fizikist nisan 2013
DESCRIPTION
Yeni Kritik Teknoloji Devrimi, Bir Fizikçi'nin Yol Hikayesi, Scara Robotlar, Higgs Bozonu, Şehsuvar Zebitay RöportajıTRANSCRIPT
Fizikist Sayı 23 1
2 Fizikist Sayı 23
Fizikist Sayı 23 3
EDİTÖRDENMerhaba,
Uzun bir aradan sonra tekrar siz bilimseverler ile beraberiz.
Dergimiz yayınına bir süre ara verdi. Bu süreçte sizlerden yoğun bir
şekilde derginin neden çıkmadığı hakkında birtakım sorular geldi. Biz
de elimizden geldiğince sorularınızı yanıtlamaya çalıştık.
Uzun süren bu ayrılığın sonunda sizlere yine dopdolu içerikler
hazırladık. Bu ay kapak konusu olarak “Yeni Kritik Teknoloji Devrimi”
adlı konuyu hazırladık. Onun hemen sonrasında ise “Bir Fizikçinin Yol
Hikayesi“ yer almakta.
Hiç düşündünüz mü? Yıldızlar birbirine daha yakın olsalardı hayat
nasıl olurdu? Bu sorunun cevabı birazdan soluksuz okuyacağınız
sayfalarımızda gizli.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Üniversitesi’nin düzenlediği 3. Fizik
Çalıştayı’nda Fizikist Ekibi olarak yerimizi almıştık. Fiziğe ilgi duy-
anlar, profesörler ve birçok görevdeki yaklaşık 700 kişilik kalabalık
oradaydı. Çalıştayın sonunda da Fizikist Ekibi’ne teşekkürlerini sun-
dular. Çalıştayın sonunda bizleri unutmayanlara da buradan teşekkür
edelim.
Ve geçen ay Prof. Dr. Şeysuvar Zebitay ile güzel bir sohbet gerçekleştirdik.
Bu güzel sohbetin ayrıntıları da ilerleyen sayfalarımızda. Röportajımızda
sorduğumuz soruları samimiyetle cevaplayan ve bizleri kırmayan
Şeysuvar Zebitay’a ekip olarak teşekkür ediyoruz.
Dergimizin son sayfalarına yaklaşırken bazı meklek grupları hakkında
da bilgi edineceksiniz.
Bu ayki kişisel gelişim konumuz, hayatımızdaki çoğu alışkanlığımızı
değiştirmemizi sağlayan bir kişiliği ele alacağız. O kişi herkesin
yakından tanıdığı bir isim. “Steve Jobs”.
Yeni sayımızı soluksuz okumanız dileğiyle herkese keyifli okumalar
diliyorum. Bizi takip etmeyi bırakmayan, web sitemize ve dergimize
göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı teşekkür ediyorum.
Emre ALTIN
Emre Altı[email protected] Müberra Altı[email protected]
Cüneyt [email protected]
Aslan Ahmet Haykı[email protected]
Hülya Vardarlı[email protected]
Mahmut Yü[email protected]
Konuk Yazarlar
Bekir Berk Bakar
Oğuzcan Gürsoy
Mustafa Gül
Prof Dr. Şehsuvar Zebitay’a
Teşekkürler.
© 2013
Fizikist ®Bilim ve Teknoloji Dergisi
Tüm Hakları Saklıdır.
4 Fizikist Sayı 23
İÇİNDEKİLER
0810
28
Yeni Kritik Teknoloji Devrimi05
Bir Fizikçi’nin Yol Hikayesi10
Yıldızlar Birbirlerine Daha Yakın Olsalardı12
Fizikist Ekibi 3. Fizik Çalıştayı’nda16
Higgs Bozonu Gelecekte Ne İşimize Yarayacak?20
İnşaat Mühendisliği22
Prof. Dr. Şeysuvar Zebitay Röportajı18
Güneş Enerjisiyle Çalışan Arabalar24
Nükleer Tıp28
Scara Robotlar30
Fizyoterapist Kimdir?33Düşünce Okuma Gerçek Oldu15
Dalgalar ve Fizik21 Kişisel Gelişim Steve Jobs34
Fizikist Sayı 23 5
Elektrik konusunda iletken ve yalıtkan kavramları önemli-
dir. İletken için atomun son yörüngesinde 1,2,3 elektron bulunduran
ve elektron vermeye meyilli metaller örnek verilebilir. Yalıtkan için
ise atomun son yörüngesinde 5,6,7 elektron bulunduran ve elektron
almaya meyilli ametaller örnek verilebilir.
Son yörüngelerinde 4 elektron bulunduran yarı iletkenler doğa-
da ne iletken ne de yalıtkan özellik gösterir. Ancak yarı iletkenlerin
laboratuvar şartlarında elektronlarla bombardıman edilerek süper
iletkenlere dönüştürülmüş olması elektronik devriminin başlama-
sına neden olmuştur. 2000’li yıllara kadar Silisyum ve Germanyum
üzerine sayısız çalışmalar yapılmış ve elektronik hayatımızın nor-
mali haline gelmiştir.
Tabi ki yoğun madde fiziğinde araştırma ve geliştirme çalışmala-
rı devam etmiş ve bu bağlamda deneysel çalışmalar meyvelerini
vermiştir. Transistörlerin yapısından bildiğimiz s-tipi ve p-tipi ya-
rıiletkenlerin laboratuvar çalışmaları sırasında kritik bir bilgilere
ulaşılmıştır.
Süperiletkenler üzerine çalışmalar sonucu elde edilen bilgi biriki-
mi bilim adamlarına yeni topolojik yapıların varlığını göstermiştir.
2002 yılında deneysel olarak Sr2RuO4 olarak bilinen malzemede
p-tipi süperiletkenlik görülmüş. Böylece 2000’li yılların başlarında
topolojik yalıtkan, topolojik iletken ve topolojik malzeme üretim ça-
lışmaları hız kazanmıştır. Bu aynı zamanda yeni bir kritik teknoloji
devriminin de başlangıcıydı…
Topoloji sözcüğünün tanımına bakacak olursak, kelime anlamı ola-
rak yüzey, uzay bilimi anlamına gelir. Topoloji sözcüğü bir topolojik
uzayı tanımlamak için inşa edilen ve belli koşulları sağlayan kü-
meler ailesi için de kullanılır. Yani topoloji, geometri yapmak için
atılan ilk adımdır. İki topolojik uzayın denkliği, aralarında topolojiyi
koruyan ve topolojik eşyapı ya da homeomorfizma denen sürekli
bir gönderimin varlığıyla ortaya çıkar. Kabaca, bu tür gönderimler
topolojik nesneleri yırtmadan ve koparmadan, eğip bükerek sürekli
bir biçimde bir başka nesneye dönüştürür.
Bir homeomorfizmaya örnek olarak, bir üçgenin (içi boş) bir çembe-
re ya da bir çay bardağının, çay tabağına dönüşümü verilebilir. Bunu
geometrik olarak görmek çok kolaydır. Gerçekten çay bardağı ya da
tabağından birinin kauçuktan yapıldığını düşünürsek, o cismi yırt-
madan, kesip koparmadan sadece çekip uzatarak ve eğip bükerek
diğer cisme dönüştürebileceğimizi görürüz. Benzer şekilde kulplu
bardak ve simidin birbirlerine aynı yöntemle dönüştürülebileceğini
de görebiliriz. Peki bu esnek yapılar bize ne sağlayacak?
Laboratuvarda üretilen iki ve üç boyutlu topolojik yalıtkanlar koz-
moloji ve yüksek enerji fiziğinde varlığı kuramsal olarak tespit edilen
topolojik yapıların benzerlerinin katı hal fiziği laboratuvarlarında
gözlemleneceğine işaret etmektedir. Yani Kozmoz 50 metreka-
relik laboratuvara girecek. Bununla ilgili olarak 2000’li yılların
başlarında öngörülen en önemli kuramsal sonuçların başında Ma-
jorana fermiyonlarının Sr2RuO4 p-tipi süperiletkenlerde görülmesi
gerektiği gelmektedir.
KAPAK KONUSU
6 Fizikist Sayı 23
Relativistik kuvantum mekaniğinde Majorana fermiyonu sıfır kütleli olup, kendi kendinin antiparçacığıdır. Relativistik alan ku-
ramında nötrino’ların Majorana fermiyonu olup olmadıkları hala araştırılmakta olup, bunu anlayabilecek deneysel altyapıyı oluşturmak
çin, AB, Hindistan gibi yerlerde bütçesi uluslararası konsorsiyumlarla oluşturulan yer yüzeyinin 1.5 km altında büyük laboratuvarlar inşa
edilmektedir. Bu laboratuvarların kurulması fizikte kuramsal olarak bilinen bilgilerin deneysel olarak ta gözlenmesine olanak tanıyacak.
Bilim-sanayi işbirliği çerçevesinde bunu ticari boyuta dönüştürerek ürün elde etmek, pazar yaratıp satmak gibi boyutlar ise yüksek tekno-
loji şirketlerinin devraldığı aşamalardır. Topolojik malzeme fiziği birçok ülke tarafından Ar-Ge çalışmalarında malzeme üretiminde ilk sırayı
almıştır. Örneğin; 2010 yılında, ABD’deki askeri araştırmaların en büyük destekçisi olan DARPA, topolojik malzemeleri yeni kritik spintronik
teknolojiler listesine ekledi.
Dünyada birçok devlet kuruluşu bu konuda yapılmakta, olan araştırmaları benzer şekilde en kritik araştırma alanları içine almışlardır ve
işin temel matematik ve kuramsal fizik boyutundan malzeme bilimlerindeki uygulamalarına kadar çok geniş bir bölgede yapılacak olan
araştırmalara destek vermektedirler.
KAPAK KONUSU
Fizikist Sayı 23 7
Bunun sonucu olarak, birkaç yıl içerisinde sıfır gürültü şampiyonu, düşük güçte çalışabilen uzun ömürlü topolojik transistörler, topolojik
kuvantum kapasitörler, topolojik algılayıcılar (sensörler) üniversite laboratuvarlarında üretilmiştir. Laboratuvarlarda, topolojik malzemeler
kullanılarak nanoteller üretmek için yoğun çabalar sarfedilmektedir. Bununla beraber, fotonik band aralığı topolojik olabilecek olan mal-
zemeler üzerine de yoğun çalışmalar yapılmaktadır.
Önümüzdeki 10-15 yıl içerisinde bu dalganın büyüyerek, topolojik bilgisayar çiplerini ve dolayısıyla tüm topolojik elektronik ve dijital sistem-
lerini, topolojik fiber kabloları ve yüksek duyarlılıklı optik topolojik polarizatörleri ürettiğini göreceğiz.
Dirac ve Majorana tarafından 1900’lü yılların başlarında öngörülmüş olmalarına rağmen relativistik bölgede henüz deneysel olarak varlıkları kanıtlanamamıştır”
8 Fizikist Sayı 23
Yazan ve derleyen: Müberra ALTINKaynakça: Bilkent Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim üyesi Tuğrul Hakioğlu’nun seminer notları.
Anahtar dergisi Ocak sayısı, http://itap-tthv.org,wikipedia
Şekil 1: Aharonov-Bohm fazının ölçülmünde kullanılan
mikroçip interferometre
Grafen’in henüz tam olarak kontrol edilemeyen üretim süreci, onun elektronik ve spintronik teknolojisinde liderliğini sağlayamadı. Topo-
lojik yalıtkanlar ise oda sıcaklığındaki laboratuvarlarda üretilebilmekte ve teknolojide oluşturmakta oldukları tsunami hissedilmektedir.
Böylesine geniş birikim kullanan kritik konuların ülkemizin araştırma kurumlarında hızlı bir şekilde başlatılabilmesi ve işbirliği içinde
organize edilmesi, devletimizin öncelikli alanlar içine bu ve benzer konulardaki araştırmaları da eklemesiyle ve varolan araştırma proje
desteklerinin dışında yeni destek mekanizmalarının hayata geçirilebilmesiyle mümkün olacaktır.
Ülkemizde 2010 yılından bu yana büyük uluslararası enstitüler ve bilim akademileriyle ITAP arasında ortaklık antlaşmaları yaparak
uluslararası zemin hazırlandı. Bu uluslararası ortaklar ve üniversitelerimizden dinamik araştırmacılar ve öğrencileriyle beraber 2012 yılı
sonbaharında Topolojik Malzemeler Araştırma ve Eğitim Girişimi’ni kurmuştur.
Şekil 2: Elektron yükünün topolojik yüzeydeki yansısı
bir manyetik monopol yaratır.
Türkiye bu kritik devrimde yer almalıdır. Grafen araştırmaları 2004’lü yıllarda arttığı zaman beraberinde Dirac fiziği katı hal laboratuvarına girmişti.
KAPAK KONUSU
Fizikist Sayı 23 9
10 Fizikist Sayı 23
BİR FİZİKÇİ’NİN YOL HİKAYESİCüneyt Karaer / [email protected]
Fizikist Sayı 23 11
Adem Bağcılar’a fizik öğretmeniyle gitmeyi kararlaştır-
mıştı. Okuldan çıkıp otobanda yol alırken sıcak araba uykusunu ge-
tirmiş ve bir süre sonra uykuya dalmıştı. Araba virajları dönerken
Adem bir o tarafa bir bu tarafa savruluyor, rüyasında da fizikçinin
eylemsizlik konusunu anlattığını görüyordu. Aniden uyandığında
aracın oldukça süratli olduğunu fark etti.
- Hocam hızımız nedir? Arabanın hız sayacı bozuk olduğu için bir süre duraksayan Cüneyt
hoca dikiz aynasından Adem’e baktı. Sonrasında da saatine baka-
rak:
- Adem yarım saattir yoldayız ve 45 km yol gittik. Yani hızımız 90
km/h kadar.
Adem bir süre suskun kaldı. Hızımız hiçte 90 km/h gibi değildi. Bir
10 dakika geçmişti ki.
- Hocam tamam da şu anki hızımız nedir?- 10 dakika içinde 20 km yol aldık hızımız ortalama 120 km/h.
- Tamam da hocam şu an hızımız nedir?
- Adem daraltma beni aracın hız sayacı bozuk bende sana ‘hız : yol/
zaman’ formülüne göre cevap veriyorum.
adem gizemli gülüşüyle sordu.
- Şu an ki hızımız?Adem oltayı fizikçiye atmış bir fen lisesi öğrencisi edasıyla yavaş
yavaş çekiyordu.
- Adem şu an derken neyi kastediyorsun. Sıfırıncı saniyeyi mi?
Adem sayacın olmamasından faydalanarak formulünde
sıfırıncı saniyede hızın tanımsız olacağını bildiğinden:
- Evet hocam sıfırıncı saniyede.
- Hımm…
Aniden frene bastı Cüneyt Hoca. Araç durdu. Adem gülüyordu ama
arabadan atılmakta vardı işin ucunda. Sonra araç tekrar hızlanma-
ya başladı ve bir süre sonra hızımız tekrar 120 km/h e ulaştı.
- Adem aracımız şu an sabit ivmeli bir hareket yapıyoruz ve bu
yüzden konum grafiğimiz parabolik.
Yani 1. Sn de 1 metre 2. Sn de 4 metre 3. Sn de 9 metre 4. Sn de
16 metre. 5. Sn de 25 metre gibi.
- Evet hocam zamanın karesi şeklinde ilerliyor. Fonksiyonunu
söyleyeyim.
Adem zeki ve çalışkan bir öğrenciydi kısaca inek derlerdi ona.
Adem 5. sn de hızımız nedir?
V: x/t den 25/5 ten 5m/s
- 8. sn de hızımız.
- Hocam 64/8: 8m/s
- 8. ile 5. sn arasında hızımız nedir?
Adem meselenin nereye varacağını tahmin etmişti. Zamanlar
birbirine yaklaştıkça sayı değeri gittikçe 10’a yaklaşmakta idi.
Ve cevabın da 10 olması gerekiyordu. Ama hala sorusuna yanıt
alamamıştı. Zaman tam 5. Sn de payda 5 - 5 olursa hız tanımsız
oluyordu. Bakalım Cüneyt hoca işin içinden nasıl çıkacak merak
ediyordu. Yaklaşık değer cevabı onu tatmin etmeyecekti. Cüneyt
hoca Adem’in dikiz aynasındaki cevap bekler edalı yüzünü gördü
ve; - Yukarıdaki denklemleri genelleştirelim ve şöyle yazalım.
Yerine istediğin kadar - 0 yaz Adem, artık tanımsız yapamazsın.
Adem tabi ki bu 5. Sn deki anlık hız. Daha genel yazımı ise
X: şeklinde yerdeğiştiren bir araç için herhangi bir andaki anlık
hız denklemi:
Yani sıfır olduğunda X: iken v:2t anlık hıza sahip oluyor araç.
Adem kıs kıs gülerek ‘hocam yok bide : X: görürsek hız için 2 yi
başa alalım üssü bir azaltalım deyinde biraz gülelim.’ dedi. Cüneyt
hoca da ona;
“Aynen Adem öyle yapalım” deyince Adem küçük dilini yutacak gibi
oldu gözlerini kocaman açarak. Ve Cüneyt hoca bir fizikçi edasıyla
‘eğim Adem eğim teğet nokta türev ve bir sürü anlaşılmaz şeyleri
kendi kendine mırıldanarak sürdü aracını otobanda.
Araç karlı bir günde, bazen sabit hızda bazen ivmeli hareket
ederek, bize göre kuzeye batıdan gelen araca göre ise kuzeybatı
yönünde bağıl bir hareketle limit hıza ulaşmış serbest düşen karlar
altında, virajlarda, merkezcil kuvvetin etkisiyle saçlarını genç bir
kız gibi savrulan, sürtünme kuvvetinin etkisiyle hayata tutunan
kırmızı focus’yla yavaş yavaş kaybolup gitti…
Cüneyt Karaer
BİR FİZİKÇİNİN YOL HİKAYESİ
x2-x1V:t2-t1
2X(t):t
64-25V: 8 5−
x(7)-x(5)V: 7 5−
x(6)-x(5)V: 6 5−
x(5.5)-x(5)V: 5.5 5−
39:13 /3
m sn
49 25:12 /7 5
m sn−−
36 25:11 /6 5
m sn−−
30.25 25:10.5 /5.5 5
m sn−−
1221 1
11 1 1
2(5 ) (5) 10(5 1) 5: : : : 10(5 ) 5
x t x t ttV tt t t
+ − ++ − ++ −
2 21
11 1
( ) ( ) ( 1): : : 2( )
t t x t t t tV t tt t t t+ − + − +
+ −
V : x(8)− x(5)8 − 5
V:
12 Fizikist Sayı 23
Eğer Yıldızlar Birbirlerine Daha Yakın Olsalardı...“Öyleyse maddenin ardında başka bir şey olmalıdır, bir şekilde onu kontrol eden bir şey. Ve bu, denilebilir ki, bir Yaratıcının varlığının matematiksel kanıtıdır.”
YILDIZLAR
Fizikist Sayı 23 13
Milattan sonra 1054 yılının 4 Temmuz gecesi, Çin İmparatorluğu’nun astronomları, gökyüzünde çok dikkat çekici bir olayın gerçekleştiğini gözlemlediler. Gökyüzündeki boğa burcunun yakınlarında, aniden çok parlak bir yıldız ortaya çıktı. Yıldız o kadar parlaktı ki, ışığı gündüzleri bile kolaylıkla fark edilebiliyor, gece ise neredeyse Ay’dan daha parlak görünüyordu.
Çinli astronomların gördükleri ve kaydettikleri bu olay, evrendeki en ilginç astronomik oluşumlardan biriydi aslında. Bu bir “süpernova”ydı. Süpernova deyimi, astronomlar tarafından bir yıldızın patlayarak dağılmasını isimlendirmek için kullanılır. Dev bir yıldız, korkunç bir patlama ile kendisini yok eder ve içindeki madde de yine korkunç bir hızla dört bir yana dağılır. Bu patlama sırasında yayılan ışık, yıldızın normal ışımasından binlerce kat daha kuvvetlidir.
Astronomlar süpernovaların evrenin oluşumunda çok önemli bir rol oynadığını düşünürler. Bu patlamalar, ast-ronomların tahminine göre, maddenin evrende bir noktadan başka noktalara taşınması işine yarar. Patlama so-nucunda dağılan yıldız artıklarının, evrenin başka köşelerinde birikerek yeniden yıldızlar ya da yıldız sistemleri oluşturduğu varsayılmaktadır. Bu varsayıma göre, Güneş, Güneş Sistemi içindeki gezegenler ve bu arada elbette bizim Dünyamız da, çok eski zamanlarda gerçekleşmiş bir süpernova patlamasının sonucunda oluşmuştur. Ancak işin ilginç yanı, ilk bakışta basit birer patlama gibi durabilecek olan süpernovaların, gerçekte çok hassas bazı dengeler üzerine kurulmuş olmalarıdır.
Michael Denton, Nature’s Destiny (Doğanın Kaderi) adlı kitabında şöyle yazar: Süpernovalar ve aslında bütün yıldızlar arasındaki mesafeler çok kritik bir konudur. Galaksimizde yıldızların bir-birlerine ortalama uzaklıkları 30 milyon mildir. Eğer bu mesafe biraz daha az olsaydı, gezegenlerin yörüngeleri istikrarsız hale gelirdi. Eğer biraz daha fazla olsaydı, bir süpernova tarafından dağıtılan madde o kadar dağınık hale gelecekti ki, bizimkine benzer gezegen sistemleri büyük olasılıkla asla oluşamayacaktı. Eğer evren yaşam için uygun bir mekân olacaksa, süpernova patlamaları çok belirli bir oranda gerçekleşmeli ve bu patlamalar ile diğer tüm yıldızlar arasındaki uzaklık, çok belirli bir uzaklık olmalıdır.
Bu uzaklık, şu an zaten var olan uzaklıktır. Süpernovaların oranları ve yıldızların mesafeleri, aslında evrenin sa-hip olduğu büyük düzenin çok küçük iki ayrıntısıdır. Evreni biraz daha detaylı olarak incelediğimizde ise, karşı-laştığımız düzen olağanüstüdür. Bunlardan bir tanesi de yıldızlar arasındaki mesafedir.
Cygnus takımyıldızında bulunan, Dünyaya 2500 ışık yılı uzaklıktaki ve Cygnus Düğümü olarak bilinen bir süper-nova kalıntısına ait süpernova yaklaşık 15 000 yıl önce patlamıştır. Bugün bile devam ede gelen patlamadan kalan şok dalgaları çevresindeki yıldızlararası ortamı hala itmektedir ve içindeki gazı ısıtıp X ışını yaymaya devam etmektedir
Sonuç olarak bu muazzam düzen için bize düşen söz bu olsa gerek; evrendeki gök cisimlerinin dağılımı, insanın yaşamı için tam olması gereken yapıdadır. Dev boşluklar, amaçsız yere ortaya çıkmamışlardır; amaçlı bir yaratılı-şın sonucudurlar.
Tunahan GÜL
14 Fizikist Sayı 23
Yeni enerji kaynağı: Bakteri üretimi ‘biyo-pil’
İngiltere ile ABD’nin ortaklaşa yürüttüğü
bir araştırma, bakterilerin yakında mik-
roskobik ‘biyo-pil’ olarak işlev görebile-
ceğini ortaya koydu.
Bakterilerin doğrudan elektrik akımını
kendilerinin mi ürettiği yoksa başka şe-
kilde mi elde ettiği sorusu şimdiye kadar
cevaplanamamıştı.
Bu mekanizmanın bulunması ile bakte-
rilerin yerinde, sağlam bir enerji kaynağı
olarak kullanılması olanakları gündeme
geldi.
Araştırma ekibinin başkanı ve İngilte-
rede öğretim görevlisi Dr Tom Clarke,
yaptığı açıklamada, incelenen bakterinin
göl ve denizlerdeki mineral seviyesine
etkisinin bilindiğini, ancak bunu nasıl
gerçekleştirdiğinin anlaşılmadığını be-
lirterek “bulmacanın son parçasını da
bulduk” dedi.
Shewanella oneidensis adlı bakterinin
nehir ve denizlerde görüldüğünü ifa-
de eden Clarke, “Amazonlardan Baltık
Denizi’ne kadar her yerde bulunduğunu”
söyledi.
Hepimiz kafeini ve üzerimizde olan etkilerini genel olarak bilsek de, çok sevdiğimiz
kahve, çay ve enerji içeceklerini içtiğimizde daha dinç, enerjik ve dikkatli hale gelme-
mizin dışında beynimizde gerçekten neler olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Sadece
basit bir tetikleyici olmanın ötesinde farklı toleranslara sahip insanlarda farklı etkiler
yaratabilen kafeini ve beynimize olan etkilerini bu yazıda enine boyuna inceleyeceğiz.
Kafein aslında enerjinizi artırmaz
Beyninizde yer alan nöronlar uyanık olduğunuz her an çok yüksek bir hızda çalışırlar.
Bu nöronların çalışması sırasında bir yan ürün olan adenozin meydana gelir. Fakat
adenozin atık bir madde değildir ve sinir sistemimiz reseptörler aracılığıyla vücudu-
muzdaki adenozin seviyesini sürekli kontrol eder. Normal koşullarda beyin ve omurili-
ğimizdeki adenozin miktarı belirli bir düzeyin üzerine çıktığında vücudumuz bize uyku
ve dinlenme ihtiyacı içerisinde olduğu uyarısını verir. Yani kendimizi uykulu ve yorgun
hissederiz. Vücudumuzda birbirlerinden farklı birkaç adenozin reseptörü bulunmakla
beraber, bunlar arasında kafeinin en fazla etkileşim içinde olduğu adenozin reseptörü
A1’dir. Kafein tüm bitkilerde belirli miktarlarda bulunduğu gibi vücudumuzda da kafe-
inin kimyasal türevleri bulunur.
Vücudumuzdaki bu miktarı dışarıdan takviye yoluyla kafein alarak normalden daha
yüksek seviyelere çektiğimizde ise (örneğin 226 gr’lık standart bir fincan içerisindeki
100mg kafein) kafein bileşikleri çok yetenekli birer adenozin dublörü gibi davranır. Bu
en başta sizi şaşırtabilir çünkü adenozinlerin reseptörlere bağlanarak bize uyku hissi
ve enerji düşüklüğü uyarısı verdiğini söylemiştik. İşte kafeinin görevi tam da bura-
da başlıyor. Vücudumuza girdiği anda hemen sistemimizdeki adenozin reseptörlerine
yönlenerek onlara bağlanıyorlar. Adenozin’e olan benzerlikleri nedeniyle de reseptör-
ler tarafından gerçek zannedilerek hemen kabul ediliyorlar. Sonrasında bu reseptör-
ler, kafeinin benzersiz yapısı ve kimyasal düzeni ile doldurulduktan sonra adenozinde
olduğu gibi aktif hale gelmiyor, tam tersine bir süreliğine (ortalama 2-3 saat) tepkisiz
kalıyorlar.
Kafein beyinlerimizi aslında nasıl etkiliyor?Bazılarımızın güne onsuz başlayamadığı, bazılarımızın tehlikeli ve zararlı olarak gördüğü, zincir mağazaların her gün yüzlerce kişiyle dolup taşmasına neden olan ve tehlikeli bir popülerliğe ulaştığına inanılan kafeini ne kadar tanıyorsunuz?
HABER TURU
Fizikist Sayı 23 15
Düşünce okuma gerçek olduBilim insanları laboratuvar fareleri üzerine yaptıkları deneylerde düşünce okuma konusunda önemli bir adım attı. Beyinleri birbirlerine kablolarla bağlanan iki farenin, düşüncelerini aktararak bilgi iletmesi sağlandı.
Bilim tarihine ilk kez iki canlının düşüncelerini okuyarak birbirlerini anlaması
ve beraber hareket etmeleri sağlandı. Her ne kadar telepati olduğu söyle-
nemese de, fareler beyinleri arasında fiziksel bağlantı kurulması sayesinde
birbirlerinin düşüncesini okumayı başardı.
Newscientist’in haberine göre, ABD’nin Duke Üniversitesi’nde sinir bilimci
Miguel Nicolelis ve ekibi tarafından yapılan deneyde, iki farenin beyni kablo-
larla birbirine bağlandı ve bilgi aktarımı yapıldı.
Scientific Reports dergisinde yayımlanan araştırmada elde edilen başarı, ge-
lecekte sinir sistemiyle kontrol edilecek protezlerin geliştirilmesinde büyük
bir atılım sağlayabilir. Bilim insanları ayrıca, bu alanda yaşanacak gelişimle,
bir gün beyinlerin bilgisayar ağları gibi bir araya getirebileceğini veya sinir-
sel faaliyetlerin elektronik sinyallere dönüştürülebileceğini ifade etti.
Yapılan bir diğer deneyde, farelerin beyinlerinin temas olmadan bilgi aktarıp
aktaramayacağı gözlemlendi. Fareler bu sefer, burunlarını bir açıklığa sokmak
ve bıyıklarını boşluğun genişliğini kontrol etmek için eğitildiler. Farelere,
geniş olan delikleri tespit ettiklerinde sağda duran bir tuşu, dar olanlar için
solda duran bir tuşu dürtmeleri gerektiği öğretildi.
Gezegen oluşumuna ait ilk doğrudan fotoğrafGök bilimciler, bir dış gezegenin yıldızı etrafında
oluşma sürecini gösteren ilk doğrudan fotoğrafı elde
etmiş olabileceklerini belirtti.
Bilim insanları, neredeyse Jüpiter büyüklüğündeki
bir gaz devinin yıldızı etrafındaki oluşum sürecine
ait doğrudan fotoğrafı elde ettiklerine inanıyor. VLT
teleskopu tarafından elde edilen görüntüde, kalın
bir kozmik gaz ve toz tabakasının ortasında silik bir
küre görülüyor.
Astrophysical Journal Letters dergisinde yayımla-
nan araştırmada yer alan İsviçre’deki Zürih Federal
Teknoloji Enstitüsü’nden Sascha Quanz, “Bugüne
kadar gezegenlerin oluşumu bilgisayar simülas-
yonları tarafından takip edilebiliyordu... Eğer yap-
tığımız keşif bir gezegenin oluşumuna aitse, ilk kez
bir gezegenin oluşum sürecini ve çok erken safha-
daki çevresel şartlarını gözlemleme şansı bulaca-
ğız” dedi.
Olası gezegen oluşumunun gözlemlendiği HD
100546 yıldızı, Dünya’dan 335 ışık yılı ötede yer
alıyor. Yıldız sisteminde daha önceden güneşine
olan uzaklığı, Dünya ile Güneş arasındaki uzaklığın
altı katı olan bir gezegen daha keşfedilmişti.
16 Fizikist Sayı 23
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen İstanbul Üniversitesi Fizik Çalıştayı’nda
Fizikist ekibi de hazır bulundu.
Türkiye’deki birçok üniversite öğrencisinin de katılımıyla gerçekle-
şen çalıştay oldukça verimli geçti. Renkli kişilikleriyle fiziği katılım-
cılara anlatan çağrılı konuklar sayesinde katılımcılar bir yandan
bilgilenmenin keyfini yaşarken diğer yandan fiziğin önemini bir kez
daha kavradılar.
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Baki Akkuş’un
açılış konuşmasıyla başlayan çalıştay Üniversitelerarası Kurul Baş-
kanı Prof. Dr. İbrahim Halil Mutlu’nun “Fizik: Farkındalık” konferan-
sıyla devam etti.
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Bekir Aktaş “Fizikçilerin Araştırmaları ile Teknolojideki Sıçrama-
lar” isimli konferansında günlük hayattan örneklerle fiziğin tekno-
lojiye büyük katkısını anlattı.
Bilkent Üniversitesi, Fizik Bölümü Öğretim üyesi ve ITAP Direktörü
Tuğrul Hakioğlu katılımcılara “Topolojik Yalıtkanlar, Topolojik Süpe-
riletkenler ve Topolojik Malzemeler: Yeni Fizik ve Yeni bir Kritik Tek-
nolojik Devrimin Başlangıcı” hakkında bir konuşma yaptı.
Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Emekli Öğ-
retim Üyesi Prof.Dr. Ethem Derman “Kepler’den Kara Deliğe” isimli
konferansında samimi anlatım tarzı ile katılımcıları hem Kepler ‘e
hem de kendisine hayran bıraktı.
Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. İbrahim
Semiz “Higgs Parçacığı Ne İşimize Yarayacak ki Çocuğum?” isimli
konferansı ülkemizde temel bilimi önemsemeyen kişilere ve fizik
ne işimize yarayacak sorusuna cevap niteliğindeydi.
Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi
SUNUM Direktörü Dr. Volkan Özgüz “Göremediğimiz Boyutların Gö-
rünür Uygulamaları – Nanoteknoloji ve Fizik” isimli konferansında
akıcı anlatımıyla dikkat çekti.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim
Üyesi Prof.Dr. Kayhan Ülker “Simetri, Parçacık Fiziği ve Uygarlık”
isimli konferansında fiziğin her yerde olduğu gibi sanatta da etkile-
rini görmenin mümkün olduğunu örneklerle açıkladı.
Fizikist ekibi olarak İstanbul Üniversitesi 3. Fizik Çalıştayı’nın hazır-
lanmasında emeği geçen herkesi tebrik ediyor başarılarının artarak
devam etmesini diliyoruz.
Fizikist Ekibi İstanbul Üniversitesi 3. Fizik Çalıştayı’ndaydı
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ 3. FİZİK ÇALIŞTAYI
Fizikist Sayı 23 17
18 Fizikist Sayı 23
Sizi tanıyabilir miyiz?Ben Şehsuvar Zebitay. 69,5 yaşındayım. Bu ders yılının sonunda da
70’i tamamlayacağım.
Mesleğiniz?Fizikçi. Öğretim üyesiyim demek daha doğru sanırım.
Okuduğunuz okullar?Babam askerdi bu yüzden okulun her seviyesini ayrı bir yerde oku-
dum. Erzurum Narman‘da ilkokula başladım daha sonra Bodrum’da
devam ettim sonra Kırklareli nin iki ayrı kazasında devam ettim.
Orta okulu da kırklarelide okuduktan sonra İstanbula geldim Aslın-
da yaz tatillerinde de İstanbula gelirdim. Ailem gezmeye devam etti
ama ben bundan sonra hep İstanbulda kaldım. Pertevniyal lisesin-
de okudum. Sonra da İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik-Ma-
tematik bölümüne girdim yandal olarak matematik okudum.1962
senesinde girdim, 1966 senesinde mezun oldum. 100 kişilik konten-
janı olan bölümden sadece 3 kişi mezun olduk.
Be meslek için gerekli yetenekler nelerdir?Tabi her meslek için bazı yeteneklerinin mevcut olması gerekir an-
cak fizikçilik için öncelikle merak olması gerekir. Kırlara çıktığında
tepenin arkasında ne olduğunu merak etmelisin. Bunu herkes me-
rak eder gider girmez o ayrı ama merak eder.Merak eden herkes
fizikçi olabilir ama bunun yanında sevmek lazım. Fizikçi olmak isti-
yorsanız merak edeceksiniz ve seveceksiniz. Bu aslında her meslek
için böyledir sevgi olmadıkça başarı mümkün değildir.
Bu mesleği seçmeye nasıl karar verdiniz?Ben lisede fizik derslerinde hep pekiyi alırdım ama fizik benim için
diğer derslerden farklı değildi Mezun olduğum yaz Einstein’ın bir
kitabını okudum. Türkçeye çevrilmiş Rölativitenin ABC’si diye bir
kitap. O kitap benim bütün hayatımı değiştirdi. Öylesine hayran ol-
dum o kadar ilgimi çekti ki bende fiziğe karşı o kadar ilgi uyandırdı
ki ben birden bire üç sene okuduğum fizik gözümde başka bir yere
oturdu. Sadece eğik düzlem, ivme..vs. değilmiş ötesinde bambaşka
şeyler var böyle şeyler insanı fiziğe karşı heveslendiriyor.
Sonra Fizik bölümüne geldim. Çok sevmeme rağmen ilk sene bo-
caladım. Tabi farklı dersler de aldırırlardı. Bin kişilik amfide fkb
dersleri alırdık ve bu beni hiç heyacanlandırmazdı. Ama ikinci sene
özellikle Ahmet Yüksel Özemre’yi tanıdıktan sonra herşey değişti
o zaman fiziğin ne olduğunu yavaş yavaş anladım. Ve iyi ki bura-
ya gelmişim dedim... Babam askerdi ve liseye kadar ben de asker
olmayı düşündüm. Bahriyeli asker havalı gelirdi, kızlar da çok ilgi
gösterirdi.Askeri okullar o seneye kadar sivil ve askeri liselerden
yarı yarıya öğrenci alırdı. İlk defa o sene sivil liseden öğrenci almadı
ve ben Heybeli adaya gidip kös kös geri döndüm. İyiki öyle olmuş
ondan sonra hep buna dua ettim. Şükürler olsun iyi ki fizikçi olmu-
şum. Yine dünyaya gelsem yine fizikçi olurum.
PROF. DR. ŞEHSUVAR ZEBİTAY RÖPORTAJI
Fizikist Sayı 23 19
Bu mesleğin zorlukları nelerdir?Fizikçileri teorik ve deneysel fizikçiler olarak ikiye ayırabiliriz. De-
neysel fizikçilerin kendilerine göre zorlukları var. Laboratuvarlarda
aletlerle çalıştıkları ve bu aletler de yurt dışından geldiği için tah-
silat zorlar, alet gümrüklerde bekler, bozulur.
Heyecanla bir konuya başlayan fizikçiler alet gelmediğinden ta-
mamlayamaz ve bir bakar ki yapmak istedikleri şey bir başka dergide
yayınlanmış ve iş bitmiş. Tai büyük bir hayal kırıklığı. İşte sevmekle
alakalı . Bazen ölçüm aletlerinin başında günlerce sabahlamak ge-
rekir. Sıkılmadan beklemek sevmekle mümkündür.
Teorik fizikçiler içinde başka bi zorluk var bizim zamanımızda bir
yayına ulaşmak çok zordu. Şimdi internet sayesinde bilgiye ulaşmak
çok kolay. Biz bir bilgiye ulaşmak istediğimizde kendi kütüphane-
mizde yoksa yayının yazarına ulaşıp isterdik. Yayının bize ulaşması
en iyi ihtimalle bir ay sürerdi bu süre zarfında bir de bakardık ki
başkası çoktan yayımlamış. Şimdi böyle sıkıntılar yok. En iyi araş-
tırma yapılan yerler araştırma merkezleri çünkü burada tek kaygın
araştırma yapıp yayın yapmak. Üniversitelerde araştırma yarı za-
manlıdır. Diğer zaman öğrencilere ayrılır bu da insanı motive eder.
Araştırma sonucunu öğrenciyle paylaşmak ve gözlerindeki o ışıltıyı
görmek paha biçilemez. Terorik fizikçilerin bir zorluğu da matema-
tiksel hesap yapmaktır. Sabır gerektirir. Hesap yapmaktan yılmamak
gerekir.
Örnek aldığınız fizikçiler kimlerdir?Öncelikle benim doktora hocam Ahmet Yüksel Özemre. Bana hem
insanlık hem de bilim adamlığı konusunda rol model olmuş bir in-
sandır. Benim dünya görüşümü değiştirmiş ve hayata bakış açımı
geliştirmiştir. Ben onu her yönüyle örnek aldım. Prof. Dr. Fahir Ye-
niçay, sanırım 1928 lerde Fenerbahçe’nin hiç yenilmeden şampiyon
olduğu sene onun sol açığıydı. Futbol oynayan bir insandı. Fahir
Yeniçay birçok konuda Türkiye ‘de ilk olan bir insandı. İki kez rektör
olmuş, fen fakültesinde dekanlık yapmış. Tabi fen fakültesindeki çok
değerli hocaların hepsinin örnek aldığım yönleri oldu ama benim
için idol Ahmet Yüksel Özemre idi.
Çalıştığınız anabilim dalı hakkında bilgi verir misiniz?Matematiksel fizik ana bilim dalında 43 yıl 8 ay hizmet verdikten
sonra emekli oldum.son yirmi yılını da matematiksel fizik anabilim
dalı başkanı olarak geçirdim. Adı teorik fizikti ve sadece İstanbul
üniversitesinde teorik fizik vardı. YÖK yasasından sonra adı mate-
matiksel fizik oldu ve tüm üniversitelerde matematiksel fizik ana-
bilim dalı açıldı. Matematiksel fizik fiziksel olaylarla ilgili model
geliştirme üzerine bir anabilim dalı. Bilinen fiziki yasalarıyla çözü-
lemeyen bir olayı açıklamak üzere bir model ve ona dayalı bir teori
geliştirmek teorik fizik asıl görevidir. Yapılan birkaç teorik çalışma-
nın üzerine sonradan gelen arkadaşlar yeni çalışmlar yaparlar.
Sizi matematiksel fiziğe yönlendiren sebepler nelerdir?Bizim zamanımızda ikinci sınıfın sonunda teorik fizik ve genel fizik-
ten birini seçmek zorundaydık .Yüz kişilik sınıftan 5-6 kişi teorik fizik
seçerdi. Beni yönlendiren şey tamamıyla hocamdır. Feza Gürsey ve
Fikret Kortel’den aldığım dersler etkili oldu. İlk kez lisans düzeyinde
açılan ve sadece benim aldığım rölativite teorisi dersi benim için
dönüm noktasıydı.
Türkiye’de fizik nerededir?Türkiye’de fizik hak ettiği yerde değil. Fizikçilere de hak ettiği de-
ğer verilmiyor. Devlet eliyle de fizik halka tanıtılmalı. Liselerde fizik
eğitimi çok kısır kalıyor. Öğretmenlerin fiziği sevdirmesi gerekiyor.
Öncelikle fizik nedir? Sorusu üzerinde durmalı ve bu öğrencilere
anlatılmalı.
Lisede yeterli fizik eğitiminin alınamaması si-zin için zorluk oluşturuyor mu?Lisede sayısal ağırlıklı okuyan bir öğrencinin minimum 6 saatlik
bir fizik eğitimi alması zorunlu bence. İki saatte fizik anlatılması
imkansız. Liselerin bu durumuna çok üzülüyorum. Fiziğin konten-
janlarının dolmama sebebi buymuş demek ki. Lisede fizik bu kadar
görülüyorsa bitmiş demektir. Fizik önemsenmiyor.katıldığım eğitim
şuralarında şunu gördüm Eğitim fakültelerinden mezun fizik öğret-
menleri nasıl ders anlatacaklarını biliyorlar fakat ne anlatacaklarını
bilmiyorlar. Fen fakültesinden mezun olanlar ise ne anlatacaklarını
biliyorlar, formasyon alarak nasıl anlatacaklarını da öğreniyorlar.
Üniversite eğitimindeki bu aksaklık yüzünden bu insanlar fizik der-
sinin öneminin farkında değiller. Fizik aşkını aşılamak çok zordur.
Fizik bölümünü kazanan öğrencilerde gördüğüm en büyük eksik
matematik bilgisi. En basit türevi almakta dahi zorlanıyorlar. Lisede
müfredatın yoğun olması ve ders saatlerinin az olması öğrencileri
olumsuz yönde etkiliyor.
Yine de lise öğrencileri fiziğe ilgi duyuyorsa bu bir mucize. Fizik
heyecanlı bir derstir. Fizik kimya biyoloji üçlüsünde en tepededir.
Mesela matematikte heyecan verir. Ama ayaklar fizikteki gibi yere
basmaz. Oluşturduğunuz teoremin deneysel sonuçlarını düşünmez-
siniz. Oysaki fizikte oluşturduğunuz teorinin ayakları yere basmalı.
Bu bakımdan fiziğin yanında matematik yarı yolda kalır.
Röportaj: Bekir Berk Bakar, Oğuzcan Gürsoy, Mustafa Gül
20 Fizikist Sayı 23
Higgs Bozonu Bir Parçacığa Nasıl Kütle Kazandırıyor?Öncelikle bu soruyu cevaplamadan önce ”Higgs Alanı” kavramını iyi bilmemiz gerekiyor. Higgs Bozonu oluşumu ve sonrasında maddeye
kütle kazandırmaktadır. Higgs Bozonu oluşurken belirli bir alan içerisinde gerçekleşir. İşte biz bu alana ”Higgs Alanı” diyoruz. Basitçe an-
latacak olursak; bir parçacık Higgs Alanı içerisinden geçerken alanla etkileşime giriyor ve Higgs Alanı dediğimiz alan birden ortadan kay-
boluyor ve alanın içerisinden geçen parçacık birden kütle kazanıyor. Bu ”kütle” sayesinde atomlar ve buna bağlı olarak ”madde” dediğimiz
formlar oluşuyor. Çevremizde görmüş olduğumuz birçok şey ”madde” formundadır. Hatta bizler bile birer maddeyiz.Eğer gündemi takip
eden arkadaşlarımız varsa ”Higgs Bozonu kesinlikle bulundu.” gibi söylemleri mutlaka görmüşlerdir. Aslında teorik olarak Higgs Bozonu
hiçbir zaman %100 olarak bulunamaz.
Higgs Bozonu Neden %100 Bulunamıyor?Tam rakamıyla söyleyecek olursak Higgs’in varlığından yüzde 99.9999426697 oranında eminiz şu an için. Gelecekte CERN’deki Büyük
Hadron Çarpıştırıcısı’ndan gelecek ilave verilerle bu rakam daha da yükselebilir ama hiçbir zaman yüzde 100 olmayacak.
Bunun sebebi klasik fizikte değil kuantum fiziğinde yatıyor. Kuantum mekaniğinin meşhur belirsizlik ilkesinin emirleri gereği atom altı
parçacıkların konumunu ve hızını aynı anda bilemiyoruz. Bunu bilemediğimiz için de olasılık teorisinden ve bunun matematiğinden
yararlanarak çok kuvvetli tahminler yapıyoruz. Mesela yüzde 99. 9999426697 oranında emin olmak şu anlama geliyor: CERN’deki deney
3 milyon kere tekrarlansa bu tekrarlarda ancak 1 kez Higgs’e benzeyen bir şey tesadüfen ortaya çıkabilir. Eğer bir şey yüz seferden 99.
9999426697 seferinde ortaya çıkıyorsa o Higgs Bozonu’dur.
Higgs Bozonu Gelecekte Ne İşimize Yarayacak?Evet Higgs Bozonu’nun varlığından çok büyük bir yüzdeyle eminiz. Eğer ileride Higgs Bozonu’nu çok iyi bir şekilde kullanabilirsek , kütlesi
büyük olan bir maddenin kütlesini azaltabiliriz ve aynı şekilde kütlesi az olan bir maddenin kütlesini arttırabiliriz. Eğer bir maddenin
kütlesi azaltırsak o maddenin hız açısından kapasitesini arttırmış oluruz. Bu da ışık hızına yetişmemiz için büyük bir fırsat. Ancak bilim
insanları her ne kadar bu çalışmalara başlasa da şu an için elde kesin bir sonuç yok. Çünkü Higgs Bozonu’nu maddenin içerisinde küçült-
tüğümüz zaman atom hemen dağılıyor ve bozunmaya uğruyor.
Her ne kadar bazıları Higgs Bozonu’nu şu an için gereksiz ve boşa yatırım olacak görse de aslında bu çok büyük yanlış. Elektron ilk bu-
lunduğu zaman herkes ”elektron ne işe yarayacak?” demişti. Şimdi ise elektrik var. Higgs Bozonu’nu her ne kadar şu an verimli bir şekilde
kullanamasak ta bizden sonraki kuşakların geleceğini değiştireceği kesin gözüyle bakılıyor.
Halil GÜLER
HİGGS BOZONU
Fizikist Sayı 23 21
Tarih içerisinde insanlar su kenarlarında oturup,su birikintisine attıkları çakıl taşları sayesinde oluşturdukları dalga hareketini
gözlemlemiştir. Birbirlerine seslenirken,yada hayvanları ses çıkarırken oluşan dalga hareketini işitmişlerdir. Güneşten gelen ve 7 rengin
birleşmesi ile oluşan dalga hareketini gözlemlemişlerdir. İlk ateşin bulunması ile beraber, ateşin çıkardığı ışık ve kızılötesi dalga olan ısı
hissedilmiştir.
Dalga ifadesi fiziğin olmazsa olmazları haline gelmesi ise 19.yüzyıldan itibaren gerçekleşmiş olup,konu ile ilgili birçok bilginin
çalışması olmuştur.Dalga ifadesinin ilk tespiti ise ses dalgaları ile olmuştur.Bir haykırma ile sesin bir engele çarpıp geri dönmesi,yani
yansıma olayı sesin dalga hareketi olduğuna dair güzel bir örneği oluşturmuştur.
Dalga ifadesi nedir? Ya da ne değildir?İ sterseniz öncelikli olarak bunu irdeleyelim… Bildiğiniz üzere madde adı verdiğimiz toplu-
luğun tamamı atomlardan oluşmuştur, hakeza enerji de maddenin sadeleştirilmiş halidir. İşte dalga dediğimiz zaman, bu atom düzeneği
üzerinde hareket eden enerji düzeneği aklımıza gelmektedir.Nasıl ki,su kenarında duran bir kişi bir taş attığı zaman su haleleri oluş-
makta; işte oluşan bu su haleleri birbirine çarparak hareket eden dalga hareketidir. Yani iç içe geçmiş su hallerinin her birisi diğer su
halesinin hareketinin etkisi sonucu oluşmuştur.Biz bu harekete ise dalga hareketi adını veriyoruz.
Ses dediğimiz ve göremeyip kulaklarımız ile duyduğumuz dalga hareketi de,su dalgaları gibi birbiri içerisinde haleler oluşturan su
dalgaları gibidir. Yani hareket için bir merkez ve bu merkezden yayılacak dalgaların hareket edeceği atom kütleleri, yani maddeye ihtiyaç
duyulmaktadır. Düşünsenize,uzay denilen ve madde partiküllerinin çok az olduğu bir ortamda bağırdığınızı ve karşı tarafta sizi duymaya
çalışan birilerinin olduğunu… Sizden çıkan dalga hareketinin ilerlemesi için yeterli madde bulunmadığı için sesiniz karşı tarafa gitmeye-
cek ve siz hayıflanacaksınız. Ama siz maddenin olduğu bir ortamda bağırdığınız zaman, mesela Dünya’da hava partikülleri arasında sesin
ilerlediğini kulağınız ile fark edeceksinizdir. Hakeza bu dalga hareketini kuracağınız bir düzenek ile osiloskop ile de görebileceksiniz.
Peki, tek dalga tipi bu mudur? Hayır, tek dalga tiplemesi ses olmayıp; geniş bir spektrumda yer alan ve adına elektromanyetik
spektrum denilen kısımda da değişik dalga tiplemeleri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları ise radyo dalgaları, kızılötesi ışınlar grubunda
yer almakta, arada görünen dalgalar; ötesinde mor ötesi adı verilen ve röntgen ışınları, kozmik ışınlar gibi ışınların içerisinde yer aldığı
ışınlar da bulunmaktadır.
Görünen ışınların dalga ya da tanecik olduğu konusu çok tartışılmış ve sonunda hem dalga ve hem de tanecik olduğu ifadesi kulla-
nılmıştır. Yapılan deneyler,görünen ışınların yerine göre dalga ve yerine göre tanecik yapısı gösterdiğini ispatlamıştır.
Görünen ışınlardan daha büyük dalga boyuna sahip dalgalara ise kızılötesi dalgalar adı verilmiş ve bu dalgaların içerisinde radyo
dalgaları ile televizyon dalgalarının bulunduğu tespit edilmiştir. Görünen ışınlardan daha küçük dalga boyuna sahip olan dalgalara ise
mor ötesi ışınlar adı verilmiş ve bu ışınların içerisinde röntgen ışınları ile kozmik ışınların bulunduğu tespit edilmiştir.
Eşrefcan TURAN
Dalgalar ve Fizik
22 Fizikist Sayı 23
Basit bir tanımla inşaat mühendisliği; doğadaki büyük güç kay-
naklarını insanlığın refahı ve yararı için yönetme sanatıdır. Bugün
pek çok mühendislik programı vardır ama geçmişe gidildikçe bu
mühendislik dallarının birleştiği görülür. O nedenle İnşaat Mühen-
disliğini başlangıçtaki mühendislik tarihinden ayırmak imkansızdır
çünkü temel mühendisliklerden biridir.
İnşaat Mühendisi her türlü ulaşım yapısını (yol,demiryolu,köprü,ha
vaalanı), su yapısını (kanal, baraj, liman, su dağıtım şebekesi, pis su
arıtma yapıları), zemin yapısını (temel, istinad duvarı, tünel) ve barın-
mak, çalışmak, eğlenmek, kısacası yaşamak için gerekli olan yapıları
(konut, işyeri, spor salonu, stadyum, konferans salonu) projelendiren
ve projeyi uygulayan insandır. İnşaat Mühendisi bu yapıları yapar-
ken diğer mühendislik dallarındaki mühendislerle ve mimarlarla
işbirliği yapar. Meslek temelini mühendislik temel disiplini olan sü-
rekli öğrenme ve kendini geliştirmeden alır.İyi bir İnşaat Mühendisi
olmak için teknik gelişmeleri takip etmek gerekir. Mesleğimizde öğ-
renme süreci hiçbir zaman bitmez; yeni programlar,simülasyonlar,
teknik veriler asla gözardı edilemez. Çünkü yaptığımız projeler
insan kullanımına ve yararına sunulmak için üretilmiştir. Can gü-
venliğinin birinci önceliğimiz olduğu bu projelerde teknik mükem-
mellik zorunludur. Saha çalışmalarında iş güvenliği birinci öncelik
olmalıdır. Eğer bir şantiyede şantiye şefiyseniz orda çalışan makina
operatöründen tutunda büro ekibine kadar tüm çalışanların can gü-
venliğinden siz sorumlusunuzdur.
Şantiye şefi olarak sizden beklenen projenin belirlenen zamanda,
belirlenen maliyette sorunsuz olarak teslim edilmesidir. Bu mesleği
seçecek olanlara tavsiyemiz; mesleğinizi sevmeniz, iş hukukuna ve
mühendislik etiğine bağlı kalarak doğayı insanların yararına olacak
şekilde yönetmenizdir.
Yüksek İnşaat Müh. Merve KILIÇİnşaat Müh. Kadir ÖZGÜNDÜZ
İnşaat Mühendisliği
MÜHENDİSLİK
Fizikist Sayı 23 23
24 Fizikist Sayı 23
Kendinizi benzin kullanmayan, sessiz ilerleyen ve ful konfor bir arabanın içinde düşünün. Üstelik gideceğiniz yere neredeyse
bedava gideceksiniz. Güneş arabalarının avantajları olduğu gibi tabi ki de dezavantajları bulunacaktır. Tabi ki bunları anlamak için bu
arabaların genel çalışma prensiplerini bilmek gerekir. Bir güneş arabası temelde güneş pilleri, mppt devresi, akü grubu, motor sürücüsü ve
elektrik motorundan oluşmaktadır. Güneş pilleri (bir diğer adı pv piller) elektrik üretir.
Üretilen bu elektrik mppt devresi sayesinde düzenli hale getirilerek akülere depolanır. Daha sonra motor sürücüsü ve motor akülerdeki
enerjiyi kullanır. Bir güneş arabasının temel çalışma prensibinde bu vardır. Bu noktadan sonra akla şu sorular gelebilir. Peki, bu arabalar
ne kadar verimlidir? Normal arabaların yerini tutabilir mi? Toplu taşıma amaçlı kullanılabilir mi? Bu soruları çoğaltabilirsiniz. Fakat tüm
bunların cevabı arabanızın verimi ile ilgilidir ve bir güneş arabasının verimi de güneş pillerinizin verimi ile doğru orantılıdır. Şimdi bu
arabaların temel aksamlarını biraz yakından görelim.
Motor: Otomobilin hareket etmesini sağlayan bölümdür. Arabanızın motoru elektrik kullanan bir motor
olmak olmalıdır. Çünkü enerjiniz elektrik şeklinde. Kullanılacak motorun göbek motor(hub motor) olacak
olması çoğu problemi çözüyormuş gibi görünse de, eğer arabanızda birden fazla motor kullanıyorsanız sizi
beklenmedik problemler karşılayabilir.
GÜNEŞ ENERJİSİYLE ÇALIŞAN ARABALAR
Fizikist Sayı 23 25
Motor düzenleyicisi: Motora ne kadar elektrik gideceğini ayarlar, enerji akışını düzenler. Motor sürücü devre-
sinin amacı hız, pozisyon ya da moment kontrolü yapmaktır. Seçilen sürücü devresinin özellikleri seçeceğiniz
elektrik motoruna göre değişmektedir. Motorunuzun faz durumu, ileri geri hareketi, hızlanma durumu, yokuş
çıkış durumu gibi özellikleri ayarlamak gelişmiş sürücülerde mevcuttur.
Güneş pilleri: Güneş enerjisi, güneş hücresinin yapısına bağlı olarak % 5 ile % 20 arasında bir verimle elektrik
enerjisine çevrilebilir. Güç çıkışını artırmak amacıyla çok sayıda güneş hücresi birbirine paralel ya da seri bağ-
lanarak bir yüzey üzerine monte edilir, bu yapıya güneş hücresi modülü ya da fotovoltaik modül adı verilir. Güç
talebine bağlı olarak modüller birbirlerine seri ya da paralel bağlanarak bir kaç Watt'tan MegaWatt'lara kadar
sistemler oluşturulur. Bu aksam otomobilin üzerinde bulunan güneş panellerinden oluşur. Bir otomobilin
üzerinde kaç tane panel olacağı aracın tasarımına göre değişir. Güneş arabasının enerji kaynağıdır. Güneş ara-
basının üstündeki güneş panelleri, güneşten gelen yaklaşık 1200 Wattlık enerjiyi toplar. Gelişen teknolojiyle
birlikte daha pahalı sistemlerde bu enerji yaklaşık 2500 Watt civarında olmaktadır. Güneş panelleri, güneş
arabasının en pahalı bileşenidir.
Mppt (Maximum point power tracker, Enerjiyi düzenleyen birim): Bu parça Güneş panellerinden gelen enerji-
yi en üst düzeye ulaştırır. Aracın üzerindeki güneş panelleri çeşitli bölümlere ayrılmıştır ve her bölüm mppt'ye
bağlıdır. Bu birim her biri farklı oranlarda elektrik üreten birimlerin verimliliğini en üst noktaya çıkarır. Bu
birim olmasa, otomobil yalnızca güneşten o anda gelen verimsiz bir enerjiye mahkumdur.
Aküler: Aküler güneşten elde edilen enerjiyi depolamak için kullanılan ve elektrik enerjisini kimyasal enerji
şekline dönüştüren cihazlardır. Bu cihazlar normal araba akülerinden biraz farklıdır. Kurşun-asit, Lityum-po-
limer, Lityum-iyon çeşitleri mevcuttur. Pek fazla bakım gerektirmezler. Burada elektrik depolanır. Bu piller
olmasaydı güneş enerjili otomobillerin makul bir performans sergilemesinden söz edemezdik. Güneş enerji-
siyle hareket eden bir otomobil, saatte ortalama olarak 70-120 km hıza ulaşabilir. Otomobil bu hızı, kullandığı
pillerine borçludur. Araç, piller sayesinde ortalama hızını bulutlu havalarda, tünelde ya da yağmur altında
koruyabilir. Oysa bu piller olmasaydı otomobillerin hızı saatte yalnızca 10-20 kilometre olabilirdi.
Gövde Tasarımı: Güneş enerjili otomobiller için bugüne dek birçok farklı tasarımı kullanıldı. Formula 1 yarış-
larında yarışan otomobillerin aksine, güneş enerjisiyle çalışan otomobillerin yarışlarında belirlenmiş tek bir
tasarım kullanılmıyor. Motoru soğutacak radyatör gibi parçaları olmadığı için normal otomobillere göre daha
avantajlı oldukları bile söylenebilir. Güneş'ten olabildiğince yararlanmak için gövdeleri genellikle uzun ve
geniş tasarlanır. Yere yakın ve düz olan yüzeyiyle, sürtünmeye ve havanın direncine karşı daha dayanıklıdır.
26 Fizikist Sayı 23
Şasi: Aracın şasisi her şeyin üzerine kurulduğu ve aracı bir arada tutan parçadır. Aracın gövdesiyle şasisinin
bir olduğu yumurta tipli tasarımlar olduğu gibi farklı geliştirilmiş otomobiller de bulunuyor.
Malzeme: Otomobillerin yapılmasında olabildiğince hafif malzemeler tercih ediliyor. Teknolojinin de ge-
lişmesiyle oldukça hafif malzemeler üretilir oldu. Bazı tasarımcılar otomobillerini fiberglas ya da karbon
fiberden yaparken, kimileri de bambu, pirinçten yapılmış kağıt gibi malzemeler kullanıyor.
Tekerlekler: Güneş enerjisiyle çalışan otomobillerin tekerlekleri normal otomobillerinki gibi değil. Onlar gibi
seri halde üretilip her yerde bulunmuyor. Bununla birlikte bunları yapan üreticiler var. Normal bir otomobilde
bir tekerleğin dönüş direnci 11-13 kg/ton iken, bu oran güneş enerjisiyle çalışan otomobillerde 2,5 kg/ton
a kadar düşüyor.
Frenler: Güneş enerjisiyle çalışan otomobillerde iki tür fren kullanılıyor. İlk tür; elektrikli fren... Elektrik mo-
toru, gerektiği zaman güç keserek aracın yavaşlamasını sağlıyor. Bunun yanında tıpkı normal otomobillerdeki
mekanik frenlerin benzerlerini görmek de mümkün. Ama Güneş enerjisiyle çalışan otomobillerin yavaşlamak
için normal otomobillere göre daha az güce ihtiyacı olduğu için frenler daha küçük. Bunlardan başka bisiklet
ve motosikletlerde kullanılan türden frenler de bu araçlarda kullanılabiliyor.
Özetle, güneş enerjisiyle çalışan arabaların çalışma prensibi şekildeki gibidir. Güneşten gelen fotonlar (ışık
paketçikleri) güneş panelleri sayesinde elektrik enerjisine dönüştürülerek mppt sayesinde maksimum sevi-
yede aküye depolanır. Aküden motor sürücüsünün belirlediği seviyede çekilen akım sayesinde motora tahrik
gücü sağlanır ve hareket elde edilir.
Aslan Ahmet HAYKIR Yıldız Teknik Üniversitesi
Mekatronik Mühendisliği Öğrencisi
Kaynaklar http://www.dislokasyon.com
http://www.forumdas.net
http://aeskytu.net
GÜNEŞ ENERJİSİYLE ÇALIŞAN ARABALAR
Fizikist Sayı 23 27
28 Fizikist Sayı 23
Radyasyon veya ışınım, elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar biçimindeki enerji yayımı ya da aktarımıdır. "Radyoaktif maddele-
rin alfa, beta, gama gibi ışınları yayması"na veya "Uzayda yayılan herhangi bir elektromanyetik ışını meydana getiren unsurların tamamı"na
da radyasyon denir. Bir maddenin atom çekirdeğindeki nötronların sayısı, proton sayısına göre oldukça fazla ise; bu tür maddeler kararsız
bir yapı göstermekte ve çekirdeğindeki nötronlar alfa, beta, gama gibi çeşitli ışınlar yaymak suretiyle parçalanmaktadırlar. Çevresine bu
şekilde ışın saçarak parçalanan maddelere radyoaktif madde ("ışınımsal madde") denir.
Her değişik atom parçalanmasında değişik türde radyasyon yayılır. Bazı atomlar çok yüksek enerjili ve tehlikeli, bazıları ise düşük
enerjili ve bir engele çarpınca durabilen gamma ışınları yayabiliyor. Biz insanlar aklımızı kullanarak bu radyasyonu kendi amaçlarımız için
kullanmayı öğrenmişiz. Nükleer tıp, canlılara verilen ışınetkin (radyoaktif) maddelerin yaydıkları ışınların özel yöntemler veya aygıtlarla
dışarıdan sayımı (parıltı sayımı) ya da görüntü olarak izlenmesi ya da tanımlanması ile tanı konulmasını sağlayan tıp dalıdır.
NÜKLEER TIP
Fizikist Sayı 23 29
Sintigrafi; eser düzeyde ışınetkin (radyoaktif) bir maddenin
genellikle damardan verilmesinden sonra "Gamma kamera" denen
görüntüleme aygıtıyla işlev bilimsel bir durumun (organdaki kan-
lanma vb. değişim) görüntülenmesi tekniği olup, kemik, kalp, beyin
ve dinamik böbrek sintigrafisi gibi türleri bulunmaktadır. Kullanı-
lan aygıtlar, radyoaktivite sayıcıları, Gamma kamera ya da Pozitron
Emisyon Tomogrofisi olarak adlandırılır. Görüntüleme için kullanı-
lan bileşikler, radyonüklidler ya da radyonüklidler ile birleştirilen
farmasötiklerdir. Bu maddeler vücutta fizyolojik işlevsellikleri ile
görüntü sağlarlar. Görüntü almak için kullanılan en basit aygı-
ta "Gamma kamera" adı verilir. Bu cihazların daha gelişmiş türleri
"SPECT" (Single Photon Emission Tomography) adını alır. En son
kullanıma giren Nükleer Tıp aygıtı PET/CT ya da PET/MR’ dır. Bu
sistemlerde amaçlanan işlev bilimsel görüntüleme ile anatomik gö-
rüntülemenin tek bir görüntüde birleştirilmesidir.
Nükleer tıbbın sağaltımı (tedaviyi) ilgilendiren yanında
vücuda ayrı yollarla verilen radyonüklidlerden yararlanılır. Burada
radyasyonun sağaltıcı ya da ağrı giderici özelliklerinden yararlanılır.
Tiroid urları ve hipertiroidin tedavisi buna örnek gösterilebilir.
Türkiye'de birçok üniversite hastanesinde Nükleer Tıp
Anabilim Dallarında, Sağlık Bakanlığı Hastanelerinde Nükleer Tıp
Bölümleri`nde ve birçok özel nükleer tıp laboratuarında, nükleer tıp
incelemeleri yapılmaktadır. Vücuda damar yolu ile enjekte edilen
radyoaktif maddenin, radyasyon ölçüsü olarak herhangi bir zararı
bulunmamaktadır. Sintigrafik araştırmalarla radyolojik araştırmalar
arasındaki tek benzerlik, iki yöntemde de elde edilen görüntülerin
bir filme aktarılmasından oluşmasıdır. Özünde, görüntüleme için
kullanılan yöntem de, elde edilen görüntü de (sintigrafide fizyolojik,
radyolojide anatomik oldukça ayrıdır.
Bir sintigrafi görüntüsünde sağ gözde patolojik lezyon bulgusu
Yoğunlukla uygulanan görüntüleme yöntemlerini şöyle sıralayabiliriz:
Mamografi: Meme kanseri riski için 40 yaşından sonra her sene tek-
rarlanması öneriliyor.
Çift kontrastlı kolon grafisi: Kolon kanseri riski için beş yılda bir
tekrarlanması öneriliyor.
Akciğer filmi: Genel sağlık taramaları veya verem tarama gibi du-
rumlarda ilkokul çocuklarına bile yapılıyor. Akciğer kanseri riski için
röntgen ve tomografi isteniyor.
Tomografiler: Her türlü organ kanseri riski için, organ bölgesinin
tomografisi isteniyor.
Tüm vücut tarama tomografisi: Tüm vücudu taradığı için genel an-
lamda check-up için isteniyor. Bu işlem, radyasyonu en yüksek tıbbi
işlemdir.
Yapılan tetkiklerden ne kadar radyasyon alınıyor; onun bilinmesi gere-
kiyor. Uluslararası Atom Enerji Kurumu’nun (IAEA) verileri şöyle diyor:
Göğüs röntgeni: 0,14 mSv
Göğüs fotofloroskopisi: 0,65 mSv
Göğüs floroskopisi: 1,1 mSv
Kol, bacak röntgeni: 0,06 mSv
Bel omurga röntgeni: 1,8 mSv
Göğüs omurga röntgeni: 1,4 mSv
Boyun omurga röntgeni: 0,27 mSv
Kalça eklemi röntgeni: 0,83 mSv
Kafa röntgeni: 0,1 mSv
Karın röntgeni: 0,55 mSv
Üst sindirim sistemi röntgeni: 3,7 mSv
Alt sindirim sistemi röntgeni: 6,4 mSv
Safra kesesi röntgeni: 2 mSv
Mamografi: 0,5 mSv
Bilgisayarlı tomografi: 8,6 mSv
Anjiyografi: 12 mSv
Girişimsel cerrahi işlemler: 20 mSv
Diş röntgeni: 0,03 mSv
Kemik sintigrafisi: 4,5 mSv
Kalp sintigrafisi: 8 mSv
Akciğer perfüzyon sintigrafisi: 1,5 mSv
Akciğer ventilasyon sintigrafisi: 1 mSv
Böbrek sintigrafisi: 1,9 mSv
Karaciğer-dalak sintigrafisi: 1,7 mSv
Beyin sintigrafisi: 6 mSv
Gizem YILMAZ
30 Fizikist Sayı 23
Scara Robotlar
Bu yazı dizisinde elimden geldiğince sizlere gelişen teknolojinin gözbebeği olan robotlardan bah-setmeye çalışacağım. İlk olarak robotlar hakkında bir tanımlama yapalım.
ROBOT NEDİR? NE DEĞİLDİR?
Kime “Robot nedir?” sorusunu yöneltsek bilindik bir iki cümle söyleyebilirler. Alışılmışın dışına pek çıkmadan bir tanımlama yapalım:
Robot; bir kullanıcı tarafından verilen komutlarla işlev gören ve ya önceden yazılmış bir program dahilinde hareket edebilen hatta bu
programa dayanarak hareket şekline ve yönüne kendisi karar verebilen elektro-mekanik cihazdır.
Yaptığımız bu tanıma dayanarak uzaktan kumanda edilen bir aracın (bilgisayar tarafından kontrol ediliyor olsa bile) robot olmadığını
söyleyebiliriz. Çünkü bir cihazın robot tanımına sahip olabilmesi için çevreyi algılamaya yarayan duyargaları (sensörleri) olmalı ve bu du-
yargalardan aldığı verileri işlemcilerinde okuyarak kullanıcıya geri bildirmesi ve ya bu okunan veriyi irdeleyip verilecek tepkiyi kendisinin
seçmesi gerekir. Üretilen robotların büyük bir kısmı endüstriyel üretimde kullanılır. Özellikle de otomotiv endüstrisinde çok sayıda robot
ve robot kol kullanılmaktadır.
ELEKTRO-MEKANİK
Fizikist Sayı 23 31
Bu işçi robotları farklı özelliklerine göre sınıflandırmak mümkündür: kullanılan eksen takımına göre, tiplerine göre, kullanılan tahrik ele-
manın çeşidine göre vb. Tiplerine göre sınıflandırmada scara robotlar ilk sırada yer alırlar.
SCARA (Selective Compliance Assembly Robotic Arm) robotlar önceden yazılan bir program dâhilinde verilen işi yerine getirebilen
montajlı robot koludur. Scara robotlar 1970 den sonra Japanyo’da geliştirilmişlerdir. Günümüzde en yüksek hızda en iyi tekrarlama ka-
biliyetine sahip robot çeşididir. Bu hızının yanında yüksek hassasiyeti ve yaptığı işteki doğruluk oranının yüksekliği scara robotları seri
üretimde vazgeçilmez yapmıştır. Hemen hemen tüm seri üretim yapan fabrikalarda kullanılırlar.
Scara robotların bir çok çeşidi tasarlanmıştır. Temiz oda ve montajda damlamaya dayanıklı türler gibi özel sürümler scaraların gıda endüst-
risi gibi hijyen gerektiren alanlarda bile kullanılmasını sağlamıştır.
Dikey bir eksen üzerinde dönebilen 2 ve ya 3 kol bölümünden oluşurlar. Her scara robotta bir ana eksen
vardır. Bu ana eksen robotun en temel hareketini yapmasını sağlar. Diğer yönler için farklı eksenler
eklenir. Genelde montaj robotlarında iki ve ya daha üzeri eksen kullanılır.
Yandaki scara robot modelinde ana eksen 1 numaralı eksendir. 2 numaralı eksen sadece dikey hareket
yapan eksendir. Dikey eksen hareketleri hareket eksenleri içinde aşağı doğru yapılan en çabuk ve düz-
gün harekettir. 3 numaralı eksen robot kolun erişebileceği uzaklığı ayarlar. 4 numaralı eksen ise dönen
kol bileğin hareketini sağlayan eksendir.
Yukarıda standart bir scara robotun çalışma alanına
ait çizdiği hacim varılmıştır.
Scara Robotların Belirgin Özellikleri
Scara robotların programlamaları sanıldığı kadar kompleks değildir. Yazılan program sürekli olarak kendini tekrar ettiğinden dolayı prog-
ramcının programı yazarken pek zorlandığı söylenemez. Programda bir hata çıktığı taktirde hatanın ayıklanıp onarılması kısa bir sürede
sağlanabilir.
Scara Robotların Yapısı
32 Fizikist Sayı 23
Robot yapım, onarım, bakım, açısından oldukça düşük maliyete sahiptir. Zaten günümüzde scara robot kullanımı pek lüks olarak görülme-
mektedir.
Scara çok tercih edilmesinin şüphesiz bir numaralı gerekçesi yüksek hız, yüksek doğruluk ve arttırılmış yük kapasitesi özellikleridir. Ek-
senlerinin her biri sadece kendi görevini yaptığından bir karmaşaya neden olmadan hızlı üretim sağlanır. Yapılan işte mükemmele yakın
doğruluk payı vardır. Yük kapasitesi 0,5 kg dan 50 kg a kadar geniş bir seçenek alanı sunar.
> Tasarımının basitliği sayesinde çok fazla bakım gerektirmez.
> Kol uzunluğu 120 mm den 1200 mm ye kadar ayarlanabilir.
> Tepe üstü, yere ve ya duvara monte edilmiş halde çalışabilirler.
Scaraların Kullanım Alanları
Scara robotlar teknolojinin girdiği her alanda kullanılır diyebiliriz. Elektronik devre elemanlarının baskı devre plaketi üzerine monte
edilmesinde, bilgisayar disk sürücülerinin montajında, otomobil seri üretimlerinde montaj, boya gibi işlerde kullanılırlar. Scara robotların
çalışmasını çok basit bir örnekle somutlaştıralım: Elektronik devre elemanının montesi sırasında tutucu robot kol kullanılır. Kolla tutulan
parça bakır plaket üzerinde belirlenen yere yerleştirilir. Bu işlem bilgisayar tarafından kontrol edildiğinden hata meydana gelmez. İnsan
gücüne ihtiyaç duymadan daha az bir sürede seri üretim sağlanmış olur.
Scara robotlar; dizme, yerleştirme, taşıma, paketleme, delme, silikonlama, kes-
me, yapıştırma, kalite kontrol, ölçüm, yükleme-boşaltma gibi birçok üretim sürecinde
kullanılırlar.
Bu işçi robotların fabrikalara girmesiyle insan gücüne daha doğrusu insan bilek gü-
cüne ihtiyaç azalmıştır diyebiliriz. Ne de olsa bu robotları yapanda insanın küçümse-
nemeyecek olan araştırma-geliştirme, yenisini yapma, yükseltme gücüdür. Yani insan
tasarladığı makinalarla yaptığı işlerde, bilek gücüyle yaptığından daha kısa sürede
daha yüksek kaliteyi yakalamıştır.
Kim bilir belki teknoloji geliştikçe bu scara robotlar kullanımdan kalkıp yerlerini
daha çalışkan, daha tasarruflu ve daha zeki robotlara bırakabilirler. Bakalım insanoğ-
lu daha neler başaracak…Örnek bir scara robot
SCARA ROBOTLAR
Mahmut YÜCEYURTKocaeli Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği
Fizikist Sayı 23 33
Fizyoterapist, hastalık durumları dışında, kişilerin fiziksel
aktivitelerini düzenlemek ve hareket kabiliyetlerini arttırmak için
mesleği ile ilgili ölçüm ve testleri yaparak gerekli tedavi yollarını
planlayan ve uygulayan sağlık meslek grubudur.
İşin rehabilitasyon boyutuna baktığımız zaman ise rehabilitasyon;
fizyolojik veya anatomik yetersizliği ve çevreye uyum zorluğu olan
kişinin fiziksel, psikolojik, sosyal ve mesleki potansiyelini en üst
düzeye çıkarmaktır. Yani kişinin kalıcı veya geçici yetersizliklerinin
belirlenip tedavi edilmesi, psikososyal ve mesleki yönden de des-
teklenerek günlük yaşamda bağımsız duruma gelmesini sağlayan
uzun bir süreçtir.
Bir fizyoterapist bu süreçte kişinin eklem hareket açıklıklarının ko-
runması ve arttırılmasından, kas ve kas tonusunun düzenlenmesin-
den, motor kontrol becerilerinin artırılmasından, denge transverinin
kontrolunden sorumludur.
Fizyoterapistler 4 yıllık fakülte yada yüksek okul mezunu kişilerdir.
2 yıllık meslek yüksek okul mezunu kişiler fizyoterapi teknikeridirler
ve tedavi uygulayamazlar.
Uzun zaman fizyoterapistlerin mesleki nicelikleri yasalarda belirtil-
memiş ve sorun yaşanmıştır. Ama artık fizyoterapistlerin sayısı git-
tikçe artmakta ve yasalar da daha belirgin konumdadır.
Bir fizyoterapist adayı olarak söylemeliyim ki; bölüm gerçekten zor.
Öğretmenlerimizin de söylediği gibi ‘ okuması kazanmasından daha
zor’. Eğer gerçekten fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümünü okumak
istiyorsanız kütüphaneyi, anatomi atlasını, kalın anatomi ve fizyoloji
kitaplarını, kadavraları da göz önünde bulundurmalısınız. Ama bir
yönden de o beyaz önlüğü giydiğiniz zaman her şeyi yapabileceği-
nize inanıyorsunuz.
Hele ki annenizin o önlüğü dünyadaki en önemli şeymiş gibi ütü-
lendiğin gördüğünüz zaman tüm zorlukları unutuyorsunuz.Gelecek-
le ilgili hayal kurmaya başlıyorsunuz.
Bir düşün küçük bir çocuğun yürüyebilmesine yardımcı oluyorsunuz.
İnsanlar size belli umutlar bağlıyor ve sizde onları gerçekleştirmek
için çalışıyor, çabalıyor ve kendinizi sürekli yenileyerek çözüm yol-
ları arıyorsunuz. Ben bölümümü isteyerek seçmiştim ama işin içine
girince daha ayrı bir tutkuyla okuyorum ve bir an önce okulu bitirip
hastalarımla tanışmak istiyorum. Umarım ilerde sizleri de meslek-
taşım olarak görürüm.
Zeynep BOZDAĞ
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ FİZYOTERAPİ VE REHABİLİTASYON
BÖLÜMÜ ÖGRENCİSİ
Fizyoterapist
MESLEK GRUPLARI
34 Fizikist Sayı 23
‘Dünyayı değiştirebileceklerini düşünecek
kadar çılgın olan insanlar, bunu yapan
insanlardır.’-Apple’ın farklı düşün reklamı, 1997
KİŞİSEL GELİŞİM
Fizikist Sayı 23 35
‘Bir şeyin olması gerektiğine karar vermişse, olmasını
sağlar.’ diyor bir dostu Steve Jobs için. Ve o, yaşamlarımızı
değiştirecek cihazlar yaratmaya karar verdi. Başaramasay-
dı deli denip geçilecekti, başardı ve bugün 21.yüzyılın en
büyük delisi olarak anıyoruz onu. En büyük korkusu sıra-
dan olmaktı Jobs’ın,sınırlara pek aldırış etmedi ve sonun-
da yenilikçiliğin ve uygulanabilir hayal gücünün mutlak
ikonu haline geldi. Jobs’ın şöyle tuhaf bir yeteneği var:
İhtiyacımız oldugunu bilmediğimiz cihazlar üretiyor ve
sonra birden onlarsız yaşayamaz hale geliyoruz diye yazdı
bir köşe yazarı onun için.
O ve Apple Teknoloji Sokağı’yla Güzel Sanatlar Sokağı’nın
kesiştiği yerde durdu. Ben teknoloji üretmenin sezgi ve
yaratıcılık gerektiğini, sanatsal üretiminse gerçek disiplin
gerektirdiğini anlayan az sayıda kişiden biriyim diyordu,
geri kalan çoğunluk bu cümlenin tam tersine inanırken.
Ürünlerine neredeyse aşk ile bağlandığımız bu adamın
kendisi için aynı şeyi söyleyebilmek kolay değil. Kırıcı
hatta merhametsizdi kimi zaman, dünyaya siyah ve beyaz
olarak bakıyor, karşısına çıkan ürünleri muhteşem ya da
berbat insanları ise dahi ya da andaval olarak tanımlı-
yordu. Mükemmelliyetçiliği çevresindeki insanları çileden
çıkarıp umutsuzluğa sürükleyebiliyordu. Ama kişiliği ve
yarattığı ürünler birbirleriyle bağlantılıydı.
Steve gerçek bir kontrol delisiydi.Ürünlerinin kusursuz ol-
masını istiyordu. Bunuda tüm dünyaya yaptığı ürünlerle
ispatladı tek korkusu sıradan olmaktı ve bu korkusunu ye-
nerek aramızdan ayrıldı. Söylediği gibi Dünya gerçekten
Apple ile daha güzel. Her zaman istekleri doğrultusunda
hareket ediyor yeri geldiğinde ise aşırı duygu patlaması
yaşayabiliyordu.Kısacası zıtlıklar adamıydı.
Ömer GÖKÇEOĞLU
36 Fizikist Sayı 23