sİ kızıl bayrak 2009-20

28
Sosyalizm İçin Sayı: 2009/20 29 Mayıs 2009 1 TL Çare: Emekçilerin birleşik, devrimci ve örgütlü mücadelesi! Sermayenin "Kriz varsa, çaresi de var!" sahtekarlığı...

Upload: kizilbayrak

Post on 31-Mar-2016

230 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

Sosyalim İçin Kızıl Bayrak Sayı 2009-20 / Mayıs

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Sosyalizm İçin

Sayı: 2009/20 29 Mayıs 2009 1 TL

Çare: Emekçilerin birleşik, devrimci ve örgütlü mücadelesi!

Sermayenin "Kriz varsa, çaresi de var!" sahtekarlığı...

Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

2 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERSahte görüntülerle

gizlenemeyen gerçekler . . . . . . . . . . . . . 3

Resmi tarihle hesaplaşmak için sermaye

düzeniyle hesaplaşmak gerekir! . . . . . . . 4

“Kürt açılımı”nın körüklediği ham

hayaller! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

İstanbul Serbest Muhasebeci Mali

Müşavirler Odası raporundan

yansıyanlar.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6

Sermaye sınıfının

“çare” sahtekârlığı!. . . . . . . . . . . . . . . . . 7

Sabah-ATV grevcilerinin 100. gün

eylemi…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan’dan

mektup… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9

Entes direnişçisinin günlüğünden… . . 10

Entes direnişi emekçi kadınlara

yol gösteriyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11

İşçi ve emekçi hareketinden… . . . . 12-13

Metal İşçileri Kurultayı’nahazırlanıyoruz...Metal işkoluna yönelik devrimci

müdahale sorumluluğu ve

görevler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14-15

Metal İşçileri Kurultayı toplanıyor! . . . 16

Tokat Eğitim-Sen üyelerinden Tokat’ta

yaşanan son gelişmeler üzerine

açıklama… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17

Bursa’nın “akıllı” hastanesinde çıkan

yangının gösterdikleri… . . . . . . . . . . . 18

Üniversitelerden... . . . . . . . . . . . . . . . . 19

ABD Guantanamo’dan

vazgeçmek istemiyor! . . . . . . . . . . . . . 20

Barack Obama-Benyamin Netanyahu

görüşmesi… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21

ABD’nin kirli ve karanlık icraatları . . . 22

Mamak İşçi Kültür Evi 8. Geleneksel

Birlik ve Dayanışma Pikniği

gerçekleştirildi… . . . . . . . . . . . . . . . . . 23

Onurlu çözüm mü? Yoksa dilencilik mi?

M. Can Yüce . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24-25

KESK’e yönelik devlet terörü!. . . . . . . 26

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 27

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2009/20 l 29 Mayıs 2009Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli - Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Yaz dönemine girdiğimiz şu günlerde işçi sınıfıcephesinden belirgin bir hareketlilik sözkonusu. ATV-Sabah’ta, Sinter’de, Entes’te, Kurtiş’te, DESA’da vedaha irili-ufaklı birçok işyerinde işçiler grev ve direnişbayrağını yükseltmeye devam ediyorlar.

Öte yandan başka sınıf bölükleri de mücadelesahnesinde yerlerini aldılar. Kadıköy Belediyesi işçileri,hak gasplarına karşı bir eylem süreci başlattılar.Yaptıkları yürüyüşle saldırılara karşı mücadele etmektekararlı olduklarını duyurdular. Önümüzdeki günlerdeyeni eylemler yapmak üzere hazırlıklarınısürdürüyorlar. İzmir Kent A.Ş’de çalışan belediyeişçileri ise bu hafta bir miting gerçekleştirdiler. Türk-İşİstanbul ve Ankara şubelerinden bazıları da sürmekteolan kamu TİS’lerindeki dayatmaları protesto ettiler.Ayrıca burada adını sayamadığımız birçok işçi bölüğüde ya eylemde ya da eylem hazırlığında.

Bu tablo işçi sınıfı cephesinden yaşananhareketlenmenin düzeyini gösteriyor. İşçi sınıfı mevzidirenişler biçiminde de olsa sermayeye karşı durmayaçalışıyor. Elbette genel bir dalga halinde yayılansaldırılar karşısında bir mevzide ayakta kalmak oldukçazor. Fakat işçi sınıfının birleşik mücadelesine zeminolması gereken sendikaların bürokratlar tarafından felçedildiği koşullarda işçi sınıfına başka yol kalmıyor.Ellerindeki imkanlarla direniyorlar. Bununla birliktebirleşik mücadelenin kanallarını açmaya çalışıyorlar.Bu amaçla yan yana gelmeye, bir birinden güç almayaçalışıyorlar. İstanbul’daki bazı direnişçilerin ortak birplatform oluşturma girişimleri bu ihtiyacın ürünü oldu.Sonuçta ortaya çıkan birliğin gücü, tek tek direnişlerintoplamını katlayan bir etki ve güçyaratmaktadır/yaratacaktır. Bu birliğin sonuçlarınıönümüzdeki günlerde daha somut görmek mümkünolacaktır.

Diğer taraftan, ilerici sendika ve kitle örgütleriyledevrimci güçleri ortak bir zeminde yan yana getirenHSSGP de yeniden harekete geçmeye ve eylemli birsürece hazırlanıyor. Oluşmasına kaynaklık edensaldırının geçmesinin ardından birlik nedeni ortadankalktığı için zayıflayan Platform, krizin faturasına karşımücadeleyi yükseltmek iddiasıyla hazırlıklara başlamışbulunuyor.

Taşıdığı iç sorunlar ve zaaflardan bağımsız olarak,ortaya konulan iddianın kendisini önemsiyoruz. Çünkü,işçi sınıfının böyle bir zemine ihtiyacı var. Mevzidirenişlerin sermayeye karşı ortak direniş cephesinetaşınması, merkezi bir mücadeleyle tamamlanması sınıfhareketinin gelişimi için önemli bir kanal olacaktır.HSSGP’nin aldığı ilk kararlardan birinin 15-16 Hazirandirenişinin yıl dönümünde yapılacak bir eylem olmasıbaşlangıç açısından önemli bir adımlı.

Hareketli bir yaza girdiğimiz şu günlerde tüm bugelişmelerin bilincinde olarak hareket etmeli, mevzidirenişleri güçlendirmeli ve birleşik mücadeleye omuzvermeliyiz.

***Özgür Bir Gelecek İçin Liselilerin Sesi dergisinin

Mayıs-Haziran 2009 tarihli 29. sayısı çıktı. Dergimizieksen yayıncılık bürolarından ve kitapçılardan teminedebilirsiniz...

Kitapçı ve bayiilerde...

Sosyalizm İçin

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 3Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

AKP’nin en büyük siyasal yeteneklerinden birisiiyi bir görüntü vermeyi başarmasıdır. Bu öyle biryetenektir ki, kendisini olduğunun tam tersi biçimdegösterebilmektedir. Kabaca bir döküm yaptığımızdadediğimiz daha iyi anlaşılabilir:

Cumhuriyet tarihinin gördüğü en sadık Amerikanuşaklarından biri olmasına ve uşaklık hizmetleriniIrak’ta, Afganistan’da ve Lübnan’da en kababiçimlerde yerine getirmesine karşın “onurlu dışpolitika” timsali olarak gösterilebilmekte vegörülebilmektedir.

İsrail’le ilişkilerde devletin geleneksel işbirliğiçizgisinin sadık bir uygulayıcısı olmanın yanı sıra buişbirliğini daha da pekiştirmesine karşın, “Davosçıkışı” ile yaratılan görüntü onu, İsrail’in “amansızdüşmanı”, Müslümanlar’ın ise “en büyük dostu”haline getirebilmektedir.

İç politika alanında da durum farklı değil.Demokratik hak ve özgürlükler alanında baskı ve terörpolitikaları konusunda zorbalıkta sınır tanımazkenmağdur rolü oynayabilmekte ve demokrasi kahramanıolarak gösterilebilmektedir.

Sosyal ve ekonomik alanda yine tarihin gördüğü enkapsamlı yıkım politikalarına (kölelik yasası, SSGSSvb.) imza atmışken, işçi ve emekçilere karşı gözüdönmüşçesine saldırırken, yoksulun-fukaranın dostuolarak görülebilmektedir.

Kürt sorununda ise düzenin geleneksel inkar veimha çizgisini kararlılıkla sürdürmesine karşın (öyle kiTayyip Erdoğan, kolluk güçlerine, kadın ve çocukdinlemeden kurşun sıkma talimatı verebilecek kadarileri gitmiştir), yine de Kürt sorununda en çok umutbağlanan ve bu arada Kürt illerinde DTP’ye rakipolabilecek kadar siyasal etkiye sahip bir partiolabilmektedir.

AKP bu yeteneğini büyük ölçüde siyaset cambazıkadrolarına ve aktif tabanına borçlu. Ancak sadece bukadarıyla bu sonuca ulaşmadı, ulaşamazdı da. AKP, içdinamiklerini kullanabileceği uygun koşulların varlığısayesinde bu başarıyı gösterebiliyor. Düzenin yöneticigüçlerinin tercihlerine yanıt verdiği ölçüde, başka bazıaçılardan destekleniyor ve ayrıca yıpranmamasıuğruna oluşturulacak aksi görüntüler görmezdengeliniyor. “Davos çıkışı” bu türden bir görmezdengelme tutumuna örnektir. Yoksulun-fukaranın dostukisvesine bürünmesi için devletin kaynaklarınınkullanılmasına ses çıkarılmaması da ileriye yönelikhesaplar uğruna gösterilen bir tutumdur. Emperyalist-kapitalist sistemle bütünleşme sürecinin ortayaçıkardığı kabuk değiştirme ihtiyacıyla gündeme gelenErgenekon operasyonu da AKP’nin şansı olmuştur.ABD emperyalizminin bölgesel stratejilerine bağlıolarak Kürt sorununda gündeme getirilen planlar onuniçin bir dizi başka olanak yaratmış, “demokrasihavarisi”, “Kürt halkının dostu”, “statükonundüşmanı” pozlarını güçlendirmiştir.

Ancak AKP’nin “iyi görüntü” vermesine olanaktanıyan bu dinamikler zaten sorunların kaynağındaolduğu için, sonuç, yaratılan görüntü ile gerçeklerarasındaki keskin karşıtlık olmaktadır. Görüntüyealdananlar payına ise her defasında derin hayalkırıklıkları düşmektedir. Daha önce defalarca görülenbu tablonun yeni örneklerine geçtiğimiz günlerde birkez daha tanık olundu.

Bu örneklerden biri Tayyip’in “Davos fatihi”

kisvesini yere çalacak niteliktedir. Suriye sınırındakimayınlı arazinin temizlenmesi işinin bu arazininkullanım hakkı karşılığı İsrail’e ihale edilmesigirişimi, AKP’nin siyonizmle ilişkilerine yeterince ışıktutmaktadır. Zira burada sorun sadece siyonizmlesiyasi ve askeri ilişki içinde olmak değil, onun aktifbir suç ortağı olmaktır. Çünkü Suriye sınırı fiilenİsrail’in denetimine bırakılmaktadır. Bu, Ortadoğuhalklarına karşı yapılmış büyük bir ihanetten başka birşey değildir.

Davos’un diyetini bu biçimde ödemeye kalkanTayyip ve partisi suçüstü yakalandılar. Fakat bunoktada bir kez daha görüntüyü kurtaracakmanevralara başvurdular. Etnik kimliklerin ülkedenkovulmasını “faşizanlık” olarak tanımlayan Erdoğan,bunu mayın temizleme işinin İsrail’e verilmesine karşıgösterilen tepkilerle ilişkilendirdi. Böylelikleoluşturmaya çalıştığı “halkların dostu” görüntüsüylebölge halklarına karşı giriştikleri suçun üstü örtülmeyeçalışıldı. Bu her zaman uygulanan ve tutan biryönteme başvurmak anlamına geliyordu. Fakat bu kezsözkonusu olan İsrail olduğu için, dinci damarınabasılan yandaş çevresinden de büyük tepki aldı.

Bir diğer örnek ise, Kürt sorunu cephesinden ABDstratejileri ekseninde benimsenmiş devlet politikasınıngereği olarak AKP kadroları eliyle yaratılan“iyimserlik” havasının, herhangi bir maddi temelininolmadığının görülmesiydi. Zira “çözüm” çerçevesindeherhangi bir somut adım atılmadığı gibi, Kürt hareketiüzerinde baskılar yoğunlaşmaktadır. Kapsamlı gözaltıve tutuklama operasyonları ile birlikte gerillayayönelik askeri harekatlar da artmaktadır. Ayrıca DTPmilletvekillerini polis zoruyla mahkemeye götürmegirişiminde olduğu gibi, devletin Kürt sorununayaklaşımında özünde değişen bir şey yoktur. Baskı veterör yoluyla Kürt hareketi teslimiyete zorlanmakta,alınacak mesafe ölçüsünde verilecek taviz en azaindirilmeye çalışılmaktadır. Fakat buna rağmen, az-çok görüntünün nedenleri ve kaynağı hakkında bellibir fikri olan liberal çevreler yine de iyimserliklerinikoruduklarını söyleyebiliyorlar. Böylelikle, her dönemyıkılan ve yıkılmaya mahkum olan hayallerinpeşinden gitmeye devam ediyorlar.

Yapılması gereken açıktır. Sahte görüntülerinaldatıcılığına kapılmak ve iyimserlik balonlarınınpeşine düşmek yerine, sadece ve sadece gerçeğinbilinciyle hareket edilmelidir. Böyle yapıldığında,kurulu düzene karşı mücadelenin görevlerine daha sıkısarılmak dışında başka hiçbir seçeneğe sahipolunmadığı daha iyi kavranacaktır.

Elbette düzen cephesi tarafından, görüntüyükurtarmak adına ya da başka gerici amaçlarla, fakatesas olarak da mücadelenin şu ya da bu düzeydekibasıncıyla bir takım adımlar atılabilir. Ancak bunoktada yapılması gereken de, hayallere dalmakyerine mücadelenin gücünü görmek ve bu gücübüyütmeye yoğunlaşmaktır. Çünkü bu düzende enküçük demokratik hak ve özgürlükleri kazanmanın vekorumanın mücadele dışında başka bir yolu yoktur.

Kürt halkının mücadele tarihinin döne dönekanıtladığı bir gerçektir bu. Bu ülkede “Kürtrealitesi”nin tanınması, mücadelenin devrimci birçizgide geliştiği bir dönemde mümkün olmuştur.Bugün Kürt sorununda “çözüm” adı altında önesürülen kırıntı açılımlar da, çok büyük fedakarlıklaramalolan zorlu mücadelelerin sonucudur. Kürt halkınabu düzen tarafından bahşedilen hiçbir şey yoktur.Sınırlı da olsa tüm kazanımlar mücadelenin gücüyleelde edilmiştir, yine mücadelenin gücüylekorunacaktır. Daha ileri kazanımlar, aldatıcı hayallerleoyalanarak değil, mücadeleyi daha da büyüterek eldeedilebilecektir. Gerçek çözüm yolu ise, tümmilliyetlerden işçi sınıfının bizzat düzeni hedefleyenbirleşik devrimci mücadelesiyle açılabilecektir.

Bu keskin gerçeklerin bilincinde olarakmücadelenin görevlerine daha sıkı sarılmak dışındakiher kestirme yol, boş bir hayal olmaktan ve boşazaman harcamaktan başka bir anlama gelmeyecektir.

Sahte görüntülerle gizlenemeyen gerçekler

Yapılması gereken açıktır. Sahtegörüntülerin aldatıcılığına kapılmakve iyimserlik balonlarının peşinedüşmek yerine, sadece ve sadecegerçeğin bilinciyle hareket edilmelidir.Böyle yapıldığında, kurulu düzenekarşı mücadelenin görevlerine dahasıkı sarılmak dışında başka hiçbirseçeneğe sahip olunmadığı daha iyikavranacaktır.

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Resmi tarih ile hesaplaşmak...4 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Başbakan Erdoğan, mayınlı arazilerintemizlenerek yabancı sermayeye peşkeş çekilmesinimazur göstermeye çalışırken başka bir tartışmanın daönünü açmış bulunuyor. Bununla ilgili olarakDüzce’de yaptığı konuşmada,“yıllarca bu ülkede birşeyler yapıldı. Farklı etnik kimlikte olanlarülkemizden kovuldu. Acaba kazandık mı? Bu aslındafaşizan bir yaklaşımın neticesiydi” gibi sözlerle, dahaönce gerçekleşmiş olan tehcir, zorunlu göç, 6-7 Eylülolaylarını vb. süreçleri dile getirmiş oldu. ArdındanCHP ve MHP derhal Erdoğan’a yanıt verdiler vekulaktan dolma bilgilerle Cumhuriyet tarihiniyargılamakla suçladılar. Dahası Erdoğan’a geçen yılHakkari’de yaptığı “ya sev ya terk et” mealindekikonuşmayı hatırlattılar. Böylece düzen partileriarasında yeni bir tartışma başlamış oldu.

Erdoğan’ın yaptığı bu yeni çıkış, sanki geçmişlebir hesaplaşma yapılacağı yanılsaması yaratmaktadır.Bu sözleri sarf edenin kim olduğu, hangi sınıfınçıkarlarını savunduğu yeterli açıklıkta ortadadır. Buve benzeri çıkışların samimiyetsizliğini ise yine busözlerin sahipleri defalarca göstermiştir. Seçimlerinhemen ardından Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek“DTP Iğdır’ı da aldı, Ermenistan sınırına dayandı”derken, bugün sorunun çözümü için “18-19 yılkaybettik” diyebilmekte, böylece Ermeni ve Kürthalklarının iki korku kaynağı olduğunu dışavurmaktadır. Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün tehciriolumlayan “bugün eğer Ege’de Rumlar devam etseydive Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devametseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilirmiydi?” sözleri ise 11 Kasım 2008 tarihlidir. Yine,daha dün, “çocuk da olsa, kadın da olsa gerekenyapılacaktır”, “beğenmeyen gitsin”, “tek bayrak, tekvatan, tek dil” diyen Erdoğan’ın kendisidir.

Onur Öymen’in ağzından, “Türkiye’nin sicilindeetnik kökeninden dolayı yurtdışına kovulan, ihraçedilen bir vatandaş olmadığı” sözleriyle CHP’ninsahiplendiği ise, kanlı ve acımasız sürgünlerle vekatliamlarla dolu bir resmi tarihtir. DevamındaMHP’den de benzer açıklamalar birbirini izledi.

Bu tartışmalar devam ettiği ölçüde sorun, Kürtsorununu da kapsayan ama onu aşan bir muhtevakazanmaktadır. 1915 Ermeni Tehciri ile toplam 32 ilve ilçede sayıları 1 milyonu geçen Ermeni’nin tehciretabi tutulması… 1923 Rum Mübadelesi ile 1.5 milyon(bazı belgeler rakamı 2.200.000 olarak verirler)Rum’un yaşadıkları yeri terk etmek zorundabırakılmaları… 1934’te Yahudi nüfusun Trakya’dantemizlenmesi… 14 Haziran 1934’te çıkarılan 2510sayılı İskân Kanunu… 1941 ve 1942 gayrimüslimerkeklerin amele taburlarına alınması ve VarlıkVergisi… 1955’te 6-7 Eylül olayları… 1964Rumlar’ın zorunlu göçü… %25 olan gayr-ı müslimsayısının 1914’ten sonra tehcir ve sürgünlerle oldukçafazla oranda azalması… 1925 yılında İsmetİnönü’nün; “Biz milliyetçiyiz. Ülkemizde yaşayanherkesi Türkleştireceğiz. Karşı çıkanları ortadankaldıracağız” mealli açıklamaları… İttihat ve Terakkigeleneğinin genç Cumhuriyetin tüm siyasal dokusunasinmiş olması… Lozan’a Türk ve Kürt halkınıntemsilcisi sıfatıyla katılmasına ve Kürt halkının asliunsur kabul edilmesine rağmen, Kürt halkınınCumhuriyetin ilanından itibaren maruz kaldığızulüm… Dersim isyanı ve sonrasındaki sürgünler…

Tüm bunları hesaba kattığımızda, üzeri örtülmüş

kanlı bir resmi tarih gerçeğiyle yüzleşeceğiz. Bugün burjuva siyaset alanına bakıldığında, düzen

partileri, geçmişi savunan ve geçmişi eleştiren ikianlayış olarak karşı karşıya geliyor gibigörünmektedir. Kendi aralarında yaptıkları tartışmalarböyle bir yanılsama yaratmaktadır. Fakat gerçekteAKP resmi tarihle hesaplaşmadığı gibi diğerlerininyaptığı da AKP’yi yıpratmak için ellerindeki tümkozları oynamaktan başka bir şey değildir. BizzatAKP hükümeti sözü edilen o “faşizan” icraatlarınbenzerlerine imza atmaktan imtina etmemiş, gönülrahatlığıyla uygulayıcısı olmuştur. Diğerleri için ise,sermaye düzeninin hüküm sürdüğü ülkenin etnikdokusu, eli kanlı faşist Türkeş’in sözleriyle “birmozaik değil, mermer” olmalıdır.

Resmi tarihle gerçek anlamda yüzleşmek vehesaplaşmak için, bu sömürü düzeni tüm kurumlarıylabirlikte alaşağı edilmek zorundadır. Bu, bir toplumsaldevrim demektir. Ne bağımsız araştırmakomisyonları, ne iyi niyetli girişimler kanlı bir tarihinsayfalarını aydınlatmaya tek başına yetebilir.Kapitalist sistem içerisinde tarihi aydınlatmanınzorluğunu ünlü İngiliz tarihçisi Martin Bernal şusözlerle gayet iyi anlatmaktadır: “Tarih tarihçilere,akademik statünün gardiyanlarına bırakılmayacakkadar önemlidir.” Hele hele burjuva düzen partileri,emperyalizmin ihtiyaçlarıyla örtüşmediği müddetçe,birkaç oynama dışında resmi tarihte hiçbir değişiklikyapmaz, yapamazlar. Ta ki sermaye sınıfı ve devletiyeni bir resmi tarihe ihtiyaç duyuncaya dek!

Bahsi geçen resmi tarih, bir sınıfın çıkarlarıdoğrultusunda, o sınıfın iktidarını daha dasağlamlaştırması için masa başlarında yazılmış vekanlı icraatlarla hayata geçirilmiştir. Sermayeninçıkarına “ulus devlet” yaratma projesidir bu. Yoksaymalara, inkar etmelere, sürgünlere başvurulmuş,sonuç vermediğinde ise devreye imha operasyonlarıgirmiştir. Bu yüzdendir ki, resmi tarihle hesaplaşmak,saklı kalan gerçekleri gün yüzüne çıkarmak vetoplumsal bir bilinç açıklığı yaratmak için, önceliklesermaye düzeniyle cepheden karşı karşıya gelmek,hesaplaşmak gerekir.

Bunu yapabilecek yegâne güç ise işçi sınıfıdır.Çünkü yalanlarla dolu ve kardeş halkların kanıylayazılan bu resmi tarih aynı zamanda işçi sınıfı

üzerindeki sömürünün de biricik nedeni olankapitalist sistemin bir güvencesi, dayanağı olmuştur.İşçi sınıfı ve emekçileri açlığa, yoksulluğa vesömürüye mahkûm eden sermaye sınıfı, butopraklarda yaşamış kardeş hakları kıyımdangeçirirken, kardeş halklar arasına düşmanlıktohumları ekmeyi de unutmamıştır. Böylece işçi veemekçilerin kendi hakları ve geleceği içinbirleşmesinin de önüne geçilmiştir.

Bu nedenle işçi sınıfı, ancak siyasi iktidarı kendieline aldığında, yani sermaye iktidarına karşı sosyalistişçi-emekçi iktidarı kurulduğunda geçmişle yüzleşmede tam anlamıyla başarılmış olacaktır. Ancakböylesine bir toplumsal devrime giden yolda halklararasında gerçek manada bir kardeşlik köprüsükurulabilecektir.

Bugünkü mevcut durumda gelişmelere yön verensermaye sınıfıdır. Gerçekleri çarpıtan, kendi yararınayontan, bilimi ve tüm olanakları tekelinde tutan busınıfın iktidarının sürdüğü koşullarda, bu gerçeklerinbütün yaşanmışlığıyla topluma mal edilebilmesininolanağı yoktur.

Resmi tarih çerçevesinde saklı tutulmaya çalışılanbu gerçeklerin tüm topluma mal edilebilmesininyolunun da sermaye sınıfının diktatörlüğünü yıkmamücadelesiyle içiçe olduğu gerçeği, böylece bir kezdaha açığa çıkmaktadır.

Bu nedenledir ki, Amerikancı AKP ile, hemAmerikancı hem de “statükocu” olan sermayepartileri arasında bir saf tutmak, onlardan çözümbeklemek büyük bir yanılgıdır. AKP’nin “açılımı”tam da Amerikan politikalarına yanıt verebilmekçerçevesindedir. Hatırlanmalıdır ki, Obama Türkiyeziyaretinde Ankara’daki işbirlikçilere “tarihinizleyüzleşmeyi başarmalısınız” demişti. Kürt sorunununyanısıra, belki aciliyeti yönünden bundan da önceErmeni sorununa yönelikti bu sözler. Kafkasya’dakigelişmeler, Ermenistan’la ilişkilerin bir an öncedüzeltilmesi ihtiyacı bunu gerektirmekteydi. Özetle,bu sözde “açılım”ın gerisinde de bir kez daha ABDemperyalizmi durmaktadır. AKP bir kez dahauşaklığın gereklerini yerine getirmektedir.

Çeşitli milliyetlere ve inançlara mensup olan işçisınıfının birliği sağlandığı ölçüde, halkların kardeşliğide güvence altına alınmış olacaktır.

Resmi tarihle hesaplaşmak için sermayedüzeniyle hesaplaşmak gerekir!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Kürt sorunu ve sözde “Kürt açılımı” Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 5Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın son “görüşmenotları” yayınlandı. Sömürgeci sermaye devletinin“Kürt açılımı”nın Kürt hareketinde ve Öcalan’da da birkarşılık bulduğu görülüyor. Öcalan, Ağustos’taaçıklayacağı yol haritası için şunları söylüyor: “Devletiçinde bugüne kadar çözümün önünde engel olankimdir diye soracağım. Bugüne kadar devlet içindemonolitik, şovenist, faşist kesimler çözümün önündeengel oldu. Ben bunları yaparken açıkça söylüyorum; otarihten bugüne kadar çözüme engel olanlardan hesapsoracağım.”

Tayyip Erdoğan’a “demokratik siyasetin önünüaçması” çağrısında bulunan Öcalan, CumhurbaşkanıAbdullah Gül’ün adım atmaması durumunda tasfiyeedileceğini de söylüyor. Cumhurbaşkanı AbdullahGül’e açılan davanın Ergenekon işi olduğunu belirterek,dava için şunları söylüyor: “Ergenekon çözüm önündeengel olmak istiyor. Çözümü engellemek için yeni şeyleryapmak isteyebilirler. Cumhurbaşkanı Gül’e de bunedenle dava açıyorlar? Bu davayı açan hâkimindurumu da ilginçtir. Eğer bağlantıları araştırılırsa budavanın Ergenekon işi olduğu ortaya çıkacaktır.Cumhurbaşkanı’na dava açılması tam bir kepazeliktir.Aslında Abdullah Gül’ün o trilyonluk davada suçu dayok, o paralarla bir ilgisi de yoktur. Bu dönemdeCumhurbaşkanı ve AKP, demokratik adımlar atmakzorundadır. Cumhurbaşkanı’nın bunu dile getirmesi deboşuna değildir. Eğer adımlar atmazsa onu da tasfiyeedecekler. Ya Abdullah Gül, adımlar attırarak onlarıngücünü azaltacaktır ya da onlar Abdullah Gül’üenterne edecektir.”

Doğrudan düzen güçlerinin de içinde yer aldığı“muhafazakâr, liberal ve radikal demokratlar”a da “biraraya gelin” çağrısı yapan Öcalan, son günlerde artanoperasyonlara da değinerek, “Bunları devlet içinde birkesim yapıyor. Ergenekon’un işidir. AKP demokratikadımları atmazsa sıkışır, bunlar tarafından sıkıştırılır”diyor. Ayrıca Kürt sorununun çözümünde “1921Anayasası’nın esas alınması”nın gerektiğini belirtiyor.

“Görüşme notları”nda ifade edildiği üzere Öcalan,Kürt sorununun kaynağını bir bütün olarak sömürgecisermaye düzeni ve devleti olarak görmüyor, sadece“monolitik, şovenist, faşist kesimler”e, özellikle deErgenekon’a indirgiyor. Bu bakışın doğal bir uzantısıolarak da “muhafazakâr, liberal demokratlar” olaraktanımladığı diğer düzen güçlerini çözüm gücü olarakgörüyor, onlara birleşme çağrısı yapıyor. Böylece Kürthalkı içinde Kürt sorununun düzen içi bir manevraylaçözülebileceği ham hayalini yayıyor, “muhafazakâr,liberal” düzen güçleri hakkında boş beklentileroluşturuyor.

Öte yandan Öcalan, Kürt sorununun çözümü için1921 Anayasası’nın esas alınmasını önerirken, burjuvaçözüm çerçevesini aşamaması bir yana, Kürt ulusalhareketinin tarihsel deneyimlerini de tümüyle bir yanabıraktığını gösteriyor.

Bilindiği üzere, geride kalan yüzyılın başında ilkinOsmanlı devletinin Kürdistan’ın özerkliğinin ortadankaldırılması girişimlerine karşı Kürtler anayasalgüvenceler elde etmek umuduyla Türk burjuvazisininpolitik temsilcileri olan İttihatçılar’ın peşine takılmışlar,fakat bu onlara ağır bir faturaya dönüşmüştür.İttihatçılar iktidara yerleşip konumlarını pekiştirdiktensonra, Türk ulus devletini oluşturmak için, diğerhalklara olduğu gibi Kürtler’e de gerçek yüzlerinigöstermekte gecikmediler.

Kürtler, Kemalist güçlerle birlikte emperyalist işgalekarşı mücadelede yer aldılar. Bu süreçte Kemalistönderliğin Kürtler’e birtakım vaatlerde bulunduğu ve

onları sürekli yatıştırdığı biliniyor. O dönem MustafaKemal’in konuşmalarının çoğunda Türkler’i veKürtler’i birlikte andığı, mücadeleyi iki halkın birlikteverdiğini ve yeni devleti birlikte kurduklarınıvurguladığı bilinen gerçeklerdir.

1921’in ilk aylarında diğer muhalefet güçlerinietkisizleştiren Kemalist önderlik, işgale karşı mücadelesüreci içinde kendilerinin aldatılacağını fark ederekayaklanma hazırlıklarına girişmiş olan Kürtler’inüzerine yürümüş ve onları erken bir ayaklanmayasürüklemiş, böylece tarihe Koçgiri isyanı olarak geçenİsyanı kanla bastırmıştır.

Her ne kadar isyancı Kürt hareketi bastırılmışsa da,sorunun yerli yerinde durduğunun farkında olanKemalist önderlik, Lozan’daki görüşmeler sırasındakendilerini “Türk ve Kürt halklarının temsilcileri”olarak takdim etmiştir.

Yine de Lozan Anlaşması Kürt halkı açısından resmiplanda inkâr sürecinin başlangıcı oldu. Özellikle 1925Şeyh Sait İsyanı’nın ardından, bugüne kadar sürensistematik imha, inkâr ve asimilasyon politikalarıyürürlüğe kondu. Çokuluslu bir imparatorluğun mirasıüzerinde yükselen, demokratik içerikten yoksun birburjuva devriminin ürünü olan Kemalist burjuva rejim,kendisine tek bir etnik kimliği, yani Türklüğü esas alanbir resmi ideoloji yarattı. Sömürgeci sermaye devletiTürk kimliğini zorla herkese dayatarak, kesintisiz birinkâr ve asimilasyon politikası yürüttü.

İşte Öcalan’ın esas alınmasını önerdiği1921Anayasası, Kürtler’e yönelik büyük ihanetiönceleyen bir evrede onları yedeklemek için ilerisürülen, kendi içine de çok tartışmalı olan, işlevi bitincede bir yana atılan bir metinden ibarettir. Hem tarihselolgular, hem de güncel siyasal gerçeklikler, Türksermaye devletinin oldukça sınırlı bir değişikliği bilehazmedebilmesinin kolayca mümkün olmadığınıgöstermektedir. Nitekim, Cumhurbaşkanı Gül’ün “isterKürt sorunu, ister terör sorunu, isterse Güneydoğusorunu diyelim” ifadesinde yansıdığı gibi, sorununadının açıkça konulmaması da bu çerçevededeğerlendirilmelidir.

Kürt sorunu siyasal bir sorundur ve çözümü tarihtarafından döne döne ortaya konulmaktadır. Kürtsorunu, ne ekonomik, ne de bireysel kültürel kimliğinkabul edilmesiyle sınırlı bir sorundur. En başta siyasalbir sorun olarak o, bazı kültürel kırıntıların verilmesi,bireysel düzeyde etnik kimliğin kabul edilmesiyleçözülemez. Kürt sorunu ancak siyasal temelde, yaniezilen Kürt ulusunun ulusal eşitlik ve özgürlük

istemlerinin karşılanmasıyla çözülebilir ki, bunu daancak bir toplumsal devrim sağlayabilir.

Esasında, bugün Kürt ulusu “ulusal kimlik”sorununu çözmüş, bunca yıllık mücadelenin ardındanKürt halkı artık geri döndürülemez biçimde bir ulusalbilinç kazanmıştır. Bunu artık burjuvazinin sözcüleri dekabul etmek zorunda kalmışlardır. Bugünkü sözdeaçılımların, ödenen bunca ağır bedelden sonraburjuvazinin bir kesiminin gönülsüzce vermeye razıolduğu tavizin gerisinde bu vardır. Fakat bu taviz,“Tamam pekâlâ, siz Türk değil Kürt’sünüz!” demeninötesine geçmemektedir. Şimdi liberallerin gazeteköşelerinde, televizyon ekranlarında özgürlükçü vedemokrat pozlar takınarak Kürt halkına önerdikleribundan ibarettir. Fakat bu kadarı bile Kürt hareketinintemsilcilerini, bunun üzerine hesaplar yapmayasürükleyebilmektedir.

Kürt hareketi Kürt burjuvazisinin denetiminegirdiğinden, bir diğer ifadeyle, devrim düşüncesindenve dolayısıyla hedefinden koptuğundan bu yanadikkatini düzen içi manevralara yoğunlaştırmaktadır.Bunun sonucu olarak, devrim, devrimci sınıfmücadelesi kategorik olarak reddedilmektedir. Sorun,salt devletin etki alanının demokratik özgürlükler lehinebir parça sınırlandırılması olarak görülmektedir.

Bugünkü tartışmanın böylesine dar bir çerçevedecereyan etmesinin gerisinde, işçi hareketinin mücadelealanına çıkamamış olması gerçeği vardır. Devrimci birişçi hareketi geliştiği ölçüde, Kürt ulusal sorunundaburjuvazinin yarattığı bu dar çerçevede de kırılacaktır.

Bugün çözüm olarak ortaya atılanlar Kürt halkınınmevcut statüsünü değiştirecek nitelikte değildir. Enfazla, varolan hak kırıntıları bir parça arttırılmışolacaktır. Bunun ise Kürt sorununun çözümüyle birilgisi yoktur. Zaten düzenin de amacı Kürt sorununuçözmek değil, PKK’nin silahlı gücünün tasfiyesiylebirlikte Kürt halkının direncini kırabilmektir. Düzenintemellerini sarsmadan bu doğrultuda en az tavizle sürecitamamlamaktır.

Kürt halkı sonu hüsranla bitecek bu hayallere primvermemeli, önüne atılacak kırıntıların verilenmücadelenin ve ödenen bedellerin sonucu olduğunu biran bile unutmamalıdır.

Yapılması gereken, kurulu toplumsal düzeniyıkmayı hedefleyen bir mücadele çizgisinde tümmilliyetlerden Türkiye işçi sınıfı ve emekçileriylebütünleşmeyi sağlamaktır. Düzen güçleri tarafındanyayılan sahte hayallerin işçi sınıfına, emekçilere ve Kürthalkına kazandıracağı hiçbir şey yoktur.

“Kürt açılımı”nın körüklediği ham hayaller!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Gizlenemeyen gerçek...6 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası raporundan yansıyanlar...

“Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!”

İstanbul Serbest Muhasebeci Mali MüşavirlerOdası’nın raporuna göre, 15-24 yaş arasındakiyaklaşık 12.5 milyon gencin sadece 4.2 milyonu birişe sahip. Gençlerin 6 milyonu öğrenci iken, 1.2milyonu işsizlik kıskacında bulunuyor.

Rapora göre, genel işsizlik oranı yüzde 9.8’denyüzde 10.3‘e yükselirken, gençlerde zaten yüksekolan işsizlik oranı yüzde 19.1’den yüzde 20.1‘etırmanmış. 2008 Ağustos’unda 862 bin olan gençişsiz sayısı, Eylül’de 885 bine, Ekim’de 942 bineulaşmış. Kasım ayında ise 1 milyon sınırını aşmış.Böylece, Şubat 2009’da ise toplam 3.8 milyonresmi işsizi bulunan Türkiye’de, bu işsizlerin 1.2milyonu 15-24 yaş grubundaki gençlerdenoluşuyor.

Kapitalist toplumda işsizlik sorunu genelde tümişçi ve emekçileri tehdit ediyor. Kriz koşullarındaise her geçen gün daha fazla boyutlanıyor. Gençişsizlerin oranı da bu çerçevede artıyor. İşsizlikoranındaki bu artış nedeniyle genç işsizler en ağırkoşullarda çalışmaya razı oluyorlar. İş bulan gençişçiler, genellikle taşeronların bünyesinde orta vebüyük işletmelerde veya inşaatlarda son derecedüşük ücretlerle ve sigortasız olarak çalışmakzorunda kalıyorlar.

İşsizlik burjuvazinin elinde her zaman, işçisınıfının mücadelesinin önünü kesen, işçileri bölenve denetim altında tutan en önemli araçlardanbiridir. Kapitalistler bu silahtan çıkarlarıdoğrultusunda en iyi bir biçimde yararlanmayaçalışır, işsizliği çalışan işçilere karşı pervasızcakullanırlar. Böylece işçileri - daha uzun süre ve dahaucuz ücretle çalıştırma olanağını elde ederler.

Genç işsizlerin sayısının artması da çalışanişçiye karşı kullanılır. Nitekim bugün, küçük ve ortaişletmelerde en ufak bir sorunda işçiler iştenatılmakta, genç işsizlerin varlığı işçilik maliyetlerinidüşürmek ve üretimi daha da arttırmak içinkullanılmaktadır. Milyonlarca işçinin sigortasızçalıştırılması, asgari ücretin dayatılması, işsaatlerinin uzatılması vb. saldırıların hayatageçirilmesinde kapitalistlere kolaylık sağlayantemel nedenlerden biri de, sayısı bir milyonu aşangenç işsizlerin varlığıdır.

Az işçiye çok iş yaptırmak için genç işçipotansiyeli bulunmaz bir fırsattır. Genç işçiler ağırsömürü koşullarına uygun fiziki dinamizme sahipoldukları için özellikle tercih edilmektedir. Böylecekapitalistler kârlarını katlama olanağı bulmaktadır.

Kapitalistlerin fırsatçılığı bununla da sınırdeğildir. Çalışma koşullarının iyileştirilmesiamacıyla yürütülen her türlü mücadele veörgütlenme girişimi işten atma tehdidi ile kırılmayaçalışılır. Grev ve direnişleri kırmak için de kapıdahazır bekleyen genç işsizler ordusundan yararlanılır.Genç işsizler hakları için direnen işçilere karşıkullanılır.

Kapitalist rekabet olgusu burjuvaziyi üretimaraçlarını ve tekniğini sürekli olarak yenilemekzorunda bırakmaktadır. Zira başka türlü ayaktakalma olanağına sahip değildir. Kapitalizmin burekabete dayalı anarşik üretim tarzı kaçınılmazolarak yedek sanayi ordusunun daha da büyümesine

yol açmaktadır. Dolayısıyla, kriz olsun ya da olmasın, sermaye

düzeni koşullarında işsizliğe asla çözüm bulunamaz.Kapitalizmin işleyiş yasaları bunu olanaksız kılar.İşçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü mücadelesi bunasınırlamalar getirebilir, işsizlik sorunuhafifletilebilir, fakat hiçbir zaman çözülemez. Krizdönemlerinde ise sorun bambaşka bir boyut kazanır.“Kar oranları” düşen kapitalistler, kriz koşullarındabüyük işletmelerle rekabet edemeyen orta ve küçükişletmeler birbir kapılarına kilit vurarak,yüzbinlerce işçiyi açlık ve sefalete terkederler.

Dahası bir de, kar oranlarında düşme yaşamayankapitalistler, krizden etkilenme yalanının arkasınasığınarak iyice pervasızlaşırlar. İşçilerin bir kısmınıatıp, geride kalanlara ise ağır çalışma koşullarını vesefalet ücretlerini dayatırlar.

İşsizlik sadece iktisadi bir olgu olaraktanımlanamaz. İşsizlik aynı zamanda, işsizlerdederin sosyo-psikolojik ve kültürel yaralarınaçılmasının zeminidir. İşsiz, üretimden koparılmışinsan demektir. Kapitalist üretim içinde de olsaişçiler, yaşamlarını disipline ederler. İşsiz tamamenboşluktadır. İşçi için üretim sonrasında zamanöldürülen kahvehane vb. yerler, işsizler için sürekligidilen yerlerdir. Bu koşullar çürüme veyozlaşmanın önünü açar.

Genç işsizler insani çürüme ve insanideğerlerden kopma tehdidi altındadırlar.Umutsuzluk içinde en uygunsuz para kazanmayolları, ahlak dışılık giderek kanıksanır hale gelir.Genç işsizler, kahve köşelerinde kumara, sokakbaşlarında fuhuşa itilme, yozlaşma ve çürümebatağına savrulma tehlikesiyle yüzyüze kalırlar.İşsizlikten dolayı cinnet geçirerek intihar edenlerin,hırsızlık yapanların, psikolojik dengesi bozulanlarınsayısı sürekli artar.

Sermaye sınıfı işsiz kitleleri diğer sınıfkardeşlerine karşı kullanmaya, ideolojik olarakçürütmeye ve yozlaştırmaya çalışmaktadır. Bu silahkapitalistlerin elinden alınmalıdır. Bu ise saldırılarınpüskürtülmesi için birleşik örgütlü bir mücadeleninyükseltmesiyle mümkündür. Krizin faturasınınkapitalistlere ödettirilmesi talebiyle yükseltilen birmücadele, işsizliğin de bir saldırı aracı olarakkapitalistler tarafından kullanılmasını engellemeninbiricik yoludur.

Kapitalizm yıkılmadığı sürece işsizlik sorunuvarlığını sürdürecek, derinleşen kriz ise kitleselboyutlar kazandıracaktır. İşsizliğin kalıcı tekçözümü sosyalizmdir. Ancak bu, işsizliklemücadelenin yarının sorunu olduğu anlamınagelmez. Genç işsizler, tüm işçi ve emekçilerlebirlikte, işsizliği azaltıcı tedbirlerin alınması,emeğin korunması taleplerini kapitalistlere dayatmamücadelesi içinde yer almalıdırlar.

İşsiz kitlelerin işçi sınıfının bir parçası olduğu vekurtuluşlarının da ortak mücadeleyi gerektirdiğigerçeğinden hareketle, işsiz kitleleri mücadeleyeçekmek sınıf bilinçli öncü işçilerin görevidir.“Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!” talebi,tüm işsizlerin, işçilerin ve emekçilerin birleşikmücadelesini örgütlemek için öne çıkarılmalıdır.

Çağlayan’da DTP mitingi...

“DTP’yi değil,silahları sustur!”

Demokratik Toplum Partisi (DTP) Van’dagerçekleştirdiği “DTP’yi değil silahları sustur!”mitinginin ardından, 24 Mayıs günü ÇağlayanMeydanı’nda da aynı başlıkla miting düzenledi.

25 bin kişinin katıldığı mitinge İHD İstanbulŞubesi, SEH, TÖP, SDP, Partizan, Sosyalist Parti,SODAP, ESP, EHP, EMEP, UİD-DER, DİP-G, KÖZ,Proleteryanın Kurtuluşu ve Mücadele Birliğipankartları ile katıldı.

BDSP’liler ise, “Kahrolsun sömürgecilik! Kürthalkına özgürlük” pankartı ile “DTP’ye yöneliksaldırılar son bulsun”, “Yaşasın işçilerin birliğihalkların kardeşliği”, “İnkar ve imhaya son! Kürthalkına özgürlük”, “Kürt halkına özgürlük, eşitlik,gönüllü birlik”, “Gerçek barış sosyalizmde”dövizlerini taşıdılar. “Kürt halkına özgürlük, eşitlik,gönüllü birlik!”, “Yaşasın işçilerin birliği halklarınkardeşliği!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraberya hiçbirimiz!” vb. sloganları miting boyunca attılar.

Saygı duruşuyla başlayan miting programı TertipKomitesi adına DTP PM üyesi Emrullah Bingöl’ünyaptığı konuşmayla devam etti.

Açılış konuşmasında DTP ve örgütlerine yönelikoperasyonlar sonucu yaşanan tutuklamalara değinildi.Bu operasyonun sebebinin AKP’nin 29 Mart yerelseçimlerinde aldığı darbe oduğu söylendi.

Mitingin ana konuşmasını DTP Eşbaşkanı EmineAyna yaptı. PKK’nin çatışmasızlık kararının ardındanoperasyonların devam ettiğini belirterek, silahlarınsusmasına rağmen devletin arkadan vurduğunu dilegetirdi. Gül’ün “İyi şeyler olacak” açıklamalarınadeğinen Ayna, “Karşılık olmazsa iyi şeyler olmuyor.Karşılık olmazsa iyi şeyler olmaz. Sayın Abdullah Güliyi şeyler olmuyor” dedi. 13 Nisan’da KCK’nin ilanettiği çatışmasızlık kararının ardından 14 Nisan’daDTP’ye yönelik operasyonların başladığına dikkatçekti.

Ayna’nın konuşmasının ardından sahneyi AgireJiyan aldı.

Miting, SP, ESP, SODAP, SDP adına yapılankonuşmaların ardından İbrahim Rojhilat ve KomaGule Xerzan’ın söylediği Kürtçe ezgilerlesonlandırıldı.

Mitingte, “Biz anneyiz, savaşsız bir dünyadanyanayız!“, “Söz verdik direnişi yükselteceğiz/Demokratik konfederalizmi inşa edeceğiz!“,“Özgürlüğümüz örgütlü irademizdir!“, “Özgürlükmücadelemiz engellenemez!“ pankartları göze çarptı.“Barışa uzanan eller kırılsın!”, “DTP’yi değil, silahlarısusturun!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Baskılarbizi yıldıramaz!”, “Şehit namırın!” sloganları sıkçaatıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Çözüm devrimde, sosyalizmde... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 7Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Son günlerde burjuva basında sık sık birkampanyadan söz ediliyor: “Kriz varsa çaresi devar!” Anlaşılan, sermaye sınıfı krize kendince birçözüm bulmuş: “Eve kapanma pazara çık!” Neden?“Türkiye’nin yüzü gülsün diye!”

Bunlar, sermaye sınıfının tezgahladığı yeni biroyunun tanıtım sloganları. Gülünç gelebilir amasermaye sınıfı bu hokkabazlığı krizden çıkış planıolarak emekçilere yutturmaya çalışıyor.

Ekonomik veriler en açık bir şekilde, krizinolanca ağırlığıyla emekçileri ezdiğini gösteriyor. Vegidişatın yakın gelecekte düzelebileceğine dairherhangi bir işaret de yok. Önümüzdeki ayların hattayılların karanlık tablosu, burjuvaziyi paniğesürüklüyor. İşte bu kampanya da bu paniğin bir ürünüolsa gerek.

“Üreten Türkiye Platformu” adı altında veTOBB’un önderliğinde, Türk-İş, Hak-İş, TESK,TİSK, TİM, TÜSİAD, MÜSİAD ve Kamu-Sen’in bukampanyada yer almaları, burjuvazinin, işçi veemekçi kitlelerin gözünü boyamayı fazlasıylaönemsediğini gösteriyor. Aynı zamanda busendikaların yöneticilerinin hangi sınıfın emrindeolduğunu da yeterli açıklıkta bir kez daha gözlerönüne seriyor. Beş hafta sürecek olan kampanyaseferberliğinin amacı halkı tüketime davet etmek veböylece iç piyasayı canlandırmak. Çünkü Türkiye’de%66’sını hane halkı harcamalarının oluşturduğu içtalep giderek gerilemekte, tüketim düşmektedir.

Peki burjuvazi bu kampanyayla neyi hedefliyor?Bu yolla kriz gerçekten çözülebilir mi?

Sermaye sınıfının tam bir arsızlıkla tezgahladığıbu oyun, modern kapitalist ilişkilerin tarihi kadar eskibir hokkabazlıktır ve bu hokkabazlığın sırrısermayenin kendi doğasında yatmaktadır.Kampanyanın amacı tüketime davet. Yani halihazırdapiyasada bulunan metaların kriz dolayısıyla tıkanmanoktasına gelen dolaşımını canlandırmak.

Kampanyanın asıl hedef kitlesi, büyük birçoğunluğu kendi emek-güçlerini satmaktan başka birgeliri olmayan işçi ve emekçilerden ve küçük birikimsahibi olan sınıf katmanlarından oluşmaktadır.Konunun en önemli noktalarından biri, birikim sahibiküçük-burjuvazinin üst katmanlarını bir yanakoyarsak, bu kitlenin kendi emek-güçlerinden başka

satacak herhangi bir sermayeleri olmamasıdır. Bukitlenin karşısında duran sınıf ise sermaye sınıfıdır.Yani, bu kampanyayı örgütleyen, emekçileri ağırsömürü koşullarında çalışmaya zorlayarakürettirdikleri ve kendi sermayelerinin doğrudan ürünüolan metaları satın alma konusunda yine emekçileretelkinlerde bulunan sınıf. Bir işçi, harcamasını isterüç-beş kuruşuk birikiminden yapsın, ister doğrudankendi ücretinden yapsın, sonuçta harcadığı para kendiemek-gücünün bir kapitaliste belli süreliğinesömürülmek üzere ödünç verilmesinin karşılığındakazanılmıştır. Bu yüzden işçinin yapacağı harcamadoğrudan kendi ücretinin harcanmasıdır. Ve işçi,piyasadan meta alabilmek için önce piyasaya bir metasürmek zorundadır; bu meta onun kendi emek-gücüdür. Bu emek-gücü karşılığında ise niceliği dahaönceden saptanmış olan bir miktar para alır. Bu aldığıpara ile kendisi ve ailesi için gerekli tüketimaraçlarını almak zorundadır. İşin ilginç yanı, almakzorunda olduğu gerekli tüketim araçlarını da üretensınıf kardeşleri ve kendisidir. Elde edilen bu geçimaraçlarını tüketerek kendisinin ve ailesinin yaşamınıdevam ettirir, emek-gücünün kapitaliste yeniden bellibir ücret karşılığında satılmasını sağlar ve bu döngüyinelenir.

Diğer yandan, sermaye sahibi kapitalist için budöngünün neyi ifade ettiğine bakalım. Kapitalist,elindeki parayla işçinin emek-gücünü satın almaktave dilediği gibi kullanmaktadır. Emekçiye üretimaraçlarını kullandırtarak ve bu şekilde onun emeğinisömürerek dilediği metayı ürettirmektedir. Yukarıdadeğinildiği gibi, işçi, bir kapitalistin emri altında yinekendisi için gerekli olan tüketim araçlarınıüretmektedir. Bu üretilen metalar piyasayasürülmekte ve yine emekçiler tarafından belli bir parakarşılığında satın alınmaktadır. Böylece kapitalistişçiye ürettirdiği metaları yine ona satarak, emekçiyeverdiği ücreti geri almaktadır. Bu da süreklitekrarlanan bir döngü oluşturur.

Şu nokta üzerinde dikkatle durmak gerekir: İşçi,sattığı emek-gücü karşılığında aldığı parayı, gereklitüketim maddelerini elde edebilmek için yinekapitaliste vermek zorundadır. Kapitalist ise busayede emekçiye ödediği ücreti geri almaktadır.

İşte yazının girişinde sözü edilen ve boyalı

basında genişçe yer bulan kampanya tezgahınınhokkabazlığı tam da buradadır. İşçi meta dolaşımınıcanlandırmak için para harcayacak ve bu harcananpara da kapitalistin kasasına girecek. İşçi ya da dahaüst katmanlardan herhangi bir alıcının harcadığı para,ister zorunlu tüketim maddesi olsun ister lüks tüketimürünü olsun, daima sermayeye doğru bir yol izler.

Belirtmek gerekir ki, yukarıdaki anlatım birçokyan etkeni dışarıda bırakılarak yapılmıştır. Kapitalist,metaları işçiye doğrudan satmaz. Kapitalistekonominin kendi yasaları pazarlama, ulaşım,sigortacılık, bankacılık, muhasebe vb. gibi birçokişkolunu ve ara katmanı da ortaya çıkarır. Fakat buara işlemleri atlayarak konuyu emekçi kitleler vesermaye sınıfı karşıtlığı ve ekseninde incelemek, bizi,kapitalist piyasa ekonomisinin işleyişini ve özüneilişkin herhangi bir ilkesel hataya düşürmez. Emek-sermaye çelişkisinin egemen olduğu her toplumda,her toplumsal olgu bu iki uzlaşmaz kutbun sınıfsalgerilimi üzerinden şekillenir.

Denecektir ki, “asgari ücretle geçinen bir emekçiay sonunu getiremiyor bile. Bu harcama zatenyapılıyor.” Dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 820TL, yoksulluk sınırının ise 2300 TL iken, asgariücretin 525 TL olduğu bir ülkede böyle bir kampanyadüzenlemek tam bir hırsızlık örneğidir. Bu, geleceğeduyulan büyük güvensizlik nedeniyle biriktirilmeyeçalışılan üç-beş kuruş birikime, kıdem tazminatına,emeklilik ikramiyesine göz dikmektir. Aynı zamandabu kampanya, değil birikim yapmak, evine ekmekgötüremeyen milyonlarca insanın gözdençıkarılmasıdır. Bu büyük emekçi kitlenin, krizdennasıl kurtulacağı sorusunun yanıtı tam birsuskunluktur.

Sermaye sınıfı aynı zamanda bu kampanyaylaküçük ve orta ölçekli işletmelerden de olabildiğincepara sızdırmak niyetindedir. Yine burjuva basında yeralan haberlere göre, ilerleyen haftalarda bu kesimlerede çağrılar yapılacakmış.

Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur; burjuvazininderdi krize çare bulmak değil, kârını artırmaktır.Bunun için de en sefil oyunlara başvurmaktadır.

Kampanyanın adı “Kriz varsa çaresi de var!”Evet, çare gerçekten var: İşçi sınıfının ve emekçilerinbirleşik, devrimci ve örgütlü mücadelesi!

Sermaye sınıfının “çare” sahtekârlığı!

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

İstanbul çapında süren grev ve direnişleri buluşturanSabah-ATV grevinin 100. günü coşkulu bir etkinlik veyürüyüşle kutlandı.

13 Şubat ‘09 tarihinde Turkuvaz Grubu’na bağlı gazete,dergi ve televizyonlarda greve çıkan Türkiye GazetecilerSendikası (TGS) üyesi basın emekçilerinin grevi, direniştekiişçiler, Türk-İş’e bağlı sendika şubeleri, siyasi partiler, ilericive devrimci kurumların katılımıyla kutlandı.

23 Mayıs günü Beşiktaş Balmumcu’daki ATV-Sabahbinası önünde toplanan kitle, grevin 100. günü nedeniyle100 dakikalık oturma eylemi gerçekleştirdi.

Direnişteki Kurtiş, Sinter işçileri ile direnişinin 10.gününde olan Entes işçisi Gülistan Kobatan, IBM çalışanlarıve geçtiğimiz günlerde 75 gün süren direnişlerini kazanımlasonuçlandıran Meha işçileri de 100. gün kutlamasındaydı.İstanbul çapında süren grev ve direnişlerle kendimücadelelerini ortaklaştıran YTÜ öğrencileri de önlükleriylegrev yerindeydi. Türk-İş’e bağlı sendika şubelerinden deeyleme katılım oldu.

ATV-Sabah binası önünde yapılan konuşmalardasermayenin saldırılarına karşı ortak mücadele edilmesigerektiği vurgusu vardı.

Oturma eyleminde kitleye seslenen Hava-İş SendikasıGenel Başkanı Atilay Ayçin Türk-İş’e çağrı yaparak,“Sabah-ATV’de devam eden grevi, kamu sözleşmesikapsamındaki 320 bin işçinin sorunu olarak görmesigerektiğini” belirtti.

Bandista’nın seslendirdiği marşlarla devam eden oturmaeyleminde Çalık Grubu’na gönderme yapılarak “Yüzsüzlere100 / Grevde 100. Gün / Sabah-ATV grevi” dövizleritaşındı.

Saat 17.00’ye kadar Sabah-ATV binası önünde devameden oturma eyleminin ardından tek sıra halinde Gayrettepe-Mecidiyeköy üzerinden Taksim’e yüründü. Yaklaşık 1,5saatlik yürüyüş boyunca atılan sloganlarla Sabah-ATV’yeboykot çağrısı yapıldı.

Yürüyüş boyunca yapılan konuşmalarda Sabah-ATVemekçilerinin greve çıkış nedenleri ve talepleri sıralandı.İstanbul’un dört bir yanında süren grev ve direnişlerledayanışma çağrısı yapıldı. Yürüyüş nedeniyle trafikışıklarından geçiş sırasında araç kuyrukları oluştu.

Yürüyüş boyunca “grev” gazetesi dağıtıldı. Yanısırabinlerce pul yürüyüş güzergahı boyunca apartman veişyerlerinin kapılarına, direklere ve araçların üzerineyapıştırıldı.

Osmanbey’deki AGOS binası önünden geçiş sırasındaise hep bir ağızdan “Hrant’a selam greve devam!” sloganıatıldı.

Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası’yla (BATİS) haklarıiçin eylem yapan Günay Yıkama, Key Tekstil, KeremTekstil, Örma Tekstil ve Esma Saya işçilerigerçekleştirdikleri açıklamanın ardından grev yürüyüşekatıldılar.

Taksim Tramvay Durağı’na dövizleriyle gelen TKPüyeleri de anlamlı bir destek sundular. BDSP, OSB-İMESİşçileri Derneği, GOP İşçi Platformu, Alınteri, Halkevleri degrevin 100. günündeki eyleme destek veren ilerici vedevrimci kurumlardı.

Yürüyüş boyunca atılan sloganlar İstiklal Caddesiüzerinden geçenler tarafından ilgiyle karşılandı. GalatasarayLisesi önüne gelindiğinde, grevin 100. gününe ilişkinaçıklama yapıldı. Bandista’nın söylediği marşlarla devameden program atılan sloganlarla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sınıfa karşı sınıf!8 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Kent AŞ işçileri için kitlesel yürüyüş...

“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”Kent AŞ işçileri, 30 Nisan’dan bu yana sürdürdükleri eylemlerine, 26 Mayıs’ta DİSK Ege Bölge

Temsilciliği’nin örgütlediği mitingle bir yenisini eklediler. DİSK’in eylemi,Genel İş’le sınırlamayıp DİSKolarak örgütlemesi anlamlı bir adım olsa da, yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı eylemin ana gövdesini yineGenel-İş oluşturuyordu.

Genel-İş dışında eyleme katılan sendikalar, yaklaşık 150 kişiyle Birleşik Metal-İş ve 40 kişilikkitlesiyle Nakliyat-İş oldu. Türk İş’ten eyleme katılan tek sendika ise TÜMTİS’ti. KESK İzmir ŞubelerPlatformu ve Eğitim-Sen 2 No’lu Şube de eylemde yer aldı.

BDSP, DHF, Mücadele Birliği, Partizan, Halkevleri, Birlikte Başarabiliriz Platformu, Yurtsever Cephe,Genç Sen, EMEP, Buca Emekli-Sen, Park bahçe işçileri, DİP(G), Kaldıraç ve Halk Cephesi de eylemedestek verdiler.

Yürüyüş saat 17.30’da Karşıyaka anıtı önünden coşkuyla başladı. Karşıyaka çarşısından KarşıyakaBelediyesi önüne yürüyen kitle sıklıkla, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Kent AŞ işçisi yalnızdeğildir!”, “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!”, “Kent AŞ işçisi onurumuzdur!”, “İnadına sendika, inadınaDİSK!”, “İşçi düşmanı Cevat Durak!”, “Direne direne kazanacağız!” sloganlarını attı. İşçilerdekikararlılık ve coşku eylemin tamamında kendini gösteriyordu. 27 gün boyunca eşlerini yalnız bırakmayanişçi eşlerinde de aynı coşku ve kararlılık vardı.

Karşıyaka Belediyesi’nin önünde ilk sözü alan Genel-İş Başkanı Erol Ekici oldu. Yerel seçimleriöncesinde işçilerin işiyle oynamayacağım diyen Cevat Durak’ın, Kent AŞ’nin ihalesini Altaş adlı taşeronfirmaya vererek 30 Nisan’da 300 işçiyi nasıl işten çıkardığını belirterek söze başlayan Ekici, “Karşıyaka-Bayraklı bölünmesinde, malların bölüşümünde hiç sorun çıkmazken, işçilerde sorun çıktı” dedi. CevatDurak’ın yerel bir gazetede aynı gün yaptığı röportajda söylediklerine yanıt verdi ve “ben taşerona paravermem, belediye işçisini belediye bünyesinde çalıştırırım” diyen Aziz Kocaoğlu’nu örnek almasınıöğütledi.

Ardından sözü DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi aldı. Yerel seçimlerde Karşıyaka’da dadesteklediği CHP’yle bugün nasıl sorun çıktığını anlayamadığını belirterek söze başlayan Çelebi, “Bizpartiler üstü bir örgüt değiliz” diyerek CHP’yi savundu, tabii Cevat Durak’ı ayrı tutarak. Çelebikonuşması boyunca tam bir CHP yöneticisi gibi konuştu, Cevat Durak’ı suçlarken CHP’yi yıpratmamakiçin özel bir çaba sarf etti.

Süleyman Çelebi’nin işçi sendikası yöneticisi olduğunu gösteren tek cümlesi ise “Bu, yalnız Kent AŞişçisinin değil, işçi sınıfının sorunudur” sözleri oldu. Eğer sorun çözülmezse 15-16 Haziran’ı İzmir’dekutlama kararı alacaklarını belirtti.

Eylem boyunca yansıyan tablo, Kent AŞ işçisinin sermayeye öfkesinin DİSK tarafından Cevat Durakile sınırlanmaya çalışılması oldu. Kent AŞ işçileri ise eylem alanındaki coşku ve kararlılıklarıyla DİSK’inCHP’yle malul zihniyetini aşabilecek potansiyeli barındırdıklarını gösterdiler

Kızıl Bayrak / İzmir

Sabah-ATV grevcilerinin 100. gün eylemi…

Sermayenin saldırılarına karşı ortak mücadeleye!

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Gülistan Kobatan direniyor! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 9Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan’dan mektup…

Direniyorum, çünkü sınıf bilinçli, örgütlü bir kadın işçiyim!

Entes patronunundireniş hazımsızlığı

Entes işçisi Gülistan Kobatan, ÜmraniyeDudullu’daki direnişinin 12. gününde“demokratlık” maskesi altında emek düşmanlığıyapan Ahmet Tarık Uzunkaya’nın hakaret vetehditlerine maruz kaldı.

25 Mayıs günü saat 10.30 sularında fabrikaönündeki direniş yerinde bekleyişini sürdürenKobatan ile Entes patronu Ahmet Tarık Uzunkayaarasında tartışma yaşandı. Arabasıyla fabrika önünegelerek Kobatan’ın önüne park eden Uzunkaya“Beni tanıyor musun, benden ne istiyorsun” diyerekKobatan’a seslendi.

Gülistan Kobatan, Entes patronuna“Ben işimigeri istiyorum” sözleriyle karşılık verdi. Patronun“Sen bu işyerine geri gelebileceğini midüşünüyorsun. Burada sadece ben mi varım patron,Koç var Sabancı var” diyerek emek sömürüsünü“normal” göstermeye çalışmasına karşı çıktı.

Uzunkaya ve Kobatan arasındaki tartışma,direnişçi Entes işçisinin verdiği “Siz hepinizaynısınız, işçi düşmanısınız” cevabıyla devam etti.İMES İşçi Bülteni’nde Entes Elektronik’te yaşananhak gasplarına ilişkin çıkan yazıya da değinenUzunkaya, hakaret ve tehditlerini dilinisertleştirerek sürdürdü. Entes patronu Kobatan’a şusözlerle saldırdı:

“O yazıyı kim yazdı, sen mi yazdın? Yazdın da neoldu, eline bir şey mi geçti? Salak, sen kendini nezannediyorsun. Bir şey bildiğini mi zannediyorsun.Hiçbir şey bilmiyorsun. Sen yanlış düşman seçtin.Beni seçmeyecektin yanlış yaptın. Benim seninçıkarıldığından haberim yoktu.”

“Sen masal anlatıyorsun, ayrıca sen ne biçimkonuşuyorsun, sana hakaret davası açacağım”diyerek telefonu eline alan Kobatan’ın budavranışının ardından Uzunkaya ortadan kayboldu.

Entes patronu emek düşmanı yüzünü yaşanantartışmanın hemen ardından Dudullu OrganizeSanayi Bölge Müdürlüğü’ne haber verereksürdürdü. Uzunkaya’nın çağrısıyla müdürlüktengelen birkaç kişi direniş yerinin çevresinde dolandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Merhaba;13 Mayıs’a kadar Dudullu Organize Sanayi

Bölgesi’ndeki Entes Elektronik’te çalışan bir işçiydim.O gün kriz bahanesi ile işten atıldım.

Ben de işten atılan çoğu arkadaşım gibi çaresizcebaşımı eğip evin yolunu tutabilirdim. Emekçi birailede yetişmiş bir işçi kadın olarak, işsizliğin,sefaletin, yoksulluğun yabancısı değilim. Okul sonrasıhayatım atölyelerde, fabrikalarda uzun ve yorucuçalışmayla geçtiği halde, sınıf olarak yarattığımızgüzelliklerden mahrum yaşıyorum. Hepiniz debiliyorsunuz ki, bize reva görülen yaşam, ancak sefaletücretiyle sömürülmektir. Yeryüzündeki bütünhaksızlıkların, kötülüklerin kaynağı haline gelen bubüyük adaletsizliğin farkına vardığımda, OSB-İMESİşçileri Derneği’nde örgütlendim.

Sömürü düzeninin krizi tüm ağırlığıyla dünyayaçöktüğünde, dernek üyesi olarak krizin faturasınıödemeye karşı sınıf kardeşlerimi uyarmaya çalıştım.Çünkü bu krizi biz işçiler yaratmadık. Tersine, bu krizbizlerin sömürüsü üzerinde yükselen bir düzenin,toplumun ihtiyaçlarını hiçe sayan, insanlığı ve doğayıyıkıma sürükleyen kâra dayalı anarşik yapısındandoğdu. Bu düzenin bir avuç asalağa servet ve sermayebiriktiren aşırı üretim işleyişinin sürmesi, herdefasında bizlerin işsizliğe, açlığa itilmesi, çalışma veyaşam koşullarımızın daha da ağırlaşmasıyla mümkünoluyor. İşte bir kez daha bizlere yaşamımızıcehenneme çeviren bu çarkın dönmesinin bedelinindayatıldığı bir dönemdeyiz. Düşünebiliyor musunuz,bir avuç asalağın, kanemicinin zevk ve sefa içindesaltanat sürmesinin bedelini zaten sürekli ağır şekildeödeyen biz işçilere, bir de bu saltanatın çöküşününbedeli dayatılıyor. Derneğimiz aracılığıyla bu bedeliödemeyeceğimizi ilan etmiş, sınıf kardeşlerimizi detek başına atıldıklarında dahi direnişi yükseltmeyeçağırmıştık.

Entes patronu bugüne kadar krizi bahane ederekbirçok arkadaşımı işsizliğin karanlığına yolladı. Otoplu çıkışlar vermek yerine, ortak bir direniştenkorktuğu için uyanık davranıp birer ikişer işten atmayolunu tuttu. Üstelik arkadaşlarımızın tazminat vb.haklarını dahi vermedi. Bugüne kadar arkadaşlarım,hep başını eğip gitmeyi seçti. Sıra bana geldiğinde,patron temsilcisi, kriz bahanesinin yanı sıra örgütlüolmamı kastederek “Sen çalışkansın ama yaramazlıkyapıyormuşsun…” gerekçesini belirtmeyi de ihmaletmedi. Böylelikle, pek de demokrat geçinen eskiElektrik Mühendisleri Odası Başkanı Entespatronunun “demokratlık” sınırlarını da anlamışoldum. Ve yine sömürücü olmanın, sınıf çıkarlarını herşeyin üstünde tutmaya, tüm sosyal değerleri bir yanaitmeye yetip de arttığını yeniden görme fırsatım oldu.

Ayrıca belirtmek istiyorum ki, Entes’te çıkarılanişçilerin çoğunluğunu kadın işçiler oluşturmaktadır. Buda sermayedar Entes patronuna yakışan bir tutumdur!Çünkü sermaye düzeninde kadın, işçi sınıfının kolaycakurban edilen zayıf kesimi olarak görülür. Patronlarsınıfı önce kadını kurban seçerken, önceki sömürüdüzenlerinin kadına yönelik ilkel bakışının, kadınınikinci planda ve yedek işgücü sayılmasının, evin reisive ekonomik gücü olarak erkeklerin görülmesinin,toplumda bilinçli şekilde ayakta tutulan gücüneyaslanıyor.

İşte ben krizin faturasının biz işçilere ödetilmesine,kadın işçilere dayatılan ağır sömürüye karşı,örgütlülüğüme sahip çıkmak için direniyorum!

Direniyorum, çünkü tek başına bir kadın işçinindahi çaresiz olmadığını Emine abladan öğrenmişbulunuyorum. Biliyorum ki yanıbaşımda sınıf bilinçlikardeşlerimin, sınıfımın mücadele mevzilerinin,örgütlülüğümün, sınıf mücadelesinden yana olanlarıngücü var!

Direniyorum, çünkü Sinter’de, Meha’da,Kurtiş’te, ATV-Sabah’ta direnen sınıf kardeşleriminyolu, krizin faturasını ödemek istemeyen her onurluişçinin tutacağı yegane yoldur! Direnen tüm sınıfkardeşlerim gibi inanıyorum ve bizzat yaşayarakgörüyorum ki, asla yalnız değiliz!

Ben direniş yolunu seçerek sermayenin akıl almazsaldırıları karşısında sınıfımın direniş kapasitesinibulunduğum yerden büyütmeye çalışıyorum. Bugündirenişleri sahiplenmek, krizin faturasını ödemeyekarşı sınıfımızın ve emekçilerin direncini büyütmekdemektir. Gerek yenilgiyle sonuçlanan girişimler,gerek 1 Mayıs, Meha, Desa gibi mücadele edile edilekazanılan deneyimler, sınıf dayanışmasının, direnişleresunulan desteğin ve katkıların hayati bir önemiolduğunu gösteriyor. Bir başka deyişle direnişlerinzaferle sonuçlanması, benim gibi direnen işçilerinkararlılığı kadar, güçlü bir sınıf dayanışmasınınörülmesine de bağlıdır. Biliyorsunuz ki direnişlerinhem maddi, hem de manevi dayanışma ağınıgüçlendirmek, sınıfımızın mücadelesini büyütmekdemektir.

Bir kez daha sizleri direnişin tüm sıcaklığı ileselamlıyor, sermayenin zorbalığına karşı işim veonurum için yükselttiğim mücadeleye sahip çıkmayave daha da büyütmeye çağırıyorum!

Yaşasın sınıf dayanışması!Direnişçi Entes işçisi Gülistan Kobatan

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Gülistan Kobatan direniyor!10 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Entes direnişçisinin günlüğünden…8. gün “Direnişi yükseltelim!”

Entes’in sabah 10.00’daki çay paydosununardından Beşiktaş’a doğru, Yıldız Teknik Üniversitesiöğrencilerinin hazırladığı etkinlik için yola koyuldum.Oraya vardığımda gerek öğrenci kardeşlerimin,gerekse etkinliğe gelen davetlilerin göstermiş olduğuilgi beni onurlandırdı.

Burada Entes patronlarından Ahmet TarıkUzunkaya’nın üyesi olduğu ve bir dönem başkanlıkyaptığı Elektrik Mühendisleri Odası’nın başkanı ErhanBey ile konuştuk. Destekte bulunmaları için çağrıyaptık. Etkinliğe ATV-Sabah direnişçileri ve SinterMetal direnişçileri de katıldı. Direnişçi işçilerin en çokvurgu yaptığı nokta; direnişlerin ortaklaştırılması,mücadelenin birlikte örgütlenmesiydi. Etkinliğinardından EMO’ya geçtik. Fakat yönetimden kimseolmadığı için görüşemedik. Sadece EMO çalışanlarınadurumu aktardık. Bir dayanışma ziyaretigerçekleştirmelerini beklediğimizi ilettik.

Sonuçta kim kendine işçi ve emekçilerden yanayımdiyorsa, direnişin, pankartın arkasında olmasıgerekiyor. Aksi taktirde, samimiyetine ne kadargüvenilebilir?

Buradan tekrar, sendikalara, odalara, meslekörgütlerine, partilere sesleniyorum. Sadece Entes’edeğil diğer bütün direnişteki işçi kardeşlerimize sahipçıkalım, direnişi yükseltelim.

9. gün: “Ben haykırdım, sıra sizde!”Servislerin gelmesi ile birlikte direnişin 9. günü

fabrika önünde başlamış oldu. Beni her sabah olduğugibi Pelson işçileri her zamanki gülümsemeleri ilekarşıladılar. Selamlaşıp, karşılıklı olarak “kolay gelsin”dedikten sonra işbaşı yapmak için fabrikaya girdiler.Sonraki ziyaretçim ise Ünifil’de çalışan bir kadınişçiydi. Utana çekine, “ya kızım, sana bir şeysoracağım ama kızar dediler” diye söze başladı. Tamolarak niye beklediğimi öğrenmeye çalışıyordu. Sürecianlattıktan sonra yanımdan güleç yüzü ile “tabi kızımhaklısın” diyerek ayrıldı.

Entes işçileri öğlen paydosunda yanıma gelerek“bir ihtiyacın var mı, yanındayız ama destekveremiyoruz, kusura bakma” dediler.

Aslında bütün bunlar sermaye sınıfının saldırılarınases çıkarmadığımız için başımıza geliyor. Çünkü yarınsıra bize de gelebilir diye hesap yapmıyoruz. BugünTürkiye’deki işsizlik resmi rakamlara göre %12,sendikaların yaptığı araştırmalara göre %26’yadayanmış bulunuyor. Tablo böyleyken “bizedokunmayan yılan bin yaşasın” diyemeyiz. Hem dezincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimizyokken...

Ben en temel hakkım olan çalışma hakkımı elimdenalanlara haykırdım. Sıra sizde!..

10. gün: Aynı kararlılıkla direnişedevam!

Her cumartesi olduğu gibi 23 Mayıs günü deTaksim’de direnişlerin ortak eylemi vardı. Sabah-ATVgrevinin 100. günü olması nedeniyle Beşiktaş’takiSabah-ATV binası önünde 100 dakika boyunca oturmaeylemi gerçekleştirildi. Bir yandan oturma eylemiyapılırken bir yandan da konuşmalar, sloganlar vemüzik dinletisiyle 100. Gün programı devam etti.

Saat 17.00’de tekli kortej halinde Gayrettepe-Mecidiyeköy üzerinden Taksim’e doğru yolakoyulduğumuzda, stickerler ve bildiri dağıtımıylagözümüze çok renkli görüntüler takıldı.

Galatasaray Lisesi önünde basın açıklamasıyla sonbulan eylemin ardından Red dergisiyle röportaj yaptım.Eylemin kitlesel geçmesi beni sevindirdi. Dayanışmayıdaha da büyütmek hedefi ve kararlılığıyla direnişedevam!..

12. gün: “Tüm baskılara karşıkararlılıkla...”

Bugün (25 Mayıs 2009) direnişimin 12. günü.Sabah, Entes işçilerinin işe giriş saatinde fabrikanınönündeydim. Çevre fabrikalarda çalışan işçilerin çoğubana selam vererek işbaşı yaptılar. Saat 10.30 civarında“önemli” bir ziyaretçim vardı: Entes patronu AhmetTarık Uzunkaya...

Direnişim başladığından beri OSİM-DER’dekiarkadaşlardan biri yanımda nöbetçi olarak kalıyor.Patronun geldiği saatlerde ise fabrika önündeyalnızdım. Yalnızlığımdan güç alan patron, fırsattan

istifade yanıma geldi. Hakaret ve tehditler savuranAhmet Tarık Uzunkaya, benim net duruşumu görüncegeri adım atmaya başladı. İşin en komiği ise benimatıldığım haberini “Birgün” gazetesinde öğrenmesiydi.Ne olursa olsun sermaye sınıfına mensup olanUzunkaya, sınıf kiniyle davranıyor. Daha sonra benimtelefona sarıldığımı görmesiyle ortadan kaybolması biroldu. Döne döne kendi gücünü gösteren patron, nekadar korkak olduğunu bu olayda da gösterdi.

Bu olaydan sonra yakın bir yerden gelenarkadaşlarım beni yalnız bırakmadılar.

Akşam iş çıkış saatinde ise Entes’e özelçıkarttığımız bildiriyi kitlesel bir şekilde Entesişçilerine ulaştırdık.

Özel güvenliklerin ortalığı terörize etmeleri isekararlı duruşumuzla engellendi. Güvenlikler, yine defabrikadan çıkan işçilere bildiriyi almamaları için baskıyapıyorlardı. Tüm bu engellemelere rağmen özelliklebildiriyi almak için gelen işçiler oldu.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları:

ENTES işçisine kulak ver! Direnişe sahip çık!

1,5 yıldır depo sorumlusu olarak çalıştığı Entes Elektronik’ten 13 Mayıs günü kriz bahanesi ile çıkartılanGülistan Kobatan, 14 Mayıs günü fabrika önünde başlattığı direnişe devam ediyor.

13 Mayıs günü iş bitimine yakın bir saatte çağrılan Kobatan’a, personel müdürü tarafından işine sonverildiği söylenerek, gerekçe olarak işlerin durgunluğu, şirketin daralmaya gittiği ifade edilmiş; iş akdininfeshine ilişkin herhangi bir belge ise verilmemiştir. Çalıştığı dönemde yaşadığı sorunlara karşı tepkisizolmayışı idarenin gözünden kaçmayan kadın işçiye, üye olduğu işçi derneği kastedilerek “Sen çok yaramazlıkyapıyormuşsun!” şeklinde açıklamalar yapılmış, böylelikle henüz işten atılmamış olan işçilerin olası bir hakarayışına da gözdağı verilmeye çalışılmıştır.

Direniş bizim de omuzlarımıza sorumluluk yüklüyor!Krizle birlikte artan işten çıkarma ve hak gasplarının bir örneğinin yaşandığı ENTES Elektronik’i diğer

direnişlerden ayıran, bizlerin omuzlarına da bir kat daha sorumluluk yükleyen önemli bir noktası var.Öyle ki, tüm bu sürecin yaşandığı fabrikanın sahibi bizlerin tanıdığı, hatta bir kısmımızın demokratlığına

oy verdiği bir isim; Ahmet Tarık Uzunkaya’dan başkası değil. Demokrat Mühendisler grubu ile katıldığı 2002seçimleri sonucunda EMO İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı seçilen Uzunkaya, bugün de EMO üyesi veDudullu OSB Yönetim Kurulu BaşkanYardımcısı.

TMMOB emekten yana tutum almalıdır!Bu sebeple Entes direnişine sahip çıkmak, bir yanıyla kendi örgütlülüğümüz olan TMMOB’a, onun tarihsel

mirasına sahip çıkmak demektir. Görmek gerekir ki, tarihi boyunca emekten yana saf tutmuş olan TMMOB’unbugünkü duruşu, geleceğini de belirleyecektir.

TMMOB Yönetimi kendi üyelerine olduğu kadar topluma karşı da sorumluluğunu yerine getirmeli, konuile ilgili açıklama yapmalıdır!

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları olarak EMO Onur Kurulu ve TMMOB Yüksek OnurKurulu’nu göreve çağırıyor; emekten yana tüm üyeleri de direnişe destek vermeye ve süreci takip etmeyeçağırıyoruz!

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Gülistan Kobatan direniyor! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 11Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Biz işçi ve emekçi kadınlar, kapitalizmin insanlığaacılar ve çirkinlikler yaşatan bir sömürü düzeniolduğunu herkesten iyi biliyoruz. Çünkü her birimiz,yaşamımız boyunca, bu düzenin yol açtığı pek çoksoruna göğüs gerdik, pek çok acıyla yoğrulduk.Kimimiz kadın olduğumuz için eve hapsedildik, bizievde köleleştiren zincirlerimiz babalarımızdankocalarımıza devredildi ve bir ömür boyu o zincirlerinacısıyla yaşadık. Toplumsal yaşama katılamadık,okuyamadık, çalışamadık, asla özgür olamadık.Kimimiz geçimimizi sağlayabilmek için çalışmayabaşladık. Çalışma hayatında ise, kadın olduğumuz içindaha fazla çalıştırıldığımızı ama daha az ücretaldığımızı, nasılsa kadındır denilerek sigortasızçalıştırıldığımızı, kolaylıkla işten çıkarıldığımızı,onurumuzu kıran türlü aşağılama, hakaret ve tacizemaruz kaldığımızı gördük.

Biz işçi ve emekçi kadınlar olarak, kapitalizminkrizinin önce ve en çok bizleri vurduğunu biliyoruz,bu gerçeği bugün en acımasız şekliyle yaşıyoruz.Bizler, kriz bahanesiyle işten çıkarma saldırısı ile ilkkarşılaşanlar olduğumuz gibi, kriz ve işsizlik tehdidiile de her geçen gün daha çok baskı altına alınıyor,daha çok sömürülüyoruz. Kapitalizmin krizi sürerken,emekçi kadınların örgütsüzlüğüne, ezilmişliğine,sessizliğine güvenen sermaye sınıfının saldırıları akılalmaz boyutlara ulaşıyor. Aylarca ücret almadançalıştırılıyoruz, haftalarca ücretsiz izindebekletiliyoruz, asgari ücretin bile altında ücretlerleçalışmaya zorlanıyoruz, biriken ücretlerimiz bileödenmeden işten çıkartılıyor ve açlığa mahkumediliyoruz.

Biz işçi ve emekçi kadınlar olarak bir kez dahailan ediyoruz; bu krizi biz yaratmadık, bedelini de bizödemeyeceğiz. Kapitalizmin krizine yol açan sermayesınıfının aşırı kar hırsıdır, sermaye sınıfı kendikrizinin bedelini ödemek zorundadır. Şubat 2008’de

İstanbul Emekçi Kadın Kurultayı’nda yaptığımızçağrıyı bugün de tekrarlıyoruz: “Krizin bedelinipatronlara ödetmek için, emekçi kadınlar bir adımileri!”

Bugün sermaye sınıfının saldırılarına karşı pek çokfabrikada direniş bayrağı yükselmekte, kadın işçilerpek çok direnişte ileri çıkarak, bu bayrağı en öndetaşımaktadır. Emekçi Kadın Kurultayımızın çağrısınaverilen en güçlü cevaplardan birisi de 13 Mayıs2009’da başlayan Entes direnişi olmuştur. EntesElektronik’ten kriz bahanesi ile işten çıkarılanGülistan Kobatan, hiç tereddüt etmeden aynı güniçinde fabrika önünde direniş bayrağını yükseltmiş,krizin bedelini patronlara ödetmek için verilecek sınıfmücadelesinde bir adım önde olacağını ilan etmiştir.Fabrika kapısında direnişini sürdüren GülistanKobatan, “Onurum için direniyorum ve kendimi aslayalnız hissetmiyorum, çünkü benim arkamda işçi

sınıfı var” demektedir.Entes’in kadın direnişçisi böylece, örgütlü işçi

sınıfının gücüne olan inancını ve sınıf bilinçli birkadın işçi olarak kendi gücünü ilan etmektedir. Hiçşüphe yok ki, Emine Arslan’ın aylardır kararlılıklasürdürdüğü Desa direnişinin ardından, Entes direnişide, emekçi kadınların saldırılar karşısında sessiz veçaresiz kalacağını umut eden sermaye sınıfınınyüzünde tokat gibi patlamıştır. Entes direnişi enönemli mesajlarından birini de emekçi kadınlaravermekte, sermaye sınıfının saldırıları karşısındatutmamız gereken yolu en açık şekilde göstermektedir.Bugün yapmamız gereken, saldırılarla karşılaştığımızher yerde direnişe geçmek ve işçi sınıfının örgütlümücadelesinde bir adım önde olmaktır.

Krizin bedelini patronlara ödetmek için, emekçikadınlar bir adım ileri!

Emekçi Kadın Komisyonları

Entes direnişi emekçi kadınlara yol gösteriyor!

Sincan İşçi Derneği’nden Kobatan’a destek!

“Gülistan Kobatan’ındirenişini selamlıyoruz!”

Krizin faturasını ödemeyi reddeden Entesdirenişçisi Gülistan Kobatan, DESA direnişçisiEmine Arslan’ın çaktığı kıvılcımı körüklemiştir. İşçisınıfı ve emekçilere yürünmesi gereken yolugöstermiştir.

Bizler Sincan İşçi Derneği (Sİ-DER) olarakGülistan Kobatan’ın direnişini selamlıyoruz.Direnişini ve mücadelesini sahipleniyoruz. Tüm işçive emekçileri çakılan kıvılcımı büyütmeye asalaksermayedarların ve uşaklarının korkulu rüyasınıgerçeğe çevirmek için ayağa kalkmaya çağırıyoruz.

Kapitalistlerin, krizin faturasını işçi-emekçilerekesmeye çalışmasına, işten atmalara, düşük ücretlereve esnek çalışma dayatmalarına karşı bulunduğumuztüm fabrikalarda ve iş yerlerinde mücadeleyiyükseltmeliyiz.

Gülistan Kobatan yalnız değildir!Yaşasın ENTES direnişimiz!İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

Sincan İşçi Derneği26 Mayıs 2009

Entes’te bildiri dağıtımıEntes direnişçisi Kobatan, fabrika önünde Entes

patronu ile yaşanan gerginliğin ardından fabrikadaçalışan işçilere yönelik bir yazı kaleme aldı.

Kobatan’ın yazdığı yazı, 25 Mayıs günü OSB-İMESİşçileri Derneği üyeleriyle beraber Entes önündedağıtıldı.

Daha önceleri de dağıtım yaptığımız fabrika önündebu kez, işçiler daha çıkmadan engellemelerle karşılaştık.

İşçilerin çıkış saatine kadar bekleyerek durumamüdahale etmedik. İşçilerin çıktığı anda dağıtımımızabaşladık. Daha sonra işçilerin yoğun olarak çıkmayabaşladığı sırada tekrar engellemelerle karşılaştık. Gereksözlü ajitasyonlarımızla gerekse toplu dağıtımımızısürdürerek engellemeleri boşa çıkardık. Bu durumkarşısında sürekli içeri giderek telefonla görüşengüvenlik görevlisi farklı farklı tutumlarla karşımızaçıktı. Dağıtıma engel olamayınca, bu sefer de işçilerinbildiri almaması yönünde müdahalelerde bulundu.

Bu duruma da müdahale ettik. İşçilerin de bildirialmaya devam etmeleri sonucu dağıtımımızıtamamladık.

OSB-İMES İşçileri Derneği

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Sınıfa karşı sınıf!12 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Türk Harb-İş’ten kitlesel TİSeylemi…

Ankara Türk Harb-İş Sendikası Ankara Şubesi ileAnkara 1 No’lu Şube’de örgütlü işçiler, 22. DönemToplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde anlaşmasağlanamaması üzerine, 26 Mayıs günü kitlesel birşekilde Mithatpaşa Caddesi’ni trafiğe kapatarakyürüyüşe geçtiler.

Mithatpaşa Caddesi’nden Sakarya Caddesi’ne,oradan da basın açıklamasının yapılacağı YükselCaddesi’ne yürüdüler Burada Petrol-İş Ankara Şubesi,Tez Koop-İş ve Yol-İş 3 No’lu Şube’den işçiler“Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganlarıyla Harb-İşüyelerini karşıladı.

İşçilerin alana gelmesiyle, “Direne direnekazanacağız!”, “Toplusözleşme hakkımız, söke sökealırız!” sloganlarını hep birlikte coşkulu bir şekildeattılar. Yapılan açıklamada Türk Harb-İş GenelBaşkanı Ahmet Kalfa şunları söyledi:

“Sendikamızın 25 bin üyesinin de bulunduğuyaklaşık 315 bin kamu işçisini ilgilendiren kamu topluiş sözleşmelerini ekonomik krizin etkilerinden ayrıolarak düşünmek olanaksızdır. Sözleşme görüşmeleriaylar öncesinden başlamasına rağmen toplu işsözleşmesinin yürütüldüğü işkollarında önemli hiçbirilerleme sağlanamamıştır. Ücret zammı oranları ileparasal sosyal hakları Türk-İş ile Hükümet arasındayapılacak olan görüşmelerle belirlenmesikararlaştırılan toplu iş sözleşmesinin parasal olmayanhükümleri, her işçi için yaşamsal önemde olanmaddelerdir. (...) Yılların emeği olan haklarımızıngeriye götürülmesine izin vermemiz olanaksızdır.Hiçbir güç, hiçbir kişi ya da kurum, yetkisi, sıfatı veniteliği ne olursa olsun bizi kazanılmış olanhaklarımızı terk etmeye zorlayamaz,zorlayamayacaktır. Buna izin vermemekte kararlıyız.”

Oldukça kitlesel ve coşkulu geçen eylem boyuncasıklıkla “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!”,“Toplusözleşme hakkımız, söke söke alırız!”, “İşçilerburada, Türk-İş nerede!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/ Ankara

Grammer’de saldırılar artıyorBursa’da koltuk ve koltuk sistemleri üreten

Grammer fabrikasında sendikal örgütlenmenintasfiyesine karşı direnen Birleşik Metal-İş Sendikasıüyesi Grammer işçileri saldırılarla yüzyüzeler.

Grammer patronunun Türk Metal çetesiyle elelevererek giriştiği tasfiye operasyonu sonucunda iştenatılan Grammer işçilerinin fabrika önündekibekleyişine 25 Mayıs sabahı jandarma müdahale etti.Grammer işçilerinin vardiya giriş çıkışları sırasındasloganlar atarak yaptıkları eyleme müdahale edenjandarma, Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi girişindebulunan fabrika önünde eylem yapılmasına izinvermeyeceğini söyledi.

Vardiya giriş çıkışlarında Türk Metal çetesi veGrammer patronunu, sloganlar atarak, düdük çalarakprotesto eden Grammer işçilerine dönük “uyarı” sözde“fabrikadan gelen şikayet üzerine” gerçekleştirildi.Arkasına jandarmayı da alarak direnişi kırmak isteyenGrammer patronu, bu yolla eylemlerin önünü kesmekistedi. 26 ve 27 Mayıs sabahı eylemlerine ara verenişçiler 27 Mayıs günü de jandarma karakoluna giderek

ifade verdiler.Direnişten rahatsız olan fabrika müdürleri fabrikayı

çevreleyen parmaklıkları da brandayla kapatarakçalışan işçilerin direnişle temas etmelerinin önünükesmek istiyor.

Grammer fabrikası gerek Türk Metal çetesinegerekse de patrona karşı verilen çetin bir mücadeleyleörgütlenmişti. Yakın zamanda ise Türk Metal çetesi vepatronun saldırısıyla BMİS, fabrikadan tasfiyeedilmişti.

Kızıl Bayrak / Bursa

Kadıköy Belediyesi işçileri haklarıiçin yürüdü

Belediye işçilerinin toplusözleşme sürecindekölelik dayatmalarını hayata geçirmeye çalışan CHP’liKadıköy Belediyesi, şimdi de Genel-İş Sendikası üyesibelediye işçilerinin toplu sözleşme kapsamında yeralan sosyal haklarına göz dikti.

Kadıköy Belediyesi bünyesinde çalışan Genel-İşSendikası Anadolu Yakası 1 No’lu Şube üyesi işçiler,içeride biriken ve belediye yönetimi tarafından 27Mayıs günü ödenmeyen sosyal haklar için yürüyüşdüzenledi.

Belediye işçileri, Kasım 2008’de ödenmesi gerekenöğrenim yardımı, 28.02.2010 yürürlük süreli toplu işsözleşmesi kapsamında yer alan ve 15 aydırödenmeyen farklar ve 2008 Kasım ayının ilk haftasıödenmesi gereken kışlık elbise bedelinin 6 aygeçmesine karşın ödenmemesini protesto ettiler.

Yaklaşık 300 belediye işçisi öğle saatlerindeKadıköy Evlendirme Dairesi önünde toplanarakburadan sloganlarla Kadıköy Belediyesi önüneyürüdüler. Aynı zamanda yemek yememe eylemi degerçekleştirdiler.

“İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız! / DİSK Genel-İşSendikası Anadolu Yakası 1 No’lu Şube” pankartıarkasında yürüyüşe geçen işçiler, “Birikmişhaklarımızı istiyoruz!”, “Sosyal haklarımız tarihindeödensin!”, “İşçiyiz haklıyız kazanacağız!” dövizlerinitaşıdılar. Yürüyüş boyunca, “Yaşasın onurlumücadelemiz!”, “Sadaka değil haklarımızı isteriz!”,“İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!”, “Direne direnekazanacağız!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep

beraberya hiçbirimiz!” sloganları coşkuyla atıldı.Yapı-Yol Sen İstanbul Şube, BDSP, TKP, KimyaMühendisleri Odası, Kartal Belediyesi işçileri veKadıköy Belediyesi’nde çalışan Tüm Bel-Sen üyesimemurlar eyleme destek verdiler.

Kadıköy Belediyesi bahçesinde toplanan işçilereseslenen Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 1 No’luŞube Başkanı Şahan İlseven, “Haklarımızı istiyoruz,sadaka değil!” diyerek belediye işçilerinin birikmişparalarının bir an önce ödenmesini talep etti. “Her şeyepara bulan Kadıköy Belediyesi sıra işçilerin parasınıödemeye gelince para yok diyor. Kadıköy Belediyesiunutmasın ki Türkiye’de örgütlü güç var ve sonunakadar direnmeye devam edeceğiz.” dedi.

Konuşmalar sırasında Kadıköy Belediyesi’ne tepkigösteren işçiler, hakları için mücadele edeceklerinihaykırdılar.

Ardından söz alan Genel-İş Sendikası AnadoluYakası Bölge Başkanı Veysel Demir de sadaka değilhaklarını istediklerini söyledi. Belediye işçilerine dikve kararlı durma çağrısında bulunan Demir, haklarıiçin direnen Kent AŞ, ATV-Sabah grevcileri, Entes,Kurtiş ve DESA işçilerini örnek gösterdi.Konuşmaların ardından eylem sloganlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Şirin Tekstil’de direniş kazandı…Ümraniye Ihlamurkuyu’da faaliyet gösteren Şirin

Tekstil patronu Mehmet Turgut’un, elinde bulunan

İşçi ve emekçi hareketinden…

27 Mayıs 2009 / Kadıköy

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 13Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

işleri tamamlayıp atölyenin kapısına kilit vurmasınatepki gösteren Şirin Tekstil işçileri mücadeleyiseçmişlerdi.

12 Mayıs günü Mehmet Turgut’la yapılangörüşmelerin ardından 21 Mayıs günü alacaklarınınödenmesi sözünü alan işçiler direnişlerine sonvermişlerdi.

21 Mayıs günü işyerinde buluşan Şirin Tekstilişçileri ve OSB-İMES İşçileri Derneği yöneticileri,bir sürelik bekleyişin ardından Şirin Tekstil patronuMehmet Turgut’la telefon görüşmesi gerçekleştirdiler.

Turgut’un, paraları işyerindeki makinaların sahibiolan Hasan Sağlam adlı kişiyi verdiğini ve paranınondan alınması gerektiğini söylemesi üzerineSağlam’la görüşme gerçekleştirildi.

Sağlam’ın, paranın kendisinde olmadığını veödemeyi Mehmet Turgut’un yapacağını söylemesiüzerine ise önce Sağlam bulundu ardından tekrarMehmet Turgut’a ulaşıldı.

Ancak karakola gelebileceğini söyleyen Turgut’laDudullu Polis Karakolu’nda biraraya gelindi vekarakola yakın bir yerde bulunan parkta görüşüldü.

İlk olarak OSB-İMES İşçileri Derneğiyöneticilerini muhatap olarak kabul etmeyen Turgutyapılan tartışmalar sonrası görüşmek zorunda kaldı.Anlaşma sonucunda işçilerin alacaklarının bir kısmıödendi. Diğer kısmı icin desenet yapıldı.

Şirin Tekstil işçilerigösterdikleri direnişlemücadelelerinde kazanımsağlamış oldular.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Bisse’de hakgaspları

Gaziosmanpaşa’da kuruluBisse Tekstil’de krizi fırsataçevirmeye dönük saldırılar hakgasplarıyla sürüyor. Bissepatronu, işçilerin sigorta vemaaşlarını gaspetmeninyanısıra yıllık izinlerin birhaftalık bölümünün ücretsizolmasını dayattı.

Bu saldırıları anlatan veişçileri hak gasplarına karşı “Artık yeter” demeyeçağıran GOP İşçi Platformu, çıkardığı özel bildiriyleBisse işçilerine seslendi. İşçilere haklarının anlatıldığıve örgütlü mücadele çağrısının yükseltildiği bildirinindağıtımı sırasında Bisse patronunun müdürü veyalakaları bildiri dağıtımını engellemeye çalıştılar.

Tehditler savuran müdür “sizleri bir daha buradaböyle görürsem farklı olur” diyerek GOP İşçiPlatformu çalışanlarına tehdit savurdu. Gerekli yanıtıalan müdür ve yalakaları susarak içeri girdiler. Bisseişçileriyle yapılan sohbetlerin ardından dağıtım sonbuldu.

Kızıl Bayrak / Gaziosmanpaşa

Sinter direnişine uluslararasıdestek!

Kriz bahanesiyle sendikal örgütlenmemücadelesinin tasfiyesine girişen Sinter Metalpatronu, 2008 yılının Aralık ayında toplu işten atmasaldırısı başlatmış ve bir hafta içinde 400’e yakınSinter işçisinin iş akitlerini fesh etmişti.

Birçok sendika, dernek, sağlık-meslek odası, siyasiparti ve devrimci kurum tarafından ilgiye konu olandireniş eski canlılığını yitirmiş olsa da, Sinterişçilerinin fabrika kapısı önündeki direnişleri devamediyor.

Sinter işçilerine son olarak DİSK’e bağlı BirleşikMetal-İş Sendikası’nın da üyesi olduğu IMF(International Metalworkers Federation/UluslararasıMetal İşçileri Federasyonu) destek verdi.

IMF, www.imfmetal.org adlı web sitesinde Sinterdirenişine yer vererek Sinter işçilerine özgürlük istedi.Sinter Metal patronunu, işçilerin haklarını vermeye veSinter işçileri üzerindeki baskılarını durdurmayaçağırdı.

Tayyip’e Ford’da eylemli karşılamaKapitalist kriz

sürecinde işçi kıyımlarına,ücretsiz izinlere ve üretimdurdurmaya başvuranFord Otosan, Kocaeli’deürettiği Ford TransitConnect araçlarınınAmerika’ya ihracınınbaşlamasını, 22 Mayısgünü Başbakan TayyipErdoğan’ın katıldığıtörenle kutladı.

Koç HoldingYönetim KuruluBaşkanı Mustafa Koç,Ford Avrupa CEO’suJohn Fleming ve FordOtosan Genel MüdürüMike Flewittin yeraldığı tören devam

ederken işçiler de eylemdeydi.Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ile İSU’daki

örgütlülüğü, belediye yönetimi ile Hizmet-İşişbirliğiyle dağıtılmak istenen Belediye-İş Sendikası daBaşbakan’ın gelişini protestoyla karşılayacağınıduyurmuştu.

Ancak alınan olağanüstü “güvenlik önlemleri”nedeniye Ford Otosan’ın kurulu olduğu bölgeyekimseyi yaklaştırmadı.

Bunun üzerine, Belediye-İş Sendikası kiraladığıtekne ile Ford Limanı’na 1 mil uzaklıkta basınaçıklaması gerçekleştirdi. Sahil güvenlik ve özelharekat ekipleri belediye işçilerinin gerçekleştirmekistediği basın açıklamasına “gerekli evrakınız yok!”diyerek karşı çıktılar.

Belediye-İş Sendikası Eğitim ve Basın Yayın GenelSekreteri Bayram Özkan, “Bizim amacımız belediyebaşkanının talimatıyla yapılan baskı ve zulmübaşbakanımıza duyurmaktı, bunun için tekne tuttuk.Demokratik hak arama mücadelemiz engellendi. Bizidurdurarak hak aramamızı engellediler” diyerek,engellemeyi protesto etti.

Kızıl Bayrak / Kocaeli

Yol-İş üyeleri hükümeti ve Türk-İş’iuyardı!

Kamuda çalışan ve yaklaşık 250 bin işçiyikapsayan kamu toplu iş sözleşmesi sürecini sessizliklegeçiren Türk-İş’e, çeşitli şubelerden tepkileryükselmeye devam ediyor.

Türk-İş’in kamuda çalışan işçilerin taleplerinekulak tıkadığını ve TİS sürecini sessizlikle geçirdiğinibelirten bazı sendika şubeleri, kamu sözleşmelerindekidayatmalara izin verilmemesi çağrısında bulunuyorlar.

Bu eylemlerden biri de 25 Mayıs günü İstanbul’da,Yol-İş Sendikası 1 No’lu Şube’nin gerçekleştirdiğibasın açıklaması oldu. Türk-İş’in TİS görüşmelerisürecine etkin bir mücadele programıyla katılmasıçağrısının yapıldığı eylem Küçükyalı Karayolları 1.Bölge Müdürlüğü önünde başladı.

Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu bileşenlerininde yöneticiler düzeyinde katılım sağladığı eylemde“Yol-İş Sendikası 1 No’lu Şube” pankartının yanısıra“İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!”, “Sigorta, sendika, 8saat iş!”, “Krizin bedelini ödemeyeceğiz!”,“Özelleştirme değil kamulaştırma!”, “İşten atmalaryasaklansın!” dövizlerini açan karayolu işçileri,işletme içinden giriş kapısına kadar sloganlarlayürüdüler.

“Türk-İş uyuma, tabanına sahip çık!”, “Sözleşmeyoksa üretim de yok!”, “İşçilerin birliği sermayeyiyenecek!”, “Suskun Türk-İş istemiyoruz!”, “Yaşasınsınıf dayanışması!”, “Zafer direnen emekçininolacak!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber yahiçbirimiz!” sloganlarını atan Yol-İş üyeleri giriş kapısıönünde basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Eylemde ilk konuşan Yol-İş Sendikası 1 No’luŞube Başkanı Erdem Arcan kamudaki toplusözleşmesürecini aktardı.

Yapılan basın açıklamasında ise Türk-İş’e uyarıyapılarak sürece sessiz kalınmaması çağrısındabulunuldu.

5 ay geçtiği halde yanıt alamadıklarını belirten Yol-İş üyeleri, hükümete ve Türk-İş’e yönelik taleplerinişöyle sıraladılar:

- Türk-İş ve bağlı sendikalarımız sadece susarak,eylem yapılmadan bekleyerek diplomasiyle sonucaulaşamaz

- Krize karşı çıkan bir duruşla grev hakkı olan-olmayan ayrımı yapılmadan kazanılmış haklarımızıkorumalıyız

- Bize dayatılan esnek çalışmayı kesinlikle kabuletmemeliyiz

- Kamuda düşük ücretle çalışan 2. skala ile çalışanişçilerin ücretlerinin arttırılması ve sonra sözleşmeyapılması talebinden geri adım atılmamalıdır

- Giderek yaygınlaşan hizmet alımlarına vetaşeronlaşmaya (köle çalıştırılmasına) son verilmelidir

- Kamuda çalışan taşeron işçileri butoplusözleşmeden yararlandırılmalıdır

- Özelleştirilmeler durdurulmalı, otoyollarınınözelleştirilmesine son verilmelidir

Atılan sloganlarla devam eden eylem farklıişletmelerde de eylemlere devam edileceğininsöylenmesiyle son buldu.

Basın açıklamasının ardından Karayolları’ndayapılan sohbet toplantısında, kamudaki TİS sürecininkarayollarında çalışan memurlar ve taşeron işçilerleortaklaştırılarak yürütülmesi gerektiği vurgulandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

25 Mayıs 2009 / İstanbul

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Metal İşçileri Kurultay H Kızıl Bayrak H Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

CMYK

Metal işkoluna yönelik çalışmamız önemli bir eşiğedayanmış bulunuyor. Elde edilen çok yönlü birikimlerbu çalışmanın daha ileri bir düzeye sıçratılmasınızorunlu kılıyor. Bu gelişimin metal işçilerininarayışlarının yoğunlaşmasına paralel olarak yaşanmasıda, bu yönde atılacak adımların önemini artırıyor.Çünkü çalışmamızın ihtiyacı, artık elde edilenbirikimleri sendikal alandan başlayarak mevzilerkazanacak bir aşamaya vardırmak, metal işçilerihareketine yön verecek bir siyasal-örgütsel niteliğiyaratmaktır.

Bu hedef doğrultusunda sektörel politikalarınoluşturulmasıyla, hem tek tek fabrikalara, hem de sınıfhareketine daha etkili bir müdahalenin kanalını açmışolacağız. Bu müdahale, sınıf hareketi içinde öncü birrole ve sürükleyici bir dinamiğe sahip olan metalişkolunda gerçekleştiği için ayrıca önemlidir. Metalişkoluna yönelik devrimci bir müdahalenin eldeedeceği sonuçlar, bir bütün olarak sınıf hareketinietkileyebilecek sonuçlar doğurabilecektir.

Bu bilinçle hareket ediyor, fabrikalarda yoğunlaşmaile birlikte metal sektöründe politik bir odak halinegelmeyi hedefliyoruz. Zira, sektörel bir yüklenme ilehem sendikal alanda mevziler kazanmanın yolunuaçabilir, hem fabrikalara ayağımızı daha sağlam birbiçimde basabilir ve hem de böylece sınıf hareketiüzerindeki genel politik etkimizi artırabiliriz.

Metal İşçileri Kurultayı’nı bu hedef doğrultusundagündemimize aldık. Fakat bu, kurultayın dar politikihtiyaçların bir ürünü olduğu anlamına gelmiyor.Tersine, siyasal sınıf çalışmamızın ihtiyaçları sınıfhareketinin ihtiyaçlarıyla örtüşmektedir. Çünkühedefimiz, işçi hareketiyle sosyalist hareketarasındadaki mesafeyi azaltmaktır. Sınıf mücadelesininsağlıklı bir zeminde gelişmesi buna bağlıdır. İşçihareketinin bugünkü öncü potansiyellerindenbaşlayarak birleştirilmeye ihtiyacı var. Sınıfınihtiyaçlarına devrimci tarzda yanıtlar veren birmücadele programı etrafında yaratılacak böyle birbirlik yoluyla sınıfın sermayeye karşı mücadelesi ileribir düzeye taşınabilir. Kurultay işte bu hedefdoğrultusunda örgütlenmektedir. İşçilerin devrimci birtemelde birliğini yaratmak! Devrimci sınıfmücadelesinin ilkeleri ve birikimleri temelinde sınıfıniçerisinde devrimci bir öncü iradeyi oluşturmak!

Mücadele ve örgütlenmenin önündekiengelleri aşma zorunluluğu

Metal işkoluna baktığımızda, kurultayın yanıtvermek iddiasında olduğu ihtiyacını çok daha somutolarak tanımlamak mümkündür. Bugün metal işçilerikrizin faturasına karşı mücadele etmek gibi hayati birsorunla yüzyüze bulunuyorlar. Şu ana kadar metalpatronları krizin faturasını ödetmek konusunda büyükölçüde başarıya ulaştılar. Metal işçileri bazı mevzidirenişlerle buna karşı çıksalar da, genel olarak faturayıyüklendiler. İşlerini kaybettiler, ücretlerini kaybettiler,

sosyal haklarını kaybettiler, vb... Metal işçileri busaldırılara karşı koymak için gerekli mücadeleyiveremediler. Birçok yerde mücadele isteği ve kararlılığıortaya konulsa da, bu güçlü bir fiili bir direniş sürecinedönüştürülemedi.

Bunun önündeki engellerden en önemlisi sendikalihanet çetesi Türk Metal oldu. Türk Metal çetesi hemenher yerde metal işçilerinin direncini kırarak saldırılarınönünü açtı. Tofaş, Renault ve Bosch gibi fabrikalardanbaşlayarak, ücretlerin indirilmesi ve ücretsiz izinlerinkabul edilmesi saldırısına aracılık etti. İşçi kıyımlarıgerçekleştirildiğinde ise, bu hainlerin asıl göreviişçilerin direnme isteğini kırmak oldu. Örgütlü olduğuhemen tüm fabrikalarda süreç böyle işledi. İşkoludüzeyinde mücadelenin gidişini tayin edecek biçimdeTİS süreci satışla sonuçlandırıldı. Erdemir gibiörneklerle bu pratik ayrıca pekiştirildi. Süreç boyuncaişçilerin verdikleri tepkiler bu çeteyi aşmaya yetmedi.

Türk Metal çetesinin aşılması için en önemli olanakBirleşik Metal’de örgütlü işçilerdi. Fakat bu işçiler deBirleşik Metal’de inisiyatifi alacak ve sendikanınpolitikasını ve pratiğini belirleyecek bir güçtenyoksunlardı. Bu nedenle, sendikaya hakim sendikalanlayış, elindeki imkanları kullanarak Türk Metalengelinin aşılması için bir ileri çıkış yapma iradesinigösteremedi. Metal patronlarının ve Türk Metalçetesinin saldırı hamleleri karşısında metal işçilerininmücadele gücü ve isteğine yaslanarak fiili birmücadelenin yolunu açmak yerine teslim oldu. Budurum onu bir kez daha iddialarının oldukça gerisinedüşürdü. Böylece metal işçilerinin ihtiyacına yanıtverecek bir irade ve güçten yoksun oldukları bir kezdaha görüldüğü gibi, metal işçisi için ileri iddialarınınherhangi bir inandırıcılığı da kalmadı. İşçilerin zatenzayıf olan güvenleri de yerle bir oldu.

Bu tablo metal işçisi için yeni değildir.Deneyimlerle sabit olanın pekiştirilmesi dışında biryenilik taşımıyor. Metal patronları son derece örgütlüve bilinçli hareket ederek işçi sınıfına karşı kararlı birsavaş veriyor. İhanet çetesi de üstüne düşen rolünüoynuyor. Uzlaşmacı sendikacılık ise bol keseden atıptuttuktan sonra bu ihanete ortak oluyor.

Metal işçileri açısından acil ihtiyaç ortadadır. Krizinfaturasına karşı mücadele edilmeli, faturaödenmemelidir. Ancak bu mücadeleyi başarıyaulaştırmak için sendikal ihanet çetesini aşmaktan başkabir yol yoktur. Dayanmaya çalıştığı icazetçi-uzlaşmacısendikacılık anlayışıyla da bunu başarmak mümkündeğildir.

Metal işçisinin krizin faturasını ödememek için fiili-meşru bir çizgide topyekûn mücadeleye ihtiyacı vardır.Bu mücadeleyi yürütmek için ise varolan engelleriaşmak zorundadır. Engelleri aşmanın ve metalpatronlarına karşı mücadeleyi yükseltmenin yolu iseöncelikle metal işçisinin tabandan birliğini sağlamaktangeçmektedir. İkinci olarak, bu süreç mevcut ihanetçi veicazetçi sendikacılığı aşacak biçimde yeni birönderliğin yaratılmasıyla sonuçlandırılmalıdır.

Metal İşçileri Kurultayı’na hazırl

Metal işkoluna y sorumlu

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

yı’na hazırlanıyoruz... Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009 H Kızıl Bayrak H

CMYK

Mücadeleye önderlik edecek bir irade ise ancakişçilerin taban örgütlenmeleriyle yaratılabilir. Bu iseemek harcamayı gerektiren bir süreç demektir.

Metal İşçileri Kurultayı, bu çerçevede bir mücadeleve örgütlenme süreci olarak gündeme alınmıştır.Kurultay “Krizin faturasını reddetmek ve mücadeleninönündeki engelleri aşmak için Kurultay’a” çağrısınıyapacak, bu doğrultuda örgütlenecektir. Bu politikeksene bağlı olarak mücadeleye yön verecekpolitikalarda netleşme süreci ile birlikte örgütlenmeyönünde adımlar atılacaktır. Kurultay hazırlık sürecifiili mücadeleyle içiçe yürütülecektir. Kurultayı kendibaşına bir salon toplantısı olmanın ötesine geçirecekolan da budur. Kurultay süreci, metal işçilerinin bilinçve örgütlenme düzeyinin geliştirildiği ve mücadeleninönündeki engellerin aşılması için harekete geçildiği birsüreç olarak işleyecektir.

Politika ve ilkelerde netleşme ve eğitim süreci

Kurultay hazırlık sürecinin en önemli ayaklarındanbirini “Mücadelenin ve örgütlenmenin sorunları veçözüm yolları” başlığı altında yürütülecek bir tartışmave eğitim süreci oluşturacaktır. Çünkü, örgütsel biradım atmanın yolu öncelikle mevcut olanı iyi tanıyarakonu aşmanın yollarını kavramaktan geçmektedir.Halihazırda ileri ve öncü metal işçileri de içinde olmaküzere metal işçisinin politik birikimi son derece zayıftır.Mücadele ve örgütlenmenin önündeki engelleri aşmakve metal işçilerinin ihtiyacı olan devrimci önderlikdüzeyini yaratmak gibi bir hedefle hareket ediyorsak,öncelikle buradan başlamak zorundayız. Unutmayalımki, karşımızda tepeden tırnağa örgütlü ve politik olarakdonanımlı bir sınıf ile gerici-geri sendikal odaklar var.Bu engelleri aşmak için en ileri politik silahlarladonanmak zorundayız.

Bu amaçla, ön hazırlık sürecinde sistematik birtartışma ve eğitim çalışması yürütülecektir. Bu süreçiçerisinde öncünün bilinç düzeyinin ileriye çekilmesihedeflenecektir. Ancak sorun tek tek öncülerindonanımının yükseltilmesinden ziyade bir önderlikdüzeyini yaratmaktır. Bu nedenle kurultay süreci,mücadele ve örgütlenmeye ilişkin perspektiflerin veilkelerin bir “mücadele programı” biçimindenetleştirildiği bir süreç olacaktır.

Elbette bu eğitim bir masa etrafında yan yanagelerek olmaz. Bunu da içermek üzere, mücadeleninpratiği içinde ve ondan beslenerek başarılabilir. Mevcutbirikimlere yaslanmayı ve ondan öğremeyi gerektirir.Eğitim sürecini bu bakışla ele almalı, hemen herplatformu kurultayın ve gündemlerinin tartışılması içindeğerlendirmeliyiz. Bu yeri gelir bir direniş çadırı olur,yeri gelir bir eylem alanı olur, yeri gelir bir sendikaltoplantı olur.

Etkili bir ajitasyon-propaganda faaliyeti ile yayınların etkili kullanımı

Tartışma ve eğitim sürecini geniş bir alanayaymanın, güçlendirmenin ve Kurultay’ı metalişçilerinin gündemine sokmanın en önemli yollarındanbir diğeri ise, güçlü ve etkili bir propaganda faaliyetidir.Bu kapsamda, sektörel bültenlerimizle birlikte düzenliolarak çıkarılacak merkezi ve yerel bildiriler ile afiş vepankart gibi araçları da devreye sokabilmeliyiz.

Yanı sıra, özellikle gazetimizi ve günlük internetsitesini etkili bir biçimde kullanmalıyız. Bu araçlarımızyürüttüğümüz tartışma ve eğitim sürecine katkısağlayacakları gibi, aynı zamanda politikmücadelemizin etkili silahları olacaklardır. Bunlar,özellikle günlük gelişmelere refleks müdahalelerdebulunmak bakımından fazlasıyla yararını gördüğümüzaraçlardır.

KHK’lar ve örgütlenme süreci

Kurultay hazırlık sürecinin diğer bir önemli ayağıörgütlenmedir. Kurultay sürecinin temel örgütseldayanakları “Kurultay Hazırlık Komiteleri”dir.Komitelere dayalı çalışma Kurultay sürecinin başarıylatamamlanmasının güvencesi olarak ele alınmalıdır.Kurultay konusunda oluşturulacak bilinç açıklığınınardından derhal bu komitelerin kurulması yönündeadımlar atılmalıdır.

Merkezi bir hazırlık komitesi ile birlikte tümbölgelerde çalışmayı omuzlamak ve önderlik etmeküzere hazırlık komiteleri oluşturmakla işe başlamalıyız.Yanı sıra, havza ve fabrika düzeyinde komitelerinoluşturulmasını da hedeflemeliyiz.

Komitelerin tabana doğru yayılması, üst komiteleringüç ve etkinliğinin artması anlamına gelecektir. Ayrıcaileriye çıkan işçilerin bu örgütlenme içerisinde dahaileri sorumluluklar alması teşvik edilmelidr.

Ön hazırlık sürecindeki tartışma ve eğitim çalışmasıkurultay sonrasındaki mücadeleye yol gösteren bir“mücadele programı”nın oluşturulmasına bağlanmışsa,kurultay hazırlık komiteleri de somutta metal işçilerininbirliğinin temellerini oluşturacaktır. Böylece, kurultayhazırlık komitelerini örgütlemekle, aslında kurultayınen önemli hedeflerinden biri olan sektörel işçiörgütlenmesinin temellerini atmış olacağız. Bunubaşardığımızda, kurultayımız, bir salon etkinliği değil,ön hazırlık süreciyle birlikte öncü metal işçilerininbilinç ve örgütlenme planında ileriye attıkları bir adımolacaktır.

Siyasal sınıf çalışmamızın mevcut birikimlerini vesınıf hareketinin ihtiyaçlarını temel alarak gündemegetirdiğimiz Metal İşçileri Kurultayı’nı asgari birbaşarıyla tamamlamak, koyduğumuz hedeflere biziyakınlaştıracak sonuçları elde etmek istiyoruz. Bunubaşarmak için sistematik olarak yüklenip kararlı vekoparıcı bir çalışmayı örgütlemeliyiz. Bunubaşardığımızda, siyasal sınıf çalışmasında yeni birsürecin yolunu da açmış olacağız. Metal alanındafaaliyet gösteren tüm yoldaşlarımızı ve devrimci işçileribu sorumluluk bilinciyle davranmaya ve göreviomuzlamaya çağırıyoruz.

Metal İşçileri Kurultayı gündemi üzerine tartışma başlıkları

Metal işkolunun stratejik önemi ve metal işçilerininmücadele geleneği,

Metal işkolunda mevcut durum. Üretim organizasyonları, esnek üretim, taşeronluk, vb...

Kriz ve metal işçileri; kriz sonrasında metalişçilerinin çalışma şartları, krizle birlikte işçilereödetilen faturanın boyutları ve sonuçları,

Metal işçilerinin mevcut mücadele ve örgütlenmedurumu. Sendikalar, mücadele anlayışları ve pratikleri,örgütlenme anlayışları ve pratikleri, iç demokrasi vetaban inisiyatiflerine yaklaşımları (Birleşik Metal, TürkMetal ve Çelik-İş’in durumu tek tek ele alınacak),

Mücadelenin ve örgütlenmenin önündeki engelleriaşmak için metal işçilerinin birliği,

Öncü-devrimci metal işçilerinin mücadeleprogramı ne olmalı? (Mücadele ve örgütlenme ilkeleriile birlikte talepler ve hedefler)

Hazırlık süreci çerçevesinde yapılması gerekenler

1. Çalışmayı yürütecek-sürükleyecek ileri güçlerinkurultay çalışmasının hedefleri konusundaaydınlatılması ve çalışmanın planlanması için içtoplantılar düzenlenmelidir.

2. İleri-öncü metal işçilerine ulaşmayı ve onlarısürecin bir parçası haline getirmeyi hedefleyen açıkkitle toplantıları düzenlenmelidir.

3. Bu toplantılarda kurultay sürecini örgütlemeküzere bölgelerde ileri-öncü işçilerin katılımıylaKurultay Hazırlık Komiteleri oluşturulmalıdır.KHK’ları fabrika temelinde geliştirecek bir perspektiflehareket edilmelidir.

4. Kurultayın gündemi üzerine bir eğitim vetartışma süreci başlatılmalıdır. Bunun için gereklimateryal ayrıca derlenip güçlerin kullanımınasunulmalıdır.

5. Süreç boyunca kurultayı ve tartışma konularınısınıfın gündemine sokacak biçimde bir kitle çalışmasıyürütülmelidir. Bu amaçla sistematik olarak bülten,bildiri, afiş, pankart, duvar gazetesi gibi araçlarkullanılmalıdır. Gazete ve günlük site etkili bir biçimdebu amaç doğrultusunda kullanılmalıdır.

6. Metal işçilerini yan yana getirmek, kaynaştırmakve kolektif bir ruhla donatmak üzere özellikle yazdönemi boyunca çeşitli sosyal ve kültürel aktivitelergündeme getirilmelidir.

7. Kitle eylemleri ve sendikal toplantılar kurultayhedefi doğrultusunda değerlendirilmelidir.

8. Kurultay hazırlık süreci işçi direnişleriyleilişkilendirilerek, ön hazırlık süreci eylemli bir tarzdaörgütlenmelidir.

BDSP’li Metal İşçileri / İstanbul

lanıyoruz...

önelik devrimci müdahaleuluğu ve görevler

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Metal İşçileri Kurultayı’nda buluşalım!16 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Metal işçilerine 2008-2010 Metal Grup Toplu İşSözleşmesi sürecinde seslenmeye başlayan “Metalİşçileri Bülteni”nin yeni sayısı, hazırlıkları sürdürülen“Metal İşçileri Kurultayı”nın duyurusuyla beraberçıktı.

Metal işçilerine, kölelik ve sefalet koşullarına,sendikal ihanete ve krizin faturasına karşı mücadeleçağrısı yapan Metal İşçileri Bülteni’nin yeni sayısındakurultayın duyurusuna yer verildi. Sendikalı-sendikasız ayrımı yapmadan tüm metal işçileridüzenlenecek kurultayın çalışmalarına omuz vermeyeve kurultay hazırlık komitelerinde yer almaya çağrıldı.

Metal İşçileri Kurultayı’nın metal işçilerinigeleceğe götürecek bir ilk adım olarak tanımlandığıçağrıda, sendikal ihanet şebekesine ve işbirlikçi-uzlaşmacı sendikal anlayışa karşı mücadele çağrısıyapıldı.

Metal işçisinin birliği ve mücadelesi için kurultaya!

Bülten kapağında yer alan çağrıda, düzenlenecekolan kurultayın hedefleri şöyle duyuruldu:

“Metal İşçileri Kurultayı, metal işçisinin çıkış yoluarayacağı bir kürsü olacak.

Metal İşçileri Kurultayı, metal işçisinin sömürücüpatronlara ve onların uşaklarına meydan okuduğu birmevzi olacak.

Metal İşçileri Kurultayı, metal işçisinin birliğininyolunu açacak.”

Grev ve direnişlere yer veriliyor

2009 Taksim 1 Mayısı’na dair metal işçilerininkaleminden çıkan yazıların yanı sıra çeşitli illerdesüren grev ve direniş haberlerinin yer aldığı bültensayfalarında Bursa’da süren Asemat ve Asil Çelikgrevlerinin haberine de yer veriliyor.

Bursa’da Grammer fabrikasında Türk Metalçetesinin saldırılarının da anlatıldığı bültendeÜmraniye Dudullu’da kurulu bulunan EntesEletronik’te 14 Mayıs günü direnişe başlayan GülistanKobatan’ın yazısı da yer alıyor.

Bültenin ilerleyen sayfalarında çeşitli metalfabrikalarında yaşanan süreçlere dair yazılar da gözeçarpıyor. GU, Güven Elektrik, Supsan ve Sinter Metalgibi fabrikalarda yaşanan süreçler bülten sayfalarınataşınmış.

Kavel Kablo direnişi yol gösteriyor

8 sayfadan oluşan bültenin arka kapağında yer alan“Mücadele tarihimizden” köşesinde 28 Ocak 1963Kavel Kablo Direnişi’ne yer veriliyor. Metal işçilerine,işçi sınıfının önemli bir mücadele deneyimi olan KavelKablo direnişi anlatılıyor.

TUYAB: “Burası Guantanamo değil!”Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği (TUYAB), hapishanelerde yaşanan hak gasplarına ve saldırılara

ilişkin 27 Mayıs günü Galatasaray Lisesi önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.Eylemde F Tipi hapishaneler Guantanamo’ya benzetilerek kuralsızlık teşhir edildi.“Tecrit ve baskılara son! İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!” pankartının açıldığı eylemde, hapishanelerde,

görüş günlerinde tutsaklara “TERÖR” yazılı kartlar takılmak istenmesi de protesto edildi. Bir tutsak annesieyleme üzerinde “Ben ‘terörist’ anası değilim, ‘özgür tutsak’ anasıyım” yazılı yaka kartıyla katıldı.

“Direne direne kazanacağız!”, “İçerde dışarda hücreleri parçala!”, “Burası Guantanamo değil! F Tipihapishaneleri!”, “Devrimci irade teslim alınamaz!”, “Devrimci tutsaklar yalnız değildir!” dövizlerinin yanısıra“Burası Guantanamo değil! Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi!”, “Burası Guantanamo değil! Adana KarataşE Tipi Hapishanesi!” dövizlerinin yer aldığı eylem açıklamayla devam etti.

TUYAB adına açıklamayı okuyan Semiha Köz, dönemin Adalet Bakanı’nın “lüks otel” olarak tanımladığı FTipi hapishanelerin, her gün yeni bir insanlık dışı uygulamaya konu olduğunu belirterek, hapishanelerden yenibir ölüm haberinin de Mersin’den geldiğini söyledi.

Mersin’de geçen yılki Newroz kutlamaları sırasında gözaltına alınan ve “yasadışı örgüt propagandasıyapmak” gerekçesiyle 10 ay hapis cezasına çarptırılan Elelçi’nin 18 Mayıs’ta Mersin E Tipi Hapishanesi’nekonulduktan 11 saat sonra hayatını kaybettiğini belirtti. 18 Mayıs günü eve gelen polislerce gözaltına alınanElelçi’nin, ağabeyi Abdulkadir Elelçi’nin uyarısına rağmen günde iki kez kullandığı ilacını yanına almasınaizin verilmediğini söyleyen Köz, hapishane görevlilerinin de doktor raporu olmadan bu ilaçları içeri almadığınıifade etti.

Köz, Kırıklar 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’ndeki 23 yaşındaki Uğur Yıldırım adlı tutsağın, 15 Mayıs akşamırahatsızlanarak revir doktorunun “Apandisit ihtimali üzerine ambulans ile hastaneye sevki uygundur” yazısıylahastaneye kaldırıldığını ve acil ameliyata alınan tutsağın ameliyatına doktor kıyafeti giyen 4 askerin degirdiğini söyledi. Narkoz verilene kadar tutsağın kelepçelerinin açılmadığını söyleyen Köz, sevk işlemininambulansla değil ring aracıyla yapıldığını belirtti.Yeşilyurt Devlet Hastanesi acil servisine getirilen Yıldırım’ınkelepçelerinin, bayılana dek çözülmediği ve bu uygulamanın hapishaneye kadar sürdüğü belirtildi.

Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nde ise mahkemeye gidiş sırasında Sema Gül adlı tutsağın başka birtutsağa kelepçelenmek istendiğini, bu duruma itiraz eden Sema Gül’ün askerin saldırısına maruz kaldığını vezorla kelepçelenerek mahkemeye götürüldüğünü söyledi.

Köz, Adana Karataş Kadın E Tipi Hapishanesi’nde, tutsaklara, görüşe çıktıklarında üzerinde “TERÖR”yazılı olan ve kimlik bilgisini taşıyan kartları takmalarının dayatıldığını söyleyerek şunları ifade etti:

“Bu onur kırıcı uygulamaya karşı tutsaklar görüşe çıkmamaktadırlar. ‘Görüş için ya terörist olduğunukabul edeceksin ya da görüş yaptırmayacağız’ diyor yöneticiler...

Bugün hapishanelerde sayısını tespit etmekte zorlandığımız kadar çok ağır hasta tutsak vardır. Hastatutsaklar zaten bir insanın sağlıklı kalabilmesini imkansız kılan F Tipi hapishane sisteminde hiç abartısızyaşam mücadelesi vermektedirler.

Bizler Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği (TUYAB) olarak, hasta tutsaklara yönelik taleplerimiziyineliyor, hasta tutsakların tedavilerinin yapılmasını ve derhal tahliye edilmesini istiyoruz. Tutsakların taleplerikoşulsuz yerine getirilmeli ve tecrite son verilmelidir”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Emekli-Sen’e polis barikatı...

“Emekliye değil çetelere barikat!”

Emekli-Sen İstanbul Şubeleri’nin 26 Mayısgünü Galatasaray Lisesi önünden Taksim TramvayDurağı’na gerçekleştirmek istediği yürüyüşün önüpolis barikatıyla kesildi.

TÜFE alacakları, eksik ödenen KEY ödemelerive promosyon hakları üzerinden başlatacakları“İnsanca yaşayacak bir maaş ve sendika yasamıistiyorum!” başlıklı kampanyayı ilan etmek üzereGalatasaray Lisesi önünde biraraya gelenemeklilerin yürüyüşüne izin verilmedi.

“İnsanca yaşayacak bir maaş ve sendikayasamızı istiyoruz! / DİSK Emekli-Sen İstanbulŞubeleri” pankartı ve önlüklerle eylem yapmakisteyen Emekli-Sen’lilerin yürüyüşü çevik kuvvetbarikatıyla engellendi. Engelleme üzerine barikatönünde oturma eylemi başlatan Emekli-Sen üyeleri,polisin “pankartsız yürüyün” şartını üç saate yakınoturma eylemi yaparak reddettiler.

Oturma eylemi sırasında aşırı sıcak nedeniylefenalaşan Emekli-Sen Aksaray Şubesi yönetimkurulu üyesi Cuma Yılmaz Taksim İlkyardımHastanesi’ne kaldırıldı.

Polisin yürüyüşü engellemeye dönük tutumuemekliler tarafından yapılan konuşmalar vealkışlarla protesto edildi. “Baskılar biziyıldıramaz!”, “Emekliye değil çetelere barikat!”sloganlarını atan Emekli-Sen üyeleri, İstiklalCaddesi üzerinden geçen nostaljik tramvayıngeçişine izin vermediler.

Uzun süren bekleyişin ardından GalatasarayLisesi önünde yapılan basın açıklamasını Emekli-Sen Beyoğlu Şube Başkanı okudu. Polisengellemesinin protesto edildiği açıklamadaEmekli-Sen İstanbul Şubelerinin 13 Haziran’akadar sürecek olan kampanyasının içeriğikamuoyuyla paylaşıldı.

Basın açıklaması Emekli-Sen üyelerininkampanya programının duyurulması ve sloganlarlason buldu.

Emeklilerin yürüteceği kampanya;* 29 Mayıs günü Emekli-Sen İstanbul

Şubeleri’nin Kadıköy İskele Meydanı,Mecidiyeköy Metro çıkışı, Taksim Meydanı,Bakırköy Özgürlük Meydanı, Kartal-Pendik veMaltepe merkezde yapacağı bildiri dağıtımlarıyladevam edecek.

* Emekli-Sen üyeleri 4 Haziran saat 12.00’deTaksim Gezi Parkı’nda açlık grevine başlayacak, 5Haziran 2009 saat 17.00’de açlık grevi sona erecek.

* Son olarak 13 Haziran 2009 günü BakırköyÖzgürlük Meydanı’nda saat 12.00-16.00 arasında“Emekliler Kürsüsü” kurulacak.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Metal İşçileri Kurultayı toplanıyor!

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Tokat Eğitim-Sen’de yaşananlar üzerine... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 17Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Tokat Eğitim-Sen üyeleri olarak 8 Mart DünyaEmekçi Kadınlar Günü sonrasında şubemizdeyaşadıklarımızı ilerici-devrimci kamuoyuylapaylaşmıştık. Yine de süreci kısaca anlatmayı yararlıgörüyoruz.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Tokat’taEğitim-Sen Kadın Komisyonu tarafından örgütlenenbaşarılı bir etkinlikle kutlanmıştı. Ama 9 Mart sonrasıyaşanan süreç tam bir komediye dönüştü. ŞubeDenetleme Kurulu tarafından Şube Kadın Sekreteri vebir bayan emekçi aşağıdaki suçlamalar gerekçegösterilerek disiplin kuruluna sevk edildiler:

1- Sendikal görevini “dünya kadınlar günü” olarakkutlaması gerekirken, ideolojik sapma ile “emekçikadınlar günü” adı altında yönlendirmeye çalışmak,

2- Denetimlerde uyarılmalarına rağmen yönetimkurulu kararıyla belirlenmiş yayınların dışındayayınlar getirerek ayrıcalık yaratmak gibi fiiliyaptırımlarda bulunmak,

3- Yönetim kurulu kararı olmadan Eğitim-Senadını kullanarak belediye ve valilikten Eğitim-Senadına taleplerde bulunarak sendikanın manevivarlığını kişisel ideolojilerine alet etmek,

4- Yönetim kurulu üyeleri arasında yanlı davranış,ayrıcalık yaratarak yönetimi yıpratmaya çalışmak.

Şube Disiplin Kurulu bu suçlama maddelerini ikiyeindirerek soruşturma açmış ve iki üyeden savunmaistemişti.

Olay bu şekilde gelişirken, biz de 8 Mart’ınörgütleyicisi emekçiler olarak bu saldırıya karşı birdizi eylem gerçekleştirmiştik. (8 Mart’ınörgütlenmesinde çalışan emekçiler, yönetim kurulunadilekçe vererek kendilerini ihbar ettiler, kısa bir metinhazırlanarak KESK şubelerine gönderildi, vb... )

Değişik eylemlerle sürece müdahale etmemizEğitim-Sen Genel Merkezi’nin sürece dahil olmasınısağladı. Eğitim-Sen Genel Merkezi’nden iki yöneticiTokat’a geldiler. Yapılan toplantıda, Genel Sekreter veGenel Örgütlenme Sekreteri yaşanan süreçle ilgiliyanlışlıkları kabul ettiler. Meşruluğu kalmayandenetleme kurulu adına ise yarım ağız özür dileyerekişi geçiştirme yolunu tuttular. Doğrunun ve yanlışın,haklının ve haksızın aydınlatılmadığı bu olay GenelMerkez’in müdahalesi ile de sonuca bağlanmadanortada kalmış oldu.

Bizim 8 Mart soruşturmasından “beraatla tahliyeolmamız” yeterli görüldü. En önemli taleplerimiz olankomisyonların kurulup işletilmesi, ilerici devrimciyayınların sendikaya bırakılmasında sorunçıkartılmaması, üye olsun olmasın her eğitimemekçisine insani davranılması vb. taleplerinkarşılanması için yaklaşık bir ay bekledik. Bu zamaniçinde ne komisyonlar kuruldu ne de diğer taleplerimiziçin adım atıldı. Bunun üzerine bizler de, hemkendimizi hem de mücadeleden uzak anlayışlartarafından “okey masaları”ndan yönetilen sendikamızıdiri tutabilmek için, adını “Cuma sohbetleri” olarakkoyduğumuz haftalık sohbetler düzenleme yolunagittik. Tanıdığımız emekçilerle her hafta bellikonularda sohbet etmeye başladık. “Kriz”, “1 Mayıs”vb. gündemler üzerinden emekçilerle bir araya geldik.Bu toplantılarda tartışıp, fikir alışverişindebulunuyorduk.

6 Mayıs’ın içinde bulunduğu haftada ise sohbettoplantımızın konusunu “Deniz Gezmiş ve

arkadaşlarının mücadelesi” olarak belirledik. Ancak 6Mayıs’ta sendika binasında oldukça sert bir tepki ilekarşılaştık. Sendikamızda yaşanan olayın vahametinianlatabilmek için konuşmalardan kısa bir diyalogaktarmayı yararlı görüyoruz.

Sohbet toplantısı başlamak üzereyken, ŞubeSekreteri salona girerek, “Burada etkinlik miyapıyorsunuz? Bizden izin aldınız mı?” diyerektartışmayı başlattı. Bunun üzerine sendika üyesi birarkadaşımız, “Biz burada etkinlik değil sohbetyapıyoruz. Sohbet için de sizden izin mi alacağız?”dedi.

Şube Sekreteri’nin “Evet izin alacaksınız” demesiüzerine arkadaşımız “Yok canım” diyerek cevap verdi.Şube Sekreteri’nin “Canın yoksa motor tak” demesiüzerine, başka bir kadın arkadaşımız: “Doğru konuş,argo konuşma. Sen öğretmensin. Üyesi olduğumuzsendikada sohbet için izin mi alacağız?” diyerektartışmaya katıldı.

Şube Örgütlenme Sekreteri de konuşmaya dahilolarak, bayan arkadaşa, “İzin alacaksınız tabii” diyecevap verdi. Bayan arkadaş da “Siz sendika içindeokey, kağıt oynamak için izin alıyor musunuz?”sorusunu yöneltti. Örgütlenme Sekreteri “Okeyimizsize mi battı” diye cevap verince, ücretli çalışan birarkadaşımız “Sen ne biçim konuşuyorsun. Bir bayanlaböyle mi konuşulur?” diyerek uyarıda bulundu.

Şube Örgütlenme Sekreteri, “Sen kimsin? Sendikaüyesi bile değilsin” diyerek öfkeli bir şekildearkadaşın üzerine yürüdü ve yumruk attı. Bu arbedesırasında soba devrilerek arkadaşımızın bacağınaçarptı.

Bu arada Şube Örgütlenme Sekreteri üniversiteöğrencilerini de sendika üyesi olmadıkları gerekçesiile sendikadan kovmaya kalktı.

Şube Eğitim Sekreteri öfkeli bir şekilde şiddetemaruz kalan arkadaşımızın üzerine yürüyerek saldırmagirişiminde bulundu. “Bir daha bu sendikayagelmeyeceksin. Seni burada görürsem bacaklarınıkırarım. Seni polisle attıracağım” gibi tehdit içerensözler sarfetti.

Tüm bu olaylar yaşanırken, geç gelen ŞubeBaşkanı hiçbir müdahalede bulunmayarak olayıkenardan seyretti.

Durumun yatışması üzerine, sohbet toplantısı 15-20 dakika kadar devam ettikten sonra sonlandırıldı.Sohbet sırasında türküler söylenirken ŞubeÖrgütlenme Sekreteri, “Madem bu sohbet toplantısı, ozaman ben de içeri girip televizyon seyrederim”diyerek televizyonu açtı ve yüksek sesle dinledi.Odadaki emekçilerin “provoke” olmaması üzerinesalonu terketti.

6 Mayıs günü sendikamızda yaşanan bu ibret vericiolaydan eğitim emekçileri olarak hepimiz çok rahatsızolduk. Bu olayda yönetim kurulu üyeleri bizi, sendikaiçi etkinliklerde yönetim kurulundan “izin almamak”lasuçlamaya çalışmaktadırlar. Ama unutuyorlar ki, buyaşanan olumsuzluğun ana nedeni kendileridir.Aylardır komisyonların kurulup işletilmesitalebimizden sendikal demokrasinin işletilmesinekadar birçok talebimiz karşılanmamıştır. Eğitim-Senokey odalarına kapatılmış, “eğitim çalışması” olarakda televizyonlardaki “evlendirme programları”seyredilir olmuştur.

8 Mart öncesinde ve sonrasında yaşanan sürece

baktığımızda, Tokat’ta yaşanan sıkıntının bürokratik-yoz sendikal anlayış ile sınıf sendikacılığı anlayışınınsavaşımı olduğu apaçık ortaya çıkmaktadır. Bir taraftayönetimde olduğu için sendikayı kendi “dükkanı”gören, buna göre hareket eden, kendi kişiselgörüşlerini yönetimde olmasından kaynaklı emekçilere“doğru” olarak göstermeye çalışan yoz anlayış vardır.Diğer tarafta ise komisyonları sendikamızın hayatdamarları olarak gören, komisyonlar üzerindenemekçilere ulaşmaya ve üyeleri aktif olarak sürecedahil etmeye, sendikal demokrasiyi hayata geçirmeyeçalışan sendikanın asıl sahipleri olan bizlerinsavunduğu sınıf sendikacılığı anlayışı…

Biz bu olayın münferit olmadığını iyi biliyoruz.Benzer bir durumla 8 Mart’ta da karşılaşmıştık. Buanlayış 8 Mart’ı “Emekçi Kadınlar Günü” olarakkutlayan bizlere soruşturma açarak karşımıza dikildi.Ama bu kez saldırı “fiziksel” bir boyut almıştır.Eğitim emekçisi bir arkadaşımız sendikamız yönetimkurulu üyeleri tarafından fiziksel şiddete maruzkalmış, tehdit edilmiş, hakarete uğramıştır. Bu saldırıhepimize yapılmıştır. Bu yumruk aynı zamanda hemEğitim Sen’e hem de KESK’e atılmıştır.

Sendikalar kimsenin tekelinde değildir. İleriyedoğru atmak istediğimiz her adımda bize “yönetimegelin, o zaman istediğinizi yaparsınız” diyenler,sendikamızı apolitikleştirmek için ellerinden geleniyapıyorlar. Sendikayı “okul”, kendilerini de idareci,müdür olarak gören yönetim kurulu, bu tutumundanvazgeçmelidir. 6 Mayıs, 8 Mart, Maraş katliamı vb.işçi ve emekçileri ilgilendiren gündemlersendikamızın önceliği değilse, onlar için öncelikli olannedir? “Trafik Haftası”nı bile kutlayan şubeyönetimimiz kendi önceliklerini aslında çoktanbelirlemiştir.

Sendikaların gerçek sahipleri sınıf sendikacılığıanlayışını savunanlardır. Bizleri dışlamayıbaşaramayacaklar. Bürokratik-yoz sendikal anlayışakarşı mücadelemizi sürdüreceğiz.

Tokat Eğitim-Sen üyeleri

Tokat Eğitim-Sen üyelerinden Tokat’ta yaşanan son gelişmeler üzerine açıklama…

Bürokratik yoz sendikal anlayışa karşımücadelemizi sürdüreceğiz!

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Kapitalizm öldürür!18 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Bursa’da “akıllı” diye adlandırılan bir devlethastanesinin yoğun bakım ünitesindeki 8 hasta çıkanyangın nedeniyle hayatını kaybetti. Aynı hastanede2004 yılında bir yangının daha çıktığı ifade ediliyor.Yangın, tesisata aşırı yüklenme sonucunda kablolarınyanması nedeniyle çıktı. Ayrıca bu hastanede 2008’inAralık ayında bir yangın tatbikatı yapılmış. Hastaneyetkilileri yangına anında müdahale edildiğini,personelin bu noktada başarılı olduğunu ve alınmayantedbirler varsa sorumluların cezalandırılacağınısöylüyorlar. Tüm bunlar 8 insanın hayatını kaybetmişolması gerçeğini değiştirmiyor.

Yangının çıktığı hastanede incelemede bulunanElektrik Mühendisleri Odası’nın yaptığı açıklamayagöre, yangının çıkmasına neden olan kablolar,hastanelerde kullanılmaması gereken, yandıklarızaman aşırı dumana neden olan kablolar. Devletinkendi yönetmeliğinde bile bu kabloların hastanelerdekullanılmaması gerektiği yer alıyor. Bu hastanedeçıkan yangının sebebi de, birçok sorunda olduğu gibifazla maliyet nedeniyle alınmayan önlemler olarakkarşımıza çıkıyor.

Bu kablolar yerine yangına dayanıklı kablolarkullanılmış olsaydı, ne çıkan yangından o hastane bukadar zarar görecek, ne de 8 insan hayatınıkaybedecekti. Buradaki sorun, kapitalist sistemkoşullarında bunların neden yapılamadığı ya da dahadoğru bir ifadeyle yapılamadığıdır. Alınması gerekenönlemler ek bir masraf ve buna bağlı olarak devletincebinden ek para çıkması demektir.

Gözünü kâr hırsı bürümüş kapitalistlerin ve onlarındevletinin insan hayatına önem vermesi beklenemez.Kot taşlama işçilerinin ölümcül hastalığayakalanacaklarının bilinmesine rağmen işçilerinölmesi pahasına taşlanmış kot üretilmeye devamettirilmesinde olduğu gibi... Kapitalist devletlerin busorunları çözemeyeceği, sözde çözüm için atılan heradımın görüntüyü kurtarmaktan öte gidemeyeceğiapaçık bir gerçektir. Tıpkı Tuzla tersanelerindeyaşandığı gibi... Kapitalist tersane patronlarının aşırıkâr hırsı nedeniyle yüzlerce işçinin iş cinayetinekurban gittiği tersanelerde, çok basit önlemler maliyetbahane edilerek alınmıyor. Ancak yüzlerce cankaybedildikten ve tersane işçilerinin eylemli tepkilerisonunda iş cinayetleri gündeme geldikten sonra olaya“el atan” devletin, güvenlik tedbiri almayan tersaneleri

üç-beş günlük göstermelik cezalarla kapatarak sorunu“çözmeye” çalıştığı da biliniyor.

İnsana değer vermeyen bu düzen devam ettiğisürece alınmayan tedbirler nedeniyle yaşanan ölümleriizlemeye devam edeceğiz. Bu nedenle gerçekleşenölümlerin tümü dikkatsizlik nedeniyle gerçekleşenkazalar ya da yaşanan acı olaylar değil, kapitalizminişlediği cinayetlerdir. Alınacak tedbirlerle böylesiölümlerin önüne geçmek mümkündür. Ancak sermayedevletleri bu önlemleri almaktan acizdir ve onlar içinbu tedbirler hiçbir kâr getirmeyecek işlerdir. Bunedenle insan hayatı hiçe sayılmaktadır.

Sorun sadece Türkiye ile de sınırlı değildir.Emperyalist-kapitalist sistem bir bütün olarak insanhayatını hiçe saymaktadır. Bunu kapitalizmin hükümsürdüğü tüm dünya üzerinde gözlemlemekmümkündür.

Bu sistemde insan hayatının hiçbir önemi yoktur.Bu nedenle depremde öncelikli olarak göçük altındakalan insanları kurtarmak için kurtarma ekipleri değilzenginlerin mal varlığını korumak için silahlı güçleriseferber edilir. Çünkü bu sistemin tek amacısermayenin çıkarları ve onun hüküm sürmesidir. Bunedenle işçilere kölece yaşam koşulları dayatılır. Veyine bu nedenle alınması gereken basit işçi ve işgüvenliği önlemleri patronlara fazla maliyete nedenolduğu için alınmaz ve buna göz yumulur. Hattayasalarla kapitalist patronlar korunur.

Bursa’nın en lüks “akıllı” hastanesinde çıkanyangın sermaye devletinin insan hayatına önemvermeyen gerçek yüzünü bir kez daha açığaçıkarmıştır. Her şeyi metalaştıran kapitalist sistemininsan sağlığına ve hayatına ne kadar önem verdiğini debir kez daha gözler önüne sermiştir. Bilim veteknolojiyi, sağlığı, eğitimi, doğal kaynakları, yaniinsanlık adına ne varsa her şeyi sermayenin çıkarıdoğrultusunda metalaştıran bu sistem temellerindenbozuktur.

Emperyalist-kapitalist sistem bir bütün olarakçürümüştür ve temellerinden sallanmaktadır.Temellerinden bozuk olan bu sistemin üzerindeyapılacak her tadilat görüntüyü kurtarmaktan başka biranlam taşımayacaktır. İnsan hayatını hiçleştirenkapitalizm tarihin çöplüğüne gönderilip yerinesosyalizm kurulmadıkça, insanca yaşam koşullarınaulaşmak mümkün olmayacaktır.

Gençliketkinliklerinden... Anadolu Üniversitesi’nde anma

Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde 21 Mayısgünü İbrahim Kaypakkaya şahsında Mayıs şehitlerianması gerçekleştirildi. Üniversite içerisindekiMigros karşısında biraraya gelen öğrenciler“Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!”pankartını açtılar, Deniz Gezmiş ve İbrahimKaypakkaya’nın fotoğraflarını taşıdılar.

Saygı duruşunun ardından okunan basınaçıklamasından sonra kısa bir şiir dinletisi sunularaketkinlik sonlandırıldı. Açıklamada, Mayıs ayındaşehit düşen devrimci önderlerin yaşamları,direnişleri anlatıldı ve bıraktıkları mirasa sahipçıkıldığı vurgulanarak, “Devrim, demokrasi vesosyalizm mücadelesinde ölümsüzleşenleri anmak,onların insanlığın kurtuluşu için onurla taşıdığıbayrağı daha da yükseltmekten geçmektedir”denildi.

Ekim Gençliği, DGH, DÖB, ODAK/GençDirenişçi, ÖGD, SGD tarafından örgütlenen eylemeYDG-M destek verdi. Yaklaşık 40 kişinin katıldığıbasın açıklamasında “Devrim şehitleriölümsüzdür!”, “Mayıs şehitleri ölümsüzdür!”,“Mahir, İbo, Deniz... Sürüyor, sürecekmücadelemiz!”, “İbrahim Kaypakkayaölümsüzdür!”, “Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!”,“Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganları atıldı.

Anadolu Üniversitesi Ekim Gençliği

Cebeci’de Kaypakkaya ve Dörtleranması

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde 21Mayıs günü İbrahim Kaypakkaya ve Dörtler anmasıgerçekleştirildi. DGH, SGD, YDG ve YDG (M)tarafından örgütlenen anma etkinliğine EkimGençliği, TÜM-İGD ve Marksist Bakış da destekverdi.

Etkinlik başlamadan önce sloganlar eşliğindefakülteler gezildi ve kantinde konuşmalar yapılaraketkinliğe davette bulunuldu. Kampüs içerisindekiyürüyüş sırasında “İbrahim Kaypakkayaölümsüzdür!”, “Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!”,“Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganları atıldı.

Etkinlik, İbrahim Kaypakkaya ve Dörtlerşahsında devrim davasında ölümsüzleşenler adınasaygı duruşuyla başladı. Ardından ortak metinokundu. Kaypakkaya ve Dörtler şahsında direnişgeleneğini anlatan sinevizyon gösterildi. Ardındanşiir dinletisi ve bir söyleşi gerçekleştirildi.

Cebeci Ekim Gençliği

Bursa’nın “akıllı” hastanesinde çıkan yangınıngösterdikleri…

Kapitalizm insan hayatınıhiçe sayıyor!

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Üniversitelerden... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 19Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

YTÜ “Alternatif Üniversite”de grev ve direnişler buluşması!

İÜ Ekim Gençliği faaliyetlerinden…İstanbul Üniversitesi’nde Ekim Gençliği faaliyetlerini

propaganda çalışması ile sürdürüyoruz. Birçok gündemedeğinirken tarihsel önem taşıyan olayları da duyurmayaçalışıyoruz.

Geçtiğimiz hafta boyunca devrimci önder İbrahimKaypakkaya’nın zindanlarda katledilişinin yıldönümüvesilesiyle “Çelik aldığı suyu unutmadı, unutmayacak!”şiarlı, üzerinde Kaypakkaya’nın resminin bulunduğuafişlerimizi Edebiyat Fakültesi’nde yaygın bir şekildekullandık.

LC Waikiki’yi hedef alan eylemler Meha işçilerininmücadele kararlılığı sayesinde kazanımla sonuçlandı.LCW, direnişin 75. gününde direnişçi işçilerinalacaklarının %65’ini vermeyi kabul etti. Bizler de dahaönce okulumuzda direnişlerini duyurduğumuz ve ziyaretgerçekleştirdiğimiz Meha işçilerinin kazanımını duyuranduvar gazetelerimizi Merkez Kampüs ve EdebiyatFakültesi’nde kullandık. Birçok öğrenciye direnerekkazanmanın önemini anlattık.

43 gündür kapı önünde olan Yıldız TeknikÜniversitesi (YTÜ) öğrencileri, YTÜ Rektörlüğü’nünbaskıcı ve anti-demokratik uygulamalarına karşı YTÜBeşiktaş Kampüsü önündeki direnişlerini sürdürüyorlar.Bizler de okulumuzda, kapı önünde gerçekleştirilen“alternatif üniversite”nin duyurusunu yaptık. YTÜ’deyaşanan süreci ve neden kapı önünde olunduğunu anlatanduvar gazeteleri hazırladık ve yaygın bir şekildefakültelerde kullandık.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

Kamp-Üs’te belgesel gösterimiİstanbul Üniversitesi Öğrenci Kültür Merkezi’nde 27

Mayıs’ta başlayan festivalin hazırlıkları kapsamındaÖKM’de Fatih Akın’ın “Crossing the Bridge (KöprüyüGeçerken)” isimli belgeselinin gösteriminigerçekleştirdik.

Gösterimden önce Merkez Kampüs ve EdebiyatFakültesi’nde el ilanı dağıttık. Yaygın bir şekilde afişastık. Merkez Kampüs’te yemekhane çıkışındadergimizin dağıtımını yaptık. Birçok öğrenciyi hembelgesele hem de festivale çağırdık.

Gösterimden önce bir arkadaşımızın yaptığıkonuşmada Kamp-Üs dergisinin çıkma sebebi özetlendi.Festivalden bahsederek, YÖK’ün özgür alanlar projesini,özgürlük anlayışını teşhir ederek alanları bizimözgürleştirebileceğimizi söyledi. Festival kapsamınıanlatarak, verdiğimiz mücadelenin her yerde devamedeceğine vurgu yaptı.

Ardından belgesel gösterimine geçildi. İstanbul’dakimüziği konu alan belgeselde ulusal soruna ve sınıfçelişkilerine de vurgu yapılıyordu. Gösterime yaklaşık 30kişi katıldı.

Kamp-Üs Dergisi

Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) öğrencileri,YTÜ Rektörlüğü’nün baskı ve engellemelerinekarşı 21 Mayıs günü yine kampüs girişindeydiler.

20-21 Mayıs tarihlerinde “AlternatifÜniversite”nin 4. ve 5. derslerini gerçekleştirenöğrencilerin 21 Mayıs günkü ders konusu “Grev-direnişler sürüyor, dayanışma büyüyor” başlıklıetkinlikti.

Yürüttükleri mücadeleyi İstanbul’un farklıyerlerinde süren grev ve direnişlerle birleştiren YTÜöğrencileri öğrenci-işçi dayanışmasının anlamlıörneklerinden birini sergilediler.

Direnişteki YTÜ öğrencisi Tuncay Karaca’nınyaptığı açılış konuşmasıyla başlayan etkinlikAraştırmacı Gaye Yılmaz’ın sözü almasıyla devametti.

Yılmaz, işçi sınıfının uluslararası mücadelesininönemine vurgu yaptığı konuşmasında, BirleşikMetal-İş Sendikası’nın Türkiye’deki yabancısermayeli işyerlerdeki örgütlenme süreçlerindenörnek verdi. Gebze Şekerpınar’da kurulu bulunanBosal Mimaysan’daki örgütlenme süreci üzerindenişçi sınıfının uluslararası dayanışmasını örnekleyenYılmaz, Bosal’ın Belçika’daki fabrikasında çalışanişçilerin örgütlenme sürecine katkısını anlattı.

Dünya işçi sınıfının çıkarlarını gözetmeyensendikaların işçi sınıfının çıkarlarını dasavunamayacağını sözlerine ekledi. Sendikalbürokrasi gerçeğini hatırlattı.

Ardından söz alan Elektrik Mühendisleri Odasıİstanbul Şube Başkanı Erhan Karaçay ise, YTÜöğrencilerinin yürüttüğü mücadeleyi anlamlıbulduklarını ve sürecin başından itibaren bumücadelenin takipçisi olduklarını söyleyerekkonuşmasına başladı. IBM, ATV-Sabah veÜmraniye Dudullu’da direnişini sürdüren GülistanKobatan’ın direnişini selamlayan Karaçay, EMOolarak bundan sonraki süreçte üzerlerine düşengörevi yerine getireceklerini söyledi.

“Alternatif Üniversite” IBM’de sendikalörgütlenme nedeniyle işten atılan Tez-Koop-İşSendikası İşyeri Temsilcisi Nedim Akay’ın yaptığıkonuşmayla devam etti. Sendikal örgütlenme sürecihakkında bilgi veren Akay, beyaz yakalılarınörgütlenmesinin önemine işaret etti.

Ardından söz alan direnişçi Sinter işçisi, işçisınıfı mücadelesi ile öğrencilerin yürüttüğümücadelenin ortaklaşması gerektiğini belirtti.Etkinlik, Entes Elektronik işçisi Gülistan Kobatanve Sabah-ATV grevcisi Nuh Köklü’nün yaptığıkonuşmalarla devam etti.

Kobatan, Entes Elektronik patronunun emekdüşmanı yüzünü teşhir etti.

Kriz bahanesiyle işten atılmasının asıl olarakörgütlülüğe dönük bir saldırı olduğunu söyledi.Entes’teki direnişin Sinter direnişiyle daha fazlaortaklaşması gerektiğini sözlerine ekledi.

ATV-Sabah grevcisi Nuh Köklü, 98 gündürsürdürdükleri grevleri hakkında bilgilendirmedebulundu. Basın sektöründe örgütlenmeninzorluklarına değindi. Konuşma, 100. günündeBeşiktaş Balmumcu’dan Taksim Meydanı’nayapılacak yürüyüşe çağrıyla son buldu.

Direnişteki işçilerin ardından Eğitim-Sen 1No’lu Şube Başkanı Yunus Öztürk, Hava-İşSendikası Genel Eğitim Sekreteri Engin Barutçu veDİSK / Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu YakasıBölge Başkanı Veysel Demir söz aldı.

Öztürk, kamu emekçilerinin işçiler veöğrencilerle ortak mücadele yürütmesininzorunluluğuna işaret etti.

Engin Barutçu, lise yıllarında karşılaştığıbaskılar üzerinden örnekler vererek, aynı baskı veengellemelerin bugün de yaşandığını ifade etti,mücadele alanlarında birleşme çağrısı yaptı

Veysel Demir de sendikal örgütlenmemücadelesi yürüttükleri çeşitli belediyelerdeyaşadıkları direniş ve grev süreçlerini anlattı, ortakmücadele çağrısı yaptı.

“Alternatif Üniversite”nin son konuşmacısı ise,YTÜ Rektörlüğü tarafından okula girişi yasaklananbir YTÜ öğrencisinin annesiydi. Oğlunun yürüttüğümücadeleye sahip çıktığını belirten anne, sadeceoğlunun değil mücadele eden tüm öğrencilerinyanında olacağını söyledi.

Bandista’nın söylediği marşlarla devam eden“Alternatif Üniversite” yapılan konuşmalar ve atılansloganlarla son buldu.

YTÜ Ekim Gençliği

Gençliğinfaaliyetlerinden...

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek!20 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

ΩAfganistan işgalinden sonra açılan Guantanamoişkence kampı, tekelci kapitalizmin “adalet” anlayışınıçarpıcı bir şekilde gösteren ayna işlevi görmüştür. Irakişgalinin ardından Bağdat’taki Ebu Garip zindanındandünya medyasına yansıyan tüyler ürpertici görüntülerise tabloyu tamamlamıştır.

Guantanamo-Ebu Garip aynasından yansıyanlar,“teröre karşı savaş”tan, “dünyayı daha güvenli halegetirmek”ten, “demokrasi/özgürlük ihraç etmek”tensöz eden batılı emperyalistlerin, işgal ettikleri ülkehalklarına neler götürebildiklerini ayan beyan ortayakoymuştur. Guantanamo-Ebu Garip zindanları, batılıemperyalistlerin insan türünü aşağılayan vahşiişkenceler konusundaki uzmanlıklarını sergiledikleribirer laboratuvara dönüştürüldü. Bunların yanısıra,işkenceyi gökyüzüne taşımak için uçak filosuoluşturan ABD emperyalizmi ile suç ortakları,teknolojiyi hangi yönde kullandıklarını da gösterdiler.

Her iki işkence kampındaki vahşetin dünyatarafından öğrenilmesi, Ebu Garip zindanınınkapatılmasını zorunlu hale getirmişti. Nitekim hemoluşan tepkileri zayıflatmak hem imaj düzletmekamacıyla Ebu Garip kapatıldı. Ne de olsa yeni EbuGarip’ler açmak o kadar zor değildi.

Guantanamo ise farklı bir yerde duruyordu. İşgalaltında bulunan Küba topraklarına kurulan bu kampınaynısını ABD dışında kurmak zor bir iş. Bundan dolayıemperyalist Amerikan rejimi, bir kambura dönüştüğühalde halen Guantanamo işkence kampındanvazgeçemiyor. Emperyalist kapitalizmin jandarması,Guantanamo gibi korku salan bir kampa ihtiyaçduyuyor. Seçim vaatlerinden biri olan bu işkencekampının kapatılması yönünde attığı ilk adımdatökezleyen ABD başkanı Barack Obama, sadeceBush’un Cumhuriyetçi Parti’sine mensupsenatörlerden değil, kendi partisinin, yani DemokratParti’li senatörlerin de muhalefetiyle karşılaştı. Her ikipartinin aynı yönde oy kullanmaları, iki parti arasındabazı nüanslar dışında bir fark olmadığı gerçeğini birkez daha ortaya koydu.

Demokratların çoğunlukta olduğu Senato’dayapılan oylamada, işkence kampının kapatılması içingerekli kaynakların aktarılmasına karşı çıkan tasarı 90oyla kabul edildi. Sadece 6 senatör tasarıyı

onaylamadı. Böylece Guantanamo’yu kapatıp ABDemperyalizminin imajını az da olsa düzeltmek isteyenObama’nın ilk girişimi fiyaskoyla sonuçladı.

Guantanamo’nun kapatılması etrafından dönentartışmalar ve senatonun ortaya koyduğu tercih, sadeceTürkiye gibi bağımlı kapitalist devletlerin değil, batılıemperyalist devletlerin de işkenceci bir zihniyettarafından yönetildiğini gösteriyor. Emperyalistdevletler de, rejim için tehlikeli olduğu varsayılan kişiveya güçlere karşı herhangi bir yasanın geçerliolmayacağını fütursuzca ortaya koydular.

“Düşman savaşçı” diye bir kavram uyduran ABDrejimi, bu tanıma girenlere hiçbir yasanınuygulanamayacağını savunuyor. Nitekim iğrençişkencelerin sistematik bir şekilde uygulandığıGuantanamo’ya kapatılan 779 kişinin neredeysehiçbiri hakkında ciddi bir dava açılamamıştır.Kamptaki vahşi icraatlara yıllarca maruz kaldıktansonra yargılanmadan serbest bırakılanların sayısı 539’aulaştı.

Guantanamo işkence üssü büyük ihtimallekapatılacaktır. Zira bu kamp, ABD emperyalizmininvahşetini hergün dünyaya hatırlatıyor. DahasıObama’nın seçim kampanyasındaki vaatlerinden biride, Guantanamo işkence üssünü kapatmaktı. Görüneno ki, Obama yönetimi bu vaadi gecikmeli de olsayerine getirmek zorunda kalacak. Ancak bu üssünkapatılması, hiçbir şekilde emperyalist Amerikanrejiminin işkenceden vazgeçeceği anlamına gelmiyor.

Toplumların azınlık bir kesimini oluşturan burjuvasınıfların çıkarlarını koruyan şu veya bu kapitalistdevletin işkence vahşetinden vazgeçmesi söz konusubile olmaz. Dozu ve yaygınlığı farklı olsa bile, tümkapitalist devletler ihtiyaç duyduklarında işkencevahşetine başvuruyorlar. Bu barbarlığı belli ölçülerdeönlemenin en etkili yolu toplumsal muhalefetindevletler üzerinde basınç uygulamasıdır. Nitekim LatinAmerika’nın bazı ülkelerinde işkenceci katillerinmahkum edilmesinin ancak “sol dalga”nınyükselişinden sonra mümkün olması bir rastlantıdeğildir.

İşkence ve her tür zorbalıktan arınmış bir dünyaiçin ise hem kapitalizmi hem onun silahlı bekçisi olanburjuva devleti tarihin çöplüğüne atmak zorunludur!

ABD Guantanamo’dan vazgeçmek istemiyor!

Dünya Emekçi KadınlarKonferansı’na

hazırlık toplantısı...

Hollanda’nın çeşitli şehirlerinden (Eindhoven,Rotterdam, Amsterdam, Den-Haag, Delft, Utrecht,Schiedam ve Rijswijk) kadınların katıl ımıyla,Venezuela’da 2011 yılında yapılacak olan DünyaEmekçi Kadınlar Konferansı’na hazırlık toplantısıgerçekleştirildi.

Hollandalı, Filipinli, Türkiyeli, Endonezyalı veArjantinli kadınların katıldığı toplantı hazırlıktoplantılarının dördüncüsüydü. Toplantı, tanışmabölümünün ardından, önerilen isim ve amblemüzerine tartışmalarla devam etti.

Gündemdeki bir diğer konu ise yöreselkomitelerin önerilerini tartışmak ve kararabağlamaktı.

Hollanda’nın çeşitli bölgelerinden toplantıyasunulan öneriler şöyle belirlendi:

Rotterdam bölgesi: 8 Mart’ın ülkesel düzeydekutlanması; kadın sorunları hakkında bilgilendirmetoplantıları yapılması; her bölgede yapılanetkinliklerin bilgisinin toparlanması; koordinasyontoplantılarına her bölgeden bir temsilcininkatılması, vb...

Amsterdam bölgesi: Hollanda’da yaşayankadınların sorunlarının araştırılması; her bölgedebir, ülkesel düzeyde ise bir ya da iki konferansdüzenlenmesi; her bölgeden mücadeleci kadınlarlave kız öğrencilerle röportajlar yapılıp bunların birkitap olarak basılması; konferansın tanıtımınıyapan afiş, broşür ve bildirilerin basılması, vb...

Den Haag bölgesi: Komitenin finans sorununuçözmek için sponsor aranması ve maddiihtiyaçların karşılanması için etkinlikler organizeedilmesi.

Eindhoven bölgesi: Hollanda hazırlıkkomitesine ait bir web sitesinin açılması; bölgedebulunan kadın konferansının tanıtımının yapılmasıve katılıma yönelik çağrıda bulunulması; ülkeseldüzeyde organize edilecek etkinliklerin her bölgeyetaşınmasının sağlanması, vb...

Bölgeler konuşulduktan sonra 1 Haziran2009’da Gelsenkirschen’de gerçekleşecek olan ilkWWC Avrupa Temsilciler Toplantısı’na kimlerinkatılacağı tartışıldı. Bir sonraki toplantının 29Ağustos 2009 tarihinde yine Utrecht’te yapılmasıkararlaştırıldı.

Bir-Kar Emekçi Kadınlar Komisyonu /Hollanda

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Barack Obama başkanlığa seçildiğinde,Washington’daki savaş baronları ile dünyanın farklıülkelerindeki yardakçıları, ABD emperyalizmininyerlerde sürünen imajını düzletmek için kampanyabaşlattılar. Bu seferberlik çerçevesinde otaya atılanyalanlardan biri, Barack Obama yönetiminin Filistinsorununa çözüm üretmek için ilk fırsatta hareketegeçeceği idi.

ABD emperyalizminden nefret eden Araphalklarını etkilemek için bundan daha bir iyi yalanbulunamazdı. Zira halkların nefretinin birikmesinintemel nedenlerinden biri, İsrail’deki ırkçı-siyonistrejimin ABD emperyalizmi tarafından kayıtsız şartsızdesteklenip silahlandırılmasıdır.

Filistin topraklarının fütursuzca gasp edilmesi veemperyalist güçlerin desteği sayesinden kurulan ırkçı-siyonist devlet, Filistin topraklarını gasp etmepervasızlığını sürdürüyor. Toprak gaspının yanısıra, birsavaş aygıtından ibaret olan İsrail devletinin 60 yıldırvahşi katliamlar gerçekleştirebilmesi de, geneldeemperyalistlerin, özelde ABD emperyalizminindesteği sayesinde mümkün olmaktadır. Bu kabarık suçdosyasına Irak işgalinin eklenmesi ABDemperyalizmine karşı biriken nefreti doruğa çıkardı.

Emperyalist güçlerin bölgede oynadıkları uğursuzrolün farkında olan Arap halkları nezdinde ABD’ninimajını düzletmek kolay bir iş değil. Bu nedenleFilistin sorununa çözüm üretileceği aldatmacası ortayaatıldı. Ancak en etkili yalanların bile gerçeğin üstünüörtme gücünden yoksun olduğu bir gerçek.

Barack Obama yönetiminin Filistin sorunundaizleyeceği politikanın özünü anlamak için çokbeklemek gerekmedi. Geçtiğimiz aylarda kurulanfaşist İsrail hükümetinin başı BenyaminNetanyahu’nun Washington ziyareti, BarackObama’nın Filistin sorununa önerdiği çözümün neanlama geldiğini gözler önüne serdi. Yanısıra ziyaret,Obama’nın ırkçı-siyonist rejime karşı takınacağı tutumhakkında da net bir açıklık sağladı. Gerçi hem Obamahem yönetiminin önde gelen diğer şefleri, İsrail’ikorumayı temel görev edindiklerini daha önce deaçıklamışlardı. Buna karşın Obama yönetimininFilistin sorununa çözüm üreteceği yönündeki beklentidevam ediyordu. Beklenti içindeki güçler arasındaFilistin’in halihazırdaki iki temel örgütü El Fetih ileHamas bile vardı.

Avigdor Lieberman gibi kafatasçı bir faşistidışişleri bakanı koltuğuna oturtan BenyaminNetanyahu, Obama ile görüşmesinin ardından İsrail’deyaptığı açıklamada şöyle diyordu: “Filistinliler’le veSuriyeliler’le barış görüşmelerinin elbette, önkoşulsuz olarak açılması konusunda hazır olduğumusöyledim. Ancak, herhangi bir barış anlaşmasının daİsrail’in özel güvenlik ihtiyaçlarına çözüm olmasıgerektiğini vurguladım.”

Irkçı İsrail başbakanı, Filistinliler’le barış içinmasaya oturmaya hazır olduklarını, ancakFilistinliler’in önce İsrail’i Yahudi devleti olaraktanıması gerektiğini, Obama huzurunda söyleyecekkadar pervasız. Siyonist rejim, İsrail’in Yahudidevleti olarak tanınması ve İsrail’in özel güvenlikihtiyaçlarına çözüm üretecek görüşmeler istiyor. İşteObama ile görüşmede İsrail’in önerdiği “çözüm”bundan ibaret.

Bu yaklaşımın ABD başkanının hoşuna gittiğisöylenemez. Zira bu yaklaşım, Arap halklarını aldatmaçabasını şimdiden boşa çıkarıyor. Buna karşınObama’nın sözleri bilinen klişelerin ötesine geçemedi.

İsrail başbakanıyla görüşmesinde Filistindevletinin resmen kurulmasını öngören “iki devletliçözümün” gerekli olduğunu dile getiren BarackObama, Batı Şeria’da Yahudi yerleşim merkezlerininkurulmasına son verilmesinin ve Gazze’deFilistinliler’e uygulanan sert ambargonunkaldırılmasının gerekli olduğunu söylemekle yetindi.

Bu sınırlarda kalan bir söylemin Filistin sorunununçözümüyle yakından uzaktan bir alakası yok. ZiraFilistin halkının asgari talepleri, başkenti Kudüs olanbağımsız bir Filistin devletinin kurulması, İsrail’in1967’de işgal ettiği topraklardan çekilmesi,sürgündeki 4 milyon Filistinliye geri dönüş hakkınıntanınması, inşası bitmek üzere olan yüzlerce km’likırkçı-duvarın yıkılması şeklinde özetleniyor.

Bu temel taleplerin lafını etmekten bile geri duranABD başkanının, Filistin sorununa çözüm üreteceğiiddiasının hiçbir ciddiyeti olamaz. Bu arada Obama,İsrail’in bilinen “rutin icraatları”na karşı sesiniyükseltmekten de geri durdu. Yeni Yahudiyerleşimlerinin kurulması, Kudüs’ün Araplardanarındırılması ve ırkçı-duvar inşaatının devam etmesi,siyonist İsrail rejiminin ABD planını bile reddettiğinikanıtlıyor. Öte yandan İsrail tüm Filistin topraklarınıele geçirmek için en iğrenç yöntemlere başvurduğuhalde, ABD’den gelen askeri, mali, siyasi, diplomatikdestek aynen devam ediyor.

Bu koşullarda, ABD yönetiminin ya da BarackObama’nın Filistin sorununa çözüm üreteceği söylemi,çirkin bir aldatmacadan ibaret kalıyor. Kaldı kisiyonist rejim Amerikan “çözüm planı”na razı edilsebile, ki bu ihtimal çok düşüktür, bu kadarı Filistinsorununun çözüleceği anlamına gelmiyor. Nitekimonbeş yıldır kesintili bir şekilde devam edengörüşmelerin çözüm üretmek bir yana, siyonist

barbarlığı daha da azdırmaktan öte kayda değer birsonuç yaratmamışken, Obama yönetiminin önereceği“yol haritası”nın da hiçbir kıymet-i harbiyesiolmayacaktır.

İsrail belasını Arap halklarının başına musallateden emperyalist güçlerin Filistin halkının sorunlarınaçözüm üretmesi sözkonusu bile olamaz. Zira böyle birşey eşyanın tabiatına aykırıdır. Zira, dünyada ezilenhalklar olgusunun kendisi bizzat emperyalizmdenkaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, ezilen halklar ancakbirleşik, anti-emperyalist direnişlerle özgürlüklerinekavuşabilirler.

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 21Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Barack Obama-Benyamin Netanyahu görüşmesi…

Ezilen halkları emperyalist güçler değil,birleşik direniş özgürleştirebilir!

Dünyadan...Kolombiya’da grev kazandı!

Kolombiya’nın kuzeydoğusunda çalışan muzişçileri ile işverenler arasında anlaşma sağlanmasıüzerine grev sona erdi.

Kolombiya’nın Urana bölgesinde ücretlerininarttırılması talebiyle 8 Mayıs’ta greve çıkan yaklaşık17 bin muz işçisi grevlerini kazanımlasonuçlandırdılar. Sendika yetkilisi işverenin, talepettiklerinden daha fazla bir artışı kabul ettiğinisöyledi.

Kolombiya muz üretiminde dünyada 3. sıradabulunuyor.

Bangladeş’te sendika başkanıtutuklandı

Bangladeş’te Ulaşım İşçileri Sendikası’nın(Pabna District Motor Sramik) başkanı Swapan 21Mayıs akşamı tutuklandı. Sahte ehliyet düzenlediği

iddiasıyla tutuklanan Swapan’ın serbest bırakılmasıiçin sendika üyesi ulaşım işçileri greve çıktı.

Bangladeş’in kuzeyinde yer alan Pabna Districtşehrinde 22 Mayıs sabahı başlayan grev öncesindeişçiler otobüs terminali önünde eylemler yaparaksendika başkanının serbest bırakılmasını istediler.

Hindistan’da 3 bin işçiyetutuklama!

Hindistan’ın lastik üreticisi MRF’nin Arakonamfabrikasında çalışan işçilerin grevi tutuklamalarlaengellenmeye çalışılıyor.

İşçilerin maaşlarıyla ilgili olarak fabrikayönetimiyle sendika arasında yapılan anlaşmayakarşı çıkan MRF’ye ait Arakonam ve Puducherryfabrikalarında çalışan işçiler 9 Mayıs’ta greveçıkmıştı. İşçiler ve onlarla beraber bekleyişlerinisürdüren aileleri grevin 15. gününde tutuklandı.Sendikanın verdiği bilgiye göre, tutuklananlarınsayısı 3 bini buluyor.

Fabrika yönetimi ise Arakonam ünitesinde lokavtkararı aldı. Her iki ünitede de üretim durdu.

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

5-8 Mayıs tarihlerinde ABD’de Karzai-Obama-Zerdari arasında düzenlenen üçlü zirvede Pakistan,ABD tarafından “teröre göz yummak” ile suçlanmıştı.Bu uyarının ardından Pakistan rejimi uşaklığının tümgereklerini yerine getirmeye başladı.

Böylece Afganistan’ın işgaliyle başlayan savaşPakistan topraklarına iyice taşınmış oldu. Bu gerici vehaksız savaşların sonuçlarını görmekte olduğumuz şugünlerde, ABD emperyalizmi de kirli tezgâhlarınınaçıklanmasıyla teşhir olmaya devam ediyor. Aslındabilinen gerçekler dile getirilmiş olsa da, söyleyenlerinkonum ve kimlikleri nedeniyle itiraflar önemkazanmaktadır. Dile getirilen bir dizi iddia ABDemperyalizminin amacına ulaşmak için hiçbir kural veyasa tanımadığını yeniden doğrulamaktadır.

İlk iddianın sahibi hem uşak hem katil olanPakistan Devlet Başkanı Zerdari’dir. Onu böylekonuşmaya iten ABD emperyalizminin baskısıdır.

ABD emperyalizminin çıkarları için yürütülen busavaşın suç ortaklığını da yapan Pakistan DevletBaşkanı Asif Ali Zerdari, daha önce “Taliban’ın CIAtarafından kurdurulduğu”nu söylemişti. Medyayayaptığı açıklamada ise, 11 Eylül saldırısından üç aysonra, Aralık 2001’de Pakistan ordusunun Tora Boradağlarında El Kaide lideri Bin Ladin’i yakalayarakBush yönetimine teslim ettiğini, ancak Ladin’in kısabir süre sonra Amerikan ordusu tarafından serbestbırakıldığını iddia ediyordu. Ladin’in şimdi yaşadığınainanmadığını belirten Zerdari, CIA’nin sekiz yıldırLadin’den haber alamadığını bildiğini de belirtiyordu.Ayrıca, Washington ve müttefiklerinin Ladin’in ToraBora dağlarına saklandığına dünyayı inandırmasınınarkasında başka planlar olduğunu ima ediyordu.

Bir diğer iddia ise dünyaca ünlü gazeteci SeymourHersh tarafından ortaya atıldı. New Yorker dergisininPulitzer ödüllü gazetecisi Seymour Hersh, 27 Aralık2007 tarihinde Ravalpindi’de düzenlediği seçimmitinginin ardından gerçekleştirilen saldırıda hayatınıkaybeden Pakistan eski Başbakanı Benazir Butto’nunölüm emrinin ABD’nin eski başkan yardımcısı DickCheney tarafından verildiğini iddia etti. Arapmedyasına konuşan Hersh, “Lübnan Başbakanı RefikHariri gibi Butto’nun öldürülmesi emrini de Cheneyverdi. Suikast CIA içinde kurulan Özel OperasyonBirimi tarafından gerçekleştirildi. Bu birimin amacıABD karşıtlarının elimine edilmesi” diye konuştu.Ayrıca, Usame bin Ladin’in ABD tarafından öldükabul edilmemesinin sebebinin bu ülkedeki varlığınınsona ermesi olduğunu iddia etti.

Seymour Hersh’in bir diğer önemli iddiası ise,Lübnan Başbakanı Hariri suikastı ile ilgili. LübnanBaşbakanı Refik Al Hariri’nin ABD üslerininLübnan’da kurulma sürecine karşı çıktığı veWashington’un çıkarlarını korumadığı içinöldürüldüğünü ileri sürdü ve o dönemki İsrailBaşbakanı Ariel Sharon’un da suikaste katkıdabulunduğunu söyledi.

Hersh, West Point’teki Özel KuvvetlerKomutanlığı “yeşil bereliler” takımından mezun olanGeneral Stanley McChrystal’ın suikast ekibinin,operasyon yapacakları ülkedeki ABD temsilcilerininbile haberi olmadan emredilen görevi yapıp geridöndüklerini açıkladı. Bu komutanlığın uzun süreBush yönetimi tarafından varlığının bile kabuledilmediğini, ekibin suikastı yaptıktan sonra ülkedenayrıldığını söyleyen Hersh, Bush-Cheney ikilisinindışında Kongre’nin dahi bu gruptan haberdarolmadığını kaydetti.

ABD’li araştırmacı-gazeteci Seymour Hersh, Ortak

Özel Operasyonlar Komutanlığı adı altında özel birbirimin olduğunu, bu birimin Amerikan karşıtıeylemlere karıştıklarına veya böyle eylemlerplanladıklarına inanılan yüksek düzeyde kişileresuikast düzenlediğini dile getirdi. Varlığı Pentagontarafından inkar edilen bu birim Cheney tarafındanyönetilmiş ve birimin komutanlığını da 2003-2008arasında Mc Chrystal yapmış.

ABD Başkanı Barack Obama’nın teninin esmerolmasının emperyalizmin rengini asladeğiştirmeyeceğini ise, icraatlarıgöstermektedir. Obama’nın Amerikan veNATO gücü askerlerinin kumandanlığıgörevini devrettiği kişi, Korgeneral StanleyMcChrystal!

Ortaya atılan bu iddialara bakıldığında,kontr-gerillaoperasyonlarınınemperyalizmtarafından nasılyaygıncakullanıldığına ilişkinyeni örneklerlekarşılaşmaktayız.Yukarıda adı geçensuikastler ve bu suikastleriörgütleyen özel birimlerinbenzerleri dünyanın birçokyerinde katliamlar gerçekleştirdive gerçekleştirmeyi sürdürüyor. LatinAmerika’dan Türkiye’ye, Yunanistan’adarbeler ve katliamlar örgütleyengüçler yerli yerinde duruyor. Eski

Sovyet ülkelerinde “renkli devrimler” örgütleyen deaynı derin organizasyondur. Çünkü emperyalisttekellerin egemenliğini sürdürmesini sağlamaklagörevli kontr-gerilla örgütlerinin arka planındaemperyalist-kapitalist sistem vardır.

Dünyada milyonlarca insanın hayatına malolan busistem yıkılmadıkça, dünyanın mazlum halkları barışiçinde bir arada yaşayamayacaklardır. Bu gerici

savaşlar, bu yıkım, kan ve zulüm,bu sistem ayakta kaldığı sürece

sürecektir. Gerçek ve kalıcıbarışa ancak, dünyahalklarının emperyalizme,işbirlikçilerine karşıverilecekleri ortakmücadeleyleulaşılabilecektir.İnsanlığın tüm acılarınınson bulmasının, özgür

ve mutlu yarınlaraulaşmanın tek yolu

sosyalizmdir.

TAYAD’lı Aileler’inAnkara eylemi...

“Hapishanelerde tecrit veişkenceye son!”

TAYAD’lı Aileler, 22 Mayıs akşamı GalatasarayLisesi önünde gerçekleştirdikleri basın açıklaması ileF Tipi hapishanelerinde tecrit ve işkencenin sonbulması, sohbet hakkı genelgesinin uygulanmasıtalebiyle, “Yine Ankara-Abdi İpekçi yollarındayız”dediler.

Galatasaray Lisesi önünde “Hapishanelerde tecritve işkenceye son! Sohbet hakkı uygulansın! /TAYAD’lı Aileler” pankartını açan aileler, “Sohbethakkı uygulansın!”, “Tecrite son!” dövizlerinitaşıdılar.

TAYAD’lı Aileler adına basın açıklamasınıokuyan Niyazi Ağırman, F Tipi hapishanelerin tecrithapishaneleri olduğunu, bu hapishanelerin kanlı“Hayata Dönüş Operasyonu” ile açıldığını ve aradangeçen 9 yılın 7 yılında Ölüm Orucu eyleminin devamettiğini söyledi. Bu büyük direnişte 122 insanınhayatını yitirdiğini, 600’den fazla insanın sakatkaldığını vurguladı.

“Adalet Bakanlığı bu büyük baskıyadayanamayarak 22 Ocak 2007 tarihinde 45/1 sayılıgenelgeyi yayınladı. Bu genelge ile F Tipihapishanelerde tecritin var olduğu kabul edildi”denilen açıklamada, Adalet Bakanlığı’nın bugenelgeyi yayınlayarak tecritin kaldırılacağı, sohbethakkının uygulanacağı sözününün başta ölüm orucu

eyleminde olan tutsaklara, tecritin kaldırılmasıkonusunda mücadele veren DİSK, KESK, TTB,TMMOB, ÇHD, Barolar, aydın ve sanatçılaraverildiği hatırlatıldı.

Abdi İpekçi Parkı’nda 10 gün süreylekalacaklarını ve bu süre içinde Adalet Bakanlığı vemilletvekilleriyle görüşeceklerini ifade ederek,sohbet hakkının uygulanması için mücadeleçağrısında bulundular. Basın açıklamasının ardındanAnkara’ya hareket ettiler.

TAYAD’lı Aileler Ankara’da...Sabah saatlerinde Ankara’ya ulaşan TAYAD’lılar,

Abdi İpekçi Parkında 10 günlük oturma eylemibaşlattılar. Eylem saat 12.00’de yapılan basınaçıklamasıyla başladı.

Basın açıklaması şu sözlerle son buldu: “Onlarayine F tipi hapishanelerde tecritin olduğunuanlatacağız, sohbet hakkının uygulanmadığınıanlatacağız. Hukuk devleti olduğunu iddia eden birdevlette Adalet Bakanlığı’nın sohbet hakkıgenelgesinin uygulanmadığını anlatacağız. AdaletBakanı’nın bu hakkı uygulamak için söz verdiğiniama sözünü tutmadığını anlatacağız. Yayınladığıemrini uygulamayan müdürleri hakkında AdaletBakanı’nın hiçbir soruşturma açmadığınıanlatacağız. Adalet Bakanının DİSK, KESK, TTB,TMMOB, ÇHD, barolar, aydın ve sanatçılara da sözverdiğini ama sözünü tutmadığını anlatacağız. Sağırkulaklara ulaşmaya çalışacağız.”

Basın açıklaması “Tecrite son!”, “Sohbet hakkıuygulansın!”, “Adalet istiyoruz!” sloganlarıylasonlandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Ankara

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek!22 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

ABD’nin kirli ve karanlık icraatları

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Mamak’ta dayanışma pikniği... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 23Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Mamak İşçi Kültür Evi 8. Geleneksel Birlik ve Dayanışma Pikniği gerçekleştirildi…

İşsizliğe, yoksulluğa ve yozlaşmaya hayır! Mamak İşçi Kültür Evi olarak bu yıl krize,

işsizliğe, yoksulluğa ve yozlaşmaya karşıdüzenlediğimiz geleneksel pikniğimizi 24 Mayısgünü gerçekleştirdik. Pikniğin ön çalışmasını evziyaretleri, kapı önü afişleri ve radyo duyuruları ilesürdürdük.

Piknik alanının girişine “Mamak İşçi Kültür Evi”,piknik alanına ise “Emperyalist kültüre, savaşa,yıkıma geçit vermeyeceğiz! / Mamak İşçi KültürEvi”, “Çürüyen düzene, çeteleşen devlete, sosyalyıkım saldırılarına, geleceksizliğe, yoksulluğa karşıçözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde! / Mamak İşçiKültür Evi” pankartlarını astık.

Piknik bu yıl da “Yârin yanağından gayrıpaylaşmak için her şeyi” denilerek kolektif bir şekildeörgütlendi. Sabah piknik alanına gelindiğinde ortaksofra hep birlikte kuruldu. Kurulan kardeşlik sofrasıkaldırılmadan komünist şair Nazım Hikmet’inanmasına geçildi.

Devrimin ve sosyalizmin şairini, sanat anlayışınıve dünya görüşünü aktaran bir sunumla ve kendidizeleri ile andık. Anmanın ardından çeşitli etkinliklerörgütlendi. Hep birlikte halaylar çekildi. Kapitalizminkrizi ve krizin yıkıcı sonuçları üzerine söyleşi veserbest kürsü bölümüne geçildi. Bu bölümde yapılankonuşmada işçi sınıfının ve emekçilerin örgütsüz vedağınık tablosundan kaynaklı krizinin faturasının işçi-emekçilere bugün ağır bir şekilde ödetildiğivurgulandı. Krizin faturasını ödemeyi reddederekdirenişe geçen Desa direnişçisi Emine Arslan veEntes Elektrik direnişçisi Gülistan Kobatan’ınmücadelesinden örnekler verilerek kriz karşısındayapılması gerekenler anlatıldı.Kapitalizmin teşhiriyapılarak devrim ve sosyalizm mücadelesininyakıcılığından bahsedildi. Sincan İşçi Derneği adınabir arkadaş kürsüden söz aldı. Binlerce işçinin iştenatıldığı, ağır sömürü koşullarının hüküm sürdüğüSincan Organize Sanayi’nin diğer sanayibölgelerinden farklı bir tablosunun bulunmadığınınifade edildiği konuşmada sermaye sınıfı karşısındaişçilerin örgütlü olmasının önemine değinildi.

Mamak İşçi Kültür Evi adına yapılan konuşmada,yoksulluğun ve sefalet koşullarının sonuçlarından biriolan yozlaşmadan ve işsizliğin yakıcı sonuçlarındanbahsedildi. Alternatif devrimci kültür ve sanatmevzisi olan işçi kültür evinde örgütlenme çağrısıyapıldı. Geçtiğimiz aylarda yürütülen “İşten atmalaryasaklansın, herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi”başlıklı çalışmanın önümüzdeki günlerde farklıaraçlarla devam edeceği ifade edildi. Ağustos ayında6.’sı kriz gündemi üzerinden örgütlenecek olanMamak Kültür Sanat Festivali’ni birlikte örgütlemeçağrısı yapıldı.

Piknikte, sermaye düzeninin katliamcı kimliğininörneklerinden olan Sivas katliamı ve Ergenekongündemlerine de değinildi. Ekim Gençliği adınayapılan, gençliği devrim ve sosyalizm davasınakazanmanın önemini içeren canlı konuşmanınardından serbest kürsüye geçildi. Serbest kürsüdesanayi işçileri, tekstil işçileri, liseli ve üniversiteligençlerin sesini taşıyan konuşmalar yapıldı. Serbestkürsü oldukça canlı geçerken, bu bölüm katliamcı,sömürücü sermaye düzeninden hesap sorma, devrimve sosyalizm davasını büyütme çağrısıyla sona erdi.

Öğlen yemeğinde de kurulan ortak sofranınardından Mayıs şehitleri özelinde İbrahimKaypakkaya, Nurhak Şehitleri ve Haki Karer’i anma

programına geçildi. Öncelikle devrim davasınınyenilmezliği ve devrim davası uğruna yiğitçedirenebilmenin önemi anlatıldı. Mayıs şehitlerişahsında devrim ve sosyalizm davasındaölümsüzleşenler için saygı duruşunun ardından müzikatölyesi tarafından söylenen türküler ve marşlarlaanma sürdürüldü. Hep bir ağızdan söylenen türkülerve marşlardan oluşan dinleti Çav Bella ile sona erdi.

Program, halk oyunu atölyesinin gösterisi vesportif etkinlerle devam etti. Birarada üretken zaman

geçirebilmenin verdiği mutluluk pikniğe katılanherkesin yüzünden okunurken, aralıklı yağmuryağışına karşın herhangi bir dağınıklık olmadı.Mamak İşçi Kültür Evi’nin her Cumartesi düzenlediğigenel kitle toplantısı ve 29 Mayıs’tagerçekleştirilecek Mayıs Şehitleri anma programınınçağrısı yapıldı. Pikniğe 100 kişilik bir katılımgerçekleşti. Mamak İşçi Kültür Evi’nin yaz dönemifaaliyeti önümüzdeki günlerde güçlenerek sürecek.

Mamak İşçi Kültür Evi çalışanları

Stuttgart’ta Mayıs şehitleri anmasıDevrim tarihimizin unutulmaz devrimci önderleri,

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, İbrahimKaypakkaya ve Sinan Cemgil, 23 Mayıs günüAlmanya’nın Stuttgart kentinde gerçekleştirilenetkinlikle anıldı.

Devrim davası uğruna yaşamını feda edendevrimciler için düzenlenen etkinlik, dünyada veTürkiye’de devrim ve sosyalizm kavgasındaölümsüzleşenler için Enternasyonal marşı eşliğindeyapılan bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.

Ardından Deniz, Mahir, İbrahim ve SinanCemgil’in tarihe silinmez izler bırakan devrimciyaşamlarından kesitler sunan bir sinevizyongösterimi yapıldı. Dönemin tarihsel, toplumsal vesiyasal koşullarının da anlatıldığı sinevizyon, ilgi veheyecanla izlendi.

Ardından direnişçi Entes işçisi GülistanKobatan’ın 10 gündür sürdürdüğü direnişine destekçağrısı yaptığı mesajı okundu. Bu sınıf bilinçliişçinin mesajı yoğun alkış aldı.

Son olarak, günün anlam ve önemine, etkinliğintemel amacı ve hedefine ilişkin konuşma yapıldı.Konuşmada, devrim tarihimizde bir milat olan ‘71Devrimci Hareketi’ne ve bu hareketin önderlerininkendi tarihsel, toplumsal ve siyasal koşulları içindeson derece anlamlı olan devrimci mücadelelerine, buhareketi devrimci kılan yanlarına değinildi. Buhareketin hala kalıcı ve güncel olan, tam da bunedenle günümüze taşınan yanlarının altı çizildi.

Sunum yapan yoldaş, devrimci hareketinsaflarında bu ruhun gitgide zayıfladığına dikkatçekti. Devrimci imkanların yeniden çoğaldığı,bundan böyle daha sık devrimden söz edebileceğimizbir dönemde, bu ruha olan ihtiyacın arttığınıvurguladı. Devrimci hareketin dağılan ve çözülen birsınıfın devrimciliğini temsil ettiğini, ileri bir

devrimciliğin ancak sınıf devrimciliği olacağınıbelirtti.

Etkinlik Enternasyonal’in söylenmesiyle sonaerdi. Etkinliğe yaklaşık 70 kişi katıldı.

Stuttgart’tan komünisler

Mayıs şehitleri Frankfurt’ta anıldıMayıs şehitleri, 24 Mayıs günü Almanya’nın

Frankfurt kentinde gerçekleştirilen etkinlikle anıldı.Devrimci önderler için düzenlenen etkinlik,

dünyada ve Türkiye’de devrim ve sosyalizmkavgasında ölümsüzleşenler için yapılan birdakikalık saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşunupek çok etkinliğimize katkı sunan dostumuz OrhanKarataş’ın, devrimci türkülerden oluşan kısa müzikdinletisi izledi. Ardından Frankfurt BİR-KARgençliğinden üç yoldaş kısa bir şiir dinletisi sundu.Devrimci önderlere adanmış şiirlerden oluşan dinletibeğeniyle izlendi, yoğun biçimde alkışlandı.

Şiir dinletisinden sonra, ‘60’lı ve ‘70’li yıllardayaşanan toplumsal ve siyasal hareketlilik iledevrimci önderlerin yaşamından kesitlerin yer aldığıbir sinevizyon gösterimi yapıldı. Etkinlik biryoldaşın mücadele tarihimizin belli bölümlerinivurguladığı konuşma ile sürdü.

Konuşmanın ardından BİR-KAR Frankfurtgençliğinin hazırladığı, Erdal Eren’in faşizmin idamsehpasını yerle bir eden devrimci duruşununanlatıldığı kısa bir oyun sunuldu. Genç yoldaşlarınbüyük bir ciddiyet ve amatör bir ruhla sergilediklerioyun beğeniyle izlendi.

Etkinliğin son bölümünde, Lale Koçgün adlı gençbir müzisyen arkadaşımız sahne aldı. Lale Koçgündevrimci önderler için bestelenmiş birbirinden güzeltürküleri seslendirerek, etkinliğe renk kattı. Etkinlikçekilen halaylara son buldu.

Frankfurt’tan komünistler

Yurtdışında Mayıs şehitleri anmalarından...

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Kürt sorunu ve çözüm tartışmaları24 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Kuzey Kürdistan Kürtler’i açısından çarpıcı veaynı zamanda yaşamsal soru budur!

Bilindiği gibi bir süredir Kürt sorunu tartışılıyor.Bu konuda biz de görüşlerimizi dile getirmeyeçalışıyoruz. Sorumluluk duyan her yurtsever Kürt,devrimci kişi ve grup da görüşlerini ortaya koyuyorve tartışıyor.

Bugün egemen iki görüş var, “görünürdeki”çoğunluk tarafında paylaşılan. Biri, genel olarak Türkegemen çevrelerinin dile getirdiği ve tartışmayasunduğu görüş… Diğeri PKK-KCK ve DTPtarafından dile getirilen görüş…

Egemenler, genel olarak sömürgeci sistemlerinideğiştirmeden ve sarsmadan, bu sistem çerçevesindebirkaç “palyatif” kırıntıyla sorunu çözmek, dahadoğru bir dey işle bilinmez bir tarihe ertelemekeğilimindedirler. “Politik” Kürtler’i de bu“çözümlerine” ikna etmek, onları bunun yerel birpayandası haline getirmek istemektedirler… Bu,anlaşılır bir durumdur, kendi sömürgeci duruşlarınıngereği bir eğilimdir…

Ancak egemen “politik Kürtler’in”, daha açık birifadeyle PKK-KCK ve DTP’nin programı ve duruşu,özünde, bu sömürgeci çerçeveyi aşma, hatta zorlamaniteliğinde değildir. Aslında bu da bir bakımaanlaşılırdır, çünkü İmralı süreci TC’ye ve resmiçizgiye biat ve teslimiyet çizgisidir, kendini birkaçkırıntı ve af ile kabul ettirme hareketinin adıdır. Bugerçekliği sayısız yazıda belgeleriyle ortaya koyduk.Hemen vurgulamak gerekir ki, son 10 yıllık İmralısüreci bu biat, ideolojik ve ruhsal teslim olmahedeflerine belli ölçülerde varmış bulunuyor. 10yıldır aralıksız ve sistematik bir biçimde yapılanideolojik silahsızlandırma hareketi, Kuzey Kürtpolitikasına, düşünce yapısına ve ruhsal duruşunaönemli ölçüde egemen olmuştur.

Bundan dolayıdır ki, bu egemen politik, düşünselve ruhsal duruşun referans noktaları TC veKemalizm’in belgeleri, TC tarihinin belli başlıolayları olmaktadır. Son dönemdeki referans noktası,çözüm için ileri sürülen belge, 1921 Anayasası, esasadıyla 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’dur. Referansalınan, çözüm için temel olarak kabul edilen bukanuna ilişkin değerlendirmemize geçmeden önce birnoktanın altını çizmekte sayısız yarar görüyoruz:

Elbette Kürt halkı yüzyıllardır yaşadığı temelsorunlarını çözmek istiyor. Bu sorunları bağımsızlık,özgürlük ve eşitlik kavramlarıyla özetlenmektedir.Yani kendi kaderini ve geleceğini gerçekten özgürcebelirlemek istiyor. Bu ilkeler bağlamında sorunlarınıtartışmak, çözüm yollarını araştırmak ve bulmakistiyor. Yine bu bağlamda “ayrı bir devlet” yerine,aynı siyasal çatı altında yaşama seçeneğini detartışabilir, çözüm platformlarında bir seçenek olarakgündeme getirebilir.

Ancak sorun genel ilkeleri tekrarlamak yerine,çözüm tartışmalarında ve çözüm platformlarındakendi konumu ve düzeyi hakkında sergilediği tutumçok daha önemli ve yaşamsaldır. Daha açık birifadeyle, siz kendinizi eşit bir taraf olarak mı algılıyorve tanımlıyorsunuz, yoksa eşit olmayan, hak dileyen,paryalık düşünce ve ruhunu aşmayan, hiyerarşinin altbasamaklarında bir yerde duran biri olarak algılıyorve tanımlıyorsunuz? Temel soru budur? Adil veonurlu çözümün anahtar soruları da bunlardanbaşkası değildir!

Bu duruş, her şeyden önce düşünsel ve ruhsaldurum ve konumla bağlantılıdır. Köle düşüncesini veruhunu aşamamış, paryalık düşüncesi ve ruhu içinde

düşünenlerin kendini eşit bir taraf ve muhatap olaraktanımlaması ve ortaya koyması mümkün mü?

Mümkün olmadığını günlük yaklaşım ve politikayapma tarzından çıkarmak zor değildir. PKK-KCK veDTP’nin belgelerine ve tartışmalarına, kullandıklarıdile ve kavramlara bakın, eşit bir taraf, kendini eşitolarak algılayan, tanımlayan bir kavrama vedavranışa, hatta bunların kırıntılarına rastlayabilirmisiniz? Bunun tek bir kanıtı gösterilebilir mi? “Bizbir halk, bir ulus ve ülke olarak bütün diğer halk, ulusve ülkeler gibi devredilemez eşit haklara sahibiz.Birlikte yaşama, ancak eşit tarafların, eşit ve özgüriradeleriyle mümkün olabilir. Bunun dışında üst-alt,hiyerarşik sömürge-sömürgeci ilişkileri aşmayandüzey ve konumları reddediyoruz. Birlikte yaşamakiçin eşit bir taraf ve bunun gereği ulusal kimlikhaklarımızın tanınması şarttır!” PKK-KCK ve DTPyöneticilerinde bu satırlarda dile getirilen eşit veonurlu duruşu yansıtan bir düşünsel ve ruhsalduruşun izlerini ve izlenimini alabiliyor musunuz?

Alamazsınız, çünkü böyle bir durumları yok!Anılan bu eşit hak talebi ve en önemlisi kendini

eşit düzeyde görme psikolojisi, politik güç veyagüçsüzlükle bağlantılı bir şey değildir. 1970’liyıllardaki PKK’nin ve onun kadrolarının politik gücühemen hemen yoktu. Ama onların kendini eşit görme,özgürlük ve bağımsızlık bilinci, kendilerinde dünyayakafa tutma gücü ve cesaretini veriyordu: Ya da politikolarak henüz güç haline gelmemiş olmaları böyledüşünmelerinin ve davranmalarının önünde engeldeğildi. Bir hak elde etmek, bir mevzi kazanmakpolitik güç durumuna ve sayısız iç ve dış dengeninkarmaşık etkilerine bağlıdır. Ama bunların hiçbirikendini eşit görme ve bu konumdan aşağısınıdüşünmeme duruşu önünde engel değildir. İster birey,ister ulusal-toplumsal onurun bundan başka bir tanımıvar mı? Kendini parya, murabba, köle gören ve bunubir düşünüş, davranış ve yaşam tarzınadönüştürenlerin onurundan söz edilebilir mi?İradesine rağmen köle olmak bir suç değildir, amabunu benimsemek ve bunu bir yaşam tarzı olarakyaşamaya devam etmek, hele bunu bir politik çizgihaline getirmek, onursuzluk değilse nedir?

Kendini eşit bir taraf olarak algılayan vetanımlayan bir politik çizgi, talepler çıtasını “sıfır”a

yakın tutmaz, tersine tam eşit hakları talep eder.Ortada bir tartışma ve “çözüm” platformu varsa“girişi” buradan yapar. Bu, eşit, egemen ve özgüryapıların federal veya konfederal birliği anlamınagelmektedir. Ama “bizimkiler” kafalarında veruhlarında eşitliği, eşit olmayı kendilerineyaklaştırmıyorlar, paryalık, kölelik ruhlarınınderinliklerine sinmiştir, İmralı da bunun ideolojik vepolitik ifadesinden başka bir şey değildir!

Tartışma sürecinde kendilerini eşit bir tarafgörmedikleri gibi resmi çizgi ve tarihin belgelerini veolaylarını kendilerine referans noktasıyapmaktadırlar. “Lozan Antlaşmasıgüncelleştirilmeli” taleplerinin yanı sıra, şimdi başka“tarihi belgeler” öne sürülmektedir. Bir süredir DTPyöneticileri tarafından dile getirilen 1921 Anayasası,Öcalan tarafından da göklere çıkarılmaktadır. Buabartılı yaklaşım boşuna değildir. İki hedefi var. Biri,resmi çizgi ve tarih anlayışını Kürtler’in bilincine vebilinçaltına işlemeye çalışmak, sömürge kişiliğini hergün yeniden üretmek; diğeri de “Cumhuriyet Kürdü”olarak kendini kabul ettirmek için devleti iknaetmeye çalışmak! Öcalan’ın son avukat görüşmenotlarında 1921 Anayasası ile ilgili değerlendirmesişudur:

“Çözüm olacaksa 1921 Anayasası esasalınmalıdır. Bundan başka bir belge tanımam. Butarihi bir belgedir. Bunun üzerineyoğunlaşacağım. 1921 Anayasası ayrılıkçı biranayasa değildir, birleştiricidir, Misak-ı Millisınırlarını kapsar, ayrışma yoktur. Kürdistanmilletvekilliği vardır, Kürtler için muhtariyetvardır. 1921 Anayasası demokratik çerçevede biranayasadır; Kürtlerle Türklerin ortak ulusalkurtuluş belgesidir. Bu anayasa KürtlerleTürklerin ortak anayasasıdır. İçinde Kürtleremuhtariyet vardır. Musul-Kerkük’ü de içinealıyor, Suriye ve Irak’taki Kürtleri de içine alıyorhatta Türkmenleri de içine alıyor. Ben bugün bubölgeleri içine alsın demiyorum ama diyalogolmalıdır. Diğer parçalardaki Kürtler için deçözüm gündeme gelmelidir.” (ANF, 24 Mayıs 2009)

Aktardığımız bu değerlendirmenin özü ve hemenhemen bütünü tahrifattır, gerçekleri tersyüzetmektedir. Hiçbir somut belge ve hukuki gerekçeye

Onurlu çözüm mü? Yoksa dilencilik mi?M. Can Yüce

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Kürt sorunu ve çözüm tartışmaları Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 25Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Teşkilât-ı Esasiye Kanunu, ilk T.C. Anayasası’nınilkelerini belirleyen; 85 no.lu ve Kabul Tarihi: 20 Kânun-ıSani 1337 (20 Ocak 1921) olan kanundur. 1923 yılındakideğişiklikle Cumhuriyet ilan edilmiştir. Bazı tanımlamalarınaksine, 20 Ocak 1921 tarihli ilk Teşkilat-ı Esasiye Kanunu,Türkiye’nin il Anayasası değildir. Çünkü bu kanun, Anayasaiçin gerekli norm, kabul için oy oranı ve maddeler yönündenyeterli değildir. Üstelik o tarihte, 1876 Kanun-u Esasîsi deresmen ilan edilmemişti.

Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun Temel Maddeleri 1. TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU 19213. Tertip Düstur, Cilt: 1, s. 196Ceridei Resmiye, 1-7 Şubat 1337Kanun No:85Madde 1- Hakimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare

usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesiesasına müstenittir.

Madde 2- İcra kudreti ve teşri salahiyeti milletin yegâneve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli vetemerküz eder.

Madde 3- Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisitarafından idare olunur ve hükûmeti “Büyük Millet MeclisiHükûmeti” ünvanını taşır.

Madde 4- Büyük Millet Meclisi vilayetler halkıncamüntehap azadan mürekkeptir.

Madde 5- Büyük Millet Meclisinin intihabı iki senedebir kere icra olunur. İntihap olunan azanın azalık müddeti ikiseneden ibaret olup fakat tekrar intihap olunmak caizdir.Sabık Heyet lâhik heyetin içtimaına kadar vazifeye devameder. Yeni intihabat icrasına imkân görülmediği takdirdeiçtima devresinin yalnız bir sene temdidi caizdir. BüyükMillet Meclisi azasının herbiri kendini intihap eden vilayetinayrıca vekili olmayıp umum milletin vekilidir.

Madde 6- Büyük Millet Meclisinin heyeti umumiyesiteşrinisani iptidasında davetsiz içtima eder.

Madde 7- Ahkâmı şer’iyenin tenfizi, umum kavanininvazı, tadili, feshi, ve muahede ve sulh akti ve vatanmüdafaası ilânı gibi hukuku esasiye Büyük Millet Meclisineaittir. Kavanin ve nizamat tanziminde muamelatı nasa erfakve ihtiyacatı zamana evfak ahkamı fıkhiye ve hukukiye ileadap ve muamelat esas ittihaz kılınır. Heyeti Vekilinin vazifeve mesuliyeti kanunu mahsus ile tayin edilir.

Madde 8- Büyük Millet Meclisi, hükûmetinin inkısameylediği devairi kanunu mahsus mucibince intihap kerdesiolan vekiller vasıtası ile idare eder. Meclis icrai hususat içinvekillere veçhe tayin ve ledelhace bunları tebdil eyler.

Madde 9- Büyük Millet Meclisi Heyeti Umumiyesitarafından intihap olunan reis bir intihap devresi zarfındaBüyük Millet Meclisi Reisidir. Bu sıfatla Meclis namınaimza vazına ve Heyeti Vekile mukarreatını tasdikasalahiyettardır. İcra Vekilleri heyeti içlerinden birinikendilerine reis intihap ederler. Ancak Büyük Millet MeclisiReisi vekiller heyetinin de reisi tabiisidir.

İdareMadde 10- Türkiye coğraafi vaziyet ve iktisadi

münasebet noktai nazarından vilayetlere, vilayetler kazalaramünkasem olup kazalar da nahiyelerden terekküp eder.

VilâyatMadde 11- Vilâyet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve

muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer’i adlî veaskeri umur, beynelmilel iktisadî münasebat ve hükûmetinumumi tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyata, şâmilhususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vazedilecek kavanin mucibince evkaf, Medaris, Maarif,Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti içtimaiyeişlerinin tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının salâhiyetidahilindedir.

Madde 12- Vilâyet Şûraları vilâyetler halkınca müntehapazadan mürekkeptir. Vilâyet Şûralarının içtima devresi iki

senedir. İçtima müddeti senede iki aydır.Madde 13- Vilâyet Şûrası, azası meyanında icra amiri

olacak bir reis ile muhtelif şuabatı idareye memur azadanteşekkül etmek üzere bir idare heyeti intihab eder, İcrasalahiyeti daimi olan bu heyete aittir.

Madde 14- Vilâyette Büyük Millet Meclisi’nin vekili vemümessili olmak üzere vali bulunur. Vali, Büyük MilletMeclisi hükûmeti tarafından tayin olunup vazifesi devletinumumi ve müşterek vazaifini rüyet etmektir. Vali yalnızdevletin umumi vazaifile mahalli vazaif arasında tearuzvukuunda müdahale eder.

KazaMadde 15- Kaza yalnız idari ve inzibati cüzü olup

manevi şahsiyeti haiz değildir. İdaresi Büyük Millet Meclisihûkümeti tarafından mansup ve valinin emri altında birkaymakama mevdudur.

NahiyeMadde 16- Nahiye hususi hayatında muhtariyeti haiz bir

manevi şahsiyettir.Madde 17- Nahiyenin bir şûrası, bir idare heyeti ve bir

de müdürü vardır.Madde 18- Nahiye şûrası, nahiye halkınca doğrudan

doğruya müntehap azadan terekküp eder.Madde 19- İdare heyeti ve nahiye müdürü, nahiye şûrası

tarafından intihap olunur.Madde 20- Nahiye şûrası ve idare heyeti kazai, iktisadi

ve mali salahiyeti haiz olup bunların derecatı kavaninimahsusa ile tayin olunur.

Madde 21- Nahiye bir veya birkaç köyden mürekkepolduğu gibi bir kasaba da bir nahiyedir.

Umumi MüfettişlikMadde 22- Vilâyetler iktisadi ve içtimaî münasebetleri

itibariyle birleştirilerek umumi müfettişlik kıtaları vücudagetirilir.

Madde 23- Umumi müfettişlik mıntakalarının umumisurette asayişinin temini ve umum devair muamelatınınteftişi, umumi müfettişlik mıntakasındaki vilâyetlerinmüşterek işlerinde ahengin tanzimi vazifesi Umumimüfettişlere mevdudur. Umumi müfettişler Devletin umumivazaifile mahalli idarelere ait vazaif ve mukarreratı daimisurette murakebe ederler.

Maddei Münferideİşbu kanun tarihi neşrinden itibaren meri olur. Ancak

elyevm münakit Büyük Millet Meclisi 5 Eylül 1336 tarihlinisabı müzakere kanununun birinci maddesinde gösterildiğiüzere gayesinin husulüne kadar müstemirren müçtemibulunacağı cihetle işbu Teşkilatı Esasiye Kanunundaki4’üncü, 5’inci, 6’ncı maddeler gayenin husulüne elyevmmevcut Büyük Millet Meclisi adedi mürettebinin sülüsanıekseriyetle karar verildiği takdirde ancak yeni intihabdanitibaren meriyül icra olacaktır.

Beş değişiklik20 Nisan 1340 (1924) ve 491 sayılı Teşkilât-ı Esasîye

Kanunu ile de Türkiye hukuk normlarına uygun ilkanayasaya kavuşmuştur. 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiyekanunu (Anayasa)’nda;

1) 11 Nisan 1928 tarih ve 1222 sayılı Kanunla Teşkilât-ıEsasîye Kanunu’nun 2, 16, 26 ve 38’inci maddelerinde,

2) 10 Kanunuevvel 1931 tarih ve 1893 sayılı KanunlaTeşkilât-ı Esasîye Kanunu’nun 95’inci maddesinde,

3) 5 Kanunnuevvel 1934 tarih ve 2599 sayılı KanunlaTeşkilât-ı Esasîye Kanunu’nun 10 ve 11’inci maddelerinde,

4) 10 Kanunnuevvel 1937 tarih ve 3115 sayılı KanunlaTeşkilât-ı Esasîye Kanunu’nun 2, 44, 47, 49, 50, 61, 74 ve75’inci maddelerinde ve

5) 10 Teşrînisânî 1937 tarih ve 3272 sayılı KanunlaTeşkilât-ı Esasîye Kanunu’nun, 44, 47, 48, 49, 50 ve 61’incimaddelerinde olmak üzere, beş değişiklik yapılmıştır.

(26 Mayıs 2009 http://tr.wikipedia.org/wiki/Te%C5%9Fkil%C3%A2t-%C4%B1_Esas%C3%AEye_Kanunu” adresinden alındı...)

de dayanmamaktadır. 1921 Anayasası olarakifade edilen 1921 Teşkilat-ı EsasiyeKanunu’nun hiçbir maddesinde Kürt ifadesi,Kürdistan kavramı geçmemektedir. Anılanyasanın 11. maddesinde Vilayetlerin hangikonularda “muhtariyete” sahip olduğunuyazmaktadır. Bu maddede bu muhtariyetinsınırları çizildiği gibi, 14. maddesinde “yerelyönetim” ile herhangi bir çelişkinin çıkmasıdurumunda Valinin müdahale edeceğini, yanison sözün Vali tarafından söyleyeceğini ifadeetmektedir. Daha ayrıntılı olarak “Nahiye”başlığı altında yazılan maddelerinde“muhtariyet”ten söz edilmektedir. Ancakbunların hiçbiri, “Kürtler için muhtariyet”anlamına gelmemektedir. 21 Anayasası’ndanyapacağımız bu bölümle ilgili aktarmalargerçekliğin ne olduğunu gözler önünesermektedir.

“NahiyeMadde 16- Nahiye hususi hayatında

muhtariyeti haiz bir manevi şahsiyettir.Madde 17- Nahiyenin bir şûrası, bir

idare heyeti ve bir de müdürü vardır.Madde 18- Nahiye şûrası, nahiye

halkınca doğrudan doğruya müntehapazadan terekküp eder.

Madde 19- İdare heyeti ve nahiyemüdürü, nahiye şûrası tarafından intihapolunur.

Madde 20- Nahiye şûrası ve idare heyetikazai, iktisadi ve mali salahiyeti haiz olupbunların derecatı kavanini mahsusa ile tayinolunur.

Madde 21- Nahiye bir veya birkaçköyden mürekkep olduğu gibi bir kasaba dabir nahiyedir.” (http://tr.wikipedia.org/wiki/Te%C5%9Fkil%C3%A2t-%C4%B1_Esas%C3%AEye_Kanunu)

Yine bu anayasada kavram olarak“Kürdistan milletvekilliği vardır” sözü tamanlamıyla bir uydurmadır. Bu konudaki maddeşöyledir: “Madde 4- Büyük Millet Meclisivilayetler halkınca müntehap azadanmürekkeptir.” (Bu Anayasanın tamamınıaşağıda bir Ek olarak sunacağız.) Yani BüyükMillet Meclisi’nin vilayetlerde yaşayan halktarafından seçilen üyelerden oluştuğunuanlatmaktadır.

Kuşkusuz Osmanlı İmparatorluğu’nunyıkıntıları ve yine Osmanlı Meclis-i Mebusan’ıtarafından kabul edilen Mısak-ı Milli üzerindekurulmak istenen bir devletin temel örgütlenmeyasasının o günün koşullarından etkilenmesi,kimi denge ve “duyarlılıkları” yansıtmasıanlaşılırdır. İmparatorluktan ulus devlete geçişsürecinin izlerini taşıyan bu anayasa, İhtiyatTerakki milliyetçiliğinin damgasını taşır vemerkeziyetçi yanı ağır basar.

Kuşkusuz konumuz bu tartışmanınayrıntıları değildir. Türk Milli Savaşı veKürtlerin bu savaştaki yerleri ve konumlarıbaşka yazılarımızda genişçe tartışılmıştır. Şukadarını vurgulamakla yetinelim: Ortada çokbüyük bir çarpıtma ve tahrifat var. Bu, bilinçlibir bilinç katliamı, bellek silme veruhsuzlaştırma hareketidir; İmralı eliyle veonun üzerinden 10 yıldır sistematik bir biçimdeuygulanmaktadır. Gelinen noktada kendine enhafif deyimle “ikinci sınıf vatandaşlığını”yakıştırma davranışı, bugün egemen bir siyasaldavranış haline gelmişse, bu, kabul edilmelidirki, İmralı’nın başarısıdır!

Bu başarılarından övünç duyabilirler! Ama bu, tarihimize utanç verici bir tarihsel

kesit olarak geçmekten kurtulamayacaktır!

Teşkilât-ı Esasîye Kanunu

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Baskı ve teröre geçit yok!26 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/20 H 29 Mayıs 2009

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu(KESK) Genel Merkezi ile Eğitim ve BilimEmekçileri Sendikası’nın (Eğitim-Sen) bazışubelerine 28 Mayıs sabahı düzenlenen eş zamanlıbaskınlar sonucunda 35 kamu emekçisi gözaltınaalındı.

KESK üyelerine beş ilde gözaltı ve baskınlar…İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararı

doğrultusunda KESK yönetici ve üyelerine yönelikAnkara, İstanbul, Van ve Manisa’da başlatılanoperasyonlar kapsamında KESK’in Ankara’daki genelmerkez binası sabah saat 06.30 sıralarında terörlemücadele polisleri tarafından basıldı.

KESK Genel Merkezi’nin yanı sıra Eğitim-SenVan Şubesi ile çok sayıda kamu emekçisinin evlerinedüzenlenen baskınlar sonucunda gözaltılar yaşandı.

KESK Kadın Sekreteri Songül Morsümsül,Eğitim-Sen Kadın Sekreteri Gülçin İsbert, Eğitim-SenAnkara 2 No’lu Şube üyesi Lami Özgen‘in dearalarında bulunduğu kamu emekçileri gözaltındatutuluyorlar.

KESK’ten basın açıklaması“PKK operasyonu” kapsamında yaşanan gözaltı

saldırısının hemen ardından sabah saatlerinde basınaaçıklama yapan KESK Genel Başkanı Sami Evrenyaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“İlk olarak mahkemeye çıkmamış insanların olayınsıcağı sıcağına suçlanması, PKK’lı diye kodlanmasıdoğru değil. Bu insanlar sendikamızın üyesi ve

çalıştıkları yer adresleri belli, polisin çağırıpifadelerini istediği zaman alabilir. Bu tür bir baskınlaörgütümüz kamuoyu önünde itham altına alınıyor.Bunu kabul etmemiz mümkün değil.

Başbakan geçtiğimiz günlerde geçmişte farklıkimliklere yönelik Faşizan uygulamalar yapıldığını,bunun hata olduğunu söylemişti. Anlaşılan o ki bugünde Başbakan aşan kimi işler işler yapılıyor. Benzerifaşizan ve baskıcı bir uygulama ile bugün sendikamızkarşı karşıyadır. KESK muhalif kimliğini devamettirecektir.”

KESK üyeleri ise çeşitli illerdeki gözaltı vebaskınları bugün öğle saatlerinde Ankara’da YükselCaddesi’nde gerçekleştirecekleri basın açıklamasıylaprotesto edecekler. Gözaltı terörünün saat 18.00’deTaksim Gezi Parkı’nda gerçekleştirilecek bir eylemlede protesto edilmesi bekleniyor.

Eğitim-Sen: “Üye ve yöneticilerimiz serbestbırakılsın!”

Üye ve yöneticilerinin gözaltına alınmasına ilişkinyazılı açıklama yapan Eğitim-Sen ise şu ifadelere yerverdi:

“Sendikamıza ve KESK’e yönelik olarakgerçekleştirilen bu hukuk dışı mücadele, bizleribugüne kadar her türlü baskıya rağmen yürüttüğümüzmücadelemizden alıkoymayacaktır. Yaşanangözaltıların sona ermesini istiyor, Eğitim Sen olarakgözaltındaki üye ve yöneticilerimizin en kısa süredeserbest bırakılmasını talep ediyoruz.”

KESK ve bağlı sendikalarayönelik devlet terörü

Eğitim-Sen İstanbulbölge toplantısının

ardından…Eğitim-Sen’in 23 Mayıs’ta İstanbul’da

gerçekleştirdiği bölge toplantısı bir kez daha gruplararası çatışmanın ne kadar derinleştiğini ortayakoymuştur. Öyle ki, devrimcilerin KESK’inreformist yöneticilerine yönelttiği eleştirilerden“daha sert” söylemlere başvurulabilmektedir. Çirkinboyutlara varabilen bu grupçu tartışmalar hareketigüçten düşürmektedir.

Devrimci dinamikler tarafından büyük bedellerlekurulan sendikalarımız, reformist-liberal anlayışlartarafından uzlaşmacı-icazetçi mücadele çizgisineçekilmeye çalışılmıştır. Reformist anlayışlar,devrimcileri sendikalarda etkisizleştirmek ya dauzaklaştırmak için türlü ayak oyunlarını ve karalamapolitikalarını hayata geçirmişlerdir.

Elbirliğiyle fiili mücadele hattı yerine uzlaşmacıçizgiyi sendikaya hakim kılmaya çalışanlarhareketin dibe vurmasının baş sorumlularıdır. Artıktüketecek bir şey kalmadığı için sıra şimdibirbirlerine gelmiştir. Sorun da buradadır aslında.Dün ilkesiz ittifaklarla bir aradayken, kolkolagirerek devrimci güçlerin tüm çabalarına rağmen4688’e çanak tutarken, anadilde eğitimi yangıdanmal kaçırır gibi tüzükten çıkarırken, tabaninisiyatifini hiçe sayarak altı boş eylem kararlarıalarak diri unsurları bile umutsuzluğa, mücadeleyekarşı inançsızlığa iterken “ak”tınız da, şimdi mikimileriniz kara oldu, kimileri gri...

Dün sendika yönetimlerinde hepiniz aynıilkesizliği ve mücadelesizliği savunmuyormuydunuz? Geçmişte hareketi geriye çeken,uzlaşmacı, pasif, hak almaktan uzak, kitleyi yoranve bezdiren kararların altına birlikte imza atmadınızmı? Kamu emekçileri hareketini gerileten, fiili-meşru mücadele hattını hukuksal-pasifist mücadelehattına çeviren sizler değil miydiniz? Şimdi ne olduda birbirinize düştünüz, mücadelenin ihtiyaçlarındanuzak kısır tartışmalarla birbirinizi yemeyebaşladınız? Dar grupsal çıkarlarınız çatışınca mıaklınıza geldi en devrimci söylemlerle muhalefetetmek? Bugüne kadar MYK’da idiniz de hangimücadeleci kararların altına imza attınız?

Eğitim-Sen’in İstanbul bölge toplantısı bir kezdaha mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt vermektenuzak kalmıştır. KESK ve Eğitim-Sen’in yıllardıriçinde bulunduğu olumsuz tablo ve bunlarınsorumluları bir kez daha sınıfsal değil grupsalçıkarlarının gereğini uygun davranarak sınıftakalmıştır.

Bu tablo bir kez daha devrimci, ilerici kamuemekçilerine mücadeleci bir odak olarak hareketegeçme görev ve sorumluluğunu hatırlatmaktadır.

Sosyalist Kamu Emekçileri / Kırklareli

BDSP: Faşist teröre karşı KESK’isavunmaya çağırıyoruz!

Son dönemde artan devlet terörü yeni bir boyut kazandı.Bu kez hedefte kamu emekçileri var. Jandarma tarafından 28Mayıs sabahı sabah saatlerinde başlatılan operasyonlarda çoksayıda kamu emekçisi gözaltına alındı. Saldırılar, KESKGenel Merkezi’ne yapılan baskınla devam etti. Gelen ilkhaberlere göre jandarmanın hala sendikada olduğubelirtiliyor. KESK Genel Merkez Kadın Sekreteri SongülMorsümbül ve Eğitim-Sen Genel Merkez Kadın SekreteriGülçin İsbert’in de aralarında olduğu yaklaşık 35 kişiningözaltına alındığı gelen bilgiler arasında.

On binlerce üyesi olan KESK’in basılarak yönetici veüyelerinin gözaltına alınması tam bir faşist terör örneğidir.Bu türden bir saldırının örneğine ancak askeri darbedönemlerinde rastlanabilir.

Bu terörün hedefinde emekçiler var. Bu terörün hedefindeemekçilerin haklı mücadelesi var. Bu terörün hedefinde Kürthalkı var. Emekçilerin mücadelesi ezilmeye, Kürt halkı dayalnızlaştırılmaya çalışılıyor.

Bu gözü dönmüşlük gösteriyor ki, düzen güçlerinin “Kürt sorununda çözüm” iddiası tam bir aldatmacadır.Bu düzenin inkar ve imhadan başka bir çözümü yoktur. Çözüm diye pazarlanan bu düzene ve devletine teslimolma dayatmasıdır. KESK’e ve emekçilere yapılan bu kaba saldırı düzen güçlerinin yalanlarını açığa vurmuş,onların gerçekte emekçilerin ve Kürt halkının yeminli düşmanları olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), tüm ilerici ve devrimci güçleri, sendika ve kitle örgütlerinive emekçileri ve KESK’i savunmaya ve sahiplenmeye çağırıyor.

KESK’e yönelik devlet terörüne son!Gözaltılar serbest bırakılsın!Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)28 Mayıs 2009

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Haftalık gazetemiz Kızıl Bayrak’ın “Mevzidirenişlerle sınıf dayanışmasını yükseltelim!İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” kapaklı sonsayısının dağıtımını 25 Mayıs günü SarıgaziDemokrasi Caddesi’nde yaptık.

Sermayenin saldırılarını arttırdığı bir dönemde

gerçekleştirdiğimiz gazete satışı hem coşkusu hemde kitleselliğiyle dikkati çekti. Gazete satışına ilgigösteren işçi ve emekçilerle satış boyuncakonuşuldu. Kısa bir süre içinde 25 gazeteyiemekçilere ulaştırdık.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

CMYK

MücadelePostası

Hacı Ali Bey Mah., Çelikel Sok., Sakarya İş Hanı Kat: 5No: 58 ESKİŞEHİR

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 120.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Özgüner ödülleri Arslan ve Çeber’e...

İstanbul Tabip Odası (İTO), eski Türk TabiplerBirliği Merkez Konseyi Üyesi Dişhekimi SevinçÖzgüner’i ölümünün 29. yılında düzenlediği etkinlik ileandı.

Etkinlik kapsamında 2009 yılı Sevinç Özgüner Barış,Demokrasi ve İnsan Hakları Ödülleri verildi.

DİSK, KESK, TMMOB, İHD, İstanbul DişhekimleriOdası, THİV, İTO ve İTO İnsan HaklarıKomisyonu’ndan oluşan jüri, bu yılki ödülleri, DESAdirenişçisi Emine Arslan ve Metris Hapishanesi’ndegördüğü işkenceler sonucu hayatını kaybeden EnginÇeber’e verdi.

Yapılan konuşmaların ardından, Sevinç Özgüner’inyaşamını anlatan sunum, sinevizyon eşliğindegerçekleşti. Sunumda, 12 Eylül 1980’e girerken birçokaydının katledildiği belirtilerek, 12 Eylül’ün sağlıkalanına etkilerine değinildi.

DESA direnişçisi Emine Arslan’ın direniş sürecinianlatan bir sunumla devam eden etkinlikte, Deri-İşGenel Başkanı Musa Servi bir konuşma yaparakDESA’daki sendikal mücadele sürecine değindi.

Ardından Engin Çeber ile ilgili bir sunumgerçekleştirildi ve Çeber’in cezaevinde gördüğüişkencelerin delillerinin kameralara yansıdığı görüntülergösterildi. Ardından Engin Çeber’in avukatı birkonuşma yaptı.

Emine Arslan ödül töreninde yaptığı konuşmada,direniş sürecini anlatarak, mahkeme kararına rağmen işealınmadığını belirtti. DESA’daki çalışma koşullarına dadeğinen Arslan, sömürüye karşı birleşik mücadeleverilmesi gerektiğini belirterek, “koşullarımızıdeğiştirmek bizim elimizde” dedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İstanbul Tabip Odası (İTO), 22 Mayıs tarihinde yaptığı yazılı açıklama ile, “Beykoz DevletHastanesi’nde neler oluyor?” diye sordu.

İTO’nun açıklaması, 3-4 ay önce, poliklinikleri, 15 gün önce de servis ve ameliyathanesi hizmetesokulan Beykoz Devlet Hastanesi’nin kapatılarak, Beykoz’daki nüfuzlu çevrelerin isteği doğrultusunda birfizik tedavi hastanesi yapılacağına ilişkin duyumların alınması üzerine gerçekleşti.

Açıklamada; bundan 18 ay önce, 3 ay içinde sona ereceği söylenerek tadilata alınan Beykoz DevletHastanesi’nin aradan geçen 20 aylık süreye rağmen tadilatının bitirilemediği ifade edildi. Sağlıkçalışanlarının bu durumla ilgili olarak endişeli bir bekleyiş ve huzursuz bir ortamda çalışmalarına devamettikleri belirtildi. Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Müdürlüğü açıklamayı yapmaya davet edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Beykoz’da neler oluyor?

Sarıgazi’de Kızıl Bayrak satışı

Haramiler krizin faturasını işçilere kesmeye devam ediyor. Krizi bahane ederek, bazen topluca ve bazende tek tek işçileri işten atıyorlar. Kriz bahanesiyle fatura bu kez de Entes işçisi Gülistan Kobatan’a kesilmişbulunuyor.

Entes, İstanbul-Dudullu’da kurulu, devrimci politik faaliyetin yürütüldüğü, devrimci bildiri vebültenlerin hiç eksik olmadığı küçük bir işyeridir. Gülistan Kobatan da OSİM-DER yönetim kuruluüyesidir. Yani o, sınıf bilinçli örgütlü bir işçidir. İşten atılmasının gerçek nedeni de budur.

Gülistan Kobatan, kendisine yakışanı yapmış, tıpkı Emine Arslan gibi direniş yolunu seçmiştir. 14Mayıs’tan beridir direniştedir. O’nun direnişi tümüyle haklı bir direniştir. Fakat daha da önemlisi bu direniş,bilinçli ve öncü bir çıkışın ifadesi olan bir direniştir. Tam da bu nedenle Kobatan her türden desteği haketmektedir.

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu olarak, Gülistan Kobatan’ın başlattığı direnişidestekliyor, tüm sınıf kardeşlerimizi, O’nun yaktığı direniş ateşini büyütmeye ve yaymaya çağırıyoruz.

Yaşasın sınıf dayanışması!İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR)27 Mayıs ‘09

BİR-KAR: “Gülistan Kobatan’ladayanışmaya!”

Gazi’de Kaypakkaya anmasıDemokratik Haklar Federasyonu (DHF) Gazi Mahallesi’nde yaptığı yürüyüşle İbrahim Kaypakkaya’yı

andı.24 Mayıs günü Eski Karakol önünde toplanan kitle sloganlarla yürüyüşe geçti. Gazi Mezarlığı’na kadar

gerçekleştirilen yürüyüş boyunca “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!”,“Önderimiz İbrahim, İbrahim Kaypakkaya!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Patron-ağa devletiniyıkacağız!” sloganları coşkuyla atıldı.

Mezarlık başında devrim şehitleri anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu ve DHF adına basınaçıklaması gerçekleştirildi. Açıklamanın ardından atılan sloganlarla anma sonlandırıldı.

Yaklaşık 500 kişinin katıldığı eyleme BDSP de destek verdi.Kızıl Bayrak / GOP

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 2009-20

Devrimci sanatçılarımızı saygıyla anıyoruz...

Ahmet Arif, Nazım Hikmet, Orhan Kemal...