Sorun silahlı güçlerin tasfiyesinden ziyadebunun nasıl ve hangi koşullarda olacağıdır. Amasonuçta PKK’nin tasfiye edilerek, Kürt halkının Kürtburjuvazisinin denetiminde düzenle barışık bir hattatutulması hedeflenmektedir ki, bugün Kürt hareketininde buna esastan bir itirazı bulunmamaktadır.

Bu, Kürt hareketine damgasını vuran düzen içisiyasal ufkun sınırlarını da ortaya koymaktadır. Hiçkuşku duyulmasın ki, düzenin AKP eliyle attığıadımlar bugün için sonuç vermemiş ve Kürt emekçihalkı esas olarak PKK ve DTP’ye olan bağlılığınıkorumuşsa da, bu siyasal ufuk korunduğu müddetçe,Kürt hareketinin bir bunalımla karşı karşıya kalmasıkaçınılmazdır. Çünkü ABD’nin Kürt planı sadecebasitçe silahlı güçlerin tasfiyesiyle sınırlı değildir.Silahlı güçler, Kürt halkı için bir direnç noktası olduğuölçüde silahlı güçlerin tasfiyesi hedeflenmektedir.Fakat daha önemlisi, hareketin siyasal ufkunubelirleyen taleplerin ve siyasal çizginin boşaçıkarılması yoluyla, Kürt hareketinin ve elbettekigerilla güçlerinin tecrit edilmesi ve siyasal olarakkötürümleştirilmesidir. Mevcut haliyle bunuzorlaştıran en önemli olgu, Kürt halkının, PKK’ninsiyasal çerçevesini katbekat aşan güçlü ulusalmücadele dinamikleri ve daha da önemlisi büyüksosyal-sınıfsal enerjisidir. Kürt hareketini bugünekadar ayakta tutan da esas olarak bunlar olmuştur.

Bugün sorun, bu imkanların bağımsız bir siyasalkimlik ve odak halinde örgütlenememiş olmasındankaynaklanmaktadır. Kürt işçi ve emekçilerinin parçasıoldukları Türk işçi ve emekçileriyle devrimci bir sınıfbayrağı altında buluşamamaları, kendi çözümprogramlarını ileri sürememelerine neden olmaktadır.Bundan dolayı Kürt hareketi kurulu düzeninsınırlarına hapsolmakta ya da düzen içi çözümhayaline kapılmaktadır.

Hezeyana dönüşen “Kürt açılımı”

KESK’ten 8 Kasım Alevi mitingine destekAlevi Bektaşi Federasyonu (ABG) Genel Sekreteri Kazım Genç ve Pir Sultan Abdal Küldür Derneği

Genel Başkanı Fevzi Gümüş 21 Ekim günü bir heyetle birlikte KESK Genel Merkezi’ni ziyaret etti. Alevi örgütleri KESK’ten 8 Kasım’da İstanbul’da yapılacak olan “Büyük Alevi mitingi”ne destek

olmalarını istedi. Kazım Genç, ziyarette yaptığı konuşmada geçen yıl Ankara’da yapılan mitingin ardındanAKP hükümetinin “Alevi açılımı” yapmaya başladığını ve bu kapsamda Alevi Çalıştayları düzenlediğinisöyledi. Bu çalıştayların Aleviler’in ihtiyaçlarına cevap vermediğini belirten Genç, “Çalıştaylar Brezilyadizisine dönüştü” dedi.

Görüşmede KESK Genel Başkanı Sami Evren de geçen yıl 9 Kasım’da yapılan mitingin Aleviler açısındantarihsel bir dönüm noktası olduğunu belirtti. KESK’in 8 Kasım’da Aleviler’in yanında olacağını, sorunlarınçözülmesi için birlikte hareket edilmesi gerektiğini söyledi.

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Devlet terörü sürüyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 5Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

PKK gerillaları ve mültecilerinin oluşturduğu barışgrupları düzen cephesinde büyük tartışmalara sebepoldu. Barış gruplarının serbest bırakılacak olmasınınaçılımın parçası ve önceden mutabakata varılmış birkonu olduğu kuvvetle muhtemel. Ancak şovenizminsözcülerini bir kenara bırakacak olursak sermayedüzenini esas rahatsız eden barış gruplarının kitleselbiçimlerde ve adeta şölen havasında karşılanmalarıoldu. Bu sırada basına yansıyan iki haber ise açılımınkirli savaş ve şovenizm ile paralel ilerlediğini bir kezdaha hatırlattı.

Kitlesel eylemlere yanıt aba altından sopa!

MHP ve CHP’nin alışıldık şoven tepkilerininardından Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Genelkurmaydüzeyinde de Kürt halkının yüzbinlerlegerçekleştirdiği eylemler hedef alındı, tehditlersavruldu. Devletin Kürt açılımının rantını yemepeşinde olan ve kontrolü kaybetmemek için çabaharcayan Erdoğan, DTP’yi hedef aldı ve eylemlerinsüreci tehlikeye attığını savundu. Erdoğan “Arzuetmeyiz ama bu işi tamamen sil baştan yaparız”tehditlerini savurmaktan da geri durmadı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise “Bunlarprovokatif görüntülerdir. Herkesin şöyle bir kendinegelmesini tavsiye ediyorum” diyerek kitleseleylemlerden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.Genelkurmay’dan yapılan açıklamada ise“yaşananların kabul edilemez” olduğu söylendi

Burjuva yazarların ağırlıklı bir kısmı da DTP’yisüreci baltalamakla, şova dönüştürmekle itham etti.Kürt halkının inkar ve imhasını hedefleyen sermayedevletinin sözcüleri bu açıklamalarla Kürt halkınınmücadelesinden duydukları korkuyu da itiraf etmişoldular.

Kirli savaş sürüyor!

Açılım tartışmaları ve barış grupları gündemdeyerini korurken basına yansıyan iki haber devletin asılniyetini de gösterdi. 21 Ekim günü Batman’dagözaltına alınan Resul İlçin polis tarafındankatledilirken “Her şehit için beş DTP’li öldürülsün”diyen köşe yazarı hakkında takipsizlik kararı verildi.

Yerel Bolu Expres gazetesi yazarlarından IşınErşen 7 Ekim 2007 günü Gabar’da 13 askerin ölmesi

üzerine yazdığı yazıda DTP milletvekillerinin, MYKüyelerinin ve Belediye başkanlarının isimlerinisıralamış, şu sözlerle DTP’lilerin öldürülmesi çağrısıyapmıştı:

“Türk Ulusu, işte karşında düşmanın. ‘PKK bölücüterör örgütüdür, onun mensupları da vatan hainidir’demedikten sonra bunların topu Türk düşmanı olarakbundan sonra ‘sivil yurtsever’ unsurların hedefiolacaktır. Kahpece pusu kuran dağdaki teröristinpeşinde koşmaktansa üç-beş mikrobu temizleyipbundan sonra bir bizden, beş sizden, tamam mı, devammı? demek gerekir. Bunu yapacak ve diyebilecekyurtsever unsurlar da çıkar elbet. Toplumun arzusu,yoğun olarak bu yöndedir. Bundan böyle şehit edilenher güvenlik görevlisine karşın, bunlardan birinin aynıkaderi paylaşması toplumun çoğunluğunun isteğihaline gelmiştir. Artık kangren olmuş uzuv veyauzuvların kesilip atılma zamanı gelip geçmiştir.”

Aslında devletin 30 yıldır sürdürdüğü politikalarınyinelenmesinden ibaret olan bu satırlar tepki çekmişve DTP tarafından Bolu Cumhuriyet savcılığına suçduyurusunda bulunulmuştu. Savcılığın 6 ay sonrayazıda suç unsuru bulunmadığına dair kararına daitiraz edildi ve konu Düzce Ağır Ceza Mahkemesi’ndekarara bağlandı. “İncelenen soruşturma evrakına göre,itiraza konu kovuşturmaya yer olmadığına dairkararında isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla,

itirazın reddine karar verildi” denilerek verilentakipsizlik kararı kesinleştirilmiş oldu. Konununkamuoyunda tepkiyle karşılanması üzerine AdaletBakanı Mehmet Ali Şahin yargıtaya başvurdu ve davaYargıtay 8. Ceza Dairesi’nde görüldü. Yargıtay yerelmahkemenin kararını onayladı ve oy birliği ile itirazıreddetti.

Karar çıktığı saatlerde Batman’da yaşanan bircinayet mahkemenin verdiği kararın ne kadar dayerinde (!) olduğunu gösterdi. İnşaat işçisi Resul İlçinakrabası Mehmet İlgin ile birlikte üzerlerinde fazlasigara olması sebebiyle kaçakçılık iddiasıyla gözaltınaalındı. İlçin’i ve İlgin’i İlçe Emniyet Müdürlüğü’negötüren polisler İlçin’i yanlarına alarak binaya girdiler.15 dakika sonra geri dönen polisler İlgin’e amcasınındüşüp öldüğünü söylediler. Yapılan otopside İlçin’inkafasında ve vücudunda çok sayıda darp izi olduğubelirlendi.

Devlet açısından Kürt öldürmenin suç olmadığızaten ortada. Demokrasi havarisi kesilen Erdoğan’ınKürt halkının kadın-çocuk demeden katledileceğinimeydanlarda söylediği, Uğur Kaymazlar’ın, CeylanÖnkollar’ın katledildiği bir ülkede bu kararın şaşırtıcıbir yanı bulunmuyor. Açılıma eşlik eden katliamlarsermaye devletinin çözümden bir halkın mücadelesiniezmeyi, inkar ve imha ederek tasfiye etmeyi anladığınıbir kez daha gösteriyor.

“Açılım” eşliğinde devlet terörü sürüyor

Ceylan’ın katli GOP’ta lanetlendiCeylan Önkol’u anmak ve katillerden hesap sorma çağrısı yapmak için GOP BDSP tarafından 22 Ekim

günü yürüyüş gerçekleştirildi. Karadeniz Mahallesi’nde gerçekleştirilen yürüyüş için Mehmet Akif Caddesi Cenpaş Market önünde

toplanılmaya başlandı. Yürüyüşte en önde “14 yaşındaki Ceylan Önkol Tabantepe Taburu’ndan atılan havantopu ile katledildi! Kirli savaş sürüyor... Çocuk katillerinden hesap soralım” yazılı Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu imzalı pankart açıldı.

BDSP flamalarının da taşındığı yürüyüş boyunca emekçilere dönük konuşmalar gerçekleştirildi, kirlisavaşın devam ettiği vurgulandı.

Mehmet Akif Parkı’na gelindiğinde açıklama gerçekleştirildi. Açıklamada, gerçek barış ve hak eşitliğinintüm işçi ve emekçi halkların kapitalist düzene karşı birlikte mücadelesi ile sağlanacağı vurgulandı.Emekçilere katliamlara sömürü ve talan düzenine karşı birlikte mücadele çağrısı yapılarak açıklamasonlandırıldı.

Çevrede toplanan emekçiler açıklamanın bitiminde alkışlarla ve sloganlarla destek verdiler, atılansloganların ardından eylem sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / GOP

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Faşist çeteler sokaklara salındı...6 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Faşist çetelersokaklara salındı...

ABD’de hazırlanan “Kürt açılımı” kapsamındaTürkiye’ye gelen “barış grupları” Kürt halkının kitleselve coşkulu eylemleriyle karşılandı.

Hassas dengeler üzerinden şekillenen “açılım”sürecinde devlete güç ve prestij kaybettiren kitleselkarşılamalar karşısında Türk sermaye devletisaldırganlaştı. Devlet ve hükümet temsilcileri, DTP’nin“barış grupları”nın gelişini gövde gösterisine çevirdiğive devletin tüm iyi niyetli adımlarını boşa düşürdüğüyönlü açıklamalar yaptılar. DTP’yi “barış” sürecinibaltalamakla suçladılar.

Kitlesel karşılamalar, Kürt halkının mücadelesininsınırlandırılamayacağını bir kez daha göstermiş oldu. Butablodan rahatsız olan Tayyip Erdoğan, Avrupa’dangelmesi beklenen “barış grubu”nun gelişinin iptaledildiğini söyledi. Aynı süreçte devlet düğmeye bastı vefaşist beslemeler bir kez daha sokağa salındı. DevletKürt hareketine gözdağı vermek için birçok yerde faşistçeteleri DTP’nin üzerine saldı, linç girişimleri örgütledi,şoven gösteriler düzenledi.

Türk sermaye devleti bir yandan şovenizmitırmandırarak ve faşist güruhların iplerini salarak Kürthalkına gözdağı vermek derdinde.

Kuşkusuz Kürt halkına yönelik inkar ve imhapolitikaları eşliğinde şovenizmin tırmandırılması da birdevlet politikasıdır. Şovenist histeri bilinçli bir biçimdeazdırılarak, kardeş halklar arasında düşmanlık tohumlarıekilmek istenmektedir.

Erdoğan, AKP’li milletvekilleri ve Genelkurmay dayaptıkları açıklamalarla şovenizmin tırmandırılmasınahizmet etmektedirler. Bugün devlet seferberlik halindeyüksek perdeden savurduğu tehditlerle Kürt hareketinin“şov” yaptığını propaganda etmektedir. Medyada ilk günyer alan iyimser tablo bir anda yokolmuş, yerini faşistsaldırılar ve şovenist gösteriler almaya başlamıştır.

Ağzı salyalı savaş çığırtkanlarısokağa salındı!

Elazığ’da basın açıklaması yapmak isteyenDTP’lilere saldıran faşistler geri püskürtüldü. AncakDTP’lilerin basın açıklaması engellenirken faşistlerbasın açıklaması düzenledi.

Konya’da DTP il binasına taşlı saldırıda bulunanülkücü faşistler, binanın cam ve kapılarını kırdı. Yaklaşık150 kişilik grup, sloganlar eşliğinde DTP il binasınıakşam saatlerine kadar ablukaya aldı. DTP’lilerin ilbinasından yaptıkları sayısız çağrıya rağmen polisingelmesi saatler aldı.

BBP’li faşistler Kent AŞ işçilerine saldırdı!

Alperen Ocakları üyesi faşistler ise, polisinyönlendirmesiyle direnişlerini Ankara’da Abdi İpekçiParkı’nda sürdüren Kent AŞ işçilerine saldırdı.

İşçi ve emekçilerin, devrimcilerin her türlü meşrueylemine azgınca saldıran polis, faşist güruha müdahaleetmedi. Linç girişiminin çok daha vahim sonuçlardoğurmadan faşistleri yatıştırmakla yetindi.

İstanbul, Çanakkale, Edirne, Afyon, Muş veYalova’da da MHP, Alperenler, ADD ve Türk Solu’nunkatıldığı şoven eylemler örgütlendi.

Sermaye devleti şovenizmi körükleyerek vefaşistlerini sokaklara salarak Kürt halkına gözdağıvermek istemektedir. Düzenin manevralarının boşaçıkarılması, şovenizmin etkisizleştirilmesi için halklarınsömürgeci ve sömürücü asalaklara karşı ortakmücadeleyi yükseltmesi gerekmektedir.

MKEK (Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu) Genel Müdürü Ünal Sipahioğlu, “Genel Müdürlüğümüzson yıllarda yaptığı atılımlarla 2008 yılında gerçekleştirdiği 560 milyon liralık üretimle, satışla Türkiye’nin500 büyük sanayi kuruluşu arasında 98. sırada yer almıştır” dedi. Sipahioğlu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin(TSK) ihtiyaç duyduğu askeri mühimmat ve malzeme üretimine yöneleceklerini, süper silah üretimlerineağırlık vereceklerini söyledi.

300 milyonu silaha yatırmaktan bahseden Sipahioğlu, 2010 bütçesinden gerekli kaynağı alacağınınözgüveniyle hareket ediyor. Zira 2010 bütçesinde silahlanma harcamalarına ayrılan pay daha da artırıldı.

Sermaye devleti işçi ve emekçilerden gaspettiği vergileri sınır içinde işçi ve emekçilere, sınır ötesinde iseABD’nin hesabına bölge halklarına yönelik tehdit ve saldırı politikaları doğrultusunda militarizme ayırıyor.Bundan dolayı “savunma” adı altında silahlanmaya 16,4 milyar ayırmaktadır.

Savunma adı altında silahlanmaya yüzde 12,4 ile bütçede faizden sonra en büyük pay ayrılıyor. Herkurum için ayrı ayrı yapılan bütçe görüşmeleri, askeri harcamalar söz konusu olduğunda büyük bir gizlilikiçerisinde yapılmaktadır. Örneğin MKEK’in 300 milyonluk silah yatırım programı genel bütçede yeralmamaktadır.

Bütçe rakamları içerisinde askeri harcamalar gerçek değerinin çok altında gösterilmektedir. Bütçenin hermaddesi emekçilerin temel ihtiyaçlarını belirleyenharcamaları sıkı mali denetim altına alırken, askeriharcamalara büyük bir esneklik tanımaktadır. Bununnedeni bütçenin savaş ve saldırı konseptine uyguntanımlanmasıdır.

Sermaye iktidarı silahlanmaya önem vermektedir.Çünkü içerde işçi ve emekçilere, Kürt halkına, dışarda iseABD hesabına bölge halklarına saldırganlığahazırlanmaktadır. İşbirlikçilere ve uşaklara verilen görevbudur.

Mart ayında Türkiye’ye gelen ABD Dışişleri BakanıHillary Clinton’ın yaptığı açıklamalar da bu görevi gözlerönüne sermektedir. Clinton, askeri harcamalara ilişkin birdizi konunun altını çizmişti. Askeri harcamalarınçoğalacağını, çünkü dünyanın sorunlu bölgelerinde,AB’nin savunulmasının Türkiye’ye düşeceğini belirtmişti.

İçerde işçi ve emekçileri baskı ve zorla bastırmak,yasaklarla susturmak istemektedirler. Ulusal özgürlüktalebinden vazgeçmeyen Kürt halkını bekleyen isebombadır, tanktır, mayındır, kurşundur...

İşbirlikçi sermaye devleti dışarda ABDemperyalizminin hesapları doğrultusunda uğursuz bir rolehazırlanmaktadır. ABD emperyalizmine bölgede sınırsızhizmet, işçi ve emekçilere azgın saldırı, Kürt halkınıninkar ve imhası... Onların “savunma” adı altındasilahlanmaya önem vermesinin gerisinde dizginsiz saldırı,savaş ve terör yatmaktadır.

MKEK silah üretimi için 300milyonluk yatırım planlıyor

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Meksika’da görülen domuz gribi, bir salgın olaraktüm dünyaya yayılmaya başladı. Türkiye’de degörülen domuz gribi salgınının ülkeyi “tehdit” etmesi,salgının yayılma ihtimali, Ankara, İstanbul, Diyarbakırve Konya gibi birçok ilde domuz gribi vakasınarastlanması sermaye hükümetini harekete geçirdi.Burjuva medya da konuyu gündemine taşıdı.“Türkiye’de domuz gribi alarmı” ve hastalığın“ölümcül” oluşu günlerce sermaye medyasındaişlendi. Kapatılan okullar, tespit edilen vakalarlatoplumda bir infial havası yaratılmaya başlandı.

Domuz gribi 13 Nisan günü Meksika’dagörülürken gribin salgın halinde dünyaya hızlayayıldığı ifade edildi, Dünya Sağlık Örgütü’nün vediğer yetkili kuruluşların uyarılarına konu oldu. Odönemde hükümet sözcüleri “Türkiye’de vaka yok,telaşlanmayın” türü açıklamalarla halkısakinleştirmeye çalışıyorlardı. Ama domuz gribivirüsü durmuyordu, virüsün mutasyona uğradığı,kontrolünün artık çok zor olduğu, aynı salgının1918’lerde milyonlarca insanı öldürdüğü haberlerimedyaya yansıdıkça halkın tedirginliği yine yetkililertarafından yatıştırılmaya çalışılıyordu. HastalığınTürkiye’ye yurt dışından gelenlerde tespit edildiği,bunların da münferit olduğu ifade ediliyor, konuönemsizleştiriliyordu.

Ne olduysa 6 ay içinde oldu ve tam da ilaçtekellerinin domuz gribi aşısını piyasaya sürdüğüsüreçte birden domuz gribi salgını Türkiye’yi tehditetmeye başladı. Sağlık Bakanlığı, aşının 500 bindozluk ilk partisinin 19 Ekim günü ülkeye geldiğinimüjdeledi. Yani düğmeye basıldı, burjuva medyaharekete geçirildi ve okullarda virüs bulunduğu, 2binden fazla kişinin muayene edildiği, 500’ünde virüsteşhis edildiği öne çıkarıldı.

Toplumda panik havası yaratan Sağlık BakanıRecep Akdağ, bir yandan 25 milyon doz domuz gribiaşısıyla ilgili sözleşmeyi bitirdiklerini ilan ederkendiğer yandan da topluma korku salmaya devamediyordu: “2010 domuz gribi yılı olacak, kitleselölümler olacak!”

Ama halkın paniklemesi için bir nedenbulunmuyordu. Zira bir yandan topluma panikpompalayan Recep Akdağ, diğer yandan olaya elkoyduğunu iddia ediyordu. Tedbirler alınmış, 3 ayrıilaç tekeline aşı siparişi verilmişti. Bu nedenle halksakin olmalıydı, çünkü domuz gribi salgınını dünyadaen az hasarla atlatacak ülkelerden birisi de Türkiye idi!

Felaket tellalı Akdağ, 3 ayrı firmadan aşıaldıklarını, bu firmalardan biriyle anlaşmanın bittiğini,25 milyon doz aşıyla ilgili sözleşmeyitamamladıklarını, 18 milyon doz aşıyla ilgili olarak daanlaşmalarını bu ay içinde bitirebileceklerini, 6 ayiçerisinde bu aşıların Türkiye’ye geleceğiniduyuruyordu.

İlaç tekelleri salgın hastalıkları kârlarını artırmanınbir imkanına çevirmekte gecikmemişti. Salgıntehlikesi karşısında ilaç tekellerinin mesaileriniartırdığı, tamiflu ilacını üreten İsviçreli ilaç deviRoche’un şu ana kadar 658 milyon Euro’luk üretimgerçekleştirdiği, yıl sonuna kadar da yaklaşık 650milyon Euro değerinde ilaç üretip piyasaya sunmayıhedeflediği, A/H1N1’e karşı etkili olan bir diğer ilaçrelenzayı üreten GlaxoSmithKline şirketinin bu yılüretimini 3 katına çıkaracağı ve 190 milyon hastanınihtiyacını karşılayacak üretim yapacağı, 60 milyon doz

domuz gribi aşısı siparişi alan Glaxo ilaç şirketinin, 1sterline mal ettiği aşı için 6 sterlin fiyat belirlediğibilgileri basında yer alırken Akdağ, Türkiye’nin ilaçtekelleri için en uygun istismar alanı olduğunukanıtlıyordu.

İlaç tekelleri sadece Türkiye’de değil tüm dünyadapazar paylarını artırmak için harekete geçmişti.Örneğin ABD yönetiminin, 195 milyon doz için 2milyar dolar ayırdığı ve bu rakamın 5 milyar dolaraçıkacağı söylenenler arasındaydı. Sadece aşıkampanyası için 4.8 milyon dolar harcandığı, insanlıktarihinin en büyük sağlık kampanyasının bütündünyada yürütüldüğü dile getiriliyordu. Ülkeler, dahakampanya başlatmamışken, ilaç sektörüne akacak devbütçeler hazırlamakla meşguldü. Tamiflu ve Relenzagibi ilaçları üreten ilaç şirketlerinin hisselerindekihareketlilik dikkat çekiyordu, olağanüstükazanıyorlardı. Domuz gribi on milyarlarca dolarlıkbir piyasa yaratıyordu! Zira şirketlerin şimdiden onmilyar dolar civarında bağlantı yaptıkları yansıyanlararasındaydı. Sadece İngiliz GlaxoSmithKlineşirketinin 16 ülkeyle anlaşma yaptığı, bu sayınınyakında 50 ülkeye çıkacağı söyleniyordu!

İlaç tekelleri domuz gribi salgını üzerindenkendilerine yeni ve kârlı bir alan açmaya

çalışırken, Türk sermaye devletinin de buna çanaktutması, salgınla bir yandan panik yaratılmayaçalışılması ama diğer yandan da “salgın varsa çareside var” argümanının geliştirilmesi boşuna değildir.

Ancak kendisini sermayeye satmamış işinuzmanları çarpıcı başka gerçeklere de dikkatçekiyorlar. TTB’nin bir toplantısında konuşan HÜ İçHastalıklar Uzmanı Prof. Dr. Murat Akova, ABD’deyapılan aşılarda yan etkileri için adjuvan adlımaddenin yasak olduğunu ama Türkiye ve Avrupa içinhazırlanan aşılarda bu maddenin kullanıldığını ifadeediyor.

Akova, toplantıda konuyla ilgili görüşlerini şuşekilde ifade etti, “Aşılar içerisinde üç önemli maddevar. Bunlardan birisi, antijen denilen vücutta esasbağışıklığı sağlayacak olan virüsün parçasını içerenkısım. İkinci madde ise ABD’de olmayan ve Avrupa’daolan adjuvan denilen ve aşının bağışıklık yapmagücünü artıran maddedir. Çok uzun yıllar aşılardaalüminyum bu amaçla kullanılmıştı. ABD, buna izinvermiyor. Çünkü, bazı iddialar var, ancak bunlarbilimsel olarak kanıtlanmış değil. Çok nadir olarak

alerjik reaksiyonlara yol açtığı, bazı romatolojikhastalıklar gibi istenmeyen bazı yan etkilere yol açtığıöne sürülüyor. Bu nedenle de ABD’de hukuki olaraksorumlu tutulan çok sayıda dava olduğu için bumaddenin aşılara konulmasına izin verilmiyor. Üçüncümadde ise cıvalı bir bileşik. Aşının, başka mikroplarlakontamine olmasını, bulaşmasını engelleyen koruyucubir madde. ABD’deki aşıların içerisinde bu da yok.Arka arkaya çok dozda aşı yaptığınız takdirde, vücuttabirikip özellikle çocuklarda bir takım rahatsızlıklarayol açabiliyor, ancak tek doz yapımında bir sorunyok.”

Görüldüğü üzere sermaye hükümeti ve devletyetkilileri aşı üzerine yürütülen tartışmaları hiçönemsemedi. Almanya’da ve ABD’de tepkileryükseliyor ama Türkiye’nin umrunda bile değil.Alman sağlık uzmanları aşının kanser yaptığınısöylerken ABD’de avukatlar kampanyanındurdurulması için dava açıyorlar. Aşının özelliklebeyin üzerindeki etkilerine değiniliyor, felce vemuhtemel ölümlere işaret ediliyor, çocuklarda ciddinörolojik sonuçlara yol açacağı, astım hastası edeceği,aşılarda kanserli hücreler kullanıldığı, katkımaddelerinin ölümlere bile yol açabileceği, yeterlitestlerin yapılmadığı gibi itirazlar yükseltiliyor amahalkının kanını sudan ucuz gören Türk devleti tümbunları ciddiye bile almıyor. Hatta bazı uzmanlarınaşının domuz giribinden daha ölümcül olduğu uyarısıdikkate dahi alınmıyor.

Tüm bunlar aşının doğrudan etkileri. Ancak aşınınteslim alma ve saklama koşullarının vahameti en azaşının etkileri kadar korkunç. Mesela Sağlık BakanlığıHıfzıssıhha Başkanlığı’nda başta domuz gribi ve AIDSgibi riskli numunelerin muhafaza edildiği biyo-güvenlik kabininin uygunluk belgesi yok. Buzakülerde gelmesi gereken domuz gribi ve AIDSnumuneleri kargoyla geliyor. Numuneler ise yerlerde.Türkiye’nin en riskli merkezinde, doktor veziyaretçilerin koruyucu maskeleri dahi yok.

Bu, riskli numunelerin virüsleri dışarıya sızmışolabileceği gibi, numunelerin kimyasal yapıları daçözülmüş olabilir anlamına gelmektedir. Bu durumda,kimin domuz gribi olup olmadığının sağlıklı olaraktespit edilebilmesi mümkün değil. Ama zaten bu kiminumurunda. Sermaye devleti için önemli olan salgınhastalıklar ve tedavisi falan hiç değil. Onların tekderdi ilaç tekellerinin sefil kârı.

Domuz gribi değil kapitalizm öldürür! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 7Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Domuz gribi mi, ilaç tekellerinin kârı mı!

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Sosyalist Kamu Emekçileri’nden çağrı!8 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Ağustos ayında başlayan toplu görüşme sürecindesermaye hükümeti bir kez daha kamu emekçilerinintaleplerini karşılamak istemedi. Kamu emekçilerininsosyal haklarına, işgüvencesine, emeklilik ve sağlıkhakkına göz diken sermaye devleti bir kez dahaemekçilere sefalet ücretini reva gördü. Ücretleresefalet düzeyinde yüzde 2.5+2.5 artış yaparakemekçilerle adeta alay etti.

Sermaye iktidarı bırakalım yeni haklar vermeyi,olanları da gaspetmek niyetinde. Kapitalizmin kriziniağır ve kölece çalışma koşullarıyla, artan zam vevergilerle işçi ve emekçilere fatura etmeye çalışansermaye iktidarı, performansa göre ücretlendirme,sözleşmeli istihdam, grevli-toplusözleşmeli sendikahakkının tanınmaması, mezarda emeklilik, düşükücret, esnek çalışma koşullarını kamu emekçilerinedayatmaktadır. Hakkını arayan emekçileri ise sürgünve soruşturmalarla yıldırmaya çalışmaktadır. Her günçalışma ve yaşama koşullarımız daha daağırlaştırılmakta, sosyal yıkım saldırılarıylageleceğimiz çalınmaktadır.

Böylesi önemli bir süreçte kamu emekçilerininfiili-meşru mücadelesi sonucunda kurulan KamuEmekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ileTürkiye Kamu Çalışanları Konfederasyonu (Kamu-Sen), toplu görüşme sürecinde hükümetin talepleriniciddiye almaması üzerine 25 Kasım günü bir günlükuyarı grevi gerçekleştirme kararı aldılar.

Ama bizler biliyoruz ki, mücadeleci bir çizgiizleyen KESK artık bu görevini yerinegetirmemektedir. Kamu-Sen ise baştan beri devleteliyle kurdurulmuştur. Çünkü devlet, hakları içinmücadele eden kamu emekçilerini denetim altınaalmak istemiştir. Bunun için Kamu-Sen’i, idariamirlerine ve bürokratlarına kurdurmuştur. 25 Kasımuyarı grevi kararına ortak olmayanMemur-Sen yönetimi isehükümetle işbirliği halindedirve emekçilere yöneliksaldırıların önünüdüzlemektedir. Memur-Senve Kamu-Sen’in toplu

görüşme sürecinde sermaye hükümetinin işinikolaylaştıran, kamu emekçilerinin hak ve taleplerinikazanmak için kararlı bir mücadele yürütmeyen pratiğiortadadır.

Ancak kamu emekçilerinin hak ve talepleri Kamu-Sen ve Memur-Sen’in yönetimlerinde bulunan,işbirlikçi sendikal anlayışlara bırakılamaz. Saldırılarınve hak gasplarının muhatabı doğrudan kamuemekçileridir, mücadeleyi örgütlemesi vesendikalarına sahip çıkması gerekenler de onlardır.

Sendikaların tüm eksiklerine rağmen aldığı 25Kasım uyarı grevi kararı oldukça anlamlıdır. Ancakönemli olan grev kararını almak değil bu kararı hayatageçirecek bir örgütlülük yaratmak ve hazırlık içindeolmaktır. Bu hazırlığı yerine getirmek de, sendikalarımücadeleci bir çizgiye çekmek de bizlerin görevidir.Sendikalarda örgütlü olmak sadece üye aidatlarınınödenmesi ile sınırlı değildir. Örgütlü olmak demekişyerinde, sendikanda, yaşamın tüm alanlarındaemekten, emekçiden yana tutum almak, haklınınyanında olmak ve bunun için mücadele etmekdemektir.

Ağır çalışma ve yaşama koşulları altında bunalankamu emekçileri olarak artık bu gidişe dur demeli, hakve taleplerimiz uğruna mücadeleye atılmalıyız. 25Kasım uyarı grevini bir başlangıç kabul etmeliyiz.

25 Kasım grevini örgütlemek içintabanda birleşelim,

grev ve direniş komiteleri kuralım!

Sermaye iktidarının sosyal yıkım saldırılarısendikalı-sendikasız, işgüvenceli-işgüvencesiz tümkamu emekçilerini ilgilendirmektedir. Dolayısıyla

kamu hizmeti üreten tüm emekçilerolarak tabanda birleşmeli, ortaktalepler etrafında mücadeleyiortaklaştırmalıyız. 25 Kasım uyarıgrevini sonrasıyla birlikte tabanda

ortak örgütlemeliyiz. Mücadeleyi ortaklaştırmak ancak

işyerlerinde ortak örgütlülükleryaratmakla mümkündür. Bunun için

işyerlerindeki tüm emekçilerin iradesinintemsil edildiği, kararların ortak alındığı

grev ve direniş komiteleri kurmalı,sendikalı-sendikasız, kadrolu-sözleşmeli tüm

kamu emekçilerini komiteler aracılığıylasürecin bir parçası ve öznesi yapmalıyız.

25 Kasım eyleminigüçlendirmek için!

25 Kasım uyarı grevikararını alan sendikakonfederasyonları, sadece kamuemekçilerinin tabanda birliğini

sağlayacak işyeri örgütlülüklerinideğil aynı zamanda eylemin ön

sürecini ve sonrasını da boşluktabırakmışlardır. Her iki

konfederasyon da ön sürecindeeylem programını

ortaklaştırmamış, sadece 25Kasım gününde

ortaklaşmışlardır. Bueksik bir tutumdur.

Zira 25 Kasım grevinin güçlü ve kitlesel geçmesi,etkili olabilmesi için ön sürecinin işyerlerinde,sektörlerde adım adım örgütlenmesi veortaklaştırılması gerekmektedir. Bunun koşullarındanbirisi grev ve direniş komitelerinin kurulmasıysadiğeri de işyeri toplantıları, gezileri ve eylemleriylecanlı ve dinamik bir ön sürecin örgütlenmesidir.

25 Kasım bir uyarı grevidir ve bir günlükişbırakma şeklinde gerçekleşecektir. Herşeyden önceeğer 25 Kasım bir günlük uyarı greviyse ve kamuemekçilerinin taleplerini etkili bir eylemlegündemleştireceği bir süreç olacaksa, taleplerinkarşılanmaması durumunda kamu emekçilerinintutumunun ne olacağı bugünden ilan edilmelidir.Kamu emekçileri olarak bizler 25 Kasım’ın birbaşlangıç olduğunu, sermaye hükümetinin geri adımatmaması durumunda süresiz iş bırakma eylemiylemücadeleye devam edeceğimizi bugünden ilanetmeliyiz, sendikalarımızı bu doğrultuda karar almayazorlamalıyız.

Bugünden yapılan her eylemde, etkinlikte,toplantıda 25 Kasım’dan sonra süresiz iş bırakmayadoğru yürümemiz gerektiğini anlatmalıyız.

Sürgün ve soruşturmalara karşı fiilitepkiler örgütlemeliyiz!

Bugünden düşünülmesi ve planlanması gereken birdiğer önemli konu da eylem sonrası yaşanabileceksoruşturma ve sürgün terörüne karşı neleryapılabileceğinin tartışılmasıdır. Hatırlanacağı gibigeçmişte yaşanan kitlesel iş bırakma eylemlerininardından sermaye devleti adli ve idari davalarla vesoruşturmalarla, sürgünlerle kamu emekçilerihareketini ezmeye çalışmıştı. Bu anlamda sendikalarişin sadece hukuksal boyutuyla ilgilenmişti.Soruşturma ve sürgün terörüne karşı mücadele sadecehukuksal zeminle sınırlandırılmamalıdır. Fiili birtakım eylemlerle saldırının göğüslenmesi içinbugünden hazırlık yapılmalıdır. Bu nedenleişyerlerimizde sürgün ve soruşturmalara karşı işyavaşlatma, işgal, yürüyüşler, oturma eylemleri gibikitlesel katılımlı fiili eylemleri bugündengündemleştirmeliyiz.

Umutsuzluğu kırmak, kamu emekçilerine güven vermek,

haklarımızı kazanmak için görev başına!

Kamu emekçileri hareketinin uzun bir dönemdirgeriye çekildiğini, işyerlerimize umutsuz bir havanınhakim olduğunu biliyoruz. Ama tablonun bu halegelmesinden bizler de sorumluyuz. Bu olumsuzruhhalini dağıtmanın, kamu emekçilerine güvenvermenin ve mücadelenin öznesi yapmanın yolu herilde, sendikada, şubede ve işyerinde tabandaemekçilerin birliğini sağlamaktan geçmektedir. Bununiçin ilk önce kendimizdeki umutsuzluğu kırmalı, bir anönce harekete geçmeliyiz.

Hiç vakit kaybetmeden işyerimizdeki,sendikamızdaki sendikalı-sendikasız tüm emekçikardeşlerimizle biraraya gelelim, 25 Kasım uyarıgrevini, öncesi ve sonrasıyla birlikte kitlesel ve güçlüörgütlemek için grev ve direniş komiteleri kuralım,neler yapabileceğimizi tartışalım!

Sosyalist Kamu Emekçileri

25 Kasım uyarı grevine hazırlanalım!

Grevi adım adım örelim!

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

25 Kasım’a giderken... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 9Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

25 Kasım’a doğru şube veişyerlerinden yansıyanlar...

KESK’in almış olduğu 25 Kasım uyarı grevikararının üyelerle tartışılması ve gündemleştirilmesiiçin il gezileri, bölge toplantıları, çeşitli eylem veetkinlikler gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Budoğrultuda yapılan toplantılardan yansıyanlar henüz25 Kasım gündeminin yeterince taban çalışmasınadönüştürülemediğini göstermektedir.

İstanbul...İstanbul’da geçtiğimiz hafta sonu Avrupa ve

Anadolu olmak üzere her iki bölgede de KESKMYK’nın da katılımıyla toplantı gerçekleşti.

Bölge toplantılarından ilki Anadolu Yakası’ndaMYK’dan 3 kişinin katılımıyla yapıldı. MYK adınaAdnan Gölpınar yaptığı konuşmada, neden uyarı grevikararı alındığını ve bu kararın neden geç olduğunuanlattı. Geçmiş dönemlerde şube başkanlarındanoluşan danışma kurulu ile yapılan toplantılarda kararınverildiğini ve uyarı grevi tarihinin KESK MYK’sıtarafından belirlendiğini fakat bu kararın danışmakurulunda onaylandığını söyledi. Daha sonra KESKiçerisinde yaşanan iletişim kopukluğundan kaynaklısendika içinde demokratik ortamın yeterinceoluşturulmadığını ancak bunun yükünün tamamenKESK yönetimine atılmaması gerektiğini ifade etti.Gölpınar, ayrıca KESK tutukluları hakkında da kısabilgi verdi. Tutuklu üye ve yöneticilere bağlıbulundukları sendikalar tarafından maaşlarının 3/1’ikadar para ödendiğini, ailelerin ziyareti için otobüstutulduğunu, haftalık ziyaretlerin yapıldığını ifade etti.Kasım ayının 19 ve 20’sinde mahkemelerin olduğunu,kitlesel katılacaklarını ve gerekli bütün hukukçuları daoraya yığacaklarını, bu konuda uluslararası destek degeleceğini beyan etti.

Daha sonra söz üyelere bırakıldı. Yaklaşık 15üyenin söz aldığı toplantıda ciddi eleştiriler yöneltildi.

Eğitim-Sen 2 No’lu eski şube başkanı, uyarıgrevinin diğer iş bırakmalar gibi güdük geçeceğinisöyledi.

Aynı şubeden bir başka üye ise Kamu-Sen’leyapılan anlaşmanın Kamu-Sen’e siyasi bir zeminaçtığını, bu karardan vazgeçilmesi gerektiğini ifadeetti.

Eğitim-Sen 5 No’lu Şube yönetiminden bir üye,uyarı grevinin önceki yıllarda yapılan sevk ve işbırakma eylemlerinden farklı olmadığını, adınındeğiştirilerek bir hava boşaltma eylemi olduğunusöyledi.

Bir başka 5 No’lu Şube üyesi ise “bağı bozmanınanlamı yok, gerekirse bağcıyı dövmeliyiz” dedi.

Toplantıda söz alan Sosyalist Kamu Emekçileri iseyakın zamana kadar gerçekleştirilen eylemlereyönetim düzeyinde dahi katılmayan anlayışların hesapvermesi gerektiğini ifade ettiler. Uyarı grevinin işyerlerinden doğru oluşturulacak grev komiteleriyleberaber örgütlenmesi ihtiyacına işaret ettiler. Grevkomitelerinin bulundukları işyerinde grevi ve taleplerigündemleştirmesi gerektiğini, öğrencilerin ve velilerinde komitelerin faaliyetleriyle sürecin bir parçasıyapılması gerektiğini belirttiler.

KESK yönetimi toplantı sırasında üyelerinkonuşmalarına sürekli müdahale ederek üyelerinkendilerini rahat ifade edebileceği bir zemini ortadankaldırdı.

Avrupa Yakası’ndaki toplantıdan yansıyanlar iseAnadolu Yakası’ndaki toplantıdan çok farklı olmadı.

Üyeler yaptıkları konuşmalarda daha çok grevinadının aslında iş bırakma olması, çıkarılacakmateryallerin emekçilere hitap etmesi gerektiğini ifadeettiler. Kamu-Sen’le yapılan ortaklığın sıkıntılarınıdile getirdiler.

Tüm Bel-Sen 5 No’lu Şube’nin gerçekleştirdiğiTİS örneklerinin KESK tarafından görmezdengelindiğini, sözkonusu TİS deneyimlerinin diğerşubelerle paylaşıldığı ölçüde 25 Kasım’ın kazanımlasonuçlanabileceğini dile getirdiler.

25 Kasım gününde ise işyerlerininterkedilmemesinin, öğlene kadar işyerlerindekalınmasının ve ardından belirlenen merkezi yerlerdedavullu zurnalı grev halayları oluşturulmasınınemekçilerin katılımını arttıracağını söylediler.

Avrupa Yakası’ndaki toplantılarda yapılankonuşmalara yer yer diğer üyeler müdahale ederekkonuşma yapan emekçilerin sözünü kestiler.

Her iki toplantıya da 70’e yakın üye katıldı.

Kırklareli...Kırklareli’nde Eğitim-Sen yönetimi tablodan

umutlu değil. 25 Kasım’ın kadro eylemi olmasıkaygısını taşıyorlar. Kamu-Sen’in de iş bırakacakolması yönetimi bir parça rahatlatıyor. Eyleme katılımıartıracağını düşünüyorlar.

Kırklareli Eğitim-Sen Şubesi’nin ön çalışma olarak25 Kasım’dan bir hafta önce yemekli bir gece yapmayıplanladığı yansıyan bilgiler arasında. Yineyönetimdeki bazı bileşenlerin iki haftadır işyerigezileri düzenlediği, Kasım ayının başından itibarenise yönetimdeki tüm bileşenlerin haftada 1 gün işyerigezileri gerçekleştirmeyi planladıkları söyleniyor.

İşyeri gezilerinden yansıyanlara göre üyelerinolumsuz bir tavrı ya da söylemi bulunmuyor. İşyerigezilerinde soruşturma terörüne karşı emekçilerlesohbet ediliyor. 1 Aralık sonrası kazanılmışdava örnekleri verilerek cezalar konusunda üyelerönden rahatlatılmaya çalışılıyor, gerçekleştirilensohbetlerde ise kamu emekçilerinin kazanılmış entemel hakkı olan işgüvencesine yönelik saldırılardanbahsediliyor ve buna karşı mücadele edilmezseişgüvencesiz çalışmanın daha büyük ceza olacağıvurgulanıyor.

Eğitim-Sen Örgütlenme Sekteri’nin ise işyeritemsilcilerini göreve çağırdığı ve grev komitelerioluşturmak için çaba gösterdiği yansıyan bilgilerarasında bulunuyor.

26 Ekim’de ise Kırklareli’nde KESK ŞubelerPlaftormu toplantısı yapıldı. Toplantıya Eğitim-Sen,SES, Tarım Orkam-Sen ve Haber-Sen’den katılımoldu. Tarım Orkam-Sen’den gelen üye, Kamu-Sen’leortak basın toplantısı düzenlemek, işyeri gezileriniortak yapmak gibi öneriler sundu. Diğer bileşenler deKamu-Sen’in eyleme katılıyor olmasının sürecigüçlendirdiğini düşündükleri için öneriye olumlubaktılar.

Toplantıya katılanlar, KESK’in konfederasyondüzeyinde üstten kurulan ortaklığa karşı olduklarınıifade ettiler. Eğitim-Sen yönetiminden bir üye ise bueğilime karşı yerelde de üstten bir birliktelik kurmanındoğru olmadığını ifade etti. KESK’in 25 Kasım’ıKamu-Sen’e yaslanarak yapmadığını, Kamu-Senböyle bir eylem kararı alsa da almasa da KESK’in bueylemi yapıyor olacağını dile getirdi. Söylenenlere,katılımın sınırlı olacağına dair kaygılarını dile

getirerek hak veren bileşenler oldu. Toplantıda, radyo programlarına katılarak grevin

taleplerini anlatmak ve çağrı yapmak, her hafta birsendikanın basın toplantısı gerçekleştirmesi, KırklareliDemokrasi Platformu bileşenlerinin greve desteksunması amacıyla toplantıya çağırılması, 25 Kasımöncesinde mümkün olursa bir yemek düzenlemek,KESK bildirilerini dağıtmak, dış mekan afişleri gelirseonları asma kararları alındı.

27 Ekim günü ise Şube Başkanı’nın da katıldığıişyeri gezilerinde emekçiler greve katılmaya çağrıldı.

Tokat...16 Ekim’de KESK Genel Başkanı Sami Evren

ertesi gün yapılacak panele katılmak üzere Tokat’ageldi. Tokat’ta Eğitim-Sen Şube yönetiminin aktivistüyelere yönelik saldırıları muhatapları tarafından SamiEvren’le yapılan sohbette aktarıldı ve Tokat’tayaşananlar anlatıldı. Üyeler sorunların olduğu gibidevam ettiğini sendika yönetiminin de olduğu birortamda söylediler.

Sami Evren, sendika yönetimini dolaylı olarakeleştirdi ancak “kendi sorunlarınızı kendiniz halledin”türü bir yaklaşım sergiledi.

17 Ekim günü saat 12.30’da 25 Kasım grevineyönelik bir panel yapıldı. 100 kişinin katıldığı panelekonuşmacı olarak Sami Evren katıldı. Evren,konuşmasında Haziran ayından başlayarak toplugörüşme sürecini ve grev kararını neden aldıklarınıanlattı. Grevin bir hak olmasını anayasanın 90.maddesine dayandırdı. Uzunca anlatımlarlakapitalizmin tahlilini yapan Evren, eleştirilerini isedaha çok AKP’ye yöneltti. 1 milyon kişinin grevekatılmasını beklediklerini söyledi.

Eğitim-Sen Şube yönetimi işyeri gezileridüzenliyor. Gezi kapsamında 5 merkezi okul dolaşıldı.Buralardaki üyeler genel olarak 25 Kasım’a ilgisizdi.Şube başkanı ise Kamu-Sen’in de eyleme katılacağınıvurgulayarak grevin meşruluğunu anlatmaya çalıştı.

Grev örgütleme noktasında Eğitim-Sen Şubeyönetimi henüz ihtiyacı karşılayacak düzeyde birhazırlık içerisinde görünmüyor. Aktif üyelerin grevinörgütlenmesi için komiteler kurulması, işyeritoplantıları yapılması, üyelerle görüşülmesi vb. ilerisürdüğü önerileri ise yönetimin “gerek yok hallederiz”türü söylemleriyle geçiştirilmeye çalışılıyor.

Ayrıca Tokat’ta KESK’e bağlı sendikalardan BTS,BES, Eğitim-Sen ve SES ilk defa biraraya geldi.Toplantıda sendika temsilcileri yaşadıkları sorunlarıanlatarak KESK üyeleri ile greve yönelik bir toplantıgerçekleştirilmesi kararı aldılar.

Adana...Adana’da 25 Kasım uyarı greviyle ilgili Eğitim-

Sen Şubesi yönetimi henüz bir çalışmayı önüne temelbir gündem maddesi olarak almış değil.

Şubede 4-5 Kasım tarihlerinde KESK MYK’dangelecek yöneticilerin katılacağı toplantının ardındançalışmaların hızlanacağı ifade ediliyor.

Sosyalist Kamu Emekçileri’nin de içerisindebulunduğu aktif üyeler, üye toplantıları yapılması, ilve işyeri düzeyinde komitelerin oluşturulmasıyönünde öneri sunarak, faaliyetin hızlandırılmasıgerektiğini dile getirdiler.

Sosyalist Kamu Emekçileri

İMF-DB protestolarına dönük

devlet terörü protesto edildi

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Sınıfa karşı sınıf!10 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Kapitalizmin krizi etkilerini her geçen gün dahafazla hissettirmektedir. Krizin faturası yoğun iştenatmalar şeklinde işçi ve emekçilere ödetilmiş oldu.

Kriz gerekçesiyle onbinlerce işçi işten atıldı.Ücretsiz izinler yaygınlaştırıldı. Esnek üretiminyaygınlaştırılması, mesailerin arttırılması, ücretlerindüşürülmesi, ekonomik ve sosyal haklarıntırpanlanması ise işten atılmayanlar için köleceçalışma koşullarını daha da ağırlaştırdı.

Patronların “kriz var” çığırtkanlığına rağmenfabrikalardaki üretim eski standartların altınadüşürülmedi. “Öldük, bittik” yalanlarıyla işçi veemekçilerin hayatını cehenneme çevirenleraçıkladıkları listelerle kriz döneminde sermayelerininasıl büyüttüklerini ilan ettiler.

Bugün gerek sermaye grupları gerekse dehükümet “krizin atlatıldığı ve bittiği”, “ülkeekonomisinin artık düze çıktığı” yönünde açıklamalaryapmaya başladılar. Fakat son dönemde yansıyanrakamların da gösterdiği gibi, atlatılan kriz değilfaturanın emekçilere ödetilmesi ve “krizinyönetilmesi” sorunuydu.

Bursa’da da durum farklı değildi. Başta Tofaş veRenault olmak üzere hemen tüm fabrikalardanyüzbini aşkın işçinin ücretsiz izne çıkarıldığı ya daişten atıldığı bir dönemde üretim miktarında herhangibir azalma olmadı. Tersine patronlar “üretimrekorları” kırdıklarını açıkça ilan ettiler.

İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) Ağustos ayındahazırladığı “Türkiye’nin 500 büyük Sanayi Kuruluşu2008 Raporu”nda 5. sırada yer alan Renault, krizbahanesiyle üretimi sık sık durdurdu ve binlerceişçiyi ücretsiz izne çıkardı veya işten attı. Krizerağmen, geçtiğimiz yıl sonundaki net kârını 599milyon avro olarak açıklayan bu “otomotiv devi”,yine krizi bahane ederek geçici İŞKUR ödeneğinebaşvurdu.

Yine aynı listenin 6. sırasında yer alan Tofaş ise,kriz döneminde esnek çalışmanın bütün yöntemleriniuygulamaya geçirdi. Öneri sisteminin zorunlu halegetirilmesi, kalite çemberi ve WCM gibiuygulamaları kapsayan yeni üretim stratejisiyle dahaaz maliyet ve daha az işçiyle üretim yaparak kârınıarttırdı. Buna rağmen bu fabrika da üretimini sıklıkladurdurdu ve işçilerin çoğunu işten attı veya ücretsizizne çıkardı. Renault ve Tofaş üzerindenörneklediğimiz gibi kapitalistler yarattıkları krizi defırsata çevirmektedirler.

Bursa’da işten atmalar Bursa’da da yoğunyaşandı. Örneğin Eylül ayı içerisinde 2 bin 685 kişiişsizler ordusuna katıldı. Bu sayıyla beraber 2009’unilk dokuz ayındaki işsiz sayısı 40 bine yaklaşmışoldu. Geçen yılın, yani 2008’in aynı döneminde işsizsayısı 32 bin ve yıl sonundaki toplam işsiz sayısı da56 bin 700 olarak açıklanmıştı.

Hükümet sözcüleri krizin atlatıldığına dair pembetablolar çizse de işsizlik giderek artmaktadır.Kapitalizmin krizi sürmekte, işçi ve emekçiler içincehennem azabına dönüşmektedir.

Ortaya çıkan tablonun “vahamet” dedirtecekiçeriğini oluşturan ise işçi ve emekçilerin azgınlaşanbu saldırılara gereken yanıtı verememiş olmasıdır.Sermayenin saldırılarına işçi ve emekçilercephesinden bir yanıt gelmediği içindir ki saldırılarbu kadar kolay hayata geçirilebilmiştir.

“KESK’liler serbest bırakılsın!”Devlet, sendika binalarını keyfi bir şekilde basarak, yönetici ve üyelerini tutuklayarak KESK şahsında

kamu emekçilerinin haklı ve meşru mücadelesini sindirmek istemişti. Tutuklanan KESK’lilerin mahkemesiKasım ayında görülecek. KESK, 19-20 Kasım’da İzmir’de KESK’li tutukluların ilk duruşmalarına dikkatçekmek ve tutukluların uğradığı haksızlıklara karşı çıkmak amacıyla 24 Ekim tarihinde Ankara ve İstanbul’daeylemler gerçekleştirdi.

Ankara KESK’li kadınların “Tutuklu KESK’liler derhal serbest bırakılmalıdır!” talebiyle gerçekleştirdiği eylemde

YKM önünden Adalet Bakanlığı’na yürüyüş düzenlendi. Eyleme demokratik kitle örgütleri de destek verdi. Basın açıklaması Adalet Bakanlığı önünde yapıldı. Açıklamadan önce Bergama’daki tutuklu kadınlardan

gelen mektup okundu. Açıklamayı Eğitim-Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç yaptı. Kılıç, tutuklananKESK’lilerle ilgili iddianamenin Ağustos ayında hazırlandığını, duruşma tarihinin İzmir gibi yoğunluğuolmayan bir ilde 6 ay sonraya verildiğini söyleyerek keyfi uygulamayı teşhir etti.

İstanbul KESK İstanbul Şubeler Platformu, KESK’e yapılan operasyonlar sonucu tutuklanan 34 kişinin serbest

bırakılması için her Cumartesi günü çeşitli yerlerde oturma eylemi ve basın açıklaması düzenleyecek. İstanbul’da da KESK İstanbul Şubeler Platformu Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda oturma eylemi

gerçekleştirdi. KESK’liler Beyaz Adam Kitapevi önünde biraraya gelerek sloganlarla Özgürlük Meydanı’na yürüdü. “Tutuklu KESK üyeleri serbest bırakılsın” pankartının açıldığı basın açıklamasını KESK İstanbul Şubeler

Platformu dönem sözcüsü Azim Şamiloğlu gerçekleştirdi. Açıklamada demokratik kitle örgütlerinin, örgütlü muhalif kesimlerin kontrol altına alınmak, törpülenmek

ve sistemi zorlamayacak örgütler haline getirilmek istendiği söylendi. Açıklamanın ardından, tutuklu KESK üyelerinin serbest bırakılması talebi ile oturma eylemine geçildi.

SDP’li kadınlardan destek eylemi SDP’li Kadınlar, Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelerek, basın açıklaması gerçekleştirdi. “Barışa ihtiyacımız var” ozalit pankartının açıldığı eylemde, KESK’li kadınların serbest bırakılması

istendi. Basın açıklamasının ardından sloganlarla Galatasaray Postanesi’ne kadar yürüyüş gerçekleştirildi.Yürüyüşün ardından, tutuklu KESK’li kadınlara dayanışma kartı atıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara - İstanbul

Kapitalizmin krizidevam ediyor, işsizler

ordusu büyüyor!

25 Kasım çağrıları

Bursa KESK’ten açıklamaBursa KESK Şubeler Platformu 23 Ekim günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Türkiye İş Kurumu

İl Müdürlüğü önünde işsizlik ve 25 Kasım günü yapılacak olan uyarı greviyle ilgili basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Basın metnini KESK adına Bursa BES Şube Başkanı Süleyman Ayyıldız okudu. Ayyıldız, işsizliğinülkenin kronik bir sorunu olduğunu, krizle birlikte bu sorunun daha da derinleştiğini, barışın altını oyan vemilyonları aşsız ve umutsuz bir yaşama mahkum eden bir hal aldığını söyledi.

25 Kasım’da kamu emekçilerinin uyarı grevine gideceğini söyleyen Ayyıldız, 25 Kasım uyarı grevininişsizlik karşısında havlu atan AKP iktidarına yönelik son uyarı olduğunu ifade etti. Uyarı grevinin temeltaleplerinden birinin işsizlikle etkin mücadele edilmesi olduğunu söyleyen Ayyıldız, 25 Kasım’da alanlardaolacaklarını ve mücadeleye devam edeceklerini söyledi.

Kızıl Bayrak / Bursa

İzmir’de 25 Kasım çağrısıKESK’in tüm illerde işsizlik ile ilgili yaptığı eylemlerden biri 23 Ekim Cuma günü İzmir İşkur binası

önünde gerçekleşti. “Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu” pankartının açıldığı eylemde basınaçıklamasını KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Ali Kılıç okudu.

Kılıç konuşmasında, işsizliğin bu ülkenin uzun süredir en önemli sorunu olduğunu söyledi. Krizle birliktebu sorunun büyüdüğü, 1,5 milyon emekçinin kriz nedeniyle işini kaybettiği ve ülkede işsiz sayısının 5milyonu geçtiği belirtildi.

2010 bütçesinde kamudaki personel açığı karşısında istihdamdan ayrılan 4 kamu emekçisinin yerine 1emekçinin alınacağını belirtti. KESK’in krizin ilk belirtilerinden itibaren siyasi iktidarı eylemlerle, mitinglerleuyardığını ifade etti.

25 Kasım günü yapılacak uyarı grevine destek çağrısı yapan Kılıç, açıklamada şunları söyledi: “Buradan,işini, aşını kaybetmiş emekçi kardeşlerimize, yoksulluğa mahkum edilmiş emeklilere, kadınlara, gençlere,esnaflara, çiftçilere sesleniyoruz. Talepleriniz taleplerimizdir. Özgür, eşit, demokratik bir ülkede barış içindeyaşayacağımız güzel bir ülke yaratmak için herkese güvenceli iş, insanca ücret için, krizin bedelini ödememekiçin 25 Kasım’da grevdeyiz”

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Entes direnişi sürüyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 11Sayı: 2009/40 H 16 Ekim 2009

Kadın işçiler baş eğmiyor, direniyor....

Direnişteki kadın işçiler yol gösteriyor

Esenyurt Emekçi Kadın Komisyonu “Direnişçi işçi kadınlar yol gösteriyor” şiarıyla 24 EkimCumartesi akşamı Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde seminer düzenledi.

Seminer, DESA direnişçisi Emine Arslan, Entes direnişçisi Gülistan Kobatan ve Esenyurt’tadirenişteki pazar emekçisi Narin Gül Türkeli’nin katılımıyla gerçekleşti.

Seminer, Emekçi Kadın Komisyonu adına yapılan açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmada işçi veemekçi kadınların kapitalist sistemde maruz kaldığı çifte sömürüden bahsedildi. İşçi ve emekçikadınların yaşadığı sorunlara değinilerek bu sorunlar karşısında kadın erkek el ele örgütlü mücadeleyibüyütme çağrısı yapıldı. Toplamında tüm işçi sınıfının bir parçası olan işçi kadınların kurtuluşunun dadevrim ve sosyalizmde olduğu vurgulandı.

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan konuşmasında işçi sınıfının, patronların krizinin bedeliniödememek için mücadeleyi kuşanması gerektiği vurgusunu yaptı. Kadın işçilerin ancak örgütlümücadeleyle özgürleşeceğini belirterek seminere katılan işçi ve emekçi kadınlara örgütlü mücadeleçağrısı yaptı.

DESA direnişçisi Emine Arslan, DESA’da işçilerin yaşadıkları yoğun sömürüden ve direnişboyunca yaşadığı patron, polis baskısından bahsetti. Sendikal örgütlülüğün önemine değinerek örgütlümücadele çağrısı yaptı. Direnişe başladığında desteğin büyük olacağını tahmin etmediğini ve direnişboyunca sınıf devrimcilerinin kendisini yalnız bırakmadığını ifade etti.

Ardından Esenyurt Belediyesi önünde 71 gündür direnişte olan pazar emekçisi Narin Gül Türkelibir konuşma gerçekleştirdi. Belediyelerin daha fazla kâr ve rant için pazar yerlerine el koyduğunu, buhaksızlık karşısında birçok yere başvurduklarını ancak kapıların yüzlerine kapandığını vekovulduklarını söyledi. “Ekmeğimiz için direnmekten başka çaremiz yoktu, direnişi seçtik” diyenTürkeli, direnişleri boyunca yaşadıkları baskılardan söz etti.

Direnişçi kadınların konuşmalarının ardından toplantıya katılan işçi ve emekçiler düşüncelerinipaylaştılar, sorular sordular. Yapılan sohbetin ardından seminer, Emekçi Kadın Komisyonları ileörgütlü mücadeleyi yükseltme çağrısı yapılarak son buldu. Seminere 45 işçi ve emekçi katıldı.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Eğitim-Sen Şube Kadın Sekreterleritoplantısı gerçekleşti!

Eğitim-Sen Şube Kadın Sekreterleri toplantısı 24 Ekim tarihinde Ankara’da gerçekleşti.Toplantıya Karaman, Tekirdağ, Edirne, İstanbul, Gebze, Bartın, İzmir, Malatya, Niğde, Trabzon,Batman, Van, Diyarbakır, Tokat, Samsun, Gaziantep, Adana illerinden temsilciler katıldılar. AyrıcaEğitim-Sen Genel Merkez Kadın Komisyonu ile KESK Kadın Dairesi de toplantıya katılım sağladı.

Sendikal bürokrasiye eleştiri

25 Kasım uyarı grevine ilişkin yürütülen tartışmalarda kadın sekreterlikleri, 25 Kasım kararınınaltının örülmediğini, grev tarihi kararının sıkışık bir zamana alındığını, özellikle taşrada eylemeyoğun bir ilgi olmayacağından endişe duyduklarını, kararların üyelere sorulmadan MYK tarafındanalındığını söylediler, sendikal bürokrasiyi eleştirdiler.

Diyarbakır, Batman ve Van kadın sekreterlikleri ise 25 Kasım grevine ilgisizdi. Sözkonusu iller“namus ve töre cinayetleri ile bölgede yaşanan savaştan kaynaklı kadınların yaşadığı sorunlarınöncelikli olduğunu grevin ikinci derecede önemli olduğu”nu söylediler. Ayrıca çoğu kadın sekreterliğide grevin tarihini eleştirerek 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde grev kararıalmanın bu günü gölgelediğini söylediler.

KESK’li tutsaklarla dayanışma yükseltilmeli

KESK’li tutsaklara ilişkin başlıkta ise toplantıya katılanların büyük çoğunluğu KESK’li tutsaklarayeteri kadar destek verilmediğini, bu konuda yapılan eylem ve etkinliklerin de yeterli bir etkiye sahipolmadığını söylediler.

Ankara’da KESK’li tutsaklara ilişkin yapılan eylemde ise bir kez daha Eğitim-Sen MYK’nınkadın sorununa feminist bir açıdan baktığı ortaya çıktı. Zübeyde Kılıç, KESK’li tutsak kadınlar içinyapılacak basın açıklamasına sadece kadın üyelerin katılacağını, erkeklerin gelse bile arkadanyürümesi gerektiğini söyledi. Kılıç’ın bu sözleri toplantıya katılanların tamamı tarafından eleştirildi.

Tokat temsilcisi ise geçen yıl 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü ile ilgili şube üyeleriningerçekleştirdiği etkinliğe şube yönetiminin saldırılarını anlattı. Tokat’ta yaşanan sorunların haladevam ettiğini belirtti. MYK ise Tokat temsilcisinin anlatımlarını geçiştirmeye çalıştı. Fakat kadınsekreterleri yaşanan olayların çok rahatsız edici olduğunu belirterek desteklerini sundular. Bu konudadayanışma içinde olacaklarını söylediler.

Entesgüncesinden...

161. günIBM işçisi Nedim Akay’ın IBM önünde gerçekleştirdiği

basın açıklamasına katıldık. Mücadele etmemiz gereken,sermaye sınıfı ve onların istediği gibi bir örgütlenmeyi dayatansendika ağaları ve sendikal bürokrasidir. Bunlar elbettekibirbirinden bağımsız değildir. Ve bizler var olan sendikalariçinde yer alarak bu sendikalara basınç uygulayarak ancaktabana dayalı sendikaları var edebiliriz. İşçiyi satan sendikaağalarının türemesinin önüne böyle geçebiliriz. O yüzden IBMişçisini destekliyorum.

Saat 15.00’te daha önce duyurusunu yaptığımız gibiElektrik Mühendisleri Odası yönetimindekileri Entes direnişinesahip çıkmaya ve emekten yana seçim yapmaya çağırmak içinEMO önünde basın açıklaması gerçekleştirdik. Eylem sonrasıEMO Şube Müdürü ile bir toplantı alındı, somut taleplerimizidile getirerek oradan ayrıldık.

163. günİşçi-Köylü gazetesi muhabiri benimle röportaj yaptı.

Entes’in görülen 2. duruşmasından çıkan sonuçlar ve şahitlerinifadeleri hakkında bilgi verdim. Ayrıca Entes’e dairgerçekleştirmeyi düşündüğümüz çalışmaları ve DirenişPlatformu’nun son durumunu aktardım. (...)

Metal İşçileri Kurultay Hazırlık Komitesi olarak Entes’tetoplandıktan sonra Sinter Metal işçilerini ziyarete gittik. Sinterişçileri ile kurultay üzerine konuştuk. Önümüzdeki günlerde detekrar böyle bir toplantı gerçekleştireceğimizi söyledik.

164. günSabiha Gökçen Havaalanı’nda çalışan, sendikalı oldukları

için işten atılan ve direnişe geçen ISG işçilerinin TaksimTramvay Durağı’nda gerçekleştirdiği basın açıklamasınakatıldım. (...)

Eylem sonrası Esenyurt İşçiKültür Evi’nde Emekçi KadınKomisyonları’nca düzenlenen,direnişteki kadın işçileri konualan toplantıya katıldım.

Toplantıya DESA’da 352 gündirenen Emine Arslan, Esenyurt’tapazarcılıkla geçimini sağlayan veyerleri elinden alınan emekçilervardı. Ben Entes sürecini, direnişe

nasıl başladığımı anlattım. (...)Önce size başka yer

vereceğiz diyerek pazarcılarımevcut yerlerinden edenbelediye başkanı dahasonra pazarcılardan,

tezgah açabilmeleri içinfazla para istiyor ve

pazarcılar da bu parayıödeyecek durumdaolmadıkları için Pazaryerleri ellerindenalınmış oluyor. Direnişebaşlamalarınıhazmedemeyince deçeşitli yollarabaşvurarak yıldırmayaçalışıyor. Amaemekçilerin oldukçakararlı olması veyılmaya niyetleriolmaması da tabii kisevindirici bir durum.

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Zafer direnen emekçinin olacak!12 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Kent AŞ işçilerine faşist saldırıDirenişlerini Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda

sürdüren Kent AŞ işçilerine 25 Ekim günü saat 16.00sıralarında polis-sivil faşist işbirliği içerisinde saldırıdüzenlendi.

Polisin yönlendirmesi ile işçilere saldıran AlperenOcakları’ndan faşistler, işçilerin parkta kurduğufotoğraf sergisini de dağıttı.

Tekbir sesleri ile park etrafında yürüyüş yapanfaşistlerin polis tarafından parka doğruyönlendirilmesi ile saldırıya uğrayan işçilerden 3’üyaralandı.

Kızıl Bayrak / Ankara

İzmir’de baskılar artıyor!Kent AŞ işçileri Ankara’da Abdi İpekçi Parkı’nda

bekleyişlerini sürdürürken İzmir’de kalan işçiler deşantiyede direnişlerine devam ediyor.

İzmir’de 23 Ekim günü zabıtalar valilik kararıylagelerek, direniş yerinin işgal edildiği gerekçesi ileişçilerden çadırların kaldırılmasını istediler. Zabıtalar,işçilere ellerinde valilikten yazı olduğunu söyleyerekçadırların kurulu olduğu alanın derhal boşaltılmasıistedi.

İşçilerin yazıyı görmek istemeleri üzerine yazıyıgöstermeyen zabıtalar geri döndü. İşçiler zabıtalara“Burası direniş alanıdır. Burada durmak bizimhakkımız ve çadırları da sökmeyeceğiz” diyerektepkilerini gösterdiler.

Kızıl Bayrak / İzmir

Kent AŞ işçilerine dönük faşistsaldırı protesto edildi

Ankara’da polisin yönlendirmesi ile Kent AŞişçilerine yapılan faşist saldırıyı protesto etmek içinkitlesel dayanışma eylemi gerçekleştirildi.

26 Kasım Pazartesi akşamı İHD Ankara Şubesi,AKA-DER, Devrimci 78’liler, Ankara 78’lilerGirişimi, SGD, Genç-Sen, ESP, Kaldıraç, SDP, DTP,EHP, EMEP, TKP, ÖDP Ankara İl Örgütleri’ninortak örgütlediği ve Alınteri, DHF, BDSP, Partizan,TÜM-İGD’nin destek verdiği eyleme yaklaşık 1000kişi katıldı.

Yüksel Caddesi’nde buluşan kitle “Kent AŞ işçisiyalnız değildir” pankartı arkasında sloganlarla Abdiİpekçi Parkı’na yürüdü.

Abdi İpekçi Parkı’nda kurumları temsilen İHDAnkara Şube Başkanı Gökçe Otlu bir konuşma yaptı.Genel–İş Eğitim Dairesi Başkanı Hüseyin Yaman dayaptığı konuşma ile dayanışma için gelenlereteşekkür etti.

Genel–İş İzmir 5 No’lu Şube Başkanı MehmetÇınar ise saldırının işçi sınıfına yönelik planlı birsaldırı olduğunu ifade etti. Polis saldırısında darpedilen işçi için ‘Saldırganlardan biri sandım’yorumunun inandırıcı olmadığını söyleyen Çınar, “Bukadar yer varken polisin onları buradan yürütmesi detesadüf olamaz, düşündürücüdür” dedi.

CHP’nin işçi düşmanlığı tescillendi

Basın açıklamasında, işsizlik yoksulluk vesendikasızlaştırmaya karşı İzmir-Ankara yürüyüşünügeçen hafta tamamlayan işçilerin bir haftadır Abdi

Direnişteki Kent AŞ işçileriyle konuştuk...

“Onurlu mücadelemizden asla taviz vermeyeceğiz!”

- Belediyeden atılma sürecinizi kısaca anlatır mısınız?1. işçi: “Daralma” bahanesi ile işten atıldık. 30 Nisan’da iş akdimiz feshedildi. Aynı günün akşamı işimizi

taşeron firmaya verdiler. Hemen 400 kişi işten atıldı. İşten atılmamızın asıl sebebi ise belediyenin kendiyandaşı olan firmaları kollama çabasıydı.

2. işçi: 28-29 Nisan’da gizlice ihale yapıldı. 29 Nisan’da 291 kişi işten atıldı. 276 kişi ile direnişe geçtik.Sonrasında direnişteki işçi sayısı azaldı. 52 kişi ile birlikte Ankara yürüyüşü başlattık. 100 işçi ise şantiyeönünde bekleyişini sürdürüyor.

- İşten atıldıktan sonra ne gibi zorluklar yaşadınız?1. işçi: Ekonomik sorunlar yaşadık. Ailelerimizde manevi çöküntü meydana geldi. Çocuklarımızın

geleceği konusunda kaygılarımız arttı. Bayramda yollardaydık, her şeyi bir kenara bırakıp çocuklarımız içinmücadele ettik. Geceli gündüzlü şantiyede olduk. Elektrik, su yoktu. Tuvalet ihtiyacı için şantiyeye girmemiziyasakladılar. Karşıyaka Belediyesi halkın parası ile yerel basın ve yazarları satın aldığı için mağduriyetimizihalka anlatmakta zorluk çektik.

2. işçi: En çok ekonomik zorluk yaşadık. Banka, belediyenin yatırdığı kıdem ve ihbar tazminatlarına krediborçlarımız yüzünden el koydu. Belediye Başkanı ise işçilerin paralarını aldığı şeklinde haberler yayınladı.

- İşten atılma saldırısı karşısında şu ana kadar verdiğiniz mücadeleyi anlatır mısınız?1. işçi: 26 Mayıs günü demokratik kitle örgütleri ve sendikalarla belediye önünde eylem yaptık. 15-16

Haziran’da DİSK’in katılımı ile belediye önünde eylem gerçekleştirdik. Karşıyaka Belediyesi’nin yaptığıaçılış ve etkinlikleri protesto ettik. Belediye Başkanı’nın bulunduğu her yere gittik. CHP ve Deniz Baykal’ıngittiği her yerde biz de vardık. Ve bu yüzden gittiğimiz yerlerde kendi organize ettikleri etkinliklerigerçekleştiremediler.

2. işçi: Eylemlerimiz pasifti. Direnişin başladığı yerde başarıya ulaşabilecek şekilde olmalıydı. Abdiİpekçi Parkı’ndaki Alperen Ocakları’nın saldırısı sonrasında parkı terk etmemiz yanlıştı.

- Ankara sürecinde CHP ve sendikanın tutumu nasıldı?1. işçi: Sendikanın önderliğinde Ankara’ya geldik. Deniz Baykal’dan randevu talebimizin karşılanmasını

bekliyoruz. Sendika, sorunun masada çözülmesini istiyor. Çözülmezse sendikanın önderliğinde farklıeylemlere gidilebilir.

2. işçi: CHP gözlerini kapattı. Kitle partisi durumunda “işçi dostu” gibi görüntü çizmeye çalışıyor.CHP’nin bize karşı tutumu onun özüne dönmesidir. DİSK, CHP’li belediyelerde örgütlü olduğu için bu onumücadeleden uzaklaştırıyor.

- Genel olarak işçi sınıfı ve özelde Kent AŞ işçisi örgütlenme alanında ne gibi sorunlar yaşıyor?1. işçi: Bütün işçi sınıfına seslenmek gerekiyor. Sınıfın birlikteliği sağlam temeller üzerinde olmalı. Sınıfın

önündeki en büyük engel, kendi arasındaki alt kimlik sorunudur. Sendikada örgütlenmek bu sorunu çözmeyeyetmemektedir.

2. işçi: İşçiler dünkü faşist saldırının etkisi ile sağ-sol olarak bölündü. Bu tür oyunlara gelmemek lazım. - Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?1. işçi: 25 Ekim’de bize yapılan faşist saldırıyı kınıyorum. Bu saldırı bizi yıldıramayacak. Mücadelemiz

onurlu bir mücadeledir. Asla taviz vermeyeceğiz. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki hak savaşarak elde edilir.Yaşasın işçilerin birliği! Savaşa savaşa kazanacağız!

2. işçi: Direne direne kazanacağız! Kahrolsun faşizm, kahrolsun CHP! Kızıl Bayrak / Ankara

Kent AŞ işçileriyle dayanışmaeylemlerinden...

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Zafer direnen emekçinin olacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 13Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

İpekçi Parkı’nda konakladığı, direnişlerini buradasürdürürken randevu talep ettikleri CHP’den yanıt alamadığıifade edildi. CHP’nin işçi düşmanlığının bir kez daha gözlerönüne serildiğinin söylendiği açıklamada, Pazar günüakşamüstü Alperen Ocakları’ndan yüzlerce kişilik faşist birgüruhun, polisin Abdi İpekçi Parkı’na yönlendirmesi üzerine,ırkçı ve küfürlü sloganlarla işçilerin konakladığı yere doğruyürüdüğü, saldırganlara müdahale etmesi gereken polisin iseişçileri tartakladığı ifade edildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sendikalar ve demokratik kitleörgütlerinden Kent AŞ işçisine destek

Kent AŞ işçilerine 25 Ekim günü gerçekleştirilen faşistsaldırı 27 Ekim’de sendikalar, demokratik kitle örgütleri,siyasi partiler ve ileri devrimci örgütler tarafından Abdiİpekçi Parkı’nda yapılan basın açıklaması ile protesto edildi.

Faşist saldırıyla ilgili basın metnini okuyan Genel-İşBaşkanı Erol Ekici, direniş sürecine ve Ankara yürüyüşünedeğindikten sonra Kent AŞ işçilerine yönelik faşist saldırıyıteşhir etti.

Açıklamanın ardından KESK Genel Başkanı Sami Evrende gerçekleştirdiği konuşma ile saldırıyı kınadı.

Kızıl Bayrak /Ankara

BDSP’den Kent AŞ işçilerine destekziyareti

25 Ekim günü Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu(BDSP) direnişlerini Ankara’da sürdüren Kent AŞ işçilerinedestek ziyaretinde bulundu.

Parkın girişinde “Kent AŞ işçisi yalnız değildir! Yasasınsınıf dayanışması!” ozalitini açarak sloganlarla yürüyüşegeçen sınıf devrimcileri, işçiler tarafından sloganlarlakarşılandı.

Burada BDSP tarafından bir basın açıklamasıgerçekleştirildi. Basın açıklamasında kapitalist sisteminiçinde olduğu krizin bedelini işçilere ödetmeye çalıştığıvurgulanarak aylardır her türlü zorluğa karşı mücadelelerinisürdüren Kent AŞ işçilerinin mücadelesinin tüm içi sınıfınınmücadelesi olduğu ve sınıf devrimcileri tarafındansahiplenildiği vurgulandı.

Kızıl Bayrak/ Ankara

BDSP’den Kent AŞ işçilerine ziyaretAnkara yürüyüşünü tamamlayan Kent AŞ işçilerinin

Sıhhiye’deki bekleyişleri devam ederken, Ankara BDSP 22Ekim saat 13.00’te Kent AŞ işçilerini ziyaret etti. Slogan veflamalarla direniş alanına giren BDSP’liler, işçilere onurludirenişlerinde destek olduklarını belirttiler.

BDSP adına yapılan konuşmada, işçilerin düzenpartilerine güvenmemeleri gerektiği ve bu partilerin işçileriboş vaatlerle kandırdığı dile getirildi. İşçilerin kendigüçlerine güvenmeleri gerektiği söylendi ve BDSP’ninmaddi ve manevi olarak direnişçilere destek olacağıbelirtildi.

EMEP, ÖDP ve Emekli-Sen de direnişe destek olmak içinziyaret gerçekleştirdiler.

Kızıl Bayrak / Ankara

Kent AŞ işçilerine destek!EPSU Genel Sekreter Yardımcısı Jan Willem Goudriaan

ve Eğitim Uzmanı Steve Thomas, 22 Ekim’de Kent AŞişçilerini ziyaret ederek işçilerle sohbet ettiler. EPSUtemsilcileri Kent AŞ direnişini Avrupa’ya duyurmak içinellerinden geleni yapacaklarını ifade ettiler. Fransa’da 1996yılında kendilerinin de benzer bir direniş gerçekleştirdiklerinisöylediler.

EPSU temsilcileri işçilerin patronu konumundakiKarşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak’a mektupgöndererek işçilerin taleplerinin karşılanmasını istediler.

Cesur Çuval’da işten atmasaldırısı!

5 Eylül 2009 tarihinde ücret alacakları için iş bırakarak eyleme geçen Cesur Çuval işçileriücretlerinin ödenmesiyle işlerinin başına dönmüşlerdi.

Cesur Çuval patronu Mehmet Cesur işçilere Eylül ayının maaşlarının da zamanında yatacağı sözünüvermişti. Ama sözünde durmayan CesurÇuval patronu halen ücretleri yatırmış değil.

26 Ekim Pazartesi günü ücretlerin yatırılmamasından kaynaklı yine iş durduran Cesur Çuval işçileribu sefer işten atma saldırısı ile karşı karşıya kaldı. Sabah vardiyasında üç bölümün iş bırakması üzerinepatron öncü işçileri hedef tahtasına çakarak 25. madde üzerinden ihbar ve kıdem tazminatsız iş akdininfeshi yoluna başvurdu.

Bu ilk girişimi başarısız olan Cesur Çuval patronu bu sefer dokuma bölümündeki işçileri iknaetmek için bir toplantı düzenledi ve dokuma bölümündeki direnişi kırmayı başardı. Fakat patronuntehdit ve şantajlarına kulak asmayan iplik ve geri dönüşüm bölümündeki işçiler eylemlerine devamettiler.

15.00–23.00 vardiyasının başlamasıyla sabah vardiyasında çalışan geri dönüşüm bölümündeki birişçiyi yönetim odasına çağıran patron işten çıkarıldığını söyleyerek fesih bildirimini imzalamasınıistedi. Fesih bildiriminde “yasadışı grev örgütlemek, işçileri toplu harekete teşvik, fabrika içerisindeyasadışı bildiri dağıtmak” vb. suçlamalarla iş kanununun 25. maddesi gereğince tazminatsız iştenatıldığı ifade ediliyordu. İşçi bu metni imzalamayı reddetti.

15.00–23.00 vardiyasına gelen iki işçi de daha makinelerinin başına geçmeden yönetime çağrıldı veaynı bildirimin imzalanması istenerek iş akitlerinin sonlandırıldığı söylendi. Bu bildirimiimzalamayacağını söyleyen işçiler, Mehmet Cesur’un oğlu Cem Cesur tarafından güvenliklervasıtasıyla zorla kapı dışarı atıldı.

Bu tablo üzerine işçilerin birçoğu iş bırakma eylemine devam etmedi. İş bırakma eylemine devameden iplik bölümündeki işçiler de saat 21.00 civarı patronun 30 Ekim gününe kadar ücretleri ödemesözü vermesiyle üretime döndüler.

Cesur Çuval patronu bir kez daha böyle bir durumla karşı karşıya kalmamak için öncü işçileribelirlemiş ve işten atma saldırısına devam etmiştir. 23.00-07.00 vardiyasına izin dönüşü gelecek olanbir işçi daha vardiya saati gelmeden telefonla aranarak aynı düzenlemeyle işten çıkartıldı.

İşten atma saldırısı 27 Ekim günü de devam etti. Cesur Çuval patronu gözüne kestirdiği öncüişçilerden ikisinin daha işine son verdi veböylelikle atılan işçi sayısı 6’ya çıktı. İştenatmaların süreceği yönünde tehditler sürerkenpatron tepkileri yatıştırmak için ödenmeyenücret alacaklarını da ödeme yoluna gitti.

Hukuki sürece hazırlanan işçiler CesurÇuval patronunun bu yaptığının yasadışı biruygulama olduğunu, bir yılı geçkin birzamandır sürekli geç ödenen maaşları veödenmeyen ikramiye haklarını istedikleri içiniş kanununun 34. maddesine dayanarak işdurdurduklarını, bu haklarının ellerindenalınamayacağını söyleyerek mücadelelerinedevam edeceklerinin altını çiziyorlar.

Kızıl Bayrak / Kartal

Sermaye devleti, cinayetbilançosunu açıkladı

2009 yılının ilk 6 ayında 3 bin 18 iş kazası olduğu bu kazalar sonucunda 670 işçinin iş cinayetinekurban gittiği açıklandı.

Kapitalistler kâr oranlarında azalma olmaması için en ufak iş güvenliği önlemlerini dahi almazken,her yıl yüzlerce işçi iş cinayetlerine kurban gidiyor.

Alınabilecek basit önlemlerle birçok ölümün önüne geçilebilecekken, bunları maliyet olarak görenpatronlar işçi ve emekçilerin canına kastediyorlar. Üç kuruşluk güvenlik önlemini almaktansaemekçilere ölümü reva görüyorlar.

Patronlar kapitalizmin yapısal sorunu olan işsizlikten de faydalanarak milyonlarca işçi ve emekçiyeölüm koşullarında çalışma dayatmaktan çekinmiyor. Onlar için işçinin canı ve sağlığı kolayca gözdençıkarılabiliyor.

Sermaye devletinin hazırladığı yönetmelik, çıkardığı kanunlar ise hizmet ettiği kapitalistlerin elinirahatlatıyor. Tersanelerde yaşanan yüzlerce ölüme rağmen sadece bir-iki tersanenin göstermelik olarakkapıtılması, sermaye devletinin gerçekleştirdiği “denetim”in de boyutları hakkında fikir veriyor.Tersanedeki iş cinayetlerine karşı toplumsal duyarlılığın oldukça yüksek olduğu bir dönemde dahiverilen cezaların sınırı bu düzeyde kalırken, bu kapatmalara işçilerin cahilliği ve eğitimsizliğiargümanları eşlik ediyor. Katilleri koruyan sermaye devleti, suçu işçilere atıyor.

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Direnişteki işçilerden ortak eylem!Hava-İş Sendikası’nda örgütlenme çalışması

yürütürken Sabiha Gökçen Havalimanı’nda iştenatılan ISG işçileri, Esenyurt Belediyesi’nde sendikalörgütlenmeden dolayı işten atılan EsenyurtBelediyesi işçileri, BMİS’te örgütlendikleri için iştenatılan Sinter Metal işçileri, işten atma saldırısınakarşı direnen Entes işçisi Gülistan Kobatan ve pazaryerleri ellerinden alınan mağdur Esenyurtpazarcıları, 24 Ekim’de Taksim’degerçekleştirdikleri eylemle sendikal örgütlenmeyeyönelik baskıları ve işten atma saldırılarını protestoettiler.

Eylemde ilk olarak Sabiha GökçenHavalimanı’nda işten atılan Reyhan Kadirhan, Hava-İş Genel Merkez Yönetim Kurulu adına basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Kriz sonucu değil, Hava-İş Sendikası’na üyeoldukları gerekçesiyle topluca işten atıldıklarınıvurgulayan Kadirhan, 47 gündür sendika yetkisibeklediklerini ve yetkinin tanınmasının an meselesiolduğunu ifade etti.

Basın açıklamasının ardından direnişte olanişçilere söz verildi.

Hava-İş Sendikası üyesi Sezgin Uzun, patronlarakarşı direnişteki işçilerle birlikte ve kararlılıklayürüyeceklerini söyledi.

Ardından Esenyurt Belediye işçileri adına konuşanFatih Albayrak, Esenyurt Belediye Başkanıtarafından fiili saldırıya varan müdahalelerlekarşılaştıklarını anlatarak, her Çarşamba yaptıklarıeylemlere çağrı yaptı.

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan da yaptığıkonuşmada, sermayenin saldırılarına karşı direnenişçilerin ortak bir mücadele hattı oluşturmasıgerektiğine vurgu yaptı. “Direniş Platformu içindegüçlerimizi birleştirip, mücadele edelim” dedi.

Sinter Metal işçileri adına konuşan Halit Yıldırımise asalak patronlara seslenerek, “Üreten biziz,mağdur olanlar da biziz. Siz bizim sırtımızdan milyondolarlar kazansanız da, kazanan biz olacağız!” dedi.

Belediye-İş 2 Nolu Şube Başkanı Hasan Gülüm,saldırılara karşı ortak mücadele verilmesiningerekliliğine değinerek bu eylemin bir ilk olduğunu

ve direne direne kazanacaklarını ifade etti. 100’ü aşkın işçinin katıldığı eylem atılan

sloganlarla son buldu. Direnişteki işçiler eylem sonrası TMMOB

MMO İstanbul Şubesi’ne geçerek direnişleriüzerine sohbetler gerçekleştirdiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Esenyurt’ta direniş sürüyor!Esenyurt Belediyesi’nden sendikalı oldukları

için işten atılan belediye işçilerinin direnişisürüyor. İşçiler direnişin 72. günündeler ve herÇarşamba günü olduğu gibi EsenyurtBelediyesi önünde eylemdeydiler.

Esenyurt Belediyesi önünde biraraya gelenişçiler ve destekçi kurumlar burada bir basınaçıklaması gerçekleştirdiler. Belediye-İş 2 No’lu Şubeadına yapılan açıklamada işten atmaların devamedebileceği ifade edildi. Halen çalışmakta olan 5sendikalı işçiye daha belediye tarafından “uyarı”yapıldığı, işçilerin işten atılmakla tehdit edildiğibelirtildi. Basın açıklamasında şunlar söylendi:

“Esenyurt Belediye Başkanı sendikalı işçiyi iştenatarak bitirmek istiyor. Hem de hiç hukuk ve yasadinlemeden. Esenyurt Belediye Başkanı yönetiminverdiği güçle işçileri bugün işten çıkarabilir. Amaunutmasın ki iktidarda olmak her zaman güçlü olmasıanlamına gelmez. Çünkü bizler de buna karşımücadele ederiz. Esenyurt’ta esas gücün Esenyurthalkı olduğu unutulmasın.”

Esenyurt BDSP de eyleme destek verdi. Kızıl Bayrak / Esenyurt

Dev Sağlık-İş: “Sağlıkta taşeronolmaz!”

DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş Sendikası, 24 Ekimgünü Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve GöğüsCerrahisi, Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışantaşeron sağlık işçisi Mustafa Güneş’in domuzgribinden yaşamını yitirmesine ilişkin 27 Ekim Salıgünü İstanbul Sağlık Müdürlüğü önünde bir basınaçıklaması gerçekleştirerek, “Sağlıkta taşeron olmaz!”dedi.

Kartal Koşuyolu ve Okmeydanı Eğitim veAraştırma Hastanesi önünde işten atma saldırısına

karşı direnişlerini sürdüren Dev Sağlık-İşSendikası’na üye taşeron işçilerinin, İstanbul TabipOdası Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizen ve İTOyöneticileri ile SES çalışanlarının da destek verdiğieylemde basın açıklamasını Dev Sağlık-İş GenelBaşkanı Arzu Çerkezoğlu okudu.

Açıklamada taşeron sağlık çalışanlarının sahipsiz,güvencesiz ve geleceksiz çalıştırılmaya mahkumedildiği, Sağlık Bakanlığı’na bağlı bir hastanede,sağlık hizmeti sunan Mustafa Güneş’in ölüm olayındaolduğu gibi, hastanelerde emeği görünmeyenlerinölümünün de yok sayıldığı ifade edildi.

Hüseyin Demirdizen ve SES Şişli Şube SekreteriAkife Aktaş’ın da konuya ilişkin birer konuşmagerçekleştirdiği eylem sloganlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“En iyi Çağrı Merkezi” ödülüprotesto edildi...

Çağrı Merkezi Çalışanları Derneği, 27 Ekim günüLütfü Kırdar Kongre Merkezi önünde gerçekleştirdiğibasın açıklaması ile Çağrı Merkezi Fuarı’nda verilen“En iyi Çağrı Merkezi” ödülünü protesto etti.

Eylemde, “Çağrı merkezlerinde bir hayaletdolaşıyor / Çağrı Merkezi Çalışanları Derneği”pankartı taşındı.

Dernek adına yapılan basın açıklamasında, son üç

Sınıfa karşı sınıf!14 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Sınıf hareketinden...

27 Ekim 2009 / Çapa Tıp Fakültesi

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 15Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

yıldır olduğu gibi bu yıl da patronlarkulübünün birbirlerini ödüle boğmak içintoplandığı ifade edildi.

Fuarda verilen ödülün sıfatının “en iyiçağrı merkezi”, ödülün tek kriterinin iseverimlilik olduğunun belirtildiğiaçıklamada, çağrı merkezlerindeçalışanların çok büyük bir çoğunluğununasgari ücret aldığı ifade edildi. “Krizerağmen sektör büyüyor diyorlar, biz iddiaediyoruz büyüyen sektör değilsömürüdür” ifadelerinin yer aldığıaçıklamada, çağrı merkezlerinde çalışanmüşteri temsilcilerinin yüzde kaçınınsendikalı olduğu, yüzde kaçının açlık veyoksulluk sınırının üzerinde ücret aldığı,yüzde kaçının sistit, nodül oluşumu ve belağrısı problemlerinden birini veyabirkaçını yaşadığı, yeni gelen 30 binkişinin bu koşullarda çalışmaya devamedip etmeyeceği soruldu.

Çağrı Merkezi Çalışanları Derneği’ninbu gidişata dur demek için “ÇağrıMerkezi Çalışanıyım HaklarımıBiliyorum” kampanyası başlatacağı ilanedildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sağlık çalışanlarındanuyarı eylemi...

SES Aksaray Şubesi, Çapa TıpFakültesi önünde 27 Ekim günügerçekleştirdiği basın açıklaması ile dönersermayenin adil dağıtılmasını, maaşaeklenmesini ve emekli maaşlarınayansıtılmasını istedi ve rektörlüğü sözünütutması için uyardı.

KESK’in kararı ile 25 Kasım’da ülkegenelinde grevde olacaklarını duyurdu.

Basın açıklamasını işyeri temsilcisiErsoy Adıgüzel gerçekleştirdi. Adıgüzelyaptığı açıklamada, 8 Nisan 2009tarihinde SES’in döner sermaye ile ilgilitaleplerini rektöre ilettiğini, rektörün,döner sermaye adaletsizliği konusundakitaleplerin makul ve karşılanabilecektalepler olduğunu ve konu ile ilgili olarakçalışma başlatacağını söylediğinihatırlattı.

“Bugüne kadar taleplerimizkonusunda herhangi bir adım atılmadığıgibi, sayın rektörle görüşmek içinyaptığımız randevu başvurularına yanıtalınamamış ve iletişim kanalı tıkanmıştır”diyen Adıgüzel, rektörün sendikayaverdiği sözü tutmasını ve döner sermayedağıtımında adalet sağlanmasını,performansa dayalı döner sermayedağıtımı planından vazgeçilmesini istedi.Talepleri karşılanmadığı takdirde,sendikalarının 4-5-6 Kasım tarihlerindeÇapa’da 2 saat işe geç başlama eylemiyapacağını, eylemlerinin yayılarak,Cerrahpaşa ve Kardiyoloji Enstitüsü’ndede devam edeceğini ve sonuç alana kadarsüreceğini söyledi.

SES İstanbul Aksaray Şube BaşkanıSongül Beydilli ise konuşmasında,taleplerini sıraladıktan sonra, bu talepleriçin 25 Kasım’da KESK’in kararı ilegrevde olacaklarını duyurdu. Hastayakınlarını birlikte mücadeleye çağırdı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Metal İşçileri Kurultayı çalışmalarından...

Kartal’da kurultay toplantısı25 Ekim günü bölgedeki metal işçilerini buluşturmak ve kurultayla beraber metal işçilerinin birliğini daha güçlü tartışmak

üzere toplantı yapıldı. Ön hazırlık sürecinde Metal İşçileri Kurultayı Kartal Hazırlık Komitesi, Metal İşçileri Bülteni’nin yeni çıkan sayısı ve

toplantı çağrısını taşıyan el ilanlarının dağıtımını yaptı. Bölgedeki metal fabrikalarına 200 el ilanı ve bülten dağıtıldı. AyrıcaABB, Lombardini, ALDEM ve Aksan gibi büyük metal fabrikalarının etrafına toplantı çağrısının ozalitleri yapıldı.

Pendik’te de bülten sanayi havzasındaki işçilerin servis noktalarına ve hedef fabrikalarda çalışan işçilere ulaştırıldı. Ekolarak toplantının ön çalışması olarak toplantıla çağrı ozalitleri işçi geçiş güzergahlarında kullanıldı. Yanısıra el ilanları bültenile birlikte kullanılarak metal iş kolundaki örgütlü-örgütsüz fabrikalara dağıtıldı.

Toplantıda, kurultay sürecinin nasıl şekillendiği ve metal işçilerinin sorunlar karşısında ortak mücadele kanalı ihtiyacıanlatıldı. Toplantıya katılan işçiler kendi fabrikalarında karşılaştıkları sorunlardan aktarımlar yaparak sunumu güçlendirdiler.Özellikle sendikal bürokrasinin mücadeleyi etkileyebildiği üzerinde duruldu. İşçilerin bu olumsuzluklar üzerinden sendikalaragüvenlerini yitirdiği, mücadele azminin de zayıfladığı belirtildi.

Toplantının ikinci gündemi olan taban örgütlülüklerinin vasfı da bu anlatımlar üzerinden örneklendirildi. Krizle birliktepatronların saldırılarını göğüsleyebilecek, sendikal bürokrasi karşısında işçilerin sesi olabilecek bir taban örgütlenmesiüzerinde duruldu. Son bir yıl içerisinde yaşanan mevzi direnişler ve taban örgütleri örnekleri aktarıldı. Sendikalı-sendikasız,fabrika atölye ayrımı yapmaksızın tüm metal işçilerinin birliğinin bugün ne anlama geldiği tartışıldı.

İşçilerin sunumlara ve tartışmalara etkin bir biçimde katıldığı bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantının ardından,önümüzdeki hafta boyunca da metal sektöründe çalışan işçi kadınlara dönük hazırlanan anketlerle, kimi fabrikalardaki özgülsorunlarla birlikte kurultay çağrısının yer alacağı özel sayılarla Pendikli metal işçilerine seslenmeye devam edilecek.

Kızıl Bayrak / Kartal

Esenyurt’ta hazırlık çalışmalarından…25 Ekim günü Esenyurt KHK, metal işçileri toplantısını gerçekleştirdi. Farklı metal fabrikalarından işçilerin bir araya

geldiği toplantıda, işçi sınıfının yaşadığı saldırılar ve bu saldırılar karşısında metal işçileri birliğinin oluşturulmasının öneminevurgu yapıldı. Metal İşçileri Kurultayı’na, metal işçilerinin birliğini sağlama ve metal işçilerinin mücadele programınıoluşturma hedefleriyle bölgede yapılacak hazırlıklar üzerine tartışmalar yürütüldü.

İşçiler, fabrikalarındaki durumu, fabrika özgünlüğünde yaşanan saldırıları ve bunun karşısında metal işçilerinin mevcuttablosunu ifade ettiler. Yürütülen tartışmalarla önümüzdeki dönem metal işçileri çalışmasına dair hedef oluşturuldu.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Küçükçekmece’de Metal İşçileri Kurultayı toplantısıKüçükçekmece KHK, yerel işçi toplantısını 25 Ekim günü gerçekleştirdi. Toplantı öncesinde bölgedeki metal

fabrikalarına toplantının duyurusu ve çağrısı yapıldı. Yine bu çerçevede bölgede ozalit ve afişler kullanıldı. Toplantı, metal işçilerinin Türkiye işçi sınıfı mücadelesi tarihindeki yerinin, metal işçilerinin ve işçi sınıfının bugünkü

mevcut tablosunun aktarımı ile başladı. Bu tabloyu işçi sınıfı lehine çevirme amacıyla bir araya gelen öncü metal işçilerininmücadelenin önünü açmak ve metal işçilerinin devrimci birliğini oluşturma amaçlı yürüttükleri kurultay çalışmalarının genelve bölgedeki durumu tartışıldı. Daha sonra toplantıya katılan işçiler yaşadıkları sıkıntıları ve çözüm önerileriyle birlikte nasılbir çalışma yapılması gerektiği konularında fikirlerini belirttiler. Toplantıda kurultaya daha güçlü gitmek ve bölgede metalişçilerinin birliğini sağlamak amacıyla bir metal işçileri komitesi oluşturulması ve bölgedeki fabrikalara daha geniş birçalışmayla seslenilmesi, yeni fabrikalara müdahale edilmesi konusunda ortak bir fikir oluştu.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Ümraniye’de kurultay öncesi forum!Ümraniye KHK 25 Ekim günü bir forum gerçekleştirdi. 12 ayrı iş yerinden 20’nin üzerinde işçinin katıldığı forum 2,5

saatin üzerinde sürdü. Kurultay gündemleriyle ilgili bir dizi konu üzerinden tartışmalar ve konuşmalar yapılırken katılanlarınbüyük bir bölümü söz alarak kendi düşüncelerini ifade ettiler.

Tartışmalar içerisinde metal işçileri kurultayının amacı ve hedefleri masaya yatırılırken; işçilerin birliği, metal işçilerininçalışma ve yaşama koşulları, esnek çalışma koşulları ve bunların somutta yaşanan örnekleri, işçilerin yaşadığı özgüven sorunugündemleştirildi. ENTES ve GÜRSAŞ’tan işçilerin katılımıyla da direnişler üzerinden belli tartışmalar yapılarak yol veyöntemler konuşuldu.

Forumun sonunda Metal İşçileri Kurultayı’nın öncesi, kurultay günü ve sonrasıyla bir bütünlük içinde ele alınmasıgerektiği vurgulandı. Buna bağlı olarak bu çalışmayı tek başına kurultay günü yapılacak tartışmalara indirgememek gerektiğisöylendi. Çalışmanın kurultay sonrasına taşınabilmesi için foruma katılan bütün işçiler kendi bulundukları fabrika ve işyerlerinde kurultay çalışmasını büyütmeye ve taban örgütlülüklerini oluşturmaya çağrıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Topkapı’da kurultay tartışması24 Ekim günü Topkapı’da hazırlık toplantısı gerçekleştirdi. Toplantı öncesinde Metal İşçileri Bülteni’nin son sayısı,

toplantı davetiyeleri ile birlikte Topkapı ve GOP’ta bulunan metal fabrikalarına ulaştırıldı. Toplantıda bölgede metal işçilerinin durumu ve çalışma koşulları ile birlikte kurultayda yaratılması hedeflenen mücadele

programı üzerine tartışmalar yürütüldü. Düşük ücret, ücretlerin ödenmemesi, patron ve usta baskılarının yanısıra alınmayan işgüvenliği önlemleri ve yaşanan iş kazaları öne çıkan sorunlar oldu. Sendikal örgütlülüğün olduğu fabrikalarda ise gerçekanlamda bir örgütlülüğün bulunmadığı, buralarda bile ücretlerin ödenmemesi gibi sorunların sıklıkla yaşanabildiği vurgulandı.İşbirlikçi ve uzlaşmacı sendikacılığa karşı mücadelenin gerekliliğinin altı bir kez daha çizildi.

Hem patronların saldırılarına hem de sendikal bürokrasiye karşı mücadelenin gerekliliği olarak metal işçilerinin tabandabir araya gelmesinin önemi vurgulandı ve bu çerçevede kurultayın önemi tartışıldı.

Kurultaya bir fabrikadan iş kazaları ile ilgili bir sunum yapılmasının kararı alındı. Ayrıca kurultaydan sonra da bölgedebelli periyotlarla metal işçilerini bir araya getirecek toplantı ve etkinlikler gerçekleştirilmesi kararı alındı.

Metal İşçileri Kurultayı Topkapı-GOP Hazırlık Komiteleri

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Gençlik çalışmasının güncel sorunları

CMYK

Yeni öğrenim dönemi başlarken, gençlikhareketinin ve çalışmamızın sorunlarını tartışmakdoğal bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor. Elbettegenç yoldaşlarımız gençlik yayınında bu tartışmayıdeğişik yönleriyle yapıyorlar. Fakat bu, merkez yayınorganı üzerinden bu tartışmaları genelleyerekperspektif sunma, gençlik hareketinin sorun vegündemlerini ihtiyaca uygun bir şekilde işlemesorumluluğunu ortadan kaldırmıyor.

Gençlik çalışmasında Ekim’in yeri

Sorun yalnızca Ekim’in, merkezi önderlikgörevlerinden biri olarak gençlik çalışmasına yöneliktaktik-siyasal müdahalelerde bulunmasızorunluluğundan ibaret değildir. Bunun yanı sıra,partinin en temel örgütleyici araçlarından biri olarak,kendi özgünlüğü üzerinden gençlik alanında da bumisyonunu gereğince yerine getirebilme sorumluluğubulunuyor. Elbette bugünün Türkiye’sinde, bugününgençlik hareketi koşullarında Ekim’in bu alandayapabileceklerinin belli sınırları var. Böyle de olsa,hem bizzat partimizin çevresindeki gençlik güçlerinin,hem de genel olarak gençlik hareketinin doğaltaşıyıcısı durumundaki ileri gençlik kitlesinin ilgiduyduğu, değerlendirdiği, yararlandığı bir araçolabilmesi, biraz da gençlik alanından beslenipbeslenmemesine, bu alanla doğrudan ilişkiler kurupkuramamasına bağlıdır.

Böylece, Ekim’in gençlik alanında kullanımı veona katkı görevini gençlik çalışmamızın temelsorunlarından biri olarak ifade etmiş oluyoruz. Busorunun öncelikli muhatapları doğrudan çalışmanınyürütücüsü konumundaki genç yoldaşlarımızdır.Ekim’le bu türden bir bağ kurma kaygısı herhangi birgörev olarak değil, parti ile gençlik çalışmamızarasındaki bağları güçlendirme sorumluluğu olarakönümüzde duruyor.

Ekim, partili kimliği, dönemin gençlik hareketinindoğurduğu zayıflıklara karşı mücadele ederek inşaetmenin en temel silahı olarak kullanılabilmelidir.Diğer şeyler bir yana, onun kullanımı bile başlı başınaihtilalci bir kimliğin inşasına başlamaktır. Döneminyarattığı tasfiyeci liberalizm ortamında düzen, aile,okul vb. ile hesaplaşmaların sürekli ertelediğini vebunun da doğal görülebildiğini biliyoruz. Herhangi birabartıya düşmeksizin diyebiliriz ki, bugün illegal biryayın olarak Ekim’e yazmak, onu okumak, onudağıtmak, onun üzerinden politik düzeyi olan kitleylebağ kurmak bile, düzen-devrim ikilemine bizzatdokunmak anlamına gelecektir.

Temel değerlendirmelerimizin güncelliği

Gençlik hareketiyle ilgili tartışmalarımızda bizeyön göstermesi gereken, doğal olarak öncelikleEkim’in değerlendirmeleridir. Yakın dönemdeğerlendirmeleri içinde, özellikle 2004 yılında 139.ve 140. sayılarda peşpeşe yayınlanan iki başyazı,gençlik hareketiyle ilgili o güne kadarki tüm birikim,pratik ve deneyimlerin tahlili üzerinden kaleme alınanve net bir perspektif ortaya koyan metinler olarak,güncel ilgiyi fazlasıyla hak etmektedirler. Bu

değerlendirmelerde hem gençlik hareketinin hem degençlik çalışmamızın güncel plandaki sorun veihtiyaçları kapsamlı bir şekilde ele alınmaklakalınmıyor. Bir yandan alanın temel niteliğiyle ilgiliözgün belirlemeler yapılırken, diğer yandan buradansüzülen sonuçlar güncel durum, sorun ve ihtiyaçlarıntahliliyle birleştirilerek dönemsel bir taktik-siyasal hatçiziliyor.

Sözkonusu metinler ile birlikte gençlik alanıylailgili en temel yakın dönem değerlendirmelerimizekolaylıkla ulaşılabileceği için, burada genel bir tekraryerine onları incelemeyi öneriyoruz. Yine de son beşyıl üzerinden, yer yer tekrara düşmek pahasına bazıbaşlıkları yeniden ele almak, bazı sorunları sürecinyansımaları üzerinden irdelemek, bir ihtiyaç olarakkarşımızda duruyor.

Belli yönleriyle gençlik hareketinin süreçleri ve durumu

Bugün gençlik hareketi en geri ve en dağınıkdönemlerinden birini yaşıyor. Bu belirleme aslında,dönemsel canlanma dönemleri dışında, son yıllarıntemel bir olgusunu yinelemekten başka bir şey değil.‘96’da başlayan kırılma sonrasında gençlik hareketininbir parça yükselme işaretleri verdiği dönem 2000’li ilkyıllardır. Bunun çapı ise dönemin sosyalhareketliliğinin sınırları tarafından belirlenmiştir.

Dolayısıyla gençlik hareketinde “yükseliş”,“canlanma” vb. denildiğinde, bu süreçteki sosyalmücadelenin durumuna bakmak gerekiyor. Nitekim,sözkonusu değerlendirmelerin yapıldığı tarihlerde, bucanlanma belirtilerinin de sonlandığını görüyoruz kibu nedensiz değildir. Yalnızca sosyal hareketliliğinkendiliğinden sınırlarını aşamadığı, politik sıçramayapamadığında yaşadığı bir gerilemeden de ibaretdeğildir. Gençlik hareketindeki canlanma belirtileritam da devletin hücre saldırısıyla yeni bir dönemibaşlattığı tarihlere denk geliyor. Hücre saldırısına karşıhapishanelerdeki devrimcilerin canı-kanı pahasınayükselttiği direniş, saldırıyı püskürtmeye yetmedi,yetemezdi. Hücre saldırısının asıl başarısı ise,devrimci harekete vurduğu darbenin katmerlisinitoplumsal muhalefete vurması oldu. İşçi sınıfı veemekçi kitle hareketinin ileri kesimlerinden başlayarakgeniş yığınlara yayılan bir travmaya yol açtı. Sınıfsavaşımının gerçeklerinden kopmayan hiç kimse,etkileşimi zincirleme bir süreç olarak görmektezorlanmaz.

İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin, en temel haklarınasaldırılar gündeme geldiğinde (kölelik yasası çıkarken,siyasal hak ve özgürlüklerle ilgili düzenlemelerde ABdemokratikleşmesi perdesi altında ağır baskı veyasakların önü alabildiğine açılırken) en ufak bir tepkigösterememesi de, en dinamik kesimini devrimciolanların oluşturduğu ileri kitlesinin yaşadığıkırılmadan, ideolojik, politik, özellikle moral veözgüven alanındaki yıkımdan bağımsız anlaşılamaz. Ogünden bu yana siyasal atmosferi ilkesizlik vetutarsızlıkla, kendiliğindencilik ve oportünizmle, dahada kötüsü her türlü devrimci değerde inanılmaz birerozyonla zehirleyen tasfiyeci liberalizmin güçkazanması da doğrudan bununla ilintilidir. Elbette

bunda hücre saldırısının başarısı tek etken değildirfakat bundan büyük bir kuvvet kazandığı da açık birolgudur.

O dönem canlanma yaşayan gençlik hareketi, biryandan Afganistan ve Irak savaşları ile dizginlerindenboşanan emperyalist saldırganlık karşıtı duyarlılıklabeslenirken, diğer yandan ise bu genel kırılmadanpayına düşeni alıyordu. Tam olarak bu aşamadadevreye yoğun bir soruşturma ve uzaklaştırma saldırısıgirdi. Bu saldırıyı faşist terörün tırmandırılmasıtamamladı. Sermaye iktidarı böylece hücre saldırısınınüniversite ayağını da gerçekleştirmiş oldu. Her geçengün daha dar bir kesime sıkışan direnme çabalarınında etkisizleşmesiyle tam bir dağılma ve gerilemesüreci başladı. Bu yüzden son beş yılın her biri, biröncekini aratır tarzda “en kötü dönem” olaraktanımlanıyor.

Öyle ki, gençlik hareketinin devrimci politikgüçleri alana özgün müdahale planında her geçen yıldaha derin bir iddiasızlığa sürükleniyorlar. Kenditarzlarında bir militan çalışmayı örgütsel birliberalizmle bütünleyen bir-iki reformist çevreninfaaliyetleri dışında, sistemli ve sürekli faaliyet ancakgenç komünistlerin bulundukları alanlarda onlartarafından yürütülüyor. Düne kadar iyi-kötü bir siyasaletkinlik ve faaliyet alanı olan belli başlıüniversitelerde politik faaliyet yürütmek neredeyseimkansız hale gelmiş durumda. Bunun en çarpıcıörnekleri Çukurova, Trakya, Karadeniz Teknik gibiüniversiteler ile İstanbul’daki belli kampüslerdir. Sonyıllarda neredeyse her ile açılan taşra üniversitelerinindurumu ise çok daha iç karartıcıdır.

Gençlik hareketinin bu duruma gelmesinde temelrol oynayan bir diğer etken, genel olarak gençlikkitlesinin (hareket sözkonusu olduğunda üniversiteligençliğin), yine yaşanan genel toplumsal süreçlerdenpayına düşeni almasıdır. Gençlik yığınları içindeidealist/duyarlı bir kimlikle öne çıkanların oranı hergeçen gün daha da düşüyor. Genç olmanın getirdiğimerak ve ilgiyle işe yarar kitaplar, kaynaklar okumak,uğraşlar edinmek yerine, gerçek hayatayabancılaşmayı ve ilgisizliği büyüten bir sanal oyunmerakı, en ücra emekçi mahallelexrinde bile oldukçayaygındır. Son birkaç yıldır liselerde, günümüzkoşullarında kitlesel de sayılabilecek bir politik ilgi vehareketliliğin yaşanması bu gerçeği değiştirmiyor. Zirabu kitlede de duyarlı, sağlıklı kimlik-kişilik konusundaciddi kusurlar bulunuyor.

Soruşturma-uzaklaştırma karşıtımücadelenin önemi

Bu koşullarda gençlik hareketinin geleceğiaçısından, üniversiteye adım atan politik olarakduyarlı ileri gençlik kesiminin politik faaliyetletanışabilmesi yaşamsal bir önem taşıyor. Dolayısıylaüniversitelerde siyaset yapma hakkının gaspı, gençlikhareketinin önündeki en temel, en öncelikli engeldir.Bu hakkın gaspı soruşturma, uzaklaştırma, bunutamamlayacak tarzda tutuklama terörüyle sağlanıyor.

Bu sorun kendi başına gençlik hareketininüstesinden gelebileceği düzeyi çoktan aşmışbulunuyor. Burjuva kamuoyunda dahi yer yer tepki

Gençlik çalışmasının güncel sorunları

16 H Kızıl Bayrak H Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Gençlik çalışmasının güncel sorunları Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009 H Kızıl Bayrak H 17

CMYK

alabilen, öğrenim hakkının gaspına dönüşen siyasetyapma, duyarlılığını ortaya koyma hakkının okulyönetimleri, polis ve mahkemelerin işbirliği ile budenli kaba bir çiğnenmesi karşısında yapılanlar sonderece yetersiz. Oysa herhangi bir alandaki bu türdenbir saldırı, tüm kamuoyunun desteğini kazanmaya,günün sınıf ve emekçi hareketlilikleriyle etkin birkader birliği kurmaya yönelecek bir faaliyetingündemi olabilmelidir. Bu çerçevede gençkomünistlerin geçtiğimiz öğrenim yılında bir yereldekisoruşturma-uzaklaştırma saldırısı karşısındaörgütledikleri süreç, şüphesiz eksik kalan yönlerigiderilerek, özellikle de toplumsal destek ve tepkiörgütleme, etkin bir kamuoyu oluşturma seferberliğiyönü güçlendirilerek temel alınabilecek bir örnekteşkil ediyor.

Bu söylenenlerden, sorunu salt öğrenci gençlikmücadelesinin sorunu olarak görmekten kurtulmakgerektiği de kendiliğinden anlaşılıyordur. Partininsiyasal sınıf çalışmasını yürüten örgütlenmeleri de,gençlik alanında bu tür bir faaliyete/mücadeleye enileri düzeyde bir destek sunabilmelidir. Buyapılmadığında, gençlik hareketi ve çalışmasınaverdiğimiz önem boş bir laf kalıbı haline gelecektir.Yeri gelmişken, yer yer sınıf çalışmamızın kimiyerellerinden de yansıyabilen ilgisizliğin (yayınına,alanın sorunlarına ve harekete ilgisizlik, bazıdurumlarda küçümseme) kesin bir şekilde geridebırakılması gerektiğini de hatırlatmış olalım.

Soruşturma-uzaklaştırma terörü (siyaset yasağıylabirlikte eğitim hakkının gaspı) gençlik çalışmasınınherhangi bir politik gündemi olarakdeğerlendirilmemelidir. Önemi bakımından, öğrencihareketinin dönemsel olarak karşısında duran veelbette birbiriyle yakından bağlantılı olan tüm diğerfaaliyet gündemlerinden (eğitimdeki özelleştirmepolitikasının üniversitelerdeki yansımaları, harçlar,barınma ve yaşam sorunları, sivil faşistlerin veulusalcı çetelerin zaman zaman yoğunlaştırılansaldırıları, ÖGB-polis terörü, YÖK ve 12 Eylülkaranlığı, akademik ve bilimsel düzeydeki düşüş,ulusal sorun ve anadilde eğitim, emperyalist savaş vesaldırganlık vb...) daha öncelikli olarak tanımlanabilir.Ancak bununla, tüm gündemlerden kopuk, dahasısomut bir gelişmeye dayanmayan bir soruşturma-uzaklaştırma karşıtı mücadele ve faaliyetten sözetmiyoruz. Böyle bir yaklaşım yalnızca güçlerintükenmesine ve mevcut imkânların heba olmasına yolaçar. Elbette ki aslolan, somut bir gelişmeye dayananve gerek toplumsal açıdan gerekse öğrenci hareketindeöne çıkan özgün gündemlerle dolaysız bağlarını kuranbir mücadele ve faaliyeti örgütleyebilmektir.

Elbette bugünkü veriler ve gelişmelerdenhareketle, küresel krizin henüz kontrol altındatutulabilse de her an kendini şiddetli bir şekilde dışavurması kuvvetle olası etkilerinden biri olarakeğitimde özelleştirmenin tırmandırılması (doğal olaraken temel ihtiyaçlar alanlarında baş göstereceksorunlar), emperyalizmin bölgede hazırlıklarınıyürüttüğü yeni hamlelerin yarattığı sorunlar üzerindenemperyalist savaş, bununla doğrudan bağlantılı birşekilde uzun bir süredir gündemde olan “açılım”tartışmaları üzerinden Kürt ulusal sorunu (doğal olarakanadilde eğitim) gibi başlıklar da önplana çıkan

gündemler olacaktır.Gençlik hareketinin özgün sorunları çerçevesindeki

diğer gündemler ise, somut gelişmelere bağlı olarakyer değiştirerek faaliyete konu olabilecektir. Kaldı ki,alana özgü somutluğu genelde yakalayabilen, süreklive sistemli bir faaliyete dönüşen bir politikabelirleyebilen bir gençlik çalışmamız olduğu ölçüde,faaliyetin politik gündemleri ile ilgili bir zorlanmayaşanmıyor zaten.

Birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlikhareketi sorunu ve Genç-Sen deneyimi

Gençlik hareketine müdahalede zorlanmanoktalarından ilki soruşturma-uzaklaştırma terörünegöğüs germek, ikincisi ise hareketin hem çok dar hemde olabildiğince parçalanmış tablosudur. Yukarıdaişaret ettiğimiz değerlendirmelerde, döneminolanakları ve ihtiyaçları üzerinden sorun ayrıntılı birbiçimde tartışılmış bulunuyor. Konuyla ilgili olarak,birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketinigeliştirme ihtiyacına yapılan vurgu, politik gençlikörgütlenmelerinin mücadelenin politik ihtiyaçlartemelinde birliktelik sağlaması zorunluluğunabağlanıyor. Bu aynı zamanda, günün koşullarındagençlik hareketinin kitlelerle birleşmeyi başarabileceketkili bir çıkışının, gençlik hareketini oluşturan ilerigençlik birikimine dayanma zorunluluğu olarak daanlaşılabilir. Daha somutta sorun, “ilerici-devrimcigençlik güçlerini mücadelenin öne çıkan gündemlerive ihtiyaçları doğrultusunda giderek kurumlaşan birmücadele birliği içine çekmek, bunu zamanla birleşikbir gençlik örgütlenmesi düzeyine vardırmak” olaraktanımlanıyor.

O günden bugüne geçen süreç, genç komünistlerinyaptıkları değerlendirmelerden de görüleceği üzere,mücadele birliği ve birleşik gençlik örgütlenmesikonusunda gençlik örgütlenmelerinin ve birikimininfazlasıyla sorunlu ve yetersiz olduğunu, her gün dahakatı bir gerçeklik şeklinde doğrulamış bulunuyor.Esasında ülkemizin yakın geçmiş deneyimi, hareketinkitlesellik ve birleşiklik arzettiği dönemlerin, nesneldinamikler üzerinden yaşanan çıkışlar olduğunugösteriyor. Bu kendiliğinden yükselişlerin

yaşanmasında, ilerici-devrimci çevre ve gruplarınörgütsel müdahalesinin rolü ihmal edilebilirdüzeydedir. Dahası, devrimci gruplar gençlik içindeancak bu türden yükselişler sayesinde bir güçkazanabilmiş, bir yer tutabilmişlerdir. Elbette örgütselmüdahalesiyle belirleyici olmasa da, devrimci-politikkesimin bu süreçlerde belli bir etkisi olmuştur. Ancakbu, gençlik hareketini kendiliğindenlik sınırlarınınötesine taşımaya yetmemiştir. Dahası, küçük-burjuvaakımlar genelde kendiliğinden oluşan birleşiklik vekitleselliği bozucu, dağıtıcı bir rol oynayabilmişlerdir.

Bu davranışın bir benzeri Genç-Sen süreçlerindegöze çarpmaktadır. Genç-Sen bir işçi sendikasıaracılığıyla öğrenci hareketinin gündemine taşındı.Elbette gündeme gelmesinde sendika üzerindeetkinliği olan belli siyasal anlayışların kendincehesapları önemli bir yere sahipti. Üstelik hala dakitlesel bir temele kavuşamadığı ölçüde, dışarıdandayatılan bir örgüt modeli olma zaafını koruyor. Tümbunlara rağmen, birincisi, salt sendika örgütlenmesininileri kitleler nezdinde taşıdığı meşruiyetin gücünden;ikincisi, herhangi bir grubun dayatması olarakalgılanmamasından; üçüncüsü, arkasında birçokaçıdan tartışmalı da olsa en ileri sendikal mevzininbulunmasından ve nihayet ileri gençlik dinamiklerinisürekli olarak birlikte davranmaya zorlayan nesneletkenlerden kaynaklı olarak tüm hareketlerin ilgisiniçekti ve belli bir kesimin katılımını sağlayabildi.

Bu aracın birleşik, kitlesel, devrimci gençlikhareketini geliştirmekte oynayabileceği rolün bir sınırıolabilir. Fakat masabaşı bir üretim olsa da, gençlikgruplarının içinde çalışma yürütmesine açık bir araçolduğu ölçüde, gençlik hareketini geliştirmededayanak olabilecek bir mücadele birliği ve birleşikörgütlenmenin olanaklarını barındırıyor. Hareketingenel çıkarlarını her koşulda önde tutan komünistgençliğin böyle bir aracı önemsemesinden daha doğalbir şey olamaz.

Ne var ki, bizzat Genç-Sen süreci döne döne,gençlik içinde var olan siyasal örgütlenmelerin (doğalolarak ileri gençlik birikiminin omurgasının), hareketebirleşik bir karakter kazandırılmasına yapıcı değilbozucu bir etkide bulunduklarını gösteriyor. Yalnızcabirleşiklik sağlanmasında değil gençliğin kitlesel

Gençlik çalışmasının güncel sorunları

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

örgütlenmesinde de işlevsel olabilecek bu tür bir aracıetkin hale getirmek bile, politik faaliyette olduğu gibi,kitle tabanı ve örgütlenmede de büyük bir kuvvetolabilmeyi gerektiriyor. Bugün boğucu birbürokrasinin hakimiyetindeki Genç-Sen ile politik-taktik çizgilerin taban inisiyatifi ve demokratiktemelde yarıştığı bir Genç-Sen arasında tam birkarşıtlık vardır. Bu koşullarda ikincisine ulaşabilmeninve birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketipolitikasına itilim kazandırmanın yolu, bağımsız birgüç olarak etkin bir faaliyet yürütebilmekten veörgütlü bir temelde politik kitle tabanını büyütmektengeçiyor. Doğal olarak burada birbirini besleyensüreçlerdir sözkonusu olan. Bu hiç de çeşitligündemler üzerinden sağlanabilen politik birlikteliğinkarşısına konulabilecek bir yaklaşım değildir. Tersine,böylesi mücadele ve eylem birliklerinin bir parça işeyarayabilmesi dahi, grupsal kaygıları hareketin ortakçıkarlarının önüne koymayan samimi siyasetleringücüne bağlıdır.

Birlikte faaliyeti ve eylemi örgütlemeyi dayatan 6Kasımlar, bahar eylemlilikleri ya da son haraç zamlarıgibi özgün gündemler, gençlik hareketine, onun ileribirikimine müdahalenin de sınırlarını çiziyor. Politikfaaliyet kapasitesi kadar nitel ve nicel açıdan gelişkinbir militan kuvvet olmak, bu süreçlerde belirleyici birönem taşıyor. Bir yandan birleşik hareketi her olanağıdeğerlendirecek tarzda zorlarken, diğer yandan bunuetkin bir bağımsız faaliyet örgütlemeylebirleştirebilmeyi, bir başka deyişle bağımsız siyasalgüç olma çabasını bir an bile zayıflatmamayı bizedayatan işte bu olgudur. Birlikte hareket ve iş yapma(daha özel bir zemin olarak Genç-Sen de dahil)süreçlerinde tavrımızı belirleyecek olan budur.Sonuçsuz kalacak tarzda enerjimizi tüketen, bağımsızsiyasal faaliyetin engeline dönüşen, politik kimliğisilikleştiren, yer yer çeperimizi dahi dağıtabilenortaklaşma çabaları bizim sorunumuz olamaz.

Sonuç olarak, bir ihtiyaç olarak kendini dayatan vesağlıklı bir zeminde yaşanan ortaklaşma, birlikte işyapma süreçlerinin etkin bir örgütleyicisi vekatılımcısı olmalı, fakat günün koşullarında sonuçsuzkalmaya mahkum ve yıpratıcı zorlamalardan ise uzakdurmalıyız.

Gençlik hareketinin politik özelliği,çalışmanın politik niteliği

Gençlik hareketine müdahalede karşımıza çıkanüçüncü bir zorluk alanı, hareketin politik kitlesi ilegeniş yığınları arasındaki derin uçurumdur. Hareketinpolitik-örgütsel dayanağı durumundaki ileri kitlesipolitik olarak duyarlı, fakat alanın özgün sorunlarıylazayıf ilişki içindeyken, geniş yığınlar da geneltoplumsal sorunlara alabildiğine ilgisiz birdurumdadır. Bunun yarattığı sorunlar, Türkiye’dedevrimci gençlik hareketine tarihine damgasını vuranözelliği ile birlikte ele alındığında daha iyi anlaşılır.

Türkiye’de gençlik hareketi hep düzen-devrimçatışması ekseninde bir taraflaşmanın ifadesi olmuştur.Bugün de politik faaliyetin ilk muhatapları doğrudantoplumsal sorunlara duyarlılıkları, devrimcimücadeleye ilgileri ile öne çıkıyorlar. ‘60’lar ve‘70’ler döneminde de bu böyledir, ‘80 sonrası dönemboyunca zaman zaman yaşanan geçici canlanmadönemlerinde de... Hatta en reformist-liberalçevrelerin bugün, gençlik sözkonusu olduğundadevrimci şiarlara sarılmalarının, yer yer diğeralanlarda görülmeyen bir militan eylem çizgisiizlemek zorunda kalmalarının gerisinde de bu vardır.

Gençlik hareketimizin politik kimliğinin ne anlamifade ettiği ve müdahalede hangi zorunluluklarıdoğurduğunu belirlemek için, bazı Avrupaülkelerindeki gençlik hareketiyle kıyaslama yolunagidebiliriz. Avrupa’nın birkaç ülkesinde son yıllarda

gündeme gelen gençlik hareketleri, genelde gençliğineğitim hakkına yönelik saldırı politikalarına tepkitemelinde yükseldi. Fransa ve Almanya’daki liseligençlik eksenli hareket bunun çarpıcı örnekleridir.Bunun temelinde, tarihsel mücadelelerin kazanımıolan, en kötü dönemlerde dahi harekete geçirilebilenbir hak bilincinin varlığı yatmaktadır. Emperyalist-kapitalizmin tüm bozucu etkilerine, toplumsal ölçektederinleşen yabancılaşmaya rağmen, kazanılmış bu hakbilinci genç kuşakları harekete geçirebilmektedir.Buna karşın Avrupalı kimliğinde, emperyalistayrıcalıklardan kaynaklı olarak, devrimci-politikduyarlılık ve eylemlilik niteliğinde belirgin bir zayıflıkvardır.

Türkiye’deki gençlik kitlesi açısından ise tersi birdurum söz konusudur. Toplumdaki, dolayısıyla gençlikkitlelerindeki hak bilinci alabildiğine zayıfken,hareketin dinamiği olan kesimin temel hareket noktasıdevrimci özlemleri ve politik eyleme olan ilgisidir.Alanın özgün sorunlarından çok, genel toplumsalsorunlar çerçevesinde hareketlenmeler yaşanıyor.Emperyalist savaş ve saldırganlığın, Ortadoğu’dakigelişmelerin ortak hareketlenmeler yaratmasınınnedeni de budur.

Gençlik hareketinin bu özellikleri, gençlikalanındaki faaliyetimizin niteliğini belirleyecektir.Demek oluyor ki, gençlik alanındaki faaliyetimiz,ağırlık merkezi bakımından düzen-devrim çatışmasıüzerinden bir politik içeriğe sahip olmalı, devrimcisosyalist temelde bir ajitasyon-propaganda veörgütlenmeyi esas almalıdır. Bununla, alanın özgünsorunlarından ve somut gelişmelerinden kopuk kurusosyalist ajitasyonu değil, alanın her türlü sorununudüzen-devrim ikilemi temelinde ele alan bir çalışmayıkastediyoruz. Zira bir parça ciddiyeti olan herhangi birsiyasal faaliyet ancak alanın özgünlüğünden, somutsorunlarından kopmadan inşa edilebilir.

Faaliyetin politik niteliğine dair bu vurguyu ikiaçıdan önemli görüyoruz. Öncelikle hareketin genelihtiyaçları bakımından önemsenmelidir. Zira, gençlikiçinde çalışma yürüten belli siyasal güçler ile Genç-Sen üzerinden karşımıza çıkanlar, “kitlenin geriliği”gerici dayanağına yaslanarak, bunu kaba bir kitlekuyrukçuluğunun gerekçesi haline getirerek, kendibünyelerine çektikleri gençliğin politik ilgisini veenerjisini törpüleyen ve yozlaştıran bir çizgi izliyorlar.Bunu diğer taraftan, keskin ve temelsiz bir solculuklabelli bir kitleyi gençliğin somut gündemlerinden uzaktutan, sistematik ve sürekli bir faaliyettenalıkoyanların iradeci apolitizmi tamamlıyor.

Dolayısıyla, gençlik hareketinin doğal taşıyıcısıolan ileri gençlik kitlesinin devrimci bir temeldefaaliyetin içine çekilmesi ve sağlıklı kimlikselşekillenmesi, alanın özgünlüğünü yakalayabilen,somut gündemleri üzerinden yürütülen, fakat kesin birtarzda devrimci politik niteliği gelişkin bir faaliyetizorunlu kılmaktadır.

Doğal olarak bunu eylem çizgisinde ve politikçalışmanın yürütülüş tarzı ile araçlarında devrimcimilitan bir nitelik tamamlamalıdır. Bu alandaki herzayıflık gençliğin devrimci coşkusunukucaklayamayacağı gibi, her türlü aşırı zorlama dageniş yığınlarla hareket arasında giderilmesi zor birkopukluğa yol açacaktır. Kitlenin geriliği, dönemselkoşullar ile hareketin nesnel ihtiyaçları iki ayrı şeydirve bizim tutumumuzu belirleyecek olan ikincisidir.

Komünist gençlik çalışması açısındanpolitik niteliğin önemi

Faaliyetin politik niteliğine dair vurguyu önemlikılan ikinci neden ise, bizzat komünist gençlikfaaliyeti ve örgütlenmesi açısından doğuracağısonuçlardır. Türkiye’de dönemsel koşullar ne olursaolsun, gençlik hareketinin ileriye çekilebilecekkesimlerinin özellikleri, çalışmanın devrimci politik

niteliğini bir tercih değil bir zorunluluk halinegetiriyor. Buna uygun davranılmadığında, en doğrupolitikalarla dahi liberal reformist cenderenin dışınaçıkmak mümkün olamaz.

Böylesi bir zaafiyet aynı zamanda gençlikkitlemizin ve örgütlenmemizin şekillenmesini veniteliğini de belirleyecektir. Bu zaaf giderilemediğikoşullarda, örgütsel liberalizm, devrimci-militankimlikte zayıflık kaçınılmaz olur. Gençlik alanındakiörgütsel yapımız, ihtilalci partimizin varoluş niteliğineaykırı hastalıklarla malul olur. Örneğin yıllarcaüniversiteli gençlik çalışmamızda yer alıp da sonrakolayca dökülmeyi, devrimin ve partinin ihtiyaçlarıorta yerde duruyorken büyük bir rahatlıkla “benmesleğimi yapacağım” demeyi normal karşılamayıbundan bağımsız düşünemeyiz. Yine yıllarcafaaliyetimizin etkin özneleri olup da hala düzen-devrim tercihini yapamayan yoldaşlarımızı, ancakbunun üzerinden anlayabiliriz. Oysa gençlik, insanlıktarihi boyunca, toplumun en devingen, en cüretkar, enatak, en coşkulu ve en fedakar kesimi olmuştur.Dolayısıyla tercihlerde de daha tereddütsüz olmasıgerekir…

Gençlik alanında saflarımıza katılan en yeniinsanın dahi düzen-devrim çatışmasını aile, okul,gündelik yaşam, ilişkiler vb. alanlarda devrimci biriradeyle çözümleyebilmesi, yürüttüğümüz faaliyetinniteliğine, örgütlenme ve eylem çizgimize dolaysız birşekilde bağlıdır. İdeolojik kuvvetle sınıf intiharınıgerçekleştirip partili kimliği gençlik alanının nesneltablosuna rağmen inşa etmek, devrimci siyasal niteliğibelirgin bir faaliyetten, devrimci örgütlenmeden vemilitan eylem çizgisinden bağımsız başarılamaz.Partili kimlik konusunda zayıflığın olduğu her yerde,temelde yatan sorunun bu üç alandaki zayıflıktankaynaklandığı dikkatli hiçbir gözden kaçmayacaktır.

Komünist gençlik çalışmasıyla ilgili özel tartışmaalanına girmişken, son bir soruna, gençlik alanındakitle çalışması sorununa, daha özelde kitleörgütlenmeleri boyutuna de değinelim. (Değinmekdiyoruz, zira bunun yanı sıra, gençlik örgütlenmemiz,kadrolaşma sorunları, eğitim sorunu, çalışmanınaraçları vb. bir dizi alanda özel tartışmalar yapmakayrıca bir ihtiyaçtır.) Bu soruna burada gençlikhareketine genel müdahale sorunlarının bir bileşkesiolduğu için değiniyoruz. Alanda Genç-Sen de dahilçok sayıda örgütlenme aracı bulunuyor; kulüpler,topluluklar, yerel yayınlar, mesleki örgütlenmeler, vb...Yaygın bir siyasal çalışma yürütebildiğimiz halde, yeryer kendi içine kapanan, deyim yerindeyse kendidünyasını genel kitleden koparan bir örgütsel zeminiaşamayabiliyoruz. Oysa yer yer olumlu örneklerden degörülebileceği üzere, kitlelerle devrimci politikalararasında en etkili ve yaygın ilişkileri kurmamızısağlayacak araçlar, sözkonusu türden yığınsal kitleörgütlenmeleridir. Bunların içinde etkin bir şekilde yeralmayan, bu tür örgütleri dar grupsal ihtiyaçlarınötesine geçerek etkince değerlendirmeyen herhangi birsiyasal çalışma yalnızca günü kurtaran bir iş yapmışolur. Farklı gençlik örgütlenmelerinin çevresindekisamimi gençlik güçlerini etkileyebileceğimiz alanlar,genel siyasal faaliyetten çok, bu tür araçlar içindekietkinliğimiz olabilir. Dahası ideolojik geriliğin ayyukaçıktığı günümüz koşullarında, her türlü sol söylemiaynı kefeye koyan bir ileri kitlenin olduğu yerde, buetkinlik çok daha hayati bir önem kazanmaktadır.Şimdilik bunu hatırlatmakla yetinelim.

Başta da belirttiğimiz üzere, sadece değinmesınırlarında kalan sorunlar da dahil, gençlik alanındakisorunları Ekim’de işlemek tüm genç yoldaşlarımızınönünde yeni dönemin önemli bir sorumluluğu olarakduruyor. Bu sorumluluğun gereğince yerinegetirileceğine inanıyor, tüm genç yoldaşlarımızı göreviomuzlamaya çağırıyoruz.

(TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’inEkim ‘09 tarihli 259. sayısından alınmıştır...)

Gençlik çalışmasının güncel sorunları18 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Gençlikten... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 19Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

26 Ekim günü Hacettepe Üniversitesi öğrencileriimzalı “YÖK’ü tartışıyoruz!” başlıklı el ilanlarınındağıtılması sırasında ÖGB dağıtımı engellemeyeçalıştı, polis çağırma tehdidinde bulundu. Ardındanaçılan masanın etrafında yığınak yapan ÖGB’lerstanda saldırdı. Saldırı üzerine standın önüne toplananilerici ve devrimci öğrenciler ÖGB terörüne karşıfaaliyeti savundular.

Ardından rektörlüğün izniyle kampüse panzerlerlegiren polis, tazyikli su ve gaz bombalarıylaöğrencilere saldırdı. Bunun üzerine birçok öğrencikütüphaneye doğru çekildi. Kütüphaneyi ablukayaalan polis içeri giriş-çıkışları yasakladı.

Kütüphane dışında toplanan öğretim üyeleri veöğrenciler de saldırıdan nasibini aldı. Kütüphaneyegirme ve içerideki arkadaşlarla dayanışma girişimlerisonuçsuz kaldı ve çevik kuvvetin gaz bombalarıeşliğindeki saldırısı ile karşı karşıya kalındı.Kütüphane önünde toplanan yaklaşık 100 kişiliköğrenci grubunu dağıtmak için polis okulu savaşalanına çevirdi, birçok alanda çatışmalar yaşandı.

Dışarıda çatışmalar yaşandığı sırada poliskütüphaneye gaz bombası atarak içeriye girdi.İçerideki direnişe rağmen kütüphaneye giren polis, 57öğrenciyi döverek gözaltına aldı.

Rektör saldırıyı sahiplendi, tehdit etti!

Gözaltı haberinin ardından yol kesilerek gözaltıaraçlarının okuldan çıkmasına engel olunmasıkararlaştırıldı. Yaklaşık bir saatlik oturma eylemineçevik kuvvet bir kez daha gaz bombaları ve coplarlasaldırdı, çatışma yaşandı.

Bu saldırının ardından kitle yeniden toparlandı ve150-200 kişi rektörlüğe yürümeye başladı. Coşkulubir şekilde ve sloganlar eşliğinde gerçekleşenyürüyüşün ardından 5 öğrenci rektörlükle görüşmeyeçıktı.

Rektör, bundan sonra stand açılmaya izinverilmeyeceğini, afişlerinse camlara değil sadecepanolara asılabileceğini, aksi takdirde bundan böyleokulda sürekli bulunacak olan polisin müdahaleedeceğini söyledi.

Saldırı Yüksel’de protesto edildi!

Yaşanan devlet terörü akşam saatlerinde YükselCaddesi’nde protesto edildi. “Üniversitede polis-jandarma-ÖGB istemiyoruz! Gözaltılar serbestbırakılsın! / İlerici, Devrimci, Demokrat, YurtseverÖğrenciler” pankartının açıldığı açıklamada saldırıanlatıldı, faşist terörün tırmandırıldığı, bunun birparçasının da üniversitede yaşanan saldırı olduğuifade edildi. Gözaltındaki öğrencilerin derhal serbestbırakılması talep edildi.

“Devrimci faaliyet engellenemez!”

Okullara rektörlüğün izni olmadan polisingirmediğini, rektörlüğün olası olaylara karşı okuldabulunması için polisi çağırdığını ve kendi sözleriylepolisin artık okulda sürekli bulunacağını ve rektörlük-polis işbirliği ile siyasal faaliyeti bitirmeye yönelik

saldırıların hız kesmeyeceğini biliyoruz. Tüm baskılara ve zorbaca yöntemlere rağmen

stand açmaya ve afişlerimizi asmaya, bildirilerimizidağıtmaya devam edeceğiz. Çünkü bu haklar yıllardırmücadeleler sonucu, canımız pahasına kazanılmışhaklarımızdır, bunları sahiplenmek ve korumak

bizlerin görevidir. Yaşanan bu olaylar düzeninkorkularının bir sonucudur ve buradan tekrarsöylüyoruz ki, korkuları olmaya devam edeceğiz.

Hacettepe Üniversitesi’nden Ekim Gençliği okurları

Anadolu Üniversitesi’nde faşist provokasyon 

Anadolu Üniversitesi’nde ilerici, devrimci öğrenciler bir süredir faşistlerin tehditleriyle karşı karşıyakalıyorlar.

Faşistler 26 Ekim günü Ekim Gençliği okurlarına fiili saldırıda bulundu. Ekim Gençliği bildirilerinindağıtımı sırasında bildiriyi alan bir faşistler Ekim Gençliği okurlarının göreceği şekilde bildirileri yırttı.

Gerçekleştirilen bu faşist provokasyona karşın bildirilerin neden yırtıldığı sorulduğunda faşistler devrimcifaaliyete yönelik hakarette bulundular. Provokasyona karşı faşistlerle anladıkları dilden konuşuldu ve ajitasyonkonuşmaları ile olay teşhir edildi. Bu sırada faşistler kurt işareti yaparak yapılan teşhir konuşmasına karşılıkvermek istediler. Bunun üzerine faşistlere müdahale edildi ve çıkan arbedede bir Ekim Gençliği okurununburnu kırıldı.

Tekrar ajitasyon konuşmaları ile teşhir yapıldı. Diğer devrimci öğrencilerin de alana gelmesiyle beraberfaşistler alandan ayrılmak zorunda kaldı.

Devrimci öğrenciler, bu saldırının ardından hala okul içerisinde pervasızca dolaşan faşistleri teşhir ederekcezalandırdı.

Faşist saldırıya kitlesel tepki!

27 Ekim günü devrimci ve demokrat öğrenciler faşist saldırıyı protesto etti. İİBF önünde toplanan devrimci-demokrat öğrenciler ajitasyon konuşmaları eşliğinde kantinde oturan faşist

bir grubu teşhir ettikten sonra rektörlüğe yürüdü. Yürüyüş boyunca öfkeli sloganlarla faşist saldırıyı protestoeden öğrenciler rektörlük önünde gerçekleştirdikleri basın açıklamasında Türkiye genelinde son birkaç gündürşovenist havanın tırmandırıldığını söylediler.

Açıklamada, 26 Ekim günü yaşanan saldırı hatırlatılarak, devlet tarafından ipleri çözülen ve sokağa salınanfaşist çetelerin devrimci faaliyeti engellemek ve hakarama mücadelesini geriletmek için devlet güçleriyleeş zamanlı saldırılar örgütlediği ifade edildi.

Kapitalist sistemin krizi derinleştikçe saldırılarında artarak süreceğinin vurgulandığı açıklamadaşunlar söylendi:

“Üniversitemizdeki saldırı 6 Kasım’a bir haftakala gerçekleşmiştir YÖK’e ve YÖK’ü yaratansisteme, faşist çetelerin provakasyonlarına karşı 6Kasım’da alanlarda olacağız ve üniversitemizdefaşist çeteleri barındırmayacağımızı bir kez daha vedaha güçlü haykıracağız.”

Eyleme yaklaşık 200 öğrenci katıldı. Eskişehir Ekim Gençliği

İstanbul Üniversitesi öğrencilerine destek

İstanbul Üniversitesi’nde “afiş asmak”, “eyleme katılmak” vb. gerekçelerle toplam 14 yıl 9 ayuzaklaştırma cezası alan öğrencilerin Beyazıt Kampüsü ana giriş kapısı önünde başlattığı ‘”DemokrasiNöbeti” devam ederken, destek ziyaretleri de artıyor.

“Demokrasi Nöbeti”nin 9. gününde öğrencilere destek ziyareti gerçekleştiren İstanbul Tabip Odası,İstanbul Eczacı Odası, İstanbul Dişhekimleri Odası, İstanbul Veteriner Hekimleri Odası, TMMOB İstanbul İlKoordinasyon Kurulu, İstanbul Öğretim Üyeleri Derneği ve İstanbul Serbest Muhasebeciler Mali MüşavirlerOdası yöneticileri ortak bir basın açıklamasıyla, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nü, öğrencilere yönelikverdiği cezaları geri almaya, üniversitelerde yaşanan sorunların çözümünde demokratik teamüller üzerindenhareket etmeye ve üniversitelerde akademik-bilimsel-yönetsel özerkliğin sağlanması yönünde adımlar atmayadavet ettiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Hacettepe’de devlet terörü!

Üniversitemize ve özgürlüklerimize yönelik saldırlar boşa düşürülecektir!

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

6 Kasım’da alanlara!20 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

6 Kasımçalışmalarından...

İstanbul Üniversitesi “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim!”, “YÖK

düzeninin krizine ve geleceksizliğe karşı 6 Kasım’daalanlara!” şiarlı afişler Edebiyat Fakültesi’nde yaygınbir şekilde kullanıldı. 6 Kasım çağrısı yapan ve YÖK’üteşhir eden bildiriler dağıtıldı.

Bununla birlikte anket çalışması. Yabancı DillerBölümü ve Edebiyat Fakültesi’nde gerçekleştirilenanket çalışmasında öğrencilere bölümü seçmesebepleri, gelecekten ne bekledikleri sorularıyöneltildi.

Öğrencilere üniversiteyi nasıl gördükleri soruldu.Edebiyat Fakültesi yemekhanesinde yapılan bu çalışmaile birçok öğrenci ile YÖK düzeninin üniversiteleritartışıldı.

Dönemin başında ceza alan öğrencilerin MerkezKampüs önünde başlattıkları direnişi EkimGençliği’nin desteklediğini ifade eden ve herkesidestek olmaya çağıran “Cezalar geri çekilsin! Eğitimhakkımız engellenemez!” şiarlı afişler de EdebiyatFakültesi’nde kullanıldı.

Anadolu ÜniversitesiYunus Emre Kampüsü’nde Ekim Gençliği satışı ve

6 Kasım propagandasıyla başlatılan faaliyet, afiş vebildiri kullanımı ile sürüyor.

2 Eylül Kampüsü’nde ise, bu yıl hazırlıkbinalarının taşınmasıyla birlikte ortaya çıkan ulaşımsorunu öğrencilerin gündeminde olanca ağırlığıyladuruyor. Ekim Gençliği de ulaşım sorunuyla ilgilihazırlanan bildiri, afiş ve 6 Kasım materyalleriylebirlikte sorunu gündemleştirerek 6 Kasım çağrısınıöğrencilere ulaştırıyor.

Kocaeli Üniversitesi Ekim Gençliği satışı ile YÖK düzenini ve eğitimin

ticarileşmesini teşhir eden bildirilerin dağıtımı ile 6Kasım çalışmaları devam etti. Çarşamba günüÖGB’lerin bütün engelleme ve terörize etmeçabalarına rağmen militan dergi satışı UmuttepeKampüsü’nde yemekhane önünde gerçekleştirildi. 40dakika süren dergi satışı sırasında öğrencilerle sohbetedildi. Dergi satışından sonra, 25 Ekim Perşembe günüUmuttepe’de, 26 Ekim Cuma günü ise Anıt ParkYerleşkesi’nde YÖK karşıtı bildiriler öğrencileredağıtıldı.

“YÖK düzeni ve eğitimin neo-liberalleşmesi’’konulu söyleyişi...

24 Ekim Cumartesi günü Kocaeli Eğitim-Sen’de 12Eylül faşist darbesini ve sonrasında hayata geçirilenneo-liberal yıkım politikalarını tartışan bir söyleşigerçekleştirildi.

İÜ/AÜ/KÜ Ekim Gençliği

Ege Üniversitesi Genç-Sen:

“Parasız, sağlıklı, nitelikli barınma hakkımızı istiyoruz”

Ege Üniversitesi Genç-Sen’in barınma sorunu çalışması kapsamında kurulan çadır kentte her akşam çeşitlietkinlikler düzenlendi. Gerçekleştirilen söyleşilerin ve film gösterimlerinin yanısıra yaygın bir biçimde hergün dilekçe toplandı, yurtlara müzik yayını yapılarak bildiri dağıtıldı.

İkinci günDEÜ Genç-Sen’den çadır kente ziyaret 20 Ekim günü Dokuz Eylül Üniversitesi Genç-Sen’in yaptığı ulaşım eylemine katılım sağlandı. DÜ Genç-

Sen, eylemin ardından çadır kente gelerek dayanışma ziyaretinde bulundu. Çadır kentte bulunan Genç-Senüyeleri dayanışma ziyaretine gelen Genç-Sen’lileri sloganlara karşıladı. Burada hep birlikte halaylar çekildi.

Üçüncü gün “Protesto” filminin gösterimi yapıldı. Üçüncü günün sonunda TÜMTİS’ten üç işçi çadır kenti ziyaret etti.

Dördüncü gün Akşam saatlerinde faaliyetin değerlendirildiği bir toplantı yapıldı. Toplantıda, yapılamayan söyleşiler

değerlendirildi ve planlama yapıldı.Akşam “The Wall” filminin gösteriminden sonra birçok öğrenci Genç-Sen ile tanışarak çadır kentte

konakladı.

Beşinci günİzmir Dev-Lis’ten çadır kente ziyaretİzmir Dev-Lis’ ten liseliler çadır kente ziyaret gerçekleştirdiler. Dev- Lis adına yapılan konuşmada, Genç-

Sen’lilerin mücadelelerinin desteklendiği ifade edildi. Genç-Sen adına yapılan konuşmada ise liselerde veüniversitelerde yaşanan sorunların sistemin eğitim üzerindeki neo liberal politikalarından kaynaklandığıbelirtilerek liselerde yürütülen mücadele olumlandı ve Genç-Sen’in de Dev-Lis’in çalışmalarına destek olacağıifade edildi.

Akşam “Sürü” filminin gösterimi yapıldı.“Barınma sorunu ve Genç-Sen” söyleşisi Film gösteriminin ardından “Barınma sorunu ve Genç-Sen” başlıklı söyleşi gerçekleştirildi. Söyleşiye

birçok yurt sakini katılırken canlı tartışmalar yapıldı.

Altıncı günPazar akşamı “Persapolis” filminin gösterimi gerçekleştirildi.

Yedinci günTÜM-TİS’ten Genç-Sen’e destek! 26 Ekim Pazartesi günü sabah saatlerinde TÜMTİS üyesi işçiler çadır kente ziyaret gerçekleştirdiler.

Karşılıklı olarak deneyim aktarımları yapılan sohbetin ardından TÜMTİS adına Ege Genç-Sen’e maddi desteksunuldu.

Öğle saatlerinde ise 6 Kasım’a yönelik olarak DGH ve Genç-Sen’in örgütlediği açık toplantı yapıldı. Çadırkentte yapılan toplantıda İzmir’de yaşanan süreç değerlendirildi ve 6 Kasım’a yönelik çalışmalar planlandı.

Akşam programında Yeni Kapı Tiyatro Topluluğu’nun oynadığı “Palto” isimli oyun ilgiyle izlendi. Tiyatrogösteriminin ardından Ege Genç-Sen’in hazırladığı “Çadır kent” sinevizyon gösterimi yapıldı. ArdındanYapıcıların Türküsü ezgilerini öğrencilerle paylaştı.

Nitelikli barınma hakkı için eylem!Ege Üniversitesi Genç-Sen’in barınma sorununa karşı başlattığı imza kampanyası 27 Ekim günü

gerçekleştirilen yürüyüş ve ardından yapılan basın açıklamasıyla son buldu. Hazırlık Binası önünde biraraya gelen öğrenciler ajitasyon konuşmaları ve alkışlarla eyleme başladı.

“Parasız, sağlıklı, nitelikli barınma hakkımızı istiyoruz!” şiarlı ozalitle birlikte çok sayıda dövizin taşındığıeylem oldukça coşkulu geçti.

Basın açıklamasında barınma sorununun üniversitede karşı karşıya kalınan diğer sorunlardan bağımsızolmadığı, diplomalı işsizlik, harçlara yapılan zamlar, öğrencilerin adına çıkarılan kredi kartları gibi daha daçoğaltabilecek tüm bu sorunların kapitalist sistemden ve onun eğitim sistemine yansımalarından kaynaklandığıifade edildi.

Açıklamada Kent AŞ işçilerine, Hacettepe Üniversitesi’nde ve Eskişehir’de devrimci demokrat öğrencilereyönelik gerçekleştirilen saldırılar kınandı ve dönem başından bu yana estirilen soruşturma terörü hatırlatıldı.

Basın açıklaması 6 Kasım’da alanlara çıkma çağrısıyla son buldu. İlgiyle dinlenen basın açıklamasının ardından toplanan dilekçeleri KYK’ya göndermek üzere PTT önüne

gidildi ve dilekçeler gönderildi. Ardından çadır kente dönüldü ve Sokak Orkestrası’nın hazırladığı müzikprogramı gerçekleştirildi.

Eyleme yaklaşık 60 kişi katıldı. Ege Üniversitesi Ekim Gençliği

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

MNA taşeron işçileriyle konuştuk... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 21Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

- Kaç yıldır taşeronda çalışıyorsunuz? Sistem nedenişçileri taşeron olarak çalıştırmayı tercih ediyor?Taşeron işçisi olarak çalışmanın zorluklarındanbahseder misiniz?

1. işçi: 2 yıllık taşeron işçisiyim. Kapitalist sistemdeyaşıyoruz. Patronların egemen olduğu bir ülkedeyaşıyoruz. Patronların servetine servet katması içintaşeron sistemi tercih edilmektedir. Biz işçilerinsırtından “daha ne kadar fazla para kazanabiliriz”düşüncesiyle belediyeler taşeron sisteminiuygulamaktadır.

2. işçi: 2 yıllık işçiyim. Taşeron demek ucuz emekgücü demektir. Bundan da patronlar faydalanmaktadır.Taşeron olunca sürekli firma değişiyor. Ben önce Kürşatadlı firmadaydım şimdi MNA adlı firmadayım.Şirketlerin sadece adları değişiyor, aslında işçileraçısından hiçbir şey değişmiyor. Çünkü taşeron, işçisınıfının bedel ödeyerek kazandığı haklarıntaşeronlaştırma adıyla gaspedilmesi demektir.

3. işçi: 3 aylık taşeron işçisiyim. Taşeron olarakçalıştırıyorlar çünkü sosyal haklarımızı vermekistemiyorlar. Örgütlenmemizi istemiyorlar. İş güvencesiyok, sosyal haklarımız yok.

- Sendikalı işçilerle aranızdaki farklar nelerdir?1. işçi: Sendikalı çalışan ile taşeron çalışan arasında

ücret farkı var. Sendikalı olan bazı işçilerin (ya çavuşlarya da şoförler) çok alınteri dökerek para kazandıklarınıdüşünmüyorum. Çünkü yaptıkları işte rahatlar. Şoförlerbile müdür gibi davranarak çay ve mola hakkımızı bilevermiyorlar. Sendikalı işçilerin sosyal hakları var, erzakvb. yardımları var. Bizim bunun gibi haklarımız yok.

2. işçi: Bir sendikalı çavuş, taşeronda çalışan birarkadaş aldığı ücrete itiraz ettiğinde, “arkadaşlar bırakınisyan etmeyi, bizden kelle istiyorlar” tavrıyla sorunlarayaklaşmaktadır. Bu sorunları dile getirdiğimizde,“kadrolu-kadrosuz ayrımı yapıyorsunuz” dediğimizdede kendilerini haklı çıkarmak için “arkadaşlar taşeron-kadrolu işçi ayrımı yapmayalım” diyerek sorunlarıgörmezden geliyorlar.

3. işçi: Kadrolularla aynı işi yaptığımız halde taşeronişçiler düşük ücret alıyor. Bizler cumartesi günü deçalışıyoruz. Sendikalı-kadrolu işçiler hafta sonuçalışmıyorlar. Sendikalı işçilerin sosyal hakları var vebirçok yardım alıyorlar, kömür, erzak gibi.

- Taşeron sistemi her sektörde uygulanıyor.Taşeronlaştırmaya karşı neler yapılabilir?

1. işçi: İşçilerin gücü birliğinden gelir. Her işçi busistemde taşerona karşıdır fakat bunun için örgütlümücadele içerisinde olmak gerekir.

2. işçi: İşçiler öncelikle biraraya gelerek sorunun neolduğunu kavramalıdır. Çözümün işçi sınıfınınörgütlenmesinden geçtiği bilince çıkarılmalıdır.

3. işçi: Taşeron sistemine karşı işçilerin birarayagelip ortak hareket etmesi gerekiyor. Taşeron sistemidevam ederse kadrolu işçi kalmayacak bu gidişle.

- Vira-Kürşat işçileri açlık grevi yaparak taşeronsistemine karşı tepkilerini göstermişlerdi. Ancak sonuçalmak için başka neler yapılabilirdi?

1. işçi: Eylemlilik sürecine başlamadan önce 2 şirketişçileri olarak toplantılar yaptık. Daha sonra gelişenolaylar nedeniyle başlangıçta sağladığımız ortaklığıdevam ettiremedik.

Vira-Kürşat işçileri iki ayrı şirkete bağlı olduklarıiçin pek birlik içerisinde bulunmuyorlardı. Bu sürecegirmeden önce arkadaşlarla konuştuğumuz, Kürşat

işçilerine sorduğumuz zaman “bizim şirkette çalışanlargelirse biz de geliriz” diyorlardı. Vira için de bugeçerliydi. Ne kadar şirketleri farklı olsa da hepimizinişçi olduğunun bilincinde değillerdi. Bundan kaynaklıVira-Kürşat işçileri bu süreçte beraber olamadılar. Busüreci parçalamak isteyen İzmir Büyükşehir Belediyeside Vira şirketini ara vermeden tekrar çalıştırdı, bölmeyeçalıştı. Yaptırım için belediye işgal edilebilirdi. Amabiraz önce anlattığım nedenlerden dolayı Kürşat işçisisayıca az kaldı. Eylem çeşitleri de sınırlı kaldı. Güçlerbölününce yapılan eylemlilikten sonuç alınamadı.

2. işçi: Öncelikle Vira 954 imza toplayıp buörgütlenme sürecini başlattı. 2 şirketin bir araya gelişlerigüzel olmuştu ama yaptırımlarında çelişkiler vardı.Diğer şirketin yani Vira’nın aceleci tutumu, hemen açlıkgrevi yapalım dayatması sonucu, Kürşat’ın da içörgütlülüğünü sağlamadan açlık grevi üzerinden sorunubasitleştirmeleri yapılan hatalardan biriydi. Önceyapılması gerekenler yapılmadı. En son yapılmasıgereken açlık grevi en önce yapıldı. Bu yüzdenyapılacak başka eylemler boşa düştü. İşçi sınıfınınöncüleri konumundaki insanlar, kendine misyonbiçenler ise işe geri çağrılmaları durumunda geridönmeyeceklerini söylüyorlardı. Ama işe geri çağrılıncabu insanlar 2 gün sonra iş başı yaptı. İşçilerin birliğibozulduğu gibi morali de bozuldu. Öncüye olangüvenlerin kırılması süreci olumsuzluğa götürdü. Bueylemlilik sürecinde hazırcı yaklaşım değil de işibaşından beri örgütleyen bir yaklaşım olmalıydı.

- İzmir’e bağlı belediyelerde son bir yıldır özelliklesendikalı işçilere yönelik saldırılar yaşanıyor. Çiğli,Balçova, Urla, Karşıyaka belediyeleri gibi. Saldırılara

karşı neler yapılabilir?1. işçi: Sendikalı işçilerin sendika bürokrasisi gibi

bir sorunu var. Bu bürokrasi sisteme hizmet etmektedir.Artık bu sorunlara karşı sendikanın ne diyeceğini, neyapacağını beklemek yerine biz işçilerin bu durumakarşı neler yapabileceğini düşünmesi gerekiyor.

2. işçi: İzmir özelinde, CHP’nin egemen olduğubelediyelerde işçilerin yaşadığı sıkıntılar aslında bupartinin sistemden farklı olmadığını göstermiştir.CHP’nin işçi ve emekçilerin sorunlarını çözecek birparti olmadığını göstermiştir. Somuta indirgediğimizdeÇiğli, Karşıyaka, Balçova, Urla belediyelerindeki iştenatmalar, ödenmeyen ücretler vb. sorunlar karşısındaişçiler sendikalı oldukları halde ve sorunun çözüm yoluolduğu halde üretimden gelen gücünükullanamamaktadır. Aynı belediyelerde örgütlü vesendikalı olan işçiler Kent AŞ’nin haklı mücadelesinibile görmezden gelebilmektedirler. Yani sınıfdayanışmasını örmelidirler.

3. işçi: Sendikanın görevini yerine getirmesigerekiyor. İşçinin tüm çıkarlarını koruması gerekiyor.Patronlardan yana olmaması gerekiyor.

- Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?1. işçi: İşçiler olarak, birilerinin verdiği sözleri

beklemek yerine açlık, yoksulluk içerisindesürdürdüğümüz yaşamımızı değiştirmek için devrimcikimliğimizi ortaya koymalıyız.

2. işçi: İşçi sınıfı, sorununu tanımlamalı, çözümüiçin de tabanda örgütlenmelidir. İşçi sınıfınınörgütlenmekten başka bir seçeneği yok.

3. işçi: Bütün işçilerin bir araya gelmesini istiyorum.Kızıl Bayrak / İzmir

Sincan İşçi Derneği’nden kampanyaSincan İşçi Derneği sermayenin saldırılarına karşı başlattığı kampanya ile işçi sınıfı ve emekçileri “İnsanca

yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret” talebi ile mücadele alanlarına çağıracak. Bu kapsamda sistematik olarak işçi ve emekçilere yönelik seslenme faaliyeti yürütecek. Sefalet ücretlerine boyun eğmemeye çağıran faaliyetin bir ayağını da Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun

toplandığı tarihte Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na verilmek üzere gerçekleştirilecek imza kampanyasıoluşturacak. Ayrıca dönem boyunca ozalit, afiş, bildiri, kuşlama, yazılama vb. bir dizi araç da kullanılacak.

Kampanyanın ilk ayağı olarak, Pazar günü derneğin önünde asgari ücret kampanyasını ve İMF saldırılarınıanlatan bildiriler Sincanlı emekçilere ulaştırıldı. Bildiriler kısa sürede tükendi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Devrimci-demokrat öğrencilereYDGM saldırısı! 

23 Ekim günü, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Demokratik Gençlik Hareketi tarafından afiş halinegetirilerek asılan Demokratik Haklar Federasyonu’nun “Barış Sosu İle Kürt Ulusuna Yedirilmek İstenen, ZehirliTeslimiyet Lokmasıdır” başlıklı açıklaması, Yurtsever Demokratik Gençlik Meclisi tarafından Kürt hareketinehakaret içeriyor gerekçesi ile indirilmişti. Ardından iki taraf arasında tartışmalar yürütülmüş, ancak bir anlaşmayavarılamamıştı. Bunun üzerine YDGM’liler afişlerin tekrar asılması halinde müdahale edeceğini duyurmuştu.

26 Ekim günü sabah saatlerinden itibaren DGH’liler tarafından afişler tekrar asıldı. YDGM’liler ise afişleriindirme dayatmasında bulundu. Afişlerini savunan DGH’lılara ve saldırıya engel olmak isteyen aralarında EkimGençliği okurlarının da bulunduğu devrimci, demokrat öğrencilere sopalı bir saldırı gerçekleştirildi.

Saldırının ardından gerginlik sürerken DGH’lılar tekrar afişlerini asarak çalışmalarını savundular. Ancak bukez YDGM’lilerin müdahalesi daha sert oldu. Bunu üzerine DGH’lılar gerginliği yatıştırmak için afişleriniindirerek okuldan ayrıldılar.

Ankara Ekim Gençliği

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı MNA taşeron işçileriyle konuştuk...

“İşçilerin gücü birliğinden gelir!”

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Honduras’ta mücadele kazanacak!22 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Darbe Karşıtı Ulusal Direniş Cephesi kurarakAmerikancı çetelere karşı direnen Honduraslıemekçilerle ilerici güçler, cunta şeflerini devrik devletbaşkanı Manuel Zelaya ile masaya oturmak zorundabıraktı. Görüşmelerden kayda değer bir sonuç çıkmasada, önceleri tehditler savuran cunta şeflerinin Zelayaile görüşmek zorunda kalması, darbe karşıtı inatçıdirenişin kazanımlarından biri oldu.

Manuel Zelaya ülkesine dönüp Brezilyabüyükelçiliğine sığındığında, cuntanın devletbaşkanlığına atadığı Roberto Micheletti, Zelaya’nınülkeyi terk etmesi için on günlük süre tanıdıklarını ilanetmiş, aksi durumda büyükelçiliğe saldırıdüzenlenebileceği tehdidinde bulunmuştu. AncakHonduras halkının cuntaya karşı direnme kararlılığı,faşist çetelerin harekete geçmesini engelledi.Amerikancı, darbeye karşı çıkan kıta ülkelerinindesteğini de alan Brezilya yönetiminin, Zelaya’nınelçilik binasında kalmasına izin vermesi ise cuntayönetimini iyice sıkıştırdı. Bu gelişmelerin ardındancunta şefleri Manuel Zelaya ile masaya oturmakzorunda kaldı.

Görüşmeler, 7 Ekim’de Amerika Devletleri Örgütü(OAS) arabuluculuğunda başlatıldı.

Görüşme masasına oturan Zelaya, yeniden devletbaşkanlığı görevine dönebilmek için pek çok konudataviz verdi. Ancak bir kısmı darbe karşıtlarınıntepkisini çeken tavizlere rağmen, cunta şefleriZelaya’nın göreve dönmesini kabul etmediler. İçeridehalkın yoğun muhalefeti, dışarıda gayr-ı meşrukonumda olmanın yarattığı basınç altında bulunanAmerikancı çeteler, görüşmelerde zaman kazanmataktiği izlediler. Çok yönlü basınca rağmen Zelaya’nıngöreve dönmesine karşı çıkan cunta şefleri,görüşmeleri belli bir noktada tıkanıklığa sürüklediler.

Kurucu meclisin oluşturulması, yeni bir anayasanınhazırlanması gibi önemli konularda taviz vermesinerağmen amacına ulaşamayacağını gören Zelaya, öncecunta şeflerine ültimatom verdi, ardındangörüşmelerden çekildiğini ilan etti.

Görüşmelerden çekilen Zelaya, devlet başkanlığınadönme konusundaki iddiasını sürdürdü.

Cunta karşıtı mücadelenin yarattığı etki sayesindeülkesinde kalan Zelaya, darbeye karşı yapılan bireylemde kitleye hitaben yaptığı konuşmada,“Honduras halkı tarafından seçilmiş yasal devletbaşkanının görevine döneceği günler yakındır. Kısazamanda zafere ulaşacağız ve Honduras’a barışgelecek… Darbeci hükümet devrilecek ve Honduras,28 Haziran’da kaybettiği barış ortamına tekrarkavuşacaktır” dedi.

Cunta şefleriyle yaptığı görüşmelerdegerileyebileceği nokta hakkında fikir veren Zelaya,iddialı konuşmasına rağmen bazı konularda darbekarşıtı güçlerden ayrıştı. Nitekim görüşmelere katılansendika temsilcisi Juan Barahona, verilen tavizleretepki göstererek Zelaya delegasyonundan istifa ettiğiniaçıkladı.

Kararını duyururken, “Biz, bir an bile, yenianayasayı yapacak kurul oluşturulmasındanvazgeçmeyeceğiz” şeklinde konuşan Barahona, “Budurumda Zelaya görevine geri dönse de, biz ertesi günsokakta olmaya devam edeceğiz” dedi.

Darbe karşıtı mücadele ile Amerikancı faşistcunta köşeye sıkıştırılmış, hedeflediği pek çokicraatı ise yapamamıştır. Buna rağmen cuntahenüz yenilgiye uğratılabilmiş değil. Görünen oki, Honduras’ta sınıf çatışmaları derinleşerekdevam edecek; bu çatışmanın farklı birgörünümünden başka bir şey olmayan iktidaretrafındaki hesaplaşma da, büyük ihtimalleşiddetlenecektir.

Cuntayı bir yere kadar gerileten mücadeleninen önemli kazanımı ise, Honduraslı emekçilerinbir kez sokağa çıkmış, dahası gücünün farkınavarmış olmasıdır. Sendika temsilcisiBarahona’nın, “Bu durumda Zelaya görevinegeri dönse de, biz ertesi gün sokakta olmayadevam edeceğiz” sözleri derin bir anlamtaşımaktadır.

Manuel Zelaya ile cunta şefleri arasındaki görüşmeler tıkandı…

Honduras halkının cunta karşıtı direnişi sürüyor!

ABD’ye boyun eğen işbirlikçi rejim,

Pakistan’ı rezil bir savaşa sürüklüyor!Afganistan işgalinin hem ABD, hem NATO güçlerinin içinde çırpındığı bir bataklığa dönüşmesi, Beyaz

Saray’daki savaş kundakçılarının açmazını derinleştirdi. Göründüğü kadarıyla Barack Obama liderliğindekikundakçı takımı, Pakistan’daki işbirlikçilerini de savaş meydanına sürerek sorunu hafifletmeyi deniyor.Pakistan’ı savaş alanına çevirmenin gerekçesi ise, Taliban güçlerinin Afganistan sınırında bulunan GüneyVeziristan bölgesinde mevzilenmesidir.

İslamabad’taki Amerikancı rejim, savaşın felakete yol açabileceğini bilmesine rağmen, Washington’dakiefendilerin dayatmalarına karşı koyamayınca kendini fiili bir savaşın içinde buldu. Barack Obama yönetimininPakistan’ı içine sürüklediği bu rezil savaş şimdiden binlerce insanın ölümüne, yüzbinlerce kişinin ise yerindenyurdundan edilmesine mal oldu.

Pakistan ordusunun hava kuvvetlerinin yoğun bombardımanı eşliğinde başlattığı kara saldırısı, Talibangüçlerinin karşı direnişi ile şiddetli çatışmalara dönüştü. Yoğun bombardımana maruz kalan GüneyVeziristan’ın bazı kentlerinde yaşayan halk evlerini terk etmeye başladı. Kısa sürede 200 bine yakın kişininevini terk etmek zorunda kalması, Pakistan ordusunun başlattığı saldırının kapsamı hakkında fikir veriyor.

Taraflar, birbirlerinin kayıpları hakkında farklı açıklamalarda bulunurken, ölen yüzlerce kişi arasında çoksayıda sivilin de bulunduğu bildirildi. Kuralsız savaşı ülkenin bazı kentlerine taşıyan Taliban güçleriningerçekleştirdiği intihar saldırıları ise, Pakistan’ın kaos ortamına sürüklenme riskini arttırıyor.

Pakistan savaş makinesinin 28 bin askerle sürdürdüğü saldırı Güney Veziristan’ı savaş alanına çevirirken,Taliban güçlerinin kent merkezlerinde patlattığı bombalar sorunu farklı boyutlara taşıyor. Çatışmanın yarattığıağır bedeli ise, iki gerici güç arasında sıkışan halk ödemek zorunda kalıyor.

ABD’nin baskısına boyun eğerek savaşı başlatan Pakistan rejimi, bir kez daha bu ülke halkları için değil,emperyalist zorbalarla işbirlikçileri için çalıştığını gözler önüne sermiştir. Bu ibret verici tutum, tüm gericirejimlerin niteliğine de ışık tutmaktadır. Askerlerin, evlerini terk etmek zorunda kalan sivillere de saldırması,Pakistan ordusunun faşizan niteliğinde herhangi bir değişiklik olmadığını gözler önüne sermektedir.

Pakistan rejiminin saldırısına karşı direnen dinci Taliban örgütü ise kent merkezlerinde bombalarpatlatarak, sivil halkı da hedef alan kuralsız bir savaşa girişti. Veziristan halkı Pakistan ordusunun bombalarınamaruz kalırken, kentlerde yaşayan halk ise, Taliban bombalarına maruz kalıyor.

Herşeye rağmen Taliban ile Pakistan ordusu aynı kefeye koyulamaz. İki güç arasında önemli farklar vardır.Bu arada saldırının esas sorumlusunun ABD’ye hizmet eden Pakistan rejimi olduğuna da kuşku yoktur. Ancakkent merkezlerinde patlatılan bombalar, dinci Taliban örgütünün, bedelini sivil halkın ödediği kuralsız savaşyürütme zihniyetini de ele vermektedir.

Bu rezil savaşın kurbanı olan Pakistan halklarının işi iyice zorlaşmış bulunmaktadır. Yayılma potansiyelitaşıyan çatışmaların önlenmesi, bu koşullarda kolay görünmemektedir. Pakistan halklarıyla ilerici-devrimcigüçlerinin emperyalizme, işbirlikçi rejime ve gericiliğe karşı birleşik bir mücadele örmeyi başarması, buuğursuz kaostan çıkışın yegane yolu olacaktır.

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Dünya halkları kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 23Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Afganistan’ı harabeye çeviren emperyalist işgal 8.yılını geride bıraktı. Emperyalist güç odakları ile Türkdevleti gibi gerici rejimlerin suç ortaklığıyla başlatılanişgal, Afganistan’ın hiçbir sorununu çözmediği gibi,akılalmaz yıkım ve kitlesel kıyımlarla ülkeyi ortaçağkaranlığına sürükledi.

İşgali başlattıklarında Afganistan’ı “kolay lokma”sanan Pentagon’un savaş baronları, acımasızlıkta hiçbirsınır tanımadılar; ancak aradan geçen yıllara rağmenbaşkent Kabil’i bile kontrol edebilmiş değiller. Zirasavaş aygıtı NATO komutasında devam eden işgaleboyun eğmeyen Afganistan halkları, ABD ile suçortaklarını tam bir açmaza sürükledi. Son teknolojiürünü silahlarla donatılmış 104 bin işgalci askererağmen NATO’nun sürekli ek kuvvet talep etmesi,açmazın günden güne derinleştiğini gözler önünesermektedir.

Geçen hafta Slovakya’nın başkenti Bratislava’dagerçekleştirilen NATO Savunma BakanlarıToplantısı’nın gündeminde bir kez daha Afganistanişgali vardı. AKP hükümetinin Savunma Bakanı VecdiGönül’ün de katıldığı toplantıda, işgalin devam edeceğiilan edildi. İşgalin amacına ulaşabilmesi için onbinlerceaskerin işgalci güçlere katılması gerektiğini hatırlatanNATO şefi Anders Fogh Rasmussen ile Amerikan savaşmakinesinin Afganistan’daki güçlerine komuta edenGeneral Stanley McChrystal, üye devletlere askergönderme çağrısında bulundular.

NATO üyesi devletlerden, Afganistan’a destekleriniiki kat arttırmaları çağrısı yapan Fogh Rasmussen, 40bin kişilik ek güce ihtiyaç olduğunu belirtti. Sürpriz birkararla toplantıya katılan işgal ordularının şefi ABD’ligeneral ise, “yeni strateji”nin başarısı için öncelikleABD yönetiminden 80 bin kişilik ek askeri güç talepetti.

Dillendirilen rakamlar, emperyalist işgalcilerinAfganistan’da içine yuvarlandıkları aczin boyutuhakkında fikir veriyor. Bu arada cephe gerisinde,özellikle İngiltere, Almanya gibi ülkelerde emperyalistişgal karşıtı muhalefet de güçleniyor. Toplantıda,Afganistan’da Talibanla savaşın aşamalı olarak Afganordusu ve polisine devredilmesinden söz edilmesi, işgalkarşıtı muhalefeti zayıflatma girişiminden başka bir şeyifade etmiyor. Zira Taliban’la savaş bir yana, Kabil’dekikukla yönetimin başı Hamid Karzai’yi koruyacakAfgan askeri ya da polisi bulunabilmiş değil. CIAfideliğinde yetiştirilen bu soysuz tetikçi canını ancakAmerikan askerlerine emanet edebiliyor.

Sözü edilen plan, Afganistanlılar’ı birbirinekırdırmak açısından uygun görünse de, verili koşullardauygulanma şansından yoksundur. NATO şeflerininonbinlerce asker talep etmeleri, aslında kendilerinin debu planın başarısına inanmadıklarını kanıtlıyor.

İşgalin devamını “güvenlik” gerekçesine dayandıransavaş aygıtının şefi Rasmussen, işgal devam ettiğisürece “güvenlik” sorununa çözüm bulunmasınınolanaksız olduğu gerçeğinin üstünü örtmeye çalışıyor.Vahşi bir işgalin olduğu yerde “güvenlik”ten sözedilmeyeceği gibi, işgalci asker sayısının arttırılması dasonucu değiştirmeyecektir.

ABD ile suç ortakları elbette bu durumunfarkındalar; ancak Hazar havzasındaki petrol vedoğalgazı Hint Okyanusu’na ulaştırıp oradan ABD veAvrupa’ya taşıyabilmek için Afganistan’la Pakistan’ın

“güvenli köprü” haline getirilmesi gerekiyor. Afganistan halklarına karşı sergilenen akıl almaz

zorbalığın altında yatan esas neden budur. “Teröre karşımücadele”, “güvenlik”, “Afganistan’da demokratik biryönetimin kurulması”, “kadın haklarının geliştirilmesi”türünden söylemler ise, işgal suçuna ortak olanülkelerin halklarını aldatmak için uydurulan iğrençyalanlardan ibarettir. İşgalin 8. yılı geride bırakılmasınarağmen, göstermelik de olsa Afganistan’da kayda değerbir inşa çalışmasının yapılmamış olması da bu gerçeğikanıtlıyor.

Savaş baronlarını kaygılandıran bir diğer sorun ise,NATO’nun başarısızlığa uğraması olasılığıdır. Savaşaygıtı NATO şemsiyesi altında dünyanın dört bir yanınamüdahale etmeyi planlayan kapitalist-emperyalistdüzenin efendileri, acze düşmüş bir NATO’nuncaydırıcılığının zayıflayacağını biliyorlar. Nitekim 2004

yılında Afganistan’daki işgal güçlerine komuta edenKanada eski Genelkurmay Başkanı Rick Hillier,yazdığı anılarında, “Afganistan batağı NATO’nunçürüyen ceset olduğunu gözler önüne serdi. Çok büyükdeğişiklikler yapılmazsa ittifak yok oluşa sürüklenir”değerlendirmesini yapıyor.

Bölgenin emperyalist güç odakları açısından taşıdığıstratejik öneme başarısızlık kaygısı eklenince,Afganistan halklarını hedef alan saldırılar daha dapervasızlaştı; denklemin bir parçası durumunasürüklenen Pakistan ise fiili savaş alanına çevrilmişbulunuyor. Belirtmek gerekir ki, ezilen halklara ağırbedeller ödeten bu zorbalık, savaş baronlarının içineyuvarlandığı bataktan çıkışın yolunu açmayacaktır.Halkların direnme iradesi ayakta kaldığı sürece,bataklık içinde çırpınmak bütün işgalcilerin kaderiolmaya devam edecektir.

NATO Savunma Bakanları’nın Bratislava Toplantısı…

İşgalci zorbalar Afganistan halklarınakarşı savaşı derinleştiriyor!

NATO Savunma Bakanları Afganistan için toplandı...

Emperyalistler işgalin devamıiçin çözüm üretemedi!

NATO, 8 yıldır Afganistan’da Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) adı altında asker konuşlandırıyor.Afganistan’ın içinden çıkılmaz bir bataklığa dönüşmesiyle birlikte birçok ülke asker çekmeye başladı. ABDemperyalizmi, işbirlikçi Karzai hükümetine ve tüm zorbalığına rağmen Afgan halklarını teslim alamıyor.

ABD emperyalizmi için giderek içinden çıkılmaz bir hal alan Afganistan, hem mali hem de askeri bakımdanABD’yi zorlamakta, ABD’li çeşitli sermaye grupları tarafından sıkça dillendirildiği gibi “astarı yüzündenpahalıya” gelmektedir. ABD emperyalizmi için stratejik bir konumda bulunan Afganistan, gerek enerjiyatakları, gerekse de jeostratejik coğrafi konumu nedeniyle vazgeçilemez bir ükedir. Ayrıca, Afganistan’dan “eliboş” dönmek, ABD’nin dünya jandarmalığı misyonuna büyük bir darbe vuracaktır.

Bu kaygı ve hesapla hareket eden ABD emperyalizmi, 22 Ekim günü Slovakya’nın başkenti Bratislava’dabaşlayan ve iki gün süren NATO Savunma Bakanları’nı bir araya getirerek toplantı gerçekleştirdi. NATO’yaüye 28 ülke ile Afganistan işgaline katılan 14 ülkenin savunma bakanları, Afganistan Savunma Bakanı,Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Afganistan sorunuyla ilgili özel temsilcisi ve AB temsilcileri bir arayagelerek, işgalci güçlerin içinde bulunduğu son durumu ve Afganistan’dan “çıkış” senaryolarını tartıştılar.NATO toplantısında daha çok ek işgalci asker talebi ve işgali sürdürebilmek için maddi yardım konusu öneçıktı.

NATO şefi, ittifakın Afganistan’da güvenliği sağlamak için bulunduğunu iddia ederek, “Terörün ülkeye vebölgeye geri gelmeyeceğinden emin olduğumuz an Afganistan’ı terk edeceğiz” dedi. Savaş baronunun söylemiAfganistan’da işgal ve katilamların devam edeceğini göstermektedir.

Ancak 8 yılın bilançosu, Afgan halklarının mücadelesinin emperyalist işgalcileri girdikleri bataklıktançıkmasına izin vermeyeceğini göstermektedir.

4 Ekim ‘09 tarihli resmi verilere göre, Afganistan’da ölen koalisyon askerlerinin sayısı 1412. 8 yılda 842Amerikan askerinin öldüğü kaydedilirken, yarısındançoğunu askerliğe geri dönemeyecek durumda olanlarınoluşturduğı 4 bin 477 asker yaralandı. ABD’nin ardındanen fazla kayıp veren Britanya ordusu da işgalde 219 askerkaybetti. ABD işgalinin en büyük destekçilerinden biriolan Kanada 130, işbirlikçi Afgan askerlerinden ise 5binden fazlası öldü.

NATO birliklerinin, Afgan halklarının direnişinedeniyle işgalci askerlerini kaybetmesi NATO üyesiülkelerin Afganistan’tan kaçmaya başlamasına nedenolmaktadır. Afganistan’da son 2 yıldır direnişin giderekbüyümesi sonucu bu yılın başından itibaren Afganistan’daölen işgalci askerlerin sayısı, 253’ü ABD’li olmak üzeretoplam 420’ye çıkmıştır.

Afganistan halklarını kısa sürede teslim alacağınıdüşünen emperyalist işgalciler, Afgan halkının direnişiylebirlikte “zaferin” kolay olmadığını anlamış oldular.

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Hindistan’da ataması yapılmayanöğretmenler açlık grevinde!

Hindistan’da Goa Kamu Hizmeti Komisyonu’nunseçtiği öğretmenler 6 gün önce açlık grevine başladı.Süresiz açlık grevinin 5. gününde sağlık durumukötüleşen öğretmenlerden biri gördüğü tedaviden sonrayeniden açlık grevine katıldı.

Öğretmenler açlık grevine devlet tarafındanatamalarının yapılmamasını protesto etmek içinbaşladı.

Açlık grevi Matematik, Ekonomi, Coğrafya, Fizik,Kimya, Biyoloji, Dil ve Muhasebecilik bölümlerindenyaklaşık 52 öğretmen tarafından sürdürülüyor…

Endonezya: “Can güvenliğimizsağlanana kadar grevdeyiz!”

Endonezya’da yüzlerce maden işçisi 26 Ekim günügreve çıktı.

Endonezya’nın en büyük altın ve bakır şirketi PTFreeport’ta çalışan yüzlerce işçi kendilerine dönüksaldırıların sürdüğünü söyledi ve bu durumu greveçıkarak protesto etti.

İşçileri taşıyan otobüs konvoyuna, madenişletmesine giden Timika-Tembagapura yolu üzerindekimlikleri belirlenemeyen kişiler silahlı saldırıdabulundu.

İşçiler eşleriyle birlikte Gorong-Gorong otobüsterminalinden Mimika Yasama Konseyi binasına doğruyürüyüşe geçerek şirketin, polisin ve hükümetingüvenlik sorununu çözmesini istediler.

Freeport işçileri, güvenlikle ilgili talepleri karşılanadek iş başı yapmayacaklarını söyledi.

Malavi Cumuriyeti’nde işçilerırkçılığa karşı grevde!

Güneydoğu Afrika’da bulunan MalaviCumuriyeti’nde ülkenin en büyük perakende şirketiShoprite işçileri 26 Ekim günü greve çıktı.

Malavi Shoprite İşçileri Sendikası üyesi işçilerçalışma koşullarının iyileştirilmesini ve şirketyönetiminin ırkçı söylemlerinin son bulmasını istedi.

İşçiler “beyaz” yöneticilerin yerli işçilere “kafir”,“maymun” dediğini ve daha pek çok ırkçı söylemlerdebulunduğunu ifade ettiler.

Kosta Rika’da liman işçilerigrevlerini sonlandırdı…

Kosta Rika’nın Limón Limanı’nda başlayan grevişçilerle JAPDEVA yönetimi arasından yapılananlaşmayla sona erdi.

1.400 sendikalı işinin çalıştığı limanda 50 işçi zamtalebiyle grev kararı almıştı.

Sendika işçilerin grev kararını onaylamadığını,fakat yapılacak olan grevi de engellemeyeceklerinisöylemişti.

50 işçiyle liman yönetimi arasında yapılananlaşmada işçilere %2.4’lük zam yapılmasıkararlaştırıldı. İşçiler zamlarını bu haftadan itibarenalmaya başlayacaklar.

ITF’den eylem haftası! Uluslararası Ulaşım İşçileri Federasyonu (ITF),

dünyanın en büyük dağıtım şirketlerinden DeutschePost DHL işçilerini eylem haftasına katılmaya çağırdı.

23 Ekim günü ITF yönetim kurulunun Londra’dayaptığı toplantıda işçilere 9-13 Kasım tarihleri arasında

yapılacak olan ITF-UNI DHL işçilerinin ortakeylemine aktif katılma çağrısı yapıldı.

Eylem haftasıyla DHL İşçilerine Saygıkampanyasını güçlendirmek ve duyurmakhedefleniyor. Kampanya ise, hangi işi yaptıklarınabakılmaksızın tüm DHL işçilerinin şirket yönetimindesöz sahibi olmasını talep ediyor.

ITF ayrıca Deutsche Post DHL’de dünya genelindeyaşanan işten atmaları ve bunun işçilerin yaşamlarıüzerindeki etkisini de kınadı. Şirketin sendikal haklarıihlal ettiği, işçileri ilgilendiren meselelerde şirketinsendikayla herhangi bir görüşme yapmadığı ifadeedildi. ITF, şirketi işçilere ve sendikal haklarına saygıgöstermeye çağırdı.

Hindistan’da açlık grevi! Hindistan’ın Tamil Nadu eyaletinde bulunan 7

tekstil fabrikasında işçiler 24 Ekim günü bir günlükaçlık grevi yaptı. Yaklaşık 200 işçi, tekstil işçilerisendikalarının oluşturduğu Birleşik EylemKomisyonu’nun ikramiye talebinin karşılanmamasıüzerine yaptığı toplantılarda alınan karar sonrası açlıkgrevi yaptı.

Grevin yapıldığı 7 fabrikada 3,500’ü kadrolu olmaküzere toplam 5,500 işçi çalışıyor.

Güney Koreli demiryolu işçileri grevkararı aldı!

Güney Kore’de sendika üyesi demiryolu işçileriücretlerine zam yapılması ve çalışma koşullarınıniyileştirilmesi için grev kararı aldı.

Koreli Demiryolu İşçileri Sendikası açıklamada 25bin üye işçiden %76.58’inin grev yapılması yönündeoy kullandığını söyledi.

İngiltere: İki günlük posta grevisona erdi

İngiltere’de Birleşik Krallık Posta Servisi RoyalMail’de posta servisi çalışanlarının ülke genelindesürdürdüğü iki günlük grev sona erdi. 22 Ekim günüposta merkezlerinde çalışan 42 bin kişi greve katıldı.

Posta servisi çalışanları sendikasının açıklamasına görePerşembe günü 3 günlüğüne yeniden greve gidilecek.

Posta servisi çalışanları çalışma koşullarınıniyileştirilmesini ve kurumda yapısal yenilenmeleregidilmesini talep ediyorlar.

Grev nedeniyle gönderilen postaların yüzde 40’ıgecikmeye uğradı.

Polonyalı inşaat işçilerinden grevuyarısı!

Varşova’da UEFA 2012 maçları için inşa edilenMilli Stadyum’da çalışan işçiler bir süredir maaşlarınıalamıyor. İşçiler birkaç kez grev ve eylem yaparakmaaşlarının ödenmesini istedi. Pek çok işçi iştenayrılırken geriye kalan işçiler ise iş bırakmaeylemlerine devam etmeyi düşünüyor.

Union of Syndicalists’te örgütlü işçiler önümüzdekihafta stadyumun inşaat alanında bir eylem yapmayıplanlıyor. Yapılacak olan eylemle işçiler Polonya’dainşaat sektöründe taşeron firmaların işçi haklarıihlaline karşı sözlerini söyleyecekler.

İspanya’da 400 uçuş iptal edildi! İspanya’nın en büyük havayolu şirketi olan Iberia

Havayolları’nda 26 Ekim Pazartesi ve 27 Ekim Salıgünleri yapılacak olan 400 uçuş işçilerin grev kararısonucunda iptal edildi. Madrid’ten Lisbon, Paris,Londra, Brüksel, Amsterdam ve Frankfurt’a yapılacakuçuşlar ertelendi.

CTA ve SITCPLA sendikalarıyla şirket arasındayapılan toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşmaya

Dünyadan...24 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Dünya işçi ve emekçi hareketinden

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Dünyadan... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 25Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

varılamadı. Bunun üzerine sendikalar işçilere grevçağrısında bulundu.

Grev çağrısı, şirketin maaşların dondurulması vezorunlu erken emeklilik kararlarını duyurduğu günyapıldı.

Talepler karşılanmadığı taktirde 10-11 Kasımtarihlerinde de grev yapılacağı açıklandı.

Öğretmenlerden grev uyarısı! Kenya’da öğretmenler hükümet maaş kesintisi

kararını geri almadığı taktirde grev yapacaklarınıduyurdular.

Kenya Ulusal Öğretmenler Sendikası, EğitimBakanı Sam Ongeri’den Öğretmen Hizmetleri ÜcretKomitesi’ni toplayıp bu konunun bir an öncekonuşulmasını istedi.

Sendika Cuma günü yaptığı açıklamada 94 binöğretmeni ilgilendiren maaş konusundakigörüşmelerin sendika ve Öğretmen HizmetKomisyonu arasında olmasını gerektiğini söyledi.

Arjantin: Sağlık sektöründe grev Arjantin’de Buenos Aires’te 21 Ekim Çarşamba

günü devlet hastanelerinde çalışan sağlık emekçileri48 saatliğine greve gitti. Sağlık emekçileri yüzde 22ücret artışı ve 600 asistan doktorun işe alınmasınıtalep ediyorlar. Bu son 1 ay içinde gerçekleşen 4. grevoldu. Sağlık emekçilerinin grev yaptığı günler içinücret ödenmeyecek.

Macaristan: AB ve İMFdayatmalarına karşı grev ve gösteriler

Macaristan’da demiryollarında 9 saatlik grevyaşandı. Demiryolu işçileri grev eylemi ile devletbütçesinde kısıtlamaya gidilmesi planlarını protestoettiler. Macaristan’da demiryolu ağının büyük birkısmı kısıtlamalar nedeniyle iptal edilecek.

Ayrıca 2 bin itfaiye işçisi de parlamentonungiderleri yüzde 5 kısma planına karşı yürüdü.

Macaristan hükümeti bu planları ile AB ve İMFnin yaptırımlarını yerine getiriyor.

Almanya: Bina temizlikişçilerinden ülke çapında grev

Bina temizlik işçileri 20 Ekim günü ilk süresizgreve başladılar. İG BAU sendikasının açıklamasınagöre başlangıcı Magdeburg Üniversitesinde çalışantemizlik işçileri yaptı. Gece vardiyasında başlayangrev sabah vardiyasında diğer eyaletlere de yayıldı.Önümüzdeki günlerde grevlerin yaygınlaşmasıbekleniyor. İG BAU sendikası görünmeyenleringrevinin başladığını vurguladı.

Hindistan: 80 bin otomobil işçisigreve gitti

Hindistan’ın Haryana eyaletinde bulunan Gurgaonkentinde 20 Ekim günü otomobil sektöründe 60işletmede çalışan 80.000 işçi greve gitti. İşçiler haftasonu bir işçinin öldürülmesi nedeniyle Rico Otomobilmenajerinin cezalandırılmasını talep ediyorlar.Rico’da calışan 3 bin işçiden 1700 kişi sendikalarınıntanınması ve daha fazla ücret için haftalardırgrevdeler.

Tayland: Demiryollarında grev Tayland’ta State Railway of Thailand (SRT) da

çalışan lokomotif sürücüleri grevdeler. İşçilerlokomotiflerde minimum düzeyinde olan güvenlikkoşullarının yükseltilmesini talep ediyorlar. Hükümetise bunu reddediyor, polis ve asker ile lokomotiflerinyeniden çalışması için gerekli olan neyse onuyapacakları tehditlerini savuruyor.

İtalya’da yüzbinler haykırdı: “Bukrizi biz ödemiyoruz!” 

İtalya’da 23 Ekim Cuma günü COBAS, CUB ve SdL gibi ilerici sendikaların çağrısına uyan binlerce kişiBerlusconi hükümetini ve sınıf düşmanı politikalarını protesto ederek greve gitti.

Grev nedeniyle özellikle kamu otobüsleri ve metrolar kullanılamadı. Mailand, Turin ve Neapel gibi büyükkentlerde hayat felce uğradı. Pilotların ve havaalanı yer personelinin de greve gitmesiyle havaalanlarında12.00 ile 16.00 saateri arasında uçak seferleri yapılamadı.

Ayrıca ilk ve ortadereceli okullarla, üniversitelerde de iş bırakma eylemleri ve protesto gösterilerigerçekleşti.

CGIL, CISL und UIL gibi büyük sendikalar grev çağrısına katılmadılar. COBAS, CUB ve SdL ise işten atılmaları protesto ederek, iş saatlerinin kısaltılması, daha yüksek maaş ve

emeklilik maaşının yaşam standartlarına göre ayarlanması,w herkese asgari ücret, eğitim ve kamu sağlıksisteminin modernize edilmesi talepleriyle işçi ve emekçileri greve çağırdılar.

Eğitim emekçileri ise hükümetin planladığı eğitim reformunu greve katılarak protesto ettiler. Bu reformnedeniyle 80 bin öğretmen işini kaybedecek ve ücret kesintileri gerçekleşecek. Genel greve ulaşım, sağlık,kamu yönetimi ve eğitim sektöründen emekçiler katıldı.

Öğleden sonra Roma’da yüzbinlerce kişinin katıldığı kitlesel bir gösteri oldu. “Bu krizi biz ödemiyoruz!”sloganı altında gerçekleşen kitlesel gösteri, krizin sonuçlarına karşı İtalyan işçisinin ilk büyük eylemi oldu.Gösteriye tüm ülkeden katılım gerçekleşti.

CUB Sendikası Başkanı greve 2 milyon kişinin katıldığını ifade etti

Hindistan’da çatışma çıktı, 4 kişiyaralandı! 

Hindistan’da Sajad Ahmad Lone, Cumartesi günü Watergam ordu kampında vuruldu. Ordu güçleriLone’un kampa izinsiz girdiğini ve bu yüzden kendilerini savunmak için ateş ettiklerini söyledi. Yerliler iseherhangi bir uyarı yapılmadan ateş açıldığını söyleyerek saldırıyı kınadı ve yetkililerden olayın araştırılmasınıistedi.

Sajad Ahmad Lone adlı gencin askerler tarafından katledilmesini protesto etmek için Batmaloo, Maisuma,Gawkadal ve çevresinde eylemler yapıldı. Polisin eylemlere saldırması sonucu 4 kişi yaralandı.

Saldırıyı lanetlemek için 26 Ekim günü özgürlük sloganlarıyla Maisuma ve çevre bölgelerde sokaklaraçıkan gençler polislerin coplarına ve gaz bombalarına taşlarla karşılık verdiler. Burada çıkan çatışmada 2 kişiyaralandı.

Çatışmalar bir süre sonra Srinagar şehrinin Batmaloo bölgesine de yayıldı ve 2 kişi daha polisin saldırısısonucu yaralandı.

Londra’da savaş protesto edildi Londra’da binlerce kişi 24 Ekim günü alanlara

çıkarak savaşı protesto etti. Hyde Park’ta öğlesaatlerinde buluşan kitle, Afganistan’daki savaşındurdurulması ve birliklerin ülkeye geri dönmesi içinyürüdü.

Yürüyüşte “Savaş durdurulsun!”, “Afganistan’dandefol!”, “Birlikler eve!” pankartlarının yanında, Irak veFilistin’deki savaşın son bulması için ve İran’a savaşaçılmasına karşı pankartlar taşındı, sloganlar atıldı.

Yürüyüşte, günlerdir protestoları süren ırkçı-faşistUlusal Parti BNP başkanı Nick Griffin’in BBC’de birtartışma programında yer alması da protesto edildi.

Yürüyüşün en önünde Afganistan’a gönderilmeyireddettiği için disiplin cezasından yargılanmasıbeklenen Joe Glenton ve eşi yürüdü. Joe Glenton 2004yılında orduya katılmış 2006 yılında Afganistan’agönderilmiş ancak 2 yıl önce kendi isteğiyleİngiltere’ye dönmüş ve ordudan ayrılmaya kararvermişti. Glenton mahkemece suçlu bulunursa sivilcezaevine gönderilecek.

İngiltere Afganistan’da en fazla askeri bulunan 2.ülke ve halen 9 bin askeri bulunuyor. Bugüne kadar222 işgalci Britanya askeri Afganistan’da öldü

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Geleceğimize sahip çıkalım26 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

TMMOB, TTB, Baro vb. meslek odalarınıntoplumsal muhalefetin bir parçası olması sermayedevletini uzun bir dönemdir rahatsız etmektedir. AKPhükümeti, odaların genel kurullarında yönetimi elegeçirmek, odaları arka bahçesi gibi kullanmak,düzene hizmet eden bir politik duruş kazandırmakiçin hamleler yapmıştı. Kendine yakın isimlerdenlisteler oluşturmuş, yasa değişikliklerine gitmişti.

O dönem için amacına ulaşamayan AKP hükümetibu yönlü çabalarına devam etmektedir. Odaları kendidenetiminde, düzenin hizmetinde kullanmakistemektedir. 1 Mayıslar’da, işçi ve emekçileriilgilendiren temel gündemlerde emekten yana tutumalan meslek odalarının ilerici kimliğini ortadankaldırmak istemektedir.

Sermaye iktidarının son hamlelerinden birisi deCumhurbaşkanlığı’na bağlı çalışan Devlet DenetlemeKurulu’nun resmi olarak 24 Mart ‘08 tarih ve 388sayılı kararıyla başlattığı, “Kamu KurumuNiteliğindeki Meslek Kuruluşlarının Teşkilat ve MaliYapıları, Denetimleri, Organlarının Seçimlerine DairEsasların Değerlendirilmesi ile Bunların Etkin veVerimli Şekilde Hizmet Yürütmelerinin veGeliştirilmesinin Sağlanması Amacıyla AlınmasıGereken Tedbirler” konulu rapordur. Yaklaşık binsayfa olan raporda meslek odalarına dair ileriyedönük saldırıların temelini oluşturan birçok madde vegörüş yer almaktadır.

Araştırma ve inceleme raporunda meslekodalarını hedefleyen saldırının özünü “ideolojik vepolitik örgütler gibi hareket etmesi” ifadesioluşturmaktadır. Bir yanıyla ortaya konulan rapor,odaların emekten yana politik söylemlerinden vekimi durumlar özelinde geliştirilen pratik karşıduruşlarından duyulan rahatsızlığın ve meslekodalarını dizginleme ve denetim altına alma niyetininresmi bir ifadesi niteliğindedir.

İlerleyen günlerde meslek odalarına karşı bir dizisaldırının hayata geçirilmesi noktasında adımatılacağı bilinmektedir. Raporda geçen kimi ifadelerde bu bilince ayna tutar niteliktedir. Raporda şuifadeler yer almaktadır:

“Meslek kuruluşlarının Anayasa ve kuruluşyasalarında belirlenen kuruluş amaçları kapsamınagirmeyen ve kendilerine verilen görev yetkilerindışında kalan alanlardaki yoğun etkinlikleri deeleştiri konusu olmaktadır. Gerçekten, kendilerineyükledikleri misyon, yürüttükleri faaliyetler veyaptıkları açıklamalar incelendiğinde, Türkiye’demeslek kuruluşlarının kanunen kendilerine çizilençerçeveyi genişleterek bir meslek örgütü olmanınötesinde çok farklı işlevler üstlendiklerigörülmektedir.”

“Meslek kuruluşlarının grup çıkarları vetoplumsal bazı yararların sağlanması doğrultusundasiyasi, iktisadi, sosyal, kültürel hatta dış politikadâhil her alanda söz sahibi olma arayışındaoldukları ve siyasi iktidarı yalnızca ekonomik vemesleki çıkarları doğrultusunda etkilemeyi yeterlibulmadıkları anlaşılmaktadır.”

“Meslek örgütlerinin hukuki niteliklerini, amaç veişlevlerini bir kenara bırakıp kâr amacı güdenorganizasyonlara veya ideolojik/politik amaçlı diğerözel hukuk örgütlenmelerine benzemesi, meslek

mensupları, toplum ve devletle ilişkilerindebenimsenen bu yaklaşım çerçevesinde ilişkigerçekleştirilmesi her açıdan olumsuzluklara nedenolmaktadır.”

Bu ifadeler, sermaye hükümetinin amacını açığaçıkarmaktadır. AKP, meslek odalarına “hadlerinibildirmek” için hazırlanmaktadır. Bu durum meslekodalarında faaliyet yürüten ilerici güçlere önemligörev ve sorumluluk yüklemektedir.

Son süreçte odaların yapısına ve pratiğine dair birdizi tartışma yaşanırken, üzerine görev vesorumluluk düşenler, oda içerisinde yer alan ya daoda üyesi olan, kendisini ilerici, devrimci, sosyalistolarak tanımlayan kişi ya da gruplardır. Odalardakiilerici unsurlar bir adım öne çıkmalı, sermayeiktidarının saldırılarına karşı kapsamlı bir politik-pratik faaliyet yürütmelidir. Bu mücadelenin diğerayağını ise % 80’i ücretli çalışan ya da işsizmühendis, mimar ve şehir plancılarını sürecin birparçası yapacak müdahalenin kendisioluşturmaktadır.

Açıktır ki bugün TTB, Baro, TMMOB gibitoplumsal muhalefet içinde yer tutan örgütlereyönelik saldırı bir bütünün parçasıdır. F tipi süreciylebaşlayan, TMY’deki bir dizi değişiklikle yazılı vegörsel basının sansürlenmesine uzanan,üniversitelerde artan baskılar ve soruşturmalar,derneklere dönük baskı yasaları ve sendikal

örgütlenmeyi yok edecek yasa hazırlıkları... Tümbunlar bir bütün halindeki saldırıların ayaklarıdır.Amaç toplumsal muhalefetin elini kolunu bağlayarakburjuvaziye dikensiz bir gül bahçesi sunmaktır.Saldırının muhatabı, bir dizi örgütün yönetimininsıkça kullandığı argümanların aksine, ne AKPhükümetinden ibarettir ne de yükselen gericiliktenbeslenmektedir. Saldırının arkasında egemen sınıf veonun yıkım politikaları vardır. Amaç muhalefetintopyekûn ezilmesini sağlamaktır. Bu rapor da,saldırının son halkası olarak karşımıza çıkmaktadır.

2010 yılının başında gerçekleşecek olan TMMOBbünyesindeki odaların genel kurulları yaklaşırkenbirlik bünyesindeki tüm siyasi unsurlar bu seçimlereodaklanmış durumdadır. Raporun zamanlaması da buyönüyle fazlasıyla anlamlıdır. Bu noktada odayönetimlerindeki bazı liberal unsurların kendikonumlarını korumak üzere atacağı her geri adım,sermaye iktidarının hanesine yazılacaktır. Buaşamada emekten yana tüm unsurların yapmasıgereken seçim vesilesiyle etkin bir faaliyetörgütlemektir. Zira genel kurul ve seçim süreciodaların üyeleriyle doğrudan ilişki kurabildiği, üyemühendis, mimar ve plancıların da oda politikasıylaen ilgili olduğu dönemdir. Bu noktada salt odalarındar sınırlarına sıkışılmaması, toplam muhalefetin birparçası olarak bu saldırıya birleşik bir yanıtverilmesinin gerekliliği ısrarla savunulmalı, odaiçindeki anti-emperyalist, anti-faşist ve emekten yanaolan tüm ilerici güçlerin birleşik mücadelesiyükseltilmelidir. Ücretli mühendis, mimar ve şehirplancılarının sorunları bu saldırılardan bağımsız vekopuk değildir, aksine iç içedir. Bu süreç sermayeninyıkım politikaları ile paralel olarak yürümekte deyimyerindeyse yolunu düzlemektedir. Tüm bu gerçeklerkarşısında, meslek odalarında faaliyet yürüten tümilerici güçlerin, emeğe, topluma ve dünyaya olansorumluluklarına sahip çıkması gerekmektedir.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları

Sermaye, meslek odalarını denetimi altına almak istiyor...

Örgütlülüğümüze ve geleceğimizesahip çıkmalıyız!

Çiçek’ten damadına kıyak!Sermaye devleti devasa bütçe açıklarını işçi ve emekçilere fatura ederken, “devletin kasası” da hoyratça

devlet erkanının akrabalarının cebine boşaltılıyor. Emekçilerden alınan vergilerle, sağlık, eğitim vb. temelhizmetlerden yapılan kısıntılarla bütçe “dengelenmeye” çalışılırken, sermaye devletinin emekçiye verdiğisefalet ücreti de bakanların servetlerini arttırmak için harcanıyor.

Asıl bedel üçte biri

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, damadının ve kızının sahip olduğu bir şirkete ihalesiz2 milyon TL’lik iş verdi. TOKİ’nin Ankara Engelsiz Yaşam Merkezi’ndeki tamir işlerini Devlet Bakanı veBaşbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in damadının ve kızının sahip olduğu ADT Demir Akaryakıt İnş. Tic. veSan. Ltd. Şirketi, 23 Mart 2009’da ihaleye çıkmadan götürü bedelle KDV dahil 1.8 milyon TL’ye aldı. Şirket,söz konusu işleri taşeron firmaya 300 bin liraya yaptırarak, 1.5 milyon lira bir kazanç elde etti. Üstelik inşaatalanındaki hiçbir iş de tamamlanmadı.

Ankara Engelsiz Yaşam Merkezi İnşaat İşi Geçici Kabul Heyeti’nin tutanağına göre; inşaattaki eksiklerin495 bin lira olduğunun tespit edilmiş olmasına rağmen 2 ay gibi bir süre içinde aynı işin 3-4 kat fazlası iledamada verilmiş olması konusuna Çiçek’in bir açıklama getireceğini beklemek hayalcilik olur. Zirabirbirlerinden hiçbir farkı olmayan bakanların yapmış olduğu yolsuzlukların haddi hesabı yoktur. Bu daonlardan sadece birisidir.

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) İstanbulŞubesi tarafından “Yetkin, Yetkili ve UzmanMühendislik Kavram ve Uygulamaları Kurultayı” 24-25 Ekim 2009 tarihlerinde Yıldız Teknik ÜniversitesiMerkez Kampüs Oditoryum Salonu’ndagerçekleştirildi. İki gün süren kurultay, forumşeklindeki oturumlar halinde düzenlendi.

Kurultay, TMMOB içerisinde uzun yıllardırtartışılan ve farklı uygulama şekilleri bulunanyetkin/yetkili/uzman mühendislik kavramlarınınEMO içerisinde tartışılması ve tartışmalar sonucundabir karar birlikteliğine varılması amacıylagerçekleştirildi.

Kurultay açılış konuşmaları ve öncesinde Ankara,Kocaeli, Bursa, İstanbul, Mersin, Denizli, İzmir,Adana, Samsun şubelerinde düzenlenmiş yereletkinliklere ilişkin bilgilendirmeler yapılmasıylabaşladı.

Bilgilendirmelerin ardından 1. oturuma geçildi.Oturumda “AB Uyum Yasaları, GATS Süreci veTürkiye’deki Yasal Düzenlemeler” başlığı altında bir

sunum gerçekleştirildi. Sunum kapsamında tarihselolarak nasıl süreçlerden geçildiğine, bu süreçlerineğitim alanında ve TMMOB özelindeki yansımalarınadeğinildi. GATS anlaşmasının birçok hizmetinpiyasaya açılmasını sağlayan bir anlaşma olduğu veanlaşma kapsamına mühendislik-mimarlıkhizmetlerinin de girdiği belirtildi. AB-GATS sürecininTMMOB, YÖK (diplomalardan ünvanlarınkaldırılması), üniversiteler üzerindeki etkileriaçıklandı. FEANI (Ulusal Mühendislik BirliklerininAvrupa Federasyonu), ECTS Kredisi, ABET,Akreditasyon vb. kavramlar tanımlanarak,yetkin/yetkili/uzman mühendis tartışmalarına da bukavramlar ve yaşanan süreçler içerisinde bakılmasıgerektiği sunum içerisinde vurgulandı. Sunumunardından söz alan katılımcılar AB, GATS sürecine,uzmanlık tartışmalarına dair fikirlerini belirttiler.

Aranın ardından gerçekleştirilen 2. oturum,“Mühendislik Eğitimi, Akreditasyon, YÖK veDiploma Ünvanları” başlıklı sunumla başladı.Sunumun ardından ilk oturumdaki şekliyle

konuşmalar yapıldı. Kimi konuşmacıların kişilerihedef alan tartışmaları salonda bir takımrahatsızlıklara yol açtı.

Kurultayın 2. günü söz öğrencilerde!

Kurultayın ikinci günü “Yetkin/yetkili/uzmanMühendislik, Belgelendirme, Meslek İçi Eğitim veTMMOB İçi Uygulamalar” başlıklı oturumla başladı.Önceki gün söz sırası yetişmeyen EMO Genç üyesiöğrenciler, uzmanlık, belgelendirme vb. yürütülentartışmaların yeni mezunlar ve öğrenciler üzerindekiyansımalarına değinen konuşmalar yaptılar.Öğrencilerin konuşmalarının ardından oturum başlığıile ilgili katılımcılar söz haklarını kullandılar.Konuşmalarda hayat boyu eğitim dayatmalarına,belgelendirmenin bir eleme sistemi olduğuna,mühendislik, mimarlık eğitimine TMMOB’ninmüdahil olması gerektiğine, yetkinlik veyabelgelendirme tartışmalarının sermayenin ihtiyaçları

doğrultusunda gündemleştiğine, TMMOB’nin butartışmalarda taraf olması gerektiğine vb. değinildi.

Kurultay değerlendirmesi ve sonuçbildirgesi taslağı

Aradan sonra kurultayın değerlendirilmesinegeçildi. Değerlendirme konuşmalarında, öncekigüne oranla yapılan tartışmaların daha doyurucu veanlamlı olduğu kimi konuşmacılar tarafındanvurgulandı. İki gün boyunca süren tartışmalarışığında EMO’nun ve genelinde TMMOB’nintavrının net olması gerektiği ifade edildi.Değerlendirmelerden sonra, ilerleyen günlerdedeklare edilecek olan kurultayın sonuç bildirgesinedair çerçeve bir metin okundu. Sonuç bildirgesindeyapılan tartışmalar ışığında ortaklaşılan vefarklılaşılan noktalara değinildi.

Metinde ortaklaşılan noktalar olarak şunlarbelirtildi; EMO özelinde yetkin/yetkili/uzmanmühendisliğin savunulmadığına ve bu yönlüuygulamalara karşı mücadele edilmesi gerektiği,diplomalardan ünvanların kaldırılması ile ilgiliTMMOB’nin hukuksal bir çalışma yapmasıgerektiği, TMMOB’nin ve özelindeEMO’nun “parasız, bilimsel” eğitimi savunmasıgerektiği ve kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusundayeniden yapılandırılmaya çalışılan eğitim sisteminemüdahale etmesi gerektiği vb. noktalar belirtildi.

Farklılaşan başlıklara dair şunlar ifade edildi;Belgelendirmenin MİSEM (Meslek İçi SürekliEğitim Merkezi) kapsamında yapılmasını böyleceAB, GATS, DTÖ dayatmalarına karşı durulacağını -belgelendirmeye tümden karşı durup, AB, GATS ilebağlantılı olarak belgelendirme tartışmalarınınortaya çıktığını ve bunun eni sonu yetkinliğedayandığını söyleyenler, akreditasyonu bir takımgerekçelerle olumlayanlar ile akreditasyonuüniversitelerin ticarileşmesinin bir sonucu olarakgörüp karşı duranlar olarak çerçeve metinde yeraldı.

Sonuç bildirgesine dair bilgilendirmeninyapılmasının ardından kurultay sonlandırıldı.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılaıı

EMO kurultayından... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 27Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

ITUC Dünya Kadın Konferansı: Kadınlar,krizden en çok etkilenenler arasında 

19 Ekim günü Brüksel’de 100 ülkeden 450 delegenin katılımıyla “Kadınlar İçin Güvenceli İş, GüvenceliYaşam: Sendikalar Ekonomik ve Toplumsal Adalet ve Eşitlik İçin Buluşuyor” başlıklı konferansgerçekleştirildi. ITUC’un kadın konulu düzenlediği bu ilk konferansında ekonomik krizin kadın işçilerüzerindeki etkileri ve sendikaların kadınlar için iş güvenliğinin, maaşların arttırılması, çalışma koşullarınındüzeltilmesi için uluslararası düzeyde eylem hattı oluşturulması gerekliliği üzerinde duruldu.

Konferansta, krizin kadınları da erkekleri de vurduğu, fakat kadınlar üzerindeki etkisinin zaten maruzkaldıkları eşitsizlikler nedeniyle daha fazla olduğu söylendi. Ayrıca, ekonomik ve finansal krizin eşitsizlikleridaha da arttırdığı, birçok hükümetin kadınların daha yoğunlukta çalıştığı iki sektör olan kamu ve hizmetsektörüne yeterli bütçe ayırmadığı ifade edildi.

ITUC Genel Sekreteri Guy Ryder ise tutuklanma emri olduğu gerekçesiyle Honduraslı delegeninkonferansa katılımının engellenmesi kınadı.

Almanya’da aşı skandalıAlmanya’da vatandaşlar için sipariş edilen domuz gribi aşısı ile Federal İçişleri Bakanlığı’nın siyasetçiler

ve ordu için sipariş ettiği aşıların farklı çıkması üzerine gündemleşen tartışmalar sürüyor. İçişleri Bakanlığı, yan etkisi bulunun aşının vatandaşa, daha iyi olanının ise siyasetçilere uygulanacağı

haberini yalanlayarak, bu durumun üstünü örtme çabasında. İçişleri Bakanlığı bir süre önce vatandaşlar için “GlaxoSmithKline” şirketinin ürettiği Pandemrix adlı

aşıdan 50 milyon doz sipariş etmişti. Bu aşı, içindeki etki güçlendirici bileşim nedeniyle vücudun bağışıklıksistemini de etkileyerek aşırı reaksiyonlara sebep oluyor. Sözü edilen yan etkiler arasında, aşı yerinde şişme veağrı, baş dönmesi, aşırı terleme, boğaz ve baş ağrısı, kas ve eklem ağrıları, titreme, yorgunluk ve ateş sayılıyor.Aşılama sonrasında mide bulantısı, kusma ve işitmede güçlük gibi yan etkilere de rastlanmış.

Etki güçlendirici bu bileşim, bakanlıklar, ordu ve polis için sipariş edilen 200 bin doz aşıda ise yer almıyor. Springer tekeline ait Bild gazetesinde yer alan haberde Almanya Başbakanı Angela Merkel’in vatandaş için

uygun görülen Pandemrix aşısından olma kararı aldığını, Sağlık Bakanı Ulla Schmidt’in de, “halka dağıtılanaşı güvenli ve etkili, ben de onu kullanacağım” dediği vurgulandı. Bu durum belleklerimizde Çernobilkazasından sonra Cahit Aral’ın kameralar karşısında radyasyon yok diyerek çay içmesini canlandırıyor.

Almanya Tabipler Birliği Başkanı Michael Kochen, aile doktorlarına, hastalarına domuz gribi aşısıyapmamaları tavsiyesinde bulundu; bu aşının faydadan çok riskler taşıdığını savundu. Domuz gribi aşısı testiyapılan kişilerde aşı yapılan bölgede ağrıların oluştuğu, ayrıca bu kişilerin eklem ve baş ağrısı çektiği, titremenöbetine tutuldukları, ateşin çıktığı ve yorgunluk hissine kapıldıkları belirtildi.

EMO “Yetkin, Yetkili ve Uzman MühendislikKavram ve Uygulamaları Kurultayı” düzenledi

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Teslimiyet “Zafer” değildir!28 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Bilindiği gibi “eve dönüş süreci”, “şimdilik”kesintiye uğramış gibi… Bunun bir erteleme mi, yoksatümden sona eriş mi sorusu tartışılıyor. İşin bu boyutubu aşamada bizi ilk planda ilgilendirmiyor. Bizimaçımızdan önemli olan, uygulanmakta olan politikalarve bunların dayandığı temel programlardır. Bu konudagerçekleri ortaya koymak çok daha önemli ve gelecekaçısından anlamlıdır!

Yaşanan kesinti veya “ertelemeye” gerekçe olarak“güven bunalımı”, verilen sözlerin tam olaraktutulmaması, “Türk halkının” duyarlılıklarının“provoke edilmesi” olarak gösterilmektedir. Buradatepki konusu yapılan yüzbinlerce Kürdün teslim olangruplara sahip çıkışı, bunu coşkulu gösterilerle ortayakoymasıdır…

Kuşkusuz TC devletinin ve ırkçı şoven çevrelerinhisterik tepkileri kabul edilemez; bunların tümü 86yıllık cumhuriyet tarihinin devlet-ulus anlayışınıngünceldeki dışa vurumudur. Bu durum, ırkçışovenizmin derinlere inen köklerini, örgütlü düzeyinive güncel plandaki saldırganlığını ortaya koydu. Bu,bugüne kadar izlenen Kürtleri inkar ve imha çizgisininbir ürünüdür! Anlatılmak istenen inkarcı Türk devlet-ulus teorisinin ve çizgisinin ödünsüz uygulama veuygulatma ısrarının güncel ifadesidir. Bu noktanınaltını çizdikten sonra başka bir noktaya geçmekistiyoruz. O da şudur:

Bir önceki yazımızda vurguladığımız gibi, Kürthalkının teslim olan grupları sahiplenmesi, bunueylemli ve yüzbinlerle ifade edilecek bir kitleselliklegöstermesi anlaşılır ve paradoksal bir durumdur. Buparadoksun özünü bir önceki yazımızda anaçizgileriyle vurgulamıştık. Kitlelerin eylemlisahiplenişi ile gelip teslim olan grupların politikprogramları tam anlamıyla bir karşıtlık oluşturuyor.Sorulması gereken soru şu: Sahiplenişini gösterenyüzbinler, bunu, demokratik Türkiye ulusunu yaratmakve kendilerini bunun bir parçası olarak tanımlamakiçin mi yaptılar? Bütün bu çabalar, “demokratikTürkiye ulusu” için mi?

Bu soru çok can alıcıdır, çünkü sahiplendiklerigrubun politik programı kendileriyle birliktegetirdikleri bildiride çok net olarak ifade ediliyordu.Şöyle deniliyordu: “3- Türkiye demokratik ulusununbir parçası olarak Kürt halk kimliğimiz temelinde veanayasal güvenceye sahip olarak özgür, eşit ve birlikteyaşamak…”

“Bir Kürt olarak kendini nasıl tanımlıyorsun?Kimlik derken, bir ulus kimliğinden mi, yoksa‘Türkiye demokratik ulusunun bir parçası’ bir ‘alt-kimlik’ olarak mı tanımlıyorsun?”

Bu soru, Kürdistan’da veya dünyanın herhangi biryerinde yaşayan Kürtler’e sorulsa nasıl bir yanıtalınırdı? Kendini ulus kimliği olarak değil, alt-kimlikolarak tanımlayan kaç Kürt çıkar? Özellikle teslimiyetgruplarına büyük bir coşkuyla sahip çıkan yüzbinlerden kaç tanesi, “Evet biz demokratik Türkiyeulusu için burdayız, onun bir parçası olarak Kürt halkkimliğimizi özgürce yaşamak istiyoruz” diyen,diyebilen kaç Kürt çıkar?

Kürtleri diğer uluslar gibi bir ulus olaraktanımlamayan, onu etnik bir grup veya başka bir üst-kimliğin alt-kimliği olarak tanımlayan veya

tanımlayacak Kürtler’in sayısının çok sınırlı olduğunubilmek bir kehanet değildir. O zaman programı yeni birTürk ulus teorisi geliştirmek ve Kürtler’i de bir alt-kimlik olarak buna yamamak isteyen ve böylece TC’yeen üst düzeyde hizmet eden İmralı partisinin budoğrultudaki politikalarına destek veren yüzbinlerin buduruşunu nasıl açıklamak gerekir?

İmralı partisi ve her düzeydeki sözcüleri bunu“kendi politikalarının kitlesel doğrulaması” olaraktanımlayıp geçmektedirler. Peki, gerçeklik ve onunderinlerdeki ve yüzeydeki nedenleri bu kadar basit,yalınkat ve tek boyutlu mu? Bu konu çok geniş vemutlaka uzun uzadıya açıklanması gereken birkonudur ve bununla ilgili açıklama ve tartışmalarımızsürecektir…

Yine “halk neylerse iyi eyler” lafının da hiçbirbilimsel temeli yoktur. Yüzbinler tarafındandesteklenmiş diye gerçekler tersyüz edilemez, çok açıkyanlışlar “doğru” olarak gösterilemez…

Bu kısa vurgulardan sonra demokratik ulusteorisinin TC’nin resmi ulus teorisinden bir farkınınolmadığını göstermeye sıra geldi. Aslında bu konuhakkında SHP’nin “Güneydoğu Raporu”yayınlandığında çok ayrıntılı bir değerlendirmeyapmıştık. İlgilenenler Özgür Halk Dergisi’nin 1989veya 1990 yılı sayılarına bakabilir.

Kısa bir iki hatırlatma: SHP anılan raporundasorunun konuluşu ve çözümü konusunda 10 yıldırİmralı tarafından dile getirilen çizgiden daha geri birnokta değildir. Bu raporda “etnik, dinsel ve dilselfarklılıklar” kabul ediliyor, bu farklılıklar, “ulusalbütünlük” önünde bir engel olarak değil, bir zenginlikolarak değerlendiriliyor. Bu, cumhuriyetin bir ırkcumhuriyeti değil, bir “siyasal bilinç cumhuriyeti”olarak kurulduğu gibi bir gerçek dışı gerekçeyedayandırılıyor…

Bütün bunların yeni bir ulus tanımınadayandırıldığını da vurgulamamız gerekir. Bu tanım,aslında iflas eden Türk ulus teorisinin yeniden üretimi,restorasyonu niteliğindedir. Etnik kökeni, dili ve dinine olursa olsun, yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkes“ulusal bütünlüğün bir parçasıdır; belirleyici veyapıştırıcı öğe vatandaşlık bağıdır.” Kürtler’in varlığıve farklılığı inkar ve bastırma, imha politikaları veanlayışlarıyla yok edilemediğine göre, bu kimlikfarklılığı tanınmalı; ama tek koşulla bir farklı uluskimliği olarak değil, etnik köken farklılığı, etnikkimlik, “ulusal birliğin” bir parçası olarak… SHP,“Türk ulus” kavramını kullanmamaya özen gösterir,

bunun yerine Türkiye, ulusal bütünlük, yurttaşlıkkavramlarını öne çıkarır.

Kısacası o dönemde SHP, iflas eden, Türk ulusteorisi yerine farklılıkları kabul eden, ama bunu,kendine göre tanımlayan, ulus altı kavrama, özellikle“etnik köken” kavramına hapseden bir kabul edişleyeni bir ulus teorisini, daha kapsayıcı ve yapıştırıcı birulus tanımı geliştirmeyi, resmi çizgiyi restore etmeyiöneriyordu…

Bu nokta üzerinde bu kadar durmamızın temelnedeni, Türkiye cephesinde, bir grup devrimci parti vehareketi dışta tutarsak, yapılan tartışmalar ve Kürtaçılımlarının teorik ve politik çerçevesi SHP’nin1989’da ortaya koyduğu çerçeveyi aşmaması, oçerçevede kendilerini ifade etmeleri vetekrarlamalarıdır. En liberal ve demokratların somutgerçekliği bundan başkası değildir… Hepsinin ortaknoktası şudur:

Kürtleri farklı bir kimlik, etnik veya alt-kimlikolarak tanıyalım, ama bu, ortak kimliğimizin birparçası olsun. Farklılıkların tanınması yasalarlagüvenceye alınsın ve bundan doğan hakları datanınsın...

Aslında İmralı çizgisi ve politikaları da SHP’nin 20yıl önce ortaya koyduğu çerçevenin daha geri birtekrarıdır. Demokratik Türkiye ulusu kavramı, tamıtamına bu çerçevenin adlandırılmasından başka bir şeydeğildir. Bu tanımda Kürtler bir alt kimliktir, birparçadır, Türkiye ulusunun bir unsurudur!

Şimdi bu çerçeve TC’ye kabul ettirilmek isteniyor,teslimiyet grupları bu amaç için getiriliyor ve “zaferşarkıları” ile milyonlara yedirilmeye çalışılıyor.Teslimiyetin zafer olarak kutlanması ve bunun da Türk“cephesinde” “tahrik” olarak algılanması, nasıl biroyundur, dram mı, tragedya mı, komedya mı, yoksabunların tersyüz edilmiş bir bulamacı mı?

Ortaya çıkan bu tablo nasıl tanımlanırsatanımlansın, gösterdiği bir gerçeklik var: İki algılayış,aynı zamanda açılım süreci, onun dayandığı bakış vepolitikaların iflasını, ölü doğumunu çok çarpıcı olarakanlatıyor. Resmi çizgi ve onun derinlere nüfuz edengerçekliği “Demokratik Türkiye ulusunun bir unsuru”olmaya hazırlanan Kürdü kabul etmeye ve sindirmeyehazır değildir, hazır olmaya da niyetli değildir. Öteyandan “Demokratik Türkiye ulusunun bir unsuru”olmaya iteklenen Kürtler’in ulus gerçekliği veçarpıtılmış olsa da bilinci ve duyguları “DemokratikTürkiye ulusu” kalıbına sığmıyor, sığdırılamıyor. İflaseden bu temel gerçekleri ıska geçen veya inkar edenanlayış ve politikalardır. Evet, yüzbinlerin duruşu, birsahiplenmedir, bu anlamda yürürlükteki çizgiyeonaydır. Doğru, ama bu, sadece madalyonun biryüzüdür. Diğer ve temel, geleceği olan yüzü ise çokaçıktır: Yüzbinlerin duruşu, hangi renge boyatılarakgösterilirse gösterilsin, Kürdistan ve Kürt ulusgerçekliği TC’ye ve onun sınırlarına sığmaz,sığmıyor… Bu, “kesinti” veya “ertelemenin” de temeldinamiği değilse nedir?

Demokratik Türkiye ulusu nedir, bu saçmanınresmi Türk ulus teorisi ve Kürt ulus gerçekliğikarşısındaki anlamı nedir? Bu sorunun yanıtına birsonraki yazımızda devam edeceğiz…

27 Ekim ‘09

“Demokratik Türkiye ulusu” hakkında birkaç söz -I-

M. Can Yüce

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Hrant Dink davasındakontrgerilla hukuku

işlemeye devam ediyor…

Hrant Dink cinayetine ilişkin bir sürü belgeve bilgi ortalığa saçıldı. Cinayet öncesindenbaşlayarak Hrant Dink’in katledildiği sürecekadar katliamın devlet tarafından bilindiği ortayaçıktı. Tüm bunlar olup biterken Hrant Dink’inöldürülmesini izleyen sermaye devleti, mahkemesürecinde de benzer bir tutum sergiledi.

Hrant Dink davasında red ve inkar anlayışımahkeme süreci boyunca öne çıktı. Zira korumave kollama görevi ancak inkarcı yaklaşımlasağlanabilirdi. Mahkemede ifade veren sanıklar,Hrant Dink’in öldürüleceğine dair istihbaratbilgisini dönemin Trabzon İl Jandarma KomutanıAlbay Ali Öz’e ilettiklerini, onun konuyukapattığını öne sürmüşlerdi. Sanıkların ifadeleriüzerine dönemin Trabzon İl Jandarma KomutanAlbay Ali Öz, İstihbarat Şube Müdürü KıdemliYüzbaşı Metin Yıldız, aynı birimde görevliastsubaylar Gazi Günay ve Hüseyin Yıldız ileuzman çavuşlar Önder Araz ve Hacı Ömer Ünalırhakkında da soruşturma izni verilmişti. Bunarağmen Hrant Dink’in katledilmesine göz yuman,destek veren katiller ifade vermeye gelmiyorlar.Mahkeme başkanı da aylardır Ali Öz vediğerlerinin mahkemeye gelmemelerine gözyumuyor.

Kontrgerilla devletinin kirli icracılarından biriolan Albay Ali Öz, işlediği suçların aynı zamandadevletin suçları olduğu bilinci ve rahatlığıylahareket etmektedir. Bundan dolayıdır ki, bugünekadar mahkemeye gelip ifade bile vermemektedir.Devletten aldığı güçle pervasızlığınısürdürmektedir.

Kontrgerilla hukukunun temel kaygısısermaye devletinin “yüksek menfaatleri”ninkorunmasıdır. Kontrgerilla hukuku, sermayeiktidarına bağlı, devletin, burjuva politikacıların,polisin, katliamcıların emir ve kumandasıaltındadır.

Buca, Ümraniye, Ulucanlar, 19 Aralık, Gazivb. sayısız infaz davaları, katliamcılarınkontrgerilla hukuku tarafından nasıl aklandığınınen açık göstergesidir. Kontrgerilla hukuku, faşistsermaye devletinin katliamlarını, işkencelerini,gözaltında kayıplarını vb. suçlarını aklamada vemeşrulaştırmada güvendiği en temel araçlardanbirisidir.

Bu düzende hukuksuzluk kökleşmiştir.Ülkemizdeki yargı, hukukun savunucusu, adaletinuygulayıcısı değil, sömürü ve zulümpolitikalarının yürütücüsüdür. O devlete karşıHrant Dink örneğinde olduğu kişilerin, işçi sınıfıve emekçilerin hakkını korumaz. Onun tek işlevi,işçi ve emekçilere karşı sermaye iktidarınınkorunmasını sağlamaktır. Bunun içindir ki,işkenceler, infazlar, kayıplar, kontrgerilla,Susurluk, JİTEM gibi konularda, savcılar,hakimler, mahkemeler kör, sağır ve dilsizdir.

10 yıl sonra... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 29Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Kayıp yakınları: “Artık yeter!”

İHD İstanbul Şubesi ve kayıp yakınlarının, kayıpların bulunması ve sorumluların yargılanması talebiyleGalatasaray Lisesi önünde gerçekleştirdikleri buluşmaların 239.’su 24 Ekim günü gerçekleştirildi.

Kayıp yakınlarının bu haftaki buluşmasında; 5 Ekim 1994 tarihinde gözaltında kaybedilen Lütfiye Kaçar’ındosyası açıldı.

Basın açıklamasını, İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyonu adına Selda Ercan okudu.Ercan yaptığı açıklamada, 1959 Manisa doğumlu Lütfiye Kaçar’ın, devlet tarafından sosyalist kimliği ilebilindiğini, bu nedenle gözaltına alınarak, işkence gördüğünü ve tutuklandığını söyledi. Kaçar’ın cezaevindençıktıktan 2 yıl sonra 5 Ekim 1994 tarihinde gözaltına alınarak kaybedildiğini ifade eden Ercan, “Mücadele”gazetesini arayan ve kendisini “Yılmaz” olarak tanıtan bir kişinin, “Lütfiye Kaçar elimizde, şu anda askıya alındı,kendisine işkence yapılıyor, yarın parçalarını toplarsınız” dediğini söyledi. “Ailesinin, avukatlarının ve İnsanHakları Derneği’nin resmi mercilere yaptığı tüm başvurularda yanıt aynıydı; “Biz almadık, bizde yok” diyen Ercan,15 yıldır ailesinin Ercan’ı aradığını belirtti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sanatçı ve aydınlardan Ceylan Önkol ile ilgisi suçduyurusu...

Aralarında Cengiz Alğan, Ebru Şeremetli, Eren Keskin, İlkay Akkaya, Lale Mansur, Leman Yurtsever, MehmetDemir, Roni Margulies, Yıldız Önen, Zeşhep Tanbay, Gülsüm Cengiz, Ayşe Demirbilek, İrem Aksu, Meletm Ozal,Berkem Baltaş, Yusuf Çetin, Bülent Turan, Sait Ozan Kaya, Nursel Çevgör, Hüseyin Güngör, Adnan Özyalçıner veBerk Bağcı’nın da bulunduğu çok sayıda sanatçı ve aydın, Ceylan Önkol ile ilgili savcı, İçişleri Bakanlığı veGenelkurmay yetkileri hakkında suç duyurusunda bulundular.

23 Ekim günü Sultanahmet Adliyesi önünde bir araya gelen aydın ve sanatçılar adliye önünde basın açıklamasıgerçekleştirdiler.

Açıklamada, savcının gitmeye korktuğu Lice’ye gittiklerini, Ceylan’ın mezarının bulunduğu Yayla Köyü’negidip ailesiyle görüştüklerini ve olayın tanıklarını dinlediklerini ifade etti.

Tanbay, sadece savcı hakkında değil; gerekli soruşturmayı başlatmayan ve kamuoyuna tatmin edici açıklamayapmayan İçişleri Bakanlığı ve Genelkurmay yetkilileri hakkında da suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi veaçıklamanın ardından suç duyurusu gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Mamak İşçi Kültür Evi’nin 9. mücadele yılıkutlandı

Mamak İşçi Kültür Evi’nin 9. mücadele yılına girmesi 25 Ekim günü etkinlikle kutlandı. Etkinlik başlamadan önce kurumun önüne gelen polisler “sizin güvenliğinizi sağlamaya geldik” diyerek kendi

durumlarını meşrulaştırmaya çalıştılar. Ancak polislerin tutumu protesto edildi ve polisler kapının önünden kovuldu. Devrim ve sosyalizm şehitleri anısına yapılan saygı duruşu ile başlayan etkinlikte ilk olarak Sincan Kadın

Hapishanesi’nden sınıf devrimcilerinin İşçi Kültür Evinin tarihçesine değinen sözleri aktarıldı. Ardından İşçi KültürEvi adına konuşma yapıldı. Konuşmada İşçi Kültür Evi’nin 8 yıldır hiç soluğu kesilmeden bu günlere kadargeldiğine, her türlü baskıya rağmen mücadelesinde hiçbir geri adım atmadığına değinildi. Ayrıca Kent A.Ş.işçilerine yapılan faşist saldırı kınandı ve işçilerin saldırıdan kaynaklı etkinliğe katılamadıkları dile getirildi.

Konuşmayı şiir dinletisi ve İşçi Kültür Evi’ni anlatan belgesel gösterimi izledi. Daha sonra Yavuz Canpolat veZeynep Karababa ezgilerini Mamaklı emekçilerle paylaştı. Mamak İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu’nun devrimciezgilerinden sonra serbest kürsü bölümüne geçildi. Serbest kürsü bölümünde mücadele çağrıları yapıldı.

Etkinliğe 50 kişi katıldı. Kızıl Bayrak / Mamak

“Sa’adat’a özgürlük tecrite son!”

Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği (FHDD), ÇHD ve İHD, İsrail’de cezaevinde tecrit ve baskı altında tutulanFilistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Sekreteri Ahmad Sa’adat ile dayanışma amacıyla 22 Ekim günü GalatasarayLisesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

Eylemde, “Tecrite son Ahmad Sa’adat’a özgürlük / İHD, ÇHD, FHDD” pankartı ile Ahmad Sa’adat’ın resimleritaşındı.

Basın açıklamasını FHDD Başkanı Füsun Bandır gerçekleştirdi. Bandır yaptığı açıklamada, işgal altındakiFilistin topraklarında özgürlük mücadelesinin simge isimlerinden, Filistin Halk Cephesi’nin tutsak genel sekreteriAhmad Sa’adat’ın 8 yıllık tutsaklığı boyunca, onurlu duruşundan bir adım dahi geri adım atmadığını belirterek,mahkeme salonlarında, kendisine uygulanan tecride karşı sesini yükselttiğini söyledi.

Bandır, Ahmad Sa’adat’a yönelik her türlü hukuksuz saldırıya kınadıklarını belirterek, Sa’adat’ın şahsında tecritedilmeye, yok edilmeye çalışılanın Filistin halkının özgürlük davası olduğunu vurguladı. FHKC liderinin ve sayısı10 bini bulan tutsakların özgürlük mücadelesinin Filistin özgürlük mücadelesinden ayrı ele alınamayacağının altınıçizen Bandır, son haftalarda Kudüs’te Siyonist güçler tarafından gerçekleştirilen saldırıları kınadıklarını ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!30 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/42 H 30 Ekim 2009

Hasta tutsaklara özgürlük!TTB’den Güler Zere için acil

çağrı...TTB Kanser Danışma Kurulu, Güler Zere

hakkında tedavi görmekte olduğu ÇukurovaÜniversitesi Balcalı hastanesince düzenlenmiş sondurum raporlarının değerlendirmesini ve sonucunu,İTO’da 26 Kasım günü gerçekleştirdiği basıntoplantısında kamuoyu ile paylaştı. Güler Zere’ninserbest bırakılması için, Cumhurbaşkanı, Başbakan veAdalet Bakanı’na acil çağrıda bulundu.

Toplantıda ilk olarak konuşma yapan GencayGürsoy şunları söyledi:

“Tıbben geriye dönülmez bir sürecin içindebulunduğu artık tartışma götürmez bir hal alan GülerZere hakkında infazının iyileşinceye kadar tehirininsağlanmasını ya da Cumhurbaşkanı’na tanınan vetoplum vicdanını temsil eden salıverme yetkisininkullanılarak toplumun vicdanında açılan yaranınGüler Zere’ye ‘Vedalaşma ve Huzur Hakkı’ verilerekkapatılmasının uygun olacağını, objektif bilimselyorumumuz, insani değerler ve toplum vicdanı adınatalep ediyoruz.”

Ali Çerkezoğlu ise “Hastalığın seyri bize beklenenyaşam süresinin çok kısa olduğunu göstermektedir”dedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Balcalı Hastanesi önünde GülerZere için eylem

Adli Tıp Kurumu’nun bir kez daha toplandığı 22Ekim günü Adana’da Zere’nin tutulduğu ÇukurovaÜniversitesi Balcalı Hastanesi önünde basınaçıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamada, Güler Zere ile ilgili kararı açıklamasıgereken İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun bir kez dahatoplandığı ifade edildi. Daha önceki toplantılarında“eksik evrak” bahanesi ile toplantıların ertelendiğihatırlatarak Zere’nin tahliye edilebilmesi için raporvermeyen ATK’nın Güler Zere’nin durumununağırlaşmasına sebep olduğu söylendi.

Açıklamanın devamında mücadele ile zalimlerinellerinden Güler Zere’nin, Erol Zavar’ın ve diğerdevrimci tutsakların alınabileceğinin söylendi.

Kızıl Bayrak /Adana

“Biz yaşamda direteceğiz”İleri ve devrimci kurumlar 22 Ekim Perşembe

günü Adli Tıp Kurumu önündeydi. ATK’nın haftalıkolağan toplantılarının yapıldığı Perşembe günlerigerçekleştirilen oturma eylemlerinden ikincisi yapıldı.

“Kanser hastası Güler Zere’ye özgürlük! Hastatutsaklar serbest bırakılsın” pankartının yer aldığıeylemde basın açıklamasını Ahmet Kulaksızgerçekleştirdi.

“Siz ölüm vaadettikçe biz yaşamda direteceğiz”diyerek, Adli Tıp Kurumu’nun kapısında oturmaktanvazgeçmeyeceklerini belirtti.

Basın açıklamasının ardından oturma eyleminegeçildi.

Eylemin ardından, ATK ile görüşme talep edildi.ATK’dan görüşme talebi kabul edilmeyince bekleyişsona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Hasta tutsaklara özgürlük!İlerici ve devrimci kurumlar 23 Ekim günü İtanbul

ve Adana’da “Hasta tutsaklara özgürlük!” talepleriniyinelediler.

İstanbulTaksim Tramvay Durağı’nda toplanmaya başlayan

kitle en önde Güler Zere fotoğraflı, İngilizce veTürkçe, “Kanser hastası Güler Zere’ye özgürlük!Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!” pankartlarıarkasında sloganlarla yürüyüşe geçti.

Yürüyüşte kefen giyen eylemciler üzerinde hastatutsakların isimlerinin yazılı olduğu “Adli Tıp beniöldürmek istiyor” dövizlerini taşıdılar.

İstiklal Caddesi üzerindeki Mephisto Kitapeviönünde oturma eylemi gerçekleştirildi. Alkış veıslıklarla hasta tutuklu ve hükümlü tutsakların serbestbırakılmaması protesto edildi. Hasta tutsaklarınisimleri tek, tek okunarak hep bir ağızdan“Öldürtmeyeceğiz!” denildi.

Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde, basınaçıklaması gerçekleştirildi. Av. Hakan Karadağ yaptığıaçıklamada, devletin son 9 yıl içerisinde katlettiği 309insanın yanına yeni isimler eklemek için acele ettiğinibelirterek, Güler Zere, Erol Zavar, Mehmet Yeşiltepe,Gülizar Akın ve daha onlarca tutsağın katledilmekistendiğini söyledi.

AdanaKanser hastası devrimci tutsak Güler Zere ve diğer

onlarca hasta tutuklu ve hükümlünün her gün bir adımdaha ölüme yaklaştıklarının ve sorumluların gözlerini

ve kulaklarını kapatarak ölümlerin yaklaşmasınıizlediklerinin belirtildiği açıklamada, Güler Zere’nindurumunun her geçen gün daha da kötüleştiği ifadeedildi.

İnönü Parkı’nda gerçekleştirilen açıklamadaZere’nin 3. kez ameliyat olduğu ve üç gün boyunca dakomada kaldığı ancak buna rağmen tahliyeedilmeyerek katledilmeye çalışıldığı ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Adana

Bursa’da Zere eylemiHalk Cephesi 22 Ekim akşamı Fomara’daki AKP

İl Binası önünde “Güler Zere’ye özgürlük! HastaTutsaklar serbest bırakılsın!” pankartı açarak basınaçıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada şunlarsöylendi:

“Buradan bir kez daha, iktidara ve onunkurumlarına sesleniyoruz, uyguladığınız politikalarlaGüler Zere ve hasta tutsakların yaşamlarınakastetmekten vazgeçin. Suçlarınıza yenilerinieklemeyin. Halka ve devrimcilere işlediğiniz suçlarınhesabını er yada geç, tarih önünde vermektenkurtulamazsınız.”

Eyleme BDSP, ESP ve BATİS destek verdi. Kızıl Bayrak / Bursa

Hasta tutsaklar için açlık grevi!

Bursa’da Zere için açlık greviBursa’da Halk Cephesi ve ESP 25 Ekim günü “Güler Zere’ye özgürlük!” talebi ile 2 günlük açlık grevi

başladı. Orhangazi Parkı’nda gerçekleştirilen basın açıklamasında şunlar söylendi: “Uygulanan bu imha politikalarını protesto etmek kendine insanım diyen herkesin hakkı ve görevidir.

Bundan dolayı bu haksız ve adaletsiz politikaları protesto etmek amacı ile 2 günlük açlık grevi başlatıyor, tümhalkımızı bizimle birlikte olmaya, sesimize ses, gücümüze güç katmaları için yanımızda olmaya çağırıyoruz.”

Eyleme BDSP de katıldı. Kızıl Bayrak / Bursa

Güler Zere ve hasta tutsaklar için açlık grevi! Tecrite Karşı Mücadele Platformu (TKMP) 24 Ekim günü Okmeydanı Sibel Yalçın Direniş Parkı’nda

gerçekleştirdiği bir eylemle Güler Zere ve hasta tutsakların serbest bırakılması için 3 günlük açlık grevibaşlattığını kamuoyuna duyurdu.

Eylemde “Keyfiyete son verin Güler Zere’yi serbest bırakın!”, “Güler Zere ve hasra tutsaklar için üçgünlük açlık grevindeyiz! / Tecrite Karşı Mücadele Platformu” pankartları açıldı.

Eylemde platform adına açıklama yapan TAYAD Başkanı Behiç Aşçı, imha politikalarının bir parçasıolarak hapishanelerde hasta tutsaklara dayatılan saldırıların bir an önce durması için 3 günlük açlık grevinegittiklerini söyledi.

Birkaç gün önce, İskenderun Hapishanesi’nde beyninde ur bulunan Ekrem Bardakçı’nın yaşamınıyitirdiğini hatırlatan Aşçı, 9 yılda cezaevlerinden 306 tutuklunun tabutunun çıktığını, Güler Zere’nin ölmesineizin vermeyeceklerini ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

“Rantsal dönüşümehayır”

Gebze Adem Yavuz ve Cumhuriyet Mahallesiemekçileri gerçekleştirilmek istenen “kentsel dönüşüm”uygulamalarına karşı yürüdü.

“Kentsel dönüşüm istemiyoruz!” başlığıyla toplananimzaları teslim etmek için 23 Ekim günü GebzeBelediyesi’ne yürüyen emekçiler, burada basınaçıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamada, Gebze Belediye Başkanı AdnanKöşker’in 20 Ekim tarihinde Cumhuriyet ve AdemYavuz Mahallesi Güzelleştirme ve Yaşatma Derneği’yleyaptığı görüşmede “kentsel dönüşüm” uygulamalarındageri adım atmayacağını ifade ettiği belirtildi. Başkanın,ilk Kirazpınar Mahallesi’nde gerçekleştirilecek olanyıkımların bir hafta sonra başlayacağı, ardından daCumhuriyet ve Adem Yavuz Mahallelerinde yıkımlarınparça parça hayata geçirileceğini söylendiği belirtildi.

Emekçiler açıklamada evlerinin yıkılmasına izinvermeyeceklerini ifade ettikten sonra imzalarıbelediyeye teslim ettiler.

Kızıl Bayrak / Gebze

CMYK

MücadelePostası

Hacı Ali Bey Mah., Çelikel Sok., Sakarya İş Hanı Kat: 5No: 58 ESKİŞEHİR

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 60 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 120 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

25 Kasım Pazar günü Halkevleri, “Halkın hakları var, krize karşı şartları var” şiarıyla Ankara’da mitingdüzenledi.

Halkevleri’nin “krizin yarattığı toplumsal yıkım karşısında haklarımız için birleşiyoruz” sloganıylayürüttüğü çalışmalar kapsamında gerçekleştirdiği miting için Dikimevi Kavşağı’nda toplanan Halkeviüyeleri, miting alanı olan Kolej Kavşağı’na yürüdü.

Miting programında sırasıyla Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol, Barınma Hakkı Bürosu Avukatı veHalkevleri Genel Başkan Yardımcısı Ender Büyükçulha, Halkevci Kadınlar adına Pınar Koyuncular,Engelli Hakları Atölyesi’nden Mahmut Keçeciler, üniversite ve lise öğrencileri adına Çağdaş Ersoy veHalkevleri Örgütlenme Sekreteri Samut Karabulut birer konuşma yaptı.

Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol mitingde yaptığı konuşmada, egemenlerin işçi ve emekçilerekölece çalışmayı, düşmanlığı dayattığını belirtti.

Mitinge, BMİS üyesi Renta işçilerinden ve Dev Sağlık-İş üyesi Okmeydanı Hastanesi işçilerinden dekatılım vardı. İşçiler Arızlı emekçileriyle beraber mitingde konuşma gerçekleştirdiler.

Halkevleri Ankara’da mitingdüzenledi

Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm İçin Yürüyüşdergisinin 25 Ekim ‘09 tarihli 195. sayısı “PKKpropagandası” yapıldığı gerekçesiyle toplatıldı ve 1 ayyayın durdurma kararı verildi.

Yürüyüş adına yapılan açıklamada derginin karşıkarşıya kaldığı ilk baskı olmadığı ifade edildi. Bir ayönce de yine toplatma ve yayın durdurma cezasıverilerek dergisinin sesinin boğulmak istendiği söylendi.Demokrasiden, özgürleşmeden bahseden AKP’ninözgürlük anlayışının sınırları anlatıldı. Açıklamadaşunlar söylendi:

“AKP iktidarı kendinden olmayan her şeye , herkesedüşmanca yaklaşmaktadır. Bu anlamda onların sunduğuyalanları teşhir eden, gerçekleri halka gösteren devrimcibasın her zaman öncelikli susturulması gerekenhedefleri arasında olmuştur.(...)

İktidarın gerçekler konusundaki tavrı kendindenöncekilerle aynıdır. Bizim de gerçekleri haykırmakonusundaki tavrımız da aynıdır. Gerçeklerin sesiolmaya, halkın sesi olmaya devam edeceğiz. Bunun içinİrfan olduk, Ferhat olduk vurulduk, Engin oldukcanımızı verdik. Yine vuruluruz, yine ölürüz amasusmayız.”

İzmir Liseli Gençlik Platformuçalışmalarından... 

İLGP çalışmaları kapsamında okulların açılmasıyla birlikte okullarda ve dershanelerde liseli gençliğe,sorunların nasıl anlatabileceğinin ve hangi araçların kullanılabileceğinin tartışıldığı toplantılar yapıldı.Toplantıya farklı liselerden katılım sağlandı.

Liseli gençliğin özgün sorunları üzerinden yürütülecek bir çalışma kapsamında, “Liselilere açıkmektup” başlıklı bildiriler hazırlandı ve bildirilerin değişik liselerin önünde dağıtılması planlandı.

Toplantıdan çıkan sonuçlar çerçevesinde ilk olarak, 22 Ekim Perşembe günü Bornova’da bulunanliselere bildiri dağıtımı gerçekleştirildi. Dağıtım sırasında birçok liseliyle ticarileşen eğitim ve bu dönemsadece adı değişen ama mantığı aynı olan “Sınıfsal Eleme Sınavları” üzerinden tartışma imkânı yakalandı.Liselilerin bildiriye ilgisi yoğundu. Hatta başka liselerden arkadaşlarına vermek için bazı liseliler birkaçtane bildiri birden istedi.

İzmir Liseli Gençlik Platformu

Gözaltında işkence ve taciz...ESP, 2 çalışanının Esenler’de barış gruplarının gelişiyle ilgili bildiri dağıtırken gözaltına alınması ve

işkence görmesiyle ilgili 24 Ekim günü İHD İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı düzenledi. Toplantıda basın açıklamasını gözaltında işkence ve tacize mağruz kalan Gökben Keskin gerçekleştirdi.

Keskin yaptığı açıklamada, 21 Ekim Perşembe günü Esenler Birlik Köprüsü üzerinde ESP’nin “Kürtsorununda adil, onurlu, demokratik barış. Barış elçileri muhatap alınsın” bildirilerini dağıtırken gözaltınaalındıklarını ve Esenler Üçyüzlü Polis Karakolu’na götürüldüklerini ifade etti. Keskin, gözaltına alınarakbaşlatılan keyfi uygulamaların karakoldada sürdüğünü belirterek, arama yapma bahanesiyle kendisini vearkadaşı Yılmaz Selçuk’u iki ayrı odaya götürdüklerini söyledi. Keskin yaşadıklarının devamını şu sözlerleanlattı:

“Gayri hukuki uygulamayı kabul etmemem üzerine zorla alt kata indirildim. Orada üstüme çıkanpolisler, 45 dakika süren ince arama işkencesini kendi aralarında mola vererek uyguladılar. İlk önce kabadayak eşliğinde üzerimde bulunan ceketi çıkardılar. Bir süre sonra üzerimdeki diğer kıyafetleri çıkartıpsadece iç çamaşırlarım giyinik vaziyette 15 dakika yalnız bıraktılar. Sonra gelip zorla iç çamaşırlarımıçıkartıp kaba dayak eşliğinde vajinal bölge dahil arama yaptılar. Vajinal, göğüs, bacak ve karın bölgesinesürekli darbeler vurdular.”

Basın toplantısında, Emekçi Kadınlar Derneği adına konuşan Fahriye Ilgaz ise konuşmasında,saldırının iki yönlü olduğunu söyledi. Birincisinin kadın kimliğine dönük, ikincisinin ise barış mücadelesiniengellemeye dönük bir saldırı olduğunu ifade etti. Açıklamada ESP adına Duriye Sezgin konuştu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Yürüyüş’e kapatmacezası

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 2009-42

6 Kasım’da

alanlara!

Gelecek ve özgürlük için