İyilik postanesi
DESCRIPTION
www.ihh.org.trTRANSCRIPT
gezgin
güvercin
Sibirya’da
oyunpostası
mart - nisan 2012SAYI:5
8KAPAKKONUSU
Milim Milim Bilim
buluşuyoruzYetimlerle
2426 32
30Bil Bul
iyilik öyküsü
2 4postasI
posta kutusu
SAĞLIK OLSUN22
29
1
BAK POSTACI GELİYOR!
MAhARET TEYzE
1
İHH adına imtiyaz sahibi: Av. F. Bülent Yıldırım
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ümit Sönmez
Yapım:
Yayın Yönetmeni: Zeynep Sevde Paksu
Görsel Yönetmen: Irma Zmiric
Grafik: Mustafa Karanar
Editör: Aslıhan Bulut
İletişim:İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı
Büyük Karaman Cad. Taylasan Sok. No: 3 Pk. 34230
Fatih / İstanbul
Telefon: +90 212 631 21 21 Faks: +90 212 621 70 51
E-Posta: [email protected]
web: www.ihh.org.tr
Tamam kar çok güzel ama baharın da tadı ayrı.
Sonunda ağaçların dalları rengârenk çiçeklerle
süslenmeye, havalar hafiften ısınmaya başladı.
Uzmanlar uyarıyor: Yeteri kadar oyun oynama-
yan, çiçekleri koklamayan, koşmayan, coşma-
yan arkadaşlarımızı bahar çarpabiliyor! Bu
konudaki ayrıntıları “Sağlık Olsun” bölümünde
okuyabilirsin.
Tabii bu uyarıyı pratiğe geçirmek de zor olma-
yacak. Çünkü bu posta Oyun Postası!
İHH'nın dünyanın dört bir yanındaki yetim kar-
deşlerimizi ziyaret etmesini fırsat bildik. Bu ve-
sileyle İyilik Postacıları olarak ziyaret edilecek
ülkelerdeki çocukların oynadığı oyunları araş-
tırdık. Birbirinden eğlenceli oyunları Postacı Fil,
Zeynep ve Ali senin için anlattı.
Eee? Sen hâlâ ilk sayfada mısın?
Çevir sayfaları çevir haydi!
2
MİLİM
MİLİMBİLİM
Güney kutbunun tam ortasında kocaman, beyaz bir
donardağ vardır. Bu dağ yanardağların aksine lav
değil kar püskürtür. Bazı insanlar kışın oraya gider-
ler ve poşet poşet kar toplarlar. Sonra da seçtik-
leri ülkelere uçaktan kar atarlar... Tamam kötü bir
şakaydı, kabul ediyorum.
İşte gerçeği: Bulutlar havada salınıp duran minicik
su damlalarından oluşur. Ama bunların arasında iri
olan su damlaları sıfır derecenin altında donar. Su
zerreciği donmuş damlaya dokunduğunda kendisi
de donar, böylece milyonlarca zerrecik kar kristila-
ni oluşturur. Bu kristaller başka kristallerle birleşir,
kar tanesini oluşturur. Kar tanesi büyür ve kilo alır,
sonra da gökten çok yavaş şekilde düşer.
ho
ooRRrrr
r
2
BAzı BABAlAr neden horlAr
Bazı babalar sırt üstü ve ağzı açık yattığından horlar-lar. Böyle yattıklarında boğazın giri-şinde bulunan havanın giriş çıkış deliği daralır ve hava geçmekte zorlanır. Bu delikten zor zor geçen hava titreşir ve gürültü çıkarır, yani horlama oluşur. horlamadan kurtulmak isteyen babalar yatış pozisyonunu değiştirebilirler. Bir de nezleyken veya yorgunken daha çok horlanır. Özellikle nezleyken burun tıkan-dığı için ağızdan nefes alınır ve bu da horlamayı arttırır.
Bilinen en eski kitap tam 2880 yıl önce yani MÖ 868 yı-lında Çinliler tarafından basılmış.
Yazan: Melda Nur
Bazı babalar sırt üstü ve ağzı açık yattığından horlar-lar. Böyle yattıklarında boğazın giri-şinde bulunan havanın giriş çıkış deliği daralır ve hava geçmekte zorlanır. Bu delikten zor zor geçen hava titreşir ve gürültü çıkarır, yani horlama oluşur. Horlamadan kurtulmak isteyen babalar yatış pozisyonunu değiştirebilirler. Bir de nezleyken veya yorgunken daha çok horlanır. Özellikle nezleyken burun tıkan-dığı için ağızdan nefes alınır ve bu da horlamayı arttırır.
Yeryüzünün şimdiye kadar kayıtla-
ra geçen en uzun yaşamış canlısı-
nın bir balık olduğunu biliyor muy-
dun? Bir Japon balığı olan koi cins
bu balığın adı Hanako imiş.
Hanako öldüğünde tam 226
yaşındaymış.
Şimdi elini yumruk yap ve kalbinin bü-
yüklüğünü öğren. Kalbin yaklaşık olarak
yumruğunla aynı büyüklükte.
İlkbaharın gelmesiyle sincaplarda da bir telaşe başladı.
Bu aralar konserve hazırlıklarıyla meşguller. Yok yok, öyle
kapağı zor açılan teneke kutular yapamaz sincaplar. Bir
sonraki kış için topladıkları çam kozalaklarını bozulmayacak
şekilde saklarlar. Hatta “bir şeyi daha sonra kullanmak
üzere saklamak” anlamına gelen “sincaplamak” deyimi
de onların bu özelliğinden gelir.
Bir kırmızı sincap konservelemek üzere bir gün-
de yüzlerce çam kozalağı toplayabilir. Topladığı
kozalakları ise, yapraklar, ağaç dal ve kabukların-
dan yaptığı bir yığının altına gömer. Özellikle
kozalakları tercih etmelerinin sebebi ise,
içlerinde bulunan tohumlardır. Bu do-
ğal koruma sistemi sayesinde taze-
liğini koruyan kozalak tohumları
kış aylarında sincapları çürümüş
şeyler yemekten kurtarır.
3
4
BAK
POSTACI
GELiYOR
dünyada yaklaşık 165 milyon yetim
olduğunu biliyor muydun? Savaşlar,
depremler, seller, hastalıklar
yüzünden her yıl milyonlarca
çocuk annesini, babasını kay-
bediyor. İHH tam 20 yıldır
dünyanın dört bir yanındaki ye-
tim kardeşlerimizin ihtiyaçlarını
karşılamak için çalışıyor. 2007
yılında ise Sponsor Aile Siste-
mi isimli bir çalışma başlattı.
Bugün o proje sayesinde 36 ül-
kedeki 23.600 yetimin ihtiyaçları,
Türkiye’deki gönüllü aileler tarafından
karşılanıyor.
Yetim dayanışma Günleri’nin bu yıl ikincisi yapılacak. 23 ülkedeki yetim çocuklar ziyaret edilecek ve iki hafta boyunca birbirinden güzel aktiviteler yapılacak. 16-31 Mart arasında yapılacak organiza-syonda hem yetimlerin ihtiyaçları karşılanacak hem de oyunlar ve faa-liyetlerle güzel vakit geçirilecek.
5
16-31 Mart arasında gidilecek
ülkelerde, yetimlerin nelere
ihtiyacı olduğu konusunda
çalışmalar yapılacak. Ayrıca
yetimlerin aileleriyle buluşulacak.
Bölgelere gidecek psikologlar
ve pedagoglar yetim çocukların
sorunlarıyla ilgilenecek.
dünyada milyonlarca
yetim kardeşimiz var.
Ama bundan herkes
haberdar değil. İHH
böyle büyük bir or-
ganizasyon yaparak bu
konuya tüm dünyanın
dikkatini çekmeyi
amaçlıyor.
6
Türkiye’deki 31 ilin yanı sıra Filistin, Irak, lübnan, Somali, Sierra leone, Çad, Etiyopya, Moritanya, Malavi, Burkina Faso, Tanzanya, Afganistan,
Bangladeş-Arakan, Kazakistan, Sri lanka, Patani, Pakistan, Bosna-Hersek,
Arnavutluk, Haiti ve Çeçenistan’daki yetim kardeşlerimiz ziyaret edilecek. Ayrıca İHH ile birlikte çalışan kardeş kuruluşlar da Ye-
men, ruanda, Gana, Sudan, Cibuti, Açe, Filipinler/Moro, Jammu Keşmir,
Tacikistan, Kırgızistan, Kosova, Makedonya ve Ekvador’da yetim çalışmaları yapacak.
6
7
Kıyafet dağıtımı, kırtasiye malzemesi yardımı, sağlık
taraması, battaniye-yatak dağıtımı, gıda yardımı, yetimhanel-
erin ihtiyaçlarının karşılanması, yetim ailelerine geçimlerini
sağlamaları için yardımların sunulması (dikiş makinesi, susam
öğütme makinesi, sağmal hayvan, mini büfe vb.), toplu düğün
programları, sünnet organizasyonları, oyuncak dağıtımı,
piknik organizasyonları, deniz ve havuz programları, bisiklet
ve uçurtma etkinlikleri, toplu yemek organizasyonları,
yetimhane organizasyonları, hayvanat bahçesi ve
doğal parklara ziyaretler, kitap dağıtımı, çocuklarla
hem eğitici hem de eğlence amaçlı oyun oynama
aktiviteleri (mendil kapmaca, saklambaç, ip atlama,
istop, yakar top, yağ satarım bal satarım, halat
çekme, çuval, yumurta taşıma, futbol, voleybol, bas-
ketbol vb.) yapılacak.
Sponsor Aile Sistemi’ne sen de katılabilirsin!İstersen sen ve arkadaşların harçlığınızdan ayırarak ayda 90 Tl bağışlayıp bir yetime destek olabilirsiniz! Ayrıntılı bilgi için
www.ihh.org.tr adresini ziyaret edebilirsin.
8
İHH 16-31 Mart tarihlerinde bir sürü ülkeye giderek
oradaki yetim kardeşlerimizi ziyaret ediyor. Bizim İyilik
Postacıları Zeynep, Ali ve Postacı Fil de onların peşine
takıldı. Hem gittikleri ülkelerle ilgili çok ilginç bilgiler öğ-
rendiler hem de yetim arkadaşlarıyla birbirinden eğlen-
celi oyunlar oynadılar. Hangi oyunları oynadıklarını öğren-
mek isteyenlere de gittikleri yerden mektup yolladılar.
Oyun Postası şimdiye kadar aldığın en eğlenceli mektup olacak!
Yazan: Zeynep Sevde Paksu
Çizen: Irma Zmiric
99
Çember mızraklamaÇember mızraklama 3 veya daha fazla kişiyle oynanıyor.
İhtiyacınız olan şeyler, 40 cm çapında bir çember ve oyun-
cu sayısı kadar 1’er metre uzunluğunda sopalar. Her oyun-
cunun, karışmaması için kendi sopasını işaretlemesi gereki-
yor. Bu sopaları mızrak yerine kullanıyoruz.
Sonra çemberin yuvarlanabileceği eğimli bir yol buluyoruz.
İki oyuncu bu yolun başına ve sonuna yerleşiyor. diğer
oyuncular da 10 metre uzakta bu yola paralel bir çizgide
yan yana diziliyor. Eğimin bir ucundaki oyuncu
çemberi yokuş aşağı bırakıyor. Bu sırada 10 met-
re uzakta ellerinde mızraklarıyla bekleyen diğer
oyuncuların amacı mızraklarını atarak çemberi dur-
durmak. Çemberi durdurmayı başaran oyuncu bir puan
kazanıyor. Oyunun kaç puanda biteceğini kendi aranız-
da kararlaştırabilirsiniz.
Çember mızraklama
Etiyopya, dünyanın en eski
medeniyetlerinden biri. Eskiden Habeşistan olarak biliniyormuş. doğu Afrika’da bulunan
Etiyopya’da yaklaşık 90 milyon Etiyopyalı yaşı-yor. Etiyopya’ya gittiğimde kıvırcık saçlı en az benim kadar sevimli bir kız karşıladı beni. Adı Askuru imiş. Askuru bana Etiyopya ile ilgili çok şey anlattı. Sonra da bütün çocuklar toplanıp çember mızraklama oynadık. Merak edenlere
nasıl oynandığını anlatayım.
10
Bu oyunda en az 13 kişi lazım. Bir de geniş bir alana
ihtiyacınız olacak. Önce bir ebe seçiliyor. Sonra
da kalan kişiler 4’er kişilik üç gruba ayrılıyor. Eğer
oyunda daha fazla oyuncu varsa gruplardaki kişi sa-
yısı artabilir. Her grup kendine bir sahne alanı seçi-
yor. Önce bütün oyuncular ebenin çevresinde el ele
tutuşarak bir çember oluşturuyorlar. daha sonra
“Gel bak devin evine, içeride ne görüyorsun söyle
bize!” diyerek ebenin çevresinde dönmeye başlı-
yorlar. Ebe bir şey ismi söylüyor. Mesela “Masa
görüyorum” veya “Köpek görüyorum” diyor. Bunun
üzerine her takım kendi sahnesine geçip ebenin
söylediği şeyin dev boyutlu bir benzerini oluştur-
maya çalışıyor. Takımın her oyuncusunun nesneyi
oluştururken rol alması lazım, yoksa yanıyor. Belir-
lenen süre bitince ebe takımları teker teker ziyaret
ediyor. Hangi takımın şeklini daha çok beğenirse o
takımdan seçeceği oyuncu yeni ebe oluyor.
Tanzanya’nın Tazmanya canavarı gibi
bir canavar olduğunu zannedi-yordum ben. değilmiş, koca-
man bir ülkeymiş. Zeynep olsa çok gülerdi şimdi bana. Neyse. Tanzanya’da Kelemba isimli bir arkadaşım oldu. Kelemba
ve arkadaşlarıyla bir sürü oyun oynadık. Ama en güzeli devin
Evi idi. Anlatayım da siz de oynayın.
Eller masada, bir masaya oturularak oynanıyor. Öncelikle ku-
rayla seçilen ebe oyunculardan birine madeni bir para veriyor.
Sonra bütün oyuncular masanın altında el ele tutuşuyor ve
parayı elden ele geçiriyorlar. Ebe “Eller masada!” dediği anda,
oyuncular ellerini, avuçları aşağı gelecek şekilde, hızla masaya
koyuyorlar. Ebe, ellerden çıkan seslere göre, paranın kimin
elinde olduğunu tahmin etmeye çalışıyor. doğru bilirse, elinde
para olan oyuncu yeni ebe oluyor. Kimse bilemezse paranın
yeri değiştirilerek oyun tekrarlanıyor. Ne kadar çok kişiyle
oynanırsa oyun o kadar eğlenceli oluyor, çünkü ebenin parayı
bulması zorlaşıyor. Bu arada ebeye bir ipucu vereyim: Eğer bir
oyuncu ellerini masaya koyarken yavaşlıyorsa büyük ihtimalle
para ondadır!
Kazakistan, dünyanın dokuzuncu büyük
ülkesi. Haritaya bakarsanız da göreceksiniz
zaten kocaman bir ülke. Bu güzel ülkede Ka-
zak Türkleri yaşıyor ve Kazakça konuşuyor-
lar. Hayır kazak giymiyorlar devamlı, isimleri
öyle sadece. Kazakistanlı Alihan bana çok
güzel bir oyun öğretti. Size de anlatayım da
arkadaşlarınızla oynayın.
11
Afganistan’ın adını hep savaşlarla
duyuyoruz ama o kadar güzel bir ülke ki burası! Çocuklar
rengârenk kıyafetler giyiyor. Afgan arkadaşım Aliye bana da kendi elbiselerinden verdi. Ben de rengârenk oldum. Sonra hep birlikte oturup Kavun oyununu oynadık.
Kavun ben olma-dım tabii ki! Her
zamanki gibi bu oyunda
da başarılıy-dım!
Kavun bir masal oyunu. Bu oyuna göre oyuncular hep
birlikte daire oluşturacak şekilde yere bağdaş kuru-
yorlar. Sonra içlerinden biri bir masal anlatmaya baş-
lıyor. İlk oyuncu masalın bir kısmını anlattıktan sonra
aniden susuyor. O sırada yanındaki oyuncunun arkada-
şının kaldığı yerden masala devam etmesi gerekiyor.
Sonra o da susuyor, bir sonraki oyuncu devam ediyor
masala. Bu sırada oyuncuların anlattıkları, hikâyenin
geri kalanıyla çelişmemeli, anlatılan hikâyede mantık
hatası yapılmamalı. Böyle bir şey yapan olursa veya
sırası geldiğinde oyuncu masala devam edemezse
oyundan çıkarılıyor ve ceza olarak “kavun” ilan edili-
yor. Oyunun en eğlenceli kısmı da bu: Cezalı oyuncu
bir halı veya kilime sarılarak kavun gibi ileri geri birkaç
defa yuvarlanıyor.
Çita ve keçiler oyunu, 10 ve daha fazla kişiyle geniş
bir alanda oynanıyor. Biri ebe seçiliyor. Ebe, çita olu-
yor. Geri kalan oyuncular ise keçiler. Keçiler birbir-
lerinin bellerinden tutarak bir sıra oluşturuyorlar. Sı-
ranın en başındaki oyuncu ise keçilerini koruyan anne
keçi rolünü alıyor. Oyun boyunca çita, keçileri
kapmaya çalışıyor. Anne keçi ise bunu engelle-
meye çalışıyor. Bu sırada keçiler birbirlerin-
den kopmamaya çalışıyorlar. Eğer çita bir
keçiye değmeyi başarırsa bu keçi oyun dışı
kalıyor. Belli bir süre içinde çita keçilere
değmeyi başaramaz, keçiler de oluşturduk-
ları sırayı bozmadan birbirlerinden kopmaz-
larsa çita oyunu kaybediyor. Bu süreyi oyuna
başlamadan önce kendiniz belirliyorsunuz.
Çita, keçilerin hepsini yakalamayı başarırsa
oyunu kazanıyor.
Sri lanka, Hindistan’ın hemen
aşağısında damla şeklinde bir ada ülkesi. Eski adı Seylan imiş.
Annelerinizin kahvaltıda demlediği meşhur Seylan çayı buradan
geliyor. Sri lanka’da dayani ve arkadaşlarından çok eğlenceli
bir oyun öğrendim. Hemen anlatayım.
Uçurtma nasıl yapılır?
Komşu ülkemiz Irak’ta
yakın bir zamana kadar savaş vardı biliyorsunuz. Irak’taki arkadaşlarımızla
bir sürü ortak noktamız var. Orada tanıştığım Ahmet çok
güzel uçurtma yapıyordu mesela. Irak’taki yeni arka-daşlarımla bütün gün uçurt-ma uçurduk. Ben uçurtma
yapmayı bilmiyordum, bana Ahmet öğretti. Ben de
size öğreteyim.
1 cm kalınlığında, 70 cm boyunda 3 adet çıtayı tam ortalarından işaretle. İşaretli yerlerinden çıtaları üst üste getirip tam ortala-rından bir çivi çakıp birbirlerine sabitle. Çakılmış çıtaların arala-rını eşit şekilde açıp her çıtanın etrafından ipi birer kez döndü-rüp birbirlerine bağla. Ortaya altıgen bir şekil çıkacak. Kenarları ipten, iskeleti çıtadan olan uçurtmanı bir elişi kâğıdının üzerine kitap kaplar gibi yerleştirip arkasını tutkalla yapıştır. Uçurtma-nın ortasındaki çiviyle uçurtmanın birbirine yakın iki kenarını iple bağlayıp bir üçgen yap ve bu üçgen şeklindeki ipe de uzunca bir ip bağla. Bu üçgen şeklindeki bağlantı ipi uçurtmanı uçuracağın yaklaşık 200 metre uzunluğundaki makara ipe bağlı olacak. En son, uçurtmanın diğer ucundaki birbirine iki yakın çıtaya bağ-layacağın uzun iplerle bir kuyruk yap. Kuyruğa rengârenk elişi kâğıtlarından kestiğin şeritleri bağla. Böylece uçurtmanın kuyru-ğu ortaya çıkmış olacak. Sonra da makaranı eline alıp rüzgâra arkanı dön ve uçurtmanı gökyüzüne sal!
Haiti’de hayat zor biliyorsun. Günlerin daha güzel geçmesi için Haitililer arala-rında toplanıp hikâyeler anlatıyor, teker-lemeler ve şarkılar söylüyorlar. Haiti’de okur yazarlık oranı da düşük olduğu için, ülkedeki hikâyeler böyle kulaktan kulakta
yayılıyor.Haitililerin eğlenmek için toplandıklarında
oynadıkları masal oyunun adı da çok güzel: “Krik? Krak!”
Bu oyuna göre eğer biri masal anlatmak istiyorsa ortaya
çıkıyor ve “Krik?” diye bağırıyor. Eğer onu duyanlar bir
masal veya tekerleme dinlemek istiyorlarsa, “Krak!” diye
bağırarak cevap veriyorlar. Kim masal, tekerleme dinle-
mek istemez ki? Haiti’de biri “Krik?” diye bağırdığında
mutlaka “Krak!” cevabı alıyor. Böylelikle masalını anlatmak
isteyen ortaya çıkıp heyecanla anlatıyor. Bir başka masal
anlatıcı gelip de “Krak!” diyene kadar o masal dilden dile
dolaşıyor.
Ben galiba Haitiliyim. Annemler
yanlış biliyor olmalı. Bu ülkenin denizi var, muhteşem
masalları var ve rengârenk ev-lerde yaşıyorlar. Evet, çok yok-sullar biliyorum. Ama o kadar neşeliler ki anlatamam! Haitili arkadaşım Jeralda’nın kıvırcık uzun saçları var. rengârenk
tokalar takmıştı kafasına. Ba-yıldım! Jeralda ve arkadaşları bana süper eğlenceli bir oyun
öğrettiler. Anlatayım da siz de oynayın.
Kurbağa dansı, en az 4 kişiyle kırlık alanlarda oynanı-
lıyor. Kurallar basit görünüyor ama hiç hafife almayın,
dengede durmak çok zor! Bu yüzden düşünce zarar
görmemek için oyun alanınızı önceden iyice temizlemeniz
lazım. Öncelikle belirlediğiniz oyun alanınının dört köşesine kü-
çük sopalar saplıyorsunuz. Sonra bu sopalara ip gererek
alanın sınırlarını belirliyorsunuz. daha sonra oyuncular
çömelip zıplayarak oyun alanı içinde dolaşmaya başlıyor.
Zıplarken bir yandan da sırayla bir sağ bir sol ayaklarını
havaya kaldırıyorlar. Bütün bunlara ek olarak bir yandan
da zıplama ve bacak kaldırma ritmine uygun olarak el-
lerini bir önlerinde bir arkalarında çırpıyorlar. Bu sırada
oyuncular zıplayarak birbirlerine yaklaşıyor ve diğer
kurbağaları ağırlıklarını kullanarak devirmeye çalışıyor-
lar. Eğer oyuncular aralarında anlaşırsa denge bozma
işinde eller de kullanılabiliyor. Ayakta kalan son oyuncu
da oyunu kazanıyor.
ArAKANBen Arakan'ı daha önce
hiç duymamıştım. Bangladeş'in hemen aşağısında, Myanmar'ın bitişiğinde küçük bir bölge Ara-kan. Aslında yemyeşil ormanları, masmavi deniziyle güzeller güzeli
bir yer. Ama bir sürü sorunları var. Neyse biz sorunları büyük-lere bırakıp Arakanlı Hasan ve arkadaşlarıyla kurbağa dansı
oynadık. Merak edenlere tarifi vereyim hemen.
Bu oyunu oynamak için en az 3 kişi olmanız lazım. Ama ne kadar çok kişi olursanız o ka-dar eğlenceli oluyor, benden söylemesi. Önce bir ebe seçip gözlerini bir eşarpla bağlıyorsu-nuz. Sonra ebeyi kendi etrafında birkaç kez döndürüyorsunuz. diğer oyuncular bu arada etrafa dağılıyorlar. Gözleri kapalı ebe etrafını yoklayarak dolaşmaya başlıyor ve oyuncuları yakalamaya çalışıyor. Bu sırada diğer oyuncular “corabaka, corabaka” diye bağırıyorlar ve ebeyi şaşırtmaya çalışıyorlar. Ebe sonunda birini yakaladığında, kim olduğunu tahmin etmeye çalışıyor. Eğer doğru bilirse yeni ebe yakalanan oyuncu oluyor.
Bosna-Hersek tam anlamıyla
kardeş ülkemiz. Yemeklerimiz,
geleneklerimiz çok benziyor. dilimiz bile
benziyor. Bu ziyaretimde Boşnak
çocuklarıyla geçirdiğim vakitten sonra anladım ki, oyunlarımız da aynı. Me-sela bizim saklambaç için onlar žmira diyorlar. Ama ben size Boşnak Azra’nın favori oyunu corabakayı
anlatacağım. Bakalım bizim hangi
oyunumuza benziyor
bulabilecek misiniz?
Mankala iki kişiyle oynanıyor. Oyuna başlamadan önce kumda iki sıra hâlinde ve her sırada 6 tane olmak üze-re 12 ufak çukur açıyoruz. Sıraların iki ucunda havuz adı verilen birer çukur daha açıyoruz. Her oyuncunun 18 taşı var. Siz isterseniz fasulye, madeni para ya da düğme kullanabilirsiniz.Önce her oyuncu önündeki sıradaki 6 çukurun her bi-rine 3 taş koyuyor. Oyuncuların amacı mümkün olduğu kadar çok taşı kendi sıralarının sağındaki havuzda toplamak. Oyuna kimin başlayacağına karar verildikten sonra ilk oyuncu önündeki çukurlardan birinin içindeki bütün taşları alıyor ve bu çukurun sağındaki çukurdan başlayarak birer birer çukurlara dağıtıyor. Eğer son taş havuza denk gelirse oyuncu bir kez daha oynama hakkını elde ediyor, yoksa sıra diğer oyuncuya geçiyor.Oyuncu taşlarını dağıtırken kendi sırasını dönerek rakibinin sırasına da geçebiliyor. Eğer dağıttığı son taş kendi sırasında boş bir çukura gelirse oyuncu hem bu taşı hem de bu çukurun tam karşısına denk gelen rakip çukurdaki taşları ele geçirmiş oluyor. Bu durumda bu taşlar oyuncunun havuzuna giriyor ve oyun sırası diğer oyuncuya geçiyor. Çukurlardaki taşların hepsi ha-vuzlarda toplandığında oyun bitiyor. Havuzunda daha fazla taş olan oyuncu oyunu kazanıyor. Oyunu oynar-ken hangi çukurdaki taşlarınızı dağıtacağınızı, son taşın
hangi çukura denk geleceğini hesaplayarak karar vermelisiniz.
Çad, Afrika’nın tam
orta yerinde çöllerle kaplı bir ülke. Buradaki çocuk-lar kumlarda oynayabi-lecekleri bir sürü oyun biliyor. Çadlı Ali bana
mankalayı öğretti mesela. Mankala, zekâ
gerektiren bir oyun. Yani tam
bana göre!
Sierra leone, Afrika’nın batısında, bir
tarafı Atlas Okyanusu’na ba-kan güzel bir ülke. Sierra le-one “aslanlı dağlar” anlamına geliyor. Ülkenin dağlarında bir sürü aslan olduğu için bu adı vermişler. Sierra leone’de
öğrendiğim eğlenceli oyunu size
de anlatayım.
15
Zıplama oyunu en az 3 kişiyle oynanıyor ama ne
kadar çok oyuncu olursa o kadar eğlenceli olu-
yor. Önce bir ebe seçiliyor. Sonra diğer oyuncu-
lar ebenin çevresinde bir daire oluşturup ritmik
bir şekilde el çırpmaya başlıyorlar. Ebe ellerini
beline koyarak alkış ritmine uygun bir tempoy-
la zıplamaya başlıyor. daha sonra zıplayarak
oyunculardan birinin önüne gidiyor ve beklenme-
dik bir anda bir ayağını o oyuncuya doğru uzatı-
yor. Oyuncunun ebenin hareketine, ebeyle aynı
anda ve aynı ayağını kaldırarak karşılık vermesi
gerekiyor. Yanlış ayağını kaldıran oyuncu yanı-
yor ve yeni ebe o oluyor.
16
Bu oyunu en az 4 kişiyle oynamanız lazım ama ben-ce ne kadar çok kişi olursanız o kadar eğlenceli olur. Öncelikle dörtgen bir oyun alanı ve bir hakem belirle-niyor. Oyuncular oyun alanının içinde dolaşıp hakemin emirlerini bekliyor. Amaç, hakemin verdiği emirleri mümkün olduğu kadar çabuk yerine getirmek. Hakem “yangın” diye bağırırsa oyuncular ateşten kaçıyor, yani oyun alanının köşelerine koşuyorlar. Hakem “sel” diye bağırırsa oyuncular boğulmamak için yükseğe çıkıyor, yani ayaklarını yerden kesiyorlar. Eğer çıkacak yer bulunamazsa oyuncular yere oturup ayaklarını kaldı-rabilirler. Hakem “yıldırım” diye bağırırsa oyuncular yere uzanıyor. Hakem “gök gürültüsü” diye bağırırsa oyuncular oldukları yerde hiç hareket etmeden duru-yor, yani donuyorlar. Hakem emir verdiğinde bu emri en son yerine getiren oyuncu oyun dışı kalıyor. Hata yapan oyuncular da oyun dışı kalıyor. Oyun geriye bir oyuncu kalana kadar devam ediyor ve son kalan oyun-cu oyunu kazanıyor.
Beyt beyat, “ev ve evler” anlamına geliyor. Komşu-culuk gibi bir oyun. Genellikle sadece kızlar oynuyor ama bazen erkekler de katılabiliyor. Oyundaki kızlar yanlarında oyuncak bebeklerini getiriyorlar. Hepsi ev hanımıymış gibi davranıyor. Bebeklerine annelik yapıyor, birbirlerine tavsiyeler veriyor. Oyuncular birbirlerine çay içmeye gidiyor, bahçede çiçekleri su-luyor, komşularına yardıma gidiyorlar. Oyunda yapı-lacak herşeyi oyuna katılanlar belirliyor ve saatlerce sürebiliyor.
Arnavut ciğerine bayılırım!
Arnavutluk’ta da bol bol yedim. Arnavutluk bize çok yakın, Yunanistan’ın hemen yanında. Bizim okuldaki Ar-
navut Cemal’in ailesi de uzun zaman önce buradan göçmüş Türkiye’ye. Arnavutluk’ta ta-nıştığım Edona ve arkadaşla-rından çok eğlenceli bir oyun
öğrettim. Anlatayım da siz de oynayın.
lübnan bize komşu sayılır. Suriye’nin hemen
yanıbaşında. O kadar güzel bir ülke ki, bıraksalar hep
burada yaşabilirim sanırım. Yemekleri, denizi, sokakları harika! lübnan’da tanıştığım lina ve arkadaşlarıyla beyt
beyat oyununu oynadık. Bizim evcilik oyununa çok
benziyor. Ama bence daha eğlenceli.
17
Bu oyun için en az 10 kişi lazım. Beşer kişilik
iki takıma ayrıldıktan sonra oyun için belirlenen
alanın iki tarafına iki tane kale yapılıyor. Bu ka-
leleri uzun sopaları yanyana dizerek yarım küre
şeklinde olacak şekilde sıralıyorsunuz. Sopa
yerine başka bir şey de kullanabilirsiniz. Her
oyuncunun ucu biraz çıkık bir sopası oluyor. Bir
de top var tabii. Oyuncular topu bu sopalarla
kendi grubuna vererek kaleye sokmaya çalışı-
yor. Topu kaleye sokan gruba puan veriliyor.
Topu durduran, elle tutan oyuncunun olduğu
takım, topu karşı takıma vermek zorunda kalı-
yor. Oyunun sonunda en çok puanı olan takım
kazanıyor.
Çeçenistan’ın yerini bilmeyenler için tarif
edeyim: Haritayı açın, Kars’a kadar gidin, sonra Gürcistan’ı da geçin, biraz yukarı doğru çıkın ve karşınızda yemye-şil güzel ülke Çeçenistan!
Çeçenistan’da birbirinden gü-zel oyunlar var ama ben en çok
beğendiğimi anlatacağım size.
Bu oyunu en az 5 kişiyle oynamanız lazım. Önce yere iç içe
iki daire çiziliyor. Bu dairelerden küçüğü yaklaşık 1 metre,
büyüğü 2 metre çapında olmalı. Eğer kalabalık bir grupla oy-
nuyorsanız büyük daire daha geniş olmalı. Oyunculardan biri
ebe olarak seçiliyor. Ebe kuluçkadaki tavuk oluyor ve içteki
dairenin içine geçiyor. diğer oyuncuların her birinin elinde
de bir taş oluyor. Bu taşlar oyuncuların yumurtaları. Oyuna
başlarken oyuncular tavuğun bulunduğu dairenin içine taşları,
yani yumurtaları bırakıyor. Sonra da tavuğa yakalanmadan
bu yumurtaları çalmaya çalışıyorlar. Tavuk ise yumurtaları
korumaya çalışıyor. Tavuk yumurtalarına uzanan bir oyuncu-
ya dokunabilirse bu oyuncu ebeleniyor. Ebelenen oyuncular
da tavuk oluyor ve ebeyle birlikte dairenin içine geçiyorlar.
Böylece tavukların sayısı giderek artıyor. Tavuklar diğer
oyunculara dokunmaya çalışırken küçük dairenin dışına
çıkamıyorlar. Tavuklara yakalanmadan bir yumurta çalmayı
başaran oyuncu yumurtayı alarak büyük dairenin dışında yere
oturuyor. Oyun ilerledikçe yumurtaları koruyan daha fazla
oyuncu olduğu için yumurtaları çalmak da zorlaşıyor. Oyun,
yumurtaları çalmaya çalışan oyuncu kalmadığında sona eri-
yor. Yumurta çalmayı başaran oyuncular da kazanıyor.
Patani, Tayland’ın güneyinde
bulunuyor. Yemyeşil orman-ları ve masmavi bir denizi var. Çocukları da o kadar sevimli ki, saatlerce oyun oynamaya doyamadık bir-
likte. Oynadığımız oyunların hepsini anlatmak isterdim ama şimdilik sadece birini
anlatayım.
Sey, 2 kişiyle kumda oynanıyor. Tek ihtiyacınız olan şey kolayca saklanabilecek bir taş. Önce oyun alanı olan kum iyice düzleştiriliyor. Bu düzlüğe önce 60 cm çapında bir daire, sonra bu dairenin içine biraz daha küçük ikinci bir daire çiziliyor. İç içe geçmiş bu iki dairenin aralarındaki mesafe yaklaşık 5 cm olmalı. Oyuncular daireyi ortalarına alarak karşılıklı oturuyorlar. Her oyuncu kendi önünde, iki çizgi arasında kalan bölüme birkaç santim aralıklarla 3’er çukur açıyor. Oyun ilerle-dikçe bu çukurlara yenileri ekleneceğinden daha sonra-dan açılacak çukurlar da eşit aralıklarla parmakla önce-den işaretleniyor. İlk oyuncu bir avuç kumu taşla beraber avucuna alıyor ve avucundaki kumu önündeki çukurlara dökmeye başlıyor. Bunu yaparken taşı diğer oyuncunun göremeyeceği biçimde, çukurlardan birine bırakıyor. Bütün kumu boşalttığında, rakibi taşın hangi çukurda ol-duğunu tahmin etmeye çalışıyor. Eğer rakip oyuncu taşın yerini bilemezse taşı saklayan oyuncu, çukurlarının sa-ğındaki ilk işaretin olduğu yere bir çukur daha açıyor ve oyun tekrarlanıyor. Ama taş her çukura en fazla bir kez saklanabiliyor. rakip oyuncu taşın yerini doğru tahmin ederse sıra ona geçiyor. Oyunu, çukurları rakip oyuncu
çukurlarına ulaşan oyuncu kazanıyor.
Moritanya İslam Cumhuriyeti,
Afrika’nın en batısında Fas’ın biraz aşağısında bulunuyor. Bu-radaki çocuklar da aynı Fas’taki
gibi Arapça konuşuyorlar. Moritanya’da Ayşe ile saatler-ce sey oyunu oynadık. O kadar eğlendik ki, akşamın olduğunu anlamamışım bile. Anlatayım
da siz de eğlenin.
Öncelikle bir iple veya bulabildiğiniz herhangi bir
şeyle yere altıgen bir alan çiziyorsunuz. Oyunda
en az 4 oyuncu olması lazım. Sonra her oyuncuya
5 tane taş veriliyor. Oyuncular altıgenin etrafında
oturup oynamaya başlıyorlar. Her oyuncu altıgenin
içine bir tane taşını koyuyor. Ardından sırayla her
oyuncu, elindeki taşlardan biriyle altıgenin içindeki
diğer oyuncuların taşlarını vurmaya çalışıyor. Her
oyuncunun bir hakkı var. Sırayla herkes hakkını
kullanıyor ve taşı vuran taşın yeni sahibi oluyor.
Oyunun sonunda altıgenin içinde kimin taşı kalırsa,
o oyuncu kazanıyor.
Somali’nin adını hep yoksulluk, açlıkla duyuyoruz. Geldim gördüm, gerçekten de insanlar çok yoksul. Ama bu eğlenmele-rine engel olmuyor. Somalili Ömer mesela bir sürü oyun biliyor. Bütün gün arkadaşla-rıyla oynuyorlarmış. Bana da öğrettiler bir tanesini. Adı da kendi gibi eğlenceli bu oyu-
nun: Kokon.
20
Onç niç oynamak için 4 veya daha fazla kişi olmanız
lazım. Oyun alanı olarak da kayalar, ağaç kütükleri ya da
banklar bulunan bir bahçe veya park kullanabilirsiniz.
Oyuna başlamadan önce bir reis seçiliyor. reis, diğer
oyunculara talimat veriyor. Onç, yukarı; niç, aşağı de-
mek. Eğer reis “niç!” derse yer tehlikeli kabul ediliyor
ve bütün oyuncular bir kaya veya kütük parçası bulup
üzerine çıkıyorlar. Eğer aşağıda olan oyuncu kalırsa
reis peşinden koşarak onu ebelemeye çalışıyor. Eğer
reis “onç!” derse toprağın üzeri emniyetli kabul ediliyor
ve herkes yerde olduğu gibi duruyor. Oyun ilerledikçe
oyuncular devamlı emniyetli alanlarda olmaktan sıkılıp,
tehlikeli yerlerde reisin kendilerini kovalamasına sebep
oluyolar. Böylece oyuna daha çok hareket geliyor.
Pakistan, İran ve Hindistan arasında cıvıl cıvıl bir ülke. Herkes
rengârenk kıyafetler giyiyor. Kamyonlar ve faytonlar bile tab-
lo gibi süsleniyor. Pakistan’da Ahmed ve arkadaşlarıyla ta-nıştım. Çok eğlenceli bir oyun öğrendim onlardan. Üstelik bu oyun epey de kilo verdiriyor. Biraz daha oynarsam forma
kavuşabilirim sanırım.
MALzEMELER: 1 su bardağı haşlanmış nohut, doğranmış küçük bir
soğan, 2 yemek kaşığı maydanoz, 2 yemek kaşığı kişniş,
1 tatlı kaşığı tuz, yarım tatlı kaşığı pul biber, 4 diş sarım-
sak, 1 tatlı kaşığı kimyon, 1 tatlı kaşığı kabartma tozu, 4-6
yemek kaşığı un, kızartmak için sıvı yağ
hAzIRLANIşI: 1. Nohutu ve soğanları mutfak robotuna koy. Maydanoz,
kişniş, tuz, biber, sarımsak ve kimyonu ekle. Püre hâline
gelmeden ezilmelerini sağla.
2. Kabartma tozunu ve 4 yemek kaşığı unu ekleyip ro-
botu çalıştır. Eline yapışmayan bir kıvama gelene kadar
un veya bulgur ekle. Karışımı bir kaba al, üzerini kapatıp
buzdolabında birkaç saat beklet.
3. Beklettikten sonra köfte harcından küçük parçalar
koparıp yuvarla. Kızgın yağda kızartıp bir kâğıt havlunun
üzerine al.4. Fırından aldığın pide ekmeklerinin arasına köftelerini
koy. Üzerine domates, soğan ve biber ekleyip afiyetle
ye.
Filistin benim memleketim gibi. Buraya
geldiğimde hiç ayrılmak iste-miyorum! Filistinli yetimlerle
buluştuğumuzda artık o kadar yorulmuştum ki, hiç oyun falan düşünemedim doğruca kızlarla bir araya gelip falafel yapmaya
koyulduk. Falafel yapmayı bilmeyenlere hemen tarifi
vereyim.
43210
43212
11112
Bu oyunda ihtiyacınız olan şey bir
sürü küçük çakıltaşı, boncuk veya
mısır tanesi. ruandalı çocuklar ku-
rumuş mısır taneleri kullanıyor. En
az iki kişiyle oynanıyor. Her oyuncu-
nun 20'şer tane mısırı oluyor. Oyun-
culardan biri bir eliyle bütün taneleri
tutuyor, diğer eliyle 0-4 tane arası mı-
sır tanesini kaç tane aldığını gösterme-
den avuçluyor. Karşıdaki oyuncu eline
kaç adet tane aldığını tahmin etmeye çalışıyor.
Eğer oyuncu doğru bilirse bütün taneler onun
oluyor. Yanlış bilirse ceza tablosuna göre elin-
deki tanelerden karşıdaki oyuncuya veriyor.
Bir oyuncu bütün tanelere sahip olduğunda oyun bitiyor.
SAĞLIK
OLSUN
Yeteri kadar oyun oynamayan, çiçekleri ko
k-
lamayan, koşmayan, coşmayan arkadaşlar
ımızı
bahar çarpabiliyor!
Bahar geldi geleli sen de kendini hafif
yorgun hissediyor musun? Kılını bile
kıpırdatasın gelmiyor mu? Ayakların
da ağrıyor mu? Yorgan ve yastığınla
sonsuza kadar bütünleşmek mi is-
tiyorsun? Soruların en az birine
“eveeeeet!” cevabı verdiysen
sana teşhisi koyuyoruz: Klasikus
Baharus Yorgunlukus isimli has-
talığa yakalanmışsın. Yani klasik bahar yorgunluğu!
Bahar derken komşunuzun kızı
değil, mevsim olan bahardan
bahsediyoruz. Hıh tamam,
yanlış anlaşılma olmasın!
Bahar rengârenk çiçekleriyle,
beyaz pembe elbiselerini giy-
miş ağaçlarıyla, kuş sesleriy-
le coşkulu “merhaba” derken
bazılarımızı bu değişiklikler biraz farklı etkiliyor.
Yazan: Saide dikmen
Baharla birlikte etrafımız yeşilliklerle, çi-
çeklerle kaplanıyor, güneş daha güçlü parıl-
dıyor. doktor amca ve teyzelere göre bu durum, beynimiz-
deki mutluluk hormonunun daha çok çalışmasına sebep oluyor. Serotonin
isimli bu mutluluk hormonu daha çok çalışınca da her şeye daha pozitif bak-
maya başlıyoruz. Bir şeyleri paylaşmaktan daha çok zevk alıyoruz. devamlı
arkadaşlarımızla birlikte bir şeyler yapmak istiyoruz. İçimizde sebepsiz bir
coşku hissediyoruz. Kısacası baharla birlikte beyin kimyamızda ve hormon-
larımızda çok güçlü değişiklikler oluyor.
“Madem bu kadar güzel değişiklikler oluyor, peki ben niye bu kadar yorgun hisse-diyorum?” diye sorduğunu duyabili-yorum. Beynimizde baharla birlikte gerçekleşen bu kimyasal ve hormo-nal değişimlerin yan etkisi de bahar yorgunluğu olarak karşımıza çıkı-yor. Bahar yorgunluğunun belirtile-rini, kısa süreli yorgunluk, halsizlik, unutkanlık, eklemlerde ağrılar ve devamlı uyuma isteği olarak sırala-yabiliriz.
Bahar yorgunluğuna yakalanan arkadaşlara uzmanların
tavsiyeleri şöyle:“Bahar yorgunluğunun en iyi ilacı yine bahardır. Kapalı or-
tamlardan çıkın ve güneşten yararlanabileceğiniz doğa ile iç
içe olabileceğiniz yerlere gidin. Toprağın kokusunu doyasıya
koklayabileceğiniz, çiçekler arasında koşturabileceğiniz, ba-
harın coşkulu renklerini hissedebileceğiniz geziler düzenle-
yin. Parklarda oynayın, arkadaşlarınızla piknikler yapın.”
Özetle, yeteri kadar oyun oynamayan, çiçekleri koklamayan,
koşmayan, coşmayan arkadaşlarımızı bahar çarpabiliyor!
Aman dikkatli olun, bol bol oynayın bahar çarpıntısına karşı
önlemlerinizi alın!
Bahar yorgunluğu nasıl tedavi edilir?
23
Artık bahar yavaş yavaş kapıyı aralıyor. Yakın-
da soğuk ve kar evlerine gidecek, yerlerine çiçekli
ağaçlar, rengârenk menekşeler gelecek. Hâliyle bütün
kış kullandığın, kartopu oynayarak iyice eskittiğin eldiven-
lerine ihtiyacın kalmayacak. Bence eldivenin içindeki uzaylıyı
çıkarmak için harika bir zaman! Nasıl mı? Hemen anlatayım.
Maharet
teyze
Bir adet eldiven
Elyaf
renkli düğmeler
Bir adet çorap
İğne ve iplik
Makas
24
Yazan: rumeysa Özdemir
Öncelikle eldivenin tersini çevir. Eldivenin baş parmağını ve ortadaki iki parmağı kes. Kestiğin yerleri
güzelce dik.
Eski bir çorabının bacak kısmını (bunun uzunluğu yaklaşık 15 cm olmalı) kes. Çorabı tersine çevir. Uzay-lının kolları için iki tarafta, paralel şekilde 4’er santi-
metrelik boşluklar kes.
Çorabının düzünü çevir ve uzaylının kafası için hazırladığın eldiveni çorapla dikerek birleştir.
dikiş işlemi bittikten sonra eldivenin düzünü çevir. Gözleri için düğmelerini dikkatlice dik.
Önceden eldivenden kestiğin iki adet parmağın içine elyaf doldurup çorapta açtığın boşluklara dikkatlice dik.
Bunlar uzaylının kolları olacak.
Son olarak çorabın açık kalan kısmından, kafayı da dolduracak şekilde bol bol elyafı yerleştir. Uzaylının ne
kadar şişman olmasını istiyorsan o kadar çok elyaf koya-bilirsin.
Uzaylının ön yüzüne de renkli düğmeleri sırasıyla dik. Uzaylının elbisesinde daha farklı şeyler yapmak is-
tersen istediğin gibi ekleyebilirsin. Mesela bir cep dikebi-lirsin.
Çorabın açık
kısmını da diktikten
sonra, uzay-lı eldivenin oynamaya
hazır!
25
Can beş yaşındaydı. Babası her sabah işe giderken onu öper, “Allah'a ısmarladık yavrum. Yaramazlık etme olur mu?” diye tembihlerdi.Her sabah yaramazlık etmemesi için babasından tembih üstüne tembih alıyordu, ama bu tembihlere aldırdığı pek söylenemezdi. “Babam bütün gün benim gibi evde otursun da görsün bakalım!” diye düşünür, aklınca kendini haklı çıkarmaya çalışırdı.Can, belki bir parça yaramazdı, ama çok akıllıydı. Annesi ona “akıl küpü” derdi:“Benim oğlum yaramazdır, ama akıl küpüdür.”“Akıl küpü ne demek anne?”“Kafanda kocaman bir küp dolusu akıl var demek. Boyundan büyük lâflar ediyorsun ya…”Ama Can’ın kötü bir huyu vardı: Hay-vanları hiç sevmezdi. Sokakta rastladığı köpeklere taş atar, evdeki beyaz tüylü Van kedisi Tekir’i hırpalardı. Kedicik de bunu bildiği için Can’dan uzak durur, köşe bucak kaçardı.Hayvanları sevmesi gerektiğini bi-liyordu. Fakat sevmiyordu işte. Annesinin ve babasının bu konu-da anlattıklarını da dinlemiyordu. Ona göre, hayvanlar hiçbir şeye yaramazlardı.
Yazan: Nilüfer Taktak
“Bizim evde bir kediye gerek yok!” diye düşünüyor, kovalayıp duruyordu.Sadece kediye düşman olsa neyse... Ta-vukları kovalar, karıncaları ezer, yakaladığı karasineklerin kanatlarını yolup ölmelerini izlerdi. Can sıkıntısını böylece hafifletmeye çalışırdı. Ne babasının uyarıları, ne annesi-nin azarları işe yarardı.“Sıkılıyorum ne yapayım?” diye ken-dini savunurdu.Bir gün canı yine sıkıldı. Baba-sının uyarılarını unutup bir sürü yaramazlık yaptı. Bu arada annesinin çok değer verdiği vazoyu da kırdı. Sonra etrafta bir hayvancık aramaya başladı. Niha-yet halının altında küçük bir karınca buldu. Gülümsedi. “Seni gidi seni!” diye başını keyifle salladı. “Ne işin var bakalım evimde? Evime gir-mek için benden izin aldın mı?”Karıncacık her şeyden habersiz yoluna de-vam ediyordu. Küçücük ağzında kendinden büyük bir ekmek kırıntısı vardı. Can bunu fark edince daha da kızdı:“Hırsız seni!” diye bağırdı. “Bizim mutfak-tan ekmek çalarsın ha!”Hızla elini kaldırdı. Karıncayı bir vuruş-ta ezecekti. Bunu düşündükçe içi titriyor, keyifleniyordu. Elini indirmek üzereydi ki, birden ince bir ses duydu:“Bana kıyma Can!”“Ne!”Eli sanki havada donup kalmıştı. Etrafına baktı. Acaba birileri kapının arkasından fısıldamış olabilir miydi?“Kim konuştu?” diye bağırdı.Yine aynı ince sesi duydu:“Ben konuştum.”“Sen kimsin?”“Ben, öldürmek üzere olduğun karıncayım.”Can karıncaya dikkatle baktı. Ağzındaki ekmek kırıntısı şimdi yerde duruyordu. Can hemen kendine gelip bozuntuya vermeden hesap sormaya başladı:“Ama niçin ekmeğimi çalıyorsun?”
Karınca hemen cevap verdi:“Çalmıyorum. Sen rafları karıştırırken döktüğün ekmek kırıntılarından birini alıp yavrularıma götürüyorum.”“Yavruların da mı var?”“Evet. Şu anda hem onlar için hem de kendim için yiyecek buluyorum. Sen ise beni öldürmeye çalışıyorsun. Boyundan bo-sundan utan! Bir de insan olacaksın.”Can yavaş yavaş kendine geliyordu. Karın-ca konuşmaya devam etti:“Sen çok kötü bir çocuksun. Artık evdeki kediyi de rahat bırakmalısın. Tıpkı senin gibi, o da can taşıyor. Sonra sinekleri yakalayıp kanatlarını koparıyorsun. düşün-müyor musun ki, o zavallıcıklar uçamayınca açlıktan ölürler.”“Ama onlar bir işe yaramıyorlar ki!”“Mutlaka bir işe yarıyorlardır ama sen bilmiyorsun. Bütün canlılar bir işe yarar. Peki, bana söyler misin sen ne işe yarı-yorsun? Yaramazlıktan başka bir şey yaptığın yok. Buna rağmen hiç
kimse tutup kollarını koparmıyor. Seni sokağa atmıyorlar. Yaşıyorsun.”Can iyice bozulmuştu. Kanatlarını kopar-dığı sineklerin nasıl yalpalaya yalpalaya uzaklaştıklarını hatırlayarak üzülüyordu.“Biri kollarımı koparsa ne yapardım?” diye geçirdi içinden. “Çok haklısın küçük karınca.” dedi. “Tabii haklıyım. Yine de elindeyim işte.
Çünkü küçüğüm, güçsüzüm. Seninle sa-vaşamam. Vicdanına kaldım. Gel vicdanı-nın sesini dinle, beni özgür bırak.”Can’ın neredeyse gözleri yaşaracaktı. “Çok haklısın karıncacığım.” dedi.Küçük karınca da yere bıraktığı ekmek kırıntısını tekrar ağzına aldı. döşemenin altındaki yuvasına doğru taşımaya baş-ladı.
hikâyenin devamını
yazdıktan sonra İyilik
Postanesi’ne gönder,
bir sonraki sayıda
yayınlansın!
SENCE KARINCANIN vERdIĞI dERSTEN SONRA CAN NELER YAPTI?
29
iYİLİK pOSTANESİ/ İhh
BÜYÜK KARAMAN CAd. TAYLASAN SOK.
NO: 3 PK. 34230 FATİh-İSTANBU
L
Kar Postası bizim eve ilk geldiğinde hiç kar yağmamıştı daha. Sonra her yer kar oldu. Sanki Kar Postası gelince karın haberi olmuş da gelmiş gibi oldu.
Sonra dergide yazan her şeyi kardeşim Buğra ile birlikte yaptık. Çok eğlendik. Ama biraz üşüttük. Bence artık kar gitsin bahar gelsin.
Milim Milim Bilim bö-lümünde okuduklarımı okulda derste anlatı-yorum bazen. Sınıfta çok havalı oluyorum o zaman. Bir de ben astronom olmak istiyo-rum. Uzayla ilgili daha çok bilgiye yer verir misiniz?
iYİLİK ÖYKÜSÜ'NÜ TAMAMLAYANLAR, dERGİYLE İLGİLİ SÖYLEYECEKLERİ OLAN-LAR, SAdECE BİR şEYLER YAzMAK
İSTEYENLER! BU KÖşE SİzİN!
Gezgin Postacı eğer Sri lanka'ya giderse bana da haber verir misiniz?
Ben de oraya gitmeyi çok istiyorum. Annem de izin
verdi hem.
Eskiden kumbaramdaki paralarımla kendi-me istediğim şeyleri alıyordum. Artık böyle çocukça şeyler yap-mamaya karar verdim. Kumbaramdaki para iyice çoğalınca İyilik Postanesi'yle ihtiyacı olan birine göndericem.
Ali Efeoğlu- Ankara
Ahmet Taşır- Bursa
Ayşe Sancak-İstanbul
Fatma Payan- Malatya
İyilik Postanesi'ni oku-madan önce de yardım yapmayı biliyordum. Ama büyükler yapıyor sanı-yordum ben böyle şeyleri hep. Artık haberleri izler-ken sıkılmıyorum, yardıma ihtiyacı olan insanları öğrenip elimden ne gelir diye düşünüyorum. Arka-daşlarıma da anlatıyorum.
Mehmet Şimal- İzmir
16-31 Mart Yetim dayanışma Günleri’nde İHH dünyanın dört
bir yanındaki yetimlere yiyecek,
kırtasiye malzemeleri, oyuncak-
lar, kitaplar götürecek; piknikler
yapacak, çeşit çeşit oyunlar
oynayacak. Fakat ziyaret edil-
ecek ülkelerin isimleri, hazırlıklar
yapılırken biraz karışmış. Sen bu
harf karmaşasının içinden isimleri
bulabilir misin?
30
Hayvanlar âleminde bir spor heyecanı
başgöstermiş. Her hayvan kendine uygun
bulduğu bir sporla ilgilenince ortaya bu
ilginç görüntüler ortaya çıkmış. Kimin
hangi sporu yaptığını bulup,
çengel bulmacanın içine
yazabilir misin?
31
32
Zeynep, Ali ve Postacı Fil’in maceralarından
Gezgin Güvercin’in ilginç seyahatlerinden
Maharet Teyze’nin birbirinden eğlenceli
tariflerinden
birbirinden heyecanlı iyilik öykülerinden
sağlık tavsiyelerinden, bilimsel haberler-
den ve daha bir sürü yardımsever, eğlen-
celi ve heyecanlı şeyden haberdar olmak
için hemen harekete geç!
İyilik Postanesi’nin her çıkan yeni sayısını
posta kutunda görebilmek için yapman ge-
rekenler çok basit. Aşağıdaki formu doldur,
İHH Büyük Karaman cd. Taylasan sk. No: 3
34230 Fatih / İstanbul adresine gönder.
Sonra İyilik Postanesi’nin iyilik dolu mektup-
larının posta kutuna düşmesini bekle!
Abonenin:İsim-Soyisim: _______________________________doğum yeri ve tarihi: __________________________Sabit telefon: _______________________________Cep telefonu: _______________________________Ev adresi: _________________________________E-posta adresi: ______________________________Okul ismi: __________________________________
veli Bilgileri:Adı soyadı: _________________________________e-posta adresi: ______________________________Cep telefonu: _______________________________