sİ kızıl bayrak 10-42

32

Upload: kizilbayrak

Post on 07-Mar-2016

237 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-42 / Ekim

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 10-42
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERTürban sömürü ve köleliği örten bir şal olarak kullanılıyor . . . . . . . . . . . . 3Seçim odaklı düzen siyasetini sınıf odaklı mücadeleyle aşalım! . . . . . 4Yolsuzluk operasyonlarının gösterdikleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5MGK solculuğundan Yargıtayavukatlığına.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6Katil Ogün Samast çocukmahkemesinde.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7MESS-Türk Metal satış senaryosundafinale doğru... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8MESS’in yalan rüzgarı.... . . . . . . . . . . . . 9Mutaş işçileriÇEL-MER’in yolunda!. . . . . . . . . . . . . 10Metal işçisi boyun eğmiyor . . . . . . . . . 11Emperyalizmin “son kahramanı” LechWalesa Türkiye’de.... . . . . . . . . . . . . . . 12Tek Gıda-İş’in “tecrit” kampanyası sürüyor…. . . . . . . 13Kapitalizm işçi kanıyla besleniyor... . . 14BETESAN direnişiyle sınıf dayanışması büyüyor... .. . . . . . . . 15Fransa’da büyük mücadele dalgası ve gösterdikleri 16-17Fransa’da tasarı onaylandı emekçiler pes etmiyor . . . . . . . . . . . . . 18Kamu emekçilerine baskı ve sürgün . . 19Polisin bir cinayet dosyası daha aklandı!.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20Katillerden hesap sormak için omuzomuza! ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21YTÜ’de soruşturma terörü!.... . . . . . . . 226 Kasım çalışmalarından...... . . . . . . . . 23“YÖK’e ve efendilerine Ankara’da tokbir yanıt vereceğiz!”...... . . . . . . . . . . . . 24“İki devletli çözümhayal ürünü…” . . . . . . . . . . . . . . . . . 25Wikileaks 400 bin belge ile ABDvahşetini sergiledi ” . . . . . . . . . . . . . . 26İnsanca bir yaşam ve temiz bir çevre için... . . . . . . . . . . . . . . 27Sağlık haktır gasbedilemez!…. . . . . . . 28Yerel işçi bültenlerinde mücadeleyiyükseltme çağrısı.......…. . . . . . . . . . . . 29Zindanlar yıkılsın tutsaklara özgürlük!r… . . . . . . . . . . . . 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Gazetemizin yayına hazırlandığı saatlerde ÇEL-MER işçilerinin açtıkları yolu tutan Mutaş işçilerifabrika işgal eylemine başlamışlardı. Direnişçi işçiler,böylelikle sendikalaşma hakkını keyfince çiğneyenMutaş patronuna ve uşaklarına tok bir yanıt verdiler.

Oysa işgal eyleminden önce işçiler fabrika önündebeklerken Mutaş’ta üretim yeni işçilerle eskisi gibisürüyordu. Mutaş patronu da fabrika önündebekleyen işçilerin bir yerden sonra yılıp eylemlerinibitireceği hevesindeydi. Fakat Mutaş işçileri ÇEL-MER işçilerini örnek alarak fabrikayı işgal etti.Patronun bu hevesi de kursağında kaldı.

Mutaş’ta şu haliyle direnişçi işçiler içeride işgaleylemini kararlılıkla sürdürürken, fabrikanın önündede işçilerin aileleriyle birlikte bölgedeki çeşitlifabrikalardan işçiler ile devrimci ve ilerici güçlerbekleyişlerini sürdürüyorlar. Çünkü direnişin yalnızkalması halinde patron-polis ortaklığı zorbalığabaşvurabilir. Bu nedenle olası bir zorbalığınkarşısında güçlü bir barikat kurulmaya çalışılıyor.

ÇEL-MER işçilerinin yaktığı, Mutaş işçilerininbugün taşıdığı işgal ateşi, işçi sınıfının yoluna ışıktutuyor. Çünkü işçi sınıfının sermayenin zorbalığınave keyfiyetine karşı ÇEL-MER ve Mutaş işçileri gibimilitanca direnmeye ihtiyacı var. MESS’intehditleriyle yüz yüze bulunan metal işçilerinin de buyoldan yürümeye ihtiyacı var.

Bunun için ÇEL-MERler’in ve Mutaşlar’ın ateşiniyaymalıyız. Ancak öncelikle bu ateşi söndürmekisteyenlere karşı koymalıyız. Çünkü sermaye veuşakları da bu işgallerin ne denli önemli olduğunugörüyor. Ne pahasına olursa olsun işgali bitirmekistiyorlar. İşte bu nedenle acil olarak tüm güç veolanaklarımızla Mutaş işçilerine sahip çıkmalı,direnişlerine destek vermeliyiz. Mutaş işçilerininyanında olduğumuzu eylemlerimizle göstermeliyiz.

Eğer Mutaş kazanırsa “işgal, grev, direniş”bayrağı daha da güçlü biçimde işçi sınıfı içerisindedalgalanmış olacak! Bunun için “daha fazla işgal,daha fazla direniş” diyoruz.

****Bir diğer mücadele gündemi ise 6 Kasım.Öğrenci gençlik, devletin baskı ve terörüne karşı

işçi sınıfı gibi “kapı önü” direnişlerini büyüterek veeylemli mücadeleyi yükselterek 6 Kasım’ahazırlanıyor. “Gelecek ve özgürlük” talepleriylealanlara çıkacak olan gençliğin mücadelesine ortakolmalı, yapılacak eylemlere katılmalı, ÇEL-MER’lerin mücadele ateşini 6 Kasım alanlarınataşımalıyız.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Dinci gericilik yeni mevziler kazandıkçasaldırganlaşıyor. TRT’nin AKP borazanı olarakkullanılması, diğer medya kuruluşlarının tehdit,şantaj ve rüşvetle dize getirilmesi,12 Eylül cuntasıartığı YÖK’ün ele geçirilmesi, Hakimler ve SavcılarYüksek Kurulu’nun (HSYK) AKP’ye güdümlü halegetirilmesi, CHP’nin de katkılarıyla son olarakgündeme getirilen türban dayatması, vb...

Tüm bunlar, iktidar ve rant savaşında kazandığımevzileri genişleten dinci gericiliğin ana odağı olanAKP hükümetinin, yoğun emek sömürüsü ve devletimkanlarının yağmalanmasıyla giderek palazlananİslamcı tekelci burjuvaziden de aldığı güçle hayatageçirdiği saldırılardır. IMF-TÜSİAD/MÜSİADpatentli sosyal yıkım programlarıyla birlikte tüm buicraatlar, işçi sınıfı ve emekçileri yozlaştırıp “sadakadüzeni”ne alıştırmayı da hedefliyor.

Dinci gericilik maskelerinden soyunuyor

Her bakımdan Amerikancı düzenin hizmetindeolan, dahası bizzat düzenin açtığı alanda serpilipgelişen dinci gericiliğin şefleri, “mağdur” edebiyatıyapmakta epey becerikliler. Din sosuna bulandırılanbu edebiyat, burjuva siyaset arenasındaki açmazınderinleştiği 2002 krizinin ardından toplumda kaydadeğer bir etki yaratabildi. Büyük sermaye ileemperyalist-siyonist güçlerin de katkılarıyla AKP buetkisini arttırdı ve gelinen yerde kendini dayatacakbir güce ulaşmayı başardı.

Referandum sonrasında pervasızlığı doruğaçıkartan Tayyip Erdoğan ile müritleri, kartları açıkoynamaya başladılar. HSYK seçimlerinde sergilenentutum, artık rejim için yasa veya kuralların değil,AKP hükümetinin çıkarlarının belirleyici olacağı birdönemin başladığına işaret ediyor. HSYK’yı bakanve yardakçılarından oluşturan hükümet, referandumadestek veren birtakım liberalleri bile hayal kırıklığınauğrattı. Dinci gericilikten demokratikleşme adımlarıbekleyen liberaller, bambaşka bir durumla karşıkarşıya kaldıklarını dile getirmeye başladılar.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “türban sorununu da bizçözeceğiz” söylemine balıklama atlayan YÖKbaşkanı ve borazan medyanın da katkılarıylaüniversiteleri türbana açmakla yetinmediler, türbanıilköğretim okullarının kapısına kadar dayadılar.Kadınları, hatta çocukları “cinsel nesne” kabul edenbu zihniyetin temsilcileri, bütün kadınları türbanlaörtmek derdinde olduklarını ortaya koyanaçıklamalar yapmaktan da geri durmuyorlar. Gelinenyerde “mağdur” maskesine bürünmeye artık gerekgörmeyen dinci gericiliğin şefleri, “güç bizde, artıkistediğimizi yapacağız” mesajları veriyorlar.

Hak ve özgürlüklerin değil, sömürü ve köleliğin bekası için...

Demokratik hak ve özgürlükler alanınıgenişletmekten söz edip duran AKP ile yardakçıları,riyakarlığın doruklarında dolaşıyorlar. Eğitimi paralıhale getiren, üniversiteleri polis karakollarıyladonatan, akademik-demokratik mücadeleye katılanöğrencilere polisi saldırtan, soruşturma açıp okuldanuzaklaştıranlar, türbanı üniversiteye sokmayı “eğitim

özgürlüğü” olarak lanse ediyorlar. Türbanı, işçi ve emekçi çocuklarının eğitim hakkı

önüne örülen barikatları örten bir şal olarak kullanandinci gericilik, hem topluma hem gençliğe türbantartışmasını dayatmaktadır. Türban gündemiyleortalığı toza dumana boğanlar, aynı günlerde savaşaygıtı NATO ile füze kalkanı kurma pazarlıklarıyürütüyor, özelleştirme listesine köprüleri, otoyolları,enerji dağıtım şirketlerini ekliyor, büyük sermayeninmemnuniyetle karşıladığı yeni bir ekonomikprogramı uygulamaya hazırlanıyorlar.

Zorba bir rejimin icra kurulu olanların“mağdurluk” söylemi nasıl bir ikiyüzlülükse, sömürüve kölelik düzeni kapitalizmi tahkim etmek için heryola başvuranların “özgürlükler alanınıngenişletilmesi” için çaba harcadıklarını öne sürmeleride o kadar riyakarlıktır. Onlar demokratik hak veözgürlüklerin kazanılmasının önündeki en temelengeldirler. Zira dini kullanarak kapitalist sömürüyüdaha da vahşi bir noktaya taşımak esasgündemleridir.

Rejimin karşısında değil, ilk günden beri içindeler!

Dinci gericiliğin medyadaki görevlileri, bazıliberaller ve sözde “uzman”lar, son yıllarda“statükonun değiştirilmesi” söylemini dillerindendüşürmez oldular. Dinci gericiliğe karşı çıkanları“statükonun savunucuları” olmakla itham ediyor,AKP’yi sisteme karşı bir oluşum gibi yutturmayaçalışıyorlar. Temelden yoksun bu ön kabuledayanarak, AKP hükümetini “mağdur”, dahası “hakve özgürlüklerden yana” bir güçmüş gibi yutturmayaçalışıyorlar.

Dinci gericilik ile onun arkasındaki sermayegruplarının, yerleşik düzen ve TÜSİADkodamanlarıyla belli konularda çatışmaları birolgudur. Ancak bu çatışma rant ve iktidar etrafındacereyan etmektedir. Yani bizzat rejimin içindedir.Zaten düzenin baştan beri dinci gericiliği kullanması

ve ona alan açması da, “AKP sistem dışı biroluşumdur” söyleminin bir aldatmaca olduğunukanıtlamaktadır.

1960’lı yıllarda yükselen toplumsal mücadele vebununla birlikte güçlenen sol harekete karşıkullanmak üzere dinci gericilere “komünizmlemücadele dernekleri”ni kurdurtan Amerikancı rejim,o dönem onları tetikçi olarak da öne sürmüştür. Suçdosyalarında Kanlı Pazar olayının yer aldığı dincigericiler, o dönemden beri Amerikancı/NATO’cuzihniyetin temsilcileri arasındadır.

1970’li yıllarda faşist parti MHP tetikçilikte dincigerici güçleri gölgede bıraksa da, “statükocu” rejimonları kullanmaktan geri durmamıştır. ABDemperyalizminin Ortadoğu’da uyguladığı “YeşilKuşak” projesinin Türkiye’deki icraatçısı olan 12Eylül faşist cuntası ise, dinci gericiliğinyaygınlaşması için özel bir çaba sarf etmiştir. Solparti, sendika ve derneklerin yanısıra düzenpartilerini de bir dönem kapatan faşist cunta, cemaatve tarikatlara ise geniş bir çalışma alanı açmıştır.Nitekim dinci gericiliğin etkin isimleri cuntaya tamdestek sunmuşlardır.

Dinci gericilik, dün olduğu gibi bugün de işçisınıfının, emekçilerin ve tüm ezilenlerin karşısındamevzilenmiştir. Sermaye ve emperyalizmin tamhizmetindedir. Geçmişte tetikçilik yapıyorlardı, şimdirejimin efendisi konumuna yükseldiler. Esasmisyonları ilk günden bu yana değişmemiştir. Bumisyonun tüm gereklerini yerine getirmekte, hak veözgürlüklerin boğulması, işçi sınıfı ve emekçileresömürü ve kölelikten başka bir şey sunmayankapitalist düzenin tahkim edilmesi için çabaharcamaktatır.

Sömürü ve kölelik düzeni kapitalizme karşımücadele dinci gericiliğe karşı mücadeleyi deiçermek durumundadır. Bu pervasız saldırıyıpüskürtmenin yolu, devrimci sınıf mücadelesiningeliştirilmesinden, işçi sınıfının siyasal bir güç olarakmücadele sahnesine çıkmasından geçmektedir.

Türban sömürü ve köleliği örten bir şal olarak kullanılıyor

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

2011 yılının Haziran ayında yapılması planlanangenel seçimler düzen güçlerinin gündeminin başsırasına yerleşmiş bulunuyor. Artık tüm hesaplarseçimlere göre yapılıyor. Politik hesaplar, pazarlıklar,hamleler yapılırken seçimlerde avantaj sağlamakhedefi gözetiliyor. Zira genel seçimler, AKP karşıtıdüzen güçleri için yeniden ayağa kalkmanın, AKPiçin ise iktidarını sağlamlaştırmanın bir olanağı.

Referandumda başarı sağlayamayan düzengüçleri seçimlere kadar belini doğrultmaya çalışıyor.Bu bakımdan en dikkat çekici çaba CHP tarafındansergileniyor. Ancak bunun için AKP’nincephaneliğinden silah aşırmaya çalışan CHP,elindekinden de olma riskiyle yüzyüze kaldı.Böylece CHP’ye bağlanan umutlar zayıflarken,AKP’nin genel seçimlerde yeni bir galibiyet eldeetmesi ihtimali artıyor. Zaten emperyalistler vetekelci burjuvazi de AKP’yi kısa sürede yerindenetmeyi olanaklı görmüyor, bu nedenle ondanolabildiğince yararlanmaya bakıyorlar. Bu aradamümkün olduğunca alternatiflerini hazırlama, buçerçevede CHP’yi en azından AKP’yi dizginleyecekbir siyasal kuvvet olarak güçlendirme çabası devamediyor.

AKP gibi siyasal bakımdan güçlü bir partiyebugün fazlasıyla ihtiyaç duyuluyor. Her yeni gelişmebu ihtiyacı arttırıyor. Bu gelişmelerden biri, ABD’ninNATO şemsiyesi altında kurmaya çalıştığı “Füzesavunma kalkanı”. İran’a yönelik emperyalist saldırıpolitikasının bir gereği olarak gündeme getirilen vedünya ölçeğinde ABD’nin askeri egemenliğinipekiştirecek olan bu sistemin ön cephesi Türkiyeolacak.

Bir başka gelişme ise Irak cephesinde yaşanıyor.İşgal orduları çekilmeye hazırlanırken Irak’taki kaosbüyüyor. Ülkenin iç çatışmaların girdabınasürüklenmesi olasılığı artarken, aynı zamanda Irak’tasermaye devletine biçilen rolün gereği olan “Kürtaçılımı” konusunda adım atma ihtiyacı da artıyor.

Fakat referandumdan sonra “açılım” yenidenısıtılırken, gelinen aşamada süreç büyük ölçüdegenel seçimlerin ardına ertelenmiş bulunuyor. AKP

“açılım” süreciyle bağlantılı tasfiye adımlarınısürdürürken, siyasal güç kaybına yol açabilecekadımlardan ise uzak duruyor. Bu nedenle açılımpolitikalarını soğutmaya çalışıyor. Bir yandan dasüreçle ilgili beklentileri diri tutmaya çalışarak, enazından Kürt hareketi cephesinden eylemsizliksürecini uzatmaya, böylece referandumda olduğugibi genel seçimlerde de elini rahatlatmaya çalışıyor.AKP aynı taktiğe türban konusunda da başvurdu.Günler boyu gündemde tutulup istismar edildiktensonra, Erdoğan türban meselesinin seçimlersonrasına bırakıldığını açıkladı.

AKP bir yandan “açılım” vaadiyle Kürt halkınıoyalamaya çalışırken, türban istismarıyla da tabanınıdiri tutmak istemektedir. Bu ikisi bir arada AKP’yebir kez daha seçim sürecinde özgürlük ve demokrasiedebiyatı yapma fırsatı verecektir. Özellikle türbanmeselesi üzerinden kutuplaşma yaratmakta başarılıolursa, rakiplerinin güçsüzlüğüyle birlikte birdönemi daha garantiye alacaktır. Bunların yanısıradevleti yönetmenin imkanlarını tepe tepe kullananbir parti olarak etkin bir seçim kampanyasıyürütecektir.

Ancak AKP Kürt sorunu cephesinde açmazlayüzyüzedir. Her ne kadar düzen içi çözümbeklentileri seçimlere endekslenerek diri tutulmayaçalışılsa da, bu belirsiz vaatlerle Kürt hareketini veKürt emekçi halkını daha fazla oyalama imkanıbulunmamaktadır. Kürt emekçilerinin dezorlamasıyla Kürt hareketinin seçim sonrasınabırakılmış seçim vaadleriyle daha fazla beklemedetutulması kolay görünmemektedir. Son günlerde buçerçevede bir çıkış arayışı dikkat çekmektedir.Hakkari ve Şırnak’ta özerklik ilan edilebileceğibiçimindeki tartışmalar, AKP’nin süreci istediği gibiyönetemeyeceğinin işaretleridir.

Mevcut tabloya bakıldığında, bugününTürkiye’sinde gelişmelerin yönünü başta AKP olmaküzere düzen güçlerinin aleyhine çevirebilecek güçtebir çıkışı ancak işçi sınıfı ve emekçi hareketibaşarabilir. Bu cepheden böyle bir çıkış yapmanınimkanları giderek birikmektedir. Bugünün en önemli

sorunu, bu imkanların birleşik ve militan birmücadele kanalına akıtılmasıdır. Çünkü sınıfcephesinde yaşanan, yaygın, yer yer militan ancakparçalı bir hareket tablosudur. Bilinçli müdahalelerle,geçtiğimiz yıl TEKEL işçilerinin yaptığı gibi birleşikbir mücadele ekseni oluşturabilecek öncü bir çıkışınyaşandığı koşullarda, birleşik-militan bir sınıfhareketinin gelişmesi doğrultusunda mesafealınabilecektir.

Mevcut koşullarda metal işçileri böyle bir çıkışıyapabilecek imkanları barındıran en ileri sınıf bölüğüolarak öne çıkmaktadırlar. Zira Metal TİS’lerindeMESS’in pervasızlığı ile birlikte Türk Metalçetesinin yeni bir ihanet hazırlığı, büyük birhoşnutsuzluk içerisinde olan metal işçilerini ileriyeçıkmaya itmektedir. Fakat böyle bir çıkış ancakdağınık durumdaki işçi bölüklerini birleştirecek birörgütsel zeminin varlığı koşullarında kararlılıkkazanabilir. TEKEL örneğinde, bürokrasinin gericiegemenliğine rağmen sendikal örgütlenmemücadelenin sürekliliğine zemin olmuştu. TEKELişçileri mücadele istek ve kararlılıklarıyla sendikalbürokrasiyi önlerine katıp tüm toplumu sarsan birdirenişi gerçekleştirebilmişlerdi. Fakat tabanörgütlülüğünden yoksunluk, bir süre sonra direnişininisiyatifinin sendikal bürokrasiye kaptırılmasısonucunu yaratmıştı. Bugün yeni bir çıkış yapmanınadayı olan metal işçilerinin ise, bir yandan aşmalarıgereken bir gerici sendikal yapı vardır, diğer yandanise taban örgütlülüğünden yoksunluk sorununuyakıcı biçimde yaşamaktadırlar.

Tüm sorunlarına karşın, bugün sınıf hareketindenbaşlayarak ülkedeki siyasal atmosferi değiştirmedeanahtar rolünü oynamaya en yakın güç metalişçileridir. Bu nedenle, önümüzdeki süreçte metalişçilerinin bir ileri çıkış olasılığını da gözeten çokdaha etkin, enerjik ve yüklenen bir faaliyet büyük birönem taşımaktadır. Bir ileri çıkış yaşanmasa bile, busüreçte belli mücadele mevzilerinin oluşturulması,metal işçilerinin tabandan örgütlenmesinde mesafealınabilmesi sınıf hareketinin gelişimi açısındanönemli bir kazanım olacaktır.

Gündem4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Seçim odaklı düzen siyasetini sınıfodaklı mücadeleyle aşalım!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Yazılı ve görsel medya organlarını takipedenlerin sıklıkla karşılaştığı haberlerin başındarüşvet ve yolsuzluk operasyonları gelmektedir. Buoperasyonların hedefinde, sermaye devletininbürokrasisi içinde mevzilenen “çıkar odakları”olmaktadır. Yerel yönetimlerden “kamu hizmetinin”yapıldığı alanlara, eğitimden sağlığa, polisteşkilatından askeriyeye kadar her yer rüşvet veyolsuzluk çarkının dişlileri arasındadır. KPSSsonrası yaşanan gelişmeler herkesçe bilinmektedir.Medyatik hale gelmiş olan “ihaleye fesat karıştırma”suçlaması esasında kapitalist sistemin doğalişleyişinde vardır. Emeğin sömürüsü üzerine kuruluolan bu sistemin zaten kendisi fesattır. Haksızkazanç sahibi olan kapitalistlerin saltanatlarınınöyküsü “kılıfına uydurulan bir dolandırıcılık,hırsızlık ve sahtekarlık” düzenidir.

Son olarak İstanbul’daki Dünya Ticaret Merkeziile ilgili bir rüşvet çarkı ortaya çıktı. Dünya TicaretMerkezi ile ilgili rant mücadelesinde Yargıtayüyelerine kadar uzanan büyük rüşvetler verilmiş.Rüşveti verenler arasında ise İstanbul Ticaret Odası(İTO) Başkanı Murat Yalçıntaş da var.

Bu gibi birçok yolsuzluk dosyası daha önce degündeme gelmiş, sorumlular hakkında idari ve cezaiişlemlerin yapıldığı sermaye hükümetleri tarafındanaçıklanmıştı. Sermaye devleti ve onun hükümeti için“açığa çıkartılan” bu yolsuzluklar sadece bir yoltemizleme işlemi ve kapitalist sistemi aklamaçabasıdır. Çünkü ellerinde daha nice haksız kazancınkirini taşıyanların ne niyeti ne de sicilleri temizdir.

Kapitalist sistemin yarattığı “büyük suçörgütlerinin” kendinden küçükleri yok etmek istiyorolmasının bir doğallığı vardır. Bu “büyük suçörgütlerinin” maddi kazanımlarını arttıran elbetteüstlendikleri politik misyonlardır. Dolayısıylarakiplerinin tasfiye edilmesi işi de politik birtasfiyeyi gerektirir. Keza bu son yaşanan olayınYargıtay ile ilgili olmasında, Yargıtay Başsavcısı’nıntürbanla ilgili yayınladığı bildiri bir fikirvermektedir. Daha önce de onlarca yılbüyükşehirlerde belediye başkanlığı yapmışasalakların yollarını AKP ile ayırmasından sonrabirdenbire yolsuzluklarının açığa çıkartılmış olmasıda böyle bir örnektir. Keza eli kanlı bir kaç katilin,işkencecinin ipinin şimdi pazara çıkarılıyor olmasıda...

Kapitalist sistemin kendisi en büyük yolsuzluktur!

Öte yandan yolsuzluk operasyonlarıylaçalkalanan bir gündeme rağmen, sonu gelmeyenyolsuzluk vakalarının nedeni ne olabilir? Sadecerakiplerini ekarte etmeye çalışan düzen klikleriarasındaki rekabetin bir sonucu olarak meseleanlaşılabilir mi? Burjuva hukuk sistemi, kapitalistsistemin yarattığı haksız ve kolay kazanç düzeniiçinde yolsuzluğu tariflerken, “kamu gücünün özelçıkarlar için kötüye kullanılması” tanımınıkullanmaktadır. Yolsuzluğun bu en popüler, basit veyaygın tanımını Dünya Bankası da kullanmakta vekabul etmektedir.

Meseleye bu tanım üzerinden bakacak olursak,yine kapitalist sistemin kendisinin bir yolsuzluk

düzeni olduğu gerçeği karşımıza çıkacaktır. Çünkü“kamu gücünü” elinde bulunduran bir sınıf gerçeğivardır. Yani sermaye sınıfı ve devleti. İşte bu “kamugücü” hizmet ettiği sınıfın çıkarlarını korumakta,politikasını, ekonomisini, yargı ve yürütmesini, iç vedış güvenliğini buna göre ayarlamaktadır.Özelleştirmeler yapılırken gözetilen, yeraltı veyerüstü kaynakları yağmalanırken, kısa, orta ve uzunvadeli programlar belirlenirken, güncel ya datarihsel meselelere dair “açılımlara” gidilirkendikkat edilen “kamu yararı”, sermayenin sınıfçıkarlarıdır. Sömürü düzeninin bekası için gözetilen“kamu yararı” aynı zamanda darbeler, katliamlar,infazlar, işkenceler demektir. Kapitalist sisteminkendisi yolsuzluk düzenidir. Çünkü bir avuç asalağınelinde olan bu “kamu gücü” eşitsizlikler üretmekteve bu adaletsizliği korumaktadır. Ortada insanlığınçok büyük çoğunluğunun çıkarına değil, bir avuçasalağın çıkarı için kullanılan bir “kamu gücü”vardır.

“Deniz Feneri” yanmaya devam ediyor!

Sözde yolsuzluk operasyonlarıyla bürokrasiiçerisinde temizlik operasyonu yapıyormuşgörüntüsü veren AKP hükümeti ise kendiyolsuzluklarını hayata geçirecek olan kamugörevlilerinin işini kolaylaştırmak, onları güvenceyealmak için de yasalar çıkartmaktadır. Yani “denizfenerinin” aydınlığında yeni yağma ve talanlarınhazırlıkları sürmektedir. Yapılması düşünülendeğişiklikle TCK’nın, görevi kötüye kullanmabaşlıklı 257. Maddesinin 1 ve 2. Fıkralarındagörevini kötüye kullanan kamu görevlilerininaldıkları cezalarda indirime gidilecek.

Değişiklikle “Kanunda ayrıca suç olaraktanımlanan haller dışında, görevinin gereklerineaykırı hareket etmek suretiyle, kişilerinmağduriyetine veya kamunun zararına neden olan yada kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamugörevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ilecezalandırılır” şeklindeki 257. Maddenin birincifıkrasında yer alan “kazanç” ibaresi “menfaat”olarak değiştirilirken, “bir yıldan üç yıla kadar hapiscezası” da, 6 aydan 2 yıla kadar indirilmektedir.

Maddenin ikinci fıkrasında, suç olaraktanımlanan haller dışında, görevinin gerekleriniyapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerinmağduriyetine veya kamunun zararına neden olan yada kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamugörevlisine verilen “altı aydan iki yıla kadar hapiscezası”, “üç aydan bir yıla kadar cezalandırılır”şeklinde değişmektedir.

Düzen partileri için hırsızlık “baba mesleği” gibidir!

AKP hükümetinin işi kılıfına uydurmak içinbirtakım takım yasal düzenlemeler yaptığı kolaycaanlaşılmaktadır. Ancak AKP kendinden öncekisermaye partilerinin deneyimleri sayesindeböylesine sinsi ve kurnaz davranabilmektedir. Vaktizamanında, 1990 yılında, politikacıların malbildiriminde bulunmaları gündeme geldiğindeyolsuzluklarla anılan ANAP hükümeti bir yasahazırlamak zorunda kalmıştı. Ancak elbettekendisini buna zorlayanları da yasa kapsamınaalarak! Bu yasayla, politikacıların yanısıra, vakıfmütevelli heyetleri, gazetelerin patronları,

Gündem Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Yolsuzluk operasyonlarınıngösterdikleri

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

AKP’nin referandum kazanımlarına yaslanarak“türban” eksenli adımlarını hızlandırması, gericitaraflaşmaların kapısını bir kez daha araladı. İstanbulÜniversitesi’nde derse türbanla giren bir öğrencininöğretim görevlisi tarafından dersten çıkarılması veYÖK’ün bu olayın ardından üniversite yönetimine“hiçbir öğrencinin disiplin gerekçesiyle derstençıkarılamayacağını” hatırlatmasıyla tartışmalaralevlenirken, dinci parti AKP’nin atmayı düşündüğüadımların da yolu düzlendi. YÖK’ün “Artık tümsınavlara adaylar başı kapalı girebilecek” açıklamasıüzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın verdiği“muhtıra” ise çatışmanın sertleşmesine yol açtı.

Düzen cephesindeki güçlerin karşılıklıhamlelerine konu olan bu süreç, aynı zamandareformistinden devrimcisine bir dizi siyasal örgütünideolojik plandaki çarpıklığını ve politik tutarsızlığınıgünyüzüne çıkaran bir turnusol işlevi gördü. Yargıtayaçıklamasının ardından yargıtay başsavcısınınavukatlığına soyunarak “ulusalcı savrulma”da bir eşikdaha atlayan TKP, bu süreçte belirgin bir biçimde öneçıktı.

YÖK’ün manevrası üzerine Yargıtay CumhuriyetBaşsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, “AİHM türbanıdini bir simge olarak görmüştür. Ve AİHM kararınagöre yasak zorunlu tedbirdir” açıklamasında bulundu.Dinci parti AKP’nin hamlesine “laik” düzen kliğiadına verilmiş bir cevap niteliği taşıyan açıklamada,“Türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerliliktanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyidinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesineaykırılık oluşturur” ifadeleri kullanılarak, Yargıtay’ınsiyasi partilerin eylemlerini “laik Cumhuriyetilkelerine göre” denetlemekle görevli olduğuhatırlatıldı.

AKP grup başkanlığının “Hiçbir kişi, organ veyamakam TBMM’ye emir ve talimat veremez”sözleriyle, AKP şefi Erdoğan’ın ise “Güveniyorsankendine, çıkar cübbeni gel siyaset meydanına”tehditleriyle karşıladığı bu açıklama, reformist soluntemsilcileri tarafından çeşitli değerlendirmelerinkonusu oldu. EMEP, ÖDP ve SDP, Yargıtaymüdahalesini “türbana özgürlük” biçimindeki liberalsavrulmayla “kabul edilemez” olarak tanımladılar.TKP adına Merkez Komite üyesi Mehmet Kuzulugiltarafından yapılan değerlendirme ise değmeulusalcılara taş çıkartan nitelikteydi.

“Yargıtay Başsavcısı uzun zamandır pek çokkesimin söylediğini söyledi” diyen Kuzulugil,“Yargıtay’ın açıklaması fiili müdahale nasıl oluyorben anlamıyorum. Bir yargı kurumu, düzenlemelerinyasalara ve yargı kararlarına aykırı olamayacağınısöylemeyecekse ne işe yarar? AKP’nin yürütmeninkarar ve iradesi yargı kararlarından ve yasalardanüstündür yaklaşımı diktatörlük yaklaşımıdır. Hukukdevletinden yana olduğunu söyleyenlerin AKP’nin butavrını benimsemesi mümkün değildir” açıklamasındabulundu.

TKP sözcülerinden Kemal Okuyan da, “Yargınınçoklukla halka karşı işletilen yasal düzenlemeleri

AKP’ye karşı kullanmaya kalkmasının, AKP’yehizmet etmekten başka bir işe yaramadığı büyükölçüde ‘haklı’ bir tepki olsa da, Türkiye solundayapması gerekenleri yapmayanların sayısı hesabakatıldığında, bu haklılık da anlam yitiriyor.”sözleriyle, Kuzulugil’in açıklamasını destekledi.

28 Şubat sürecinin ardından MGK solculuğunasoyunan TKP’nin, gelinen noktada dinsel gericilikkarşısındaki çarpık bakışını ve ulusalcılıkkulvarındaki savrulmasını daha da derinleştirdiğigörülüyor.

Dinsel gericiliğe karşı mücadelesini onu sürekliüreten toplumsal ve maddi koşullarla bağınıkurmadan ören TKP, işi Yargıtay Başkanı’nın türbankarşıtı müdahalesini savunmaya kadar götürerek, hemdüzenin gerici dalaşmasında ulusalcı cenaha kantaşımayı sürdürüyor, hem de düzen solunundolduramadığı boşlukları doldurmaya aday olduğunugösteriyor. AKP karşıtlığına indirgenmiş ulusalcısoslu mücadele ekseni türban sorunu karşısındaCHP’nin boşalttığı kulvarı doldurmaya varıyor.

TKP, burjuva gericiliğin iç çelişkilerindendevrimci amaçlarla yararlanmak bir yana, düzen içiçatlaklara oynayarak kendine alan açmayaçalışmaktadır. “Emperyalizme karşı bağımsızlık,gericiliğe karşı aydınlanma” mücadelesini“cumhuriyetin kazanımlarını” koruma argümanıylabirleştirerek, ulusalcı eksene doğru ideolojik-politiksavrulmasını hız kesmeden sürdürmektedir.

“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasalgörevini yerine getirerek bildiri yayınlamıştır. Yıkımsaldırısı altında bulunan Cumhuriyet kurumları,Anayasal görevlerini ihmal edemezler.” Tescilliulusalcı İP Genel Başkan Vekili’nin bu sözleri ileTKP açıklamaları fazlasıyla örtüşmektedir. İkisindede kurulu devlet düzeni sahiplenilmekte, “yargı-yürütme” tartışmalarına taraf olunulmaktadır.

yöneticileri ve bütün köşe yazarları da mal bildirimiverme yükümlülüğü altına sokuldu. Yasa öncesikopan gürültü patırtıdan sonra Meclis’te oluşturulanMal Varlığı Araştırma Komisyonu’ndaki ANAP veDYP’li temsilciler, liderlerini karşılıklı olarakaklayarak meseleyi kendi usullerince çözmüş vesükuneti sağlamışlardı. Buna benzeyen daha niceörnek vardır.

AKP hükümeti de sorunu kendi usulünceçözerek, yolsuzluk yapanların bir kısmınaoperasyonlar düzenlerken, kendisine hizmet edecekmemurlarını da güvence altına alacak yasalarçıkartmaktadır. Görüldüğü gibi düzenin çarklarıböyle dönmektedir. Bu haksız düzen yoksulluklabirlikte yolsuzluk da üretmektedir. Gittikçebataklığa dönüşen bu kapitalist sistemin ürettiğiyolsuzluklar, sermaye sınıfını ve sözcülerini daha dazengin edip, zevk-i sefa içinde saltanat hayatıyaşamalarını sağlarken, işçi ve emekçilerin bilincinikirletmekte ve yozlaştırmaktadır.

İşçi sınıfı çürümüş düzenin hakkından gelmelidir!

Yolsuzlukların bu derece yaygınlaşmış olmasınınbir diğer nedeni de kapitalist sistemin yarattığıçürüme ve yozlaşmadır. Her koyunun kendibacağından asılacağını, gemisini kurtaranın kaptanolacağını öğütleyen sömürü düzeni, işçi veemekçilere kolay yoldan para kazanmanın, sınıfatlamanın hayalini pazarlamaktadır. Haksızlıklarkarşısında birleşmenin önüne geçmek için yozlaşmışbireylerden oluşan, sınıf değerlerini kaybetmişyozlaşmış bir topluluk yaratılmak istenmektedir.Kapitalist-emperyalist sistemin her yerinde dönenrüşvet çarkının, kayırma ve kollamanın gerisinde buvardır. Kısacası “balık baştan kokmakta”dır. Ancakbataklıktan beslenen baştakiler bu kokudanfazlasıyla memnundurlar.

İşçilerin ve emekçilerin, insanca bir yaşam vedüzen için birleşerek siyasal-militan bir işçi hareketiyaratmaya ihtiyacı vardır. Yolsuzluk düzenine,emeğimizden çalınanlar olduğu için karşı çıkmakelbette gereklidir. Ancak aynı zamanda işçi veemekçilerde bireysel kurtuluş hayalleri yarattığı,“köşe dönmeciliği” geliştirdiği, bir sınıf olarakyozlaştırdığı için de tutum alınmalıdır.

Sınıf kimliğine sahip çıkan, tek üretici güçolduğunun farkına varan işçi sınıfı, birlikte üretilenher şeyin yine eşitçe paylaşıldığı sosyalist düzeni demutlaka yaratacaktır.

Yorum6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

MGK solculuğundan Yargıtay avukatlığına...

TKP’nin “ulusalcısavrulma”sı hız kesmiyor

K. Tunç

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Devlet terörü Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Hrant Dink’in katledilmesinin ardından açılandavanın yeni duruşmasında önemli gelişmeleryaşandı. Mahkeme heyeti avukatının talebini kabulederek Ogün Samast’ın çocuk mahkemesindeyargılanmasını kararlaştırdı. Karar 22 Temmuz2010’da çıkarılan, “Taş atan çocuklar yasası” olarakbilinen değişikliğe dayandırıldı. Samast’ın yasadanfaydalanması halinde 5 yıl ceza indirimi alacağısöyleniyor.

Mahkeme kararına tepki gösteren Rakel Dinkyaptığı açıklamada “Adalete kanunlarla prangalarvurulmuş. Hakimler de bunu uyguluyor” diyerek,alınan karara dönük tepkisini dile getirdi.

Ogün Samast’ın davasının çocuk mahkemesindegörülecek olması bazı önemli sonuçlara yolaçmaktadır. Öncelikle katil için tahliye yolundakiengeller önemli oranda ortadan kaldırılmıştır. İkinciolaraksa bir kez daha devlet için kurşun sıkankatillerin ellerinin soğutulmayacağı mesajı açık olarakverilmiştir. Çünkü bu tür kararlar devletindenetiminde ve gözetimindeki katillerin kendilerineolan güvenlerinin artmasına yol açacaktır.

Katiller dünden bugüne hep devletin “iyi çocuklarıydı”

Bugün artık iyi biliniyor ki, Hrant Dink’inkatledilmesine ilişkin tüm planlar devletin bilgisi veidaresi altında yapıldı, ardından da hayata geçirildi.Yasin Hayal cezaevinden çıktıktan sonra defalarcaHrant Dink’in katledilmesine ilişkin düşünceleriniortaya koymuştu. Emniyetin muhbiri Erhan Tuncelcinayet öncesinde her türden gelişmeye ilişkin olarakTrabzon emniyeti ve jandarmasını bilgilendirmişti. Bubilgiler Ramazan Akyürek’in başında bulunduğuİstihbarat Daire Başkanlığına iletilmişti... Kısacasısermayenin faşist devleti ve görevlileri Hrant Dink’inkatledileceğini aylar öncesinden biliyorlardı.

Ama devlet adına bu katliama imza atanların tümükorundu, kollandı. Öyle ki, tüm raporlarda adı geçenkatliamın sorumlularından biri olan Ramazan Akyürekhala istihbarat Daire Başkanlığı’nda tutuluyor.Trabzon’dan gelen rapor doğrultusunda Hrant Dink’ekoruma tahsis etmeyen Ali Fuat Yılmazer de halakoltuğunda oturuyor. Hrant Dink’in katledilmesineilişkin olarak yalan ve yanıltmaya yönelik bilgilerin

üretilmesi işini üstlenen kurumları çalıştırmaya devamediyor.

Ogün Samast’ın çocuk mahkemesine gönderilmesikararı da bu tutumun bir parçasıdır. Ogün Samast’ıçocuk mahkemesine gönderen karar, hukukun kimlereişleyip işlemediğini tüm açıklığı ile bir kez dahaortaya koymuştur. Daha önce de devletin katillerinikoruyan, kontrgerilla elamanlarının önünü açanonlarca karar alındı. Örneğin Şemdinli olaylarısırasında Tanju Çavuş bir kişiyi öldürmüş onlarcakişinin yaralanmasına neden olmuştu. Üstelik ateşaçtığı sırada Şemdinli Cumhuriyet savcısı ve birmilletvekili de olay yerindeydi. Onlarca kişi buduruma tanıklık etti. Tanju Çavuş da Mahkemeyegelerek yaptıklarını inkar etmedi. Tüm bunlararağmen kontra hukukunun icracısı hakimler onukorudu. Tanju Çavuş’u ilk mahkemede tahliye ettiler.Daha böyle nice örnek var ama saymakla bitmez.

Diğer taraftan Hrant Dink’in katledilmesininnedeni sermaye düzeni ve tüm kurumlarınınortaklaştığı, onyıllardan bu yana sürdürülen şovenizmve ırkçılık politikasıdır. Bu politika özellikle Kürthalkına yönelik olarak sistematik bir tarzdauygulanmakta, en vahşi şekilde icra edilmektedir.Sermaye devleti yürüttüğü sistematik propaganda ilegeniş emekçi kesimleri de bu vahşete ortak etmeyeçalışmaktadır. Ogün Samast’lar tam da yürütülenböylesi bir propagandanın ürünleri olarak ortayaçıkmaktadırlar.

Katillerden hesap sormak için tek yol mücadele

Özelde Hrant Dink’in katillerinden, geneldekontrgerilla devleti ve mahkemelerinden hesapsormanın biricik yolu emekçi kitlelerin devrimcimilitan mücadelesidir. Hrant Dink’in katledilmesindensonra ortaya çıkan kitlesel sahipleniş, ömrünühalkların kardeşliğine adayan Hrant Dink’in görmeyihayal ettiği manzaraydı. Çeşitli milliyetlerden vemezheplerden işçi ve emekçilerin onbinler olup alanaakması, Hrant Dink’in cenazesini sahiplenmesikatilleri ve katillerin kaynağı olan sömürgeci sermayedevletini çok korkutmuştu. Bu korkuyu büyütmek vekatillerden hesap sormak için emekçi kitleleri seferberetmeliyiz.

Katil Ogün Samast çocuk mahkemesinde...

Katillerden çocuk yaratandevletten hesap soralım!

KCK davasında anadildesavunma ısrarı

104’ü tutuklu toplam 152 kişinin yargılandığıKCK davası sürüyor. Diyarbakır 6. Ağır CezaMahkemesi’nde görülen davada iddianameninözetinin okunması tamamlanmazken savunmaavukatları iddianamenin tamamının okunmamasıtalebini her duruşmada yineliyor. Mahkemeheyetinin keyfi bir biçimde savunma avukatlarınıntaleplerini dikkate almama tutumu ise devamediyor. Sanıklar ise Kürtçe savunma taleplerindeısrarlı olduklarını tutumlarıyla gösteriyorlar.

Davanın 4. duruşmasında binlerce kişieylemdeydi. Eylemde Kürtçe savunma talebininreddedilmesi protesto edildi.

Protesto için toplanan binlerce kişi 22 Ekim günüerken saatlerde Diyarbakır’ın çeşitli semtlerindetoplanarak Büyükşehir Belediyesi önüne yürüdü.

Davanın 25 Ekim günü gerçekleştirilen 5.duruşmasının ardından kamuoyuna açıklama yapanBDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, duruşmalardaKürtçe savunma yapılacağını yineledi.

Demirtaş, belediye önünde toplanan kitleyedavanın seyri hakkında bilgi verirken ‘’Önümüzdekigünlerde arkadaşlarımız Kürtçe savunma yapmayabaşlayacaklar, o zaman Kürt halkı ülkenin asliunsuru mu değil mi göreceğiz’’ dedi.

Davanın 27 Ekim günü yapılan 7. oturumuhaftanın son duruşması oldu. Duruşma salonundatutuklu sanıklar ile aileleri arasında fiziki ve sözlüteması engellemek için 50 jandarma, kordonoluşturdu. Ayrıca yapılan ev baskınlarında yer alanpolisler de bu kordonun içerisinde yer aldı.

KCK sanıkları anadilde savunma taleplerindeısrarcı olduklarını, konuşmalarını Kürtçe yaparakgösterdiler.

‘Kürt sorunu’ paneli23 Ekim günü Kayseri İşçi Kültür Evi’nde “Kürt

açılımı ve dünden bugüne Kürt sorunu” başlıklı birpanel düzenlendi.

Etkinlikte Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu(BDSP) adına bir sunum gerçekleştirildi.

Sermaye devletinin Kürt sorunundaki temelyaklaşımlarının ve ‘açılım’ adı altındaki adımlarınınözetlendiği sunumda, Kürt sorunun düzen içiçözümü ile Kürt hareketinin tasfiye adımlarının içiçe geçirildiği bir süreçten geçildiğine dikkat çekildi.Bu çerçevede, düzenin Kürt halkını ve onuntaleplerini tümüyle yok sayan politikasında kısmiesnemeler yaşandığı ancak herşeye rağmensermaye devletinin resmi imha ve inkar çizgisindebir değişme olmadığı, Kürt halkına dönük dizginsizsaldırganlığın da hız kesmeden devam ettiğibelirtildi.

Panelin ikinci bölümünde ise, tarihsel süreçiçerisinde Kürt sorununun gelişimi özetlendi.Sermaye devletinin, Kürt halkına yönelik imha-inkarçizgisi eksenindeki baskı ve saldırılar çarpıcıörneklerle ortaya konuldu. Kürt halkının haklı vemeşru talepleri uğruna direniş çizgisinde ısraretmesinin arka planına değinildi.

Sunumun üçüncü bölümünde, ulusal sorunundevrimci çözümü üzerinde duruldu. Kürt halkınınhaklı ve meşru taleplerinin komünistler tarafındankoşulsuz sahiplenildiği hatırlatıldı. Kürt halkınıngerçek ve kalıcı özgürlük için devrimci mücadeleyiyükseltmesinin zorunluluğuna da vurgu yapıldı.

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Sınıf hareketi8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

2010-2012 dönemi MESS grup TİS sürecinde,MESS’in ücret ve sosyal haklar konusundaki tutumubelli oldu. MESS, 25 Ekim günü Türk MetalSendikası ile yaptığı oturumda ücretlere 0.18 zamyapmayı teklif etti. Ayrıca ikramiyeleri çalışılan günegöre ödeme dayatmasında bulundu. Böylelikleikramiyeler ücretin bir parçası haline getirilerekortadan kaldırılmış olacak.

MESS arsızlık yapıyor!

MESS bu teklifle metal işçileriyle dalga geçiyor. Çünkü geçtiğimiz TİS döneminde zaten kriz

bahanesiyle metal işçilerinin ücretlerine yapılacakzamlar sadaka düzeyinde tutulmuştu. Krizle birlikteücretler hem enflasyon artışları karşısında eridi, hemde büyük oranlarda tırpanlandı. Dolayısıyla MESS buteklifiyle öncelikle çaldıklarının üstüne yatmakistiyor. İkinci olarak da ücretlerdeki yeni gasplarıgarantiye bağlıyor.

Yetmiyor ikramiyelere de göz dikiyor. Metal patronları, metal işçisinin büyüyen sefaleti

üzerinden büyük vurgunlar yaparak semirdikleriyetmemiş gibi şimdi de daha fazlasını istiyor, arsızlıkyapıyorlar.

Doğrusu büyük cesaret! MESS bu cesareti TİSkapsamında bulunan metal işçilerinin ana gövdesinitemsil iddiasındaki Türk Metal Sendikası’nınyönetiminden alıyor. Ana misyonu MESS’e hizmetolan bu çetenin varlığı MESS’in yine en büyükgüvencesi. Zaten Türk Metal çetesi bu dönemMESS’e sunduğu TİS taslağıyla da MESS’incesaretini arttırdı.

MESS-Türk Metal ortak yapımı satış senaryosu oynanıyor!

Hiç kuşku olmasın ki Türk Metal’in taslağını dabirlikte hazırladılar. Bugün de birlikte yazdıkları birihanet ve satış senaryosunu oynuyorlar.

Türk Metal taslağıyla oyunun perdesini açtı. Ücretbaşta olmak(Türk Metal taslağında yüzde 5+25kuruş) üzere esnek çalışma ve diğer konulardazerrece ileri bir hak talebinde bulunmadı. Ancakmetal işçilerinin tepkisi MESS-Türk Metal ortaksenaryosunu bozmaya yetmedi. Senaryo oynanmayadevam etti.

Senaryonun bundan sonraki safhasında ise enfazla şunlar olacak. MESS’in metal işçisinde infaalyaratacak olan yüzde 0.18’lik teklifi pazarlık

yapılıyor görüntüsüyaratmak için TürkMetal’in yüzde 5’likteklifine doğru çekilecek.Birkaç göstermelik iyileştirmeyle birlikte başka birdizi sosyal hak da MESS’e bırakılacak.

Elbette böyle bir satış bu kadar alenen yapılamaz.İşte bunun için MESS-Türk Metal görüşmesinde 60günlük süre beklenmeden uyuşmazlık zaptı datutulmuş. Böylelikle mücadele ediyor görüntüsüyaratılarak satışa imza atacaklar. “Elimizden geleniyaptık, MESS’e geri adım attırdık, kazandık” diyereksatış sözleşmesi metal işçisine yutturulacak.

Satış ve ihanet sahnesini dağıtalım!

Her dönem icra edilen bu satış oyununa kanıpkanmamak metal işçilerinin elinde.

Metal işçileri eğer ayağa kalkarsa, senaryobozulur, sahne dağıtılır, oyun boşa çıkarılır. Aksihalde, MESS ve Türk Metal birlikte metal işçilerininyaşamı ve geleceğiyle oynamaya devam edecek.

Metal İşçileri Birliği bu bilinçle, metal işçilerinibu satış oyununa karşı sesini yükseltmeye, ayağakalkmaya çağırıyor!

Metal İşçileri Birliği, metal işçilerini bu satış veihanet sahnesini dağıtmaya çağırıyor!

Metal İşçileri Birliği, metal işçilerini Türk Metalyönetiminden hesap sormaya, bir ihanet şebekesiolarak metal işçisini temsil etmeye muktedirolmadığını göstermeye çağırıyor!

Metal İşçileri Birliği, metal işçilerini bu sözdeTİS masasından çıkacak hiçbir sonucu kabuletmemeye çağırıyor!

Metal İşçileri Birliği, metal işçilerini MESS’indayatmalarını püskürtmeye, insanca yaşam veçalışma koşulları uğruna mücadeleyi yükseltmeyeçağırıyor!

Metal İşçileri Birliği26 Ekim 2010

MESS-Türk Metal satış senaryosunda finale doğru...

Metal işçilerini satış senaryosunuyırtmaya çağırıyoruz!

Tek seçenek mücadele(...) Sermayedar sınıfın örgütü MESS, bu teklifleriyle

krizin bütün yükünü omuzlarına yıktıkları işçileri kölelikkoşullarında çalıştırma niyetini ortaya koymuş oldu.

MESS gibi işçilerin değil, işyerlerinin gerçeğinidikkate alan Türk Metal’in bu dönem göz boyamayayönelik etkinlikler yapması bekleniyor.

Ancak sıkıştılar: Birincisi, Türk Metal’in teklifi düşükolduğu ve düşük ücretli işçileri tatmin etmediği içinsıkıştılar.

İkincisi, işverenler bu düşük teklifi bile yüksekbuluyor ve MESS’i sıkıştırıyorlar.

Üçüncüsü, Mustafa Özbek’in Ergenekon davasındantutuklanması nedeniyle değişen yeni yönetiminin ilkgrup sözleşmesi ve burada atacakları hatalı bir adımsendika içi muhalefeti canlandıracaktır.

Şimdi artık sıra metal işçilerinde. Onların tekseçeneği var: MÜCADELE.

Kriz döneminde işten çıkarmalar, ücret indirimlerive esnek çalışmayı dayatıp şimdi sıfır zam önerenlerekarşı;

Kuralsızlık ve güvencesizliği çalışma hayatının temeliyapmaya çalışan işçi düşmanlarına karşı;

Teklifini işçilerden gizli hazırlayıp, üyelerinegörüşmeler hakkında en ufak bir bilgi dahi vermeyen,sözleşmeyi oldu bittiye getirmeye çalışan teslimiyetçisendikal anlayışa karşı; TEK SEÇENEK MÜCADELE.

Sessiz kalan, “bir şey yapılamaz” diyen kaderinikendisi yazmış olur. Mezbahada sıra bekleyen koyungibi olmak istemiyorsak AYAĞA KALKMALIYIZ!

Metal işçileri tüm işyerlerinde, hangi sendikaya üyeolurlarsa olsunlar tepkilerini ortaya koymalılar. TürkMetal’in teklifini geri çekmesi için bastırmalılar.

İnsan onuruna yakışır çalışma ve yaşam koşullarıiçin Birleşik Metal’in eylem ve etkinliklerine katılmalı vedestek olmalıdırlar.

Unutmayın! Ortaya çıkacak toplu sözleşmeyiişçilerinvereceği mücadele belirler!

Yaşasın İşçilerin Birliği ve Onurlu Mücadelesi! Birleşik Metal-İş

26 Ekim 2010

Eskişehir’de yürüyüşBirleşik Metal-İş Sendikası 22 Ekim günü

Eskişehir’de yürüyüş gerçekleştirdi. Sabah erken saatlerde Eskişehir Organize Sanayi

Bölgesi’nde yapılan yürüyüşe Birleşik Metal-İş üyesiişçiler sendika flamalarıyla katıldı. Metal işçileri, “2010-2012 Sözleşmesi için Haydi, Metal İşçileri Ortak Taleplerİçin Ortak Mücadeleye / Birleşik Metal-İş EskişehirŞube” pankartı açtı.

Eylemde işçiler adına konuşma yapan BMİSEskişehir Şube Başkanı Bayram Kavak, “Bunun birdenfazla nedeni var. Öncelikle kriz sonrası bir sözleşmesüreci yaşanacak. İkincisi ise; siyasi iktidarın ´Ulusalİstihdam Strateji´ adı altında sürdürdüğü çalışmanıniçeriği kuralsızlaştırma ve güvencesizleştirmegirişimidir” dedi. Kavak ayrıca bu sözleşme dönemini 30yıllık dönemin, en kritik ve zorlu dönemi olaraknitelendirdi.

Bursa’da eylemBMİS Bursa Şubesi, 22 Ekim günü Prysmian fabrikası

önünde 08.00–16.00 vardiyasında çalışan işçilerinkatılımı ile eylem yaptı. Metal işçilerine seslenenBirleşik Metal Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci, metalişçilerinin insan onuruna yakışan çalışma ve yaşamkoşulları mücadelesi için eylemlere başladığını belirtti.Türk Metal’e TİS teklifini geri çekmesi çağrısındabulunan Ekinci, yapılan TİS görüşmeleri hakkında bilgiverdi.

Delphi’de Türk Metal sahnedeMetal işçilerine yeni bir ihanete hazırlanan Türk

Metal çetesinin faşist-saldırgan yüzü kendinigösteriyor. Bu süreçte faaliyetlerine hız veren Metalİşçileri Birliği (MİB) ise bu faşist çetenin hedefihaline geliyor.

21 Ekim Perşembe günü, İstanbul Ümraniye’dekurulu Delphi fabrikasının karşısındaki Önaysanfabikasına Metal İşçileri Bülteni’nin ekim ayı sayısınıdağıtmak üzere giden MİB çalışanları, Türk MetalSendikası’nın örgütlü olduğu Delphi’den çıkanşahıslar tarafından engellenmek istendiler.

Fabrikadan çıkan ve MİB çalışanlarının yanınagelen üç kişi, bültenin Delphi’ye dağıtılmasınıistemediklerini ifade ettiler.

Sendika temsilcisi olduklarını ifade eden bu kişilerTürk Metal Sendikası dışında herhangi bir “kurum”unbu fabrikaya bir şey dağıtmasını istemediklerinisöylediler. MİB çalışanları ise Delphi’ye bültendağıtımının şimdilik programları içinde yeralmadığını, böyle bir dağıtım planları olduğu anda isekimseden izin almayacaklarını ifade ettiler.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

TÜMTİS üyesi UPS işçilerinin İzmir’deki ‘Cumartesieylemleri’ devam ediyor. İşten atma saldırısına karşıbaşlattıkları direnişin 181. günü olan 23 Ekim’de eylemyapan UPS işileri, kazanana kadar kavgaya devamedeceklerini vurguladılar. Eyleme, BDSP, Alınteri veMücadele Birliği destek verdi. Sabahın erken saatlerindenitibaren direniş alanına gelmeye başlayan UPS işçileri,TÜMTİS üyesi ambar işçileri ve destekçi güçler, sloganlarve halaylarla sürdürdükleri bekleyişin ardından yürüyüşebaşladılar.

Coşkulu geçen yürüyüşün ardından kitle UPS araçkapısı önünde toplandı. TÜMTİS İzmir Şube BaşkanıŞükrü Günseli işçilere hitaben bir konuşma yaptı.

Konuşmasında direnişin seyrini anlatan ve işçilerinmücadelede kararlı olduklarını vurgulayan Günseli, UPS

tekelinin emperyalist kimliğine de dikkat çekti. Kazananakadar kavgayı sürdüreceklerini ifade etti.

UPS’de “iş kazaları” sürüyor...UPS’nin Ankara’daki aktarma merkezinde 19 Ekim

Salı akşamı bir “iş kazası” yaşandı. Sık sık “işkazaları”nın yaşandığı aktarma merkezindeki son “kaza”,tartıda çalışan Muammer Bulut isimli işçinin tır boşaltmaişini yaparken ayağını burkması sonucu yaşandı.

UPS bünyesindeki C.I.B taşeronuna bağlı olarakçalışan Bulut’un, kazanın ardından ne taşeron firma, ne deana firma olan UPS hastaneye gidilmesi ve tutanaktutulması konusunda bir girişimde bulundu. Ayağısakatlanan işçinin kendi çabaları ile hastaneye gidip raporalması bekleniyor.

Her toplu sözleşme döneminde MESS şahsındasermaye sınıfının ne kadar ikiyüzlü bir sınıf olduğu birkez daha açığa çıkıyor. MESS asalakları, metal işçilerinikatmerli sömürüye ve kölece çalışma şartlarına boyuneğdirmek için türlü bahanelerle ortaya çıkıyorlar. Gruptoplu sözleşme görüşmelerinin devam ettiği bugünlerdebir kez daha benzer bir çalışma yürütüyorlar. Kar vesömürü oranlarını arttırma hedefinde olan MESS’in, buhedeflerine ulaşabilmek için kullandığı kılıf ise bir kezdaha işgücü maliyetlerinin yüksekliği söylemi oldu.

Her toplu sözleşme döneminde işgücü maliyetlerininyüksekliğinden yakınan MESS patronları bu yıl daBaşbakanlığa bağlı TÜİK’in geçtiğimiz günlerdeaçıkladığı işgücü maliyeti istatistiklerinin arkasınasaklandı. TÜİK’in açıkladığı verilere göre 2010 yılınınikinci yarısında Türkiye’de saat başına işgücü maliyetigeçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 6,1 oranındaartmış. Bu oranı AB’nin resmi istatistik kuruluşuEurostat’ın benzer verileri ile karşılaştıran MESSasalakları, bu oranın Avrupa’da ortalama yüzde 1,1düzeyinde olduğunu söyleyerek rekabet gücünü olumsuzyönde etkilediği yaygarasını koparıyor. Böylelikle deişgücü maliyetlerini düşürme talebine gerekçe üretiyor.Güya azalan rekabet gücünü arttırabilmek için bir kezdaha kuralsız sömürü anlamına gelen esnek üretimuygulamaları için bastırıyor.

MESS ve bir bütün olarak sermaye sınıfı aslındayıllardır işgücü maliyetlerinin yüksekliğinden yakınıyor.Bunun için sermaye hükümetleri de patronların elinirahatlatacak yasal düzenlemeleri hayata geçirebilmekiçin çırpınıyorlar. Bugünlerde gündemde olan Ulusalİstihdam Stratejisi de bu açıdan sermayenin elinirahatlatacak bir düzenleme olarak karşımızda duruyor.Sözde istihdamı arttırmak bahanesiyle işçi sınıfınınelinde kalan son anlamlı kazanımları da biçmekistiyorlar.

MESS ile bir bütün olarak sermaye sınıfı işgücümaliyetlerinin yüksekliğinden yakınırken en çok dilegetirdikleri maliyet kalemi ise devlet tarafından yapılankesintiler. Bu kesintilerin türlü bahanelerle sermaye

sınıfına kaynak olarak aktarıldığını düşündüğümüzde iseMESS’in bu yakarışının kaba bir ikiyüzlülük örneğiolduğunu, asıl hedeflerinin işçi sınıfının elindeki hertürlü hakkı gasp etmek olduğunu rahatlıklasöyleyebiliriz.

MESS’in bir başka ikiyüzlülük örneği de büyümeoranları ile ilgili yaptığı açıklamada saklı. Yakın zamanakadar bağıra çağıra büyüdük diyen MESS asalakları,güya işçi-işveren iletişim araçları olan “Biz Bize”ninkapağında bu kez “İlk yarıda büyüdük ama…” diyorlar.Yani yaşadıkları büyümeyi saklayıp işçilere sakın olakrizi atlattık diye bizden bir şey beklemeyin demekistiyorlar.

MESS doğal olarak aynı dönemde metal işçilerininyaşadığı kayıplardan bahsetmiyor. 2008’de kriz patlakverdiğinde yaptığı gibi feryat figan metal işçisindenfedakarlık bekliyor.

Her ne kadar MESS asalakları hala krizin etkisialtında olduklarını söyleseler de hayatın kendisi onlarıyalanlıyor. Çünkü neredeyse MESS’e bağlı tümfabrikalarda üretim yoğunluğu her geçen gün daha daartıyor. Fabrikaların büyük kısmında önümüzdeki ikiyılın tamamını kapsayacak bir sipariş yoğunluğu olduğusöyleniyor. Örneğin Tofaş’ta üretimin 3 vardiyayaçıkartılarak devam ettirileceği konuşuluyor. Ya dageçtiğimiz günlerde basına da yansıdığı gibi Fordpatronu 650 milyon dolarlık bir yatırım yapabiliyor.

Gerçekler tam aksini söylerken MESS asalakları işçisınıfını daha fazla sömürebilmek, toplu sözleşmesürecinde baskı altına alarak istediklerini kabulettirebilmek için böyle ikiyüzlü yalanlara başvuruyorlar.Sözde metal işçileri adına toplu sözleşme masasınaoturan Türk Metal çetesi ise MESS’in bu emelineulaşabilmesi için elinden ne geliyorsa ardına koymuyor.

Metal işçilerinin geleceği MESS’in veişbirlikçilerinin büyük bir ikiyüzlülükle oynadıkları buortaoyununun bozulmasına bağlıdır. Haklarına vegeleceğine sahip çıkan metal işçileri, MESS’inyalanlarına prim vermeden birliğini inşa etmeli, haklarınasahip çıkmalıdır.

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

MESS’in yalan rüzgarı...

Bayram Meraller’inKarabük çıkarması

İçerisinde Bayram Meral’in de olduğu birCHP heyeti 26 Ekim günü Kararabük’e gitti.Heyetin Karabük ziyaretinin Kardemir’de sondönemde işten atılan işçilerle ilgili olduğuaçıklandı. Ancak CHP heyetinin asıl sorun,işten atılan Kardemir işçileri değil, iştenatmalarla Çelik-İş’in avantaj kazanmasıydı.Türk-İş başkanlığında yıllarca sınıfa ihanetetmiş olan bu zat partisiyle birlikte TürkMetal’e arka çıkıyordu.

İşte bu amaçla Karabük’ün yolunu tutanBayram Meral ve diğer CHP’liler, Karabük’tegün boyunca vali, belediye başkanı, sendikalarve fabrikanın genel müdürüyle temaslardabulundular. Görüşmelerin ardından iseBayram Meral CHP il başkanlığında bir basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Açıklamasında bol bol demagoji yapanMeral, yaşanan sendikal rekabetin işçilerezarar vereceğini söylerken, “sorun ortadankalmasa da en aza indirgensin” talebindebulundu. Bununla birlikte Meral, Kardemiryönetimine yönelik suçlamalarda da bulunarakşöyle konuştu: ‘’Kardemir, geçmişte bazısıkıntılar atlattı. O zaman çalışanlar, fabrikanınayakta durabilmesi için her türlü fedakarlıktabulundu. Ama bugün gördüğümüz o ki, işverenkendi gelirlerini daha da artırabilmek için yeniuygulamalara başlamıştır. Eğer fabrikanınekonomik sıkıntısı olup da işçi çıkartmış olsa1200’e yakın işçi almaz.”

Meral konuşmasını Kardemir’inözelleştirme sürecini de anlatan şu sözlerletamamladı:‘’Karabük denilince akla Kardemir gelmektir.Yıllardır bu böyle olmuştur. Onun için buradanişverenlere sesleniyorum. Geçmişe dönmekistemiyor, fabrikanın hangi yol ve dümenlerlekimlerin eline geçtiğini çok iyi biliyoruz.Fabrikada buradaki vatandaşın da benim dehakkım var. Çünkü vatandaşların vergisi ile ofabrika kurulmuş, bugün öyle veya böylebirkaç kişinin eline geçmiştir. Ben özellikle oinsanlardan şunu istiyorum; işçi kıyımına sonversin, akıllarını başına toplasınlar. İşverenotursun sorumluluğunu masaya koysun,işçisiyle barışsın, olumsuzluklar ortadankaldırılsın, fabrikaya ve Karabük’e huzurgelsin. Biz kendilerinden bunu istiyor ve bunubekliyoruz.’’

Kardemir’in işçilerin kandırılaraközelleştirildiğini anlatan Meral bu süreçteTürk-İş Genel Başkanı sıfatıyla nasıl bir tutumaldığını ve nasıl hareket ettiğini ise açıklamadı.

Kardemir’de yaşananlar, sendikalarınçürümüşlüğüne ve işçilerin haklı tepkilerininsendika ağaları tarafından nasıl istismaredildiğine ayna tutmaktadır. BayramMeraller’in Kardemir müdahalesi ise buistismarın düzen partilerini içine alacakbiçimde genişlediğini göstermektedir.

İzmir’dedirenişcoşkusu

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Kocaeli’nin Gebze ilçesinde kurulu Mutaş DemirÇelik’te, Birleşik Metal-İş Sendikası’ndaörgütlendikleri için işten atılan 22 işçi kapı önündesürdürdükleri direnişlerinin 63. gününde fabrikayıişgal etti. 27 Ekim günü sabaha karşı fabrikayı işgaleden işçiler, metal ve diğer sektörlerden işçilerinyanısıra ilerici ve devrimci güçlerin de desteğinialdılar.

Gece saat 03.00 sıralarında, işten atılan 22 işçininfabrikanın haddehane bölümünü işgal etmesiylebaşlayan eylem nedeniyle bu bölümde üretimyapılamazken, fabrikanın soğuk boy kesmebölümünde ise patronun işe yeni aldığı işçilerleüretim devam etti. Gazetemiz yayına hazırlandığısırada işçilerin eylemi sürüyordu. Aileler, Metalİşçileri Birliği, BDSP, UİD-DER, HKP, ESP ve ÇEL-MER işçileri direniş çadırında sabaha kadar nöbettuttular.

Mutaş işçilerine destek

İçeride işgal eylemi sürerken Mutaş işçilerininaileleri ve destek veren güçler de fabrika önündetoplandı. Birleşik Metal-İş Sendikası’nın Gebze veKocaeli’de örgütlü olduğu çeşitli fabrikaların işyeritemsilcileri de fabrika önüne geldi. Baysan Trafo, ADDemirel, Standart Depo, Trakya Sanayi, Cem Bialetti,Anadolu Döküm işyeri temsilcilerinin yanısıra ÇEL-MER işçileri, Demtrans işçileri, petro-kimyasektöründen En-Plast ve Mega-Plast işçileri,Kroman Çelik, Kürüm, Dostel Makina, Fen-İşAlüminyum işçileri, BETESAN direnişçisi ZeynelKızılaslan da direniş alanında yerini aldı. İleriElektrokimya direnişçisi Saim Karaçay, ÇHD,Metalurji Mühendisleri Odası, TİB-DER üyesitersane işçileri, BDSP’liler, Nakliyat-İş ve UİD-DERüyeleri de desteğe geldi.

Saat 15.30 sıralarında ise Birleşik Metal-İş’teörgütlü 100’ü aşkın Yücel Boru işçisi “MUTAŞişçisi yalnız değildir!” sloganlarıyla fabrikanın önünedesteğe geldi. Fabrika önünde bekleyişlerini sürdürenkitlenin sayısı 300 kişiyi buldu.

Yağmurdan korunmak için fabrika önüne çadırkurmak isteyen aileler polis engellemesine rağmençadırlarını kurdular. Gebze Emniyet Müdürlüğü iseiçerideki işçilere yemek verilmesini engellemeyekalktı. Kolluk güçleri ise dayatmacı tutumlarıylakitlenin üstünde baskı kurmaya çalıştı. Yolunkesildiği gerekçesiyle kitleyi dağıtmak isteyen kollukgüçleri, gaz bombalarını hazırlayarak tehdittebulundu. Aileler, “Biz sizinle muhatap değiliz”diyerek polisi yuhaladı ve sloganlarla bu tutumuprotesto etti.

Mutaş işçilerinden Taksim yürüyüşü

Mutaş işçileri, hak alma mücadelelerini 21 Ekimgünü Taksim’e taşıdı. Taksim Tramvay Durağı’ndatoplanan Mutaş işçileri “2 değil bir sendikaya üyeolduk. Şimdi kapıya konulduk Mutaş işçileri DİSK/BMİS” pankartı açarak sloganlarla Galatasaray Lisesiönüne yürüdü.

Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde BMİSGenel Başkanı Adnan Serdaroğlu konuya ilişkinaçıklama yaptı. Serdaroğlu, Türkiye’nin birçokyerinde örgütlendiklerini, işçilerin anayasal haklarınıkullandıkları için işveren tarafından işten atıldıklarını

vurguladı. Taksim yürüyüşüne BMİSyönetimi, BMİS’in Gebze’de örgütlüolduğu fabrikaların işyeritemsilcileri, Genel-İş, Metal İşçileriBirliği, Nakliyat-İş, HKP, DevSağlık-İş ve Limter-İş de destekverdi. Mutaş işçileri, Taksim Eğitimve Araştırma Hastanesi Acilbölümünde çalışan ve Dev Sağlık-İşSendikası’nda örgütlendiği için iştenatılan Ozan Altınbaş için hastaneninbaşhekimlik binası önündegerçekleştirilen basın açıklamasınakatıldılar. Ardından da BakırköyAdliyesi’nde devam eden KemalTürkler’in katillerinin yargılandığıduruşmaya katıldılar.

Kızıl Bayrak/ Gebze

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Mutaş işçileri ÇEL-MER’in yolunda!

“İşgal, grev, direniş!”

Kazanana kadar mücadele!

- Sendikaya üye oldukları için Mutaş patronutarafından işten atılan işçiler fabrika önündekidirenişlerinin 63. gününde işyerini işgal ettiler.Konuya ilişkin görüşlerinizi alabilir miyiz?

- Özkan Atar (Birleşik Metal-İş GenelÖrgütlenme Sekreteri): Çalışma Bakanlığı’ndanyetki tespitimiz geldiği zaman yaklaşık iki haftasonra işten atmalar başladı. 63 gündür işten atılanarkadaşlarımız değişik eylem biçimleriylemücadelelerine devam etti. Mutaş patronu tümyasaları hiçe sayarak kolluk güçlerinden aldığı destekile de dışarıdan işçi getirterek gayri meşru ve yasadışıbiçimde üretimini devam ettirmeye çalışıyor. İştenatılan işçi arkadaşlarımız tümüyle meşru ve haklıdavalarını anayasadan ve yasalardan kaynaklıhaklarını kullanarak işyerlerine sığındılar. Çalışmahaklarını tekrar elde etmek için vincin üzerindekibekleyişlerini dün geceden beri sürdürüyorlar.İşyerinin önünde mücadeleci Mutaş işçilerininaileleri, eşleri ve çocukları sendikamızın diğerişyerlerindeki üyeleri demokratik kitle örgütleri vekardeş sendikaların, bekleyişleri devam ediyor.Direnişteki arkadaşlarımızın morali son derece iyi,haklı davalarına olan inançları tamdır. Şu an enbüyük sorun Gebze Emniyeti'nin içerideki işçiarkadaşlara yemek ve su ulaştırılmasını engellemesive fabrika önüne dayanışmaya gelen emek dostlarınadüşmanca bir tutum sergilemesidir. Konfederasyonve kardeş sendikaların desteği ile eylemimizbüyüyerek devam ediyor ve kazanana kadar dadevam edecek.

"Eşlerimizin yanındayız!"

Sema: Eşim saat 07.00’de haber verdi. Saat09.30’dan beri burada bekliyoruz. Eşim buradaçalıştığından beri birçok hastalık geçirdi. Bufabrikaya yıllarını verdiler. Sadece haklarımızıistiyoruz. Eşlerimizin arkasındayız. Onlar bizim içinuğraşıyorlar.

Zekiye: Haberi aldığım gibi buraya geldim. Eşimekmeğinin peşinde. O orada ben de buradayım.

Konuştuk onlarla iyilermiş. Mesailerle birlikte 15saat çalışıyordu. Bel fıtığı oluştu çalışmakoşullarından kaynaklı. 13 yıldır bu fabrikadaçalışıyordu. Bizler sabah geldiğimizde polis biziengellemek istedi. Dediler ki gidin E-5’te bekleyin.Benim eşim 13 yıl E-5’te çalışmadı. Mutaş’ta çalıştı.O yüzden de burada bekleyeceğiz dedik veburadayız. Onların hayatları bizim için her şeydenönemli.

Sevgi: Çalışırken zor yatıyordu. Yaşam çok zor.Çocuklarımız okuyor. Eşim en son iştençıkartılanlardan biri. 13 senedir çalışıyordu vefabrikada fazlasıyla emeği var. Haklarımız istiyoruzsadece ve sonuna kadar arkasındayım.

Başka bir işçi eşi: Onlar orada dururken biz sıcakyataklarımızda bekleyemeyiz. Niye televizyonlar hiçgöstermedi. Anca biz burada kendimizi öldüreceğiz ozaman gelir çekerler. Eşim orada haklarını istiyor.400 TL kira veriyoruz, buradan aldığımız yetmiyor.Ekmekleri için oradalar. Bizler de destek olmak içinburadayız. Haklarımızı versinler yeter.

Muazzez: Bir senedir mesai paralarınıalamıyorlardı. Mesai ücretlerini vermek yerinesenelik izne çıkartıyorlardı. 11 senelik işçi eşim.Parmağını kaptırdı makineye çalışırken. Fıtık oldu.Yükleme, pres sürekli üç işi birden yapıyordu amatek maaş alıyordu. Kontrol şefi olarak gözüküyor.Sonrasında sendikaya üye oldu. Çocuklar okulagidiyor bu süreç başladığından bu yana derslerindebile başarısı düştü. Onların psikolojisi bile etkilendi.Biz 7 kişilik aileye bakıyoruz. Eşimin iştençıkartılması bizi çok zor durumda bıraktı.Hastalanıyoruz doktora bile gidemiyoruz. Sonunakadar destekliyorum. Buradan Mutaş patronunasesleniyorum. İşçilerimizi geri alsın. Mesaiücretlerini versin. Bizler mücadelemizdenvazgeçmeyeceğiz. Alınterimizin hakkını istiyoruz.Onlar devam etsinler bizler kuru ekmek de yeriz.Destek olmak önemlidir. Sendikaya üye olmasalardıdaha kötü durumda çalışacaklardı. Tayyip Erdoğanoylama yaptı “iki sendikaya üye olabilirsiniz” dedi.Bizler bir sendikaya üye olduk, iki tanesine üyeolsaydık demek ki Türkiye’den ihraç edeceklerdi.

Kızıl Bayrak / Gebze

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Akdeniz Çivi’de işten atmaMersin’de kurulu Akdeniz Çivi Tel Nakliyat San.

ve Tic. Ltd.Şti’nde Birleşik Metal-İş Sendikası’ndaörgütlenen işçiler işten atıldı. 14 Ekim 2010 tarihindeçoğunluk tespiti için Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı’na başvuruda bulunan sendika işten atmasaldırısıyla karşılaştı.

Akdeniz Çivi patronu 26 Ekim gece vardiyasındanitibaren işçileri tek tek yanına çağırarak başka birfirmaya geçmeye zorladı.Sendika üyesi işçileri, sonzamanlarda faaliyeti durmuş olan Nail Çivi isimlifirmaya geçirerek sendikal örgütlenmeyi kırmayaçalışan patronun bu çabası sonuç vermedi.Patronun dayatmalarına ve baskılarına karşı tok birtutum alan işçiler başvuru formlarını imzalamayıreddettiler. İşçiler bu dayatmaya hayır dedikleri içinpatron Serhat Dövenci tarafından “pılını pırtını toplaçık dışarı” denilerek kapı önüne konuldular. Gecevardiyasında çalışan işçilerden 4’ü işten atılırken 27Ekim günü ise gündüz vardiyasında çalışan 8 işçiişten atıldı. Atılan işçiler işbaşı yapma talebiylefabrika önündeki bekleyişlerini sürdürüyorlar.

Kızıl Bayrak / Mersin

Net Civata’da yeniden iş durdurmaGeçtiğimiz ay, maaşlarının düzenli ödenmesi

talebiyle iş durduran fakat sendikanın ve işyeriyönetiminin işbirliğiyle yeniden işbaşı yapmakzorunda kalan Türk Metal üyesi Net Civata işçilerikendilerine verilen vaatlerin yerine getirilmediğigerekçesiyle 26 Ekim sabahı yeniden iş durdurmaeylemi başlattı.

İstanbul Küçükçekmece’de kurulu Net Civata’damaaşlarının yatmadığını öğrenen işçiler 26 Ekimsabahı işbaşı yapmadılar. Yaklaşık 1.5 saat sonraişçilerle toplantı yapan işyeri genel müdürü,maaşların en geç 27 Ekim akşamına kadar yatacağını,maaş günlerinde böyle birkaç günlük sarkmalarolabileceğini, bunun için üretimi durdurmamakgerektiğini ifade ederek bu durumda şirketin zararedeceğini ve bunun sonucunda da daha çok sıkıntıyagireceklerini söyledi. İşçileri işbaşı yapmaya iknaetmeye çalıştı.

Maaşları yatırma sözü

Genel müdürün konuşması sırasında konuşmayanişçiler genel müdür gittikten sonra sendikatemsilcisiyle ayrı bir toplantı yaparak işbaşı yapmakistemediklerini, fabrikanın yönetiminegüvenmediklerini söylediler. Bunun üzerine sendikatemsilcisi “karar sizindir” diyerek işçilerininisiyatifine uymak zorunda kaldı. Saat 11.00’e doğruyeniden işçilerle toplantı yapan genel müdürmaaşların 27 Ekim akşamı işçilerin hesaplarınayatırılacağını, yapılan eylemin bir mantığınınolmadığını söyledi. Genel müdür, işçileri tehditetmekten de geri durmadı. “Eğer çalışmakistemiyorsanız çalışmayın. Zaten bu şekildeçalışmamız zor” diyerek işçileri tehdit eden genelmüdür toplantıyı terk etti. Bunun üzerine sendikatemsilcisi ve işçiler kendi aralarında yaptıklarıtartışmalarda, ayın 10’unda yapılacak ödemelerin degecikmesi durumunda bu sefer kesinlikle işbaşıyapmayacaklarını dile getirerek fabrika yönetiminebir “şans” daha verelim dediler. Yapılan oylamada“çalışalım” ve “çalışmayalım” diyenlerin sayıları

aynı çıkınca sendika temsilcisi işbaşı yapalımçağrısında bulundu. “Yine aksama olursa yeniden işdurdurma eylemi yapabiliriz” diyen sendikatemsilcisinin konuşmasının ardından Net Civataişçileri işbaşı yaptılar.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Anakonda patronu zor durumdaKırklareli Lüleburgaz’da kurulu Anakonda Isıtıcı

ve Pişirici Cihazları AŞ’de işten atılan BirleşikMetal-İş Sendikası üyesi 6 işçinin direnişi 30’lugünlere ulaşmış bulunuyor. Her gün iş bitimine kadarfabrikanın önünde bekleyen işçilere içeride çalışanarkadaşları da öğle yemeklerinde, 15.00’teki çaymolasında ve akşam çıkışında alkış ve sloganlarladesteklerini sunuyorlar. Gün boyunca içeride vedışarıdaki işçiler birbirleri ile sürekli iletişim vedayanışma içindeler.

İşten atma saldırısı ve direnişten önce fabrikadaservis, esnek çalışma gibi birçok sorun varkendirenişle beraber bu sorunların hepsi birkaç güniçerisinde çözülmüş durumda. Direnişin ikincihaftasında işçiler hiçbir mesaiye kalmamaya başladı.Bu durumdan kaynaklı Anakonda patronu işçilereücretli izinler verdi. Daha sonrasında patronundirenen işçileri görmezden gelmesi üzerine, işyerikomitesi üretimi %20 düşürme kararı aldı.Fabrikadaki işçiler kendi inisiyatiflerini de kullanaraküretimi %50 oranında azaltmaya başladılar. Budurumun üretimde büyük aksamalara nedenolmasından dolayı işçilere birkaç günlük izinlerverildi ve işyeri genel yönetim kurulu toplanaraksendika ile 28 Ekim Perşembe günü görüşme talepetti.

Direniş kazanana kadar sürecek

İşten atılan Anakonda işçileri; direnişlerinin birhak arama mücadelesi olduğunu ve bunu sonunakadar sürdüreceklerini ifade ediyorlar. Birleşik Metal-İş Trakya Şube Başkanı Hazır Duvan ise “bu işçiarkadaşlar geleceklerini ancak ve ancak örgütlülüklegüvence altına alabileceklerinin farkındalar” diyerek

direnişin ve örgütlenmenin önemini anlatıyor. Yaşortalamasının 22-30 olduğu bu fabrikada direnenişçiler içinden en kıdemlisi 6 aylık. Anakonda işçileridirenişlerine hergün işe giriş-çıkış saatlerinde ve çaymolalarında söyledikleri “Asla yalnızyürümeyeceksiniz!” sloganı ile devam ediyorlar.

Ayrıca 25 Ekim günü DİSA Otomotiv’in TİSgörüşmelerinden gelen işçi temsilcisi ve BirleşikMetal-İş Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli,Anakonda işçilerini ziyaret etti. DİSA Otomotiv işçitemsilcisi Anakonda işçilerine DİSA Otomotivdireniş sürecini anlattı ve destekçisi olduklarını ifadeetti.

Kızıl Bayrak / Çorlu

MAS-DAF işçileri yürüdüBirleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlendikleri

için işten atılan MAS-DAF işçileri 20 Ekim akşamıfabrika önünden Düzce Anıt Park’a yürüdüler.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin fabrikaönünde gerçekleştirdiği destek ziyaretinin ardındanbaşlayan eylemde DİSK pankartı taşındı. 2 Ağustos2010 tarihinden itibaren direnişlerini sürdüren işçilermücadele kararlılıklarını bir kez daha haykırdılar.Düzce Anıt Park’a yapılan yürüyüşün ardındanburada basın açıklaması gerçekleştirildi. DİSK GenelBaşkanı Süleyman Çelebi’nin de katıldığı eylemdeBirleşik Metal-İş Genel Yönetim Kurulu ve sendikaüyesi işçiler de yer aldı.

Sinter’de işe iade davasıİstanbul Ümraniye’de kurulu Sinter Metal’de işten

atılan işçilerin işe iade davaları sürüyor. BirleşikMetal-İş Sendikası’nda örgütlendikleri için 22 Aralık2008 tarihinde işten atılan Sinter işçilerinin yaklaşık2 yıldır devam eden işe iade davasında yargı kararıbir türlü çıkmıyor. Dava kapsamındakiduruşmalardan biri de 22 Ekim günü ÜsküdarÇiçekçi’deki 3. İş Mahkemesi’nde görüldü.Duruşmaları takip eden Sinter işçileri de adliyeönündeydi. İşe iade davasının bir sonraki duruşması13 Aralık 2010 tarihine ertelendi.

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Metal işçisi boyun eğmiyor

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Geçtiğimiz haftanın ilgi çekici olaylarından biri LechWalesa’nın Hak-İş’in 35. yıl kutlamaları için Türkiye’yegetirilmesi oldu. Kapitalizmin yarattığı “soğuk savaşkahramanları”ndan biri olan Walesa, ülkedeki türevleriylebiraraya gelerek bir dizi görüşme yaptı, nutuklar attı.Devlet Bakanı Egemen Bağış, Başbakan Tayyip Erdoğanve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Walesa ile görüşmekiçin sıraya girdi.

Basında kahraman muamelesi gören, hakkında “eskisendikacı”, “eski işçi önderi” ve “eski devlet başkanı”sıfatları bonkörce kullanılan Walesa’nın bu görüşmelerisırasında “tecrübelerini paylaştığı” söylendi. Bu kadarpohpohlanan, hem devlet görevlileri hem de Hak-İşağaları tarafından yere göğe sığdırılamayan Walesa’nınkimliğine ve Türkiye’de ne aradığına yakından bakmaktafayda var.

“Soğuk savaş”ın zoraki kahramanı

Soğuk savaş yılları boyunca emperyalist sistem pekçok kahramana ihtiyaç duymuştu. “Kızıl tehdit”e karşımücadele veren bu kahramanlar adeta özgürlük savaşçısıgibi lanse edilirler, revizyonist rejimlerin sorunlarını veeksiklerini kullanarak kapitalizmin ve liberalizminbayraktarlığını yaparlardı. Aleksandr Soljenitsin, GeorgeOrwel gibi pek çok isim CIA fonlarının da yardımıylakalemlerini anti-komünizm için oynatırken Lech Walesagibi bazıları da doğrudan bu pratik içinde yer alır vebürokratik rejimlere karşı örgütlenmelere girişirlerdi.Hepsinin hareket noktası aynıydı. Sözde komünistlerinbaskıcılığına karşı batının, yani liberalizminözgürlükçülüğünün bayraktarlığını yaparlardı.

Walesa, Gdansk’ta bir tersane işçisi iken siyasalhayatına başlar. Burada, Polonya’da hüküm sürenrevizyonist bürokratik rejimin olumsuz politikalarına karşıbiriken hoşnutsuzluğu gerici kanallara akıtmak için çabagösterir. Ekonomik talepler, katolik motifler ve kaba anti-komünizm üzerinden işçileri biraraya getirerekDayanışma Sendikası’nın (Solidarność) temellerini atar.Sendika batının da desteğini alarak hızla gelişir ve anti-komünist bir odak halini alır. Walesa ise bu sendikanınbaşkanı olarak bir işçi önderi konumuna yükselir, işçilerinyaşadıkları toplumsal sorunlara olan tepkilerinin sözcüsüpozlarına bürünür. Özellikle kapitalist dünya Walesa’yı birözgürlük savaşçısı olarak sunmakta, boy boy fotoğraflarıgazetelerde, dergilerde yer almaktadır. Özellikle 1981’dePapa 2. John Poul’ün desteğini alarak etkisini arttırır.

89’ çöküşünün ardından Polonya da dönüşümdennasibini alır ve yıllardır “demokrasi” ile “özgürlük”sözcüklerini ağzından düşürmeyen Walesa popülaritesininde etkisiyle devlet başkanlığına seçilir. Seçilir seçilmez ilkicraatı ise klisenin desteğini alarak kürtajı yasaklamakolur. Walesa dönemi ülkenin kapitalizme teslim olduğu,tüm kamu varlıklarının yağmalandığı, ücretlerin yarıyadüştüğü, sosyal hakların gaspedildiği ve yozlaşmanın-gericiliğin had safhaya ulaştığı bir dönem olarak geçer.Aldığı desteği hızla kaybeden Walesa ise yeniden girdiğibaşkanlık seçimlerinde binde bir oy dahi ancak alabilir.

Bugün ise Polonya burjuvazisi, Walesa’nın mirasınıdaha da ileriye götürüyor, baskıcı yasalar ve yasaklarbirbirini izliyor. Che tişörtü giymek, komünist yayınlarbulundurmak suç sayılıyor. Emperyalizme kölelik ise füzekalkanı projesinde yer alarak perçinleniyor. Kısaca WalesaPolonya işçi sınıfı üzerinde uğursuz rolünü oynadıktansonra bir kenara atıldı. Bugün ise Walesa AB Düşünce

Grubu Üyesi sıfatıyla dünyayı gezip karanlık tecrübelerinipaylaşıyor, demokrasi masallarını bu kez de AB sosunabulayıp pazarlıyor.

Walesa’yla “sendikacılık” konuştular

İşte bu kirli geçmişi ile tanınan şahıs Hak-İş’in veDevlet Bakanı Egemen Bağış’ın özel davetiyle Türkiye’yegeldi ve eski düşüncelerini bir kez daha ortaya saçtı.Zaman gazetesinde “Nobel’li efsane sendikacı” diyesunulan Walesa Hak-İş Konfederasyonu ve Avrupa BirliğiGenel Sekreterliği tarafından ortaklaşa düzenlenen“Demokratikleşme, Haklar, Özgürlükler ve AB:Solidarnosc’ten AB Üyeliğine Polonya Deneyimi” başlıklıpanelde söz aldı.

Walesa’dan önce konuşan Hak-İş Genel BaşkanıSalim Uslu, ihanetçi sendikacılık vizyonunu fazla yorumadahi gerek olmaksızın özetledi ve Walesa’yı niyeçağırdıkları sorusunu da yanıtlamış oldu. Sıradan bir AKPbürokratı gibi konuşan Uslu, uluslararası ilişkiler ve ABsürecini hükümet cephesinden değerlendirdi, destek sözüverdi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer iseHak-İş’in “yapıcı ve uzlaşmacı” çizgiye sahip olduğunu,patronlarla işçilerin arasını bulmayı amaçladığınıbelirterek, referandumda kendilerini ve özelleştirmeleridesteklemesini öve öve bitiremedi. Dinçer’in eksikbıraktığını ise Devlet Bakanı Egemen Bağış tamamladı veHak-İş’in daha uzun yıllar hizmet etmesini arzuladıklarınıdile getirdi.

Walesa ise konuşmasında kendinden bekleneniyaparak onu çağıranların yüzünü kara çıkarmadı.Sendikaların zararlı virüsler değil, yaşadığı organizmayafayda sağlayan bakteriler olması gerektiğini söyleyenWalesa “Pozitif sendikacılık” çağrısı yaptı. Walesa ayrıca“Bugün yapılan grevin hesabını yarın torunlarımızsorabilir. Niye grev yaptın diyebilirler” sözleriylemücadele anlayışını gösterdi.

Walessa’nın bayrağı Uslular’ın elinde

Walesa’nın kendi ülkesindeki rolünün sona erdiğinigörüyoruz, ancak o bugün gericilerin, işçi düşmanlarının,emperyalizm şakşakçılarının idolü olmayı sürdürüyor.Öyle ki Polonya için felaketten başka anlam taşımayan buşahıs Türkiye’ye bir sendikanın davetlisi olarak geliyor vesendikal mücadele ile ilgili ahkam kesiyor.

Walesa belki kurnaz, hırslı ve fırsatçı bir kişi olarakçoktan tarihin çöplüğüne yuvarlanmış görünüyor. AncakWalesa’nın düşünceleri ve eylemi, bugün Hak-İş gibiaşağılık sendikal anlayışlarda, gerici rejimlerde kendiniyaşatmayı sürdürüyor. Uslu gibi işçi düşmanları Walesa’ınbıraktığı bayrağı taşımaya devam ediyorlar.

Emperyalizmin “son kahramanı” Lech Walesa Türkiye’de...

Karşı-devrimin tescilli uşağındanyerli uşaklara nasihatler!..

Yabancı askeri işyerlerinde TİSAdana İncirlik, Ankara ve İzmir’de bulunan

yabancı askeri işyerlerinde çalışan yaklaşık 1200T. Harb-İş üyesi adına sürdürdürülen toplusözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlandı.

Toplu iş sözleşmesi ile ücret artışları enflasyonfaktörü dikkate alınarak arttırılırken ihbartazminatı süresi 10 yıl ve daha fazla çalışan işçileriçin 12 haftadan 13 haftaya çıkartıldı. Toplusözleşmeyle geçici görev ve harcırah tutarlarıbüyükşehirlerde 194 TL’ye, diğer şehirlerde ise134 TL’ye yükseltilirken her üyeye refah payıolarak toplam 1600 dolar ödenecek.

Maden işçileri iş bıraktıZonguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu

(TTK) Üzülmez Müessese Müdürlüğü’ne aitmaden ocağında çalışan taşeron işçiler iş bıraktı.

Üretim öncesi galeri açma, taban sürme gibihazırlık işlemlerini yapan maden işçileriücretlerini tam ve zamanında alamamalarınınyanısıra 2 yıldır zam almamalarına da tepkigösterdi.

Tam ücretlerini en son geçtiğimiz mayısayında 30 işçinin katledildiği Karadon’dakipatlamanın sonrasında, sadece iki ay aldıklarınısöyleyen işçiler yeni üçretlerinin de KurbanBayramı’nda ödeneceği haberini alınca iş bıraktı.

İşçiler, normalde 1000 TL olan ücretlerinin herişçi için farklı miktarlarda ve daha az ödendiğinisöylüyorlar. Maden işçileri, çalışma saatlerinin deyasadışı biçimde 8 saatten 10 saate çıkarıldığınıbelirtiyorlar. Taşeron firmaya bağlı olarak çalışan140 işçi, ücret alacakları ödenene kadarmücadeleyi sürdüreceklerini belirtiyor.

Gebze İşçi Kurultayı gerçekleştiGebze’de metal, petrokimya, belediye, cam ve

eğitim gibi farklı işkollarında çalışan işçi veemekçiler 24 Ekim Pazar günü kurultayda buluştu.

Özgür Müftüoğlu’nun ardından ÇayırovaBelediyesi İşyeri Temsilcisi Yusuf Akar da,sendika içi demokrasiye değindi. Mutaş işçisi isedireniş süreçlerini aktardı.

Çelik-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Fen-İşAlüminyum’dan bir işçi de örgütlü ve örgütsüzişçilerin sorunlarına gerçek çözümler üretilmesinitemenni etti. Sendikal bürokrasiye karşı güçlü birmücadelenin yaratılması gerektiğini vurguladı.

Çizmeci Gıda işçileri adına da kurultaydakonuşma yapıldı.

Sabri Topçu, Petrol-İş’te örgütlü Enplast,Alpla işyeri temsilcileri ve Merbolin Boya’dan birişçi de söz aldı.

Kurultayın ikinci bölümünde söz alan ÇEL-MER direnişçisi Mahmut Koç, direnişsüreçlerinde kimseyi dışlamadıklarını sınıftanyana olan herkesten bir şeyler öğrendiklerinivurguladı. Kurultay çalışmalarının bundan sonrakiaşamalarına Gebze’de bulunan ilerici devrimcikurumların da dahil olması gerektiğini belirtti.

Eğitim Sen Gebze Şube Başkanı OrhanKaya’nın da söz aldığı kurultayda konuşan BDSPçalışanı, sendikal bürokrasiye karşı işçi sınıfınınkendi taban örgütlülüklerini oluşturmasıgerektiğine dikkat çekti. Kurultayın güvence altınaalınmasının, ortak mücadele iradesini yansıtacakbir işçi platformundan geçtiğini söyledi.

Petro-kimya sektöründe çalışan iki işçinindaha söz aldığı kurultay divan üyelerininkonuşmalarıyla devam etti. Kurultay, sonuçbildirgesi taslağının oylanması ile son buldu.Kurultaya yaklaşık 250 işçi ve emekçi katıldı.

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

İşçi sınıfının mücadele tarihine ‘altın harflerle’kazınan TEKEL direnişini ortada bırakan Tek Gıda-İşağaları kendini aklama telaşında. Tek Gıda-İş’in,TEKEL’deki mücadele sürecini yargı kararlarınaendekslemesine ve ortaya koyduğu eylem takviminihayata geçirmemesine tepki gösteren öncü TEKELişçileri Tek Gıda-İş tarafından tecrit edilmek isteniyor.

4 Ekim günü Tek Gıda-İş’in İstanbul 4. Levent’tekigenel merkezi önüne çadır kurularak başlatılanmücadeleyi hazmedemeyen Tek Gıda-İş Sendikası,karalama kampanyasına son açıklamasında da devametti.

21 Ekim 2010 tarihli sendika açıklamasındaTEKEL işçilerinin yürüttüğü mücadele “provokasyon”olarak nitelendirildi.

“Yıllardır öncü rolü” üstlendiğini iddia eden TekGıda-İş Sendikası, TEKEL’deki mücadelenin, “onurlubir sendikal duruşun, ödün vermez bir kararlılığın ensomut ifadesi” olduğunu ileri sürdü.

78 günlük direnişin sonunda kamuoyuna duyurulaneylem takviminin “dondurulması”na da “açıklık”getiren Tek Gıda-İş Sendikası, konunun İdari DavaDaireleri Kurulu tarafından Anayasa Mahkemesi’netaşınmış olması nedeniyle böyle bir kararın alındığısavunusunu yaptı.

Anayasa Mahkemesi’ndeki yargılama sürecini“itidal ve sağduyu ile bekleme kararında” olduğunuduyuran sendika, üyelerine “olası ve çalışanların lehineçıkacak bir karar sonrasında hak kaybına uğramalarınıengellemek açısından 4/C statüsüne müracaatetmelerini telkin” ettiğini bir kez daha itiraf etti.

Tek Gıda-İş hezeyan içinde

Tek Gıda-İş’in açıklamasının son bölümü isesendikal bürokrasiye ve 4/C köleliliğine karşımücadeleyi sürdüren TEKEL işçilerini karalamayayönelikti.

Tek Gıda-İş’in, “TEKEL işçilerini sahipsizbıraktığı” yönündeki değerlendirmeyi reddedensendikanın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“Hal böyle iken, TEKGIDA-İŞ’in “TEKELişçilerini sahipsiz bıraktığı”, iddialarıyla yola çıkanbazı kişiler, sendikamızın tüm mücadeleci geçmişini vesınıfsal çıkarlar adına başardıklarını yok sayıp;TEKEL işçilerinin mücadelesini kendilerininsürdürdüğü söylemleriyle, bu mücadeleye gönül vedestek vermiş emek dostlarını da yanına almagirişimlerinde bulunarak, kamuoyunu yanıltmayaçalışmaktadırlar.

Tüm kitlesel eylemler ve mücadeleler esnasında,hareketi amacı dışına çıkarmak isteyen veya bu iştenkişisel hesaplarla nemalanmaya çalışan bir takım artniyetli kişilerin olması son derece olağan bir durumdur.

TEKGIDA-İŞ Sendikası olarak, geçmişteyaşadığımız ve bundan sonra da karşılaşacağımızaemin olduğumuz bu tür provokasyonlara primvermemek kararlılığını taşıyoruz.

Sendikamızın mücadeleci ruhu, bütünlüğümüze vesınıfsal dayanışmamıza zarar vermek çabasında olankişi ve kişilerden etkilenmeyecek kadar güçlüdür.Hedefimiz, üyelerimizin ve sınıfımızın çıkarları içinazimle mücadele etmektir.

TEKEL işçilerinin hakları da bu ilke çerçevesindesonuna kadar takip edilecek, hukuki süreç sonunda

ortaya çıkacak neticeye göre yeniden durumdeğerlendirmesi yapılacaktır.”

TEKEL işçilerinin mücadelesi sürüyor…

TEKEL işçileri, 23 Ekim günü meşaleleriyle Şişlisokaklarını aydınlattılar. Tek Gıda-İş yönetimininsendikal ihanetini teşhir etmek ve 4/C dayatmasınıkabul etmeyeceklerini haykırmak için Şişli AKP İlçebinasına yürüyen TEKEL işçilerine ilerici ve devrimcigüçlerden, emek ve meslek örgütlerinden da yoğundestek geldi. Şişli camii önünden Mecidiyeköy’dekiAKP ilçe binasına gerçekleştirilen yürüyüşe, BDSP,Halk Cephesi, + İvme Dergisi, Kaldıraç, MücadeleBirliği, Çağrı ve ÖDP dövizleriyle katıldı. BES,Eğitim-Sen, Genel-İş, Limter-İş, Tekstil-Sen ve Tez-Koop-İş sendikalarından temsilcilerin de destek verdiğieyleme HSGGP bileşeni birçok örgüt de katılımgösterdi.

BETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan, Paşabahçedirenişçisi Türkan Albayrak ve TÜBİTAK direnişçisiAynur Çamalan da eyleme katılarak, TEKEL işçileriylekol kola yürüdüler.

Saat 18.30’da Şişli camii önünde biraraya gelenTEKEL işçileri, destekçi kurumlardan katılımcılarlabirlikte Mecidiyeköy’de bulunan Şişli AKP ilçebinasına doğru yürüyüşe geçtiler. Meşalelerlegerçekleştirilen yürüyüş sırasında en önde “TEKELdirenişi şehidi Hamdullah Uysal ölümsüzdür” şiarlıpankart taşınırken, hemen arkasında “İş ve güvenceli işortamı için 4/C’ye hayır! / TEKEL işçileri” pankartıyer aldı. Yolun tek şeridinin trafiğe kapatıldığı eylemeçevredeki işçi ve emekçiler de ilgi gösterdi.

Söz direnişçi işçilerde

Yürüyüş, AKP binası önüne kısa bir mesafe kalaçevik kuvvet polislerince kurulan barikat önündesonlandırıldı. Polisin tutumunu teşhir edenkonuşmaların ardından, eylemcilerin barikat önündeoturmalarıyla açıklama programı başlatıldı.

Direnişçi işçilerin konuşmalarıyla başlayanprogramda Paşabahçe direnişçisi Türkan Albayrak,BETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan ve AynurÇamalan söz aldı.

Konuşmaların ardından TEKEL işçileri adına basınaçıklamasını Samsun Bafra’dan TEKEL işçisi HüseyinBozkurt gerçekleştirdi. Özelleştirmeci AKPhükümetinin fabrikalarını kapatarak 10 bin 500 işçiyi

kapının önüne koyduğunu ve işçilere 4/C denilenkölelik sözleşmesini dayattığını ifade eden Bozkurt, budayatmaya boyun eğmediklerini ve eğmeyeceklerinisöyledi.

Mücadelelerinde önlerine çıkan en büyükengellerden birisinin Tek Gıda-İş sendikası olduğunusöyleyen Bozkurt, içlerinden çıkardıkları sendikayönetiminin AKP hükümetiyle işbirliği yaparakmücadelenin büyümesini engellediğini belirtti.Bozkurt, 21 Ekim günü yaptığı açıklamayla “TEKELmücadelesinin titiz takipçisi” olduğunu belirten TekGıda-İş Genel Merkezinin mücadeleden kaçtığına veişçilerin mücadelesini karaladığına dikkat çekti. TekGıda-İş’in ve Mustafa Türkel’in kendilerini iyitanıdığını belirten Bozkurt, “Bugün bizitanımadıklarını söylemeleri, demagojinin ta kendisidir”dedi.

Tek Gıda-İş yönetimine “Sermayenin mi yoksaemeğin mi yanındasınız?” sorusunu soran Bozkurt,sözlerine şöyle devam etti:

“Tütüne kota getirildiği zaman, Alkol ve SigaraFabrikaları satılırken neden “kuzuların sessizliği”nioynadığınız? 2008 yılının Ocak ayında yapılacak olanSigara pazarlama A.Ş ihalesi Şubat ayınaertelendiğinde 1 ay boyunca bunları sattırmamak içinneden çaba sarfetmediniz? Bugün Çizmeci Gıda’da,Tek Gıda-İş’te örgütlendikleri için işten atılan 33işçiye; “mücadeleyi alanlarda sürdüreceğiz” diyerekdirenişi 16. gününde bitiren yine Tek Gıda-İş sendikasıdeğil mi?”

Mustafa Türkel’i ve Tek Gıda-İş yönetiminiyaptıklarından dolayı kınadıklarını belirten Bozkurt,“Bugün TEKEL mücadelesini sendika yönetimisürdürmüyor. Tek Gıda-İş yönetimi mücadeleden havluattı. Mücadeleyi fikren, vicdanen, insanlık adına ve işçisınıfının çıkarları uğruna sürdüren 2. TEKELDirenişi’nin mimarı bir avuç işçidir” dedi.

Birleşik mücadeleye!

Tek Gıda-İş bürokratlarının, TEKEL işçilerininmücadele sürecindeki ihanetlerini teşhir eden sorularlaaçıklamasını sürdüren Bozkurt, haklarını ve sorularıncevaplarını alana kadar mücadelelerini sürdüreceklerinibelirtti. Açıklamanın ardından, TEKEL işçilerininbundan sonra her pazar saat 18.30’da GalatasarayMeydanı’ndan Taksim Meydanı’na yürüyecekleriduyurularak eylem sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tek Gıda-İş’in “tecrit” kampanyası sürüyor…

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

BETESAN direnişinin 75. gününde Tersaneİşçileri Birliği Derneği (TİB-DER) tarafındanörgütlenen eylem 24 Ekim günü saat 19.00’daKartal City Bank önünde başladı.

“BETESAN direnişinin 75. günü! İnsancayaşam ve çalışma koşulları istedi, işten atıldı!..Zeynel Kızılaslan işe geri alınsın! / TİB-DER”pankartının açıldığı eylemde TEKEL işçileride sendikal bürokrasiyi teşhir edendövizleriyle katılım sağladılar. OSİM-DER,BDSP, Kartal Kaldıraç okurları, DİSK Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası Bölge BaşkanıVeysel Demir, Tüm Bel Sen 3 No’lu ŞubeBaşkanı Hasan Güzel, Tüm Bel SenKadıköy, Kartal ve Maltepe işyeri temsilcileri deeyleme destek verdi. “TEKEL-BETESAN omuzomuza!” sloganı yürüyüşün temel sloganlarındanbiri oldu.

Toplanma yerinde polisle yaşanan gerginliğinardından başlayan yürüyüş coşkulu sloganlareşliğinde Kartal Meydanı’na kadar sürdü. Eylemaynı zamanda sınıf dayanışmasının anlamlıörneklerinden birine de sahne oldu. “TEKEL-BETESAN omuz omuza!” sloganı yürüyüşün temelsloganlarından biri oldu.

BETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan’ın,“Direnişimin 75. Günü.. İşimi geri istiyorum”döviziyle katıldığı yürüyüşte ayrıca TİB-DERimzalı “Tersanelerde al kanımızı içmekse vatan...”,“Artık ölmek istemiyoruz”, “Yaşasın işçilerinbirliği”, “İşçi katili patronlar yargılansın” dövizleridikkat çekti.

Kartal Meydanı’nda gerçekleştirilen basınaçıklamasından önce söz alan TİB-DER BaşkanıZeynel Nihadioğlu, kuralsız ve kölece çalışmakoşullarına karşı mücadele çağrısı yaptı.

“Sadece kendim için direnmiyorum”

BETESAN’daki direniş sürecini ve Tuzlatersanelerindeki çalışma koşullarını aktaran

Kızılaslan ise, direnişe çıkma nedenlerini sıraladı.Direnişle dayanışmayı büyütme çağrısı yapanKızılaslan, süren direnişlere vurgu yaptı. Ardındanbasın açıklamasını okumak üzere sözü BETESANdirenişçisine bıraktı.

Kızılaslan şunları söyledi: “Ben sadece kendimiçin değil, yaşamı cehenneme çevrilmiş onbinlercetersane işçisi ve kölelik koşullarına mahkumedilmiş milyonlarca işçi ve emekçi adınadireniyorum. Bu sebeple BETESAN direnişihepimizin direnişi ve onurudur. Buradan tüm işçi-emekçileri ve ilerici-devrimci kurumları BETESANdirenişi ile dayanışmaya ve bu direnişisahiplenmeye çağırıyorum.”

Arslan: Birleşik mücadeleye!

TEKEL işçisi Metin Arslan’ın konuşmasında isegüvencesizleştirmeye karşı birleşik mücadelevurgusu vardı. 4 Ekim’den beri Tek Gıda-İşSendikası önündeki bekleyişlerine devamettiklerini söyleyen Arslan, 4/C’ye karşımücadelelerinin sendika yöneticileri tarafındanortada bırakılmasının hesabını sorduklarını söyledi.

Kızıl Bayrak / Kartal

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

BETESAN direnişiyledayanışma yürüyüşü

Kapitalizm işçikanıyla besleniyor...

Krom madeninde iş cinayeti26 Ekim akşamı Bursa’da bir krom madeninde halat

kopması nedeniyle 2 maden işçisi yaşamını yitirdi. Orhaneli’ne bağlı Akçabükköyü köyünde bulunan

krom madeninde akşam saat 20.00 sıralarında halatıkopan vagon yaklaşık 70 metre aşağı düştü.

Vagonda bulunan 4 işçiden 2’si atlayarakkurtulurken yaralanan diğer 2 işçi arama kurtarmaekipleri tarafından madenden çıkarıldı. Yaralı işçilerdenAkın Deniz hastaneye kaldırılırken, Ramazan Satıkhastanede hayatını kaybetti.

Özel madende iş cinayetiZonguldak Ereğli’de özel bir maden ocağı maden

işçisine mezar oldu. Armutçuk Türkiye TaşkömürüKurumu’na (TTK) bağlı HEMA’da meydana gelen göçüknedeniyle bir işçi yaşamını yitirdi. TTK’dan emekliolduktan sonra özel bir şirkette çalışmaya başlayan 57yaşındaki Hüseyin Taşçı, saat 10.30 sularında meydanagelen göçüğün altında kaldı. Olay yerinde hayatınıkaybeden Taşçı’nın cesedi otopsi yapılmak üzere EreğliDevlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

Taşeronlaştırma can aldıMersin Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü

(MESKİ) çalışmalarını yürüten taşeron firma bünyesindeçalışan İzzet Han (49) ve Uğur Özveren (53) isimli işçilergöçük altında kalarak yaşamını yitirdi.

Çevredekilerin 155 Polis İmdat telefonuna bildirimiüzerine olay yerine ekipler gönderildi. Çalışmalarsonucunda göçük altından işçilerin cesetleri çıkartıldı.Cenazeler, Mersin Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

Haydarpaşa’da iş cinayetiTCDD Haydarpaşa Garı Bakım Atölyesi’nde çalışan

elektrik teknisyeni iş cinayetine kurban gitti. İki vagonarasında çalışan teknisyen, trenin hareket etmesiyletren tamponları arasında sıkışarak can verdi. 24 Ekimgünü saat 12.00 sıralarında elektrik ustası 55 yaşındakiKadri Yılmaz Adapazarı Ekspresi’nin vagonlarınıbağlarken, öndeki tren aniden hareket etti. Başı iki trenarasındaki tamponların arasına sıkışan Kadri Yılmazhayatını kaybetti.

İnşaatta iş cinayetiBağcılar’daki bir inşaatta, beton pompasının kırılan

bom kolunun iki işçinin üzerine düşmesi sonucuişçilerden biri öldü, diğeri yaralandı. MahmutbeyMerkez Mahallesi Küçük Halkalı Caddesi’nde yaşanan işcinayetinde, Yusuf Menek hayatını kaybetti. Kolu kopanYalın Aktaş isimli işçi ise ambulansla hastaneyekaldırılarak ameliyata alındı.

Maden işçisi intihar etti Bartın’da, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Amasra

Müessese Müdürlüğü’ne ait maden ocağında çalışan 38yaşındaki Muzaffer Kaya çalıştığı madende yaşamınason verdi. Kaya’nın intihar nedeninin, kredi borcunuödeyememesi olduğu belirtildi. 26 Ekim sabahı madenocağına gelen arkadaşları Kaya’yı kanlar içerisindebuldu. Gece vardiyasında çalışan Kaya’nın kafasınadayadığı tüfeği ateşleyerek intihar ettiği saptandı.Kaya’nın, bankadan çektiği 13 bin lira kredi borcunuödeyemediği için bunalıma girdiği ve bu yüzden intiharettiği söylendi.

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Tuzla tersaneler cehenneminde karşılaştığı iştenatma saldırısına dişe diş mücadeleyle yanıt verenBETESAN direnişçisi Zeynel Kızılaslan, güncesiaracılığıyla direnişinden kesitler paylaşmayısürdürüyor. Direnişle sınıf dayanışması her geçenbüyüyor.

70. gün(...) Daha önce mücadele deneyimleri yaşamış

birisi, bizden emekçilerdensiniz diyor. Hükümetinpolitikalarını eleştiriyor, emekten yana insanların çokdağınık olduğundan bahsediyor. Eskilerde yaşanan ogüce tekrar ulaşılamayacağını ısrarla iddia ediyor. Bukadar eleştiriyorsunuz da ne yapıyorsunuz diyesoruyorum değiştirmek için, hiçbir şey olmaz ki diyor.Hiçbir şey olmayacak bir şey için neden kafayoruyorsunuz, kafa yoruyorsanız da neden bir şeyyapmıyorsunuz? Bizler burda sizin değindiğinizkonuların değişmesi için bir şeyler yapıyoruz o kadarumutsuz değiliz dedim.

(...) Duvarda yazan ‘’direniş’’ yazısını gören birişçi ne direnişi diye sordu. Ben de anlattım. Koskocaçadırı görmemesi, duvarda yazan ufacık direnişkelimesini görmesi şaşırttı beni. Şeker-İşSendikası’nda işyeri temsilciliği yapmış. Daha öncekiişçilik hayatının artık olmadığından bahsediyor. (...)Öğle yemeğine çıkmış işçiler çimenlikte güreştutuyorlar. Birbirlerini yıkamıyorlar. Betesan patronuda karşıda odasında volta atıyor. Yaz havalarındankalma bir sıcaklık var. Ellerinde yeni işe girmek içinçıkardıkları akciğer filmleri olan iki işçi kafalarınıkaldırıp bakıyorlar. “İnsanca yaşam ve çalışmakoşulları istiyoruz’’ pankartına bakıyorlar. Evet, böyleolması gerekli diye bakınıyorlar, çadıra dönüp kolaygelsin abi deyip geçip gidiyorlar. (...)

71. gün(...) Metal İşçileri Birliği’nin, Türk Metal

Sendikası önünde yapacağı basın açıklamasınakatılmak için Şirinevler’e gidiyoruz. Yoldaşlarçadırdalar. Şirinevler meydanında toplanıp sloganlarlasendika binasının önüne doğru yürüyüşe geçiyoruz.Yürüyüşte büyük ihtimal saldırı olacağınıdüşünüyoruz. Polis abluka altına almış durumda.Gerilimli bir hava hâkim. Metal sektöründe yaşananTİS süreci sadece metal işçilerini değil bütün işçilerinyaşam koşullarını belirleyen bir görüşme o yüzdenkazanım her işçinin hanesine yansıyacak. (...) Çadırageldiğimizde akşam olmuş, işten çıkan işçiarkadaşlarla sohbet ediyoruz. Yeni pankarta bakarakgeçiyorlar. Bir işçi arkadaş sorunlara karşı ne kadarduyarsız bir toplum olduğumuzdan bahsediyor. Bunudeğiştirmenin zor olduğunu söylüyor. Biz değiştirmekiçin irade koymuşuz eğer sen de değişmesiniistiyorsan yanımızda yer al diyorum. Basınaçıklamasına çağırdım. (...)

72. gün(...) Günlük gazetelere bakıyoruz. Kitap okumaya

dalmışız. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde direnişte olanöğrenci arkadaşımızın destek eylemine gitmek içinhazırlanıyoruz. Parasız, anadilde, bilimsel eğitim içinbildiri, afiş çalışması yaptığı için soruşturma açılmışve okuldan uzaklaştırılmış. Tek başına üniversiteninuyguladığı bu kuralsız uygulamalara karşı direniyor.Sermaye sınıfı fabrikalarda, tersanelerde işçilere

kölece yaşamı, açlığı, işsizliği dayatırken işçi emekçiçocuklarına geleceksizliği dayatıyor.

(...) Öğrenci arkadaşlara direniş sürecini anlattım.Onlar da üniversitelerde yaşanan süreçlerdenbahsettiler. Direniş alanına dönmek için ayrıldık.Direniş çadırına Tuzla’ya geldiğimizde akşam olmaküzereydi. Tek başına Gebze’de direnen işçi arkadaşbizimkileri aramış. Ben eylemde olduğum içingörüşemedim en kısa zamanda ziyarete gideceğim.Nurçehre arkadaş aradı sağolsun bizi yalnızbırakmıyor gelmese de arıyor. Haydar abi uğradısohbet ettik biraz tersanede çalışmış bugün. Ücretsorunu yaşayan bir işçi arkadaş uğradı. Nasıl biryöntem izlemesi gerektiğini anlatıyoruz. Kimseyehakkını yedirmemesi gerektiğini ve el pençedurmamasını alınterimizi katillerden onlarınyardakçıları simsar (taşeron) lardan söke, sökealmamız gerektiğinisöyledik. Direniş çadırınıtoparlayıp derneğe geçtik.

73. gün(...) Gebze’de direnişte olan Mutaş işçilerinin

yanına gittim. Pazar günü yapacağımız basınaçıklaması için çağrı yaptım. Direniş üzerinekonuştuk. Sınıf dayanışmasının büyütülerekdirenişlerin kazanıma doğru daha hızlı ilerletilmesiüzerine konuştuk. Hukuksal süreçlere sıkıştırılarak budirenişlerin sönümlenmemesi, eylemli süreçleriarttırarak yapılan bu haksızlıkların alanlara taşınmasıüzerine konuştuk. Çağrımızı yaptıktan sonra direnişçadırımıza döndüm.

Ağır bir hava var Tuzla’da, yağmur yüklü bulutlarve karın soğunu getiren bir rüzgâr var. BETESANpatronu camdan sürekli çadırı izliyor. Odasında voltaatıyor, sıcak klimalı odasında rahatı kaçmış gibidolaşıyor. Çadıra gelen işçi arkadaşlara neden direnişegeçtiğimi anlatıyorum. Herkese tek tek anlatıyorum.(...)

74. günSabah çadırı kurduktan sonra, işçi arkadaşlara

basın açıklamasının çağrısını yaptım. Tüm BelSen’den Hasan Hocam beni aradı. Beraber kahvaltıyapmak için sendikaya çağırdı beni. Tüm Bel Sensendikasına sabah kahvaltısına gittim. Temsilcilertoplantısında basın açıklamasına çağrı yaptım.

Direniş alanına geldiğimde Gebze Organize’de tekbaşına direnişte olan Saim arkadaş ziyarete geldi.Onunla süreçlerimiz üzerine konuştuk. Kendi sürecinibize aktardı. Sınıf mücadelesinin ve dayanışmasınınyükseltilmesi gerektiğine değindi. Sürecin orada daha

farklı ilerlediğinden bahsetti. İşi olduğu için erkenkalktı, ben de en kısa zamanda onun yanınauğrayacağım. Bugünün cumartesi olması nedeniyleher cumartesi bizi ziyarete gelen Nurçehrearkadaşımız bizi ziyarete geldi. Kendisinin yaptığıyemeklerden getirmiş, çok güzel yemekler yapıyor.Sohbete daldık. Benim için, aslında tersanelerdesömürüye maruz kalan tüm işçiler için bir yazı yazmışçok hoşuma gitti. Teşekkür ediyorum kendisine. Çadırıbirlikte toparlayıp derneğe geçtik.

TEKEL işçilerinin Şişli camiden AKP binasınayaptığı yürüyüşe katılmak için yola erken çıktık.İstanbul trafiğine yakalandık ama erken çıkmamızdankaynaklı tam zamanında oradaydık. Birçok direnişçiarkadaş TEKEL işçilerinin eylemindeydi. Kitlenintoparlanmasıyla yürüyüş başladı. Ben de bir konuşmayaptım. Pazar günü yapacağımız basın açıklamasınınsaatini yanlış söylemişim. Heyecandan herhalde.

75. gün…Bugün biraz geç kalmışız, dünden kalan

yorgunluğun etkisinden olmalı. Alelacele çadırı yerinekuruyoruz. HSGGP 1. bölgenin çıkardığı bildiriyisabah çadırın önünde dağıtmaya başladık. İşçilerledağıttığımız bildiriler üzerine konuşuyoruz. (...) BETESAN’dan işçi arkadaşlar aradılar, geçencumartesi günü yapılan baskılara karşı eylemyapmışlar. Keyfi şekilde düzenlenen çalışma saatleriniprotesto etmek için cumartesi öğlen sonu işeçıkmamışlar. Yine hakkını arayan işçilere, yapılanuygulamalara uyulmadığı takdirde işten atma tehditlerisavurulmuş. İşçiler saatleri düzelttirmişler, ama halaücretlerde değişiklik yaptıramamışlar. BETESANişçileri öğrendiklerini uygulamaya devam ediyor.Betesan patronu yaptığı her haksız uygulamanınkarşılığını alacaktır. İşçilerin birliği, patronlara oklimalı odalarını dar edecektir. Çadırda oturmuşçekirdek çıtlatırken bir işçi geldi. Sohbet ettik.Çalıştığı fabrikada kuralsızlıklara karşı geldiği içinişten çıkarılmış şimdi tersanede iş başı yapacakmış.Kolunu sıvazlayarak bileğini gösteriyor, “Ben bunagüveniyorum, alınterime” diye. “Kimsenin önündeeğilmem” diyor. Zamanında Deri-İş’le mücadeleyürütmüş. “Her zaman yanınızdayım” diyerek ayrıldı.Sanki ağustos sıcakları geri geldi. Bugün sıcak birhava var. Mücadelesiyle de sıcak bir gün.

Akşama doğru Çelik-İş Sendikası üyesi bir grupfabrika işçisi arkadaş ziyarete geldiler. Çadırdaoturuyoruz, sloganlarla Tuzla adeta inliyor. Hertaraftan meraklı gözlerle insanlar bize bakıyor. Ben dearkadaşları karşılıyorum çadırın önünde, hep birliktesloganlarımızı BETESAN’a yöneltiyoruz. Az öncecamda bize bakan BETESAN patronu kayboluyor.Çadıra oturup sohbet ediyoruz. İşten çıkıp gelmişarkadaşlar, sınıf dayanışmasının en güzel örneğinisergiliyorlar. Direnişimi direnişleri kabul ettiklerini,her zaman yanımda olduklarını belirtiyorlar. Maddidestek sundular direnişe, çok teşekkür ediyorumonlara, sınıfının durumunu kavramış insanlar. Birtersane işçisi geçiyor, “Bugün kalabalıksınız” diyor.İşçi arkadaşların bir tanesi biz her zaman kalabalığızdiye cevap veriyor. Kalkarken tekrar sloganlarlavedalaşıyoruz. BETESAN patronu işçi arkadaşlarıngittiğini görünce cama çıkıyor. Sıcak ve yoğun birgünün ardından çadırımızı toparlayıp derneğegeçiyoruz.

Birleşen işçiyi kimse yenemez.

Sınıf hareketiSayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

BETESAN direnişiyle sınıf dayanışması büyüyor...

“Birleşen işçiler yenilmezler!”

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Avrupa burjuvazisi modern revizyonizminçöküşünden sonra ideolojik alanda başlattığı saldırılarınıson 20 yılda pratik alana taşıdı. Bu doğrultudahükümetler, küreselleşme, rekabet, bütçe açığı, devletborçları gibi argümanlarla ilişkilendirerek kapsamlıyapısal programlarını uygulamaya soktular. Reformyapma vaadiyle gündeme getirilen bu programlaryoluyla toplumun temel sorunlarını çözebilecekleriiddiasındaydılar. Örneğin, Fransa’da hükümet emeklilikyasasını şöyle sundu: “Gelecek kuşakların emekliliksistemini korumamız için bu reform gerekli, eğer bizbunu yapamazsak, gelecek kuşaklara karşısorumluluğumuzu yerine getirmemiş oluruz” (N.Sarkozy).

Yani bu kapsamlı yıkım saldırısı hükümet tarafından“zorunlu bir reform” olarak tanıtıldı. İnsanlara buşekilde açıklanırsa bu reform desteklenir gözüylebakıldı. Burjuvazinin bütün propaganda araçları,kitlelerin bilincini bulandırmak amacı ile seferber edildi.İstatistikler de bunun için hizmete sokuldu. BöylelikleFransızlar’ın çoğunun reformdan yana olduğu ilanedildi. Ama istatistik şirketleri nedense “nasıl birreformdan yanasınız?” sorusunu hiç sormadılar.

Böylelikle “reform” kelimesi siyasal arenadaherkesin hemfikir olduğu moda bir terim oldu. Yanihükümet saldırı programını kitlelere kabullendirdi.Zaten Sarkozy de hükümete gelirken reform yapmaiddiasındaydı. Seçimlerden sonra iktidarı ele geçirerekeskiye bağlanmış bu ülkeyi sarsmaya geldiğinisöylüyordu. Fakat kısa sürede Sarkozy’ninreformlarının, ileriye dönük, asgari de olsa olumlu biriçerik taşımadığı, aksine II. Emperyalist PaylaşımSavaşı’ndan sonra mücadeleyle kazanılan haklarınhedef alındığı anlaşıldı.

Bu saldırganlık sadece Fransa’ya özgü de değil.Burjuvazinin dünya ölçeğinde işçi sınıfına yöneliksaldırıya geçtiği bir genel bir sürecin parçasıdır. Bunedenle de diğer Avrupa ülkelerinin kabul ettiği buyıkım yasalarının Fransa’da da engelsiz kabul edilmesibekleniyordu. “Yasa gerekli çünkü bakın Almanlar veİngilizler kabul etti”, “yasa gerekli çünkü bütündünyada kriz var, çünkü küreselleşme bunu gerektiriyor”gibi cümleler sabahtan akşama bütün hükümet sözcüleritarafından organize bir şekilde tekrarlandı.

Fakat böyle bir senaryonun Fransa’da o kadar dakolay hayata geçirilemeyeceği açığa çıktı. Aslında,asgari bir tarih bilinci olan bir kişi bunu tahminedebilirdi. Son 30 yılda politik ve ideolojik yozlaşma,sol ve devrimci partilerin kitle desteğini yitirmesi,mücadelede bir gerileme gibi ciddi olumsuz gelişmelerolmuş olabilir. Ama ortadan kaldırılması ve hafızalardansilinmesi zor olan bazı değerler var ki, burjuvaideologlarını epey güç durumda bıraktı. Yalana vedemagojiye başvurmaktan başka bir çare bırakmadı.Fransız işçi sınıfı politik bir önderlikten yoksun,sendikalara güveni azalmış, eski birliğini vebütünlüğünü yitirmiş olsa da, halen varolan vehafızalardan silinmeyen mücadele tarihi, mücadele

kültürü ve sınıf bilinciyle, hükümetleri ve burjuvaziyikorkutmaya devam ettiğini gösterdi. Bu dönemedamgasını vuran en önemli gerçek budur.

Gelelim şimdi Fransa’daki grevlere ve eylemlere,bunların kronolojisi, sosyolojisi ve özgün gelişmehatlarına. Medyaya yansıyan genel tablodan başka bueylemler Fransız işçi sınıfının son yıllarda yaşadığıönemli değişimleri de göstermektedir. Bununla birliktebu eylemler, hem Fransa’daki sınıf ve kitle hareketininkendine özgü karakterini yansıtıyor hem de diğerülkelerdeki gelecek mücadeleleri anlamamız için gereklianahtarları sunuyor.

Reform adı altında hak gaspı

Bu analize geçmeden önce yasa ile ilgili bazı bilgilerverelim. Fransa’da işçiler 60 yaşında erken emekliliğe65 yaşında ise tam emekliliğe ayrılabiliyordu. Fakat,tam emeklilik hakkı için 41 sene çalışma süresigerekiyordu. Yeni yasada ise erken emeklilik için 62,tam emeklilik için 67 yaşını doldurmak gerekiyor. Yanibu yasa 2 sene daha fazla çalışma zorunluluğu getiriyor.

Bu konuda hükümetin temel argümanı ise şöyle:“toplum yaşlanıyor, gelecek dönemde çalışan işçisayısından çok emekli kitlesi olacak, eğer çalışma süresiuzatılmasza, emeklilik maaşları artık ödenemez vesistem çöker”. Yani sorun basit bir aritmetik sorunuolarak sunulmakta, çalışan sayısı az, emekli sayısı çok,öyleyse ikincisini düşürelim denilmektedir.

Evet bu yasayla, emekli olanların çalışan kesimeoranı azalıyor, bu bir gerçek. Fakat 50 yıl öncesine göreşimdiki işçinin üretkenliği de 2 hatta 3 kat daha yüksek.Yani 2010 işçisi eskisine göre 2 ya da 3 kat daha fazlazenginlik üretiyor. Demek ki artı-değer kat katçoğalıyor, ücretler yerinde sayıyor ve üstüne üstlük herişçinin daha uzun çalışıp daha çok emeklilik primiödemesi gerekiyor. Yani kısacası işçi daha fazlasömürülecek, bu “işkence” 2 yıl daha uzayacak ve ömrübitmesine çok az kala asgari bir emekli maaşı ilegeçinmesi gerekecek, ama bu arada burjuvaziyi daha dazenginleştirerek.

Sınıfsal bir bakış açısıyla bakıldığında burjuvazininburada ifade edilen basit aritmetik formülünün şöyle biryanıtı da olurdu: En alt rakamlardan yola çıksak bile,dev şirketlerin kârları emek sömürüsü sayesinde sürekliçoğalıyor. Bu nedenle emeklilik fonları için gerekli ekkatkıyı burjuvazinin yapması gerekiyor, ki onlarınyüksek kârları yanında bu katkı bir yük değildir.

Fakat dönem, zenginlikleri paylaşma dönemideğildir. Bunu ilk olarak Babeauf ve arkadaşlarıdüşünmüştü ve onların sonu giyotin oldu. Bu fikir ikiasır sonra halen burjuvazinin korkulu rüyası olmayadevam ediyor.

Aylara yayılan eylemli ön süreç

Gelelim yasaya karşı yapılan eylemlere. Unutulan

önemli bir nokta var bu konuda. Yasaya karşı eylemleraslında 23 Mart’ta başladı. Yani bundan yedi ay önce!Fransa genelinde 800 bin kişinin katıldığı bu eylem, buülkede sürekli gerçekleşen eylemlerden birisi gibi,sıradan bir olaymış gibi algılandı. Çünkü bu eylem ciddibir tehlike teşkil etmekten çok, tamamen sendikalçerçeve içinde kalan bir eylemdi. Üstelik sendikalarınamacı da, yasanın geri çekilmesi değil, ufak tefekrötuşlar için masaya oturabilmek ve anlaşma yetkisinikazanmaktı. Bunun için CFTD sendikası çoktan hazırdı.

Yaklaşık bir ay sonra, yani 26 Mayıs’ta yeni bireylem gerçekleşti. Bu eyleme ise biraz daha fazlakatılım oldu ama atmosfer yine pek iyi değildi.Sendikalar pek iyi bir sınav vermediler, hükümetesürekli mesaj yollayıp anlaşacakları günü bekliyorlardı.Bir sonraki eylem günü 24 Haziran olarak belirlendi, buda oyundan başka bir şey değildi. Çünkü bu tarih okultatiline denk düşüyordu. İnsanlar tatil kaygısı içindeolduğu için greve katılımın az olacağı düşünülerekyasanın engelsiz geçmesi bekleniyordu.

Ama ilk şok 24 Haziran’da gerçekleşti. Oysasendikalar kendilerini bir yenilgiye çoktan hazırlamıştı.Öyle ki, “şimdiye kadar denedik ama hükümet bizimuhatap almıyor” mesajları bir gün öncesindengelmeye başlamıştı. Ancak beklenmedik bir şekildemedyanın tatil havasına girmesine karşın, iki milyonkişi sokaklara döküldü. Mesaj çok netti bu sefer, öfkeartıyordu. Son yıllarda aralıksız gelen yıkım politikalarıişçi ve emekçileri beklenmedik bir anda sokaklaradökmüştü.

Bu önemli sinyalden sonra iki aylık tatil araya girdi.Bu dönem iki taraf için de strateji oluşturma dönemiolarak değerlendirildi. Hükümet tatil sonrası bu yasayıhızlı bir şekilde geçirebilirim düşüncesindeyken, işçi veemekçiler ise hükümet üzerindeki basıncı nasılyükseltebiliriz kaygısını taşıyorlardı.

Tatil dönemi eylemler açısından sessizce geçti,hükümet bu dönem öfkenin dinmesini umuyor vesonrasında yeniden bir eylem sürecinin oluşmasınınzaman alacağını düşünüyordu. Ama beklenmedik birolay, tatili hükümet için zor bir döneme çevirdi.Emeklilik yasasının mimarı bakan Eric Woerth, eşindendolayı büyük bir vergi skandalına bulaştı. İşçi veemekçilerin haklarına saldıran devlet bakanının eşininFransa’nın en zengin ailelerinden Bettencourt ailesininservetinden sorumlu kişi olduğu ortaya çıktı. Üstelik odönemde Eric Woerth partinin mali sorumlusuydu.Skandal üzerine skandal geldi. Leke gitgide bütünhükümete bulaştı, halk arasında hükümete duyulangüven gitgide düşmeye başladı. Bu da hükümetaçısından beklenmedik bir dezavantaj oldu.

Tatil döneminin bitmesine ve okulların açılmasınadev grevler eşlik etti. Hükümet ve onun emrindekimedyanın hazırlıklarının tersine, ilk eylem büyük birbaşarı ile gerçekleşti ve ardından peşpeşe gelen bilinen6 dev eylem günü yaşandı. En son 19 Ekim’de 3,5milyon kişi sokaklara döküldü. Her seferinde büyüktartışmalar yapıldı, istatistik şirketlerine başvuruldu,

CMYK

Fransa’d mücadele dalgas

Fransa’da büyük müc 16 * Kızıl Bayrak *Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

CMYK

da büyük ı ve gösterdikleri

cadele ve gösterdikleri Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010 * Kızıl Bayrak * 17

yürüyüşleri saymak için özel “objektif” gazetecilerçağrıldı. Ama hükümetin ve burjuvazinin beklentilerinekarşın, katılım düşmedi, öfke dinmedi, tam tersineeylemler radikalleşti ve toplumun desteği sürekliyükseldi. Eylemlerin zamanla tükeneceğini umanlaryanıldılar. Lise gençliği ile rafineri işçilerinin grevekatılması eylemlere yeni bir soluk verdi.

Petrol sektörünün ekonomi için stratejik bir alanolması, hükümet ve burjuvazi üzerindeki basıncı arttırdı.Liseli gençliğin ardından üniversiteler de eylemekatıldılar. Benzinlikler ardı ardına kapanıyor, liselilereylemler düzenliyor ve hükümet televizyonlarda“çocukların alet edildiğini, petrol sektöründeçalışanların emeklilikten çok kendi özel sorunlarını dilegetirdikleri”ni ifade ediyorlardı.

Fransız devleti sinsi ve saldırgan yöntemlere başvurdu

Sınıfın ve kitlelerin mücadeleci irade ve kararlılıklarıkarşısında devlet sinsice en saldırgan metodlarabaşvurmaktan geri durmadı. Öğrencilerin eylemlerinikaralamak için, sivil polisler provokasyon yaratıpolaylar çıkardı. Polis, göçmen gençleri provoke edipgündemi güvenlik sorunlarına kaydırmaya çalıştı. Bu dahükümetin elindeki en gerici silah oldu her seferinde.Rafinerilerdeki işçiler polis zoru ile sabaha karşı zorlaevlerinden alınıp işyerine götürüldü, resmen grev hakkıgasbedildi, zorla işe gitmek zorunda kalan bazı grevcilerağlayarak işyerine girmek zorunda kaldı. Dünyayademokrasi dersleri veren, uluslararası toplantılarda“kapitalizmi hümanize etmek gerek” diyen Sarkozyhükümeti anti-demokratik metodlara başvurmaktankendisini alamadı.

Paris ve çevresinin petrol rezervi olan Grandpuitsrafinerisinde 19. yüzyılı aratmayan çatışmalar yaşandı,polis saldırıları birçok kez püskürtüldü. Saldırılararağmen işçiler eylemlerine devam ettiler.

Bu yazının yazıldığı gün, yasa senatodan geçmişbulunuyordu. Hükümetin geri adım atması artık zorgörünüyor. Fakat, Fransız gençliği bunu birkaç yıl öncebaşarmıştı ve gelecek günlerdeki gelişmeler durumufarklılaştırabilir. Çünkü grevler hala bazı sektörlerde vebölgelerde devam ediyor.

Sonuç ne olursa olsun, Fransız işçi sınıfı açısındankuşkusuz büyük bir başarı elde edilmiş, bu süreç işçisınıfının kendine olan güveni arttırmıştır. Oluşmuş güçkarşısında yasanın parlamentodan geçmesini hükümetzafer olarak bile ilan edememiştir. Bu nedenle bitmemişolan bu sürecin politik zaferi kesinlikle işçi sınıfınaaittir. Bu eylem sürecinin kaderini sendika bürokrasisideğil ama taban, yani işçiler, emekçiler, işsizler, gençlerbelirlemiştir. İşçiler böylesine direngen bir tutumalırken, sol partiler ve sendikalara sessiz kalmıştır.İşbirlikçi sendikalar bir kez daha deşifre olmuş veişçilerin desteğini bir kez daha yitirmiştir. Ve bir kezdaha işçi sınıfının devrimci önderliğe yakıcı biçimde

ihtiyaç duyduğu görülmüştür.

Hareketin bazı zayıf noktaları...

Fakat bu genel tablonun yanısıra bazı olumsuz noktalarada değinmek gerekiyor. Eylemler uzun bir süre içerisindebüyük bir kitle topladıysa bile, genel grevlere katılım yinede sınırlı kalmıştır. Ulaşım sektöründe, 2007’deparlementodan geçen, “asgari hizmet” yasasından dolayı,ekonominin can damarı olan ulaşım sektörü ülkeyi veözellikle ekonomiyi tamamen felç edemedi. Bu şimdiyekadar 1968 ve 1995’te olmuştu. Ayrıca, son yıllarda, grevve eylemlere en çok kamu sektörü seferber oldu, özelsektörde bu oran her seferinde daha düşüktü. Kamyonşoförlerinin eyleme katkısı çok kısa oldu ve beklenenetkiyi getiremedi.

Kitlesel işçi grevleri ve ardından gençliğin seferberolması, birçok kişiye bu grevlerin 1968 ile benzerliğinianımsattı. Fakat 68 ile bugün arasında birçok fark var.Öncelikle toplumun yapısı ve konjonktür o günden çokfarklı. Birinci farklılık sendikaların eylemler içerisindekiyeri ve fonksiyonu. Son aylarda yaşanan grev sürecindekatılım 1968 gibi olmasa da (1968’de 10 milyon işçigrevdeydi) yüksek sayıda bir katılım oldu (ortalama 3milyon). Ve bu katılım çoğu zaman sendikalardanbağımsız olarak gerçekleşti. Sendikalar grevlerin sadeceçağrı bölümünü üstlendiler ve sonradan çerçeve koymaklayetindiler.

Sendikalar ile taban arasındaki mesafe, grevin süresizve koordineli olması önünde engel oldu. Yani aralıklıgrevlere yoğun katılım sağlandı ama süresiz grevesendikalar yanaşmak istemedi. Sadece yürüyüşlerleyetinildi ve 7 eylemin aynı şekilde geçmesi, ister istemezkitlelerde bıkkınlık yarattı. “Radikal eylem, toplumunsempatisini yok eder” gerekçesiyle sürekli gündem dışıtutuldu.

Hükümet ise bunun sonuçlarını bildiği için işi zamana

bıraktı. Ardından organize bir şekilde, geri adımatmayacağını her eylemden sonra bütün televizyonlardaduyurdu. Medya ise, bu açıklamaların ardındanhükümetin “kararlılığının” reklamını yaptı. Ayrıca bazısektörlerde greve çağrı olmadığı için çok sayıda işçieylemlerin dışında kalabildi.

İkinci olarak ise, işçilerin greve yaklaşımlarıdır. Enönemli 6 eylem gününü göz önünde bulundurursak,katılımcıların küçümsenmeyecek bir bölümü grevlerebazen katılıp, bazen katılmadılar. Katılmayanlarınyerlerini başkaları doldurdu sürekli. Bu ise destekaçısından çok iyi, ama etki açısından da dezavantaj yarattı.

Üçüncü olarak ise, Total işçilerini bir köşeye koyarsak,özel sektörün geride durmasıdır. Çünkü özel sektördekiemekçiler için grev çok zorlaştı. Kredilerle yaşayan büyükbir işçi kesimi için ücretlerinden kesintiler, altındankalkmakta zorlandıkları büyük bir yük haline geldi.Eylemleri destekleseler dahi, ekonomik kaygıları, hassaskonumları ve hiyerarşik baskı yüzünden kendilerieylemlere katılmadılar. Hükümet de bunu sürekli kullandı.Çalışmaya devam edenler ile onları engelleyen grevcilerdiye bir yapay bölünme yaratmaya çalıştı. Grevcilerbirçok imtiyazı olan küçük radikal bir grup olaraksunuldu.

Henüz hiçbir şey bitmiş değil

Sonuç olarak, önümüzde bir eylem çağrısı daha var.Bilinçli ve kararlı bir kesim eylemlere devam ediyor vetoplumun desteği de büyük ölçüde arkalarında. Bubüyük bir olanak. Eğer işçi sınıfı ve emekçiler mücadeleiçerisinde önlerinde duran büyük engelleri aşabilecekbir inisiyatif sergilerse, Fransa burjuvazisini daha zorgünler bekliyor. Aksi halde Fransız işçi sınıfı veemekçiler yenilmiş olsalar dahi, işçi tarihindeki onurluyerlerini korumaya devam edeceklerdir.

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Fransa’da emeklilik yaşının 60’tan 62’yeçıkartılmasını ve tam emekli maaşı alma hakkınınkazanılmasının 65’ten 67’ye yükseltilmesini öngören“reform paketi” önce Fransız Senatosu’nda ardından27 Ekim günü de 336’ya karşı 233 oyla FransızParlamentosu’nda onaylandı. Muhalefetteki SosyalistPartisi’nin, iptal için Anayasa Mahkemesine gitmesibekleniyor. Bu durumda yasanın Kasım ortası gibiyürürlüğe girebileceği belirtiliyor.

Emeklilik reformuna karşı ayağa kalkan işçi sınıfıve emekçilerin eylemleri geçtiğimiz hafta boyunca tümhızıyla sürdü. Eylemler nedeniyle hayatın durduğuFransa’da devlet eylemleri kırmak için zora başvurdu.Özellikle ülke genelindeki petrol rafinerilerindeçalışan işçilerin grevi Fransız burjuvazisine korkusaldı. Sendikaların aldığı karara göre 28 Ekim ve 6Kasım’da Fransa bir kez daha genel grevlerlesarsılacak.

21 Ekim: İşgal, grev ve blokajlar devam etti

Ülke genelinde işçiler, 21 Ekim günü 14 akaryakıtdeposuna girişleri engellerken, 3200 civarında benzinistasyonunda da akaryakıt bulunamadı. Grev ve blokajeylemleri nedeniyle aynı zamanda elektrik donanımızarar gördüğü için elektrik ithal edilmeye başlandı.Elektrik üreten toplam 58 reaktörden en az 12’si bakımiçin kapalı tutulurken, 4 ayrı reaktörde de grevnedeniyle üretim yapılamadı. Ayrıca doğalgazişçilerinin grevi nedeniyle de 12 depodan 3’ünündoğalgaz aktarmadığı bildirildi.

Ülkenin en büyük üçüncü kenti olan Marsilya’datemizlik işçilerinin grevleri nedeniyle sokaklar çöpdağlarıyla doldu. Marsilya Valiliği grevi kırmak içinordu güçlerinden yardım istedi. Temizlik işçileriToulouse kentinde de grevdeydiler. Burada daMarsilya’dakine benzer görüntüler ortaya çıktı. FOsendikası Toulouse’da Çarşamba günü çöpkamyonlarının sadece yüzde 5’inin çalıştığını duyurdu.

Yine Marsilya Havaalanı’nda grev nedeniyle birsüre uçuş yapılamadı, polisin müdahalesine rağmenuçuşlarda aksamalar yaşandı.

İşçi sınıfının grev dalgasının uyarıp hareketegeçirdiği öğrenciler de mililtan eylemlerinisürdürdüler. Ülkenin en büyük liseli öğrenci sendikasıolan UNL tarafından yapılan açıklamaya göre, 21Ekim itibariyle 1300 lisede eylemler yapıldı.Bunlardan 900’ünün blokaj eylemi olduğu ifade edildi.

Grev ve eylemlerin hayatı durdurması ve Fransızkapitalizminin soluğunu kesmesi üzerine, hükümetzora başvurdu. Daha önce emekçilerin eylemlerikarşısında kayıtsız bir görüntü çizen Sarkozy, eylemlersona ermediği takdirde ülke ekonomisinin veistihdamın zarar göreceğini duyurarak işçi veemekçileri tehdit etti.

Diğer taraftan ise Fransız polisi grev ve işgallerikırmak için seferber edildi. Polis ülkenin farklıyerlerindeki üç yakıt deposunun önündeki barikatlarızorla kaldırdı.

22 Ekim: Grevler sürüyor

üresiz grevlerin kilit halkası olan petrolrafinerilerindeki grevler baskı ve zor yöntemleri

kullanılarak kırılmak istendi.Paris’in iki önemli havaalanı olan Orly ve Charles

de Gaulle havaalanları ile kent içi tüketim için petrolsağlayan kritik önemde bir rafineri olan Total’e aitGrandpuits rafinerisine 22 Ekim sabahı erken saatlerdeFransız polisi tarafından baskın düzenlendi.

Bu arada ülkenin üçüncü büyük kenti olan Lyon iseşiddetli çatışmalara sahne oldu. 22 Ekim sabahı erkensaatlerden itibaren şehir merkezinde toplanan binlercekişi ulaşımı felç etti. Eyleme saldıran polis aralarındaöğrencilerin de bulunduğu çok sayıda kişiyi gözaltınaaldı.

23 Ekim: Fransız devleti saldırıya geçti

“Reform paketi”nin Fransız Senatosu’nda kabuledildiği 22 Ekim günü ülke genelindeki süresizgrevler, blokajlar ve sokak gösterileri tüm hızıylasürdü. Fransa’daki işçi ve öğrenci sendikalarıemeklilik reformuna boyun eğmeyeceklerini belirterekblokaj eylemleri ve sokak gösterilerine devam etmesözü verdiler.

Öte yandan, petrol rafinerisi işçilerinin başlattığıgrevler ve benzin depolarındaki blokajlar ülkede yakıtsıkıntısını arttırdı. Rafinerilerdeki grevler ve yakıtdepoları önündeki barikatlar yüzünden, ülkedekibenzin istasyonlarının dörtte biri kilitlendi.

Özellikle petrol rafinerilerindeki grevler ve benzindepolarındaki blokajlar nedeniyle zor durumda kalanFransız devleti “çare”yi baskı ve zor kullanmaktabuldu.

Total’in, başkent Paris’e yakın rafinerisiGrandpuits (Seine-et-Marne) ve Toulouseyakınlarındaki rafineriye düzenlenen baskın sırasındaeylemciler polis saldırısına maruz kaldı. Çıkançatışmalarda bazı eylemciler yaralandı. Demiryollarıişçilerinin grevleri, ulaşımın önemli ölçüde aksamasınayol açtı.

Fransa’da okulların bir kısmı 23 Ekim günündenitibaren iki haftalık tatile girerken, öğrenci sendikaları28 Ekim ve 6 Kasım’da öğrencileri sokaklara çıkmayaçağırdı. Öğrenciler, “Polis bizi durduramaz, bugün deyarın da sokaktayız!” dedi.

Fransa’nın Bretagne bölgesindeki Lorient kentinde19 Ekim günü yaşanan polis terörü 23 Ekim günüprotesto edildi.

Polis binasına yürüyen yüzlerce kişi saldırıyıkınarken Hükümet Konağı Müdürü’nün resmihükümet binasına asılarak müdürün istifası istendi.

Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy de protestolarınhedefi oldu. “Faşist Sarkozy faşist polis!” sloganınınsıkça atıldığı eylemde, grev boyunca devletin halkıkoruyacağına kapitalist petrol şirketlerini koruduğuvurgulandı. Yürüyüşe, her zamanki sendika komitesibileşenleri haricinde CNT, UDB ve Gauche Unitaireve Fransa Komünist Partisi destek verdi.

26 Ekim: Tasarı kabul edildi

Eylemler 24-25 Ekim günlerinde de sürerkenreform paketi 27 Ekim günü 336’ya karşı 233 oylaFransız Parlamentosu’nda onaylandı. Fransızburjuvazisi, tasarının yasalaşması ve 10 günlük okultatiliyle birlikte yükselen mücadelenin önüne geçmeyihesaplıyordu.

Ülke genelinde 12 petrol rafinerisinde sürengrevlerin polis müdahalesiyle üç rafineride sonaerdirilmesi ve Marsilya’da çöp toplayıcılarının greviaskıya alma kararından sonra, eylemlere katılımdüzeyi hareket açısından kaygı yarattı. Fransa’nındoğusundaki Reichstett rafinesinin ardından,güneydoğudaki Fos-sur-Mer ve kuzeybatıdakiGravenchon petrol rafinerisindeki işçiler, yaptıklarıoylamayla eylemlerine son verme kararı aldı.

Gazetemiz yayına hazırlandığı sırada Fransa’da 28Ekim günü bir kez daha genel greve gidilecekti.

Dünya18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Fransa’da tasarı onaylandı emekçiler pes etmiyor

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Meryem Çağ’a destekBES İzmir Şubesi, KCK operasyonu kapsamında

tutuklanarak 6 ay cezaevinde kaldıktan sonra tutuksuzyargılanmak üzere serbest bırakılan BES üyesiMeryem Çağ’ın memuriyetinin düşürülmesini protestoetti.

İzmir Gümrük Muhafaza Başmüdürlüğü önündegerçekleştirilen basın açıklamasını BES İzmir ŞubeBaşkanı Ramis Sağlam okudu. Sağlam, 28 Mayıs 2009tarihinde KESK ve KESK’e bağlı sendikalara yönelikgerçekleştirilen operasyon sonucunda çok sayıdagözaltı yaşandığını belirtti.

Halen aynı mahkemede davası devam eden 31kişiyle ilgili herhangi bir işlem yapılmazken, MeryemÇağ’a verilen cezanın hukuksuz olduğunu dile getirdi.

Eleştirdi görevden alındıÇorum’da sözleşmeli öğretmen olarak görev yapan

B. Y., Facebook sayfasında; referandumda ’hayır’ oyu

vereceğini ifade etti. “Madem 12 Eylül’le ilgili

derdiniz vardı, 7 yıldır neredeydiniz” ifadelerini

kullanan öğretmen hakkında Çorum Valiliği’nce

soruşturma başlatıldı. Soruşturma sonunda öğretmen

görevden uzaklaştırıldı.

Konuya ilişkin bir açıklama yapan, Eğitim-SenÇorum Şube Başkanı Halil Özbent, “öğretmeningörevden uzaklaştırılması, iktidarın eleştiriyetahammülü olmadığını göstermekte” olduğunu söyledi.

Adana’da sürgün protestosuAdana KESK Şubeler Platformu, 27 Ekim günü

Adana Tapu Kadastro binası önündegerçekleştirdiğibasın açıklamasıyla Yapı-Yol Sen İl Temsilcisi A.Murat Vural’ın sürgün edilmesini protesto etti.Açıklamada AKP iktidarının tüm kamu kurum vekuruluşlarında olduğu gibi tapu sicil müdürlüklerindede kadrolaşma faaliyeti içerisinde olduğu söylendi.

“Aladağ Tapu Sicil Müdürlüğü’ne personel ihtiyacıolduğu nedeniyle, Seyhan Tapu Sicil Müdürlüğü’ndekigörevli arkadaşımız Yapı-Yol Sen İl Temsilcisi A.Murat Vural bir ay geçici görevle sürgün edildi.Sürgün edilen arkadaşımızın yerine ise Aladağ TapuSicil Müdürlüğü’nde görevli ve Memur Sen üyesimüdür yardımcısı süresiz geçici görevle Seyhan TapuSicil Müdürlüğü’ne atanmıştır.” denilen açıklamadaMemur Sen’e üye olmayanların sürgünle tehditedildiği belirtildi. Kamu emekçilerine üye olduklarıtakdirde sürgün edilmeyecekleri ve korunacaklarısöylendiği, emekçilerin zorla Memur Sen üyesiyapıldığı ifade edildi.

Yapı-Yol Sen Adana İl Temsilcisi’nin kasten sürgünedildiği vurgulanarak böylece üyeler üzerinde korkuimparatorluğu kurulmaya çalışıldığı dile getirildi.

Kızıl Bayrak / Adana

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Kamu emekçilerine baskı ve sürgün

Kamu emekçilerine kölece çalışma ve sefaletkoşulları dayatan, son ‘toplu görüşme’ oyununda bupolitikalarını birkez daha tescilleyen sermayehükümeti, emekçilerle dalga geçmeyi sürdürüyor.

Sermaye hükümetinin son düzenlemesine göre,1 Ocak’tan itibaren yürürlüğe girecek olan ‘2011 YılıMerkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’ ile kamuemekçilerinin saat başı fazla mesai ücretlerineyüzde 8,7 oranında zam yapılacak. Böylece,sömürünün daha da katmerleştiği fazla mesailere‘10 kuruşluk zam’ yapılarak kamu emekçilerine saatbaşı 1 lira 25 kuruş ödenecek.

Basına da yansıyan düzenlemeye göre, kamuçalışanlarının gündelik ücretlerine yüzde 4,5 ileyüzde 6 arasında, Milli Eğitim Bakanlığı’nınpansiyon ücretlerine ise yüzde 7,9 oranında zamyapılacak.

Düzenlemedeki zam oranı, kamu çalışanlarınınalanlarına göre de farklılık gösteriyor. Örneğin,

bakanlıkların özel kalem müdürlüklerindeçalışanlara ve makam şoförlerine ayda 90 saati,genel müdürlüklerin merkez teşkilatlarında görevlişoförlere ise ayda 60 saati aşmamak üzere 1,25 lirayerine, 1,33 lira fazla mesai ücreti verilecek.

Düzenlemeyle ortaya çıkan ‘zamlı ücret tablosu’,aynı zamanda kamu çalışanları arasındaki ciddiücret makasına da işaret ediyor.

Düzenlemenin dikkat çeken bir diğer noktası ise,milletvekillerinin, meclis başkanının, Başbakanı’nınve Genelkurmay Başkanı’nın ücretlerindeki zamoranı. Aldıkları ‘astronomik’ sayılabileek ücretlerlesemirmeye devam eden düzen aktörleri için deücret zammı söz konusu olacak. Buna göre,derecelendirmede en alt kademede bulunan kamuemekçisine 25,50 lira ödenirken, meclis başkanı vebaşbakana 43 lira yerine 45,5 lira yurt içi gündeliğiödenecek. Milletvekillerinin ve genelkurmayın yurtiçi gündeliği ise 39 liradan 41 liraya yükselecek.

Eğitim Sen, imam ve müezzinlerin okullardaücretli öğretmen olarak görevlendirilmesiuygulamasına derhal son verilmesini istedi.

Sendika, İzmir, Edirne, Çorum, Gaziantep veDiyarbakır illerinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisidersleri için kadrolu öğretmen olmadığıgerekçesiyle imam ve müezzinlerin, “ücretliöğretmen” olarak okullarda görevlendirildiğinibelirtti.

Zorunlu din dersi uygulamasının tartışıldığı vebu uygulamaya son verilmesi talebinin vurgulandığıbir dönemde imam ve müezzinlerin ücretliöğretmen olarak görevlendirilmesinin, zorunlu dindersi uygulamasına karşı çıkışın nedenlerini bir kezdaha meşrulaştırdığını belirten Eğitim Sen, sözkonusu kişilerin, meslekleri icabı ancak birmezhebin dini eğitimini verebileceklerini,dolayısıyla böylesi bir eğitimin dayatma halinialacağının altını çizdi.

Öğretmen açığının, imam/müezzin öğretmenuygulamasının meşruiyeti olarak kullanıldığınıbelirten Eğitim Sen, “zorunlu din dersi”uygulamasının tartışıldığı bu günlerde bu taleplerekulaklarını kapatan AKP’nin, laik eğitimden neanladığını da gösterdiğini ifade etti. Bu uygulamayave zorunlu din derslerine derhal son verilmesiistendi.

PSAKD, 6 Kasım’da İstanbul Kadıköy İskeleMeydanı’nda oturma eylemi gerçekleştireceğiniaçıkladı.

“Zorunlu din derslerinin kaldırılması” talebiyledevletin asimilasyon politikalarına karşı çıkanAleviler Söğütlüçeşme’deki Eski Salı Pazarı’ndabuluşarak Kadıköy İskele Meydanı’nayürüyecekler.

İstanbul’daki eylem programına ilişkinaçıklama yapan PSAKD Genel Başkanı FevziGümüş, din hanesinin nüfus cüzdanlarındançıkartılması ve zorunlu din derslerinin kaldırılmasıiçin 6 Kasım’da Kadıköy Meydanı’nda 24 saatlikoturma eylemi gerçekleştireceklerini söyledi.

Toplanma yeri: Eski Salı Pazarı(Söğütlüçeşme)

Tarih-saat: 6 Kasım Cumartesi - 11.30

Kamu emekçisine “zam” komedisi

“İmam/müezzinuygulamasına son!”

Aleviler 6 Kasım’daİstanbul’da!

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Polis terörü ve cinayetleri20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

6 Temmuz 2001 tarihinde Avcılar Firuzköy’depolis tarafından sokak ortasında infaz edilen İsmailKaraman’ın davası 25 Ekim günü sonuçlandı. 9 yılsüren davada polisler aklandı. Mahkeme sanık ikipolis hakkında “Kanunun emrini yerine getirdikleri”gerekçesiyle beraat kararı verdi.

DHKP-C militanı İsmail Karaman, bir cinayetşebekesi gibi çalışan Avcılar polisi tarafından 2001yılında güpegüdüz sokak ortasında infaz edildi. “Durihtarına uymadığı” gerekçesiyle katledilenKaraman’ın vücuduna 10 kurşun sıkıldı.

Polislerin yargısız infazlarını aklama misyonunuüstlenen yargı ise bundan sonraki süreçte devreyegirdi.

Olayla ilgili olarak Emniyet Müdürlüğü TerörleMücadele Şubesi’ne bağlı Nihat Çulhaoğlu’nun ve AliErşan’ın yargılandığı dava Bakırköy 5. Ağır CezaMahkemesi’nde görüldü. 9 yıl boyunca süren davadaKaraman’ı katleden devletin eli kanlı katillerininaklanması için ne gerekiyorsa yapıldı. Mahkeme,kararında ise kolluk güçlerinin cinayet işlemeserbestliğini yasalardan aldığını teyit etti. Çünkümahkeme beraat kararını polislerin “kanunun emriniyerine getirdikleri” şeklinde gerekçelendirdi.

Dosyayı kapatmak için her şeyi yaptılar

Katil polisler hakkında, “görevi yerine getirmesırasında faili belirsiz bir şekilde maktul İsmailKaraman’ı öldürmek’’ suçundan açılan dava 9 yılsürmesine rağmen, bu süreçte etkili bir soruşturmasüreci yürütülmedi. Dahası mahkeme heyeti müdahiltarafın bütün taleplerini reddetti. Polis telsiz kayıtlarıve olay yerinde keşif yapılması talebi dahi uzun sürekarşılanmadı. Soruşturmayı Karaman’ı vuran polisleryürüttü, bu da polislerin delil karartmasına olanaksağladı.

Mahkeme heyeti bilimsel raporları da es geçti.Olay, tutanaklarda Karaman’ın silahlı çatışma sonucu“ölü ele geçirildiği” ve polislere 5 el ateş edildiğibiçiminde yer alırken adli tıp raporları, çatışmayıyalanladı. Raporlarda, Karaman’ın ateş etmediğineilişkin bulgulara yer verildi.

Mahkeme heyeti, bütün bir dava süreci boyuncapolisleri kollayan tutumunu dün verdiği skandal birkararla noktaladı. Kararda, katil polislerin söz konusu

eylem sırasında, “kanuni görevlerini yerine getirdiklerive kendilerine karşı haksız bir saldırıyı, saldırıylaorantılı bir biçimde def ettikleri” iddia edildi.Polislerin yasal savunma sınırları içerisinde hareketettikleri ifade edilerek bu nedenle sanıklara cezaverilmesine yer olmadığına hükmedildi.

Tanay: “Polis infazları yasallaştırılıyor!”

Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul ŞubeBaşkanı Taylan Tanay, bu kararın, devletin veyargısının polis cinayetlerini onayladığını gösterdiğiniifade etti.

Tanay, kararın devletin bekası için yaşam hakkınınistinasız bir biçimde hiçe sayılabileceğinin bir ifadesiolduğunu söyleyerek herkesin sokak ortasındakatledilebileceğini, çünkü bunu yapanlarınaklandıklarını, polis infazlarının yasallaştırıldığınıvurguladı.

Kararın, politik cinayetleri ve katliamlarınıncezalandırılmasının önündeki engelin faillerinbilinmemesi olmadığını gösterdiğini belirten Tanay,faili açık olan bir davada verilmiş bu kararın utançverici olduğunu söyledi. Son olarak kararı temyizedeceklerini belirtti.

Polis katlediyor yargı aklıyor

İsmail Karaman, Esenyurt-Avcılar polisininkabarık suç dosyası içerisindeki cinayetlerden sadecebir tanesi. TMY ve PVSK’nın yürürlüğe girmesininardından bu bölgede estirilen polis terörü baştadevrimciler olmak üzere herkesi tehdit ediyor. 19Kasım akşamı sokak ortasında komünist işçi AlaattinKaradağ’ı infaz eden bu cinayet şebekesi, bölgedeçeşitli yerlerde -parkta, sokakta, karakolda- çok sayıdakişiyi katletmişti. Yine İsmail Karaman örneği,yargının Türkiye’nin dört bir yanında bir devletpolitikası olarak işletilen yargısız infazları aklamamisyonu üstlendiğini doğruluyor.

Polisin yargısız infazlarına karşı mücadelesokaklara taşınmadığı ölçüde de hem yargısız infazlarsürecek, hem de katiller mahkemeler tarafındanaklanmaya devam edecektir. Bunun için İsmailKaraman davası yeterince uyarıcı olmalıdır.

Mahkeme polis cinayetini “kanun gereği” saydı...

Polisin bir cinayet dosyası daha aklandı!

Cinayet şebekesindentecavüz işkencesi

Sayısız işkence ve cinayet olayına imza atanEsenyurt-Avcılar polisi son olarak bir tecavüz olayı ilegündeme geldi.

Basında yer alan bilgilere göre olay şöyle gelişti:Avcılar Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak-Kumar BüroAmirliği’nde görevli 4 sivil polis, 13 Ekim gecesi,Avcılar’daki bir ocakbaşına geldi. Ekip, aralarındaişletmeci Y.A. ile, 3’ü yabancı, 4’ü Türk kadın olmaküzere 11 kişiyi polis minibüsüne doldurdu. Mekansahibinden bin lira rüşvet alan polisler, minibüstekişahısların bir kısmını Avcılar’da, bir kısmını da işletmeciY.A. ile birlikte Küçükcekmece’de araçtan indirdi.Minibüste sadece, 3 kadın kaldı. Minibüste polislerintacizine maruz kalan M.Ö. Yenibosna’da, diğer bir kadınise Küçükçekmece Gölü kenarında araçtan indirildi. Polisaracında bu kez sadece Azeri uyruklu 32 yaşındaki A.Ş.kaldı. Kadını ormanlık alana götüren polisler, buradatecavüz etti. Polis işkencesi bununla da bitmedi. Azeriuyruklu 32 yaşındaki A.Ş., sabaha karşı buradan alınıpbu kez başka bir ağaçlık alana götürüldü ve işkenceburada da devam etti.

Avcılar polisinin son icraatının ardından isegöstermelik soruşturma ve sözde takip senaryosudevreye sokuldu. Polislerin elinden kurtulan kadın iledaha önce bırakılan kişiler, mekan işletmecisi Y.A.’yı dayanlarına alarak Avcılar Ambarlı Polis Merkezi’ne gitti.Savcılık talimatının ardından, polis memurları A.K., M.K.,E.G. ve S.D. gözaltına alındı. Polisler hakkında ‘cinselistismar ve alıkoyma’ ve ‘sahte dolar bulundurmak’suçlarından işlem yapıldı.

Avcılar-Esenyurt polisinin

suç dosyası kabarık

Polis katletme ve tecavüz etme hakkını yasalardan vemahkemelerden alıyor. Çünkü PVSK polise sınırsız haklartanıyor. Mahkemeler de polis aklama merkezleri olarakçalışıyor. Öyle ki daha iki gün önce devrimci İsmailKaraman’ı katleden polisler mahkemece aklanmıştı.

Geçtiğimiz yıl Esenyurt-Avcılar polisi tarafındanalçakça katledilen Alaattin Karadağ’ın ölümününardından açılan davada sadece bir polis göstermelikolarak yargılanıyor. Tutuksuz yargılanan bu polisin deberaat ettirilmesi kesin görünüyor.

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Polis terörü ve cinayetleri Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP) militanıAlaattin Karadağ’ın 19 Kasım 2009 günü, Esenyurt-Avcılar polisi tarafından katledilmesinin ardındanaçılan davanın ikinci duruşması 9 Kasım günügerçekleşecek.

30 Ekim’de basın toplantısı

Alaattin Karadağ’ı sokak ortasında infaz edenpolislerden Oğuzhan Vural’ın “kasten adamöldürme”, “görevi kötüye kullanma” ve “kişilerinmalları üzerinde usulsüz tasarruf” suçlarındantutuksuz olarak tek başına yargılandığı dava, infazınüzerinden yedi ay geçtikten sonra açılmış ve ilkduruşma 16 Haziran günü görülmüştü.

Davanın ikinci duruşması yaklaşırken, 30 Ekimgünü BDSP tarafından konuya ilişkin basıntoplantısı gerçekleştirilecek. Daha önce “Bizler,Alaattin Karadağ cinayetinde aydınlatacağımız herkaranlık noktanın polis cinayetlerinin, dizginsizbaskı ve terörünün önünü kesmek işlevi göreceği,aynı zamanda bu düzenin işçi ve emekçi düşmanıkarakterini açığa çıkaracağı bilinciylemücadelemize devam ediyoruz” sözleriyle ilerici vedevrimci güçleri davayı takip etmeye çağıran BDSP,bu çağrısını birkez daha yineleyecek.

Basın toplantısına ÇHD İstanbul Şubesibünyesinde oluşturulan Alaattin Karadağ DavaTakip Komisyonu üyesi avukatlar da katılacak.Avukatlar dava sürecine ilişkin bilgilendirmeyapacaklar.

Basın toplantısında, davaya müşteki olarak

katılan Karadağ Ailesi adına da bir konuşmagerçekleştirilecek.

9 Kasım’da saat 10.00’da Bakırköy Adliyesi’ne!..

İlerici ve devrimci güçler, emek ve meslekodaları temsilcileri, Alaattin Karadağ cinayetindeikinci duruşmanın görüleceği 9 Kasım günü saat10.00’da Bakırköy Adliyesi önünde buluşacaklar.

İlk duruşmasında 50 avukatın hazır bulunduğu,çeşitli illerden ÇHD üyesi 215 avukatın da yetkibelgesi gönderdiği davayı, ikinci duruşmada dakalabalık bir avukat heyeti takip edecek. İlkduruşmaya katılarak davaya müdahil olarak katılmatalebinde bulunan Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın(TİHV) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) temsilcileride ikinci duruşmaya katılım sağlayacaklar.

Duruşma devam ederken Bakırköy Adliye binasıönü de eylem alanına çevrilecek. Duruşma süresiboyunca pankartları, dövizleri ve sloganlarıylaKaradağ cinayetinin aydınlatılması talebini dilegetirecek olan güçler, polis terörü ve cinayetlerinigeçit vermeme kararlılıklarını güçlü bir şekildehaykıracaklar.

Duruşmanın sona ermesinin ardından adliyeönünde basın açıklaması gerçekleştirilecek.

Alaattin yoldaşı 19 Kasım’dakatledildiği yerde anacağız!

Karadağ cinayeti davasına ilişkin eylemli birsüreçle kamuoyu oluşturmaya çalışan BDSP,Alaattin Karadağ’ı 19 Kasım akşamı, katledildiğiyerde anacak.

Polis cinayetlerini ve sermaye devletininkatliamcı kimliğini teşhir edecek olan komünistler,tüm yaşamını işçi sınıfı davasına adamış olanAlaattin Karadağ’ı anacaklar.

Müzik ve şiir dinletilerinin yanısıra Karadağ’ailişkin konuşmalarının da yapılacağı etkinlikte,“Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!”kararlılığı tok bir şekilde haykırılacak.

Etkinliklere ilişkin program şöyle:

Basın toplantısıTarih: 30 Ekim 2010 Cumartesi Saat: 13.00 Yer: İHD İstanbul Şubesi

Karadağ cinayeti davasında ikinci duruşmaTarih: 9 Kasım 2010 Saat: 10.00 Yer: Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi

Alaattin Karadağ’ı katledildiği yerde anıyoruzTarih: 19 Kasım 2010 Saat: 18.00

Karadağ cinayeti davasında ikinci duruşma vecinayetin yıldönümü yaklaşıyor...

Katillerden hesap sormakiçin omuz omuza!

Kadınlardan kaçırma girişimiprotestosu

Yeni Demokrat Kadın çalışanı Deniz Gülünay’ın 14Ekim günü, kendilerini polis olarak tanıtan kişilercekaçırılmak istenmesini protesto etmek için YeniDemokrat Kadınlar tarafından Taksim’de basınaçıklaması gerçekleştirildi.

Basın açıklamasından önce Deniz Gülünay’ınannesi söz alarak, “1 Mayıs 77’de babamı katlettiniz,1992’de eşimi kaybettiniz şimdi sıra kızımda mı?” diyesordu. Gülünay, bunun peşini bırakmayacağını vekatillerden hesap soracağını söyledi.

Konuşmanın ardından basın açıklamasını okuyanSongül Araç, Deniz Gülünay’ın kaçırılma girişiminianlatarak işlek bir caddede mobese kamerası altındapolisin ne kadar rahat ve pervasız davrandığınıvurguladı. Açıklamada, Yeni Demokrat Kadın üyesiSongül Araç’ın 1 yıl önce polis güdümündeki kişilertarafından cinsel tacize uğradığı, İstanbul Bağcılar’daDemokratik Özgür Kadın Hareketi üyesi bir kadının,polis olduğunu söyleyen kişilerce kaçırılıp tecavüzeuğradığı belirtilerek, Kürt illerinde taciz ve tecavüzünpolis, jandarma, asker gibi kolluk kuvvetleritarafından cinsel işkence olarakkullanıldığıvurgulandı.

Bu kaçırma girişimlerine ve taciz olaylarına sessizkalmayacaklarını, kadınları sokağa çıkıp mücadeleetmekten vazgeçiremeyeceğini belirten Araç, sonolarak şunları söyledi:

Kızıl Bayrak / İstanbul

İşkenceciye müebbet hapisDevlet, yargısız infazlarını, işkencelerini aklamak

için yargı dahil her yolu kullanırken, alenen ortadaolan durumlarda, bunun münferit bir olay olduğuizlenimi yaratılmaya çalışılır. Tüm suç belirli kişilerinüstüne yüklenerek, aslında devlet aklanmaya çalışılır.

Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Ağıllı köyünde17 yıl önce PKK’ye yardım ettikleri gerekçesiylegözaltına alınan köylülerden 36 yaşındaki AbulkadirKurt ‘’Rambo’’ lakaplı asteğmen Salih Üner tarafındanişkenceyle katledildi. Konuyla ilgili açılan davada,tanık beyanlarında işkenceyi ‘’Rambo’’ lakaplıasteğmenin yaptığı ifade edildi. Mahkeme heyeti,Salih Üner’i TCK’nın ‘’eziyet çektirerek kastenöldürme’’ suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapiscezasına çarptırdı. Heyet, Üner hakkında ‘’dosyayayansıyan geçmişteki hali, fiilden sonraki davranışları,olayı örtbas etme konusundaki çabaları, olaynedeniyle pişman olduğuna ilişkin bir haliningörülmemesi’’ nedeniyle indirim uygulanmasına yerolmadığını bildirdi. Tutuksuz yargılanan 14 sanık iseberaat etti.

Devletin karakollarından, zindanlarından eksikolmayan işkenceyi uygulayan tek kişi elbette ki Ünerdeğildir. Bu olayda işkenceyi tek başına Ünergerçekleştirmiş olsa bile, bu durum işkencenin birdevlet politikası olduğu ve düzenin yargısının da bunuakladığı gerçeğini değiştirmez.

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Gençlik hareketi22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

YTÜ’de neler yaşandı?İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi’nde 21 Ekim

günü yaşanan olaylar 19 Ekim Salı günü ikiöğrencinin, TKP’li Öğrenciler’in hazırladıkları duvargazetelerinde türbana ilişkin bir bölümde “değerlerinehakaret edildiği” iddiasıyla gazeteleri indirmekistemesiyle başladı.

Duvar gazetelerini indirmeyeceklerini ifade edenTKP’li Öğrenciler’e, 20 Ekim Çarşamba günükendilerine ‘YTÜ İhya Hareketi’ diyen bir grupsopalarla saldırdı.

21 Ekim Perşembe günü ise TKP’li Öğrenciler’inyanısıra Öğrenci Kolektifleri de üniversitelerde türbandüzenlemesine ilişkin hazırladığı duvar gazeteleriniasmak üzere Tonoz Kafe önüne geldi. Bunun üzerinegerilim yükselmeye başladı. YTÜ’nün güvenlikamirleri bu esnada alana gelip sadece türban ile ilgiliafişlerin indirilmesini talep ettiler. Bu andan itibarenise Ekim Gençliği, Gençlik Federasyonu, GençlikMuhalefeti, Kurtuluş Yolunda Dev-Genç ve YDG desürece müdahil olarak siyasal faaliyete dönük her türlüsaldırının karşısında olduklarını ve bu saldırının nedenine olursa olsun buna geçit vermeyeceklerini ifadeettiler. Güvenlik amirleri ise kısa bir süre sonrarektörlüğün gerilim düşene kadar üniversitede 15 günboyunca hiçbir afişin kesinlikle asılamayacağına kararverdiğini iletti.

Geri adım atmayacaklarını ifade eden öğrencilereçevik kuvvet saldırdı. Afişlerin önünde zincir olanöğrencileri dağıtamayan polis biber gazı kullandı. Copkullanan ve yanısıra sandalyeleri de öğrencilerefırlatan polisin yoğun olarak kullandığı gazın ardındangeri çekilen öğrenciler tekrardan Tonoz Kafe önünegelerek polisin saldırdığı afişleri tekrar yaptılar.

Ana giriş kapısında toplanan öğrenciler ortak birbasın açıklaması gerçekleştirdiler. Ekim Gençliği,Gençlik Muhalefeti, Kurtuluş Yolunda Dev-Genç veYDG ile birlikte örgütlenen eylemde üniversitelerdebaskı aygıtlarına dikkat çekilerek faşist saldırıyöntemleri teşhir edildi. Türbana ilişkin düzenlemeyapanların üniversitelerde anladıkları özgürlüğün 21Ekim’de YTÜ’de yeniden yaşandığı ifade edildi.Açıklamanın ardından oturma eylemi başladı. EylemDYG, Ekim Gençliği, Genç-Sen, Kaldıraç, PDG,TÜM-İGD ve YDG tarafından örgütlendi.

YTÜ’de soruşturma terörüÜniversite-polis işbirliğindeki saldırı, 25 Ekim

Pazartesi günü de devam etti. YTÜ yönetimi aralarında2 Ekim Gençliği okurunun da bulunduğu 20’den fazlaöğrencinin üniversiteye girişi yasakladı.

Sabah erken saatlerde öğrenciler bir oturma eylemigerçekleştirdiler. Direnişinin 29. gününde olan YTÜdirenişçisiyle beraber kampüslerine alınmayanöğrenciler afişlerini ve pankartlarını ana giriş kapısıönüne astılar. Üniversite içerisinde ise haklarındasoruşturma açılmayan öğrenciler afişler asmaya devamettiler.

Öğrenciler eğitim hakkına sahipçıktı

26 Ekim Salı günü sabah erken saatte kapı önünegelen öğrenciler afişlerini astıktan sonra Genç-Sen’liöğrenciler Kampüs gazetesinin dağıtımınıgerçekleştirdi. Ayrıca TKP’li Öğrenciler ve GençlikFederasyonu’ndan öğrenciler de kapı önünde bildiridağıtımı yaptı.

Saat 12.30’da Gençlik Muhalefeti’nin konuyla ilgiligerçekleştirdiği basın açıklamasının ardından 14.30’daEkim Gençliği, Gençlik Federasyonu, Genç-Sen,Kaldıraç, Öğrenci Kolektifleri ve TKP’li Öğrenciler’inörgütlediği basın açıklaması gerçekleştirildi.

Eylemde Bank Sen Genel Başkanı ve DİSKİstanbul Bölge temsilcisi Önder Atay, TMMOB İKKtemsilcisi Hayati Can, Halkevleri temsilcisi, SDPtemsilcisi ve TKP temsilcisi de destek konuşmalarıyaptı.

YTÜ’de eğitim hakkı engellenenöğrenciler de direnişte!

Kapı önünde bekleyişlerini sürdüren öğrenciler 27Ekim Çarşamba günü, aldığı uzaklaştırma cezasınakarşı 31 gündür direnişte olan arkadaşlarıyla birliktedirenişe başladılar.

Sabah saatlerinde okula gelen öğrenciler afişleriniastıktan sonra direniş çadırlarını kurdular. AyrıcaÖğrenci Kolektifleri ve TKP’li Öğrenciler de bir çadırkurdular. Gün boyunca pek çok öğrenci veakademisyenle sohbet etme imkanı bulan direnişçiöğrenciler soruşturma ve cezalar geri çekilene kadarkapı önünde direnmeye devam edeceklerinivurguladılar. Öğlen saatlerinde de kapı önünde YTÜDirenişi imzalı “Eğitim hakkımız engellenemez, ifadeözgürlüğü istiyoruz!” başlıklı bildirinin dağıtımıgerçekleştirildi. Okula girebilen öğrenciler de okuliçerisinde bildiri dağıtımı yaptılar. Bildiride YÖKdüzeni teşhir edildi.

YTÜ direnişinden TEKEL işçilerineziyaret...

Akşam üzerine kadar kapı önünde bekleyenöğrenciler okul içerisinden arkadaşlarının dakatılımıyla Tek Gıda-İş önünde bekleyişlerini sürdürenTEKEL işçilerine ziyaret gerçekleştirdiler. TEKELişçilerinin süreçleri üzerine bilgi alındıktan sonraYTÜ’de yaşananlar TEKEL işçilerine anlatıldı. Eğitimhakları soruşturma, cezalarla engellenen öğrencilerinTEKEL işçileri ve diğer direnişteki işçilerdenöğrenerek YTÜ’de direnişi seçtiği belirtildi.

DİSK ve Eğitim-Sen’den YTÜöğrencilerine destek

DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün yazılı biraçıklama yaparak, YTÜ’de öğrencilerin eğitimhakkının bizzat okul yönetimi tarafından

engellendiğini belirtti. Görgün, bu kısıtlamaların vehukuksuzlukların YÖK’ün kuruluş yıldönümüneyaklaştığımız günlerde yaşanmasının manidardırolduğunu söyledi.

Eğitim Sen, YTÜ’de yaşananların üniversitelerintüm yönleriyle daha eşitlikçi ve özgürlükçü bir yapıyakavuşturulması zorunluluğunu ortaya koyduğunusöyledi. Üniversitelerin tüm bileşenlerinin iradeleriniyansıtabilecekleri yapılara dönüşmesi gerektiğininvurgulandığı açıklamada, üniversitelerin bilimsel veevrensel ilkeler çerçevesinde eşitlikçi, özgürlükçü vedemokratik kurumlar olabilmesi için YÖK’ün derhalkaldırılmasının zorunluluk olduğu ifade edildi.

YTÜ’de direniş ziyareti ve 6 Kasımçağrısı

YTÜ soruşturma ve ceza terörüne karşı kapıönünde süren direnişi ziyaret etmek ve 6 Kasım’daAnkara’ya çağırmak amacıyla Genç-Sen, EkimGençliği, Kaldıraç, PDG, TÜM-İGD, YDG, DYG-M21 Ekim Perşembe günü basın açıklamasıgerçekleştirdi.

YTÜ duraklarda bir araya gelerek YTÜ ana kapıönüne yürüyen bileşenler “Geleceğimiz veözgürlüğümüz için YÖK’e hayır! / Genç-Sen, EkimGençliği, Kaldıraç, PDG, TÜM-İGD, YDG, DYG-M”pankartını açtı.

Eylemde bir YTÜ öğrencisi, üniversitede yaşananÖGB ve polis terörüne dair bilgilendirme yaptı.Konuşmanın ardından basın açıklamasına geçildi.Üniversitelerin kışlaya dönüştürüldüğüne ve YÖK’ünicraatlarını kesmeden devam ettiğine değinilenaçıklamada üniversitelerdeki soruşturmalarınbilançosuna değinildi.

Basın açıklaması, “Eşit, parasız, bilimsel, anadildeeğitim için, özerk-demokratik bir üniversite için tümöğrencileri bizimle birlikte mücadele etmeyeçağırıyoruz. YÖK düzenini dağıtmak için kararlıyız buyüzden her hafta eylemlerimize devam edeceğiz ve 6Kasım Cumartesi günü Ankara’da öğrenci mitingindeolacağız.” ifadeleriyle sona erdi.

YTÜ direnişçisinin ardından BETESAN direnişçisiZeynel Kızılaslan söz aldı. Kızılaslan, tersanelerdekiçalışma koşullarından ve işten atılma sürecindenbahsetti. İşe geri alınma talebiyle tersanelerdebaşlattığı direnişi aktardı. Bugün üniversitelerde sürendirenişlerin önemi ve anlamını vurguladı.Konuşmaların ardından alkış ve sloganlarla eylem sonaerdi.

YTÜ’de soruşturma terörü!

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Gençlik hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

ÇÜ’de YÖK protestosuçalışmalarından

Çukurova Üniversitesi’nde 12 Eylül 1980askeri faşist darbesinin ürünü olan YÖK’üprotesto etmek için 3 Kasım günügeçekleştirilecek eylemin çalışmaları sürüyor.

Ekim Gençliği, DGH, Gençlik Cephesi, YDG,SGD ve DÖB tarafından gerçekleştirilecek YÖKprotestosu öncesinde yürütülecek teşhir faaliyetiile YÖK öğrencilere anlatılıyor.

Bu kapsamda 25 Ekim Pazartesi günü YÖKdüzenin, üniversitelerdeki öğrenciler arasındayaygınlaştırmaya çalıştığı ırkçılığa, şovenizmekarşı etkinlik düzenlendi.

Etkinliğin teknik işleri yapılırken ÖGB vepolisler, etkinlik için izin alınmadığını belirterekbuna rağmen etkinliğe izin vereceklerini ama saat13.00’te bitirilmesi gerektiğini söylediler. Aksitaktirde müdahale edeceklerini ifade ederek tehditettiler. Bileşen de cevap olarak programları nezaman biterse etkinliğin o zamansonlandırılacağını söylediler.

Etkinlik r1 çimliklerinde başladı. Grup BaharaEzgi’nin yer aldığı etkinlikte Türkçe, Kürtçe,Arapça türkülerin söylendi. Halkların kardeşliğivurgusu öne çıktı. Etkinlik, sosyalizme olaninancın haykırıldığı marşla sona erdi.

Beytepe’de 6 Kasım faaliyetiHacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde

stant üzerinden ÖGB ve polisle yaşanangerginlikler devam ederken 6 Kasım gündemiylebu saldırıların arka planı anlatılıyor. EkimGençliği faaliyetiyle, YÖK ve YÖK düzeninintopyekun yıkılması gerektiği ifade ediliyor.

Bugün kampüsün birçok noktasında EkimGençliği’nin 6 Kasım’da Ankara’ya çağıranmerkezi afişi yaygın olarak kullanıldı. Ayrıca “Soruşturmalar, paralı eğitim, işsizlik,geleceksizlik… YÖK düzeni sürüyor! YÖK’e veYÖK düzenine karşı mücadeleye” şiarlı büyük

boy ozalitler kampüsün merkezi noktalarına asıldı.Ekim Gençliği bildirileri yemekhane vekafeteryalarda dağıtıldı ve Ekim Gençliği’nin yenisayısının satışı gerçekleştirildi.

Ayrıca son süreçte yaşanan türbantartışmalarında genç komünistlerin aldığı tutum veyayınladığı deklarasyon duvar gazetesi olarakkullanıldı.

DTCF’de 6 Kasım çalışmaları DTCF’de 6 Kasım çalışmaları hafta başından

itibaren yoğunlaştı. Ekim Gençliği’nin merkezi 6 Kasım

materyalleri ile birlikte türbana ilişkinaçıklamasını içeren ozalitler okulun farklıbölgelerine asıldı. Özellikle türbanla ilgiliaçıklama oldukça dikkat çekti. Bu vesileyle birçoköğrenciyle konu üzerine tartışmalar yapıldı.

Daha sonra 6 Kasım’la ilgili ozalitler asılırkenÖGB’ler rahatsız ederek çalışmaya engel olmakistediler.

Cebeci’de 6 Kasım çağrısıAnkara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde 27

Ekim günü Cebesi Kampüsü’nde gerçekleştirileneylemle öğrenciler 6 Kasım’da alanlara çağrıldı.Hukuk Fakültesi önünde bir araya gelenöğrenciler, “Ferman YÖK’ünse üniversitelerbizimdir” ozalitini açarak giriş kapısına yürüyüşgerçekleştirdi. Burada okunan basınaçıklamasında üniversitelerdeki baskıcıuygulamalara dikkat çekilerek eğitiminticarileştirildiği ifade edildi. Bunlarıüniversitelerde kurumsallaştıran YÖK’ün ise busistemin bir parçası olduğu vurgulandı. Basınaçıklaması mitingin çağrısı ile son buldu.

Eyleme, Ekim Gençliği’nin de içinde yer aldığıAnkara YÖK Karşıtı Platform destek verdi.

Ayrıca üniversitenin çeşitli bölgelerinde EkimGençliği’nin 6 Kasım materyalleri kullanıldı.Öğrencilerin oturdukları kafelere afişler asıldı.

6 Kasım çalışmalarından... Üniversitelerden....Hacettepe’de baskılar protesto edildiAnkara Hacettepe Üniversitesi’nde baskıcı ve

antidemokratik uygulamalar 26 Ekim günü gerçekleştirilenyürüyüşle protesto edildi. Beytepe Kampüsü’nde yapılanyürüyüşte rektörlüğün stant yasağının kaldırılması talepedildi.

Beytepe öğrencileri, Eğitim Sen ve SES’in örgütleyicisiolduğu eylem kütüphane önünde başladı. Buradanyemekhane ve kafeteryalara girilerek öğrenciler yürüyüşedavet edildi. Rektörlüğe gerçekleştirilen yürüyüş sırasındakitlenin sayısı 200’e çıktı.

Rektörlük binası önünde alkış ve ıslıklı protestonunardından tekrar yemekhane önüne gelinerek basınaçıklaması yapıldı. Açıklamada, 26 Ekim 2009’da okuldayaşanan polis saldırısına da değinildi. “Yeni 26 Ekimleryaşamamak için mücadele etmeliyiz’’ denildi.

Eylemde Ekim Gençliği’nin destekçi olarak yer aldı..

Anadolu Üniversitesi’nde ÖGB terörü26 Ekim günü öğle saatlerinde ÖGB, yemekhane içinde

ajitasyon konuşması yapan TKP’li öğrencileri tehdit ederekyemekhane içinde faaliyete izin vermeyeceklerini söyledi.ÖGB’nin yasakçı tutumuna Ekim Gençliği’nin de tepkigöstermesi üzerine ÖGB öğrencilere saldırdı. Geçen seneyaşanan ÖGB teröründen dolayı uzaklaştırma cezası alan(yürütmeyi durdurma kararına rağmen üniversiteyealınmayan) Ekim Gençliği okurunun yemekhane içerisindenzorla çıkartılmak istenmesine tepki gösteren öğrencilerdirenişle yanıt verdi. ÖGB’nin coplarla, sandalyelerle vedemir çubuklarla saldırması üzerine yemekhane içindeçatışma çıktı. Gençlik Muhalefeti ve EHP Gençliği deçatışmada saf tuttular.

Yemekhane içindeki tüm öğrencilerin “ÖGB defolüniversiteler bizimdir!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”sloganları, alkış ve ıslıklarla tepki göstermesi üzerine ÖGByemekhaneden çıkmak zorunda kaldı. Yemekhane içinde vedışında ajitasyon konuşmaları ve sloganlarla bekleyişegeçen ilerici ve devrimci öğrencilerin karşısında ÖGB çevikkuvvet kaskı ve kalkanı ile yeni bir saldırı emrine hazırbekledi. Uzun süre kitlesel bir biçimde yemekhane önündebekleyen devrimci ve ilerici öğrenciler daha sonra 6 Kasımçalışmalarına devam etti.

DTCF’de TGB çetesinden saldırı DTCF’de 26 Ekim günü, TGB devrimci-demokrat

öğrencilere saldırdı. Sabah saatlerinde kütüphane binasına ‘Cumhuriyet’in

87. yılına’ ilişkin astıkları afişlerin devrimci-demokratöğrenciler tarafından indirilmesi üzerine ulusalcı çete TGB,öğlen saatlerinde saldırı girişiminde bulundu.

Tehdit ve sataşma biçimindeki saldırı üzerine devrimcive yurtsever öğrenciler ile TGB’liler arasında çatışma çıktı.Çatışmada iki öğrenci başından yaralanırken, gerekli cevabıalan TGB’li çete okulu terketti.

ODTÜ’de turnike eylemiYurtlara yapılan turnikelerin kaldırılmasını isteyen

yaklaşıkk 150 ODTÜ’lü öğrenci, kampüs girişinde rektörlükkavşağını trafiğe kapadı. Öğrenciler rektör görüşmeyegelene kadar yolu açmayacaklarını belirtirken kampüsgirişinde uzun araç kuyrukları oluştu. Rektörlük ilegörüşene kadar eylemlerini sürdüreceklerini açıklayanöğrenciler, turnikelere değil eğitime bütçe istediklerinibelirtti.

Yol kapatan öğrenciler eylemin ardından rektörlükbinasına yürüdüler. “İnat etme rektör turnikeleri kaldır!”,“YÖK kalkacak, polis gidecek, üniversiteler bizimleözgürleşecek!” sloganları atarak şarkılar söyledi.

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Almanya’da demiryolu greviAlmanya’da 26 Ekim günü demiryolu işçileri

sahne aldı. Demiryolu işçileri Frankfurt,Dortmund, Köln, Düsseldorf ve Essen’in dearalarında bulunduğu birçok kentte, sabahın ilksaatlerinden itibaren iş bıraktı.

Grev nedeniyle özellikle Hessen, Bavyera veKuzey Ren Vestfalya eyaletlerinde demiryoluulaşımında ciddi aksamalar yaşandı. Grevler yakınmesafeli yolculuklar için kullanılan trenler ilebirlikte uzun mesafeli hızlı trenleri de kapsadı.Grevden dolayı onbinlerce kişinin tren garlarındamahsur kaldığı ya da gecikmeli olarak seyahatyapabildiği bildiriliyor.

Sendikaların verdiği bilgiye göre uyarı amaçlıgreve 1600 civarında işçi katıldı. Greve devlete aitDeutsche Bahn işletmesi işçileri ile dört özeldemiryolu şirketinin işçileri katıldı.

Demiryolu işçileri, bütün demiryolu işçilerineaynı toplu sözleşme şartlarının uygulanmasınıtalep ediyorlar. Çünkü özel demiryolu şirketlerikamu işletmesine göre işçilerine yüzde 20 daha azücret veriyorlar.

Napoli’de gösterilerİtalya’nın Napoli kenti bir kez daha

“çöp”sorunu üzerinden yaşanan kitle gösterileriylegündemde. Napoli halkı kent yakınlarındaki Vezüvdağı eteklerinde yapılmak istenen çöplüğe karşıçıkıyor. Bunun için çöp toplanmasına engelolurken sokaklarda zamam zaman polisleçatışmalara varan kitlesel eylemlergerçekleştiriyor.

Bilindiği üzere bundan iki yıl önce de Napoli’debenzer olaylar yaşanmıştı. O zaman da, halkınşehrin civarına çöplük kurulması girişimlerine karşıbaşlattığı gösteriler günlerce sürmüştü. Çöplertoplanamadığı için Napoli kent merkezi çöpdağlarıyla dolmuştu. Polisin müdahalesine rağmenNapoli halkı direnmiş ve hükümete geri adımattırmıştı.

Sonuçta çöp dağlarının ordu tarafındankaldırılması ve çöplükler konusunun halk sağlığınauygun biçimde çözüleceği sözünün verilmesiüzerine Napoli halkı eylemlerine son vermişti.

Ancak geçen bunca zamana rağmen Berlusconihükümeti verdiği sözleri tutmadı. Çünkü çöplerintoplanması ve dönüşümü karlı bir iş. İşin içerisindemafya da olunca “çöp sorunu”nun içindençıkılamıyor. Faturayı da Napoli halkı ödüyor.Bunun için Napoli’deki “çöp sorunu” aslındakapitalizmin nasıl da kokuşmuş bir düzenolduğunu gösteriyor.

Polisin sert tavrına karşın Napoli halkı kararlıbiçimde eylemlerini sürdürürken, hükümet deeylemlere son verilmesi karşılığında yapımı sürençöp toplama tesislerindeki faaliyetleri durduracağısözünü verdi. Ancak iki yıl önce verilen sözlerintutulmadığını bilen halk hükümetin bu sözünüyasal bir düzenlemeye dönüştürmemesi halindeeylemleri sürdürmekte kararlı.

Gençlik hareketi24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Merkezi gece çalışmaları...

TKİP’nin 12. mücadele yılı vesilesiyle 13 Kasım’da Almanya’nın Köln şehrinde düzenlenecek merkezigecenin hazırlıkları sürüyor.

Bu çerçevede Köln’de bir yandan emekçi evlerine ziyaretler düzenleniyor diğer yandan el ilanı, afiş gibipropaganda materyalleri kullanılıyor. Özellikle Türkiyeli işçi ve emekçilerin yoğun olarak yaşadıkları semtlerbaşta olmak üzere, Köln’ün belli başlı semtleri afişlerle donatıldı.

Öte yandan bu süreçte gerçekleştirilen çeşitli eylem, etkinlik ve toplantılarda gecenin tanıtımı yapılıyor.Parti gecesinin çalışmaları Bielefeld’de farklı araç ve yöntemlerle devam ediyor.

Afiş ve bildiri kullanımı dışında bölge esnafları dolaşılarak etkinliğin duyurusu yapılıyor. 24 Ekim günü isebölgede bundan sonra sürekli hale getirilecek kahvaltı etkinliklerinin startı verildi. Kahvaltının gündeminimerkezi gece oluşturdu.

Kahvaltıda yapılan konuşmada kapitalizmin bireyselleştirerek yalnızlaştırdığı bir dönemde çeşitli imkanlaryaratarak bir araya gelmenin önemi vurgulandı. Konuşmanın sonunda ise geceye katılım çağrısı yapıldı.

Kahvaltı, katılan insanlara gerek gecenin duyurusunu yapmak, gerek gece biletlerini ulaştırmak açısındaniyi bir vesile oldu. İlk olarak böyle bir etkinliğe katılanlar ise geceye de katılmak istediklerini söylediler.

40’a yakın kişi katıldığı kahvaltıda türkü ve şiirler okundu, fıkralar anlatıldı. Kahvaltı oldukça sıcak biratmosferde geçti.

Kızıl Bayrak / Köln - Bielefeld

- 6 Kasım Ankara mitingi hangi ihtiyacın ürünüolarak ortaya çıktı?

- Gençliğin yaşadığı temel sorunların arkasındaYÖK ve YÖK düzeni durmaktadır. 2010 6 Kasım’ındaYÖK’ten ve düzeninden hesap sormak hedefiylemerkezi bir miting örgütlenmeye karar verdik. Merkezibir miting yoluyla parçalı duran gençlik güçlerininyüzünü YÖK’e dönen bir eylemde buluşmasınınanlamlı olacağını düşündük. Çünkü böyle bir mitinglegemi azıya almış olan YÖK ve efendilerine başkenttetok bir yanıt vermek istedik.

- 6 Kasım eylemlerinde hangi talepler öne çıkıyor?- Taleplerimiz içerisinde YÖK eliyle örgütlenen

baskı ve terörün son bulması belirgin bir yer tutuyor.Aynı zamanda Kürt gençliğinin “anadilde eğitim”

talebi de güncelliğini koruyor. Bu nedenlemitingimizde “özgürlük” istiyoruz. Ayrıca paralı eğitimgerçeği ile beraber öğrencilerin elinden alınanformasyon hakkının gasbedilmesi gibi uygulamarlaiyice pekiştirilen geleceksizlik sorunu var. Bunun içinde “gelecek” istiyoruz. Miting bu nedenle“Özgürlüğümüz ve geleceğimiz için! YÖK’ e Hayır!”şiarı altında örgütleniyor.

- Mitingin hazırlık çalışmaları hakkında bilgi verirmisiniz?

- Bir ay gibi uzun sayılabilecek bir süre öncetartışmalara başlanmış olsa da çeşitli muğlâklıklardanve imkanların darlığından ötürü hazırlık sürecinin zayıfolduğunu kabul etmeliyiz. Yine de sürece yayılaneylemli bir hazırlık yapıyoruz. Genç-Sen 6 Kasım’a 6hafta kala başlattığı süreç ile birlikte her hafta YÖKdüzeni ile ilgili olarak, geleceksizlik, sınavlar,soruşturma-ceza terörü gibi bir konuyu ele alarakdüzenli eylemler yapıyor. Bu eylemler şu an başkagüçlerin de katılımıyla ortak olarak yapılmakta, bueylemler yoluyla Ankara çağrısı sıcak tutulmaktadıryapılmaktadır.

Ayrıca yerellerde yerelin ihtiyaçlarına göre deşekillenen etkinlikler örgütleniyor. Bununla beraber deortak bildirinin yerellerde dağıtımı gerçekleştiriliyor.31 Ekim Pazar günü ise “Bologna süreci, Özerk, Özgürve Demokratik Üniversite ve Mücadele” kapsamındaüç başlıklı bir forum gerçekleştirilmesi kararı alındı.Forum ile 6 Kasım’a yaklaşımların ve gençliğinönünde duran sorunların tartışılması ve mücadelevurgusu yapılması amaçlanıyor.

- Miting programı hakkında bilgi verir misiniz?- Cebeci yolu üzerinde, Kolej kavşağında

toplanılarak Sakarya Meydanı’na yürünecek.Meydanda ise coşkulu sloganlarımızla YÖK’e ve YÖKdüzenine karşı öfkemizi haykıracağız.

6 Kasım Ankara mitingiyle ilgili Ekim Gençliği temsilcisiyle konuştuk...

“YÖK’e ve efendilerine Ankara’da tok biryanıt vereceğiz!”

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Ortadoğu Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010..

Birinci intifada ile kitlesel bir boyut kazananFilistin direnişini bitirmek amacıyla 1991’de ABDöncülüğünde Madrid’de başlatılan “barış süreci”, güyabağımsız Filistin devletinin kurulmasını hedefliyordu.Oysa aradan geçen 19 yıl, sürecin ters yöndeilerlediğini sayısız kez kanıtlamıştır. Gelinen yerdeise, düne kadar iki devletli çözüm vaat edenler dahisöz konusu planın uygulanamaz olduğunu ilan etmekdurumunda kaldılar.

Yahudi yerleşimleri “fiili işgal” kapsamına ulaştı

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na sunulmaküzere rapor hazırlayan BM İnsan Hakları ÖzelRaportörü Richard Falk, Batı Şeria ve DoğuKudus’teki yasadışı Yahudi yerleşim biriminşaatlarının fiili işgal düzeyine ulaşacak düzeyegeldiğini belirtti. Yahudi yerleşim inşaatlarınınyaygınlığına dikkat çeken Falk, bu durumun 1967sınırlarına dayanan iki devletli çözümün de hayalürünü olduğunu gösterdiğini kaydetti.

Mevcut durumda İsrail’in yanında bağımsız birFilistin devletinin kurulmasının mümkün olmadığınadikkat çeken BM Raportörü, siyonist rejimin yanı sıraBM ile ABD’nin de Filistin halkının haklarınıkorumadığını vurguladı.

1967’de işgal edilen Batı Şeria ile Doğu Kudüs’te100’ü aşkın Yahudi yerleşimi kuran İsrail, çoğunluğuırkçı-faşist veya kökten dincilerden devşirilmiş 500bini aşkın Yahudi’yi, gasp edilen Filistin topraklarınayerleştirmiştir. Yerleşimler, Batı Şeria’yı tam birkalbura çevirmişken, ırkçı-siyonist bir politika güdenİsrail, Doğu Kudüs’ü Arap nüfustan arındırma planınıpervasızca uyguluyor. Yahudi yerleşimleri inşaatlarıdevam ederken, bu toprakların esas sahipleri olanFilistinliler’in evleri, sistematik bir şekildeyıkılmaktadır.

Yıllardan beri bilinen bu durumu BM adınahazırladığı raporla kayıt altına alan Richard Falk,ABD ile BM’nin İsrail’le suç ortaklığını da resmenilan etti.

ABD, siyonist rejimi silahlandırmakla meşgul…

İşgaller, yıkımlar, katliamlar eşliğinde Filistintopraklarını gasbeden İsrail, uluslararası anlaşmalardahil her tür kural ve yasayı ayaklar altına alıyor, BMGüvenlik Konseyi kararlarını ise “paçavra” muamelesiyaparak çöpe atıyor. Hal böyleyken, bu ırkçı-siyonistrejime kimse bir şey demiyor. Aksine İsrail, ABDbaşta olmak üzere emperyalist güçler tarafındanhimaye ediliyor. “Ortadoğu’nun tek demokrasisi” diyeyutturulmaya çalışılan Tel Aviv’deki Apartheid rejimi,bu arada nükleer silah stokunu da sürekli arttırıyor.Pentagon’daki savaş baronlarının, bu devlete transferettikleri son teknoloji ürünü silahlar da işin cabası…

Siyonist rejimi “özel koruma” altında bulunduranABD emperyalizmi güya Filistin sorununu çözmekiçin “yol haritaları” çiziyor. Filistin sorununa iğretiçözüm vaat eden bu haritaların tümü, İsrail tarafındançöpe atılmıştır. Böylece emperyalistlerden çözümuman Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi,hayal kırıklığı üzerine hayal kırıklığı yaşıyor.

19 yıldır devam eden bu süreç boyunca tüm ABDyönetimleri, ırkçı-siyonist rejime para ve silahakıtmayı sürdürdüler. Ortadoğu’ya barış vaat edenBarack Obama yönetimi ise, bol miktarda dolar veyeni silah teknolojilerini peş peşe İsrail’e sevk ediyor.Öyle ki, Yahudi yerleşimlerinin geçici olarakdurdurulması karşılığında, İsrail’e bol miktarda silahgöndermeye hazırlanan Barack Obama, bu vahimtablo ortada dururken, Filistin halkına sahte vaatlerdebulunacak kadar da pişkin. Zira Filistin halkınıncellatlarını besleyip silahlandıran Obama yönetimi,aynı anda iki devletli çözüm vaat edebiliyor. Filistinhalkıyla alay etmekten başka bir anlam taşımayan busahtekarlığı, Mahmud Abbas’la ekibi bile artıkyutmuyor.

Emperyalistlere umut bağlamak hüsrandan başka bir şey üretmiyor

Barack Obama yönetiminin aylar süren çabalarısonucunda, İsrail-Filistin temsilcileri arasındabaşlatılan doğrudan görüşmeler ilk adımda fiyaskoylasonuçlandı. Zira İsrail devleti, Obama yönetimininısrarlarına rağmen, Yahudi yerleşimleri inşaatlarınısürdürerek, Filistinlilerin topraklarını gasp etmektenvazgeçmeyeceğini bir kez daha ilan etti. Bununlayetinmeyen siyonist rejim, Filistin yönetiminin, İsrail’ibir “Yahudi devleti” olarak tanımasını da dayatıyor.

İsrail’in bu küstahlığı karşısında, tüm umutlarınıABD’ye bağlayan Mahmud Abbas bile isyan etti. Buşartlarda doğrudan görüşmelere devam etmeninmümkün olmadığını açıklayan Filistin yönetimi, ArapBirliği’ne başvurdu. Ancak her zaman olduğu gibi,buradan da kayda değer bir karar çıkmadı.

Filistin yönetiminin feshedilmesi önerileri ortayaatılırken, Mahmud Abbas liderliğindeki El Fetih bileABD barışına umut bağlamanın anlamsız olduğunudile getirme ihtiyacı hissetmeye başladı.

Son gelişmelerle ilgili açıklama yapan Filistinlimüzakerecilerden Muhammed Ştayye, “Madrid’de

1991’deki barış konferansından beri geçen 19 yılınsonunda İsrail ile müzakerelerden hiçbir şey çıkmadı.Barış isteyen bir İsrail hükümetiyle İsrail’e baskıyapmaya muktedir bir Amerikan yönetiminin aynı anadenk gelmesini beklemeye devam etmenin Filistinlileriçin bir anlamı yok. İşgalci İsrail’in kendi kendineişgale son vermesini beklemenin de bir anlamı yok”ifadesini kullandı.

Bu açıklama, 19 yıldır ABD emperyalizmindenmedet umanların tam bir hüsranla karşı karşıyakaldıklarının, çaresizce itirafından başka bir şeydeğildir.

Ezilen halkları ancak militan direniş özgürleştirir!

Emperyalist güçlerin Ortadoğu halkları üzerindeegemenlik kurma planının bir parçası olarak kurulanırkçı-siyonist İsrail devleti, hamileriyle birliktebölgede olası bir barışı engellemek için 62 yıldan berikan döküyor. Bu durum, ABD’nin 19 yıl öncebaşlattığı “barış süreci”ne de eşlik etti. Başka birifadeyle, emperyalist/siyonist güçler, barış üzerinevaazlar verirken de halkların kanını dökmeye devamettiler. Görüldüğü üzere, emperyalistlerin “barışpastası”nın harcı da halkların kanıyla karılıyor. Tekelcikapitalizmin bir şiddet ve yıkım düzeni olduğu gözönüne alındığında, tablonun neden giderekvahimleştiğini anlamak kolaylaşır.

Döne döne vurguladığımız üzere, emperyalistgüçlerin ezilen halkları özgürleştirmesi mümkün değil.Sınıflar mücadelesi ve siyasal tarih, bu olguyu sayısızkez kanıtlamıştır. Filistin söz konusu olduğunda, buolgu daha da barizdir. Zira tarihte, dünyanın haydutlarıtarafından İsrail kadar himaye edilen bir işgalci gücerastlanmamıştır. Çözüm zor ve karmaşık olsa da,Filistin sorunu, ancak militan direniş ve enternasyonaldayanışma ile çözüme kavuşturulabilir. Bunun anlamıise siyonist rejimin yıkılarak bağımsız, laik-demokratik bir Filistin devletinin kurulmasıdır.

Siyonist devlet Filistin topraklarını gasbetmeye devam ediyor!

“İki devletli çözüm hayal ürünü…”

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Dünya26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Wikileaks 400 bin belge ile ABDvahşetini sergiledi

Temmuz ayında emperyalistlerin Afganistan’dakisuçlarıyla ilgili belgeleri yayınlayan Wikileaks.orgadlı internet sitesinde bu kez Irak’la ilgili bir hayligeniş bilgiler içeren belgeler yayınlandı. Afganistan’lailgili 70 bin belge yayınlanmışken, Irak’taki işgalleilgili tam 400 bin gizli askeri belge yayınlandı.

2004-2009 yıllarını kapsayan bu belgeler birçokgerçeği gözler önüne serdi.

Bunun üzerine ABD devleti kendileri vekendilerine yardım eden işbirlikçilerin güvenliklerinintehlikeye girebileceği kaygısıyla belgelerinyayınlanmasına müdahale etti. ABD Dışişleri BakanıHillary Clinton, “ABD görevlilerinin ve ortaklarınınhayatını tehlikeye atan her türlü bilginin bireyler veörgütler tarafından sızdırılmasını en açık şekildekınadığını” söyleyerek işi arsızlığa vurdu. DiğerABD’li yetkililerden de benzer şiddetli açıklamalargeldi. Belgeleri yayınlan internet sitesi sahibi isebelgelerin savaş suçu işlendiğini kanıtladığını söyledi.

Yayınlanan belgeler içerisinde birçok çarpıcı bilgiyer alıyor. Belgelere göre Irak’ta ölen insanların yüzde60’ı silahsız sivillerden oluşuyor. Bu insanlarınöldürülüş şekli ise tam anlamıyla kural tanımaz birvahşeti ifade ediyor. Teslim olmaya gelmiş 2 Iraklıkurşuna dizilerek öldürülüyor, pazar yerine bombaatılıyor, bir Iraklı’ya işkence yapılıyor ve parmaklarıkesiliyor. Kesilen parmaklara ise asit dökülerekyakılıyor. Bir başkası matkapla işkence yapılarakçeşitli yerlerinden delindikten sonra öldürülüyor.Çeşitli kontrol noktalarında insanlar kaşla gözarasında infaz ediliyor vb.

9 yıldır süregelen Afganistan işgalinde koalisyongüçleri Afgan direnişçilerini ve sivil halkın ölümlerinikayıt altına almadıkları ve medyaya sunulanbilgilerinin çoğunluğunun yanlış olduğu temmuzayındaki belgelerde görülmüştü. Wikileaks’in Irakdosyasında 2003 yılından beri Irak’ta 66 bin sivilinsanın öldüğü bilgisi yer alıyor.

ABD suçları böylesine alanen ortaya çıkmışkenpişkinliği elden bırakmayarak bu belgelerin Irak veAfganistan’daki işgalci askeri güçleri tehlikeye

attığını öne sürüyor. Oysa bilinen bir gerçek vardır ki,o da işgalci güçlerin bizzat kendi varlığı orada tehditoluşturmaktadır. Afganistan’da ne gerici Talibanrejimi çökmüştür ne de Irak’a demokrasi gelmiştir.ABD ve işbirlikçi kuvvetler Irak direnişinde elisilahsız kişileri öldürmeye yeltenecek kadar aciz vealçaktır.

Pentagon belgelerin yayınlanmasını önlemek veetkisini kırmaya yönelik olarak 120 kişilik bir ekipkurdu. Kurulan ekibin yayınlanan belgelerin ABD’ninulusal güvenliğine zarar verip vermeyeceğiniinceleyeceği açıklandı. Fakat daha ilk günden itibarenbelgeleri yayınlayan sitenin başına gelmeyen kalmadı.Çeşitli devletler sitenin yayınını sudan bahanelerledurdurdu. Site aracılığıyla kara para aklama işiyapıldığı iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Site sahibiise elindeki belgelerden yola çıkarak ABDaskerlerinin işlediği kırk ayrı savaş suçuyla ilgili davaaçmaya hazırlanıyor.

Belgelerin açıklanmasının ardından Irak’ınişbirlikçi başbakanı El Maliki “bu ülkemizin içişlerine karışmaktır ve yeni seçimlerde seçilmemiönlemeye yöneliktir” diyerek feryatta bulundu. Kendihalkının öldürülmesinde parmağı olan El Maliki’ninbu tutumu uşaklığın ibretlik halidir vedüşkünleşmenin son kertesidir.

Bir başka ibretlik tablo da Türk basınından geldi.Emperyalist işgali görmezden gelip ABD’nin kimisuçlarına şöyle bir değinilip geçilirken, belgelerdePKK gerillalarından özgürlük savaşçısı diyebahsedilmesi asıl ilgilendikleri konu oldu. ABD’yetepkilerini bunun üzerinden verdiler daha çok. Basınınhisterik tepkisinin altında yatan neden ise efenditarafından en hassas oldukları konuda sırtlarındanhançerlenmiş olma duygusudur.

Ayrıca belgeler arasında Türk devletinin suçlarıylailgili bilgiler de var. Türkiye’nin Güney Kürdistan’dakimyasal gazla katliam yapma girişiminde bulunduğubunlar arasında. Ayrıca Türkiye’den Irak’a gidenkamyonlarda ele geçen silahların Irak’daki Türk“direnişçi” gruplar tarafından da kullanıldığı

söyleniyor.Belgelerin toplamından yansıyan dikkat çekici bir

başka olgu da devletlerin birbirleriyle kurduğuilişkilerde sergiledikleri iki yüzlülüktür. İki yüzlüilişkiler konusunda en başta ABD geliyor. Pakistan’labirlikte El- Kaide’ye karşı savaşırken Pakistandevletine karşı mücadele eden çeşitli grupları finanseediyor. Türkiye ile “stratejik ortaklık” varken hemABD Türkiye ye karşı el altından dolaplar çeviriyor.Emperyalistler ve işbirlikçileri halkların direnişiniezmek ve ülkeleri yağmalamak için işbirliğinegiderken tek tek çıkarları sözkonusu olduğundabirbirlerinin kuyusunu kazmaktan da geridurmuyorlar.

Belgelerin bize gösterdiği sadece ABD’nin işlediğisuçlar ve bunları örtbas etme çabası değildir.Emperyalizm bir taraftan toplumu kirli propagandayaboğarak gücünün sınırsızlığını ve yenilmezliğini ilanediyor. Fakat başka bir yandan da bu devasa militaristaygıt ve ekonomik güce rağmen halkların direnişikarşısında aciz kalıyor. Bilindiği gibi Vietnam işgaliyıllarında da kara propaganda makinası ABDemperyalizminin yenilmezliği üzerine yayınlaryapıyordu. Fakat Vietnam halkının çektiği onca acıya,uğradığı kıyımlara rağmen ABD batağa saplandı vehalkın direnişi karşısında diz çöktü. Bugün aynı şeyIrak ve Afganistan’da yaşanıyor. Bir yanda ABD’ninsınırsız savaş makinesi diğer yandan kırılamayandireniş.

Emperyalist dünya düzeni insanlığın başına gelenen büyük felakettir. Emperyalizm savaşlar, işgaller,halkların boyunduruk altına alınması ve emekçihalkların en ağır sömürüye maruz bırakılmasıdemektir. Bu düzende suç listesi en kabarık olan güçde ABD emperyalizmidir. Wilkileaks’da yayınlananbelgelerle bu kabarık suç dosyasının sınırlı bir bölümüortaya çıkmıştır sadece.

Son olarak belirtelim, emperyalizmi tarihinçöplüğüne göndermeden yeni suçların önünegeçilemeyecektir. Açıklanan belgelerin gösterdiği ençıplak gerçek de budur.

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

Rize’nin İkizdere Vadisi için Trabzon Kültürve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun‘Doğal SİT’ kararı vermesi sonucu, İkizdere’deüzerindeki Anzer, Cimil ve Ovit bölgesindeplanlanan 22 hidroelektrik santral (HES) artıkyapılamayacak. Böylelikle su kaynaklarınıbarajlarla çevirip kapitalistlerin mülkiyetinegeçirmek için ülke çapında uygulanan programdailk ciddi gedik açılmış oldu.

Tayyip Erdoğan ile Çevre ve Orman BakanıVeysel Eroğlu ise bu karara hayli tepkililer. Hemde bu kararın alınmasına vesile olan çevreciörgütleri “vatan haini” ilan edecek kadar.

Sermaye sınıfının çıkarlarını korumaya yeminlibu çevre ve tabiat düşmanları, kafaları kar eldeetme üzerine kurulu olduğu için İkizdere’dençevre örgütlerinin pay almaya çalıştığınısöyleyecek kadar zavallılaştılar. Zaten Çevre veOrman Bakanı’nın kendisi enerji sektörünün çokbüyük bir pasta olduğunu söyleyerek HESprojelerine nasıl baktığını göstermiş oldu. Bunedenle de “Hidroelektrik santrallerine karşıçıkmak kesinlikle cinnettir” diyor.

Oysa, HES’lerin çevreye verdiği zararlardandolayı somut şikayetler var. HES’lerin kuruluolduğu yörede yaşayan halk, çok sayıda ağaçkesildiğinden, HES projelerinin uygulanmasıyladerelerin kuruduğundan şikâyetçi. Projelerilerledikçe bu sorunların katmerleşeceğinden isekuşku duyulmamalıdır.

“Çevreci” tüccarlar iş başında!

HES projeleri kesinlikle çevre sağlığını gözönünde tutmuyor. Aksine tabiatı tamamensermayenin iştah kabartan yatırım alanları olarakgörülüyor.

2003’te “Su Kullanım Hakkı” anlaşmasıylaenerji üretimi özel sektöre açılmıştı. Çevre veOrman Bakanı bu tarihi Türkiye’de enerjiüretiminde “milat’’ olarak değerlendiriyor.Özellikle AKP’nin hükümet olduğu dönemlebirlikte yüzlerce HES projesi üretildi. HES’lerindoğaya vereceği zararlar ve insanlarınyaşamlarında yaratacağı tahribat düşünülmeden,aksi yönde verilen yargı kararlarına da uyulmadanHES inşaatları başlatıldı. Bu konudaki icraatlarıylaövünen Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu,

“Yönetmelikte ilave değişiklik yaparak, DSİtarafından yapımına başlanmış, ancak ödenekyetersizliği sebebiyle yarım kalmış HES’leri deözel sektörün müracaatlarına açtık. Özelsektörün, yatırımlarda başarılı olabilmesi için2005’te Yenilenebilir Enerji KaynaklarınınElektrik Enerji Üretimi Amaçlı Kullanımınaİlişkin Kanunu çıkardık. Bugün bin 611 HESprojesinin bin 583’üne müracaat edildi. 581projeye de EPDK tarafından lisans verildi’’diyerek sermayeye hizmette kusur etmediklerinibir kez daha gösteriyor.

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu ileEnerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız,HES’lerle ilgili olarak geçtiğimiz Temmuz ayındasektör temsilcileriyle toplantı yapmıştı. Butoplantıda söyledikleri nasıl bir tüccar mantığıylahareket ettiklerini göstermektedir. Doğal yaşamınayrılmaz parçası olan derelerdeki suya gözünüdiken bu tüccarlar, “Şu anda yaklaşık yılda 51milyar kilovatsaat hidroelektrik enerji üretimpotansiyelimiz işletmeye alındı. Bu, toplampotansiyelimizin yüzde 36’sıdır. Geri kalan su,boşa akıyor. Bu bizim için yeterli değil, çünküdeğerlendirebileceğimiz potansiyel şu andamevcut potansiyelimizden fazla” demektedir. Bubir kez daha Marx’ın “kapitalizm gölgesindenfaydalanamadığı ağacı keser” belirlemesinihatırlatmaktadır. Öyle ya, para getirmeyeceksedereler niye aksın ki..

Doğal ve kültürel yaşama sahip çıkılmalı

Gelinen yerde Türkiye’de yapılması planlananhidroelektrik santral (HES) sayısı 1738’eulaşırken bu projelerin hem doğayı hem dehalkların sosyo-kültürel zenginliklerini derindenetkilediği defalarca kanıtlanmıştır. Yaşamalanlarına, hidroelektrik santral (HES) ve barajyapılmak istenen insanlar dernekler, platformlarkurarak örgütleniyor ve seslerini yükseltiyorlar.İkizdere’deki HES projelerini durduran karar yada yine son olarak Tunceli’de Munzur Vadisi MilliParkı içinde yapımı düşünülen iki baraj ve HES’eilişkin Danıştay’a açılan davada yürütmeyidurdurma kararının verilmesi bu mücadeleninönemine işaret ediyor. Sermaye uşaklarını esasrahatsız eden de bu örgütlenmenin basıncıyla eldeedilen kazanımlardır. Kuşkusuz bu noktadan sonrada mücadele büyütülmeli, sermayenin çıkarıuğruna doğal ve kültürel yaşamın tahripedilmesine izin verilmemelidir.

Ancak belirtmek gerekir ki, çevre duyarlılığıüzerinde oluşturulan bağımsız demokratikhareketler anlamlı işler yapmakla birlikte, sorununözüne inmekte yetersiz kalmaktadırlar. Doğalyaşamın korunması, insanca bir yaşam ve temizbir çevre mücadelesi kapitalizmi hedefinealmalıdır. Çünkü, kapitalizm yenilmedikçe,sermaye ve devleti, “gölgesindenfaydalanmadıkları ağaçları kesmeye” devamedecektir.

Çevre Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Rize ve Munzur’da HES karşıtı mücadele kazandı...

İnsanca bir yaşam ve temiz bir çevre için...

Kapitalizm aç bırakıyor...

BM’nin Tarım ve Gıda örgütü, 16 Ekim’i Dünya Gıda Günüolarak kabul ettiğinde hedefini, dünya üzerindeki halkların açlıksorununu yok etmek olarak koymuştu. Ancak bu bir gözboyamadan başka bir şey değildi. Zira ‘96’da dünyadaki açinsanların sayısını yarıya indireceklerini iddia edenler, bugünsayının 400 milyondan 1 milyara çıkması gerçeği karşısındasusuyorlar. Yani bugün dünyanın altıda biri aç! Her gün binlerceinsan açlık ve açlığa bağlı hastalıklardan dolayı ölüyor!

Dünyadaki açlık şartlarında yaşayan insanların büyük bir kısmıAsya ve Afrika’da yaşıyor. Yani yüzyıllarca sömürülmüş, kölepazarlarında satılmış ve doğal zenginlikleri yağmalanmış olanülkelerden bahsediyoruz. Doğal maden zenginlikleriyle ünlü olanAfrika kıtası yıllarca emperyalistler tarafından sömürülüpyağmalanmıştır. Bugün Afrika ve Asya kıtasındaki açlığın sebebinikuraklığa bağlayanlar bunları görmek istememektedirler.

Yoksulluğu önlemek iddiasıyla BM ve IMF çerçevesindeyapılan mali yardımlar ise, sömürge ülkelerin kuklahükümetlerine verilmektedir. Bu hükümetler ise kendi halklarınındurumunu iyileştirmeye değil silahlara yatırım yapmaktadır.Beslenen aç halklar değil silahlardır. Emperyalistlerin istedikleride tam da budur. Yapılan mali yardımlar da böyleliklekaybolmayıp gerisin geri emperyalistlerin kasasına dönüyor.

2006-2007 gıda krizine 2008 finansal mali krizinineklenmesiyle aç halkların sayısı 100 milyon kişi daha arttı. Diğeryandan yetersiz beslenenlerin dünya üzerindeki toplam nüfusaoranı da yüzde 15’ten yüzde 20’ye yükseldi. Oysa diğer yandan 1milyar aç insana karşın yaklaşık 760 milyon kişinin obez olduğubelirtiliyor. Bir kutup açlıktan ölürken diğer kutup aşırıtüketimden hasta oluyor.

Bugün Avrupa’da yiyeceklerin yüzde 40’ı israf ediliyor. Yaniyenilmeden çöpe gidiyor.

Amerikan savaş bütçesi yıllık 400 milyar doları bulmaktadır.Oysa Afrika’daki kronik açlığa çözüm bulmak için 25 milyar dolargibi bir rakam yetmektedir. Amerika’da kozmetiğe ayrılan para 8milyar doları bulmakta, dünya genelinde bu oran gitgidekatlanmaktadır. Yani yüze göze sürülen paralar ile kapitalistlerkendi halklarını oyalarken Afrika’nın ve Asya’nın yoksul ve açinsanlarının ölümüne göz yummaktadırlar.

Türkiye’de de durum çok iç açıcı değildir. 72 milyon insanınyaşadığı ülkemizde nüfusun yarısı yoksulluk sınırının altındayaşarken, yaklaşık 1 milyon insan da açlıkla yüz yüzedir. Gelişmişkapitalist ülkelerdeki temel gıda ürünlerinin tüketim miktarıylaTürkiye’yi karşılaştırdığımızda durum içler acısıdır. Örneğin AB’deyıllık kişi başına et tüketimi 62 kilo iken Türkiye’de kişi başına ettüketimi 6 kilodur. Yıllardır övünülen “biz tarım ülkesiyiz” sözleribir yalandır. Evet, belki Türkiye bir tarım ülkesi, ama kendi halkınıbile doyuramayan bir tarım ülkesi. Verimli tarım topraklarınısatan, yağmalayan, özelleştiren ve halkı topraklarından atılan birülke. Üretimini emperyalistlerin direktiflerine uygun olaraksınırlayan bir ülke.

Sömürge devletlerin yıkılıp yerine ulus-devletlerinkurulmasıyla birlikte yeni sömürgecilik adı verilen bir başkasömürü biçimi geliştirildi. Artık köle pazarlarında insanlar alınıpsatılmıyor ama halklar aç ve yoksul bırakılarak süründürülüyor.

Emperyalistlerin sömürü ve rant kavgasıyla dönen birdünyada halkların aç kalmaması mümkün değildir. Mali yardım vehatta temel gıda maddelerinin hibe edilerek verilmesidurumunda bile bir çözüm oluşmayacaktır. Kapitalist düzen hemüretilen ham de doğal kaynakları kurutmaktadır.

Dünya genelindeki gıda ve tarım üretimindeki miktarlarabaktığımızda, şu anki dünya nüfusundan daha fazlasının geçiminirahatlıkla sağlayabilecek düzeyde olduğunu görürüz. Gelişenteknoloji ile en kurak denilen topraklar bile tarımsal üretimeaçılabilmektedir. Hatta kullanılmayan topraklarla beraber buoranın çok daha üzerine çıkılabilir. Fakat üretim ve üretimteknikleri gelişirken açlık ve yoksulluk da büyüyor. Kuşkusuz buancak kapitalizmin yaratabileceği türden bir sonuçtur.

Sosyalizm ezilen ve sömürülen halkların açlık olmadanyaşayabilecekleri tek düzendir. Çünkü üretim araçlarının ortakmülkiyetiyle, üretilen kaynaklar asalakların elinden alınıptoplumun ihtiyacı için kullanılacaktır. Bu durumda da ne açlıkkalacaktır, ne de açlığa bağlı hastalıklar ve ölüm...

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

HSGGP: “Aile hekimliği kaosortamı yaratacak”

HSGGP, ‘Aile hekimliği’ uygulamasına ilişkin 26Ekim günü Okmeydanı Mahmut Şevket Paşa SağlıkOcağı önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Birsüredir çeşitli illerde yürürlükte olan ‘Ailehekimliği’nin 1 Kasım’dan itibaren İstanbul’da dauygulanacağını hatırlatan HSGGP bileşenleri, sağlıktadönüşüm adı altındaki saldırıların bir parçası olan buuygulamanın büyük bir kaosa yol açacağına dikkatçektiler.

“Sağlıkta dönüşüm kayıpları sürüyor Sağlıkhakkımızdan, ocağımızdan vazgeçmeyeceğiz/HSGGP” pankartının açıldığı eylemde, İstanbul TabipOdası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu bir konuşmagerçekleştirdi.

Sağlık ocaklarının ücretsiz olarak birinci basamaksağlık hizmeti veren kamu kurumları olmasıgerektiğini söyledi.

HSGGP adına Türk Tabipleri Birliği (TTB)Merkez Konseyi üyesi Dr. Hüseyin Demirdizen basınaçıklamasını gerçekleştirdi. İstanbul’daki ailehekimliği uygulamasına günler kala İl SağlıkMüdürlüğü tarafından belirlenen 3 bin 645 AileSağlığı Birimi’nin bir kısmının halen boş olduğunuanımsatan Demirdizen, “Boş birimlerin bulunduğuilçeler Bağcılar, Esenler, Sultangazi gibi yoksulyurttaşlarımızın yoğun olduğu ilçeler olmuştur. Ailehekimliği, daha başlarken, sağlıkta mevcuteşitsizlikleri daha da derinleştirmektedir.” dedi.

Demirdizen açıklamasını şu sözlerle noktaladı: “ Sağlık Bakanlığı’nı, bir kez daha, uygulandığı

ülkelerde büyük toplum sağlığı sorunlarına yol açan,cepten ödemeler ve başka birçok nedenle sağlıktaeşitsizlikleri artıracak bu uygulamadan vazgeçmeyedavet ediyoruz.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

İTO’dan ‘Aile hekimliği’açıklaması

İstanbul Tabip Odası Aile HekimliğiUygulaması’na ilişkin 22 Ekim günü basın toplantısıdüzenlendi.

Yapılan açıklamada, yoksul halkın yaşadığıbölgelerde (Bağcılar, Arnavutköy, Sultangazi, Esenlergibi) Aile Sağlığı Biriminin boş kaldığı ve budurumun sağlıkta mevcut eşitsizliği derinleştirdiğiifade edildi.

Açıklamada ayrıca, Aile Hekimliği Uygulamasıiçin, deneyimli Pratisyen Hekimlerin, 112 Acil Servisİstasyonlarından ve devlet hastanelerindeki acilservislerden çekilmesiyle acil hizmet sunumununuzmanlıkları gereği hiç hasta muayene etmemiş,patolog, biyokimyacı gibi hekimlere devredilmeyeçalışılmasının ciddi sıkıntılara yol açacağı söylendi.Bu sıkıntılar nedeniyle bir tek kişinin zarar görmesihalinde ise sorumlusunun hekim değil SağlıkBakanlığı olduğunun altı çizildi.

Türkiye sağlıkta eksilerde kaldıTürk Tabipleri Birliği 26 Ekim’de gerçekleştirdiği

basın toplantısıyla ülkelerin sağlık düzeylerinideğerlendirdiği çalışmasını kamuoyuna duyurdu.

Açıklamayı yapan TTB Genel Sekreteri Prof. Dr.Feride Aksu Tanık, 169 ülkenin ortalama yaşamsüresi, bebek çocuk, anne ölümleri, ölüm nedenlerinin

hastalıklara göre dağlımı, hastalıklara göre yaşam yılıkayıpları vb. veriler üzerinden yapılan analizlerleülkelerin aldıkları puana göre sıralandığını dile getirdi.Tanık, Türkiye’nin sıralamada -11,98 puanla 87.olduğunu söyledi.

Tanık ülkelerin sağlık düzeylerini belirleyenetmenleri şöyle sıraladı: “Kişi başına düşen gelir, gelirya da harcama dağılımında eşitsizlik, toplam sağlıkharcamaları, kişi başına sağlık harcamaları, sosyalgüvenlik harcamaları, erişkinlerde okuryazarlık oranıve 1.000 kişi başına düşen hekim sayısı.”

“Sağlık düzeyi (-) puan alan ülkelerde ise kişibaşına düşen gelir yanısıra eğitim, gelirdağılımındaki eşitsizlik ve sosyal güvenlikharcamaları sağlık düzeyi üzerinde etkili olmaktadır.Üstelik gelir dağılımındaki eşitsizlik tek başınanegatif belirleyicidir. Yani gelir eşitsiz dağılıyorsasağlık düzeyi olumsuz etkilenmektedir.” diyereksözlerine devam eden Tanık, Sağlık Bakanlığı’nınbelirttiği gibi Türkiye’de sağlık alanındakiolumsuzlukların sadece “hekim yetersizliği” ileaçıklanamayacağına dikkat çekti ve Türkiye’de hekimyetersizliğinin olmadığını söyledi. Türkiye’dehekimler ve tüm sağlık emek-gücü açısından sorununsayı değil, istihdam ve dağılım olduğuna işaret edenTanık, hekim dağılımının eşitsiz olduğunu dile getirdi.

Sağlık emekçilerinin tümünün kamuda, tamzamanlı ve tek işte, insanca yaşanabilir bir ücretkarşılığında, grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı ileçalışmasının koşullarının sağlanması istendi.

Emekliler sağlık hakkı için eylemdeEmekli-Sen üyeleri 26 Ekim Dünya Hasta Hakları

Günü’nde, SGK’nın emeklilerin sağlıkharcamalarında kesinti yapmasını protesto ettiler.

İzmir’de Buca Devlet Hastanesi önünde toplananEmekli Sen Buca Şube üyeleri parasız ve nitelikli birsağlık hizmeti için mücadele çağrısı yaptılar. Eylemde,sağlıkta dönüşüm uygulamalarının parça parça hayatageçirildiği ve sağlık hakkının gasbedildiği vurgulandı.

Eyleme hasta yakınları alkışlarla destekverdiler. Emekli-Sen üyeleri eylemin ardından çevredebulunanlara bildiri dağıtımı gerçekleştirdiler.

Emekli Sen üyeleri İstanbul’un çeşitlihastanelerinde hasta haklarıyla ilgili bildiri dağıtımıgerçekleştirdiler. Okmeydanı Eğitim ve AraştırmaHastanesi’nde hasta ve hasta yakınlarına sendikabildirilerini ulaştıran Emekli Sen üyeleri sağlık hakkıiçin mücadele çağrısında bulundular. Kartal LütfüKırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde EğitimSen Kartal Şube üyeleri hasta ve hasta yakınlarınabildiri dağıtırken Çapa Tıp Fakültesi Hastanesiönünde de bildiri dağıtımları yapıldı.

Emekli-Sen Bursa Şubesi, Şevket Yılmaz DevletHastanesi bahçesinde basın açıklaması gerçekleşirdi.Açıklamaya Birleşik Metal-İş ve DİSK Tekstil dedestek verdi. Açıklamanın ardından imza kampanyasıbaşlatıldı.

Basın açıklamasını Emekli-Sen Şube BaşkanıGünay Onayman okudu. Eyleme BDSP, Partizan veSağlık Emekçileri Sendikası (SES) destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - İzmir - Bursa

Sağlık hakkı mücadelesi28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Sağlık haktır gasbedilemez!

25 Ekim 2010 / Okmeydanı

Hekimler yol kestiİstanbul Fatih’te Vatan Caddesi üzerinde bulunan Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin arsa,

bina ve gelirlerinin Bezm-i Alem Vakıf Üniversitesi’ne devredilmesinin ardından üniversitenin dayattığı şartlarıiçeren sözleşmeyi imzalamayan hekimler eylemdeydi.

Hastanenin devrinin ardından Sağlık Bakanlığı’nın kararıyla 245 asistan hekimin Türkiye’nin çeşitli illerinesürgün edilmek istenmesine karşı çıkan sağlık çalışanları Vatan Caddesi’ni trafiğe kapattı.

Bakanlığın sürgün saldırısına karşı İstanbul Tabip Odası, Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve SES AksarayŞubesi’nin de katılımı ile eylem yapan doktorlar hastane bahçesinde basın açıklaması gerçekleştirdi. İTO GenelSekreteri Dr. Ali Çerkezoğlu tarafından okunan açıklamada, bu hastanede hizmet veren 245 asistan hekimintüm hukuk kuralları ihlal edilerek başka şehirlere şantaj ve tehdit yoluyla sürüldüğü belirtildi.

İstanbul Tabip Odası, SES ve TTB temsilcilerinin konuşmalarının ardından durum değerlendirmesi yapılarak“eyleme devam” kararı alındı. “Sağlık haktır satılamaz” sloganlarıyla Vatan Caddesi’ne yürüyen kitle caddeyitrafiğe kapatarak bir süre araç geçişine izin vermedi. Polisle yaşanan kısa süreli gerginliğin ardından yenidenhastane bahçesine dönüldü.

Dönüşümün “gözbebeği”nde 2 ölümAnkara Tabip Odası yaptığı basın açıklamasında, 16 Ekim akşamı 15 dakika süren yağmurdan sonra “Sağlık

Bakanlığı’nın göz bebeği, protokol hastanesi” diye nitelendirilen Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nilağım sularının bastığı hatırlatıldı. Lağım sularının Atatürk Hastanesi’nin elektriğinin kesilmesine sebep olduğusöylenerek “Teknik personel suların 2 cm daha yükselmesi durumunda ya kısa devre olacağını ya da

yakalanırsa tüm elektriklerin kesileceğini belirtiyor. Bunun anlamı hastanedeki çok sayıda hastanın hayatının

tehlikeye girmesi demektir.” denildi. Yağmurla birlikte kısa sürede logarların tıkandığı ve kotun altında kalan yoğun bakım üniteleriyle,

ameliyathaneleri lağım sularının bastığı belirtildi. Steril olması gereken bu alanların lağım suları ile balçıkiçinde kalmasının facia olduğu söylendi.

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

İşçi sınıfı ve emekçiler çetin kış koşullarınasermayenin yoğun sömürü ve baskısı altında giriyorlar.Sınıf hareketi cephesinden yaşanan gelişmelerinodağında ise metal sektöründe 120 bin işçiyi kapsayan2010-2012 Metal Grup TİS süreci duruyor. Metal TİSsürecine ilişkin gelişmeler ve çağrılar, yerel işçibültenleri aracılığıyla başta metal işçileri olmak üzeresınıf kesimlerine ulaştırılıyor. Farklı illerde çıkan yerelişçi bültenlerinin ortak gündemi olan Metal TİS’lerimetal fabrikalarından işçilerin yazılarıyla çok yönlü birbiçimde ele alınıyor. Yerel bültenler adeta sınıfınkürsüsü görevini üstleniyor.

Bursa İşçi Bülteni’nin Ekim ayı sayısı,“Taleplerimize sahip çıkalım, TİS masasını sokaktakuralım!” şiarını taşıyan kapak sayfasıyla çıktı. MetalGrup TİS sürecine ilişkin yerelden yansıyan eylem veetkinliklerin de işlendiği bültende Tofaş’ta çalışanTürk Metal üyesi bir işçinin yazısına da yer veriliyor.Tofaş işçisinin yazısında şu ifadeler göze çarpıyor:

“...Çalışan arkadaşlarımız bir sorunu olduğundasendikaya gitmeye çekiniyorlar. Çünkü sendikatemsilcilerinin karşısına bir memnuniyetsizlikleçıktığımız zaman ya o konuyla ilgilenilmiyor ya daarkadaşlarımız asi ilan edilip, vardiyalarıdeğiştiriliyor, hatta başka bölümlere gönderiliyorlar.Bu yüzden çalışma arkadaşlarım sendika temsilciliğinehangi sorundan olursa olsun gidip sorunlardanbahsedemiyor, herhangi bir konuyla alakalı akıldanışamıyor. Durum bu iken bizim yapmamız gerekenise haklarımıza kendimizin sahip çıkmasıdır. Bu patronsendikasının bizler için bir şey yapmayacağını bilerekhaklarımızı savunmak için bir araya gelmeliyiz.”

İzmir yerelinde çıkan Demir-Çelik İşçileriBülteni, “Referandum oyunu geride kaldı, mücadelesürüyor!” şiarlı kapak sayfasıyla sesleniyor. MetalGrup, TİS sürecinin temel gündem olarak işlendiğibülten sömürü cehennemi Habaş’tan işçilerinyazılarıyla zenginlik kazanıyor. “MESS’in kirlitarihinden” başlıklı yazı ise dikkat çekiyor. Bültendeyer alan Habaş yazısında şu pasaj dikkat çekiyor:“...Bizleri referandum oyununa taraf etmeyeçalışanlara ve onların düzenine karşı kendi tarafımızıseçmeli, her türlü ekonomik sosyal sorunlarımız içinbu düzene karşı mücadele etmeliyiz. TİS süreci bununiçin en uygun andır. MESS patronlarıyla iki yılda birimzalanan toplu sözleşmelerde daha yüksek ücretler veinsanca çalışma koşulları için mücadele etmeliyiz.Kaderimizi MESS patronlarıyla her dönemdeuzlaşarak bizleri satan sendikacıların inisiyatifinebırakamayız. TİS görüşmelerini sessiz sedasızgeçiştirip bizlere de üç kuruşluk zamları lütuf gibisunmalarına izin vermemeliyiz...”

Gebze İşçi Bülteni ise Ekim ayı sayısını ÇEL-MER işçilerinin direniş ve işgal deneyimine ayırmışbulunuyor. ÇEL-MER direnişi güncesine yer verilenbültende yer alan ÇEL-MER Direniş-İşgalKomitesi’nin yazısında şu bölüm dikkat çekiyor:

“...ÇEL-MER işçisi, 11 arkadaşının dışarıdakalmasının burukluğunu, ama aynı zamanda haksızlığauğramış/uğrayan milyonlarca işçi ve emekçinin haklımücadelesini temsil etmenin onurunu, direnen diğerişçilere moral güç ve olumlu bir örnek olabilmeningururunu taşımaktadır. Bu açıdan ÇEL-MER işçisi içinişgal eylemi bir son değil, aksine yeni bir başlangıçolmuştur. ÇEL-MER işçileri haklarını söke söke

almıştır. Sermaye ile hesabımız dahakapanmamıştır. Açıkça ilan ediyoruz: Eksikbıraktıklarımız boynumuzun borcu olsun!Kazanımlarımız işçi sınıfına armağan olsun!”

Kayseri İşçi Bülteni ise yeni sayısında“Sigortasız ve sendikasız çalışmaya hayır!Haklarımız için örgütlü mücadeleye!” çağrısıyapıyor. Farklı sektörlerde çalışan işçilerinkaleme aldığı yazılarla hayli zengin bir içeriğesahip bültende Kayseri’de sınıf hareketicephesinde yaşanan gelişmeler ve fabrikalardanyansıyanlar aktarılıyor. Bültenin kapak yazısışöyle sesleniyor:

“...Kayseri İşçi Bülteni’nin bir buçuk yıldırsürdürdüğü yürüyüş, işçi ve emekçilerin verdiğidestekle daha da güçlenerek devam edecek. Kayseri’deağır çalışma koşulları altında ömür tüketen işçileri,seslerini, duygu ve düşüncelerini, sorunlarını birbirineulaştıran, yaşanan sorunları ortaya koyan, işçi veemekçileri hak ve özgürlükleri için birlikte mücadeleyeçağıran Kayseri İşçi Bülteni’ne daha fazla destekolmaya çağırıyoruz.”

Öncü-devrimci metal işçilerinin temel araçlarındanbiri olan Metal İşçileri Bülteni’nin son sayısındametal işçilerine mücadele çağrısı yapılıyor. MİB eylemve etkinliklerinin yanısıra başlayan TİS görüşmesürecine ilişkin bilgilerin yer aldığı bültende metalişçilerine şu çağrı yapılıyor:

“...Bugüne kadar Türk Metal yöneticileri MESSpatronlarının bir dediğini iki etmedi. Bundan sonra daetmeyeceklerinden kuşku duymamak gerekiyor.

Bunun için metal işçileri TİS sürecini kazanmakistiyorsa ‘98’in izinden gitmeli, ancak bu kez yarımbıraktıkları işi tamamlamalıdır. Yani birliklerinikurarak önce Türk Metal’i aşmalı, ardından iseMESS’in üzerine yürümelidir. MESS’in karşısınatalepleriyle çıkmalı, bu talepler için mücadeleyikararlılıkla yükseltmelidir.”

Köleliğe karşı mücadele çağrısı yapan Adana İşçiBülteni ise Sabancı OSB’deki sömürü ve baskıkoşullarını anlatıyor. İşçi yazıları ve röportajların dayer aldığı bültenin kapak yazısında şu bölüm dikkatçekiyor:

“...Adına “Çin Çalışma Rejimi” denilen çalışmakoşulları, dünyanın en yoğun en kuralsız emek

sömürüsünün yaşandığı, işçilerin tam bir köle gibiçalıştırıldığı, fakat buna rağmen çok düşük ücretinödendiği koşullardır. Çin Çalışma Rejimi’ninuygulanacağı yerlerde, yasalarda zaten çok az olanişçi haklarının geçerliliği de yoktur. Sadece yasaklarvardır. Yani asalak patronlar ve onların devletiAdana’yı tam bir köle kampına, işçileri de tam bir kölehaline getirmek için kolları sıvamış bulunuyorlar.

Bu pervasızlığa karşı işçilerin birleşik, örgütlü birmücadele yükseltmekten başka çıkış yolları yoktur.Unutmamalıyız ki, gücümüz birliğimizden gelir. BugünTürkiye’nin ve dünyanın dört bir yanında işçiler,emekçiler hakları için direnmekteler. Onlarındirenmesini sağlayan şey, sınıf kardeşleriyle omuzomuza hareket etmeleridir. Bizler de sınıfkardeşlerimizle kolkola, omuz omuza verip haklarımıziçin direnirsek başarabiliriz.”

Ankara’da “İşçiden İşçiye” UPS özel sayısında,UPS direnişini büyütme ve sendikal haklar içinörgütlenme çağrısı yapılırken “İşyeri Komitelerini Kur,Sendikalarda Örgütlen” şiarı yükseltiliyor.

Bültende, UPS’nin Ankara’daki aktarmamerkezlerinde çalışan işçilerin kaleme aldığı veçalışma koşullarının anlatıldığı yazılar bulunuyor.UPS’de çalışan işçilerle mücadele süreci üzerineyapılan röportaja da bültende yer veriliyor. SincanOSB’de çalışan işçilerin yazılarına da yer veren bültenmücadele çağrısı yapıyor.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Yerel işçi bültenlerinde mücadeleyiyükseltme çağrısı...

Yerel işçi bültenlerden

Nasırlı eller bülteneuzandıKayseri işçi sınıfının sesi olan Kayseri İşçiBülteni’nin Ekim sayısı işçilere dağıtıldı.İşçi servis güzergahları olan Belsin ve Eskişehirbağları semtlerinde servis bekleyen yüzlerce işçi ilebültenin içeriğine ilişkin sohbetler gerçekleştirildi. Herdağıtımda olduğu gibi sanayi işçilerinin yoğun ilgisiylekarşılaşıldı. İşçiler bülteni duraklarda okumayabaşladı. Bir yıl önce Kayseri İşçi Bülteni’ne çekingenbir şekilde uzanan nasırlı eller, bugün ise bülteneilgiyle uzanıyor.

Kayseri İşçi Bülteni çalışanları

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

“Son on yılda 1659 ölüm”Hasta tutsakların sağlık ve yaşam hakları için

İstanbul’da 22 Ekim akşamı bir kez daha Taksim’deyürüyüş gerçekleştirildi.

Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen ilericive devrimci kurumlar Galatasaray Lisesi’ neyürüdüler. Eylemde, önde hapisanelerde ölümeterkedilerek yaşamını yitirmiş kişilerin isimlerinin ve“Cezaevlerinde on yılda 1659 sekiz ayda 154 tutsakkatledildi!” şiarının yazılı olduğu pankart ile arkadaTürkçe, İngilizce ve Arapça “Hasta tutsaklar serbestbırakılsın” şiarının yazılı olduğu pankartlar taşındı.Yolun yarısına gelindiğinde Çav Bella marşı vesloganlar eşliğinde bir süre oturma eylemi yapıldı.

Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirilen basınaçıklamasında demokratlıktan, haktan hukuktan,insanlıktan bahseden siyasi iktidarın bir taraftan butalepleri görmemezlikten, duymamazlıktan geldiğisöylenerek bu talepleri dile getirenleri tutukladığı,tecrit koşullarında yaşamaya mahkum ettiğivurgulandı. Son on yılda 1659 ölümün yaşandığı ve buölümlerin 154’ ünün son sekiz ayda yaşandığı ifadeedildi.”Adalet Bakanlığı bu tutsakların ‘ecelleriyle’öldüklerine inanmamızı istiyor. Soruyoruz,hastalığının en ileri aşamasına kadar hastalığı kat bekat arttıran koşullarda tutulan bir insanın ölmesinenasıl ecelle ölüm dersiniz” denilen açıklamada SerdarÇilingir’in durumu anlatıldı.

Çilingir’in, F Tipi’nde hücresinin değiştirilmesinidefalarca istemesine rağmen sürekli dövüldüğü birhücrede tutulduğu belirtildi.

Adana’da eylem!Adana’da hasta tutsakların serbest bırakılması

talebiyle her hafta düzenlenen eylemlerden sonuncusu23 Ekim Cumartesi günü İnönü Parkı’nda yapıldı.“Hasta tutsaklar serbest bırakılsın! Tecrite son”pankartının açıldığı eylemde hasta tutsaklarınfotoğraflarının bulunduğu dövizler taşındı.

Bu haftaki basın metninde, Diyarbakır Cezaevi’ndetutsak olan lenf kanseri Nurettin Soysal ve aynıcezaevinde bulunan kemik kanseri Halil Güneş’ indurumu işlendi. Ergenekon sanıklarına jet hızıylarapor hazırlayan Adli Tıp Kurumu’nun “yolculukyapamaz” raporu olan Nurettin Soysal’ı ayağına kadargetirtip “kemoterapi uygulaması bittikten sonra

inceleme yapabiliriz” raporu vermesi teşhir edildi.Devrimci, demokrat, yurtsever tutsaklara yöneliktakınılan bu siyasi tavrın insanlık suçu olduğubelirtildi.

Rasim Gencer’in de bürokrasiden ötürü kalp krizigeçirerek öldüğünün anlatıldığı açıklama oturmaeylemiyle son buldu. Eylem, BDSP, Halk Cephesi,ESP, Devrimci Proletarya, Emek ve ÖzgürlükCephesi, Odak, BDP, TUHAY-DER ve İHD tarafındanörgütlendi.

TUYAB tecride karşı yürüdüTUYAB son günlerde cezaevlerinde artan

saldırılara ve keyfi uygulamalara dikkat çekmek için24 Ekim günü Taksim’de yürüyüş gerçekleştirdi.

Galatasaray Lisesi önününde TUYAB adına basınaçıklamasını okuyan Sema Gül,“Demokratikleşiyoruz”, “AB standartlarına uyumsağlıyoruz” söylemlerinin arkasında kanlı birhapishane gerçeğinin yattığını vurguladı. Gül,Türkiye’ de bu söylemlerle idam cezasının kalktığınıancak tutsakların bir ömür boyu 8 metrekarelik birtabutta insansız, havasız, güneşsiz bir şekilde yavaşyavaş ölüme terk edildiğini ifade etti. TUYABsözcüsü, ağırlaştırılmış müebbetlik tutsaklarınkoşullarına dikkat çekerek, müebbetlik tutsaklarınhavalandırma sürelerinin uzatılması, bulunduklarıhücre koşullarının iyileştirilmesi, yan yana olanhücrelerdeki tutsakların aynı saatte beraberhavalandırmaya çıkarılması gibi insani taleplerikarşılanmadığı için protesto eden tutsaklara aylarıbulan ziyaret ve iletişim cezaları verildiğini ve böyledevam ederse tutsakların ömür boyu ziyaret ve iletişimhakkından men edileceğini söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Adana

Sermaye devletinin işkence üslerinden biri olanİzmir Kırıklar F Tipi Hapishanesi’yle ilgili ortalığasaçılan haberler “bu kadarına da pes” dedirtti.

Şu sıralar, Kırıklar F tipi’nin, Avrupa KaliteYönetimi Vakfı’nın (EFQM) “MükemmellikModeli”ni dünyada ilk uygulayan cezaevi olmak içinçalışmalarını hızlandırdığı, burjuva medyada genişçeyer buluyor. Tecrit işkencesi uygulamalarının tam gazsürdüğü hapishanelerden biri olan Kırıklar F Tipi’ndecezaevi yönetiminin uygulamaları bu sahte haberleriyalanlıyor.

Diğer F Tipi hapishaneler gibi kaloriferlerinyanmadığı, mektup, görüş yasaklarının arttığı, hastatutsakların tedavisinin engellendiği bir hapishane olanKırıklar F Tipi’yle ilgili çıkan haberlerde, bu işkence

merkezi “otel” olarak yansıtılıyor. İşkence üssünün şefi Ayhan Çapacı ise, ülkelerin,

Birleşmiş Milletler’in cezaevi standartlarına uymak vebu standartların üzerine çıkmak için çalıştığına dikkatiçekerek, bu amaç doğrultusunda kendilerinin deEFQM Mükemmellik Modeli’ni uygulamak içinçalışma başlattıklarını ifade ediyor. Bu çalışmalarıçerçevesinde ilk hedeflerinin KalDer’in KaliteÖdülü’nü kazanmak olduğunu dile getiren Çapacı,Ardından EFQM Mükemmellik Modeli belgesi almakistediklerini ifade ediyor.

Kırıklar F Tipi’nde tutuklu bulunan devrimcitutsaklardan gelen mektuplar ve sık sık gündemegelen işkence uygulamaları ise işkence üssünde“kalite” yalanını ortaya seriyor.

Zindanlar30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/42 * 29 Ekim 2010

Zindanlar yıkılsıntutsaklara özgürlük!

“Unutmayacağız,bağışlamayacağız!”

Kayıpların akıbetini sormak için her haftaGalatasaray Lisesi önünde oturma eylemi yapanCumartesi Anneleri, eylemlerinin 291. inci günündeDüzgün Tekin için oturdular.

Komisyon adına basın açıklamasını okuyansanatçı Nur Sürer, 291 gündür Galatasaray’ daolduklarını ve devletin kayıpları ve faili meçhulcinayetleri soruşturmak, faillerini bularakcezalandırmakla yükümlü olduğunu belirtti.“Devletin bu yükümlülüğünü yerine getirmesi ancak

toplumsal bir baskıyla mümkündür. Bu toplumsal

baskı olmadığı sürece devletin işlediği insanlık

suçları cezasız kalmaya devam edecek” diyen Sürer,1995 yılında İstanbul’da evinden çıktıktan sonrakendisinden bir daha haber alınamayan DüzgünTekin’nin akıbetini sordu. Sürer, Düzgün Tekin’ninEdirne yakınlarında bulunan Çadırkent’ te polis,askerler ve itirafçılardan oluşan Yeşil kod adlıMahmut Yıldırım’ ın komuta ettiği JİTEM Birimitarafından sorgulandığını ve öldürüldüğünü dilegetirerek Düzgün Tekin’in askeri alan içinde bulunanÇadırkent çöplüğüne gömüldüğünü söyledi. Tekin’inkaybedilmesinden bu yana on hükümetin değiştiğinisöyleyen Sürer, “Biz evlat yolu beklemenin ne demek

olduğunu biliriz diyen Başbakana soruyoruz? Düzgün

Tekin’e ne oldu?, Elif Tekin daha kaç yıl bekleyecek?,

Annelere evlatlarını çöplüklerde, kuyularda,

uçurumlarda aratan bu zihniyet ne zaman sona

erecek? Bu soruların cevabını ne zaman

vereceksiniz?” dedi. Basın açıklaması “Elif anne’nin Galatasaray’ da

çınlayan ‘dağlar, taşlar, kuşlar bana yön verin, ben

oğluma kavuşayım’ feryadına sırtını dönenleri

unutmayacağız, bağışlamayacağız!” sözleriyle sonbuldu.

Kayıplar belli failler nerede?İHD İzmir Şubesi 23 Ekim günü İzmir Sümerbank

önünde oturma eylemi gerçekleştirerek “Kayıplarbelli failler nerede?” sorusunu sordu.

“Kayıplar belli failler nerede” pankartı arkasındabir araya gelen İHD üyeleri ve kayıp yakınları adınaİHD İzmir Şube Başkanı Meryem Çağ tarafındanbasın açıklaması gerçekleştirildi.

Bugüne dek gerçekleştirilen vahşi cinayetlerinneden aydınlatılmadığını soran Çağ, kazılankuyulardan çıkan insan bedenlerinden ve kemikparçalarından bahsederek “Türkiye’nin vicdanının

ölüm kuyularında, kimsesizler mezarlıklarında

çürütülmesine izin vermeyeceğiz” dedi. Açıklamada Hüseyin Taşkaya’nın kaybediliş

öyküsünü aktaran Çağ, “Taşkaya 5 Aralık 1993 günü

20 korucuyla birlikte üsteğmen Ahmet Şentürk

tarafından evi asılarak gözaltına alınmıştı,

kendisinden o günden beri haber alınamadı.” dedi. Kızıl Bayrak / İstanbul - İzmir

İşkence üssünde “kalite” hedefi

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

CMYK

MücadelePostası

EKSEN Yayıncılık Büroları

İşçiler kazandı!Fıs Mer fabrikasında işçiler sendikalaşmaya gitmişti. Sendikalaşma anayasal haktı, ama patron bu

hakkın anayasal bir hak olup olmamasına bakmıyordu. Parasal olarak onu zorlayacağı için işçilerin buanayasal hakkını tanımıyordu. Rutin biçimde her patronun yaptığı gibi Fıs Mer patronu da,sendikalaşmaya karşı işçi çıkararak yanıt vermişti. Böylesi saldırılar karşısında atılan işçilerin kapıönünde direnişe geçmesi de, son yıllarda neredeyse rutinleşmişti. Fıs Mer işçileri de direnişe geçmişti.Ama onların direnişinde rutin olmayan bir şey vardı; disiplin.

Fabrika 8’de işbaşı yapıyordu. Direnişçi işçilerin hepsi saat 7’de fabrika önünde oluyordu. Atılmayanişçiler, atılan arkadaşlarının hepsinin orada olduğunu görünce keyifleniyordu. Nedenini bilmeseler dehiçbirinde işten atılma korkusu oluşmuyordu. Hemen hepsinde arkadaşlarına ve dolaysız olarakkendilerine güven vardı. Bu yüzden işten atılan arkadaşlarını yalnız bırakmıyorlardı. O gün için,kendilerince en uygun eylemleri yapıyorlardı. Sonuçta hem direnişçi işçilerde, hem çalışan işçilerde tambir disiplin vardı. Bu disiplini sağlayan ise hem dışarıda hem içerde oluşturulan komitelerdi.

Direniş 8. gününe gelmişti. Komite, yani Mehmet, Önder, Haki toplantı yapıyordu. Bülent deyanlarındaydı. Bülent Fıs Mer işçisi değildi. Sınıf devrimcisiydi. Ama yalnız komitedekiler değil hiçbirişçi için Bülent dışarıdan biri değildi. İlk gün değil ama ikinci günden itibaren Bülent de saat 7’deişçilerle birlikte fabrika önündeydi. İşçilerle birlikte yiyor, içiyor, aç kalıyordu. İşçiler ilk günlerdeBülent’i dışarıdan biri olarak görse de, birkaç gün sonra kendilerden bilmişlerdi. Önder, Haki, Mehmetolmadığında herhangi bir durumda işçiler Bülent’e de komitedenmiş gibi rahatlıkla, ne yapalım, diyesoruyorlardı.

Fıs Mer’de direniş başladığında referandum süreciydi. Yani yoğun bir süreçti. Referandumfaaliyetlerinden arta kalan zamanda direnişe gitmeye çalışsalar, en fazla orada 2-3 saat bulunacaklardı. Ozaman ne yapsalar dışarıdan desteğe gelenlerden öteye geçemeyeceklerdi. Direnişin ilk günü Bülent,yoldaşlarına bunu söylemişti. Bir yoldaşı, “Afişe 8’de değil de 6’da çıkalım, bildirileri de biz ikimizdağıtırız. Sen direnişe gidersin” demişti. Diğer yoldaşları da benzer şeyler söylediler. Bülent söz aldı.

“Yoldaşlar şimdi referandum faaliyetlerinden arta kalan zamanda direnişe katılmayı değil, direniştenarta kalan zamanda referandum faaliyetlerini örgütlemeyi konuşmalıyız. Direnişi çalışmamızın merkezineoturtmalıyız. Direnişe destekçi değil direnişçi olmalıyız. Acil görevimiz, sınıfı bilgilendirmekten çoksınıfı örgütlemektir. Referandum faaliyetini merkeze alırsak öncelikli acil görevimizi ötelemiş oluruz.Gerekirse elimizde afiş kalsın, yapamayalım, ama direnişi çalışmamızın merkezine oturtalım.” Bülentbunları söyleyince yoldaşları hemen ikna olmadı. Birkaç saat tartıştılar, sonunda Bülent yoldaşlarını iknaetmeyi başardı.

Bülent direnişçi işçilerden biri olmuştu. Yoldaşları da direnişçilerin dostu olmuştu. Önce Bülentüzerinden olsa bile, giderek doğrudan teklifsiz bir ilişki oturmuştu aralarında.

Komite toplantıdaydı. Bülent de toplantıya katılmıştı. Direnişçi işçilerin tümü açtı. Önder bir gün öncede bir şey yemediği için daha çok acıkmıştı. Mehmet bir işçiyle konuşmaya gitmiş, komitedekilerde onubekliyordu. Önder o sıra ayağının ucunda bir domates gördü. Acıkmanın verdiği refleksle domatesi aldıve ısırdı. Isırdığını keyifle çiğnemeye başladı. Ne var ki Mehmet’in arkadan gelen sesi keyfini bozdu.

“Önder at elindeki domatesi…” Önder Mehmet daha yanlarına gelmeden domatesi atmıştı. Mehmet’eherkesin içinde bağırdığı için ne kızgın ne kırgındı. Mehmet yanlarına geldiğinde bağırmıyor, babacan birtavırla konuşuyordu.

“Önder hepimiz şu an açız. Dün pek bir şey yemediğin için sen daha çok açsın, biliyorum. Ama bizkomiteyiz. Yani buradaki işçilerin öncüsü durumundayız. Herkes açken, öncü bildiği biri bir lokma bileolsa bir şey yerse burada disiplin sağlanamaz. Ayaklarımızı uzatarak oturmayacağız, diyoruz. Önceliklebiz derli toplu oturacağız. Gelen olursa ayakta karşılayacağız diyoruz. İlk biz ayağa kalkacağız. Önderherkesin duyacağı şekilde bağırmamın nedeni bu. Ama seni kırdıysam kusura bakma.”

“Aman abi, ne kırması. Bir an boş bulundum da ısırdım. Beni uyarman iyi oldu.” Komite artık işgali konuşuyordu. Burada beklemek yetersiz. Patronu çok fazla rahatsız etmiyor. Onu

rahatsız edecek, yani çıkarına dokunacak şeyler yapmalı. İşgal komitenin ortaklaştırdığı bir düşünceydi.Bülent, henüz erken dedi. İçerde, dışarıda bunun hazırlığı iyi yapılmalı.

Komite ilk olarak, daha önce işgal yapmış direnişçi işçilerden bazılarını direniş yerine getirerek işgalüzerine sohbet ettiler. Mehmet de yıllar önce bir işgale katılmıştı. O da deneyimlerini işçilerle paylaştı.İçerdeki ve dışarıdaki bütün işçilerle işgal üzerine konuşuyorlardı ama Fıs Mer’de işgal yapılacağınıkomite dışında sadece birkaç kişi biliyordu.

İşgal günü gelmişti. İçerde çalışanlarla birlikte yaklaşık 50 kişi fabrikayı işgal etti. Komite işgalde, enuygun yerin vinçlerin üstü olduğuna karar vermişti. İşgalci işçiler, yerden 12 metre yüksekteki vinçlereçıktılar. Vinçlere çıkmak, polisin saldırmasını güçleştirmekten önce, işçilerdeki kararlılığı sıkı tutmayıamaçlıyordu. Ama her işçi aynı kararlılıkta olmuyordu.

İşgalden birkaç saat sonra bir işçi “hastalandı”. Doğal olarak “hastalanan” işçi hastaneye gönderildi.İşgalin ikinci gününe kadar 3-4 işçi daha “hastalanıp” hastaneye gönderildi. İkinci gün Önder dehastalandı. Ama gerçekten ayakta duracak hali yoktu. Aşağıda polis seslendi.

“Önder in aşağı, seni hastaneye götürelim.” Önder net olarak karşılık verdi. “Ölürüm de inmem. En fazla ölümü götürürsünüz.” Bu sözler, onurlu bir işçinin dudaklarından

dökülen sözlerdi. Onun bu sözleri direniş yerindeki bütün işçilerin yüreğine kararlılık tohumu ekti vebüyüttü.

Polis saldırsa işgalden birden fazla ölüm çıkardı. Bu yüzden saldıramıyordu. Ancak ölü çıkmasınıgöze aldığında saldırabilirdi. İşçiler de hakları kabul edilene kadar işgalde kararlıydılar. “Eğilmektensekırılacaklardı.” Eğilmediler de kırılmadılar da.

Kazandılar! En sonunda, “Yaptıklarımız işçi sınıfına armağan. Eksiklerimiz de yapmak üzere boynumuzun borcu

olsun” dediler.M. Kurşun

Uyuşturucuya veyozlaşmaya karşıortak mücadele

Meydan, Dumlupınar ve Gülpınar mahallelerindegiderek artan uyuşturucuya ve yozlaşmaya karşı biraraya gelen emekçiler “Uyuşturucuya ve YozlaşmayaKarşı Halk İnisiyatifi” oluşturarak mahallelerindeyaşanan sorunlara karşı taraf oluyorlar. Belli bir süredirçalışmalarını sürdüren bu oluşum Adıyaman BulamlılarDerneği’nde 24 Ekim Pazar günü bir etkinlikgerçekleştirdi.

“Uyuşturucuya ve yozlaşmaya karşı bir arayageliyoruz” başlığıyla düzenlenen etkinliğe SES AdanaŞube başkanı Dr. Mehmet Antmen de konuşmacı olarakkatıldı.

Etkinlik ,mahallede bu soruna karşı yürütülençalışmalara katılan emekçi bir kadının konuşmasıylabaşladı. Daha sonra Dr. Mehmet Antmen uyuşturucumaddeler, korunma yolları ve mücadele hakkında birsunum gerçekleştirdi. Konuyla ilgili tıbbi bilgilerinyanısıra, uyuşturucu maddelere bağlı yaşanan sosyalsorunlara da değinilen konuşmada, örgütlü mücadele ilebu ve benzeri sorunların üstesinden gelinebileceğinedikkat çekildi.

Sunumun ardından söz alan emekçiler dekonuşmalarında bu sorunlarla mücadelenin öneminevurgu yaptı.

Yapılan kapanış konuşmasında ise uyuşturucununsistem tarafından bilinçli bir şekilde emekçilere karşıkullanıldığı ve yaşam alanlarımızda bu soruna karşıörgütlü mücadele edilmesi gerektiği üzerineydi. Bundansonraki süreçte de çalışmaların süreceği ifade edilerek,ortak mücadele çağrısı yapıldı.

Etkinliğe yaklaşık 70 kişi katıldı. Kızıl Bayrak / Adana

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3İzmit / KOCAELİ

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 10-42

32 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak