baudrilliardtuketimtoplumu

17

Click here to load reader

Upload: sinem-gudum

Post on 30-Jun-2015

373 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: baudrilliardtuketimtoplumu

SİNEM GÜDÜM/ DOKTORA

Konu: Jean Baudrillard ve Tüketim Toplumu

Gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda birey, tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine

inanır. İnsan bu süreçte bir yandan kendini toplumsal olarak diğerlerinden ayırt ettiğine inanırken, bir yandan da tüketim toplumuyla bütünleşir. Dolayısıyla tüketmek birey için bir zorunluluğa dönüşür. İnsani ilişkiler yerini maddelerle ilişkiye bırakır. Artık geçerli ahlâk, tüketim etkinliğinin ta kendisidir.

Jean Baudrillard

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Küreselleşme, hem dünyanın küçülmesine hem de bir bütün olarak dünya bilincinin

güçlenmesine işaret eder. Küreselleşen dünya pazarında işletmeler de rekabet koşullarına

ayak uydurabilmek için yeni pazarlama stratejileri geliştirmişlerdir. 1914’lü yıllarda Hanry

Ford’un öncülüğünü yaptığı ‘seri üretim sistemi’ Fordizm, Post-Modern yaşam biçimiyle

değişen tüketici, teknoloji ve piyasaların bir getirisi olarak 1970’lerden itibaren yerini Post-

Fordizm’e bırakmıştır.

Bu yeni akımla paralel giden Post-Modernizm döneminde hem global pazar ekonomisini hem

de tüketici kimliğindeki post-modern insanı farklı görürüz. Tüketim toplumu tabiri de işte bu

dönemde, özellikle Batı ülkelerinde sanayileşme sonrası ortaya çıkan toplum şeklini tarif

etmek için kullanılmıştır. Seri üretimin artmasıyla hızla değişen arz-talep dengesi, üreticileri

ve hükümetleri farklı politikalara itmiş, üretilenlerin hızlı tüketilmesini sağlamak maksadıyla

türlü yollar denenmeye başlanmıştır.

Bu yolların en önemlileri elbette kitle iletişim vasıtalarıdır. Yazılı ve görüntülü basınla (TV)

birlikte son yıllarda bu ikisini de geçeceğe benzeyen internet, tüketim toplumunu

yönlendirmede ve manipule etmede kullanılan başlıca kaynaklardır.

Baudrillard'ın belirttiği gibi, artık ihtiyaçlar medya tarafından belirlenmekte, neyin ihtiyaç

olduğunu düşünecek zamanı bulamayan tüketici, önüne sunulan alternatiflere 'evet-hayır'

cevabından birisini verebilecek kadar bir zamanı ancak bularak, şuurlu olmaktan çok, gayri

iradî ve şuursuz bir şekilde cevaplar üretmektedir.

Page 2: baudrilliardtuketimtoplumu

Postmodern tüketici, günlük mutluluk peşinde koşan, anında tatmin isteyen, ihtiyacının

tatminini ertelemeyen, gelecek için bugünü feda etmeyen, geçmiş ve geleceği içerecek

biçimde denemeyi büyük bir arzuyla isteyen, içerik yerine biçime daha çok ilgi duyabilen,

hazcı yanı öne çıkan, kendisini tüketime hazır bir imaj haline getirmiş tüketicidir. Yeni Medya

da işte bu tüketicinin taleplerini görmek üzere yapılandırılmıştır.

Günümüzde milyonlarca insan, internet üzerinden alışveriş etmektedir; giysileri denemeden,

parfümleri koklamadan, sebze-meyveyi dokunmadan almaktadır. Tüketim sadece maddesel

de değildir üstelik; arkadaş bulmak, sohbet etmek, çeşitli aktivitelere katılmak, hatta

evlenmek de internet üzerinden, fazla emek vermeden, kolay ve hızlı bir şekilde

yapılabilmektedir. ‘Yeni Medya’ düzeninde her birey başlı başına bir ‘medya kanalı’ olmuştur

adeta. Bireylerin, kaç takipçisi olduğu, ürettiği içeriklerin ne kadar paylaşıldığı gibi verilerin

ölçümünü yapan www.klout.com gibi birçok site vardır. Bu akımı geleneksel medyadan

ayıran en önemli özellik de işte burada yatmaktadır.

John Tomlinson, “Kültürel Emperyalizm” isimli kitabında, “Marlboro ve Coca Cola içmek

bizim kültürel yazgımız mı?” diye sorgular. Bunu yaparken de Stuart Hall gibi pek çok

kuramcının, otantik kültürlerin Batı’nın (özellikle de Amerika’nın) gelişkin kapitalist kültürü

tarafından işgal edilerek “popüler” hale getirildiğini savunduklarını hatırlatır (Tomlinson,J.

2010). Zamanımızın en ünlü düşünürlerinden Jean Baudrillard da Batı kültürünün bir dizi

simülasyon modeli ya da düzeni olarak gelişmiş olduğu yönündeki meydan okuyucu teziyle

dikkat çekmiştir. Ünlü düşünüre göre, reklamların vaad ettiği kişiselleştirici farklar tam

tersine kişiler arasındaki gerçek farkları yok ederek kişileri ve ürünleri türdeşleştirir. “Bireyin

narsizmi ayrıksılığın hazzı değil, kollektif niteliklerin kırılıp yayılmasıdır.” (Baudrillard, J.

Tüketim Toplumu. s.107) Öte yandan gerçek imkânları cılızlaşan ve denetim altında sıkışan

beden yüceltilir.

Marlboro reklamlarında işlenen yalnız kovboy ve sigara temaları, Levis reklamında yarı çıplak

direkte asılı duran delikanlı ve genç kızın asilikleri ile yarattıkları ‘farklılık’ ne kadar doğrudur?

Neyin simulasyonudurlar? Reklamlarda verilen mesajlar kimlerin çizdiği kurallara göre

sunulur? Misal vermek gerekirse, sigara içenin ayrıcalıklı olduğu mesajı gerçek hayata dönüp

Page 3: baudrilliardtuketimtoplumu

de istatistiklere bakıldığında pek de doğru çıkmamaktadır. Bu durumda reklamın tersine,

sigara içmeyenler daha ayrıcalıklı olmalıdır. Aynı şekilde Levis giyip de herkesten farklı

olacağını düşünen gençler sokağa çıktıklarında giydikleri markanın ne derecede yaygın

olduğunu görmelidirler. Fakat durum nedense böyle olmamaktadır. ‘Şeyleşen’ meta, insanın

gözünü mi bağlamıştır?

Diane Crane, “Moda ve Gündemleri” isimli kitabında, giyimini dert eden herkesin aslında belli

bir ölçüde başkalarının da giyimini taklit ettiğine dikkat çeker. Semt pazarlarından alınan ünlü

markaların taklitlerine de ‘Bir sınıf atlama isteği’ olarak yorum getirir (Crane,D. 2010). Marka

satın almak, bireyin belli bir kimlik oluşturma aracı olurken, kitle kültürünün sürekli beslediği

“Tüketim Toplumu”, şirket logolarını üzerlerinde taşıyan insanlar üretmiştir (Willis, 1993). Bu

şekilde yaratılan toplumsal standartlaşma sonucu, popüler kültürün, diğer bir adıyla kitle

kültürünün belirlediği standart tüketim davranışları toplumu sürekli etkisi altına almaktadır.

TÜKETİM TOPLUMU KAVRAMI

“Tüketim Toplumu” ya da “Kitle Kültürü” daha önce aralarında Frankfurt Okulu yazarlarının

da bulunduğu birçok düşünürce eleştirilmişti. Bu düşünürler kendilerini -potansiyel de olsa-

bir toplumsal muhalefetin parçası olarak görüyorlardı. İsteği dışında kendi hakikatine

yabancılaştırılmış, iktidarca manipüle edilmiş ama yine de bu durumdan kurtulma umudunun

var olduğu bir toplum söz konusuydu.

Rosenau, ‘Post-Modern birey, parçalanmış bir kimliğe karşılık gelir’ der. Kendi temelsizliği

üzerine temellendirilen bu özne, ayrık bir kişiliğe ve parçalanmış kimliğe sahip bir “persona”

dır. Postmodern özne, paradoksal bir anlam içinde, hem özgürdür hem de özgür değildir:

Özgürdür, çünkü olumsal güçler öbeği tarafından belirlenmiş ve biçimlendirilmiştir; özgür

değildir, çünkü Adorno’nun söylediği gibi “kendini ‘Ben’ olarak ortaya koyan şey gerçekte bir

ön yargıdır.”

Page 4: baudrilliardtuketimtoplumu

Frankfurt Okulu düşünürlerinden Theodor Adorno, Aydınlanmanın Diyalektiği adlı yapıtında

ilk kez kullanılan “Kültür Endüstrisi” kavramının doğuşundan söz ederken ilk önce “Kültür

Endüstrisi” yerine “Kitle Kültürü” kavramını kullandıklarını belirtmektedir.

Adorno, sözü edilen kullanımın popüler sanatın çağdaş biçimi olarak algılanması olasılığına

karşı ‘Kültür Endüstrisi’ ile ‘Kitle Kültürü’ arasında bir ayrıma gittiklerini ifade etmektedir.

Kültür endüstrisi, eski olanla tanıdık olanı yeni bir nitelikte birleştirirken tüketicileri kendisine

uydurmaktadır. Bu bağlamda da “metalaşma”, “şeyleşme” ve “fetişleşme” kavramları öne

çıkmaktadır. Benjamin, Adorno ve Marcuse gibi düşünürlerin kitle kültürüne eleştirel

bakışına, yirmi birinci yüzyılda kültür endüstrisinin ana sektörlerinden biri olarak yerini alan

televizyonun ve reklamların konumu irdelenirken de gereksinim vardır.

Benjamin’e göre, modern dönemi betimleyen özellikler arasında şunlar vardır: (1) Modern

dönemin betimleyici özelliği metaların kitlesel üretimi ve insan ilişkilerinin şeyselleşmiş

oluşudur; (2) buna teknolojik değişim neden olmaktadır; (3) bunun sonucu ise, geleneğin ve

geleneğe dayanan yaşam tarzının yıkılıp yok olmasıdır; (4) imgeler (imajlar) metalaşmışlar,

algılamalarımızın nesneleri olmuşlar, fantazyalarımızın materyalize olmuş biçimlerine

dönüşmüşlerdir. Yani, yaşam deneyimlerimiz algılama ve fantazya düzeyinde de değişim

göstermişlerdir; (5) imgeler ve nesneler, algılamalarımızın nesnelerine, fantazyalarımızın

materyalize olmuş biçimine dönüşüp metalaşmış bulundukları için günümüzde çok önem

kazanmışlardır; (6) günümüz yaşamının gerçekliğinin anlaşılmasında, bu nedenle,

fantazyaların ve imgelerin tarih ve kültür açısından doğru bir biçimde açıklanması büyük

önem taşımaktadır (Aktaran: Oskay, 1981a:4).

BAUDRİLLARD VE YENİ TÜKETİM TOPLUMU

Tamamen bireysel bir bakış açısıyla iktidarı da muhalefeti de eleştirip dışlayan Baudrillard ise

yeni tüketim toplumunun artık asıl/kopya, gerçeklik/görünüş gibi karşıtlıklar kurularak

açıklanamayacağını, çünkü yabancılaşılan bir insan özünün ve hakikatinin ve buna bağlı

olarak hakikati temel alan toplumsal muhalefet biçimlerinin yok olduğunu, bir simülasyona

dönüşen gündelik hayatın gönderme yapabileceği dolaysız yaşam biçimlerinin ortadan

kalktığını iddia eder. Baudrillard’ı sosyalist görüşten ayıran temel fark budur.

Page 5: baudrilliardtuketimtoplumu

Baudrillard’ın ‘Simulakra ve Simulasyon’ isimli kitabında bahsettiği yalnızlaşan toplumu

düşündüğümüzde, bilgi çağıyla yaratılan ‘yapay gerçeklikte’ birey, ‘virtüel ‘avatarı’ ile

bütünleşmekte ve kimliğinden uzaklaşmaktadır. Bu yapay gerçeklikte birey, kendi kendisinin

kölesi olmuştur. Artık tüm sistem ve düzen değişmiştir.

Dünya düzeninin değişiyor olduğuna dair ilk sinyalleri elbette ki medya vermiştir. Yaklaşık kırk

yıl kadar önce, Amerika’da Loud Ailesi ile 1971 yılında başlayan ilk ‘Reality Show’ programıyla

artık birey televizyona değil, televizyon onun nasıl yaşadığına bakar olmuştur. Baudrillard, bu

bağlamda, ‘Panoptik Gözetleme Sistemi’nden, aktifle pasifin yok edildiği bir caydırma

sistemine geçildiğine değinmektedir. Model ve gerçeğin birbirine karıştığı bu “hiper-gerçek

dünya” artık bireyi haber yapmaktadır. “Haber sizsiniz, toplumsal sizsiniz, olay sizsiniz…” Yedi

ay aralıksız sürdürülen çekimler sonucunda Loud ailesinden geriye kalan ne yazık ki sadece

300 saatlik bir film olmuştur; çift boşanmış, çocuklar ise dağılmıştır. (Baudrillard, J.

Simulakrlar ve Simülasyon.1982, s: 53).

Toplumun büyük bir kesimi tarafından ilgiyle izlenen bu tarz ‘Reality Show’larda bireyler

kendi kimliklerine en yakın buldukları kişilerle adeta bütünleşerek ‘taraf olma’ ve

‘ötekileştirme’ yaklaşımını göstermişlerdir.

Tüketim Toplumu, bu tarz programlarda da gözlemlenebildiği gibi, radikal bir toplumsal

muhalefet yaratamaz. Ancak anomi ya da anomali üretir; amaçsız şiddet, kollektif kaçış

davranışları (uyuşturucu, hippiler) yorgunluk, intiharlar, sinir hastalıkları, iç sıkıntısı ve

suçluluk duygusu bu topluma hakimdir...

Büyük ölçüde birbirine benzeyen, televizyon dünyasındaki gibi konuşan, gülen, düşünen,

giyinen bireylerden oluştuğu için toplum artık varlığının anlamını bulmaya çalışmaz. Toplumla

ilişkisini bir dünya görüşü çerçevesinde temellendirmek isteyen birey tipi büyük ölçüde

ortadan kalkmıştır. Televizyonda görünen hayat izleyicisine zorla dayatılan, onun yabancısı

olduğu bir hayat değildir. İzleyici televizyonda, zaten yaşadığı ya da en azından özlem

duyduğu bir hayatın yansımalarını görmektedir. O, ‘Bihter yüzükleri’ ve ‘Shakira kemeri’

alarak mutsuzluğunu gidermeye çalışacaktır.

Page 6: baudrilliardtuketimtoplumu

MUTLULUK VE TÜKETİM TOPLUMU

“Eşitlik talep edilene kadar eşitsizlik yoktur!” J. Baudrillard

Mutluluk kavramının ideolojik gücü toplumsal ve tarihsel olarak modern toplumlarda

mutluluk söyleminin EŞİTLİK söylemini canlandıran söylem olmasından ileri gelir. Eşitlik

söylemi, SANAYİ DEVRİMİ sonrasında üstlendiği politik ve sosyolojik güç ile mutluluk

kavramına devredilmiştir. Mutluluk, ‘eşitlik’ olarak ‘lanse edildiğinde’ ve/veya algılandığında

ise, bu kavrama ölçülebilirlik katmak ihtiyacı doğar. Tocqueville, ‘Mutluluk, nesneler,

göstergeler ve ‘konfor’ aracılığıyla ölçülebilir refahtır!” der. Kanıtlara ihtiyac duymayan ‘içsel

mutluluk’ kavramı, tüketim toplumu inanışında hemen dışlanır! Bu idealde mutluluk,

öncelikle eşitlik (ya da ayrıcalık) talebidir ve bu yüzden kendini görünür ölçütler bakımından

göstermek zorundadır (Baudrillard, J. Tüketim Toplumu. s:52-53)

Bu toplumun dili tüketimin dilidir. “Bireysel ihtiyaçlar ve hazlar bu dile bağlı olarak sözden

ibarettir.”( Baudrillard, J. Tüketim Toplumu. s.88) Haz zevk olarak değil ama yurttaşlık görevi

olarak kurumsallaşmıştır. Birey etkin bir şekilde kendini tüketmeye hasretmelidir, aksi

taktirde toplum dışı kalmak tehlikesiyle karşılaşır. Marjinal konuma düşmek istemeyen her

birey çalışma piyasasına uygun bilgi ve beceri birikimini her an yenilemek, “işin içinde

olmak”, giyim kuşamından genel kültürüne kadar her şeyine dikkat etmek zorundadır.

“Tüketmekte ya da tüketmemekte özgür olan savaş öncesinin küçük tasarrufçuların ya da

anarşik tüketicilerin artık bu sistemde yapacakları hiçbir şey yoktur.”(Baudrillard, J. Tüketim

Toplumu. s.91)

FARKLI İHTİYAÇLAR VE TÜKETİM TOPLUMU

Tüketim toplumunda ruhun yerini beden almış, tutku dışlanmıştır. Bedenin etrafı sağlık,

perhiz, tedavi, arzu gibi söylenlerce kuşatılmıştır. Reklamlar bireyi yatırım nesnesine dönüşen

Page 7: baudrilliardtuketimtoplumu

bedenlerini keşfetmeye davet eder. Yeni cinsellik ” ‘işlevsel’ bir konuttaki sıcak ve soğuk

renkler oyunu gibi sıcak ve soğuktur(s.161). Erotik olan artık arzuda değil göstergelerdedir.

“Kadının bedeni… reklamda görülen diğer cinsiyetsiz ve işlevsel nesnelerin türdeşi olur.”

(s.162)

Özneye gelince “artık ne ‘kendi’ ne ‘kendi-özne’ ne de dolayısıyla kendinin başkalaşması, yani

kelimenin doğru anlamında yabancılaşma vardır (s.240) Tüketimin oyunculluğu içinde

bireysel kimliğin trajikliği yok olur.

Tüketim toplumu kültürü halkın ayağına götürür. Bir çift çorap ya da bir bahçe koltuğu, bir

kilo domatesle aynı anda hipermarketten alınabilmektedir (s.124). Kültürel nesneler çamaşır

makinasıyla aynı tarzda tüketilmektedir. Bu kültür gerçekten kültür sahibi olanları ve

geleneksel kültürün kendi kendini yetiştiren marjinal kahramanını dışlar. Tüketim

toplumunun kültürü insanları toplumsal ve mesleki olarak bütünleştirir ve birbirlerine

uyumlu hale getirir.

Tüketim toplumunun insanı boş zaman etkinliklerini çalışma alanında hakim olan zorlama

ahlakı çerçevesinde gerçekleştirir. “Bronzlaşma saplantısı… güneş altındaki bu zorunlu

cimnastik ve çıplaklık ve özellikle de eksiksiz yaşamaya özgü bu gülüş ve bu neşe hepsi

birlikte aslında ödev, fedakarlık, çilekeşlik ilkesine adanmanın belirtisidir. ” (s.190-191) Aynı

zorlama insanlar arasındaki doğal sıcaklık ve gülümsemenin yerini kurumsal nezaketin ve

gülümsemenin almasına yol açar. İçtenliğin yok olmasıyla birlikte “… reklamın yakın, içten,

kişisel iletişim tarzlarını taklit ettiği görülür.” (s.197) Bireylerarası ilişkilerde varılan nokta

gerçek sıcaklığını kaybetmiş bir diyalog zorlamasıdır.

Tüketim Toplumu neden meydana gelmiştir?

Baudrillard, tüketim toplumunun meydana gelişinin altında yatan sebepleri ortaya koyarken,

şunları söylemektedir:

"Tarihte aynı olayların iki defa vuku bulduğu olur. Birincisinde bu olaylar gerçek bir tarihî

değere sahipken, ikincisi birincisinin karikatürüdür ve grotesk (garip, acayip, fıtrî olmayan) bir

serüvendir; efsane olmuş bir atıftan beslenir."

Page 8: baudrilliardtuketimtoplumu

Bu tespitin ardından Baudrillard, yitirdiğimiz değerleri, gerçeklerinin yerini tutamayan sunî

düzenlemelerle telâfi etmeye çalıştığımızı belirtmektedir. Yeşilini yitiren hayatta yok olan

insanlık, şehirlerin göbeğinde oluşturduğu sunî teneffüs borusu misali parklarla vicdanını

rahatlatmaktadır. İnsanlık, tarihe karışmış bazı güzellikleri, ritüel biçiminde, zorla yeniden

güncelleştirerek tüketmektedir.

“Saf ve temiz bir görünüme sahip olmak isteyen her şey karşıtına dönüşmektedir… İktidarlar

ancak bir ölüm simulasyonuna baş vurarak gerçek ölümden kaçabileceklerine inanır.”

(Baudrillard,J. Simulakrlar ve simulasyon. P:39)

Bu, tüketim toplumunun özelliğidir. Günlük haberlerin acımasız yalancılığı, kitle iletişimi

yoluyla bütün felâketlerden yola çıkarak günlük hayatın sadeliğini ve sakinliğini

yüceltmektedir. Cinayetler, hırsızlıklar ve tecavüzler her gün haber konusu yapılmakta,

bunlardan yola çıkılarak faziletli bir topluma hasret yansıtılmaya çalışılmaktadır.

Tüketim toplumunda yayınlar paradokslarla doludur. Bir yandan asil evlilikler yüceltilirken,

diğer yanda "televole" tarzı programlar ile aldatma ve ihanet meşrulaştırılmaktadır. Ailelerin

çöktüğü, toplumun felâkete sürüklendiği anlatıldıktan hemen sonra bütün ihanetlerin iç içe

girdiği "yalan rüzgârları" estirilip kalan soylu kırıntılar süpürülüp atılmaktadır. Çünkü medya

için önemli olan tüketim toplumuna, hızla tüketeceği malzemeyi pompalamaktır. Gâye, sahte

ağlamalarla soylu tüketiciyi okşamak, ardından da bedenî hazlara ve doymaz ruhlara yalancı

baharlar yaşatmaktır. Yaşatılan baharlarda bir nostalji havası estirilir, erdemler tek tek

sıralanırken, hedef, gerçeği yaşanıp bitmiş olayları sembolik olarak tekrar körükleyip tüketim

kültürü oluşturmaktır: Tüketim kültürü ya da kültür tüketimi...

Kültürel Yeniden Çevrim (Recycling) veya Tüketilme

Baudrillard "bilgi gelişimi" tabiriyle, bir yeniden çevrimi anlatır. Çünkü günümüzde moda,

bilgidir. Enformasyon toplumunun içinde yaşayan her fert, bilgili olmak, gelişmeleri takip

etmek zorundadır. Daha doğrusu öyle yapıyor görünmelidir. Yoksa aslında ortada bilgi

geliştiren falan yoktur.

Page 9: baudrilliardtuketimtoplumu

Günümüz insanının bilgiye ulaşma çabaları, modayı takip etme gayretiyle aynıdır. İkisinin de

yaptırımı içtimaî muvaffakıyet yahut dışlanmadır. Dolayısıyla işimiz, rasyonel bir ilmî birikim

süreciyle değil, rasyonel olmayan bütün diğer tüketim süreçleriyle dayanışma içindeki içtimaî

yapıyladır.

Yaşadığımız çağda her şey yeniden çevrim sürecinin içindedir. Tabiat, sanat, bilim ve bunun

gibi her şey... Tabiat sevgisi, çevreyi koruma çabaları, kirliliğe karşı meydanlarda atılan

nutuklar, sanki bütün kötülüklerin müsebbibi kendisi değilmiş gibi, insanoğlunun yaşanmış

değerleri sunî olarak yeniden tüketme girişimidir.

Sanat eserlerinin en kıymetlisinden en bayağısına kadar aynı ortamlarda sergilendiği,

kıymetsiz olanın kıymetlisine bir zarar vermediği görülür. Nadir sanat eserlerinin kopyalanıp

seri olarak üretilmesinde bir mahsur yoktur. Çünkü çevrimde sıra onlara gelmiş, tüketilme

zamanı medya tarafından ayarlanmıştır.

Kierkegaard'ın yüz binlerce adet satması, insanların kültür seviyesinin arttığının, onun

anlaşılmaya başlandığının göstergesi değildir. Eser kendi özünü büyük ihtimalle kaybetmiş,

satın alınan kitapların çoğu medyanın tesiriyle edinilmiş birçoğu da büyük ihtimalle

okunmamıştır. Çok satması, sadece çevrim sırasının ona gelmesindendir. Bu çarkın işleyişi

nadiren bozulur. Halbuki fikir eserlerinin, cevherin kadrini bilecek azınlık tarafından takip

edilmesi belki daha sağlıklıdır. Aksi takdirde eser, kendi referans kodunu kaybedip, harcanma

sürecinde, modası gelen bir elbise ya da yeni üretilmiş bir çamaşır makinesiyle aynı semantik

alanı paylaşacaktır.

Bilim için de aynı şey söz konusu olmaktadır. İnsanlar ilmî bir dergiyi okumak için aldıkları

kanaatindedirler, fakat bir çoğu okunmadan kenarda bekler. Gaye, bir üst kültür seviyesinin

paylaşıldığı topluluğa ait olma isteği ve gayretidir. Ortak kodları ve mesajları iletişim

maksadıyla kullanabilme isteği, düşünmenin, bilgiyi kullanmanın üstündedir.

Page 10: baudrilliardtuketimtoplumu

En Küçük Ortak Kültür

Televizyon ve radyoların düzenlediği yarışma programlarının aslında hiçbir öğretici yanı

yoktur. Katılanların çoğunun heyecandan doğru cevap veremediği, ama yine de mutlu olduğu

görülür. Çünkü istediklerini elde etmişlerdir; istedikleri şey paylaşımdır. Paylaşımın modern

bir biçimi olan iletişim ve temas hedeflenmiş, o da başarılmıştır. Törenlerle yapılan

paylaşımlar günümüzde yerini kitle iletişim araçlarıyla paylaşıma bırakmıştır.

İnsanlar, biyolojik bedenleriyle fiilî olarak bir şeyi paylaşmazlar. Paylaşılan, kitle kültürü

olarak adlandırılabilecek en küçük ortak paydadır. Tüketim toplumunda ortalama ferdin

sahip olması gereken en küçük standartlar ve moda olan işaretler bütününe ne kadar

erişilirse, o kadar başarılı olunmuştur.

Kitle iletişimi, kültürü ve bilgiyi dışlamaktadır. Katılımlar, içi boşaltılmış semboller aracılığıyla

gerçekleşir ve hayatın içinde birer merasime dönüştürülerek yüceltilir. Bunda tabiî ki yine

yaygın olarak medya kullanılmaktadır.

Medya, tüketicinin davranışlarını yönetir ve insanlara zevkleri hatırlatıp, bu zevklerin nasıl

olması gerektiğini öğretir. Reklâmlar, bu konuda ciddî yatırımlar yapılarak geliştirilmekte,

insanların eğlenerek ve hoşlanarak seyredeceği şekle sokulmaktadır. Hâlâ "annesinin

televizyonunu, margarinini, elektrik süpürgesini kullananlar" dışlanmakta, yeni modeller

sunulmaktadır. Alternatiflerin sunuluşu öyle kurnazcadır ki, "alayım mı?" sorusunu sormak

aklımıza bile gelmez, "hangisini almayalım?" sorusunu, farkında bile olmadan kendimize

sorduğumuzu görürüz.

Reklâmlarda hep "prezentabl" (eli yüzü düzgün, gösterişli) tipler kullanılarak model insan

paradigmaları oluşturularak önemli insanların "A" ürününü seçtiği ihsas edilmektedir.

Tüketici bu durumda nesnenin faydalılığı ile ilgili soruya değil, nesnenin ona toplumda

kazandıracağı statü ile ilgili soruya cevap vermektedir.

Sembollerle kuşatılmış sanal bir dünyada gibiyiz. Mahremiyetin dönüşümünü yaşıyor,

Page 11: baudrilliardtuketimtoplumu

kendimize ait bir hayat süremiyoruz. Ferdiyetçiliğin zirvesine çıkma aşkıyla yaşadığımız

yılların sonunda en tepeden uçuruma yuvarlanırken, bireyselleşmeyle mahremiyetin farkını

çok geç görmenin acısını çekiyoruz. Ne "ben" olarak kalabiliyor ne "biz"e ulaşıyoruz. Başkaları

tarafından kurgulanmış bir hayatın figüranlığını yapıp senaryomuzu "öteki"lere yazdırıyoruz.

En kötüsü de bunun farkında olmamamız. Öyleyse yapılacak şey nedir? Baudrillard’ın

sözleriyle noktalayalım:

“Sistemi başarısızlığa uğratabilen tek şey terörizmdir. Çekilen bir söylevin, ironik bir

gülümsemeyle sıfırlanması, kölenin yadsınmayı yadsıyan o bir anlık tavrıyla efendisinin

gücünü sıfırlayıp keyfini kaçırması gibi, terörizm de her şeyi tersine çevirdiği sırada, alttakinin

bıraktığı izleri silerek onu sıfırlamaktadır… Düş gücünü harekete geçirebilen tek şey

terörizmdir.”

KAYNAKLAR

Kitaplar

Baudrillard, Jean (1997). Tüketim Toplumu. İstanbul; Ayrıntı Yayınları.

Baudrillard, Jean (1998). Simulakrlar ve Simulasyon. İstanbul: Doğubatı Yayınları

Page 12: baudrilliardtuketimtoplumu

Baudrillard, McLuhan, Foucoult, Chomsky, Postman, Lacan, Zizek (2003). Kadife Karanlık. (Haz: Rigel N, Batus G, Yücedoğan G, Çoban B.) İstanbul; Su Yayınları.

Benjamin, Walter (1990). Benjamin, Baudelaire ve Pasajlar. (çev.: Ahmet Cemal), İstanbul; Argos Yayınları. 28: 50-52.

Crain, Diane. (2010). Moda ve Gündemleri. İstanbul; Ayrıntı Yayınları

Pepitone, A., (2000). Cross Cultural Research, Sage Publication Inc.

Tomlinson, J. (2010). Kültürel Emperyalizm, İstanbul; Ayrıntı Yayınları

Makaleler ve diğer çalışmalar

http://www.isguc.org/?p=article&id=17&cilt=5&sayi=1&yil=2003

http://populerkultur.uzerine.com/

http://www.wikipedia.org/