bi haber fanzin 7. sayı

16

Upload: mert-destan-pala

Post on 30-Mar-2016

229 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Anlatılan senin hikayendir!

TRANSCRIPT

Page 1: Bi Haber Fanzin 7. Sayı
Page 2: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

Merhaba… Yine dolu ve kendi tarzımızla bir sayı ile karşınızdayız.

Malumunuz 8 Mart yaklaşmakta. Biz de fanzin olarak bir karar aldık ve bu sayının kadın arkadaşlar tarafından çıkartılmasında ortaklaştık. Tüm yazılarımızı kadın arkadaşlar yazdı. Yazıların neredeyse tamamı kadın sorunları üzerine ve kadın bakış açısıyla yazıldı. Aslında iyi de oldu. Hem fanzin olarak yine farkımızı gösterdik, hem de kadının verili koşulları değiştirebilme gücünün kanıtı olduk. Kadın arkadaşlarımız bildirilerinde ‘‘Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz’’ diyor. Bu söz karşısında daha söylenecek bir şey bulamıyoruz. Hayatın, emeğin, kavganın ve dünyanın yarısı kadınlara… Hepinize iyi okumalar…

Yazı-Görüş ve Önerilerinizi bizle paylaşmak için; [email protected]

Bayinizden üniversite gazetesi isteyerek 40 Krş’a alabilirsiniz…

Page 3: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

YAŞAMDAN

POZANTI’DA Kİ KANLI ELLER Adana’nın Pozantı ilçesinde bulunun kapalı cezaevinde tutuklu bulunan yaşları 13 ile 21 arasında değişen onlarca çocuğa dayak, tecavüz gibi bir çok işkence yöntemi uygulandığı ortaya çıktı. Cezaevinde bulunan, güvenliğinden devletin sorumlu olduğu onlarca çocuk devletin ellerinin şefkatli değil, kanlı olduğunu bir kez daha gösterdi.

YENİ MARAŞLAR MI? Adıyaman’da Alevi vatandaşların ikamet ettiği evlerine işaret kondu.Kimler tarafından ve ne amaçla konduğu bilinmeyen işaretler konusunda iç işleri bakanı her zamanki saçma açıklamalarından birini yaparak işaretleri çocukların koyduğunu iddia etti. Bu olay akıllara 12 eylülden önce faşist katillerce tertiplenen Alevilere yönelik Maraş katliamını getirdi. Katliamdan öncede Alevilerin evleri ve iş yerleri işaretlenmişti. Katliamda yüzlerce Alevi ve solcu vatandaş katledilmişti.

İNSANLIK SUÇUNDA ZAMAN AŞIMI OLMAZ! Sivas katliamının üzerinden 19 yıl geçti. AKP katliamı yapanları milletvekili ve bakan yaptıktan sonra, şimdi ki hedefi davayı zaman aşımına uğratarak saflarında koruduğu, gerici katilleri şimdide aklamaya çalışıyor.Her seferinde demokrasi havarisi kesilen AKP söz konusu insanlık suçları olunca, insan olmadığını her seferinde gösteriyor.

Page 4: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

GÜNLÜK Selaaaaaammm günlükcüüüm

Bil bakalım bugün neler oldu. Ay nerden bilcen tabi, sen burada kös kös

otururken biz çarşı Pazar dolandık kızlarla. Ha sen vitrinlerdeki yazlıklardan

bahsetçem zannediyon haliyle. O da ilginç tabi ama daha ilginci var bugün. Bak

en başından alıyorum. Aç satırlarını dinle.

Malum bugün Pazar. Şirinyere alışverişe gitmek için evden çıktık. Otobüsler

tıklım tıklım. Bir koltuk boşaldı oturdum. Sonra o sessizlikte arka koltuktaki

kadınların konuşmasına kulak verdim. Kadın hiç utanmadan yanındakine

feminist olduğunu söyledi. Öyle korktum anlatamam, beni görecekte sonra

peşime takılcak diye. Ama sonra biraz daha dinledim bi adamdan bahsetti,

sevgilisiymiş. Çok ilginç de mi? Kafası karışık zannettim başta, ya da ailesi

komşular anlamasın diye zorla bir erkekle evlendirmiştir diye düşündüm. Meğer

bizim bildiğimiz gibi değilmiş onlar. Erkeklerden de hoşlanabiliyorlarmış. Desene

günlük biz de feminist olsak olurmuş (aman çaktırma, annem duymasın).

Bu kadının dediğine göre ilkel komünal diye bi toplum varmış. Anneannem

bahsetmişti sanki çocukluk arkadaşı da onlardanmış. Ama huylarını suylarını

bilmezdim tabi. Ben o feministin yalancısıyım. Ama anlattığına göre o köyde

kadın erkek eşitmiş. Hatta öyle ki hayvan avlarken, yemek yaparken… hep eşit

iş yapılırmış. Kadın da kocası gibi üçken vücutluymuş mesela. Eminim Babam

bunu duysa sobayı bi daha hayatta kendi kurmaz, anneme kuruttururdu. Ben

anlamıyorum ama, madem erkekler bizim kötülüğümüzü istiyorlar neden bizim

vücudumuzun daha narin, yuvarlak hatlı olmasına yıllardır neden oluyorlar.

Hem bu sayede onlar ağır işleri yaparken biz ev temizlemek gibi çocuk bakmak

gibi hafif işleri yapıyoruz. Amaaaan neyse! Yatıyım ben günlük, yarın büyük

gün. Akşama amcamlar gelcek. Camlar, silme, süpürme, yemekler, tatlılar,

kardeşlerime bakmak beni bekliyor. Tabi dedeme hizmete de devam bu sırada.

Bazen babama ne çok özeniyorum. Tüm gün dükkanda oturuyor. İş bile yapsa

en azından para kazanıyor. Ben çalışıcam deyince de baban bakamıyo mu deyip

kızıyo annem. Of ooof hadi iyi uykular sana da. Yarın yorgunluktan

uğrayamazsam kızma.

Page 5: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

VİYAKLAMA… Büyük şehrin gürültüsü zaman zaman kulakları duymaz hale getirir, kimi zaman kulakları

duymaz hale getirense umarsızlıktır. Soralım, yinede son zamanlarda hiç etrafınıza kulak verip dinlediniz mi? Ben dinledim, ve duyduğum tek şey ırkçı itlerin viyaklamaları. Ve öyle yüksek bağırıyorlar ki kulakları çınlatıyor, yüreğinde az da olsa insanlık kalanları insanlığından bezdiriyor, tam manasıyla çile çektiriyorlar. Bilirsiniz itler canları yanınca ya da korkunca viyaklar. Bunlarda insanlıktan korkuyorlar. Çünkü faşizm insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur, çünkü ırkçılık sadece aptal işi bir şeydir.

Ezilenlerin acılarının

sömürülmesi beklide bu sistemin geliştirdiği en berbat sömürü şeklidir. Ellerde Azerbaycan bayrakları, amaçları Hocalı Katliamını protesto etmek, dillerde kan naraları, ellerde pislikler yazan pankartlar… Tabi ki sol hep ezilenlerin yanındadır, Ermeni faşistlerinin yaptığı bir katliamı da sahiplen-miyoruz. Ama şunu da soruyoruz? Sumgayıt’ı bilir misiniz? Hani Hocalı Katliamından 4 sene önce olmuştur. Azeri faşistler, çoluk çocuk demeden onlarca Ermeni insanı katletmiştir. Belki bu itler

bilmez ama biz insan olanlar biliriz. Hocalı’da katledilenler için nasıl yas tutarsak, Sumgayıt’ta katledilenler içinde aynı derecede yas tutarız. Tıpkı Hrant’ta tuttuğumuz gibi, tıpkı Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta tuttuğumuz gibi…

Taksim’de katliamları ağzından salyalar akarak lanetleyenler, acaba aynı partide

milletvekilliği yaptığı arkadaşlarını tanımaz mı? Peki ya aynı kabinede oturduğu, konuştuğu bakan arkadaşını tanımaz mı? Tanımıyorsa o adama ya salak ya avanak denir. Peki katliamlara karşı olan bir parti neden bir insanlık suçu olan Sivas katliamında zaman aşımı için uğraşır? Son olarak bir viyaklama daha çalındı kulaklarımıza. Adıyaman’da Alevi yurttaşların evleri işaretlenmiş. Tıpkı Maraş katliamından önce olduğu gibi.

Đpini koparmış bir it gezmektedir ortalıkta, bu itin hakkı ya kötektir, ya kötektir. Saldıran

bir ittir faşizm. Bilirsiniz it kaçarsanız kovalar, oturursanız kımıldamazsanız başınızda bekler hırlar, hapseder. Ama kaptı mı yerden sopayı katarsınız iti önünüze siz arkada o önde kaçar ha kaçar. O yüzden faşizme boyun eğmek bir insanlık suçudur, o yüzden faşizme karşı savaşmamak bir insanlık suçudur. Ve işte bu yüzden Sosyalizmde ısrar, insan olmakta ısrardır.

Page 6: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

TARİHTE KADIN

Yirmi birinci yüzyılın ilk yıllarında en yoğun tartışma konularından birini oluşturan

kadın sorunu aslında Eski Yunan’dan bu yana gündemde olan bir konudur. Günümüzde

görüldüğü gibi kadın-erkek arasındaki eşitsizlik açık bir şekilde var olduğu sürece tartışma

devam edecek ve kadınların mücadelesi sürecektir. Kadınlarımız günümüze dek uzun ve zorlu mücadeleler sonucunda bazı haklarını elde

ettiler. 1789 Fransız Devrimi’ne kadar gerilere gittiğimizde kadınların, Devrim’e fiilen katıldıklarını görmekteyiz. Devrim’in; “Eşitlik, Özgürlük ve Kardeşlik” ilkeleri ve talepleri kadınlar için de geçerliydi.

Đlk olarak Fransız Devrimi döneminde 1790’da Theroigne de Mericourt arkadaşlarıyla birlikte Le Club des Amis de la Loi’yı (Yasa Dostları Kulübü) kuruyor ve bu yolla yasa koyucunun kararlarını inceleme, açıklama ve eleştirmeyi amaçlıyor. Bu arada; 1791’de Fransa’da Cumhuriyet uğruna yapılan mücadeleler kanla bastırılınca kadın hareketindeki heyecan azalıyor. Aradan yaklaşık bir yüzyıl geçtikten sonra Sanayi Devrimi sonucunda çok sayıda kadın çalışma yaşamına katılıyor. Binlerce kadının çalışma yaşamına katılmasıyla birlikte Sanayi Devrimi’ nin yoğun bir şekilde yaşandığı Đngiltere’de ve ABD’de kadınların grev, yürüyüş ve protesto gibi araçları kullanarak derin mücadeleler verdiğini görmekteyiz.

Örneğin 1845 de ABD’de bir iplik fabrikasında 1500 kadın işçinin çalışma haftasının altı iş gününe ve çalışma gününün 10 saate indirilmesine yönelik talepler nedeniyle bir ay gibi uzun bir süre grev yapmaları önemli bir olaydır.1866’da ABD’de bir diğer önemli gelişme eşit ücret talebinde bulunan ve kadınların lider konumuna gelmesini ortaya atan ilk örgütlenme ulusal birlik kuruldu.

Bu arada Avrupa’da da önemli gelişmeler olmaktadır. 1864’te 1. Enternasyonal’de Uluslararası Đşçi Birliği kuruldu ve Genel Konsey kadınların üyeliğe alınmasını onayladı. 1867’de John Stuart Mill Đngiltere Parlementosu’ nda kadınlara oy hakkı istedi. Kadın sayısının artması ile ev dışına çıkan çok sayıda kadın Đngiltere’de seslerini duyurmaya ve taleplerini yüksek sesle vurgulamaya başladılar. 1889’da Londra’da 700 kibrit işçisi kadın, vasıfsız işçiler arasında sendikalaşmayı başlatan bir kıvılcım oldu ve bu tarihlere kadar binlerce kadın bu dönemde sendikalara katıldı. Böylece kadınlar artık çalışma yaşamının öznesi olma yoluna girdi. Bu beraberinde çalışma yaşamına destek nitelikte çeşitli hakların talep edilmesine de yol açtı. 1900 başlarında kadınlar çalışma yaşamı dışında başka bir talebi dile getirmeye başladılar: Siyasal yaşamda olabilme...

Siyasi yaşama katılım talebi kadınların öncelikle oy hakkı isteği olarak ortaya çıktı. Kadınlar Đngiltere’de oy hakkı için dilekçe kampanyası başlattılar ve binlerce kadın tarafından gösteriler protestolar gerçekleştirildi.

Page 7: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

Kıta Avrupa’sında ki gelişmelere baktığımızda yüzyılın başında Rusya’nın Moskova, Petersburg ve Odessa gibi büyük şehirlerinde ilk kadın mitinglerinin yapıldığını görüyoruz. Bu mitingler sonucunda 1908’de Rusya Kadın Kongresi toplandı. Artık kadınlar Avrupa’nın birçok önemli şehrinde toplanmakta ve seslerini duyurmaktadırlar. 1910’da Kopenhag’da 2. Uluslar arası Sosyalist Kadınlar Kongresi toplanıyor ve Clara Zetkin tarafından 8 Mart’ın Uluslararası Kadın Günü olması teklifi yapılıyor çünkü artık kadın sorunu ve kadının kamusal adım atmasıyla gündeme getirdiği sorunlar sokağa çıkıp oldukça yoğun bir biçimde dile getirilmeye başlanmıştır. Bunun iki önemli örneği Đngiltere ve Rusya’da kadın işçilerin düzenledikleri grevlerdir. 1911’de Đngiltere’de 21 fabrikada 15 bin örgütsüz kadın işçi greve gitti ve 18 fabrikada kadınlar örgütlenme hakkı kazandılar. Ardından 1913’te Rusya’da tekstil fabrikası işçisi 2000 kadın ücretli hamilelik izni için greve gitti.

1900’lerin ortalarına kadar iki Dünya Savaşı yaşanmıştır ve özellikle ikincisinden sonra kadınlar uluslar arası alanda ve kurumlarda birçok kayda değer hakkı kazanmışlardır. Bunların en önemlilerinden biri; 1945’te Birleşmiş Milletlerin kuruluşuna ilişkin taslak Birleşmiş Milletler Anlaşmasının kabulüne dönük gerçekleştirilen konferansta, anlaşmada geçen “erkekler arasında eşitlik” maddesinin “kadınlar ve erkekler arasında eşitlik olarak değerlendirilmesidir. Ardından diğer bir önemli gelişme 1946’da Kadının Statüsü Komisyonunun kurulmasıdır.

Bu gelişmeleri takip eden yıllarda kadınların hak savaşımı mücadelesi özellikle Avrupa ve Amerika'da kendini göstermeye devam etmiştir. Özellikle 1960’larda yoğunlaşan kadın hareketi ve talepleri sonucunda 1970’lerde uluslararası örgütler çerçevesinde kadın hakları konusunda girişimler yoğunlaşmaya başlamıştır. 1975’de kadınların dünya çapında bir araya gelerek seslerini duyurma imkanı buldukları çok önemli bir gelişme Mexico City’de 1. Dünya Kadın Konferansı’nın toplanmasıdır. Daha sonra sırasıyla 1980’de Kopenhag’da Đkinci, 1985’te Nairobi’de Üçüncü ve 1995’te Pekin’de Dördüncü Dünya Kadın Konferansı düzenlenmiş, “Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu” kabul edilmiştir.

Bugün gelinen noktaya baktığımız zaman ise Batı ülkelerinde görülen çeşitli kazanımlara karşılık Türkiye'de ve dünyanın pek çok yerinde kadın henüz toplumsal kimliğini kabul ettirememiştir. Yaşadığı sosyal hayat içerisinde kendilerine biçilen rolleri gerçekleştirmekle yükümlü olan kadının hala üretimde ve onun yarattığı ilişkilerde 2.grup cinsiyet olarak ötelenmeye devam ediliyor. Đş yerlerinde ilk olarak işten çıkarılan, sömürülen, eğitim haklarından yoksun bırakılan ve yerlerine daima erkek cinsiyetinin ikame edildiği bir konuma mahkum bırakılıyorlar

Đşte Bu sebeple kadınların tek çözümü tıpkı geçmişte olduğu gibi mücadele pratiklerini çoğaltıp kendi öz güçlerine dayanarak var olabilmeyi başaramamaktır.

Page 8: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

OLMAK YA DA KADIN OLMAK

Yüzyıllar boyunca kadın, iktidarı elinde bulunduran sınıflar ve bunların yanı sıra erkeğin dayatmaları, sınırlandırmaları nedeniyle ezilmiştir. Kadınlar evde, işte, sokakta sürekli olarak fiziksel, psikolojik ve cinsel anlamda şiddete maruz kalmıştır.

Đşbölümünün başlaması, ailenin oluşması ile beraber erkek dışarıya yönelirken kadın ise ev

içi işlere mahkum edilmeye başlamış böylece roller arasındaki çizgi kalınlaşmıştır. Kadın ile erkeğin biyolojik farklılıkları olduğu ileri sürülerek böylesi bir ayrımın zorunlu olduğu algısı yaratılmıştır. Kapitalizm ile beraber ucuz işgücü arayışı nedeniyle kadınlar da iş alanına girmeye başlamış fakat kadının dış dünyaya açılması onu ev işlerinin külfetinden kurtaramamıştır. Bu durumda kadın hem dış dünyada kapitalistler tarafından hem de toplumun ona dayattığı kadın kimliği nedeniyle ev içinde de sömürülme durumuyla karşı karşıya kalmıştır.

Peki kadını ev işlerine mahkum eden bu kimlik algısının temeli nereye dayanır? Bu

noktada toplumsal cinsiyet kavramına değinmekte fayda var. Bu kavram tarihsel olarak eril ideolojinin doğallaştırılmış söylemleri sonucu ortaya çıkar. Bununla beraber bu kimlik algısı gündelik hayattaki rutinlere paralel olarak kültürel ve toplumsal anlamda yaşamın her alanında sürekli yeniden üretilir. Kadınlar bu süreçte hem bedensel hem de zihinsel olarak onlara dayatılan doğa fikirlerine uyum sağlamak zorunda bırakıldılar ve eril ideoloji tarafından kadınların ezilmeleri bu doğanın bir sonucu gibi algılatıldı; biyolojik farklılık olarak tanımlandı.

Toplum tarafından kadınlar bir yandan çocuk doğurup bakmakla yükümlü bir anne ve ev

işlerini yapıp eşine hizmet eden bir hanım(!) olarak tanımlanıp kimliksizleştirilirken diğer taraftan da erkek cinsel kimliğinin alabildiğine kışkırtılması ve kadın cinsel kimliğinin bastırılmasıyla bir meta haline getirilmiştir. Kadınların bu durumlarını kabul etmesinin yanında erkek egemen sisteme boyun eğmeleri, gelenekler ve çeşitli değer yargıları ile desteklendi ve desteklenmeye devam ediyor. Toplumun genel geçer yargılarına aykırı davrandığı düşünülen kadınlarsa daha büyük şiddetlere maruz bırakılıyor.

Gelinen noktada hayati önem arz eden

tavır; kadınların kadın olmaktan kaynaklı yaşadığı sorunlara çözüm üreten feminist bir örgütlenmeyi örmenin yanı sıra insanlığın ruhunu çürüten sınıflı toplum düzenini ortadan kaldıracak bütünlüklü bir

mücadelenin de parçası olmaktır.

Page 9: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

4+4+4= DİNDAR, GERİCİ GENÇLİK

Toplum yapısını çok iyi çözmüş olan AKP coplarla biber gazlarıyla gözaltlarıyla yıldıramadığı günümüz gençliğini yaş iken eğmek gerektiğini fark etmiş olacak ki yeni eğitim sisteminin çarkı bu yönde işleyecek ve toplum çocuk işçiler çocuk gelinler doğurmak için fazla zorlanmayacaktır. Bu yeni uygulamasıyla 8yıl zorunlu eğitimin 12 yıl zorunlu fakat kesintili hale getirilmesiyle AKP’nin siyasal-ideolojik ihtiyaçlarını karşılaması hedef alınmıştır.

Bu tasarının ''Dindar bir nesil yetiştireceğiz'' söyleminin hemen arkasından uygulamaya

konulması bir tesadüften ibaret olmasa gerek. Eğitimde yaşanan dinselleştirme uygulamalarının imam hatiplerin ortaöğretim bölümlerinin açılacak olmasıyla hayata geçiyor. Bu da kapitalizmin gayrimeşru çocukları olan tinercilerin neslini tüketebilir mi bilmiyoruz ama dindar, bağnaz nesillerin bölünerek hızla çoğalabileceği kültür ortamının koşullarını eksiksiz sağlayacağı açıktır.

AKP bu uygulamaya karşı yapılan eleştirilerin ideolojik olduğunu savunuyor fakat

getirilecek olan uygulamayla öğrencileri 4.sınıftan itibaren hem açık öğretime hem de kuran kurslarına aynı anda devam etme imkanı sağlama düşüncesinin (zaman gazetesi 26.02.2012) ideolojik olmadığını savunuyor.8yıllık zorunlu eğitim sürecinde bile değişik kampanyalar aracılığıyla kız çocuklarını eğitime kazandırma çabaları yetersiz kalmasına rağmen kesintili eğitim sistemiyle birlikte çocuk gelin ve çocuk işçiliği oranlarının artacağı gözle görülür bir gerçekliktir.

Ömer Dinçer’ in bahsettiği eğitimin esnekleştirilmesi göründüğü kadar masum değildir.

Özellikle kız çocuklarının zamanlarında esnekleşme sağlayarak kız çocuklarımızın evlendirilip en az 3çocuk yapması için engeller ortadan kalkmış oluyor. Böylelikle kız çocukları hem kesintili eğitime devam edip hem de kesintisiz ev hapsi hakkına sahip olabilecekler(!).Bizler kesintili eğitimin kesintisiz çocuk iş gücüne, kesintisiz çocuk evliliklerine, kesintisiz gerici düzene ve de kesintili hayatların oluşturulmasına karşı çıkıyoruz.

Page 10: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

ÖĞRENCİ YEMEKLERİ - MÜCVER

Girdiler • AKePe- cemaat savaşında rengini koyu yeşile çaldırmadan AKP tarafında

saf tutmuş 3 kabak • ½ çay bardağı un • 1 adet uluslararası eylem alanlarından geçmiş tecrübeli yumurta • Tüm doğa gibi tuz gölüne yaptıklarını da göstermeyip tamamen bizi

düşündüklerini iddia edenlerin de bol bol dile getirdiği üzere az kullanılması gereken tuzdan bir miktar

Üretim Süreci Çakma AKP’ li

kabaklarımızı rendeliyoruz. Daha sonra un ve tuzumuzu ekliyoruz ardından da yumurtamızı kırıp karıştırıyoruz. Bir tavada yağımızı kızdırıp kaşıkla karışımımızı içine atıp dağıtmadan kızartıyoruz. Dileğe göre yoğurtla da tüketebiliriz.

Not: Ayrıca billur tuz işçilerinin sendikal haklarını kullandıkları için işten çıkarıldığı bu süreçte onların haklı grevlerine destek veren boykotumuzu da unutmuyor ve billur tuz kullanmıyoruz.

Page 11: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

GAYYİPTEN HABER

Page 12: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

ÇIPLAK AYAKLI DİVA – CESARIA EVORA

Bu ismi duyunca hüzünlü okyanus rüzgarını anımsatan sesiyle Cesaria Evora geliverir aklımıza. Kuzey Batı Afrika açıklarındaki bir adalar ülkesi olan Cape Verde’de doğmuş Cesarıa Evora. Doğduğu yer Afrika’da sömürgeleri bulunan Portekiz’in yüzyıllarca üs olarak kullandığı bir yer. Atlantik Okyanusu’nun maviliklerinde kaybolan sal misali 10 küçük adacıktan biri olan bu yerin şöhrete kavuşması da Cesarıa Evora sayesinde olmuş. Diva,16 yaşında,genç bir kız iken başlamış sahne yaşantısına, barlarda şarkı söyleyerek annesine ve iki kızına bakmış yıllarca. Onu dinlemek için Cape

Verde’ye gelen Fransız menajer Jose de Silva ,çalışmayı önerdiğinde 47 yaşındaymış ve 53 yaşına geldiğinde uluslararası şöhrete kavuşmuş. Şarkılarını Portekizce ve Afrika dillerinin bir karması olan Creole dilinde söylemesine rağmen sesinin içtenliği onu dünyanın her köşesinde dinlenen bir sanatçı yapmak için yeterli bir neden olmuş. Bir de sahneye çıplak ayakla çıkma meselesi var tabi Cesarıa deyince akla gelen.’ Aç insanlarla, dünyanın yoksul halklarıyla dayanışma amacıyla sahneye çıktığım

söyleniyor.Bu doğru değil. Benim doğduğum yerde herkes böyle dolaşıyor, çıplak ayakla dolaşmaya alışmışsan ayakkabı giydiğinde özgürlüğünün müthiş şekilde kısıtlandığını hissediyorsun. ‘diyen Cesarıa özgürlük tutkusunu ilan etmiş bir kez daha. Bolca konser turnesine çıkan Cesarıa Evora şöhretine karşın hayatını değiştirmemiş. Konserler dışındaki zamanını dostları, çocukları ve torunlarıyla geçirmiş ve bir kelime olsun Fransızca ve Đngilizce öğrenmemiş. Yakın bir zamanda, 17 Aralık 2011 de kalp yetmezliği ve hipertansiyon sonucu yaşama gözlerini yuman Cesarıa Evora’ nın şarkıları konyak ve sigaradan çatallanmış melankolik sesiyle dünyayı dolaşmaya devam ediyor. Toplam satışları 4 milyonu bulan CD’ leri, girdikleri her mekana hasretleri, insan olmanın acısını ve her şeye karşın korunan umudu ve yaşama sevincini taşıyor.

SANATÇININ ALBÜMLERİ;

LA DĐVA AUX PĐEDS NUS – 1998

DĐSTĐNO DĐ BELĐTA – 1990

MAR AZUL- 1991

MĐSS PERFUMADO – 1992

CESERĐA – 1995

CABO VERDE – 1997

VOZ D’AMOR-2003

NHA SENTĐMENTO_2009

Page 13: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

KADIN VE SPOR

Spor alanında kadının tarihsel konumunu incelemek istediğimizde görüyoruz ki bu konudaki yazılı kitap ya da belge azlığı kadının spordaki yerini göstermektedir. Antik Yunan’da spor güce ve dayanıklılığa dayandığından o dönem zihniyetinde kadının spor yapması uygun görülmüyordu. Hatta kadının olimpiyatlara izleyici olarak katılması bile bir süreç gerektirmiştir.19.y.y.a gelindiğinde spor yapan kadınlar olmuş ancak erkeklerin gölgesinde kalmışlardır. Kadınlar için spor tarihi de bir mücadele tarihidir. Kadınlar için yasak olan olimpiyatlara sporcu kimliğiyle katılmak, okullarda kendi spor liglerini kurabilmek, organizasyonlarda yönetici konumlarında bulunabilmek için mücadele etmişlerdir. Kadın örgütleri/dünya kadın hareketleri kadının bu mücadelesine destek olmuş ve gelişmesine katkı sağlamıştır.

Çoğu alanda olduğu gibi spor

alanında da cinsiyet eşitsizlikleri söz konusudur. Kadınlar spor alanında boy göstermeye başladığında erkek egemen zihniyet ‘Bazı sporların kadınlar için daha uygun olduğunu ve kadınların bu sporları icra etmesinin daha uygun olacağını’ söylemiştir. Bu zihniyete göre kadına uygun sporlar voleybol, yüzme, paten, tenis gibi kadının cinsel özelliklerini sergileyeceği sporlardır. Kadının sporcu özelliğinden önce cinsiyetiyle değerlendirildiğini söyleyebiliriz. Bir buz pateninde kadınların bacakları hep ilgi çekmiştir ya da sırf kadınların bacaklarını seyretmek için voleybol ve tenis izlemeye giden erkekler var. Medya kadını sporcu kimliğiyle göstermek yerine tenis maçlarındaki frikikleriyle gündeme getiriyor. Kadın sporcunun yaptığı sporun cinselleştirilmesi, erkek sporcunun yaptığı sporun atletik olduğu algısı, sporu erkeğe özgü bir etkinlik olarak görme ataerkil sistemin bir ürünüdür.

Kadın sporunu icra ederken birçok engelle karşılaşmaktadır. Bunlardan bir tanesi cinsiyet

testleri. 1999 Dünya Veteran Spor Oyunları’nda Kathy Jaeger 100 mt. Dünya rekoru kırdığında diğer yarışmacıların bu sporcunun cinsiyet testine tabi tutulmasını istemiştir. Bu olay sporda başarının erkeğe mahsus olduğu algısını ortaya çıkarıyor. Fakat bilinmelidir ki spor tarihini yönlendiren kadınlar da olmuştur.

Bugün artık birçok spor branşında kadınlar yer alıyor. Ancak yine de bazı ülkelerde kadın

toplum baskısı, din ya da ailenin etkisiyle spor etkinliklerine katılamıyor. Oyun alanında birçok ilerleme olmasına rağmen yöneticilik alanında kadınlara söz hakkı verilmiyor. Her ne kadar biz kadınların spordaki başarıları yok sayılsa da her alanda olduğu gibi bu alanda da var olmaya devam edeceğiz!

Page 14: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

ALTERNATİF FİLM – PRECIOUS Clarice “Precious” Jones, annesiyle birlikte Harlem’de yaşayan ve annesinin sevgilisi tarafından ikinci defa hamile kalmış 16 yaşında bir kadındır. Derslerinde de başarı gösterememesiyle birlikte sınıfın “sorunlu” kızı ilan edilir.Okul yönetimi Precious’ı benzer geçmişlerden gelen Afro-Amerikan genç kadınlarla beraber özel bir eğitim programına gitmeye zorlar. Burada karşılaştığı şeyler beklediğinin ve yaşamaya alıştığının aksine ilgi ve yadırgamayan bir yaklaşımdır. Bu Precious için bir umut olur ve hayata bakışı değişmeye başlar. Filmin sinopsisini okuduğunuzda ya da fragmanını izlediğinizde filme ön yargıyla yaklaşabilirsiniz. Çünkü şimdiye kadar idealist öğretmenlerle hayatları değişen insanları çok izledik. Ancak Precious bu kategorideki diğer filmlerden farklı bir yerde

duruyor. Çünkü film bir arınma ve acıma seansına dönüşmüyor. Aksine izlerken bir farkındalık yaratıyor. Şimdiye kadar kapalı kapılar arkasında yaşanılan olaylar gözümüzün önüne öyle bir geliyor ki kaçmak mümkün olmuyor. Günümüzde ise insanların gerici bir zihniyetle, din ögesi kullanılarak, kendi bedenlerinin içine gömülmesini emreden bir sistemle yüceltilen aile kurumunun üyelerinin birbirlerine aslında nasıl bir cinsel istismar uygulayabileceğini bize hatırlatıyor. Kutsallaştırılan aile olgusuyla üstü örtülen bu yaşanmışlıkların bir kadının yaşamını nasıl etkilediğini bu filmle anlayabilirsiniz.

ALTERNATİF KİTAP -KADIN BEDENİ VE ÖZGÜRLEŞME ‘Kadın, erkekle aynı dünyayı paylaşmasına rağmen, aynı

toplumsal koşulları paylaşamamakta, aynı akla sahipken, aynı özgürlüğü yaşayamamaktadır.Çünkü öncellikle annedir, bir erkeğin eşidir.Yaşamı ,kendisinden başka herkesindir. Yaşamındaki bu çoklu sahiplenme ve yapmak zorunda kaldığı beklentiler, kadının kendisi üzerinde düşünmesini ve kendi istemlerini hayata geçirmesini engellemektedir. Ayrıca; erkin, gücün dışında tutulduğu için bugünü ve geleceği şekillendiren süreçlerin denetiminden de mahrum kalmıştır.’ diyerek kitabına başlayan Derya Kaylı tarihsel süreç içinde feminist düşünce kuramlarını özellikle beden konusu üzerinden toparlayan bir eser hazırlamıştır. Bu kitapta Simone De Beauvoir’in kadının özgürleşme arayışında kadının ezilmişliğinin bağımlılığına sessiz kalışının tarihini kuramsal olarak incellemiştir, Charlotte Perkins

Gilman ve Emma Goldman’ın kadın muhafazakarlığına inat bir dik duruşla ideallerini yaşama geçirişlerini, ayrıca kadın bedeninin erkek kontrolunden bağımsızlaşarak kendi zenginliğini ve çeşitliliğini fark edebilmesinin yollarını tartışan Shulamith Firestone ve Kate Millet’i, freud ve Lacan’dan alıntılar yaparak inceleyen yazar kendi dilini arka planda tutmuştur. Bu durum iki sonucu doğurmuştur. Birincisi yazarın toplama bir eser ortaya koyuşu feminist kuramcıları birlikte incelememizi kolaylaştırmıştır. Đkincisi de yazarın kendisini kitabında göremememizdir. Son olarak şunu diyebiliriz ki, Derya Kaylı’ nın kitabı feminist kuramcılara başvurarak kadınları zorlayan tuzakları ortaya çıkarmaya ve kadının kendi bedeninin dilini bularak güçlenme olanaklarına işaret etmiştir.

Page 15: Bi Haber Fanzin 7. Sayı

TARİHTE 15 GÜN

6 Mart 1919 – 3. Enternasyonal Kuruldu. 8 Mart 1857 - “Eşit işe eşit ücret” sloganıyla göreve başlayan 130’a yakın tekstil işçisi kadın grev yaptıkları fabrikanın içinde rehin bırakıldı ve yakılarak can verdi. 1987 - Feminist dergisi yayınlandı. 12 Mart 1971 - Ordu yönetime el koydu. 13 Mart 1982 - Üç devrimci genç; Seyit Konuk, İbrahim Ethem Çoşkun, Necati Vardar idam edildi. 16 Mart 1978 - İstanbul Üniversitesi’nden toplu çıkış yapan devrimci gençlerin üzerine faşist katillerce bomba atıldı. 8 devrimci genç yaşamını yitirdi. 18 Mart 1871 - Paris’te Komün ilan edildi.

MELANKOLİ KEVİN HAKKINDA KONUŞMALIYIZ 2 - 8 Mart 9 – 15 Mart

Pazartesi 14.30 - 16.45 - 19.00 Cuma 14.30 - 16.45 - 19.00 - 21.15 Salı 14.30 - 16.45 - 19.00 Cumartesi 14.30 - 16.45 - 19.00 - 21.15 Çarşamba 14.30 –16.45 - 19.00 - 21.15 Pazar 14.30 - 16.45 - 19.00

Perşembe 19.00 Pazartesi 14.30 - 16.45 - 19.00 Salı 14.30 - 16.45 - 19.00

ARTİST Çarşamba 14.30 –16.45 - 19.00 - 21.15 16 - 22 Mart Perşembe 14.30 - 16.45 - 19.00

Cumartesi 14.30 - 16.45 - 19.00 - 21.15

Pazar 14.30 - 16.45 - 19.00 Tam: 6 TL

Pazartesi 14.30 - 16.45 - 19.00 Öğrenci: 4 TL Salı 14.30 - 16.45 - 19.00 Salon: 75. Yıl Amfisi Çarşamba 14.30 –16.45 - 19.00 - 21.15 Perşembe 14.30 - 16.45 - 19.00

Page 16: Bi Haber Fanzin 7. Sayı