sİ kızıl bayrak 2009-25

32
Sayı: 2009/25 3 Temmuz 2009 1 TL Sosyalizm İçin Askeri darbeleri ve faşizmi yaratan sermaye düzenidir Sermayenin uşakları darbecilerle hesaplaşamaz! Hesabı emekçiler soracak! ...

Upload: kizilbayrak

Post on 21-Feb-2016

258 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı 2009-25 / Temmuz

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Sayı: 2009/25 3 Temmuz 2009 1 TL

Sosyalizm İçin

Askeri darbeleri ve faşizmi yaratan sermaye düzenidir

Sermayenin uşakları darbecilerle hesaplaşamaz!

Hesabı emekçiler soracak!

...

Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

2 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERDüzen içi çatışmanın son perdesi ve devrimci müdahalenin artan önemi . . . . 312 Eylül’ün hesap defterini KenanEvren’in yargılanması da, intiharı dakapatamaz! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4CHP’nin “12 Eylülcüler yargılansın”manevrası ve gerçekler. . . . . . . . . . . . . . 5Batan da, kriz içinde debelenen de asalak sermaye düzenidir! . . . . . . . . . . . 6Sağlıklı bir toplum ve sağlıklı bir gelecek sosyalizmle mümkündür!... . . . . . . . . . . 7Faşist teröre karşı direnişte sınıfta kalan “siper yoldaşları”... . . . . . . 82 Temmuz etkinlikleri... . . . . . . . . . . 9-10Basın-İş İstanbul Şube Yönetimi’nigerçekleri açıklamaya davet ediyoruz... 11Kent AŞ direnişi sürüyor… . . . . . . . . . 12Entes direniş güncesi.... . . . . . . . . . . . . 13İşçi ve emekçi hareketinden...... . . . 14-15Kapitalizmin krizine karşı kölelikyasalarını parçalamak için devrimci sınıf mücadelesi!. . . 16-17DESA deneyimi üzerine. . . . . . . . . . . . 18KİP çalışanı işçilere dönükgerici saldırı... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19Esenyurt Tekstil İşçileri Kurultayı sonrasıçalışmamızda yeni bir dönem başlamıştır! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20Esenyurt Tekstil İşçileri Kurultayıgerçekleşti! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21Emekçi kadın mücadelesi ve sendikalar . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22-23ABD destekli faşist çeteler, halklarınmilitan direnişiyle püskürtülecektir! . . . . . . . . . . . . . . . 24-25Molla rejimi halk hareketini devletterörüyle sindirmeye çalışıyor! . . . . . . 26Siyonist İsrail’in soykırımcı politikasıbir kez daha tescil edildi! . . . . . . . . . . . 27“İşçi sınıfı ya devrimcidir, ya da hiçbir şey!” . . . . . . . . . . . . . . . . . 28Krizin faturası kapitalistlere! . . . . . . . . 29Ulusal Sorun-Kürt SorunuSempozyumu. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2009/25 l 03 Temmuz 2009Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2009/25 H 02 Temmuz 2009

Devletin istatistik kurumunun yaptığı araştırmayagöre, Türkiye ekonomisi son bir yıllık dönem içerisindeyüzde 13.4 oranında küçülmüş. Bu, ikinci paylaşımsavaşı sırasında yaşanan küçülmeye çok yakın bir oran.Yani savaş sırasında görülebilecek türden bir ekonomikyıkımla yüzyüze bulunuyoruz. Elbette bu ekonomikyıkım tablosuna büyük bir sosyal yıkım da eşliketmektedir. Gün geçtikçe sosyal yıkımın boyutları dahada artacaktır.

Bunu bu kadar kesin ifade etmemizin nedeni,ekonomik-sosyal yıkımın faturasının işçi sınıfı veemekçilere kesilmiş olmasıdır. Sermaye için bundanbaşka bir alternatif de bulunmuyor. Sermayeyehalihazırda devlet korumasında ve tüm kamukaynaklarıyla birlikte İşsizlik Sigortası Fonu gibiişçilere ait kaynaklar da emrine sunuldu. İşçi sömürüsükatlandı. Yüzbinlerce işçi kapı önüne konulurken,çalışmaya devam edenlerin sırtındaki iş yüküalabildiğine arttırıldı.

DİSK’in yaptığı araştırmaya göre, işsizlik yaklaşık6 milyon 500 bine ulaştı. Eğitim, sağlık ve sosyalgüvenlik gibi ‘sosyal ödemeler’ azaldı. Toplam gerininbölüşümde ücretlerin payı, 1999 yılında yüzde 30 iken,bugün yüzde 22 seviyesine düştü. İstatistik kurumuverilerine göre son üç ayda iç tüketimin yüzde 9.2daraldığı düşünülürse, toplumu saran yoksullaşma vesefaletin tablosu da daha iyi anlaşılabilir.

Tüm bu tablo kapitalizmin üretici güçleri nasıltahrip ettiğini gösteriyor. Milyonlarca insan yoksullukve sefaletin batağına itilirken, kapitalist özel mülkiyettekeli altında üretim araçları hurdaya çekiliyor, işçi veemekçiler üretim sürecinden dışlanıyor. İhtiyaç, üretimaraçları ve üretim yapmak için işgücü fazlasıyla varken,bu düzen bunları bir birinden koparıyor.Değersizleştiriyor, kâr oranlarını arttırmak dışında biryasa tanımıyor. Sonuçta kapitalizm büyük ekonomik vesosyal felaketler üretti, yeni ve daha büyük felaketleriise böylelikle hazırlıyor.

Ekonomik ve sosyal yıkımın tablosu bu iken, işçisınıfı ve emekçiler cephesinden ise homurtular hergeçen gün daha güçlü biçimde duyuluyor. Bilinçlieylem yolunda olmasa da çeşitli biçimlerde ve bireyselbazda kalan öfke patlamaları oldukça yaygın. Öte

taraftan iseyıkımınboyutlarıdüşünüldüğündeyetersiz de olsaeyleme geçenişçi ve emekçibölüklerine hergeçen günyenileriekleniyor.

Ancak buhaliyle de henüzhomurdanmasınırlarınıaşamıyor.İhtiyaç, birleşik-militan devrimcibir sınıfmücadelesidir.Fakat bumücadele belli bir düzeyde örgütlülüğe ve kararlı birönderliğe sahip olmayı gerektiriyor. Ne yazık ki, işçisınıfı ve emekçilerde olmayan da bunlar. Ancak buzayıflıklar karşısında, mevcut “hoşnutsuzluk”toplumsal öfkenin ne kadar derin ve yoğun olduğunabir işaret sayılmalıdır.

Yoğunlaşan öfke ve hoşnutsuzluğa kanal açacak birsiyasal pratik ile birlikte, ortaya çıkacak dalgalarıkarşılayacak bir örgütsel hazırlık bugünün en önceliklive önemli ihtiyacıdır. Bunun için mevcut güç veimkanların sınırlarına takılmadan sınıf mücadelesinigeliştirmeye yoğunlaşılmalıdır. Ama bu da siyasal veörgütsel niteliği yükseltmek göreviyle iç içeyürütülmelidir.

İçerisinde bulunduğumuz sıcak yaz günlerini bubakımdan asgari bir başarıyla örgütlediğimizde, sınıfmücadelesi açısından sıcak geçmesi muhtemelsonbahara hazırlıklı girmiş olacağız. Böylelikleekonomik ve sosyal yıkımın doğuracağı büyük öfkeyidoğru kanala yöneltme imkanlarını ve zeminleriniçoğaltacağız. Böylece milyonların gelecek umutlarınıyeşertebileceğiz.

KKii ttaappçç ıı vvee bbaayy ii ii lleerrddee.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 3Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

“AKP ve Gülen hareketini bitirme planı” başlıklıbelgenin ortaya atılmasının ardından, düzencephesinde bir süredir yaratılmış bulunan “uyum”havası da sona erdi. Bir süredir aralarındakikarşıtlıklar soluklaşmaya başlayan çatışan güçler, tümgövdeleriyle yeniden açığa çıktılar. Böylelikle düzeniçi çatışma ve rekabetin geçici ve aşılmış bir süreçolmadığı, tüm taraflarıyla birlikte varlığını koruduğubir kez daha görülmüş oldu. Geçici soluklanmalar veortak çıkarlar ile ortak efendilerin zoruyla yan yanagelişlerin bu gerçeği değiştirmediği, mücadelehalindeki gerici odakların sürekli olarak birbirinigözettiği ve teyakkuz halinde olduğu ortaya çıktı.

“AKP’yi ve Gülen hareketini bitirme belgesi”nindeşifre edilmesinin akabinde karşı taraf “darbetezgahlamak” iddiasıyla orduyu hedef aldı. Sonderece yoğun ve sistematik bu kampanya karşısındaordu, daha çok savunmada kalarak saldırıyısavuşturmaya çalıştı. Bu kapsamda Başbuğ ileErdoğan bir araya gelerek bir orta yol bulmaya daçalıştılar. Bu görüşmenin ardından sular durulmuşgibiydi. Göründüğü kararıyla yeni bir “mutabakat”avarılmıştı. Ancak çok geçmeden ortada bir“mutabakat”tan ziyade taahhütlerin olduğu görüldü.

“Belge”nin emir-komuta zinciri içindehazırlandığını kabul etmeyen ordu, “belge”nin orduiçerisinde hazırlandığı açığa çıkarıldığı durumdasorumluların kesin olarak cezalandırılacağıtaahhüdünü vermekteydi. Bununla birlikte “belge”ninsahte çıkması durumunda ise bunun kendisineyönelik tezgahlanmış bir yıpratma kampanyasıolduğu gerekçesiyle hesabını soracağı tehdidinisavurmaktan da geri kalmıyordu. BöylelikleGenelkurmay’ın en kötü ihtimalle kendi içerisindebazı kurbanlar vererek saldırılar karşısında manevrayapacağı görülmekteydi. Fakat bu durumda da,generaller ordu içerisinde büyük bir itibar kaybıyaşardı. Bu haliyle de “belge”yi tümden reddetmekve sahteliği konusunda ısrar etmek seçeneği daha ağırbasıyordu.

Bunun için generaller, askeri mahkemenin kadükhukukuyla belgenin sahteliğini ilan etme yolunu seçtive Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ belgeyi bir“kağıt parçası” olarak tanımlayarak kendilerineyönelik asimetrik bir psikolojik harekat yürütüldüğüsuçlamasında bulundu. Ancak, Genelkurmay’ın buhamlesine yanıt gecikmedi. Tayyip Erdoğankendilerine yönelik bir darbe girişiminin varlığıkonusunda ısrar etti ve ardından da jet hızıylageçirilen bir yasa değişikliğiyle askerlerin sivilmahkemelerde yargılanmasının önü açıldı. Bu tutum,Genelkurmay’ın blöfüne karşı rest çekmek anlamıtaşıyordu. Nitekim yasa değişikliğiyle birlikte“belge”de imzası bulunan albay gözaltına alınaraktutuklandı. Bu, çatışan güçler arasında artık silahlarınçekildiği bir noktayı gösteriyordu. Ancak hamleüstünlüğü AKP tarafındaydı, dahası ordu karşısındaartık güç dengesinin kendi lehine değiştiği yönündebir güç gösterisi de yapmış oluyordu.

Bu aşamadan sonra ise ordu karşı bir hamleyapmak yerine sorunu masa başında çözmeyi seçti.Konu peşpeşe yapılan zirvelerde masaya yatırıldı veyapılan son MGK toplantısının sonuç bildirgesinde

Genelkurmay’ın yıpranan imajına cila olacak türdenbazı ifadelerle çatışmanın harareti bir parçadüşürüldü. Ardından da tutuklanmış bulunan albayserbest bırakılarak silahlar indirilmiş oldu. Düzen içiçatışmanın bir perdesi daha böylelikle kapanmışgörünüyor.

Fakat, son yaşananlar bu çatışmada güçlerarasındaki dengelerin değişmekte olduğunu ortayakoydu. Her ne kadar, efendilerin ortak çıkarları (kiGenelkurmay Başkanı “belge”yi “kağıt parçası”olarak nitelediği çıkışında bölgesel gündemlerdenbahsederek bu olguya işaret etmişti) çatışmayı birnoktada sınırlamaktaysa da, bu kuşkusuz düzengüçleri arasındaki güç ve nüfuz mücadelesinde ortayaçıkan yeni dengeleri göstermektedir. Bu aşamadaTayyip Erdoğan’ın “polis rejimin güvencesidir”biçimindeki sözleri de dikkat çekicidir. Ordununmilitarist gücüne karşılık, dinci cephenin poliseyaslandığı bir sır değil. Yaşanan çatışmayı gerçek biriktidar mücadelesi olduğunu gösteren bu olgununaltının Erdoğan tarafından çizilmiş olması ise, dincicephenin ulaştığı güce ve özgüvene ışık tutmaktadır.

Diğer taraftan son yaşananlar, AKP ve yandaşlarıcephesinden darbeciliğe karşı verilmiş kahramancabir demokrasi mücadelesi olarak yansıtılsa da,çatışmanın seyri içerisinde karşılıklı olarak yapılanmanevralar bunu yalanlamaktadır. Öyle ki AKP veyandaşlarının mücadelesinin genel olarak darbeciliğe,darbeciliğin kendisine yönelik olan biçimine karşıolduğunu ortaya koymuştur. CHP de zaten “mademdarbeciliğe karşısınız o zaman 12 Eylül’ündarbecilerini yargılayın” biçiminde bir manevrayaparak bu gerçeğe işaret etti. Ancak, CHP’nin buyaptığının bir manevradan ibaret olduğu açık olduğuölçüde AKP de CHP’nin davetini kabul etti. Buaşamadan sonra ise dikkat çekici biçimde birbirinitamamlayan iki eğilim ortaya çıktı. Eğilimlerdenbirincisi, 12 Eylül darbesini ve Evren’i açıktansahiplenmek ve savunmak biçiminde oldu. Diğeri ise,bizzat Tayyip’in ağzından ifade edildiği biçimiyle“konuyu sulandırmak” olarak değerlendirildi. Tümbunlar, yaşananları darbecilikle demokrasiyisavunanlar arasındaki bir mücadele olarak sunmayahala da hevesli olanlar payına yeterli bir yanıt oldu.

Tüm bunlar siyasal alanda bağımsız devrimci birodaklaşmanın ve buna bağlı olarak yapılması gerekenpratik-politik hazırlığın ne denli önemli olduğunugösteriyor. Özellikle İran örneği bu bakımdan son

derece açıklayıcı ve aydınlatıcıdır. İran’da uzunsüredir bir iç iktidar mücadelesi yürüten “reformcu”ve “muhafazakar” olarak tanımlanan burjuva kliklerarasında patlak veren çatışma, işçi sınıfı ve emekçihalkın inisiyatifiyle düzenin ve rejimin kendisineyönelme tehlikesini doğurduğunda bu burjuvakliklerin bir bütün olarak nasıl korktukları açığaçıkmıştı. Egemen güçler, bu deneyimden bir kez dahaiç mücadelelerinde kitlelerin enerjisine başvurmanınve onları sokağa taşımanın ateşle oynamak anlamınageldiğini görüyorlar. Zaten burjuvazinin bilinci bukonuda yeterince açıktır. Dahası, ordunun AKP veyandaşları karşısında savunmada kalıyor olmasınınnedenlerinden biri de, onun sahip olduğu kitledesteğidir. Diğer taraftan Cumhuriyet mitingleri gibibazı denemelerin dahi nasıl bu türden korkularladüzenlendiği biliniyor.

Fakat şurası da unutulmamalıdır ki, devrimcipolitika ve örgütlenmeyle birleşemediği ölçüdeemekçi kitlelerin kurulu düzenin siyasal mecralarınınsınırlarını zorlayan kendiliğinden öfke patlamalarıdüzeni aşmaya yetmez. Anlık patlamalar, hedefinibulamadan ortadan kaybolur gider. Elbette bu kadarıda kitlelerin ileri ve öncü unsurları açısından uyarıcıolur ve yeni arayışları gündeme getirir. Ancaksonuçta bir dalga kaçırılmış, önemli imkanlar da hebaedilmiş olur. Bunun için bugün düzen içi çatışmanınkendi mecrasından devam ettiği koşullarda, devrimcigüçler payına yapılması gereken, bu çatışmanınayrıntılarına ve rüzgarına kapılmadan, ancak buçatışmanın ortaya çıkardığı düzen gerçeğini de etkilibiçimde teşhir etmeyi ihmal etmeden işçi sınıfı veemekçileri kazanacak bir politik-pratik seferberlikiçerisinde olmaktır.

Ayrıca, bunu yapabilmenin imkanları daalabildiğine birikmiştir. Özellikle krizin faturasınıödeyen işçi ve emekçilerin artan hoşnutsuzlukları -- ile birlikte düzenin yeni faturalar çıkarmaktan başkabir seçeneğinin olmaması düşünüldüğünde, buimkanların daha da artacağı, sınıflar arası gerilimleringiderek toplumun baştan aşağı sarsacağı günlerinyaklaşmakta olduğu görülmektedir. Bugün yapılmasıgereken tüm bunların da bilinciyle devrimci görev vesorumluluklara daha sıkı sarılmak ve daha enerjik birörgütlenme çabası içerisine girebilmektir. Böyleyapıldığında düzen içi çatışma, devrimci sınıfmücadelesini büyütmenin ve düzeni alt etmenin birolanağı haline getirilebilir.

Düzen içi çatışmanın son perdesi ve devrimci müdahalenin artan önemi

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Hesap vermekten kurtulamazsınız!4 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

12 Eylül’ün hesap defterini Kenan Evren’inyargılanması da, intiharı da kapatamaz!

AKP hükümeti, “AKP’yi ve Gülen’i BitirmePlanı” haberiyle gündeme gelen belge tartışmalarıüzerinden rakiplerini köşeye sıkıştırmaya çalışırken,CHP de bu hamleye, hükümetin önüne “darbecileriyargılama” görevine koyarak yanıt verdi. Bugünekadar AKP hükümeti ile ordu arasındaki gerilimlisüreçlerde orduya destek veren ve bu nedenle de“statükoculuk”la eleştirilen CHP Genel BaşkanıBaykal, böylece siyaset sahnesinin “darbe” ve“belge” tartışmaları üzerinden şekillenmeyebaşladığı son süreçte bir karşı hamle yapmış oldu.

12 Eylül askeri darbesinin sorumlularınınyargılanması tartışmasına dönemin GenelkurmayBaşkanı ve darbeyi yapan Kenan Evren de katıldı.Evren, “Halka sorulsun. Eğer yargılansın derlerse,intihar ederim” dedi. TSK’nın emir komuta zinciriiçindeki tüm mensuplarının “kanunsuz uygulama”olan bu askeri darbeye katıldığını belirten Evren,“Haydi şimdi hepsini yargılayın” diye meydanokuyarak, “Darbeyi keyfimizden yapmadık, o dönemdarbe yapılması zorunlu bir hal almıştı” dedi.

CHP’nin Anayasa’nın geçici 15. Maddesi’ninkaldırılarak darbecilerin yargılanmasının önünüaçma iddiası taşıyan önerisine Tayyip Erdoğan da“Sulu şakalara gelmeyiz” yanıtını vererek“darbecilerle görülecek bir hesabı” olmadığını veipe un sereceğini belli etti. Zaten AKP’nin, yaklaşıkyedi yıldır hükümette olmasına rağmen bu konudahiçbir adım atmadığı, atmaya da niyetinin olmadığıbilinen bir gerçek. Belki şu anda CHP’nin sonmanevrası karşısında köşeye sıkışan AKP, onunla bukonuda oyunun bir gereği olarak bir süre “diyalogzemini” arayacak, fakat bir yolunu bulup bu işinsuyunu da çıkaracaktır.

CHP ise, bu son hamlesiyle iki kuş birdenvurmayı hedefleyerek bir yandan AKP’nin sözünüettiği konularda gerçekte somut adım atamayacağınıgöstermek, öte yandan da CHP hakkında oluşan“statükocu parti” imajını kitleler nezdinde yenilemekpeşindedir. Bilindiği üzere, bir süredir Kürtsorununun çözümü, mayınlı arazilerin köylülereverilmesi vb. konularda eski, statükocu çizgisindenfarklı bir görünüm içine giren CHP, aynı yöndekiçabasını bu sefer de 12 Eylül darbecilerininyargılanması konusunda göstermiş oluyor.

Hatırlanacağı üzere, 1982 yılında toplumun tümezilen kesimleri baskı altındayken, yüz binlerceilerici ve devrimci insan cezaevlerindeyken, 12 Eylülaskeri faşist cuntası sipariş üzerine bir anayasahazırlatarak halka zorla ve baskıyla onu kabul ettirdi.Anayasa için yapılacak halk oylamasına hayır oyukullanacaklar, oylamadan önce Kenan Evrentarafından “vatan haini” olmakla peşinen suçlandı.Bu anayasanın sonuna birkaç geçici maddeeklenmişti, bunlardan biri ise işte o 15. Madde’dir.Darbecilere “yargı dokunulmazlığı” sağlayarakonların adeta “koruma kalkanı” olan bu madde, 12Eylül darbesini yapanların, yaptıklarından hiçbirzaman sorumlu tutulamayacağını karara bağlar. İşte o“geçici madde”, 27 senedir “kalıcı” hale gelmiştir.Onca hükümet gelip geçmiş, fakat hiçbiri de bumaddeyi kaldıramamıştır. Çünkü bunların hepsi de

kendi varlık nedenleri olan sermaye düzenini“koruyup kollayan” 12 Eylül’ün ürünüdürler.

Öte yandan 12 Eylül darbecilerinin avukatlığınıyapmak da Doğan Medya Grubu’na düştü.Hürriyet’ten Ertuğrul Özkök ve Milliyet‘ten FikretBila, hemen 12 Eylül faşist darbesinin başı KenanEvren’le görüştü. Özkök, “Darbe olmasaydı bugünburada olmazdık” sözleriyle, açıktan darbeyi vedarbecileri savundu.

‘70’li yılların ikinci yarısında sürekli bir iktisadikrizin pençesinde kıvranan Türkiye kapitalizmi,1980 başında tıkanma noktasına gelmişti. 24 OcakKararları tıkanıklığı gidermenin, ekonomiyi yenitemeller üzerinde sözde yeniden kurmanın,büyümeyi ihracata dayamanın reçetesi olarakgündeme getirildi. Sermaye sözcüleri bu politikayı“ekonomik istikrar tedbirleri” olarak nitelediler.Serbestçe uygulanabilmesi ise “siyasi istikrar”abağlıydı, işte 12 Eylül faşist askeri darbesi bununkoşullarını yaratmayı amaçlıyordu. Bunun için dedarbenin koşullarının hazırlanması gerekiyordu.

Bunun için önce “sağ-sol” kavgası demagojisinezemin hazırlayan faşist saldırılar birbirini izledi.Faşist beslemeler tetikçi olarak kullanılarak iğrençcinayetler ve provokasyonlar gerçekleştirildi. Tümbunlarla askeri faşist darbenin zemini hazırlandı.

12 Eylül 1980’de sokaklar tanklarla, eli silahlıaskerlerle kuşatıldı. Devlet, 12 Eylül’le birliktesermayenin ihtiyaçları temelinde yenidenyapılandırıldı. Meclis dağıtıldı, tüm yetki MilliGüvenlik Konseyi’nin elinde toplandı. Askeri cuntailk olarak, grevde olan binlerce işçinin grevçadırlarını dağıttı. Tüm sendikal faaliyetlerdurduruldu, grevler yasaklandı, ücretler donduruldu.Türk-İş hariç tüm sendika ve dernekler kapatıldı.DİSK’in bütün malvarlığına el konuldu. Tüm siyasipartiler kapatıldı. Devrimci örgütler ve devrimcilerüzerinde yoğun bir terör dalgası estirildi. Onbinlercedevrimci, işçi ve sendika yöneticisi tutuklanarakcezaevlerine tıkıldı, işkencelerden geçirildi.

Faşist askeri cunta, işçi sınıfına adeta savaş açtı.1963 ile 1980 arasındaki tüm kazanımlar bir çırpıdaaskeri cunta tarafından yok edildi. Böylece sermayesınıfı askeri cuntayla birlikte “siyasal istikrar”ıyakalamış oluyor, saldırı politikalarını rahatlıklahayata geçiriyordu 1982’de, askeri cuntanınhazırlattığı anayasa halkoyuna sunuldu ve %90’ınüzerinde oyla kabul edildi ve o zamanki

Genelkurmay Başkanı Kenan Evren resmencumhurbaşkanı seçildi. Hazırlanan Anayasa 1983’tenitibaren parlamenter sisteme geçmeyi öngörüyordu,ama bu 12 Eylül rejiminin kalıcı hale getirildiği birparlamenter sistem olacaktı. Ordunun sarsılmazağırlığı yıllar boyunca tüm siyasi yaşama damgasınıvururken, 12 Eylül rejimi ardında bir diziantidemokratik yasa ve kurum bıraktı.

Bugün 12 Eylül rejiminin işçi sınıfına giydirdiğideli gömleği hâlâ parçalanmış değildir. İşçi veemekçiler üzerindeki baskılar devam ediyor,sendikalaşma, örgütlenme ve hatta grevler fiilenengelleniyor. Ekonomi krizlerle sarsılıyor vekrizlerin faturası her zamanki gibi işçi ve emekçilereçıkartılıyor. Siyasal baskı ve yasaklar devam ediyor.Kürt halkına yönelik inkâr ve imha politikaları tümhızıyla uygulanmaya sürüyor. Türkiye’de 12 Eylülaskeri faşist rejiminin işçi ve emekçi kitlelerüzerinde yarattığı tahribatın izleri hala duruyor. Bunoktada 12 Eylül’ün hesabının hala sorulamamışolması önemli bir rol oynuyor.

Elbette burada kritik sorun, bu hesabın kimden venasıl sorulacağıdır. Suçlular, 12 Eylül faşizmininsimgesi haline gelmiş, onca insanın katledilip sakatbırakılmasından doğrudan sorumlu olangenerallerden mi ibarettir? Elbette, 12 Eylülfaşizminin hesabı mutlaka sorulmalı, darbecigenerallerin boyunlarına suçlu yaftası mutlakaasılmalıdır. Elbette, sanık sandalyesine öncelikleoturtulması gerekenler bu generallerdir.

Fakat suçlular bunlarla sınırlı değildir ve haylikabarık olan suçlular listesinin gerisindeki asıl suçodağı, askeri darbeleri ve faşizmi yaratan sermayedüzeni ve devletidir. Esas hedefe konulması ve hesapsorulması gereken odur. Bu, kuşkusuz ki bugünekadarki pratiklerinin gösterdiği gibi, sermaye düzenive devletinin kopmaz bir parçası olan AKP ve CHPvb. düzen güçlerinin köklü ve kalıcı bir biçimde“darbecilerle hesaplaşma” içine giremeyeceğini deifade eder.

12 Eylül faşizminden en köklü biçimde hesabıancak devrimci işçi sınıfı sorabilir. 12 Eylülfaşizminden hesap sormak isteyen tüm samimigüçler bu bayrak altında saf tutmalıdır. 12 Eylül’ünhesabını gerçekten sormak isteyenler, hedeflerinesermaye düzenini ve devletini koymaksızın sorunuKenan Evren vs.’ye daraltarak hesap defterinikapatamaz.

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Darbecilerden hesabı emekçiler soracak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 5Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Orduda AKP karşıtı güçlerin “darbeci”likiddiasıyla soruşturulması ve yargılanması, başındanitibaren CHP ve liderinin tepkisine yol açtı. DenizBaykal, “gerçek darbeciler 12 Eylül’ü yapanlardır,onları yargılayın” diyerek AKP’yi politik plandasıkıştırma hedefli bir hamle yaptı. AKP de boşdurmadı. 12 Eylül paşalarının yargılanmasına destekvererek pozisyonunu güçlendirmek istedi.

CHP’nin 12 Eylül generallerininyargılanması önerisi…

Deniz Baykal, 12 faşist darbesinin generallerininyargılanmamasını anayasal güvence altına alan geçici15. maddenin kaldırılabileceğini, darbecilerinyargılanabileceğini içeren açıklamalar yapmayabaşladı. Yaptığı açıklamalardan birinde şunlarısöyledi: “12 Eylül’ü yaşadık. 12 Eylül’le ilgili birhesaplaşmayı gerekli ve doğru buluyorsa iktidar, elinitutan mı var? ‘Efendim Anayasa’nın 15. maddesi (ekmadde) var’. Değiştirme ihtiyacı varsa getirirsin,değiştirirsin. Ama ‘geçmişi kurcalamayalım’ diyorsanonu da bilelim”.

Deniz Baykal, daha önce “darbeciler yargılansın”çağrılarına, “geçmişi kaşımayın” diyerek hışımla karşıçıkmış, faşist generalleri kanatları altına almıştı.Ergenekon sanıklarının yanında saf tutanda DenizBaykal’dı. Baykal, “Ergenekon” soruşturmasıkonusunda duyduğu, ‘derin’ kaygıyı dile getirmiş,devletin en kritik noktalarında görev yapan kişileringözaltına alınmasının toplumu derinden sarstığını önesürmüştü. “Bu saygıdeğer insanlar acaba niçin birdenbire gözaltına alınıyorlar? Bunlar ne yaptılar? Suçlarınedir?” diyerek kontrgerilla elamanlarını bağrınabasmıştı.

Albay Dursun Çiçek’in imzasıyla kamuoyunayansıyan andıç üzerinden yürütülen tartışmalardaaldığı tutum hem Deniz Baykal’ın, hem de partisiningerçek yaklaşımına bir kez daha ışık tuttu. Belge sahtemi, değil mi, nerede hazırlandı, vb. türünden sorularlayürütülen bir tartışmada Baykal ve partisi ortalığasaçılan ordunun gerçek konumuna ışık tutan belgeyikarartmak, değersizleştirmek için var gücüyleçabaladı. Ordunun her an darbe yapma olasılığı,hazırlanan darbe planları, 12 Eylülcüler’inyargılanması tartışması ile imaj düzeltmek isteyenDeniz Baykal’ı hiç mi hiç rahatsız etmedi. Ziraböylesi darbe planlarından kendisine düşecek pay,Deniz Baykal’ı her zaman fazlasıyla heyecanlandırdı.

12 Eylül faşizminin ve inşa ettiği 82 faşistanayasasının himayesindeki darbe düzenininüzerinden koskoca 30 yıl geçtiği halde, başta CHPolmak üzere bütün düzen partileri faşist darbecilerinyargılanması için değil, korunması için seferberoldular.

CHP’nin 12 Eylülcüler’in yargılanmasıtartışmasına ihtiyacı var. Ergenekon davasınınavukatlığı konumu Deniz Baykal ve partisinifazlasıyla yıpratmaktadır. Bu nedenle Deniz Baykalmanevralara ihtiyaç duymaktadır. 12 Eylül paşalarınınyargılanması tartışması, tam da bu çerçevede CHP’nin

imaj düzeltme çabasının yansımasıdır. Peki, şimdi ne oldu da CHP 12 Eylül

darbecilerinin yargılanmasını istiyor? Çünkü DenizBaykal ve partisi,12 Eylül paşalarının yargılanmasıgündemi ile Ergenekon davası ve tartışmalarını geriplana itmek istiyor. Ergenekon vb. mevcut çeteci,darbeci faşist devlet yapılanmasının varlığınısürdürmesi için tüm faturayı 12 Eylül generallerinebiçmeyi amaçlıyor. Tüm bu nedenlere bağlı olarakDeniz Baykal, devletinin bekası, Ergenekon ve failimeçhuller de dahil, sermayenin faşist devletinin tümkirli işlerini kapatmak için, 12 Eylülcüler’inyargılanması tartışmasını gündemleştiriyor.Ergenekon Davası’nın avukatı CHP’yle, savcısı AKParasında sürüp giden çekişmenin gölgesinde yaşananbu tartışma ve “yeni” söylemler, gerçekte niyetlerininhiç değişmediğini, ikisinin de, burjuva devletinihtiyacı olan darbe düzeninin daha da tahkim edilereksürdürülmesinden yana oldukları gerçeğinikarartamaz.

AKP’nin tutumu…

AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ,“Kamuoyunda Sayın Baykal’ın darbe karşıtı olmadığıyönünde bir izlenim ve eleştiriler vardı. Baykal’ındarbe karşıtı çıkışı, toplumun tüm kesimleri tarafındantakdir edilmiştir. Bu açıdan Baykal’ın çıkışı çokanlamlıdır” ifadelerini kullanarak, 12 Eylülcüler’inyargılanmasına destek vereceğini belirtti.

AKP, 12 Eylül’ün karşıtı olmak bir yana, onunattığı temeller üzerinde toplumsal zemininigüçlendirmiştir. ABD emperyalizminin “oğlanları” 12Eylülcülere uygulattırılan “yeşil kuşak” tezininTürkiye versiyonu “Türk-İslam sentezi”, yeni adıyla“ılımlı İslam modeli” kullanılmış, sermaye iktidarınınsınıfsal karakterini, dini kullanarak gözlerden saklamaçabası AKP’nin oy aldığı toplumsal politik zeminigüçlendirmiştir.

Bugün AKP hükümeti, dış politikada ABD’nin,ekonomide IMF’nin, siyasette MGK’nınkurmaylığında, önüne konulan yeni sömürüprogramını harfiyen uygulayarak emekçileri cuntayıllarından çok daha derin bir sefalete, açlığa, işsizliğesürüklüyor. 12 Eylül, IMF reçeteleriyle, tekellerinvurgunlarıyla, yolsuzluklarla da sürüyor.

Emperyalizmin tüm kurumları teslim aldığı, 24Ocak Kararları’nın eksiksiz uygulandığı, ülkenin tüm

birikimlerinin “babalar gibi” satıldığı bu ortamda, 12Eylül’ün hesabının sorulmasını, AKP’den beklemekölüden gözyaşı beklemekle eşdeğerdir. Kaldı ki, kısabir süre önce yeni anayasanın 12 Eylül’le hesaplaşmaanlamına gelmediğini ifade ederek, 15. Maddeyi, “bumaddeyi yasa tekniği açısından kaldırıyoruz. Yoksa 12Eylül’le hesaplaşma gibi algılanmamalı. Zaten bir suçişlenmişse, zaman aşımına uğramıştır” diyerek bugerçeği “özlü” bir biçimde dile getirenler de, dincipartinin sözcüleriydi.

12 Eylül faşist darbesinin besabını işçi ve emekçiler soracak!

1 milyona yakın kişinin gözaltına alındığı, 230 binkişinin yargılandığı, idam cezası verilen 517 kişiden50’sinin asıldığı, 171 kişinin işkencede öldürüldüğü,43 kişinin intihar ettiğinin söylendiği, 300 kişininölümünün kuşkulu bulunduğu, 39 ton gazete vederginin imha edildiği, bireysel ve toplumsaltravmalara neden olan 12 Eylül’ün hesabı, mutlakasorulmalıdır.

12 Eylül bugün MGK’sı, Anayasası, YÖK ve YHKgibi kurumlarıyla sürmektedir... 12 Eylül rejimi, kışlanizamını üniversitelere taşımak için YÖK’ü kurdu.Uygulamalar sonucu yıllarca sessiz kalan öğretimüyelerini bile isyan ettiren YÖK, üniversitelerde 12Eylül’ü sürdürüyor.

12 Eylül, öncesi ve sonrasıyla tam bir kontrgerillaoperasyonudur. Kontrgerilla devleti 12 Eylül ilebirlikte daha da tahkim edilmiş, kontrgerillafaaliyetlerinin kapsamı genişletilmiştir. Yeni birdevrimci gelişmenin önüne geçmek, Kürt halkınınyükselttiği mücadeleyi boğmak için en kirli yol veyöntemler kullanılmış, “devlet hizmetine alınan”katillerin ve mafyacıların sayısı arttırılmıştır.

Türkiye’de 12 Eylül askeri faşist rejiminin işçi veemekçi hareketi ile devrimci harekette yarattığıtahribatın izleri hala sürüyor. Bunda 12 Eylül’ünhesabının sorulamamış olması önemli bir rol oynuyor.

12 Eylül’ün hesabı sorulmalı, faşist generallersanık sandalyesine oturtulmalıdır. Suçlular sadecefaşist darbeci generaller değildir. Asıl suç odağı, faşistaskeri darbelerin kaynağı sermaye düzeni vedevletidir. Bu nedenle asıl hedefe çakılması, hesapsorulması gereken sermaye iktidarıdır.12 Eylülfaşizminden hesap sormanın biricik yolu işçi sınıfı veemekçilerin devrimci, politik, kitlesel mücadelesidir.

CHP’nin “12 Eylülcüler yargılansın”manevrası ve gerçekler

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Krizin bedeli patronlara!6 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Batan da, kriz içinde debelenen de asalak sermaye düzenidir!

Hükümetten muhalefete askerden yargıya sermayedüzeninin temsilcileri birbiriyle it dalaşı yaşarken veişçi ve emekçileri sahte gündemlerle oyalarken, TÜİKTürkiye ekonomisinin 2009 yılı ilk çeyreğine dairverilerini kamuoyuna açıkladı. TÜİK’in verileri,Türkiye ekonomisinin kuruluş dönemi de dahil olmaküzere 1927’den bu yana, hatta İkinci DünyaSavaşı’nın kıtlık yıllarında dahi görmediği kadarküçüldüğünü gösteriyor.

Açıklanan bu rakamlarla Türkiye 1945 yılındagördüğü yüzde 15.3’lük küçülmeden sonraki enyüksek küçülmeyi bu dönemde yaşamış oluyor. 1939-1945 yıllarını kapsayan İkinci Dünya Savaşı’ndanekonomik anlamda çok ağır etkilenen Türkiye,1941’de yüzde 10.3 küçülürken, 1945’te tarihininhalen ulaşılamamış en yüksek küçülme oranınıgörmüştü. Böylece Birinci Dünya Savaşı, KurtuluşSavaşı ve 1929 Dünya Ekonomik Krizi’ni atlatan gençTürkiye Cumhuriyeti’nin bile görmediği küçülme,mevcut krizde ortaya çıktı. Merkez Bankası BaşkanıDurmuş Yılmaz’ın, ‘Tünelin ucunda bir ışık, amaüzerimize gelen aracın farları da olabilir’ derkenbahsettiği bu yıkım tablosudur aslında.

Ancak tüm bu yıkım tablosuna rağmen ülkeyipazarlamakla mükellef olan tüccar Erdoğan ısrarlı.Başbakan TÜİK’in rakamlarını açıkladığı gününakşamında yaptığı “Ulusa Sesleniş” konuşmasında;“Hükümet olarak bu krizin başladığı ilk gündenbugüne kadar iyi bir kriz yönetimi uyguladık. Krizdenen hızlı ve en az hasarlı çıkan ülke olacağız!” dedi.Sonuç; başından beri krizin ABD’ye mahsus olduğusöylenirken, bu krizde ABD yüzde 2,5 küçülürken,Türkiye ise yüzde 13,8 oranında küçüldü. BöyleceTürkiye, İzlanda, Hong Kong ve Litvanya’dan sonrakrizin allak bullak ettiği ülke haline geldi.

Sahte kampanyalar ve söylemlerin

ardında gizlenemeyen gerçekler!

ABD’de başlayıp tüm dünyaya dalga dalga yayılankapitalizmin krizi karşısında emperyalist ülkeler vetekeller peşpeşe zirveler yapmış ve kapsamlı paketleraçıklamışlardı. Krizin yıkıcı etkisi ülkemizde dekendini gösterdikçe önce görmezden gelen hükümetpeşpeşe paketler ve kampanyalar düzenledi. Tümdünyada eşzamanlı açıklanan bu paketlerin vekampanyaların ortak bir özelliği vardı; krizin yıkıcıfaturasını tüm dünyada işçi ve emekçilerin sırtınayüklemek!

Kriz işçi ve emekçilerin yaşamında yıkıcı etkisinigösterdikçe ve toplumda biriken tepkiler yükseldikçeönce “kriz bizi teğet geçecek” diyen tüccar Erdoğan,inandırıcılığı kalmayınca “teğet geçecek derkensürtünüp geçecek demek istedim, bu süreçte kimilerielbette etkilenecektir. Ancak Türkiye krizi en hafifatlatan ülke olacak” diyerek alıştıra alıştıra faturayıemekçilere ödettirmeye devam etti.

Tüccar Erdoğan’ın bu söylemlerinin akabindesendikaların başındaki hainlerle birlikte tüm düzenpartileri ve asalak patron kesiminin saldırı hamleleridevreye girdi. Bu sahtekârlar “Kriz varsa, çare de var”şiarıyla dört mesajdan oluşan bir kampanyadüzenlediler. Göstermelik şovlarla medyada boygösteren bu leş kargaları “Kimse işini kaybetmesin”,“Güven ve istikrar sağlıklı toplumun çimentosudur”mesajlarını verdikten sonra, TÜİK’in ekonomiye dair

rakamları açıklamasından birkaç gün önce dördüncümesajlarını kamuoyuna açıkladılar.

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun açıkladığıkampanyanın dördüncü mesajı “Gücüne inan!” oldu.Hisarcıklıoğlu, Türkiye’nin üretimden ihracata, dünyapazarındaki yerine kadar yaptığı büyük atılımlarırakamlarla anlattı. Türkiye’deki birçok sektöründünyada ilk üç içinde yer aldığına dikkat çekerken,“Devir kâr değil, ar devri. Gücüne inan, diyoruz. Buülkenin neler başardığını herkese anlatmak istiyoruz”dedi. Ardından konuşan patron sözcülerinin hepsihükümetin paketlerini olumlu karşıladıklarını,devamını beklediklerini söylerken, asıl vurguyu,“Türkiye özel sektörünün, bir önceki 2001 krizindençok şey öğrendiğine” dikkat çekerek yaptılar. Buasalaklar elbette 2001 krizinden çok şey öğrendiler.2001 krizinin ardından 2 milyonu aşkın işçinin iştenatılması, ekonomik-demokratik-sosyal haklarıngaspedilmesi, ücretlere yapılan zamların dondurulup 6aylıktan 1 yıla çıkarılması, emekliliğin ve sağlıkhakkının mezara havale edilmes... İşçi ve emekçileraçlıkla, işsizlikle, yoksullukla kıvranırken, buasalaklar sürekli “üretim rekorları” kırmaktan,enflasyonu sıfıra indirmekten, şirketlerinin devadımlarla büyümesinden bahsettiler.

Ekonomi batıyor, ücretler düşüyor, işsizler dev bir orduya dönüşüyor!

Kriz içinde debelenen sermaye düzenininekonomisi batarken, işçi ve emekçileri de sefaletindipsiz kuyusuna sürüklemektedir. İşsizler dev birorduya dönüştürülürken gaspedilen kırıntı haklaryetmemekte, azgın saldırılar peşpeşe devreyesokulmaktadır. BETAM direktörü Prof. SeyfettinGürsel’in yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’yi işsizlikoranı sıralamasında dünya ikincisi yapan krizin yıkıcıetkisi artarak devam edecektir. Açıklanan rakamlaragöre, genç şehirli nüfusun üçte biri işsiz. Yani, sokaktagördüğümüz her üç gençten biri işsiz ve bunlarınönemli bir kısmının artık iş bulma umudu da yok. 1,5yıl içerisinde Türkiye’deki işsiz sayısının 10 milyonuaşması bekleniyor. Kriz sonucu reel ücretlerdemeydana gelen %10’luk düşüşün ise %15’ibulabileceği tahmin ediliyor.

Ekonomi batıyor, işçi-emekçiler karanlığaitiliyor, sermayenin truva atları seyrediyor!

İşçi ve emekçiler saldırı bombardımanına tabitutulurken sendikaların başındaki hainler, sermayeninişçi sınıfı içerisindeki Truva atları ne yapıyorlar?Asalak patronlarla kolkola, krizi sermaye adına fırsatadönüştürmeye çalışıyorlar! “O toplantı senin bu basınaçıklaması benim” diyerek asalak patronlarınbaşlattığı saldırı bombardımanında sonuna kadar yeraldılar. İşçi ve emekçilerin zihinlerini bulandırmaklakalmadılar, sermayenin saldırıları karşısında direnmegüçlerinin kırılmasında da ön ayak oldular. Sermayedevletinin, İşsizlik Sigortası Fonu’nun hibe edilmesi,işsizliğin pazarlanması, başta kıdem ve ihbartazminatlarının gaspedilmesi, bölgesel asgari ücretinuygulanması, sınırsız-keyfi, ucu bucağı olmayan köleişçilik düzeninin, bedava işçiliğin yasal bir zeminekavuşturulması” saldırıları karşısında sözcülüğünüyaptılar.

Fiyatı 340 bin TL üstünde yeni arabasıyla “alış-verişi” canlandıran ve krizde istihdam sağlayanfirmalara ödül kampanyası başlatan Hak-İş BaşkanıSalim Uslu “Kriz varsa çare de var” kampanyasınınson toplantısında şunları söylüyor: “Kriz geleceğimizitehdit eder hale geldiği için bu platformun içindeyiz.Farklı çıkar örgütlerinin ülke çıkarları ön planageldiğinde ortak hareket edebilmesi önemlidir.‘Pazara değil sokağa çık’ diye karşı kampanyalaryapanlar sorumluktan kaçan, kolaycı, politikdavranan çevrelerdir. Bu kampanyayı yürütenler idrakyollarını genişletmeliler!”

“İşçilere çok verirsek, memurlara kötü örnek olur,onlar da ister” diyerek hükümet adına konuşan HayatiYazıcı’nın konuşmasına karşılık Türk-İş Genel MaliSekreteri Ergün Atalay ise şunları ifade ediyor: “Bukıymetli işverenlerimize bu kampanyaya katkılarındandolayı teşekkür ediyoruz. Bu krizde herkes bedelödüyor. İşverenler de malından, parasından bedelödüyor. Ama asıl sadece kazandığı ücreti olan işçilerödüyor. Suçlamak için söylemiyorum kesinlikle, sondönemde yüz binlerce işçi işsiz kalarak köyüne, evine,kahvesine döndü. Sizin çabalarınızdan hiç kuşkumuzyok. Ev yandı bari arsayı kurtaralım!”

Peki bu kampanyada yer almayan, bu kampanyayakarşılık açıklamalarla yetinen DİSK ne yapıyor?Cumhurbaşkanı’ndan işçi simsarlığına, işçilerin malgibi alınıp satılmasına neden olacak, özel istihdambürolarının faaliyetine izin veren yasayı veto etmesiniistiyor ve Abdullah Gül’den randevu talep ediyor.AKP’nin bir kez daha işçileri ve sendikaları mağduredecek bir düzenlemeye imza attığının ifade edenDİSK, “Alelacele, Türkiye’nin ve sendikalarıngündeminden kaçırılarak gece yarısı yasasıylagetirilen ve ‘Özel İstihdam Bürolarının MeslekiFaaliyet Olarak Geçici İş İlişkisi Kurabilmesi’neolanak tanıyan kanun ile modern işçi simsarlığı,bordro şirketleri hayata geçirilerek iş gücü piyasasıkuralsızlaştırılacak, parçalanacaktır” diye açıklamayapıyor.

Başta “Özel İstihdam Bürolarının yasalaştırılması,İşsizlik Sigortası Fonu’nun sermayeye hibe edilmesi,kıdem tazminatının gasp edilmesi ve bölgesel asgariücretin uygulanması” gibi temel saldırıları hayatageçirmek için uğraşan, işçi ve emekçileri buna “ikna”etmeye çalışan Üçlü Danışma Kurulu toplantısındaDİSK de vardı. 24 Haziran 2009 tarihinde yapılantoplantıda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ÖmerDinçer, 12 Eylül gazabından, 12 Eylül’ün çalışma veyaşama koşulları üzerinde yarattığı tahribatlardandemagojik söylemlerle bahsederken, İşsizlik SigortasıFonu’nun kullanımı ile ilgili kendilerine sendikalardanherhangi bir eleştiri ulaşmadığını söyledi. Butoplantıdan bir gece sonra meclisten geçirilendüzenlemelerle Özel İstihdam Büroları yasallaştırıldı.Anlaşılan kamuoyu önünde kendini “mağdur”hisseden Çelebi, yasal düzenlemeyi kınıyor veCumhurbaşkanı Gül’den veto temennisi bekliyor.

Elbette işçi sınıfı tüm bu gelişmelere seyircikalmayacaktır. Kavel, Derby, Singer, Demirdöküm,Sungurlar ve Tariş direnişlerini yaratan, 15-16 Hazirandirenişiyle Türkiye sermaye düzeninekorku salanTürkiye işçi sınıfı küllerinden doğmasını bilecektir.Türkiye işçi sınıfının öncüsüyle buluşacağı ve çelikiradesiyle şaha kalkarak asalak uşaklarıyla birliktesermaye düzenini tarihin çöplüğüne atacağı günleruzak değildir.

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

SGK’nın pembe yalanları Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 7Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

“Yılların düşü gerçek oldu. Sosyal güvenlikreformu gerçekleşti. Çocuklar tek güvencemizdir dedik,18 yaşına kadar tüm çocukların sağlık hizmetlerindenyararlanmasını sağladık. Özel hastaneler herkesinhakkıdır dedik, anlaşmalı özel hastaneleri halkınhizmetine açtık. Kadınların doğum nedeniyleçalışamadıkları süreleri, 4 yıla kadarborçlanabilmelerini sağladık. Hayatını kaybedensigortalıların kız çocuklarına çeyiz parası hazırladık.Artık bürokrasi için değil, yüzünüzü güldürmek içinçalışan bir devlet var.”

Tüm bu vb. cümleleri bir arada okuyunca ya daduyunca eminiz birçok insan büyük bir şaşkınlıkyaşayacaktır. İlk bakışta kulağa hoş gelen bupropagandanın amacı, emekçileri, bir süreliğine de olsasermayenin tesiri altında tutabilmektir. Bu yalan vaatlerHitler faşizminin propaganda bakanı Goebbels’inicraatlarını aratmayan AKP kurmaylarının yeni birürününden başka bir şey değildir. Sosyal GüvenlikKurumu için baştan sona demagojik bir üsluplahazırlanan bu reklâm filmi, SGK’nın icraatlarına dairpek çok yalan ve çarpıtmayı da beraberinde getiriyor.

Bilindiği üzere sağlık ve sosyal güvenlik alanlarınıvahşi kapitalizmin insafına terkeden Sosyal Güvenlikve Sağlık Sigortası (SSGSS) Yasası 1 Ekim 2008’deyürürlüğe girmişti. Yine 2006 yılında bir kısmınınçıkarıldığı bu yasa ile Emekli Sandığı, BAĞ-KUR veSSK tek çatı altında birleştirilerek Sosyal GüvenlikKurumu oluşturulmuştu.

Kapitalizmin vahşi kurallarının geçerli olduğu birzaman diliminde “hukuk devleti” ne ifade ediyorsaelbette ki “sosyal devlet” de benzer bir manataşımaktadır. Devletin “sosyal” tarafı olarak bilineneğitim, sağlık, ulaşım, barınma ve sosyal güvenlikalanları tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde desermayenin ihtiyaçları doğrultusunda “yenidenyapılandırma” adı altında tasfiye edilerek paralı halegetirilmek istenmektedir. İşçi ve emekçilerin mücadelevererek kazandığı haklar bir bir ellerindenalınmaktadır.

Evet, söylendiği gibi, burjuvazinin yıllardırkurduğu düş gerçek olmuş ve emeklilik yaşı 65’eyükseltilmiştir.

“Çocuklar tek güvencemizdir” dediler ya, BilalErdoğan ta Amerikalar’dan 25 günlüğüne askerlikyapmaya geliverdi. Emekçi çocukları ise haksız birsavaşta ölmez ya da sakat kalmazlarsa ve şanslarıvarsa, sadece, burjuvaların fabrikalarında sınırsızcasömürülme güvencesine sahiptirler.

Emekçi çocuklarına (paranızın yettiği kadar) “18yaşına kadar tüm çocukların sağlık hizmetlerindenyararlanmasını sağladık” deseler de 5 yaş altındakiçocuk ölümlerinin yüzde 20’sinin nedeni olan zatürre,Türkiye’de çocuk ölümlerinin en başında gelmektedir.Malatya İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi’nce yapılanbir araştırmanın sonuçları da, Türkiye’deki gebeliklerinsadece yüzde 75’nin canlı doğumla sonuçlandığınısöylemektedir.

Ülkemizde her yıl yaklaşık 2 milyon kadın hamilekalmakta, ancak 1.371.000’i canlı doğumlasonuçlanmaktadır. Bu bebeklerin yaklaşık 38 bini 1yaşına gelmeden hayatını kaybetmekte, 1 yaşındanönce ölen bebeklerin yaklaşık 22 bini ise 1 aylıkolmadan hayata gözlerini yummaktadır. 21. yüzyılda

modern tıp, insanlığın yakasını bırakmayan pek çokhastalığı önleyebilecek duruma geldiği halde,Türkiye’de bebek ölüm oranı yüzde 28’dir. Yine başkabir araştırmaya göre, Türkiye’de 0-18 yaşlarıarasındaki 6 milyon çocuk korunmaya muhtaçdurumdadır.

“Kadınların doğum nedeniyle çalışamadıklarısüreleri, 4 yıla kadar borçlanabilmelerini sağladık”derken borçlanmadan kasıtları “şimdi olmasa bile 4 yılsonra mutlaka karşılığını alacağız”dır ve bunun daşartlara bağlı olması muhtemeldir. Öte yandanTürkiye’de her yıl 1.400 anne, doğumla ilgilikomplikasyonlar sonucu hayatını kaybetmektedir.

Bu yalanın sakladığı bir başka gerçek ise anne veçocuk sağlığı açısından önemli olan ücretsiz hamilelikhizmetleri uygulamasının ortadan kalkmasıdır.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile güvencesiolmayan hamilelere ücretsiz muayene ve doğumuygulaması kaldırılmıştır. Uygulamanın iptaline kadar,hamileliğin başladığı tarihten itibaren tekil hamilelikteilk 8 hafta, çoğul hamilelikte ise ilk 10 hafta sosyalgüvencesi olmayan kadınların muayene ve doğummasraflarının SGK tarafından karşılanacağıbelirtiliyordu. Bu madde kapsamında herhangi birsosyal güvencesi olmayan hamilelerin, tekilhamilelikte ilk 2 ay, çoğul hamilelikte ilk 2,5 aylıkmuayeneleri ve tedavileri SGK tarafındankarşılanmaktaydı. Tüm sınırlılığı ortada olan buuygulama bile tamamen kaldırıldı. Uygulamanınkaldırılmasıyla, emekçilerin daha doğmamışbebeklerinin sağlıklı yaşam hakkı elinden alınmaktadır.Anneler teçhizatlı bir hastanede doğum yapmaimkânından mahrum kalmaktadır. Oysa ücretsizmuayene ve doğum uygulaması temel haklardanbiridir. Bu uygulama kapitalizmin vahşi yüzünü tümçıplaklığıyla göstermekte, analık üzerine sarf ettiğisöylemlerin tüm sahteliğini ortaya koymaktadır. Özetlebu yasa da “kadın da olsa, çocuk da olsa gerekeniyapmıştır.”

“Hayatını kaybeden sigortalıların kız çocuklarınaçeyiz parası hazırladık” yalanı, ölüm aylığındanyararlanmak için gereken prim ödeme gün sayısınınSSK’lılar için arttığını saklamak içindir. Böylecegüvencesiz koşullarda çalışan milyonların, prim ödemegün sayısını doldurmakta zorlanan mevsimlik işçilerinve part-time çalışanların dul ve yetimlerinin aylıkalması imkansız hale geliyor.

Sosyal Güvenlik ve Sağlık Sigortası (SSGSS)

Yasası işçi ve emekçiler için geleceksizlik, sağlıklı vegüvenli bir yaşama olanaklarını ellerinden alan biryasadır. Sağlığı paralı hale getiren, hastaları müşteri,hastaneleri ticarethaneye çeviren SSGSS Yasası ileyoksul emekçilerin sağlık hakkı gaspedilmiştir, özelhastanelerin önü açılmıştır.

Bu yasadan önce emekçiler sürekli olarak “Sosyalgüvenlikte kara delik var” denilerek yalanbombardımanına maruz kalmaktaydılar. Ve nihayet buyasayla Türkiye’de devletin sosyal güvenliğe katkısı%1’e indirilmeye çalışılmaktadır. Yine Avrupa’dasosyal güvenliğe devlet katkısının bütçe içindeki payı%40 iken, Türkiye’de bu oran %19,3 olarak karşımızaçıkmaktadır. Silahlanmaya, sınırsız sömürü içinsermayenin teşvik edilmesine yetecek para var ama işçive emekçilerin sosyal haklarına gelince para yok.

Emekçilerin sağlık ihtiyaçlarını karşılamayı değil,onları bir süreliğine aldatmayı hedefleyen SSGSS vebu reklâm kampanyasının sahne arkasında gerçeklerolduğu gibi durmaktadır.

Ankara’da Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitimve Araştırma Hastanesi’nde bir hafta içinde 27 bebeğinenfeksiyon nedeniyle yaşamını yitirmesini bukampanyayı hazırlayanlar unutmuş olabilirler.

22 Eylül 2008’de İzmir Tepecik Eğitim veAraştırma Hastanesi’nde bir günde hayatını kaybeden13 bebeği…

Geçtiğimiz Mayıs ayında Bursa Şevket YılmazHastanesi’nde hastane yönetiminin ucuza kaçmasıyüzünden çıkan yangında 8 hastanın hayatınıkaybetmesini…

Sürekli olarak tanık olduğumuz üzere acil olarakgetirildikleri hastaneden bir o tarafa bir bu tarafagönderilen, yapılan yanlış ameliyatlar sonucu yahut aameliyat tarihinin çok sonraya alınması yüzünden sakatkalan, hayatını kaybeden emekçileri de…

Ve önlenebilir hastalıkların olanaksızlıklarnedeniyle aramızdan aldığı emekçi kardeşlerimiziburjuvalar ve işbirlikçileri unutabilirler ama bizlereunutturmayı başaramayacaklar. Onlar, Erzurum´unŞenkaya ilçesinde olduğu gibi Devlet Hastanesi’nimezarlığın hemen karşısına yapabilecek kadar insanayabancıdır. Niyetleri de düzenleri gibi bozuktur. Lakinköhnemiş sistemlerinin paslanmış çarklarınınparçalanacağı vakit uzak değildir.

Sağlıklı bir toplum ve sağlıklı bir geleceksosyalizmle mümkündür.

H. Eylül

Sağlıklı bir toplum ve sağlıklı bir gelecek sosyalizmle mümkündür!

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Faşist terör ve siper yoldaşlığı8 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Faşist teröre karşı direnişte sınıfta kalan “siper yoldaşları”

Son dönemde yaşanan birçok olay faşist baskı veterörün tırmanmakta olduğunu gösteriyor. Sadecedüzene karşı örgütlü mücadele içerisindeki devrimcilerve Kürt halkı değil, hakları uğruna mücadeleyi seçençeşitli toplum kesimleri de saldırıların hedefi oluyor.

Politik ve mücadeleci bir sendikal çizgiye sahipolduğu için KESK gibi bir sendika da hedef,örgütsüzleştirme saldırısına uğrayan grevci işçiler de.Zaten TMY’deki değişikliklerin ardından kollukgüçleri adım başı cinayet işler hale geldiler. Ama artıkçok daha pervasızlar. Kuşkusuz kolluk güçlerinin busaldırganlığı, tekil, istisnai ve herhangi bir olaya özgüdeğildir. Genel olarak sınıflar arası mücadeleninsertleşmesine ve düzenin baskı ve zor dışında yönetmeolanaklarının daralmasına bağlı olarak başvurulan birtercihin sonucudur. Zira, kurulu düzenin efendileri zorbir dönemden geçiyorlar. Aralarındaki rekabetkeskinleşiyor. Öte taraftan sınıf mücadelesinin sosyalpatlamalarla birlikte sertleşmesinden korkuyorlar.Ayrıca düzenlerinin geleceğinin olmadığını dagördükçe silaha daha çok sarılıyorlar.

Bugün yaşananlar ise böylelikle girilen bir yenidönemin ancak ilk işaretleri olarak değerlendirilebilir.Düzenin efendileri ve kolluk güçleri ısınıyor, zeminyokluyor ve adımlarını daha güçlü biçimde atıyorlar.Bugün bir alanın yasaklanması biçiminde ortayakonulan pervasızlık, başka bir yerde, Sabra’da bildiridağıtımına yönelik kurşun sıkmak biçiminde ortayakonuluyor. Ama bilinmeli ki, buralarda sağlanan başarıölçüsünde daha ötesine de geçmekte tereddütgösterilmeyecektir. Bugün hiçbir engellekarşılaşmadan alanlara yasak koyanlar, yarın buradanaldıkları cesaretle sendikaların kapısına kilit vurur.Bugün bildiri dağıtanlara kurşun sıkanlar yarın katliamyapar vb.

Siyasal ortam sertleşiyor, demokratik hak veözgürlüklerin alanı daraltılıyor ve bugün önemsiz gibigörülen faşist baskı ve terör, yeni bir dönemin anaözelliği olarak giderek koyulaşıyor. Durum böyleyse,tehlike giderek daha görünür hale geliyorsa, bunakarşılık olarak saldırıların hedefi olan güçler neleryapıyor? Nasıl hazırlanıyor ya da daha doğrusuhazırlık yapıyorlar mı? Dahası günlük politikalarını veörgütsel durumlarını tehlikenin farkında olarak gözdengeçirip, mevzilerini tahkim ediyorlar mı?

Bu soruların yanıtı ne yazık ki, olumsuz. Saldırınınmuhatabı olanlar açısından ne saldırıların niteliği veanlamı konusunda yeterli bir bilinç açıklığı ve bunauygun bir hazırlık var. Ne de daha büyük bir saldırınınhedefi olarak bugünden saldırıya uğramış bulunanmevzileri savunmak konusunda bir irade var. Zihinselve fiziki atalet olarak kendini gösteren bir dağınıklıkve dağılma tablosudur söz konusu olan. Bunungerisine baktığımızda ise bir irade kırılması görüyoruz.İdeolojik belirsizlik, sınıfsal bakıştan yoksunluk, fizikiyıpranmışlık vb. daha birçok olgu böyle bir kırılmayayol açan nedenler arasındadır.

Kimisi bu sorunları görüyor, ama altında eziliyor.Bazıları ise sorunlarla hesaplaşma gücü gösteremediğiiçin kendi kurduğu hayal dünyasına gömülüyor.Sonuçta bu halde bulunanların henüz bundan sonrayaşanacakların yanında devede kulak görünensaldırılara göğüs germesi mümkün değil. Ama bugüniçin sorun göğüs germek olarak değil, bunun için çaba

gösterememek olarak yaşanıyor. Olmayan, görülmeyende budur.

Tüm bunları geleceğe dair varsayımlar üzerindendeğil, yaşadığımız somut olgulardan hareket ederel elealıyoruz. Daha çok da Sabra saldırısı sonrasında somutolarak yaşayıp karşı karşıya kaldığımız bir tablonunortaya koyduğu vahim gerçeklere dayanarak ifadeediyoruz. Düşünün ki, devrimci bir faaliyet kurşunlarahedef olmuş, iki devrimci yaralanmış, yetmemiş polisüstüne yeniden kurşun sıkmış ve mahkeme açık birsiyasal tutumla saldırganları koruyup devrimcileritutuklamış. Bu kadar çıplak ve azgınca bir saldırıkarşısında saldırıya uğrayanlar ellerindeki imkanlarladireniyor ve mevzilerini kararlılıkla savunmayaçalışıyorlar. Ama, yanlarında sınırlı bazı örneklerdışında anlamlı sayılabilecek bir destek göremiyorlar.Devrimcilik iddiasında bulunanlar, ilerici olduklarınısöyleyenler, işçi ve emekçi örgütlerinin merkezindeoturup sınıftan yana olduklarını iddia edenler vs., vs...Kimisi ilgili görünüp sırtını dönüp gidiyor, kimisi bukadarını da yapmayıp sağırları oynuyor-görmüyor,duymuyor, dinlemiyor.

Elbette muhataplarımızın gerçeği konusunda hayalkurmuyoruz. Güçlerinin ve enerjilerinin sınırlarınıbiliyoruz. Fakat, mesele bu değil. Mesele bir anlayış ve

kavrayış sorunu olarak önümüze çıkıyor. Mesele, birahlak ve vicdan sorunu olarak çıkıyor. Mesele, siperyoldaşlığından dem vurup bunun için elinioynatmamak biçiminde açık bir samimiyetsizlik veciddiyetsizlik olarak çıkıyor. Öyle ki, saldırılarınlanetlenmesi için yapılan eylem ve etkinliklere bazen-aslında çoğu zaman bir muhabir gönderme gereği bileduyulmuyor. Yayınlarında çoğu durumda şöyle birdeğinilip geçiliyor, ya da tek satır söz edilmiyor.Bazıları siyasal kimliğimizi saklama yoluna gidiyor,bazıları da yaşananlar hakkında tereddüt oluşturacakbiçimde ihtiyatlı bir dil kullanıp gölge yapıyor.

Sonuçta, her bakımdan büyük bir duyarsızlık veiddiasızlıkla malül bir tablo var. Sabra, bu açıdanherkesin kendisine bakması gereken bir ayna olmuştur.

Bugün Sabra yarın başka bir örnek. Ama mevcuttablo değişmedikçe, düzene karşı mevzilerinsavunulması ve korunması zorlaşacaktır. Yukarıdadeğindiğimiz gibi, bugün Sabralar olduğundavurdumduymaz davrananların yarın daha büyüksaldırıları göğüslemeleri mümkün değildir. Değildirçünkü bugün gerektiği gibi bir duruş ortayakoyamayanların gelecekte, ne bunun için gerekli olanbilince, ne örgütlülüğe, ne reflekslere ve ne dedayanaklara sahip olacaklardır.

BDSP ve Esenyurt İşçi Platformu 1 Temmuzgünü gerçekleştirdikleri basın toplantısı ile Sabrasaldırısı ile başlayan devlet terörüne karşı birliktemücadele çağrısı yaptı. Toplantıda saldırı vesonrasında yaşananlar anlatıldı, hazırlanan Sabradosyası basına ve toplantıya katılan kurumlarasunuldu.

Toplantıda ilk sözü alan BDSP temsilcisi kısacayaşanan süreci anlattı ve saldırılara karşı ortakmücadele vermenin önemine değindi. Yaşanansaldırının Sabra ile sınırlı olmayan bir burjuva sınıfrefleksi olduğunun ifade edildiği konuşmadakonunun KESK’e ve Kürt halkına yöneliksaldırılarla bütünlük oluşturduğu söylendi.

BDSP temsilcisi birlikte mücadele çağrısı yaptığıkonuşmasının ardından sözü Esenyurt İşçi Platformuçalışanı işçilere bıraktı. İşçiler saldırıları ayrıntılıbiçimde anlattıktan sonra uzun süredir bu gibi birsaldırının yaşanmamış olduğunu belirtti. Bu saldırıyanıtlanmadığı ölçüde diğer fabrikaların da benzeryöntemlere başvuracağı, bir bildiri dağıtmanın bileşehir eşkiyası engelenmeye çalışılacağı vurgulandı.

Basın açıklamasında protesto eylemi sırasındagözaltına alınarak tutuklanan BDSP’lilerin durumuhakkında da bilgi verildi. Tutuklananlardan DenizEdemir’in Metris Cezaevi’nde siyasi koğuşolmaması bahanesiyle adli mahkum sayılmakistenildiği ve ayakta sayım vermeye zorlandığıbelirtilerek bunu reddeden Edemir’in tecrite alındığıduyuruldu. Edemir’in tecritte olması nedeniylemektup ve yayın yasağına da tabi tutulduğubelirtilerek sürecin Engin Çeber’in katledilmesinegiden süreç ile de paralellik taşıdığı vurgulandı.

Konuşmaların ardından Devrimci HareketDergisi adına da bir destek konuşması yapıldı.Saldırıyı işçi ve emekçilere yönelik toplamsaldırılardan farklı görmediğini belirten DevrimciHareket Dergisi temsilcisi gerçekleştirilecekeylemlerin örgütleyicisi ve katılımcısı olacaklarınıifade etti. Konuşmada saldırıları göğüslemek içincephenin genişletilmesinin gerektiği vurgulandı.

Toplantıya ayrıca Halk Cephesi, Partizan veEmekli Sen Kadıköy Şubesi’nden katılım oldu.

Hazırlanan Sabra Dosyası’nın dağıtılmasınınardından toplantı sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

BDSP’den mücadele çağrısı

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

“Pir Sultan’dan Madımak’a asanda yakan da devlettir!”

Mamak İşçi Kültür Evi “Pir Sultan’dan Madımak’aasan da yakan da devlettir” şiarıyla 27 HaziranCumartesi günü Tek Mezar Parkı’nda anma etkinliğigerçekleştirdi.

Etkinlik öncesinde “İşçi Kültür Evleri”,“Katliamların hesabını işçi- emekçiler soracak”, “PirSultan’dan Madımak’a asan da yakan da devlettir”,“Emperyalist savaşa, yıkıma, kültüre karşı yaşasınhalkların kardeşliği”, “İşten atmalar yasaklansın,kapitalizmin krizine karşı örgütlü mücadeleye”pankartları asılarak ses düzeninden etkinlik duyurusuyapıldı.

Etkinlik programı ‘iki kül’ tozunun hikâyesi ilebaşladı. Ardından karanlığa meşale olanlarınküllerinden yeniden doğacağı vurgulanarak sermayedevletinin katliamlar tarihi anlatıldı. Dersim, Maraş,Çorum, Gazi, cezaevi katliamları ve sayısız katliamdakatledilenlerin ve tüm devrim ve sosyalizmşehitlerinin anısına saygı duruşuna geçildi. Program,Kürtçe ve Türkçe türkülerle başladı.

Ardından Mamak İşçi Kültür Evi Müzik AtölyesiPir Sultan türkülerinden oluşan bir dinleti sundu.Yozgat Tayip Köy Derneği Gençlik Komisyonu semahEkibi’nin semah dönmesiyle etkinlik devam etti.

Sonrasında İşçi Kültür Evi tarafından hazırlananbelgesel gösterimine geçildi. Nesimi, Pir Sultan Abdal,Bedrettin, Seyit Rıza ile başlayan belgesel günümüzekadar süren planlı devlet katliamlarını anlattı.

Mamak İşçi Kültür Evi adına yapılan konuşmadakatliamcı düzen gerçekliğinin yanısıra düzenpartilerinin yalanlarına kanmama çağrısı yapıldı.

Sahneye deyişleriyle Hüseyin Beydilli ve RızaKılıç davet edildi. Anma programı aynı zamanda Sivasşehitlerinden Gülsüm Karababa’nın ablası, ZeynepKarababa’nın sahneye çıkmasıyla devam etti.Karababa’nın söylediği türküler, deyişler ve emekçilertarafından dönülen semahlarla etkinlik son buldu.Anma etkinliği olumsuz hava koşullarına, etkinlikalanı olan parkın ıslanmasına rağmen oldukça coşkulugerçekleştirildi.

Ön çalışması, 700 afiş, radyo duyuruları, binlerceel ilanı ile yapılan etkinlik güçlü bir atmosferdegerçekleştirildi.

Program süresince sunum metni ve kültür evi adınakonuşmalarla sürekli olarak sermayenin faşistdiktatörlüğü teşhir edildi ve emekçiler sosyalizmmücadelesine çağrıldı.

Anmaya katılan tüm sanatçıların dinletileri ilgi vebeğeniyle izlendi. Belgesel gösterimi oldukça ilgiçekti.

Etkinlikte;Kızıl Bayrak gazetesinin 15. yılı vesilesiyle

emekçiler sosyalizmin Kızıl Bayrak’ını sahiplenmeyeçağrıldı. 135 adet Kızıl Bayrak satıldı.

7-8-9 Ağustos’ta gerçekleştirilecek olan Mamak 6.Kültür Sanat Festivali’ne çağrı yapıldı. Etkinliğeyaklaşık 700 işçi ve emekçi katıldı.

Mamak İşçi Kültür Evi çalışanları

Gazi’de 2 Temmuz etkinliği28 Haziran günü Gazi 2 Temmuz Platformu Sivas

şehitlerini anma etkinliği düzenledi.Etkinlik öncesi çağrı amaçlı olarak el ilanları

dağıtıldı, yapılan ozalitler ve kahve konuşmalarının

yanısıra sesli çağrıyla emekçiler etkinliğe davet edildi.Gazi Büyük Park’ta gerçekleştirilen etkinlik açılış

konuşmasıyla başladı sonrasında ortak metin okundu.“Sivas’ta 35 insanımız diri diri yakıldı. Halkın

aydınlığa dönük yüzü egemenler tarafından ateşeverildi. Devlet güdümlü katliama bütün düzen partileriseyirci kalmakla yetindi. Yüreği emekten, halklarınkardeşliğinden yana atan aydınlarımız tüm ülkeningözleri önünde organize bir şekilde katledildi.”sözlerine yer verilen ortak açıklamada sömürüdüzenini ortadan kaldırmak için mücadele çağrısıyapıldı.

Ardından müzik dinletisine geçildi ve Madımakkatliamını anlatan sinevizyon gösterimigerçekleştirildi. Katılımcılar ve çevrede bulunaninsanlar sinevizyon gösterimine yoğun ilgi gösterdi.Etkinliğe 1000’in üzerinde emekçi katıldı.

DTP ve EMEP ise ortak belirlenen programındışına çıkarak BDSP, Devrimci Hareket, Partizan,DHF, PDD, Halkevleri, ESP, SDP, SP, TÖP, EMEP,DTP, ÖDAH, TKP, Dersim Kültür Derneğibileşenlerinden oluşan Gazi 2 Temmuz Platformu’nundışında davrandılar.

Kızıl Bayrak / GOP

Katillerden hesabı işçi ve emekçilersoracak!

Sivas Katliamı’nda katledilen aydın ve sanatçılarıanmak amacıyla Esenyurt Depo Kapalı Cadde’de, 29Haziran günü açık havada anma etkinliğigerçekleştirildi.

Ön hazırlık sürecinde, çağrı için 700 adet el ilanıDepo Mahallesi’nde kapı kapı dolaşılarak dağıtıldı.Etkinlik öncesinde BDSP imzalı bildirilerin mahalledeve merkezi noktalarda dağıtımı gerçekleştirildi.

Etkinlik katledilen aydınlar adına yazılan şiirlerinokunmasıyla başladı. Ardından sinevizyon gösterimiyapıldı. Etkinliğe katılanlar tarafından sinevizyonbüyük bir dikkatle izlendi ve bitiminde uzun sürealkışlandı. Sinevizyon gösterimi esnasında polisetkinliği engellemeye çalıştı fakat etkinlik araverilmeden devam etti.

Sinevizyonun ardından Sivas Katliamı’nılanetleyen “Devlet güdümlü Sivas Katliamı’nın 16.yılındayı! Karanlığa meşale olanlar, küllerindenyeniden doğarlar!” başlıklı metin okundu.

Metinde, sermaye devletinin katliamın bir parçasıolduğu vurgulandı ve kürsüden işçi ve emekçilere

katliamın hesabını sormak için örgütlü mücadeleyiyükseltme çağrısı yapıldı.

Ardından hep bir ağızdan türküler söylendi veetkinlik sonlandırıldı.

Canlı geçen etkinliğe 250 işçi ve emekçi katıldı.Esenyurt BDSP

Bursa’da 2 Temmuz çağrısı2 Temmuz Tertip Komitesi, 30 Haziran günü

Setbaşı-Mahfel Cafe önünde, 2 Temmuz günüyapılacak eylemin çağrısı için basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Bursa ŞubeBaşkanı Davut Türkoğlu’nun yaptığı basınaçıklanmasında katliam lanetlenerek bu türsaldırıların, katliamların bir daha yaşanmaması içinörgütlü olmanın gerekliliği ifade edildi.

Devrimci kitle örgütlerinin destek verdiğiaçıklamanın ardından “Sivas’ı unutmadık,unutturmayacağız!” yazılı bildirilerin dağıtımı yapıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Kocaeli’de 2 Temmuz çağrısıKocaeli’de Alevi işçi ve emekçilerin yoğun olarak

yaşadığı mahallelerde 2 Temmuz öncesinde yoğun birçalışma yürütüyoruz.

Hafta başından itibaren birçok mahallede, KocaeliBDSP olarak çıkardığımız Sivas katliamını anlatanbildirilerimizi işçi ve emekçilere ulaştırdık.Emekçilerle yaptığımız sohbetlerde devletin katliamcıkimliğini anlattık.

Ayrıca “2 Temmuz ’93… Sivas’ta asan da yakan dadevlettir!”, “Katil devlet hesap verecek!” şiarlıafişlerimizi yoğun bir şekilde kullandık. Mahallelere“Sivas katliamının hesabı sorulacak / BDSP” ve

Karanlığa meşale olanlar, küllerinden yeniden doğarlar... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 9Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

2 Temmuz etkinlikleri...

27 haziran 2009 / Mmmaki

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

“Sivas’ta asan da yakan da devlettir / BDSP”yazılamalarını yaptık.

Bildiri dağıtımında işçi ve emekçilere ortak 2Temmuz eyleminin çağrısını yaptık.

Kocaeli BDSP

İstanbul’da 2 Temmuz çağrısıSivas Katliamı’nın 16. yıldönümünde

gerçekleştirilecek miting için biraraya gelen kurumlar27 Haziran günü basın açıklaması gerçekleştirdiler.

2 Temmuz Tertip Komitesi, “Sivas katliamınıunutmadık unutturmayacağız!” pankartı ve Sivasşehitlerinin fotoğraflarını taşıdı.

Basın açıklamasında, Sivas katliamına değinilerekMaraş, Çorum, Malatya katliamlarında olduğu gibiSivas’ta da katledilenin “bu ülkenin devrimci,demokratik, aydınlık bilinci” olduğu ifade edildi.

Kürt halkı üzerindeki baskıların ve son dönemdekidevlet terörünün teşhir edildiği açıklama metnindeAKP’nin sahte Alevi Açılımı’na değinildi.

Açıklamasının ardından 2 Temmuz mitingine çağrıyapan bildirilerin dağıtımı için İstiklal Caddesiüzerinden Galatasaray Lisesi önüne yürümek isteyenkitlenin önü polis barikatıyla kesildi.

Barikatın önünde atılan protesto sloganlarıyla birsüre gerçekleştirilen oturma eyleminin ardındanpankartsız bir biçimde toplu bildiri dağıtımı yapılarakcadde boyunca yüründü. Bir süre sonra dövizler açıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İzmir: “Sivas’ın hesabınısoracağız!”

1 Temmuz günü İzmir’in birçok ilçesinde SivasKatliamı protesto edilerek 2 Temmuz günügerçekleşecek mitingin çağrısı yapıldı.

BDSP, Çiğli PSKAD, Varto-Der’in örgütlediğiÇiğli Halkevi, Çiğli ve Ulukent Alevi-Der, Partizan veEMEP desteklediği eylemde en önde Sivas’ta şehitdüşenlerin fotoğraflarının olduğu pankartla “Sivaskatliamını unutmadık, unutmayacağız! Hesabınısoracağız!” yazılı pankart taşındı. Alkışlarla başlayanyürüyüş sonrasında Çiğli Belediyesi önünde basınaçıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamada devletin tarihinin işçi ve emekçilereyönelik katliamlarla dolu olduğu söylendi. Sömürücüsınıfların ezilenler üzerindeki egemenliklerinisürdürebilmek için sayısız katliam, operasyon,provokasyon düzenlediği dile getirildi. Maraş’ın,Çorum’un, Gazi’nin, Sivas’ın, Ulucanlar’ın ve 19Aralık’ın devletin katliamcı geleneğinin açıkgöstergesi olduğu ifade edildi.

Sivas katliamı sırasında devletin tüm kurumlarınınkatliama seyirci kaldığı dile getirildikten sonrakatliamdan sonra dönemin yetkililerinin yaptığıaçıklamalardan örnekler verildi. Katliam sonrasıortalığa saçılan bilgi ve belgelerin, karartılmayaçalışılan gerçeklere ışık tuttuğu söylendi.

Açıklamada devletin Alevi açılımının asıl amacınınAlevileri ve Aleviliği denetim altına almak olduğuifade edildi. Aleviler’in bu oyuna gelmemesi çağrısıyapıldı. Ayrıca, Alevi halkının Kürt halkının haklımücadelesini sahiplenmesi gerektiği dile getirildi.

Açıklama şu sözlerle son buldu. “Devletin, sömürüve kölelik sistemini yaşatabilmek için yaptığı hesap veoyunları boşa çıkarmalıyız. Özelde Sivas katliamınıngenelde tüm katliamların hesabını sormanın biricikyolu işçi ve emekçilerin birleşik, kitlesel, devrimcimücadelesini yükseltmekten geçmektedir.”

Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eyleme yoldan geçenişçi ve emekçilerden alkışlarla destek verenler oldu.

Kızıl Bayrak / İzmir

Gebze’de 2 Temmuz faaliyetleri…Gebze’de 2 Temmuz Sivas katliamı nedeniyle işçi

ve emekçi mahallelerinde yoğun bir kitleçalışması yürüttük.

Yaklaşık 3 bin adet BDSP imzalı bildiriyiUlaştepe, Güzeltepe, Erişler ve Emekmahallelelerine yoğun şekilde dağıttık.

İşçi ve emekçilerle devletin Aleviaçılımını da teşhir eden sohbetlergerçekleştirdik. Sınıf mücadelesiniyükseltmeye çağırdık.

1 Temmuz’da BDSP önlükleriyle işçiservislerinin önü keserek ajitasyonkonuşmalarıyla katliamın teşhirini yaptık.Devlettin kolluk güçleri müdahledebulunmaya çalıştıysa da net tutumumuzkarşısında geri adım atmak zorunda kaldılar.Faaliyettimiz tüm engelleme çabalarınarağmen devam etti.

Gebze BDSP

Karanlığa meşale olanlar, küllerinden yeniden doğarlar...10 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Son birkaç aydır İMO Ankara Şube özelindeyaşanan olaylar TMMOB örgütlülüğünün bugüniçerisine düştüğü durumu göstermesi açısından ibretvericidir.

Sermayenin saldırılarının her geçen gün arttığı,tüm işçi ve emekçilerle birlikte biz mühendis, mimarve şehir plancılarının da tüm hak ve özgürlüklerininbir bir gaspedildiği, işsizliğin ve yoksulluğunkatmerlendiği böyle bir dönemde geçmişten gelendevrimci bir mirasın sahiplenicisi olması gerekenTMMOB içerisinde yaşanan bu minvaldeki olaylarhem örgütümüze hem de tüm toplumsal muhalefetezarar vermektedir.

Olayın muhatapları ve çeşitli oda örgütlülükleritarafından bu zamana kadar çeşitli açıklamalaryapılmış olsa da, olayların temelini oluşturansorunların çözümüne yönelik bir bakış halihazırdagörülememektedir. Dahası yapılan açıklamalardanve alınan tutumlardan da anlaşıldığı kadarıylaolayların çıkışında önemli bir rol oynayanTMMOB’nin anti-demokratik yapısı bu vesileyledaha da içinden çıkılmaz bir hale sokulmaktadır.

Toplumcu Mühendis Mimar ve Şehir Plancılarıolarak TMMOB içindeki ilerici unsurlar arasındayaşanan böylesi şiddet olaylarını hiçbir şekildekabul etmemekle birlikte doğrudangözlemlemediğimiz böyle olaylarda herhangi birtarafı sorumlu ilan edebilecek durumda da değiliz.Ancak İMO Ankara Şube’de öncesinde vesonrasında yaşanan olaylarla birlikte dahasonrasında yapılan açıklamalardan ortaya çıkansonucun ise asli sorumluluğun İMO’ya veTMMOB’ye hakim olan bürokratik yönetimanlayışında olduğunu gösterdiğini söylemeliyiz.

Mart ayında İMO Öğrenci Üye Kurultayı’nda+İvme üyesi bir grup Genç İMO’lunun bildiridağıtımının engellenmesi ile kamuoyuna taşınan busüreçte TMMOB’nin oluşturduğu işleyiş ilkeleriylealakalı olmayan bir şekilde yedek yönetimüyelerinin yönetim toplantılarına alınmaması, birerdanışma kurulu işlevi gören küçük kurulların gizlibiçimlerde örgütlenmeye çalışılması gibi olaylar,TMMOB’nin anti demokratik yapısını gözler önünesererken bu yaşananlara en ufak bir tepkigösterilmemesi ise TMMOB’nin genelinde bu

tutumun sahiplenildiğini de göstermektedir.Ancak yaşanan olaylarda bu antidemokratik

yapıdan daha da vahim olanı 11 Haziran günüyaşanan olaylardır. Yaşanan şiddet olayları bir tarafa+İvme grubunun küçük kurula girişinin polistarafından engellenmesi ve bu engellenme ortamındaküçük kurul üyelerinin ve orada bulunan TMMOBmerkez yöneticilerinin “gönül rahatlığı” iletoplantılarını gerçekleştirip kararlar almaları en hafifbiçimiyle dehşet verici bir aymazlık örneğidir.

Bu TMMOB’de yaratılan değerlerden nasıl birkopuştur ki, siyasi olarak uzlaşamasa bile TMMOBiçinde ilerici bir kesimi ifade eden bir grubu poliskordonuna bu kadar rahat bir şekilde teslimedebilmektedir. Bu nasıl bir kopuştur ki, sonrasındada bu yaşananlara dair en ufak bir özeleştiri vermeihtiyacı hissetmeden bu gruba yöneltilen siyasi linçkampanyasını derinleştirmekte, TMMOB içindekigerici odakların +İvme’yi “terör örgütü” olarakgösteren açıklamalarını sahiplenerek resmisitelerinde yayınlayabilmektedir.

TMMOB içinde kendilerine ilerici payeler biçenunsurlar eğer bu yaşananlar üzerinden birdeğerlendirme yapıp söz söyleyeceklerse önceliklebu alana, TMMOB’nin antidemokratik yapısınabakmalıdırlar.

Yine bu yaşananlardan açığa çıkan bir başkagerçek ise TMMOB’nin başka birimlerindedemokratik ve mücadeleci TMMOB adına yan yanagelen siyasi öznelerin İMO Ankara Şube’de yaşananolaylarda karşı taraflara savrulmaları ve birbirleri ilehesaplaşma tutumları içine girmeleridir. Bu ise butaraflar payına yaşanan bir araya gelişlerdekiilkesizliği gözler önüne seren çok yalın bir olayolmuştur.

TMMOB içinde koltuk kaygısına dayalı bu incehesaplar artık bir son bulmalıdır. TMMOB içindeyer alan tüm devrimci-ilerici unsurlar artık tümenerjilerini gerçekten demokratik ve mücadeleci birTMMOB’nin yaratılması mücadelesine yöneltmeli,TMMOB’nin sadece sözüyle değil pratiğiyle deemekten yana bir örgüt olması için hareketegeçmelidir.

Toplumcu Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları1 Temmuz 2009

Toplumcu Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları’nın son dönemde İMO

Ankara Şube’de yaşananlara dair açıklaması:

Demokratik ve mücadeleci bir TMMOB istiyoruz!

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Bilindiği gibi sınıf mücadelesi dinamik birsüreçtir. Bu mücadele içerisinde hangi sınıfıntarafındaysanız pratiğinizin de buna uygunşekillenmesi gerekir. Bir sınıf adına söz söylemeye,sınıfı herhangi bir düzeyde örgütlemeye adaylığınızıortaya koyduğunuzda, sınıfsal konumlanışınızpratiğinizi doğrudan belirlediği için ayrı bir önemkazanır. Nerede soluk alıp verdiğiniz, kendinizinereden beslediğiniz, kafanızın hangi sorunlarlameşgul olduğu kısacası sizi siz yapan etkenler, genelyönelimleriniz bakımından nasıl bir pratik içerisindeolduğunuzu ve bunun yanısıra olaylar ve olgularkarşısında verdiğiniz tepkileri de belirler. Eyleminiziddianızla çelişiyorsa, ya eyleminizi gözdengeçirirsiniz, ya da iddialarınızı. Yok eğer bututarsızlık sizde bir kimlik haline gelmişse, yalan veçarpıtmanın batağına saplanmanız kaçınılmaz olur.

Bir süredir Basın-İş Sendikası İstanbul Şubesi’nintarafımıza karşı izlediği tutum onun böyle bir batağıniçine düştüğünü göstermektedir.

Bilindiği üzere Kurtiş Matbaası işçileri 1 Nisan2009 tarihinden beri direnişteler. Direniş, büyükzorluklara göğüs gererek sürdürülmektedir. Direnişizayıflatan en önemli sorunların başında yeterli birsınıf dayanışmasından yoksun olması gelmektedir.Durum bu iken, işkolunda olmasına karşın direnişiyalnız bırakan Basın-İş Sendikası’nın direnişeöncülük edenlere yönelik gerçeğe dayanmayanithamları sabrımızı zorlamaktadır. Bu iddialarsendikanın ilişki içerisinde olduğu hemen hemen heryerde karşımıza çıkmaya başlayınca kamuoyuna buaçıklamayı yapmak zorunluluğu doğmuştur.

Basın-İş’in iddiasına göre Kurtiş Matbaası’ndakidirenişi önceleyen süreçte sendikalaşma girişimitarafımızdan baltalanmış ve sendika süreçten kastendüşürülmüş, sendikanın işçilerle görüşmesinin önünegeçilmiş hatta sendikanın örgütlenme uzmanıatlatılmıştır!

Bu iddialar hiçbir biçimde gerçeğiyansıtmamaktadır. Yansıtmadığı gibi gerisinde,sendika yönetiminin kendi yetersizliklerini veyanlışlarını örtme amacı vardır. Çünkü sınıfdevrimcilerinin işçileri sendikadan uzak tutmalarısözkonusu olmadığı gibi, gerçekte sendika yönetimibirçok örnekte karşımıza çıktığı gibi kendisineyönelen işçilere sırtını çevirmiş, onları bürokratikişlemleri gerekçe göstererek oyalamış ve sonundaayağına gelen imkanı tepmiştir.

Kurtiş Matbaası’nda ilk iş bırakma eylemininardından tarafımızdan Basın-İş Sendikası ile iletişimegeçilerek süreç anlatılmıştır. İşçilerin sendikaya üyeyapılmaları için vakit kaybedilmemesi gerektiğivurgulanarak bir görüşme ayarlanmış ve sendikadanda üyelik işlemlerinin başlaması için bu toplantıyahazırlık yapması, somutta da üyelik formlarıylagelmesi istenmiştir. Kurtiş işçileri, ilerleyen süreçtedirenişi seçmeyen işçiler de dâhil olmak üzere,toplantıya tam kadro olarak katılmıştır. Ancaksendika adına toplantıya gelen örgütlenme uzmanıyaklaşık üç saati bulan gereksiz yinelemelerdenoluşan anlatımı boyunca örgütlenme aşamasınailişkin somut adımlar tanımlamaktan -dernekçalışanlarının araya girme ve yönlendirme çabalarına

rağmen- özellikle kaçınmış, toplantının havasındadağılmaya ve belirsizliğe yol açmıştır. İşçilersendikaya üye olmayı beklerken uzun bir konuşmadışında bir şey bulamamışlardır.

İlerleyen günlerde işçiler tarafından belirgin birtepkiyle karşılanan bu ilk sendikalaşma toplantısınınetkileri bir nebze silinmeye çalışılmış ve işçilersendikal örgütlenmeye, ilk seferki katılım kadarolmasa da yine de çoğunluğu sağlayacak bir biçimdeikna olmuşlardır. Ancak yine ‘üyelik formlarıylageliniz’ isteğimize rağmen sendika cephesinden buyönlü bir adım atılmamış, süreç beklemeci bir tavırlakarşılanmıştır. Bu arada ilk direnişin sonuçvermesiyle birlikte sendikal örgütlenmeyisavunanların azınlığa düşmeleri sendikalaşmanın enazından kısa vadede gerçekleşemeyeceğinigöstermiştir.

Kısacası çalışma şartlarındaki şikâyetleridoğrultusunda derneğimiz öncülüğünde direnişegeçirilen bir sınıf bölüğü önce sendikal örgütlenmeyeikna olmuş ancak sendikanın beklemeci tavrı sonucutabir yerindeyse bu yolda ilk treni kaçırmıştır. Dahasonrasında ise sendikanın tarafımıza bildirdiğiişçilerle görüşme istekleri ise bahsettiğimiz rehavetve önyargı içerisinde karşılanamamıştır.

Sınıf mücadelesi zemininde önünü görebilen herunsurun bilebileceği gibi sendikal örgütlenme ancakbelli momentlerin yakalanmasıyla mümkündür veayrıca sınıfta oluşan önyargıların aşılması yoğun birçabayı gerektirir. Kurtiş örneğinde de işçilerisendikal örgütlülüğe yaklaştıran moment iş bırakmaeylemi süreciydi ve bu sürecin bitiminden sonratekrar bu düzeyi yakalamaları için işten atılmalarıgerekti.

Şunu belirtmek gerekir ki, bu kadarı bile birsendika için yeterince sıkıntılı ve dersler çıkarılmasıgereken bir tablo ortaya çıkarmışken Basın-İş bunutercih etmemiş ve kendi yetersizliklerini bizisuçlayarak örtmeyi tercih etmiştir. Bu durum kabuledilemez. Kurtiş direnişi kendini kamuoyundaduyurmaya başladığı bir dönemde, özellikle de ortakhareket edilmeye çalışılan ve birlikte oldukça anlamlıadımlar atılan bileşenlere bizlerin ve Kurtişişçilerinin anti-propagandasını yapmak en baştaemeğimize ve sınıfın örgütlenmesine düşmanca birbakışın ürünüdür.

Buradan Basın-İş Sendikası yönetimini bututumunu derhal terketmeye ve konuyla ilgili biraçıklama yapmaya davet ediyoruz.

Topkapı İşçi Derneği’nden sınıf devrimcileri

Gerçekler devrimcidir! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 11Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Basın-İş İstanbul Şube Yönetimi’ni gerçekleri açıklamaya davet ediyoruz...

Yanlışlarınızın üzerini yalanlarla örtemezsiniz!

Sermaye sınıfının direktiflerini yerine getirmekiçin canla başla çalışan Tayyip Erdoğan, işçi veemekçi düşmanı yüzünü sadece altına imza attığısaldırı yasalarıyla değil çeşitli gezilerde sorunlarınıdile getiren emekçilere dönük tavrıyla da kanıtlıyor.

Erdoğan’ın sermaye dostu, emekçi düşmanıdavranışları son olarak geçtiğimiz hafta Kocaeli’degörüldü.

Erdoğan’ın 2006 yılında Mersin’e yaptığı ziyaretsırasında “Çiftçinin hali ne olacak? Hangi yüzlegeliyor buraya” diyerek tepkisini dile getiren çiftçiKemal Öncel’e verdiği “Hadi ananı al git buradan.”cevabı hala hafızalardayken yeni bir AKP terörügeçtiğimiz hafta sonu İzmit’te yaşandı.

AKP Kocaeli İl Teşkilatı’nın Olağan Kongresi’nekatılmak için Kocaeli’ne giden Tayyip Erdoğan’ıprotesto etmek isteyen depremzedeler ve Belediye-İş’liler polis engellemesiyle karşılaştı.

Bir yanda AKP’li belediyeler tarafından baskı vesürgün yoluyla sendika değiştirmeye zorlananBelediye-İş üyeleri, diğer yanda ise Arızlı IrakKonutları’ndan valilik tarafından çıkartılmak istenendepremzedelerin protesto girişimleri zor yoluylabastırıldı.

Belediye-İş’lilere gözaltı...

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve İSU’dauygulanan baskı ve sürgünlere karşı eylem yapansendika yöneticileri ve işyeri temsilcileri otobanda

yolu kapatarak Erdoğan’ı protesto etmek istediler. İstanbul’a doğru yola çıkan Belediye-İş’liler

Hereke gişelerinden geri çevrilirken İzmit’e dönüşsırasında “Hani sendika seçme özgürlüğü vardı”,“Davos’ta one minute dediniz, Kocaeli’de nediyeceksiniz” yazılı dövizler taşımaları nedeniylepolis tarafından gözaltına alınarak Kuruçeşme PolisKarakolu’na götürüldüler.

Depremzedeye AKP terörü...

1999 depreminin mağdurları olan ve Arızlı IrakKonutları’nda yaşayan depremzedeler, evlerindençıkmaları yönündeki zorlamalara karşı başbakan ilegörüşmek istedi. AKP Kongresi’nin yapılacağı sporsalonuna giren üç depremzede “Barınma hakkımızsöke söke alırız!”, “Depremzede ölsün, bürokratyaşasın” sloganlarını atarak protesto eylemigerçekleştirdiler.

Göstermelik olarak iki temsilcinin içerialındığının öğrenilmesinden sonra Arızlı sakinleriBaşbakan’ın peşini bırakmadı. Önce Valiliğe gidenArızlı sakinleri daha sonra Büyükşehir Belediyesi’niziyaret eden Erdoğan’ı beklemeye başladı. Buradapolis ile arbede yaşayan emekçiler engellenerekbelediye önünden uzaklaştırılmaya çalışıldı.

Başbakan’ın hafta sonunda yaptığı ziyaret, tıpkıdiğer örneklerde olduğu gibi sermaye partisiAKP’nin işçi ve emekçi düşmanı yüzünü Erdoğanşahsında bir kez daha göstermiş oldu.

Hak arayan emekçiye AKP terörü...

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Zafer direnen işçilerin olacak!12 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Tüm eksikliklerine rağmen Kent AŞ işçisidirenmeye devam ediyor. 30 Nisan’da başlayan direnişyaklaşık iki ayı geride bıraktı. Şu ana kadar, bütünolumsuz yönleri bir kenara bırakırsak, ne sendikanın,ne de Cevat Durak’ın hiç hesaplayamadığı da buydu.İşçileri kolayca sindireceğini düşünen Cevat Durak’abu ısrarlı ve kararlı direniş anlamlı bir yanıt oldu.

22 Haziran’da 500 kadar polis, şantiyede az işçininolmasını da (30 işçi) fırsat bilerek şantiyeye baskınyapkı ve işçileri zorla şantiyenin dışına çıkardı. İşçilero zamandan beri, şantiyenin karşısında çadır kurdularve aileleriyle birlikte bekleyişlerini sürdürüyorlar.Kolluk güçleri de şantiyede beklemeye devam ediyor.İşçiler ise dışarıda. Şantiyede bulunan birçok araç,parça parça çıkarıldı. Halihazırda yalnızca çöp araçlarıkalmış durumda. Baskından sonra polis onlarıçıkarmaya çalıştı. Ancak işçilerin barikat kurmasıkarşısında çöp kamyonlarını dışarı çıkarmayıbaşaramadı.

Direnişin en büyük eksiklerinden birisi, halabeklemeci mantığın devam ediyor olmasıdır.“Süleyman Çelebi görüşecek, vali görüşecek, süreç ikihafta sonra belli olacak” deniyordu. Şimdi iseyurtdışında olan Aziz Kocaoğlu’nun dönüşübekleniyor. İşçiler her seferinde yeni bir bekleyişhaberiyle iki ayı geride bıraktılar. Bu durumdan bütünişçiler rahatsız. Çünkü direniş bu şekilde sürdükçeörgütlülük zayıflıyor, direnişçi işçi sayısı azalıyor.

Direnişi zayıflatmak için öncesinde Cevat Durak’ın“verdim” dediği tazminatlar da bankaya yatırılmışdurumda. Bu ustaca planlanmış büyük bir saldırı.Çünkü Cevat Durak bu yolla işçilerin birçoğunundirenişi bırakacağını hesaplamıştı. Bu hesabındabüyük oranda başarılı da oldu. Zira işçilerin birçoğutazminatı alarak direnişi bırakmış durumda.

Ancak hala onuru için direnişi sürdüren kararlıişçiler de var. İşçiler bu kararlılıklarını şu şekilde ifadeediyorlar; “Bazı yerlerden iş teklifleri alıyoruz. 1.500TL ücret veriyorlar. Ama bu iş artık onur meselesiolduğu için hiçbir yere gitmiyoruz ve gitmeyeceğiz. Bizburada sadece çöp arabalarını beklemiyoruz. Şantiyebizim için onur meselesi oldu. Eskiden şantiyedebeklemek anlamsız geliyordu. Ama şimdi onurumuzunsimgesi oldu. Ne olursa olsun burayı terketmeyeceğiz.”

İşçiler polis saldırısından sonra CHP il binasınıbastılar. İşçiler binada kalmaya kararlı olduklarını amaDİSK Ege Bölge Başkanı Azad Fazla’nın işçilerişantiyeye dönmeye ikna ettiğini söylüyorlar. CHP ilbaşkanıyla, Cevat Durak’a baskı yapılmasını, partiüyeliğinin silinmesini istemişler. CHP il başkanı ise,Cevat Durak’a kendisinin yaptırımda bulunmasınınmümkün olmayacağını, daha doğrusu, Durak’ınarkasının sağlam olduğunu, bu nedenle kendi elindenbir şey gelmediğini söylemiş.

İşçiler arasında çeşitli ayrımlar da yaşanıyor.Örneğin işçiler Deniz Baykal İzmir’e geldiğinde onukarşılamaya havaalanına gittiklerini, pankartlarında,“Başkan sorunun çözümü için tek umudumuz sizsiniz”yazdığını söylüyorlar. Ancak Baykal, bindiği arabanıncamını açıp, işçilere selam verme gereği bileduymamış. Bir hafta sonra da Recep Tayyip ErdoğanManisa’daki bir kapalı spor salonuna gelmiş. Bir grupişçi de aynı amaçla Tayyip’e bir pankart hazırlamışlar.İşçiler arasında süren tartışmadan sonra hazırlanan

pankart imha edilmiş.İşçilerdeki en büyük eksikliklerden birisi de

sermaye partilerinden medet ummalarıdır. Bugünekadar sermaye partilerden hangisi hükümet oldu daişçiyi düşündü? Mesela hangi düzen partisi asgariücrete insanca yaşamaya yetecek düzeyde zam yaptı?İşçi sınıfı bugüne elde ettiklerini direnerek, dişe diş birmücadeleyle kazanarak geldi. Bu gerçek Kent AŞişçileri için de geçerli.

Direnişi zora sokan bir başka sorun da işçilerarasında yapay ayrımların öne çıkarılmasıdır. Patronlarbu ülkede, işçiler haklarını aramasınlar diye, onlarıhep böldüler. Sağ-sol, Alevi-Sünni, Kürt-Türk,doğulu-batılı vb. Ama bugüne kadar işçilerin haklarısözkonusu olduğunda hiçbir ayrım yapmadılar.Hepsini sefalet ücretine köle gibi çalıştırdılar,sömürdüler. Kent AŞ işçilerinin bu gerçeği görmelerigerekiyor.

Direnişteki işçiler maddi açıdan da zor durumda.Sendika, işçilerin yemeklerini karşılamak dışındahemen hiçbir destek sunmuyor. Bir de işçiler“Ankara’ya gidelim” dedikten sonra verilen çadırlarvar. Sendika grev ve direnişlerle dayanışmak içinayrılması gereken fondan işçilere elle tutulur birmaddi destek sağlamıyor.

Direnişle dayanışma konusunda da sıkıntılar var.DİSK’in 11.500 üyesi var. Ancak bugüne kadarkitlesel bir ziyaret gerçekleşmiş değil. İşçiler bazıgerçekleri görüyorlar. Örneğin, “Biz bu kadaruğraşıyoruz ama sorun aslında çok basit çözülür.DİSK, Kent AŞ işçileriyle dayanışmak amacıyla birgünlük iş bıraksa bu iş biter”. Evet, işçiler asıl çözümyolunu biliyorlar. Ama taleplerini yerine getirmesi içinsendikaya basınç oluşturmuyorlar. Bir direnişinyaşaması ve kazanması için sınıf dayanışmasınınönemi tartışılamaz.

İşçiler direnişlerini büyütmek ve dayanışmayıarttırmak için daha fazla çaba harcamakdurumundadırlar. Direnişçi işçiler asla yalnızbırakılmamalıdır. Sınıf dayanışmasının yanı sıraailelerin desteği de önemli. Bu açıdan Kent AŞ işçilerizoru başarmış durumdalar. Direniş yerinde işçilereşleri ve çocuklarıyla birlikte bekliyorlar.

Kent AŞ işçileri direnişin taleplerini, haklılıklarını

İzmirli işçi ve emekçilere anlatmakta biraz geçkaldılar. Direnişin başından itibaren tüm kenteseslenen imza, bildiri, afiş vb. araçları çok etkinkullanamadılar. Ancak yeni yeni kentin merkezinoktalarında imzaya açtıkları metinlerle işçi veemekçilere seslenmeye başladılar. Ancak bu da tekbaşına yeterli değil. Daha etkin ve militan eylemleryapmak gerekiyor.

Direnişin en temel eksiklerinden birisi de hala birdireniş komitesinin olmamasıdır. Direniş, basınkomisyonu, kurumların desteğini örgütleyecekkomisyon vb. ekiplere dayalı bir tarzdabüyütülmelidir. İzmir’deki tüm devrimci, ilericikurumlar, sendikalar ve kitle örgütleri de direnişin birparçası yapılarak Kent AŞ işçileri ile bir dayanışmagecesinin örgütlenmesi hem maddi hem de maneviaçıdan direnişe anlamlı katkılar sunacaktır. Kent AŞdirenişi halihazırda kentteki tek direniştir ve birçokaçıdan daha fazla desteği hak etmektedir. Ancak bununiçin işçilerin aktif bir rol oynaması, sendika yönetiminiharekete geçirmesi gerekmektedir.

Kent AŞ direnişi sürüyor…

Direnişi büyütmek için görev başına!

Direnişteki Kent AŞ işçileri, şantiyeye yapılanpolis baskınının ardından imza kampanyasıbaşlatmışlardı. İşçilerin kamuoyundan destek almakiçin başlattıkları imza kampanyasının etkisiKarşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak’a kadarulaştı.

Direniş süresince yürütülen karalamakampanyalarının sözcülüğünü yapan Ege TV’deprograma katılan Karşıyaka Belediye Başkanı CevatDurak Kent AŞ işçilerinin protestosuyla karşılaştı.

30 Haziran günü sabah 07.00’de başlayan haberprogramına katılan Cevat Durak kendini haklıgöstermek için Karşıyaka halkının desteğini aldığınısöyledi.

Durak, imza kampanyasının başladığı ilk güntoplanan 7 bin imzaya rağmen yalan söylemeyisürdürdü ve Genel-İş Sendikası’nın çıkardığı afişteyüzü kanlı olan işçinin dayak yemediğini, işçininyüzündekinin boya veya yerden alınan kanolduğunu iddia etti.

Programın yapıldığı sırada şantiye önündebekleyen işçilerden 30’u sendikanın öncülüğündeKanal Ege’nin önüne giderek kanalı ve Durak’ıprotesto etmeye başladı. Cevat Durak, 2 otobüsdolusu çeviğin yanısıra özel korumalarıyla birliktekanaldan ayrılmak zorunda kaldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Kent AŞ işçilerinden Ege TV protestosu...

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Entes direnişinden... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 13Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Direnişin 43. günü(...) 2,5 ay önce işten çıkartılan ve haklarını

alamayan bir işçi yanımıza gelerek neden buradabekliyorsunuz sorusunu yöneltti. Sohbet sırasında işyasası ve işçi haklarına değinerek işçilerin varolanhaklarının bilincinde olmadıklarını söyledik.

İşçilerin patronlar karşısında kendilerini ezikhissetmesine ve ikinci sınıf olmayı çok çabukkabullendiklerini ifade ettik. Patronların, biz işçisınıfının örgütsüz ve dağınık olmasından kaynaklısaldırılarını arttırdıklarını dile getirdik.

Aynı zamanda Kürt bir emekçi olan bu kardeşimizinyaşadıkları üzerine Kürt işçi ve emekçilerin daha çokaşağılandıklarına değindik.

(...) Paydos saatinin yaklaşmasıyla birlikte aldığımızbir telefon üzerine DES Sanayi Sitesi’ne gittik. (...)

Direnişin 44. günüDirenişimin 44. günü olan 26 Haziran günü

Uluslararası İşçi Derneği’nden arkadaşlar ziyaretimegeldiler.

(...) Parot işçisi müsait oldukça yanımıza gelipgelişmelerden haberdar oluyor. Göstermiş olduğu ilgiumut verici.

(...) Daha önce de ziyaretime gelen ProleterDevrimci Duruş’tan bir işçiyle sendikaların şu ankidurumuna dair sohbet gerçekleştirdik.

Saat 16.30 sularında “Direniş Platformu” ziyaretegeldi. Kısa bir sohbetin ardından Sinter Metal’e geçtik.

(...) ATV işçisi Selim arkadaş ve YTÜ öğrencilerikendi süreçlerine değindiler. Daha sonra uzunca birsohbetin ardından Sinter Metal eylemine katılıpdağıldık.

Direnişin 45. günü(...) İstanbul TMMOB İl Koordinasyon Kadın

Komisyonu’ndan ziyarete geldiler. Mimar vemühendislerden oluşan komisyon, direnişin daimayanında olduklarını belirtti. Entes direnişi hakkında azçok bilgi sahibi olduklarını ve gelişen Entes sürecihakkında bilgi almak istediklerini söylediler.

(...) Eylemin yapılacağı yer Entes Apart Otel’epolisler hem kamera hem de fotoğraf çekimi içinkonumlanmışlardı. Eylem daha başlamadan çekimlerebaşlayan polislerin psikolojik baskı kurmaya çalıştıklarıbariz belliydi. Saatin 18.00’i göstermesiyle birliktealkış ve sloganlar eşliğinde eyleme başlamış olduk.Katılım oldukça iyiydi. Sinter Metal, ATV-Sabah veYTÜ öğrencileri de eyleme destek verdi. Aynı saatteyine Taksim’de yapılan DESA eylemine katılamamışolduk. Ardından saat 18.15’teki 50/d eylemine katıldım.

Taksim bugün oldukça hareketliydi. (...)

Direnişin 46. günü28 Haziran günü Esenyurt’ta tekstil işçilerinin

hazırlamış olduğu Esenyurt Tekstil İşçileri Kurultayı’nakatıldım. Desa işçisi Emine Arslan, Kurtiş ve Yıldızöğrencileri de oradaydı.

(...) Sunumların ardından kısa bir ara verilerekdirenişteki işçilere yani Emine Arslan ve bana sözverildi. Emine Abla, aslında direnişi kazandık dedi. (...)

Direnişin 47. günü... (...) Des’te 10 kişilik bir atölyede çalışan bir işçi

geldi yanıma. Daha önceden de gelmişti yanıma amafazla vakti olmadığı için daha sonra uğrayacağımdiyerek ayrılmıştı. Böylelikle verdiği sözün arkasında

durduğunu da göstermiş oldu. 12 Eylül’de yargılanmışve 1,5 yıl hapis yatmış. İşçi sınıfının şu anki duyarsıztablosundan şikâyetçi olan işçi kendi çevresindekidostlarından bir Entes ziyareti ve maddi destektalebinde bulunacağını iletti. Nazım Hikmet’ten güzeldizeler okuyan işçi tekrar görüşmek dileğiyle direnişyerinden ayrıldı.

Direnişin 48. günü...

(...) Metal İşçileri Bülteni’ne yazdığım yazıdaönümüzdeki Kasım ayında gerçekleştirilecek Metalİşçileri Kurultayı’na çağrı yaptım. Bilindiği üzere bende metal işçisiyim ve metal işçilerinin kendi çalışmakoşullarından kaynaklı yaşadıkları sorunları vardır.Özelde metal işçilerinin, genelde bütün işçi sınıfınınsorunlarına değinilen ve çözüm önerilerinin ortayakonulduğu bir kurultay olacak bu. O yüzden başta metal

işçileri olmak üzere bütün işçileri bu kurultaya destekvermeye ve kurultayın örgütleyicisi olmayaçağırıyorum.

(...) Bugün ayrıca fabrika yakınındaki bir lokantadabulaşıkçı olarak çalışan Kürt kökenli bir ablaylakonuştum. Daha önce de merhabalığımız vardı ama hepiş başındayken denk geldiğim için pek fazlakonuşamıyorduk. Bugün tekrar denk geldiğimde bana“Ne kadar tazminat aldın? Daha ne kadarbekleyeceksin? Yalnızsın, ben seni görünceüzülüyorum” demesi üzerine ben de “Ben onurlu birmücadele yürütüyorum. Üzülmemen gerekir. O kadarçok işçi çıkardılar ki ses çıkarmazsak patronlar dahaçok işçi atar ve aslında yalnız olmadığımı, destekverenlerin de olduğunu” söyledim. (...)

Entes direnişçisi

Gülistan Kobatan

Entes direniş güncesi...

Gülistan Kobatan, Entes Apartönünde!

27 Haziran günü Kobatan’ın direnişinin 45.gününde Taksim’de bulunan Entes Apart önünde bireylem gerçekleştirildi. Eyleme Direniş Platformu dadestek verdi.

Eylemde, “Patronlar krizin faturasını işçilerekesmeye devam ediyor. İşten çıkarmalar yasaklansın/OSB-İMES İşçileri Derneği” ve “Grevler, direnişlersürüyor dayanışma büyüyor/Direniş Platformu”pankartları açıldı.

Eylemde ilk önce OSB-İMES İşçileri DerneğiBaşkanı M. Ali Karabulut kısa bir konuşmagerçekleştirdi. Ardından Kobatan basın açıklamasınıokudu.

Entes Apart Oteli’nin işçilerin çalınanemeklerinden yapıldığını belirten Kobatan, Entespatronunun işçileri sefalet koşullarında çalıştırıp,onlara sadece hayatta kalıp çalışmasını sağlayacakasgari yaşam koşullarını reva gördüğünü vurguladı.

Kobatan tüm işçileri ve duyarlı kamuoyunudirenişine omuz vermeye, patronların hak gasplarınave saldırılarına karşı direniş bayrağını yükseltmeyeçağırdı.

Ardından Direniş Platformu adına bir konuşmayapıldı. Yaşanan grev ve direnişlerin birleştirilerekortak bir mücadele yürütüldüğü ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Direniş Platformu’ndan Entes veSinter ziyareti...

Direniş Platformu, 26 Haziran günü Entes veSinter direnişlerine destek ziyareti gerçekleştirdi.

İMES A Kapısı’nda buluşularak Entes Elektronikönüne yapılan yürüyüşte Direniş Platformu imzalı“Yaşasın sınıf dayanışması!” yazılı ozalit açıldı.Sloganların atıldığı yürüyüş Entes direnişçisiGülistan Kobatan’ın selamlanmasıyla devam etti.

Ardından Sinter Metal işçilerine destek ziyaretiyapıldı. Kobatan’ın da katıldığı yürüyüşün ardındanSinter Metal önünde destek konuşması yapıldı.

Kobatan Direniş Platformu’nun amacını ve kendidireniş sürecini anlattı. Ardından ATV-Sabahemekçileri, direnişteki YTÜ öğrencileri ve Sinter

Metal işçileri adına birer konuşma yapıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

TMMOB İstanbul İKK KadınKomisyonu’ndan Kobatan’a ziyaret

27 haziran günü Kobatan’a, TMMOB İstanbul İlKoordinasyon Kurulu Kadın Komisyonu tarafındandestek ziyareti gerçekleştirildi.

Destek ziyareti Kobatan’ın, bugüne kadar gelişensüreç ve direnişe neden başladığı üzerine komisyonayaptığı bilgilendirme ile başladı. Komisyon adınaalınan sözde, mücadelenin önemine değinildi. Tümbu direnişlerin mümkün olduğunca çok insanaduyurulması gerekliliği ve yapılan her türlü desteğinönemi vurgulandı.

Ziyaret karşılıklı sohbetin ardından sonlandırıldı.Toplumcu Mühendis, Mimar & Şehir Plancıları

Entes direnişiyle dayanışma eylemleri...

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Sınıfa karşı sınıf!14 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

ATV-Sabah grevi sürüyor...Her Cumartesi gerçekleştirdikleri Taksim

eylemleriyle Turkuvaz Grubu’nun sendikadüşmanlığını kamuoyuna anlatan ATV-Sabahgrevcileri, 13 Şubat 2009 tarihinde başlayan grevin135. gününde bir kez daha eylemdeydiler.

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan, YTÜöğrencileri ve Sinter Metal işçilerinin de katıldığıeyleme son haftalarda izin vermeyen kolluk güçleriGalatasaray Lisesi önüne yürümek isteyen kitleninönünü bir kez daha polis barikatıyla kesti.

Polis barikatının önünde başlayan oturma eylemisırasında “Grevciye değil çetelere barikat!”,“Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganları atıldı veardından basın açıklaması gerçekleştirildi.

Grevci gazeteciler adına basın açıklamasınıgerçekleştiren Cengiz Erdinç, şimdi onbinlerce kişiolduklarını, Çalık ve ona sahip çıkan siyasi iktidarakâbuslar gördürecek güce sahip olduklarınıvurguladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

ATV-Sabah grevcileri iledayanışma büyüyor!

Grevdeki ATV-Sabah basın emekçileri iledayanışmak ve greve destek vermek için 29 Hazirangünü Sefaköy Metrobüs durağı önünde basınaçıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamada ATV-Sabah grevcilerinin insanca biryaşam, demokratik çalışma koşulları, basınözgürlüğü, halkın haber alma hakkı için direndiğisöylenerek Çalık’ın ATV-Sabah yönetiminin başınagelir gelmez, örgütlenen basın emekçilerinisendikadan istifaya zorladığı, Toplu İş Sözleşmesi’niimzalamamak için masadan çekildiği ve bununsonucu olarak çalışanların greve gittiği tümkamuoyuna hatırlatıldı.

Basın açıklamasına Alınteri, BDSP, Emekli-Sen,

Halkevi, ÖDP ve TKP katıldı.Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Asistanların yürüyüşüne polisengeli!

Eğitim-Sen İstanbul 6 No’lu Üniversiteler Şubesi

ve çeşitli üniversitelerden asistanlar, YÖK’ün“Asistan kıyımına” neden olan düzenlemesine karşı27 Haziran günü eylemdeydiler. Asistanlar,gerçekleştirdikleri eylemle, YÖK Başkanı YusufZiya Özcan’ı istifaya çağırdı.

Saat 18.00’de Taksim tramvay durağında pankartve dövizlerini açarak, Galatasaray’a yürüyüşehazırlanan kitlenin önü polis barikatıyla kesildi. Kitleuzun süre barikatın açılması için sloganlar atarakbekledi. Pazarlıkların ardından, pankartsız vedövizsiz yürüme kararı alındı. Ancak kolluk güçleri,pankartsız yürümek isteyen kitlenin önünü bir kezdaha kesti. 45 dk.’lık bir bekleyişin ardındanasistanlar, Taksim Gezi Parkı’na yürüyüş kararıaldılar.

Gezi Parkı’na gelindiğinde, basın açıklamasınıEgemen Cevahir gerçekleştirdi.

Cevahir, YÖK Kanunu’nun 50/d maddesikapsamında istihdam edilen araştırma görevlilerinin,YÖK’ün üniversite rektörlüklerine baskısı nedeniyleiş güvencesi sorunu yaşadığını ifade etti. Türkiyegenelinde 6 bin araştırma görevlisinin “bursluöğrenci” statüsünde çalıştırıldığını belirten Cevahir,asistanların doktora tezlerini verdikten sonra işlerinikaybedeceklerini vurguladı.

Cevahir, sorunun çözümü için üniversitelerinakademik ve idari personeli olmak üzere, sendika,meslek odaları, demokratik kitle örgütleriniyanlarında yer almaya ve dayanışmaya çağırdı.Cevahir bu mücadelenin, üniversitelerin özerkliğinisavunma, geleceğini koruma ve kurtarma çabasınınbir parçası olduğunu vurguladı.

Eyleme KESK İstanbul Şubeler Platformu,Eğitim-Sen, Öğretim Üyeleri Derneği, TMMOB,TTB ve Eczacılar Odası destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kent AŞ’de direniş sürüyor...İşten atıldıkları 30 Nisan 2009 tarihinden beri

İzmir’de Karşıyaka Örnekköy Şantiyesi’ndekidirenişlerini sürdüren Kent AŞ işçilerine 22Haziran’da polis saldırmış ve şantiyedeki işçilerindirenişi şantiye önüne taşınmıştı.

Şantiye önünde bekleyiş dışında Bornova, Buca,Karşıyaka, Çiğli, Aliağa olmak üzere toplam 21ilçede, işten atılmalara karşı, işçi ve emekçileredestek çağrısı yapan işçiler yürüttükleri imza

kampanyasıyla120 binden fazla imza toplamayı hedefliyorlar.

Bunun yanı sıra, “Cevat Durak işçileri mağduretti” başlığını taşıyan ve 300 işçinin işten atılıp,İstanbul’dan gelen Altaş firmasına işlerin verildiğiniyazan, Genel-İş Sendikası imzalı bir bildirinin

dağıtımı da sürüyor.İşçiler işe geri alınana kadar direnişlerini

sürdüreceklerini söylüyorlar.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sağlıkçılar talepleriyle eylemdeSağlık Emekçileri Sendikası (SES) Aksaray

Şubesi, döner sermayenin adil dağıtılması talebiyle2008 yılının Ekim ayından bu yana eylemlergerçekleştiriyor.

SES üyeleri, çalışanlar arasında süreneşitsizliklere ve döner sermayeden ödenen paylarınen üst seviyeden ödenmemesine karşı 30 Hazirangünü bir kez daha eylemdeydi.

İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp FakültesiMonoblok önünde basın açıklaması gerçekleştirenSES üyeleri pankart ve dövizler açarak hastaneiçerisinde yürüyüşe başladılar.

Yürüyüşün ardından açıklama yapan SES AksarayŞube Başkanı Songül Beydilli 8 Nisan günü rektörİÜ Rektörü Yunus Söylet ile görüştüklerini vegörüşmede verilen sözlerin tutulmasını istediklerini

İşçi ve emekçi hareketinden...

27 Haziran 2009 / Taksim

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

aktardı. Açıklamada Sağlıkta Dönüşüm Programı ile,hastanelerin ticarethane, hastaların ise müşteri olarakgörülmek istendiği, bu uygulamanın kabuledilmeyeceği söylendi.

Ücretlerin iyileştirilmesi, sağlıkta özelleştirmeyeson verilmesi, eşit-ücretsiz, ulaşılabilir ve niteliklisağlık hizmeti talepleri dile getirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

DESA direnişi buluşmasıBir yıla yakın devam eden ve işçi sınıfının

mücadelesinde örnek teşkil eden DESA direnişinianlamak-tartışmak için Küçükçekmece İşçi Platformu27 Haziran günü Sefaköy İşçi Kültür Evi’nde “DESAdirenişi” toplantısı düzenledi.

Toplantı, DESA direnişi ve özelinde bu direnişinsimgeleşen ismi Emine Arslan’ın mücadelesiüzerinde konuşmak, Arslan’ın her türlü yıpratma vesaldırı politikalarına karşı koruduğu tok ve kararlıtutum üzerine tartışabilmek, deneyimlerindensonuçlar elde edebilmek ve direnişin anlamınıyoldaşlarımız nezdinde açığa çıkarmak, bilinceyükseltmek için gerçekleştirildi.

Yaklaşık 1 yıldır DESA patronunun saldırılarıolsun, polis-zabıta saldırı ve kuşatmaları olsunhepsinin karşısında ciddi bir kararlılık ile duranArslan, konuşmasına deneyimlerini aktararak başladı.Direnişi sırasında karşı karşıya kaldığı türlüzorluklara rağmen direngen bir tutum gösterdiğine veçevresinden, çeşitli demokratik kitle örgütlerinden,devrimcilerden aldığı desteğe anlatımında yer verdi.

Bir sohbet havasında geçen tartışmada sendikanınbu süreçte sergilediği tutumdan, sendikal çalışmanınyanısıra siyasallaşan ve bağımsızlaşan bir işçi sınıfıhareketinin nasıl yaratılacağına kadar birçok konudakonuşuldu, yeni DESA’ları, yeni Emine Arslanlar’ıyaratmak inancıyla toplantı sonlandırıldı.

Küçükçekmece İşçi Platformu

Seferihisar’da genç işçilerbuluştu...

DİSK ve Türk-İş’e bağlı sendikalar ile TAREM’inortaklaşa düzenlediği Dünya Genç İşçi BuluşmasıSeferihisar’da başladı. Türkiye’nin farklıbölgelerinden ve işkollarından 200 kadar işçi,akademisyen, Avrupa ve Latin Amerika’dan işçitemsilcileri Tek Gıda İş Sendikası Seferihisartesislerinde bir araya geldi.

28 Haziran Pazar günü başlayan buluşma boyunca“Türkiye’de Genç İşçi Profili”, “Kapitalizmin Krizive Etkileri”, “Kadın Emeği, Kriz ve DirenişYöntemleri”, “Türkiye ve Dünyada ÖrgütlenmeDeneyimleri”, “İşçi Sınıfı ve Alternatif MedyaDeneyimleri” başlıklı panel ve forumların yanı sıra,farklı başlıklarda eşzamanlı atölyelergerçekleştiriliyor.

Etkinliğin ilk gününü dinlenerek ve tanışarakgeçiren katılımcılar, daha sonra TAREM tarafındangerçekleştirilen “Türkiye’de Genç İşçi ProfiliAraştırması” sunumunu ve Birleşik Metal-İşSendikası İzmir Temsilcisi Kemal Alım’ın sunumunudinlediler. UNIA sendikası politik sekreteri MuradAkıncılar’ın moderatörlüğünü üstlendiği “İşçi SınıfıPedagojisi” başlıklı iki gün süren atölye çalışması daişçiler tarafından ilgiyle dinlendi.

“Kapitalizmin krizi ve etkileri” adlı panelde isekriz karşısında geliştirilmesi gereken mücadeleyöntemleri tartışıldı. Tez Koop-İş Sendikası GenelEğitim Danışmanı Volkan Yaraşır işçi hareketindesendikal mücadeleyi aşmak gerektiğini söyledi veişçilerin “işgal, direniş, sabotaj” eylemleriyle öneçıkacağını belirtti.

Petrol-İş Aliağa Şube Başkanı Salih MehmetAydın ise “Bu dönemde sınıf ve kitle sendikacılığıyapılmalıdır dedi ve aslolanın siyasal mücadele

olduğunu vurguladı.

SES'ten bordro yakma eylemi...SES Aksaray Şubesi, döner sermayenin adil

dağıtılması ve insanca yaşanacak ücret talebiyle İÜCerrahpaşa Tıp Fakültesi Rektörlüğü önünde 1Temmuz günü bordro yakma eylemi gerçekleştirdi.

Sağlık çalışanları, “SES Aksaray Şubesi” pankartıile sloganlarla Rektörlük önüne yürüdü. Basınaçıklamasını SES Aksaray Şubesi Yönetim KuruluÜyesi Aydın Erol gerçekleştirdi. Açıklamada, dönersermayenin adil dağıtılması, maaşlara eklenmesi veemekli maaşlarına yansıtılması istendi. “Sadakadeğil, kara göre belirlenecek ücret değil, insancayaşanacak maaş, vergide adalet istiyoruz!” diyenErol, yapılan maaş zammının çok daha fazlasının, üstvergi dilimine girdikleri gerekçesi ile Temmuz'dansonra geri alınacağını ve fiilen maaşlarının önceki yılaldıklarının da altına düştüğünü ifade etti.

Tüm emekçileri insanca yaşanacak güvenceliücret-güvenceli çalışma koşulları ve sağlık hakkı içinbirlikte mücadeleye çağırdı.

Açıklamasının ardından bordrolar yakılarakTemmuz maaş zamları protesto edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sürgünlere karşı siyah çelenkSES Şişli Şube Başkanı ve Şube Sekreteri'nin

sürgün edilmesi 25 Haziran günü KESK İstanbulŞubeler Platformu tarafından basın açıklaması ileprotesto edildi.

Sultanahmet Parkı’nda buluşarak İstanbul İlSağlık Müdürlüğü önüne yürüyen KESK’liler“Sürgünler geri alınsın baskılara son” pankartınıaçtılar.

Açıklamasının ardından Sağlık İl Müdürlüğüönüne “Sürgünler geri alınsın baskılara son” yazılısiyah çelenk bırakıldı.

Sağlık Bakanlığı’nın talimatıyla şube sınırlarıdışına sürülen üyelerin karşı karşıya kaldığıhukuksuzluk anlatıldı. Baskıların KESK’inmücadelesini engelleyemeyeceği söylendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Belediye işçisi mücadeleyibırakmıyor...

Kadıköy Belediyesi’nde örgütlü DİSK / Genel-İşSendikası Anadolu Yakası 1 Nolu Şubesi üyesibelediye işçileri 29 Mart yerel seçimlerinin ardındanayrı bir belediye haline gelen Ataşehir Belediyesi'ndeuğradıkları hak gasplarına karşı mücadeleye devam

ediyorlar.İşçiler, Kadıköy Belediyesi bünyesinde çalıştıkları

süre zarfında en son imzalanan 2008-2010 TİSdönemi kapsamındaki ücret farkları ve sosyalhaklarının ödenmemesi üzerine 1 Temmuz günüCHP'li Kadıköy Belediyesi'ni protesto etti.

İşçiler Kadıköy-Karaköy seferi yapan vapurdapankart açarak eylemlerine başladılar.

“İşçiyiz haklıyız kazanacağız! / DİSK Genel-İşSendikası Anadolu Yakası 1 Nolu Şube” pankartınıaçan işçilere vapurun özel güvenlik görevlilerimüdahale etti.

Çıkan gerginlikte belediye işçilerini alkışlayanyolcular, vapuru hareket ettirmeyen ve belediyeişçilerinin eylemini engelleyen özel güvenlikgüçlerini ıslıklarla protesto etti.

Sonrasında, CHP İstanbul İl Merkezi toplantısalonunda toplanan işçiler ve Genel-İş SendikasıAnadolu Yakası 1 Nolu Şube yöneticileri daha öncerandevu aldıkları CHP İstanbul İl Başkanı GürselTekin'in kendileriyle görüşmeye gelmesini istediler.Randevu vermesine rağmen binada bulunmayanTekin'nin yerine CHP İl Sekreteri Mehmet AfacanOğul'la görüşen işçiler ve sendika yöneticileri,mağduriyetlerinin giderilmesini aksi takdirde salonuterk etmeyeceklerini ifade ettiler. Oğul, bir GenelMerkez yöneticisine bilgi verdiğini, yöneticilerinMYK toplantısında oldukları için konuyla daha sonrailgileneceklerini duyurdu.

Bunun üzerine Pazartesi gününe kadar beklemekararı alındı.

Sendika üyeleri CHP İstanbul İl Merkezi binasıönünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 15Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

29 Haziran 2009 / Sefaköy

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Kapitalizmin krizine karşı kölelik yasalarını parçalamak için devrimci sınıf mücadelesi!16 H Kızıl Bayrak H Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

CMYK

Özel İstihdam Büroları 4857 sayılı iş yasası ilegündeme getirildi. İş yasasının altıncı bölümünün “işve işçi bulma” başlığı taşıyan 90. maddesi “İşarayanların elverişli oldukları işlere yerleştirilmelerive çeşitli işler için uygun işçiler bulunmasına aracılıkgörevi, Türkiye İş Kurumu ve bu hususta izin verilenözel istihdam bürolarınca yerine getirilir” şeklindedüzenlendi.

Nitelikli işgücünün ağır çalışma koşullarıkarşılığında kapitalistin azgın sömürüsünesunulmasına yardımcı olmayı amaçlayan özel istihdambüroları, işçi simsarlığının modern adıdır. 2000 yılında,yani iş yasası henüz yasalaşmadan önce, döneminİşkur Genel Müdürü Necdet Kenar’ın TİSK’in aylıkyayın organı İşveren dergisinin Nisan sayısında yaptığıbir röportajda özel istihdam bürolarının uluslararasıpiyasada ortaya çıkışı şu şekilde ifade ediliyor;

“1980’li yılların başından itibaren izlenenpolitikaların temel eksenini serbest piyasa ekonomisive küreselleşme oluşturmaktadır. İşgücü piyasasınınserbestleşmesi doğrultusunda, kamunun istihdamhizmetlerinden mümkün olduğunca çekilerek özelistihdam hizmetlerine yer açması Avrupa’da1970’lerde başlayan bir süreçtir ve özel istihdambürolarının sayısı 1980’lerde hızla artmıştır.Avrupa’da, ABD’de teknoloji, ekonomi ve sosyalalanda ortaya çıkan gelişmeler, işe yerleştirmede kamutekeli uygulamasında değişmelere neden olmakta, özelişe yerleştirme ve danışmanlık faaliyetlerinde yaygınlıkizlenmektedir.”

Yine aynı röportajında Kenar, bir gerçeği dahaitiraf ediyor; “Artan uluslararası rekabet ve bunungetirdiği esnek çalışma biçimleri, buna karşın işgüvencesinin gelişmiş olması sonucu iştençıkartmaların güçleşmesi, işverenleri eleman almadadaha titiz davranmaya yöneltmekte, bu da özelistihdam bürolarına ihtiyacı artırmaktadır.

Özel istihdam büroları, faaliyet konusu doğrudanya da dolaylı olarak istihdam hizmeti sunmak olan, buhizmetin ifası konusunda hükümet ya da diğer kamukuruluşlarından bağımsız olarak hareket edenkurumlar şeklinde tanımlanabilir.”

Bugün Tayyip Erdoğan’ın yeni teşvik paketi ya daistihdam paketleri gibi uygulamaları gündemegetirdiğinde ileri sürdüğü gibi özel istihdambürolarının işsizliği azaltmada herhangi bir rolününolmadığını Kenar, yine aynı röportajında itiraf etmiştir,“Özel istihdam bürolarından, işgücü piyasasının tümsorunlarını çözmesi ya da işsizliği ortadan kaldırmasıbeklenmemekle birlikte, bu büroların işgücüpiyasasının işleyişi üzerinde olumlu etkileri olacağıaçıktır.”

Kenar, özel istihdam bürolarıyla nitelikli işgücününucuz, işgüvencesiz ve esnek istihdama dayalı işgücüolarak kapitalistlerin hizmetine sunulmasını ise şusözleriyle ifade etmiştir; “Özel istihdam büroları,ülkemiz işgücü piyasasında saydamlığı sağlamada veişgücü akışkanlığının artmasında önemli roloynayacaklardır. Ayrıca, yüksek ya da özel vasıflı işçi(eleman) arayan işletmelere ve bu vasıftaki işarayanlara önemli hizmetler sağlayacaklardır.

Öte yandan, özel istihdam büroları açık işlerin kısa

sürede ve etkin bir şekilde doldurulmasını sağlayarak,düşük maliyetli ve verimli üretime katkıdabulunacaklardır. Böylelikle, özel istihdam bürolarınındevlete ek yük getirmeden işe yerleştirme hizmetlerininartışını sağlamaları beklenmektedir.”

Sermaye sınıfı, 2003 yılında iş yasasına tanımolarak soktuğu özel istihdam bürolarına işlerlikkazandırmak için kriz ortamından faydalanmıştır.Kapitalizmin krizinin faturasını işçi ve emekçilereödetmek için büyük bir azimle çalışan sermayehükümeti, saldırılarına yasal kılıf aramakta, bu kılıfı dakölelik yasasına dayanarak fazlasıyla bulmaktadır.

Özel istihdam büroları, iş yasasında yer alan ancakkapitalizmin “olağan sömürüsü”nün devam ettiğikoşullarda ihtiyaç duymadığı için bir köşedebekletilen, kapitalizmin krizinin “katmerlendirilmişsömürüsü” altında sermayenin aklına yeniden gelen birsaldırıdır. Sermaye hükümeti krizi fırsata çevirmeninbir ayağı olarak saldırıyı yasalaştırmış bulunmaktadır.

26 Haziran’da özel istihdam bürolarınınfaaliyetlerinin yasal hale getirilmesini öngören yasateklifi TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerekyasalaştı. Genel Kurulda buna bağlı olarak İş Kanunu,İşsizlik Sigortası Kanunu ve Sosyal Sigortalar veGenel Sağlık Sigortası Yasası’nda değişiklikyapılmasını öngören yasa teklifi de görüşüldü. Kabuledilen saldırı yasası özel istihdam büroları aracılığıylageçici iş ilişkisi kurulmasına imkan tanıyor.Düzenleme, yıllardır danışmanlık hizmeti adı altında“geçici iş ilişkisi sözleşmesi” düzenlenmesiuygulamalarını yasal hale getiriyor. Yasada geçici işilişkisi; “özel istihdam bürosunun geçici iş gücütalebinin karşılanması amacıyla iş sözleşmesidüzenlediği işçisine iş görme edimini yerine getirmeküzere ücret karşılığı bir başka işverene devri’’ şeklindetanımlanıyor. Bu uygulamanın Türkiye İş Kurumutarafından izin verilmiş özel istihdam bürolarıtarafından yerine getirilmesi öngörülüyor. Düzenli vesüresiz bir iş ilişkisini ortadan kaldıran, kiralık işçiuygulamasını yasal hale getiren saldırının esnekistihdamı temel bir uygulama olarak çalışma yaşamınasokacağı açıktır.

Yasa, aynı işçi için aynı işverenle yapılacak geçiciiş ilişkisini sözleşmelerinin toplam süresi 18 ayıgeçemeyecek şekilde düzenlemiş bulunmaktadır. Buifadeden işçinin kesintisiz 18 ay aynı işyerindeçalışacağı zannedilmesin. Zira sermayenin sınıfsalçıkarları doğrultusunda aynı işçi aynı işyerinde 3’eraylık aralarla ve 6’şar aylık sözleşmelerle deçalıştırılabilir. Yasa, işçinin örgütlenme hakkınadoğrudan bir saldırıdır aynı zamanda. Zira yasaya göre“devredilen iş yerinde grev ve lokavt olması ve özelistihdam bürosunun işçiyi bu süre içinde başka yerdeistihdam edememesi durumunda işçinin asgariücretten az olmamak üzere sözleşmede belirtilenücretinin yarısı ödenecek. Bu düzenleme, kamu kurumve kuruluşlarında uygulanmayacak”.

Yasa işçinin örgütlenme hakkına yönelik saldırıdır.Çünkü, geçici iş ilişkisi üzerinden sözleşmeli kölehaline getirilen işçi, işgüvencesi olmadığı için zatensendikalaşmaktan, dolayısıyla örgütlenmekten uzakduracaktır. Ancak olur da çalıştığı fabrikada işçi

kardeşleri hakları için greve çıkmışlarsa, özel istihdambürolarının temin ettiği “kiralık işçi”, grev kırıcısıolarak direnişteki işçilerin karşısına çıkarılacaktır. Krizortamında sermaye için nimet sayılabilecek yasaylapatronlar kadrolu ve süresiz işçi çalıştırmaktan uzakduracaklardır. Ağırlıklı olarak kiralık işçiyi işealacaklardır. Onlar için daha ucuza daha nitelikli birişçi bulunmaz bir fırsattır.

Tayyip Erdoğan’ın iddia ettiği gibi yasa işsizliğiazaltmayacak tersine daha da artıracaktır. Sermayesınıfı bundan böyle uzun süreli ve kadrolu işçiçalıştırmak yerine ihtiyacı oldukça ve ihtiyacı kadarişçiyi özel istihdam bürolarından kiralayarak işinigörecektir. Saldırı yasasının kabul edilmesini“Türkiye’de faaliyet gösteren 262 istihdam bürosu ilketapta 100 bin kişiyi işe yerleştirecek. Bu kişilerinmaaşları ve sosyal güvenlik primi bürolarcakarşılanacak” müjdesiyle duyuran sermaye medyasıise “işsizlik azalacak” yalanını işçi ve emekçilereempoze etmeye çalışmaktadır. Özel İstihdam BürolarıDerneği onursal başkanı Pembe Candaner, “krizortamında firmaların uzun süreli işçiçalıştıramadığına” işaret etti ve “pek çok sektördebinlerce geçici elemana ihtiyaç olduğunu” ifade etti.Böylece sermaye cephesinin bir koro halinde söylediği“işsizliğe çözüm” yalanlarına da açıklık getirmiş oldu.Zira saldırı yasası ile işçi sirkülasyonuna dayalı işsizlikdaha da artacak.

Sermaye sınıfı yasayı allayıp pullamak için değişiksöylemler ileri sürmektedir. Sermayenin bir diğersöylemi ise yasanın işsizlik ödeneği alanların işealımını teşvik etmesi yalanıdır. Aslında yapılan açıktır.İşsizlik Sigortası Fonu’nun patronların yağmasınaaçılmasıdır. Çünkü yasaya göre, belirlenen prime esaskazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan işçi ve işverenpayı sigorta primleri ile Genel Sağlık Sigortası primi;kalan işsizlik ödeneği süresince İşsizlik SigortasıFonu’ndan karşılanacaktır. Yasanın bir diğer saldırısıda İşsizlik Sigortası Fonu’nu patronların yağmasınaaçmasıdır. Sermaye sınıfı krizi fırsata çevirmek içinellerinden geleni yapmaktadır. Yasanın öngördüğü birdiğer talan ise GAP’a kaynak adı altında İşsizlikSigortası Fonu’ndaki birikmiş devasa kaynaklarınyağmasıdır.

BMİS’in işsizlik fonu ile ilgili hazırlamış olduğubelge bu fonda biriken kaynağın neden sermayeninağzını sulandırdığını açıklamaktadır. DİSK’e bağlıBirleşik Metal-İş Sendikası Araştırma Dairesi, İŞKURve TÜİK tarafından açıklanan son verilerdenyararlanarak işten çıkarmalar ve işsizlik sigortasınınkullanımına ilişkin bir araştırma gerçekleştirdi.

Araştırmaya göre, “İşsizlik sigortasındanyararlanabilen ‘şanslı’ azınlığın toplam işsizlerinsadece %10’una tekabül ettiği açıklandı. Oysa verileregöre İşsizlik Fonu’nda biriken para ile 3 milyon işsize,üç yıl boyunca işsizlik maaşı ödemesi yapabilmeolanağı mevcut.

Mart 2002’den bu yana geçen 7 yılda işsizliksigortasından yapılan ödemelerin toplamı 2 milyar337 bin TL’de kaldı. Bu, fonda biriken miktarın yüzde5,7’si. Bahsi geçen veriler, sermayedarların gözünüdiktiği işsizlik fonunun ihtiyaçlar dahilinde

Esnek istihdamı ve “kiralık işçi” uygulamasını yasal hale getiren, işçinin işgüvencesini gaspeden özel istihdam büroları yasası kabul edildi…

Kapitalizmin krizine karşı kölelik yasalarını parçalamak için devrimci sınıf mücadelesi!

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Kapitalizmin krizine karşı kölelik yasalarını parçalamak için devrimci sınıf mücadelesi! Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009 H Kızıl Bayrak H 17

CMYK

kullanılmadığını bir kez daha ortaya koyuyor.”Saldırı oldukça kapsamlı ve sonuçları itibarıyla

sosyal yıkımı daha da derinleştirecek mahiyettedir.Ancak ne yazık ki kapitalizmin krizine karşı mücadeleprogramı oluşturduklarını ilan eden sendikakonfederasyonlarından en ufak bir ses dahiçıkmamaktadır. İşçi ve emekçileri ilgilendiren en temelsaldırılar karşısında bir kez daha suskunluk fesadıgeçirmektedirler. Bu haliyle uzlaşmacı ve işbirlikçisendikal odaklardan bir şey beklemek saflık olacaktır.

Görev ve sorumluluk bir kez daha emekten yanaolduğunu iddia eden mücadeleci tüm güçleredüşmektedir. Son saldırılar kapitalizmin krizinden,onun ağır ve yıkıcı sonuçlarından başka bir şeydeğildir. Komünistler kısa bir süre önce “Kriz vedevrimci mücadelenin olanakları” başlıklıdeğerlendirmede sorunu değişik boyutlarıylaişlemişlerdi. Soruna bu kapsam ve boyuttabakamayanlar devrimci mücadelenin ihtiyaçlarınayanıt vermekten de uzak kalacaklardır.

“Partimiz için kriz bir durum değil fakatönümüzdeki yılları kapsayacak bütün bir dönemdir.Etki ve sonuçları yıllarca sürecek bir krizdensözederken bunu anlatmış oluyoruz. Bundan böyleartık öteki her şey kriz ortamında yaşanacak, krizinoluşturduğu zemin üzerinde bir anlam taşıyacaktır.Örneğin güncel saldırıları g öğüslemekten YerelSeçimlere, bir bütün olarak Bahar Süreci’nden 1Mayıs’a kadar önümüzdeki ayların gündemleri artıkkriz süreci içinde, onun ortaya çıkardığı yeni sosyal-siyasal zeminde somut anlamlarını bulacaklardır.

Bu, kriz dönemine soluklu bir mücadele dönemiolarak bakmak, tüm hazırlıkları ve mücadelegörevlerini de buna göre ele almak demektir. Buhazırlıkların içe dönük yüzünde, devrimci bir partininkrizle belirlenen bir döneme en iyi uyumu sağlamasorununu vardır. Buna ilişkin sorunlar bütününüburada bir yana bırakıyoruz; bunlar partinin kendisiniilgilendirmektedir, parti içinde tartışılacak,değerlendirilecek ve uygulamalara konu olacaktır.Dışa dönük yüzünde ise, buraya kadar genel birçerçeve içinde, ilerici-devrimci hareket de içindetoplumsal muhalefetin geneli gözetilerek ortayakonulan devrimci mücadele perspektifinin gerektirdiğiçok yönlü bir çalışma ve mücadele süreci vardır.Bunun hakkını en iyi biçimde vermek herkesten öncebu perspektifle ortaya çıkan partinin kendi görevidir.

Kriz etki ve sonuçları bakımından kapsamlı vekarmaşık bir olgudur. Kriz ortamlarında sınıflar veonları temsil iddiasındaki siyasal güçler karşı karşıyagelir. Bu çerçevede parti krize karşı etkili ve sonuçalıcı bir mücadele sorununa ilerici-devrimci hareketinve toplumsal muhalefetin bütünü üzerinden, bubütünün ifade ettiği güç ve olanaklar üzerindenbakmak zorundadır. Bu bir öznel tercih sorunu değilfakat krize karşı etkili ve sonuç alıcı bir toplumsal-siyasal mücadelenin zorunlu nesnel koşuludur…

Krize karşı etkili bir sosyal-siyasal muhalefetiörgütlemenin iki düzlemi var.

Bunlardan ilki ilerici-devrimci siyasal güçler ilebaşta sendikalar olmak üzere demokratik kitleörgütlerinin birleşik örgütsel platformudur. Bu konuda

öncelikle yakın dönemin önemli bir deneyimi olanHerkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu deneyimivar önümüzde. Sözkonusu güçlerin birleşik bir tutumlahareket etmesi olanağı elde edilebilirse eğer, bununalacağı örgütsel biçim konusunda bu deneyimdeneleştirel bir tarzda yararlanılabilir. Öte yandan, budüzeyde bir birleşik örgütlenmenin akibetibeklenmeden, bugünden olanaklı olan tüm yerellerdebu türden birleşik platformaların örgütlenmesineöncülük edilebilir, var olanların içinde yer alınabilir.

Örgütlenmenin öteki düzlemi ise bizzat sınıfın veemekçilerin dolaysız örgütlenmesidir. Bu karşımızakriz koşullarına yanıt verebilecek taban örgütlenmelerisorununu çıkarıyor. Bu konuda burada, olanaklı olanher fabrika ve işletmede bu türden örgütlenmeleri, herbiçimiyle komiteleşmeyi teşvik etmek vegerçekleştirmek için en azami çaba harcamakgerekliliğine işaret etmekle yetinebiliriz ancak.” (Krizve devrimci mücadelenin sorunları, Ekim, Sayı: 255,Aralık ‘08)t

Esnek istihdamı ve “kiralık işçi” uygulamasını yasal hale getiren, işçinin işgüvencesini gaspeden özel istihdam büroları yasası kabul edildi…

Kapitalizmin krizine karşı kölelik yasalarını parçalamak için devrimci sınıf mücadelesi!

Özel istihdam büroları, yeni teşvik paketinin biralt başlığı olarak gündeme getirilmiştir. TayyipErdoğan’ın ballandıra ballandıra anlattığı yeni teşvikpaketi Türkiye’deki illeri ve bölgeleri 4 bölümeayırmaktadır. Yeni teşvik projesine göre faaliyetini 1.bölgeden Kürdistan illerini içine alan 4. bölgeyetaşıyan patronlara, hazineden ve İşsizlik SigortasıFonu’ndan karşılanmak üzere devlet desteğiverilecek. Böylece Kürt işçi ve emekçiler ucuz işgücüolarak sermayenin azgın sömürüsüne sunulacak.

Teşvik programı adı altında bir kez daha işçi veemekçilerin ücretlerinden kesilen vergilerle, temeltüketim maddelerine yapılan zamlarla oluşturulanhazine bütçesi ve İşsizlik Sigortası Fonu, sermayeyepeşkeş çekilecek.

Teşvik programı kapsamında sosyo-ekonomikgelişmişlik düzeylerine göre 4 bölgenin dağılımışöyle;

Birinci bölge: İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa,Eskişehir, Bilecik, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu,Yalova, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli.

İkinci bölge: Adana, Mersin, Aydın, Denizli,Muğla, Antalya, Isparta, Burdur, Balıkesir, Çanakkale(Bozcaada, Gökçeada hariç).

Üçüncü bölge: Zonguldak, Karabük, Bartın,Manisa, Afyonkarahisar, Kütahya, Uşak, Konya,Karaman, Gaziantep, Adıyaman, Kilis, Hatay,Kahramanmaraş, Osmaniye, Kayseri, Sivas, Yozgat,Kırıkkale, Aksaray, Niğde, Nevşehir, Kırşehir,Samsun, Tokat, Çorum, Amasya.

Dördüncü bölge: Trabzon, Ordu, Giresun, Rize,Artvin, Gümüşhane, Malatya, Elazığ, Bingöl,Tunceli, Kastamonu, Çankırı, Sinop, Erzurum,Erzincan, Bayburt, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin,Batman, Şırnak, Siirt, Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan,Van, Muş, Bitlis, Hakkari, Çanakkale’nin Bozcada veGökçeada ilçeleri.

Bölgesel gelişmişlik farklılıklarını azaltmak,rekabet gücünü arttıracak, teknoloji ve ar-ge içeriğiyüksek büyük ölçekli yatırımlara destek olmak,sektörel kümelenmeyi desteklemek, desteklenecekyatırım konularında ekonomik ölçek kriterlerini öneçıkarmak argümanlarıyla gerekçelendirilen teşvikpaketi sermayeye kurumlar/gelir vergisi indirimini,SSK primi işveren hissesinin hazine tarafındankarşılanmasını, faiz desteğini, yatırım yeri tahsisini,KDV istisnasını, gümrük vergisi muafiyetinigetirmektedir.

Tekstil, konfeksiyon ve hazır giyim, deri ve derimamülleri sektörlerinde faaliyette bulunan, asgari 50kişilik istihdam sağlayan işletmelerin 5 yıl süreylekurumlar vergisi oranı yüzde 20 yerine yüzde 5oranında uygulanacak, 5 yıl süreyle mevcut istihdamda dahil olmak üzere bu tesislere taşındıkları bölgede(3. ve 4. bölgeler) uygulanan SSK işveren primidesteği sağlanacak, bu tesislerin 3. ve 4. bölgelerenakliye giderleri Hazine tarafından karşılanacak.İlave olarak işe alınan gençler ile tüm kadınlarınişveren primleri, 5 yıl boyunca belirli oranlardaİşsizlik Sigortası Fonu tarafından ödenecek.

Teşvik yalanı adı altında Kürt işçi ve emekçiler sermayeye

ucuz işgücü olarak sunuluyor!

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Ağır çalışma koşullarına ve sefalet ücretine karşısendikal örgütlenmeyi seçen DESA işçileri patronunsaldırısıyla yüz yüze kaldılar. Önce Düzce DESA’dagruplar halinde toplam 45 işçi, ardından da SefaköyDESA’da sendikalaşmayı seçen tek işçi olan EmineArslan kapı önüne konuldu.

DESA patronu ne Düzce’de ne de Sefaköy’deböyle kararlı bir direnişin olabileceğini hiç hesabakatmamıştı. Katmamıştı çünkü; her biri 5-10 yıllıkolan işçileri yıllardır ne ağır sömürüye ve ne de baskıve hakaretlere maruz kaldıkları halde bir direnişiradesi ortaya koymamışlardı. Düzce’nin gerici siyasalyapısı da DESA patronu için bir güvenceoluşturuyordu. Fakat DESA işçileri öncelikleörgütlenerek, sonra ise örgütsüzleştirme saldırısınakarşı direnişi seçerek DESA patronunu şaşırttı.

Fakat şaşkınlığını kısa sürede üzerinden atanDESA patronu saldırılarını arttırdı. Düzce’dejandarmasını, Sefaköy’de polisini, sivilini, çeviğini,zabıtasını direnen işçilerin karşısına çıkarttı. FakatDESA işçileri bu saldırıları göğüslemeyi bildiler.Dahası saldırılar direnişi daha da güçlendirdi, işçilerieğitti, bilinçlerini geliştirdi. DESA direnişçileri kollukgüçlerinin kimin yanında olduğunu net bir şekildegördüler.

Böylelikle sendika yönetiminin de katkılarıylauzun soluklu bir direniş süreci örgütlenebilmiştir.2008 yılının Haziran’ında Düzce’de, 3 Temmuz2008’de Sefaköy’de başlayan direnişler 1 yıla yakınsürmüş, bu süre boyunca da başlangıçtaki tümdarlıklarını aşarak yurtiçi-yurtdışında geniş bir destekbulmuştur.

Sınıf devrimcilerinin tutumu

Sefaköy DESA’da Küçükçekmece İşçi Platformusürece doğrudan müdahale ederek direnişte önemli birrol oynamıştır. Sınıf devrimcileri direnişiSefaköy’deki ilerici-devrimci güçlerle bütünleştirmekiçin seferber olmuştur. Diğer taraftan direnişi içeridengüçlendirebilmek amacıyla ulaşılabilen, ulaşılabilecektüm DESA işçileriyle görüşülmeye çalışılmıştır.

Buradan şunu söyleyebiliriz ki, ısrarlı bir sınıfçalışması hiç hesapta olmayan imkanları da açığaçıkarmıştır. Direnişin daha ilk gününde DESA’dayükseltilen direniş bayrağının yalnız olmadığını dostadüşmana gösterecek biçimde bir eylem yapılmıştır. 2.günü Küçükçekmece İşçi Platformu imzalı birbildiriyle yine işçi ve emekçilere direnişin sesiniduyurmuştur. Direnişteki işçiyi bu refleks inanılmazderecede şaşırtmış, güven vermiştir. Kararlılığınınartmasında ve iradesinin güçlenmesinde önemli bir roloynamıştır.

Platform hemen ardından Sefaköy DayanışmaPlatformu kurulmasında da etkin bir rol oynamıştır.

DESA direnişi devrimci faaliyetimizde tali değiltemel bir yer tutmuştur. Sektör çalışmaları ve semtçalışmalarımızın yönü bu direnişe çevrilmiştir. Buçaba direnişe moral güç taşıdığı gibi aynı zamandaörgütsüz ve yalnızlaştırılmaya çalışılan sınıfbölüklerine yol göstermiştir. Sınıf devrimcileri olarakbildiriyle, ozalitlerle, bültenlerle, toplantılarladevrimci sınıf çizgisi DESA direnişine taşınmıştır.

Sendikalaşma sürecindeki Güven Elektrik baştaolmak üzere bölgedeki bir dizi fabrikadan dayanışmaziyaretleri örgütlenerek anlamlı bir pratiksergilenmiştir. Fabrika içinde de sınıf dayanışması ve

desteğini büyütmeyi hedefleyen bir hat izlenmiştir.Genel siyasal süreçler ve tarihsel deneyimler direnişyerine taşınarak sınıf bilinci geliştirilmeşeçalışılmıştır.

Bölgedeki Fanset, Papatya, Coca Cola, Oktaş,Texim, Güven Elektrik (Rowenta) gibi sendikalaşmaçalışmalarının yürütüldüğü fabrikalarda DESA’nındireniş ruhu taşınarak öncü bir rol üstlenilmiştir.

Sınıf dayanışmasının belirleyici rolü

DESA direnişine ilerleyen süreçlerde sendika,kurum ve kuruluşlardan destek ziyaretlerigerçekleştirilmiştir. Yurtdışındaki destek ve dayanışmaadımlarıyla birlikte direniş uluslararası alanataşınmıştır. Birçok ülkeden destek ziyaretlerigerçekleştirilmiştir.

DESA direnişinin enternasyonal bir dayanışma ilegüçlendirilmesi direnişin uzun soluklu olmasındaönemli bir rol oynamıştır. Yurtdışında sürenkampanyalara direnişçilerin de katılması başka birolumluluktur. Bu direnişçilerin sınıf bilincini dahagüçlendirmiştir.

Direnişin başlamasından kısa bir süre sonrakurulan Sefaköy DESA Direnişiyle DayanışmaPlatformu yanı sıra bir de, feminist gruplarınoluşturduğu DESA Direnişiyle Dayanışma KadınPlatformu oluşturuldu.

Alınteri, Halkevi, ÖDP, EHP ve BDSP’nin biraraya gelerek oluşturduğu platform, direnişin önsürecinde aktif rol oynadı. Fabrika içinde deörgütlenmeyi temel alan platform, ısrarcı bir tutumsergiledi. İmkanları zorladı fakat fabrika içerisindeistenilen etkiyi yaratamadı. Belli bir uyumla hareketeden platform bileşenleri özel sayılar, basınaçıklamaları, afiş ve etkinlikler vb. araçlarla yoğun birçaba ortaya koydu. Böyle bir sınıf dayanışmasınınsergilenmesi sınıf güçleri üzerinde olumlu bir etkibıraktı.

Platform çalışması dayanışma etkinliği ile zirveyeulaştı. Bu sonuçtan etkilenen birtakım sol güçlerplatforma dahil oldular. Ardından gelen yerelseçimlere odaklanmalarıyla birlikte DESA direnişi

onlar için anlamsızlaşmaya başladı. Direnişe karşıüstlenilen sorumluluklar bir tarafa itilerek kendidünyalarına döndüler. Böylece direniş platformuortada bırakıldı.

Feminist platform ise kendi varlığını doğallığındasınıfsal mücadeleden yalıtarak da olsa,15 günde birDESA satış mağazalarının önünde basın açıklamalarıve kimi toplantılar yaptı. Bu platform direnişi sonunakadar destekledi ve eylemli tutumunu sürdürdü.

Sendikanın tutumu

Deri-İş Sendikası’nın Türk-İş’in içeriside muhalifbir sendika olduğunu biliyoruz. Deri-İş Sendikası’nınsüreç boyunca direnişçilere sahip çıktığını ve yalnızbırakmadığını daha önce vurgulamış bulunuyoruz.Sendika maddi-manevi imkanlarını seferber etmeyeçalışmıştır. DESA patronunun “şu işçiyi alacağım, buişçiyi almayacağım!” dayatmalarına karşı net birtutum alarak direnişçilerin yanında olduğunu bir kezdaha göstermiştir.

Bunlar kuşkusuz bir anlam ifade etmekle birlikteyeterli olmadığını da belirtmek gerekiyor. Nedenyeterli değildir?

Sınıf sendikacılığı dediğimiz durumda sendikanınözellikle direnişçi işçileri bilinçlendirmesi, işçilerin

DESA’da kazandık!18 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

DESA deneyimi üzerine

Haziran 2009 / Sefaköy DESA önü

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Gerici saldırılara geçit yok! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 19Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

iradesini ve inisiyatifini geliştirebilmek için çok yönlübir çaba göstermesi gerekiyordu. Direniş kuşkusuz birokuldur fakat bunu sınıf bilinciyle güçlendirmekgerekmektedir. Kazanımların kalıcılaşabilmesi,işçinin bilincinin keskinleşmesi için ciddi bir eğitimsürecinden geçilmelidir. Oysa sendika ortaya koyduğutüm olumlu pratiğe rağmen müdahalenin bu yanınıeksik bırakmıştır. Gerçekleştirilen birkaç eğitimsemineri bir yıl süren bir direniş düşünüldüğündeyetersiz kalmaktadır.

Kendisini Türk-İş’in içinde muhalif bir sendikaolarak tanımlayan Deri-İş Sendikası’nın, yine bumuhalifliğin gereği olarak, diğer muhalif ve duyarlısendikaların, demokratik kitle örgütlerinin dedikkatini bu direnişe çekebilme sorumluluğuyladavranması gerekiyordu. Oysa sendikaların bir kısmıbirer kez yönetim düzeyinde ziyaret yerine gelerekyasak savmışlardır.

Direniş boyunca karar alma sürecine direnişçilerortak edilmemiştir. Daha çok sendikanın tek yanlıolarak aldığı kararlar direnişçilere bildirilmekleyetinilmiştir. Direnişin gidişatı, sorunları veihtiyaçları yeterince paylaşılmamıştır. Bu da işçininsendikanın kararlarına kendi yönünden etkin birkatılım sağlamasını güçleştirmiştir.

Ayrıca bazı sendika yöneticilerinin sınıfdevrimcilerine yönelik yok sayma tutumlarınınsendika yönetimince hoş görülmesi yaşanan sorunlararasındadır.

Direnişin kazanımları

* Direniş kendi talepleri bakımından asgari birkazanımla sonuçlanmıştır. DESA direnişi sonucundanbağımsız olarak zaten kazanmıştı. Sermayeye karşımücadelede bir an bile geri durmayarak tereddütsüzbiçimde direnerek sınıfa mal olmuş örnek direnişlerhanesine adını yazdırmıştır. DESA direnişinin anlamıve gücü buradan gelmekte, böylece işçi ve emekçilereizlenmesi gereken yolu göstermektedir.

* Emine Arslan-Ramazan Arslan şahsında kadınsorununun sınıf mücadelesi içerisinde nasıl çözüldüğügörülmüştür.

* Direniş aslında kısa sürede sonuç da verdi. Şöyleki, direnişin başlamasından birkaç ay sonra DESAfabrikasında yoğun zorunlu mesailer kaldırıldı,maaşlar yükseltildi, yemekler düzeldi, mesailerverildi, sigortalar düzenli yatırıldı, hakaretler vebaskılara son verildi.

* Fabrika patronuna yaşatılan bu korkudoğallığında çevre fabrika patronlarının da korkusuhaline geldi. Sermayenin kolluk kuvvetleri bile “eskigünlere dönecek böyle giderse, bu işi halledin,direnişin arkasında farklı güçler var!” demişlerdir.

Küçükçekmece İşçi Platformu

KİP çalışanı işçilere “aile” terörü!Küçükçekmece İşçi Platformu, 29 Haziran günü

yazılı bir açıklama yaparak 28 Haziran akşamsaatlerinde üyelerine yönelik gerici-faşist saldırıyıprotesto etti.

Saldırıyı gerçekleştirenler platform üyelerindenSevinç Biber’in’nin akrabaları olduğunu söyleyenplatform, Sevinç Biber’i mücadeleden alıkoymakamacıyla gerçekleştirilen bu fiziki saldırı sonucundaBiber’in kaçırıldığı, yanında bulunan diğer Platformüyelerinin de yapılan saldırı sonucu yaralandığınıbelirtti.

Bu saldırının, bir kadın işçinin gerici feodalilişkileri bir tarafa iterek devrimci mücadele yolunuseçmesine yönelik olduğu söyendi.

Küçükçekmece İşçi Platformu

KİP : “Sevinç yoldaş yalnızdeğildir!”

Küçükçekmece İşçi Platformu 30 Haziran akşamıSefaköy İnönü Mahallesi’nde gerçekleştirdiği eylemile yoldaşları Sevinç Biber’e akrabaları tarafından 28Haziran akşamı yapılan gerici-faşizan saldırıyıprotesto etti.

Eylemde “Gerici-faşizan baskı ve saldırılaraboyun eğmedik, eğmeyeceğiz! – Sevinç yoldaşyalnız değildir! / KİP” pankartı açıldı ve kızılbayraklar taşındı.

Basın açıklamasında Sevinç Biber’inakrabalarının sergiledikleri saldırının karşı-devrimcibir saldırı olduğu, devrimcilere düşmanlığın fizikisaldırıya kadar vardırıldığı vurgulandı.

Açıklamada, “Sınıf mücadelesi içerisinde uzunsüredir tanıdığımız Sevinç Biber (Bozteke) ve ikiyoldaşımıza yönelik Bozteke’nin akrabalarıtarafından 28 Haziran Pazar akşamı sözlü ve fizikisaldırı gerçekleştirildi. Kadının, özellikle de birişçinin özgür iradesi ile kendi yaşamı hakkındabirtakım kararlar alabilecek olmasını yadsırcasınageri bir tutum olarak faşizan bir yaklaşım ile bizleresaldıran bu güruh aynı zamanda sadece bununlayetinmemiş, gözü dönmüş biçimde çetevari birörgütlenme ile yoldaşımız Sevinç’i kaçırmıştır.”denildi.

Başını Namık Bozteke’nin çektiği gericigüruhun yaptıklarının yanlarına kalmayacağı,

gereken cevabın işçi sınıfının devrimci mücadelesiile verileceği söylendi ve açıklama “Bu yolda engelolarak karşımıza çıkan her türlü engeli aşacak güçteolduğumuzu biliyoruz, farkındayız. Yoldaşlarımızayapılan bu saldırının Sabra Tekstil örneğinde olduğugibitüm işçi-emekçilere, ezilenlerin kurtuluşu içinmücadele eden devrimcilere yapılmış gerici, faşizanbir saldırı olduğunu tüm kamuoyuna ilan ediyoruz.Gücünüz bizi geri adım attırmaya yetmeyecektir!”sözleriyle son buldu.

Açıklamanın ardından cadde üzerinde biryürüyüş gerçekleştirildi.

Eyleme Sefaköy Halkevi destek verdi. Kızıl Bayrak / İstanbul

Gerici saldırı protesto edildi!protesto etti.İHD İstanbul Şubesi'nde gerçekleşen basın

açıklamasını Biber ve aynı saldırıya maruz kalan KİPtemsilcisi gerçekleştirdi. KİP temsilcisikonuşmasında saldırıyı anlattı ve yaşanan saldırınınbir benzerinin KESK'te, Sabra'da yaşandığınısöyleyerek sermaye düzeninin işçi ve emekçilerüzerindeki ideolojik hegemonyasını kırmak içinmücadeleyi büyüteceklerini belirtti.

Ardından Biber basın açıklamasını okudu. Biber,12 yaşından beri tekstil atölyelerinde çalıştığını, busüreç içerisinde ailesi tarafından eve para getiren birnesne olarak görüldüğünü, kadın olduğu için sürekliaşağılandığını ve küçük yaşlardan itibaren ailesitarafından başının türban ile kapatıldığını anlattı.Aile baskısından kaçmak için evliliği bir kurtuluşolarak gördüğünü fakat evlilik boyunca da aynımuameleyle karşılaştığını belirtti. Biber, devrimcimücadele ile tanıştığında, işçi sınıfının kurtuluşuolmadan emekçi kadınların da gerçek kurtuluşuolmayacağını anladığını ve bu bilinçle yaklaşık 4yıldır çalıştığı fabrikalarda, oturduğu semttemücadele ettiğini, KİP'in, BDSP'nin ve Sefaköy İşçiKültür Evi'nin çalışmalarında yer aldığını, mücadeleiçerisinde özgürleşmeye çalıştığını ifade etti.Kadının ancak mücadele içerisindeözgürleşebildiğini ve bunu bizzat yaşadığınıvurguladı.

Basın emekçilerinin sorularının ardından basıntoplantısı sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

KİP çalışanı işçilere dönükgerici saldırı

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Kurultay’ın ardından...20 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Esenyurt, başka sektörlerin yanında tekstilişçilerinin yoğun olarak yaşadığı ve çalıştığı önemlibir sanayi bölgesidir. Beylikdüzü, Haramidere, Kıraç,Çakmaklı ve Hadımköy gibi sanayinin yoğunlaştığıbölgeler sermaye için ucuz emek cenneti, adeta birerköle pazarıdır. İşsizlik sopasını da kullanan patronlardüşük ücretleri, yoğun mesaileri ve ağır çalışmakoşullarını dayatmaktadır. Patronlar örgütlü bir şekildeortak hareket ederken, diğer bölge işçileri gibi tekstilişçileri de örgütsüz ve savunmasızdır.

Yaşanan krizle birlikte Esenyurt’ta da işçilere ağırfaturalar ödettirilmekte, sömürü ve sefalet artmaktadır.Bu tablo içinde tekstil işçilerinin yaşadıkları sömürüve sefalet ise daha katmerli olmaktadır. Bölgede,işçilerin örgütsüzlüğünden dolayı bu saldırılara karşıanlamlı tepkilerin yükseltildiğini söylemek isemümkün değildir. Fabrikalarda yaşanan sömürü vebaskılara karşı içten içe biriken tepkiler doğrukanalları bulamadığı için genellikle bireysel çıkışlarınsınırında kalmaktadır. Çoğu zaman patronların keyfitutumlarına ise sessiz kalınmaktadır. Belirtmek gerekirki, patronların krizin faturasını fırsat bilentutumlarını,“ne yapalım patron krizde, işler az, bu krizortamında iş de bulamayız” vb söylemlerle,kanıksayan işçilerin sayısı hiç de az değildir. Tümbunlar, sınıfın bağımsız çıkarları etrafındaörgütlenmesi için üzerimize düşen görevlere herzamankinden daha fazla çaba ve enerji ileyüklenmemiz gerektiğinin altını çizmektedir.

Belli bir süredir Esenyurt İşçi Platformu TekstilKomisyonu olarak bölgede tekstil işçilerininyaşadıkları sömürü ve baskılara karşı bilinçlenmesi veörgütlenmesine yönelik çalışmalar yürütmekteydik.Kriz koşullarıyla birlikte sermayenin artansaldırılarına karşı, başta çalıştığımız fabrikalardan tokbir yanıt verebilmek ve bölge genelinde örgütlü birduruş sergilemek için devrimci sınıf mücadelemizinbizlere yüklediği görev ve sorumluluk gereği EsenyurtTekstil İşçileri Kurultayı’nı örgütleme kararı aldık.Kurultay, hem bölgede şimdiye kadar tekstil işçileriarasında yürütülen çalışmaların deneyimlerinindeğerlendirilerek önümüzdeki dönem için ön açıcıişlev taşımalıydı, hem de bölgede öncü işçilerininbirliği doğrultusunda somut adımların atılmasınahizmet etmeliydi. Bu amaçla “Krizin faturasını ödeme,emeğine ve haklarına sahip çık! Emeğimiz vegeleceğimiz için sınıfa karşı sınıf mücadelesiniyükseltelim!” şiarıyla kurultay çalışmalarını başlattık.Hazırlık komitemiz, yaklaşık 2 aylık bir çalışmatakvimi oluşturarak, kurultay gündemli faaliyetinifabrikalara ve işçi semtlerine taşıdı. Bu süreçte işçitoplantıları, bülten, bildiri, afiş vb. araçları amacauygun ve hedeflerimize bağlı bir biçimdedeğerlendirmeye çalıştık.

Bu hazırlık çalışmaları esnasında Sabra Tekstilpatronunun silahlı saldırısı ve ardından polis ve yargıterörüne maruz kaldık. Kuşkusuz, bu saldırı kurultayçalışmalarının farklı bir boyutta sürmesine vesileolmuştur. Sabra saldırısı ve sonrasında yaşananlardüzen ve devlet gerçeğini oldukça net özetlemektedirve bizlerin sınıf kinini bilemekten öte bir işeyaramamıştır. Patron-polis-yargı terörü ve buna karşı

gösterilen militan direniş kurultay çalışmalarımızıncoşkusunu ve hızını arttırmıştır. Nitekim kurultaykürsümüz, krizin faturasına ve patron saldırılarınakarşı tüm netliğiyle tokça yanıt verildiği ve mücadelekaralılığının öne çıktığı bir kürsü olmuştur.

Kurultay kürsüsünden, krizin işçi ve emekçilerinyaşamında yarattığı yıkıcı etkileri, krizin tekstilsektöründeki ve bölgedeki yansımaları, kapitalizminkrizine karşı örgütlü mücadele ve öneriler genişçetartışılmıştır. Yanı sıra sunulan tebliğlerde tekstilişçilerinin yaşadığı sigortasız, iş güvencesiz, sağlıksızçalışma koşulları karşısında mücadele yol veyöntemleri somut talepler üzerinden gündemegetirilmiştir. Bu sorunlar kadın tekstil işçilerinin veçorap işçilerinin hazırladıkları tebliğlerle daha somutolarak tartışılmıştır.

Kurultayda tekstil işçilerinin emeklerini korumakve hak gasplarının önüne geçmek için işletmelerde vefabrikalarda taban örgütlülükleri oluşturarakyürüteceği dişe diş mücadelenin belirleyici önemigeçmiş deneyimlerden de hareketle bir kez dahavurgulanmıştır. Tekstil işçilerinin sendikal örgütlenmemücadelesine katılımının sağlanması gerekliliğinin altıbir kez daha çizilmiştir. Bu doğrultuda Esenyurt’tatekstil işçilerinin ortak mücadelesi için “Tekstil İşçileriBirliği”nin oluşturulma ihtiyacı tartışılmıştır. Ayrıcasürmekte olan grev ve direnişler kurultayda öne çıkanbir diğer gündem olmuştur. DESA ve Entesdeneyimlerinin bizzat direnişçileri tarafındanaktarılmış olması kurultaya coşku katmış, sınıf

dayanışmasının önemi bir kez daha kurultaykürsümüzden vurgulanmıştır.

Sonuç itibariyle, kurultayımız bahsedilençerçevede verimli tartışmaların yapıldığı, önümüzdekidönem için ön açıcı önerilerin sunulduğu bir platformolmuş, kurultay kürsüsü amacına ve işlevine uygun birşekilde kullanılmıştır. Kurultayda dile getirilenöneriler ve alınan kararlar ışığında hazırlanacak vekamuoyunun bilgisine sunulacak sonuç bildirgesi ilebirlikte önümüzdeki dönem çalışmalarımıza hızımızıkesmeden devam edeceğiz. Şunu büyük bir rahatlıklasöyleyebiliriz ki, kurultay sonrasında bölge tekstilçalışmamızda yeni bir dönem başlamıştır. Sermayeninher türden saldırısının yoğunlaşacağı yoğun süreçlerinbizi beklediğini biliyoruz. Devrimci sınıfmücadelemizin omuzlarımıza yüklediği görev vesorumlulukların farkındayız ve önümüzdeki yenidöneme bu doğrultuda hazırlanıyoruz.

Haklı bir davanın savunucuları olarak bir kez dahayinelemek istiyoruz ki, hiçbir güç işçi, emekçilereulaşmamıza, örgütlenmemize, kan emiciler sürüsünüalaşağı etmemize, sömürü düzenini devirip yerineinsanca yaşanacak bir dünya kurmamıza engelolamayacak. Hiçbir kurşun, hiçbir duvar devrimcisoluğumuzu kesemeyecek. Sermaye düzenine karşıişçi sınıfının kızıl bayrağını taşıyan bizler, şimdiyekadar bu saldırılara karşı boyun eğmedik, bundansonra da eğmeyeceğiz. İşçi sınıfının kızıl bayrağınıonurla taşımaya devam edeceğiz.

Esenyurt İşçi Platformu Tekstil Komisyonu

Esenyurt Tekstil İşçileri Kurultayı sonrası çalışmamızda yeni bir dönem başlamıştır!

Krizinizin faturasını ödemeyecek, baskı vezorbalıklara boyun eğmeyeceğiz!

Merhaba dostlar, merhaba yoldaşlar!Sizleri en içten devrimci duygularımla selamlıyor,

Esenyurt İşçi Kurultayı’nın başarıyla geçeceğini ümitediyorum.

Patronların krizi derinleşirken, bu krizin faturasınıbiz işçi ve emekçiler ödüyoruz. Kriz ortayaçıktığından bu yana yüzbinlerce işçi işinden oldu,işçilerin sosyal hak ve kazanımları tırpanlandı.İkramiyeler kaldırıldı, maaşlar düşürüldü. Birçokyerde alınan üç kuruşluk ücretimizi de günündeödemeyerek, zaten zor olan yaşamımızı daha dazorlaştırdılar. Bize yoksulluğu ve sefaleti reva görenpatronlar kendileri zevki sefa içinde yaşıyorlar...

Sosyal hak ve kazanımlarımızın gaspedilmesiylebirlikte yoksulluğun ve sefaletin katmerlenmesi,patronların olası bir sosyal patlamayı düşünmesineneden oluyor. Öyle ki, bu korkularından dolayı işçisınıfı ve emekçilerin başını kaldırmaması, bu kölelikdüzenine karşı çıkmaması için sürekli ve sistemli birbaskı altında tutmaya çalışmaktadır bizleri. İşçilerinen basit hak arama mücadelesine dahi devletin polisi-askeri saldırmakta, demokratik hak veözgürlüklerimiz kısıtlanmaktadır.

Kardeşler!Bizler devrimci işçiler, işçi sınıfını ve emekçileri

sömürünün, yoksulluğun, sefaletin kaynağı olan bukölelik düzenine karşı mücadeleye çağırıyoruz.Seminerlerle, toplantılarla, kurultaylarla işçileri biraraya getirmeye ve işçiler arasında var olangüvensizliği kırmaya çalışıyoruz. Bu ısrarımız vefaaliyetimiz bu düzenin efendilerini epeyce rahatsızediyor. Sabra Tekstil’in önünde bildiri dağıtırkenuğradığımız silahlı saldırı bu rahatsızlığın vekorkunun bir ifadesiydi. Patronlar ve onların devleti,yapılan her haksızlığa boyun eğen kimliksiz, onursuzbir işçi sınıfı istiyor. Daha fazla kâr elde etmelerininve saltanatlarını daha da güçlendirmenin en temelkoşulu bu. Fakat, hiçbir alçakça saldırı, hiçbirtutuklama bizleri bu haklı davamızın mücadelesinivermekten geri durduramayacak. Bu kölelik düzeninialaşağı edinceye kadar mücadelemiz kararlılıklasürecek.

Kurultaya katılan tüm dostlarımızı, işçikardeşlerimizi sömürüye, adaletsizliğe ve eşitsizliğekarşı militanca bir mücadeleye çağırıyoruz. Sermayebizden korkuyor. Ancak, biz işçiler henüz onlarınkorkularını gerçeğe dönüştürecek örgütlü güçtenyoksunuz. Tez elden bu gücü sağlamak için adımatmalı, onların korkularını gerçeğe dönüştürmeliyiz.

Tahsin Alıcı

Sabra saldırısında yaralanan devrimci işçiden kurultaya mesaj...

“Sermaye bizden korkuyor!”

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 21Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Esenyurt Tekstil İşçileri Kurultayıgerçekleşti!

Hazırlık çalışmaları, Sabra Tekstil patronunun silahlısaldırısına uğrayan Esenyurt Tekstil İşçileri Kurultayı,28 Haziran günü Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde başarıylagerçekleştirildi.

Kurultay, Esenyurt İşçi Platformu Tekstil İşçileriKomisyonu tarafından “Krizin faturasını ödeme,emeğine ve haklarına sahip çık! Emeğimiz vegeleceğimiz için mücadeleyi yükseltelim!” şiarıylaörgütlendi. Kurultay, Sabra patrorunun silahlı saldırısı veardından saldırıyı protesto eden BDSP’lilerintutuklanmasından sonra apayrı bir anlam ve önemkazanmıştı.

Kurultay’a çok sayıda işçi ile birlikte Sabrasaldırısından dolayı il genelinden katılımlar oldu.Kurultay coşkusu daha programdan önce başladı.Özellikle içlerinde Emine Aslan’ın da olduğu bir grupişçi ve devrimcinin coşkulu sloganlarla yürüyerekgelmesi dikkat çekiciydi.

“Kurultay tekstil işçilerinin sorunlarınaverilmiş bir yanıttır”

Program, saygı duruşuyla başladı.Ardından kurultay programı aktarıldı. TİB-DER

Başkanı Zeynel Nihadioğlu tarafından gerçekleştirilenkonuşmada, kurultayın tekstil işçilerinin sorunlarınayanıt olabilecek bir platform olduğu vurgulandı.

Patron-polis-yargı terörüne değinen Nihadioğlu,saldırı karşısında ortaya konulan iradeyi selamladı.Bununla birlikte Tuzla tersaneler bölgesinde de benzersaldırı örnekleri olduğunu belirterek bunun patronlarıngiderek işçi sınıfına karşı yaygınlaşan bir tutumuolduğunu vurguladı.

Nihadioğlu’nun konuşması sırasında OSB-İMESİşçileri Derneği üyesi işçiler, Entes direnişçisi GülistanKobatan, GOP İşçi Platformu’ndan işçiler,soruşturmalara ve okuldan uzaklaştırmalara karşıüniversite önünde direnişe geçen YTÜ öğrencilerisloganlarla yürüyerek kurultayın gerçekleştiği salonageldiler.

KHK: Sabra saldırısı işçi sınıfına,emekçileredir!

Kurultay Hazırlık Komitesi adına yapılan açılışkonuşmasında, Sabra patronunun saldırısı, polis ve yargıterörü kınandı. Kurultay çalışmaları sırasında sadeceSabra Tekstil’de değil, Sabra patronunun akrabalarınınişlettiği Sempa, Erdal Çorapları ve Maydınfabrikalarında da baskı ve şiddete maruz kalındığıvurgulanarak saldırının işçi sınıfına yapılmış bir saldırıolduğu belirtildi. Saldırıların bu denli yoğunlaşmasınınnedeninin işçi ve emekçilerin örgütsüzlüğünden vedağınıklığından kaynaklandığı belirtildi. Kurultayın buörgütsüzlüğe ve dağınıklığa karşı bir müdahale aracıolduğu vurgulanarak, bölgedeki fabrikalarda yaşanankuralsız çalışma koşulları aktarıldı. Tek çıkış yolununörgütlenmekten geçtiği vurgulanan konuşmada, geçmişmücadele deneyimlerinden dersler çıkarılarak krizkarşısında verilecek mücadelenin önemine işaret edildi.

Ardından tebliğ sunumlarına geçildi. Bir tekstil işçisitarafından kurultaya sunulan “Krizin faturasınıkapitalistlere ödetmek için sınıfa karşı sınıfmücadelesini yükseltelim!” başlıklı ilk tebliğde,kapitalist sermaye düzeninin doğası gereği belliaralıklarla ekonomik krizler yaşadığı, son yaşanan krizin

kapitalizmin sürekli erteleyerek biriktirdiği ve dönedöne kendini tekrarladığı yapısal krizler dalgasının birparçası olduğu vurgulandı. Krizin işçi ve emekçilerinyaşamında yarattığı yıkıcı etkiler, krizin tekstilsektöründeki ve bölgedeki yansımaları, kapitalizminkrizine karşı örgütlü mücadele ve öneriler başlıklı altbölümlerine değinildi.

Alıcı: Patronların korkularını gerçeğe dönüştürelim!

Ardından Tahsin Alıcı’nın kurultaya gönderdiğimesaj okundu.

Alıcı, patronların korkularını gerçeğe dönüştürmekiçin kurultaya katılan tüm işçi ve emekçileri sömürüye,adaletsizliğe ve eşitsizliğe karşı militanca bir mücadeleile harekete geçmeye çağırdı.

Ardından tekstil işçileri tarafından sırasıyla“Güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşamaya hayır! İşçisağlığı taleplerimiz etrafında örgütlenelim, mücadeleyibüyütelim!”, “Kadın işçiler, çorap işçileri ve örgütlenmesorunları”na ilişkin tebliğler sunuldu. Son tebliğe ilişkinbir deneyim sunumu gerçekleştirildi. Bir tekstil işçisitarafından yapılan sunumda, geçmiş dönemde bölgedegerçekleşen BJ, Castleblair, Colins, Cemtaş ve Benteksdeneyimleri aktarıldı. Mevzi direnişlerin çoğaltılıp, sınıfdayanışması ile büyütülmesi gerekliliğine vurgu yapıldı.

Esenyurt İşçi Kültür Evi Şiir Topluluğu’nungerçekleştirdiği şiir dinletisinin ardından ara verildi.

Emine Arslan’dan örgütlenme ve mücadele çağrısı

Kurultay programının 2. bölümünde kürsü,direnişteki işçilere bırakıldı. Salonda atılan sloganlarladirenişçi işçiler selamlandı. Kürsüye ilk olarak SefaköyDESA Deri’de 1 yıla yakın bir süre direnişini sürdürenEmine Arslan çıktı.

Arslan yaptığı konuşmada, DESA Deri’deki çalışmakoşullarına, işten atılma sürecine, DESA patronununsendikaya karşı tutumuna, kendisine yönelik baskı,tehdit ve yıldırma saldırılarına değindi. İşe iade davasınıkazandıklarını, patron tarafından işe alınmadığını,yasaların patronlardan yana olduğunu, yasalar karşısında15-16 Haziran ruhuyla durulması gerektiğini söyleyenArslan, “Biz işçiler birlik olsak önümüzde kimseduramaz. Hepsi kaçacak delik arar” dedi. Arslankonuşmasını “Emeğimizi, arkadaşlarımızı satmayacağız.Hak verilmez alınır! şiarıyla hedefimize doğruyürümeliyiz” sözleriyle sonlandırdı.

Kobatan: Saldırılar karşısında birlikte mücadele

Ardından 46 gündür kararlı direnişini sürdüren Entesdirenişçisi Gülistan Kobatan kürsüye çıktı.Konuşmasına patron-polis-yargı terörünü kınayarakbaşlayan Kobatan, işten atılma sürecini aktardı, OSB-İMES İşçileri Derneği yöneticisi olması nedeniyle iştenatıldığını vurguladı. “İşimi geri istiyorum” şiarıyladirenişe geçtiğini söyleyen Kobatan, ekonomik haklarıiçin değil, kriz bahanesiyle işten atılan binlerce işçininyürümesi gereken yolu göstermek için direndiğini ifadeetti. Saldırılar karşısında birlikte hareket etmek içinkurulan Direniş Platformu’na değinen Kobatan,platformun direnişteki işçilerin sesi olması gerektiğini

belirtti.Direniş Platformu adına yapılan konuşmada ise

platformun sınıf mücadelesinde ortak bir mücadeleverilmesi açısından önemli olduğunun altı çizildi.

BDSP: İşçi sınıfının önündeki engellerinkaldırılması için militan mücadele!

Kurultayın “Serbest kürsü” bölümü BDSP adınayapılan konuşmayla başladı. BDSP temsilcisi, sınıfdevrimcilerine yönelik patron-polis-yargı terörününsermaye sınıfının işçi sınıfına karşı duruşunun birgöstergesi olduğu vurgulandı. Kriz bahanesiylesaldırılarını arttıran patronların planlı ve kapsamlı birşekilde saldırdığını, Sabra Tekstil örneğinde ortayakonulan iradede olduğu gibi saldırılar karşısında işçisınıfının da cephe mücadelesi vermesi gerektiğini ifadeetti. Sınıf devrimcilerine yönelik patron-polis-yargıterörünün siyasal bir tutum olduğunu belirtti ve işçisınıfının önündeki engellerin kaldırılması için militan birmücadelenin örgütlenmesi gerektiğini, ancak böyle birörgülenme ile yasaların yerle bir edileceğinin altınıçizdi.

Ardından kürsüye çıkan bir çorap işçisi, İLGP’li biröğrenci, Örma Tekstil’den bir işçi, GOP İşçi Platformu,Emekçi Kadın Komisyonu, TİB-DER, OSB-İMESİşçileri Derneği, Metal İşçileri Kurultayı HazırlıkKomitesi ve YTÜ öğrencileri adına konuşmalargerçekleştirildi. Ayrıca, Ekim Gençliği ve BATİSgönderdikleri mesajlarla kurultayı selamladılar.

Kurultay, sonuç bildirgesinin ilerideki bir süreçtekamuoyuna duyurulacağı ifade edildi.

Coşkulu bir atmosferde geçen ve yaklaşık 150 işçi veemekçinin katıldığı kurultay, sadece tekstil işçilerininmücadele ve örgütlenme sorunlarının tartışıldığı birkürsü olmadı. Aynı zamanda mevzi direnişlerininsesinin, sınıf mücadelesinin soluğunun taşındığı birkürsü oldu. En önemlisi ve öne çıkanı ise Sabra patronu,polis ve yargı terörüne karşı verilen tok bir ses oldu.

Esenyurt Meydanı’na yürüyüş veeylem!

Esenyurt İşçi Kültür Evi önünde “Emeğimiz vegeleceğimiz için mücadeleyi yükseltelim! / Tekstilİşçileri Kurultayı Hazırlık Komitesi” parkartı açılarakcoşkulu sloganlarla Esenyurt-Köyiçi CumhuriyetMeydanı’na kadar yüründü.

Burada Tekstil İşçileri Kurultayı Hazırlık Komitesiadına bir açıklama yapıldı. Patronların krizin faturasınıişçi ve emekçilere kestiği bir süreçten geçildiği,saldırıların ancak ve ancak işçi sınıfının bağımsızdevrimci siyasal eylemi ile durdurabileceği vurgulandı.Sınıf mücadelesinde gerek patronların gerek kollukgüçlerinin baskısıyla karşı karşıya gelindiği, bunun sonörneğinin ise Sabra Tekstil olduğu ifade edilerek, polisve yargı terörüyle sermaye sınıfının işçi sınıfı karşısınaaçık bir sınıf kimliği ve tutumuyla çıktığı belirtildi.

Saldırılar karşısında örgütlenmekten, kan emicipatronlar sınıfına karşı dişe diş bir mücadele ortayakoymaktan, tek yumruk hareket etmekten başkaalternatifin olmadığı söylenerek, işçi ve emekçilermücadeleye çağrıldı.

Esenyurtlu işçi ve emekçiler eyleme yoğun ilgigösterdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Kadının kurtuluşu sosyalizmde!22 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Emekçi kadın mücadelesi ve sendikalar

Bugün yaşadığımız kapitalist toplumda kadınlaryedek işgücü olarak görülmekte, kapitalizmin kadınabiçtiği rol ve toplumsal sorumluluklarıyla birlikte,kadınlar üretimde hem daha sınırlı, hem de ucuzişgücü olarak yer almaktadırlar. ‘80’lerden sonraneoliberal politikaların hayata geçirilmesiyle birlikteişçi ve emekçilerin sosyal hakları tırpanlanmış,kayıtdışı-güvencesiz çalışma yaygınlaşmıştır.Kuşkusuz ki bu süreçten en fazla kadınlaretkilenmişler, bugüne kadar kazanılmış haklarını dakaybetmişlerdir.

2006 yılının rakamlarına göre kadınların ¼’üüretimde istihdam edilmektedir. Bunların %17’si özelsektörde, %9’u kamu alanında çalışmaktadır. 3 milyon927 kadın ise kayıt dışı işlerde çalışmaktadır. Busayının kendisi toplam kadın istihdamının nerdeyse%37’sini oluşturmaktadır.

Hele ki 2008 yılından bu yana dünya ölçeğindepatlak veren ekonomik krizin Türkiye’de de belirginbir şekilde yaşanmasıyla kadınlar bu süreçte en fazlakayba uğrayan kesim olmuştur. Bir yandan kitleselişsizlik ilk önce kadınları vurmuş, bunun yanı sıra krizifırsata çeviren sermaye sınıfının işçi ve emekçilerinkazanılmış haklarını gasp etmesiyle birlikte baştakadınlar olmak üzere işçi ve emekçiler yaygın birşekilde kayıt dışı ve güvencesiz çalışmayayönlendirilmişlerdir.

Kadınların istihdamı kamu alanında biraz dahafarklılık taşımaktadır. Halen öğretmenlerin yarısınınkadınlardan oluştuğunu düşündüğümüzde, kamudahalen ciddi oranda kadın istihdam edildiğinisöyleyebiliriz. Kamu alanında da iş güvencesininortadan kaldırılmasını hedefleyen Kamu PersonelRejimi yasasıyla birlikte iş güvencesinin ortadankaldırılmasıyla, kadınların da bu süreçten etkilenmelerikaçınılmaz olacaktır.

Kadınlar, üretimde erkek işçi ve emekçilerenazaran daha az yer aldıkları gibi, örgütlenmesüreçlerine de daha sınırlı olarak katılmaktadırlar. İşçisınıfının öz örgütlülükleri olan sendikalarda kadınlardaha az sayıda örgütlü oldukları gibi sermaye sınıfınınher geçen gün artan saldırıları ile bu sayı gün geçtikçeazalmaktadır.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Ocak2007 yılında verdiği rakamlara göre, 5 milyon 210 bin46 işçinin 3 milyon 23 bin 732’si sendika üyesidir.

Sendika üyelerinin 463 bin 332’si ise kadınlardanoluşmaktadır. Bu rakam %15’e tekabül etmektedir.

Bakanlığının verilerinin yanı sıra Tek Gıda İşSendikası’nca yapılan araştırma kapsamında toplu işsözleşmesinden faydalanan işçi sayısının 700 binolduğu söylenmekte, gerçek sendikalaşma oranının%5-7 olduğu ifade edilmektedir. Bu rakamlara göresendika üyesi işçilerin %10’unu da kadınlaroluşturmaktadır.

Kamu alanında ise KESK üyelerinin %30’unukadınlar oluşturmaktadır.

Bu rakamların kendisi gerek işçi sendikalarıgerekse de kamu sendikalarında kadınların sınırlı biryer tutuklarını göstermektedir.

Kadınlar sendikalarda neden bu kadar az?

Kadınların sendikal örgütlülük içindeki sayısalazlığı kuşkusuz istihdamda daha az yer almalarıyladoğrudan bağlantılıdır. Ama aynı zamanda kadınlarınyoğunlukla kayıtdışı işlerde çalışması, güvencesiz(sigortasız, gündelikli işler, ev eksenli çalışma, part-time işler vs) olduğunu düşündüğümüzde kadınlarzaten çalışmıyor gözükmekte, yani görünmeyen emeğitemsil etmektedirler.

Kadınların örgütlenme süreçlerinde katılmasındakuşkusuz toplumsal sorumluluklarının (ev ve çocukbakımının), ataerkil aile ilişkilerinin, geri bilinçlerinin,sendikaların kendileri için ne ifade ettiklerinibilmemelerinin önemli bir payı vardır.

Ama tüm bunların ötesinde kadınların da sendikalsüreçlerin dışında kalmasındaki temel etkenTürkiye’de varolan sendikal yapıların bürokratikicazetçi yapılarıdır.

Mevcut sendikaların kadın sorunu ve kadınlarınörgütlenmesi deyince akıllarına sadece 8 Martgelmektedir. 8 Mart’ın takvimsel olarak örgütlenmesi,mitinglere katılım, işyerlerinde bir basın açıklamasıokunması, çalışan kadınlara sembolik karanfillerhediye edilmesinin ötesine geçmemektedir. Mevcutsendikal yapılar, aynı zamanda kadınların örgütlenmesiiçin özel hiçbir çaba içine girmemektedirler.

Aynı zamanda kadın işçilerin sınıfsal sorunlarıyanında kadın olmaktan kaynaklı sorunlarısendikaların gündemine bile girmemektedir. Kadınişçilerin doğum izni, çocuk bakımı, cinsel taciz, eşit işe

eşit ücret vb. yaşadığı sorunlar için gündelik mücadeleverilmediği gibi, bu talepler toplu sözleşmetaslaklarının içinde bile yer almamaktadır.

Kadın işçilerin örgütlenmesi için her şeyin başındakadınların örgütlenmesi için özel yol yöntemlerin,araçların hayata geçirilmesinden sorumlu olacak kadınişçi komisyonları/büroları/ komiteleri kurulmamakta,kurulsa bile yetkileri sınırlandırılmakta, bütçeayrılmamakta ve zamanla güdükleştirilmektedir. Hattabu tür örgütlülükler, örgütsel işleyiş içinde güvenceyedahi alınmamaktadır.

Kadınlara yönelik eğitimler yapılmamakta,yapılanlar ise çok sınırlı olarak sendikada yöneticikonumunda olan sınırlı sayıda kadını ve sınırlı sayıdatemsilciyi kapsamaktadır. Bu eğitimlerin kendisi bilekadınların toplumsal sorumlulukları gözetilmedenyapılmakta, aynı zamanda gündemler ve içeriğiitibariyle de ihtiyacı karşılamaktan uzak olmaktadır.

ICFTU’nun 2001 yılında yaptırdığı ‘Bir işçi kadınasoralım’ anketinin sonuçları kadınların nedensendikalarda örgütlenmediğinin nedenlerini tümaçıklığıyla ortaya koymaktadır.

Kadınların sendikalara katılmamalarının 5 nedenivar:

- Sendikaların onlara neler sağlayacağınıbilmiyorlar.

- Evdeki işlerinden dolayı zamanları yok.- Sendikadan onlarla kimse ilişki kurmamış.- Sendikalar hakkında olumsuz fikirlerinin olması.- Sendikaların ihtiyaçlarına cevap veremeyecek

konusundaki inançları. (Kaynak: Betül Urhan-Görünmezlerin görünür olma mücadeleleri-Çalışankadın örgütlenmeleri- Çalışma ve Toplum Dergisi-2009/2)

Sendikalardaki mevcut tabloya baktığımızda ise:Tük İş bünyesinde kadın işçilerin varlığı

özelleştirme saldırısının ardından ciddi anlamdazayıflamıştır. Bir dizi kamu işletmesinde kadınlarçalışırken, hatta geçmişten beri kazanılmış kimihaklara da sahipken, özelleştirme kadınlarınkaybetmesine yol açmıştır. (Özellikle Sümerbank,Tekel, vb..) Şu an Türk İş bünyesinde Kadın İşçiBürosu varlığını sürdürmektedir. Ancak yapılan işlerbir takım akademik araştırmaların, ETUC ve devletkurumları ile yapılan ortak işlerin ötesine geçmektedir.Türk İş bünyesindeki kimi kadın sendikacının

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Kadının kurtuluşu sosyalizmde! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 23Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

çalışmaları ise anlamlı ama çok sınırlıdır. Bunların tekistisnası Petrol İş Kadın dergisidir. Sınırlı destek veözverili çabalarla çıkan Petrol İş Kadın dergisi 5 yıldıryayın hayatını sürdürmekte, Petrol İş’te örgütlükadınların sorunlarını ele almakta, Petrol İş üyesierkek işçilerin eşlerini de hedeflemektedir.

DİSK’te ise tablo daha da vahimdir. DİSK Kadınİşçi Komisyonu’nun işlevi sadece 8 Mart’ınörgütlenmesi ve bir takım kadın platformlarındaDİSK’in temsil edilmesinden öteye geçmemektedir.Son 8 Mart’ta İstanbul’da gerçekleşen mitinge 20kişilik kortejle katılmaları bile Komisyonunçalışmadığının, DİSK’in gündeminde kadınlarınörgütlenmesi gibi bir sorunun olmadığının,komisyonun işlevsizliğinin, bileşenin sadece bir takımkadın yöneticilerden ibaret olduğunun somutgöstergesidir.

KESK’in tablosu daha farklı gözükebilir. KESK’teve bağlı sendikalarda kadın komisyonlarının olması,kadınlara yönelik pozitif desteğin KESK’te tüzüktarafından güvenceye alınması, komisyonların kadınayönelik saldırılar ve gelişmeler karşısında tutumalması, eylemli tepki örgütlemesi, geçmiş dönemdekurultaylar örgütlemesi vb. diğer sendikalara nazarandaha farklı bir tablo çizmektedir.

Ancak tabana yönelik bir çalışma yürütülmemekte,emekçi kadınların taleplerine yeterince sahipçıkılmamakla, onlardan kopuk kararlar alınmakta,kadın komisyonları sözkonusu olduğunda ise eylemlitepkiler ve çalışmalar bizzat yönetimlerde vekomisyonlarda olan kimi güçler tarafından hayatageçirilmektedir.

KESK’e hakim reformist anlayış kadınkomisyonlarına da sirayet etmektedir. Yine hakimdurumdaki feminist anlayış ise, kadın ve erkek kamuemekçilerin birlikte ortak mücadelesini bölen bir rolüstlenmektedir. 8 Mart’ların 2 ayrı şekilde kutlanmayabaşlanmasının ardından KESK’te yaşanan tartışmalarve sergilenen ayak oyunları bilinmektedir.

Yine en son 8 Mart’ta Tokat’ta Sosyalist KamuEmekçileri’nin de içinde yer aldığı Emekçi KadınKomisyonu üyelerine yönelik soruşturma ve hattaEğitim Sen kadın sekterinin ‘emekçi’ kavramına karşıtahammülsüzlüğü KESK’e hakim anlayışı tümaçıklığıyla ortaya koymaktadır.

Kadınlara sendika yönetimlerinde yer yok!

Kadınlar sendikal örgütlenme süreçlerine sınırlıkatıldıkları gibi sendika yönetimlerinde bir o kadar daaz yer almaktadırlar. Toplumdaki ataerkil yapısendikalarda da kendini göstermekte, kadınlar sendikayönetimlerinde temsili düzeyde bulunmaktadırlar.

Türkiye’de 2006 yılında toplam 96 sendikabaşkanından sadece 3’ü kadındır. Kamu sendikalarındaise bu sayı % 9 oranındadır. Türk İş bünyesinde ise 35sendika yöneticisinden sadece 3 kadın Genel MerkezYöneticisidir.

Türk İş’in 2004 yılında yaptığı bir araştırmayagöre, sendikalarda yer alan kadınlar büyük ölçüdeaileleri tarafından değil, ancak (anket yapılankadınların %22’si) erkek meslektaşları tarafındanengellendiklerini ifade ediyorlar. Yine kadınların%67’si kota, nispi temsil vb. yollarla sendikalardakadınlara yönelik pozitif ayrımcılığın teşvik edilmesigerektiğini düşünüyorlar.

Ankete katılan kadınlar, en zor işin ise aile, iş vesendikacılığın birlikte yürütülmesi olduğunu ifadeediyorlar.

DİSK içinde bu durumun nasıl yaşandığına ilişkinverinin olmaması ise DİSK’in durumunu anlamımızıgüçleştiriyor. Ancak kadın yönetici olmadığıgerekçesiyle genel merkez düzeyinde kadın işçikomisyonuyla bir erkek yöneticinin ilgilenmesi iseDİSK’in tablosunu anlamamıza yetiyor.

Kadınlar örgütlenmeye, mücadeleye!

İşçi sınıfının öz örgütlülükleri olan sendikalardakadınların örgütlenmesini sağlamak için her şeyinbaşında mevcut sendikal yapının ve anlayışındeğişmesi, bunun için sendikal bürokrasiye karşıamansız bir mücadelenin yürütülmesi gerekiyor. Aynızamanda sendikaların işçilerin olduğu bir an bileunutulmadan örgütlülüklere sıkı sıkıya sarılmak, güçlendirmek ve büyütmek gerekiyor.

Kadınların sendikalarda daha fazla ve etkin yeralmaları için;

*Sendikalarda kadınların örgütlenmesinde ön açıcıolacak, özel yol ve yöntemlerin geliştirecek, yüzünüişçi ve emekçilere dönecek, bizzat tüzük ve sendikalmekanizmalar tarafından güvence altına alınacak, yetkiverilecek ve bütçe ayrılacak emekçi kadınkomisyonları/kolları/komiteleri kurulmalarıdır.

* Emekçi kadınların aşağıdaki taleplerine sahipçıkılmalı ve bu uğurda mücadele yürütülmelidir:

-Eşit işe eşit ücret-Her türlü fazla mesai ve gece çalışmasının

yasaklanması-Kadın işçilerin ana ve çocuk sağlığına zararlı

işlerde çalışmasının yasaklanması-Doğumdan önce ve sonra 3’er aylık ücretli izin,

tıbbi bakım ve yardım-Şiddet gören kadınlar için tedbirlerin alınması,

cinsel şiddete karşı taleplerin yükseltilmesi-Kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreş ve

emzirme odaları.* Kadınların yoğunluklu olarak kayıt dışı

güvencesiz işlerde çalıştığı gözetildiğinde sendikalarınbu alanlarda örgütlenmesi için yönelim sergilenmelidir.

* Sendikalarda kadınlara yönelik sistematikeğitimler gerçekleştirilmeli, eğitimler kadınlarınihtiyaçlarına göre yapılmalı, eğitimlerde kadınlarıntoplumsal sorumlulukları (ev ve çocuk bakımı vb)gözetilmelidir. Aynı zamanda sendika üyesi erkek işçive emekçilere yönelik destekleyici eğitim seminerleriverilmelidir.

* Kadınların sendika yönetimlerinde etkin birşekilde yer almaları sağlanmalı, bu amaçla pozitifayrımcılık ilkesi uygulanmalıdır.

TAYAD’lı Aileler, Güler Zere’nin serbestbırakılması için İstanbul, Ankara, Adana veAntakya’da basın açıklamaları düzenledi.

Antakya TAYAD üyeleri 25 Haziran günü yapılan basın

açıklaması ile Zere’nin serbest bırakılmasını talep ettive emekçi halkı ve demokratik kitle örgütlerini bukonuda duyarlı olmaya ve Güler Zere’nin yaşam

hakkını savunmaya çağırdı.

İstanbul27 Haziran günü gerçekleşen eylemde “Tecrit

sürüyor. Güler Zere serbest bırakılsın / TAYAD’lıAileler” pankartı açıldı.

Açıklamada Elbistan hapishanesinde kalan GülerZere’nin tecrit ve imha politikası soncu kanserhastalığına yakalandığı ancak muayne ve tedavisinin

bilinçli olarak geciktirildiği ifade edildi. Zere’ninhastaneye sevkinin çıkmasına rağmen çeşitligerekçelerle tedavisinin engellendiği vurgulandı.

Açıklamanın ardından Ruhan Mavruk bir şiirokudu. Eylemden sonra, İstiklal üzerinde bildiridağıtımı gerçekleştirildi.

Ankara 27 Haziran günü “Bu bir acil yaşam çağrısıdır”

şiarıyla yapılan açıklamada insan yaşamı söz konusuolduğunda herkesin oturduğu yerden bile bir şeyleryapabileceği ifade edildi. AKP’nin izlediği tecritpolitikasından vazgeçmesi gerektiği söylendi.

Adana 26 Haziran’da yapılan basın açıklaması ile

Zere’nin serbest bırakılması istendi.Kızıl Bayrak / İstanbul - Ankara - Adana -

Antakya

“İşkence Görenlerle DayanışmaGünü”nde ortak açıklama!

İHD İstanbul Şubesi, TİHV ve TOHAV 26Haziran “Uluslar arası İşkence Mağdurları ileDayanışma Günü” nedeniyle 25 Haziran günü İHDİstanbul Şubesi binasında sanatçıların katılımıylabasın toplantısı gerçekleştirdi.

Açıklama öncesinde sanatçılar Lale Mansur,Derya Alabora ve Zeynep Tanbay toplumsalgösterilere katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınançocukların yaşadıkları işkenceleri aktardı

Kurum temsilcileri işkencenin günümüzdedünyanın pek çok ülkesinde toplumlara karşıinsanlık dışı bir cezalandırma ve yıldırma aracıolarak kullanıldığını söyledi.

Açıklamada “İşkencenin otoriterlerce cezasızbırakılması, işkenceyi mümkün kılacak yasaldüzenlemelerin yapılması, işkence yöntemlerinigeliştirmek üzere bilim ve teknolojiden, bilhassa datıbbın ve psikiyatrinin olanaklarındanyararlanılması, işkence eğitiminin yanısıra işkencealetlerinin üretim ve ticaretinin legal bir sektörhaline getirilmesi üzüntü ve kaygı vericidir” denildi.

İşkence ve kötü muamele görenlerindökümünün verildiği açıklamada, Türkiye'desaptanmayan işkence ve kötü muamele boyutunun

daha da yüksek olduğu ifade edildi. İşkenceolgusunun bu denli ağır bir sorun olarak gerçekliğinikorumasının nedenlerinin başında mevzuattayapılan değişikliklerin yetersizliği ve yasauygulayıcılarının algı ve zihniyetlerinin korunuyorolması gösterildi.

“İşkence insanlık suçudur!”Ankara İHD ve TİHV 26 Haziran günü “İşkence

insanlık suçudur, 26 Haziran Dünya İşkenceMağdurlarıyla Dayanışma Günü / THİV, İHDAnkara Şube” imzalı pankartı ile basın açıklamasıgerçekleştirdi. Basın açıklamasında dünyanın heryerinde işkence ve kötü muamelenin varlığınısürdürdüğü ve bunun bir devlet politikası olduğuifade edildi. Devletin topluma ve onu oluşturanbireylere, bireylerin ise yine bireylere yönelikşiddetinin çarpık bir yaşam anlayışı olarak yerinikoruduğuna dikkat çekildi.

“İşkence yoktur varsa bile münfettir” diyenlerinsözlerine değinilerek bu sözlerin insan haklarısavunucuları için hiçbir anlam ifade etmediği çünküyargısız infazlarda kaybedilenlerin, işkencedengeçmiş bedenlerin kimsesizler mezarlıklarından yada kuyulardan çıkarılmalarına tanık olunduğu ifadeedildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Ankara

Güler Zere’ye özgürlük!

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Emperyalistler ve işbirlikçileri yenilecek!24 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Honduras, askeri diktatörlükler ülkesi diye anılır.Zira 1963’te yapılan ABD destekli darbe ile başlayandiktatörlükler dönemi, 1981 yılına kadar kesintisiz birşekilde devam etmiştir. Bu tarihten sonra ülke “sivil”yönetime geçse de, militarizmin koyu karanlık gölgesibu ülke işçi ve emekçilerinin üstünden eksikolmamıştır. Vahşi neoliberal politikaları militarizminsopası sayesinde uygulayan ABD destekli Honduraslıegemenler, ülke nüfusunun (7 milyon) yüzde 50’siniyoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkumetmişlerdir.

İşte ülkeyi emekçiler için cehenneme çeviren bufaşist çeteler ve onların arkasındaki sermaye kesimi,28 Haziran’da gerçekleştirdikleri askeri darbe ile birkez daha yönetime el koydular.

Faşist çeteler, Manuel Zelaya’nın Hugo Chavez ileEvo Morales’e yakınlaşmasından korktular!

Ordunun silah zoruyla devirdiği Honduras LiberalPartisi’nden Manuel Zelaya, 27 Kasım 2005 yılındayapılan başkanlık seçimlerini kazanmış, fakatrakiplerinin itirazından dolayı Ocak 2006’da devletbaşkanlığı görevine gelebilmişti.

Amerikancı militarist güçlerin saldırıya geçmesi,Zelaya’nın son bir yılda Venezüella ve Bolivya’ylayakın işbirliği yapmaya başlamasından kaynaklanıyor.Cuntalar dönemi boyunca döktükleri kanın hesabınıvermeyen militarist şefler ile onlara destek sunanburjuva kesimler, Zelaya’nın Venezüella DevletBaşkanı Hugo Chavez, Bolivya Devlet Başkanı EvoMorales gibi ilerici liderlerden etkilenmesindenkorkmaya başladılar. Zira nüfusun ezici çoğunluğununyoksul olduğu bu ülkede, emekçilerden yanapolitikaların hayata geçirilmesi, bu asalak çetelerinkorkulu rüyası haline gelmiş görünüyor.

Venezüella, Bolivya, Ekvador gibi ülkelerdeuygulanan emekçilerden yana politikalar, sadecesömürücü asalakların artıdeğer yağmasından aldıklarıpayı azaltmıyor. Sorun bundan ibaret olsaydı, belkibuna tahammül edebilirlerdi. Fakat bundan daönemlisi, söz konusu politikaların emekçi kitlelerinpolitikleşmesini daha de pekiştirmesi ve zaten güçlüolan kitle hareketinin etkisini giderek arttırmasıdır.Nitekim Zelaya’nın “sola yönelişi”, Honduraslıemekçilerden aldığı desteği kayda değer bir şekilde

arttırmıştır.Görünürde sorun, Zelaya’nın ikinci kez devlet

başkanlığına seçilmek için referandum düzenlemeısrarından kaynaklandı. Zelaya’nın referandumdagörev almayı reddeden Genelkurmay Başkanı’nıgörevden alması, referandumdan kaynaklı bir gerilimolduğunu doğruluyor. Fakat yine de asıl sorun,Zelaya’nın Fidel Castro ve Hugo Chavezönderliğindeki Latin Amerika için Bolivarcı Alternatif(ALBA) üyesi olmaya karar vermesi ve Küba,Venezüella, Bolivya, Ekvador gibi ülkelerle işbirliğinipekiştirmesidir. Yanısıra, Zelaya’nın da ABDdayatmalarına karşı Chavez, Morales gibi liderleriörnek almaya başlaması ve bunun Washington’dayarattığı rahatsızlığı da eklemek gerekiyor.

Darbeye karşı direniş!

Faşist çetelerin silah zoruyla görevden alıp KostaRika’ya gönderdiği Zelaya, Merkezi Venezüella’nınbaşkenti Caracas’ta bulunan uluslararası televizyonkanalı TELESUR’a yaptığı açıklamada, Hondurashalkını direnişe çağırdı.

Anayasanın üçüncü maddesi uyarınca halkın,haklarının ihlali durumunda ayaklanma başlatmayetkisinin bulunduğunu belirten Zelaya; Hondurashalkını, kurumları ve sendikaları biraraya gelmeye,barışsever bir şekilde, şiddete başvurmadan mücadeleetmeye çağırdı.

Açıklamada nasıl kaçırıldığını da anlatan Zelaya,silahlı kuvvetlerin kendisini küçük düşürdüğünü,sabahın erken saatlerinde konutuna gelerek kapıyıkırdıklarını belirtti. Zelaya şunları söyledi:‘Honduras’ta katılımcı demokrasiyi yerleştirmeyeçalışan ve iyi bir Honduras için çalışmaktan başka birşey yapmayan benim gibi birisi için bu yapılanlarvahşi bir kaçırmadır’.

TELESUR ile yaptığı telefon konuşmasında,görevinde kalacağını, hiçbir siyasi sığınma talebindebulunmadığını da vurgulayan Zelaya, “Nikaragua’nınbaşkenti Managua’da yapılacak olan Orta AmerikaDevlet Başkanları Toplantısı’na katılacağını ve buradaülkesinde gerçekleşen darbeyi kınayacağını, anayasaldüzenin tekrar kurulması talebinde bulunacağını”

belirtti.Zelaya darbeye meydan okurken, sokaklar çıkan

binlerce Honduraslı’nın da darbeye karşı direnişegeçtiği bildirildi. Gelen haberlerde başkenttekigöstericilerin bir bölümünün Başkanlık Sarayı’naulaştığı, kolluk kuvvetlerinin ise silah sıkarak halkınbaşkanlık sarayına yaklaşmasını önlemeye çalıştığıbelirtildi. Bu arada diğer şehirlerden binlerce kişininde başkent Tegucigalpa’ya ulaşmak üzere hareketegeçtiği gelen haberler arasında.

ABD destekli faşist çetelerin darbesine karşı ortakbildiri yayınlayan Honduras’ın ilerici örgütleri de,darbeye izin vermeyeceklerini ve bu faşist saldırıyakarşı mücadele edeceklerini deklere ettiler.

Darbeye karşı tepki Honduras ile sınırlı kalmadı.Venezüella, Nikaragua, Küba ve Latin Amerika’nındiğer ülkelerinin bir kısmında darbeye karşı kitlegösterileri gerçekleştirildi. Darbe tehlikesininhissedilmesi üzerine 28 Haziran’dan önce başlayankitle gösterilerinin yayılarak devam etmesi,Amerikancı faşist çetelerin kirli emellerine ulaşmasınıönlemenin yolunu açabilir.

Latin Amerikalı liderler darbeye karşı!..

Manuel Zelaya’nın önünü kesmek için uğraşandarbeci ordunun yönetime el koyması, Chavez ileMorales başta olmak üzere, Latin Amerikalıliderlerinin çoğu tarafından anında mahkum edildi.

Bekleneceği üzere en sert tepki Hugo Chavez’dengeldi. Canlı yayınlanan bir açıklama yapan Chavezşunları söyledi: “Latin Amerika’da 10 yılı aşkındır,buna benzer gaddarca hükümet darbelerigerçekleşmektedir. Askeriyenin arkasında, KuzeyAmerika’nın askeri ve politik çıkarlarını kollayanlar,Honduras’ı bir muz cumhuriyetine dönüştürterekzengin olmayı arzulayan Honduras burjuvazisi vardır”.Bu arada Chavez, “Askerler tüfeklerini halka karşıdeğil, oligarşiye karşı dolu tutmalıdır” çağrısında dabulundu.

Küba, Venezüella, Nikaragua büyükelçilerininkaçırıldığı haberi üzerine yaptığı açıklamada ise, “Buaskeri cunta fiili bir savaş durumunda. Askeri olarakdahil harekete geçmeliyiz. Eğer Büyükelçimize zarar

Honduras’ta amerikancı faşist askeri darbe!

ABD destekli faşist çeteler, halklarınmilitan direnişiyle püskürtülecektir!

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

verirlerse eli kolu bağlı kalamam” diyen Chavez, ALBA,UNASUR, OEA gibi kıtasal birlikler üzerindendiplomatik ve siyasi araçları kullanarak darbenin boşaçıkartılacağını, gerekirse askeri müdahale alternatifinin degündeme gelebileceğini ifade etti.

Darbeye tepki gösteren Venezüella Dışişleri BakanıNicolás Maduro Moros ise, Latin Amerika hükümetlerininHonduras’ta devlet başkanı Zelaya’ya karşı gerçekleşenaskeri darbeyi bozguna uğratacağını ve darbeden sorumluolanları yargılayacağını garantisini vermesini istedi.

Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales, Ekvador DevletBaşkanı Rafael Correa, Arjantin Cumhurbaşkanı CristinaFernandez Kirchner, Nikaragua Devlet Başkanı DanielOrtega, Kosta Rika Devlet Başkanı Oscar Arias darbeyikınayıp, Manuel Zelaya’ya ilk destek veren liderin oldu.

Bu arada Kosta Rica’dan Nikaragua’nın başkentiManagua’ya geçen Zelaya’nın da katılımıyla, LatinAmerika için Bolivarcı Alternatif’in (ALBA) liderleriolağanüstü zirve düzenledi. Toplantıya katılan liderler, birkez daha faşist çetelerin darbesini mahkum edip, ManuelZelaya’ya tam destek verdiler.

Öte yandan, Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) DaimiKonseyi’nin darbe gündemine ilişkin toplantısında da“Honduras darbesinin şiddetle kınanması ve başkanManuel Zelaya’nın derhal anayasal görevlerine gerigetirilmesi çağrısında bulunulması” kararı çıktı.

Kamuoyuna da deklare edilen toplantının sonuçbelgesinde şu açıklamalara yer verildi: “Honduras’tagerçekleştirilen hükümet darbesi, evrensel insan haklarıanlaşmasını, Honduras anayasasını ve temel insanhaklarına dönük bütün diğer anlaşmaları açıkça ihlaletmektedir. Daimi Konsey, Honduras’ta gerçekleşenhükümet darbesini şiddetle kınar ve antidemokratikbiçimde anayasal konumunu kaybeden Honduras devletbaşkanı Manuel Zelaya’nın görevine derhal iade edilmesiçağrısında bulunur.”

Latin Amerika haklarının direnişi darbeyi püskürtebilir!

Venezüellalı emekçiler, 11 Nisan 2002’de Chavez’ekarşı gerçekleştirilen CIA patentli darbeyi püskürtmeyibaşarmıştı. ABD destekli Bolivya burjuvazisi de, tümgirişimlerine rağmen, halen Evo Morales’e karşı darbeyapmayı başaramadı. Zira bu iki ülke başta olmak üzere,kıta halklarında faşist darbelere ve neoliberalizme karşıbir hassasiyet oluşmuştur. Kitlelerin Honduras’takidarbeye karşı harekete geçmesi, bu duyarlılığın somutgöstergelerindendir.

Latin Amerikalı liderlerin yanısıra, Amerika içinBolivarcı Alternatif (ALBA), Orta Amerika EntegrasyonSistemi (SİCA), Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) gibibölgesel oluşumların da darbeye karşı tavır alması,Honduras’taki faşist çetelerin anında gayrımeşru durumadüşmelerini sağladı. ABD Başkanı Barack Obama bile,darbeden endişe duyduğunu söylemek zorunda kaldı.Görünen o ki, hiçbir güç faşist çetenin yönetimini açıktansavunmaya cesaret edemiyor.

Ancak bu kadarı faşist çetenin alt edilmesineyetmeyebilir. Nitekim generallerin başkanlığa atadığıRoberto Micheletti adlı kukla, Honduras’ta darbeolduğunu reddetme gücünü kendinde bulabildi. Kandökmeye alışık militarist aygıtın kuklası, “bir darbeolduğunda kan aktığını, oysa bu olayda bir damla kanınbile akmadığını” iddia ederek, yönetimine meşrulukarayışına girdi.

Vurgulamak gerekiyor ki, darbenin püskürtülmesi,Honduraslı emekçiler başta olmak üzere Latin Amerikahalklarının cunta karşıtı eylemlerini güçlendirmesi ilemümkün olacaktır. Zira kitle eylemleri, devletbaşkanlarının daha kararlı bir tutum almaları için debasınç oluşturacak. İlerici-devrimci akımlar politikönderlik rolünü oynayabilirse, militan mücadelegeleneğine yaslanan Latin Amerika halkları, üzerinedüşeni yerine getirmekte güçlük çekmeyeceklerdir.

Honduras halkı kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 25Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

DİSK ve Türk-İş’e bağlı sendikalar tarafındanİzmir Seferihisar Tek Gıda-İş Tesisleri’ndeyapılmakta olan Dünya Genç İşçi Buluşması’nakatılan Latin Amerika Delegasyonu, Hondurasdarbesine tamamen karşı çıktıklarını açıklayarakCumhurbaşkanı Zelaya’nın göreve iade edilmesiniistedi.

Latin Amerika delegasyonu, 30 Haziran günü,Honduras darbesine yönelik bir açıklama yaptı.Deklarasyon, Türkiye’deki sendikaların da imzasınaaçıldı.

Deklarasyonda, darbenin faşist bir darbe olduğubelirtiliyor ve şunlar söyleniyor:

“Şu anda Türkiye’de yapılmakta olan DünyaGenç İşçi Buluşması’ndaki kadın ve erkek işçiler vesosyal hareket temsilcileri olarak biz HondurasCumhurbaşkanı Jose Manuel Zelaya Rosales’ekarşı ekonomiyi elinde tutan oligarşik güçlerceçıktığımızı açıklıyoruz.

Latin Amerika’nın trajik tarihinden çok iyibildiğimiz sadece ekonomik güçlere ve çok ulusluşirketlere kar sağlayan halklara ise acı getiren bugayrimeşru hükümetleri ve darbecileri şiddetlekınıyoruz. Ayrıca darbeye karşı direnen halkın herkesimine yapılan baskının durdurulmasını mücadele

yürüten halkın militanlarının takip altındatutulmasına son verilmesini şu anda kayıp olanyoldaşlarımızın bulunmasını ve demokratik birşekilde seçilmiş olan Cumhurbaşkanı Zelaya’nınbaşkanlık görevine iade edilmesini talep ediyoruz.

Dünyanın bütün işçilerini Honduras halkı içingerçek bir trajedi anlamına gelen bu darbeye karşıçıktıklarını bulundukları her yerde açıkçagöstermeye ve protesto etmeye çağırıyoruz.Honduras halkı için özgürlük ve adalet”

Latin Amerikalı ve Türkiyeli işçilerden

Honduras darbesine karşı deklarasyon

Bangladeş’te onbinlerce tekstilişçisi grevde

Bangladeş’in Savar bölgesindeki Ashulia tekstilfabrikasında 1800 işçi ücret artışı ve ödenmemişücretlerinin ödenmesi talepleri ile greve çıktı. 25Haziran günü işverenin işçilerin taleplerini kabuletmesi üzerine tekstil işçileri yeniden işyerlerinedöndü.

İşyerinin grevde aktif rol oynayan 3 işçi önderiniişten atması üzerine Cumartesi günü işçiler bu kezarkadaşlarının işlerine dönmeleri için grev kararıaldı. Polisin eylemdeki işçilere saldırması ve ikiişçiyi öldürmesi üzerine eylemler yayıldı ve diğerfabrika ve atölyelerin de katılımıyla bir işçi isyanınadönüştü. Polisin saldırgan tutumu sonucu bu süreçtebir işçi daha hayatını kaybetti. Eylemlere kısasürede katılım 50.bin kişiyi buldu. Eylemcilerinyüzde 80’i kadın işçi. Kadınlar otobanları işgal etti,polis ile sokak çatışmalarına girdi.

İngiltere’de Lidsey-Total-Rafineresinde grev kazanımlasonuçlandı

İngiltere’de Lidsey-Total-Rafinerisi‘nde grevkazanımla sonuçlandı. Rafinerinin yapımındaçalışan 1200 işçi işten atılan 51 arkadaşının yenidenişlerinin başına dönmesini talep ederek grevegitmiş, işveren ise 647 işçiyi işten atmıştı. Bununüzerine greve giden işçilere diğer inşaatlardan verafineriden destek geldi ve böylece binlerce işçigreve gitti. 27 Haziran günü işveren işçilerintaleplerini kabul etmek zorunda kaldı ve işine sonverdiği tüm işçileri yeniden işe aldığını duyurdu.

Güney Afrika’da doktorlar 1haftadır grevde

Güney Afrika’da KwaZulu-Natal bölgesindedoktorların ücret artışı, daha iyi çalışma ve sağlıkkoşulları talepleri için başlattığı grev birincihaftasını doldurdu. Doktorlar yargının işlerininbaşına dönmesi kararını vermesine rağmeneylemlerini sürdürüyor. Hükümet doktorları işineson vermekle tehdit ediyor.

Almanya: Grev hakkı devre dışı!Almanya’nın Hamburg kentinde Ver.di ve GEW

sendikalarının greve gitmeleri mahkeme kararıyladurduruldu. Sendikaların liman kenti olanHamburg’da, ana okullarında sağlık koşullarınıniyileştirilmesi için başlattıkları mücadele işmahkemesinin, Belediye İşverenler Birliği’ninbaşvurusu üzerine verdiği kararla durduruldu. Ver.digrevi iptal etti ama eyalet mahkemesinebaşvuracağını açıkladı.

Dünyadan işçi ve emekçieylemleri...

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

İran’da patlak veren halk hareketi, sarsıntıyauğrayan gerici molla rejiminin baskı ve terörüyleşimdilik durulmuş görünüyor. “Besic” diyeadlandırılan rejimin paramiliter tetikçilerinin kitlelereateş açarak çok sayıda eylemciyi katletmesi, yaygıntutuklamalar, kaçırmalar, basına uygulanan sıkı sansür,devletin tepesi kabul edilen dini şef Ali Hamaney’insavurduğu tehditler, burjuva kesimin “reformcu”kanadının lideri Mir Hüseyin Musavi’nin geri tutumu,daha da önemlisi Tahran sokaklarını işgal eden yüzbinlerin henüz bağımsız bir siyasal inisiyatifkoyabilme hazırlığındaki yetersizliği… Tüm bunlarhalk hareketindeki durulmanın başlıca nedenleriolarak sıralanabilir.

Kısmen yansıyan haberler, hareketin durulmasınıfırsat bilen mollalar rejiminin baskı ve terörün dozunuarttırdığını gösteriyor. Uygulanan sıkı sansür ise hemyapılan eylemlere dair yeterli haber almayı engelliyorhem baskının boyutu hakkında somut bilgilereulaşılabilmesini zorlaştırıyor. Buna karşın İran’dangelen sınırlı haberler devlet terörünün yaygınlaştığınıoraya koyarken, kitle eylemlerinin de yer yer devamettiğine işaret ediyor.

Halk hareketini tetikleyen sorunlar çözülmek bir yana ağırlaşıyor

Hareketin durulması, mollalar rejimini kısasüreliğine rahatlatabilir. Ancak olursa eğer, burahatlama geçici olmaya mahkumdur. Zira halkıayaklandıran sorunların hiçbiri çözülmüş değil. Bazıbölgelerde oyların yeniden sayılmasının, buradasözünü ettiğimiz sorunla ilgisi yok. Bu durumdamollaların oyların bir kısmını yeniden saymak zorundakalması, egemenler arası çatışmada belki etkili olur.Buna karşın sokaklara taşan yüz binlerin esas derdi,hiç de oyların yeniden sayılması değil.

Sömürüye, işsizliğe, rejimin zorba, cinsiyetçi,antidemokratik niteliğine karşı sokaklara taşan yüzbinlerin talepleri, tüm yakıcılığıyla yerli yerindeduruyor. Bu taleplerle sokaklara taşan genç kadın veerkeklerin silah zoruyla susturulmak istenmesi, ancakvarolan öfkeyi daha da derinleştirebilir. Rejimin adetasürek avına başlamış olması ise, uzak olmayan birgelecekte yeni patlamaları mayalamaktan başka bir işeyaramayacaktır. Bunun farkında olan rejim şeflerinin,bir süre sonra bazı iğreti “reformlar”la ortalığıyatıştırma yoluna başvurması mümkündür.

30 yıl önceki devrimin inisiyatifini mollalarakaptıran İran’ın işçileri, emekçileri, yoksulları vegençleri ise bu mücadele sürecinde molla rejiminitarihin çöplüğüne atacak bir devrimin köşe taşlarınıdöşemekten başka çıkış yolu olmadığının farkınavarmakta güçlük çekmeyecektir.

Ahmedinecad-Hamaney ikilisi “Batılılarınkışkırtması” demagojisine sarıldı

Ekonomik, sosyal, demokratik hakları uğruna isyaneden yüz binlerle gerici şiddetin diliyle konuşanrejimin şefleri, sorumlusu oldukları yakıcı sorunlarınüstünü örtmek kaygısıyla, sorunu dışarıya havale etmegayreti içindeler.

ABD ile batılı emperyalistlerin İran’daki halkhareketiyle ilgili açıklamalarını bahane edencumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, bu ülkelereseslendiği hitabında, “Müdahaleci açıklamalarınızadevam ederseniz, İran halkının cevabı çok sert vepişman edici olacak” dedi. “Biliniz ki artık vurkaçdönemi sona ermiştir. Her hareketiniz, İran halkıkarşısında pişmanlıkla neticelenecek” şeklindekonuşan Ahmedinejad, “Bundan sonra uluslararasıcamiada onların yakasından tutup adalet masasınaçekeceğiz” dedi.

“Mazlum milletlerin, merhametsiz ve acımasız birşekilde Batılı ülkelerce katledildiğini” belirtenAhmedinejad, “Elleri milletlerin kanına bulaşanlar vedosyaları binlerce günahsızın kanıyla dolu olanlardemokrasiden dem vuruyorlar” dedi.

Batılı güçleri, İran’ın içişlerine karışmamalarıkonusunda uyaran İran dini lideri Ayetullah AliHamaney de, benzer sözler kullandı.

“ABD ve Batılı ülkelerinin Afganistan, Irak,Filistin ve Pakistan’da halka karşı katliam yaptığını”söyleyen Hamaney, “Bunlar, merhamet ve insansevgisinden uzaklar. Şimdi kalkıp da İran halkınınyanında yer aldıklarını ifade ediyorlar. Onların hedefibelli ve halk da bunun farkında” ifadesini kullandı.

Batılı emperyalistlerin İran haklarının dostuolmadıkları kesin. Bu güçlerin sicillerinin fazlasıylakanlı olduğu da bir gerçektir. Ancak bu olgu,Hamaney-Ahmedinecad ikilisinin İran halklarına karşıişledikleri ağır suçların üstünü örtemez. Demokratiksosyal haklar ve özgürlük talebiyle Tahran sokaklarınıdolduran kitlelerin üzerine kurşun sıkanların, hakarama mücadelesi veren işçi liderlerini zindanlaradolduranların elleri de, batılı emperyalistler gibikanlıdır.

Hamaney-Ahmedinecad ikilisinin başvurduğudemagoji halklar nezdinde suçlu oldukları gerçeğinideğiştirmeye yetmeyeceği gibi, İran halklarının isyanetmesinin esas nedeninin molla rejiminin neo-liberal,gerici, saldırgan politikalarının dolaysız sonucu

olduğunu da gözlerden saklama gücünden yoksundur.

Gerici rejimleri telaşlandıran Tahran’dakiisyan, halkların umudunu büyütmüştür!

Yakın geçmişte görülen kitle hareketlerinin çoğu,CIA-Soros patentli “renkli devrim”lerin dolgumalzemesi olarak kullanılıp bir kenara atıldı. Bu türgirişimlerde halkların düşmanı ABD emperyalizmi,çürümüş rejimlere karşı mücadele eden halkların dostukılığına girebilme fırsatı buluyordu. AncakGürcistan’da görüldüğü gibi, bu tür organizasyonlarlaişbaşına getirilen rejimlerin gerici, zorba, kokuşmuşoldukları birkaç yılda gözler önüne serilmiştir.

Oysa İran’da patlak veren halk hareketi neemperyalist kışkırtma ve yönlendirmelere prim verdi,ne molla rejiminin batı karşıtı söylemlerine kandı.Sınıf çatışmalarının biriktirdiği öfkenin dışa vurumuolan bu hareket, Ortadoğu’da halkların emperyalizmeve gericiliğe karşı direnme iradesinin çarpıcı birörneği olmuştur. Hareketin bu niteliğinin, sadecemolla rejimin şeflerini değil, bölgedeki diğer gericirejimlerin şeflerini de tedirgin etmesi bundandır.

İran’daki halk hareketi, bölge halkları açısında ise,bu haliyle bile umutları güçlendirici bir rol oynamıştır.Zira gerici rejimlerin zorbalığı ile neoliberalpolitikaların yoksullaştırıcı/yozlaştırıcı baskısı altındaezilen bölge halklarının bu boğucu ablukayıparçalayacak bir çıkışa acilen ihtiyacı vardı. İran’dayakılan isyan ateşi, kısa vadedeki akıbetindenbağımsız olarak, bu ihtiyacı belli ölçüde karşılamıştır.

Halkların sömürü ve zorbalığın saltanatına sonverebilmeleri için Tahran’da yakılan isyan ateşininbölgeye yayılıp yangına dönüştürülmesigerekmektedir. Tahran sokaklarını işgal edenler, bununmümkün olduğunu dosta-düşmana gösterdi. Ötesi,bölge halklarıyla ilerici-devrimci akımlarının bilinçaçıklığı, kararlık ve direnme iradesinin geliştirilmesinebağlıdır.

Dünya Gıda, Tarım ve Otel İşçileri Birliği (IUF),Uluslararası Taşımacılık Konfederasyonu (ITF),Eğitim Enternasyonali ve Dünya SendikalarKonfederasyonu (ITUC), İran’da sendikal haklarayönelik kısıtlama ve baskılara dikkat çekmekamacıyla 26 Haziran gününü dayanışma günü olarakilan etmişti.

Eylemin Türkiye ayağında, TÜMTİS başta olmaküzere diğer sendika yöneticileri ve üyeleriCağaloğlu’nda bulunan İran Konsolosluğu önündeeylemdeydiler.

Cağaloğlu Türkiye İş Bankası önünde bir arayagelen TÜMTİS üyeleri, “İran’da tutuklu sendikacılarserbest bırakılsın Yaşasın Uluslararası dayanışma /TÜMTİS” pankartı açarak sloganlarla İranKonsolosluğu önüne yürüdüler. Eylemde ayrıca,“İstiklal, azadi, hukumet merdami / İran halkınınyanındayız. / Sodarity with, Iranian people” pankartıda açıldı.

İran Konsolosluğu önüne gelindiğinde, TÜMTİSGenel Sekreteri Gürel Yılmaz bir konuşma yaptı veİran’ın içinde bulunduğu kaos ortamından bir anönce çıkılmasını, dışarıdan müdahale değil İranhalkının kendi iradesiyle seçimlerin yapılmasınıistedi. Yılmaz, İran’daki olaylardan öncesendikacılara yönelik baskı ve tutuklamalarıngerçekleştirildiğini, eylemin nedeninin de tutuklusendikacıların serbest bırakılması talebini yükseltmekolduğunu ifade etti.

Ardından Türk-İş Genel Sekreteri Mustafa Türkelbasın açıklamasını okudu. Türkel, İran hükümetininMansour Osanloo, Ebrahim Madadi ve FaryadKamanger gibi tutuklu sendika yöneticilerinin, 1 yılhapis cezası verilen Şeker İşçileri Sendikası(TAPEH) yöneticilerinin ve 1 Mayıs gösterilerisırasında tutuklanan sendikacıların derhal serbestbırakılmasını istedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İşçilerin birliği, halkların kardeşliğini büyütelim!26 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Molla rejimi halk hareketini devletterörüyle sindirmeye çalışıyor!

İranlı işçilerle dayanışma eylemi!

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

1.5 milyon Filistinli’nin yaşadığı Gazze Şeridi,Ocak 2007’den beri İsrail savaş makinesininkuşatması altında tutuluyor. Refah sınır kapısınıkapatan amerikancı Mısır rejimi, Gazze’nin dünyadanizole edilmesini sağlayan İsrail’le suç ortaklığıyapıyor.

Kuşatma altındaki Filistin’in bu küçük (uzunluğu40 km, genişliği 8-12 km) parçası, 2009’un ilkgünlerinde İsrail savaş makinesinin vahşi saldırısınamaruz kalmıştı. Kapitalist/emperyalist düzeninefendileri tarafında desteklenen 22 günlük saldırıdaGazze önemli ölçüde tahrip edildi. Üçte biriçocuklardan oluşan bin 500’e yakın Filistinli’ninkatledildiği saldırıda 50 bin dolayında ev, 800 kadarişletme, 200 dolayında okul ya tamamen yıkılmış yada ağır hasara uğramıştı. Saldırıda hastane, kilise vecamiler de hedef alınmıştı.

İsrail savaş makinesinin sistemli bir şekilde üreticigüçleri tahrip edip, Filistinliler’i dışarıdan gelecekyardımla yaşamaya mahkum etme politikası, Ocaksaldırısı ile yeni bir boyut kazandı. Çünkü İsrail savaşmakinesi Gazze’deki tüm işletmeleri yerle bir etti.

60 yıldan beri Gazze’de yaşayan Filistinliler’i“ölüm ya da göç” ikilemiyle karşı karşıya bırakansiyonist rejim, Ocak saldırısı ile Gazze şahsındainsanlığa karşı işlediği suçlara yenilerini ekledi.

İsrail’in “yıkım, katliam, abluka” üçgeninesıkıştırdığı Filistin halkına, güya Gazze’nin yenideninşası için yardım edilecekti. Filistin halkının direnmeiradesinin kırılabileceği beklentisiyle Gazze saldırısınadestek veren emperyalist güç odakları, İsrailvahşetinin ardından yardım vaadinde bulunmuştu.Emperyalist kapitalizmin efendileri, yeniden inşa içinFilistin’e 4.5 milyar dolar yardım sözü verdiler. Oysaaradan geçen beş ayı aşkın süreye rağmen, yenidenimar konusunda kayda değer tek adım atılmadı.

Gazze’deki son durumla ilgili rapor hazırlayanUluslararası Kızılhaç ise, siyonist İsrail’in yenidenimara izin vermek bir yana, Gazze’de yaşayanlarakarşı soykırımcı politikasının zerre kadaresnemediğini tescil etti. Raporda İsrail’in Ocak’takiaskeri saldırısının sona ermesinden bu yana, GazzeŞeridi’nde yaşayanların durumunda bir değişimolmadığı, hastaların gerekli tedaviyi göremediği, 6 ayönce evleri tahrip edilenlerin ise evlerini

onaramadıkları belirtildi.İsrail ablukasının bölgede işsizliğin artması ve

ekonomik çöküşe yol açtığı belirtilen raporda,“Özellikle en yoksul Gazzeliler’in bu durumla başaçıkma mekanizmalarını tükettiğine ve yeterli yiyeceksatın alabilmek için sıklıkla eşyalarını satmakdurumunda kaldıklarına” dikkat çekildi.

Rapor, Gazze’deki vahim durumu şöyle özetledi: * Gazze’de İsrail saldırılarında tahrip olmuş

mahalleleri yeniden inşa etmekte kullanılacak çimentoya da çelik bulunamıyor.

* Ağır hastalar ihtiyaç duydukları tedaviyialamıyor.

* Temiz su kaynakları sınırlı olduğundan yeterlihijyen de sağlanamıyor; Gazze’de bu açıdan çöküşüneşiğine gelindi.

Gazze’de bulunan Uluslararası Kızılhaç yetkilisiAntonie Grand ise, gözlemlerini şöyle dile getirdi:“Yaşam standartlarındaki düşüş, uzun dönemde halkınsağlığı üzerinde olumsuz bir etkiye neden olacaktır.Bundan en fazla etkilenen de Gazze nüfusununyarıdan fazlasını oluşturan çocuklar olacaktır.”

Filistinli çocukları hedef almak, siyonist İsrail’intemel politikalarından biridir. Bu politika, ırkçı-siyonizmin soykırımcı/Nazi zihniyetinin somutkanıtlarından birini oluşturur.

Kızılhaç raporunda, acil olarak alınması gerekenönlemler söyle sıralandı; tıbbi malzeme ithalatınınkolaylaştırılması, çimento ve çelik gibi inşaatmalzemesinin girişine izin verilmesi, Gazze’dekiürünlerin ihracatına getirilen sınırlamalarınkaldırılması, terminallerin açılarak giriş-çıkışimkanının geliştirilmesi, Gazzeli çiftçilerin tamponbölgelerdeki arazilerine ulaşma imkanın sağlanması veGazzeli balıkçılara da daha derin sularda güvenliolarak avlanma izni verilmesi.

Uluslararası Kızılhaç raporunun yayınlanmasıüzerine İngiliz yayın kuruluşu BBC’ye açıklamayapan siyonist rejimin bir sözcüsü, Gazze’yeuyguladıkları ablukanın kaldırılmayacağını ilanederek, utanmadan bu vahim durumdan Hamas’ınsorumlu olduğunu iddia etti.

Barack Obama’nın Filistin sorununun çözümüüzerine büyük laflar ettiği günlerde bile İsrail’inbilinen küstah tutumunda ısrar etmesi, ABDbaşkanının vaatlerinin kofluğunu birkez daha gözlerönüne serdi.

Gazze’deki tablo da gösteriyor ki, siyonistİsrail’in önceliği barış görüşmelerine katılmak değil,çocuklar başta olmak üzere, Gazze’deyaşayan 1.5 milyon Filistinli’yi imha etme saldırısınısürdürmektir.

Bielefeld’de dayanışma pikniği!Esenyurt’taki Sabra Tekstil saldırısını, patron-polis-

yargı ilişkisinin gerçek yüzünü kitlelere duyurmak, işçive emekçilerin desteğini kazanmak, bu saldırılarınhesabını sormak için mücadeleyi yükseltmek vetutuklanan sınıf devrimcilerine maddi ve manevi desteksunabilmek için 29 Haziran günü Bielefeld BİR-KAR birdayanışma pikniği düzenledi.

Pikniğe katılanlarla tek tek sohbetlerin yanı sıra,bütün katılımcılarla ortak sohbetler gerçekleştirildi.Yaşanan saldırı ve dayanışmanın gerekliliği üzerinekonuşuldu. Sohbet sırasında olumlu tepkiler alındı.

Düzenlenen pikniğe 60’ın üzerinde kişi katıldı.Piknikte dayanışma için toplanan bağışın başlatılankampanya ile daha da büyütümesi hedeflendi.

Bielefeld BİR-KAR

İsrail siyonizmi yenilecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 27Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Uluslararası Kızılhaç raporu:

Siyonist İsrail’in soykırımcı politikasıbir kez daha tescil edildi!

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

“Buharın sanayide kullanılışından beri hep aynıişçinin işi kolaylaşmıştır, kas gücünden tasarrufedilmiştir, ama işin kendisi, başından sonuna,anlamsız ve tekdüze hale gelmiştir; zihin çabasına yerveren hiçbir alan kalmamıştır; yalnızca, işçiyi başkaşey düşünmekten alıkoyacak yeterlikte bir dikkatgerektirir o kadar. Ve böyle bir işe mahkumiyet, onuntüm zamanını alan, yemek ve uyumak için bile pek azzaman bırakan, açık havada yürüyüş yapması ya dadoğanın tadına varması için hiç vakit bırakmayan birişe mahkumiyet, zihinsel çalışma için çok az zamanbırakan bir işe mahkumiyet insanı hayvan düzeyineindirgemez de ne yapar? Yineleyelim, işçi seçiminiyapmalıdır; ya kaderine razı olmalıdır, “iyi” bir işçihaline gelmeli, burjuvazinin çıkarlarını “sadakatle”gözetmelidir — böyle bir durumda kesinlikle birhayvan haline gelir; ya da isyan etmeli, insanlığı içinsonuna kadar savaşmalıdır, bunu da ancakburjuvaziye karşı savaşarak yapabilir.” (İngiltere’deEmekçi Sınıfın Durumu – F. Engels)

1842 yılında İngiltere’de azgın sömürü koşullarınıve işçi sınıfının kurtuluşunu böyle tanımlıyorduEngels. Aradan geçen 157 yıllık zaman dilimi,kapitalizmin gelişim süreciyle beraber sömürününbiçimini değiştirse de asıl olarak sömürünün özü aynıkalmıştır. Bugünden bakıldığında kapitalizm işsizlik,yoksulluk, ağır çalışma koşulları, ahlaki çöküntü vekültürel yozlaşma üretmeye devam etmektedir.İşsizliğin %15’e vardığı, %10’lara varan reel ücretdüşüşünün yaşandığı “modern” kapitalizminsömürüsünü daha da arttırdığı 21. yüzyılda işçisınıfına dayatılan koşulların 1840’tan çok da farklıolduğunu söyleyemeyiz.

Ortaçağ köleliği

“Harcayacak para yok diyenler yanılıyor. Kusurabakmayın arkadaşlar, para var. Para yok diye bir şeyyok. Biz 2008 yılında memurlarımızın ortalamamaaşını %19.7 arttırdık. Para var” Böyle diyorsermaye uşakları, birbiri ardına geçirilen İş Kanunu,İşsizlik Sigortası Kanunu ve SSGSS Yasası gibisaldırılara ek olarak “2009 yılına münasır olmaküzere” İşsizlik Sigortası Fonu’nun nema gelirlerinindörtte üçü (yaklaşık 70 milyar TL) bütçeye gelirolarak kaydediliyor. Özel istihdam bürolarını teşvikederek danışmanlık adı altında işçinin alım-satımınıorganize eden ve bundan komisyon sağlayan bir pazaryaratılıyor. Bu işçi kiralama büroları aynı zamandaişçinin iş güvencesini, kıdem tazminatını, emeklilikve diğer sosyal haklarını elinden alıyor. İşte AKPhükümeti ve sermayenin krize çözüm olarak sunduğuteşvik ve istihdam paketinin sonuçları, ya da işçi veemekçilere ortaçağ köleliğinin dayatılması...

Aynı sermaye sınıfı bir yandan emek üstündensüzebileceği bütün alınterini kendi kasasındabiriktirirken bir yandan da azgın sömürü koşullarınınyaratacağı sonuçların tedirginliğini taşıyor. “Küreseliyileşme haftası”, “kriz döneminde sosyal korumayaönem vermeli”, “eve kapanma pazara çık”, “Krizvarsa çaresi de var” gibi birtakım önlemler vekampanyalar düzenliyor ve bunu işçi ve emekçilerinişsizliği, yoksulluğu, sefaleti karşısında insani birkaygı olarak değil, tam da kendi sınıfının çıkarlarını

koruma güdüsüyle yapıyor. Bu durumda sermayeninsunduğu tüm çözüm önerileri doğallığındaaldatmacadan öteye gitmiyor.

Gücünü kullan!

İçerisinde TOBB, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, TESK,TİSK, TİM, TÜSİAD, MÜSİAD ve Kamu-SEN’inbulunduğu “Üreten Türkiye Platformu” nun krizekarşı çözüm yolu olarak sunduğu şiarlardan biri“Gücünü kullan!” Bi şiarla sermaye sınıfı işçi veemekçileri tüketime davet ediyor! Ve göbekli patronlatulumlu işçinin yanyana durduğu afişte gülereksesleniyor: “Önce üret, sonra ürettiğini tüket!”%10’lara varan ücret düşüşü ile mi? Çoğu yerdeuygulanmayan asgari ücretle mi? Sigortasız,işgüvencesiz çalışma şartlarıyla mı?

İşten çıkartılan ve aylardır ücretlerini alamayanİSKA Kablo işçisinin ödemeleri 9 taksitebölünürken... Sabra Tekstil’de işçiler 450 TL’yesigortasız ve ağır çalışma koşullarına mahkumedilirken... Tersanede aylardır maaşları ödemeyentaşeron firmalar dururken...

On binlerce, yüzbinlerce işçi iştençıkarılmayadevam ederken, haklarını savunanişçileret ehditler, kurşunlar, tutuklamalar dayatılırken,sermayedarların ve savunucularının karşımıza çıkıppişkin pişkin öğütler vermesine, emirler ve “teşvikler”yağdırmasına artık sınıfın vereceği bir yanıt olmalı!

Tam da Sinter’de, Kurtiş’te, Entes’te, Kent-AŞ’dedirenişler sürerken, tam da ülkenin dört bir yanındaaçlık, sefalet koşulları artarken, evet işçi sınıfı gücünükullanmalı. Ürettiğini, var ettiğini bilerek, bir avuçasalağa karşı milyonlarca olduğunu bilerek...

Ve son olarak bizler de Engel’in “işçiler nedengrev yapıyorlar” sorusuna verdiği yanıtla işçi ve

emekçilere sesleniyoruz:“Yapıyorlar çünkü, her ücret indirimine,

zorunluklar dikte etse bile, karşı durmak zorundalar;yapıyorlar çünkü, insan olarak toplumsal koşullaraboyun eğdirilmemeleri gerektiğini, tam tersinetoplumsal koşulların, insan olarak onların karşısındaeğilmesi gerektiğini ortaya koymak durumundaolduklarına inanırlar; yapıyorlar çünkü, onlarınsusması, bu toplumsal koşulları kabul etmeleri demekolur; burjuvazinin iyi günlerde işçileri sömürme, kötügünlerde de açlığa terketme hakkını kabul etmeleridemek olur. Emekçiler, insanlık duygularınıyitirmedikleri sürece, buna isyan etmek zorundalar”(İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu – F. Engels)

Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nden BDSP’li tutsaklar

29 Haziran 2009

BDSP’li tutsaklardan...28 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

“İşçi sınıfı ya devrimcidir,ya da hiçbir şey!”

Sabra Tekstil’de yaşanan polis terörünü protestoeyleminde gözaltına alınan BDSP’liler 10 Hazirangünü çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarakcezaevine gönderilmişlerdi.

Emine Burcu Eker, Sergül Tarhan ve MelekCan Bakırköy Kadın Çocuk Tutukevi’nde siyasi

tutsakların kaldığı B-4 koğuşunda kalıyorlar.Tutuklulara cezaevi idaresinin değişmesi gerekçegösterilerek mektupları verilmiyor. Bugüne kadarneredeyse yazılan hiçbir mektuba ulaşamayantutukluların yazdığı mektuplardan da sadece birininadresine ulaştığı öğrenildi. Gazete, dergi ve kitaplarında çok azı BDSP’lilere verildi.

Deniz Edemir ise Metris Cezaevi’ne gönderildi.Metris Cezaevi’nde siyasi tutsakların bulunmamasınedeniyle Edemir adli mahkumların kaldığı T2C5koğuşuna yerleştirildi. Metris Cezaevi idaresi, DenizEdemir’i adli tutuklu statüsünde kabul ettiği içinEdemir’e ayakta sayım verme dayatmasındabulunuyor.

Erdemir’in siyasi olduğunu söylemesi ve ayaktasayım uygulamasını reddetmesi üzerineyse

cezaevi’nde siyasi koğuş olmadığı gerekçegösterilerek Edemir tecrit hücresine alındı. “Yaadlilerle kal ayakta sayım ver, ya da tecritte kal!”dayatmasıyla karşılaşan Edemir 2 haftadır tecrittekalıyor. Edemir’e tecritte olduğu gerekçesiylemektup ve gazete verilmiyor, mektup yazmasıengelleniyor. Kaldığı hücre ise hayli sağlıksız olanEdemir, bronşiti olması nedeniyle hücrekoşullarından olumsuz etkileniyor.

Deniz Edemir’in ayakta sayım vermemekte ısraretmesi sonucu Silivri F Tipi’ne sevk edilmesi degündemde.

Patron-polis-mahkeme terörü zindanda da sürüyor...

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

“Pazara değil, sokağa!” Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 29Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

Dünyada kapitalist sistemin krizi derinleşereksürüyor. İşçi ve emekçiler de azgın saldırılarla karşıkarşıya.

Hükümetin yeni tedbir ve istihdam paketiylebirlikte TOBB’un başını çektiği, içerisinde Hak-İş veTürk-İş’in bulunduğu 19 kurum bir araya gelerek krizidaha ucuz atlatma kampanyası başlattılar. TOBBBaşkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu 3. oturumun açılışkonuşmasında memnuniyetini şöyle dile getirdi:“Türkiye’de bu ilktir. 19 kurumun yan yana gelmesi,bir dayanışma içerisinde olması güven ve istikrarıntemini için oldukça mutluluk vericidir.”

Sözkonusu bileşenler 5 başlık altında 5 toplantıyapacaklar. “Kriz varsa çare de var”, “Eve kapanma,pazara çık”, “Kimse işsiz kalmasın”, “Güven veistikrar” söylemleri bu toplantıların mantığını ifadeeden sloganlar. Toplantıda hükümet sözcüsü veekonomiden sorumlu devlet bakanı Babacan da vardı.Babacan, Başbakan’ın açıkladığı istihdam paketiniaçıkladı. Babacan, söze güvenden bahsederek girdi.“Her şeyden önce birbirimize güvenmeliyiz. Güven veistikrar her şeyin başıdır” dedi. İstihdam paketindensöz ederken de şunları söyledi, “Bu kriz ortamındabile biz aradığımız meslekte işçi bulamıyoruz diyen işadamlarımız oldu. Dolayısıyla bizde 200 bin kişilik birişçi kesimine mesleki kurs veriyoruz. Hem verimli birçalışmayı artırma hem de böylesi bir ihtiyacıgidermeyi hedefledik. Bu işçilere de yol parası, öğlenyemeği yanı sıra masrafları için günde 15 TLveriyoruz.” Sonrasında da ise şunları söyledi,“Diyelim ki işverenimiz işçi aldı. İşçiyi işe aldığıgünden itibaren 6 ay işçinin sigorta primini bizödeyeceğiz. Yani devlet ödeyecek.”

Görülüyor ki bütün bu alınan tedbirler sermayesahipleri içindir, işveren kesimi faydalanmaktadır.Türkiye’de çeşitli meslek kursları her zaman vardı.Buralarda yetiştirilen işçiler ucuz iş gücü olarakpatronlara sunuluyor, kriz bahanesiyle daha yoğun birsömürü devam ediyor.

Hükümet bu tür manevralarla işçi ve emekçilerarasında ham hayaller yaymaya çalışıyor. Ülkedekrizin etkisinin fazla görülmediğini, ortamın sakinolduğunu, işçi-işveren bütünleşmesinin ülkenin bekasıiçin önemli olduğunu öne çıkararak işçi ve emekçilerialdatmaya çalışıyor.

Hükümet esnafları da unutmadı. Babacan, esnafaşu sözlerle akıl vermeyi ihmal etmedi,“Esnaflarımızdan bir ricam var. Her gün camlarınızısilin, yerleri paspaslayın. Her yer pırıl pırıl olsun.Yüzünüzden gülücükler eksik olmasın.”

Kapitalizm krizler üretir ve onun yol arkadaşıişsizliktir. Bu gerçek ortada dururken nasıl işsizkalmayacağız, nasıl pazarda alışveriş yapacağız venasıl güvende olacağız?

Kriz nasıl oluşur? Kapitalist sistemde herşeymetaya bağlıdır, işçinin iş gücü bile. Kâr etmede sınıryoktur. Her kapitalist fazla kâr sağlamak için metaüretir. Üretimde plansız anarşi içinde kapitalistalabildiğine meta üretir. İhtiyaca göre değil kâra dayalıbir üretim olduğu için fazla üretilen metalar krizeneden olur. Fazla üretimin neden olduğu krizinbelirtileri ortaya çıkar. Ticarette durgunluk olur.Biriken mallar satılmaz. Fiyatı düşer veya satılmaz.

Bütün bunlar yaşanırken fabrikalarda da üretimdurur, fabrikalar kapanmaya başlar, işçiler iştenatılmaya başlar. Fazla üretimden doğan ekonomikkrizlerin başlıca nedeni kapitalizmin çelişkisi olanüretimin toplumsal niteliğidir.

Şimdi sormak gerekiyor. Sizin düşündüğünüz butedbirler krizi çözmüyor. Sorunun çözümü içinkapitalizmin yapısal olan bütün çelişkileriningiderilmesi lazım. Böyle bir şeyin kapitalist sistemdemümkün olmadığı için krizde bitmiyor. “Kriz varsaçare de var” söylemi bir safsatadan ibaret kalıyor.Krizlerin bitmesi ve bir daha yaşanmaması içinkapitalist sistemin değişmesi gerekiyor. Yerinesosyalizmin kurulması gerekiyor.

Kapitalizm işsizlik sorununu çözemez. Çünküüretim sürecinden kopan bütün işçiler, işsizlerordusunu yaratır. Kapitalist sistemde işsizliğin birkaçnedeni vardır. Kapitalist sermaye iki bölümden oluşur.Değişen sermaye ve değişmeyen sermaye. Kapitalistsermayede değişen ve değişmeyen sermayebirleşmesinden sermayenin organik bileşimi oluşur.Üretimin gelişmesiyle hammadde, makine, aletavadanlık kitlesi üretime giren emek gücü miktarınagöre artar. Değişmeyen sermaye payı makine-hammadde-yakıt-bina artarken, yalnız sermaye içindedeğişen sermaye, işçinin iş gücü payı da düşer.Değişen sermaye iş gücüne yatırılan sermayemiktarında düşüş yaşanırken işçi kesiminin bir bölümükapitalistin yatırdığı bu sermayeye oranla fazlabulunur. Fazla kalan işçiler işsiz kalır.

İkincisi kapitalistler işçi fazlalığını bahane ederekbunu fırsata çevirir. Birkaç işçinin yaptığı işi bir işçiyeyaptırmaya, kadın ve çocuk işçileri ucuz iş gücüolarak çalıştırmaya başlar.

Küçük üretici de yıkım ve iflasın eşiğindedir.Tarımda gelişen kapitalizm tarımda bir işsizler ordusuyaratır. Dolayısıyla yukarıdaki örneklerin bütünüyığınca işsiz demektir.

Bu gerçekler karşısında hükümetin “kimse işsizkalmayacak” sözü bir aldatmacadır. Türkiye’de resmirakamlara göre 3.7 milyon işsiz var. İşsizliği azaltmakiçin istihdam edilen 200 bin kişi ise devede kulaktır.Sorunun çözümü değildir, patronlara ısmarlamadır.Halbuki TOBB, Hak-İş, Türk-İş, TESK, TİSK, Kamu-Sen, TÜSİAD, MÜSİAD… Bu kurumların işsizliğiçözme diye bir sorunları yoktur. Onlar kapitalistsistemi korumayı düşünmektedirler.

İşsizliğin sona ermesi, kapitalist sistemin yıkılması

yerini sosyalizmin kurulmasıyla mümkündür.Her geçen gün binlerce işçi işten atılırken,

yoksulluk ve sefalet artarken, geçimsizlik her gün yenibir boyut kazanırken, geniş bir kesimin başını sokacakevi dahi yokken “evde kalma sokağa, pazara çık”söylemi boş bir yalandır. Para mı var ki pazaraçıkılsın!

Ekonomik kriz politikayı da etkiliyor. Var olan krizdöneminde Kürt sorunu söz konusu olunca krizdeneser kalmıyor. DTP’ye kapsamlı operasyon yapılıyor.Yöneticilerin bir kısmı cezaevlerine gönderiliyor.PKK’ye yönelik sınır dışı operasyon dahil her günsınırlar içinde, dışında dağ-taş bombalanıyor.Trilyonlarca para harcanıyor. Kürt halkı bastırılmaya,yok edilmeye çalışılıyor. Kriz ortamında ayrıca Kürtillerine ayrı bir ekonomi paketi hazırlandı. Zaten işigücü olmayan binlerce emekçi var, bu ekonomi paketiile birlikte bu illere yatırım yapan iş adamlarına düşükücrete Kürt işçi çalıştırma yolu açılıyor.

Hükümet yeni zamlarla, işten atmalarla, ücretdüşürmelerle, sosyal hak gasplarıyla, yeni çıkarılantedbir paketleriyle bütün bunları “refah, istikrarprogramı” olarak sunmaya çalışıyor. Burjuvazi, devletve hükümet yetkilileri işçi ve emekçilerden daha fazla“fedakarlık” istiyorlar. Ama işçi sınıfı ve emekçilerinfedakarlık yapacak durumu yok. İşçi sınıfı ve emekçihalk yığınlarının krizin faturasını patronlara ödetmekiçin kapitalist sömürüye karşı mücadeleyi yükseltmezorunluluğu var.

Güzeltepe’den bir emekçi

Kapitalizmin krizi yıkım üretiyor, sermaye cephesi daha fazla fedakarlık istiyor…

Krizin faturası kapitalistlere!

16 kurumun bir araya gelerek oluşturduğu Gazi 2Temmuz Platformu Sivas katliamı ile ilgili birprogram oluşturdu. Bu program çerçevesinde GaziBüyük Park’ta bir etkinlik gerçekleştirildi.

Etkinlikte ortak açıklamayı okuma görevi alanEMEP, platformun bilgisi dışında ortak metne kendipolitikalarına uygun ekleme yaparak mevcutbirlikteliğe zarar vermiştir. Aynı etkinlikte DTP deprogram dahiline alınmadığı halde İstanbul İlBaşkanları Dursun Yıldızı kürsüye çıkararak DTPadına bir konuşma yaptırtmıştır.

Gazi Mahallesi’nde gerçekleştirilen ortak eylemve etkinliklerde bu durum özellikle DTP tarafındansürekli gerçekleştirilmektedir.

İlkesel birlikteliğin zemininin yitirildiği platformzemininde yapılan tartışmada DTP ve EMEP’e

platformun yaptırım uygulaması önerimiz kabulgörmemiştir. Bazı kurumlar platform zeminindeverilecek özeleştirinin yeterli olduğunu bazıları isemevcut program dışı yapılan bu davranışlarınkendileri için sorun olmadığını ifade ederek sorunubaşka bir toplantıya havale etmiştir.

Mevcut mesele başkaları için sorun dahiolmazken bizim için ilkesel bir meseledir. Gazi 2Temmuz Platformu’nda ilkesel birlikteliğin zeminitamamen tahrip olmuştur. Bu nedenle GOP BDSPolarak Gazi 2 Temmuz Platformu’ndan çekildiğimizitaraftarlarımıza, dostlarımıza ve kamuoyuna ilanediyoruz.

Durumla ilgili kapsamlı bir değerlendirmeyiönümüzdeki günlerde kamuoyu ile paylaşacağız.

GOP-Sultangazi BDSP

Taraftarlarımızın, dostlarımızın ve kamuoyunun bilgisine....

Sol güçlerin ilkesiz tutumları kabul edilemez!

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Ulusal sorun tartışıldı...30 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/25 H 03 Temmuz 2009

DHF’nin düzenlediği “Ulusal Sorun-Kürt SorunuSempozyumu” 27-28 Haziran tarihlerinde Ankara’dagerçekleştirildi.

İbrahim Kaypakkaya anısına düzenlenensempozyumda Kürt sorunu; kuramsal, tarihsel,güncel ve çözümsel yönleriyle tartışıldı.

Sempozyumun ilk gün programının “Marksizmve Ulusal Sorun” başlıklı oturumunda EmrahCilasun, Ender Helvacıoğlu, Metin Kayaoğlu, YükselAkkaya yer alırken “Kürt Ulusal Sorunu, Kemalizm,Liberalizm” başlıklı ikinci oturumda İsmail Beşikçi,M. Kemal Coşkun, Sait Çetinoğlu, Şehmus Güzel,Temel Demirer konuşmacı olarak yer aldılar.

DHF adına yapılan açılış konuşmasıyla başlayansempozyum konuşmacıların sırayla söz almasıylailerledi.

İlk sözü alan Kayaoğlu, Marks ve Engels’inulusal sorunu ele alış biçimlerine ve Sovyetler’deulusal soruna değindi. Ezilen halkların mücadelesininesas alınması gerektiğini söyledi.

Helvacıoğlu, Kürt sorununun üç ana eksendetartışılması gerektiğini söyledi. İlk eksenin anti-emperyalizm, ikincisinin feodalizmin tasfiyesi,üçüncü noktanın ise birlik ve kardeşlik temelinde birçözüm olduğunu ifade etti.

Yüksel Akkaya, kapitalizme karşı olmayan birmücadelenin başarı şansı olmadığını, soruna sınıfsalbakmak gerektiğini belirtti.

Cilasun, konuşmasında Kürt hareketine veTürkiye devrimci hareketine sert eleştiriler yöneltti.Öcalan’ın “Bir Halkı Savunmak” adlı kitabındanalıntılar yaparak Öcalan’ın teslimiyetçi çizgisiniifade etti.

İkinci oturumda konuşmaya “Kürt sorunununkendisi nedir?” sorusuyla Beşikçi başladı veKürtlerin bağımsızlık hakkının gaspedilemeyeceğinibelirtti.

Demirer, devletin Kürt açılımının, Kürt hareketitarafından “demokratikleşme” yolundaki olumluadımlar olarak değerlendirilmesini eleştirdi. Ulusalsorunun çözümünün ulusların kendi kaderini tayinhakkının verilmesinden geçtiğini söyledi.Coşkun, tablonun liberal burjuvazi ve ulusalburjuvazi çatışmasından çıkarılıp, emek-sermayeçatışmasına evriltilmesi gerektiğini belirtti.Çetinoğlu, Kürt hareketinin geçmişine dair tarihselbir sunum gerçekleştirdi.

Salonda bulunamayan son konuşmacı ŞehmuzGüzel’in gönderdiği sunum metni ise bir başkasıtarafından okundu. Metindeki vurgu noktası, ulusdevlet modelinin sönümlendiği ve federalyapılanmalara dikkat çekilmesi gerektiği idi.

Sempozyumun 2. günüSempozyumun ikinci günkü ilk oturumu ise

“Ulusal sorun ve emperyalizm”di. Babür Pınar, SibelÖzbudun, Sinan Çiftyürek, Muzaffer Oruçoğlu veRecep Maraşlı’nın söz aldığı bu oturumda konuşanOruçoğlu İbrahim Kaypakkaya’nın “Kürt sorunuemperyalizme karşı bir mücadele sorunudur”tespitine katılmadığını ifade etti. Ulusal sorununesasta pazar sorunu olduğunu vurguladı.

Pınar ulusal sorunun kapitalizmin gelişiminindoğal bir sonucu olduğunu vurguladı.

Özbudun Kürt hareketi ve düzen cephesindekigelişmeler üzerinden Kürt sorununu ele aldı.

Maraşlı ise Kürt sorununun bir sömürge sorunuolduğunu belirterek silahlı mücadelenin ulusalhareketin önemli bir parçası olduğunu dile getirdi.

Çiftyürek sömürgecilik, sanayileşme, modernizmve emperyalizm gibi kavramların birbirinden kopukolmadığına değindi ve güncel olarak Kürt sorunununçözümünde genel af, anayasal hak ve anadilde eğitimtaleplerini sıraladı.

Sempozyumun son oturumunda DHF, EmekPartisi, ESP, Partizan, Sosyalist Parti, DTPtemsilcileri konuştu.

DHF temsilcisi kapitalist sistemin ortayaçıkmasıyla birlikte ulusal soruna tanıklık edildiğinibelirtti.

Ulusal sorununun ekonomik temelden yoksun,kültürel bir sorun değil bir pazar sorunu olduğunu,çözümün de sınıfsal bir önderlikle mümkün olacağınıvurguladı.

Sosyalist Parti’den Mustafa Kahya, Kürt sorunukonusunda ister gönüllü birlik, ister ayrı bir devletkurma ya da farklı bir siyasal formülasyon olsunulusların kendi kaderini tayin hakkının savunulmasıgerektiğini dile getirdi.

Barış ve Demokrasi Partisi’nden Demir Çelik,1970’lerin şiddete dayalı devrim anlayışınıngünümüzde işlevsiz olduğunu, Kürt sorunununçözümünün meşruiyete dayalı demokrasiyle,halklaşmayla mümkün olacağını ileri sürdü.

Emek Partsi’nden İbrahim Akkaya, geneldeulusal sorun özelde Kürt sorununda güncel görevlerleilgili, yazılı bir tebliğ sundu.

ESP adına konuşan Sıtkı Görür PKK’ye bugündestek verilmesinin yürüttükleri mücadelenindemokratik bir temelde olmasından dolayı olduğunusöyledi ve 29 Mart yerel seçimlerini iyideğerlendirmek gerektiğine dikkat çekti.

Partizan adına konuşan Kenan Özyürek, ulusalsorunun demokratik bir yönü olduğuna değindi ve

ulusal sorun devrim sorunudur dedi. Kızıl Bayrak / Ankara

Galatasaray’da 222.

hafta... Kayıp yakınları 27 Haziran günü Galatasaray

Lisesi önünde 222. kez yaptıkları oturma eyleminde,1 Araık 1995 tarihinde Mardin / Dargeçit’tekievlerine yapılan baskın sonrası gözaltında kaybedilen7 kişiden birisi olan Abdurrahman Coşkun’unakıbetini sordu, sorumluların yargılanmasını istedi.

Eylemde, “Failleri belli. Kayıplar nerede? / İHDİstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara KarşıKomisyon” pankartı ile kayıp resimleri ve karanfillertaşındı. Basın açıklamasını komisyon adına, 12 Eylül1994 tarihinde gözaltında kaybedilen KenanBilgin’in kardeşi İrfan Bilgin gerçekleştirdi.Açıklamada Abdurrahman Coşkun’un dosyasının daErgenekon kapsamına alınması istendi. İrfan Bilgin,Abdurrahman Coşkun’un askerler tarafından evlereyapılan baskınlarda 6 kişi ile birlikte gözaltınaalındığını belirterek, bir daha kendilerinden haberalınamadığını söyledi. Coşkun’un ailesinin DargeçitSavcılığı ve askeri tabura yaptığı başvurulardan dabir sonuç alamadığını belirtti. Dargeçit JandarmaTugayı, Mardin Jandarma Tugayı ve Askeri ÖzelHarp Dairesi ve ona bağlı yapılanmaları sorumlututtuklarını belirten Bilgin, sorumluların

yargılanmasını istedi. Bilgin, 1995 yılından itibaren kayıp olan Hasan

Ergul’un ailenin mücadelesi sonucu bulunduğunubelirterek, 5 Haziran 1995 tarihinde JİTEMtarafından gözaltına alınarak kaybedilen Ergul’uncesedinin, Elazığ Kimsesizler Mezarlığı’ndabulunduğunu ve DNA testi ile kimliğinin tespitedildiğini hatırlatarak, “Ancak faillerden hala hesapsorulmadı” dedi.

Abdurrahman Coşkun’un yengesi MukaddesCoşkun’da yaptığı konuşmada, sorumlularınyargılanmasını istedi. Ruhan Mavruk’ta CumartesiAnneleri’ne yazdığı bir şiirini paylaştı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ulusal Sorun-Kürt Sorunu Sempozyumu

31 Ocak 2008’de 21 kişinin hayatını kabettiği,117 kişinin yaralandığı Davutpaşa katliamındayaşamını yitirenlerin ve yaralananların aileleri,katliamı unutturmamak ve sorumlularınyargılanması talebini yükseltmek amacıylabaşlattıkları eylemin ikincisini 27 Haziran günüTaksim tramvay durağında gerçekleştirdi.

Eylemde, “Davutpaşa’yı unutmadıkunutturmayacağız” şiarının ve katliamda yaşamınıyitirenlerin isimlerinin yazılı olduğu 2 pankarttaşındı.

Basın açıklamasını katliamda yaşamını yitirenOrhan Saday’ın babası Adnan Saday gerçekleştirdi.Saday, bilirkişi raporunda sorumlular gösterilmesinerağmen 18 aydır ceza davasının açılmadığını ifadeetti. Bu acıların bir daha yaşanmaması ve yenicanların yanmaması için davaların takipçisiolacaklarını söyledi ve ceza davası açılıncaya kadarher Cumartesi 11.00’de Taksim’de olacaklarınıbelirtti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Davutpaşa’yı unutmadık,unutturmayacağız!”

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

CMYK

MücadelePostası

Hacı Ali Bey Mah., Çelikel Sok., Sakarya İş Hanı Kat: 5No: 58 ESKİŞEHİR

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 120.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Merhaba yoldaşlar,Tarih boyunca duvarlar arasına hapsedilen ama

yenilmeyenlerin bıraktığı mirasla, buradadirenmeye devam eden, sistemin vahşisaldırılarına, baskılarına inat, inançla, umutlayaşama ve mücadeleye sarılan güzel insanların,kavga coşkusuyla sizleri selamlıyorum. İşçisınıfının haklı davası uğruna mücadele ediyoruzya, işte bu dava insanı birçok engelle, baskıylakarşı karşıya getiriyor. Ve o anda iki seçenekkalıyor insana: Ya sisteme boyun eğip sisteminboşluğunda kaybolmak, sıradanlaşmak veyabancılaşmak, ya da sistemin seni ele geçirmesinekarşı mücadele etmek ve sistemi ele geçirecekiradeyi ve gücü yaratmak.

Ümit yoldaşın bir yazısından yola çıkaraksoruyorum, “Sınamalı insan kendini”, boyuneğmeye mi yazgılı, inadına direnmeye mi?

Bugün burada, bu kuşatılmışlık, bu betonyapının içerisinde başarabiliyorsa insan kalmayı,insanca yaşamayı, insanca hissedip insancadüşünmeyi ve paylaşmayı, başarabiliyorsakimliğini korumayı hem de birkaç gün değil,birkaç yıl değil, onyıllarca yapabiliyorsa bunu,dışarıdaki canlı mücadele içerisinde yaşam içinnefes alan insanlar için ilk seçenek geçersizdirartık.

Yoldaşlar, burada gazete ve haberleri takipedebiliyoruz. Okumak için yeterince kitaba vezamana sahibiz. Bolbol okuyor, volta atıyor, türkü

söylüyor, voleybol maçları yapıyoruz. Paylaşımın,dostluğun ve siper yoldaşlığının en üst düzeyiniyaşıyoruz. (...)

Tüm yoldaşları sevgiyle kucaklıyorum, sizlerlebirlikte aktif olarak mücadeleye katılabileceğimizgünleri özlemle...

Yoldaşça sevgilerimle...Emine Burcu Eker

Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi B/4

Ulucanlar katliamını yaşamış devrimci tutsaklardanbiri olan Behsat Örs 22 Haziran günü sudan birgerekçeyle tutuklandı.

Ulucanlar katliamı ile ilgili olarak devlet terörünemaruz kalan devrimci tutsakların yargılandığı Ankara 5.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın Şubatayındaki duruşmasında Behsat Örs’ün ifade eksiğiolduğu gerekçesi ile ifadesine başvurulmak üzeretutuklanmasına karar verildi. 22 Haziran günü polislertarafından gözaltına alınan Örs, ardından çıkartıldığıKüçükçekmece 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nce Ankara 5.Ağır Ceza Mahkemesi’nin aldığı tutuklama kararı gözönüne alınarak Metris Cezaevi’ne konuldu.

“Yol tutuklaması” olarak bilinen bu uygulamatümüyle kişilik haklarını zedelemektedir. Zira aslındasalt İstanbul’dan Ankara’ya sevkinin tutuklu olarakyapılması gereken Behsat Örs halen Metris Cezaevi’ndetutulmaktadır. Dahası ne kendisine, ne de avukatlarınasevk işleminin hangi gün yapılacağına ilişkin olarak biraçıklama yapılmamaktadır. Bu haliyle henüz yargılananve hatta yargılamanın esasına dair hakkında tutuklamakararı bulunmayan, yalnızca mahkeme önünde ifadevermesi güvence altına alınsın diye tutuklanmasıöngörülen Behsat Örs’ün özgürlüğü haksız bir biçimdekısıtlanmaktadır.

Bütün bunlara ek olarak Örs, Metris Cezaevi’ndesiyasi koğuş bulunmadığı gerekçesi ile cinayetsuçlularının bulunduğu T1A24 koğuşuna konulmuştur.Örs’ün avukatları sevk sürecinin uzaması halindegerekli başvurularla birlikte konuyu kamuoyunungündemine getireceklerini belirtiyorlar. Avukatlar, yoltutuklamasının, gözaltı işlemi gibi algılanmasıgerektiğini ve şüpheli kişinin kişilik haklarızedelenmeden, hürriyeti kısıtlanmadan olabilecek enkısa sürede mahkeme karşısına çıkartılarak ifadesininalınmasının sağlanması gerektiğini, aksi halde ortayaçıkan ifade almak amacıyla alınan güvenlik önlemininhapis cezası ile eşdeğer bir sonuç doğuracağının daaltını çizdiler.

Açık ki, bu olayda devlet hukukunu istediği gibi eğipbükerek devrimcileri cezalandırmaya çalışıyor. Örs’üntutukluluğunun sürmesinin bundan başka bir açıklamasıyoktur.

Behsat Örs serbest bırakılsın!

Devletin Ulucanlar terörü sürüyor...

Behsat Örs’e keyfi tutuklama!

Biz uzun yıllardır HGF’de çalışan bir gruptemizlik işçisiyiz. Sabahın erken saatindenakşamın geç saatine kadar ağır koşullar altındaçalışıyoruz.

Sosyal konutların bakımını ve merdiventemizliğini yapıyoruz. Mola verip dinlenelebilecekyerlerden mahrumuz. Öğle vaktindeyemeklerimizi ısıtıp yiyebilecek koşullardan bileyoksunuz. Çoğumuz izne, hastalık iznine veWeihnachts parasına bile sahip değiliz. Bunarağmen HGF patronu bizi daha az ücretle dahafazla çalışmaya zorladı. Bu bizim daha fazlamesaiye kalmamız demekti.

Ayrıca patron 3 aydır aylıklarımızı düzenliödemiyor.

Hatta kar temizliğinde çalıştığımız parayı bileödemedi. Bunun üzerine içimizden bir arkadaşmesai ve kar parasını talep etti. Patronarkadaşımızın talebini reddedip, hakaret ederekonu işten kovdu. Bunun üzerine biz dearkadaşımızın tekrar işe alınması, mesai ve karparalarımızın ödenmesi talebini patrona iletmek

için aramızdan bir sözcü seçtik. 24 Haziran günü arkadaşlarla birlikte çalışmak

için işyerinin deposuna gittik. Patron bütünfirmanın yetkilileriyle birlikte depodaydı.Hakaretler savurarak üzerimize yürüdüler.Sözcümüzün konuşmasına bile izin vermediler.Patron, “İşten attığım arkadaşın ismini duymakistemiyorum, siz de onu destekliyorsanızanahtarlarımı verin, buradan çıkıp gidin” dedi.

Biz de patrona isteklerimizi yazılı ilettik.Gönderdiğimiz yazılı açıklamayla ilgilenmedi.Bunun üzerine HGF patronunun iş aldığışirketlerle görüşmeler yaparak uğradığımızhaksızlıkları dile getirdik.

Bundan sonra uğradığımız haksızlıklarsonlandırılıncaya dek mücadelemizi sürdürmeyedevam deceğiz.

Sizleri bu konuda duyarlı olmaya vemücadelemize destek olmaya çağırıyoruz.

Frankfurt HGF işçileri adına Murat Yılmaz

“Sizleri mücadelemize destek olmaya çağrıyoruz!”

Sabra saldırısında tutuklanan BurcuEker’den mektup...

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 2009-25

Siva

s’ta

asa

n da

, yak

an d

a de

vlet

tir!

Kat

il de

vlet

hes

ap

vere

cek!