sİ kızıl bayrak 2009-19

32
Sosyalizm İçin Mevzi direnişlerle sınıf dayanışmasını yükseltelim! Sayı: 2009/19 22 Mayıs 2009 1 TL İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

Upload: kizilbayrak

Post on 16-Mar-2016

236 views

Category:

Documents


8 download

DESCRIPTION

Sosyalzim İçin Kızıl Bayrak Sayı 2009-19 / Mayıs

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Sosyalizm İçin

Mevzi direnişlerle sınıf dayanışmasını yükseltelim!

Sayı: 2009/19 22 Mayıs 2009 1 TL

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

2 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERSınıf hareketinin gelişiminde mevzi

direnişlerin artan önemi . . . . . . . . . . . . . 3

DTP milletvekillerinin dokunulmazlıkları

boşa çıkartılmaya çalışılıyor… . . . . . . . 4

TÜSİAD–AKP ilişkileri ve kriz

dinamikleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

Kürt “açılımı” ve yeni adımlar. . . . . . . . 6

İşsizlik silahını kapitalistlere çevirelim! 7

Kayseri’de işsizliğe isyan eden bir işçi

katledildi…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8

Sermaye “Personel Rejimi” adı altında

kamu emekçilerinin haklarına göz dikti. 9

MEHA işçileri direne direne kazandı! . 10

Entes Elektronik’te direniş… . . . . . . . . 11

Kent AŞ işçilerinin eylemleri sürüyor . 12

İşçi ve emekçi hareketinden… . . . . 13-14

Devlet direniş karşısında acz içine

düştü… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15

Mevzi direnişler ve önderlik

müdahalesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

SSGSS saldırısı yıkıcı sonuçlarını kadın

ve çocuklar üzerinde gösteriyor... . . . . 18

Kriz derinleşiyor, sorunlar büyüyor,

emekçi kadınlar daha çok etkileniyor... 19

İnsanca çalışma ve yaşama hakkı için bir

adım ileri... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20

Taksim iradesi karşısında EMEP

reformizminin utanç verici tutumu! . . . 21

Mayıs şehitleri anmalarından.... . . . 22-23

YTÜ’de devrimci öğrencilere ceza

saldırısı... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24

İÜ’de faşist saldırı… . . . . . . . . . . . . . . 25

Tamil Kaplanları’nın trajik sonu… . . . 26

Berlin’de krize karşı kitlesel eylem… . 27

Dünya işçi ve emekçi hareketinden… . 28

Resmi çizgi aşılıyor mu, yoksa yeniden

mi üretiliyor? - M. Can Yüce . . . . . . . . 29

Eylem ve etkinlikler... . . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2009/19 l 22 Mayıs 2009Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Gülcan CEYRAN EKİNCİEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Kapitalizmin krizi işçi ve emekçilere, işten atmalarve hak gaspları şeklinde fatura edilmeye devam ediyor.Bu faturayı ödemeyi kabul etmeyen işçi ve emekçilerise eylemli süreçlerle tepkisini dışavuruyor. DESA’danEntes’e, MEHA’dan Kurtiş’e, Sinter’den Gürsaş’a,Şirin Tekstil’den ATV-Sabah’a, Kürşat-Vira’dan KentAŞ’ye birçok eylem ve direniş gösteriyor ki, işçi veemekçiler burjuvazinin umut ettiği gibi sessiz sedasızbu süreci geçiştirmeyecekler.

Kuşkusuz bu eylem ve tepkiler, yer yer yükselendirenişler, henüz yetersiz, zayıf ve etkisizdir. Henüzbirleşik bir mücadeleden sözetmek olanaklı değildir.Eylem ve etkinlikler, direnişler kendi içinde devametmekte, kendi gücü ve etkisi kadar sonuç üretmektedir.

Son dönemlerde gerçekleştirilen direnişlerdenMEHA ayrıca dikkat çekmektedir. Zira sendikalı dahiolmayan MEHA işçileri kararlı duruşları ve eylemlitepkileriyle süreci kazanımla noktalamışlardır. BundaMEHA işçilerinin neredeyse hemen her günü eylemlitepkilere konu etmesinin önemli bir payı vardır. Ancakdaha da önemli olanı ve belirleyeni MEHA işçilerininsağlamayı başardıkları iç örgütlülük ve gösterdiklerikararlılıktır. Tüm bunlara bir de sendikal bürokrasiengeli olmadığı eklenirse işçi ve emekçilerin iradesineve kendi öz gücüne dayanan eylem ve direnişlerinkazanımla sonuçlanması şaşırtıcı olmamalıdır.

Bugün sınıfın farklı kesimleri kapitalizmin krizineve sermayenin saldırılarına karşı sınırlı da olsa direnmebilinci ve kararlılığı gösteriyor. Bunu yaygınlaştırmakve en küçük bir saldırıya karşı eylemli tepkilerin açığaçıkmasını sağlamak büyük önem taşıyor. Henüz bueylem ve tepkilerin sınırı bugün için yetersiz de olsahalihazırdaki eylem ve direnişleri yarının güçlü eylemdalgalarının ön birikimleri, birleşik bir mücadeleyaratılmasının dinamikleri olarak ele almak gerekiyor.

Sendikal bürokrasinin denetiminden uzak,devrimci siyasal öznelerin etkisine açık MEHAdirenişinin süreci bu açıdan da öğreticidir. Budeneyimin ileriye taşınması önemli bir görev olarakönümüzde durmaktadır.

Bu göre sadece sınıf devrimcilerinin değil birbütün olarak emekten yana olduğunu iddia eden tümgüçlerin görevidir. Zira sınıf hareketinin birleşik bir

zeminde ilerlemesi, siyasallaşması ve militanlaşmasıiçin buna ihtiyaç vardır. Bu da tek tek devrimcigüçlerin, siyasal öznelerin çabasının yanısıra bir bütünolarak tüm dinamiklerin ortak müdahalesine duyulanihtiyacı göstermektedir.

Sınıf devrimcileri bu doğrultuda sınıfın tepkisiniaçığa çıkarmak, örgütlemek ve birleşik bir sınıfhareketinin zeminine çevirmek için tüm güç veenerjilerini seferber edeceklerdir. Sınıf hareketine çokdaha sistemli ve etkili müdahaleler gerçekleştirmek içinvar güçleriyle sürece yükleneceklerdir.

KKii ttaappçç ıı vvee bbaayy ii ii lleerrddee.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 3Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Krizin patlak vermesinin ardından sermayeninsaldırıları hız kazandı. Dalga dalga gelen saldırılarlakrizin faturası işçi sınıfı ve emekçilere ödetilmekisteniyordu. İşten atmalar, ücretsiz izinler, ücretgaspları, sosyal hakların tırpanlanması saldırılarınbaşlıca biçimleriydi. Sermaye sınıfı büyük ölçüdeamacına ulaştı. Çünkü işçi sınıfının safları dağınık,mücadele bilinci ve örgütlenme düzeyi ise son derecezayıf bir durumdaydı. Sınıfın öz savunma örgütleriolan sendikalar, bürokratların elindeetkisizleştirilmişti. Bunun için mücadele genel olarakiki sınıf arasındaki bir cephe mücadelesinden ziyadedaha çok mevzi çarpışmalar biçiminde yaşandı. Çoksayıda fabrika ve atölyede işçiler ile patronlar karşıkarşıya geldiler.

Ancak bilinç ve örgütlülük düzeyinin geriliğinedeniyle sınıfın büyük bölümü bu saldırıları sineyeçekmek zorunda kaldı. Bir bölümü ise karşı durmayaçalışsa da bilinçli ve kararlı bir mücadeleyürütemediği için başarısız oldu.

Ama bunun yanısıra mücadele bayrağını açarakdirenmeye çalışan işçi bölükleri de vardı. Bunların birkısmı sendikalıydı. Diğer bir kısmı ise sendikalıolmamasına karşın devrimci güçlerin etkisi vemüdahaleleriyle direnişe geçtiler. Bu direnişlerin birkısmı kısa ömürlü oldu, bir kısmı ise uzun bir süreceyayıldı. Bir kısmı yenildi, bir kısmı kısmikazanımlarla yetindi, çok az bir kısmı ise hedeflerineulaştı. Fakat henüz hiçbiri sınıf hareketini sarsacak vetoparlayacak güçte bir etkide bulunamadı. Daha çokkendi yakın çevrelerindeki işçiler üzerinde dolaylıetkileri oldu. Özgün bir örnek olan DESA direnişini,direnme kararlılığı ve tutumunun simgesi olmasıbakımından ayrı bir yere koymak gerekiyor.

Tüm bunlarla birlikte mevzi direnişler sürekliliğinive yaygınlığını korudu. Sona eren derinişlerin yerineyenileri mücadele sahnesine çıkmakta gecikmediler.Bugün direnen işçilerin tablosuna bakıldığında ilkelden şunlar sayılabilir: Sinter Metal, Desa Deri,Kurtiş Matbaası, Entes Elektrik, Grammer, Asil Çelik,Asemat, Şirin Tekstil, ATV-Sabah, E-Kart. Buişyerlerindeki direnişler ağırlıkla işyeri önündebekleme ve grev biçiminde sürmektedir. Ancak hemenhepsi de şu ya da bu biçimde ve düzeyde direnişiişyeri dışına çıkarma yönünde belli bir eğilimiçerisinde olmuşlardır. Kentin merkezi noktalarındabasın açıklamaları, yürüyüşler, dayanışma geceleri,forumlar vb...

Yine önemli bir kısmı işgal gibi militan eylembiçimlerine başvurabilmiştir. Fakat genel olarak bu türgirişimler başlangıç evrelerinde gerçekleşen kısa sürelieylemler olmanın ötesine geçememiştir.

Bu direnişlerde dikkat çekici bir temel özellik ise,büyük çoğunluğunun taban inisiyatiflerine dayalıolmasıdır. Öyle ki büyük çoğunluğunda “direnişkomitesi” mevcuttur. Bu komiteler direnişlerin seyrinibelirleyebilmektedirler. Bununla birlikte komitelerinetkinliği, siyasal düzeylerine bağlı olarak artmaktadır.Bu bakımdan en ileri örnek kazanımla sonuçlananMEHA direnişidir. MEHA’da direniş komitesindekiişçilerden büyük bölümü politik işçilerdenoluşmaktadır ve direnişin bazı dönemlerindekigeriliklerine karşın devrimci politik müdahaleye açıkdavranmışlardır. Bundan dolayı da MEHA işçileri,kazanma olanakları diğer direnişlere nispeten zor gibi

görünen bir süreci tersine çevirebilmişlerdir. Çünkümakineleri kaçırarak fabrikayı boşaltan MEHApatronunun izini sürerken, rotayı kapitalist hiyerarşiyitakip ederek LC Waikiki’ye çevirebilmişlerdir. Yasalplanda LC Waikiki’nin sorumluluğu bulunmamasınakarşın işçilerin politik bir kavrayışla yürüttükleri bumücadele, sonuçta hedefi doğru bulduğu ölçüdebaşarıyı getirmiştir. Sendikasız olmalarına karşıntemelde güçlü bir taban inisiyatifi ve doğru politikyönlendirmeyle ulaşılan bu başarı sadece MEHAişçilerinin haklarını almalarıyla sınırlı değildir. İşçisınıfına yeni bir mücadele olanağı ve düzeyi sunmasıve bunu pratikte ispatlamasıyla önemli bir kazanımınaltına imza atmışlardır.

Diğer taraftan, MEHA direnişinin sendikasızolmasına (bir noktadan sonra sendikal olanaklardanyararlanmasını bilmişlerdir) karşın en kıt olanaklardanyola çıkarak elde ettiği başarısı karşısında Sinter Metaldeneyimi durmaktadır. Sinter Metal 500 civarındaişçinin çalıştığı bir metal fabrikasıydı. Direnişbaşladığında büyük bir ses getirdi. İstanbul’ungöbeğinde önemli bir metal fabrikasında işçilerfabrikayı işgal etmişlerdi. Bundan dolayı direniş kısasürede duyuldu ve ülke çapında ilgiyle izlenmeyebaşladı. Direniş sınıf hareketi için bir işaret fişeğiişlevi görebilecek olanaklara sahipti. Bundan da dolayıdevletin ve Sinter patronunun çabalarıyla direniş kısasürede gözden düşürüldü. İşgalin polis baskısıylabitirilmesinin ardından direniş işyerinin önündebeklemek biçiminde sürdürüldü. Bu arada Ankara’yagidiş de olmak üzere bir dizi eylem gerçekleştirildi.Fakat daha sonra direniş Birleşik Metal-İşSendikası’nın tutumu yüzünden kabuğuna çekildi.BMİS yönetimi özellikle Türk Metal’in Grammer’deişçileri üye yazmasının ardından iyiden iyiye bu yolubenimsedi. Süreç, direnişin devrimci müdahaleyekapatılması ve direniş komitesinin iradesininkırılmasıyla ilerletildi. Sonuçta direnişin sesi-soluğukısıldı, canlılığı kalmadı. Bir süre sonra da kapitalistpatron üstüste yaptığı hamlelerle inisiyatifi büyükölçüde eline aldı. Şu haliyle tümüyle mahkemesürecine havale edilmiş olan Sinter direnişi, büyükolanakların tüketildiği bir direniş olarak sendikabürokrasisinin sınıf hareketi önünde ne kadar ciddi birengel olduğunu göstermiş oldu.

MEHA ve Sinter Metal örnekleri, mevzidirenişlerin gerek kendi iç hedeflerine ulaşabilmelerive gerekse de sınıf hareketinin sermayeye karşımücadelesine katkı sunabilmelerinin neye bağlıolduğunu göstermiştir. Birincisi sağlıklı işleyen,sendikal bürokrasiden bağımsız bir tabanörgütlenmesine sahip olmalarına; ikincisi,siyasallaşma düzeylerine bağlıdır. Sendikalbürokrasinin icazetçi-uzlaşmacı anlayışına terkedilmişve dar ekonomik alana sıkıştırılmış bir direnişin nekendisine ve ne de sınıf hareketine bir yararı dokunur.Çoğu durumda da, niçin direnilemeyeceğine dairolumsuz bir örnek olarak geri işçinin bilincinde yerederek çok ciddi zararlar verir.

Devrimci sınıf çalışması cephesinden bakıldığında,buraya kadar söylenenler sadece müdahaleninsorunlarına ve hedeflerine ışık tutmaktadır. Sınıfhareketinin bugün kendisini daha çok mevzi direnişlerbiçiminde dışa vurduğu bir dönemde mevzi direnişleriörgütlemek, yaşadıkları sorunları aşmalarını sağlamak

ve “sınıfa karşı sınıf” perspektifi doğrultusunda yönvermek durumundayız.

Bu doğrultuda yapılacak ilk iş direniş mevzisinigüçlendirmek, ardından mevziye yığınak yapmak veonu bir öncü sınıf çarpışması olarak ele alarak işçi veemekçilerin aktif dayanışmasını sağlamaktır. Birmevzi direnişle dayanışmanın en etkili yolunun yenibir direniş mevzisi açmak olduğu bilinmelidir. Bununiçin, kaç kişinin katılacağından bağımsız olarakpatronların her saldırısı bir direniş nedeni olarakgörülerek hareket edilmeli, direnişler çoğaltılmalıdır.Bu başarılabildiği ölçüde, mevzi direnişler giderekhavzalardan başlayarak sermayeyi geriletecek ya da enazından saldırılarını yumuşatacak bir işlev görebilir.

Diğer taraftan ise, mevzi direnişleri birleştirecek,birleşik bir direniş yönünde ilerletecek bir politik-pratik yönelim içerisinde olunmalıdır. Bu, mevzidirenişlerin her birinin yalnızlığının kırılmasınınötesinde direnişlerin sınıf hareketi için bir merkezhaline gelmesini sağlayacaktır. Sınıf hareketinindağınık durumdaki saflarının toparlanmasınıkolaylaştıracaktır. Şu an bu doğrultuda, mevcutdirenişlerin ortak bir zeminde birleştirilmesi hedefiyleatılmış somut adımlar söz konusudur. Bu adımlarıngüçlendirilmesi ve giderek politik-pratik sonuçlarınıyaratacak biçimde geliştirilmeleri gerekmektedir.

Politik planda bu adımların yaratacağı sonuç,direnişlerin kendi kısmi hedeflerini daha genel-sınıfsalhedeflerle birleştirmeleri olmalıdır. Yani tek tekkapitalistlerin hedeflenmesinin ötesine geçilerek, birbütün olarak kapitalizm hedef alınmalı, yanısıratalepler de siyasallaştırılmalıdır. Taleplerinsiyasallaşmasından kastımız, “İşten atılmalarınyasaklanması!”, “Herkese iş, iş güvencesi!”, “Sınırsızsöz, basın, örgütlenme ve toplanma özgürlüğü!” gibisınıfın ortak taleplerinin sermaye iktidarınadayatılmasıdır. Böylece mevzi direnişler sınıfınbirleşik direnişi yoluna sokularak, “sınıfa karşı sınıf”cepheleşmesine bağlanmış olacaktır.

Sınıf hareketinde bir çıkışın olanaklı yollarındanbiri budur. Elbette bu sadece mevzi direnişlerin adımadım birleşmesi gibi tek bir yönde olamaz. Özellikleörgütlü işçi ve emekçi bölüklerinin hareketegeçirilmesi, ortak zeminlerde örgütlenmesi ve sendikalmekanizmaların zorlanması önemli ve belirleyicidir.

Siyasal sınıf çalışmamızı buna uygun bir bütünlükiçinde kurmalı ve örgütlemeliyiz. Bugün direnişlerinyoğunlaştığı metal ve tekstildeki sektörelfaaliyetimizde attığımız adımlar, bu yönüyle gelecekaçısından umut vermektedir.

Sınıf hareketinin gelişiminde mevzidirenişlerin artan önemi

Mevzi direnişleri birleştirecek,birleşik bir direniş yönünde ilerletecekbir politik-pratik yönelim içerisindeolunmalıdır. Bu, mevzi direnişlerinher birinin yalnızlığının kırılmasınınötesinde direnişlerin sınıf hareketi içinbir merkez haline gelmesinisağlayacaktır. Sınıf hareketinindağınık durumdaki saflarınıntoparlanmasını kolaylaştıracaktır.

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Kürt halkına ve DTP’ye yönelik saldırılara her günbir yenisi ekleniyor. Son olarak 5 DTP milletvekili,dokunulmazlıkları hiçe sayılarak savcılar tarafındanifade vermeye çağrıldılar. Meclis Başkanı KöksalToptan da zorla götürülmelerine çanak tutanaçıklamalar yaptı. DTP’li milletvekilleri ise ifadevermeye gitmeyeceklerini, zorla götürülseler bile ifadevermeyeceklerini açıkladılar. İlk bakışta, bir yandan“Kürt sorununda açılım” tartışmaları sürerken biryandan da DTP’ye dönük baskıların ve PKK’ye dönükaskeri operasyonların aralıksız sürmesi çelişkili birtutum gibi görünse de, gerçekte bu iki politikabirbirini tamamlamaktadır.

Sermaye devleti, “Kürt sorununda çözüm açılımı”başlığı altında toplanabilecek kimi adımlarla denetimielden kaçırmamaya çalıştığı için, yürütebildiği ölçüde“inkâr ve imha” politikasını da yürütüyor.“Açılımlar”la amaçlananın, Kürt halkının meşrutaleplerine dayalı bir çözüm niyeti değil, Kürtsorununda kontrolü elden kaçırmamak olduğubiliniyor.

Kürt sorunu bağlamında yaşanan son gelişmeler,belirlenmiş bir plan dahilinde sürecinbiçimlendirilmeye çalışıldığını gösteriyor. 29 Martyerel seçimlerinin hemen ardından “PKK ile bağlantı”iddiasıyla DTP’ye yönelik kapsamlı bir operasyonbaşlatıldı ve tutuklamalar yaşandı. ArdındanCumhurbaşkanı Gül, Kürt sorununun çözülmesi içintarihsel bir fırsat doğduğunu ve bu fırsatınkaçırılmaması gerektiğini söyledi. Gül’ün busözlerinin tartışıldığı ve Erdoğan’ın aynı yönde yaptığıaçıklamaların da Gül’ün yaklaşımını desteklediğisüreçte, askeri operasyonlar da aralıksız sürdü.Ardından, ABD birliklerinin Güney’dekipeşmergelerle birlikte Kandil’in içlerine doğru girdiğibasına yansıdı.

Mevcut tabloda çelişkili gibi görünen olgular,liberal takımının düşündüğünün aksine, gerçekte bir içmantıkla birbirine bağlanmaktadır. Gelinen yerde,sömürgeci sermaye devletinin Kürt halkına yönelikgeleneksel “inkâr ve imha” politikaları tam bir iflasıyaşıyor. Dahası, bu iflası düzen güçleri de kabulediyor ve bunlar kendi aralarında bugün uygulamayakonulan Kürt politikasında bir mutabakat sağlamışgörünüyorlar. Üzerinde ortaklaşılan ve bugünküsüreçte öne çıkan, geleneksel katı “inkâr ve imha”politikalarının “inkâr” yanı bir parça yumuşatılarak,TRT’de Kürtçe yayın ve üniversitelerde Kürtçebölümler gibi adımlarla yeniden biçimlendirilmeyeçalışılıyor. Sömürgeci sermaye devletinin bu süreçteimha politikası ise, katılığından bir şeykaybetmeksizin sürüyor. Üstelik, sorunun kültüreltemeldeki adımlarla çözülmek istendiği örtüsü altında“imha” ayağına daha “geniş bir meşruiyet”yaratılmaya çalışılıyor.

Tüm bu olup bitenler, ABD patentli Kürtpolitikasının işlediğini gösteriyor. Bu politikanıntemelini ise, Kürt hareketini basınç altına alarak silahbırakmaya zorlanması ve bir pazarlık görüntüsüyaratmadan atılacak adımlarla bir “çözüm” bulunmasıoluşturuyor.

Bugün için, Afganistan’da ABD’ye istediği desteğiveren Türk sermaye devletinin, Kürt hareketini

etkisizleştirme konusunda ABD’nin daha açıkdesteğini arkasına aldığı görülüyor. Başta ABD olmaküzere emperyalist güçlerin, Kürt sorununu kendiçıkarları doğrultusunda istismar etmeye çalıştıklarıbiliniyor. Ortadoğu’daki dayanaklarını güçlendirmeyeçalışan ABD emperyalizmi, İsrail, Türkiye ve GüneyKürtleri’nin uyum halinde olmasını istiyor. Ancakbunun için de Türkiye’nin bir şekilde Kürt sorununu“çözmesi” gerekmektedir. Zira, Kürt fobisini yenmişbir Türkiye, hem Güney’deki Kürt Yönetimi’ninhamiliğine soyunabilecek hem de ABD’nin Ortadoğuplanlarının daha aktif bir parçası haline gelebilecektir.

Buna göre, Türk sermaye devleti Güney KürdistanYönetimi’nin varlığını kabul edecek, içeride Kürtsorunu ile ilgili kırıntı niteliğinde adımlar atacak vebuna karşılık olarak da, Barzani ve Talabani PKK’ninsilah bırakmasını sağlayacak!

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın Martbaşında Türkiye’yi ziyaret etmesi, devam edengünlerde ise Abdullah Gül’ün Irak’a giderek Talabaniile görüşmesi bu planın parçalarıdır. Hatırlanacağıüzere, Nisan başında Türkiye’yi ziyaret eden Obamaile yapılan pazarlığın temel ayaklarından birini de,Kürt sorunu ve söz konusu plan oluşturmaktaydı. DTPeşbaşkanı Ahmet Türk ile görüşen ve yaptığıkonuşmalarda Kürtler’in eşit olması gerektiğinden sözeden Obama, böylece kamuoyu önünde de Kürtsorununda “adım atın” mesajı vermiş oldu.

Obama’nın ziyaretinin ve Kürt sorunundayoğunlaşan “çözüm” tartışmalarının üzerinden birhafta geçmeden Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ,14 Nisan’da, akademik bir üslupla bir yandan Kürtsorunu yoktur derken, öte yandan “Türk ortak/üstkimliği” altında bireysel kültürel alt kimliklerinkullanılabileceğinden dem vurdu. Fakat bu “ikincilkimlikler ancak ikincil kültürel kimlik şeklinde bireyselseviyede yaşanabilir”, alt kimliklerin anayasayagirmesine asla izin verilemez! Oysa bir alt kimliğinvarlığından söz edilmesi, ancak bu alt kimliğe mensupinsanların bu kimliklerini bireysel değil, toplumsaldüzeyde yaşamalarıyla bir anlam ifade edebilir.İnsanların kendi kimliklerinin bireysel düzeyehapsolması, çok geçmeden bu kimliğin “üst kimlik”

içinde erimesi anlamına gelir ki, bu da asimilasyondanbaşka bir şey değildir. Bunun anlamı, Başbuğ’unKürtler’e gönüllü asimile olmayı öğütlemesidir!

İşin ilginç yanı, Başbuğ konuşurken, 13 ildeDTP’ye dönük geniş kapsamlı bir “PKK operasyonu”başlatıldı. DTP’ye dönük saldırılar diğer günlerde dedevam etti ve onlarca parti yöneticisi tutuklandı.Bugünse, DTP milletvekilleri dokunulmazlıkları hiçesayılarak savcılar tarafından ifade vermeyeçağrılabiliyorlar. PKK’nin seçim sonrası durumudeğerlendirerek ateşkes ilan etmesine rağmen, kırsaldaaskeri operasyonlara hız verildi. Böylelikle bir kezdaha Kürt sorununda ne menem bir adım attıklarınıdevlet terörünü tırmandırarak ortaya koydular.

Açıktır ki, DTP’ye dönük baskılar oldukça planlıbir konseptin bir parçası. Burada sömürgeci sermayedevletinin Kürt hareketini tasfiye saldırısının önemlibir aşaması ile karşı karşıyayız. Öyle anlaşılıyor ki,sömürgeci sermaye devleti önüne koymuş olduğuplanlama gereği önümüzdeki dönemde Kürthareketinin tasfiyesine yönelik bu saldırılarına hızverecektir. Kürt hareketini etkisizleştirme çabalarındaher türlü yöntemi devreye koyacaktır. Eğer busaldırılara karşı gereken tutum sergilenemezse,sermaye devleti daha da pervasızlaşacaktır.

Açıktır ki, tıpkı öncekiler gibi son ABD patentlipolitika da Kürt sorununa çözüm getirmeyecektir. Kürtsorunu tüm ağırlığıyla orta yerde durmaktadır. O, neekonomik, ne de bireysel kültürel kimliğin kabuledilmesiyle sınırlı bir sorundur. En başta siyasal birsorun olarak Kürt sorunu, bazı kültürel kırıntılarınverilmesi, bireysel düzeyde etnik kimliğin kabuledilmesiyle çözülemez. Kürt sorunu ancak siyasaltemelde, yani ezilen Kürt ulusunun ulusal eşitlik veözgürlük istemlerinin karşılanmasıyla çözülebilir ki,bunu da ancak bir toplumsal devrim sağlayabilir.

Yaşanan süreç, sömürgeci sermaye devletinin“açılım”larının Kürt halkının talep ve beklentilerinikarşılamaya yönelik olmadığını açığa çıkarmıştır.ABD ve işbirlikçilerinin uğursuz planları karşısındaKürt halkı ile işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin ortayakoyacağı birleşik tutum gelişmelerin seyrindebelirleyici olacaktır.

Kürt halkına özgürlük!4 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

DTP milletvekillerinin dokunulmazlıkları boşa çıkartılmaya çalışılıyor…

DTP’ye yönelik baskılar tasfiye planının bir parçasıdır!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Uşakların yeni hamleleri... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 5Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

ABD emperyalizminin Ortadoğu ve Kafkaslarpolitikasına hizmet uğruna “etkin taşeronluk” rolüüstlenen işbirlikçi Türk burjuvazisi ile onun devleti, buyönde attıkları ilk adımlarda tökezlemeye başladılar.Taşeronluk karşılığında yağmadan alacağı payıhesaplayan sermaye iktidarı, bu uğursuz rol sayesinde“bölgenin etkili gücü” olacağını da varsayarak, büyükbir hevesle alçaltıcı rolüne çalışıyor.

ABD, ekonomik, siyasi, askeri, diplomatik vb.önemli alanlarda Rusya ile sıkı işbirliği içinde bulunanErmenistan’ı kendi etki alanına çekmeyi hesaplıyor.Bu hedefine ulaşabilmek için Ankara’dakiyardakçılarını görevlendiren ABD yönetimi, Türkiye-Ermenistan sınır kapısının açılmasını, bu yöndeatılacak önemli bir adım sayıyor. Ankara-Erivan gizligörüşmelerini başlatan Washington’daki şefler, buadımın Ermenistan’ı ABD’ye yakınlaştıracağını varsayıyorlar.

Osmanlı’nın yayılmacı geleneğine özendiğinigizlemeyen Türk sermaye iktidarı, beklenen fırsatınnihayet doğduğunu hesap ederek, Ermenistan’lailişkileri geliştirme yönünde hızlı adımlar attı. Ancakbu girişimden rahatsız olan Azerbaycan’ın ani tepkisi,ABD’nin planlarını bozmaya çalışan Rusya’nındesteğini de alınca, Ankara’daki işbirlikçi takımı ilkşamarı yemiş oldu.

“Tek ulus, iki devlet” safsatası ile Azerbaycanüzerinde etkili olan Türk sermaye devleti, bu sayedeRusya’dan 400-450 dolara, Cezayir’den 300-350dolara aldığı doğalgazı, Azerbaycan’dan 120 dolaraalabiliyordu. Ancak ABD’nin bölge politikalarınıtaşeronluk ilişkileri zora soktu. Ermenistan’lageliştirilen ilişkilerden rahatsız olan AzerbaycanCumhurbaşkanı İlham Aliyev’in İstanbul ziyaretiniiptal edip Moskova’ya gitmesi, Ankara’dakiWashington yardakçılarını telaşa düşürdü. ZiraMoskova’daki Aliyev-Medvedev görüşmesinde, Azeripetrol ve doğalgazının Rusya üzerinden dünyapazarlarına sunulması da temel gündemlerarasındaydı. Nitekim bu gelişmenin hemen ardındanAzerbaycan’ın doğalgaza zam yapacağı açıklamasıgeldi.

Bu gelişmeler üzerine hem Çankaya tepesindeoturan Abdullah Gül hem sermayenin hizmetindekiAKP hükümetinin başı Tayyip Erdoğan seferberoldular. ABD ve işbirlikçi burjuvazinin hizmetindekiher iki görevli, “Azerbaycan’ın çıkarlarına aykırı biriş yapmalarının mümkün olmadığını, ErmenistanKarabağ’dan çekilmeden sınır kapısının açılmasınınsöz konusu olamayacağını, Azerbaycan’ınönceliklerinin kendi öncelikleri olduğunu” öne sürenaçıklamalar yapmaya başladılar.

Bu vaazların beklenen etkiyi yaratmaması üzerineTayyip Erdoğan Bakü’ye gitti. İki günlük ziyaretesnasında hem İlham Aliyev’le ikili görüşmesinde,hem de Azerbaycan parlamentosunda yaptığıkonuşmada, “Türkiye başbakanı” sıfatıyla güvenceverdiğini açıklayarak, Bakü’deki Türkiye karşıtıhavayı dağıtmaya çalıştı.

Bakü’de basın toplantısı düzenleyen TayyipErdoğan, Azeri medyası önünde dil dökerek imajdüzeltmeye çalıştı. Erdoğan açıklamasında şunlarısöyledi:

“Israrla üzerinde durduğum konu şudur: Yukarı

Karabağ’ın işgalinden sonra bizim sınır kapılarıkapatılmıştır. Şimdi de işgal ortadan kalkmadıkça bizsınır kapılarını açmayız. Bunu kim söylüyor? TürkiyeCumhuriyetinin Başbakanı söylüyor. Bundan dahabaşka garantili bir ifade olabilir mi?”

Olmadık şaklabanlıklar yapan Erdoğan, ortaktarihten, ortak kültürden, kardeşlikten, dostluktan,kader birliğinden, kısacası devletlerarası ilişkilerdeyeri olmayan pek çok şeyden söz ederek Azerbaycanyönetimini ikna etmek için dil döktü.

Nitekim ortak basın toplantısında konuşan İlhamAliyev, “Azeri halkı için hiçbir şüphe kalmadı”şeklinde konuşarak Ankara-Bakü arasındaki krizinaşıldığı mesajını verdi.

Aliyev şunları söyledi: “Türkiye Azerbaycanarasında iktisadi ve enerji konularında önemli ilişkilersöz konusu. Türkiye-Azerbaycan ilişkileri çok iyi biryerdedir. İki müstakil devlet olarak çalışıyoruz.Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü sağlanmaya devamedilmelidir. Görüşmeler meselelere aydınlık getirdi.Değerli kardeşim Sayın Başbakan’ın verdiği cevapbeni fazlasıyla tatmin etmiştir. Bu konuda hiçbir şüphekalmadı. Azeri halkı için hiçbir şüphe kalmadı.”

Bu açıklama, Bakü yönetiminin ikna edildiğiizlenimi yarattı.

Medya önünde söylenen sözlerin bir kısmı gerçeğiyansıtsa bile, bir kısmının “diplomatik nezaket” gereğisarf edildiğine kuşku yok. Bu ise, sorunun tam olarakçözülemediğini gösteriyor.

Bu arada Azerbaycan’la ilişkileri tamir etmetelaşına düşen Ankara’daki işbirlikçi takımının, bunuyaparken Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesiyönünde attığı hızlı adımları yavaşlatmak zorundakalması, “etkin taşeronluk” hevesinin handikaplarınıdaha da derinleştirmiş görünüyor.

Bakü’den Moskova’ya geçen Tayyip Erdoğan,“herkesle ilişkilerimiz iyi, işler yolunda” mesajı

vermeye çalışsa da, görüntünün aldatıcı olduğunugizlemeyi başaramadı.

Rusya Başbakanı Vladimir Putin ile görüşenErdoğan, Rusya ile işbirliğinin üst seviyede olduğunuöne sürdü. Putin-Erdoğan görüşmesinde enerjialanındaki işbirliği konusunun ön plana çıktığıbelirtilirken, Mavi Akım-2 projesinin inşasıyla ilgiligörüşmelerin başlatılması konusunda anlaşmayavarıldığı açıklandı.

Anlaşma, “Rusya ile ilişkiler yolunda” izlenimiyaratsa da, Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi HalilAkıncı’nın Rus İtar-Tass ajansına yaptığı açıklama,durumun öyle olmadığını ortaya koyuyor.

Ekonomik ilişkilerde birtakım sorunlarbulunduğunu, özellikle gümrüklerde yaşanansorunların Türkiye’nin ihracatını sınırlandırdığınıbelirten Akıncı şunları söyledi: “Geçen yıl 16 Temmuztarihinden başlayarak tüm Türk malları gümrüklerdetitizlikle kontrol ediliyor. Bazı mallar gümrükte uzunsüre bekletiliyor. Bunun nedenini anlamak zor.”

Türkiye-Rusya arasındaki ikili ticarette açıkolduğunu dile getiren büyükelçinin şu sözleri, Rusyaile ilişkilerin pek de yolunda gitmediğini ortayakoyuyor: “Biz açığı kara yolu taşımacılığı sayesindekapatabilirdik. Fakat şimdi kara yolu taşımacılığı içingerekli belgelerin verilmesinde sınırlamalar getirildi.Neticede, gümrük sorunları yüzünden Rus-Türkekonomik ilişkileri önemli zarar görüyor.”

Yansıyanlara bakılırsa, çıkarları gereği Türkiye ilebelli ilişkiler geliştiren Rusya, arada birAnkara’dakilere, “ABD’nin taşeronu olduğunuzubiliyoruz” mesajı vermekten de geri durmuyor.

Görünen o ki, Kafkaslar üzerine şiddetlenen gericirekabet ve pazarlıklarda ABD adına “etkin taşeronluk”yapmaya çalışan işbirlikçi Türk burjuvazisi ile onunhizmetindeki iktidara, “Washington’un piyonu” olmakgibi alçaltıcı bir rolden başka bir şey düşmeyecektir.

Erdoğan’ın Bakü-Moskova ziyaretleri…

ABD adına “etkin taşeronluk” hevesiengellere takılıyor!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Kürt halkına özgürlük!6 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Kürt “açılımı” ve yeni adımlar2009 1 Mayısı’ndan geriye kalan Taksim kazanımı

kadar, bir de sermayenin hak ve özgürlüklerin önünekoyduğu sınırı anlatan terim kaldı: “Makul…” Kürtsorunundaki gelişmeler ışığında da görülebileceği gibi,bu sorunun çözülebileceği sınır, sermaye devleti için“makul” olduğu kadardır. Yine Amerikanemperyalizminin “ılımlı islam” projesinin bir benzeri butopraklarda, sermaye devletinin “gizli siyasetbelgesi’nde itiraf edildiği üzere “ılımlı-liberal sol” dur.Sermaye için bir “makul” de oydu.

Bir süre önce makul olanları ve makul sınırlardakalmayanlara karşı izlenecek politikayı belirlemek içinİçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak “Kamu Düzeni veGüvenliği Müsteşarlığı” kuruldu. “Terörle MücadeleMüsteşarlığı” olarak da adlandırılan bu yeni oluşumunKürt sorunundaki gelişmelerle paralel ilerliyor olmasıda ayrıca dikkat çekicidir. “Operasyonal göreviolmayacak” denilen bu müsteşarlık için tanımlanangörevler şu başlıklar altında toplanıyor:

* Politika ve stratejiler belirlenmesine yönelikçalışmalar yürütmek ve bu politika ve stratejilerinuygulamasını izlemek,

* Güvenlik kuruluşları ve istihbarat birimlerindengelen stratejik istihbaratı değerlendirmek ve ilgilibirimlerle paylaşmak,

* Gerekli araştırma, analiz ve değerlendirmeçalışmaları yapmak veya yaptırmak,

* Güvenlik kuruluşlarına ve ilgili kurumlara stratejikbilgi desteği sağlamak ve bunlar arasındakoordinasyonu temin etmek,

* Kamuoyunu bilgilendirmek ve halkla iletişimisağlamak,

* Uluslararası gelişmeleri Dışişleri Bakanlığı veilgili kurumlarla işbirliği içinde izlemek vedeğerlendirmek,

* İnceleme ve denetleme yapmak ya da yaptırmak.Bununla birlikte, “gizlilik içeren işler için” bütçesine

“örtülü ödenek“ konulacak. Müsteşarlığın 2009 yılıharcamaları için gereken ödenek, İçişleri Bakanlığı’ncakarşılanacak. Bu müsteşarlığın merkezde 94 kişilikkadrosu olacak. Sözleşmeli personel veya yabancıuzman çalıştırılabilecek. Müsteşarlığın nasıl çalışacağıyönetmelikle belirlenecek. Müsteşarlık tarafındanistenen her türlü bilgi ve belge talebi, ilgili bakanlık,kurum ve kuruluşlar tarafından gecikmeksizin yerinegetirilecek.

Konuya dair yapılan resmi açıklamalardanyasıyanlar bunlar. Bir de işin perde arkası var.

Bir taraftan başta Kürt sorunu olmak üzere yeniaçılımlardan, demokratikleşmeden bahsedilirken,Erdoğan’ın 2005’te Diyarbakır’da yaptığı konuşmayaatıfta bulunularak sahiplenilirken, bu adımla Kürtsorunu gibi tüm demokratik sorunların “terör”kapsamında değerlendiriliyor olması, çarpıcı bir gerçekolarak yine karşımıza çıkmaktadır.

Özetle sermaye yeni yol haritasını demokratik birortama göre değil, sertleşebilecek sınıf çatışmalarınagöre çizmektedir.

Aslında, herkesin Kürt sorununda yeni bir adımıtartıştığı, bir ortamda bu gelişmeler hiç de şaşırtıcıdeğildir. 2009’a girerken sermaye temsilcilerininyapmış olduğu açıklamalar, adımı atılan bu girişiminperde arkasını göstermektedir. Bilindiği gibi, Türkiye İşAdamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare KuruluToplantısı’nda Mustafa Koç, 2009’da “terör” artabilirdiyor ve ekliyordu:

“Bu da bizi 2009’da da hayatlarımızı henüz hala 3temel faktörün şekillendireceği gerçeğine getiriyor:Ekonomi, siyaset ve terör... Dünya için geçerli olan bu

durum, Türkiye için de sonuna kadar geçerli. 2009’daTürkiye, bu üç alanda yüksek tansiyon riskiyleyüzyüzedir.”

“2009 yılının ekonomik ve siyasal gerilimnoktalarının terörizme önemli fırsatlar sağlayacağını”dile getiren bu asalak sermaye temsilcisi kısaca şöyledemektedir. ‘İşçi sınıfına sebep olduğumuz krizinfaturasını ödettirirken, onlar büyük olasılıkla direnişyolunu seçeceklerdir. O halde bizler de buna hazırlıklıolmalıyız.’

Bu girişimlerin sermaye ve onun karanlık yüzüadına bir ilk olmadığı da anlaşılmaktadır. BugünErgenekon kapsamında tutuklu bulunan eski ÖzelHareket Dairesi Başkan Vekili tescilli katil İbrahimŞahin’e tutuklanmadan hemen önce teklif edilen yenigörev de bu müsteşarlığın bir benzeridir. KorgeneralBekir Kalyoncu’nun, “Yeni oluşturulacak terörlemücadele müsteşarlığına atanacaksın” diyerek kendisinigöreve çağırdığını ileri süren Şahin, şunlarısöylemektedir: “Benden hazırlanmamı istediler, ‘300kişi seçeceksin’ dediler. Özel harekât polisleri ve 30 yaşaltı askerlerden bir liste hazırladım. Ele geçen S-1belgesi buna aittir.”

O günlerde bir açıklama yaparak bu sözleriyalanlayan Genelkurmay’ın ve İbrahim Şahin’iErgenekon kapsamında hapse atan sermayetemsilcilerinin, bugün bu görev için “daha uygun” birisim bulduğu ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Burjuvazi, işçi ve emekçileri itmiş olduğu yoksullukgirdabının kendisi için ne tür sorunlara yolaçabileceğibilinciyle hareket etmekte ve gerekli tedbirlerialmaktadır. Sermayenin kontralaşmış devleti kendisinitahkim etmektedir. Adına “Kamu Düzeni ve GüvenliğiMüsteşarlığı” denilen bu girişim, sermayenin CİAbağlantılı uzmanlarına hazırlatmış olduğu yeni bir derinorganizasyondan başka bir şey değildir.

Kolayca görülebileceği gibi, burjuvazi Kürt halkına,işçi sınıfı ve emekçilere, onların devrimci örgütlülüğünekarşı savaş baltalarını gömmeyi değil daha da bilemeyidüşünmektedir.

İşçi sınıfı buna karşılık örs değil çekiç olmayıbaşarabilmeli, “sınıfa karşı sınıf” şiarıyla hareketederek, ekonomik kazanımların ancak siyasalkazanımlarla korunabileceğini aklından çıkarmamalıdır.Sınırsız söz, basın, gösteri, toplantı ve örgütlenmeözgürlüğü için mücadeleyi yükseltmelidir.

TUYAB’tan DTP ile dayanışma…Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği (TUYAB), DTP üzerindeki baskıların son bulmasını ve

tutuklananların serbest bırakılmasını talep eden bir açıklama yaptı. Açıklamada şunlar söylendi:“29 Mart Yerel seçimlerinde Kürdistan’da hezimete uğrayan AKP şahsında Türkiye devleti, seçimlerin

ardından Demokratik Toplum Partisi’ne (DTP) yönelik birçok ilde gerçekleştirilen eş zamanlı operasyonlar,gözaltı ve tutuklamalarla, Kürt halkına gözdağı vermeye çalışmıştır. (…)

Yapılan saldırılar sadece DTP’ye değil bütün ezilen halklara, işçi ve emekçilere dönük kapsamlı birsaldırıdır. Kürt halkına yönelik imha ve inkar politikaları, dışarıda gözaltı ve tutuklama terörü ile devamederken, hapishanelerde de tutsaklara Kürtçe konuştukları için çeşitli disiplin cezaları verilmekte vetutsaklarla birlikte aileleri de cezalandırılmaktadır. ‘Kürtçe konuşuyor’ diye tutsaklara ‘görüş cezası’verilirken, TRT 6’da devlet Kürtçe konuşabilmektedir.

Bizler Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Birliği (TUYAB) olarak, DTP’ye ve Kürt halkına yönelik devletinırkçı politika ve uygulamalarını kınıyor, tutuklananların derhal serbest bırakılmasını istiyoruz.”

Kurumlardan DTP’yle dayanışma…İlerici ve demokratik kurumlar 15 Mayıs günü

DTP İstanbul İl binasında DTP’nin 24 Mayıs 2009tarihinde İstanbul’da düzenleyeceği mitinge destekamacıyla basın toplantısı gerçekleştirdiler.

Mitinge destek vereceklerini açıklayanAntikapitalist, Sosyalist Parti, ProletaryanınKurtuluşu, Partizan, UİD-DER, Teori ve Politika,EMEP, ÖDP, SDP, ESP, EHP, SODAP, KÖZ ve TÖPtemsilcilerinin yer aldığı toplantıda kurumlar adınaortak açıklama yapıldı.

Açıklamada, 2007 yılının Kasım ayında DTP’yeyönelik açılan kapatma davası ve seçim barajlarınınDTP’yi sindirmek için başvurulan yöntemler olduğudile getirildi. DTP’ye karşı yerel seçimlerin ardındanbaşlatılan yeni saldırıların, devletin genelkarakterinin yanı sıra seçim sonucunun yarattığıhazımsızlık olduğu vurgulandı.

Açıklamanın sonunda, AKP’nin alternatifininCHP ve diğer partiler olmadığını göstermek ve koruculuk sistemini kaldırmak yerine DTP’yi kapatmakisteyenlere karşı kararlılıklarını haykırmak üzere 24 Mayıs’ta DTP ile omuz omuza miting alanlarınaçıkacakları belirtildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 7Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Bir dizi iç ve dış politika başlığıyla perdelense de,şu an gündemin temel başlığını yaşanan ekonomikkriz ve bunun işçi ve emekçilere çıkardığı faturaoluşturuyor. Son açıklanan rakamlar işsizlikte yenirekorlar kırıldığını ortaya koyuyor. Resmi veriler,2009 yılı Şubat ayında, işsizlik oranının bir öncekiyılın aynı dönemine göre 4.2 puan artarak yüzde16.1’e yükseldiğini gösteriyor. Resmi rakamların neölçüde gerçeği yansıttığı bilindiğine göre, gerçekişsizliğin bu açıklanan rakamın çok çok üzerindeolduğunu, işsizlik oranının yüzde 30’lara dayandığınısöylemek yanlış olmayacaktır.

TÜİK’in Ocak-Şubat-Mart 2009 aylarını içeren üçaylık dönemi kapsayan araştırmasında işsiz sayısının3.8 milyonu aştığı belirtilmektedir. İşsizlik oranının,2009 yılının Şubat ayı itibariyle %16.1’e çıkarakgeçen yılın aynı döneminde yüzde 11.9, bu yılın Ocakayında ise yüzde 15.5 olan oranını aştığı, genç nüfusiçindeki işsizlik oranının ise yüzde 28.6’ya ulaştığıgörülmektedir.

Şubat 2009 ve yeni nüfus projeksiyonlarına görerevize edilmiş olan Şubat 2008 Hane Halkı İşgücüAraştırması sonuçlarına göre, Şubat 2009 dönemindeçalışma çağındaki nüfusun geçen yılın aynı döneminegöre 860 bin artış gösterdiği, tarım dışı sektörlerdeçalışan sayısının ise 291 bin azalma gösterdiği ifadeedilmektedir. Kentsel yerlerde işsizlik oranı 4.7puanlık artışla yüzde 18.1, kırsal yerlerde ise 3.4puanlık artışla yüzde 11.9’e yükselmiştir.

TÜİK’in sunduğu tabloya göre işsizlerin profilişöyledir:

- Yüzde 74.5’i erkek nüfus - Yüzde 62’si lise altı eğitimli - Yüzde 20.3’ü bir yıl ve daha uzun süredir iş

arıyor - İşsizler sıklıkla (yüzde 31.7) eş-dost vasıtasıyla iş

arıyor - Yüzde 91’i (3 milyon 459 bin kişi) daha önce bir

işte çalışmış - Daha önce bir işte çalışmış olan işsizlerin yüzde

41,5’i hizmetler, yüzde 27.4’ü sanayi, yüzde 20.1’iinşaat, yüzde 8.7’si tarım sektöründe çalışmış, yüzde2.3’ü ise 8 yıldan önce işinden ayrılmış

- İşsizlerin yüzde 30.5’inin çalıştığı iş geçici olupişi sona erenlerin, yüzde 24.9’unu işten çıkarılanlar,yüzde 11.9’unu kendi isteğiyle işten ayrılanlar, yüzde9.5’ini işyerini kapatan/iflas edenler, yüzde 7.1’ini evişleriyle meşgul olanlar, yüzde 6.4’ünü öğreniminedevam eden veya yeni mezun olanlar, yüzde 9.7’sinidiğer nedenler oluşturmaktadır.

Resmi rakamlar bunu söylerken, sermaye birtaraftan AKP eliyle kendisine kaynak yaratmayaçalışırken, öte yandan işçi sınıfına yönelik yenisaldırıları hayata geçirme çabasındadır. Kıdemtazminatını tümüyle ortadan kaldırma isteminde hiçbiresneme göstermeyen sermaye, işçi sınıfı için ortaçağadönüş demek olan bir köle pazarı yaratmayahazırlanmaktadır.

Hükümetin üzerinde durduğu yeni düzenlemeyegöre, geçici işler için patronların işçi kiralamasınınönü açılacak. Patron özel istihdam bürolarından işçiisteyebilecek. Patronlar, bu işçiler için maaş, prim yada kıdem tazminatı ödemek zorunda kalmayacak.

Buna göre, patron geçici bir işçiye ihtiyaç duyduğundaözel istihdam bürosuna başvuracak, büro elemanıişverene gönderecek. İşçinin prim ve maaşını iseişveren değil özel istihdam bürosu ödeyecek. Busistemde çalışma süresi dışında işçinin primlerininödenmeyeceği düşünülecek olursa, emeklilik veişsizlik sigortasından faydalanma imkânı tamamıylaortadan kalkacaktır.

Bu örneklerden de kolayca görülebileceği üzere,sermaye krizin tüm yükünü işçi ve emekçilerinomuzlarına yüklemeye devam ediyor. Çalışabilirnüfustan 4 kişiden 1’i işsiz bırakılmış durumda.Çalışmaya devam edenler ise iş güvencesindenyoksunlar. İşçi sınıfı ve emekçilerin kazanılmışhaklarına göz diken kapitalistler, ortaçağın köleceçalışma yaşamına bir an önce dönme çabasındalar.

Saldırıların böylesine yoğun yaşandığı birdönemde sınıf devrimcilerinin tüm dikkati veyoğunlaşması, işçi ve emekçileri bu saldırılarkarşısında tutum aldırmaya yönelik olmalıdır.Kapitalizmin krizinin süreceği gözönüne alınırsa,sınıfa kesilen faturanın daha da ağırlaşacağı ortadadır.

Somutta işsizlik ve güvencesiz çalışma olarakkarşımıza çıkan bu duruma somut araçlar ve eylembiçimleriyle yanıt vermek gerekmektedir. Şimdiliktekil örnekler üzerinden görülmektedir ki, “İşgal,grev, direniş!” parolası sınıfta yankı bulmuştur.Bununla beraber sendikal örgütlenmenin önü deaçılmaktadır.

Öte yandan, gericilik tarafından da kullanılabilenişsiz milyonlar unutulmamalıdır. Sınıfın doğrudanparçası olan ve büyük çoğunluğunu gençlerinoluşturduğu bu “sosyal tabaka” kriz üzerindenkapitalist sisteme karşı verilecek mücadelenin önemlibir olanağı durumundadır. Bu olanak kendi içinde bir“işsizler hareketi” yaratmak için değil, hala da

çalışmakta olan kendi sınıf kardeşleriyle bir eylemlibuluşma hattını sağlamak doğrultusundadeğerlendirilmelidir. Bu yüzden “Krizin faturasınıkapitalistler ödesin!”, “İşten atmalar yasaklansın!”şiarlarıyla birlikte “Atılan işçiler geri alınsın!”,“Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!” vb. somuttaleplerle, en az işçiler kadar işsizler de politik-pratikmüdahalenin hedefi olmalıdır. İşsizleri kapitalizminkrizine karşı mücadelede doğrudan taraf halinegetirmenin olanakları zorlanmalıdır.

Sanayi bölgeleri ve işçilerin, dolayısıyla işsizlerinyaşadığı büyük emekçi mahalleri seçilmesi gerekenalanların başında gelirken, şimdiye dek bazıbölgelerde yürütülen imza kampanyalarının da birdevamı olarak, işsizliği öne çıkaran yeni bir eylemlisüreç başlatılabilinir. Örneğin merkezi noktalarda“işsizliğe dur demek ve iş güvencesi için” oturmaeylemleri düzenlenebilir, temsili açlık grevleriyapılabilir, ilgili resmi ve sermaye kurumlarının önüneyapılan yürüyüşlerle bu eylemlilik süreci devamettirilebilinir. Bu çerçevede ortaklaşılabilen devrimci-demokrat güçlerle birlikte hareket edilebilinir. Tabiî kitüm bu süreç yaygın bir ön çalışmayla birlikteörgütlenebilmek durumundadır.

İşsiz kalan işçilerle somut bağların yakalanmasınınönemi ortadadır. Çünkü bugün işsiz kalanlar yarın yinesınıfın saflarında, üretimin bizzat içinde olmayadevam edeceklerdir. Elbette tüm bu çalışmalar, sınıfdevrimcileri için hiçbir şekilde sınıfa doğrudanseslenmenin önüne geçmemeli, asli görevleri olansınıfı örgütlemeyi unutturmamalıdır. Burada sorun,sınıfın üretimden koparılan kesimlerini mücadeleninbir parçası haline getirmektir.

İşsizleri işçi sınıfına karşı bir tehdit aracı olarakkullanan sermaye düzenini alaşağı etme yolunda,işsizliği bir karşı silaha çevirmek mümkündür.

İşsizlik silahını kapitalistlere çevirelim!

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Sınıfa karşı sınıf!8 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Kayseri’de işsizliğe isyan eden bir işçi katledildi…

İşsizliğin kaynağı kapitalizme karşı mücadeleye!

Kayseri’de 22 yaşındaki işçi Salih Ergül, çalıştığıfabrikayı bastı. İçeridekileri silahla rehin alan Ergüljandarma tarafından öldürüldü.

Salih Ergül, Kayseri Organize Sanayi Bölgesi’ndebir fabrikada çalışıyordu. Alacaklı olduğu patrondanparasını almak için fabrikaya gitti. Parasını alamayanişçi içeride bulunan 9 kişiyi rehin aldı. Daha sonrarehin aldığı işçileri serbest bıraktı.

Bu gelişmelere rağmen kolluk güçleri fabrikayıablukaya aldı. Hiç kimseyi fabrikaya yaklaştırmadı.Bu arada Salih Ergül’ün intihar ettiği söylendi. Teslimolması için ikna edilmeye çalışılan Salih Ergül,iddialara göre kendini vurmakla tehdit etti. JandarmaBölge Komutanı Tuğgeneral Ali Aydın’ın yönettiğioperasyonda, jandarma özel timleri de görev aldı.Dört saat süren olayın sonunda jandarma özel timleriErgül’e ateş açtı. Ergül’ün yakınları “oğlumuzuvurdular” diye haykırırken, kolluk güçleri elindekikalaşnikof ile intihar ettiği yalanına sarıldı. KayseriValisi Mevlüt Bilici, fabrikaya gelip incelemelerdebulundu, basın mensuplarının sorularını ise yanıtsızbıraktı.

Bir an için bu olayın intihar olduğunu düşünelim.Peki özelde Salih Ergül, genelde tüm işçi veemekçilerde var olan umutsuzluk tablosununsorumlusu kim? İşsizlik emekçilerin hayatını altüstediyor. Umutsuzluk ve çaresizliğe, sefaletin körkuyusuna atılan işçiler, kurtuluş yolu bulamayıncaölümü tercih ediyor.

Bu olay ne ilkti ne de son olacak! Ardahan’ın Göleilçesinde iş bulamadığı için bunalıma giren evli ve üççocuk babası 45 yaşındaki İdris Yıldız, 27 Şubat günükendini asarak yaşamına son vermişti. İstanbul’da iseİETT şoförü, borçlarını ödeyemediğini belirterek,Boğaz Köprüsü’nden atlamak istedi. Ankara’da daborçlarını ödeyemediğini belirten emekli polis,Başbakanlık önünde başına silah dayayarak eylemyaptı...

Ekonomik krizin sonucu olan yoksulluk ve işsizlikkarşısında, intiharı seçerek yaşamına son verenişçilerin sayısı her geçen gün artıyor. Kapitalistlerinsorumlusu olduğu krizin bedelini işçiler canlarıylaödüyor.

İşsizlik ve yoksulluk işçinin yaşamını tehdit ediyor

İşsizlik ve yoksulluk sadece fiziksel hastalıklarayol açmıyor. İşsizliğin kıskacındaki insanlarda stres,depresyon, umutsuzluk, içe kapanma, öz saygı yitimive davranış bozuklukları gibi ruh sağlığı sorunlarıayyuka çıkıyor. Geleceksizlik kaygısı işçiyi hızlaumutsuzluğa sürüklüyor.

Kriz dönemlerinde çığ gibi büyüyen işsiz kitleleroluşur. İşsizler, çaresizlik içinde kahve köşelerindekumara, sokak başlarında fuhuşa itilerek yozlaşma veçürümenin bataklığına terkedilirler. İşsizlikten dolayıcinnet geçirerek intihar edenlerin, hırsızlık yapanların,psikolojik dengesi bozulanların sayısı bu nedenlesürekli olarak artar.

Araştırmalar, güvencesiz çalışanlarda her an iştençıkartılma korkusu nedeniyle ruhsal bozuklukoranının, güvenceli çalışanlara göre kat kat fazla

olduğunu gösteriyor İşsizlikle intihar arasındaki ilişkiyi gösteren

örnekler, 1997 yılındaki Güneydoğu Asya krizisonrasında bolca yaşandı. Kriz sonrasında GüneyKore’de intihar oranları yüzde 63 oranında arttı.İntihar edenlerin büyük bir kısmını düşük ücretliişçiler ve işsiz kalan işçiler oluşturdu. Gelir düzeyidüşük olan işçilerde yüksek gelir düzeyine sahipolanlara göre 15 kat daha fazla depresyona rastlanıyor.

Çözüm, işsizliği üretenkapitalizme karşı mücadelede!

Kapitalizmde işsizlik, işçilere karşı kullanılanetkin bir silahtır. Burjuvazi sadece işçilerin bir kısmınıişsiz bırakmakla kalmaz, aynı zamanda işsizliksilahını çalışanlara karşı tehdit aracı olarak dakullanır. Böylece işçileri daha uzun süre ve daha ucuzücretlerle çalıştırma olanağını elde eder.

İşsizliği üreten kapitalist sistemin bizzat kendisidir.Bu sistem ayakta kaldığı sürece işsizlik hep varolacak, kriz dönemlerinde ise kitlesel boyutlarkazanacaktır.

Her türlü kötülük gibi, işsizlik nedeniyle ortayaçıkan intiharların sorumlusu da kapitalistlerdir.Kapitalist düzen yıkılmadığı, kapitalistlerin özelmülkiyetine el konulmadığı sürece işsizlik veintiharlar artarak devam edecektir. İşsizliğin, işsizliğinyol açtığı cinnet ve intiharın ortadan kaldırılmasınınbiricik yolu sosyalist toplum düzeninin kurulmasındangeçmektedir.

“Krizin faturasını kapitalistlere ödesin!”, “Herkeseiş, tüm çalışanlara iş güvencesi” vb. taleplerleyükseltilecek birleşik bir mücadele içinde işçi sınıfı veemekçiler özgüven kazanacak, çözümün bu düzeninyıkılmasından geçtiğini gördükleri ölçüde, intiharetmek yerine bu düzene karşı mücadele etmek yolunututacaklardır.

Cumartesi yürüyüşleri grev ve direnişleri buluşturuyor...

“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”İstanbul çapında süren grev ve direnişlerin buluşma noktası haline gelen ve her Cumartesi akşamı Taksim

Tramvay Durağı’ndan Galatasaray Lisesi’ne düzenlenen Sabah-ATV yürüyüşü, grevin 93. günü olan 17Mayıs günü de gerçekleşti.

Bu haftaki yürüyüşün geçtiğimiz haftalardan farklı yanı ise 14 Mayıs 2009 tarihinde Ümraniye Dudullu’daEntes Elektronik önünde direnişe başlayan Gülistan Kobatan, geçtiğimiz günlerde Ümraniye’de işyeri işgaligerçekleştiren Şirin Tekstil işçileri ve YTÜ Rektörlüğü tarafından okula girişleri yasaklanan ve kapı önündebekleyişlerini sürdüren YTÜ öğrencilerinin katılımı oldu.

Yine geçtiğimiz haftalarda olduğu gibi Kurtiş Matbaacılık işçileri, Sinter Metal işçileri, DESA direnişçisiEmine Arslan ve Sabah-ATV grevcileri yürüyüşte yer aldılar.

Saat 19.00’da Taksim Tramvay Durağı’nda “Sabah-ATV grevi sürüyor, dayanışma büyüyor!” pankartıarkasında toplanan kitle, sloganlarla İstiklal Caddesi üzerinden Galatasaray Lisesi’ne yürüdü.

Sabah-ATV grevcilerinin “ATV-Sabah GREV” yazılı dövizlerle katıldıkları yürüyüşte Şirin Tekstil işçileride “Hak gasplarına son!”, “Krizin faturasını patronlar ödesin!”, “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız!” dövizleriyleyer aldılar. Direnişteki Kurtiş Matbaacılık işçilerinin taşıdığı dövizlerin yanısıra yürüyüşe Topkapı MatbaacılarSitesi’ndeki çeşitli matbaaların işçilerinden de destek geldi.

Cumartesi yürüyüşlerine dahil olan Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencileri de öğrenci-işçi dayanışmasınınanlamlı bir örneğini sergilediler. Rektörlük tarafından haklarında açılan soruşturmaların ve okuldanuzaklaştırmaların işçi sınıfı mücadelesine yöneltilmiş bir saldırı olarak gördüklerini belirten öğrenciler eylemedövizleriyle katıldılar. YTÜ Öğrencileri imzalı dövizlerde, “Söz, eylem, örgütlenme hakkımız engellenemez!”,“İP/TGB-polis-idare işbirliğine son! Üniversitelerde ulusalcı, faşist çetelere geçit vermeyeceğiz” şiarları yeralıyordu.

“Sabah’a boykot, greve destek!”, “Direne direne kazanacağız!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”,“Kurtiş, MEHA, Entes, DESA işçisi yalnız değildir!”, “Grev, grev, grev...”, “Grev sürüyor dayanışmabüyüyor!” sloganlarının atıldığı yürüyüşte DESA ve LC Waikiki mağazaları önünde MEHA ve DESAişçileriyle dayanışma sloganları atıldı.

Galatasaray Lisesi’nde gerçekleştirilen basın açıklamasında bu hafta ATV-Sabah’ta şimdiye kadar iştenatılan 50 basın çalışanına seslenildi. Radikal gazetesinde çalışırken “performans düşüklüğü” bahanesiyle iştenatılan gazeteci Ahmet Şık‘ın okuduğu açıklamada, Sabah-ATV grevine katılmayan basın çalışanlarınasusmanın çözüm olmadığı anlatıldı.

Açıklamanın sonrasında ÖDP Genel Başkanı Hayri Kozanoğlu ile Entes direnişçisi Gülistan Kobatankonuştu. Kobatan, kriz gerekçesiyle işten atılmayı kabul etmediği için fabrikası önünde direnişe başladığını,DESA direnişçisi Emine Arslan’ın yürüttüğü mücadelenin kendisi için örnek olduğunu belirtti.

YTÜ öğrencileri adına yapılan konuşmada ise YTÜ’de yaşanan süreç aktarıldı ve yaşadıkları saldırının işçisınıfının karşı karşıya kaldığı saldırılardan bağımsız olmadığı söylendi.

Açıklama, grevin 100. günü yapılacak yürüyüşe çağrıyla son buldu.Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 9Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Sermaye devleti kamu kurum ve kuruluşlarında“yeni düzenleme” adı altında yıllardır uygulamak içinfırsat kolladığı “Personel Rejimi”ni tekrargündemleştirmiş bulunuyor. Uygulamanın amacı,“uzman kamu personelinin farklı kuruluşlardagörevlendirmelerine olanak tanıyan esnek çalışmamodelinin de uygulamaya konulması” şeklinde ifadeediliyor.

Uygulamaya göre kamu kurum ve kuruluşlarınınistihdam profilleri tam olarak analiz edildikten sonra“istihdam fazlası veya yeterli personeli bulunmayanhizmet birimleri” tespit edilerek, “dağılımdakidengesizliğin” giderilmesine yönelik önerilerhazırlanacak ve kurumlarla müşterek çalışmalaryapılacak.

“Personel rejimi” adı altında sermaye devletininesnek çalışma ve istihdam modellerini kamu sektöründehayata geçirmeyi öngördüğü ortadadır. Bununlaamaçlanan, kamu emekçilerinin sendikal örgütlülüğünüdağıtmak, işgüvencesini ortadan kaldırmak, ücretini“performansa” göre belirlemek, emekçiler arasındarekabeti artırarak dayanışma duygusunu yok etmek,sosyal haklarını tırpanlamaktır.

Bu saldırı yeni değildir. Devlet yıllardır parça parçauygulamaya başladığı yönetmeliklerle, genelgelerlebunu zaten hayata geçirmeye çalışmaktadır. Şimdi biryasa bütünlüğünde kamu emekçilerinin kazanılmışhaklarına göz dikilmektedir.

Sermaye devleti kamu kurum ve kuruluşlarındakisorunları çözmek istiyorsa, 250 bine yaklaşan öğretmenaçığını her yıl yarısı sözleşmeli ve ücretli olarak atadığı10-15 bin öğretmenle çözmek yerine ihtiyaçkapsamında kadrolu öğretmeni hiçbir ön koşul ilerisürmeden atamalıdır. Halihazırda işgüvencesiz çalışanbinlerce eğitim emekçisini kadroya almalıdır. Giderekdaha pahalı hale getirilen eğitim hakkını parasız,ticarethaneye çevrilen okulları ise her düzeyde veherkese açık hale getirmelidir.

Bugün sağlık sektöründe 150 bine yakın hemşire, biro kadar hekim açığı ortadayken sermaye devleti sağlıkocaklarını kaldırıyor, yerine aile hekimliği sisteminigetiriyor. Hastanelere ticari nitelik kazandırıyor, sağlıkişletmesi haline getiriyor. Hastaları ise müşteri olarakgörüyor. Sosyal güvenlik kurumlarınıysa tasfiye ederektek elde topluyor, özel sağlık ve emeklilik tekellerine

alan açıyor. Sağlığı hak değil, herkesin parasına görealacağı bir hizmet haline getiriyor.

Sermaye devleti başta eğitim ve sağlık olmak üzereulaşım, enerji, belediye hizmetleri gibi temel kamuhizmetlerini çalışanlarıyla birlikte tasfiye etmeyeçalışmaktadır. Kamuda güvencesiz çalışma temelistihdam biçimi olarak uygulanmak istenmektedir.Hemen her kamu sektöründe sözleşmeli personelalımı, performansa dayalı terfi ve ücretlendirmepolitikaları ve taşeronlaştırma uygulamaları hayatageçirilmiştir.

Sermaye devletinin amacı ortadadır. Ancak sonsözü söylemesi gerekenler işçi ve emekçilerdir.Sermaye devletine geri adım attırmanın koşulu,kamuda hizmet üreten emekçilerle bu hizmettenfaydalanan işçi ve emekçilerin ortak mücadelesinisağlamaktır. Sermaye devletinin yıllardır değişikvesilelerle gündeme getirdiği, hatta parça parçauygulamaya koyduğu bu saldırı karşısında bugünekadar militan bir mücadele hattı örmeyen sendikalarıntablosu ortadadır. İşin öznesi olması gerekenler busaldırının doğrudan muhatabı olan işçi ve emekçilerdir.Onların öncü unsurlarıdır.

Saldırıların mahiyeti uğruna mücadele edilmesigereken taleplerin neler olduğunu da göstermektedir.Ancak talepleri kazanmak için ortaya hak alıcı birmücadele programı konulmalı, bu program militan vekararlı bir mücadele hattı ile birleştirilmelidir. Hakkazanımı için hiç vakit kaybedilmeden direnişegeçilmelidir.

* Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi!* Herkese parasız sağlık ve eğitim hizmeti!* Tüm çalışanlar için genel sigorta! Sigorta

primlerini devlet ve işveren ödesin!* 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!* Kesintisiz iki günlük hafta tatili! 6 haftalık yıllık

ücretli izin!* İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari

ücret!* Eşit işe eşit ücret!* Her türlü fazla mesai yasaklansın!* Esnek üretim, esnek istihdam, sözleşmeli-ücretli

vb. çalışma sistemleri ve taşeronlaştırma yasaklansın!* SSGSS Yasası iptal edilsin!* Personel rejimi yasa tasarısı geri çekilsin!

Kurtiş Matbaası direnişi devamediyor…

Direnen işçilerledayanışmayıyükseltelim!

Kurtiş Matbaası patronu Nurettin HacıKurtiş’in ücretlerini ve diğer haklarını gasp etmegirişimine karşı direnişe geçen işçiler 50’li günlerigeride bıraktılar. Direniş başladığında işçilerdedirenişin bu kadar uzun sürebileceği düşüncesiyoktu. Daha önce olduğu gibi kısa süredehaklarını alacaklarını düşünüyorlardı. Ya da birkaçhafta işyerinin önünde bekledikten sonra her şeyimahkemeye bırakmayı düşünüyorlardı.

Fakat direniş başladıktan sonra patronla karşıkarşıya gelindi ve süreç bir yerden sonra onurmücadelesine dönüştü. Bunun için tüm zorluklarakarşın işçiler bayrağı yere düşürmediler.Direnişlerini bugünlere kadar getirmiş oldular.

Ayrıca direnişten çok şey öğrendiler. Buöğrendikleriyle de değiştiler, bugün artıkkendilerini “Kurtiş Matbaası direnişçisi” olarakgörüyorlar. Direnişe başladıklarında hiçbir işçieyleme katılmamış, slogan atmamış, basınaçıklamasında bulunmamış ve bir işçi derneğineuğramamıştı. Çoğu bu gibi şeylere soğuk bakıyorve hatta doğru bulmuyordu. Fakat direnişebaşladıktan sonra adım adım yürüdüler ve heradım atışlarında yeni şeyler öğrendiler.

Kurtiş işçileri direnişe başladıktan sonra,patron Nurettin Kurtiş tarafından yönlendirilenpolisle karşı karşıya geldiler. Polis pankartlarınıindirmek istedi, boyun eğmediler. Böylelikledireniş mevzilerini korudular. SonraCumhuriyet’in önünde eylem yaparak taleplerinisokağa taşıdılar. Burada da durmayıp Taksim’eyürüdüler. Kurtiş işçileri Taksim’de kendileri gibidirenişte olan diğer sınıf kardeşleriyle tanıştılar.Aynı sorunları yaşayan, aynı talepleri olan tek birsınıfın parçası olduklarını öğrendiler. Kurtişişçileri daha sonra her hafta Taksim’e çıkmayadevam ettiler. Burada da kalmadılar. Diğerdirenişçi işçilerle güçlerini birleştirmek üzereadım attılar.

Kurtiş işçileri direnişlerini kararlılıklasürdürüyorlar. “Ücretlerimiz ve haklarımız içindireniyoruz” yazılı pankartlarını hergün işyerininönüne asarak direniş mesaisine başlıyorlar.Yoklukla, parasızlıkla, kapılarına dayananalacaklılarla boğuşa boğuşa devam ediyorlar.

Kurtiş işçilerine destek bütün işçilerinboynunun borcudur. Çünkü Kurtiş işçisinindirenişi sayesindedir ki, şu an birçok işyerindepatronlar işçilerine karşı daha temkinli hareketediyorlar, hak gasplarına kalkışmadan önce dahaçok düşünüyorlar, daha önce adam yerinekoymadığı işçilerini dinlemeye çalışıyorlar, vb…

Bunun için Kurtiş işçileri sadece kendileri içindeğil aynı zamanda sınıf için direniyorlar. Bunedenle özellikle Topkapı’daki işçiler eğerkendileri için bir şeyler yapmak istiyorlarsa, ilkyapacakları iş Kurtiş direnişiyle dayanışmayıyükseltmek olmalıdır. Dayanışmayı yükseltmekdemek, günü gelir Kurtiş işçisinin eyleminekatılmaktır, günü gelir ekmeğini paylaşmaktır,günü gelir haksızlıklara karşı Kurtiş işçisi gibidirenmektir.

Yaşasın Kurtiş Matbaası direnişimiz!Topkapı İşçi Derneği

Sermaye “Personel Rejimi” adı altında kamuemekçilerinin haklarına göz dikti...

Kazanılmış haklar devrimci sınıfmücadelesiyle korunabilir!

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Sınıfa karşı sınıf!10 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Kölece çalışma koşullarını kabul etmeyen MEHAGiyim işçileri işten atma saldırısına karşı 4 Mart’tadirenişe geçtiler. Ücret, fazla mesai, kıdem ve ihbartazminatı hakları için direnen işçiler, MEHA Giyim’efason iş veren LC Waikiki’yi de yaşanan hak gaspısaldırısından sorumlu tutarak mücadelelerininmerkezine oturttular.

LCW mağazaları önünde, şehir merkezlerindebirçok eylem gerçekleştiren MEHA işçileri, çevrefabrikalarda çalışan işçi kardeşlerine de sesleriniduyurmak ve mücadele çağrısı yapmak için binlercebildiri dağıttılar. Aynı zamanda diğer direnişçi işçilerledayanışma içerisine girerek direnişlerin birleştirilmesiiçin anlamlı adımlar attılar.

Tekstil tekeli LCW’yi hedef alan eylemler MEHAişçilerinin mücadele kararlılığı sayesinde kazanımlasonuçlandı. LCW, direnişin 75. gününde direnişçiişçilerin alacaklarının %65’ini vermeyi kabul etti.Meha işçileri alacaklarının %65’ini davalarının devametmesi şartı ile kabul ettiler. MEHA Giyim patronunaaçılan hak davası sonuçlandığında ise işçiler, LCW’ninyaptığı ödeme düşünülmeden alacaklarının tamamınıalacaklar.

Direniş çadırı kaldırıldı

LCW işçilere yapacağı ödemeyi 18 Mayıs’tagerçekleştirdi. Paraların ödenmesi geç saate kadarsürdüğü için çadırın kaldırılması 19 Mayıs’a bırakıldı.

19 Mayıs günü işçiler sabah erken saatte çadırdatoplandılar. Davul-zurna eşliğinde çekilen halaylar vekazanmanın coşkusuyla atılan sloganlarla kutlamagerçekleştirildi. Saatlerce süren halay ve sloganlarınardından komite adına bir konuşma gerçekleştirildi vekazanımın önemine değinilerek destek sunan tümkurumlara teşekkür edildi.

Daha sonra söz DİSK Örgütlenme Dairesi BaşkanıAli Rıza Küçükosmanoğlu’na bırakıldı.Küçükosmanoğlu direnişin işçilerin kararlımücadelesiyle kazanıldığını belirtti ve direnişçadırlarının işçiler için bir okul olduğunu ifade etti.

Ardından sözü GOP İşçi Platformu temsilcisi aldı.Platform temsilcisi söze direnişçi işçilere inanç vekararlılıklarından dolayı teşekkür ederek başladı.MEHA direnişinin önemli bir deneyim olduğunu ifadeederek, MEHA direnişinin yasal olarak taşeronlukilişkisi bulunmayan tekstil tekeli LCW’ye karşıkazanımla sonuçlandığı için daha da önemli olduğunusöyledi ve Türkiye’de ilk olan bu kazanımın tekstilişçilerine izlemeleri gereken yolu gösterdiğini belirtti.Ardından direnişin diğer bir önemli yanının daişçilerden oluşan bir komiteye dayalı yürümesiolduğuna işaret etti. Son dönem gerçekleşendirenişlerin en büyük eksikliğinin işçilerin tabandaniradesini açığa çıkaracak komitelerden yoksunluğuolduğunu vurguladı.

GOP İşçi Platformu temsilcisinin yaptığıkonuşmanın ardından MEHA işçilerinin coşkusunupaylaşmak için gelen Sinter işçilerine söz verildi.Sinter işçisi yaptığı konuşmada direniş sürecini anlattı.Direnişlerini kazanımla sonuçlandırana kadarsürdüreceklerini ifade etti. Direnişe destek veren diğerkurumların konuşmasının ardından çadır söküldü veişçiler birbirleriyle vedalaşarak direniş alanındanayrıldı.

Kızıl Bayrak / GOP

MEHA işçileri direne direne kazandı!

LC Waikiki-MEHA işçileri…

“Ekmeğimiz ve onurumuz için direndik!”Krizin faturasını ödemeyi reddederek Gaziosmanpaşa Elmabahçesi’nde MEHA Giyim’de direnişe geçen

işçiler, kazanımla sonuçlanan süreci kamuoyuyla paylaştılar. MEHA Giyim işçileri 20 Mayıs günü DİSKGenel Merkezi’nde basın toplantısı düzenlediler. 75 günlük direniş sürecinin içinde yer alan MEHA Giyimişçileri ve DİSK yöneticilerinin katılımıyla gerçekleştirilen basın toplantısında söz alan işçiler, sadecealacakları için değil onurları için de direndiklerini belirttiler.

LC Waikiki-Meha işçileri adına basın açıklamasını okuyan DİSK Örgütlenme Daire Başkanı Ali RızaKüçükosmanoğlu MEHA işçilerinin geçirdiği direniş sürecini özetledi.

DİSK olarak, “Krizin bedelini ödemeyeceğiz” kampanyası çerçevesinde MEHA işçilerinin mücadelesinesahip çıktıklarını dile getirdi.

LC Waikiki-MEHA direnişinde yer alan kadın işçilerin de söz alarak düşüncelerini ifade ettikleri bubölümde, kadın işçilerin direnişin en ön saflarında yer aldıkları vurgulandı. Direnişin LC Waikiki-MEHAişçileri için bir okul olduğu söylendi.

Bu bölümde, üst işveren konumundaki LC Waikiki’yle varılan anlaşmaya dair bilgilendirmede bulunuldu.Küçükosmanoğlu direnişteki 54 işçinin, yaklaşık 300 bin TL (300 milyar) tutarındaki ücret, fazla mesai,asgari geçim indirimi, kıdem ve ihbar tazminatlarının Waikiki tarafından nakit olarak verildiğini söyledi.İşçilere, MEHA Giyim tarafından ödenmeyen alacaklarının mahkeme sürecinin sonucunda ayrıca ödeneceğibilgisi verildi.

Toplantı işçilerin attığı “Zafer direnen MEHA işçisinin oldu!” sloganıyla son buldu.

LC Waikiki-MEHA’da 75 gün boyunca eylem vardı!

- LC Waikiki-MEHA işçileri 75 gün süren direniş boyunca LC Waikiki’nin Taksim, İstiklal Caddesi,Mecidiyeköy, Şişli, Bakırköy, Gaziosmanpaşa, Kadıköy, Kartal, Vivaport Alışveriş Merkezi ve Maltepemağazalarının önünü birer direniş alanına çevirdiler.

- MEHA işçileri yürüttükleri mücadelenin taleplerini dağıttıkları binlerce bildiriyle işçi ve emekçilereanlatmaya çalıştılar.

- DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ve DİSK’e bağlı sendikaların yöneticilerinin katılımıylaWaikiki’nin Mecidiyeköy mağazası önünde basın açıklaması ve oturma eylemi yapıldı.

- 2009 Taksim 1 Mayısı’na da direniş coşkularıyla katılan LC Waikiki-MEHA işçileri TaksimMeydanı’ndaki 1 Mayıs kutlamalarında yerlerini aldılar.

- ATV-Sabah grevcilerinin her Cumartesi gerçekleştirdikleri yürüyüşe sağladıkları katılımın yanısıraMEHA işçileri çeşitli kurumlar tarafından düzenlenen birçok eylem ve etkinlikte yer aldılar. Gittikleri heryerde mücadele kararlılıklarını ve taleplerini anlattılar.

- LC Waikiki-MEHA işçilerinin yürüttüğü mücadeleden duyduğu korku nedeniyle LC Waikiki’nin fasonişlerini yapan işletmelerle toplantı yapıldı. MEHA’da olduğu gibi benzer direniş süreçlerinin yaşanmasındanduyulan tedirginlik LC Waikiki patronunu böyle bir “önlem” almaya itti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

13 Mayıs günü çalıştığı işyerinde kriz bahanesi ileişten atılan OSİM-DER Yönetim Kurulu üyesiGülistan Kobatan, 14 Mayıs günü fabrika kapısındagerçekleştirilen basın açıklaması ile direnişe başladı.

Krizin faturasının işçilere kesildiği işyerlerindenbiri de Dudullu OSB’de kurulu bulunan EntesElektronik oldu. Entes’te de bölgedeki birçokişyerinde olduğu gibi aylardır parça parça iştençıkarmalar yaşanıyordu. Bundan iki ay önce deEntes’in patronu Ahmet Tarık Uzunkaya’nın sahibiolduğu Denge Elektronik kapatılarak, burada çalışanişçiler kapı önüne konulmuştu. Entes’te ise son ikiaydır parça parça yaşanan işçi çıkarmaların son hedefiOSB-İMES İşçileri Derneği Yönetim Kurulu üyesiGülistan Kobatan oldu.

Kobatan, 13 Mayıs günü vardiya bitimine yakın birsaatte personel müdürü tarafından çağrılarak işine sonverildiği söylendi. İş akdinin feshine gerekçe olarakişlerin durgunluğu nedeniyle şirketin daralmaya gittiğibelirtildi. Ancak feshe ilişkin herhangi bir belgeverilmedi.

İş akdinin feshine ilişkin yapılan görüşme sırasındaKobatan’a personel müdürü tarafından söylenen “Sençok yaramazlık yapıyormuşsun!” sözü ise, Kobatan’ınsahip olduğu sınıf bilincine ve politik kimliğine karşıpatronun öfkesini yansıtıyor. OSB İMES İşçiBülteni’nin düzenli bir şekilde ulaştırıldığı buişyerinde daha önceki süreçlerde çıkartılan işçiler,idari personelin dosyalarında bültenin çeşitli sayılarınıve fabrikaya ilişkin dağıtılmış bildirilerinbulunduğunu söylüyorlar.

Kriz ortamında tek kişi de olsa faturayıödememenin ve mücadelenin gerekliliğini savunanKobatan ve OSİM-DER, yaptığı değerlendirme ilefabrika önünde direniş kararı aldı.

Direniş 14 Mayıs günü saat 17:30’da fabrikakapısında DESA direnişçisi Emine Arslan, geçtiğimizhafta ücretlerinin gaspına karşı işyerini işgal edenŞirin Tekstil işçileri ve Entes’in yan sokağındadirenişlerini sürdüren Sinter Metal işçilerininkatılımıyla gerçekleştirilen basın açıklaması ilebaşladı.

Basın açıklamasında ilk sözü OSB İMES İşçileriDerneği Başkanı M. Ali Karabulut aldı. Karabulut,dünyada yaşanan ekonomik krizin işçi sınıfına faturaedilmeye çalışıldığını ifade ederek, bölgede bulunanbirçok işyerinde de benzer sorunların yaşandığınısöyledi. İşçileri krizin faturasını ödememek içinmücadele etmeye ve direnişe çağıran OSİM-DERBaşkanı, Entes’te Kobatan’ın yaktığı direniş ateşinibüyüteceklerini ve tüm havzaya yayacaklarını söyledi.

Ardından işten atılan Entes işçisi Gülistan Kobatanbasın açıklamasını okudu. İşten çıkartılmagerekçelerini anlatan ve işçi sınıfının kendisininyaratmadığı krizin faturasını ödememesi gerektiğinibelirten Kobatan şunları söyledi:

“Ben, 1,5 yıldır çalıştığım Entes’ten dün hiçbirgeçerli neden gösterilmeden atıldım. 1,5 yıl boyuncaharcadığım emeğin karşılığında bir kez daha bizişçilerin patronlar için bir makine parçası kadar biledeğeri olmadığını gördüm. Entes’te son aylardayaşanan işçi kıyımlarının son halkasında en temelinsani hakkım olan çalışma hakkımdan mahrumbırakıldım.”

“Bizler çok iyi biliyoruz ki, bugün patronlarınyakındığı krizi biz yaratmadık. Öyleyse faturasını dabiz ödememeliyiz diyorum ve bu kararlılığımı işimegeri dönene kadar devam ettireceğim direnişim ilegösteriyorum.”

Kobatan, tüm bölge işçilerini ve duyarlıkamuoyunu krizin faturasını ödememe kararlılığınaortak olmaya, direnişe omuz vermeye, patronların hakgasplarına ve saldırılarına karşı direniş bayrağınıyükseltmeye çağırdı.

Kobatan’ın açıklamasının ardından Sefaköy’dedirenişini yaklaşık bir yıldır kararlılıkla sürdürenEmine Arslan ve geçtiğimiz hafta Ihlamurkuyu’daücret gaspına karşı işyerlerini işgal eden Şirin tekstilişçileri söz aldı. Arslan, tek başına bir kadının fabrikakapısında direnişe başladığını duyunca hemen kalkıpgeldiğini söyledi. Kendi direniş sürecini anlatarakhakların ancak mücadele edilerek kazanılacağını ifadeetti.

Şirin Tekstil işçisi İbrahim de yine kendi direnişsüreçlerini anlatarak dayanışmanın gerekliliğinivurguladı.

Fabrikadan işçi servislerinin çıktığı sırada yapılankonuşmalar kesilerek alkış ve sloganlarla halençalışmakta olan Entes işçileri mücadeleye çağrıldı.Entes işçileri ise Kobatan’a servislerden el sallayarakalkışlarla destek oldular. Açıklama boyunca, “Krizin

bedeli patronlara!”, “İşten çıkarmalar yasaklansın!”,“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Direne direnekazanacağız!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganlarıatıldı.

Açıklama sonrasında hep birlikte direnişin sürdüğüSinter Metal önüne gidildi. Burada da direnişlerüzerine sohbet edilerek, her akşam iş çıkış saatindeyapılan eyleme destek verildi.

Bu arada, işten çıkardığı işçilerin hiçbir tepkivermeden çekip gitmesine alışmış olan Entes patronu,“verilmesinin yasalarca yasak” olduğunu iddia ettiğialacaklarını direniş kararını duymasının hemenardından Kobatan’ın banka hesabına yatırdı.

Direnişin sesini havza işçilerine taşımak için yoğunbir çalışma yürütme kararı alan OSİM-DER, tümduyarlı kamuoyunu direnişe omuz vermeye,mücadeleyi büyütmeye çağırıyor.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 11Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Entes Elektronik’te direniş…

İşçiler faturayı ödemeyi

reddediyor, direnişler yayılıyor!

OSİM-DER: “Entes direnişine omuz ver!”İMES işçileri, kardeşler;Dün Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’nde yeni bir direniş başladı. Krizin faturasının işçilere kesilmesi

girişimlerine karşı dün Entes’te işten atılan bir yönetim kurulu üyemiz işyerinin önünde direnişe başladı.AND Sanayi Sitesi’nde faaliyet yürüten Entes’te aylardır teker teker işçi kıyımları yaşanıyordu.

Neredeyse her hafta birer ikişer idareye çağrılan işçilerin çıkışı veriliyor, en temel insani hakları olan çalışmahakları kriz bahanesi ile ellerinden alınıyordu. Aynı patronun sahibi olduğu Denge Elektronik ise aynıgerekçe ile iki ay öncesinde kapatılarak buradaki işçiler de işsizliğe ve sefalete terk edildi.

Bölgede fabrika sahibi olan birçok patron gibi Entes patronu da işçilerin tepkisizliğinden güç alaraksaldırılarını arttırdı. İşte bu saldırganlıkları sonucu son 6 ayda ülkede 500 binden fazla işçi işten atıldı.Ücretsiz izinler, ücret indirimleri, işyeri kapatmalar birbirini izledi. Yani patronlar krizin faturasını biz işçilerinsırtına yükleyerek kendi aşırı kâr hırslarının ürünü olan krizi bile fırsata çevirmeye çalıştılar.

Kardeşler;Biz sustukça onlar konuştu, biz işimizi korumaya çalıştıkça onlar daha da azgınca saldırdı. Yıllarca

sigortasız, sendikasız, iş güvencesiz çalıştığımız yetmiyormuş gibi gelen ekonomik krizin faturası da bizlerekesildi.

İşte Entes’te işten atılan sınıf kardeşimiz bu gidişe son vermek için “Artık yeter!” dedi ve direnişe başladı.O, ortak olmadığı krizin faturasına karşı direnmeyi seçti. En temel hakkı olan çalışma hakkının gaspedilmesine karşı direnmeyi seçti. Yıllarca bir makine parçası gibi kullanılıp şimdi de kapının önüne konulmayıkabul etmediği için direnmeyi seçti. Bu kadın sınıf kardeşimiz işine ve onuruna sahip çıkıyor. İşçilerinpatronların elinde oyuncak olarak görülmesine karşı çıkıyor. İşçilik ve insanlık onuru için direniyor. İşini geriistiyor.

Kardeşler;OSB-İMES İşçileri Derneği olarak hepinizi bu direnişçi sınıf kardeşimizin haklı ve onurlu mücadelesine

destek olmaya çağırıyoruz. Arkadaşımızın krizin faturasını ödememe kararlılığını tüm işyerlerine yaymaya, budirenişi büyütmeye çağırıyoruz. Çünkü bu sınıf kardeşimiz patronlar sınıfı karşısında tüm işçileri temsilediyor. Bu direnişin kazanması demek tüm bölge işçilerin kazanması demek olacaktır. Bunun için bir kez dahahepinizi direnişimize destek vermeye, mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.

Krizin faturasını patronlar ödesin!İşten çıkarmalar yasaklansın!İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

OSB-İMES İşçileri Derneği (OSİM-DER)15 Mayıs 2009

14 Mayıs 2009 / Ümraniye

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

29 Mart yerel seçimlerinin ardından işçi kıyımınınbaşladığı İzmir Karşıyaka Belediyesi’ne bağlı KentA.Ş.’de direniş sürüyor. İki haftayı aşkın süredirÖrnekköy Şantiyesi’nde işten atma saldırısına karşıdirenişlerini sürdüren DİSK / Genel-İş Sendikası İzmir5 No’lu Şube üyesi belediye işçileri “daralma”gerekçesiyle yaşanan işten atmalara karşı mücadeleveriyorlar.

CHP’li Karşıyaka Belediyesi’ne bağlı bazıbölgelerin yerel seçimlerin ardından BayraklıBelediyesi’ne devredilmesiyle başlayan işçi kıyımıylaberaber, aynı gün içinde Temizlik ve Fen İşleri’ninAltaş isimli şirkete ihale edilmesi de “daralma”gerekçesinin sahteliğini gösterdi.

Direniş yerine astıkları pankartlarla bekleyişlerinisürdüren Genel-İş üyelerine destek ise devam ediyor.Geçtiğimiz günlerde Kent A.Ş. işçilerine dayanışmaziyareti düzenleyen Genel-İş Sendikası İzmir 1 No’luŞube üyesi şoförler, sonuna kadar direniştekiarkadaşlarının yanında olacaklarını belirttiler.

Genel-İş’in örgütlü olduğu ESOT’ta çalışanşoförler direnişe destek amacıyla aralarındatopladıkları 5 bin 265 TL’yi gerçekleştirdikleri destekziyareti sırasında teslim ettiler.

Belediye işçileri 14 Mayıs günü sesleriniduyurmak ve dayanışma çağrısı yapmak içinKarşıyaka İskelesi’nde eylem gerçekleştirdi. “KentAŞ’de işçi kıyımı! DİSK / Genel-İş” pankartıarkasında toplanan işçiler, alkışlar ve sloganlareşliğinde iskeleye gelerek burada bir basınaçıklaması yaptılar.

Direniş kapsamında Mayıs ayının sonunda DİSKGenel Merkez ve bağlı sendikaların yöneticilerininde katılacağı bir miting düzenlenecek. AyrıcaDİSK’in örgütlü olduğu işyerlerinde iş yavaşlatmaeylemlerine başlanması planlanıyor.

Basın açıklamasından sonra işçiler Karşıyakaçarşıda sloganlar ve ajitasyon eşliğinde bildiridağıttılar. Dağıtım sonrasında Karşıyaka Belediyesiönüne gelindi. İşçiler burada ellerindeki bildirilerikapıya atıp “Cevat Durak şaşırma, sabrımızı taşırma!”sloganını haykırdılar. “Kurtuluş yok tek başına, ya hepberaber ya hiçbirimiz!”, “Atılan işçiler geri alınsın!”,“Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Direne direnekazanacağız!”, “Kent AŞ işçisi köle değildir!”sloganlarının atıldığı eyleme DİSK’e bağlısendikaların yöneticileri de destek verdi.

18 Mayıs günü DİSK Ege Bölge Temsilciliği’ndebasın toplantısı düzenleyen DİSK Genel-İşyöneticileri, Kent A.Ş. işçileri ve DİSK’e bağlısendikaların yöneticileri 26 Mayıs günügerçekleştirilecek geniş katılımlı yürüyüşe çağrıyaptılar.

DİSK Genel Sekreteri Kani Beko, Kent A.Ş’deçıkartılan işçilerin yerine taşeron firma Altaş’a işbaşıyaptırılmak istendiğini belirterek, taşeron çalışmayaizin vermeyeceklerinin altını çizdi.

Genel-İş Sendikası İzmir 5 No’lu Şube BaşkanıMehmet Çınar da, taşeronlaşmaya ve işten atmalarakarşı yürüttükleri mücadelenin yoğunlaşaraksüreceğini vurguladı.

“İşimize dönene kadar direnişteyiz!Kent AŞ işçileri ve aileleri 20 Mayıs günü de

Karşıyaka İskele’den Karşıyaka Belediyesi önüneyürüyüş gerçekleştirdiler. “İşimize dönene kadardirenişteyiz! /Kent AŞ işçileri” pankartını açan işçiler,

yol boyunca sloganlarla ve ajitasyon konuşmalarıylahalkı bilgilendirdiler.

Belediye önüne gelindiğinde açıklama yapanDİSK/Genel-İş Sendikası 5 No’lu Şube BaşkanıMehmet Çınar, 291 işçinin 21 gündür direndiğinisöyledi. Belediye başkanlarının sorunun çözümünümüteahhit firmalarda, taşeronlarda gördüğünü ifadeetti. İşçilerin taşeron firmalarda güvenceden yoksunköle gibi çalıştırmak istendiklerini ama sendikaolarak buna müsaade etmeyeceklerini dile getirdi.Belediye başkanlarını sorunun çözümü için kamuoyuönünde tekrar tartışmaya ve uzlaşmaya davet etti.

Açıklama şu sözlerle sona erdi: “Sorununçözümünün taşeronlar ve müteahhit firmalardaaranması ve bunun çözüm gibi gösterilmeyeçalışılması devam ettiği müddetçe direnişimiz vemücadelemiz artarak devam edecektir. Bu haklıtalebimizi işimize dönene kadar sürdüreceğiz. Atılanişçilerin eşleri ve çocukları adına sesleniyoruz. Busosyal cinayeti sonlandırın. Tüm girişimlerinsonuçlanmaması durumunda yaşanacak her türlü

olumsuzluklardan sorumlu olmayacağız.Halen işin ciddiyetinin farkına varamayan yetkililerinannelerin ve çocukların feryadına kulak tıkamalarıkabul edilemez. Bugün burada uyarımızı tekrarlıyoruz,ileriki günlerde belediyenin önünde süresiz eylemyapacağımızı duyuruyoruz.”

Eylemde “Direne direne kazanacağız!”, “Yaşasınsınıf dayanışması!”, “Yılgınlık yok direniş var!” vb.sloganlar atıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sınıfa karşı sınıf!12 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

18 Mayıs 2009 / İzmir

İzmir Karşıyaka Belediyesi’ne bağlı Kent A.Ş.’deçalışan DİSK / Genel-İş üyesi işçilerin direnişi ÖrnekköyŞantiyesi’nde devam ederken, direnişçi işçilere İzmirBağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) tarafındandayanışma ziyareti gerçekleştirildi.

İki haftayı aşkın süredir bekleyişlerini sürdüren veönümüzdeki günlerde güçlü eylemler gerçekleştirme kararıalan Kent A.Ş. işçilerine direnişin 17. günündegerçekleştirilen destek ziyaretinde sınıf dayanışmasıvurgusu vardı. 16 Mayıs günü Örnekköy Şantiyesigirişine yakın bir yerde toplanan BDSP’liler, “Yaşasınsınıf dayanışması! / BDSP” pankartını açarak direnişyerine kadar sloganlarla yürüdüler.

Kent A.Ş. işçileri tarafından alkış ve sloganlarlakarşılanan BDSP’liler “Kurtuluş yok tek başına, ya hepberaber ya hiçbirimiz!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”sloganlarıyla şantiyeye girdiler. BDSP temsilcisitarafından yapılan konuşmada sınıf dayanışmasınınönemi vurgulandı. Kent A.Ş. direnişinin önemine işaret

edilerek şunlar söylendi:“Bizler de Çiğli Organize’de ve Buca’da çalışan metal ve tekstil işçileri olarak direnişinizi

direnişimiz olarak kabul ediyoruz. Sınıf dayanışması direnişte çok önemlidir. Direniş şu anda İzmir’deki tekdireniştir ve bu nedenle de çok önemlidir. Sizin kazanımınız bizim ve bütün işçilerin kazanımıdır. Bu yüzdendirenişinizi destekliyoruz. Sınıf bilinci ve çıkarı her şeyden önemlidir ve her şeyin üstünde tutmak gerekir.”

CHP’nin yerel seçimler sonrasında gerçek yüzünü gösterdiğini belirten BDSP temsilcisi, düzen partilerininişçi ve emekçilere çözüm sunamayacağının altını çizdi. İşçi sınıfının örgütlü mücadelesinin gerekliliğine değindi.

Kent A.Ş. işçileri adına söz alan belediye işçisi ise geride kalan 17 günlük süreçten bahsederek şunlarısöyledi: “Seçimlerden sonra CHP’nin söylediklerinin vaat olduğunu anladık. İnsanlar dışardan direnişi grev gibigörüyorlar. İşten atıldığımızı, maaşlarımızı alamadığımız için direndiğimizi bilmiyorlar. Bu nedenle olayı anlatanbir bildiri dağıtımı yaptık. Karşıyaka Belediyesi’yle kronikleşmiş bir sorunumuz var. Sivil toplum örgütlerinden,sendikalardan, belediyelerdeki işçilerden ve şu an BDSP’den destek geliyor. 30 Nisan günü işten atıldık. 1Mayıs’ta şantiyedeydik. CHP sosyal demokrat geçiniyor ama işçiden yana değil…”

Düşüncelerini dile getiren diğer belediye işçileri, sendikadan istifa baskısının sadece temizlik ve fen işçilerineyönelik olmadığını, restoranlarda çalışan arkadaşlarının da benzer baskılarla karşı karşıya kaldıklarını belirttiler,direnişi devam ettirme kararlılıklarını duyurdular.

Ziyaret boyunca “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”,“Kent A.Ş. işçisi yalnız değildir!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” sloganları coşkuyla atıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

İzmir BDSP’den Kent A.Ş. direnişine destek ziyareti…

“Yaşasın sınıf dayanışması!”

Kent AŞ işçilerinin eylemleri sürüyor…

“Direne direne kazanacağız!”

16 Mayıs 2009 / İzmir

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 13Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Tariş Bakım’da sorun çözüldü!Birleşik Metal İş Sendikası 9 Nisan 2009 tarihinde

kapatılan İzmir Tariş bakım atölyesinde işçilerin 2aylık ücretleri ve kıdem-ihbar tazminatları ödenmediğiiçin Tariş Genel Müdürlüğü’ne yürüyüş planlamıştı.Birleşik Metal-İş üyesi işçiler 20 Mayıs günüAlsancak Garı önünde toplandı.

Eylem başlayacağı sırada Tariş Genel Müdürlüğüsendikayı arayarak görüşme talep etti. Sendika ileGenel Müdürlük arasında görüşme gerçekleşirken,işçiler sloganlarla bekleyişlerini sürdürdüler.

BMİS Genel Başkanı Adnan Serdaroğlugörüşmenin ardından toplantının sonucu hakkındabilgi verdi. Krizin yarattığı sonuçlardan bahsetti vekrizin en fazla metal işçilerini vurduğunu ifade etti.Ardından Tariş Genel Müdürlüğü ile yapılangörüşmeyi anlattı. Daha önce görüşmeye yanaşmayanTariş Genel Müdürlüğü’nün eylem yapılacağınıduyunca görüşmeye karar verdiğini belirtti.Ödenmeyen ücretlerin 20 Mayıs’ta, kıdem-ihbartazminatlarının en geç 22 Mayıs Cuma günüödeneceği sözünü aldıklarını söyledi. Bu yüzdeneylemi iptal ettiklerini ifade etti. Eyleme desteğe gelenKent AŞ işçilerine teşekkür etti.

Açıklama sırasında işçiler sıklıkla, “Yaşasın sınıfdayanışması!”, “Tariş işçisi köle değildir!”, “İşçilerinbirliği sermayeyi yenecek!”, “Tariş halkındır, halkınkalacak!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber yahiçbirimiz!” sloganlarını attılar.

Kızıl Bayrak / İzmir

Türk-İş’ten zayıf uyarı!Bir süredir Kocaeli merkezli gerçekleştireceği

mitingin hazırlıklarını sürdüren Türk-İş, bağlısendikaların katılımıyla 16 Mayıs günü alandaydı.

Türk-İş’e bağlı Belediye-İş Sendikası’nın KocaeliBüyükşehir Belediyesi’ndeki örgütlülüğünün Hak-İşeliyle tasfiye edilmesi nedeniyle Kocaeli’degerçekleştirilen yürüyüşe yaklaşık 4 bin kişi katıldı.Beklenenin altında bir katılımla gerçekleşen “uyarımitingi”nde Türk-İş’e bağlı sendikalara dönüksaldırıların son bulması istendi. AKP eliylebelediyelere sokulan Hizmet-İş Sendikası protestoedildi.

Türk-İş’e bağlı sendikaların İstanbul, Adapazarı veKocaeli’den sağladığı katılımla gerçekleşen yürüyüşİzmit Merkez Bankası önünde toplanılmasıyla başladı.Kortejlerin oluşturulmasının ardından Sabri YalımParkı’na gerçekleştirilen yürüyüşte Türk-İş’e bağlısendikalardan Tez-Koop-İş, Türk Metal, Belediye-İş,Selüloz-İş, Yol-İş, Deri-İş, Harb-İş, Tek Gıda-İş,Demiryol-İş pankartlarıyla yer alırken, KESK KocaeliŞubeler Platformu da “Yandaş işbirlikçi sendikalarakarşı omuz omuza! Yaşasın sınıf dayanışması”pankartıyla katıldı.

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesi ATV-Sabah grevcilerinin de katıldığı mitingin gövdesiniBelediye-İş, Türk Metal ve Demiryol-İş sendikalarınınkatılımı oluşturdu. Arızlı Konutları depremzedeleri detaşıdıkları dövizlerle eyleme katıldılar.

Yürüyüş kolunun en önünde yer alan Türk-İşpankartı arkasında sıralanan Belediye-İş Sendikası’nınkortejlerinde “Taşeron sendika istemiyoruz!”,“Sendikama dokunma!”, “Büyük güç örgütlü güçtür!”pankartları göze çarptı.

Belediye-İş Sendikası’nın Sabri Yalım Parkı’ndaaçtığı imza standı önünde toplanan kitleye Türk-İşBaşkanı Mustafa Kumlu seslendi. AKP’nin iktidarageldiği günden bu yana Türk-İş’e bağlı sendikalara

karşı benzeri görülmemiş bir saldırı yürüttüğünü veyandaş sendika Hak-İş’i işyerlerine sokmak istediğinisöyledi. Orman-İş, Tek Gıda-İş ve Hava-İşsendikalarının bu saldırıların yaşandığı sendikalarolduğunu belirten Türk-İş Başkanı, sendikadeğiştirmelerin işçilerin özgür iradeleriylegerçekleştirilmediğinin altını çizdi. Kumlu, hükümetede seslenerek “Türk-İş’ten elinizi çekin!” çağrısı yaptı.Kumlu’nun konuşmasının ardından miting sona erdi.

Kızıl Bayrak / Kocaeli

Sefaköy’de ATV-Sabah ziyaretiSefaköy ATV stüdyolarının önünde direnişlerini

sürdüren basın emekçilerine 15 Mayıs günü ATVİşçileri ile Dayanışma Platformu tarafından dayanışmaziyareti gerçekleştirildi. Ziyaret “Yaşasın sınıfdayanışması!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”sloganlarının atılması ile başladı. Grevci ATV-Sabahemekçileri ziyaretçileri grev pankartının önündekarşıladı.

Yapılan ziyarette greve dair gelişmeler ve 27Mayıs’ta görülecek dava ile ilgili bilgi alındı. GrevGözcüsü arkadaşlar, mahkemenin kararından önceböyle ziyaretlerin anlamlı olduğunu belirtip, mahkemesonucunun bildiri ile kamuoyuna duyurulacağınısöyledi.

Ziyaretin sonunda birlikte mücadele etmeninönemi vurgulandı ve dayanışma çağrısı yükseltildi.ATV İşçileri ile Dayanışma Platformu adına eylemeAlınteri, BDSP, Emekli-Sen, Halkevi, ÖDP ve TKPkatıldı.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Kızılay emekçisi yalnız değil!DİSK’e bağlı Dev-Sağlık İş Sendikası, Kızılay Kan

Merkezleri’nde yürüttüğü sendikal örgütlenmemücadelesinde sağladığı hukuki kazanımın ardından,15 Mayıs günü Çapa Kızılay Kan Merkezi önündeeylemdeydi.

“Dev Sağlık-İş” pankartı ve “İşten atmalaryasaklansın!” ve “Sendika haktır, engellenemez!”dövizlerini taşıyan Dev Sağlık-İş üyelerinin yanısıraeyleme destek veren Sinter Metal ve MEHA Giyimişçileri de kendi pankartlarıyla eylemde yer aldılar.

Dev Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanın Kızılay

yönetiminin sendikal örgütlenmeye dönüktahammülsüzlüğünü vurguladığı konuşmasıylabaşlayan eylemde, işe iade davasını kazanan Kızılayçalışanlarının bu davayı sokaklarda ve insanlarınvicdanlarında kazandıkları söylendi.

Basın açıklamasını işten atılan Kızılay çalışanlarıgerçekleştirdi.

Açıklamanın ardından söz alan DİSK GenelBaşkanı Süleyman Çelebi, Kızılay yönetiminin ilkönce sendikaya karşı olduğunu ancak hemen ardındansarı sendikayı gösterdiğini ifade etti ve Kızılay’ıhukukun kararına uymaya çağırdı.

Eylemde, “Sendika hakkımız engellenemez!”,“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Yaşasın sınıfdayanışması!”, “Kızılay bizimdir, bizim kalacak!”,“Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Sinter, Meha işçisi yalnızdeğildir!” ve “Atılan işçiler geri alınsın!” sloganlarıatıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Krize karşı İŞ-KUR önünde eylem!Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’nun (ETUC)

ekonomik krize karşı 14-16 Mayıs tarihleri arasındaAvrupa’nın birçok ülkesinde düzenlediği eylemlerçerçevesinde, DİSK de 15 Mayıs günü Tophane’dekiTürkiye İş Kurumu (İŞ-KUR) İstanbul İl Müdürlüğüönünde eylem gerçekleştirdi.

Sinter Metal işçileri ile direnişteki Meha Giyimişçilerinin de pankart ve dövizleriyle yer aldığıeylemde, “AKP elini emeğimden, ekmeğimden çek!Krizin bedelini ödemeyeceğiz / DİSK”, “Ücret, fazlamesai, tazminat haklarımız gasp edilemez / LC

İşçi ve emekçi hareketinden…

15 Mayıs 2009 / Çapa

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Sınıfa karşı sınıf!14 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Waikiki -Meha Direnişçileri” ve “İşimizi istiyoruz /Sinter Metal İşçileri” pankartları açıldı.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi yaptığıaçıklamada, “kriz var” bahanesiyle temel ihtiyaçmaddelerine zam üstüne zam yapıldığını, kıdemtazminatlarının tırpanlandığını, çalışma sürelerininuzatılmaya çalışıldığını ifade etti. Krize karşı sermayeçevrelerini değil, halkı ön planda tutan çözümlerüretilmesini istedi. Çelebi’nin yaptığı açıklama şusözlerle sona erdi:

“Sorunlar ve uygulamalar her yerde aynı,işverenler kafa ve kasa birliği yapmışcasına her yerdeücretsiz izin, kitlesel işten çıkartma, kıdem tazminatınave işsizlik primine el koyma gibi yöntemler uyguluyor.Yaşadığımız uluslararası bir saldırıdır. Öyleyse işçisınıfının savunması da en az o kadar uluslararasıolmalıdır. Sermaye sözünü söyledi. Şimdi sıraemekçilerde. Emekçiler sözlerini eylemleriyle dilegetiriyorlar bugün dünyanın çeşitli ülkelerinde.”

Eylemde “Krizin faturası patronlara!”, “Yaşasınonurlu direnişimiz!”, “Hükümet uyuma işçiye sahipçık!”, “İşten atmalar yasaklansın!”, “Tazminathakkımız gaspedilemez!”, “Zafer direnen emekçininolacak!” sloganları atıldı.

Eyleme, DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün,Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı AdnanSerdaroğlu ve Genel Örgütlenme Sekreteri Özkan Atarile Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu dakatıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Metro Grosmarket’te anlaşmaMetro Grosmarket ile DİSK’e bağlı Sosyal-İş

Sendikası arasında 3. dönem toplusözleşmegörüşmeleri, Sosyal-İş Sendikası’nın grev kararıalmasına saatler kala anlaşma ile sonuçlandı.

Sendika, Metro Grosmarket ile varılan anlaşmayışu şekilde duyurdu: “İlk 6 ay için %4 ücret zammı,ikinci 6 ay için enflasyon oranında zam, 2. yılın ilk 6ay enflasyon zammı yapıldıktan sonra fiyat endeksiartış oranının %20’si oranında iyileştirme, 2. yıl ikinci6 ay enflasyon oranı kadar zam yapılacaktır. Tabanücreti 680 TL, gıda yardımı 110 TL, varılan mutabakatile çalışan kadroların da korunması, taraflarınhassasiyeti olarak kabul edildi.”

1 Ocak 2009’dan itibaren iki yıl süreyle geçerliolacak TİS’ten yaklaşık iki bin çalışanın yararlanacağıifade edildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sağlık emekçileri uyardıSES Aksaray Şubesi, İstanbul Üniversitesi

Kardiyoloji Enstitüsü’nde yaşanan sorunlara ilişkin 18Mayıs günü Haseki Kardiyoloji Enstitüsü önündebasın açıklaması gerçekleştirdi.

“İnsanca yaşam, demokratik Türkiye!” pankartınınaçıldığı eylemde sağlık emekçileri “Sistemçürüyor, emeğim yok oluyor!”, “Ekipte varız,dönerde yokuz!”, “Sabrımız taşıyor, rektör sözünütut!”, “Herkese eşit ücretsiz sağlık!”, “Ücretsizyemek uygulansın!” dövizlerini açtılar.

SES üyeleri adına basın açıklamasını okuyanSakine Gücüyeter, Sosyal Sigortalar ve GenelSağlık Sigortası Yasası’nın kamu sağlıkhizmetlerini çöküşün eşiğine getirdiğini belirterek,bugün birçok kamu sağlık kurumunda olduğu gibi,İÜ Kardiyoloji Enstitüsü’nde de hizmetlerin durmanoktasına geldiğini söyledi.

Hastane çalışanlarının her ayın 7’sine kadarödenen sermaye payının 18 Mayıs tarihi itibariylesağlık çalışanlarının hesaplarına yatırılmadığıbilgisinin verildiği açıklamada, bu duruma gerekçeolarak “SGK’nın, Kardiyoloji Enstitüsü’nden satınaldığı sağlık hizmetleri karşılığında ödemesigereken parayı ödememesi” gösterildi.

SGK’nın kuruma para ödememesinden kaynaklıhastanede yaşanan sorunlara da değinen Gücüyeter,rektörlüğü uyararak, Kardiyoloji Enstitüsüpersonelinin döner sermaye katkı payını derhalödemeye, sendikaya verdiği sözü tutmaya, çalışanlararasında yaratılan ayrımcılığa son vermeye çağırdı.

Eylemde, tüm personelin döner sermayedenaldıkları katkı payı oranının öğretim üyelerine eşitdüzeyde verilmesi talep edildi. Sağlık emekçileri,2008 yılında hayata geçirilmek istenen “ücretli yemekuygulaması” sırasında çalışanlardan alınan paralarınbir an önce geri ödenmesi gerektiğini belirttiler.Eylemde son olarak, sağlık emekçilerinin taleplerikarşılanmadığı takdirde üniversitelere bağlı birimlerdeiş bırakılacağı ve çeşitli eylemlere başvurulacağıuyarısında bulunuldu.

Basın açıklaması, sağlık hakkı için birleşikmücadele çağrısı ve insanca yaşayabilecek ücrettalebiyle son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Eskişehir SES’ten açıklamaSES Eskişehir Şubesi, 20 Mayıs günü KESK

Toplantı Salonu’nda “Sosyal Güvenlik Haftası”ylailgili basın toplantısı gerçekleştirdi.

SES adına açıklama yapan SES Eskişehir ŞubeBaşkanı Bülent Nazım Yılmaz, 11-17 Mayıs tarihleriarasında kutlanan “Sosyal Güvenlik Haftası” boyuncane kadar iyi bir sosyal güvenlik sistemine sahipolduğumuz, bu sistemin adeta bir devrim niteliğindeolduğu yönlü propagandaların basında yer aldığınıbelirtti.

Çalışanlara mezarda emekliliği reva gören, prim

ödemeden, katkı payı vermeden sağlıkhizmeti almanın imkansız olduğu bu sistemin toplumadayatıldığını söyledi. Bu sistemle toplumunkazanımlarının elinden alındığını vurgulayarak, buyasa ile binlerce çalışanın fiili hizmet süresi zammınınortadan kaldırıldığını, malulen emeklilik ve ölümaylığı bağlanma şartlarının zorlaştırıldığını ve işlerinikaybeden milyonlarca insanın ve ailelerinin sosyalgüvenlik ve sağlık hizmetlerinden yararlanmaolanaklarının elinden alındığını belirtti.

Yıllardır dile getirilen “paran kadar sağlık”anlayışının bu yasayla yaşama geçirildiğinisöyleyerek, 15 Haziran’dan sonra yeşil kartlılardanbile katkı payı alınacağını, sağlık hizmeti almanıngiderek zorlaşacağını ve pahalılaşacağını açıkladı. Buyasaya karşı mücadeleyi sendikal ve toplumsal birsorumluluk ve zorunluluk olarak gördüklerinivurguladı.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Asistanlar: “Herkese iş güvencesi!”Araştırma görevlileri, günlerdir 50/d’ye karşı başlattıkları “Çadır nöbeti”ne devam ederken İstanbul

Üniversitesi’nde bir panel için bulunan YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İzzet Özgenç’i protesto amacıyla İstanbulÜniversitesi Beyazıt Kampüsü rektörlük binası önünde 14 Mayıs günü eylem gerçekleştirdi.

“Bu üniversitede iş güvencesi yoktur!”, “Biz kalıyoruz, YÖK gitsin!”, “İstanbul Üniversitesi araştırmagörevlileri” pankartlarının açıldığı oturma eyleminde “Herkese iş güvencesi!” dövizleri taşındı.

Basın açıklamasında, İstanbul Üniversitesi’ndeki tüm araştırma görevlilerinin 33a maddesine göre atamaişlemlerinin tamamlanması amacıyla başlattıkları iş güvencesi ve akademik özgürlük mücadelesinin devam ettiğisöylendi. İşsizlik kabusuna son vermek için kurdukları çadırın, üniversite mensuplarının özgür kürsüsü olduğuifade edildi.

Basın açıklamasının ardından oturma eylemi gerçekleştirildi. Eylem boyunca, “İzzet Özgenç istifa!”, “Dur dedur de 50d’ye dur de!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Biz kalıyoruz, YÖKgitsin!”, “Doktoralı işsiz olmayacğız!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

15 Mayıs 2009 / Tophane

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Son sözü direnenler söyler... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 15Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Devlet direniş karşısında acz içine düştü…

Bayramtepe’de yıkım saldırısıpüskürtüldü!

Yerel seçimlerin sona ermesi ile birliktesermaye iktidarı pek çok alanda saldırılarına hızverdi. Seçim öncesinde ara verilen “kentseldönüşüm” uygulamaları da bu saldırılar arasındayerini aldı. Ümraniye ve Sulukule’de başlatılanyıkımlar 14 Mayıs günü de Bayramtepe’de sürdü.Ancak bu kez yıkım ekipleri evlerini savunanBayramtepeli işçi ve emekçilerin militandirenişiyle karşılaştı.

Sabah saatlerinde 40 kadar yapıyı yıkmak içinBayramtepe’ye polis eşliğinde gelen yıkımekipleri, bölge halkı toplanmadan önce iki binayıyıkmayı başardı. Bu sırada bir araya gelen işçi veemekçiler barınma haklarına sahip çıkarak düzengüçlerine militanca karşı koydular.

Evlerini savunan emekçilere polisin yanıtı isegaz bombası, cop, tazyikli su ve plastik mermioldu. Sabah 6.00 sıralarında başlayan çatışmaakşam 17.00’ye kadar sürdü.

“Kadınların birkaçını yaralarsak direnişikırarız” hesabıyla saldırıda kadınlar ve çocuklarhedef alındığı için, ilk saldırı sırasında çok sayıdakadın yaralandı. Yoğun biçimde gaz bombasıkullanan kolluk güçleri ilköğretim okulunun içinede gaz bombası attı. 60 kadar öğrenci gazdanetkilendikleri için hastaneye kaldırıldı. Evleriniçine dahi gaz bombası atılması nedeniyle 4 aylıkbir bebek hastaneye kaldırıldı.

Yaşanılan devlet terörünün basında genişçe yeralması ve 1 Mayıs’ın ardından “orantısız güç”tartışmalarının yeniden gündeme gelmesi düzengüçlerini zor durumda bıraktı. Mahallede polisinbasın mensuplarını tehdit ettiği ve “polis gazatıyor” şeklinde haber verilmesini engellemeyeçalıştığı basın organlarında yer aldı.

Valilik ise çözümü bir kez daha “provokatör”yalanına sığınmakta buldu. Polisin mahalledenpüskürtülmesinin ardından açıklama yapan Vali,olayları provokatörlerin çıkardığını söyledi.Sadece bir binadaki kaçak katın yıkılmasınınplanlandığını ancak mahallede toplu yıkımyapılacağının provokatörlerce yayıldığını açıkladı.Oysa sabah saatlerinde iki bina yıkılmıştı!

Vali Güler, basını da olayları yanlışaktarmakla, yanlı ve tek taraflı haber ve görüntüleryansıtmakla itham etti. Yıkıma karşıgerçekleştirilen direniş sırasında aralarında polisamirinin de bulunduğu çok sayıda polisinyaralandığını belirtti.

Polisin okula gaz bombası atmasının sözkonusu olmadığını söyleyen Vali, bombayı daprovokatörlerin attığını iddia etti. Vali Güler, 1Mayıs’ta da göstericilerin bir camiye gaz bombasıattığını ve cemaati provoke ettiğini iddia etmişti.Oysa polis camiye bilinçli olarak gaz atmış vecamide namaz kılanları eylemci kitlenin üzerinesaldırtarak linç girişiminde bulunmuştu.

Tüm bu ciddiyetsiz açıklamalar düzengüçlerinin, işçi ve emekçilerin meşru direnişikarşısında nasıl da acz içinde kaldığını bir kezdaha ortaya koydu. “Provokatör” yalanlarınasığınan devlet sermaye basınında bile ciddiyealınmadı.

“Bayramtepe halkı yalnız değildir!”İstanbul Bayramtepe’de yaşanan yıkım

saldırısıyla ilgili olarak 16 Mayıs günü Eskişehir’deAdalar Migros önünde bir basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Açıklamada, dünya çapında yaşanan ekonomikkrizin emekçilerin yoksulluk ve sefaletini daha daderinleştirmesine ve bunun Türkiye’ye yansımalarınadeğinildikten sonra yıkım saldırısı ve sergilenen terörprotesto edildi. 14 Mayıs günü Bayramtepe’ye yıkımekiplerinin girdiği, emekçilerin yıkıma karşıgösterdiği direnişe polisin azgınca saldırdığı,emekçilerin yaşadığı evlere gaz bombalarının atıldığı,sokakta görülen herkesin tekme tokat dövüldüğü,hatta bir ilköğretim okuluna atılan gaz bombasıylaonlarca öğrencinin zehirlendiği vurgulandı. Onlarcainsanın gözaltına alındığı ve orada yaşayan esnaf veişçilerin darp edildiği belirtildi. Bütün bu saldırılara,baskılara, gözaltılara rağmen emekçilerin kurduğu barikatların aşılamadığı, yıkımın gerçekleşmediği ve saatlercesüren mücadele sonucu devletin geri adım attığı belirtildi. Barınmanın bir hak olduğu ve bu haklı mücadeleninsahiplenildiği vurgulanarak mücadele çağrısı yapıldı.

BDSP, EHP, İHD, ESP, Mücadele Birliği, ODAK ve Halkevleri’nin örgütleyicisi olduğu eyleme yaklaşık 70kişi katıldı. DHF, DPG eyleme destek verdi.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Önce dayak, ardından “provokatör” suçlaması!Yerel seçimlerin geride kalması ile

birlikte sermaye cephesi kentsel dönüşümuygulamalarına hız vermiş ve çeşitli emekçisemtlerinde yıkımlar yaşanmıştı. 14 Mayısgünü Altınşehir’de gerçekleştirilmeyeçalışılan yıkım saldırısı halkın direnişisayesinde iptal edilmişti. Altınşehir’degösterilen direnişi polisin biber gazı, plastikmermi ve cop kullanarak dağıtmayaçalışması tüm basın-yayın organlarında dagenişçe yer almış, Valilik polisi korumakiçin eylemcilerin okula gaz bombası attığıgibi gülünç yalanlara başvurmuştu.

Altınşehir görüntülerinin en akıldakalan yanlarından biri de polisin çevredebulunan bir kişiye önce yumruk, sonratekme atmasıydı. Saldırıya uğrayanHüseyin Pakdemir, kendisini tokatlayan

Emniyet Amiri hakkında şikayetçi oldu. Görüntülerden ve şikayetten rahatsız olan İstanbul Emniyeti ise çareyiPakdemir’in “suçluluğunu” ispatlamakta buldu.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü yaptığı yazılı açıklamada, “Görüntülerde yer alan şahsın oradan geçenherhangi bir kişi değil, söz konusu grubun ön saflarında yer alarak provoke eden kişi olduğu www.iem.gov.tr.internet sitemizdeki fotoğraflardan anlaşılmaktadır.” diyerek Pakdemir’in “provokatör” olduğunu ve bu durumdadayağı hakkettiğini ifade etti. Evlerinin yıkılmasıni istemeyen ve polise karşı koyan kitlenin içerisindePakdemir’in daireye alınarak işaretlendiği pek çok fotoğraf da emniyetin sitesinde yer aldı. Kendileriniyalanlarına fazla kaptıran emniyet yetkilileri fotoğrafları sunarken “Altınşehir olayının provokatörüne aitfotoğraflar” ifadesini kullandılar.

Evlerinin başlarına yıkılmasına karşı direnenler önce tekme tokat dövülüp ardından da “provokatör” ilanediliyor. Bu düzene karşı mücadele eden, direniş yolunu tutan herkesin provokatör ilan edileceğinin itirafıdıryapılan açıklama.

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Mevzi direnişler ve önderlik müdahalesi16 H Kızıl Bayrak H Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

CMYK

Mevzi direnişlerin güncel anlamı

Bugün tek tek işyerlerinde gerçekleşmekte olandirenişler ileri sonuçlar yaratacak potansiyeller taşıyor.Çünkü yıllardır yaşanmakta olan mevzi direnişler, hemiç süreçleri, hem de dışını etkileme gücü bakımından,kriz koşullarının etkisi altında yepyeni bir boyutkazanmış bulunuyor.

Düne kadar sendikalaşma, ücret zammı, sosyalhaklar vb. nedenlerle işten atılan bir işçi, bir şekildeyeni bir iş bulacağı umudu taşıyordu. İşsizlikrakamlarının her geçen gün büyümesi de bualgılamayı pek etkilemiyordu.

Bunda burjuvazinin işçi sınıfına yönelik, özellikle‘91 kırılmasının ardından gerçekleştirdiği saldırılarınyarattığı sonuçların belirleyici bir payı var. KİTözelleştirmelerinin yığınsal tensikatlar,örgütsüzleştirme ve taşeronlaştırmalar eşliğindebaşarıyla uygulanması, özel sektörün de bu süreçtetaşeronlaştırmayı en üst düzeye çıkarması, işçi sınıfıiçindeki göreli ayrıcalıkları neredeyse tümüyle silipyok etti. ‘70’lerin sonlarında hız kazanan neo-liberalsaldırılar, bugüne dek işçi sınıfının bilinç, örgütlenme,mücadele deneyimi vb. alanlardaki tüm birikimindemuazzam tahribatlar yarattı. Bunun son 15 yıldakiifadesi ise, esnek üretimin, kuralsız sömürünün adımadım yerleşmesi oldu. Türkiye’de 2000’li yıllaragirildiğinde, yapısal krizin yolaçtığı devreselsarsıntıların da yardımıyla sermaye yeni hamlelerebaşvurdu. Bunların en önemlilerinden biri, fiili olarakuygulanan esnek üretim, taşeronlaştırma, işçisimsarlığı vb.’nde ifadesini bulan kuralsız sömürününyasal kılıflara da büründürülmesi oldu. Ortalamaücretlerin açlık sınırının yarısı kadar olan asgari ücreteyaklaştığı, temel sosyal haklarda, çalışma koşullarındapek bir fark kalmadığı için, bir işten diğerinekoşturmak çok fazla sorun olmadı.

Bugünün kriz koşulları ise herhangi bir umuttaşıma olanağını da ortadan kaldırdı. Bu durum, krizkoşullarının yanı sıra, işçi sınıfının en geri savunmahattında duruyor olmasından da beslenmektedir. Buhatlar, sınıf mücadelesinin son 30 yıllık seyritarafından belirlendi. Gelinen yerde örgütlülükleridağıtılmış, zamanında mücadele süreçleri içindeyetişmiş öncüsü biçilmiş, üretim sürecinde dahi fiili veyasal olarak parça parça edilmiş olan işçi sınıfı,saldırılara göğüs germeyi başaramamıştır.

Bugünkü mevzi direnişler, hem yitirilen umutlarhem de göğüslenememiş olan saldırılar gerçeğigözetilerek anlaşılabilir.

Sınıf hareketinin temel engeli

Sınıf hareketinin gelişmesinin önündeki en önemliengel, ne tek başına düzenin zor ve baskısı ne deeylemlerin icazetçi-barışçıl karakteriydi. Tarihiboyunca sayısız kez siyasal ifadeler kazansa da, birçokkez sermaye düzeniyle siyasal düzlemde karşı karşıyagelse de, işçi hareketi hiçbir zaman bağımsız birsiyasal kimlik kazanamadı. Bazı anlamlı çıkışları biryana bırakırsak, bunun temelinde, temel iktisadi-sosyal haklar için mücadelenin yasal çerçeveyiaşamaması gerçeği yatıyor. Öncüsünün biçildiği,

sendikal örgütlülüğünün dağıtıldığı, organik olarakparçalandığı koşullarda, ister genelde gelişsin, istermevzi kalsın, işçi eylemlerinin başlangıç adımlarındadüzen icazetini temel alması doğaldır. Gelişmeyebaşlayan hareketin nasıl bir seyir izleyeceği iseherşeyden önce önderliğine bağlıdır.

Tam da bu noktada, sermayenin işçi hareketiiçindeki en önemli barikatı olarak sendika bürokrasisiher seferinde oynaması gereken rolü oynadı. ‘91’dekisaldırılarda, sınıfın ‘93-‘95 dönemindeki savunmaçabalarında nasıl uğursuz bir rol oynadıysa, ‘94 5Nisan Kararları’yla birlikte iyice tırmanışa geçenözelleştirme saldırısında nasıl kusursuz bir uşaklığıngereklerini yerine getirdiyse, ‘98 sonbaharında, ‘99yazında ve sayısız mevzi direnişte de aynı misyonuyerine getirdi. Bürokratlar şebekesinin sayısızihanetine, sermaye düzenine yaptığı paha biçilmezhizmetlere rağmen, sendikal örgütlülük işçi sınıfınezdindeki önemini yitirmedi. Hiçbir dönem bağımsızbir siyasal hareket düzeyine çıkamamış, siyasal birönderlikle buluşamamış, kendisi de siyasal önderlikkapasitesi oluşturamamış işçi sınıfımız için sendikalar,yegâne örgütlülükler olarak görüldü. Sendikaların aşırıkan kaybı yaşadığı ve sendikal ihanetin döne dönesergilendiği son 15 yılda dahi sendikal bürokrasinindenetiminin aşılamaması, sendikalara olan bubağımlılığın göstergesidir.

Bundan dolayıdır ki, sermayenin saldırılarınınücret ve diğer ekonomik haklarda büyük kayıplara yolaçtığı dönemlerde, sendikal örgütlülükteki çözülmeyerağmen, işçilerin çoğu yerde siyasal bir önderlikmüdahalesi olmaksızın başgösteren sendikalaşmaçabaları yaşandı. Denilebilir ki, son 15 yılda işçihareketinin en belirgin biçimi, iktisadi haklarınkorunması-kazanılmasıyla eşdeğer görülensendikalaşma eğilimi ve kapitalistlerin sendikalaşmagirişimlerine yönelik saldırılarına karşı direnişlerolmuştur.

Bağımsız siyasal sınıf hareketi için

bürokrasiden temizlenmiş sendikal mevziler

Komünistler erken bir evrede, bağımsız bir siyasalsınıf hareketi geliştirme mücadelesinin sendikalarıbürokratik şebekeden temizleme çabasıyla birleşmesigerektiğini saptamışlar, bu çabadaki başlangıçdayanağının ise işçi sınıfı içindeki söz konusu iktisadi-sendikal eğilim olduğunu belirlemişlerdi. ‘91kırılmasının ardından yaşanan tensikatlardankurtulmuş öncülerin ara kademe sendika bürokrasisitarafından reformist-icazetçi bir çizgidekötürümleştirilmesi, bu dinamiği özellikle önemli halegetirdi. Sendikalarda güç olmadan sendikabürokrasisinin denetimini kırmak, bu denetimikırmadan sınıf hareketini bağımsız bir siyasal gücedönüştürmek mümkün olmadığı içindir ki, sınıfiçindeki çalışmamızın odağına bağımsız tabaninisiyatiflerini örgütlemeyi koyduk. Zira tek tekfabrikalarda, temel sanayi havzalarında ve belli başlısektörlerde taban inisiyatiflerinin ifadesiörgütlenmelere yaslanmadan sendikal mevzileribürokrasiden arındırmak olanaklı değildir.

Bu nedenle, ister sendikalı işyerlerinde isterse

Mevzi direnişler ve önderlik müdahalesi

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Mevzi direnişler ve önderlik müdahalesi Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009 H Kızıl Bayrak H 17

CMYK

sendikalaşma eğiliminin dışa vurduğu işletmelerdeolsun, sınıfın bağımsız taban inisiyatifini geliştirerektaban örgütlülüklerini inşa etmek, sendikalbürokrasinin denetimini parçalamanın, gidereksendikalarda güç olmanın temel bir boyutu olarak elealındı. Bu çerçevede, iktisadi-sendikal haklarıkorumaya dönük hareketliliklerin ya da sendikalaşmaeğiliminin kendini sıklıkla dışa vurduğu orta ölçekliişletmeler, taktik planda temel hedefler olaraktanımlandı. Partimizin özdeneyimleri temel alınarak,sendikalaşma eğilimine-dinamiğine müdahaleninsomut çerçevesi ve pratik hattı ayrıntılıdeğerlendirmelere konu edildi.

Fabrika direnişlerinde işgal boyutu

Bugün, bu değerlendirmelerde ortaya konulansomut müdahale hattının çok daha pratik bir önemkazandığı bir evredeyiz. Son dönemde yaşanan fabrikaeylemleri, hem sınıfın birbirinden etkilenme boyutuna,hem de eylem biçimleri açısından son yıllarınuyuşukluğundan çıkıldığına işaret ediyor. Sendikabürokrasisi de, kapitalizmin krizinin iyice gündemeoturduğu şu günlerde, işten atmalara ve fabrikakapanmalarına karşı “işyerini terk etmemek” gibieylem biçimlerini önermek zorunda kalabiliyor. Fakatbu bürokratlar için, bir tavrı açıklamak ile bu tavrıkoymak arasında her zaman derin bir mesafe olduğubilinmektedir. Sendikal bürokrasinin herhangi birkesiminden fiili-meşru eylemlere ve mücadele hattınagerçek anlamda sahip çıkmalarının beklenemeyeceğiaçıktır.

Yaşanan eylemler, fiili-meşru mücadele çizgisindebir hareketliliğin geliştiğini gösterirken, bu gerçekleribir an olsun akıldan çıkarmamak, sınıf hareketinemüdahale görevlerimizin genel çerçevesine bağlıkalmak çok daha yakıcı bir önem kazanıyor. Ortaölçekli bir metal fabrikası olan Sinter Metal’de,sendikal bürokrasi ciddi bir örgütlenme çalışmasıyürütmediği, işçiler kendi çabalarıyla örgütlenmeyibaşardıkları halde, patronun saldırısı fabrika işgaliyleyanıtlanabildi. Burada, sendikanın “işyeriniterketmeme” yönünde tutum alması ve hiçbir önhazırlık, bilinçlenme vb. sözkonusu değilken işçilerinbu çağrıya olumlu karşılık vermeleri önemlidir.İcazetçi-bürokratik sendikal yönetimin hızla kontrolaltına aldığı bu dinamizm, aynı hızla eritiliptüketilebileceği gibi, daha ileri eylemlerintetikleyicisine de dönüştürülebilir. Orta ölçekli birfabrikada oldukça kısa süren bir militan eylemin dahibu dönemde ne tür etkiler yarattığı, gerek ilerikesimlerin verdikleri tepkilerden, gerek o dönemdegündemde olan diğer eylemlerdeki tavırlardangörülebilir. İşgal cüreti, o dönem direnişte olan Ünsataşeron işçileri, Sinter’le aynı gün direnişe başlayanGürsaş işçileri, işten atma karşısında Pirelli işçileri,ücretleri verilmeden atılan bir grup Opsan işçisitarafından da sahiplenilmiştir. Buralarda işgaleylemlerinin çeşitli zayıflıklardan, özellikle de kollukgüçleri devreye girer girmez bitirilmesinden çok, bucüretin gösterilmiş olması önemlidir.

Güncel planda kavramamız gereken halka, işçihareketinin fiili-militan biçimlere kapı aralayan bu

yanıdır. Kapitalizmin giderek şiddetlenecek olan kriziişçi ve emekçi kitlelere daha da büyüyen bir faturaolarak yükleneceği için, gerek bu tür mevzidirenişlerin yaygınlaşması, gerekse genel ve merkezieylemliliklerin artması kaçınılmazdır. Sınıf ve emekçikitle hareketi payına, 2007 1 Mayısı’nda başlayıp2008 yılı boyunca süren hareketililik de bunun işaretisayılmalıdır.

Geri dönemin etkilerinden kurtulmak

Bugün, sınıf hareketi payına oldukça ağır ve sancılıgeçen yılların yarattığı olumsuz etkilerden sıyrılmak,bu direnişlere sağlıklı bir temelde müdahale etmeninönkoşuludur. Dün sınıf hareketi düzen içi kanallardaoyalanabilirken, aslında işçi kitleleri düzenden fazlabir beklenti içinde olmadıkları halde onun ideolojikhegemonyasının da etkisiyle her şeye rağmen umuttaşıyabiliyorlarken, bugün artık bunun olanağıkalmamıştır. Düne kadar düzen karşıtı propagandayla,devrimci sosyalist ajitasyonla arasına konulmuş kalınçizgiler, bugün sistemin yaşadığı sarsıntı nedeniylegiderek artan bir ivmeyle aşınıyor.

Bir dönem boyunca sınıf çalışmamızın bu“çizgileri” gereğinden fazla gözettiğini söyleyebiliriz.Hatta, tasfiyeciliğin-reformizmin baskın olduğu, işçikitlelerinin bilinç planında en geri düzeye savrulduğubu dönemde, mücadeleye katılmış genç kuşaklarda yeryer çarpık bir sendikalist-ekonomist anlayış bileoluşabilmiştir. İşçi kitlelerinin verili bilinç veörgütlülük düzeylerini gözetmek, karşıt güçlerindemagojik propaganda ve manevralarına malzemevermemek adına, devrimci siyasal propaganda,ajitasyon ve örgütlenme aşamalı bir süreç olarakgörülebilmiştir.

Yer yer ortaya çıkabilen bu zaafiyette, devrimcisosyalist propagandanın kendi içinde soyut bir siyasalmüdahale olarak anlaşılması önemli bir rol oynamıştır.Oysa, kitle mücadelesinin en ileri biçimler kazandığı

dönemlerde bile, ekonomikmücadele ile siyasal mücadele organik bir ilişki içindesürekli birbirini besleyerek ilerler. En devrimcidönemlerde dahi, somutu yakalayamayan, somutlabağı olmayan bir siyasal propaganda kitleler nezdindebir karşılık bulamaz. Öte yandan, kitle hareketinin engeri olduğu dönemlerde dahi devrimci siyasalajitasyon ve propagandanın yürütülebilmesi, fakat yinekitleleri en geriden bile olsa somut duyarlılıknoktalarından yakalayabilmesi gerekir. Bu yapılmadığıtakdirde, kitlelerin verili bilinci ve örgütlülük düzeyi,bilinen kitle kuyrukçuluğunun, bu ülkedeki en ileriifadesiyle EMEP oportünizminin dayanağı halini alır.

Siyasal önderlik iddiası

Partimizin her düzeyde sınıf hareketine, konumuzitibariyle mevzi direnişlere, fabrika eylemlerinemüdahalesinin çerçevesini, siyasal önderlik iddiasıbelirler. Bu iddianın somut karşılığı, sınıfın politikbilincini geliştirmek, onu siyasal mücadele alanınaçıkarmaktır.

Demek oluyor ki, bir sendikalaşma çalışmasıyaparken, bir fabrika direnişine müdahale ederken, bir

Mevzi direnişler ve önderlik müdahalesi

19 Mayıs 2009 / Ümraniye

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Mevzi direnişler ve önderlik müdahalesi18 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

sanayi havzasında yasal-illegal çeşitli araçlarıkullanarak çalışma yürütürken temel amacımız,işçi kitlelerini çeşitli talepleri üzerinden sermayedüzenine karşı mücadeleye çekmek, kendiözdeneyimleri temelinde eğiterek devrimci iktidarsavaşımına kazanmaktır. Bunun somut anlamı,partinin işçi hareketi içinde mevziler kazanarakbir güç haline gelmesi ve öncüsünü kendi çatısıaltında örgütlemesidir. Açıktır ki bu, düzenin hertürlü etkisine karşı mücadeleyi kaçınılmaz kılar.

Sınıf çalışmamızın dönemsel yönelimleriçerçevesinde sendikalaşma eğilimine müdahaleözgülünde de sorun bu perspektifle elealınmaktadır. Bu sürece önderlik müdahalesinde,işçi kitlelerinin kapitalist patronlara karşı olduğukadar sendikal bürokrasiye karşı da hazırlanmasıve eğitilmesi, sağlam bir örgütlenmenin başlıcagereklerinden biridir. Zira ancak bu yollasendikalaşma eğilimi, bağımsız taban inisiyatifiniyaratmanın dayanağına dönüşebilir. Ve yine ancakfabrikalarda böylesi örgütlülüklere/mevzilereyaslanılarak sendikalar, bürokrasinin elindeykendahi sınıf mücadelesinin hizmetine koşulabilir.

Bu yaklaşım mevzi işçi direnişleri açısındanda geçerlidir. Burada, işçilerin en geri biçimlerdekalsa bile hareket-eylem halinde olmasınınyarattığı olanaklar temel dayanağımızdurumundadır. Eylemliliğin işçi kitlelerindeyarattığı muazzam değişim potansiyeli, toplumundiğer katmanlarında kolay kolay görülemez.Bilinçlenme ve örgütlenme bakımından bazen biranın, bir günün dahi sayısız güne bedel olduğu, ençarpıcı haliyle işçi eylemlerinden görülebilir.Eylem halindeki işçi kitlelerindeki bu değişimdinamizmini kavrayamayan, sendikal bürokrasiperdesinden kaynaklı göremeyenler, ne tür birimkanla karşı karşıya olduklarını da anlayamazlar.

Siyasal önderlik müdahalesi öncelikle buolanağı temel alır. İçeride hiçbir bağımız yokkendahi geçmişteki işçi direnişlerine, örgütlüyerlerdeki grevlere müdahalemizin, içerde ilişkisiolan siyasal çevrelerin çok daha ilerisinde etkileryaratmasının temelinde, bu olanağı isabetli birşekilde değerlendirmek vardır.

Siyasal müdahalenin bazı güncel gerekleri

Mevzi direnişlere müdahale çerçevesindeyapılması gerekenler nelerdir?

Her şeyden önce partinin ve direnişe müdahalegöreviyle karşı karşıya olan yerel örgütünün, güçyoğunlaşmasına gitmesi gerekir. Bu, bazı işlerinaksaması pahasına olsa bile başarılmakdurumundadır. Kaldı ki, bugünün koşullarında birfabrika direnişine müdahale, gerçekte sınıfhareketinin geneline yönelik bir müdahaledir.Dahası parti örgütünün hem genel planda hem deişçi hareketi içindeki etkinliği açısından atılımyapmasının, sanıldığından da elverişli zeminidir.Dolayısıyla, olağan işlerdeki bazı aksamalaraldatıcı olmamalıdır.

Güç yoğunlaşması, şekilsiz ve dağınık birmüdahalenin önüne geçme olanağı sağlayacaktır.Böylece, direnişlere/eylemlere müdahaleihtiyacına uygun yapılanmalara gidilebilecektir.Örneğin direnişçi işçilerle gündelik bağ kurmak,direnişi farklı fabrika ve işletmelerdegündemleştirmek, olanaklı olan işyerlerindeeylemli dayanışmalar örgütlemek, aileler ve çevresemtler başta olmak üzere toplumsal destekleriniörmek, mali vb. ihtiyaçlar başta olmak üzereyaygın bir dayanışmayı örgütlemek vb. gibi genişbir işbölümü alanı sözkonusudur.

Bu zeminde bir siyasal önderlik, bir yandandirenişin kilitleneceği somut hedefleri ve

doğrultuyu belirlerken, diğer yandan gün gündirenişin nabzını tutmamızı ve gelişmelerezamanında müdahale etmemizi sağlayacaktır.Geçmiş deneyimlerimiz, merkezi yayınlarımızınyanı sıra özgün yayınların da bu konuda hayliişlevsel olduğunu göstermektedir. Burada temelhedefimiz, direnişin işçilerin bağımsız iradesialtında yol almasını sağlamak olmalıdır. Zira, enileri olduklarını iddia eden sendikal yönetimlerdahi bürokratik mekanizmadan bağımsız hareketedememekte, bürokratik-icazetçi anlayışınkendilerine özgü bir versiyonu olmanın ötesinegeçememektedirler. Bu yüzden, başlangıçtakialdatıcı görüntüye rağmen, işçilerde hızla birgüven sorununun baş göstermesi kaçınılmazolmaktadır. Zamanında müdahale edilmemişolması nedeniyle işçilerdeki hoşnutsuzluk geneldebir kırılmaya yolaçarken, zamanında gerçekleşenmüdahaleler ise işçilerin yönünü bu müdahaleninsahiplerine çevirecektir. Burada unutulmamasıgereken, politikalarımızı yaymak konusundakiısrarımızın işçileri politikalarımıza kazanmanıntemel bir koşulu olduğudur.

Direniş sürecinin, birebir ilişkilerle olsun,çeşitli araçların değerlendirilmesi üzerinden olsungerçek bir eğitim-bilinçlenme imkânınadönüştürülmesi, müdahalenin bir başka temelyönü olmak zorundadır. Yayınlarımız başta olmaküzere tüm günlük müdahale araçlarımız, önceliklegüncel toplumsal gelişmeleri direnişçi işçilerineğitimine konu edilebildikleri koşullarda başarılıolabilir. Buna salt kendi imkânlarımız üzerindende bakmak gerekmiyor. Eğitsel, kültürel, sanatsaliddiası olan ilişkilerimizi direnişçi işçilerlebuluşturmak, iki tarafa yönelik olarak da siyasaletkinliğin pekişmesini sağlayacaktır. Dahası, birdirenişin en önemli kazanımının bilinç veörgütlülük alanında olacağını her işçiyekavratabilmek, bir yenilgi durumundan dahikazanımla çıkmanın kriteridir.

Sendikalaşmalarda olduğu gibi mevzidirenişlerde de sorun hiçbir zaman iktisadimücadele sınırlarında ele alınamaz. Sınıfındevrimci partisi olarak en asli görevimiz, herolanağı devrimci siyasal müdahalenin hizmetinekoşmaktır. Bunun bir yanı işçilerin kitleseldevrimci eğitimi için çabalamak iken, bununlayakından ilişkili diğer yanı, direnişin öncüleriniparti politikalarına ve çizgisine kazanmak,mümkünse parti saflarında örgütlemektir. Bunun,politikayı öncülerle birlikte oluşturmayı, onlarlabirlikte uygulamayı gerektirdiği açıktır. Bağımsıztaban inisiyatifi, bunun ayaklarından biri olarakbağımsız işyeri komitesi çabamızın hedeflerindenbiri de budur zaten. Yanısıra parti adına da sözsöyleyen, partinin çeşitli gelişmeler karşısındakitutumunu da işleyen bir propaganda düzeyigereklidir. O yüzden, böylesi işçileri bilinçli biryönelimle parti propagandasının muhataplarınadönüştürmek, sendikalaşma, direniş, grev, TİS vb.süreçlere müdahalemizin en asli boyutusayılmalıdır. Zira bu tür süreçler bunun en uygunmomentleridir. Ya sonuç üretecek şekildedeğerlendiririz ya da geride hiçbir iz ve kazanımbırakmadan geçip giderler.

Bugün bu süreçleri politik ve örgütsel planapratik kazanımlara dönüştürememek, aşılabiliryetersizliklerin değil kaba bir zafiyetin ifadesiolacaktır. Zira bugün mevzi eylemler, grevler,direnişler şahsında gündeme gelen olanaklarıyeterince değerlendiremediğimiz koşullarda, dahaileri siyasal önderlik görevlerine hazırlıklıolmamız da mümkün olamayacaktır.

(TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’in Mart‘09 tarihli 257. sayısından alınmıştır...)

SSGSS saldırısı yıkıcı sonuçlarını kadınve çocuklar üzerinde gösteriyor...

Ücretsiz muayene ve doğumhakkı gaspedildi!

Sağlık ve sosyal güvenlik alanlarını özel sektörün insafınaterk eden Sosyal Güvenlik ve Sağlık Sigortası (SSGSS)Yasası, öncesinde anlamlı tepkilerin yükseltilmesine rağmen1 Ekim 2008’de yürürlüğe girmişti. Yasa geçmeden önceçeşitli eylem ve etkinlikler yapılmış, ancak yeterli olmamıştı.Ne yazık ki yasa geçtiği için mücadele de güncelliğiniyitirmişti. Ancak yasanın tüm yıkıcılığıyla işçi ve emekçilerinyaşamını nasıl olumsuz etkilediği her geçen gün daha netortaya çıkmakta, SSGSS karşıtı mücadelenin güncelliğinikoruduğunu hatırlatmaktadır.

Bu yasa genel olarak tüm işçi ve emekçileri geleceksizliğeiten, sağlıklı ve güvenli bir yaşamın gereklerini ellerindenalan bir yasadır. Sağlığı paralı hale getiren, hastaları müşteri,hastaneleri ticarethaneye çeviren SSGSS Yasası ile yoksulemekçilerin sağlık hakkı gasp edilmiştir. Eğer sigortakapsamında değilseniz para ödemek zorunluluğu getirilmiştir.Krizi bahane eden patronlarsa çoğu durumda işçi veemekçileri sigorta hakkından mahrum çalıştırmaktadır.İşsizlikle, yoksullukla boğuşan emekçilerin hastaneye gitmesimümkün değildir, gitse bile tedavi için ne ilaç ne de diğergerekleri karşılayabilecek ekonomik durumu yoktur. Buyasayla işçi ve emekçiler ailesiyle birlikte büyük bir yıkımaitilmektedir.

SSGSS’nin yıkıcı etkileri aşama aşama hayatayansımaktadır. Bu yasanın getirdiği son “yenilik” ise anne veçocuk sağlığı açısından önemli olan ücretsiz hamilelikhizmetleri uygulamasının ortadan kalkmasıdır.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) güvencesi olmayanhamilelere ücretsiz muayene ve doğum uygulamasıkaldırılmıştır. Uygulamanın iptaline kadar, hamileliğinbaşladığı tarihten itibaren tekil hamilelikte ilk 8 hafta, çoğulhamilelikte ise ilk 10 hafta sosyal güvencesi olmayankadınların muayene ve doğum masraflarının SGK tarafındankarşılanacağı belirtiliyordu. Bu madde kapsamında herhangibir sosyal güvencesi olmayan hamilelerin, tekil hamilelikteilk 2 ay, çoğul hamilelikte ilk 2,5 aylık muayeneleri vetedavileri SGK tarafından karşılanmaktaydı. Tüm sınırlılığıortada olan bu uygulama bile şimdi tamamen kaldırıldı.

Bu uygulamanın kaldırılmasıyla işçi ve emekçi sınıfınkadınları olumsuz etkilenecektir. Uygulamanınkaldırılmasıyla, emekçilerin daha doğmamış bebeklerininsağlıklı yaşam hakkı elinden alınmaktadır. Anneler teçhizatlıbir hastanede doğum yapma imkânından mahrumkalmaktadır. Oysa, ücretsiz muayene ve doğum uygulamasıtemel haklardan biridir. Bu uygulama kapitalizmin vahşiyüzünü tüm çıplaklığıyla göstermekte, analık üzerine sarfettiği söylemlerin sahteliğini ortaya koymaktadır.

Sosyal güvencesi olmayan kadınlar için ücretsiz hizmetuygulamasının kaldırılması önümüzdeki günlerde anne vebebek ölümlerinin artmasıyla kendisini hissettirecektir. Buuygulama SSGSS Yasası nedeniyle bizleri nasıl büyükyıkımların beklediğini göstermektedir. Yaşam hakkını açıktangasp eden bu yasaya karşı “Herkes için ücretsiz, nitelikli vekolay ulaşılabilir sağlık hizmeti” talebiyle mücadeleyükseltilmelidir. Özellikle emekçi kadınlar ana olmaktankaynaklı haklarına ve çocuklarının geleceklerine sahipçıkmak için bir adım öne çıkarak, talepleriyle mücadelede önsaflarda yerlerini almalıdır.

* SSGSS yasası iptal edilsin!* Herkese parasız sağlık hizmeti!* Tüm çalışanlar için genel sigorta!* Kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreş ve

emzirme odaları açılsın! * Kadın işçilerin ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde

çalıştırılması yasaklansın! * Doğumdan önce ve sonra üçer aylık ücretli izin tıbbi

bakım ve yardım!

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Kriz ve emekçi kadın... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 19Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Ekonomik krizin işçi ve emekçiler üzerindeki tümyıkıcı etkileri artarken, kadın emekçiler ise dahaderinden etkilenmeye devam ediyor. Her zaman olduğugibi kriz dönemlerinde de kadına biçilen toplumsalyaşamdaki rol kapitalistlerin krizi bir “fırsata”dönüştürmelerini kolaylaştırmaktadır. Her geçen günkrizin ağır yükü kadınların omuzlarına binmekte, krizinen mağdurları kadınlar olmaktadır.

Geçtiğimiz Şubat ayında Devlet Bakanı KürşadTüzmen, katıldığı bir sempozyumda, kadınlarıkastederek şunları söylemişti: “Sizler olmadan bu kriziatlatmamız mümkün değil. Hem evlerde hem deişyerlerinde kadınların desteğiyle krizden çıkabiliriz.”Bu sözleri hatırlatmamızın sebebi, krizin faturasının işçive emekçi kadınlara ödetildiği gerçeğinin başka birvesileyle de olsa bir devlet bakanının ağzından dökülmüşolmasıdır.

Kapitalistlerin “fırsatçılığı” kendisini, öncelikleçalışan kadın olmak üzere eve “mahkûm” ettikleri tümkadınlar üzerinden gösteriyor. Kadın emekçiler, gericikültürel yapının diğer baskıcı unsurları yanında, eğitimaçısından geri bıraktırılmış olmaları, ev ve çocukbakımının “kadın işi” olarak görülmesi vb. nedeniyleçalışma yaşamında oldukça zorluklarla karşılaşmaktadır.Bu nedenle kadın emekçiler daha çok güvencesiz işlerde,geçici taşeron firmalarda iş bulabilmektedir. Kapitalistlerkadının toplumsal yaşamda ikincil rollerini kullanarakonu ucuz işgücü olarak kullanmaktadır. Kadın emeğininyoğun sömürüsü üzerinden patronlar kârlarına kâreklerken, kadının omuzlarındaki ikili yükse giderekartmaktadır. Kadının çalışma yaşamına katılımınıkolaylaştıran örneğin kreş, doğum izni uygulaması vb.haklar patronlarca uygulanmamaktadır. Zaten çoğuzaman bu nedenlerden dolayı kadın emekçiler birçokişkolu için tercih edilmemektedir. Kadın emekçilerinçalışma yaşamında karşılaştıkları bu sorunlar onların krizgibi dönemlerde ilk elden gözden çıkarılabilir olmasınaya da daha da kötü koşullarda yoğun emek sömürüsünemahkûm edilmesine neden olmaktadır.

Kriz dönemleri, “eve” geri gönderilen ya da zatenhep “eve” mahkûm edilmiş kadınlar için evdeki “iş”yükünün de artması demektir. Çünkü artan yoksullukkoşullarına karşı “kemer sıkma” işi daha çok kadınemekçilerin omuzlarındadır. Evin geçimini sürdürme işikadınların sıkıntılarını katlamaktadır. Temel tüketimmaddelerine yapılan zamlar altında daha ucuz beslenmekoşullarını yaratmaya ve çoğu şeyi evde üretmeyeçalışmak kadınların yaşamını ayrıca zorlaştırmaktadır.

Bu konuda değinilmesi gereken bir diğer konu ise,evdeki kadını “çalışabilir işgücü” olarak görmeyen gericiegemen anlayış sonucu kadınların kriz dönemlerindeevlerine dönmelerinin “doğal” karşılanmasıdır. Bu gericizihniyet kapitalistlerin oldukça işine gelmektedir. Busayede “işgücüne katılabilir toplam insan sayısı” düşükgösterilmekte, resmi işsiz sayısı düşük tutulmaktadır.

Gerici-dinci partiye göre, “kadının esas yeri” evidir!Geçtiğimiz aylarda devlet bakanı Mehmet Şimşek biraçıklamasında, kadınların iş başvurusunda bulunmaksuretiyle işgücü piyasasına dâhil olup işsizliği artırdığınısöyleyerek, bu gerici zihniyeti açıkça dışa vurmuştu.Aynı gerici zihniyeti ortaya koyan bir başka örnek ise,Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun iş isteyenkadınlara, “evdeki işler size yetmiyor mu?” yanıtıdır!

Kapitalizmde kadın emekçiler için yaşamın ne kadarzor olduğu kriz koşullarında daha net görülebilmektedir.Kriz dönemlerinde sadece artan işsizlik, yoksulluk değilşiddetin ve yozlaşmanın çeşitli biçimleri de kadınlarıoldukça olumsuz etkilemektedir.

Kapitalizm kadın emekçilere sömürü ve sefalet dolubir yaşamdan başka bir gelecek vaat etmemektedir. Bunedenle tek seçenek kadın emekçilerin bu düzene karşımücadele yolunu tutmasıdır. Kapitalizmden kaynaklıtüm sorunlara karşı yürütülen mücadele ile insancayaşamın koşulları elde edilebilir. Kadın emekçiler ancakerkek sınıf kardeşleriyle birlikte geleceklerini yenidenkurabilirler. Açlık tehlikesi olmadan, sömürülmeden,çocukları ve kendileri için kaygı duymadıkları birgelecek ancak sosyalizmle mümkündür.

Kriz derinleşiyor, sorunlar büyüyor, emekçi kadınlardaha çok etkileniyor...

İnsanca bir yaşam vegüvenli bir gelecek için

daha çok mücadele!

Emekçi Kadın Komisyonları’ndanseminerler...

“Kriz ve emekçikadınlar”

Emekçi Kadın Komisyonları, 13-17 Mayıstarihleri arasında İstanbul’un farklı bölgelerinde“Kriz ve emekçi kadınlar” başlığı altındaseminerler düzenledi.

Seminerler emekçi kadın çalışmasındayoğunlaşmak, krizin sonuçlarına ve kadınlarüzerindeki etkilerine karşı bir bakış oluşturarakmücadelenin yol ve yöntemlerini tartışmakamacıyla gerçekleştirildi.

Kartal, Ümraniye, Sefaköy, Esenyurt veGOP’da gerçekleştirilen seminerler, Emekçi KadınKomsiyonları çalışanlarının yanısıra daha geniş birbileşene sunuldu.

Canlı tartışmaların yapıldığı seminerlerde,öncelikle seminerlerin hangi ihtiyacın ürünü olduğuanlatıldı. Ardından krizin kadınlara yansımaları elealındı. Kadınların krizden nasıl etkilendikleri vekrizin nasıl öncelikle kadınları vurduğu güncelörnekler üzerinden anlatıldı. Krizin kadınlaraetkileri istatistiki veriler de kullanılarak ele alındı.

Yanı sıra krizin siyasal sonuçlarına değinildi veırkçılık, gericilik, şiddet, yoksulluk ve fuhuşunboyutlanmasına yol açan etkileri üzerinde duruldu.

Sunumun ikinci bölümünde krizin kadınlarüzerindeki etkilerine karşı yapılması gerekenlertartışıldı. Krizin karşı mücadelede tabanörgütlülüklerinin yaratılmasının ve birleşikmücadelenin örülmesinin önemine değinildi. İşçisınıfının ortak sorunları ve ortak taleplerininyanısıra emekçi kadınların kadın olmaktan kaynaklısorunları ve talepleri ele alındı. Krizin karşımücadelede direnişlerin önemine vurgu yapıldı.Devam eden direnişlerle dayanışmayı büyütmeçağrısı yapıldı.

Ümraniye’de gerçekleşen seminere katılanEntes işçisi Gülistan Kobatan, kadınların krizekarşı izlenmesi gereken yola işaret etti. Kadınlarınmücadelede ön saflarda yeralmasının öneminedeğindi.

GOP’ta gerçekleşen seminerde söz alan MEHAişçisi ise, direnişin işçiler için “okul” olmasıgerektiğini belirterek, direnişin değiştirici-dönüştürücü etkisini anlattı. MEHA’da direnişlebirlikte kadın işçilerin zincirleri kırdıklarını ifadeetti.

Seminerler boyunca krize karşı yapılmasıgerekenlerle birlikte emekçi kadın çalışmasınailişkin canlı tartışmalar yapıldı. Emekçi kadınlarınörgütlenmesinde popüler bir dilin ve tarzınkullanılmasının önemi vurgulandı. Emekçi kadınkomisyonlarının önemi ve bileşimi, emekçikadınların örgütlenmesinde kadın işçilerin eşlerineyönelik çalışmanın yürütülmesi ihtiyacı, kadınişçilerin taleplerinin popüler bir tarzda işlenmesininönemi vb. konularda zengin tartışmalar yürütüldü.

Seminerlerin bir sonraki konusunu “Emekçikadın çalışmasının önemi, nasıl bir emekçi kadınçalışması” başlığı oluşturuyor. Seminerlerde bukonuya hazırlık çağrısı yapıldı.

Emekçi Kadın Komisyonları çalışanlarıönümüzdeki ay Emekçi Kadın Buluşmasıgerçekleştirecekler. Seminerler buluşmaya katılmaçağrısıyla sona erdi.

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Kurultay’da buluşalım!20 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Kapitalist sömürü düzeninin çarkları işçileri ezerekdönmeye devam ediyor. Öyle bir düzende yaşıyoruzki, milyonlarca işçinin alınteri bir avuç parababasınınkasalarını doldurmak için akıyor. Bu düzendeemeğiyle geçinen işçi yoksulluk içinde yaşarken,emeği sömüren asalaklar ise zenginliklerin hepsine elkoyuyor. Her daim işçinin sırtından geçinenler şimdide sistemlerinin yaşadığı kriz nedeniyle faturayı yineişçinin sırtına bindiriyorlar.

Tekstil patronları da diğerler patronlar gibi krizifırsata dönüştürüyor. İşine, çıkarına hangisi gelirse onuyapıyor. Kimi “kriz var” deyip maaşları geciktiriyor.Çoğu yerde ise işçinin eline geçen üç kuruşluk maaşıçok görüp daha düşük ücretleri ve güvencesizçalışmayı dayatıyorlar. Kimisi ücretsiz izin veriyor,kimisi de fabrikayı, atölyeyi kapatıp haklarımızı veparalarımızı vermeden kaçıyor. Tatlı kârlarındanvazgeçmek istemeyen çoğu patron ise işçi çıkartıyor,bizleri işsizliğin kör kuyusuna atıyor.

Güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşamaya hayır!

İşsizlik tehdidi, hak gaspları, kölece çalışmakoşulları, sigortasızlık, düşük ücretler, iş kazaları vemeslek hastalıkları... Tüm bu ortak sorunlarıEsenyurt’ta çalışan biz tekstil işçileri de yaşıyor,sömürüyü iliklerimize kadar hissediyoruz. Her günfabrikaya işten atılma korkusuyla gidiyor, yarınımıziçin endişeleniyoruz. İşyerlerinde ise sağlık açısındanriskli ortamlarda, çoğu zaman sigortasızçalıştırılıyoruz. Sigortalıysak bile primlerimiz tamyatırılmıyor. SSGSS Yasası ile sağlığın paralı halegetirilmesi ve emeklilik hakkının mezara havaleedilmesi ise yaşamımızı daha da zorlaştırdı, gelecekkaygımızı daha da arttırdı. Böylesi koşullarda “yaşam”mücadelesi veriyoruz.

Ancak biliyoruz ki, böylesi bir “yaşam” kaderdeğildir! Böyle gelmiş, böyle gitmeyecek! Artıkyaşamımızı bizlerden çalanlardan hesap sormakgerektiğini görüyor, bunun yolunun da örgütlenmektengeçtiğini biliyoruz. Krizin faturasını ödememek,“güvencesiz çalışmaya ve geleceksiz yaşamaya hayır!”demek için bulunduğumuz alandan mücadelebayrağını yükseltiyoruz.

İstiyoruz ki, herkesin işi, sigortası, sendikası ve işgüvencesi olsun!

İstiyoruz ki; insanca yaşayabilecek ücretimiz,sağlıklı çalışma ortamlarımız olsun!

İstiyoruz ki; sömürü son bulsun, emeğimiz özgürolsun!

Söyleyecek sözümüz, sorulacak hesabımız var!

Uzun süredir çeşitli fabrikalardan tekstil işçileriolarak Esenyurt İşçi Platformu çatısı altındaörgütlenme çalışmaları yürütmekteyiz. Kriz koşullarıve işçiye kesilen faturalar önümüze yeni görevlerkoymaktadır. Bu amaçla, başta kendi çalıştığımızfabrikalarda ve atölyelerde yaşananlar olmak üzerebölgemizde tekstil işçilerinin krizle birlikte artansorunlarını, mücadelenin yol ve yöntemlerini tartışmakve ortak çözümler bulmak için “Tekstil İşçileri

Kurultayı” örgütleme kararı alınmıştır. 16 Mayısgünü bir araya gelen tekstil işçileriyle “KurultayHazırlık Komitesi” oluşturulmuştur.

Yaptığımız toplantıda, yaşanan sorunlar veörgütlenmenin önündeki engeller tartışılmış, özelliklekriz koşullarında kurultayın bölgedeki sınıfhareketliliğine anlamlı bir müdahale olacağıvurgulanmıştır. Kurultayla hedeflenen, krizinfaturasını ödemek istemeyen tekstil işçilerini bir arayagetirmek ve kriz bahanesiyle karşı karşıya olduğumuzsaldırılara ortak bir yanıt vermektir. Kurultayçalışması, krizi fırsata dönüştüren patronlara hem tektek fabrikalarımızdan hem de bölge genelinden ortakbir duruş sergilemenin önemini tüm işçilere anlatmak,örgütlenme konusunda bilinçlendirmek için birfırsattır.

Bununla birlikte kurultay, alınacak kararlar sonucuortak bir mücadele hattı örmek için de önemli birihtiyaçtır. Bu çerçevede kurultayımızın amacına uygungeçebilmesi için ön hazırlık sürecinin iyideğerlendirilmesi gerekmektedir. Fabrikalarda ve işçisemtlerinde kurultaya hazırlık amaçlı toplantılardüzenleyerek, komiteler oluşturarak kurultayahazırlanmayı hedefliyor, bölgedeki tüm tekstilişçilerine seslenebilmek amacıyla da etkin ve yaygınbir propaganda çalışması planlıyoruz. Tekstil İşçileriKurultayı’mız, Esenyurt’ta, fabrikalarda, atölyelerdesömürü çarkları arasında çalıştırılanların, sağlıksızkoşullarda ömür tüketenlerin, işsizliğin kör kuyusunaitilenlerin, çifte sömürüyü yaşayan kadın işçilerin,kölelik koşulları altında çalışan çorap işçilerininkürsüsü olacaktır.

Son olarak belirtmek isteriz ki, emeğimize vehaklarımıza sahip çıkmanın yolu dişe diş birmücadeleden geçmektedir. Kapitalist sömürüdüzeninin çarkları arasında ezilmek istemiyorsak,başka bir seçeneğimiz yoktur. Bu nedenleyükselttiğimiz mücadele bayrağımızda “Grev, işgal,direniş!” yazıyor. Belleğimizde ise, işçi sınıfının

mücadele tarihinin örnekleri; 15-16 Haziran direnişi,DGM boykotları ve diğerleri yazılı...

Bugün de bu yolu izleyen Desa, ATV-Sabah,Kurtiş, Enset gibi direniş örneklerinden güç alıyoruz.Bu ruhla, bu güçle kurultay çalışmalarımızayükleniyoruz. İnanıyoruz ki, kurultay örgütlümücadelemizde bizleri bir adım daha ileriye taşıyacak,bu yolda önümüzü açacaktır. İleriye doğru atılan heradım ise, bizleri işçi sınıfın gerçek kurtuluşuna birazdaha yakınlaştıracaktır.

Esenyurt Tekstil İşçileri Kurultayı Hazırlık Komitesi

İnsanca çalışma ve yaşama hakkı için bir adım ileri...

Krizin faturasını ödememek için gücümüzüTekstil İşçileri Kurultayı’nda birleştiriyoruz!

Küçükçekmece’de sınıffaaliyetlerinden...

Küçükçekmece BDSP olarak yerelimizde yürüttüğümüz devrimci faaliyetimiz kesintisiz bir biçimde devamediyor.

1 Mayıs’ın hemen ardından bölgemizden 1 Mayıs Taksim eylemine katılan işçi ve emekçilerin görüş vegözlemlerinin yeraldığı, Türkiye ve dünyadan 1 Mayıs haberleri ile 1 Mayıs Taksim kazanımının ele alındığıEmekçinin Gündemi’nin Mayıs sayısını fabrika ve işletmelerde işçilere ulaştırıyoruz.

İşçi ve emekçiler ile yaptığımız sohbetlerde sermaye devletinin işçi sınıfına yönelik saldırılarının sadeceiktisadi ve sosyal saldırılarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda devlet terörüne de başvurarak bizleri sindirmeyeçalıştığını anlatıyoruz. 1 Mayıs’ta sergilenen devlet terörünün bu tutumun yeni bir örneği olduğunuvurguluyoruz. Saldırılara ve devlet terörüne karşı tek yolun örgütlenmek ve mücadele etmekten geçtiğinibelirtiyoruz.

Önümüzde günlerde 15-16 Haziran büyük işçi direnişi vesilesiyle bir etkinlik gerçekleştireceğiz. Türkiyeişçi sınıfı tarihinde önemli bir yer tutan bu şanlı işçi direnişini genç işçi kuşaklarının bilinçlerine kazımayı vebu direnişten öğrenmeyi konu alacak etkinlikle ilgili ön çalışmalarımıza da hız vermiş durumdayız.

Tüm bunların yanısıra Merter ve Şirinevler gibi merkezi noktalarda Kızıl Bayrak’ın satışlarına devamediyoruz.

Küçükçekmece BDSP

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Reformizmin utanç verici tutumu üzerine... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 21Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

1 Mayıs’ın ardından günler geçti. Hala 1 Mayıstartışılmaya devam ediyor ve devam edecek.

Bu yılın 1 Mayıs’ı tartışılması gereken bir takımizler bıraktı. Zira İstanbul’da iki ayrı yerde 1 Mayıskutlandı. Taksim 1 Mayıs alanı ve Kadıköy mitingalanı...

1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak fazlasıyla anlamlıve önemliydi, bu basitçe bir alan tartışması değildi. Bunedenle, yıllar öncesinde olduğu gibi iki yıldır İstanbulTaksim alanı daha yoğun olarak işçilerin, emekçilerin,devrimcilerin gündemine girdi.

Taksim 1 Mayıs süreci iyi biliniyor. 1977 yılındafaşist karanlık güçler alandaki kalabalığın üzerine ateşaçtılar, onlarca işçi ve emekçiyi katlettiler. Devlet,bizzat sorumlusu olduğu bu saldırıyı bahane ederekTaksim alanını işçilere kapattı.

Bu nedenle devrimciler, işçi ve emekçiler 1Mayıs’ın Taksim’e kutlanmasına kilitlendiler. Taksimiradesi safları netleştirmede önemli bir rol oynadı.

Devletin tüm baskıları, tehdit ve şantajlarıbombaları sökmedi. Devrimciler, işçiler ve emekçilerTaksim iradesinin arkasında durdu ve kararlılıklasavundular.

İstanbul 1 Mayısı’nda iki ayrı yerde kutlamayapılmasında işçi sendikalarının tutumu önemlidir.

Kadıköy’e giden sendikacılar Taksim’e gidenlerisadece alan üzerinden eleştiriyorlar ki , bu tartışmanınbir alan tartışması olmadığı yeterince açıktır. DİSK veKESK’in sergilediği zayıflıklar eleştirilebilir amaTaksim’e çıkma tutumunu eleştirmek doğru değildir.

Bu gerçeğin ötesinde, Türk-İş ve Hak-İş için hiçbirşey demeyen, bunlarla birlikte yürüyen, DİSK, KESKve diğer kitle örgütleri ve devrimcileri eleştiren,kendisine sol, “sosyalist”, “işçi-emekçi partisi”diyenlerin tutumu ise utanç vericidir. Bu kesiminiçerisinde belirgin bir biçimde öne çıkan EMEP’tir.

İşçi konfederasyonlarının tutumu bellidir. İşçiyedüşmanlık, sermayeye dostluk! Bunlar üzerindedurmak zaten gerekmiyor. Burada asıl Türk-İş’leKadıköy’e giden ve bu konfederasyonlara övgülerdüzen EMEP ve gazetesi Evrensel’in tutumu üzerindeduracağız. Zira EMEP’in tutumu ibretl verici bir tutumolmuştur.

Kendisine “işçi partisi” diyen ve reformizmkulvarında koşan EMEP, öncesinde olduğu gibisonrasında da Taksim 1 Mayısı’na saldırmayı asligörevi olarak belirledi. EMEP ve Evrensel 1 Mayıs’taTaksim’e giden işçilere, emekçilere ve devrimcilerekin kustu. Evrenselciler’e göre Taksim’e gidenler 1Mayısı gerçek anlamından saptıran, işçilerin,emekçilerin birliğini bozan, 1 Mayıs’ı alantartışmasına boğan bozgunculardır!

Kendisine “işçi partisi” diyen EMEP’in Taksim’egidenlere yönelik kin kusan söylemleri nedendir?

Taksim iradesini sergileyebilmek, devletle karşıkarşıya gelmeyi gerektiriyordu. Bunu gözealamadıkları için Taksim iradesine saldırmayı tercihettiler. “Kadıköy’e gidenler işçiydi” gibi boş laflarlaTaksim iradesinin arkasında duranları bir avuç“marjinal” olarak nitelendirmeye çalıştılar. İyi amaTaksim’e çıkan ve sokak sokak çatışan binlerce kişiişçi değil miydi?

1 Mayıs kutlamalarını merak edenler Evrensel’e debakmışlardır. Evrensel gazetesi “işçi gazetesidir,gelişmeleri objektif yazar” diye safça düşünenlerolmuştur. Oysa Evrensel’deki haberleri, yorumları,izlenimleri, köşe yazılarını okuyan duyarlı işçiler

pişman olmuşlardır. İzlenimleriyle meşhur FatihPolat’dan İhsan Çaralan’a, devrimci düşmanı H.Hüseyin Kırmızıtoprak’tan Ender İrmek’e kadar tümyazarları, koro halinde, ilerici bir kimliğe sahip hiçkimsenin sergileyemeyeceği bir düşmanlıkla Taksimiradesine saldırmışlardır.

Merak edenler Evrensel’in 2 Mayıs tarihli sayısını,ayrıca Kızıl Bayrak gazetesinin 4 Mayıs tarihlisayısının orta sayfalarını okuyabilirler.

EMEP’liler Türk-İş Başkanı’nı bir güzel övüyorlar.Bilmeyenler sanır ki, Mustafa Kumlu gibi Türkiye’debir konfederasyon başkanı yoktur! Türk-İş’liler deEMEP alana girdiğinde “işçi dostu parti geliyor,EMEP geliyor” diye kendilerine alkış tutmuşlardır!

1 Mayıs’ta Kadıköy’de, işçi sınıfına her adımdaihanet edenler Türk-İş ile “işçilerin partisi” EMEPkolkola yürümüştür! Mücadele içindeki işçi veemekçiler yarın kendilerine, işçi ve emekçiler,devrimciler Taksim’e çıkarken siz niye oradadeğildiniz diye sorarlar diye Taksim iradesinesaldırdıkça saldırıyorlar. Böylece kendilerineyönelecek eleştirileri göğüsleyebileceklerinisanıyorlar. Çok yanılıyorlar! Sergiledikleri tutumu işçisınıfı ve emekçilerin mücadele eden kesimlerikarşısında savunmayı hiçbir zamanbaşaramayacaklardır.

EMEP’liler bir de kitlesellikleriyle övünüyorlar!Devrimci perspektiften yoksun, devrim hedefi

olmayan, devrimci amaçlarını hayata geçirecekdevrimci bir örgütü olmayan, pasif bir kitle! SahiEMEP bu kitlesiyle bu ülkede şimdiye kadar neyapmıştır? Herhalde sadece ziyaretlerle yetiniyorlar!Kürt halkına saldırıların yoğunlaştığı, işçilerin kriznedeniyle işten atıldığı, emekçilerin her türlüekonomik ve siyasi cendereye alındığı bir dönemde okitleleri nerede ve ne yapıyor?

Gazetelerinde de işçi sınıfının sorunlarındansayfalarca söz ediyorlar. Peki, işçilerin, emekçilerin vehalkların taleplerini söke söke kazanabilmeleri için,

devrimci sınıf mücadelesinin geliştirilmesi içinülkenin hangi yöresinde ne gibi eylemlilikleryapmışlardır, hangi direnişi örgütlemişlerdir, haberiolan var mı?

Sanırım bu kadarı yeterli!Bir-iki noktaya daha vurgu yapmak istiyorum.

Eğer devrimci bir parti iseniz, bu ülkede devrim vesosyalizm için, işçi sınıfının davası için mücadele edendevrimci güçlerle birlikte hareket etmek gibi bir yolututmanız gerekmez mi? Böyle bir kimliğe sahipolmadığınızı, hain sendika bürokratlarıyla utanç vericibir biçimde kolkola girerek kanıtlamışbulunuyorsunuz.

Hep işçi sınıfından sözediyorsunuz. İşçi sınıfındansözederken, Türk-İş gericiliğinin denetiminiaşamayan, sınıf bilinci gelişmemiş işçileri mikastediyorsunuz? Bir sınıf olduğunun bile bilincinevaramamış olan geri işçi kitlelerinin bilincini, onlarıTürk-İş gibi sınıf hainlerinin kuyruğuna takarak mıgeliştireceksiniz? Ya da işçilerin sınıf bilincinigeliştirmek, onları düzene ve devlete karşı devrim vesosyalizm mücadelesine çekmek gibi bir sorununuzvar mı? Böyle bir sorununuz olsaydı, Taksimiradesinin bir parçası olurdunuz. Taksim iradesineölçüsüz saldırınızın gerisinde, düzenin icazet alanınaboylu boyunca uzanan reformist kimliğiniz duruyor!

İşçilere devrim ve sosyalizmden sözetmiyorsunuz?Eğer işçiler bugün devrim ve sosyalizmden bir şeyanlayamazlar, işçiler ancak talepleri için mücadeleederler diyorsanız, o halde işçilere devrim vesosyalizm bilincini kim verecek?

Siz yolunuza devam edin baylar, geldiğiniz yerbunu gerektiriyor! Devrimcilikten reformizme!..

Dünya işçi sınıfı 1 Mayıs’ı ağır bedellerle ödeyerekkazandı. Türkiye işçi sınıfı da bu hatta yürümeli vebedeller ödemekten kaçınmamalıdır.

1 Mayıs her yıl yeniden kazanılacak. Gün gelecek,1 Mayıs’ın kızıllığı tüm dünyayı saracak.

İzmir Güzeltepe’den bir emekçi

Taksim iradesi karşısında EMEP reformizminin utanç verici tutumu!

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!22 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

İzmir’de İbrahim Kaypakkayaanması

İzmir’de biraraya gelen devrimci ve ilericikurumlar Mayıs şehitlerini andılar. 18 Mayıs günüKonak Pier önünde toplanan kitle, İbrahimKaypakkaya ve Dörtler’in resimlerinin olduğupankartları taşıyarak eski Sümerbank önüne yürüyüşgerçekleştirdi.

Alanda ilk önce devrim ve sosyalizm şehitleri içinsaygı duruşunda bulunuldu. Şiir dinletisinin ardındanbasın açıklamasına geçildi. 30 Martlar’dan 6Mayıslar’a, 18 Mayıslar’a uzanan devrimci direnişsürecinin anlatıldığı açıklamanın devamındaemperyalist-kapitalist sistemin yaşadığı krizinsonuçlarının işsizlik, açlık ve sefalet olduğuvurgulandı. Kürt halkına karşı asimilasyonpolitikalarının, inkar ve imhanın, işkence ve ölümlerinarttığı ifade edildi.

Açıklamada son olarak şunlar söylendi: “Şehitlerimizden aldığımız cesaretle kavgayı,

geleceğe doğrulmuş umudu büyütüyoruz. Ve bir kezdaha İbrahim Kaypakkaya şahsında Mayıs ayışehitleri, Mayıs şehitlerinin şahsında da tüm devrimşehitlerinin anısına saygıyla eğiliyoruz.”

Basın metninin okunmasının ardından tiyatrogösterimi ve müzik dinletisi gerçekleştirildi. Çav Bellamarşının hep birlikte okunmasının ardından eylemsona erdi.

Eylem boyunca “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”,“Mayıs şehitleri ölümsüzdür!”, “Yaşasın halklarınkardeşliği!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Yaşasındevrimci dayanışma!”, “İçerde dışarıda hücreleriparçala!” sloganları atıldı.

Eylemi BDSP, Alınteri, Devrimci Hareket, DHF,ESP, Dev-Genç, Köz, MBP, Partizan örgütledi. DTPise destek verdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Bursa’da Kaypakkaya anması18 Mayıs 1973’te Diyarbakır zindanında “ser verip

sır vermeme“ kararlılığıyla ölümsüzleşen İbrahimKaypakkaya, 17 ve 18 Mayıs günü yapılan iki ayrıetkinlikle anıldı. BDSP, DHF, Partizan, ESP, SDP,Sosyalist Parti ve SODAP’ın düzenlediği etkinliklerinilki panel, ikincisi ise basın açıklamasıydı.

17 Mayıs günü “‘68 devrimci hareketi ve İbrahimKaypakkaya” başlıklı bir panel düzenlendi. Paneldesalona “Kırılan zincir tavındayız” ve “Belki bizolmayacağız ama bu çelik aldığı suyu unutmayacak!(İbrahim Kaypakkaya) 68 devrimci önderleriyolumuzu aydınlatıyor” yazılı pankart ve ozalit asıldı.

İbrahim Kaypakkaya şahsında tüm devrim şehitleriiçin yapılan saygı duruşuyla başlayan panelde ESP,Partizan ve DHF tarafından ‘68 devrimci hareketi, ‘71çıkışı ve İbrahim Kaypakkaya üzerine sunumlaryapıldı. Sunumların ortak noktasını ‘71 devrimciçıkışının anlamı ve Kaypakkaya’nın Kemalizm veKürt ulusal sorununa ilişkin görüşleri oluşturdu.

Katılımcılardan gelen soru ve görüşlerle devameden panelde son olarak kısa bir müzik dinletisisunuldu. Panele 70’i aşkın kişi katıldı.

18 Mayıs günü de şehir merkezinde yapılan birbasın açıklamasıyla İbrahim Kaypakkaya ve Mayısşehitleri anıldı. Orhangazi Parkı’nda yapılan basınaçıklaması saygı duruşuyla başladı. Açıklamada Mayısşehitleri anlatıldı, günümüzde yaşanan krize değinildi,Kürt halkının mücadelesine vurgu yapıldı, gençliğinsorunları dile getirildi. Açıklama şu sözlerle sona erdi:

“Bizler ‘68 devrimci önderlerinin devrimci ve

komünist kişiliklerinin içini boşaltmaya ve saklamayaçalışanlara bunu başaramayacaklarını buradanhaykırıyoruz. ‘68 devrimci-komünist önderlerin veMayıs şehitlerinin mücadele ruhunun mücadelemizeışık tutacağına, mücadelelerini mücadelemizdeyaşatacağımıza söz veriyoruz.”

Yaklaşık 50 kişinin katıldığı açıklama sırasında“Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “İbrahimKaypakkaya ölümsüzdür!”, “Mayıs şehitleriölümsüzdür!”, “Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!”,“Yaşasın devrimci mücadelemiz!”, “Yaşasın devrimcidayanışma!” vb. sloganlar atıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Ege’de Kaypakkaya anmasıİbrahim Kaypakkaya, faşizmin işkencehanelerinde

katledilişinin 36. yılında İzmir’de anıldı. EkimGençliği, Yeni Demokrat Gençlik, DemokratikGençlik Hareketi, Sosyalist Gençlik Derneği veÖzgürlükçü Gençlik Derneği tarafından örgütlenen veÖğrenci Kolektifleri ve Devrimci Öğrenci Birliği’ nindesteklediği anma Ege Üniversitesi’nde gerçekleşti.

18 Mayıs günü Ege Üniversitesi hazırlık binasıönünde “Unutmadık, unutturmayacağız!” şiarlıpankart açıldı. Yürüyüş boyunca “Mayıs şehitleriölümsüzdür!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”,“İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür!”, “Mahir, İbo,Deniz sürüyor sürecek mücadelemiz!”, “Yaşasındevrimci dayanışma!” sloganları atıldı, Gündoğdumarşı okundu.

Edebiyat Fakültesi önünde İbrahim Kaypakkayaşahsında tüm devrim şehitleri anısına saygı duruşundabulunuldu. Ardından üniversite öğrencileri adınagerçekleştirilen konuşmada İbrahim Kaypakkaya’nınhayatına ve sır vermeden ser veren devrimci önderindevrimci hareketin Kemalizm’den kopuşundaoynadığı role değinildi.

Ardından sözü TKİP Ölüm Orucu GazisiMuharrem Kurşun aldı. Konuşmada öne çıkan nokta,devrimci iradenin asla teslim alınamayacağı oldu.Edebiyat çimlerinde Yenikapı Tiyatro Topluluğu’nunsergilediği şiir dramatizenin ardından İbrahimKaypakkaya adına yazılan bir şiir ve devrimcimarşlardan oluşan bir müzik dinletisi sunuldu.

“Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Yaşasın devrimci

dayanışma!” sloganlarıyla son bulananmaya 50 kişi katıldı.

İzmir Ekim Gençliği

Adana’da Kaypakkaya anması18 Mayıs günü 5 Ocak Meydanı’nda toplanan

kitle, buradan Kaypakkaya’nın resminin bulunduğu“Komünist önder İbrahim Kaypakkayamücadelemizde yaşıyor!” pankartın arkasındasloganlar eşliğinde İnönü Parkı’na doğru yürüyüşegeçti. Çakmak Caddesi’nin trafiğe kapatıldığı yürüyüşboyunca “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “İbrahimKaypakkaya ölümsüzdür!”, “Yaşasın devrimcidayanışma!”, “İbo, Mahir, Deniz sürüyor devrimcimücadelemiz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”sloganları atıldı.

İnönü Parkı’na gelindiğinde, saygı duruşununardından basın metni okundu. Kaypakkaya’nındevrimci kimliğine ve bunun tarihsel anlamına vurguyapılan açıklamanın ardından eylem sona erdi. DHF,ESP, ÇHKM, Devrimci Gençlik, İHD, Liseli GençUmut, SDP, Sosyalist Parti, Öğrenci Kollektifi,THAYDER, Türkiye Gerçeği, YDİ Çağrı, ÖDP,Gençlik Muhalefeti, DİP-G tarafından örgütleneneyleme BDSP de destek verdi. Eyleme yaklaşık 120kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

Kayseri’de Mayıs şehitleri anması...Kayseri’de, Adolf Fischer’den Nurhaklar’a Mayıs

ayı şehitleri etkinliği yapıldı.17 Mayıs günü devrim ve sosyalizm şehitleri adına

Mayıs şehitleri anmalarından...

17 Mayıs 2009 / Gazi Mahallesi

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 23Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

yapılan saygı duruşu ile başlayan etkinlik, KayseriDevrimci 1 Mayıs Platformu’nun ortak metnininokunması ile devam etti. BDSP, DHF, DTP ve ESP’nindüzenlediği etkinlikte, ayrıca DHF ve DTP adına dametinler okundu.

Ortak metinde Mayıs ayının artık şehitleri,katliamları ve direnişleri ile anılan bir ay haline geldiğibelirtildi. 1 Mayıs ‘77, 6 Mayıs, 9 Mayıs ‘78 Yıldızkatliamı, 18 Mayıs Kaypakkaya, 18 Mayıs Haki Karer,31 Mayıs Nurhak gibi katliamların ele alındığımetinde, şehitleri savunmanın yolunun devrim vesosyalizm mücadelesini büyütmekten geçtiğivurgulandı. Ayrıca şu vurguya yer verildi: “Dün‘Denizler’in yolunu parlamentoya çıkar’ diyenler vebugün 1 Mayıs’ta Taksim’deki fiili-meşru, militanmücadeleye sırtını dönenler, sermaye devletine soldandestek verenlerin bezi ile Denizler’in önüneDolmabahçe’de barikat kuran reformist-parlamentarist anlayışların bezi aynı kumaştandokunmuştur…”

Metnin okunmasının ardından “Kırmızı gül buziçinde” isimli, İbrahim Kaypakkaya’nın devrimciyaşamını konu alan belgeselin gösterimi yapıldı.

Yaklaşık 35 kişinin katıldığı etkinlik belgeselgösterimi ile son buldu.

Kızıl Bayrak / Kayseri

DTP’den Mayıs şehitleri anmasıDTP, Gazi Mahallesi’nde yaptığı yürüyüşle Mayıs

şehitlerini andı. 17 Mayıs günü Eski Karakol önündetoplanan kitle, en önde Orhan Yılmazkaya, İbrahimKaypakkaya, Haki Karer ve Dörtler pankartlarını açtı.

“Mayıs şehitleri ölümsüzdür!” pankartının yeraldığı yürüyüş Cemevi’ne kadar sürdü. Kitle DTP’yeyapılan operasyonları da protesto etti. Yürüyüşboyunca “Şehit namırın!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”sloganları sıklıkla atıldı.

Cemevi önüne gelindiğinde devrim şehitleri için birdakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

Saygı duruşunun ardından yapılan kısa konuşma vemiting çağrısıyla eylem sona erdi.

Kızıl Bayrak / GOP

Çapa’da Kaypakkaya anması‘78’liler Girişimi, ÖDP, DTP, Sosyalist Parti, Alevi

Bektaşi Federasyonu’nun da aralarında bulunduğukurumlar, 18 Mayıs günü İbrahim Kaypakkaya’nıneğitim gördüğü ve adı “Çapa Anadolu ÖğretmenLisesi” olarak değiştirilen “Çapa Teknik ÖğretmenOkulu” önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

“Gerçekte kim öldü? İbrahim Kaypakkayayaşıyor!” pankartını açan kurumlar İbrahimKaypakkaya ve Dörtler’in resimlerini taşıdılar.Eylemin Çapa Anadolu Öğretmen Lisesi önündegerçekleştirilme sebebini ise “Kaypakkaya’nın buliseye gelmek için dilekçe vermesi” olarak açıklandı.

Yapılan konuşmanın ardından, demokrasi veözgürlük uğruna ölenler için saygı duruşuna geçildi.Saygı duruşunun ardından basın açıklamasıgerçekleştirildi. Açıklamada, İbrahim Kaypakkaya’nınölümünden dokuz yıl sonra aynı gün, 18 Mayıs günüDiyarbakır Cezaevi’nde Ferhat Kurtay, Eşref Anyık,Mahmut Zengin ve Necmi Öner’in özgürlük içinbedenlerini ateşe verdiği ve yine aynı gün HakiKarer’in bir provokatör tarafından katledildiğisöylendi.

Anmada, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!”,“İbrahim yoldaş ölümsüzdür!”, “Devrim şehitleriölümsüzdür!” sloganları atıldı.

Anmayı, ‘78’liler Girişimi, EMEP, ÖDP, DTP,Sosyalist Parti, Alevi Bektaşi Federasyonu, Pir SultanAbdal Kültür Dernekleri, İşçi Kardeşliği Partisi, EHP,SEH, Özgür Demokratik Alevi Hareketi (ÖDAH)örgütledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç anıldı...

“Kayıpların faili kontrgerilladevletinden hesap soralım!”

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi,Kayıplara Karşı Uluslararası Komite (ICAD),Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma veDayanışma Derneği (YAKAY-DER) tarafındandüzenlenen 17-31 Mayıs Uluslararası GözaltındaKayıplara Karşı Mücadele Haftası eylem ve etkinlikleridevam ediyor.

İlk olarak 17 Mayıs günü, 1995 yılında devlettarafından katledilen Hasan Ocak ve RıdvanKarakoç’un ilk mezarlarının bulunduğu AltınşehirKimsesizler Mezarlığı’nda anma gerçekleştirdi. “Onlarkaybedildi! Onları unutma!”, “Katiller bulunsun hesapsorulsun!”, “Her kayıp geleceği aydınlatan bir ışıktır!Kaybedildiler... Onları unutma! / YAKAY-DER”,“Failleri belli, kayıplar nerede! / İHD İstanbul ŞubesiGözaltında Kayıplara Karşı Komisyon” pankartlarınınaçıldığı anmada, “Kaybedenler kaybedecek!”, “Toplu mezarlar açılsın, katiller yargılansın! / ICAD”, “HasanOcak ölümsüzdür!”, “Fırat’ın ötesi kayıplar ülkesi! / ESP” dövizleri ve kayıp fotoğrafları taşındı.

Anmada konuşan İHD İstanbul Şube Başkanı, kaybetmenin muhaliflere karşı uygulanan bir devletpolitikası olduğunu söyledi. Ergenekon soruşturmasıyla bazı gerçeklerin açığa çıktığını belirterek,sorumluların soruşturma kapsamına alınarak cezalandırılmasını istedi.

Ardından kurumlar adına ortak açıklama yapıldı. Dünyada 1920’lerde kayıtlara geçen gözaltındakaybetmelerin Hitler faşizmi döneminde devam ettiği, Türkiye’de ise 1980 askeri darbesinin ardındanve 1990’lı yıllarda arttığına dikkat çekildi. Ergenekon soruşturmasına da değinilen açıklamada kayıplarlailgili dosyaların olduğu hatırlatıldı.

Ortak açıklamanın ardından Havali Mengi, Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun, Hasan Ocak’ın kardeşiHüseyin Ocak, Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç, Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız, CemilKırbayır’ın abisi Mikail Kırbayır birer konuşma yaptılar. Kaybedilen yakınlarının faillerinin bir an önceortaya çıkarılmasını ve cezalandırılmasını istediler. Eyleme yaklaşık 200 kişi katıldı.

19 Mayıs günü ise Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç’un Gazi Mezarlığı’ndaki mezarları başında anmagerçekleştirildi.

Gazi Cemevi önünde toplanan yaklaşık 300 kişi, en önde Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç fotoğraflıpankartları arkasında, “Kayıpların faili kontrgerilla devletinden hesap soralım! / YAKAY-DER-ICAD”ortakpankartı, “Kaybedenler yargılansın!/ICAD”, “Onlar kaybedildi! Onları unutma!/YAKAY-DER”, Hasan Ocak,Maksut Tepeli, Hüseyin Toraman fotoğrafları ve “Kaybedenler kaybedecek! Kayıpların hesabınısoracağız!/ESP” pankartları açarak sloganlarla Gazi Mezarlığı’na doğru yürüyüşe geçtiler.

“Kaybedenler kaybedecek!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Şehitnamırın!”, “Hasan Ocak ölümsüzdür!”, “Rıdvan Karakoç ölümsüzdür!”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak!”sloganlarıyla Gazi Mezarlığı’na girildi. İlk olarak Hasan Ocak’ın mezarı başında tüm devrim şehitleri içinsaygı duruşuna geçildi.

Ardından Rıdvan Karakoç’un mezarı başına geçildi. Tüm devrim şehitleri için yapılan saygı duruşununardından Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç bir konuşma gerçekleştirdi. Konuşmasına, “15 yıl sonrabugün yine buradayız” diye başlayan Hasan Karakoç, devletin kendisine muhalif olan aydın, sosyalist,komünist ve Kürtler’e karşı yıllardır kaybetme politikaları uyguladığını ve uygulamaya devam ettiğinivurguladı.

YAKAY-DER adına Hanım Tosun’un da Kürtçe bir konuşma gerçekleştirdiği anmanın ardından tekrarHasan Ocak’ın mezarı başına gidildi. Bir dakikalık saygı duruşunun ardından Hasan Ocak’ın kardeşi AliOcak konuştu. Gözaltında kaybetme politikasının devletin vazgeçmez politikası olduğunun altını çizerekşunları söyledi: “Ergenekon soruşturmasında 2-3 general bozuntusunun ismi geçiyor. Ancak biz biliyoruz ki,bu soruşturmada bilgi kirliliği var. Tüm gelişmelerden sadece 2-3 general değil, devletin kendisi sorumludur.Gözaltında kaybetme devletin politikasıdır.”

Ardından YAKAY-DER ve ICAD Türkiye Seksiyonu adına ortak bir açıklama yapıldı. Gözaltındakaybetmelerin, emperyalist, faşist ve gerici devletlerin halklara ve onun örgütlü güçlerine uyguladıkları özelbir baskı yöntemi olduğu, bu yöntemle toplumun korkutulmaya ve sindirilmeye çalışıldığı ifade edildi.Gözaltında kayıpların, katliamların ve işkencelerin öteden beri yaşandığı, ancak 1990’lı yıllarda kitlesel birimha yöntemine dönüştüğü, vurgulandı. Salih Bozışıklar’dan Sebahattin Ali’ye Maksut Tepeli’den KenanBilgin’e, Nazım Babaoğlu’ndan Vedat Aydın’a, Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç’a kayıpların binlerle ifadeedildiği, tespit edilebilen kayıp sayısının 1250 olduğu söylendi. Açıklamada yetkililere de seslenilerek,“İstanbul, Beykoz, Bolu-Düzce-Sapanca üçgeninde kaç insan kaybedildi? Kaç mezar var? Toplu mezarlaragömülen, asit kuyularına atılan, askeri kazanlarda yakılan kaç insan var? Kimsesizler mezarlığınagömülenlerin DNA testi yapılsın ve kimlerin buralara gömüldüğünü açıklayın, Adli Tıp arşivleri kamuoyunundenetimine açın” denildi.

Anma etkinliği ESP adına ve Hanife Yıldız tarafından yapılan konuşmaların ardından atılan sloganlarlasonlandırıldı. Anma eylemine SDP ve EHP de destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

“YTÜ direnişi” sürüyor!24 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

YTÜ’de polis-idare-İP/TGB işbirliğindegerçekleştirilen saldırılar sonucu 20 devrimci,demokrat, yurtsever öğrenciye yönelik soruşturmasüreci başlatılmış, bu süreç boyunca da öğrencilerinokula girmesini engellemek için rektörlük tarafından“ihtiyati tedbir” kararı devreye sokulmuştur. Birçoköğrenciye İP/TGB ile yaşanan çatışma sürecine dönük2-3 Nisan günlerini kapsayan “izinsiz bildiri dağıtmak,bir grup öğrenciye fiili saldırıda bulunmak, kafeteryave Şarp fotokopinin camlarına ve demirbaşlarınazarar vermek, ideolojik ve siyasi amaçlarlaüniversitenin huzur, sükûn ve çalışma düzeninibozmak, eğitim ve öğretimin yapılmasına engel olmak,polise saldırıda bulunmak, Mimarlık Fakültesi’ni işgaletmek ve zarar vermek” gerekçeleri ile soruşturmalaraçılmıştır. Soruşturma saldırısı devam etmekte, birçokyeni arkadaşımıza da yeni soruşturmalar açılmaktadır.

Biz bu zaman diliminde çeşitli eylemliliklerleberaber İP/TGB-polis-idare işbirliği ile gerçekleştirilensaldırıları teşhir ederek, hergün üniversitenin önündeçeşitli materyallerle siyasal faaliyetimizi sürdürmeyedevam ettik. Basın açıklamaları, oturma eylemi vealternatif üniversite kurgusu ile baskıların biziyıldıramayacağını, üniversitemize sahip çıktığımızıifade ettik. Hukuki süreci de başlatarak “ihtiyatitedbir” uygulamasının kaldırılmasına yönelik davaaçtık. Birçok arkadaşımızın yürütmeyi durdurmakararı ile “ihtiyati tedbir”i boşa düşürmesi üzerinerektörlük bu uygulamadan vazgeçti ve cezalarıdevreye soktu. Mart ayını kapsayan bir dizi etkinliknedeniyle daha önce soruşturma açılmış olan EkimGençliği okurlarına uzaklaştırma cezaları verildi.

Dört Ekim Gençliği okuruna “ÜniversitemizdeSilah Sanayi İstemiyoruz” konulu etkinlik kapsamındaizinsiz bildiri dağıtmak ve afiş asmaktan 30 Nisan-30Mayıs tarihleri arasında bir ay okuldan uzaklaştırmacezası verilmiştir. Bu dört kişiye ek olarak bir EkimGençliği okuru da 1 Haziran-1 Temmuz tarihleriarasında başka bir soruşturmadan kaynaklı

üniversitede siyasal faaliyette bulunmak, izinsizpankart asmak gerekçesi ile bir ay uzaklaştırma cezasıalmıştır. Bu ikinci cezanın konusu ise yerel seçimöncesinde üniversitemizde gerçekleştirilmesi okulyönetimince keyfi biçimde engellenen “Yerel seçimler,kapitalizmin krizi ve geleceksizlik” konulu etkinlik idi.Direnişteki işçiler ve ATV-Sabah grevi emekçileri,yanısıra TİB-DER’den bir tersane işçisi ve İstanbulbağımsız sosyalist belediye başkanı adayı MelekAltıntaş’ın davetli olduğu etkinliğe ilişkin olarak YTÜyönetiminin tahammülsüzlüğü cezaların amacınıaçıkça ortaya koymuş oldu.

Buna karşı YTÜ ana giriş kapısı önünde bugünedeğin faaliyetlerimizi sürdürerek mücadelemize devamediyoruz. 11 Mayıs günü itibariyle yaşadığımız sürecianlatan bildirilerimizin dağıtımını yapıyoruz. Çeşitliozalitlerle beraber 2009 1 Mayısı konulu fotoğrafsergimizle devrimci siyasal faaliyeti bütünlüklü birbiçimde YTÜ’de sürdürüyoruz. Kapı önünde EkimGençliği, YTÜ yerel gazetesi Amatör ve ATV-SabahGrev gazetesinin dağıtımına devam ediyoruz.

YTÜ Ekim Gençliği

YTÜ’de devrimci öğrencilere ceza saldırısı...

“Baskılar bizi yıldıramayacak!”

YTÜ direnişi “AlternatifÜniversite” ile sürüyor!

YTÜ öğrencileri, YTÜ Rektörlüğü’nünbaskıcı ve anti-demokratik uygulamalarına karşıYTÜ Beşiktaş Kampüsü önündeki direnişlerinisürdürüyorlar.

YTÜ öğrencileri 20-21 Mayıs günlerindegerçekleştirecekleri “Alternatif Üniversite”etkinliklerinin ilk gününde Yazar Temel Demirer,Gazeteci-Yazar Hakan Gülseven, Avukat CerenUysal ve Eğitim-Sen İstanbul 6 No’luÜniversiteler Şubesi temsilcisini konuk etti.

Tartışma, üniversiteden uzaklaştırma cezasıalan direnişteki öğrencilerden Mustafa TuncayKaraca’nın süreç hakkında yaptığıbilgilendirmeyle başladı. Ardından Temel Demirerüniversitelerde düşünce özgürlüğüne ilişkindüşüncelerini ifade etti. Türk üniversitelerindedüşünmenin suç olduğunu ve özgürlük içinmücadele etmek gerektiğini söyledi.“Bugünderste bulunanların, yerde, taşların üstündeoturanların, hiçbir şeyi boşuna yapmadıklarını”,asıl özgürlüğün onlara ait olduğunu vurguladı.

“Umut” dediğimiz şeyin sokak ortasındaüniversite kurarak, nasıl düşünmemiz gerektiğinisöyleyenlere itiraz ederek, resmi ideolojiyireddederek büyüdüğünü söyledi. Bumerdivenlerde oturanların “Anne bak, kralçıplak!” diyebilenler olduklarını ve mücadeleetmemiz gerektiğini söyleyerek konuşmasınınoktaladı.

Ardından sözü alan Hakan Gülseven,üniversitelerdeki soruşturma kurullarının savcılıkgibi işlediğine, profesörlerin bilim adamısıfatından daha ziyade “savcı” nitelemesini hakettiklerine değindi. Soruşturmaların devletingüvenlik birimleri aracılığı ile açıldığını ifade etti.Yanımızdan geçen öğrencileri de mücadelemizinbir parçası yapabilmek gerekliliğini ifade ederek,birlikte mücadelenin önemine değindi.

Öğrencilerin avukatı Ceren Uysal da kısa birkonuşma yaptı. YÖK Disiplin Yönetmeliği’ninüniversitede siyasal faaliyet yürüten muhaliföğrencilere dönük olduğundan bahseden Uysal,burjuva hukuk sınırları içerisinde kendisinin debir avukat olarak yapabileceklerinin sınırlıolduğunu söyledi. MEHA üzerinden, direnişlerinnasıl kazanımla sonuçlandığını örnek gösterdi.Yaklaşık 1.5 aydır süren YTÜ direnişinin sınıfhareketi ile bağ kurma çabası içerisinde olmasınınolumlu olduğunu vurguladı.

Son olarak Eğitim-Sen 6 No’lu ÜniversitelerŞubesi adına yapılan konuşmada, Eğitim-Sen’indirenişe destek verdiği ifade edildi. Ortakmücadele platformlarını arttırabilmek gerektiğisöylendi.

“Ders” direnişteki bir YTÜ öğrencisininkonuşması ile son buldu. “DirenişteyizPlatformu”ndan bahseden Tuncay Karaca, birsonraki günkü dersin çağrısını yaptı.

YTÜ / Ekim Gençliği

“Pıtrak” Beytepe’ye sesleniyor…Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde çıkmaya başlayan ve 1 Mayıs’ın hemen öncesinde ikinci

sayısı çıkan “Pıtrak”, yürütülen faaliyetle beraber üniversite öğrencilerine tanıtılıyor.Beytepe Ekim Gençliği’nin üniversite içinde yürüttüğü faaliyet kapsamında çevre güçlerle beraber

sürdürdüğü kültür-sanat çalışmasının bir ürünü olarak ortaya çıkan “Pıtrak” isimli fanzin, üniversitede hâkimolan burjuva ideolojisine, yozlaşma ve yabancılaşmaya karşı alternatif olma amacı taşıyor.

Hiçbir sosyal alanın olmadığı Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde uzun çabalar sonucundaçıkarılmasına karar verilen “Pıtrak”ın ilk sayısında Beyazıt Katliamı, yerel seçimler ve Newroz gündemininyanısıra ZeitGeist adında bir belgesel ve şiir köşesi yer alıyordu.

İlk sayısının çıkmasının ardından dağıtımı yapılan “Pıtrak” öğrenciler tarafından ilgiyle karşılandı.“Pıtrak”ın 1 Mayıs öncesinde çıkan ikinci sayısı ise hem içerik hem de teknik olarak ilk sayıya oranla dahagelişkindi.

İkinci sayıda “2009 1 Mayısı”, “Kadının toplumsal-tarihsel ezilmişliği” ve “Küresel ısınma” Pıtrak’taişlenen gündemlerdi. Pıtrak’ın ikinci sayısının dağıtımı 29 Nisan tarihinde üniversitede gerçekleştirilen 1Mayıs etkinliğinde yapıldı.

Sonrasında, milyonları sömüren bir avuç azınlığın düzeni olan kapitalist sistemin en güçlü silahlarındanbirinin din olduğunu ve dinin sömürüyü kolaylaştırmak amacıyla kullanıldığını anlatan ZeitGeist isimlibelgeselin gösterimi gerçekleştirildi.

13 Mayıs günü yapılması planlanan film gösterimi için Hazırlık Fakültesi kırmızı kantinde veyemekhanede el ilanları dağıtılıp insanlarla sohbet edildi. Gösterim sonrasında gerçekleştirilen sohbetleetkinlik sona erdi.

Beytepe Ekim Gençliği

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Geçtiğimiz hafta ülkücü faşistler bir yurtseveröğrenciyi üniversite dışında satır ve bıçaklarla ağır birşekilde yaralamışlardı. Faşistler bu hafta da İstanbulÜniversitesi Merkez Kampüs’te provokasyongerçekleştirmeye çalıştılar.

Öğrenci Kültür Merkezi (ÖKM) çatısı altındakiTürkçe Yaşam Kulübü’nde faaliyet yürüten faşistler buhafta da rektörlüğün onayıyla İÜ Hukuk Fakültesi’ndeırkçı-şoven içerikte bir etkinlik gerçekleştirmekistediler. Üniversite içerisindeki bazı muhalifkulüplerin yapacağı etkinlikler her zaman çeşitliengellerle karşılaşıyorken, adı satırlar ve silahlarlabirlikte anılan faşist “Türkçe Yaşam Kulübü”üniversitenin her yerinde şoven etkinliklerdüzenleyebiliyor. Faşist kulüp 13 Mayıs günü de“Türk Dil Bayramı” adı altında bir panel yaptı.

Panel öncesinde üniversitenin devrimci, demokratve yurtsever öğrencileri faşistleri teşhir eden bildirilerdağıtarak Hukuk Fakültesi koridorunda toplucabeklemeye başladılar. Ardından çoğu öğrenci olmayanyaklaşık 60 kişilik faşist güruh Hukuk Fakültesikoridoruna gelerek ilerici, devrimci öğrencileriküfürlerle taciz etti. Sonrasında çıkan çatışmada, ikisiağır birçok öğrenci yaralandı.

Çıkan çatışmanın ardından Havuzlubahçe’de polisve üniversite yönetiminin desteğini alan faşistler teşhiredildi. Faşistler ise etkinliklerini çevik poliskorumasında yapmaya başladılar. Devrimci, demokratve yurtsever öğrenciler, faşistler okuldan çıkana kadarüniversiteyi terk etmeme kararı aldılar. Etkinlik sonaerdikten sonra faşistler taşlar ve soda şişeleriylepüskürtülürken, kaçan faşist güruhun imdadına herzamanki gibi resmi faşistler yetişti. Çevik polisdevrimci-demokrat öğrencilere azgınca saldırıpbirçoğunu yaraladı. Bunun üzerine Siyasal BilgilerFakültesi’ne çekilen ilerici ve devrimciler polissaldırısına karşı barikat kurdular.

Üniversite yönetimine, faşistler ve çevik polisokulu terk edene kadar üniversiteden ayrılınmayacağısöylendi. Bunun üzerine faşistler ve çevik kuvvet okuldışına çıkarıldı. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndenaraçların kalktığı kapı önüne yürünerek, burada faşistprovokasyonu ve çevik polis saldırısını teşhir etmekiçin basın açıklaması yapıldı. Açıklamada, geçmiştefaşist Türkçe Yaşam Kulübü’nün fakültede etkinlikyapmaması için dekanlığa dilekçe verildiği ve budilekçelere herhangi bir cevap alınmadığındanbahsedildi. Mücadelenin her zaman devam edeceğivurgulandı. Basın açıklaması sırasında “Beyazıtfaşizme mezar olacak!”, “Faşizme karşı omuzomuza!”, “Kahrolsun faşizm, yaşasın mücadelemiz!”,“Türkeş’in itleri, yıldıramaz bizleri!”, “Yaşasındevrimci dayanışma!” sloganları atıldı. Basınaçıklamasının ardından toplu bir şekilde Saraçhane’yeyüründü.

Üniversite Öğrencileri olarak, gerçekleşen saldırıyailişkin 14 Mayıs günü İstanbul Üniversitesi MerkezKampüs girişinde basın açıklaması gerçekleştirildi.Edebiyat Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesiönünden sloganlar eşliğinde gelerek “Polis, idare,faşist işbirliğine son” pankartı açıldı.

Eylemde “Beyazıt faşizme mezar olacak!”,“Faşizme karşı omuz omuza!”, “Faşizmi döktüğükanda boğacağız!”, “Satır dışarı, bilim içeri!”, “Faşistyuvası Türkçe Yaşam Kulübü kapatılsın!” dövizleritaşınırken, asistan araştırma görevlileriningerçekleştirdiği “Çadır Nöbeti”ne destek sunuldu.

İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüs önünde hepbir ağızdan okunan Beyazıt ve Gündoğdu marşıylabaşlayan eylemde yapılan açıklamada, Türkçe YaşamKulübü çatısı altında faaliyet yürüten ülkücüfaşistlerin her etkinlikleri öncesi ve sonrasındasaldırılar gerçekleştirdikleri söylendi. Üniversiteöğrencileri olarak faşist saldırılara karşı önlemalınmaması durumunda doğacak sonuçlardanüniversite yönetiminin sorumlu olacağı duyuruldu.Polislerle ülkücü faşistlerin işbirliğine değinildi.

“Katil polis üniversiteden defol!”, “Faşizmidöktüğü kanda boğacağız!”, “Faşizme karşı omuzomuza!”, “Satır dışarı, bilim içeri!” sloganlarınınatıldığı eylem, üniversitelerde polis-idare-faşistişbirliğine karşı mücadele etmeye devam edileceğininsöylenmesiyle son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Faşistlerin ipleri, sermayenin elinde... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 25Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

İÜ’de faşist saldırı…

“Faşizme karşı omuz omuza!”

Kamp-Üs faaliyetlerinden…Kamp-Üs Bilim-Felsefe atölyesi toplandı!

İstanbul Üniversitesi’nde çıkardığımız Kamp-Üs dergisinin festival hazırlıkları kapsamında oluşturduğuBilim-Felsefe Atölyesi 15 Mayıs günü toplanarak, belirlediği konular üzerinden tartışmalarına başladı. İlkolarak atom fikrinin ilkçağ filozofları tarafından ortaya atılışı ve atom modellerini tartıştık.

Giriş konuşmasında Demokritos’un atom fikrini ortaya atışı, bunu nasıl açıkladığı ve hangi görüşedayandığı üzerinde duruldu. Diğer filozofların ve daha sonrakilerin bu görüşle ilgili neler söylediğindenbahsedildi. Ardından bu başlıklar üzerinden ayrıntılı tartışmalar yapıldı.

İkinci başlık olarak atom modelleri konusuyla ilgili bilgilendirmede bulunuldu. Dalton atom modelindengünümüzde kabul edilen modern atom modeline kadar bilimsel tartışmalar ve bilim insanlarının nelersöylediklerinden bahsedildi.

Haftaya ise atom bombasının bulunması, çevreye ve insanlığa verdiği zarar ve bununla bağlantılı olaraktoplum ve bilim konularını tartışacağız.

Kamp-Üs Bilim-Felsefe Atölyesi

Kam-Üs “Uçurtma Günleri” sona erdi…Kamp-Üs dergisi olarak festival hazırlıkları kapsamında gerçekleşen “Uçurtma Günleri”nin ikinci günü

olan 13 Mayıs’ta İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde özgürlüğü anlatan resim çalışması yaptık.Edebiyat Fakültesi bahçesinde yere bez sererek, özgürlüğün herkes için ne anlam ifade ettiğine dair resim

yapmalarını istedik. Öncesinde bir konuşma yaparak, YÖK’ün özgür ve güvenli alanlar projesine değindik.Bizlerin özgürlüğünü sınırlandıramayacaklarını, bütün alanları özgürleştirmemiz gerektiğinden bahsettik.Ardından özgürlüğü resmetmeye başladık.

Alanda Kamp-Üs masası açarak, 27 Mayıs’ta ÖKM’de gerçekleştireceğimiz festivale çağrı yaptık. Ayrıcaağaçlara özgürlüğü ve YÖK’ün projesini anlatan dövizler astık. Fotoğraf Atölyesi’nin sergisini debulunduğumuz alanda açtık.

“Uçurtma Günleri”ni 14 Mayıs’ta Edebiyat Fakültesi’nde yaptığımız etkinlikle sonlandırdık.Hafta başından beri Edebiyat Fakültesi’nde yürüttüğümüz çalışmanın sonucunda Fen Fakültesi bahçesinde

özgürlüğe uçurtmalarımızı gönderdik. Bulunduğumuz alana “Özgür Alan-1/Biz bu alana tutsak edildik, tutsakalanda özgürleştik, tutsak alanları özgürleştirdik!”, “Öğrencisiz özgürlük taş duvarların özgürlüğü olacaktır!”,“27 Mayıs’ta ÖKM’de Kamp-Üs festivalinde buluşalım!” yazılı dövizler astık ve dergimizin satışınıgerçekleştirdik.

Uçurtmaların üzerine festival çağrısı yapan yazılar yazdık. Çevreden birçok öğrenci gelip uçurtma uçurdu.Bizleri tanımayan öğrencilere dergimizi, festival kapsamını anlattık. Özgürlüğün bizler için ne anlamageldiğini tartıştık. YÖK’ün “Özgür ve güvenli alanlar” projesinden bahsederek, bizlerin özgürlüğünükısıtlamaya çalıştıklarından, aslında bu projeyle diğer alanların tutsak olduğunu kabul ettiklerinden bahsettik.

Kamp-Üs Dergisi piknikte buluştu...19 Mayıs günü yaptığımız piknikte yeni katılan arkadaşlara derginin ortaya çıkışı, hedefledikleri ve

yaptığı çalışmalar anlatıldı. Bunun dışında fakülteler içerisinde yaptığımız etkinliklerin önemi üzerindeduruldu. Ayrıca gerçekleştireceğimiz festivalin ayrıntıları tartışılarak, öğrencileri çalışmalarımızın veşenliğimizin nasıl birer parçası yapılabileceği konuşuldu. Yapılan sohbetlerin dışında kolektif bir şekildebirçok oyun oynandı.

Kamp-Üs Dergisi

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Kapitalist-emperyalist dünya düzeni ulusal sorunu21. yüzyıla taşıyarak, demokratik sorunları çözmeyeteneğinden yoksun olduğunu, bu sorun üzerindende kanıtlamaktadır. Demokratik sorunları çözmek biryana, bu sorunları farklı boyutlarda hergün yenidenüreten bu barbarlık düzeni, insanlığın önünde aşılmasıgereken bir engel olduğunu icraatlarıyla da kanıtlıyor.

Tıpkı Filistin, Kürdistan, İrlanda gibi ulusalözgürlükten yoksun bırakılan halklardan biri olanTamiller, çeyrek asırdan beri ulusal baskı veayrımcılığa karşı direniyor. Tamil Elam KurtuluşKaplanları (LTTE) önderliğinde yürütülen mücadele,1983’ten beri gerilla savaşı eşliğinde devam ediyor.Hindistan açıklarında bir ada ülkesi olan Sri Lankarejimine karşı süren bu savaşta önemli başarılara imzaatan LTTE, hem kara hem deniz savaşındaki ustalığınıpek çok kere kanıtlamıştı. Uzun yıllar Tamil halkınınyaşadığı Jafna Yarımadası’nı denetim altında tutanLTTE, çeyrek asır süren savaşın sonunda trajik biryenilgiye uğradı.

Tamil Kaplanları’nın uluslararası ilişkilersorumlusu Selvarasa Pathmanathan tarafından yapılanaçıklamada, “Bu savaş acı sonuna ulaştı” denildi.“Uluslararası toplumun Tamil halkının hayatını veonurunu koruyabilmesi için tek çare buysasilahlarımızı susturmaya hazırız” ifadesine yerverilen açıklama, Sri Lanka rejimi tarafındankarşılıksız bırakıldı.

“Feda eylemlerine ilk başvuran örgüt” olarak dabilinen LTTE, silah bıraktığını açıkladı. Ateşkesönerisi ve silah bırakma kararına rağmen örgütündiğer liderlerini de katleden Sri Lanka ordusu, TamilKaplanları ile Tamil halkına karşı iğrenç bir imhasavaşına girişti.

Tamil gerillalarının çeyrek asırlık kararlı direnişikarşısında pek çok kere yenilgiye uğrayan işgalci SriLanka ordusu, bekçi köpekliği yaptığı kapitalistsınıflara yakışır bir tutum alarak, ilkel intikamzihniyetiyle vahşi bir katliam gerçekleştirdi. Denizbağlantıları kesildikten sonra dar bir alana sıkıştırılangerillaları katleden Sri Lanka ordusu, son aylardaTamil halkından binlerce sivili de katletti. BinlerceTamilli yerinden yurdundan edildi.

Aylardır devam eden katliamları izlemekle yetinenABD, AB, BM, Çin, Hindistan, Rusya gibi gerici güçodakları, Tamil halkına karşı imha savaşı sürdüren SriLanka rejimine hiçbir baskı uygulamamıştır. Ateşkesçağrısı yapmakla yetinen bu güçler, fiilen katliamayeşil ışık yakmıştır.

“Teröre karşı savaş” söylemini bıktırırcasınatekrarlayıp duran “uluslararası toplum”, Sri Lankaordusunun iğrenç devlet terörünü destekleyerek,ikiyüzlülüğünü bir kez daha kanıtlamıştır.Hatırlanacağı gibi, bu yılın başında ırkçı-siyonistİsrail rejiminin Filistin halkına karşı giriştiği imhasavaşı da, aynı “uluslararası toplum”un tam desteğinialmıştı.

Sri Lanka ordusunun vahşi intikam saldırısı,ardından bu ülke devlet başkanının “zafer” ilanı,gerici rejimlerin niteliğini gösteren çarpıcıörneklerdir. Gerilla hareketi güçlüyken LTTE ileateşkes anlaşması imzalayan Sri Lanka rejimi,2005’te Tamil Kaplanları’nın doğu kolu komutanıalbay Karuna Amman’ın 6 bin gerilla ile örgütten

ayrılmasından sonra tavır değiştirmeye başlamıştır.Norveç’in arabuluculuğuyla 2002’de imzalanan

ateşkesi tanımamaya başlayan Sri Lanka rejimi, sonyıllarda LTTE’nin ateşkes çağrılarını ciddiyealmayarak, gerillalara teslim olmalarını dayatmıştır.Hatırlanacağı üzere, Kürt hareketi devrimci çizgidemücadele ederken “İsveç modeli”ni tartışmayabaşlayan Türk sermaye devleti de, PKK’nin düzen içiçözüm arayışları, özellikle de İmralı teslimiyetindensonra “pişmanlık” dayatmasında bulunma gücünükendinde bulmaya başlamıştı.

Son beş ayda Filistin ve Tamil halklarının maruzkaldığı imha savaşlarının kapitalist-emperyalistdüzenin efendileri tarafından desteklenmesi, gericidevletlerin ulusal özgürlük mücadelelerine karşıizleyecekleri vahşi yöntemler hakkında somut bir fikirvermiştir.

Tamil halkının kitlesel desteğine dayanan militanbir direnişe rağmen, LTTE’nin vardığı trajik son,

“uluslararası toplum”dan, yani kapitalist-emperyalistdüzenin efendilerinden ulusal soruna çözüm beklemeeğiliminin açmazını bir kez daha ortaya koymuştur.“Çözüm için devrimi bekleyemeyiz” tezini savunançizginin gerçek bir çözüm üretmekten yoksun olduğu,LTTE’nin trajik sonu ile yeniden kanıtlanmıştır.

Bu yalın gerçek, tekelci kapitalizmin demokratiksorunları çözen değil, yeniden üreten bir sistemolmasından kaynaklanmaktadır. Komünistler,“Halkların gerçek kurtuluşu sosyalizmde!” şiarını,kapitalizmin emperyalist aşamadaki gerici niteliğiniortaya koyan bu bilimsel olguya dayandırmaktadırlar.

Tamil halkının uzun yıllara yayılan özgürlükmücadelesine önderlik eden LTTE, yazık ki, trajik biryenilgiye uğramıştır. Ancak bu son, Tamil halkınınözgürlük özleminin yerli yerinde durduğu gerçeğiniortadan kaldırmıyor. Tarihsel deneyimler, halklarınözgürlük özlemlerinin askeri zorla bastırılamayacakkadar köklü olduğunu defalarca kez kanıtlamıştır.

Köln’de Tamil halkıyladayanışma eylemi

Emperyalist destekli Sri Lanka devleti Tamil halkına karşı soykırıma varan bir katliama girişmişbulunmaktadır.

Son günlerde ölü sayısının 10 bine yaklaştığı bu kanlı katliam, zayıf da olsa, Avrupa’nın çeşitlimerkezlerinde çeşitli demokratik kesimler tarafından protesto ediliyor.

Bu amaçla 15 Mayıs günü Dom Kilisesi Meydanı’nda, DEKÖP-Köln bileşenleri (Bir-Kar, AGİF, ATİF,ADHF, Y. Dünya) tarafından bir basın açıklaması yapıldı. Eylem için onlarca kuruma çağrı yapılmasınarağmen, katılım DEKÖP bileşenleriyle sınırlı kaldı.

Yapılan açıklamada, onyıllardır kendi kaderini tayin hakkı için mücadele eden mazlum Tamil halkınınözgürlük ve eşitlik talebine Sri Lanka ordusunun katliamla cevap verdiği belirtilerek, gerici Sri Lanka devletinidestekleyen emperyalistlerin ve BM gibi ikiyüzlü kurumların da bu katliamın suç ortakları olduklarıvurgulandı.

“Sri Lanka’da katliamlara son!” yazılı pankartın açıldığı eylemde, “Yaşasın enternasyonal dayanışma!”,“Sri Lanka’da katliamlara son!”, “Faşizme her yerde ölüm!” ve “Halkların uluslararası katliam merkezi ABD!”sloganları atıldı. Eylem, Paris ve Düsseldorf gibi kentlerde Tamilli göçmenlerin sürdürdükleri açlık grevleri vb.etkinliklerle daha fazla dayanışma çağrısıyla sona erdi.

Bir-Kar / Köln

Sri Lanka’da katliam!26 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Tamil Kaplanları’nın trajik sonu…

İmha savaşı karşısında “uygar batı”nın her zamanki ikiyüzlü tutumu!

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Avrupa işçi sınıfı ayakta! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 27Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Berlin’de krize karşı kitlesel eylem…

“Krizle mücadele edin, önceliği insana verin!”

2009 yılı başında patlak veren kapitalist krizinetkileri derinleşerek devam ediyor. Daha şimdidenekonomileri küçülmenin eşiğine getiren, kitleselişsizlik yaratan kriz, toplumun her kesiminin gittikçedaha fazla gündemi olmaya devam ediyor.

Öyle ki, esas işlevi işçi sınıfının kapitalizme karşımücadelesinin gelişmesini engellemek olan sendikabürokrasisi bile demagojik de olsa anti-kapitalistsloganlar kullanmakta, yer yer kitlesel eylemlerdüzenlemekte, böylece işçi ve emekçilerde düzenekarşı gelişen öfkeyi düzen sınırları içinde tutmayaçalışmaktadır.

Bundan bir süre önce DBG Başkanı MichaelSommer ve Ver.di başkanının, hükümeti böyle gidersetehlikeli bir sosyal patlamanın yaşanabileceği yönündeuyarmaları, hükümetin de buna tepki göstermesi,bunların bu eylemleri örgütleme amacını elevermektedir. Öte yandan, Alman istihbaratı bünyesindesosyal tepkileri bloke etme konusunda uzmanlaşmışbir polis ekibinin kurulduğu yönlü bilgiler ise,burjuvazinin mücadeleyi engelleme konusundakiciddiyetine iyi bir örnektir.

Avrupa Sendikalar Birliği’nin (EGB) gündemegetirdiği son kitlesel eylemler de esas olarak tabandangelen emekçi baskısının ürünü eylemler olmuştur.

Merkezi Brüksel’de bulunan EGB, bir süre önceBrüksel, Madrid, Berlin ve Prag gibi metropollerde,“Krizle mücadele edin, önceliği insana verin!”sloganıyla, krize karşı kitlesel eylemler düzenlemekararı aldı. Eylemlere katılım kitlesel oldu. 14 Mayısgünü Madrid’de gerçekleştirilen eyleme 150 bin kişi,15 MAyıs’ta Brüksel’deki eyleme 50 bin ve aynı günPrag’da düzenlenen eyleme ise 20 bin kişi katıldı.

Bu eylemler dizisinin sonuncusu ise 16 Mayıs günüBerlin’de gerçekleştirildi. Alman Sendikalar Birliği(DGB) tarafından organize edilen Berlin’deki eyleme100 bin kişi katıldı. Berlin’deki eylem aynı zamanda,Almanya’da krize karşı 28 Mart’ta Berlin veFrankfurt’ta yapılan ve toplam 50 bin kişinin katıldığıeylemlerden sonra en kitlesel eylem oldu.

28 Mart’taki eyleme sembolik olarak katılan DGB,organizatörü olduğu bu eyleme katılım sağlamak içindaha özel bir çaba sarf etti. Eylem için, masraflarıDGB tarafından karşılanan 17 tren ve 600 otobüstutuldu.

Kuşkusuz kitlesel katılımda bu organizasyonun dabir rolü var. Fakat eyleme katılımın beklenenin iki katıolması, işçi ve emekçilerde krize karşı gelişen tepkininbir göstergesidir. Zira DGB yöneticileri 50 bin kişilikbir katılım beklediklerini ifade etmişlerdir.

Almanya’nın dört bir yanından tren ve otobüslerleBerlin’e akan işçi ve emekçiler yürüyüş için iki ayrıalanda toplandılar. Toplanma alanlarında yapılan önkonuşmalar ve müzik dinletisinin ardından saat12:30’da iki koldan yürüyüş başladı. İşçi ve emekçilertaleplerini, pankart, döviz, slogan ve düdük sesleriyleifade ederken, yerlisi ve göçmeniyle çeşitli devrimcidemokratik parti ve kurumlar da pankart, döviz vebildirileriyle yürüyüşteki yerlerini aldılar.

Yürüyüş kitlesinin ezici çoğunluğu işçilerdenoluşuyordu. IG-Metal, Ver.di, NGG, IG-Bau, IG-Schemie gibi sendikalara üye Opel, VW, Ford işçileri,belediye ve sağlık emekçileri gibi onlarca sektördenişçi ve emekçiler binlerce sendika bayrağıyla renkli bir

görüntü oluşturdular. Fakat bundan daha da anlamlıolan, krizden dolayı işten atılan veya atılmatehlikesiyle karşı karşıya olan, fakat böylesi eylemlereşimdiye kadar pek katılmayan çok sayıda işçi veemekçinin olmasıydı. Köln, Leverkusen, Berlin,Nürnberg, Hamburg ve daha onlarca şehirden, iştenatılan ve çoğu da direnişe geçen çok sayıda işçi ilekarşılaşmak mümkündü.

Katılımda dikkati çeken bir diğer nokta iseTürkiyeli emekçilerin yoğun katılımı idi. Krizin en çokvurduğu kesimlerden biri olarak Türkiyeli ve diğergöçmen işçi ve emekçilerin hak arama eylemlerineilgisinin gittikçe arttığı gözlenmektedir. Dahası buişçiler bulundukları sektörlerde aktif ve yer yer öncübir rol oynayabilmektedirler. Bu anlamda yürüyüşünenternasyonal bir havası vardı. Almanya’nın kuzeykomşusu Polonya’dan binin üzerinde işçinin 600 kmyolu kat ederek yürüyüşe destek vermeleri deenternasyonal havayı güçlendiren anlamlı birkatılımdı.

Yerli devrimci güçlerden MLPD eyleme kitleselkatılımıyla dikkat çekti. Bunun yanı sıra, hazırlıktoplantılarına çağrılmayarak MLPD ile birlikte bueylemden dışlanmak istenen reformist Die Linke (SolParti) de kitlesel katılım sağladı. Bunların dışında,anti-faşist otonom gruplardan troçkist gruplara kadarAlman solunun irili ufaklı onlarca grubu da yürüyüşeilgi gösterdi.

Türkiyeli devrimci grupların eyleme katılımıgenelde zayıf kalırken, bunların arasında en kitleselkatımı DİDF sağladı. AGİF, İLPS, ATİK, Y. Dünyagibi kurumlar pankartlarıyla katıldılar.

Eyleme anlamlı bir gençlik katılımı gerçekleşti.Özellikle meslek yerlerinin genişletilmesi vemasraflarının işletmeler tarafından üstlenilmesitalebini yükselten IG-Metal gençliği ve herkese eşit veparasız eğitim talebini yükselten Ver.di gençliği ileüniversiteli gençliğin attıkları coşkulu sloganlar dikkatçekti.

BİR-KAR olarak eyleme, “Krizin faturasıkapitalistlere!” yazılı pankartımızla katıldık. “Krizkapitalizmin krizidir, bedelini kapitalistlere ödetelim!”başlıklı bildirilerimizle birlikte krize ilişkinbültenlerimizi yaygın olarak dağıttık. Yanısıra, yineBir-Kar imzalı, “Tamil halkıyla dayanışmayıyükseltelim!” başlıklı bildirilerimizi dağıttık.Yürüyüşte ayrıca TKİP imzalı, “Yaşasın proletarya

enternasyonalizmi ve sosyalizm!” şiarının yeraldığıpankart taşındı.

Farklı güzergahlardan geçen iki yürüyüş kolu, saat14:00’te Tiergarten’de birleşti. Bir müddet birlikteyüründükten sonra miting programı başladı.

Mitingte DGB başkanı Michael Sommer, EGBgenel sekreteri John Monks, Hollandalı sendikacıAgnes Jongerius, IG Metall, Ver.di ve IG Bausendikalarının başkanları konuşma yaptılar. Bütünkonuşmalarda, krizin yükünün sadece işçilereyüklenmemesi, faturanın işçiler ve işverenler arasındaeşit şekilde paylaşılması gerektiği belirtilerek, sosyalve adaletli bir Avrupa teması öne çıkarıldı. Yine, iştenatmaların yasaklanması, politik grev hakkı, eşit işe eşitücret, tam ücret karşılığı kısa çalışma hakkı,taşeronlaştırmanın kaldırılması, 30 saatlik çalışmahaftası, emeklilik yaşının düşürülmesi, daha fazlameslek alanı yaratılması, 7,50 Euro asgari saat ücreti,Hartz IV’nin kaldırılması gibi talepler dile getirildi.

Demagojik konuşmalarında her zamanki gibiişçilerin sorunlarını isabetle tespit eden sendikabürokratları, bu sorunların çözümü konusunu bir kezdaha es geçerek, uzlaşmacı-liberal gevezeliklerinitekrar ettiler.

Sendika bürokratları dışında hiçbir muhalif sesekürsüde konuşma hakkı tanımayan DGB, eylemhazırlık toplantılarına devrimci-demokrat kurumlarıalmadığı gibi, miting alanında MLPD ve DieLinke’nin enformasyon standı açmasına da engelolmaya çalıştı.

DGB’nin bu eylemi düzenlemekteki tek amacıkrize karşı tabandan gelişen tepkileri bloke etmekdeğildir sadece. DGB, iktidar ortağı SPD ile hem krizebakış konusunda örtüşmektedir. SPD ile aynı sloganaltında yürüyüş yaparak, bunu önümüzdeki seçimlerdeSPD’ye oy kazandırmanın bir olanağına çevirmeamacıyla hareket ettiler. Zira 2009 yılı yerel, genel veAvrupa Parlamentosu seçimlerinin gerçekleşeceği birseçim yılı olacaktır.

Sonuç olarak, Berlin’deki 100 bin kişilik kitleseleylem, toplumda kapitalizme karşı işçi ve emekçilercephesinde biriken yoğun tepki ve mücadele isteğinibir kez daha dışa vurmuştur. Bütün mesele bu tepkiyikimin örgütleyeceği ve hangi kanala akıtacağıdır. Buda devrimcilere düşen görev ve sorumluluklara işaretetmektedir.

Bir-Kar / Almanya

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Dünyadan...28 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Fransa’da emekçiler alanlaraçıkıyor

Fransa’nın sekiz sendikası, ekonomik krizsüresince iş güvenliğinin sağlanması ile ilgilitaleplerini dile getirmek ve Fransa CumhurbaşkanıNicolas Sarkozy’nin ekonomik kriz politikalarınıprotesto etmek için 26 Mayıs ve 13 Haziran’da ülkegenelinde eylem yapma çağrısında bulundu.

Bu eyleme denk gelmesi için demiryolu sendikalarıda 25 Mayıs akşamı başlayan ve 27 Mayıs sabahı bitenbir grev gerçekleştirmeyi planlıyor. Fransa’nın enbüyük sendikası CGT’nin Genel Sekreteri, “Bizlerbüyük eylemin parçasıyız fakat öncelikle SNCF(Fransız devlet demiryolları) ile ilgili de taleplerimizvar” dedi. Bu talepler arasında maaşların arttırılmasıve SNCF’nin özelleştirilmesiyle ilgili görüşmeler yeralıyor.

Fransa’da bu yıl bir milyonu aşkın emekçininsokaklara çıkması üzerine Sarkozy bazı sosyalgüvenlik yardımlarını arttırmayı teklif etmiş, fakatkamu sektöründe işten atmaların durdurulmasını kabuletmemişti.

Almanya’da çocuk bakıcıları grevdeKamu çalışanları sendikası Ver.di, Almanya’nın 26

şehrinde devlete bağlı çocuk yuvalarında çalışançocuk bakıcılarının süresiz olarak greve çıktığınıaçıkladı.

Çocuk yuvalarında çalışan emekçilerin yaptığıgrevde yaklaşık 220 bin çalışanın maaşlarınınarttırılması ve sağlık güvencesi talepler arasında yeralıyor.

Ver.di bu grevi Eğitim ve Bilim EmekçileriSendikası (GEW) ile örgütledi. Ver.di temsicisi, 130bin çocuk bakıcısını temsil eden sendikanın uzunsüreli bir greve hazır olduğunu söyledi. 15 Mayıs günübaşlayan grevde 130 bin sendikalı çalışandan sadece20 bini iş bıraktı. İşverenlerden gelecek tepkiye görediğer emekçilerin de greve çağırabileceği ifade edildi.

Ver.di temsilcisi, çocuk yuvalarında çalışanemekçiler için daha sağlıklı çalışma koşulları talepettiklerini, çalışanların %25’inin sağlık problemiyaşadığını, hastalıkların ve psikolojik baskıların hergeçen gün arttığını söyledi. 2006 yılından sonra işebaşlayan çalışanların daha önce işe başlayanlardan 700Euro daha az maaş aldıklarını belirterek, maaşlarlailgili düzenleme yapılması gerektiğini de ifade etti.

Kremikoytzi fabrikası işçilerinepolis saldırısı

Brezilya’nın metalurji devi CSN ile yapılangörüşmelerde bir anlaşmaya varılamaması üzerine,Doğalgaz tekeli Bulgargaz 15 Mayıs günü sabahsaatlerinden itibaren doğalgazı parça parça kesmeyebaşladı. Bunun üzerine Ekonomi ve EnerjiBakanlığı’na doğru yürüyüşe geçen işçilere polissaldırdı, çıkan çatışmada iki işçi tutuklandı.

Kremikoytzi fabrikasının %25 hissesine sahip olanEkonomi Bakanlığı’nın fabrikaya temin ettiğidoğalgazda kesintiye gitmesi ve fabrikayı kapatmaplanının anlaşılması üzerine işçiler Ekonomi BakanıPeter Dimitrov’dan bir açıklama beklediklerinisöylediler.

Bulgaristan’ın en büyük şirketlerinden biri olanKremikoytzi’de 5 binin üzerinde işçi çalışıyor veşirketin geleceği yazın yapılacak olan genel seçimleriçin önemli bir gündem oluşturuyor.

Avrupa Sendikalar Birliği’nin kararı ile Martayında “Birlikte krize karşı! Sosyal bir Avrupa için!”başlıklı kampanya çerçevesinde planlananeylemlerden biri de Belçika’nın Brüksel şehrinde 15Mayıs günü gerçekleştirildi. 27 Avrupa ülkesindenişçi ve emekçinin katılımıyla kapitalist kriz programıprotesto edildi.

Eyleme katılanların önemli bir kesimini Belçikasendikaları oluşturdu. Yanı sıra Fransa sendikaları daanlamlı bir katılım sağlamışlardı. İngiltere,Luxemburg gibi ülkelerin kortejleri de dikkatçekiyordu.

İtalya, Portekiz, İspanya, Romanya, İsviçre,Yunanistan, Macaristan vb. ülkelerden emekçilerküçük gruplar halinde eyleme katılım sağladılar.Diğer birçok Avrupa ülkesinden ise temsilcilerdüzeyinde katılım gerçekleştirildi.

16 Mayıs’ta Almanya’da gerçekleştirilen krizkarşıtı büyük eylem nedeniyle Almanya’dan katılımolmadı. 2009 yılının Mart ayının ortalarında başlatılankampanyayla katılımın 100 bin civarında olmasıdüşünülüyordu ancak sendikaların güçlü bir çalışmayürütmemesi katılımı etkiledi.

Hollanda’dan FNV Sendikası 600 kişilikkortejiyle mitingdeki yerini alırken, diğer sendikalarınkatılım göstermemeleri dikkatleri çekti. FNVkortejinde Hollanda’dan gelen bir grup ile Türkiyeliörgütlerden DİDF de yer aldı. FNV kortejineHollanda’nın sol örgütlerinden SosyalistEnternasyonaller ve bazı sol gruplar da katıldı.

Eylemde “Ortak haklar için birlikte mücadeleye!”,“Kapitalizm kriz üretiyor, başka bir dünyamümkündür!”, “Kriz kapitalizmindir, kapitalistlerödesin!”, “Yaşasın uluslararası dayanışma!” sloganlarısıkça atılan sloganlar arasındaydı.

Saat 11.00’de toplanan emekçiler Belçikasendikalarından ABVV ve Fransa sendikalarınınkortejlerinden yükselen Enternasyonal Marşı’na eşlikederek coşkularıyla dikkat çektiler.

Polisin olağanüstü “güvenlik önlemleri” aldığıeyleme katılan işçiler şiddetli yağmura rağmenbirbirlerine kenetlenip yürüdüler.

Saat 15.30 geldiğinde, hava koşullarından dolayıprogramdaki bazı konuşmalar yapılmadan eylem sonaerdi.

Kızıl Bayrak / Hollanda

Almanya çapında anaokulları grevde!Belediyelere bağlı anaokullarında 15 Mayıs

günü başlayan grevler 19 Mayıs günü de devametti. NRW’nin 32 kentinde eğitmenler, sosyaldanışmanlar ve sosyal pedagoglar da Ver.di’ninyaptığı çağırıyı desteklediler.

Ver.di sendikasının verdiği bilgiye göre,eğitim ve sosyal hizmetler alanındagerçekleştirilen bu grevlere Köln, Bielefeld,Bochum, Düsseldorf ve Duisburg gibi büyükkentler ve Stolberg, Eschweiler, Hilden,Arnsberg, Warstein ve Kreuztal gibi küçükkentlerden 6.500 emekçi katıldı.

Sauerland bölgesine ait olan Warstein,Arnsberg, Olsberg ve Schmallenberg’den eğitimve sosyal hizmet alanında çalışanlar ilk kez bugrevlere katıldı. Eschweiler’de ise bütünanaokulları kapandı.

Ver.di Temsilcisi Uwe Reepen, “Çarşambagünü yeniden normal çalışılacak, grevlerindevam edip etmeyeceğini işverenin tutumubelirleyecek” açıklamasını yaptı.

İşveren ve işçi temsilcileri arasındaki gerginlik devam ediyor. Bunun nasıl sonuçlanacağını önümüzdekigünlerdeki görüşmeler belirleyecektir.

Benzeri eylemler Rhein-Main bölgesinde daha kitlesel biçimde sürüyor. Ver.di’nin yaptığı açıklamaya göre, Rhein-Main bölgesinden (Wiesbaden, Darmstadt, Hanau) üç gün

boyunca süren grevlere 5 binden fazla emekçi katıldı. Greve katılanların sayısı her geçen gün artıyor. 15Maıs’ta 1.100 emekçi greve çıkarken, 18 Mayıs’ta katılım 2.900, 19 Mayıs’ta 5.700 idi.

Frankfurt’ta yapılan mitinge ise 5.000 emekçi katıldı.Rheinland-Pfalz Eyaletinde 100’den fazla kurumda grev gerçekleşti. Burada da toplam 1.600 emekçi greve

katıldı.Niedersachsen eyaletinde ise 100’den fazla anaokulu, gençlik merkezi ve gençlik evi çalışanı 2.000 emekçi

greve dahil oldu.Seezle kentinde yaklaşık 1.000 emekçi dayanışma eylemi gerçekleştirdi. Greve giden emekçiler işveren tarafından çeşitli biçimlerde tehdit edildiler. Eyaletin Ver.di sekreteri Martin

Peter yaptığı açıklamada, “İşverenler bizi tehdit edeceklerine taleblerimizi kabul etsinler” dedi.Bir-Kar / Bielefeld

Brüksel’de onbinler yürüdü…

“Birlikte krize karşı!..”

Dünya işçi ve emekçi hareketinden…

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Kürt sorununda yeni gelişmeler... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 29Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Son dönemlerde devlet ve egemen medyacephesinde Kürt sorunu yeniden tartışılıyor, “çözüm”umutları verilmeye çalışılıyor…

Önce Genelkurmay Başkanı geniş bir konuşmayaptı, resmi çizginin aşılmaz çerçevesini çizdi, buçerçevede “esneme” noktalarını belirtti. Türk Milletikavramının içini açtı, Türk milletinin Cumhuriyetikuran “Türkiye halkı” olduğunu belirtti. Bu üst kimlikbağlamında alt kimliklerin bireysel haklarçerçevesinde kendilerini ifade edebileceğini anlattı.Ama bütün bunların “devletin vatanı ve milletiylebölünmez bütünlüğü ilkesiyle çelişemeyeceğini”vurgulayarak, aslında yapılan ve yapılacak “açılım” vetartışmaların kalın çizgilerini de net bir biçimde ortayakoydu.

Ardından A. Gül, farklı zaman ve mekânlarda Kürtsorununda önemli gelişmelerin olabileceğini, ortadaönemli bir fırsatın olduğunu, bunun kaçırılmamasıgerektiğini belirtti. Bu açıklamaları egemen medyayıheyecanlandırmaya yetti. Hükümetin de Erdoğan’ınağzından bunları destekleyen genel ifadeleri oldu.

Tartışmaları gündemin ilk sıralarına taşıyan diğerbir gelişme de PKK-KCK cephesinden geldi. GazeteciHasan Cemal’in Kandil’e giderek Murat Karayılan ileyaptığı röportaj ve burada ortaya konulan “çözümplatformu” önemli bir gelişme, çözüme dönük biradım olarak değerlendirildi. Aslında dile getirilendüşüncelerde bir yenilik yoktu. Yenilik devlet vehükümet cephesiyle açık veya gizli, dolaylı veyadolaysız bağlantısı olan bir gazetecilik girişimiyle bugörüşlerin dile getirilmiş olmasıdır. Bunun birkamuoyu oluşturma boyutu olduğunu da eklemekgerekir. Bu zamanlama ve yöntemin rastlantıolmadığını vurgulayarak geçelim.

Böylece tartışma süreci boyutlandı, devletin“açılımları”, hangi konularda adım atacağı noktalarıvurgulandı. Tartışmaların ortak noktası şuydu: Artıkeski tarzda ve salt askeri yöntemlerle bir yerevarılamaz. Son seçimlerde DTP’nin kazandığı oylar dabunu göstermektedir. Bölgenin dengeleri, Irak veGüney Kürdistan’daki fiili yapı ve bununla ilişkizorunluluğu, ABD’nin tutumu Kürt sorununda bazıadımların atılmasını zorunlu kılıyor. Bu, Kürtsorununun devrimci dinamiklerini tecrit etmek,daraltmak ve sonuçta tasfiye etmek için de artıkkaçınılmazdır.

Tartışılan yöntemlerden biri, PKK ve DTP muhatapalınmadan devlet, bir paket olarak bu adımları sindiresindire atmalıdır biçiminde somutlandı. Diğeri dePKK ve DTP atlanarak, görmezden gelinerek bukonuda atılacak adımların sonuçsuz kalacağını, bunedenle anılan örgütlerin bu sürece katılması formülüüzerinde düşünülmesinin çözüm için gerekli olduğunuifade eden eğilimdir! Devlet cephesinde ağırlıkkazanan eğilimin birincisi olduğu anlaşılıyor.

Belli ki, kendilerinin de itiraf ettikleri gibi, bukonuda devletin çeşitli kanatları ve kurumları arasındaulaşılmış bir uyum ve mutabakat var. Bunun “çokönemli” olduğunu vurgulamaktan geri durmuyorlar.Bunda Ergenekon operasyonu ile kimi unsurlarınetkisizleştirilmesi önemli bir rol oynamıştır.

Açmak istedikleri paketin ipuçları da ortayaçıkmaya başladı. Üniversitelerde seçmeli dil olarakKürtçe’nin okutulması, öğretilmesi, bir üniversitebünyesinde Kürt dili ve kültürü ile ilgili bir enstitünün

kurulması, adları değiştirilen köy, dağ ve ovalara eskiadlarının yeniden verilmesi gibi… Buna çerçevesigenişletilmiş ve esnetilmiş pişmanlık yasası eklenmekistenmektedir.

Bu yaklaşımın anlamı şu: Belli kırıntılar verilmeli,ama bunlar, PKK’ye “başarı” malzemesi olaraksunulmamalıdır. Devlet her aşamada ve her sonuçtadenetimi, psikolojik ve siyasal üstünlüğü eldenbırakmamalıdır!

Tam da bu dönemde PKK-KCK 1 Haziran’a kadarsürecek bir “eylemsizlik” kararı aldı. Bütün bugelişmelerin yanında askeri operasyonlara ve legalcephede DTP’ye yönelik kapsamlı tutuklamakampanyası, bazı DTP milletvekillerinin zorlamahkemeye götürülme olasılığının gündeme gelmesitartışılan “açılımların” niteliği, çerçevesi konusundaönemli bir fikir vermektedir.

Kuşkusuz bu yaklaşım kendi içinde tutarsızdır vedolaysıyla sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Devlethenüz PKK’yi tam anlamıyla tasfiye etme, İmralıplatformuyla kabul etme konusunda bir karara varmışdeğildir. Yoksa PKK’nin istediği çok fazla bir şey yok.Özünde dedikleri şu: “Bizi Cumhuriyet Kürdü yapın,buna hazırız. Elbette yasal olarak siyaset yapma veyaşam seçeneği sunma, kimi kırıntılarla ikna edilmekoşuluyla...” İmralı Programı, M. Karayılan’ın HasanCemal röportajında söyledikleri, yine aynı dönemdeKCK’nın yaptığı resmi açıklamanın politik özü budur!

Henüz devletin anılan “açılımlarının” bütünçizgileri net olarak ortaya çıkmamasına rağmen ortayaçıkan veri ve ipuçları birlikte değerlendirildiğinde, önesürülen “paket” ile genel olarak resmi çizgininaşılması değil, bir-iki unsurla yeniden üretilmesi, belkide daha doğru bir ifadeyle tekrarı söz konusudur. Dahaönce Genelkurmay Başkanı’nın açıklamasınıdeğerlendirirken resmi tavrı, “Cumhuriyet cephesindeyeni bir şey yok” biçiminde özetlemiştik. Yaşananlar

bu değerlendirmemizi doğrulamıştır.Açık ki, TC, 2007 Kasımı’ndan bu yana Güney

Kürdistan politikası üzerinde önemli bir inisiyatifkazandı. Bunu geliştirmek ve daha da kalıcı halegetirmek istiyor. Bununla birlikte ABD ile geliştirilenilişkiler bağlamında Irak, Suriye ve İran üzerinde debelli bir etkinlik kazanmış bulunuyor. Aynı şekildeErmenistan ve Azerbaycan ilişkilerinde, Rusya ileilişkilerinde bir “bölge devleti” inisiyatifi kazanmakve kazandığı adımları geliştirmek istiyor. Bu konumve rolünü kalıcı hale ve gerçekten sonuç alıcı birdüzeye getirmek için Güney Kürdistan ile ilişkilerinibelli bir noktaya taşıması, bu konuda ABD ile dahauyumlu bir çizgide yürümesi gerekiyor. Ayrıca kendiiç sorunlarını da engel olamayacak düzeye indirmesigerekiyor. TC devleti böyle düşünüyor. Bu noktadaKürdistan sorunu kendisi için temel bir sorun olarakduruyor. Dolayısıyla bu arayış, tartışma ve “açılım”çabaları böyle bir politik ve stratejik arka planadayanıyor. Sıkışma ve “bölge devleti” olma isteğiTC’yi Kürdistan sorununda yeni arayışlara zorlamıştır.Ama hemen vurgulamak gerekir ki, bu arayışlar vetartışmalar resmi çizgiyi aşma düzeyine varmışdeğildir.

Bu tartışmalarda “Kürt Cephesi”nin sergilediğitutum gerçekten üzücü ve utanç vericidir. Dilenciliği,sömürge statüsünü, kendini tam eşit bir konumdagörmeme duruşu ve ruh hali, saygınlığı değil, “paryamuamelesini” koşulluyor. Bu, düşünsel ve ruhsalyenilgidir, politik karşılığı da sadaka dilenciliğindenbaşka bir şey değildir. Önce bir halk, bir ulus olarak,onun politik temsilcileri olarak kendini her açıdan eşitgörmek durumundasın. Bunun dışındaki ve bununlaçelişen yaklaşımları reddetmelisin! Böyle bir ruhsal vedüşünsel duruş, dostunda da düşmanında da saygıuyandırır. Tersi duruşlar ise aşağılanmayı…

19 Mayıs 2009

Resmi çizgi aşılıyor mu, yoksa yeniden mi üretiliyor?

M. Can Yüce

DTP’lilere saldırılar sürüyor!22 Temuz 2007 genel seçimleri sonrasında TBMM’ye milletvekili olarak giren DTP’lilerin savcılık

tarafından ifadelerinin alınması için mahkemeye davet edilmeleri gündeme oturdu.DTP’li Selahattin Demirtaş, Emine Ayna, Fatma Kurtulan, Aysel Tuğluk ve Sabahat Tuncel’in milletvekili

olmadan önce haklarında açılan davalar nedeniyle ifadelerini almak isteyen savcılık, TBMM Başkanlığı’nagönderdiği yazıda, DTP’li milletvekillerinin savcılığa ifadeye gelmemeleri durumunda meclisten polis zoruylagetirileceklerini belirtti.

TBMM Başkanlığı’na iletilen yazının ardından yaşanan tartışmalar, Ankara’da 1994 yılında Mecliskapısında DEP milletvekillerinin polis tarafından gözaltına alınmalarını hatırlattı. SHP kontenjanından Meclis’egiren DEP milletvekillerinden Leyla Zana, Selim Sadak, Hatip Dicle ve Orhan Doğan hakkında Meclis’teKürtçe yemin ettikleri gerekçesiyle, dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde “bölücülük suçlamasıyla” davaaçılmıştı. TBMM’nin bu dört milletvekilinin dokunulmazlığını 2 Mart ‘94’de kaldırmasının ardından ise Zana,Sadak, Dicle ve Doğan TBMM’den çıkarken polis tarafından yaka paça gözaltına alınmışlardı.

Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan TBMM Başkanı Köksal Toptan, ilgili ağır ceza mahkemelerinindokunulmazlığı olan milletvekillerini seçilmeden önce işledikleri davalarla ilgili mahkemeye davet ettiğinisöyledi. İfade vermeye gitmedikleri takdirde polis zoruyla götürülebileceklerini vurguladı.

DTP milletvekilleri ise, dokunulmazlığa dikkat çekerken ifade vermeye gitmeyeceklerini belirttiler. DTPmilletvekili Emine Ayna, “Eğer böyle bir hak varsa, AKP’li ve CHP’li milletvekilinin ne kadar hakkıysa bizimde o kadar hakkımızdır. Hala gidip herhangi bir ifade vermeyi düşünmüyoruz. Ne zaman Başbakan hakkındahazırlanan fezlekelerle ilgili gidip savcılığa ifade verir, biz de düşüncelerimizi açıkladığımızdan dolayı açılandavalarla ilgili oturur, yine düşünür, değerlendirir ve bir karar alırız” diye konuştu.

DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş ise kararın siyasi olduğuna işaret ederek, “ayağımızla gidipkuzu kuzu bu hukuksuzluğa ortak olmayacağız” dedi.

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

Eylem ve etkinliklerden...30 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/19 H 22 Mayıs 2009

Umut Yayımcılık’tan açıklama…Umut Yayımcılık tarafından basılan “Nergiz” isimli

kitabın “yasadışı terör örgütünün propagandasını”yaptığı gerekçesiyle İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesitarafından toplatılmasına, dağıtım ve satışınınyasaklanmasına ilişkin olarak Umut Yayımcılık yazılıbir açıklama yaptı.

Abdülhamit yasaklarının sürdüğünün belirtildiğiaçıklamada, bir hafta önce basılan “Nergiz” isimlikitabın toplatılmasının sosyalist, ilerici ve devrimcibasın üzerindeki baskı ve yasakların bir parçası olduğusöylendi. Kitabın konusu hakkında bilginin de verildiğiaçıklamada şu ifadeler yer aldı:

“19 Aralık 2000’de ‘Hayata Dönüş’ adı altında

gerçekleştirilen operasyon sonrasında Ölüm Orucudirenişine başlayan ve direnişinin 123. gününde 11Nisan 2001’de toprağa düşen Nergiz Gülmez’in yaşamöyküsünün anlatıldığı kitap ‘sakıncalı’ bulundu.

F tiplerine tecrit ve izolasyona karşı büyük birdireniş sergileyerek adını tarihe yazan Ölüm Orucuşehitlerinin yaşamlarını yazmak değil, katliamıgerçekleştirmek suçtur.

Onlar, işçilerin, emekçilerin insanca bir hayatsürmesi, sömürü ve baskının olmadığı bir dünya içintereddütsüzce yaşamlarını ortaya koydular. Baskılara,engellemelere karşı onların anılarını yaşatmaya,mücadelelerini sürdürmeye devam edeceğiz.” ...”

Kayıp eylemleridevam ediyor...

Galatasaray Lisesi önündeki 216. buluşma içinbiraraya gelen kayıp yakınları, 16 Mayıs günü,gözaltında kaybedilen Hasan Ocak ve RıdvanKarakoç dosyalarının Ergenekon kapsamındasoruşturulmasını ve faillerinin bulunmasını istedi.

“Failler belli kayıplar nerede / İHD GözaltındaKayıplara Karşı Komisyon” ve “Gözaltındakaybedildiler. Devlet ‘bizde yok’ dedi. Ölü bedenlerAltınşehir kimsesizler mezarlığında bulundu”pankartları açıldı, kayıp resimleri taşındı.

Oturma eylemi esnasında önce Hasan Ocak’ınannesi Emine Ocak ve kayıp Murat Yıldız’ın annesiHanife Yıldız birer konuşma yaparak, faillerinbulunup yargılanmasını talep ettiler.

Ardından Rıdvan Karakoç’un kardeşi HasanKarakoç bir konuşma gerçekleştirdi. Failimeçhullerin sorumlularının en alt biriminden en üstbirimine kadar Türk devleti olduğunu ifade etti.Dönemin sorumlularından Tansu Çiller, MehmetAğar, Hayri Kozakcıoğlu ve diğer sorumluların 20bin faili meçhulün hesabını vermesini istedi.

Hasan Ocak’ın abisi Hüseyin Ocak da birkonuşma yaparak, kardeşinin katledilme sürecinianlattı.

Ardından basın açıklamasına geçildi.Açıklamada, Hasan ve Rıdvan’ın gözaltındakaybedildiğinde Necdet Menzir, Bayram Kartal,Mehmet Ağar, Nahit Menteşe ve Tansu Çiller’insorumlu oldukları ifade edildi. Açıklama şu sözlerlesona erdi: “Biz, Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç’unkaybedilmesinden onları sorumlu tutuyor veyargılanmalarını istiyoruz. Kaybedenler yargılanıphak ettikleri cezayı alana dek devleti yönetenlerindemokrasiden, insan haklarından, adeletten,hukukun üstünlüğünden bahsetmelerini inandırıcıbulmuyoruz.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Tutuklu kadınlar serbest bırakılsın!”

DTP ile Dayanışma Kadın Platformu, 29 Martyerel seçimlerinin ardından gözaltına alındıktansonra tutuklanan 43 Demokratik Özgür KadınHareketi üyesinin serbest bırakılması için 16 Mayısgünü Galatasaray Postanesi önünde bir eylemgerçekleştirdi, kadın tutsaklara mektup gönderdi.

Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelenkadınlar sloganlarla Galatasaray Postanesi’neyürüdüler. Postane önünde “DTP’ye baskı vetutuklamalara son!” pankartı açıldı ve tutuklanankadınların isimlerinin yazdığı dövizler taşındı.

Yapılan açıklamada, DTP’ye dönük buantidemokratik uygulamaların Kürt halkının ifadeve örgütlenme özgürlüğünü hedeflediği, Kürtsorununun demokratik ve barışçıl yollarlaçözülmesinin engellenmek istendiği belirtildi.Saldırının aynı zamanda kadınların özgürlükmücadelesine yönelik bir saldırı olduğu ifade edildi.

Eylemde, “Yaşasın kadın dayanışması!”, “Jin,jiyan azadi!”, “Tutuklu kadınlar serbest bırakılsın!”,“Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Hepimiz Kürdüz,hepimiz DTP’liyiz!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Vicdani retçilerden eylem...

“Savaşların insan kaynağını kurutalım!”15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü nedeniyle eylem yapan vicdani retçiler “Savaşın insan kaynağını

kurutalım” dediler.Savaş karşıtları, vicdani retçiler ve destekleyen kurumların yer aldığı eylem, Taksim Tramvay Durağı’nda

toplanıp Harbiye Orduevi önüne yapılan yürüyüşle gerçekleştirildi.“Savaşların insan kaynağını kurutalım!”, “15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü” pankartları ile “Kurşun

asker düşlerini öldürür!”, “Savaşsız bir dünya istiyoruz!” dövizlerinin açıldığı eylemde basın açıklamasınıVicdani Retçi Halil Savda okudu.

Vicdani Ret’in 1989 yılının sonunda, 2 vicdani retçinin başlattığı kampanya ile Türkiye’nin gündeminegirdiğini belirtti. Tüm zorluklara rağmen “ölmek ve öldürmek istemiyorum”, “savaşların insan kaynağı olmakistemiyorum” diyerek ortaya çıkan ve düşüncelerini açıkça ifade eden, erkekli-kadınlı vicdani retçilerinsayısının 20 yılda 74’e ulaştığını belirtti. Türkiye’nin vicdani red konusunda altına imza attığı uluslararasıyasalara uymadığını ifade etti.

Ardından Amargi Kadın Kooperatifi basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, “Biz kadınlar, her türlübaskıyı, dışlanmayı, cezalandırmayı göze alarak ‘öldürmiycez, ölmiycez, kimsenin askeri olmıycaz’ diyehaykıranlarla birlikteyiz” denildi.

İHD İstanbul Şubesi adına da konuşma yapıldı. DESA direnişçisi Emine Arslan’ın da katıldığı eylemboyunca, “Reddet, diren, hayır de, askere gitme!”, “Öldürmiycez, ölmiycez, kimsenin askeri olmıycaz!”sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tursun davasında beklenensonuç!

Yetkileri alabildiğine arttırılan ve “arkanızda devlet var” bilinciyle yoğrulan polisler, polise geniş yetkilerveren Polis Vazife ve Selahiyatları Kanunu’nun hayata geçirilmesiyle birçok kişinin ölümüne neden oldular.

İzmir Bayraklı’da 25 Kasım 2007’de polis ekiplerinin “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle takibe aldığıBaran Tursun‘un başına aldığı polis kurşunuyla yaşamını yitirmesi de “yetkili polis cinayetleri”nden biriolarak öne çıktı.

Baba Mehmet Tursun‘un çabaları sonucunda gündemde kalan dava süreci beklenildiği gibi sonuçlandı.Dava, polis memuru Oral Emre Atar’a verilen 2 yıl 1 aylık göstermelik “ceza”yla sona erdi.

Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya Baran Tursun’un ailesi, delilleri gizlediği iddiasıylayargılanan 9 polis memuru ile avukatlar katıldı.

Olaya müdahale eden 10 polis hakkında “suç delillerini gizledikleri” iddiasıyla açılan davada beklenildiğigibi 10 polis hakkında beraat kararı verildi.

Duruşmada konuşan Baba Mehmet Tursun, polisin karıştığı adam öldürme olaylarında polislerin delillerigizlediğini, yalan beyanlarda bulunduğunu söyledi.

Mehmet Tursun yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı:“Hastanede Baran’ın kafasından o kurşun çıkmasaydı belki oğlumuzun trafik kazası sonucunda öldüğünü

sanıyor olacaktık. Tüm planlar olayı kaza sanmamız üzerine yapılmıştı ancak kurşun çekirdeği oğlumuzunöldürüldüğünü ortaya çıkardı. Sanık polis memuru Oral Emre Atar önce ‘Düştüm’ dedi sonra ‘Lastiğe ateşettim’ diyerek ifade değiştirdi. Deliller gizlenmeye çalışıldı. Sanıkların cezalandırılmasını istiyoruz. Oğlumuzkabahat sayılabilecek bir şey işledi ona hayatıyla ödettiler.”

Başlangıç aşamasından bitiş aşamasına kadar Tursun davasının polislerin lehine sonuçlanacağı, devletinkendi polisine dokundurtmayacağı bekleniyordu..Tıpkı, Festus Okey, Cem İnci, Feyzullah Ete ve daha nicelerigibi...

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

CMYK

MücadelePostası

Hacı Ali Bey Mah., Çelikel Sok., Sakarya İş Hanı Kat: 5No: 58 ESKİŞEHİR

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

EKSEN Yayıncılık Büroları Gazetene sahip çık! Abone ol! Abone bul!Adı : ........................................................................Soyadı :........................................................................Adresi : ........................................................................

.........................................................................Tel : ........................................................................

6 Aylık Yurt içi 60.000 000 TL Yurt dışı 100 Euro 1 Yıllık Yurt içi 120.000 000 TL Yurt dışı 200 Euro

Gülcan Ceyran adına,* TL için : Yapı Kredi Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 0097680-3* Euro için : İş Bankası İstanbul/Aksaray Şb. 10021127094No’lu hesaba yatırdım. Makbuzun fotokopisi ektedir.

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

853. Sok. Bilen İşhanı No: 27/710Konak/İZMİR Tel-Fax: 0 (232) 489 31 23

Ezilenlerin Sosyalist Platformu, Mardin’de korucuların gerçekleştirdiği katliama ilişkin olarak 16 Mayısgünü Galatasaray Lisesi önünde bir eylem gerçekleştirdi. Eylemde, “Koruculuk dağıtılsın / ESP” pankartıve “Katiller hesap verecek!”, “İmha politikasına son!” dövizleri taşındı.

Açıklamada, Mardin’de yaşanan katliamın devletin Kürt politikasından bağımsız ele alınamayacağıifade edildi. Yıllarca görmezden gelinen Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle bölgenin kan gölüneçevrildiği belirtilirken, devletin zorla teslim alamadığı Kürt halkını koruculuk kıskacıyla yönetmeyeçalıştığı vurgulandı.

Açıklama şu sözlerle sona erdi: “Kürt sorununda inkar ve imha siyaseti terk edilmeli, Kürt halkının adil,onurlu barış talebine yanıt verilmeli, koruculuk sistemi bütünüyle kaldırılmalı, kardeşi kardeşe kırdırmapolitikasına son verilmelidir. Van’da katliamdan sonra 26 korucunun kendimizden utanıyoruz diyerek silahbırakması tüm koruculara örnek oluşturmalıdır.”

Eylemde, “Koruculuk sistemi dağıtılsın!”, “Adil, onurlu, demokratik barış!” sloganları atıldı.Kızıl Bayrak / İstanbul

Sosyal yıkım saldırıları, işten çıkartmalar,işsizlik, düşük ücretler, ağır çalışma koşulları ilekrizin yükünün işçi ve emekçilere ödetildiği birsüreçte Mamak İşçi Kültür Evi mücadele çağrısınıyükseltmeye devam ediyor.

Yaz dönemini işçi ve emekçileri kapitalizminkrizine karşı örgütlü mücadeleye çağıran birfaaliyetle ele alan Mamak İşçi Kültür Evi, 8.’sinidüzenleyeceği “Mamak İşçi Kültür Evi 8.Geleneksel Birlik ve Dayanışma Pikniği”ni 24Mayıs 2009 tarihinde gerçekleştirecek.

Bu yılki pikniği “kriz gündemi” üzerindenörgütleyen Mamak İşçi Kültür Evi, kendi özüretimlerini de piknikte sergileyecek. Yoksulluğa veyozlaşmaya karşı devrimci bir alternatif zemini

üzerinden ele alınan piknik hazırlıkları tüm hızıylasürüyor.

Bu yılki pikniğinin programı ise şöyle:- Mamak İşçi Kültür Evi Müzik Atölyesi- Mamak İşçi Kültür Evi Kadın Halkoyunu

Topluluğu- Davul-Zurna- Nazım Hikmet anması- Sosyal- sportif etkinlikler- Ortak sofrada kahvaltı, öğlen yemeği

Mamak İşçi Kültür Evi Adres: Tuzluçayır Mahallesi, Tıp Fakültesi

Caddesi, 255/BTel: 0312-3895957

Mamak İşçi Kültür Evi 8. Geleneksel Birlikve Dayanışma Pikniği 24 Mayıs’ta!

Hüseyin Toramananıldı!

Hüseyin Toraman 27 Ekim 1991’deKocamustafapaşa’da evinin önünden kaçırılmış, ozamandan bu yana bilgi alınamamıştı. Sosyalist GençlikDerneği, Uluslararası Gözaltında Kayıplarla MücadeleHaftası kapsamında Hüseyin Toraman’ı, 19 Mayıs günüKocamustafapaşa son durağında andı.

Eylemde, “Kaybedenler yargılansın! HüseyinToraman’ı unutmadık!” pankartı ve “Hüseyin Toraman27 Ekim 1991’de burdan kaçırıldı!”, “Failler bulunsun,hesap sorulsun!”, “Ergenekontrgerilla dağıtılsın! Katilleryargılansın!” dövizleri taşındı.

Basın açıklamasında, Hüseyin Toraman’ın 18 yılönce evinin önünden kaçırıldığı, Çınar Polis KarakoluKomiserinin bunu doğruladığı ancak siyasi polisinreddettiği, sonraki yıllarda ise katil polislerden birisininitiraf ettiği belirtildi.

Açıklamanın ardından SGD’liler, HüseyinToraman’ın kaçırıldığı evin önüne kadar sloganlarlayürüdüler. Burada saygı duruşunda bulundular. Karanfilbırakıp, mum yaktılar.

Eylemde, “Kaybedenler yargılansın, kontrgerilladağıtılsın!”, “Hüseyin Toraman ölümsüzdür!”, “Bedelödedik, bedel ödeteceğiz!”, “Hüseyin Toramankavgamızda yaşıyor!”, “Faşizmi döktüğü kandaboğacağız sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

ESP: “Koruculuk dağıtılsın!”

İzmir’de Kızıl Bayrak satışı1 Mayıs ve Taksim direnişinden aldığımız güçle

Kızıl Bayrak gazetesinin 1 Mayıs’tan sonra çıkansayısını işçi ve emekçilere ulaştırmaya devamediyoruz. İzmir’de Kemeraltı ve Karşıyaka’dagenel bir satış gerçekleştirdik.

Satış esnasında kolluk güçlerininengellemesiyle karşılaştık. Gazetemizi ajitasyoneşliğinde işçi ve emekçilere duyurmamızdanrahatsız olan polis sesli olarak satışyapamayacağımızı, çevredekilerin rahatsızolduğunu ve satışı durdurmamızı istedi. Biz debuna karşılık ajitasyona ve satışa devamedeceğimizi söyledik.

Yaşanan tartışmalardan sonra ve tok duruşumuznedeniyle çekip gitmek zorunda kaldılar. Bizsatışımıza ve ajitasyonumuza devam ettik.

İşçi ve emekçilere gazetemizi ulaştırmaya devam edeceğiz. Onur Mahallesi, Güzeltepe gibi işçi veemekçilerin oturduğu yerlerde de gazetemizin yaygın satışını gerçekleştirdik.

Kızıl Bayrak yukarı, daha daha yukarı!Kızıl Bayrak / İzmir

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 2009-19

31 Mayıs 1971...“Teslimiyet asla!” haykırışı dalgalandı Nurhak dağlarında...Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan ve Kadir Manga devrimci inançları uğruna tereddütsüzce kucakladılar ölümü...

Uğruna öldükleri devrim davasıyla birlikte hep yaşayacaklar!