marketing europe & anatolia sayı:010

56
Tarih: Ağustos 2012 Sayı: 10 Reklam yatırımdır... ezberbozacısı Barracuda mısın sen? revizyon Genç reklamcıya Sektörü Kullanma Kılavuzu 1 transformatör Hangi Reklam;

Upload: eksantrik-produksiyon

Post on 24-Mar-2016

250 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcılığın duayenlerinden Oğuzhan Akay’ın ezber bozan, reklamcı Kağan İşmen'in sektöre revizyon getiren, reklamcı Argün Albayrak'ın dönüşümü tetikleyen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.

TRANSCRIPT

marketingeurope & anatolia

Tarih: Ağustos 2012 Sayı: 10

Reklam yatırımdır...

ezberbozacısıBarracuda mısın sen?

revizyonGenç reklamcıyaSektörü KullanmaKılavuzu 1

transformatörHangi Reklam;

marketing europe & anatolia / 1

İçindekiler

Sayı: 10 Tarih: Ağustos 2012

İmtiyaz SahibiEksantrik Film Prodüksiyon Reklam ve Yayıncılık Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti.e-mail: [email protected].: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr.

Genel Yayın Yönetmeni veSorumlu Yazı İşler MüdürüElvin Ekşioğlue-mail: [email protected].: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr.

Haber ve FotoğraflarAgency Europe & Anatolia

Katkıda BulunanlarOğuzhan AkayKağan İşmenArgun AlbayrakAli Erdem EkşioğluSeval Duban

DanışmanAbdullah Ekşioğlu

İlan RezervasyonMelis Deniz

Yayın TürüSüreli Yayın

Yönetim YeriAgency Europe & AnatoliaMerkez Mh. Perihan Sk. Cansu Ap. No:120/5Şişli - İstanbul - Tr.Tel: +90 555 233 24 41e-mail: [email protected]

marketing europe & anatoliaAgency Europe & Anatolia tarafındanSüreli yayınlanan bir e-dergidir.

Bu yayının tüm hakları Eksantrik Film Prodüksiyon Reklam ve Yayıncılık Hizmet-leri San. ve Tic. Ltd. Şti. aittir. Tamamı ya da bir bölümü yayıncısının izni olmaksızın çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.Tüm ilanların sorumluluğu firmalara, ma-kalelerdeki görüşler ve hukukisorumluluk yazarlara aittir.

Bu derginin yayınlanma sürecindehiçbir ağaç zarar görmemiştir.

mobil: m-mea.eksantrik.comhttp://www.facebook.com/meadergiBir Ekşioğlu Medya Grup kuruluşudur.

marketingeurope & anatolia

Kısa Kısa 02 - 11

Röportaj 12 -19

ezberbozacısı 21

revizyon 27

Gezi 40 - 47

Kültür –Sanat 50 - 51

Reklam Dünyası 23 - 25

Kampanyalar 37- 39

Reklam Arası Sinema 48

Nostalji 52

Röportaj 28 - 33

transformatör 35

2 / marketing europe & anatolia

Kısa Kısa

Ambalaj Sa-nayicileri Der-neği tarafın-dan, ambalaj endüstrisinin gelişmesinin hedef lendiği ve bu yıl üçün-cüsü düzenle-nen ‘Ambalaj Ay Yıldızları Yarışması’nın sonuçları açık-

landı. Şişecam Topluluğu Cam Ambalaj Grubu şirketi Ana-dolu Cam, 2 kategoride 11 ürünle başvurduğu yarışmada 10 ödüle layık görüldü. Dünya Ambalaj Örgütü’ne (WPO/World Packaging Orga-nization) akredite olan Ambalaj Ay Yıldızları Yarışması’na 12 farklı kategoride 170 ambalaj başvurusu yapıldı. Seçici Kurul tarafından yapılan değerlendirmede, Anadolu Cam’a

altısı İçecek Ambalajı, dördü de Gıda Ambalajı kategori-sinde olmak üzere toplamda 10 ödül verildi. Anadolu Cam’ın içecek ambalajı kategorisinde, ödül alan ürünleri; Binboğa Özel Üretim Votka Şişesi, Doğanay Li-monata Şişesi, Doğanay Şalgam Suyu Şişesi, Sırma Shor-le Şişesi, Sırma Su Şişesi, Svarovsky Votka Şişesi olarak sıralandı. Balderesi Bal Kavanozu, Doğanay Sirke Şişesi, Ofea Sprey Zeytin Yağı Şişesi ve Tamek Reçel Kavanozu ürünlerinin de gıda ambalajı kategorisinde ödüle layık gö-rüldüğü açıklandı.Oybirliğiyle karar veren Seçici Kurul üyeleri, ilk aşamada ‘Yetkinlik 2012 Ödülü’ne layık görülen 127 ambalajı belirle-di. İkinci aşamada ise bu ambalajlar arasında yeniden de-ğerlendirme yapılarak, kendi kategorileri içerisinde altın, gümüş ve bronz ödüller alacak ürünleri seçti. .Yarışma kuralları kapsamında, ‘Yetkinlik 2012 Ödülü’ne layık görülen ambalajlar, World Packaging Organization-WPO’nun düzenlediği WorldStar Yarışması da dahil ulus-lararası yarışmalara katılma hakkını da elde etti.

Anadolu Cam’a ‘Ay Yıldız’lı 10 ödül...

Reklam Yaratıcıları Derneğinin olağan genel kurul top-lantısı gerçekleştirildi. Divan Kurulu Başkanlığını Metin Karaşahin’in üstlendiği genel kurul toplantısı eski baş-kan İlyas Başsoy’un konuşmasından sonra Cahit Işık’ın başkanlığında tek aday olan yönetim kurulu oylandı. Oylamalar sonucunda Cahit Işık başkanlığında toplanan yeni yönetim kurulu üyeleri: Uğur Batı, Ergin Gedik, Ha-kan Kurnaz, Ferhat Meşhur, Deniz Mukan, Serap PAşalı, Murat Şam, Fatih Güner, Hakan Dağ, Erhan Ali Yılmaz, Ersel Serdarlı, Çağrı Çankaya ve Erdem Mermer’den oluştu. http://youtu.be/yFpXGq0jTwU?hd=1

RYD Genel Kurulu...İstanbul Bilgi Üni-versitesi Reklamcı-lık Bölümü, TBWA\İSTANBUL ile or-taklaşa yürütülen ve kuramsal bilgi ile uygulamayı bi-rarada sunan yeni bir ders programını hayata geçirdi. Reklamcılık Bölümü dördüncü sınıf öğrencileri, teorik bil-gileri pratikte uygulamayı, araştırma süreçlerine hakim olmayı ve çözüm üretme becerilerini geliştirmeyi amaç-layan “Ad Field” isimli bu yeni ders ile birlikte mezuniyet öncesi iş yaşamına adım atma şansı yakaladılar.Üniversite ve ajansın ortaklaşa çalışmaları ile oluşturu-lan ders kapsamında BİLGİ’li öğrencilerin tamamı ajan-sın portföyünde yer alan Türkiye’nin en köklü ve en bü-yük markaları ile çalışarak projeler ürettiler ve başarılı bulunan öğrencilerden 15’i staj yapma hakkı kazandı.

Bilgi, TBWA işbirliği...

marketing europe & anatolia / 3

Kısa Kısa

Tetra Pak, dünyadaki süt ürünleri endüst-risi ile ilgili her sene gerçekleştirdiği araş-tırmanın sonuçlarını açıkladı. Araştırmaya göre şu anda dünya-da 70 milyar litre olan süt tüketim miktarının

2014’te 80 milyar litreye çıkması bekleniyor. Tetra Pak’ın hazırladığı 5. Süt Ürünleri Endeksi 10 milyar litrelik süt tüketim artışının kaynağı olarak da gelişmekte olan ül-kelerdeki 2,7 milyar tüketiciyi gösteriyor. Dünyanın önde gelen gıda işleme ve ambalajlama şir-keti Tetra Pak’ın yaptırdığı yeni araştırmaya göre refah seviyesi, alım gücü ve ambalajlı süt ürünlerine olan ta-lepte beklenen artış nedeniyle süt tüketimi önümüzdeki iki yılda 10 milyar litre artacak. Araştırmaya göre bu artı-şın kaynağını da gelişmekte olan ülkelerdeki 2,7 milyar düşük gelirli tüketici olacak.

2014’te, 80 milyar süt...

Garanti Bankası Windows 8 için finans uygulaması ge-liştiren ilk banka oldu. Garanti müşterisi olsun ya da olmasın herkesin kullanabileceği uygulamayla, anlık piyasa haberleri, grafikler, güncel Garanti kampanyaları ve ürünleriyle ilgili bilgi alınabiliyor. Windows 8’in yeni dokunmatik ve bileşenli yapısına göre geliştirilen uy-gulamayla, bankanın şube ve ATM’leri harita üzerinde aranabiliyor, kredi ve kredi kartı başvurusu yapılabiliyor, İnternet Şubesi’ne ulaşılabiliyor. Uygulama Türkiye, Or-tadoğu ve Afrika bölgesinde Windows 8 için geliştirilen ilk uygulama olma özelliğini de taşıyor.Konuyla ilgili bir açıklama yapan Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı Didem Dinçer Başer, “Garanti Banka-sı olarak amacımız, yeni çıkan her türlü teknolojiyi ban-kacılık hizmetlerine entegre edip, müşterilerimizin haya-tını kolaylaştırmak... Ürün ve hizmetlerimizi geliştirirken teknolojideki son trendleri ve yenilikleri yakından takip ediyoruz. Merakla beklenen Windows 8 işletim sistemi için hızlı hareket edip, ilk finans uygulamasını geliştirdik. Microsoft gibi alanında öncü markalarla işbirliği yaparak, müşterilerimize yenilikçi hizmetler ulaştırmaya devam

Garanti Bankası’ndan dünyada bir ilk...

İstanbul Ticaret Odası (İTO), Türkiye Odalar ve Bor-salar Birliği (TOBB) İstanbul Kadın Girişimciler Kurulu ve Coca-Cola ortaklığı ile hayata geçirilen “Fikrim Artık İşim” Programı’nın ilk etabı tamamlandı. KOSGEB Uy-gulamalı Girişimcilik Eğitimi’ni başarıyla bitiren 58 kadın girişimci adayı, sertifikalarını İstanbul Ticaret Odası Yö-netim Kurulu Başkan Yardımcısı Dursun Topçu, TOBB İs-tanbul Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Hatice Dinçbal Kal, Coca-Cola Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Bölümü Başkanı Galya Frayman Molinas ve KOSGEB İstanbul İkitelli Hizmet Merkezi Müdürü Selahattin Kaya’nın katıl-dığı törenle aldılar.

Fikrim artık işim...

edeceğiz.” dedi. Microsoft Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Tolgar Elverici ise proje hakkın-da, “Günümüzde finans kuruluşları ve özellikle bankalar müşterilerine daha fazla yaklaşmak, yakın durmak zorunda. İşte bu noktada Microsoft söz konusu kuruluşlara, müşterilerine geleceğin deneyimini yaşatabile-cekleri platform ve çö-zümler sunarak, onları bir adım öteye taşıyor. Türk finans sektöründeki birçok teknolojik ilke imza atan ve teknolojiyi hızla müşterilerinin hizmetine sunan Garanti Bankası, bu alanda yine bir ilki gerçekleştirdi. En son teknolojiyi ihtiyaç-larına en uygun şekilde kullanmalarını sağlayan Garanti’yi, bu alandaki öncü yaklaşımı için bir kez daha kutlamak is-teriz.” dedi.

4 / marketing europe & anatolia

Kısa Kısa

Türk Telekom Grubu 2012 2. çeyrek finansal sonuçlarını açıkladı. 2012 yılı 2. çeyrek finansal döneminde Türk Tele-kom Grubu konsolide yatırım tutarı birinci çeyrek dönemine göre yüzde 67 artarak 677 milyon TL olarak gerçekleşti. Yılın ilk çeyreğinde gerçek-leştirilen 405 milyon TL yatırım ile yılın ilk 6 ayında 1 milyar 81 milyon TL’lik yatırım rakamına ulaşıldı. 81 ilde fiber dönüşümüne hız veren Türk Telekom Grubu’nun bu yatırımları ile 1,26 milyon hane fiber kapsamına alın-dı. Teknoloji, altyapı ve mobil yatırımlarının yanı sıra is-tihdama yatırımda da hız kesmeyen Türk Telekom Gru-bu çalışan sayısı, altı ayda 1.323 kişi artış göstererek 36.209’a ulaştı.Türk Telekom Grubu CEO’su Hakam Kanafani,Türk Telekom Grubu 2012 yılının ikinci çeyreğinde de güçlü operasyonel ve finansal performansını sürdürdü. Grup gelirleri yıldan yıla yüzde 7 büyüyerek 3,2 milyar TL’ye çıkarken FAVÖK marjı yüzde 40 olarak gerçekleşti.

Türk Telekom 2012-2/4...Avea 2012 yılı ilk yarıyılında da istikrarlı büyümesini sürdürdü. Açıklanan finansal sonuçlarına göre, Avea’nın mobil internet kullanıcı sayısı 2 katı bir artış ile 2 milyondan 4 milyon 250 bin’e çıkarken, toplam mobil in-ternet geliri ise; bir önceki yılın aynı dönemine göre %97 artışla 171,7 milyon TL’ye ulaştı. 2010 yılında 11,5 milyon olan müşteri sayısı 2012 yılının ilk yarısında yüzde 13’lük artışla 13 milyona ulaşırken; 2012 Haziran sonunda 8. yılını kutlayan Avea, yüzde 44 faturalı müşteri tabanı ile bu dönemde de ‘en yüksek faturalı müşteri oranına sahip şirket’ unvanını 6. yılına taşıdı.Avea CEO’su Erkan Akdemir, 2012 yılı ilk 6 ayın yanı sıra son üç yılın sonuçlarının da değerlendirildiği toplan-tıda “Avea çalışıyor ve aldığımız sonuçlar da bunu net bir şekilde ortaya koyuyor. 8. yılında; 2012 yılı ilk yarıyıl gelirlerimizi 1 milyar 643 milyon TL’ye çıkardık” dedi.

Avea 2012-2/4...

Turkcell, 2012 yılı ikinci çeyrek finansal ve operasyonel sonuç-larını açıkladı. Turkcell Grup gelirleri, %37 oranında büyüyen grup şirketleri ve Türkiye’de yıllık %6 büyüyen mobil ses gelirleri-nin katkısıyla 2,56 milyar TL olarak gerçekleşti. Konso-lide gelirlerini yıllık bazda %13 oranında büyüten Turk-cell, böylece son üç çeyrek üstüste çift haneli gelir artışı sağlamış oldu. Grup AVFÖK’ü, bir önceki yıla kıyasla %8 büyüyerek 779 milyon TL’ye yükselirken, 2012 ikin-ci çeyrek net karı 534 milyon TL oldu. Turkcell’in 2012 ilk yarıyıl gelirleri de %13 artışla 4,9 milyar TL oldu ve tüm yarıyıl gelirleri içerisinde en yüksek seviyeye ulaştı. Turkcell’in faturalı abone sayısı bir önceki çeyreğe göre 600 bin artışla 12,6 milyona ulaşırken toplam abone sa-yısı bir önceki çeyreğe 200 bin artışla 34.7 milyon oldu. Abone başı aylık ortalama kullanım yıllık %14 artışla 250 dakikaya yükselirken, Abone Başı Aylık Geliri (ARPU) ise mobil internet gelirlerindeki artışın da etkisiyle bir ön-ceki yıla göre %6 oranında artarak 20,7 TL oldu.

Turkcell 2012-2/4...LG Electronics (LG) 2012 yılının ikinci çeyrek sonuç-larını açıkladı. Şirket, bir önceki yılın aynı dönemine göre net karını yüzde 46 oranında artırdı. 2012’in ilk çeyrek dönemine göre gelir yüzde 5.2 oranında artış gösterirken, cep telefonu sa-tışlarındaki ve IT ürünlerindeki talep azalması nedeniy-le, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 10.6 düşüş gösterdi ve 11.16 milyar dolar olarak gerçekleşti. Devam eden ekonomik durgunluğa karşın, LG’nin faali-yet karı, önceki çeyrek dönemlerine göre önemli ölçüde artış gösterirken ev eğlencesi ve beyaz eşya alanında şirketin elde ettiği başarı, mobil taraftaki düşüşün etkisini azalttı. Premium ürünlerin pazara sunulması, gelişmek-te olan ülkelere odaklanılması ve maliyetlerdeki agresif düşüş 2012’nin 2. çeyreğinde, geçen yılın aynı dönemi-ne göre net karda yüzde 46 artışa neden olarak rakamın 138.02 milyon dolara ulaşmasını sağladı. Faaliyet karı ise ikiye katlanarak 302.95 milyon dolar oldu.

LG 2012-2/4...

marketing europe & anatolia / 5

Kısa Kısa

Penti, İSO’nun hazırladığı “Türkiye’nin 500 Büyük Sa-nayi Kuruluşu” sıralamasında ilk 500’e girdi. Geçtiğimiz yıl ikinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu sıralamasında ilk 10’da yer alan Penti bu yıl ilk 500’ün içinde 496. olarak yerini aldı.Penti Yönetim Kurulu Başkanı Sami Kariyo bu başarının sırrını şöyle anlatıyor: “Tüketim taleplerini iyi okuduk, üretim ve pazarlama imkanlarımızı buna göre yeniden yapılandırdık. Yeni teknikler, yeni ürünler denedik. Mo-dern üretim tesislerimizle hem yurtiçinde hem yurtdı-şında tüketicilerimize hitap ettik. Yine başarımızın en önemli bir diğer nedeni de üretimde büyük ölçekli üretim yapmaya devam ederken aynı zamanda küçük sipariş-leri de karşılama esnekliğimizi devam ettirdik.”

İSO 500’te, Penti...Yapı sektörünün kuruluş-larından biri olan Pakpen Şirketler Grubu, İstanbul Sanayi Odası tarafından açıklanan Türkiye’nin 500 Sanayi Kuruluşu sı-ralamasında, 2011 verile-rine göre 226. sırada yer aldı. Pakpen, 2015 yılına kadar yılda ortalama yüzde 40 büyüyerek, Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları sıralamasında üst sıralara yükselmeyi hedefliyor. Yapı sektöründe pencereden bahçe aksesuarına, dış cepheden kapıya, borudan yalıtım ürünlerine kadar bir bina için gerekli olan A’dan Z’ye tüm enstrümanları üre-ten tek firma olan Pakpen Şirketler Grubu, Türkiye’nin en büyük 226. sanayi kuruluşu oldu. Pakpen Şirketler Grubu, İstanbul Sanayi Odası tarafından açıklanan Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu sıralamasında 2011 yılında 2010 yılına oranla üretimden satışlarını %37 oranında artırarak, 12 basamak yükseldi.

İSO 500’te, Pakpen...

PepsiCo’nun 2012 yılı ikinci çeyrek sonuçlarını açıklayan Indra Nooyi şunları söyledi: “Bu yıl, şirketimizin uzun vade-li büyümesini daha iyi bir po-zisyona taşıyabilmek için beş kritik alanda performansımızı iyileştirmeye ve hedeflediğimiz rakamlara ulaşmaya odaklanıyoruz. Bu alanlar, marka-larımızın gücünü artırma, inovasyon, uygulama, verim-lilik ve nakit getirilerimizi ileri taşıyabilmektir. Çalışanla-rımızın yoğun çalışmaları ve kararlılığı sayesinde, yılın ikinci çeyreğinde, tıpkı ilk çeyrekte olduğu gibi, beklenti-lerimize paralel sonuçlar elde ettik, bir yandan da strate-jik önceliklerimizde ilerlemeler kaydettik.” Nooyi’nin ak-tardığı verilerle PepsiCo 2012 yılının ikinci çeyreğinde şu sonuçlara ulaşıldı:Temel hisse başına kazancı (EPS) 1.12 $ oldu.Net gelir artışı, bulunduğu dört sektörün her birindeki organik gelir artışının desteğiyle, organik baz-da yüzde 5 oldu.Hem global içecek ve yiyecek operas-yonlarımızın gelireri organik bazda artış gösterdi.

Pepsi 2012-2/4...2011 yılı ISO 500 listesin-de Boytaş Mobilya 79’uncu sıraya yükselirken, İstikbal Mobilya listede 244’üncü, Merkez Çelik ise 153’üncü sırada yer aldı. HES Kablo ise bu yıl listedeki yerini 10 basamak birden yükseltti. 2010 yılında 69’uncu sırada yer alan HES Kablo 2011 yılına ait İSO 500 listesinde 59’uncu sıraya tırmandı. Boyteks ise 25 sıra birden at-layarak listedeki yerini 275’ten 250’nci sıraya yükseldi. Boyçelik de bu yıl 274’üncü sırada yer aldı. ISO 500 listesi ile ilgili bir değerlendirme yapan Boy-dak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hacı Boydak, Türkiye’nin lokomotifi olan şirketler arasında yer almak-tan büyük mutluluk duyduklarını dile getirdi. Boydak, “Boydak Holding’e bağlı şirketler olarak ISO 500 liste-sinde 6 ayrı şirketimizle yer alıyoruz. Ancak bizi asıl se-vindiren her yıl şirketlerimizin performansının bir önceki yıla göre daha da yükseliş göstermesi ve faaliyet göster-diği alanlardaki başarılarını daha da arttırmaları.

İSO 500’te, Boydak...

8 / marketing europe & anatolia

Kısa Kısa

Nestlé Çikola-ta ve Şekerleme Grubu Genel Mü-dürü Devrim Cö-bek, Nestlé’nin İsviçre’deki merke-zine ‘Uluslararası Gümrüksüz Alan-lardaki Ticari Faa-liyetler’ Genel Mü-

dürü olarak atandı. Devrim Cöbek’ten boşalan Çikolata ve Şekerleme İş Birimi Genel Müdürlüğü görevine ise Nestlé Türkiye Satış Direktörü Oben Akyol geçecek. Yaklaşık 17 yıldır Nestlé’de faklı pozisyonlarda görev alan Nestlé Çikolata ve Şekerleme Grubu Genel Müdü-rü Devrim Cöbek, Nestlé’nin İsviçre’nin Vevey şehrinde bulunan merkezindeki Nestlé International Travel Retail “Uluslararası Gümrüksüz Alanlardaki Ticari Faaliyetler” biriminin yeni genel müdürü olarak atandı.

Nestle’debayrak değişimi... Ağaoğlu Şirketler Grubu,

hissedarı olduğu İstanbul Yeniköy’deki Carlton Ara-zisi hisselerinin tamamını Yeniköy Turizm İşletmeleri ve Yatırım A.Ş.’den satın aldı. Daha önce Toprak Holding’in sahibi olduğu arazi TMSF’ye devredilmiş-ti. Carlton arazisinin alımı ile ilgili olarak Ağaoğlu Şirket-ler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ağaoğlu, son dö-nemlerde inşaat ve enerji alanında yaptıkları yatırımlara turizm alanında da bir yenisini daha eklemiş olmaktan çok mutlu olduklarını ifade etti. Grubun turizmle ilgili yatırımlarının hız kesmeden devam edeceğini belirten Ağaoğlu, “İstanbul, dünyanın kültür başkenti olduğu kadar aynı zamanda turizm başkenti olma yolunda da hızla yol alıyor. Bu nedenle İstanbul’da turizme yönelik yapılan yatırımları çok önemsiyoruz. Ağaoğlu olarak, in-şaat ve enerji alanında yaptığımız yatırımların yanı sıra turizm alanında da büyümeye devam edeceğiz.”

Ağaoğlu, Carlton’u aldı...

Türk işadamla-rı, Ukrayna’da Odessa’nın en büyük ikinci yetim-hanesi olan Sol-nisko Kimsesizler Yurdu’nun onarımı-nı gerçekleşti. Türk-Ukrayna İşa-

damları Derneği’nin (TUİD) liderliğinde yapılan projey-le uygun şartlar altında barınma şansı bulamayan terk edilmiş Ukraynalı 110 çocuk güvenli ve konforlu bir ye-timhaneye kavuştu. Projeye imza atan TUİD önümüzde-ki dönemde de benzer projeleri hayata geçirmeyi hedef-liyor. Ukrayna’da 700 Türk firması faaliyet gösterirken, Türk işadamlarının burada yaklaşık 1.5 milyar dolarlık yatırımları bulunuyor.Proje ile ilgili değerlendirmelerde bulunan TUİD Yönetim Kurulu Başkanı Cem Murat Aytaç ise, Türkiye’nin bili-nirliğini artırmada Türk iş adamlarına büyük sorumluluk düştüğünü söyledi.

TUİD’den örnek çalışma..Nisan 2010’dan bu yana Go-odyear Lastikleri T.A.Ş.’nin Genel Müdürlüğü’nü üstle-nen Andreas Niegsch, gö-revini Emin Özkan’a devre-diyor. Özkan, Goodyear’ın Türkiye’deki ilk Türk Genel Müdürü olarak 30 Temmuz 2012 itibariyle yeni görevine başlayacak.1987 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olan Emin Özkan, kariyerine Koç Grubu’nun genel merkezinde finans bölümünde başlamış ve Procter&Gamble ve Gillette’te marka müdürlüğü ve ge-nel müdürlük görevlerinde bulunmuştur. Burada, hem Türkiye’yi hem de Doğu Avrupa, Orta Doğu, Afrika ve Hindistan/Pakistan bölgelerini kapsayacak şekilde so-rumluluklar üstlenmiştir. Emin Özkan, 2009 yılından bu yana Türkiye’de Yıldız Holding’in Çikolata Bölümü Grup Başkan Yardımcısı olarak görev yapmaktadır.

Goodyear’a Türk müdür...

marketing europe & anatolia / 11

Kısa Kısa

BBDO reklam ajansı, 2012 yılı boyunca Türk kültürünü ve kültürün be-lirlediği davranışları ince-lediği araştırma dizisinin “Muhafazakarlık” başlıklı araştırması 13 ilde toplu-mun farklı kesimlerinden gelen 250 katılımcı ile derinlemesine görüşme-ler gerçekleştirilerek ya-pılan “Türkiye’deki Mu-hafazakarlık” araştırma

sonuçları açıklandı.Türkiye’de Muhafazakar Olmak : Ne diyoruz, ne yapıyoruz? Son dönemde kamuoyunun en hararetli konusu muhafa-zakarlık tartışması, ya da popüler söylemiyle Türkiye’nin daha dindar olup olmadığı. Türkiye’de kendisini “dindar” olarak tanımlayanların oranı 2000 yılından bu yana değiş-medi ve Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında hayli yüksek olan %81 oranını koruyor. Benzer bir şekilde Ipsos KMG tarafından iki yılda bir gerçekleştirilen Türkiye’yi Anlama Kılavuzu araştırmasının 2012 sonuçlarına göre Türkiye’de dini inancının hayatına yön verdiğini söyleyenlerin oranı 2007 ile 2011 arasında %72’den %66’ya gerilemiş durum-da. Bu ve buna benzer araştırma sonuçları da eklendiğin-de, Türkiye gittikçe daha İslami bir rejime mi geçecek tar-tışması gündeme oturuyor. Gündelik gözlemlerin ve vurgulanan eğilimlerin tersine, dindarlığın önemli göstergesi olan dini pratiklerin uygu-lanmasında ise negatif bir değişim gözleniyor. 2003’ten 2007’ye, %31,6 olan düzenli namaz kılma oranı %29,3’e; düzenli oruç tutma oranı ise %65’ten %50’ye gerilemiş durumda. Ancak kılınan namaz, tutulan oruç gibi somut sayılarda gözlenen bu eğilim, kişilere düşünceleri sorul-duğunda bambaşka bir tablo çiziyor. Katılımcılar, yükselen oranlarda (2003’te %21,5; 2007’de %24,8) muhafazakar olduklarını söylüyorlar. Yani Türk toplumu, sorulduğunda kendini dindar ve muhafazakar olarak tanımlarken, dini pratiklerin uygulaması konusunda gittikçe daha az takipçi oluyor. Tezat teşkil eden bu tutum, bizlere muhafazakarlık tartışmasının, din ve dini uygulamalardan çok kişilerin dü-şünce yapısı ve toplumun kendini nasıl gördüğü ya da gör-mesi gerektiği ile ilgili bir konu olduğunu düşündürtüyor. Kelimenin kökü bize muhafazakarlığın fiziksel bir uğraşı-dan ya da bireysel bir baskıdan çok kişilerin belleğini, ha-tıralarını yönetmek isteyen bir ideoloji olduğuna işaret et-mekte. Nitekim, sadece müslüman/islamcıların değil laik/seküler, Türkçü/milliyetçi ve sol/sosyalist grupların da vur-guladıkları, belledikleri ve herkese de belletmek istedikleri idealize edilmiş bir geçmiş hayali var. (Ipsos’un 2012 tarihli araştırmasına göre en güçlü eğilimlerimiz arasında geçmi-şe özlem %71 ile ilk sıralarda yer alıyor). Zaten bu hatırlat-ma dürtüsü muhafazakârlığı salt bir dünya görüşü olmak-tan ayrıştıran asıl nokta. Muhafazakar düşünce o “ideal” geçmişi hatırlamak ve tebliğ etmenin yanı sıra, herkesin

hatırladığı eşsiz versiyon haline getirmek istiyor. Çoğu zaman da yaratılan ideal tasavvura uymayan versiyonlar şiddetle reddediliyor. İslami muhafazakârların, padişahları içki içerken gösteriyor diye; milliyetçi muhafazakarların, Türklüğünden aldığı güç ile değil de teknik üstünlük ve sa-vaş hilesi ile galip geliniyor diye bir TV dizisine gösterdik-leri tepki, muhafazakar düşüncenin alternatif tasavvurlara karşı ne derece tahammülsüz olduğunu gösteriyor. Üstelik bu sadece İslamcı ve milliyetçi muhafazakarlık için geçerli değil; cumhuriyetin ilk döneminde yaşanan her şeyi olum-layan, cumhuriyetçi muhafazakarlık ve SSCB döneminde çekilen acıları gösteren film ve kitapları lanetleyen sos-yalist muhafazakarlık tavır yaklaşım olarak ayrışmıyor ve farklı tasavvurları aynı dayatmacı, ezberletici tavırla bizle-re belletmeye çalışıyor. Özetle Türkiye’de muhafazakarlık, belli bir kampa özgü olmaktan ziyade toplumun neyi nasıl hatırlayacağını yönetmek isteyen, kendi geçmiş tasavvu-runu topluma belletmeye çalışan bir söylemdir. Muhafazakarlığımızın Kökünde Aile VarTürk toplumu için aile korunması gereken ve güven duyu-lan yegane kurum olarak öne çıkmakta. Nitekim sayısal araştırmalar da bulguyu sürekli olarak yinelemekte; 2011 verilerine göre Türkiye, kişilerarası güvenin en düşük ol-duğu ülke (Türkiye’de %15 olan bu oran İskandinav ül-kelerinde %70’lere varıyor) ama kimseye güvenmediğini söyleyen Türk toplumunun neredeyse her ferdi (%93) ai-lesine tamamen güveniyor. Diğer toplumsal kurumlar bu denkleme katıldığında ailenin önemi daha da artmaktadır. Araştırmalara göre Türk toplumu sırasıyla millet (%10), devlet (%19), din (%22) ve ailenin (%46) korunması gerek-tiğini düşünüyor. Muhafazakarlaştığı, gittikçe daha dindar hale geldiği söylenen bir toplumun, korunması gereken unsurlarda aileyi, dinin önüne, üstelikte oransal olarak iki kat önüne alması oldukça şaşırtıcıdır. Gerçekten de Türk toplumu için en kutsal olan kurum ailedir; din, millet ve devlet ancak aileden sonra gelir. Türk toplumu için sosyal dayanışma ağları ve örgütlenmeler kriz anlarında güveni-lemeyecek kadar zayıf; “devlet”, “millet” ve hatta ”din” gibi soyut kavramlar “aile” gibi kanlı canlı ve somut bir gerçe-ğe kıyasla uzak kalıyor. Bu nedenle, 20 yıldır istikrarlı bir şekilde evlilik kurumuna, aile olmaya inancımızı koruyor, Avrupa’da çoktan kabul edilmeye başlanan kadının ev-lenmeden çocuk sahibi olmasına şiddetle karşı çıkıyoruz (Avrupa’da bu durumu onaylayanların oranı %47 iken ül-kemizde sadece %7). Bir katılımcımız bu konuya olan şid-detli reddini şu kelimelerle anlatmaktadır:“Sonuçta aile kavramı diye bir şey var değil mi? Herkes böyle yaparsa aile diye bir şey kalmaz. Yani toplumu bo-zacak şeyler yapmayacaksın, bence toplum açısından da insan açısından da. (…) Aileye olan vurgumuz öyle güçlü ki onu dışarıdan gele-bilecek her türlü müdahaleden koruyoruz. Ne de olsa kol kırılır, yen içinde kalır. Ailenin sınırları içinde olan sadece aileyi ilgilendirir ve dış dünyada gerçekleşenler aileyi etki-lemedikçe önemsizdir.destekliyoruz.

Türkiye’deki Muhafazakarlık...

Reklam yatırımdır...Reklam yatırımdır...

marketing europe & anatolia / 13

Röportaj

- Türkiye’deki reklam ajansı anlayışı-nı nasıl değerlendiriyorsunuz?Açıkçası tabi bunun tek perspektiften bakışı yok. Gerek reklamveren tarafı, gerek reklam ajansları tarafı, ben bizim tarafımızdan cevaplamayı uygun görü-yorum. Açıkçası ölçek olarak bu sektör-de bizim bu sene yirmialtıncı senemiz, orta ölçekli anılan bir ajansız. Her za-man ilk yirmide yerimiz oldu, yatırımla kıyaslandığında. Lokaller arasında da hep ilk üçte dörtte olmayı başardık. Reklamcılık anlayışı dediğimiz zaman Türk’e özgün bir reklamcılık anlayı-şından bahsetmek çok mümkün değil. Reklamcılık evrensel bir meslek netice-de ve bu evrensel mesleğin pazarlama birimi ile paralel bir yapısı var. Bunun ih-tiyaçlarını karşılamak üzere var. O açı-dan da hala gelişmekte olan bir pazar. Yatırım olarak bakıldığında kişi başı ge-lirle çok ilgili olduğu için, bu gelişmenin de ülkenin ekonomisi ve kişi başı gelir arttıkça da gelişeceğini düşündüğüm bir pazar. Yabancı oyuncuların 90’ların başından itibaren ülkemizde var olma-sı, uluslararası markaların bu pazara yıllar öncesi gelmiş olmaları, gümrük sınırlarının kaldırılmış olması reklam sektörünün gelişiminde temel kilomet-re taşları. Global manada baktığımızda lokal oyuncuların devamlılığı da çok ko-

lay değil. Bizim gibi bağımsız ajansların gözünden bakıldığında çünkü evrensel manadaki oyun global şirketlerin oyna-dığı bir oyun bu pazar. Bakıldığında da lokallerin onlarla rekabeti olarak algıla-nabilir. Kimi zaman rakip değiliz, yap-tığımız işin uzmanlığı anlamımda kimi zaman da ölçek anlamımda rakibiz. Bu rekabet bakış açısına göre değişen bir şey. Bizler, bilgimizi, birikimimizi lo-kal know-how’ımızı gerek ulusal gerek uluslararası markalarda kullanıyoruz. Ben reklam ajansında tek bir modelin olmadığına inanan bir yapıdayım. Bu-gün de dünyada bu böyle şekilleniyor. Uzmanlıklar daha derinleşiyor. Geçmiş-te genel cerrahi gibi, genel cerrah vardı her şeye o bakardı. Bu gün öyle değil. Reklam içinde de kendi alanında kate-gorik olarak da uzmanlaşmalar başladı. Bunun daha da artacağına inanıyorum. Rekabet böyle farklılaşacak. Danış-manlık statüsü, yeni gelişmekte olan bir anlayış. Reklam ajanslarının dışında danışmanların varlığı, konularda yar-dımcı. Açıkçası artık reklamverenler kendi alanlarında daha bilgi sahibi olan tecrübe sahibi olan insanları kendi yan-larına danışman alıp, reklamı yönetme-sini bekliyorlar açıkçası bunlarda bizim daha nitelikli iş yapmamız için fırsat. Sektörün büyümesi ve gelişmesi adına

Reklamcılık anlayışı dediğimiz zaman Türk’e özgün bir reklamcılık anlayışından bahsetmek çok mümkün değil. Reklamcılık evrensel bir meslek

neticede ve bu evrensel mesleğin pazarlama birimi ile paralel bir yapısı var.

Röportaj Abdullah Ekşioğlu

Art Grup BaşkanıÖzgür Sağlam

Reklam yatırımdır...Reklam yatırımdır...

14 / marketing europe & anatolia

Röportaj

fırsat olarak görüyorum. Bu mekaniz-maların doğru ve sağlıklı ve doğru bir rekabeti yaratır şekilde kurgulanması gerektiğine inanıyorum. Yapıların bü-yüklüğü küçüklüğü burada belirleyici bir yandan öğreniyoruz. Hala öğrenmeni-ze devam ediyoruz. Çünkü teknolojinin gelişimi ile de mecralar farklılaşıyor. Micro processor hızı her onsekiz ayda bir iki katına çıkınca açıkçası mecra de-ğişiyor. Mecra değişmesi de reklamın tüketim biçimini değiştiriyor konvan-siyonel mecraların yaşamsal süreleri farklılaşıyor. Yeni mecralar oluşuyor. Bütün bunlara uyum sağlayan bir sek-tör olmak durumundayız ki hem global markalara hem yerel markaların global pazarlardaki rekabet şansına fırsat ve-relim, onları yönetebilelim. Gelişmesini sürdürmeye devam edecek bir pazardır benim için reklamcılık ve böyle de iler-leyecek diye düşünüyorum.- Art Grup’u diğer ajanslardan ayıran özellikler nelerdir?

Bizi diğer ajanslardan ayıran temel özellik nelerdir diye bakacak olursak; çok temelde yaptığımız iş aynı gibi gö-zükse de Art Grup özelinde sevgili orta-ğım Fehmi Özkan’ın 2006’da aramıza katılmasıyla iyice farklılaşan pazarlama alanındaki uzmanlığını reklamverenleri ile paylaşabilen bir ajans durumunda-yız. Pazarlama stratejilerinin kurgu-laması, marka yapılandırmaları, bir markanın 360 derece ihtiyacını karşı-layacak stratejiden, ürüne her anlamda oturup konuşulabilecek bir ajans yapı-mız var. Bunun dışında Türkiye’deki di-ğer ajanslardan da ayrıldığımız önemli bir nokta yurtdışında operasyon sürdü-

ren ilk ajansız. - Bu yurtdışındaki operasyonu biraz açar mısınız?2008 yılında Arnavutluk’ta başladık. Arnavutluk’ta 3 sene Art Grup olarak faaliyet gösterdik. Ardında 2009’un ba-şında Azerbaycan ofisimizi açtık. Bu-gün hali hazırda Azerbaycan ofisimizde 10 kişilik bir kadroyla GSM’de önemli bir markamız var ve banka, sigorta şir-ketleri değişik reklamverenlerle işimizi sürdürmeye devam ediyoruz. Gelirleri-mizin önemli bir bölümü yurtdışı ope-rasyonumuzdan sağlanıyor. Reklam bilgimizi açıkçası know-how olarak bu pazarda kullanma şansına sahibiz. Art Grup’u vizyonunda gelişme olan ülke-lerde reklamcılık ihtiyacını karşılayacak bilgiyi taşıyacak ajans olarak görüyoruz kendimizi. İnşallah gelecek yıllarda ülke sayısını artırmak niyetindeyiz. Temel-de ayrıldığımız yer diyebilirim. Başta söylediğim gibi pazarlama bilgimiz ve gücümüz ardında bu bilginin stratejiye yansıması ve uluslararası pazarlarda reklamcılık faaliyetlerinde bulunabilmek bizim gibi lokal bir ajans için ayrıştırıcı önemli bir rekabet şansı.- Sizce Türk reklamcılığının birinci sıradaki sorunu nedir?Türk reklamcılığının birinci sıradaki so-runu, yaptığı işin, reklamcı bacağından bakıp söylüyorum, reklamcının sorunu olarak konumlayacak olursam, belki reklamveren bunu farklı tarif ediyor ola-bilir, sunduğu fikre yaptığı işe inanmak ve onu iyi anlatabilmek. İyi anlatamadı-ğınız sürece değerini de kendi koyma şansınız yok. Sizin yaptığınız işin değe-ri, bir başka yapı tarafından konulma-malı. Neticede bir ürün oluşturulurken nasıl fabrikasından bir çıkış fiyatı olu-yor. Çünkü o ürünün bir oluşum maliyeti var, üstüne eklenen diğer maliyetler var, bizim de fikrimizin bir ederi var mutlaka, bu ederin son yıllarda iyi savunulmadı-ğını düşünüyorum. Dediğim gibi birinci sıradaki sorunu kendi yarattığı fikrin

Mecra değişmesi de reklamın tüketim biçimini değiştiriyor konvansiyonel

mecraların yaşamsal süreleri farklılaşıyor.

marketing europe & anatolia / 15

Röportaj

değerini biçememesi. Rekabet karşı-sında geri durup bir bedelle karşılığını koymaması, bunun sonucunda da ope-rasyonların sürdürülmesindeki sıkıntı-lar. Bunu aşmanın yolu yaptığımız işe saygı duyup önce ürettiğimiz değerin farkına varıp onun da bedellendirilmesi söz konusu olduğunda taviz vermeden bir duruş sergileyebilmek. Aksi takdir-de tabii ki buna bedel biçmeye çalışan, almaya çalışan her zaman pazarlık hakkına sahip. O fiyatlara çalışıp çalış-mamak, o bedelle bu fikirleri paylaşıp paylaşamamak da bizim elimizdeki güç olmalı diye düşünüyorum. Bu gücün ka-rar vericiliğini başkalarına vermememiz gerekir. Sektörün zaafiyete uğradığı noktanın bu olduğunu düşünüyorum. Yaptığımız iş az sayıda insanla yapıla-bilir gibi gözükse de birikim, bilgi, ajans-ların bunca yıllık birikimi kolay oluşan değerler değil. Bu değerlerin çarçur edilmemesine özen göstermeliyiz. Hem insan kaynağından, hem yaptığımız işin insan kaynağının ürettiği değerin, çünkü değerli beyinler sayesinde çı-kan fikirler, bunlar ne kadar değerli kullanabilir ve korunabilirse o fikrin de kalitesi o kadar yukarı çıkıyor. Bu-radan taviz vermeye başlandığında açıkçası hammaddeden çalmış gibi oluyor. Ürettiğimiz mamulün kalitesi tartışılır oluyor. Açıkçası reklamcı-nın da en değerli sermayesi de ne-tice beyni. Nitelikli beyinlerin ürettiği nitelikli işler bu pazarın gelişmesini de sağlayacak ürünler açıkçası. Bu-nun kıymeti söz konusu olduğunda da bunlar tartışılabilir korunarak ama saygı duyulur hale getirilmesi lazım. Saygınlığını bu noktada yitirdiğini dü-şünüyorum.- Uygulamacıların, yaratıcı reklam-cılar ile haksız rekabet yapması konusunda ne düşünüyorsunuz?Açıkçası bu bir eğitim sürecidir. Böyle teklifler gelebilir. Bizim üçüncü parti olarak birlikte çalıştığımız yapımevle-

rine, üreticilere, matbaalara onların bu-radaki cevabı belirleyicidir. Onlar işlerini ajans dışında yapmaya kalktığında rek-lamveren bir iş sonucu mutlaka ki alır. Aldığı iş sonucu bizim yapılarımıza göre daha ekonomik de olabilir. Ama strate-jik manada doğru iş yapılmış mıdır, bu her zaman tartışılır. “Reklamım olsun da nasıl olursa olsun” bakış açısı varsa buna söyleyecek hiçbir şey yok. Bunun toplamda daha pahalıya mal olduğuna ben inanıyorum. Çünkü sanayici tara-fından bakıldığında fabrikaya yatırım yapmak, yatırım kelimesini kullanıyo-rum, ekipmana yatırım yapmak, kaldı ki

insan kaynağına yatırım yapmak “yatı-rım” olarak geçiyor. Konu iletişim ve en-tegre pazarlama iletişimine geldiğinde “harcama” diyoruz kelime olarak. Bu-nun değişmesi lazım. Bunun değiştiği noktada kimin doğru muhatap, hangi iş kimle yapılır, reklam ajanslarının varlığı nedir, ne işe yararlar, bir markaya nasıl katkıda bulanabilirler bunların hepsinin çok net anlaşılmış olacağını düşünüyo-rum. Tabi reklamveren profilinde kobi ağırlıklı bir ülke olduğumuz için büyük potansiyelin de gelecekte orada olduğu için kobilerin bu konudaki eğitiminde toplam sektörün bir sorumluluğu var diye düşünüyorum. Bunları kısa dö-nemli fırsatlar olarak görmeyip uzun vadeli, kendi geleceğini de kurgulayan yolda doğru yönlendirmeler yapılması-nın sorumluluğu bireyler ve kurumlar olarak hepimize düşüyor. Önümüze bir fırsat geçti bunu değerlendirelim de ne olursa olsun bakış açısından kurtulma-mız gerekiyor. Uluslararası platformlar-da bunun doğrusu zaman içinde şöyle

Konu iletişim ve entegre pazarlama

iletişimine geldiğinde “harcama”

diyoruz kelime olarak. Bunun değişmesi lazım.

16 / marketing europe & anatolia

Röportaj

bulunmuş. Kısa devre yapılması duru-munda alınması gereken gerçek indi-rimlere ulaşamamış oluyorsunuz. Rek-lam ajansı ile çalışmıyorsanız medya size bu indirimleri vermiyor. Vermediği zaman siz mecbur kalıyorsunuz gidip bir reklam ajansıyla çalışıp sonra doğru yolla medyaya ulaşmaya. Bu kurgular zaman içinde yerine oturacaktır diye düşünüyorum. Bunlar tamamen paza-rın oluşumu ile ilgili. Bizim pazarımız tabiî ki oluştu. Bu evreleri biraz daha ilerledik, geçtik ama krizler sayesinde bazen başa dönebiliyoruz. Ekonomik imkânsızlıklar adı altında tarif ediliyor o da. Daha ucuza çözebilir miyim diye bazen fiyatlandırmaları belirleyebilmek çok kolay olmuyor. Çünkü görece bir iş yapıyoruz. Hangi fikir hangi fikirden daha pahalıdır derseniz, onu uzmanları tarafından sizi geleceğe taşıyabilecek fikir ya da sadece bir atımlık fikir olarak bakıp değerlendirebilmek lazım. Bunla-rı da ölçebilmek kolay değil reklamve-renin bunu ölçmesini beklemek de her zaman çok kolay değil. Çünkü reklam-veren daha üretim tandanslı olan rek-lamveren olduğu için reklam tecrübesi bunları ölçmek için yeterli olamayabili-yor. Sıkıntı da zaten bu nokta oluyor.- Böyle bir rekabet varsa nasıl engel-lenebilir?Rekabet engellenmeli midir? Az önce

bahsettiğim sebeplerle haksızlık boyu-tuna gelip zarar vermeye başlıyorsa, tabii ki engellenmelidir. Ama bugünün dünyasında da haksız rekabete yol açabilecek konuların kuralları oluşmuş vaziyette. Bazılarında fikir haklarında özellikle kayıt altına alınmış vaziyette. Oyunculuk, seslendirme gibi alanlar çok iyi çözümlendi, kontratlar çerçeve-sinde çalışılıyor. Ama eser sahipliği ko-nusu hala tartışılıyor. Bunlar da zaman içinde evrensel normlara oturduğunda bu sıkıntı kökünden çözülmüş olacak diye düşünüyorum.- Yaratıcılık ve hedef kitleye ulaşım arasındaki denge nasıl kurulmalı-dır?İyi bir planlama ile kurulmalıdır. Ya-pılan işin hedef kitlesine giderken ki mecrasının seçimi. Artık datasız bir yaşam mümkün değildir. Her şeyin öl-çümlenmesi mümkün. Sadece bugün bir mecra açık o da outdoor. Outdoor dışındaki bütün mecraların hesap ve-rebilirliği uzun zamandır var. Günümüz

yeni mecrası dijitalin de her adımı en hesap verebilen mecra diyebiliriz. Bu manada çok rahat ölçümlenebildiği için, reklamveren de tercihini ölçebildiği ala-na yapmasıyla kendini farklılaştırabilir. Rekabet gücünü getirebiliyor açıkçası. O anlamda hedef kitleyi bugün çok de-taylı tarif edebiliyoruz. O hedef kitlenin tüketim alışkanlıklarını araştırmalarla biliyoruz, bu tüketim alışkanlıklarını çöz-dükten sonra da burada mecra tüketim alışkanlıklarını da bilebiliyoruz. Yapmak istediğimiz yatırımda, bu planlama üze-rine iyi optimize edilmiş bir medya planı ile adım atıp yürürsek de sağlıklı sonuç alıyoruz açıkçası. Sapmalar olmuyor mu mutlaka ki bu sosyolojik manada değişikliklerden olabilir, coğrafik ma-nada değişikliklerden olabilir. Bunları bilebilirsek tüketici markasına nereden yaklaşıyor, markasıyla nasıl bir bağ kuruyor. Bunların hepsini bu araştır-malarla çözmek mümkün. Araştırmaya gereğinden az önem veriliyor diye dü-şünüyorum ülkemizde. Globaller için bunu söylemiyorum ama lokal markala-rın araştırmaya olan yatırımlarının daha fazlalaştırmaları gerekiyor ki bu alanda daha rahat etsinler.- Bir reklamcı yaratım öncesinde ne-lerden beslenir?Açıkçası yaptığımız meslek evrensel bir meslek. Ürün daha hizmet her ney-se konumuz çalıştığımız, onlara yeni fi-kirler sunmak bugün biraz popülerlikten geçiyor. Popüler işler daha fazla belki gündemde kalabiliyor. Bu yöntemlerden bir tanesi. Beslenmeye geldiğinizde de yaşamda tükettiğimiz her şeyin bir şekil-de içinden geçiliyor olması lazım. Tabiî ki çok okumak, çok izlemek, sosyal or-tamları iyi takip edebilmek, sosyal mec-ranın dinamiklerine hakim olabilmek ve aslolan tüketicimiz ve hedef kitlemizse bu hedef kitlenin tüketim alışkanlıkla-rını her manada bilebilmek. Çalıştığı-mız ürün fmcg olabilir ya da otomotiv olabilir, banka olabilir, telekom olabilir

Artık datasız bir yaşam mümkün değildir.

Her şeyin ölçümlenmesi mümkün. Sadece bugün

bir mecra açık o da outdoor.

marketing europe & anatolia / 17

Röportaj

bunlara göre farklılık gösterebilir. Ama temelde onların yaşam eğrilerindeki tüketim alışkanlıklarını iyi irdeleyebilir-sek onlara ulaşmak bu manada kolay. Buraya giden yolda da beslenmek, ya-ratıcının kendini beslemesi dediğim gibi sadece yaşadığı coğrafya değil. Yaptı-ğı seyahatlerle, katıldığı seminerlerle, görüştüğü farklı uzmanlık alanlarıyla beslenmesini sürdürecektir. Ama salt ofisde geçen hayatla beslenmek müm-kün değildir. O kabın bir şekilde dolma-sı gerekir. Bunun da sineması, tiyatrosu mecraları, mecraların tüketilmesi gibi alanlar var. Ama işin başı çok okumak, açıkçası bol izlemek mümkün olduğun-ca, bu tiyatro eseri de olabilir, DVD’de olabilir, mümkünse seyahat etmek bu yoğun tempo içinde yapılabilecek insa-nın en güzel beslendiği alanlardır diye düşünüyorum. - Eleman sağladığınız kaynaklar ne-lerdir?Yaratıcı bölüm için baktığımızda tasa-rım alanında üniversiteler çok net bes-lendiğimiz alanlar. Ben, geçmişte de eğitmenlik yaptığım için o kaynakları hala aktif bir şekille tutmaya çalışıyo-rum. Üniversite bölüm hocalarımızla diyaloglarımız sürüyor. Eski vakıf baş-kanıyım, vakıfta kurduğumuz önemli bir havuz var. Zaman zaman o havuzdan gerek staj, gerek staj sonrası insan kaynağı ihtiyacında faydalanabiliyoruz. Müşteri ilişkileri diye baktığımızda za-man zaman çok tıkandıysak da ilanlar aracıyla ulaşıyoruz. Ama gerçek şudur ki referanslardır bizim sektörü var eden, insan kaynağını taşıtan ve yaşatan. Orada ihtiyacımız durumunda çalışan-larımızın tanıdıkları üstünde gittiğimiz bir yol oluyor. Bunun tek bir kuralı yok açıkçası. Bazen sizin gündeminizde yokken iyi bir başvuru alabiliyorsunuz. O da olabiliyor. İdeal biz bu yirmi beş yıl içinde çok şeyi denedik, lokal ajans olarak sürdürülebilirliği çok kolay de-ğil. Kendi insan kaynağını kendisinin

yetiştirmesi, ideali budur. Yani kendi normlarınızda bir eğitim verip, o eğitim sonucunda aldığınız verimli öğrencileri sektöre yetiştirip elinizde tutmak. Re-kabet ortamında bunu sürdürülebilir kılmak çok kolay değil. Bunu dediğim ideal dünya olarak ben tarif ediyorum. Uzun yıllar biz bunu denedik, yaptık da hali hazır da bu yatırımımızı yapıyoruz, en azından yetiştirdiğimiz insanın iki, ikibuçuk yıl bizde olmasını sağlıyoruz. Bu devinim bizim ötemizde reklamvere-nin ajans ilişkisinden de kaynaklanıyor. Uzun yıllar biz sektörümüz hakkında kendi ajansımızı da içeren araştırmalar örgütledik. Dört yıl öncesine kadar şunu söylüyordu. Geçtiğimiz kriz döneminde sadece yapılmadı araştırma. 2.5 yıldan 2.7 yıla çıktı reklamveren reklam ajansı

ilişkisi. İlişki burada bu kadar kısayken sizin insan kaynağına daha uzun so-luklu bir ömür biçebilmemiz kolay değil. Ama yine de burada gururla söylüyo-rum ki bizim bünyemizde 20 yıllık, 15 yıllık, on yıllık, sekiz yıllık elemanlarımız halen var, bunlar bizim için gurur kay-nağımız açıkçası ideal dünyada keşke bu ilişkiler hep uzun birliktelikler olarak sürse. Ama kişinin kendini geliştirmesi anlamında da bu çok imkanlı bir şey de-ğil. Onun da farklı ortamlar görüp, farklı deneyimler yaşayıp sonunda kendisiyle ilgili kararlar vermesi gerekiyor. Bazen kendi başına bir yapı oluşturma tercihi de olabiliyor. Genç yetenekli bir insanın illa her zaman bir yapıya bağlı olarak çalışacak diye zorunluluğu yok. Kendi müteşebbis ruhuyla girişimde bulun-mak da tercih olabiliyor. Bunların hep-si tercih meselesidir. Bir yerden sonra kişilerin kendi bireysel kararlarıyla ala-cakları meseledir. Ama sektörün gelişi-mi olarak baktığımızda insan kaynağını ajansların yetiştirmesidir aslolan. Bu yetişen insanlar doğru ortamlarda baş-ladılarsa güzel bir kariyer oluştururlar açıkçası. Bugün de gururla söyleyebi-liriz ki 25 senedir bu sektöre çok sayı-

2.5 yıldan 2.7 yıla çıktı reklamveren reklam ajansı

ilişkisi. İlişki burada bu kadar kısayken sizin

insan kaynağına daha uzun soluklu bir ömür biçebilmemiz

kolay değil.

18 / marketing europe & anatolia

Röportaj

da insan kaynağı yetiştirme şansımız oldu. Bugün birçoğu bizimle olmasa da çok güzel noktalarda başarılı yö-neticilikler yapıyorlar. Reklam ajansı tarafından reklamveren tarafına geçen-ler oldu. Reklam ajansında kariyerine devam edenler oldu. Global yapılarda çalışanlar oldu. Dünyada başka nokta-larda hizmet verenler oldu. O anlamda ben hala her ajansın kendi dinamiğinde kendi insan kaynağını yetiştirmek için bir çaba göstermesi gerektiğine inanan-lardanım.- Üniversiteler sektörün yetişmiş ele-man ihtiyacını karşılayabiliyor mu?Aslında yetişmiş ihtiyacını karşılaya-biliyor mu? Cümlesi biraz tehlikeli bir cümle; üniversite eğitimine tam mana-sıyla hayat pratiği katmadan yetiştirmek mümkün değil. İşin teorisinde tabii ki mümkün. Bugün rahat iyi doygun eği-tim veren üniversitelerimiz var. Meslek anlamında mesleğimizi besleyen, son-raki kısmı reklam ajanslarının kendi so-rumluluğu. Üniversite süreciyle bitmiyor eğitim. Sadece uygulama değil, uygu-lama dışında da imkanı olan ajanslar, görgüyü artırabilmek, bilgi bikrimini ar-tırabilmek anlamında eğitim desteğini sürdürmesi gerekiyor. Globaller buna daha fazla yatırım yapıyor. Ama biz lokaller bu konuda bu rekabet şartları

altında yatırım yapmamız çok mümkün olmuyor. Sadece kendi birikimlerimizi onlarla belli dönemlerde paylaşarak, aktararak gelişimlerini sağlıyoruz diye-lim.- Yabancı networke giren reklam ajansları yerli müşterilere doğru hiz-met verebiliyorlar mı?Tek bir cevabı yok bu sorunun. Verebi-lenleri de var veremeyenleri de. Port-föylerine baktığınızda global ajansların bazıları yüzde seksen network müşteri-siyle yaşar yüzde yirmidir içindeki lokal müşteri sayısı. Bazısının da network müşterisinin yüzde yirmidir, yüzde sek-sen lokal hizmet verir. Ben doğrunun ikinci söylediğim taraf olduğunu düşü-nüyorum. Tüm network müşterilerine hizmet veren lokalde çok az müşterisi olan bir networku çok benimsemiyorum. Aksine uluslararası bilgisini buranın lo-kal müşterilerine aktarabilen ajansı ben

daha değerli buluyorum. Bu anlamda da rekabet, toplamda yirmiyse ulus-lararası ajansların Türkiye’deki varlı-ğı, networkler altında bu yirmi içinde belki yarısı bunu başarıyor, yarısı başaramıyor diyebilirim. Başarmak başaramamak değil benim tercihim dediğim o bilgi birikiminin networkler tarafından lokal müşterilere kavuş-turulması. Bu bir rekabet avantajıdır aynı zamanda bu rekabet güçlerinin de desteklenmesidir öyle görüyorum.- Yerli firmalar reklam bütçelerini hazırlamada ne kadar bilinçli?Yerli firmaları ayırmak lazım. Bir hol-dinglere bağlı anonim şirketler diye bakmak lazım, bir de büyümekte

olan kobilere bakmak lazım. Depart-manlaşmış bir pazarlama birimi olan, pazarlama birimi olduğu için yıllık bir planda reklam bütçesini tarif edebilen, markasının ihtiyaçlarını tanımlayabilen bir yapı var. Bir de üretimden geldiği için malı üretmiş “hah şimdi bunu sat-mamız lazım, satış için ne lazım, galiba pazarlama desteği lazım, tamam şimdi pazarlama desteği lazım, bizim rek-lama da çıkmamız lazım” bakış açısı sağlıklı bir planı getirmiyor doğal olarak ve bilinçli bir bütçe de oluşmuyor. Ta-mamen pazarın şartlarının, rekabetin, distribüsyon ağının onları ittirmesiyle, zorunluluktan kaynaklanan bir yatırım olarak algılayan bir grup var. Bir de de-diğim gibi bunun kurumsal alt yapısını kurmuşlar. Ama rekabet güzel bir şey sonunda, bunlar da göre göre doğru-sunu buluyorlar. Birinci ikinci adımdan sonra belki yanlış adımlar bunlar ama hiç önemli değil, mühim olan adım atıl-ması. Deneyim kazanıyorlar yanlışlar da yapsalar doğruyu bir şekilde bulu-yorlar. Çünkü bu ülkeden daha çok sa-yıda marka çıkacak. Bu markalar içinde büyük bir potansiyel var. Ben reklam sektörü adına bu potansiyeli yadsın-maz olarak görüyorum. Meslektaşları-mız ne kadar ilkeli davranır, bu konuda

Yerli firmaları ayırmak lazım. Bir holdinglere

bağlı anonim şirketler diye bakmak lazım, bir de

büyümekte olan kobilere bakmak lazım.

marketing europe & anatolia / 19

Röportaj

henüz tecrübe yaşamamış insanlara yanlış tecrübeler yaşatmazlarsa onların cesaretini kırmamış oluruz. Böylelikle gelecek nesilde düzgün yatırım yapan nitelikli reklamverenlerimiz olur. Geçici karlar peşinde olmamalıyız. Karşı taraf-taki kurumun ya da yapının bilgisizliği-ni kendi avantajımıza kullanmamalıyız diye düşünüyorum. Bu bir ilkedir, açık-çası bu bir etik duruştur. Bu etik kod-dur. Bunu yaptığımız sürece hem kendi adımıza hem sektör adına bindiğimiz dalı kesmemek adına da faydalı bir iş yapmış oluruz diye düşünüyorum.- Müşterilerin ajanstan beklentileri konusunda karşılaştığınız en ilginç talepler neler?Kurumsal yapılarda sürprizli bir taleple karşılaşmayız. Kurumsal yapı reklam ajansından isteklerinin ne olacağının çok netlikle bilincindedir. Ama küçük ya-pılardaki müşterilerde bazen tanım tarif karmaşaları olabiliyor. Meslek grupları içinde bizim hizmet alanımıza girmeyen konuların da bizlerden talep edildiği noktalar olabiliyor. Çok sürpriz örnekler açıkçası bugün aktaramayacağım ama geçmişde yaşadığımız olmuştur. Uz-

manlığımız olmayan işlerin de bizden talep edilmesi yaşadığımız örnekler içindedir. Ben buna gelişim süreci ola-rak bakıyorum. Kendi aramızda espri konusu olsa da bir süre sonra onlarla paylaşıp birlikte eğlendiğimiz zamanlar oluyor, olmuyor değil açıkçası. Bu da işin keyif veren tarafı bizim mesleğimiz adına.- Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?Bütün bunların dışında benim eklemek istediğim az önce cümleler arasında geçti. Reklama bir yatırım olarak bakıl-

dığı sürece bu sektörün gelişimi müm-kün. Sevgili reklamverenlerin markaları, hizmet ürettikleri ürünleri adına açıkça-sı gelişmeleri, bunları uluslararası plat-formlara taşıyabilmeleri bugünün orta-mında çok daha mümkün. O anlamda onlar üzerlerine düşen görevi, nitelikli hizmet üretmek nitelikli ürün üretmek-le yerine getirilerse, biz ve bizim gibi reklam bilinci oluşmuş reklam ajansla-rında da iletişimin evrensel kurallarını bilen yapılarda da onların marka olma yolundaki süreçlerinde yardım edebile-cek destekleri her zaman olacaktır diye düşünüyorum. Bizlerin yüksek bilinçle davranması, reklam sektörünün pa-zarında sağlıklı gelişimi, doğal olarak da toplam iklimi olumlu etkileyecektir. Bugünün en önemli meselesi dünya-da sürdürülebilirliktir. Tekil ve bireysel çıkarlarımızdan öte sektörel çıkarları da ön planda tutan bir bakış açısıyla hizmet veremeye devam etmeliyiz ki, geleceğimiz daha güvenli olsun. Aksi takdirde sektörün geleceği de tartışılır açıkçası. O anlamda sadece globaller-den oluşan bir pazar sanırım herkesin de arzu ettiği bir pazar olmaz.

Bugünün en önemli meselesi dünyada

sürdürülebilirliktir. Tekil ve bireysel çıkarlarımızdan

öte sektörel çıkarları da ön planda tutan bir bakış açısıyla

hizmet veremeye devam etmeliyiz ki, geleceğimiz

daha güvenli olsun.

marketing europe & anatolia / 21

Köşe

Bir akvaryumu camla ortadan ikiye bölmüşler. Olmuş iki akvaryum. Sonra birine yırtıcı barracuda balığını koymuş-lar. Diğerine de zavallı dubar balığını. Barracuda denilen, okyanuslarda yaşayan, köpek balığından bile tehlikeli, insanı bir lokmada değil, küçük küçük parçalara bölerek yiyen bir balık. Barracuda, dubarı gördüğünde ağzının su-ları akarak ona doğru hamle yapmış. Ama kafasını cama vurmuş. Birkaç deneme sonra, baktı ki bu iş olmayacak, kendisini yaralayacak, vaz geçmiş.

Araştırmacılar daha sonra aradaki cam engeli kaldırmışlar. Barracuda engel kalktığı halde dubara hiç saldırmamış. Yani sınırlarını öğrenmiş, haddini bilmiş.

Şimdi gelelim bu öykünün bizimle ilgili bölümüne. Aslın-da kendimizi barracuda balığına benzetebiliriz. Sözgelimi reklamcı olmaya heves edebilir, karar veririz, reklamcıların yaşamını, kazançlarını duyduğumuz kadarıyla iştahımız kabarır ve hemen bunu gerçekleştirmek isteriz. İlk dene-melerimizde başarısız olabiliriz. Belki daha sonraki dene-melerde de…Ama bir gün o arzuladığımız şeye ulaşacak gücümüz ve olanağımız olduğu halde, engeller ortadan kalkmış da olsa, sadece umutlarımızı yitirdiğimiz ve hayal kırıklığına uğradığımız için vaz geçeriz.

Çünkü nereye özgeçmiş göndersen, başvursan, görüşsen, sonuç alamamışsındır.

Ne kötü değil mi? Çocukken öğretmeniniz çok kötü resim yaptığını ya da müzik kulağının olmadığını söyledi diyelim. Resim yapmayı sevdiğin halde bundan etkilenip resmi bı-rakırsın veya yalnızken bile şarkı söylemez olursun. Çünkü umutların kırılmıştır. Ben basketbol oynayamam, ben iyi yüzemem, ben güzel konuşamam, ben romantik olamam, ben problem çözemem, ben tek başıma yaşayamam, artık bir şeyleri düzeltmek için çok geç vb.. gibi başka engeller de konmuş olabilir hayatında. Konulan sınırlar seni engel-ler hep. Tıpkı o barracuda gibi. Seninki hangisi? Düşün bir. Nerde yanlış yaptın? İşe başvururken mi, görüşürken mi? Ya da elde ettiğin stajı sonuçlandıramayarak mı? Seni anlamadılar mı?

Barracuda mısın sen?

Oğuzhan Akay

Aradaki cam engel belki de çoktan kalktı. Dubara saldır-mak için ne bekliyorsun? Hevesinin yerine gelmesini mi?Hayatını değiştirmek için harekete geçmeye ne dersin?

Tamam dersin. Ama tamam demekle kalma, kafanı da de-ğiştir. Uygulamaya geç. Şimdi bu yazının reklamla, reklam-cılıkla ne ilgisi var diye düşünüyorsun sanırım Peter. Çok ilgisi var. Bırakalım reklamcı olmanı, belki de reklamcısın.Yaratıcılık için önüne konan engellerden, kısıtlamalardan söz etme. Çünkü bu da senin bir çözüm bulman için fır-sattır. Öte yandan yaratıcı düşüncenin, sadece işinle değil tüm yaşamınla ilgili olduğunu da unutma. Bunu bir yaşam tarzı haline getirmediğin sürece, ara sıra yaratıcı olamaz-sın. Tesadüfen bir kez olabilirsin belki. Lafı hatırla: ‘Kör bir domuz da avını tesadüfen bir kez yakalayabilir.” . Çünkü gecenin karanlığında tozu dumana katarak koşan tavşan, kör domuzun yakınında yaşadığı ağaca çarpmıştır.

Böylece domuz da onu avlamıştır. Ee, yaratıcı olmak için kör domuz gibi bekleyecek misin?

Ben iyi ve büyük fikirler bulurum diye inanmadığın, ken-dinle yarışmadığın, çalışmadığın, düşünmediğin sürece, fikirler bulmana imkan yok. Zihnini neye hazırlarsan, onu maddeleştirirsin. Ben derslerimde, bir soru işareti olarak başladığımız eğitimi bir nokta gibi bitirmemizi sağlayan travmayı yok etmeye çalışıyorum biraz da. Bir çeşit terapi diyebiliriz buna. İşe yaradığını biliyorum.

Başta inanmayarak bakanlar, direnenler bile sonra bunun işe yaradığını görüp kendilerini yeniden keşfediyor, en ka-tılımcı öğrencilerin arasına giriyorlar. Teneke Trampet’ten Kaptan Kanca’ya çeşitli filmler var ki, içimizdeki çocuğu bulmaya adanmıştır. Çünkü sınırsız merak ve hayranlık duygusu, hayal gücü, fütürsuzluk, yaratıcılığı tetikler. Ötesi bilgiyi kullanmayı, süzmeyi, biçimlemeyi ve onu en yara-tıcı formda yeniden üretmeyi içerir. Bunlarsa öğrenilecek şeyler. Yani bu işin daha kolay yönü. Aslolan ilkini kabul-lenmek.

Bu yazıda saldırı yok gördüğün gibi Peter. Saldırıyı sen-den bekliyorum. Barracuda olacaksan eğer!

ezberbozacısı)(Peter Pan’a mektuplar - 8

marketing europe & anatolia / 23

Reklam Dünyası

Teşekkürler Anne kampan-yası ile tüm dünyadaki spor-cu annelerini onurlandıran Procter&Gamble (P&G), kampanyanın “Çocuklar” adlı ikinci reklam filmini ya-yına soktu. “2000’lerin en iyi yönetmeni” seçilen Da-niel Kleinman tarafından

çekilen filmde Olimpiyat sporcuları, annelerinin gözünden farklı bir bakış açısıyla sunuluyor. P&G ayrıca sporcuları ve annelerini özel anne filmlerinde bir araya getiriyor. P&G, reklam filmi için Adweek tarafından “2000’lerin en iyileri” ödülleri kapsamında en iyi yönetmen seçilen Daniel Kleinman ile çalıştı. Kleinman’ın anlattığı öyküde, Olimpi-yat sporcuları, annelerinin gözünden farklı bir bakış açısıy-la sergileniyor. Reklam filminde 16 ülkeden 245 çocuğun yer aldığı yedi farklı Olimpiyat oyunu konu ediliyor. Sporcuların arkasındaki en büyük güç olan anneleri kut-layan ve bugüne kadar yaptıkları tüm fedakarlıklar için annelere teşekkür eden “Teşekkürler Anne” kampanyası

kapsamında reklam filmleri dışında P&G sporcuların ve annelerinin hayatlarından kesitler sunmak için, milli atlet Nevin Yanıt ve annesi Semire Yanıt ile milli güreşçi Rıza Kayaalp ve annesi Sevgi Kayaalp’in filmlerinin de araların-da bulunduğu 70’ten fazla kısa film yayınlayacak. Filmlerin amacı, her bir harika sporcunun arkasında daha da harika bir anne bulunduğunu herkese hatırlatmak.P&G’nin çektiği diğer filmde ise Milli Güreşçi Rıza Kayaalp, annesi Sevgi Kayaalp ile aynı filmde oynuyor. Türkiye’ye önemli başarılar getiren Milli Güreşçi Rıza Kaya-alp, filmde annesi Sevgi Kayaalp’e “Annem şampi-yon olmamı çok istiyordu; hem onun hayallerini ger-çekleştirdim hem de kendi hayallerimi gerçekleştir-dim ve gerçekleştirmeye devam ediyorum” diyerek teşekkür ediyor.http://www.facebook.com/pgturkiye

Teşekkürler Anne 2. reklam filmi...

Dettol, “Ellerinize Sağlık” sosyal sorumluluk projesi kap-samında 6 adımda doğru el yıkamayı öğreteceği yeni reklam yıldızını Facebook’ta buldu. Pek çok eğlenceli vi-deonun yüklendiği Dettol Türkiye Facebook sayfasında, kullanıcı oyları ile finale kalan 10 video arasından Cey-da Düvenci’nin de yer aldığı jüri, Şebnem Küçükvar’ı, Dettol’ün yeni yıldızı yaptı.Yarışmanın galibi Şebnem Küçükvar’ın, çekimlerdeki per-formansı, ünlü oyuncu Ceyda Düvenci’den de tam not aldı.Çocuklara doğru el yıkamayı öğreten ”Ellerinize Sağlık” projesi, tüm hızıyla devam ediyor. 6 adımda el yıkama vi-deolarını Dettol Türkiye Facebook sayfasına ekleyen mi-nikler, hem doğru el yıkamayı öğreniyor, hem eğleniyor, hem de sürpriz hediyeler kazanıyor.http://www.facebook.com/DettolTurkiye/app_198642086924226

Dettol reklam yıldızını buldu...

Reklam Dünyası

24 / marketing europe & anatolia

Daikin reklamla-rından tanıdığımız “Eskimo” karakte-ri bu kez de ünlü karikatürist Erdil Yaşaroğlu’nun çiz-gisiyle hayat buldu. Erdil Yaşaroğlu’nun kaleminden Dai-kin “Eskimo”su ve arkadaşı “Sinirli Penguen”in Türkiye maceraları animas-

yon filmleri serisiyle ekranlara taşınıyor. Daikin’in “Eskimo”sunun Türkiye’ye gelmesiyle başla-yan maceralarını, Temmuz ayından itibaren televizyonda animasyon film serileriyle takip etmek mümkün olacak. Daikin’i Türk insanına tanıtmak için ülkemize gelen, çok sevimli, işinde uzman olan ve maalesef Daikin’den baş-ka kelime bilmeyen “Eskimo”ya bu macerasında, Erdil Yaşaroğlu’nun Daikin’e özel oluşturduğu, Eskimo ile ta-

mamen ayrı kutupta ve sıcaktan bunaldığı için sürekli sinir-li gezen “Sinirli Penguen” eşlik ediyor. Türk insanını çok iyi tanıyan “Sinirli Penguen”, “Eskimo”ya yardımcı oluyor...İlk kez böyle bir çalışmaya imza attığını belirten Erdil Yaşa-roğlu, “Farklı, zorlayıcı ama çok eğlenceli bir çalışma oldu. Eğlenceli olmasında hem birlikte çalıştığım arkadaşlarımın hem de Eskimo’yla Sinirli Penguen’in çok etkisi var. Biz onları çok sevdik, umarım izleyenler de severler.” dedi.

Yaşaroğlu’ndan sinirli Penguen...

Astronot kıyafetiyle dikkatleri üzerine toplayan Hazal Kaya “Bingo Zamane Anneleri ve Kızları 2” reklam filmi serisinin yeni filminde bir Osmanlı sultanı olarak karşımıza çıka-cak.Türkiye’nin gözde oyuncularından Hazal Kaya, yeni Bingo reklam filmiyle çok yakında ekranlarda olacak. “Seni An-layan O” sloganıyla tüketicisi ile buluşan Bingo’nun, “Nar Lekesinde Bile Etkili” konseptli reklam filmi sonrası, Hazal

Kaya’nın sarayda sultan kıyafetleriyle ekranlarda olacağı reklam filmi atmosferi ve mesajlarıyla dikkat çekecek.Hazal Kaya’nın reklam filminde giydiği ihtişamlı Osmanlı saray kadını kıyafeti, gösterişli mücevherleri ve Osmanlı mutfağı konseptiyle set kuruldu.

Bingo, Saray’da...

marketing europe & anatolia / 25

Reklam Dünyası

Cheetos’un Angry Birds kampanyası için özel hazırlanan Angry Birds oyununu tanıtmak amacıyla oyunun birebir tasarlanmış gerçek videosu İstanbul’da çekildi. “İstanbul KuşAtması” isimli video filmi için İstanbul’un iki yakasına dev Angry Birds oyun seti kuruldu. Anadolu yakasına 7 metre uzunluğunda, oyundaki sapanın birebir aynısı ku-ruldu ve sapanın fırlatma lastikleri 60 metre uzunluğun-daki Bungee Jumping iplerinden oluşturuldu. Tasarlanan dev Angry Birds kuşları da Avrupa yakasında kurulan dev platformlardaki dev domuzcukları vurdu.

Cheetos’un Angry Birds kampanyası için hazırlanan oyu-nun tasarımında kullanılan renkler ve modellerle birebir aynı dekorlarla çekilen “İstanbul KuşAtması” videosunda Angry Birds kuşları Anadolu yakasından Avrupa yakasına fırlatıldı. Orjinal Angry Birds müziğinin alaturkaya çevrildi-ği videoda kuşlar İstanbul semalarında tıpkı birer İstanbul Beyefendisi gibi uçtular.Çekilen fırlatma görüntülerinden oluşturulan video Vimeo.com ve Youtube.com video paylaşım sitelerine yüklendi. 204 blogda yayınlanan video ile 114 bin 749 tekil kişiye ulaşıldı.

Cheetos’tan “İstanbul KuşAtması”...

CV’lerinizsektörle ücretsiz olarak

dergimizde buluşacak.

Sektöre yeni girmek isteyenstajyer adayları

ya datecrübesini değerlendirecek

yeni bir adres arayanyaratıcı yönetmenler, metin yazarları, müşteri

temsilcileri, grafikerler

ve diğer arkadaşlarCV’lerinizi

[email protected] bekliyoruz.

marketing europe & anatolia / 27

Köşe

revizyon)

(Ben de 20-21 yaşlarımda girdim bu sektöre.23-24 yıldır da hayatımı bu sektörde reklamdüşünerek, yazarak, yaratıcı gruplar, ajanslaryöneterek geçirdim. Üyelerden aidat toplayanadam olarak işe girdiğim Reklam YazarlarıDerneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı olduğumda 29 yaşındaydım. 2 dönem Y.K. Başkanlığı’nı,1 dönem Disiplin Kurulu Başkanlığı’nı yaptığımdernekte, 10 yıla yakın birçok kademede görevaldım. Bir dönem Reklamcılar Derneği Y.Kurulu’ndaçalıştım. 8 yıl Bilgi Ünv. Reklamcılık Bölümü’ndeöğretim görevlisi olarak görev yaptım.Birçok sektörel yarışmanın jürisinde yer aldım,bazılarına başkanlık yaptım. Türkiye’nin birçok üniversitesine konuk oldum. Bu zaman içinde, çoğuuluslararası 10’dan fazla reklam ajansında çalıştım.Çalıştığım ajansların neredeyse tamamı, Türkiye’ninen iyi ajanslarıydı. Birkaç istisna hariç, her ajansdeğiştirişim transferle oldu. Hem Türkiye’de, hem deyurtdışında birçok ödül kazandım. İyi kazandım!Son 6-7 senedir de, hayal ettiğimiz ajansıoluşturmak, bu sektörde de mutlu olmanınmümkün olduğunu kendimize kanıtlamak içinçalışıyorum, çalışıyoruz.

Eğer böyle bir kariyer seni heyecanlandırıyorsa,lütfen yazdıklarımı iyi oku, üzerinde düşün.Öncebak bakalım, nereye geliyorsun ya da geldin?Sektörünü tanı, kime hizmet ediyorsun bil. Unutmaki, sektörümüz Kapitalist sistemin çarklarınındönmesinde hayati bir görevde. Önce bununla biryüzleş. İçinde yer almayı tercih ediyorsan ya da artıkolan olmuşsa, pozisyonunu buna göre belirle.Mutlu olmanın koşulu bu. İletişim büyük bir hazine.Onun etkisini hızla keşfet. Dünya iletişim üzerindedönüyor. Bu işi yapacaksan, bunun parçası ol. Önceresmin bütününü gör. Yaptığımız iş ne, etkileri ne?Bunu iş için değil, kendin için anla. Hayatta çoklazım olacak. Futbolla ya da modayla ilgilendiğinkadar, sektörünle de ilgilen. Bu sektörün Ali Şen’ikim, Süleyman Seba’sı kim, Faruk Süren’i kim bil. EliAcıman’ı, Ersin Salman’ı, Atilla Aksoy’u tanı.Madem yapacaksın, öyleyse işin hobin olsun.Yoksa çekilmez!

Öğrenci misin? Staj mı yapmak istiyorsun? Sektörü mutlaka araştır, anla, hayat görüşüne, yaratıcılık anlayışına en uygun ajansları seç, onlara başvur. Sebebini yaz, anlat. Başvuru için özel çalış.İlk işin bu olsun. Kendini iyi tanıt. Yaratıcılığınıgöster. Staja kabul edildiğinde zamanını baştankonuş. Asla kendini sömürtme. Anlaştığınız zaman dışında ücretsiz çalışma. Ama bunu yapabilmekiçin, stajında gerçekten işe yara. İş gelmiyorsa, işyarat. Sürekli üret. Ama önce ihtiyacı iyi anla. Sonra mümkünse vazgeçilmez ol. O zaman hak ettiğinigönül rahatlığıyla isteyebilirsin. İste!İşe yeni mi başladın? Seni işe başlatanın, işeyaramak, üretmek olduğunu unutma. Dünyaylabağını sağlam tut. Senin için dışarda bir sürü şans,ajans olabilir. Sınırsız düşün. İnisiyatif sende olsun.Çaba gösterirsen olur. Şansın yaver gitmedi,istemediğin bir ajansta mısın? Seni dönüştürmeye çalıştıkları kadar, sen de onları dönüştürmeye çalış. Doğrularını koru. Omurganı dik tut. Eğer işindeiyiysen, sorun olmaz. Olsa da sorun değil.İşsiz kalmayı, kovulmayı büyütme. Herkes işsizkalabilir, herkes kovulabilir. Ben de kovuldum.Ben de işsiz kaldım. Yeter ki dik dur. İyi isen,üretiyorsan, işsiz kalmazsın.

Hayat görüşünle çatışan işleri reddet. Buna hakkınvar. Bu ülkede zorunlu askerliği bile reddedenlerin olduğunu unutma. Bildiğin doğrudan güç al.Bilmek için de gerçekten uğraş. Seni değerli kılanbilgin sonuçta. Her ajans senin için bir gözlemevi. Doğruları süz, yanlışları ayıkla. Hayal kurmayı, idealler geliştirmeyi bırakma. Ve onların peşinden git. Her hayal birstrateji gibidir. Üzerinde çalışırsan, çalışır.Çalıştın, yaşadın, gördün, idealize ettiğin bir ajans kalmadı mı? Korkma, kendi ajansını kur. Süzdüğün doğruları uygula, yanlışları ajansından içeri sokma.Ama bunu sakın cahil cesareti ile yapma.Ajans kurmak ciddi bir deneyim ister. Olmadan, anlamadan, resmin tamamını görmeden bunuyapma, üzülürsün.Her şeyi tek başına yapamazsın. Kendine yol arkadaşları seç. Mümkünse bunu en başlarda yap. Yol arkadaşlarınla uzun yıllar geçir,onları iyi tanı. Gerçek yoldaşlıklar kur. Ortak akıl her zaman en iyisidir, unutma. Devam edecek…

Genç reklamcıyaSektörü Kullanma Kılavuzu 1

Kağan İşmen / [email protected]

28 / marketing europe & anatolia

Röportaj

- Türkiye’deki reklam ajansı anlayışı-nı nasıl değerlendiriyorsunuz?Türkiye’de reklamcılık, reklam ajans-ları, reklamveren, kuşkusuz değişti. Özellikle son 10 yıldır reklam ajansla-rında çok önemli gelişmelerin olduğu tartışma götürmez. Ancak bir çok de-ğişmeyen şey de var. Örneğin, rekla-mın bir ‘yatırım değil harcama’ olduğu anlayışı hâlâ devam ediyor denilebilir. Bu durum, reklamcılığı değişken piyasa koşullarından ‘fazlasıyla etkilenen’ bir konuma getirdi. Ama sektör krizlerden çok fazla etkilense de, ayakta kalma gücüyle her badireyi atlatmayı da ba-şardı. Önce 1994′deki krizle büyük bir darbe yiyen sektör, 2000 krizi ile girdiği sıkıntılı günlerden ancak son dönemde çıkmayı başarabilmiş durumda. Krizler-den fazlasıyla etkilenen ajanslar gerek reklam, gerekse de prodüksiyon bütçe-lerini kaliteyi olumsuz etkileyecek kadar azaltmış, bu da reklam ajansı anlayışını marka sahipleri ve yöneticileri nezdin-de karşılıklı güven anlamında oldukça etkilemiştir. 3. kuşak yöneticilerin başa geçmesi ve rekabetin her alanda iyice artması ile birlikte reklam ajansından beklentiler de artmaya başladı. Reklam ajansları artık sadece reklam yapan değil, markanın yolculuğundaki karar aşamalarında yer alan, ürünün içeriği-

ne, hizmetin şekline , ambalajına, fiya-tına kadar fikir veren, danışılan, marka uzmanı yapılar olmak durumunda. En azından Concept olarak bizler hizmet verdiğimiz her markanın yol haritasını marka yöneticileri ile belirliyor, onlarla birlikte sahada yer alıp, reklam yapma-ya değer, fark yaratacak ürün ve hizmet geliştirmeye oldukça çaba harcıyoruz. - Concept’i diğer ajanslardan ayıran özellikler nelerdir?Bu soruyu biraz uzun cevaplayaca-ğım… Hem çok fazla ayrışan özelliği-miz olduğu için, hem de bunların bizim gerçekten çok önem verdiğimiz konular olması nedeniyle…• En önemli prensibimiz kalitede tutar-lılık!Biz bugünlere markalarımızla birlikte büyüyerek ulaştık. Sektörde yaşanan tüm krizlere rağmen yıllar içerisinde dengeli büyümeyi sürdürdük. Kararlı ve azimli bir şekilde yol aldık. Tutarlılık asla vazgeçmediğimiz bir değer. Yıllar-ca yaptığımız her projeye, en önemli işi-miz olarak bakmak ve bu durumu tutarlı sürdürmek başarıyı getirdi. İş kalitesine çok önem verdik, hem akıl, hem yaratı-cılık hem de prodüksiyon olarak. İş kali-tesinden bizi çalmaya zorlayan her türlü tuzağı geçtik, yılmadık, pes etmedik. • Dinamik ve iddiası olan markalar ile

Daha gidilecek çok yol var...Daha gidilecek çok yol var...

Röportaj Elvin Ekşioğlu

Türkiye’de reklamcılık, reklam ajansları, reklamveren, kuşkusuz değişti. Özellikle son 10 yıldır reklam ajanslarında çok önemli

gelişmelerin olduğu tartışma götürmez. Ancak bir çok değişmeyen şey de var. Örneğin, reklamın bir ‘yatırım değil harcama’ olduğu

anlayışı hâlâ devam ediyor denilebilir.

Concept Başkan YardımcısıNazmiye Sabuncuoğlu...

Daha gidilecek çok yol var...Daha gidilecek çok yol var...

çalışmak !Bu yolculukta en az bizim kadar hırslı ve en az bizim kadar heyecanlı marka-larla birlikte çalışmayı tercih ediyoruz. Bu durum ise markalarımızla aynı ama-cı hedefleyen uyumlu ve ahenkli bir ça-lışma ortamı yaratıyor. İş kalitemizden taviz vermeden kendimizi aşan, tüketici nezdinde ses getiren, sattıran ve kala-balıktan ayrışan kampanyalara imza at-mak konusunda ciddi bir azmimiz ve hiç yok olmayan hırsımız var. Bu hedeflere ulaşmak için de ruhu genç, dinamik, agresif hedefleri olan, iddialı markalarla çalışmak gerekiyor. Böylece yaptığınız iş diğerlerinin arasından sıyrılıyor ve fark ediliyor. • Akılda kalan reklam ile ticari başarı!Marka portföyümüzde lider adayı güçlü

markalar var. Bizim portföyümüzde bu-lunan hiçbir markanın reklam yatırımı rekabetin üstünde değil. O yüzden yap-tığımız her işin ciddi sorumluluğunu ta-şıyoruz ve rekabetten üstün olabilmek için attığımız her adımın sonuçlarının dalga efekti yaratmasına yoğun çalışı-yoruz. Aslında bu sayede, rekabetten ciddi bir şekilde ayrışıp akılda kalmayı

sağlayabiliyor, markalarımız için ticari başarı kazanabiliyoruz. • Yerel pazarın nabzını iyi tutabilmek!Pazarlama dünyasındaki globalleşme hayatın bir gerçeği olsa da lokal aksi-yon ve bu konuda yetenekli olmak artık eskisinden çok daha büyük bir değer taşıyor. Biz bugünlere bir yandan glo-bal pazarlama yöntemlerini çok iyi takip ederken, diğer yandan ve en önemlisi lokal pazarın nabzını çok iyi tutarak gel-dik. Uzmanlığımızla ikisinin iyi bir kar-masını yapabilmek, başarılı olmanın en önemli sırrı.• Başarısı ölçülebilir kampanyalar!Concept’in iletişim anlayışına göre “et-kin bir strateji”; ölçülebilir, değer katan, hedefe odaklanmış bir bütünden oluş-maktadır. Sadece gelen briefi analiz edip klasik çözümler bulmak değil, bir-likte çalıştığımız markanın gerçekten içinde bulunduğu durumu ve yüzeyin derinliklerindeki gerçekleri ortaya çıka-rabilmek analiz etmek için ilgili uzman-lık birimlerini devreye sokarız. Pazarı hedef kitleleri ve şirketin ticari hedef-lerini derinlemesine analiz ederiz. Tüm bu faktörlerin tamamının birbirinden et-kilendiğini ve iletişim planını da bu zin-cirin vazgeçilmez bir halkası olduğunu daima hatırlarız. Bu yüzden büyük res-min varlığından her zaman haberdarız-dır. İyi stratejinin sadece iyi fikirlerden ibaret olmadığının, iyi fikirlerin uzman-lıkla filtreden geçirilerek uygulanabilir ve aritmetiksel olarak ölçülebilir olmak ile doğru orantılı olduğunun da farkın-dayız ve tüm markalarımızla bu mantık çerçevesinde çalışırız. • “Gerçekten” bir iş ortağı olabilmek!Türkiye ‘deki bugünkü rekabet ortamın-da ajans olarak rakipsiz olduğumuzu düşünüyoruz. Sektörde küçük ölçekli ajansların sahip olmadığı bilgi, dene-yim, zengin marka portföyü, kendini is-patlamışlık, güvenilirlik normlarına sa-hibiz. Ekibimizin nerdeyse tamamının sahip olduğu uluslararası büyük ajans

30 / marketing europe & anatolia

Röportaj

Pazarlama dünyasındaki globalleşme hayatın bir gerçeği

olsa da lokal aksiyon ve bu konuda yetenekli olmak

artık eskisinden çok daha büyük bir değer taşıyor.

deneyimi sayesinde hizmet kalitesini global ajanslar seviyesinde tutarken bu tip ajansların hantallık ya da odaklan-ma güçlüğü gibi kritik zaaflara neden olabilecek yönlerini orta büyüklükte ol-manın verdiği esneklik ve hızlı hareket kabiliyeti sayesinde bertaraf edebiliyo-ruz. Dolayısı ile biz, markanın gerçek iş ortağı olmayı başarabilen bir iletişim ajansıyız... • 13 yılda 150’ye yakın ödül ! Bu vizyonla kuruluşumuzdan bu yana ayrışan yaratıcılığımızla, kaliteli işlere imza atmayı başarıp, sadece 13 yıl içe-risinde aldığımız 150’ye yakın ulusal ve uluslararası ödülle Türkiye’nin en yara-tıcı ilk 5 ajansından biriyiz. Son 3 yıldır Kristal Elmada tutarlı bir şekilde büyük ödülü alıyoruz. Aynı zamanda hizmet verdiğimiz markalara yaptığımız her işle ticari anlamda da kazandırabilme-nin haklı gururunu yaşıyoruz. Gelecek-te de bu konumlandırmamızda tutarlı, kararlı ve ödün vermeden yürüyecek azim ve iddiadayız.

- Sizce Türk reklamcılığının birinci sıradaki sorunu nedir?Dünya reklamcılığına baktığımızda Türk reklamcılığının hâlâ gidecek çok yolu olduğunu söylemek gerek. Günü-müzde Türk televizyonlarında seyretti-ğimiz reklamların çoğu gerçek tüketici içgörüsünden uzak, markayla özdeş-leşmeyen, samimiyetsiz, marka farklı-laşması konusunda yeterince çabası olmayan çalışmalar. Bunların bir çoğu, hızlı ve kesin çözüm sağlamak adına meşhur yüzleri kullanmayı, ya da rek-lam müziğini ön plana çıkarmayı tercih ediyor. Meşhur yüzlerin kullanıldığı rek-lam kampanyaları, yaratıcılık ve marka samimiyeti konusunda ciddi birer tehdit. Dolayısıyla bu tür kampanyaların son 3-5 yıl içerisinde bu kadar artmış olma-sı, aslına bakarsanız günümüzdeki en büyük reklamcılık sorunu olan yaratıcı-lık eksikliğine işaret ediyor. - Yaratıcılık ve hedef kitleye ulaşım arasındaki denge nasıl kurulmalı-dır?

marketing europe & anatolia / 31

Röportaj

Dünya reklamcılığına baktığımızda

Türk reklamcılığının hâlâ gidecek çok

yolu olduğunu söylemek gerek. Günümüzde

Türk televizyonlarında seyrettiğimiz reklamların

çoğu gerçek tüketici içgörüsünden uzak,

markayla özdeşleşmeyen, samimiyetsiz,

marka farklılaşması konusunda yeterince

çabası olmayan çalışmalar...

Bu çok önemli bir denge… Salt yaratı-cılık üzerine kurgulanmış, sadece ses getirmeyi, üzerinde çokça konuşturma-yı hedefleyen reklam yapmak, marka başarısı için asla yeterli değildir. Sek-tördeki onlarca rakibin içinden sıyrılıp bir markanın hedef kitlesine ulaşabil-mesi ve bu kitlenin kalbine ve aklına aynı anda ve aynı etkiyle dokunabilme-si gerçekten de oldukça kritik bir arit-metik işidir. Bu nedenle, doğru hedef kitlenin belirlenmesi esas ve öncelikli-dir. Belirlenen hedef kitlenin gerçek iç görüsüne ulaşıp, stratejik olarak belir-lenen yol doğrultusunda uygun marka tavrı ile yaratıcılığı bir arada ve uyum içinde ortaya koymak gerekir.

- Bir reklamcı yaratım öncesinde nelerden beslenir?Gerçek reklam, gerçek tüketici içgö-rüsünden çıkar, bu da gerçek haya-tın içinden… dolayısıyla bir reklamcı en çok hayatın kendisinden beslenir. Hayatın içinde etrafında olan bitenin farkında olarak, görerek beslenir. Dünyada benzer konularda yapılmış işler reklamcıya ilham verir, ufkunu açar, kendi standartlarının çıtasını yükseltmesine yardımcı olur. Yarış-maların da oldukça besleyici olduğu-nu söyleyebilirim, özellikle de Can-nes reklam festivali, tüm rekleamcılar için en büyük beslenme kaynağıdır. Her sene ajansımızı temsilen 5 kişi 1 hafta Cannes’a gider ve her gün çe-şitli seminer ve eğitimlere girer. Çok büyük kazanımlarla, heyecanla ve is-tekle döneriz oradan. Bu da işlerimize hemen yansır. Hatta bunları sadece kendimize saklamaz, ilham aldığımız ve dünya reklamcılığının gidiş hatını belli eden örnekleri bir sunumla mar-kalarımızla da paylaşırız ki onlar da bizlerle aynı heyecana kapılsınlar, böylece işlerimizi birlikte daha da ileri götürebilelim diye…- Eleman sağladığınız kaynaklar nelerdir?Bizim sektörümüz eleman sağlama konusunda görünmez kuvvetli bir

istihbarat ağına sahiptir. Diğer sektör-lerde olduğu gibi head-hunter firmaları hizmet veremez bir türlü reklam sek-törüne. Concept’te hem kreatif hem de yönetim, marka ekibi açısından ol-dukça kuvvetli bir ekip çalışıyor şu an. Bizim işimizde en önem verdiğimiz ve yatırım yaptığımız kısımdır çalışanlar… Ekibimizin memnuniyeti ve ajansımızın sektördeki imajı sayesinde eleman bul-makta zorlanmayız. Çalışılmak istenen bir ajans olduğumuz için ihtiyaç duydu-ğumuz bir pozisyon olduğunda bunu sadece kendi ekibimize duyurmamız genelde hep yeterli olmuştur.

32 / marketing europe & anatolia

Röportaj

Bizim sektörümüz eleman sağlama

konusunda görünmez kuvvetli bir

istihbarat ağına sahiptir.

Diğer sektörlerde olduğu gibi head-hunter firmaları hizmet veremez bir türlü reklam sektörüne.

- Üniversiteler sektörün yetişmiş ele-man ihtiyacını karşılayabiliyor mu?Maalesef karşılayamıyorlar… Halen sektörümüzde çalışan kişilerin bir çoğu reklamcılık dışı bölümlerden mezun ol-muş insanlar. - Yerli firmalar reklam bütçelerini ha-zırlamada ne kadar bilinçli?Yerli firmalar son dönemde kurumsal-laşma alanında önemli çaba gösteri-yorlar. Bu çabalar, özellikle pazarlama alanında çalışan ekiplerin reklama bakı-şını da oldukça ileri götürmüş durumda. Bir zamanlar yaşanan sıkıntıların gün geçtikçe azalıyor olduğunu görmekten mutlu oluyoruz. - Müşterilerin ajanstan beklentileri konusunda karşılaştığınız en ilginç

talepler neler?Bizim bugüne kadar markalarımızdan gelen bizi şaşırtan talepler pek olmadı, bizim için imkansız diye bir şey olma-dığı için olsa gerek. Ama eminim bizim onları şaşırtan istek ve taleplerimiz ol-muştur. Mesela; Anadolu’da yaygın bir markamız hakkında daha fazla bilgi ala-bilmek ve hissedebilmek adına, bir haf-tasonu ajanstan 30 farklı kişi, 30 farklı şehre günü birlik giderek markayı yerin-de kendi gözlerimiz ile görerek, oradaki kişilerle yüz yüze görüşerek derinleme-sine bilgi alarak dönmüşlüğümüz var-dır. “Tüm şubelerinizi 1 günde gezmek istiyoruz” demek tabiî ki markamızın bir ajanstan duymayı pek de beklemediği, ilginç bir talep olsa gerek ….

marketing europe & anatolia / 33

Röportaj

Yerli firmalar son dönemde

kurumsallaşma alanında önemli

çaba gösteriyorlar. Bu çabalar,

özellikle pazarlama alanında

çalışan ekiplerin reklama bakışını da oldukça

ileri götürmüş durumda.

marketing europe & anatolia / 35

Köşe

İnsan algısı çok karmaşık bir mekanizma değil. Muhtesem ancak ‘davranışsal özellikleri’ son derece yalın. Beynimiz-de kendi uyaranlarımız var ve bu uyaranlar sayesinde-yaşamımızda etkin olan öncelikleri bir sıraya koyuyoruz ve ona göre tepkilerimiz oluşuyor. İşte reklam ilminin de-rinlikliklerinde de bu basit formül var... Basit ama anlamlı bir görsel-veya ‘çat diye kafaya kazınacak bir söz’ veya marka ismi... hep bunun için.

Markaların toplum üzerinde çok çok etkin olabilmek adına atmak zorunda kaldığı taklalar hep bu yüzden ! Algılarda kalıcı ve pozitif bir yere sahip olmak için...

Dedik ya; İnsan algısı o kadar da karmaşık değil. Örneğin İnsan; olayın bir reklam unsuru mu yoksa-toplumsal bir olay mı yoksa bireysel bir gündelik konu mu olduğunu çok ayırt etmiyor. Onun ayırt ettiği şey; ne-ne süre ile algısında birinci sıraya yükselmiş, ne derece bir etki oluşturulmuş gibi temel bir anlatımla açıklanabilir.

Hayır diyenler olabilir; O zaman hepimizin yaşadığı şu kü-çük örnek yararlı olabilir.:

Gündüz berbat sıcaktı ve 5 yıldır her gününüzü birlikte geçirdiğiniz sevgilinizden ayrıldınız. Eve geldiniz, dep-resyona beş kala ve sıkıntıdan açtınız televizyonu ! Ha-berlerde kazalar ölümler, sonra reklamlarda çok yakışıklı veya güzel bir insanoğlu... Bunlar sizi harekete geçirir mi ? Gözyaşı döker veya ‘ah hemen almalıyım’ der misiniz? Yoksa ‘depresyona iki kala televizyonu kapatıp, müzik mi koyarsınız... ?

Gelelim konumuza; tabii bu son derece bireysel bir du-rum... Diyebilirsiniz ki; bir marka milyonlara sesleniyor, bir kişiyi kaybetti çok mu? Çok haklısınız ama... Aması var:

Türkiye’de ve dünyada son on yıl-markaların ikinci, üçün-cü plana düştüğü bir dönem olarak tarihe geçti. Dünya de-ğişiyor ve bu değişim ağırlıklı bizim coğrafyamızda fena bi-çimde hissediliyor. Ortadoğudaki kızgın güneşi bombalar daha da ısıtıyor, Arapların baharı bitmek bilmiyor, Avrupa ve ABD krizle boğuşuyor ama karşısında da kuvvetli bir Çin, Rusya, İran ittifakı görüyor...

Biz mi ? Başlıyorum: 4+4+4 – bozuk süt – oluum bak git – Düşen uçak ama herşey havada – TOKİ’yi su bastı. Mil-leti sinir... PKK –KCK-Ergenekon-Balyoz-çekiç-tornavida-havanda su... Recep Tayyip kansermiş-bırakacak mı-

Argün Albayrak / [email protected]

köşke mi çekilecek? Başabakan kim olacak? – Aziz Yıldırım ve transferler – UEFA. Altun aşağu, borsa yukarı, euro sağa, dolar sola... 2B-bu tapular kimlere kaça gide-cek- köprüler tek şerit, Eyüp; ‘ONE LOVE’ gozel-bira is-temezük dedi. Kapıda bira satıı... Madonnanın kaslı kıçı, Ajda inşaat vinç kulesiyle seyircinin üstünden uçtu. Kuzey çok üzüldü- Kardo sizce yaşar mı? – gettiiiii mematiiiiii... Fatmagülü kim.... ! Yalan dünya, batsın bu dünya.... tira-nay da tirinay, lüm lüm ley....

İşte bunlar sadece bir çırpıda aklıma gelenler, daha binler-cesi mevcut.

Tüm bu toplumsal iletişim ve etkileşim bombardımanı için-de bir de markalar var... Rengarenk, hiç bir şey olmamış gibi mutlu, pozitif bla bla... Ama oradaki tehlike bir baş-ka; paylaşmaya çalıştığım gibi – insanların algı aritmetiği içinde ‘markaların iletişimleri’ ister istemez çok gerilerde kalıyor. Algılarda yer edebilmek ancak çok sık –doğru yayılmış/planlanmış frekans ve çok net ‘satış önermeli iletişimden’ geçiyor. Ha, bir de çok kallavi bütçelerden....Yani;‘100 değil, 99.9 TL’ mantığı veya GSM’cilerle – Ban-kacıların – sıcak para odaklı – 25 sn’yi geçmeyen iletişim-leri buna en iyi örnek...

Böylesi bir ortamda – marka değeri / jenerasyonlar ara-sında kurduğu emosyonel bağ ne olacak... Olmayacak tabii ki ! Çünkü orada-reklamvari süslerle toplumu galeya-na geitren, altı boş siyasi kavgalar var. Dünyanın direttiği olmadık saf tutmaların neresinde olduğunuz gerçeği var... Anlaşamayan toplumlar, toplum için topluluklar, topluluklar içinde bizimle ‘top gibi’ oynayanlar var...

Kitabımda; Zaman ‘gerçek reklamın ve reklamcıların’ şah-lanma dönemi zamanı demiştim. Haklıyım; eminim ! Çünkü bu zor ve karmaşık kaos içinde insanların tek ihtiyaç duy-duğu şey ‘DEĞER KATACAK TAZE FİKİR-TAZE ÜRÜN’... YANİ YARATICI BİR İLETİŞİM.

Yoksa tüm değerler gibi bizlerde tasfiye olacağız. Bıraktı-ğımız miraslar da büyük bir itinayla hayatları mahveden fa-izlere gidecek. Çocuklar yine gariban... Ne yapsak hepsini ‘Mimar Sinan Camiisinin önüne mi koysak... Bu ara marka değeri çok iyi !

Markalar size söylüyorum, Reklamcılar siz anlayın !

transformatör)(Hangi Reklam;

marketing europe & anatolia / 37

Kampanyalar

Pepsi, Ramazan Sofrası...

Pepsi’li ilk reklam filminde yaptığı dans ile adından hayli söz ettiren Azra Akın, bu kez Ramazan kampanyası için kamera karşısına geçti ve iftar sofrasını kendi elleriyle kurdu. Yalova “Su Düşen Şelalesi”nde gerçekleştirilen çekimler için suyun içerisinde bir Pepsi İftar sofrası hazırlandı. Yönetmenliğini Umut Aral’ın yaptığı Pepsi reklam çekimlerinde kendi elle-riyle Ramazan sofrası kuran Azra Akın’ın özellikle böreklere dokunmamak için epey zorlandığı görüldü. Azra Akın, “Pepsi Yaşatır Seni” sloganıyla çekilen yeni rek-lam filmi buluşmasını şöyle anlattı:“Aile bambaşka”“Her reklam filmi çekiminde ayrıca heyecanlanıyorum fakat bu seferki bir aile buluşması, aile sofrası oldu. Çok sıcak ve çok içten bir ortamda keyifle rol oynadım ”Yalova’da gerçekleştirilen Pepsi reklam çekimlerine Yalova halkı da büyük ilgi gösterdi. Azra Akın da bu ilgiyi karşılıksız bırakmayarak onlarla sohbet etti ve minik hayranlarıyla da resim çektirmeyi ihmal etmedi. Reklam filminde ailesini canlandıran tüm oyuncu arkadaşla-rıyla da sıcak ve samimi diyaloglar kuran Akın, yaşlı rol arka-daşının başörtüsünü düzelterek kendisine yardımcı oldu.

Reklam Künyesi:Reklamveren: PepsiCoReklamveren Temsilcisi: Ceren Onbulak, Gözde Kütük, Merve Erdinç Reklam Ajansı: AlametifarikaYaratıcı ekip: Emrah Karpuzcu, Kenan Ünsal, Ozan Özüm Özbey, Oğuzhan Atlıman. Özgür Öztürk, Can Çelikbilek, Se-den Padır,Taner Ardalı, Erkul Yazgan, Zeynep Ordu, Sertuğ Alptekin, Berkay Tahmaz, Çağrı ArkYönetmen: Umut AralProdüksiyon Şirketi: Atlantik FilmPostproduksiyon Şirketi: FilimişleriMüzik: Jingle HouseKullanılan Mecralar: TV, sinema,POP

38 / marketing europe & anatolia

Kampanyalar

Bir bardak çay ailedir...Çaykur’un Müslüm Gürses’le başladığı reklam filmi serisi, “Evet, Bir Bardak Daha Çay İstiyorum” kitabının yazarı ve Türkiye dostu Katharine Branning ile devam ediyor. Müslüm Gürses’le iftara konuk olan Katherine Branning, iftar sonrası yapılan çay sohbetinde aile bireylerini hoş bir dille anlatıyor. Türk ailesinin temel yapıtaşları olan gelin, görüm-ce ve kayınvalide ilişkisine yaptığı göndermeler ile Branning evin damadı ve çocukları için de Türk halkının çok seveceği cümleler kullanıyor. Reklamın KünyesiReklamveren: ÇaykurReklamveren Yetkilisi: Yavuz SütlüoğluReklam Ajansı: M.A.R.K.A. Ajans Başkanı: Hulusi DericiKreatif Ekip: Zeynel Özer, Doğan Mirdoğan, Ruhi Topçu-oğluMüşteri İlişkileri: İlkay Ünlü, Beril Mardin, Efe AksoyAjans Prodüktörü: Sarper SoyuretProdüksiyon Şirketi: KalaYönetmen: Kıvanç BaruönüMüzik: Jingle House

Profilo, LowFrost buzdolapları...Profilo Dayanıklı Ev Aletleri’nin, LowFrost buzdolaplarını 829 TL’den sunduğu kampanyası için hazırlanan reklam filmi ya-yına girdi. Profilo Dayanıklı Ev Aletleri, LowFrost buzdolabı kampanyasını reklam filmi ile duyuruyor. Profilo LowFrost buzdolaplarının 829 TL’den başlayan fiyatlarla sunulduğu mesajı veriliyor. Reklam Filmi Künye:Reklamveren:Bahriye Bayraklı Tavukçuoğlu, Elif Birim Ka-yaman Ajans: RafineriMarka: Profilo Dayanıklı Ev AletleriAdı: Temmuz Buzdolabı Satış Filmi – LowFrostSüre/ Boyut: 22” Yaratıcı Yönetmen: Ufuk Uslu, Orkun Demirelli, Ayşe BaliMetin Yazarı: Setenay Ozcan Yıldırım Sanat Yönetmeni: Öznur SöylemMarka Tanıtımı: Gökhan Öziş, Rida Kıraşı, Melis ŞenolStratejik planlama: Canan Pehlivanoglu, Can Çalışkan Ajans prodüktörü: Selen TezolJingle: Jingle Jackson - Emre Irmak

marketing europe & anatolia / 39

Kampanyalar

Shell AutoGas uzmanları... Otomobilinizin performansı yeteri kadar yüksek değilse, ne-deni kullandığınız otogaz olabilir. İşte bu fikirden hareketle hayata geçirilen Shell’in yeni rek-lam filmi, Shell AutoGas ile birlikte sahip olunankalite ve uzmanlığın altını çiziyor. Tüketicilere Shell AutoGas’la çıkacakları tüm yolculuklarda içlerinin %100 rahat olabileceği mesajı veriliyor.Reklam Künyesi:Reklamveren: Shell & Turcas A.ŞReklamveren Yetkilisi: Ahmet Başaranoğlu, Sevcan Kah-ramanReklam Ajansı: JWT Londra & Manajans / JWTProdüksiyon Sirketi: Karma FilmYönetmen: Daniel BorjessonMüzik: Ömer Özgür (Jingle Jungle)

Meslek Avcısı... ALICE BBDO’nun Mercedes-Benz Türk için Happy Digital ile birlikte hayata geçirdiği Meslek Avcısı uygulamasında, kulla-nıcılar Mercedes Atego’yla birlikte yapılabilecek meslekleri bulmacanın içinden bulmaya çalışacak. Bulmacanın içinde gizlenmiş en fazla mesleği en kısa sürede bulan oyuncular, Mercedes’ten hediyeler kazanacaklar. İnternette hoş vakit geçirirken aynı zamanda bilgi dağarcığınızı da artırabile-ceğiniz bu kolay oynanabilir oyun, ayrıca son derece cazip ödüller içeriyor. Meslek Avcısı uygulamasını App store’dan indirerek veya www.meslekavcisi.com’a girerek oynayabilirsiniz.Reklam Künyesi:Marka: Mercedes-Benz TürkMarka temsilcisi: Başak Demiryumruk Dikici, Sema TöreÜrün: Atego kamyonDijital Ajans: Happy Digital Reklam ajansı: Alice BBDOMüşteri ilişkileri grubu: Aslı Önal, Aylin TüzünerStratejik Planlama: Mehmet AksuYaratıcı grup: Ali Burak Erkan, Cem Öztürk, Zeynep Yalçın-kaya, Umut Pehlivanoğlu, Aylin Çelik

Masal diyarı Osaka...Masal diyarı Osaka...

marketing europe & anatolia / 41

Gezi

Vize istemeyen bir ülke daha; Japonya Kardeşimin Osaka’ ya gideceğini du-yunca hemen “beni de götüüüürrrrr” diye zırlamaya başlayınca kıyamayıp beni de aldı yanına. Japonya oldum ola-sı çok merak ettiğim bir ülkedir. Hele bir de Universal Studios işin içinde olunca daha da cazip hale geliyor. Japonca adını oluşturan kanji karakter-ler “güneş” ve “köken” anlamına geldiği için Japonya “Doğan Güneşin Ülkesi” diye anılıyor. Üç binden fazla adası bulunan Japonya’ nın yüzölçümünün % 97’ sini bu adalar oluşturuyor. Dep-remleriyle sürekli gündeme gelen bu ülkenin en yüksek dağı olan Fuji ise bir yanardağ. Sanki felaketler ülkesi. Gü-neşin ülkesi değil de felaketler ülkesi. O kadar felakete rağmen süreçler içe-risinde can kaybı olmaması hayranlık uyandırıyor.Ülkenin başkenti Tokyo. Fakat ben Osa-ka’ ya gittiğim için oradan, daha çok da Universal Studios’ dan bahsedeceğim.Aslında Japonya hakkında çok fazla yazacak şey var ama sizi sıkmak iste-miyorum şimdi. Çok enteresan gele-nekleri olan bir toplum. Şogunları, gey-şaları, sanat anlayışlarıyla çok renkli bir toplum. Yıllar boyunca farklı farklı dönemlerde çok ilginç yaşantılara ve kültürlere sahip olmuş Japonya.Benim en çok ilgimi çeken dönem ise Heian dönemi, 900’ lü yıllar. Bir za-

manlar “Yastıkname” adında bir kitap okumuştum. Sarayda imparatoriçenin nedimeliğini yapan Sei Şonagon, hep başucunda tuttuğu “defterine” aklına esen her şeyi yazmış: Tanık olduğu kü-çük, sıradan olayları, anılarını, önemli bulduğu konulardaki fikirlerini; hoşuna giden gitmeyen, muhteşem ya da mo-ral bozucu bulduğu, kalp atışını hızlan-dıran ya da asabını bozan, “gıcık” ya da hayran olduğu şeyleri...O dönemler Japonya’ da kadınların egemen olduğu dönemlermiş. Bu ayrın-tı nedense hep örtbas edilip yazılmış.Tüm kararları kadınlar verirmiş. Belki de o yüzden nesiller boyu o dönemden hep övgüyle sözedilmiş. Vaktiniz oldu-ğunda “Yastıkname” yi okumanızı tav-siye ederim. Çok eğlenceli ve güzel bir kitap.Gelelim konumuza. Ne diyorduk Osa-ka. Osaka, Japonya’nın en büyük ada-sı olan Honşu’nun Kansai Bölgesi’ndeki Osaka Körfezi’ne dökülen Yodo Nehri’nin döküldüğü yerde bulunan Japonya’nın Tokyo’dan sonraki en bü-yük şehri. Demiş vikipedi Osaka için. 12 saatlik uçuşun ardından Osaka’ ya var-dık. Yol çok uzun olduğu için can sıkıcı olabiliyor tabii. Fakat uçaktan aşağıyı seyretmek bir süreliğine eğlenceli ola-biliyor. Osaka’ ya gittiğimizde öğleden sonraydı. Otele yerleştikten sonra kısa bir tur attık şehirde yürüyerek. Osaka

Masal diyarı Osaka...Masal diyarı Osaka...Japonca adını oluşturan kanji karakterler “güneş” ve “köken”

anlamına geldiği için Japonya “Doğan Güneşin Ülkesi” diye anılıyor. Üç binden fazla adası bulunan Japonya’ nın

yüzölçümünün % 97’ sini bu adalar oluşturuyor. Depremleriyle sürekli gündeme gelen bu ülkenin

en yüksek dağı olan Fuji ise bir yanardağ. Fotoğraflar ve yazı Seval Duban

otopark. Teknolojinin ileri olduğu ül-kelerde çözümler de son derece tek-nolojik oluyor demek. Sokaklarda bir başka güzel şey ise sıcak kahve bu-labilme imkanı. Plazalarda ve metro-larda görmeye alışık olduğumuz kola otomatlarından Osaka sokaklarında bolca var. Fakat bunlardan sıcak kah-ve almanız da mümkün.Japon halkı pek ki bir küçük olduğu için bazı araçları da kendileri gibi küçük üretmişler. Etrafta minicik tek kişilik otomobiller görmek mümkün. Sokaklarda aylak aylak dolaştıktan sonra otelimize geri döndük. Odaya girip de etrafa alıcı gözle bakınca yatağın üzerindeki kimono dikkatimi çekti. Ama bu biraz çakma kimono olmuş. Sanırım gelen turistlere biraz Japonya kültürü bulaştırmak istemiş-

ler. Hemen çakma kimonomu giyip kelp çayımı hazırladım. Kelp bir çeşit yosun. Ondan çay yapıyorlar ve Japonya’ da çok meşhur. Hemen her yemeğin ya-nında kasede geliyor. Tadı deniz suyu gibi. Cape Town’ da bolca görmüştüm bu yosunlardan. Hatta alıp eve getir-

pırıl pırıl, tertemiz bir şehir. Binalar son derece modern fakat bazı sokaklarda filmlerde görmeye alışık olduğumuz Ja-pon mimarisine özgün evler de var.Bazı sokaklar dar olduğu için otopark sorunan son derece teknolojik çözüm üretmişler. Kat otoparkı. Ama bizim bil-diğimiz cinsten değil. Asansörlü katlı

42 / marketing europe & anatolia

Gezi

Sanırım gelen turistlere biraz Japonya kültürü

bulaştırmak istemişler. Hemen çakma kimonomu giyip kelp

çayımı hazırladım.

marketing europe & anatolia / 43

miştim ama annem pis kokuyorlar diye çöpe atmıştı.Ülke teknolojinin çok ileri olduğu bir yer olunca bu hayat stantardını da arttırıyor sanırım. Klozetler de bile bir sürü düğ-me, sıcak soğuk su var. Sanırım bun-larda iç ve dış yıkama mevcut.Kelp çayımı da içtikten sonra hemen yatıp uyudum. Çünkü yarın büyük gün. Universal Studios’ a gideceğim.2001 yılında açılan U.S.’ da 9 tane ak-tivite parkı var. 2014’ te onuncu park eklenecek ve orası da Harry Potter et-kinlik alanı olacak. Etkinlik alanlarının dışında show yapılan parkların sayısı da 10’ u buluyor. U.S. aslında izlediğimiz bir çok filmin platformunun bulunduğu bir eğlence parkı. Bir çok filmin simüle edildiği bir park. 1 saatlik yolculuğun ardından bu muhteşem parka vardık.Hafta sonu olması sebebiyle park girişi oldukça kalabalıktı, tabii buna Noel are-fesi olması da etkendir muhtemelen.Bizde sıraya girip giriş biletimizi aldık-tan sonra parka giriş yaptık. Ben çocuk-lar gibi şendim.Hayranı olduğum Elmo’ yu kapı girişin-de görünce daha bir mutlu oldum.Park girişinde çizgi filmlerde gördüğü-nüz kahramanlar karşılıyor sizi. Benim

şansıma ağaçkakan Woody düşerken kardeşiminkine Betty Boo düştü.Kardeşimi çok beğenmiş olacak ki epey bir süre esir aldı.Parkın en ürkütücü etkinliği roller coas-ter sanırım. Hemen hemen tüm parkın üzerinden dolaşıyor. Bu sayede parkın büyük bir kısmını görmüş oluyorsunuz tepeden.Parkın içindeki binalar ve ortam ger-çekten çok çok güzel. Harika görünüşlü binalar, restaurantlar, nehir, oyun park-ları. Burada bir çok filmin simülasyonu da yapılıyor. Örneğin örümcek adam. Sinema gibi bir yere giriyorsunuz. Son-ra bir arabaya biniyor ve gözlüğünüzü takıyorsunuz. İşte herşey ondan sonra başlıyor. Örümcek adamın buz adam ve profesör ahtapotla savaştığı oyunun içindesiniz. Profesör ahtapot sizin içinde olduğunuz arabayı gökdelenin üzerinde aşağı fırlatıyor ve siz serbest düşme yapıyorsunuz. İnanılmaz ürkütücü. O

sırada örümcek adam sizi havada ya-kalıyor. Tam sizi yere indirecekken buz adam çıkıyor sahneye. Örümcek adam buz adama sağlam bir yumruk sallıyor, buz adam parçalara ayrılıyor ve siz o buz taneciklerini üzerinizde hissediyor-sunuz. Son derece adrenalin salgılatan bir simülasyon. Zaman zaman insan kendini kaybedik ciyaklayabiliyor. Fakat içeride görüntü alamıyorsunuz. Fotoğ-raf ve kamera yasak. Serbest olsa da pek kimsenin çekebileceğini sanmıyo-rum.Kalp atışlarımızın düzene girmesi için biraz etrafta turluyoruz. Askerlerin dan-sını izliyoruz.Normale döndükten sonra Back to the Future filminin setine giriyoruz. Burada da yine bir arabaya binip gözlük takıyorsunuz ve olay ondan sonra baş-lıyor. Fakat Örümcek adamdan sonra arabaya binerken korkar oldum. Hafif stres içersindeyken başladı simülas-yon. Son hızla uzayda yolculuk yapıp yıldızlar arasında süzüldük. Fakat ben orada kendimi tutamayıp ciyaklamaya başladım. Uzayda roketleyince hafif tırsıyor insan. Sonra doktor Emmett ve Marty ile karşılaşıp seyehata devam et-tik fakat ben de film koptuğu için gerisini pek hatırlamıyorum. Sonunda bir daha arabaya binmeyeceğim diye söylene söylene çıktım dışarı.Tekrardan sakinleşmek için turladık.Pembe Panter’ in mekanında takılıp kahvemizi içtik.Orada dolanırken bir arkadaşım aklı-ma geldi. Pembe Panter isteyen oğlu-na oyuncak almaya giden arkadaşım oyuncakçıya gidip, Pembe Panter’ı alıyor ve kasiyer’ e gidip “bunun erkek için olanından yok mu ?” diye soruyor. Konuyu anlayamayan kasiyer hayretler içerisinde bakarken, arkadaşım “bunun mavisi yok mu” diye soruyor.Sonra da sabit duran en güzel arabaları gezdik. Sonra sıra geldi Jaws parkına. Neyse ki bunda kapalı bir şeye binmi-

Gezi

Parkın içindeki binalar ve ortam gerçekten çok çok güzel.

Harika görünüşlü binalar, restaurantlar, nehir,

oyun parkları.

44 / marketing europe & anatolia

Gezi

yorsunuz. Bu sefer bir tekneye bindik ve gölde dolaşmaya başladık. Aheste aheste gölde dolanırken dibimizden dev bir köpek balığı teknenin yanından yukarı fırladı. Tekne o kadar çok sallan-dı ki deniz delisi olan ben acayip kork-tum. Offfff yaaaa, nedir benim çektiğim diye söylenmeye başlamıştım ki kapalı bir mekana daldı tekne. Arkamızdan da Jaws. Eğlenmeye mi geldik eziyete mi diye sorgularken tekrar dışarı çıktık. Ohhh be diyordum ki, Jaws bizi mideye indirmek üzereyken biri dişlerinin arası-na elektrik kabolarını sokuşurdu. O sı-rada etraf yanık ve duman koktu. Ger-çekten Jaws’ ın saldırı anını yaşadım.Oradan zor attım kendimi ve bir daha etkinlik parkına girmemeye karar ver-dim. Sakinleşip kendime gelmek için nehir kenarında yürüyüş yaptım.Hatta dolanırken Kızılderili’ ye bile denk geldim. Mim Kemal Öke’ nin Kaderle Dans kitabını okuduktan sonra onları daha çok sever oldum.Sokaklarda dolanırken Terminatör filmi-nin hatıra eşyalarının satıldığı bir ma-ğazaya denk geldik. Oradan metal bir plaka alıyorsunuz sonra onu bir kutuya atıyorsunuz. Makina onu işliyor ve üze-rinde bir logo ile size geri veriyor. Onları aldıktan sonra kardeşim baktı ki orada

da etkinlik var, girelim dedi. Ben “ha-yııııııııırrrrrr”, diyerek etrafta tutunacak yer aradım. Ama kardeşim “sen istedin buraya gelmeyi” diyerek beni zorla içeri soktu. Şu an bu satırları yazarken bile o stresi yaşıyorum. Ve biz yine bir ara-baya oturduk. Allahım bitmedi bu araba çilem. Orada da Kyle ile Terminatör ara-sında geçen çatışmada zor kurtardık paçayı. Bir savaş alanının içerisinde o heyecanı yaşattılar sağolsunlar.Zor bela kendimi dışarı attıktan son-ra Route 49 filminin setine gittik. Çok şükür ki burada araba yok. Normal bir platforma binip yürüyerek bir fabrika sahasına giriyorsunuz. Sonra olanlar oluyor. Yangın, patlamalar, duman.... O sırada yangından etkilenen platform aşağı düşüyor, üzerinde siz varken. Neyse ki dibi bulmadan havada asılı kalıyor. İhfaiye geliyor, ortalık karışıyor sonra da çok şükür diyerek oradan çı-kıyorsunuz.Tabii bunları yaşarken ömrünüzden ömür gidiyor.Ben bu günlü bu kadar yeter diyerekten otele dönmek istiyorum. Otele gidip duş alıp temizlendikten son-ra dışarı çıkıp yemek yedik.Ama ne yediğimizden çok emin deği-

Tekne o kadar çok sallandı ki deniz delisi

olan ben acayip korktum. Offfff yaaaa,

nedir benim çektiğim diye söylenmeye başlamıştım ki

kapalı bir mekana daldı tekne.

marketing europe & anatolia / 45

Gezi

lim. Çünkü restaurantdakilerin hiç biri İngilizce bilmiyor ve menüler kanji ka-rakterleriyle yazılmış. Yemeklerin tadı tatlı, ekşi, tuzlu. Alışık olduğumuz da-mak tadına ters ama çok lezzetli. Fakat restaurantların çoğunda tatlı yok.Osaka yemekleriyle de ün yapmış bir şehir. Yemekten sonra da nehir kenarında do-laşıp yaşadığım stresi atmaya çalıştım.Şehir içinde çok fazla köprü var. Yodo Nehri bir çok kola ayrılmış denize dö-külmeden. Bu nehirler sayesinde de şehir çok güzel bir görüntüye sahip. Noel yaklaştığı için heryerde ışıklı süs-lemeler var.Caddelerde dolanırken Mercedes bayi-inde çok eski bir model gördük. Kaç yı-lına ait olduğu bilmiyorum. Fakat sanı-yorum oldukça eski bir tasarım. Aracın ön kısmında hemen hemen hiç bir şey yok. Motor ön kısımda konumlanmış. İlginç bir model.Yemekten sonra tatlı yiyememenin ver-diği üzüntüyle sokaklarda dolaşırken açık bir market bulup, “oleeeyyyy” di-yerek daldım içeri. Hemen rafları karış-tırıp tatlı bir şeyler aramaya başladım. Fakat yine kanji karakterleri yüzünden aradığımı bulamadım. Neyse ki dolap-lardan birinde dondurma buldum da

dünyam aydınlandı.Haagen Dazs buraya da el atmış. Don-durmalarını bulmak mümkün. Fakat buradakilerin şeker oranı çok düşük, tatlısı insanı kesmiyor. Yine şeker ihtiyacımı karşılayamadan otele dönüp uyumak zorunda kaldım. Ertesi gün yine Universal S.’ Ye gide-ceğiz.Sabah kalkıp otelde kahvaltımızı ettik.Tabii ki de kahvaltı da hayal kırıklığı. Neyse ki domates, salatalık ve omlet var. Peyniri çok seven biri olarak bu ül-kede süt ürünü tüketilmiyor olmasını kı-nadım. Kahvaltı büfesinde beyaz peynir görünümlü kare kare kesilmiş kütlele-ri görünce çok sevinmiştim. “amanın peynir var burada” diyerekten. Alıp da tadına bakınca peynir değil, pirinç la-pası olduğu farkedince şok yaşadım. Suratımdaki ifade korkunçtu. Sanırım süt ürünü tüketmedikleri için hepsinin bi lokmacık boyu var. Bir de bacakları 8 şeklinde. Bir başka gözlem daha, ka-dınlar burada çok yüksek topuklu ayak-kabılar giyiyorlar fakat, 2 -3 numara bü-yük ayakkabıları. Yürürken lap lap ses çıkarıyor ayaklarından. Neden böyle giyindiklerini hala merak etmekteyim.Tatminsiz kahvaltıdan sonra yine Uni-

Peyniri çok seven biri olarak bu ülkede süt ürünü

tüketilmiyor olmasını kınadım. Sanırım süt ürünü

tüketmedikleri için hepsinin bi lokmacık boyu var.

Bir de bacakları 8 şeklinde.

46 / marketing europe & anatolia

Gezi

versal S.’ ye doğru yola çıktık.Yine kalabalık olan gişelerden geçip parka attık kendimizi. Park içerisinde en görkemli etkinlik alanlarından biri de Jurassic Park.Bunda raylar üzerinde giden bir araç var. Yaklaşık 20 kişi biniyor. Fakat bi-nenler oradan yağmurluk satın alıp öyle biniyor. Biz ne alaka olduğunu çöze-meyip, almadık yağmurluk. Bir de he-yecanlı olur diye gidip en öne oturduk araçta. Jurassic Park bence buradaki en eğlenceli etkinliklerden biri. Önce parkın içinde gezip etrafında dolaşan otobur dinazorları görüyorsunuz. Sonra park alanına doğru ilerliyorsunuz, bir de bakıyorsunuz ki etobur olanlar kilitli ol-dukları yerden kaçmış, size saldırmaya çalışıyorlar. Çok heyecanlı. Sonra ka-ranlık tünellerden geçiyorsunuz. Ger-çekten çok ürkütücü. Epey bir zaman heyecanla dolandıktan sonra, raylarda giderken karşıdan kocaman bir dinazor çıkıyor. Sonra üzerinize saldırıyor. Tam ağzını açıyor, araç içine giriyor ve son-rasında da araç serbest düşmeyle mi-deye iniyor. Fakat o karanlığın sonunda mide değil su var. Araç suyun içine girip de sırılsıklam olunca neden yağmurluk giydiklerini anladık.

Hava soğuk olduğu için üşümeye baş-ladım. Acilen üzerimdeki lerin kuruması gerekiyordu. O yüzden en yakındaki tuvaletleri bulup el kurutma makinaları-na kolumu bacağımı, kafamı sokup bir nebze de olsa kuruttum.Jurassic Park etkinlik alanında man-galda pişmiş kocaman butlar satılıyor. Hem çok kocaman hem de çok lezzetli. Sapını peçeteye sarıp tutuşturuveriyor-lar elinize. Hangi hayvan olduğunu bile-miyorum ama son derece lezzetliydi.O kadar ıslandıktan sonra bari bir de Su Dünyası filminin etkinlik alanına gi-delim. Burada herhangi bir atraksiyon yok. Amfi gibi bir yerde oturup izliyorsu-nuz sadece.Adamlar oraya film seti gibi yer kurmuş-lar orada filmin bir kısmını yeniden can-landırıyorlar. Ama şov Japonca olduğu için hiç bir şey anlamıyoruz. Adamlar birbirleriyle çatışıyorla. Jet skilerden ya-pılma araçları var, onlarla suyun içinde birbirlerini kovalıyorlar, silahlar patlıyor, bombalar atılıyor ve siz bu karmaşanın içinde yer alıyorsunuz. İnsan çok dere-ce tırsıyor. Ne oluyoruz yaaa, demeke-ten alamıyorsunuz kendinizi. Eğlence

Jurassic Park etkinlik alanında

mangalda pişmiş kocaman butlar satılıyor.

Hem çok kocaman hem de çok lezzetli.

marketing europe & anatolia / 47

Gezi

yerinden çok stres yeri burası. Tabii bu adamlar suda cirit atarken sizi de ıslatı-yorlar hafiften. Eğlence parkının son günü çok sulu geçti.Atraksiyonlu parklar bitince dolaşmadı-ğımız yerleri gezip şovları izlmeye baş-ladık. Park içerisinde çeşitli oyun alan-ları da mevcut. İsteseniz oralarada da vakit geçirebiliyorsunuz.Mekan içerisinde kocaman bir gölün içerisinde de hava karardıktan sonra Peter Pan şovu var. Biz de göl kena-rındaki yerimizi alıp izlemeye karar ver-dik. Çok güzel, ışıl ışıl bir alan kurmuşlar göl içine. Kocaman bir de yelkenli var.Tabii yine bir şey anlamadan şovu izle-dik. Havalarda uçan Wendy, Peter Pan gerçekten çok güzeldi. Ama burada bir süre sonra ortalık karıştı ve iş macera ve aksiyona dönüştü. Yine patlamalar çatlamalar ve dumanlar.Ve nihayet bugün de bitti. Akşamları park ışıkların da etkisiyle bir masal di-yarına dönüyor. Parkı dolaşmayı bitirip otelimize geri döndük.Ertesi gün şehri dolaşıp alış veriş yap-tık. Eskiden bazı yerlerde 1 milyoncular vardı. Çin’ den gelen her türlü eşya sa-

tılırdı, 1 milyona. Osaka’ da da 100 yen-ciler var. Her şey 100 yen. 100 yen, 1 dolara denk geliyor. Burada araba ten-tesinde tutun da Japon yapıştırıcısına kadar her şey var. Ülke enteresan olun-ca satılan şeyler de enteresan oluyor. Alış veriş faslını bitirip şehrin sokakla-rını dolaşalım dedik. Burada dikkat çe-ken bir başka şey de metro durakların-da çok fazla kafe ve barın olması.Japon halkı, hisli, gururlu, her şeyi içine atan hassas toplum. Kimse kimseyle bir şey paylaşmıyor. Kimse sorunları konuşmuyor. Sonradan bakmışlar ki al-kol alınca içlerini döküyorlar. Demişler ki bari toplu taşımaların olduğu yerler kafe barlar yapalım. İnsanlar iş çıkı-şı orada sosyalleşsinler. Bu zihniyetle bir çok yere kafe bar açılmasını des-teklemişler. Şimdi insanlar iş çıkışında oralarda takılıp kanka oluyorlar. İçip, dertleşip sosyalleşiyorlar. Bizim burada olsa nasıl olurdu diye sorup eğlenebili-yor insan.Biz de bu mekanlardan birinde sosyal-leşip otelimize geri döndük.Ertesi gün biraz daha şehir gezisinden sonra evimize geri döndük.

Ve nihayet bugün de bitti.

Akşamları park ışıkların da

etkisiyle bir masal diyarına dönüyor.

48 / marketing europe & anatolia

Sinema

Ali Erdem Ekşioğlu reklamarasısinema)

(The Dark Knight Rises...

Batman filmlerinin ünlü yönetmeni Christopher Nolan’ın yazdığı ve yönettiği film 27 Temmuz Cuma günü Türk seyircisiyle buluştu. Christopher Nolan’ın yanında yine Batman filmlerinde yazarlık yapan Jonathan Nolan ve David S. Goyer görev aldı. Warner Bros. Pictures, DC Entartainment, Legendary Pictures ve Syncopy şirketlerinin prodüksiyonunu yaptığı film 250 milyon dolara mal oldu. Film teknik ekibi dışında kamera önünde güçlü oyuncu kadrosuyla da ilgi çekiyor. Oscarlı oyuncu Christian Bale (Bruce Wayne-Batman), “Leon” (Stansfield) ve “The Fifth Element” (Jean-Baptiste Emanuel Zong) filmlerinin yıldızı Gary Oldman (Commissioner Gordon), ünlü Oyuncu Anne Hathaway (Selina-Catwomen), tecrübeli oyuncu Morgan Freeman (Fox), iki oscarlı başarılı oyuncu Michael Caine ve Tom Hardy (Bane) filmin yıldızları arasında yer aldı. Film Amerika, İngiltere ve Hindistan’ın farklı yerlerin çekildi.

Film klasik bir Batman hikayesine sadık kalarak işlenip bazı temel duygu ve içgüdüler üzerine kurulmuş. Film kendini kapatan bir insanın ne kadar yüksekte olursa olsun düşüşe geçebileceğini ve kendini ispatlamadıkça ona inanan insanların bile ona yardım edemeyeceğini gösteriyor. Christopher Nolan’ın çektiği son Batman filmi olduğu için serideki bütün açıklıklar ve merak uyandıran sorular da cevaplanıyor. Filmi diğer Batman filmlerinden ayıran başka bir etken ise kötü adamın Batman’i teke tek dövüşte de alt edebilecek olması.

Şu ana kadar işlenen çoğu Batman filmindeki ölümcül düşmanlar Batman’i ya kurnazlıklarıyla ya ordularıyla ya da büyük silahlarıyla yenmeye çalıştı ama teke tek dövüşte ona karşı durabilecek kimse yoktu, Bane hem zekası hem de gücüyle Batman’e daha denk bir düşman. Film ayrıca insanların umutsuzken bir umut damlası için yapabileceklerinin sınırı olmadığını da gösteriyor. Bu umut damlasına ulaşınca ise daha zafere çok yol olsa da sanki çoktan kazanmış gibi sevindiklerini ve bunun bazılarını daha zayıf bazılarını ise daha güçlü kıldığını gösteriyor.

Batman, The Dark Knight karakter olarak çok gösteriş meraklısı ya da övgüye ihtiyaç duyan bir kahraman değil. Daha çok insanların onun varlığından güven duymasını onu örnek almalarını ondan ilham almalarını isteyen bir karakter. Bruce Wayne ise insanlara ve dünyaya yardım etmeye kendini adamış ve bunu yaparken de biraz gösteriş yapmanın bir zararı olmadığını düşünen bir karaktere sahip. Yani Batman ve Bruce Wayne ne kadar aynı kişi olsalar da farklı olan şey sadece kıyafetleri değil. Batman kostümü, Bruce Wayne in giydiği bir kıyafetten daha çok kendi başına başka bir karakter.

Film IMAX seçeneği ile sinemalara girdi. 2 saat 44 dakika süren aksiyon-gerilim filmini kaçırmamanızı tavsiye ederim.

Kültür - Sanat

İtalya’nın köklü moda evi Salvatore Ferragamo, sanatın ve modanın kalbi olan Floransa’da bulunan kendi müzesinde, popüler kültür ikonu Marilyn Monroe’yu “Marilyn” adlı ser-gisiyle ölümsüzleştiriyor. Moda dünyasında sadece koleksiyonlarıyla değil sanata olan bağlılığıyla da dikkat çeken Salvatore Ferragamo, efsanevi yıldız Marilyn Monroe’ya ithafen gerçekleştirdiği “Marilyn” adlı sergisiyle son günlerde adından sıkça söz ettiriyor. 28 Ocak 2013 tarihine kadar Floransa Salvatore Ferraga-mo Müzesi’nde sanat severler ve Marilyn Monroe tutkun-larıyla buluşacak olan sergi, 7 ay süreyle ziyaretçilerine nostalji yaşatacak. Eşsiz serginin küratörlüğünü Steffano Ricci ve Sergio Ri-saliti gerçekleştirerek müzenin mistik atmosferini ortaya çıkardı. Marilyn Monroe’nun tutkunu olduğu markanın, özel hayatı ve filmlerinde giydiği 30 kült modeli tasarlanan cam fanus-larda sergiledi.

Marilyn Monroe sergisi...

Medya Okulu 2012... Yenikapı fotoğrafları...Medya Derneği’nin dü-zenlediği “Medya Okulu 2012” eğitim programının notları kitaplaştırıldı. Ga-zete, televizyon, radyo, dergi, haber ajansı, inter-

net gibi medyanın farklı alanlarında görev almış 27 is-min mesleki deneyimlerini paylaştığı eğitim programının notlarından oluşan kitap, medya sektörünü daha yakın-dan tanımak isteyenler için önemli bir başvuru kaynağı niteliğinde. Gazeteciliğe Giriş, Haber Yazma Teknikleri, Söyleşi / Röportaj Teknikleri, Son Dakika ve İnternet Ha-berciliği, Tematik Radyoculuk, Genel Yayın Yönetmen-liği, Televizyon Programcılığı, Felaket Zamanlarında Gazetecilik, Ankara Gazeteciliği, Dış Haberler, Ekonomi Haberciliği, Yazı İşleri, Adliye Muhabirliği, Spor Muhabir-liği, Magazin Muhabirliği, Araştırmacı-Soruşturmacı Ga-zetecilik, Gazeteciler için Sosyal Medya Araçları, Yurttaş Gazeteciliği, Gazeteciler için Mobil Teknolojiler, Görüntü ve Kamera Teknikleri, Sayfa Tasarımı, Dergicilik, Fotoğ-raf. Medya Okulu 2012 kitabının elektronik versiyonu www.medyadernegi.org adresinden ücretsiz indirebilir-siniz

Yenikapı’da başlayan Mar-maray ve Metro projeleri in-şaat alanında ortaya çıkan Theodosius Limanı kalıntıları son yılların en dikkat çekici arkeolojik buluntuları olarak kabul ediliyor. İstanbul Üniversitesi Yenikapı Batıkları Projesi ekibi tarafından yürütülen kazıda, Theodosius Limanı buluntularının ortaya çıkarıldığı ilk anlarda, kazı alanında çalışan arkeologlar tarafından çekilen fotoğ-rafların yer aldığı ‘Yenikapı’nın Eski Gemileri’ sergisi Rahmi M. Koç Müzesi’nde sergilenmeye devam ediyor. Günümüzden yaklaşık 1000-1500 yıl öncesine ait ka-lıntıların, gün yüzüne çıkarıldığı ilk anlarda çekilen, fo-toğraflarından oluşan sergide; İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri arşivinden seçilen toplam 31 adet fotoğraf, 12 batığın bire bir ölçekli foto-mozaik çık-tısı ve biri 3 boyutlu olmak üzere toplam 4 adet liman ve batık illüstrasyonu yer alıyor. Ayrıca sergide, kazı bölge-sindeki araştırmanın uzmanlar tarafından aktarıldığı, bir video belgesel yayınlanıyor.

50 / marketing europe & anatolia

marketing europe & anatolia / 51

Kültür - Sanat

Harfleri, okuma aracı olmaktan öteye taşıyarak birer gü-zellik anıtı haline getiren, hat sanatının çarpıcı yönlerini, güzelliklerini ve anlamını gözler önüne seren ‘Kalemin

Kalemin Dilinden...Dilinden’ sergisi 2-10 Ağustos ta-rihlerinde Binbirdirek Sarnıcı’nda Avea’nın katkılarıyla sanatsever-lerle buluşacak Avea’nın bir kültür hizmeti olarak sunduğu “Kalemin Dilinden” Hat Sergisi, 2-10 Ağustos tarihlerinde Binbirdirek Sarnıcı’nda ücretsiz olarak 09.00 - 19.00 saatleri ara-sında ziyaret edilebilecek. Hattat Mahmut Şahin’in eserlerin-den oluşan “Kalemin Dilinden” Hat Sergisi, kültürümüzün en büyük değerlerinden biri olan hat sana-tının, hayatımızdaki, geleneğimiz-deki, iç dünyamızdaki yerini çar-pıcı örneklerle anlatıyor. Avea bu

sergiyle kültürel mirasımızı yaşatmayı ve gelecek nesillere aktarmayı hedefliyor.

Doğaya Özen Göster... Romantik Asiler...Dünya Çevre Günü kapsamında yürütülen “Kendinize Gösterdiği-niz Özeni Doğaya da Gösterin” kampanyası kapsamında “#doğayao-zengoster” hashtag’iyle Twitter’da “trending to-pic” olan projenin daha önce hiçbir yerde ser-gilenmeyen fotoğraflar-dan oluşan sergisi 28

Temmuz – 06 Ağustos tarihleri arasında İstanbul Opti-mum Outlet’te ziyaretçilerle buluşuyor. “Doğaya Özen Göster” isimli sergide, bu sosyal sorumluluk projesine Mehmet Turgut’un objektifinin karşısına geçerek destek veren 10 ismin fotoğrafları yer alıyor. Bu isimler; Deniz Akkaya, Levent Yüksel, Nefise Karatay, Elif Dağdeviren, Oben Budak, Bedük, Gülşen, Nazlı Tolga, Muazzez İl-miye Çığ ve bu proje için bizzat kamera karşısına geçen Mehmet Turgut.

Kendilerini ‘Romantik Asiler’ olarak tanımlayan, müzisyen/DJ kimliğiyle tanınan Arkın (Mercan Dede) ve ressam Carlito Dalceggio’nun 1 Eylül - 5 Ekim tarihleri arasında ye-niden sanatseverlerle buluşa-cak. Sanatçılar, Borusan Mü-

zik Evi’nde herkesi içsel bir devrime ve aydınlanmaya davet etti. Daha önce defalarca müzik ve resmi bütünsel bir performansa dönüştüren projelerde yan yana çalışan ikili, “Revolution Revelation” adlı sergide ilk kez iki gör-sel sanatçı olarak bir araya geldi. Arkın ve Carlito, sergi-ye aklı değil gönlü karıştırdıklarını söylüyor. “Revolution Revelation” sergisinde “revolution” temasını Carlito Dal-ceggio, “revelation” temasını ise Arkın (Mercan Dede) temsil ediyor. “Revolution” yani “devrim” yeni bir bilinç düzeyine ulaşmak için egodan kurtulmaya, kabuklardan ve maskelerden sıyrılmaya bir davet niteliği taşıyor. “Re-velation” yani “perdelerin kalkması” ise bunu izleyen ve tamamlayıcısı olan içsel dönüşümü tarif ediyor.

52 / marketing europe & anatolia

Nostalji