sy kızıl bayrak 12-27

32

Upload: kizilbayrak

Post on 22-Mar-2016

245 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-27/6 Temmuz

TRANSCRIPT

Page 1: SY Kızıl Bayrak 12-27
Page 2: SY Kızıl Bayrak 12-27

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERİçerde faşist baskı ve teröre, dışarda saldırganlık ve savaşa karşı;Birleşik-militan bir kitle hareketi!...........3KCK davasında keyfiyet ve saldırı .........4Savaş çığırtkanlığıdüzen medyası eliyle büyütülüyor! .........5Sermaye hükümetinden makyaj tazelemeoperasyonu: “Terör mahkemeleri” ...........................6-7Katliamcı devletten hesap sorma çağrısı..................................8BDSP’den 2 Temmuz eylem ve etkinlikleri................................94+4+4 yasasına yönelik tepkilersürüyor...................................................10İş cinayetleri Temmuz’da da sürüyor...........................11Havayolu direnişinde sorunlar ve görevler................................12Birleşik Metal’de temsilciler kurulu ..................................13Kristal-İş Sendikası TİS Dairesi MüdürüCan Şafak ileMESS Grup TİS süreci üzerine........14-15İşçi sınıfı hareketinin

tablosu üzerine................................16-17Mısır’da dinci-gerici aday cumhurbaşkanı oldu…..........................1820. AB Zirvesi gerçekleştirildi..............19General Motor’un Opel saldırısıve kaçırılan direniş fırsatı.................20-21Her kıtada eylem, direniş!...…...............22Lefkoşa Belediyesi’nde işgal!................23İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için;3-4-5 Ağustos’ta 9. Mamak Kültür-Sanat Festivali’ndebuluşuyoruz!.................................... 24-25Ya sendika girecek ya kepenklerinecek!............…....................................26Samsun’da rant dönüşümü can aldı...... 27ekimgencligi.net yayında..................... 28Bir savaşın kirliliği çocukları ne kadarhedef aldığıyla anlaşılır!........................29Rüzgar eken fırtına biçer!......................30Mücadele Postası...................................31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/27* 6 Temmuz 2012

Suriye ordusu tarafından Türk devletine ait savaşuçağının düşürülmesinin ardından dinci-gerici AKPhükümeti ve ona omuz veren burjuva düzengüçleri/medya aracılığıyla estirilen saldırganlık rüzgarlarıilk sıcaklığını yitirse de gündemdeki yerini koruyor.

Konuyu NATO’nun gündemine taşıyan, bununla dayetinmeyerek Suriye’yi “düşman” ilan edip sınırdaçatışmaların önünü fiilen açan dinci parti şefleri,emperyalist hamilerinden askeri müdahale için onayalamasalar da üstlendikleri uğursuz misyon gereği savaşçığırkanlığı yapmaya ve saldırganlık politikalarınısürdürmeye devam ediyorlar.

Bölge halkları için tam bir yıkım anlamına gelecekgerici savaşın fitilini ateşleme çabasını ilerleyen süreçtede gösterecek olan AKP hükümeti, bu politikaya paralelolarak içeride faşist baskı ve devlet teröründe adeta gemiazıya alıyor.

Komünistler tarafından defalarca dile getirildiği gibi,“içerde ve dışarda savaş ve saldırganlık” pozisyonu alandinci-gerici AKP hükümetinin yarattığı bu tablonunkarşısına birleşik-militan tarzda dikilmek bugün temelönemdedir. Emperyalist savaş ve saldırganlık politikalarıile faşist baskı ve devlet terörünü püskürtebilmenin yolu,merkezinde işçi sınıfının bulunduğu birleşik-militan birkitle hareketi yaratmaktan geçmektedir. Emek cephesinigeniş biçimde kucaklayarak devrimci sınıf mücadelesinibüyütmek, her alanda “işçilerin birliği, halklarınkardeşliği” şiarını yükseltmek günün yakıcı görevlerininbaşında gelmektedir.

***Emperyalist savaş ve saldırganlık rüzgarına Kürt

sorunu çerçevesinde de bir dizi önemli gelişme eşlikediyor.

Bilindiği üzere, Diyarbakır Bağımsız MilletvekiliLeyla Zana’nın Erdoğan’a umut bağlayan açıklamalarınınardından düzen cephesinden “çözüme kapı aralanıyor”türünden ikiyüzlüce söylemler sıralanmaya başlanmıştı.HPG’nin Dağlıca eylemi sonrasında ise faşist-şovenistkudurganlık yükseltilmiş, bu atmosfere “barış havasınadarbe vuruldu” yönünde açıklamalar eşlik etmişti.

Zana’nın ‘teslimiyet açılımı’ geçtiğimiz günlerdeErdoğan’la yaptığı ikili görüşmenin ardından bir kez dahaburjuva medya tarafından öne çıkarıldı. “Tarihifırsat/görüşme” türünden hamasi başlıklarla sunulan

görüşmeye paralel olarak, Abdullah Öcalan’ın kardeşiMehmet Öcalan’ın yaptığı “Erdoğan bu sorunu çözer”çıkışı da bu bulanık atmosfere güç katmak için gündeminilk sıralarına taşındı.

Bir kez daha söylemekte yarar var. Kürt halkınınmeşru taleplerini kabul etmeyenlerin, en küçük bir haktalebini dahi zorbalıkla bastırmaya çalışanların dillerinedoladıklan “barış”, içi boş bir safsata olmaktan öteyegitmemektedir. İstanbul KCK davasında bir kez dahagörüldüğü gibi Kürt halkının anadilde savunma yapmahakkına dahi tahammül edilmezken, Kürt halkına dönükkirli savaş derinleştirilerek sürdürülürken, “KCKoperasyonları” adı altında gözaltı ve tutuklama dalgalarıaralıksız devam ederken düzenden “barış” umanlar, açıkki büyük bir aldatmacanın parçası olmaktadırlar. Doğruolan şudur ki, Kürt halkının meşru hak ve talepleri ileözgürlüğü ancak Kürt ve Türk emekçilerinin ortakdevrimci mücadelesiyle kazanılacaktır. Kürt sorunundagerçek ve kalıcı barış ise ancak sosyalizmle mümkünolacaktır.

***Gençlik kitlelerine devrimin ve sosyalizmin sesini

taşıyan genç komünistler, uzunca bir süredir yoğun emekve çabayla sürdürdükleri www.ekimgencligi.net günlükinternet sitesinin hazırlıklarını tamamladılar.

Tüm okurlarımızı, gençliğin ve devrimin sesi olmaiddiasıyla yayın hayatına başlayan ekimgencligi.net’edestek vermeye çağırıyoruz.

Sosyalizm Yolunda

Page 3: SY Kızıl Bayrak 12-27

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/27* 6 Temmuz 2012

Suriye’nin içişlerine karışmanın bedelini bir F4savaş uçağı ve iki pilot kaybederek ödeyen sermayedevleti/AKP iktidarının, “etkili bölge gücü” iddiasıiyi bir şamar yedi. Washington ve Brüksel’dekiemperyalist efendilerin bu aralar savaş istememesi,Ankara’daki dinci-Amerikancı iktidarın şeflerini, enazından şimdilik yelkenleri suya indirmek zorundabıraktı.

Vurgulamalıyız ki, emperyalist güçler de,Ankara’daki tetikçiler de uzun süreden beriSuriye’deki çatışmaların tarafı durumundaydılar.Uçağın vurulması, bu kaba müdahalenin sonucuolmuştur. Küstahça müdahalelere tepkili olan Baasyönetimi ile Rusya, savaş uçağını düşürerek“ayağınızı denk alın” mesajı vermiş oldular.

Kısa sürede Baas yönetimini yıkıp Şam’da dinci-Amerikancı bir rejimi işbaşına getirebileceklerinizanneden emperyalistlerle Ankara’daki tetikçileri veSuudi Arabistan-Katar ikilisi, savaş uçağınınvurulmasıyla, avuçlarını yalamak zorunda olduklarınıanlamış görünüyorlar. Sağa/sola efelenen dinci-Amerikancı iktidarın savaş uçağının düşürülmesinerağmen “itidal” içinde olması bunun ifadesidir.

“İtidal politikası” izlemeleri, emperyalistlerlebölgedeki üçlü gerici koalisyonun (Türkiye-SuudiArabistan-Katar) saldırganlıktan vazgeçtiği anlamınagelmiyor. Verili koşullarda doğrudan askeri saldırınınmümkün görünmemesi, şimdilik gerici cepheyi savaşdışı seçenekler arayışına itmiş olsa da, Baasyönetimini yıkma planından vazgeçmiş değiller.Nitekim Cenevre’de Suriye gündemli toplantıdüzenlemeleri, bu arayışın ürünüdür. Ancak heralanda olduğu gibi, Cenevre toplantısında daRusya’nın sert tutumuyla karşılaştılar. Haliyle,“Esad’sız geçiş süreci hükümeti” kurma teşebbüsüölü doğmuş bir proje olmanın ötesine geçemedi.

Her girişimleri duvara toslayan emperyalistlerinküstahça tehditleri, şantajları ve kirli oyunları isedevam ediyor. Bu arada dikkat çekici noktalardanbiri, “demokrasi, insan hakları, özgürlük, sivil halkıkorumak” gibi zırvalara eskisi kadarbaşvurulmamasıdır. Artık açıkça tartışılan temel konuBaas yönetiminin devrilmesi ve Beşar Esad’ın safdışı edilmesidir. Esas amaç baştan beri bu olmaklabirlikte, gerici güçlerin ağzında sakız olan“demokrasi, insan hakları, özgürlük” gibi söylemler,son haftalara kadar ön plandaydı.

CIA ve bölgedeki üçlü gerici koalisyon tarafındansilahlandırılan, eğitilen ve beslenen silahlı çeteler içsavaşı başkent Şam’a taşımak için tüm güçlerinikullanıyorlar. Artık Suriyeli emekçileri hareketegeçiren sorun ve taleplerden kimse söz etmiyor.Tersine, gerici güçlerin olayları iç savaşadönüştürmesiyle durum eskisinden de vahim bir halalmıştır. Bu arada birçok vahşi katliama imza atansilahlı çeteler, Baas yönetiminden beter olduklarınıçoktan kanıtladılar. Emperyalistlerle Türkiye, SuudiArabistan, Katar gibi zorba rejimler tarafındaneğitilip silahlandırılan çetelerden farklı şeylerbeklemek, zaten abesle iştigal olurdu.

İşte Ankara’daki dinci-Amerikancı iktidarın enbüyük derdi Esad yönetimini yıkıp bu silahlı

çetelerin temsil etiği zihniyeti işbaşına getirmektir.Birbuçuk yıldır bunun için çırpınıp duruyorlar. Savaşuçağı ve iki pilot kaybetmeleri onları durdurmak biryana daha da hırslandırmış görünüyor. Son günlerdeSuriye sınırına yapılan askeri yığınak, savaş aygıtıNATO’ya ve emperyalist efendilere, Suriye’yemüdahale için çağrı yapılması, dinci-Amerikancıiktidarın hezeyanını gözler önüne seriyor.

Uçuşa yasak “tampon bölge” oluşturmagirişimlerine de ağırlık veren Ankara’daki tetikçiler,Suriye’den intikam alma arayışı içindeler. Sınıraaskeri yığınak, tampon bölge oluşturma girişimleri, 4milyar dolarlık silah alımı için yapılan hazırlıklarınson aşmaya gelmesine rağmen, dinci-Amerikancıiktidarın Suriye’ye savaş ilan etmesi zor görünüyor.Zira böyle bir savaş, İran ve Rusya’yı doğrudan,Çin’i ise dolaylı olarak karşıya almak anlamınagelecektir. Tasmaları Pentagon’un elinde olan biriktidarın böylesine kritik bir kararı tek başına almasımümkün değil. Ülke içinde dinci-gerici koalisyonaoy verenlerin dahi Suriye ile girişilecek olası birsavaşa karşı olmaları, Amerikancı iktidar üzerindekiönemli baskı unsurlarından biridir. Kürt hareketinekarşı yürütülen savaş ve ekonomik alandakihandikaplar da, rejimin efendilerini “itidalli”davranmaya zorlayan etkenler arasındadır.

Tüm bu etkenler şimdilik savaşın önünde engelteşkil etseler de, bölge halkları için yıkım anlamınagelecek gerici bir savaşın fitilinin ateşlenmesi olasılıkdahilindedir. Böyle bir çatışmada ABD emperyalizmiile bölgedeki tetikçilerinin sadece Suriye ile değilRusya ve İran’la da savaşmayı göze almalarıgerekiyor. Kapitalizmin küresel krizi ve emperyalistgüçler arasındaki hegemonya çatışması, gerici güçlerarasındaki hesaplaşmanın Ortadoğu’dabaşlatılmasına neden olabilir; bu hesaplaşma,dünyayı etkileyecek bir savaşa dönüşebilecek olsada…

Dinci-Amerikancı iktidarın emperyalist güçlerinbölgedeki etkin vurucu gücü olması, olası bir savaşta

Türkiye’yi yangının orta yeri haline getirebilir. Böylebir şeyi dinci-gerici iktidarın da arzu ettiğisöylenemez, ama emperyalistler namına tetikçilikyapmak ve yayılmacı hevesler, böyle bir uçurumasürüklenmeye davetiye çıkarabilir. Diğer bir ifadeyle‘Osmanlı’ya’ özenen iktidardaki zihniyetin izlediği“emperyalistler adına tetikçilik, içte ve dışta halklaradüşmanlık” politikasının Türkiye işçi sınıfı veemekçilerinin başına hesapta olmayan belalarsarması ihtimal dahilindedir.

Dinci-gericilik odağı AKP iktidarının içe dönüksaldırganlıkta yasa, kural, sınır tanımayan bir çizgitutturmasını, olası bir savaşa hazırlığın parçası olarakdeğerlendirmek mümkündür. Bilindiği üzere dışadönük saldırganlığın belirleyici olduğu yerde, işçi veemekçilerin demokratik kazanımlarının zorbalıklaortadan kaldırılması esastır. Zira toplumsalmuhalefeti faşist baskı ve terörle bastırmadandışarıda cephe açmanın, iktidarın efendileri içintehlikeli olacağı deneyimlerle sabittir. Birçokdevrimin dışa dönük saldırıların ardından patlakvermesi, burjuvazinin akıl hocaları tarafından da iyibilinmektedir.

Bu olgu ve olayların seyri, dinci-Amerikancıiktidarın faşist baskı ve terörüne karşı birleşik,meşru/militan bir direnişin örgütlenmesine özel birönem atfedilmesini şart koşuyor. Bu direniş hemkazanımları korumak hem olası bir gerici savaşakarşı şimdiden safları sıklaştırmak açısındanfazlasıyla önemlidir.

Sermaye iktidarının tasarlayarak veyaemperyalistler tarafından itilerek bölgesel savaşadönüşebilecek bir çatışmaya girişmesini önlemeninen etkili yolu, merkezinde işçi sınıfının bulunacağımilitan bir kitle hareketinin örgütlenmesidir. İçeridefaşist baskı ve teröre, dışarıda emperyalistsaldırganlık ve savaş karşı olan tüm ilerici-devrimcigüçlerin, sürece bu bilinç ve ciddiyetlehazırlanmaları, taşıdıkları iddianın asgarikoşullarından biri sayılmalıdır.

İçerde faşist baskı ve teröre, dışarda saldırganlık ve savaşa karşı;

Birleşik-militan bir kitle hareketi!

Page 4: SY Kızıl Bayrak 12-27

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

“KCK operosyanları” adı altında estirilen gözaltıve tutuklama terörünün ardından yaklaşık 9 aydırtutuklu bulunan tutsaklar 2 Temmuz günümahkemeye çıktı.

Aralarında Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve RagıpZarakolu’nun da bulunduğu 132’si tutuklu 193 kişinin“sanık” olarak yer aldığı duruşma İstanbul 15. AğırCeza Mahkeme’sinde görüldü.

Duruşma ve basın açıklaması için İstanbul’unçeşitli bölgelerinden Silivri’ye gitmek isteyenler polisengeliyle karşılaştılar. Polis BDP Beyoğlu İlçeBaşkanlığı ve Bilgi Üniversitesi önünden araçkalkışına izin vermedi. Samandıra ve Sultanbeyli’dede araç kalkışını engelleyen polisin Kartal’dakiaraçları bağladı.

Jandarma, cezaevinin bulunduğu ana yoldanitibaren trafiği kesmesinin yanında HDK’nin çadırkurmasına da izin vermedi. Avukat NurettinKöylüoğlu’nun mahkemenin soruna çözüm bulmasıtalebi ise mahkeme heyeti tarafından “yapacağımızbirşey yok” sözleriyle karşılandı.

Dava kapsamındaki isimlerin kimlik tespiti ilebaşlayan duruşmada anadilde savunma yapılmakistendi. Kudbettin Yağızbaşı kimlik tespiti sırasında“Ez li virim” dedi ve sorulara Kürtçe yanıt verdi.

Yağızbaşı’nın sorulara Kürtçe yanıt vermesitutanaklara “Türkçe dışında başka bir dil kullanıldığıgörüldü” diye geçirildi. Dava avukatları ise“müvekillerimiz anadilde yanıt veriyor” dedi.

Mümtaz Aydemir’in de sorulara Kürtçe yanıtvermesi üzerine mahkeme heyeti kimlik tespitinibıraktı.

Duruşmaya ara verilmesinin ardından BDP EşGenel Başkanı Gülten Kışanak “Bu mahkemeler, bututuklamalar bizleri teslim almak, yıldırmak içindir.Özgürlük, barış arayışımız teslim alınmak isteniyor.”dedi.

Duruşma sonunda mahkeme heyeti ara kararınıaçıkladı. Avukatların bütün taleplerini reddedenmahkeme heyeti anadilde savunmayı da kabul etmedi.

Bunun üzerine avukatlar, duruşmadançekildiklerini söyleyerek salonu terk etti. Katılımcılarda mahkeme heyetini yuhaladı.

Avukatlara dayatma

İstanbul KCK Davası’na, 3 Temmuz günü 2.duruşmayla devam edildi.

Davayı takip eden avukatların telefonlarının

duruşma salonuna sokulmaması talimatını verenmahkeme heyetiyle avukatlar arasında tartışmalaryaşanmıştı. Bu uygulamanın, keyfi bir uygulamaolduğunu belirten bazı avukatlar, telefonları vekimliklerini teslim etmeyi ve yaka kartı takmayıreddetmişlerdi. Bir grup avukat ise yaka kartıuygulamasını kabul edip telefonlarını jandarmayateslim etmişlerdi.

Mahkeme heyetinin keyfi dayatmaları veengellemeleri 2. duruşmada da devam etti.Telefonlarını ve kimlik kartlarını bırakmayı reddedenavukatlar, engellemelere rağmen duruşma salonunagirdi.

Duruşmanın başlamasının ardından salona girmekisteyen 3 avukat ise mahkeme heyeti tarafından keyfibiçimde içeri alınmadı. Bu duruma itiraz edenavukatlara Heyet Başkanı, “Dışarısı jandarmakontrolü altında, bir şey yapamam” yanıtını verdi.Avukatlar, alkışlarla duruşma salonunu terk etti.Çıkışta jandarma, avukatlara saldırdı.

Mahkeme heyeti, duruşmaya ara verirken,izleyiciler de keyfi biçimde dışarı çıkarıldı.Mahkeme, sadece yaka kartı bulunan avukatlarıniçeriye alınacağını belirtti. Kürt siyasetçiler veaydınlar, mahkemenin uygulamalarını protesto etmekiçin heyete sırtlarını döndü. Duruşmaya verilen aranınardından, mahkeme heyeti bir sonraki duruşmanın 5Temmuz Perşembe günü görülmesine karar verdi.

Duruşmanın ertelenmesinin ardından, saldırıyauğrayan avukatlar açıklamalarda bulundular.

Avukat Fırat Hepözdemir, “Tarih boyuncagörülmemiş bir şekilde savunmaya karşı bir saldırıylakarşı karşıyayız.” dedi.

Avukat Hüseyin Boğatekin de “Bu saldırıyı kişiselbir saldırı olarak görmüyorum. Topyekün savunmayakarşı bir saldırıdır” dedi.

Dava iddianamenin özetinin okunması ile geçti.İddianamenin özet olarak değil tam olarakokunmasını isteyen avukatların talebi reddedildi.Savunma avukatlarının, en temel savunmahaklarından olan iddianamenin tamamınınokunmasını istemesi uygulamaya sokulmadı.

Jandarma ablukasında geçen duruşmada salongirişinde ve salonda robocop jandarmalar artırıldı.Kalkanlarla tutsaklar ve aileler arasında duvarörülerek görüş engellendi.

Sermaye devleti yeni baskın ve operasyonlarınadelil üretebilmek için mahkeme binasının çevresineyüksek çözünürlüklü 9 MOBESE kamerası taktı.

KCK davasında keyfiyetve saldırı

Sendikal eylemler‘delil’

“KCK” kapsamında gözaltına alınan KESK üye ve

yöneticilerine, polis ve savcılık sorgusunda sorulan

sorular faşist baskı ve terörün geldiği noktayı

gösteriyor. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na

(KESK) yönelik soruşturmada en temel demokratik

hak ve eylemler suç unsuru olarak gösterildi. KESK

Genel Başkanı Lami Özgen’in telefon kayıtları “örgüt

görüşmesi” denerek delil sayıldı. KESK Genel

Sekreteri ile yaptığı eylem organizasyonları, toplantı

çağrıları “Onlar senden niye talimat alıyorlar”

sorusuyla polisler tarafından “terör eylemi”

kapsamında gösterilmeye çalışıldı. Lami Özgen gibi

diğer sendikacılar da meşru eylemleri nedeniyle

sorguda “terör eylemi” konusunda sorgulandı.

KESK’in düşük ücretleri protesto için yaptığı bordro

yakma eylemine neden katıldıkları sendikacılara

sorulan soruların mantığını gösteriyor. Düzen/cemaat yargısı keyfi tutuklama teröründe

burjuva hukukunun yasalarını bile çiğniyor. “Biz niye

serbest bırakıldık, tutuklananlar niye tutuklandı”

diyen Özgen, polisin hiçbir yasal dayanağa sahip

olmadan Eğitim Sen Genel Merkez binasına gizli

kamera yerleştirdiğini, kendisine ait cep telefonunu

izleme izni olmadan dinlediğini de soruşturmada

öğrendiklerini ifade etti. Geçen Temmuz ayından bugüne kadarki her

eylem ve çalışmanın soruşturma konusu edildiğini

belirten Özgen, “İran Büyükelçiliği önünde idama

karşı çıktığımız basın açıklaması, memur maaş

zamları ve 4+4+4 eğitim modeli için yaptığımız

eylemler dahi bu kapsamda sayılmış” dedi. Özgen,

polis sorgusunda Roboski Katliamı’na ilişkin

hazırlanan raporun “Türkiye’yi talimatla küçük

düşürmeye çalıştınız” denerek sunulduğunu ifade

etti.

Tutuklu KESK’lilerledayanışma

KESK İstanbul Şubeler Platformu, İstanbul’da

yaptığı eylem ve dayanışma gecesiyle tutuklu

KESK’lilerle dayanışmayı büyüttü. İlk olarak Kadıköy Altıyol’da bir araya gelen

KESK’liler “Emek ve barış tutsaklarına özgürlük!”

pankartı açarak yürüyüş düzenledi. Polisin

engellemelerine rağmen yolu trafiğe kapatarak

dayanışma gecesinin yapıldığı Rıhtım’a gelen

KESK’liler ile ilerici ve devrimci kurumlardan

katılımcılar tepkilerini sürdürdüler. Gecede Haber Sen Başkanı Cemalettin Yüksel

bir konuşma yaptı. Yüksel, KESK’in toplumsal

mücadele içindeki aktif rolüne dikkat çekti. KESK’in

içindeki etnik farklılığın zenginliğine ve çeşitli

milliyetten halkların birlikteliğini sağladığına

değinen Yüksel, tutuklu KESK’lilerle dayanışmalarını

büyütmeye devam edeceklerini belirterek

konuşmasını sonlandırdı. Geceye katılarak destek sunan BDP Milletvekili

Sebahat Tuncel de bir konuşma yaptı.Şenlik, sahne alan müzik gruplarının

seslendirdiği ezgilerle devam ederek sona erdi. Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 5: SY Kızıl Bayrak 12-27

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/27* 6 Temmuz 2012

Emperyalistlerin Suriye’ye yönelik planları içinkoçbaşı misyonu üstlenen sermaye devleti, bu durumameşru kılıf yaratmak için her türlü aracı en etkinşekilde kullanıyor. Düşen keşif uçağı sonrasında kirliişleri açığa çıkan sermaye devleti aradan geçen süredeemperyalistlerle yaptığı görüşmelerden aldığı izinlesavaş nidalarını yükseltiyor. Sermaye devletininsözcülerinin açıklamalarındaki iki yüzlü vedemagojik müdahale çağrılarını onu kat be kat aşandozajıyla burjuva medya eliyle yürütülen propagandaçalışmaları izliyor.

Sayılarla savaş tablosu çiziliyor

Bir yandan en bayağı askeri haberlerle Suriyeordusu ile Türk devleti ordusu karşılaştırılıyor. Tank,top sayıları karşılaştırılarak Türk devleti ordusununneredeyse iki katı güçlü olduğu anlatılıyor. Diğeryandan Türk sermaye devletinin son yıllarda artırdığısavaş sanayi övülerek “milli silahlarımız” belirliperiyotlarla yayınlara taşınıyor. Özellikle savaşsanayindeki gelişmiş insansız hava, deniz ve karaaraçları ile ‘dışa bağımlılığı bitiren’ tank, savaşhelikopteri, savaş gemisi, piyade tüfeği gibi önemlisavaş projeleri büyük övgülerle sunuluyor. Sermayedevletinin orta vadeli askeri ve bölgeselpolitikalarının teknik bir uzantısı olan “milli” savaşsanayi adımları tam da Suriye’ye yönelik üslubunsertleştirildiği günlerde yeniden gündemleştiriliyor.

Çevre kirliliğinden savaş emaresi yaratmak

Burjuva basın üzerine düşen rolü en iyi biçimdeoynamak için her türlü durumu Suriye karşıtlığınaçekiyor. Dünyanın en büyük ikinci kumsalı olanSamandağ’ın yaşadığı çevre kirliliğini Suriye’nindüşman tavırlarına bağlayan haberler servis ediliyor.Kirli emelleri uğruna gerçeği tersyüz etmekten geridurmayan burjuva medya çöplerin %70’indenfazlasının Türkiye üzerinden geldiğine dair bilgileriyok sayıyor. Samandağ Belediye Başkanı MithatNehir, “Bu konuda yapılmış araştırmalar var ve bukirliliğin yüzde 70’inin Türkiye’nin kendiçöplerinden kaynaklandığını biliyoruz. Talihsiz birhaber. Bizler burada savaş tamtamlarının çalınmasınıistemiyoruz” diyerek burjuva basını teşhir etti.

Sermaye hükümetinin her açıklamasını yeni birzafer havasında sunan burjuva medyanınhaberlerindeki abartı pratik uygulamalarda dagörülüyor. Burjuva medyanın sermaye devletitemsilcilerine dayandırarak tek doğru ilan ettiğiuçağın nerede düştüğü bilgisine Rusya cephesindengelen açıklama da çelişkiyi ortaya koydu.

Yaratılmak istenen manipülasyondur!

Verilen her haberle emekçilerin gerçek bilgiyegüvenini zayıflatan burjuva basın bilgi kirliliğiyletartışmaları kısırlaştırmak ve emperyalistlerinpolitikalarını gölgelemek istiyor. Uçağın düşürüldüğüilk günden itibaren pilotların akıbetiyle ilgili bir diziyalan haber sunan burjuva medya önce pilotların sağolarak kurtarıldığını açıklamıştı. Sonrasında pilotlarınsağsa Suriye tarafından esir alındıkları iddiası düzenliolarak işlenmeye başlandı. Gelinen aşamadaysa pilotcenazeleri üzerinden intikam çağrılarına yer veriliyor.Düşen savaş uçağının pilotlarından Yüzbaşı GökhanErtan’ın babası Ali Ertan’ın, “Ben ülkemin hiçbirzaman ufak tefek şeylerle benim hissi davranışımlabir savaşa girmesini istemem” sözleri de burjuvamedyada çok sınırlı yer bulabildi. Zira amaca hizmetetmeyen her haber göz ardı edilerek yok sayılıyor.

Burjuva medya Suriyeli işbirlikçilerin aralarındakiçıkar kavgalarını görmezden gelirken, Türk sermayedevletine dair övgüleri sıralamaktan geri durmuyor.

Nazi Almanyası basın üzerindeki tahakkümünüPropaganda Bakanlığı ve onun en temel unsuruGoebbels sayesinde kazanmıştı. Goebbels,çalışmalarında “büyük yalan” tekniğini kullanırdı.Bugünün burjuva medyası “Bir şeyi ne kadar uzunsüre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazlainanırlar” diyen Goebbels’in ruhuna rahmet okutuyor.

Bugünün Türkiye’sindeyse sermaye hükümetiAKP özel bir bakanlığa dayandırmasa da burjuvabasının büyük bölümü üzerinde kontrol ve sansürüsağlam temeller üzerine oturtmuştur. Sermayehükümetinin her açığını kapama görevi dolaylı olarakbasın üzerinden giderilmektedir. Düşürülen savaşuçağı, Urfa Cezaevi’ndeki isyan, Roboski Katliamıgibi güncel örnekler sermaye devletinden çok dahaönce burjuva medyanın konuya savunmalaryarattığının örnekleridir. Özellikle Suriye yönetiminindüşürdüğü savaş uçağıyla ilgili 12 saat sürensessizliği burjuva medya dikkatle işlemiş düzengüçlerine zaman kazandırmıştır.

AKP hükümetinin temel dayanaklarından olangerici medya da politikaların zeminini düzleyen birrol üstlenmektedir.

Bugün 100’ü aşkın gazeteci tutuklubulunmaktadır. Sermaye devletine ‘uyumlu’ yayınyapmayan ilerici, devrimci ve yurtsever basın, arkaarkaya gelen tutuklama, yayın toplatma ve paracezaları ile karşı karşıya kalmaktadır.

İşçi ve emekçilerin gerçeği öğrenmesi,emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin gerçek yüzünüteşhir etmek için özgür basın geleneğininsürdürülmesi bugün burjuva basın eliyle yaratılan tümetkiyi dağıtmanın tek olanağıdır.

Savaş çığırtkanlığıdüzen medyası eliyle

büyütülüyor!

Redhack savaşçığırtkanlarınıhackledi!

RedHack, hem Sivas Katliamı’nı lanetledi hemde Suriye’ye yönelik emperyalist müdahaleplanlarını protesto etti.

Sermaye hükümeti AKP’nin şefi Erdoğan’ınKaddafi ve Esad’la selamlaştığı fotoğrafları kullananRedhack “Dış işleri değil savaş ve kölelik işleri!”başlıklı bir açıklamayı Dışişleri Bakanlığı’nın resmisitesine koydu.

“Bu tiyatroda yaşamak zorunda değiliz”

3 Temmuz sabahı duyurulan eylemle“Emperyalizmin Ortadoğu projeleri kapsamındadünün dost ülkeleri hızla savaşa sürüklenmekte,suni savaş senaryolarıyla halkımız savaşpsikolojisine sokulmakta, milliyetçi duygularkörüklenerek kardeşhalklara düşmanlıkbesletilmeyeçalışılmaktadır.”denerek emperyalistpolitikalar teşhir edildi.

Hacklenen siteyeGrup Yorum’un “Güntutuşur” şarkısıyüklenerek 2 TemmuzSivas Katliamı’ndaölenler de anıldı.

MGK’nın hedefi Suriye

Türk sermaye devleti 28 Haziran günü toplananMilli Güvenlik Kurulu toplantısında, Türk jetinindüşürülmesi ve yapılacak hamleleri gündemine aldı.

MGK toplantısının ardından yayınlanan bildiride“Türkiye’nin bu saldırgan eylem karşısındauluslararası hukuktan kaynaklanan tüm haklarınımahfuz tutarak kararlılıkla hareket edeceği”vurgulandı.

Bildiride, “bu ülkede akan kanın, bir an evveldurdurulması ve halkın meşru talepleridoğrultusunda demokratik sürecin önünün en kısasürede açılması gerektiği ifade edilmiş, ayrıca sınırbölgesinde yaşanan son gelişmelerdeğerlendirilmiştir.’’ denilerek Esad rejimini hedefalan ifadeler kullanıldı.

Emekçilerin, ezilen halkların meşru taleplerinebaskı ve zorbalıkla karşılık vermek noktasındaSuriye yönetiminden bir farkı olmayan sermayedevleti bu açıklamalarla ikiyüzlü tutumunu da açığavurdu.

Beşar Esad ise, İran Devlet Televizyonu’naverdiği röportajda MGK bildirisine yanıt niteliğindeaçıklamalarda bulundu. Esad, “Türk yetkililerinpolitikalarıyla Türk halkının Suriye hakkındakiolumlu görüşleri birbirine uymuyor” dedi.

Sınır bölgesine taşınan zırhlı ve füzebataryalarının, uçaksavar sistemlerinin tamponbölge hedefine ilk adım olarak ‘uçuşa yasak bölge’için hazırlık olduğu ortaya çıktı.

Page 6: SY Kızıl Bayrak 12-27

Özel Yetkili Mahkemeler’in kaldırılması, tam dageçen yıl bugünlerde Sultanahmet Adliyesi’ninÇağlayan Adalet Sarayı’na taşınmasını anımsattı.Temmuz 2011’de İstanbul Barosu’nca yapılan birpartiyle kapatılan ve kapısına “elveda” pankartıasılan Sultanahmet Adliyesi 1955 yılından bu yanahizmet veriyordu. Yapılan partide hakim odalarının,mahkeme kalemlerinin ve duruşma salonlarınıntabelaları avukatlarca söküldü ve nostaljik bir anıolarak bürolarını süslemesi amacıyla götürüldü.

Oysa ki Çağlayan’a taşınan tüm mahkemelerinhakimleri, kalem memurları ve dosyalarıdeğişmeyecekti. Ama olsun “tabela” önemliydi vezamanın acımasızlığına karşı bir zamanlarınSultanahmet Adliyesi hep bu büroya götürülentabelayla anımsanacaktı.

Zaman yeni bir tabela sökme zamanıdır şimdi250. Madde İle Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleritabelaları sökülecek ve yerine Bölgesel TerörMahkemeleri ya da sadece Terör Mahkemeleriasılacak.

Meclisin son çalışma gününe sığdırılan, 2Temmuz 2012 tarihinde kavga kıyamet çıkarılan vejet hızıyla onanan 6352 Sayılı “Yargı HizmetlerininEtkinleştirilmesi Amacıyla Bazı KanunlardaDeğişiklik Yapılması Ve Basın Yayın Yoluyla İşlenenSuçlara İlişkin Dava Ve Cezaların ErtelenmesiHakkinda Kanun” ile yürütmenin merkez karargahıgibi hareket eden, gece operasyonlarıyla siyasiiktidara muhalif her kesim hakkında gözaltıkararları veren, haksız/delilsiz ve uzuntutuklamalarıyla yedi cihana nam salmış özel yetkiliağır ceza mahkemeleri “ileri demokrasi”lafazanlığıyla kapatıldı. Ama aslında kapatılmadı veselefinden aldığı yetkilere yetki ekleyerek, karadeliğini büyüterek “Terör mahkemeleri” oldu.

Terör mahkemelerinin kadrosu daha

kanun çıkmadan belirlenmiştir

Makyaj tazeleme operasyonlarıyla kurulan TerörMahkemeleri, ilk belirlemeye göre 29 ildekurulacak. Her ne kadar bu mahkemelerde görevyapacak hakim ve savcıların yeni belirleneceğiifade edilse de daha kanun çıkmadan, 13 Haziran2012 tarihinde açıklanan yaz kararnamesi ile terörmahkemesi kadrosunda yer alacak hakim vesavcıların bu mahkemelere atamasının yapıldığıHSYK’nın “yetkilendirme” için kanununyasalaşmasını beklediği bir gerçek olarakkarşımızda duruyor. Öyle ki HSYK’nın, daha 3.Yargı Paketi olarak konuşulan ve kanunlaşmayanbir tasarı için haftalar öncesinden, siyasi iktidartarafından belirlenen hakim ve savcıları bu TerörMahkemelerine atadığı ve yetkilendirme içintasarının kanunlaşmasını beklendiği ve sürecindoğrudan AKP tarafından yürütüldüğü ideolojik birhamle sürecinden geçiyoruz.

Terör Mahkemeleri’nin kurulması özel

yargılama usullerinde iki başlı sisteme yol

açacaktır

ÖYM’ler Ceza Muhakameleri’nin 250. Maddesigereğince kurulurken Terör Mahkemeleri doğrudanTerörle Mücadele Kanunu temel alınarak kurulacak.Halen ÖYM’lerde açılmış ve devam eden davalar,hüküm verilinceye kadar, bu mahkemelerdegörülmeye devam edecek. Bu davalarda yetkisizlikveya görevsizlik kararı verilemeyecek. KCK,Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargah gibi davalarbu mahkemelerde görülmeye devam ederken henüzdavası açılmayan soruşturma dosyaları ise terörmahkemelerine gönderilecek. ÖYM’lerde devameden davaların çok uzun yıllar süreceğidüşünüldüğünde ise farklı yargılama usulleri olanve farklı kanunlarla kurulmuş çift başlı bir özelyargılama sistemiyle sınıfın dolaysız tehditedileceği su götürmez bir gerçek olarak karşımızdaduruyor. Tamamen kaldırılması elzem olan özelyargılama usulleri artarak çoğalarak ve sınıfıntepesinde ‘Demoklesin kılıcı’ gibi sallanmayadevam ediyor. AKP’nin reform adıyla süslediği,tutuklamaların azalacağı tutkalıyla basına servisettiği Terör Mahkemeleri bir balans ayarı olmaktanöteye geçmiyor.

Terör Mahkemeleri’nin yetkileri

artırılmıştır

Yeni Terör Mahkemeleri’nin hedef kitlesi sadecesol, sosyalist, ilerici, devrimcileri ve Kürtlerikapsıyor. Yani hedef kitle muhalifler! Onun dışındauyuşturucu baronlarını, çıkar amaçlı çeteleri, faşistmafyaları bu kanun kapsamında dahil edilmeyecek

keza bu çetelerin bu kanun kapsamına alınmasınıntek yolu eylemlerin “örgüt” faaliyeti çevresindeyapılmasından geçiyor.

Terör Mahkemeleri’nin olağanüstü zırhlarladonatılmış olarak kurulduğunu görüyoruz. Ziragözaltı süresi bu mahkemelerde 48 saat olarakbelirlenmiş ve ayrıca soruşturmanın amacı tehlikeyedüşebilecek ise yakalanan / gözaltına alınan veyagözaltı süresi uzatılan kişinin durumu hakkındaCumhuriyet savcısının emriyle sadece bir yakınınabilgi verileceği de hüküm altına alınmış.Hatırlanacağı üzere geçenlerde tutuklanan TİB-DER Başkanı Zeynel Nihadioğlu’nun gözaltısırasında iki gün boyunca yakınlarına veavukatlarına haber verilmemiş ve “soruşturmanıngüvenliği” gerekçesi bahane edilmişti. Anlaşılanodur ki kolluğun özel ihtiyacı ve talebi olarak bumadde kanuna eklenmiştir. Kanun yürürlüğegirdiğinde ne denli tehlikeli bir uygulama olacağıhemen anlaşılacaktır. Terör Mahkemelerikapsamındaki suçlardan gözaltına alınanlar artıkkanun gereği yakınlarına derhal haber veremeyecekve haber vermeleri cumhuriyet savcının iznine tabiolacaktır. Yargı sisteminde bugün, kanunlardasavcının iznini gerektiren tüm uygulamalarınkolluğun elinde oyuncak edildiği, savcınınkolluktan aldığı bilgiyle hareket ettiği herkestarafından bilinen bir gerçektir. Bu mahkemelerdegözaltına alınanların yakınlarına haber vermesiimkanı, bu yasanın yürürlüğe girmesiyle sadecekolluğun elinde olacak, gözaltında kayıplar,işkenceler, itirafçılığa zorlama ve bilgi almakisteyen avukata bilgi vermeme uygulamalarıartacaktır. Çünkü artık yasa “gözaltına al, haberverme, gözaltına al avukatını aramasına izin verme”diyor.

Yasa bu kadarla da sınırlı değil, CMK’da ancakkoşulları olması halinde gözaltındaki şüphelinin

Gündem6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

Sermaye hükümetinden makyaj tazelemeoperasyonu: “Terör mahkemeleri”

Devlet

Güve

nlik

Terö

r Mah

.

Page 7: SY Kızıl Bayrak 12-27

müdafi ile görüşme hakkı, Cumhuriyet savcısınınistemi üzerine, hâkim kararıyla 24 saat süre ilekısıtlanabilirken yasa Terör Mahkemesikapsamındaki suçlardan gözaltına alınan şüphelininavukatıyla görüşme hakkı hiçbir koşulabağlamaksızın derhal kısıtlanabilecektir.

Diğer önemli bir madde ise TerörMahkemeleri’nde görülecek duruşmaların güvenliksebebiyle başka bir yerde yapılmasına kararverilebilecek olmasıdır ki, KCK duruşmalarındayaşandığı gibi davaların güvenlik sebebiyleSilivri’ye, kampus cezaevlerinin içinde yapılansalonlarda yapılma alışkanlığının artırılacağınailişkin maddedir. Avukatlara ve ailelere dahi tutuklumuamelesi yapıldığı, izin verilmeden ve mikrofonuaçılmadan avukatların dahi konuşturulmadığı askeribir disiplinin hakim kılınmaya çalışıldığı, hem sanıkhaklarının hem de savunma haklarının iğdiş edildiğiyargılamaların artacağının arefesinde olduğumuzusöylemek yanlış olmaz.

Yasanın önemli maddelerinden biri de bu kanunkapsamındaki “devletin güvenliğine” ve “anayasaldüzene” karşı işlenen tüm suçlarda, kanundaöngörülen tutuklama süresinin iki kat olarakuygulanacağıdır. Bu hükmün başat hedefi, fütursuzcayapılan tutuklamaların devam etmesi ve kesin hükümverilene kadar şüphelinin tahliyesine engel olmaktır.TC.’nin dünyada uzun tutukluk bağlamında ilksıralarda olduğu ve AHİM’den çıkan kararlarnedeniyle sürekli tazminat ödediği düşünüldüğündebu sırayı kaptırmamak adına uzun tutukluğuyasalaştırdığı, meşruiyet kazandırdığı ve kesinhükümle birlikte tutukluları hiç F tipi hücrelerdençıkarmadan hükümlü yapmayı hedeflediği bir gerçekolarak karşımızda duruyor.

Bir başka aleyhte madde ise, kısıtlılık kararı olandosyalarda şüphelilerin ya da avukatlarınınsoruşturma dosyasına ilişkin verdikleri beyanatlarsoruşturmanın gizliliğinin ihlali kapsamındadeğerlendirilip haklarında dava açılacağı ve davalaraadli tatilde de bakılacağıdır. Kolluğun yapmış olduğuoperasyonlara ilişkin olarak dosyalarda kısıt kararıolmasından kaynaklı avukatlara tek bir belgegösterilmeksizin şüphelilerden ifade alınmayaçalışılmaktadır. Dosyayı hazırlayan kolluk,soruşturmada müdafi olan avukatlara göstermediğibilgi ve belgeleri basına servis etmekte ve gözaltındabulunan birçok kişiyi teşhir etmekte ve hedefgöstermektedir. Tüm bu hukuksuzluğa rağmen tek birkolluk görevlisinin dahi bugüne kadar hakkındasoruşturmanın gizliliğini ihlal suçundan davaaçılmazken bu suç kapsamına gözaltındabulunanların ve avukatlarının hedefe konulması iseyeni dönemde çok yönlü bir saldırı planıyla karşıkarşıya olduğmuzu gösteriyor.

Bu maddeler siyasi iktidarın, çetelerden,mafyalardan uyuştucu satıcılarından, fuhuşyaptıranlardan, milyonlarca işçiyi sömürerek kanınıemen ve işçisini “kum torbası” kadar değersiz görüpöldüren patronlardan değil sadece işçiden,emekçiden, devrimcilerden ve Kürtlerden korktuğunugöstermektedir. AKP en çok sesini kısamadığı,nefesini kesemediği ve her türlü zulme karşımücadele bayrağını yükselten sınıftan korkmaktadır.AKP, en çok sınıflar mücadelesinden ve bumücadelenin kazandığı ivmeden korkmaktadır. Tamda bu sebepten emekçi halkın elinde kalan kırıntıhakları dahi almaya çalışmaktadır. ParisKomünü’nden bugüne tüm hakların sınıflarmücadelesiyle alındığı ve her fırsatta egemenlerin buhakları geri almak için saldırdığı bir gerçektir. Zamanyılmadan, yorulmadan topyekun mücadeleyiyükseltme, sokak sokak, fabrika fabrika örmezamanıdır.

ÇHD MYK üyesiAv. Zeycan Balcı Şimşek

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/27* 6 Temmuz 2012

Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun tutuklu gazeteciler için yaptığı “Zindanlar boşalsın, gazetecilereözgürlük!” yürüyüşü 29 Haziran akşamı İstanbul’da gerçekleştirildi. İfade ve düşünce özgürlüğü önünde ki

engellerin kaldırılmasının talep edildiği eylemde, tutuklugazetecilerin serbest bırakılması istendi.

Taksim Tünel önünde biraraya gelen katılımcılar “Zindanlarboşalsın, gazetecilere özgürlük!”, “Özgür basın varsa, özgürtoplum vardır”, “Gazetecilere özgürlük” şiarlarının yazılı olduğupankartları açarak kortej oluşturdular.

THY’de işten atılan Hava-İş üyesi işçilerin de kortejoluşturarak katıldığı eylemde, Deri-İş ve TÜMTİS işçileri dekatlımcılar arasındaydılar. BDP Milletvekili Sebahat Tuncel,Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi, Hava-İş Genel BaşkanıAtilay Ayçin, Belediye-İş 2 Nolu Şube Başkanı Hasan Gülüm,Şevval Sam, Nur Sürer gibi millekvekili, senrikacı veaydınların da katıldığı yürüyütşe, Özgür Gündem, ETHA,Atılım, Evrensel gazete çalışanları da yer aldılar.

Platform adına açıklamayı Türkiye Gazeteciler Sendikası(TGS) Genel Başkanı Ercan İpekçi yaptı. TMY’nin yasalaşması ve TCK’da

yapılan değişiklilerden sonra, ülke genelinde muhalifler üzerinde baskıların darbe dönemlerinden daha fazlayaşandığını vurguladı. İpekçi, sosyalist basının da en çok baskıyı ve acıları yaşayan kesimler olduğunun altınıçizdi. İpekçi, siyasi iktidar temsilcilerinin tutuklu gazetecileri “terörist”, “katil”, “tecavüzcü” olarakkaralamaya çalıştığını dile getirerek şunları söyledi: “Bizi başka yerde aramayın! Gazetecilik mesleğimiziözgürce, bağımsız olarak yerine getirmemize gölge etmeyin!”

Eylemde BDP Milletvekili Sebahat Tuncel de bir konuşma yaparak, siyasi iktidarların, faşizmi ve totaliterrejimleri kurmak için önce basın özgürlüğünü gaspettiklerini hatırlatarak, Suriye üzerinden medyakuruluşlarında çıkan yazıları ve görüntüleri işaret etti. Tuncel’in söz aldığı sırada ellerinde Tuncay Özkan veMustafa Balbay resimlerini taşıyan kişilerin eylemi terk ettiği görüldü.

Eylem, yürüyüşün 28 gün boyunca tutuklu gazeteciler için yapılan tanıklık günlerinin sonunda yapıldığı vemücadelenin süreciğinin ifade edilmesi ile bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tutuklu gazeteciler için yürüyüş

29 Haziran 2012 / Takzim

ÖYM yerine “terörmahkemesi”

Dinci-gerici partinin şefi Tayyip Erdoğan’ın“yetkilerini çok aştılar.” diyerek kapatılacağınınsinyallerini verdiği Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM)ile ilgili tasarı meclisten geçti. Yeni düzenlemeylebirlikte ÖYM’lerin yerini “terör mahkemelerinin”alması kararlaştırıldı.

ÖYM’ler kapatılmadı

ÖYM’lerin yerine, yetkisi TMY çerçevesindetanımlanacak olan “terör mahkemeleri” kurulacak. Varolan ÖYM’ler ise ilgilendikleri davalar sonuçlanıncayakadar kapatılmayacak. Ayrıca Türkiye genelinde 8 olanÖYM sayısı arttırılacak ve yetki alanı genişletilecek.

TMY kapsamındaki olaylara ilişkin soruşturmaHSYK tarafından görevlendirilen savcılarca yapılacakve bu savcılar başka mahkemelerde ya da işlerdegörevlendirilemeyecek.

CMY’de düzenlenen gözaltı süresi 24 saatten 48saate çıkarılacak ve gözaltına alınan ya da gözaltı süresiuzatılan kişinin durumu cumhuriyet savcısının emriyleyalnızca bir yakınına bildirilecek. Böylece “gizligözaltıların” önü açılacak.

TCY’de düzenlenen“devletin güvenliğine” ve“anayasal düzene” karşı işlenen tüm “suçlar” içintutuklama süresi iki katına çıkarılacak. Bumahkemelerde açılan davalara adli tatilde de bakılacak.Ayrıca “güvenliğin sağlanması” bahanesiyleduruşmanın başka bir yerde yapılması kararıverilebilecek. Yeni kurulacak “terör mahkemelerinde”savunma hakkı da kısıtlanabilecek.

Arınç biat bekliyor

Dinci gerici AKP hükümetinin Başbakan YardımcısıBülent Arınç, “kaldırılması” tartışılan Özel YetkiliMahkemeler hakkında açıklamalarda bulundu.

Özel Yetkili Mahkemeler’in kaldırılmasına ilişkinArınç, “Özel yetkili mahkemeler isim olarak kalkıyor.Ancak belli suçların soruşturması ve kovuşturmasınıyapmakla ilgili, birden fazla yargı çevresini ilgilendirenmahkemeler kurulacak. Özel yargılama usulü deolacak.” sözleriyle ‘ileri demokrasi’ bakışını da yansıttı.“Aslında özel yetkili mahkemelerin demokratik düzentam olarak işlemeye başladığında kalkması gerekir.”diyen Arınç bir yandan demokratik düzeninuygulanmadığını itiraf ederken diğer yandan“demokrasiyi” muhalefetin susturulması olarak ortayakoydu.

“KCK operasyonları” adı altında faşist baskı veterörün dozunu arttıran, binlerce Kürt siyasetçisinicezaevlerine tıkan gerici-faşist rejimin şefleri ilerici vedevrimci güçlerin biat etmesini istiyor. Arınç da, yenimahkemeleri de övmekten geri durmadı. Arınç, “Yenisistemde insan hakları biraz daha ön plana alınmışdurumda.” dedi. Arınç, kaba bir yüzsüzlük örneğisergileyerek, “her tahliyeden mutluluk duyduğu”nu dasöyledi.

ÖYM’lerin tabelasını değiştirip aynı hukuksuz veceza terörünü işletecek olan sermaye devleti için, “uzuntutukluluklardan rahatsızlık” riyakarlıktan başka biranlam taşımaz.

Page 8: SY Kızıl Bayrak 12-27

Güncel8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/27 *6 Temmuz 2012

2 Temmuz 1993’te Sivas’ta devlet eliylegerçekleştirilen katliamın 19. yıldönümünde Aleviörgütleri ile ilerici ve devrimci güçler bu yıl daalanlara çıkarak, katliamı ve katilleriunutmayacaklarını, hesap sormaya sevamedeceklerini haykırdılar.

Sivas’ta Ali Baba Cemevi önünde toplananbinlerce kişi, Bilim ve Kültür Merkezi olarakdüzenlenen eski Madımak Oteli binasının yaklaşık300 metre önünde polis barikatıyla karşılaştı. Polisbarikatı kitlenin zorlamasıyla aşıldı.2 Temmuz anmasına BDSP kızıl flamalar ve Sivas,Çorum, Maraş katliamlarını vurgulayan dövizlerlekatılım sağlarken Mücadele Birliği, ÖDP, ESP,SODAP, Kaldıraç, Halk Cephesi, DHF ve Partizan’ında aralarında bulunduğu ilerici ve devrimci güçlerinyanısına KESK üyeleri de yürüyüşte yer aldı.Eski Madımak Oteli önünde toplanan kitleye PSAKDGenel Başkanı Kemal Bülbül, Avrupa Alevi BirlikleriFederasyonu Başkanı Turgut Öker, KESK SivasŞubeler Platformu Dönem Sözcüsü, Alevi BektaşiFederasyonu (ABF) Genel Başkanı Selahattin Özelseslendi.

Konuşmalarda, Demirci Kawa’dan bugüne boyuneğmeyen, ilk isyanından beri mücadeleyi sürdürenKürtler selamlanarak “Yaşasın halkların kardeşliği”sloganı atıldı. Konuşmalarda ayrıca, KESK’e yönelik operasyonlaradeğinilerek KESK’li tutsaklarla dayanışma çağrısıyükseltildi.

Sanatçılar adına kürsüye çıkan Pınar Aydınlar damücadele çağrısı yaptı.

İstanbul’da ilerici ve devrimci güçler 1 TemmuzPazar günü Taksim’de yürüyüş gerçekleştirdi.Galatasaray Lisesi önünden Taksim TramvayDurağı’na gerçekleştirilen yürüyüş boyunca yapılankonuşmalarla katliamı unutturmama çağrısı yapıldı.BDSP, Devrimci Hareket, EÖC, PDD, TKP 1920 veKÖZ tarafından örgütlenen eylemde Kaldıraç veMücadele Birliği de katılımcı olarak yer aldı.

Alibeyköy PSAKD’nin 2

Temmuz anmalarına yüzlerce emekçi katıldı.Etkinliğin ilk günü açılış konuşması ve saygıduruşu ile başladı. Ardından PSAKD Eyüp Şubesisemah ekibi sahne aldı. 29 Haziran günügerçekleştirilen ilk gün programında Kibar Aslan,Enver Çelik ve yerel sanatçılar sahne aldı. Anmaetkinliğinin ikinci günü de açılış konuşması vesaygı duruşu ile başladı. 2. gün de semahgösterimi yapıldı. Program, müzik gruplarınındinletisi ile devam etti.

Gazi’de Yunus Emre Mahallesi’nde bulunanPir Sultan Abdal Cemevi Derneği, 2 Temmuzetkinliği yaptı. Katılımın yoğun olduğuetkinlikte çok sayıda sanatçı sahne aldı.

Kartal’da Ahmet Şimşek Koleji önündenKartal Meydanı’na gerçekleştirilen yürüyüşleSivas Katliamı lanetlendi. Bankalar Caddesi ve çaybahçelerinden geçen kitle meydana yürüdü.Meydanda, Sivas’ta katledilen 33 aydın ve sanatçışahsında tüm devrim şehitleri anısına saygı duruşugerçekleştirildi. Kurumlar adına yapılan basınaçıklamasının ardından eylem sona erdi.

Ankara’da miting için Toros Sokak’ta toplanıldı.Buradan kortejler oluşturularak Kolej Meydanınayüründü. Sivas’ta katledilenlerin aileleri veyakınlarının da katıldığı yürüyüş, Kolej Meydanı’ndasaygı duruşu ile devam etti.

PSAKD Genel Sekreteri Hasan Cem Yılmaz veSivas’ta katledilenlerin yakınlarından HikmetÖzkan’ın birer konuşma yaptığı mitingde, Sivas’takatledilen Gülsüm Karababa’nın ablası sanatçıZeynep Karababa ezgilerini paylaştı.

İzmir’de miting Alevi kurumları, yöre dernekleri,sendikalar ve siyasi güçlerin CumhuriyetMeydanı’nda toplanmaları ile başladı. 2. Kordan’dangerçekleştirilen yürüyüşte en önde “Madımakyanıyor! Unutmadık unutturmayacağız!” ve “AleviBektaşi Federasyonu” pankatlarıyla ABF bileşenleriyer aldılar. Sümerbank önünde yapılan miting saygıduruşunun ardından, açıklama okunarak bitirildi.

Gültepe’de EGE Kars Dernekleri Federasyonu(EGE KARSFED) ve Gültepe Halkevi tarafındandüzenlenen eyleme BDSP de destek verdi.Çınartepe Son Durak’ta başlayan meşaleliyürüyüş KARFED’in önünde son buldu. Buradabir dakikalık saygı duruşu gerçekleştirildi.Ardından ise kurumlar adına basın metniokundu. Yerel bir şairin okuduğu şiirlerle eylemson buldu.

Güzeltepe’de Uğur Mumcu Parkı’ndatoplanılmasının ardından yürüyüş başladı.Sivas’ta katledilenlerin resimleri vemeşalelerin taşındığı yürüyüş KasaplarMeydanı’nda basın açıklamasıyla devam etti.Saygı duruşunun ardından Tekirdağ F TipiCezaevi’nden “Özgür Tutsaklar” adına gelenmektup okundu. Alevi Yol KültürDerneği’nin bağlama ekibi türkülerle müzikdinletisi verdi. Bağlama ekibinden sonraAlevi Yol Kültür Derneği’nin tiyatro ekibi

“Ateş Çemberi” adlı oyununu sergiledi. Alevi Yol

Kültür Derneği Semah Ekibi’nin semahdönmesiyle etkinlik son buldu.

Buca’da 30 Haziran Cumartesi akşamı Buca’daCemevi ve PSAKD Buca Şubesi tarafından biryürüyüş organize edildi. Buca Seyfi DemirsoyHastanesi önünde başlayan yürüyüş Forbest’te sonbuldu.Yolun gidiş yönü trafiğe kapatılarak gerçekleştirilenyürüyüş boyunca yapılan ajitasyon konuşmalarıylaSivas Katliamı teşhir edildi ve katliamınsorumlusunun devlet olduğu vurgulandı. ForbestCaddesi boyunca da süren yürüyüş cadde girişindeson buldu. Burada kısa bir anma yapıldı. Ardındaneylem komitesi adına bir açıklama okundu.

Karşıyaka’da İzban’da buluşularakgerçekleştirilen yürüyüşün en önünde semahkıyafetleri, meşaleler ve saz ile semah ekibi yer aldı.Yürüyüş Karşıyaka İş Bankası önünde son buldu.Saygı duruşu ve basın açıklamasının ardından eylembitirildi.

Menemen’de 29 Haziran Cuma günü 2 Temmuzanması gerçekleştirildi. Cem Evi’nde gerçekleştirilenetkinlik saygı duruşuyla başladı. Ardından dernekbaşkanı bir konuşma yaptı. Ardından Sivas katliamıile ilgili şiirler okundu. Şiirlerden sonra belgeselgösterimi yapıldı. Belgeselin ardından da müzikdinletisi yapılarak etkinlik sona erdirildi.

Bursa’da “AKP’nin karanlığına karşı Sivas’ınışığını büyütelim” pankartı arkasında toplanan kitleKent Müzesi’ne yürüdü. Burada yapılan saygıduruşunun ardından, açıklama okundu. Açıklamanınardından bir şiir okunurken, eylem Sivas’takatledilenler için söylenen türkülerle sona erdi.

Balıkesir-Burhaniye’de kütüphane önündetoplanan kitle, Atatürk Meydanı’na yürüdü. Meydandasaygı duruşu yapılarak, açıklama okundu.Konuşmanın ardından yerel bir ozanın söylediğitürkülerle eylem sona erdi. Eyleme yaklaşık 800 kişikatıldı.

Muğla’da Fethiye Demokrasi Güçleri Platformu,Fethiye Kültür Merkezi’nin önünde basın açıklamasıgerçekleştirdi. Sivas Katliamı’nda şehit düşenlerinresimlerinin bulunduğu pankartın açıldığı basınaçıklamasında, şehitler için saygı duruşu yapıldı.

Katliamcı devletten hesap sorma çağrısı...

“Sivas’ın hesabı sorulacak!”

2 Temmuz 2012 / Izmir

1 Temmuz 2012 / Taksim

Page 9: SY Kızıl Bayrak 12-27

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/27* 6 Temmuz 2012

BDSP birçok yerde yaptığı anma ve eylemlerleSivas Katliamı’nı unutturmayacağını, katillerdenhesabı emekçilerin soracağını haykırdı.

İstanbulEsenyurt’ta anma ve katliamı protesto etkinliği 30

Haziran Cumartesi Esenyurt Depo’da gerçekleştirildi.Polisin bir gün öncesinde etkinliği provoke etmek içinestirdiği teröre ve faaliyeti engelleme girişimine,yüzlerce emekçinin katıldığı anmayla yanıt verildi.Depo Kapalı Cadde girişinde toplanan kitle Sivas’takatledilenlerin resimleri taşındı. Yürüyüş boyuncakızıl flamalar 7’den 70’e birçok işçi ve emekçininellerinde dalgalandı.Yürüyüş kolu cadde sonunageldiğinde kitle marşlar ve türkülerle karşılandı.Etkinlik alanına gelinmesiyle program başlatıldı. İlkolarak başta Sivas’ta katledilenlerin olmak üzereeşitlik ve özgürlük mücadelesinde ölümsüzleşen tümdevrim ve sosyalizm şehitleri anısına saygı duruşunageçildi. BDSP ve Esenyurt İşçi Kültür Evi adınayapılan konuşmanın ardından program semahgösterimi ile devam etti. Örnek Cemevi SemahEkibi’nin sunduğu gösterim ilgiyle izlendi. Semahekibinin ardından Esenyurt İşçi Kültür Evi Tanyeri Şiirve Müzik Topluluğu sahne aldı. Okunan kavgaşiirlerinin sonrasında türküler ve marşlar hep birağızdan söylendi. Aliye Fişenk ve Cem Öncü’nünseslendirdiği türkülerle devam eden etkinlikte, SivasKatliamı’nı ve katliamcı devletin kimliğini teşhir edensinevizyon gösterimi yapıldı.

Şahintepe’de gerçekleştirilen yürüyüşte“Dersim’den Sivas’a, 19 Aralık’tan Diyarbakır’akatleden sermaye devletidir!” pankartı taşındı.Ajitasyon konuşmalarıyla işçi ve emekçilerkatliamlara karşı devrimci mücadeleyi yükseltmeyeçağrıldı. Mahalleden emekçilerin de destek verdiğiyürüyüşün ardından Cumartesi pazarı girişinde BDSPadına açıklama yapıldı.

Sefaköy’de “Pir Sultan’dan Sivas’a asan da yakanda aklayan da sermaye devletidir!” şiarıylagerçekleştirilen anma, 1 Temmuz Pazar günü Sefaköyİşçi Kültür Evi’nde yapıldı. Anma etkinliği Sivas’takatledilen 33 kişi şahsında yapılan saygı duruşu ilebaşladı. Ardından BDSP’nin Sivas Katliamı ile ilgilihazırladığı sinevizyonun gösterimine geçildi. EtkinlikSefaköy İşçi Kültür Evi Şiir Topluluğu’nun şiirdinletisi ile devam etti. Okunan şiirlerden sonra BDSP

adına bir konuşma gerçekleştirildi ve anmasonlandırıldı.

İkitelli’de anma 30 Haziran Cumartesi günüDostluk Parkı’nda yapıldı. Etkinlik Sivas’ta katledilen33 aydın ve sanatçı şahsında saygı duruşu ile başladı.Etkinlik Sefaköy İşçi Kültür Evi Şiir Topluluğu’nunşiir dinletisi ile devam etti. Şiir dinletisinin ardındanBDSP adına bir konuşma gerçekleştirildi. Konuşmanınardından BDSP’nin Sivas Katliamı’nı ile ilgilihazırladığı sinevizyon izlendi.

Maltepe’nin Gülensu Mahallesi’nde anma etkinliğigerçekleştirildi. Gülensu Muhtarlığı’nın üstündekialanda gerçekleştirilen etkinlikte ilk olarak BDSPadına bir konuşma yapıldı. Konuşmanın ardından,Grup Meyman sahneye çıkarak türkülerini seslendirdi.Şehitler için saygı duruşunda bulunuldu. Saygıduruşunun ardından, BDSP tarafından hazırlanan 2Temmuz sinevizyonunun gösterimi yapılarak anmasonlandırıldı.

Dudullu’da 28 Haziran Perşembe akşamı YeniÇamlıca Mahallesi’nde emekçiler Sivas Katliamı’nılanetledi. Etkinlik sunum konuşmasıyla başladı.Ardından 2 Temmuz’da yanarak can verenler şahsında,Pir Sultan’lardan Şeyh Bedreddin’lere isyan ateşiniharlayan, devrim sosyalizm mücadelesinde şehit düşendevrimciler için saygı duruşu gerçekleştirildi. Saygıduruşunun sonrasında 2 Temmuz Sivas Katliamı’nadair yazılan şiirlere yer verildi. Şiir dinletisinden sonrasinevizyon gösterimi gerçekleşti. İlgiyle izlenensinevizyon gösteriminin bitiminde BDSP temsilcisikatliamı lanetleyen ve katliamın gerçek yüzünüanlatan bir konuşma gerçekleştirdi. Son olarak MusaKurt türküleriyle etkinlikte yer aldı.

Tuzla’da 28 Haziran’da gerçekleştirilen etkinliğigünler öncesinden provoke etmeye çalışan Tuzlapolisi yine iş başındaydı. Aydınlı Merkez Parkı’nıngiriş kısımlarına ve merkeze yığınak yapan Tuzlapolisi, etkinliğe gelmeye çalışanlara ve katliamılanetlemeye gelen emekçilere korku salmaya çalıştı.Etkinlik, sermaye devletinin katliamcı geleneği teşhiredilerek başladı. Şiir dinletisi ile devam edenetkinlikte konuşmalar yapıldı. Etkinliğe katılanemekçiler 2 Temmuz’da Sivas’ta olmaya çağrıldı.

Gebze’de anma 29 Haziran akşamı EmekMahallesi’nde gerçekleştirildi. Saygı duruşuylabaşlayan etkinlik programı, Grup Yarın’ın sahnealmasıyla devam etti. BDSP temsilcisininkonuşmasının ardından, devrimci şairlerin şiirlerindenoluşan kısa bir şiir dinletisi gerçekleştirildi. Dinletininardından Sivas Katliamı’nı anlatan sinevizyongösterimine geçildi.

AnkaraAnkara’da anma etkinliği 29 Haziran Cuma günü

Tekmezar Hacı Bektaşi Veli Parkı’nda gerçekleştirildi.Anma programı açılış konuşmasıyla başladı. Açılışkonuşmasının ardından Mamak İşçi Kültür Evi ŞiirTopluluğu hazırlamış oldukları dinletiyi sundular.Ankara’da direnişte olan TOGO işçileri kürsüyeçıkarak konuşma yaptılar. Ardından BDSP kürsüdensöz aldı. Sahneye çıkan Umut Yurdusar ve YeterSarıateş hazırladıkları türkü ve deyişleri seslendirdiler.Anmada şair-fotoğrafçı Mehmet Özer’in hazırlamışolduğu “Sesini Yitiren Şehir: Sivas” adlı katliamöncesi ve sonrasında yaşanları anlatan belgeselgösterimine geçildi. Belgesel gösteriminin hemenardından Kızıl Bayrak gazetesi adına bir konuşmagerçekleştirildi. Anma programı Mamak İşçi KültürEvi Müzik Topluluğu’nun hazırlamış olduğu dinletiylesonlandı.

BDSP’den 2 Temmuz eylem veetkinlikleri

Çorum Katliamı’nın 32. yıldönümünde Çorum’da gerçekleştirilen yürüyüşle devlet katliamları lanetlendi. Alevi Kültür Merkezi’nin çağrısıyla gerçekleştirilen anma etkinliğine çok sayıda Alevi derneğinin ve

sendikanın yanı sıra ÖDP, HDK ve TKP’nin de aralarında bulunduğu ilerici güçler de katıldı. 3 Temmuz günü Çorum AKM İl Binası’nın önünden yürüyüşe başlayan kitle, Hürriyet Meydanı’na geldi.Mitingte Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Genel Başkanı Selahattin Özel konuştu. Ardından çeşitli Alevi

derneklerinin temsilcilerinin konuşma yaptığı mitingde, sanatçı Pınar Aydınlar da söz alarak katlimlarıunutmama, unutturmama çağrısı yaptı.

Çorum Katliamı lanetlendi

30 Haziran 2012 / Esenyurt

1 Temmuz 2012 / Sahintepe

1 Temmuz 2012 / Ankara

Page 10: SY Kızıl Bayrak 12-27

Güncel10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

4+4+4 eğitim sistemine geçiş doğrultusunda AKPhükümeti hazırlıklarını hızlandırıyor. Okulların tümüyeni sistem çerçevesinde yeniden düzenleniyor. Hangiöğrencinin, hangi okulda okuyacağına dair belirsizlik isehala sürüyor.

4+4+4 eğitim modeline yönelik eleştiriler ve tepkilerartarak devam ediyor. Eğitim emekçileri yeni sisteminiçeriği konusunda kaygılarını dile getiriyorlar. Ortayaçıkan belirsizliğe ve kesintili eğitime karşı öğrencivelilerinin de tepkisi artıyor. Kesintisiz 8 yıllık eğitimindevamı talebi doğrultusunda tepkilerini ortaya koyanvelileri ve eğitim emekçilerini yok sayan dinci-gericiAKP hükümeti ise 4+4+4 sistemi konusunda ısrarınısürdürüyor.

4+4+4 neler getiriyor?

4+4+4 ile ilköğretimin tümüyle paralı halegetirilmesinin önündeki engeller kaldırıldı. Böylecetemel eğitimin ticarileştirilmesinin önündeki yasalengeller temizlendi. Parasız eğitimin, eğitimin herkademesinde ortadan kaldırılması hedefi doğrultusundaAKP hükümeti elini güçlendirdi.

Zorunlu kademelendirmenin ilk aşamasındaöğrencilerin tümü aynı eğitimi alırken ikinci kademedenitibaren ise “mesleğe yönlendirme” adı altında 10yaşındaki çocukların seçmeli derslere yönlendirilmesiplanlanıyor.

4+4+4’ten önceki 8 yıllık temel eğitim sisteminde 5.sınıfı okutan tüm öğretmenler norm fazlası oldukları içinMilli Eğitim Bakanlığı’nın keyfiyetine göre başkagörevlerde görevlendirilebilecekler.

5 yaşındaki çocuğun hayal ve gerçeği birbirindenayırmakta güçlük çekebileceğine dair bilimsel saptamalarortada olduğu halde AKP hükümeti bilimsel gerçekleregözünü kapatıyor. Daha önceki 8 yıllık eğitim sistemindeeğitime başlamada en alt limit 72 ay iken, 4+4+4 eğitimsisteminde eğitime başlamada alt limit 60 aya indiriliyor.

4+4+4 eğitim sistemi ile “mesleki eğitim” adı altındaçocuk işçiliğine onay veriliyor. Aynı zamandakapitalistler meslek okulları açmaları karşılığındaödüllendiriliyor. Kapitalistlere öğrenci başına belli birmiktar paranın bütçeden verilmesinin yolu açılıyor.Böylece sermayeye yeni bir rant kapısı açılıyor.

Eğitimin kademeli ve kesintili hale getirilmesi ileemeğin daha da değersizleştirilmesinin önü açılıyor. Budoğrultuda dört yıllık eğitim sonrasında özellikle deerkek öğrenciler çıraklık eğitimi adı altında işgücüpiyasasına sürüleceklerdir. Tam da bu yasanınçıkmasından sonra çıraklık yaşının 11’e düşürülmesiçocukların ucuz ve niteliksiz işgücü olarak sermayeninemrine verilmek istendiğinin en açık göstergesidir.

4+4+4 eğitim sistemi ile öğrencilerin dört yıllık ilkkademeden sonra okuldan alınmalarının yoluaçılmaktadır. Bu durumda okullaşma oranında ciddidüşüşler yaşanacaktır. Okul dışı, “açık öğretim” sistemikız çocuklarını daha fazla etkileyecek, çocuk yaştaevliliklerde büyük bir artışa yol açacaktır.

Daha önce dershaneleri ortadan kaldırmaktanbahseden AKP hükümeti 4+4+4 sistemi ile öğrencilerindershaneye gidiş yaşının daha da düşmesinin önünüaçıyor. Birinci kademeden ikinci ve üçüncü kademeyeyönelen çocuklar daha iyi bir okula yerleşmek için

dershanelere yöneleceklerdir. Özel ders alan çocuk sayısıda artacaktır. Böylece eğitimin metalaştırılmasının enrafine örneği olan dershane tekelleri için yeni ve dahabüyük bir kazanç kapısı açılacaktır. Ayrıca her veliçocuğunu dershaneye gönderemeyeceği için eğitimde varolan fırsat eşitsizliği daha da büyüyecektir.

4+4+4 eğitim sistemi ile AİHM ve Danıştay’ınkararlarına rağmen zorunlu din derslerini kaldırmayanAKP hükümeti, zorunlu din dersinin yanına seçmeli dindersini de ekliyor. Bütün okullarda ikinci kademedeArapça, Fıkıh ve Kuran dersleri konularak temeleğitimde fiilen imam hatip modeline geçilmek isteniyor.Böylece AKP hükümeti “dindar gençlik” hedefinigerçekleştirmek istiyor.

4+4+4 eğitim sistemi aynı zamanda kapitalistler içinbüyük fırsatlar sunuyor. Zira bu sistemle veliler veöğrenciler müşteriye dönüştürülüyor. Eğitimin herkademesinde kapitalistlerin aldığı pay maksimizeediliyor. Eğitim sermayenin ve dinci partinin hedefleridoğrultusunda yeniden düzenleniyor.

Piyasacı-gerici eğitime dur demek içinmücadeleye!

Genelde kapitalistlerin, özelde ise AKP hükümetininbeklentilerine yanıt vermek için yasalaştırılan 4+4+4eğitim sistemine karşı mücadelenin önemi yadsınamaz.İşçi ve emekçiler eğitim hakkından herkesin eşityararlanması, anadilde eğitimin önünün açılması,eğitimin kapitalistlerin aşırı kar hırsına ve dinci partininsiyasal hedeflerine göre değil, bilimsel veriler vetoplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda düzenlenmesi içinmücadele ateşini büyütmelidirler. İşçi ve emekçilerzorunlu din dersi uygulamasına son verilmesi, farklı dinve kültürlere yönelik ayrımcılığın son bulması taleplerinesahip çıkmalıdırlar. Ayrıca demokratik, laik ve bilimseleğitimin önündeki engellerin kalkması yolundamücadeleyi yükseltmelidirler.

Tüm sorunların olduğu gibi, eğitim sistemindedünden bugüne yaşanan ve 4+4+4 eğitim sistemi ileayyuka çıkan sorunların kaynağı da burjuvazinin sınıfiktidarıdır. Bu sorunların kalıcı çözümünün yoluburjuvazinin sınıf iktidarına karşı verilecek devrimcisınıf mücadelesinden geçmektedir.

4+4+4 yasasına yönelik tepkiler sürüyor...

Gerici-piyasacı eğitimsistemine karşı mücadeleye!

Veliler 4+4+4’e öfkeli

İstanbul’un çeşitli semtlerinde bulunanokullardan biraraya gelen veliler 4 Temmuz günüİstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yürüyüş yaptı.

Gazetemize konuşan veliler, 4+4+4’e tepkilerinidile getirdi.

Hatice Remziye (Öğrenci velisi): Torunlarım için,çocuklarımın geleceği için yürüyorum. AKP tümülkeyi karanlığa götürüyor. Buna karşı yürüyorum.Öncelikle geleceğimiz için yürüyoruz. Okulumuz merkezi bir okul ve dört mahalleyehizmet veriyor. Bir tarafına yeni okul yapıldı. Küçükiki katlı bir yer yapıldı. Burayı İmam Hatip’everiyorlar. Ortasına paravan koyacaklarını veya telçekeceklerini söylüyorlar. Çocukları birbirlerindenayıracaklarını söylüyorlar. İmam Hatip yapılan bütünokullar merkezi okullardı. Bizim bölgemiz demokratbir bölge olduğu ve AKP’ye oy çıkmadığı için bubölgeyi seçti. Türkiye genelinde 450 okul seçildi veİmam Hatip yapılmak isteniyor.Fiilen baskı uyguluyorlar. Kaymakamlığa imzalargötürüldü ama bu imzalar kabul edilmedi.Uygulamayı zorla hayata geçiriyorlar. Üzerimizdebüyük bir baskı var. Bu mücadelemizi kazananakadar aynı şekilde sürdüreceğiz.

Hatice Akçay (Öğrenci velisi): Kızım da aynıokulda okuyor. “En iyi okul, yakın olan okuldur”sloganıyla çıktı ortaya. Biz de e-kayıt sistemiyleçocuğumuzu okula gönderdik. Kızım 2. sınıfa yenigeçti ve şimdi öğreniyoruz ki okul İmam Hatipyapılmış. Peki ben çocuğumu nereyegöndereceğim? 4+4 şimdi okul. 9 yaşındakiçocuğumu 5 kilometre ötedeki başka bir okula nasılgöndereyim? Beni mağdur ediyorlar. Okulgerekiyorsa ve ihtiyaç varsa devlet yeni okul yapsın.Veliler olarak bir sürü masraf yaptık. Okulumuzunİmam Hatip’e dönüştürüldüğünü internet üzerindenöğrendik. Sonuna kadar buradayız. Tüm velileriyanımızda bekliyoruz. Çağdaş bir eğitim istiyorsakherkes burada olmalı.

Erdal Altıntaş (Öğrenci velisi): Zekeriya Güçerİlköğretim Okulu’nda iki çocuğum okuyor. İlktepkimizi, Kartal Kaymakamlığı’na 1500 kişiylebirlikte yürüyerek gösterdik. Basına da yansıdı bueylem. Çağdaş eğitim için bu uygulamaya izinvermeyeceğiz. Sonuna kadar mücadelemizisürdüreceğiz. Bu bir ihtiyaç değildir. Çünkü bizim 2kilometre yakınımızda Kartal Anadolu İmam HatipLisesi var. Altında Çağrı Marketleri var. Orayaortaokul kısmını yapıp güzel bir şekilde devamettirebilirlerdi. Oradaki okula bir şey söylemiyoruz.Mahallemizdeki üç okulu onlara vermeyeceğiz.Hiçbirimizin görüşleri alınmadı. Kartal KaymakamıNuh Mete Beyefendi siyasi bir partinin yöneticisigibi, mülki amir olduğunu unutarak “okulunuzu sizbulun kirasını da siz ödeyin” diyor. Biz o okulundolabını, akıllı tahtasını biz veliler yaptık. Fatihprojesiyle şöyle yaptık böyle yaptık demekliolmuyor. Gelsin bize sorsunlar. Devlet hiçbir zamanbize vermedi, biz kendimiz aldık. Bizi zorladılar.Oturduğumuz bölge Alevilerin yoğun olarakoturduğu bir bölge. Hatta dalga geçer gibi okulunadının, dalga geçer gibi Hacı Bektaşi Veli İmam HatipLisesi olacağı söyleniyor. Zaten Başbakan, dindar birnesil yetiştirmek için ilk adımları atıyor. Doktor,avukat, savcı da olsa İmam Hatip’ten mezun olsun.Her şeyin, kendi istekleri yönünde olmasınıistiyorlar.Velilerin hepsi bu sorunla yüzleşecekler. Birliktenkuvvet doğar. Biz okulumuzu vermeyeceğiz. Herkesiyanımızda görmek istiyoruz. Biz okulumuzuvermeyeceğiz.

Page 11: SY Kızıl Bayrak 12-27

İş cinayetleri Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/27* 6 Temmuz 2012

En az 59 işçinin can verdiği Haziran ayınınardından Temmuz’un ilk günlerinde de iş cinayetleridurmadı. Çeşitli illerde yaşanan iş cinayetlerindeişçiler katledildi.

Maden ocağında göçük

Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde özel kömürocağında meydana gelen göçükte mahsur kalan madenişçisi yaşamını yitirdi.

Gökçeler beldesindeki özel kömür ocağının eksi300 kodunda kömür ve toprak kayması sonucu göçükmeydana geldi. İşçilerden Temel Erbay, göçük altındakaldı.

Genç işçi katledildi

İzmir’de Ege Serbest Bölgesi’nde bulunan baharatfabrikasında 19 Haziran’da yaşanan iş cinayetinde, 6aydır elektrik kaçağı bulunan ve ihmal sonucuonarılmayan dikiş makinesi 21 yaşındaki FıratYıldırım’ın ölümüne neden oldu.

Fabrikada paketleme bölümünde çalışan 21yaşındaki Fırat Yıldırım’ın ölüm anı güvenlikkameralarınca saniye saniye görüntülenirken, gencinağabeyi Yıldırım Yıldırım, ihmal sonucu kardeşinikaybettiğini, sorumluların cezasını çekmesinidilediğini söyledi.

İş cinayeti “geliyorum” dedi

Aynı bölümdeki arkadaşı Selahattin Arda’nınçalıştığı makinenin tutukluk yapması üzerinearkadaşının makinesine bakmak isteyen FıratYıldırım, dikiş makinesine dokunduğu sırada elektrikakımına kapıldı. Yere düşen Yıldırım’ı görenarkadaşları genci dışarı çıkarıp, sağlık ekiplerini aradı.Çağrı üzerine gelen acil yardım ekiplerinin yaptığıkontrolde Yıldırım’ın öldüğü belirlendi.

İşçi ‘iki kez’ katledildi

Edirne’nin Keşan ilçesinde yaşanan iş cinayeti,güvencesiz ve kölece çalışma koşullarının yanındaarama-kurtarma faaliyetlerinden yoksunluğun yolaçtığı sonuçların boyutunu bir kez daha gösterdi.

İnşaat çalışmaları süren TOKİ Konutları’nda,taşeron firmada çalışan Cengiz Demirel, kanalizasyonborusu döşemek için girdiği 4 metre derinliğindekiçukurda kayma nedeniyle toprak altında kaldı. Bununüzerine, şantiyede çalışan işçiler Demirel’i kendiçabaları ile kurtaramayınca, iş makinesindenyararlanmak istedi.

Kepçe operatörü, iş makinesiyle toprağı kazmakistediği sırada Cengiz Demirel’in başı kepçeyesıkışarak koptu. Demirel, olay yerinde feci şekilde canverdi.

Okul inşaatı çöktü

Hatay’ın İskenderun İlçesi’de bir okul inşaatınınçökmesi sonucu 3’ü ağır 8 işçi yaralandı.İskenderun’un Sarıseki Beldesi’nde yapılan endüstrimeslek liseli inşaatında, kapılara beton dökümüsırasında göçük meydana geldi. Enkaz altında kalan 8işçi yaralandı. Yaralı işçiler ambulanslarla İskenderunDevlet Hastanesi’ne kaldırıldı.

Sincan Organize’de patlamada

Sincan Organize Sanayi Bölgesi DökümcülerSitesi’ndeki Başak Alüminyum’da 3 Temmuz günübir patlama meydana geldi.

Patlamadan sonra, başta patronlar olmak üzere, buolaya karşı gösterilen duyarsızlık ise bundan sonraaynı olayın bir kere daha yaşanabileceğine yönelikşüpheleri arttırdı. Dökümcüler Sitesi’nde ve SincanOSB’de birçok fabrikada gerekli güvenlikönlemlerinin alınmadığı biliniyor.

İş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden aileler 1Temmuz günü 7. kez yaptıkları “Vicdan nöbeti”eylemi için Galatasaray Lisesi önünde buluştu.

TRT Türk çalışanı Işın Erçin’in sözcülüğündeyapılan bu haftaki eylemde Tuzla tersanelerindeyaşanan iş cinayetleri gündeme getirildi.

Tuzla tersanelerinde çalışırken hayatınıkaybeden işçilerden Sezai Demirel ve İbrahimLevent’in aileleri konuşma yaptılar.

18 yaşında iş cinayetinde ölen Sezai Demirel’inanne ve babası konuşma yaptılar. Sezai Demirel’inbabası ve Limter-İş Sendikası Genel SekreteriHakkı Demirel, kazanın yaşandığı tersanede hiçbirsağlık malzemesi ve ekibinin olmadığına dikkatçekerek, sigortasının da kazanın olduğu günyapıldığının altını çizdi.

İbrahim Levent’in eşi Ruhiye Levent, eşinin

çalışma saatlerinin belli olmadığını, ard arda 3 güneve gelmeden, bayram tatili, hafta tatili olmadançalıştırıldığını vurguladı. Eşinin 14 yıllık, tecrübelibir işçi olduğunu belirten Levent, eşinin ölümnedeninin doğru söylenmediğini, patronların,haklarında dava açılmaması için ailelere kan parasıdayattıklarını belirtti.

Eylemde Davutpaşa patlamasında yakınlarınıkaybeden iki aile de söz alarak, sorumlularıncezalandırılması için eylemleri sürdürdüklerini veherkesin destek olması gerektiğini belirtti.

Ailelerin eylemine katılım sağlayan İstanbulİşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi bileşenleri de,Haziran ayı iş cinayetleri raporunu kamuoyuylapaylaştılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Cahillik değil, kar hırsı öldürüyor

İş cinayetleri Temmuz’dada sürüyor...

İşçilere ölümsermayeye koruma

Aylardır tartışılan ve geçtiğimiz hafta meclisteyasalalşan “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı” ilesermaye devleti işçilerin değil, sermayeninçıkarına ve patronların işlerini en güvenceli şekildeyapabilmesini sağlayacak koşulları yartmış oldu.Adının işçi sağlığı olarak değiştirilmesi teklifi bilegeri çevrilirken, bu geri çevirmeyle esasındaamaçlananın işçi sağlığı olmadığı, iş sağlığı olduğubeyan edilmiş oldu.

Son 10 yılda 10 bin işçinin iş cinayetine kurbangittiği herkesçe bilinmektedir. Kapitalist sistetminsömürü çarkları her gün bizlerin kanıyladönmektedir. Hiçbir güvencemiz olmadançalışıtırılırken, kum torbası yerine konup,kamyonetlerle işe götürülürken, sigortasız,güvenlik önlemleri alınmadan çalıştırılırken bizlerereva görülen bu koşullar kaderimiz olmamalı.Maden kazasının ardından Başbakan çıkıp bumesleğin kaderinde var dese bile bu kaderkapitalizmin bizlere dayattığı kaderdir.

Çıkartılan yasa aylardır parlatılıyor. 10 milyonişçiyi kapsayan eski yasanın yerine şu andakiyasanın 20 milyon işçiyi kapsayacağı, her işyerinde hekim ve sağlık uzmanı olması zorunluluğugetirildiği söylenerek işçilerin çıkarınaiyileştirmeler olduğu öne çıkartılıyor. Ancaksermayenin kendi üretiminin devamlılığını vedüzenini yaratmada ne tür bir rol oynayacağıbelirtilmiyor.

10 kişinin altında işçi çalışan yerlerde güvenlikönlemlerini devletin alacağı söylenerek patronlarakolaylık sağlanmaktadır. Ayrıca taşeron çalışmakonusundaki esneklikler ile yasa birçok işyerinihekim bulundurma zorunluluğunun dışunaçıkartmakta, sermayenin yükümlülüklerini devleteaktararak esasında bizelerin maaşlarından kesilenvergilerle bütün bunlar giderilmek istenmektedir.

Tüm bu yasal düzenlemelere, UİS kapsamındakiyasalarla, esnek-taşeron çalışma koşullarıylabakmak gerekiyor. Bu noktada yasanın uygulamaalanları esasında daraltılmış oluyor.

Meclisten çıakrtılaccak yasalarla işçileringüvenliğini almaya çalışmak zaten tam birhayaldir.

Yasanın görüşüldüğü esnada TBMM’ninkanalizyon çalışmasında çalışan bir işçi göçükaltında kalarak iş cinayetine kurban gitti. Meclis“bizim sorumluluğumuz yok” deyip, ASKİ’ninüstlendiği bir iş derken, çalışan işçinin taşeronfirmada çalıştığı ve çalışmaya başladığı ilk günolayın yaşanması esasında meclisten çıkacakyasaların hiçbir hükmünün olmadığını gösteriyor.

Page 12: SY Kızıl Bayrak 12-27

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

Havayolu direnişindesorunlar ve görevler

Sermayenin işçi sınıfına yönelik kapsamlı sosyalyıkım ve kölelik saldırılarının sac ayaklarından biride hava işkolunda getirilen grev yasağı oldu. Buyasağın hayata geçirildiği dönemin fotoğrafınabakıldığında, grev yasağının sınıfın bütününe dönükbüyük bir darbe olduğu daha net görülüyor.Grev yasağı, sermayenin Ulusal İstihdam Stratejisiadı altında kapsamlı saldırılar uygulamaya çalıştığıbir evrede devreye sokulmuştur. Böylelikle sınıfınelleri kolları bağlanarak hareket alanı daraltılmak vesaldırı dalgasına karşı boyun eğmesi istenmektedir.AKP hükümeti eliyle gündeme getirilen ve meclistengeçirilerek yasalaşan grev yasağı, bu zorbalığa tepkigöstererek iş bırakan THY işçilerinden 305’inin iştenatılmasıyla asıl anlamını bulmaktadır. Bu yolla THYyönetimi ve dinci-gerici AKP hükümeti, özeldehavayolu işçilerine genelde ise tüm sınıfa önemli birmesaj vermiştir.

29 Mayıs’ta 200’ü aşkın uçak seferinin iptalineneden olan ve THY yönetimini paniğe sürükleyen işbırakma eylemi, böylesine büyük bir saldırıya karşıilk elden gösterilen tepki açısından oldukçaanlamlıydı. Ne var ki, bu ilk tepkinin ardından baskıve zor yöntemiyle havayolu işçileri sermaye ve onunhizmetindeki hükümet tarafından açıkça tehdit edildi.İşten atma saldırısı devreye sokularak havayoluişçilerine, “Direnmeyin, direnirseniz sonunuz buolur” mesajı verildi. İşten atmaların hemen ardındangündeme gelen havayolu direnişi de gerici-faşistrejimin bu baskı ve zor politikalarına karşı çakılmışbir kıvılcımdı. Buradaki direnişin kazanımlasonuçlanması veya sermayenin cepheden saldırısınınpüskürtülmesi de sınıf güçlerine moral ve güvenverecekti.

Ancak aradan geçen bir ayı aşkın zaman dilimindehavayolundaki mücadelenin seyri, gelişen bir grafikizlemedi. Her ne kadar saldırının birebir muhatabıolan THY işçileri, havalimanını direniş alanınaçevirmeye çalışsalar da bu çabalar yeterli sonuçlarüretemedi. Bu tablo, işçilerin birlik sorununu vebirleşik mücadeleyi örgütleme görevini de tümyakıcılığıyla dışavurdu.

Şimdiye kadar havayoludirenişi birçok sendika,meslek örgütü, demokratikkitle örgütü ile ilerici vedevrimci kurum tarafından ziyaretedildi. Destek ziyaretleri yer yerkitlesel eylemlere de sahne oldu.Şimdiye kadar böylesi bir eylempratiği içerisinegirmemiş havayolu işçileri içinbu durum farklı bir düzeyiifade etse de güçlü ve hedefenet adımlarla ilerleyen birmücadele hattı örülemedi. Bununen büyük sorumlusu halen Hava-İşyönetimidir. Grev yasağınınuygulanması sürecinde Hava-İşyönetiminin THY işçilerinieyleme sokmaktaki titrekliğidireniş sürecine de yansıdı. Dünyanınen büyük havayolu şirketlerinden biriolan THY’nin işçi düşmanlığı sonuçalıcı eylemlerle teşhir edilemedi.Basın açıklamalarında ve

eylemlerde yapılan konuşmalarda bilindik bir tarzdaesildi, gürlendi. Ama buradaki iddialı lafların altısomut adımlarla doldurulmadı. Geriye, uluslararasıkonfederasyonlar, THY yönetimi ve hükümetleyapılan sonuçsuz görüşmeler ve grev yasağının düzenpartisi CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’netaşınması seçenekleri kaldı.

Gelinen aşamada ise, ilk günlerinde oldukçahareketli günler geçiren bu direniş, yalnızlaşma vesönümlenme yoluna girdi. Süreç içerisinde öne çıkan noktalardan biri ise, Hava-İş yönetiminin icraatlarına ve atıllığına karşıgeliştirilen “muhalif” söylemlerin düzeyidir.

Eleştiri silahının yapıcı ve sınıf mücadelesinigeliştiren bir şekilde kullanılmadığı koşullarda dönüpo mücadelenin kendisini vurabileceğinin en barizörneklerinden biri de “29 Mayıs Birliği”dir.Mücadelenin görevlerini yerine getirmek, havayoluişçilerinin iç birliğini sağlamak ve bu birliğisermayeye, hükümete ve THY yönetimine yöneltmekyerine yalnızca sendika yönetimiyle uğraşan buoluşum, direnişe ve mücadeleye sırtını dönereksermayenin yüzünü güldürmüştür.

“29 Mayıs Birliği”nin açıklamasının satıraralarınabakıldığında, yapılan eleştirilerin THY yönetimininekmeğine yağ süren cinsten olduğu görülüyor.Basın toplantısı düzenleyerek direnişe neden destekvermediğini açıklayan birlik, direnişin büyütülmesive geniş sınıf kesimlerine yayılması için herhangi biröneri getirmek bir yana “mağdur” söylemi altındadüzen temsilcilerine el avuç açmaktadır.Havayolu direnişinin sorunlarıyla ilgilenmeyip saltyönetim karşıtı bir anlayışla hareket etmek bugünsermaye ve hükümetin ekmeğine yağ sürmektenbaşka bir sonuç yaratmayacaktır.

Hava-İş yönetimi de dahil, sendikal bürokrasielbette teşhir edilmeli ve hedefe çakılmalıdır. İşçilerdöne döne sendikal bürokrasinin hamlelerine karşıuyanık olmaya çağrılmalıdır. Ancak sınıfsal bireksenden bakıldığında, bunun karşılığı hiç demücadeleye sırt dönmek olamaz. Sözkonusuoluşumun söylemleri ve meclis koridorlarında AKPşefleriyle yaptıkları görüşmeler, işçinin onurunu vekararlı direnişini ayaklar altına alan bir tutumdur.Böyle tutumlara prim verilmemeli ve bu tarz

anlayışlar da işçilerarasında teşhir edilmelidir.

Bugünün yakıcı görevi, grevyasağına ve işten atma saldırısına

karşı çok yönlü bir direniş ve mücadelehattı ortaya koymaktır. Tabanda

yürütülecek bir çalışma ve bunubütünleyecek bir örgütlenmeyle

sendikal bürokrasinin beklemeci vepasif tutumunu bir engel olmaktan

çıkaran, direnişin yayılması için sokakayağını daha güçlü

örgütlemeyi önünekoyan, direnişin

taleplerini işçi havzalarında,emekçi semtlerinde ve merkezialanlarda yaymayı hedefleyen

ve birleşik-militan bir sınıf hareketiyaratma hedefi ortaya koyan mücadele

hattının örülmesi oldukça önemlidir. D. Umut

Tarım Bakanlığı’ndaeylem

Türk-İş’e bağlı Tarım-İş Sendikası, üyelerininHak-İş’e bağlı Öz Orman-İŞ Sendikası’nageçirilmesine sessiz kal(a)madı.

Tarım Bakanlığı’nda çalışan ve Tarım-İşSendikası’na üye işçileri Hak-İş’e bağlı Öz Orman-İşsendikasına üye yapma girişimi doruk noktayaulaştı. Bir daire başkanının yazılı talimatıyla işyerinenoter getirileceği işçilere duyurulurken, 29 Haziransabah saatlerinde Bakanlık yemekhanesi, aynı dairebaşkanının talimatıyla açtırıldı ve noter içeriyesokuldu. Durumu haber alan Tarım-İş üyesi işçilerise, yapılanın hukuk dışılığına vurgu yaparak işyeriyemekhanesinden noteri uzaklaştırdı.

AKP’li bürokratlar eliyle gerçekleştirilen sendikadeğiştirme baskısına karşı Tarım Bakanlığı önündebir eylem gerçekleştirildi.

Eyleme katılan Türk-İş ağası Ergün Atalay ise estigürledi. “Suskunluğumuz efendiliğimiz yanlışanlaşılmasın. Gerektiğinde biz eylemin en alasınıyaparız.” diyen Atalay, “yetkililerle konuşacağız”mesajı verdi.

AKP eliyle gerçekleştirilen sendika değiştirmebaskısını eleştiren Atalay’ın sendikacılık dersivermesi dikkat çekti.

Tarım-İş Genel Başkanı Bedrettin Kaykaç da,“işverenin kucağında sendikacılık yapma anlayışınıprotesto ettiğini” belirtti.

Dalboy’un direnişisürüyor

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ndekeyfi biçimde işten atılan Dev Sağlık-İş Sendikasıİşyeri Temsilcisi Eyüp Dalboy’un direnişi sürüyor.

Hastane önünde kurulan direniş çadırındakibekleyişini sürdüren Dalboy’u sağlık işçileri, hastayakınları ve akademisyenler yalnız bırakmıyor.“Yeter artık! İşten atılan işyeri temsilcimiz işe gerialınsın!” pankartının asıldığı direniş alanında hergün 07.30-18.00 arasında imza standı açılıyor. İmzastandına destekler devam ediyor.

Ziyaretler sırasında rektörlüğün baskıcı tutumudikkat çekiyor. Hastane tamamen polisler ve özelgüvenlikler tarafından abluka altında tutuluyor.

Çapa taşeronişçilerinden eylem

Çapa Tıp Fakültesi’ndeki direnişlerini sürdürentaşeron işçileri, direnişlerinin 135. günündedekanlığa yürüdüler. İşçiler kendilerine dayatılansözleşmeyi imzalamayacaklarını belirttiler.

Dekanlık önünde oturma eylemi yapan taşeronişçileri adına açıklama yapan Kadir Ağsu, “İkişergünlük ihale ile işçi çalıştırılıyor. Yeni sözleşmeyle14 gün boyunca yedi ihale yapılacağını öğreniyoruzve bize dayatılan bu sözleşmeyi imzalamamızıistiyorlar. Şimdi soruyoruz: 3 aylık sözleşmelereitiraz ederken, Çalışma Bakanı 3 yıllıksözleşmelerden söz ederken, şimdi bize dayatılan‘ikişer günlük sözleşme’lere siz olsanız imza atarmısınız? Biz neden imza atalım?” dedi. Ağsu iştenatılma tehditlerine maruz kaldıklarını da aktardı.

İşçilerin eylem yaptığı sırada TAŞ-İŞ-DER BaşkanıGüneş Cengiz ile Dekanlık Sekreteri bir görüşmeyaptı. Görüşmenin sonunda, hastane amfisindeişçilerle görüşme yapılacağı öğrenildi.

Page 13: SY Kızıl Bayrak 12-27

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/27* 6 Temmuz 2012

Birleşik Metal-İş Sendikası Genel TemsilcilerKurulu, 30 Haziran 2012 tarihinde Gönen KemalTürkler Eğitim ve Tatil Sitesi’nde toplandı.

Ağırlıklı olarak emperyalist savaş ve işçi veemekçilere dönük saldırıların tartışıldığı kurul ilkolarak 2012 1 Mayısı’nın görüntülerinden oluşanbir sinevizyon gösterimiyle başladı.

350 kurul üyesinden 290’ının katılımıylabaşlayan kurulda, sinevizyon gösteriminin ardındaniki sunum gerçekleştirildi.

İlk olarak Kristal-İş Sendikası TİS Uzmanı CanŞafak, “DGM’yi ezdik, sıra MESS’te! / BüyükGrev 1977” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. ’77Grevini ayrıntılı bir şekilde anlatan Şafak’ınardından sözü Çalışma ve Toplum Dergisi GenelYayın Yönetmeni ve İş Hukuku Uzmanı Av. MuratÖzveri aldı.

Özveri, “Toplu Sözleşme, Grev ve LokavtYasası” ve “İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası”nda

yapılan değişiklikler üzerine kapsamlı bir sunumyaptı. Yasaları ve yasa değişikliklerini detaylarıylaanlatan Özveri, konuşmasını “İşçi hareketininyasaları tartışma lüksü yoktur, kendi yasalarımızıkendimiz belirlemeliyiz, güvence sokaktadır”diyerek sonlandırdı.

Ardından Birleşik Metal-İş Sendikası GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu açılış konuşmasınıyaptı. Kapitalizmi “Neo-liberalizm ilemuhafazakarlığın mutlu evliliği” olarak tanımlayanSerdaroğlu, eğitim ve sağlık hizmetlerinden doğalkaynakların kullanımına, imar planlarına kadar herşeyin daha fazla kar kazanmak için düzenlendiğinisöyledi. Kadın emeğinin ucuz iş gücü olarakkullanılması, emperyalist savaş ve çeşitli işkollarında taşeronlaştırmanın ve özelleştirmeninsonucu olarak yaşanan iş cinayetlerine de değinenSerdaroğlu, konuşmasını “2010-2012 MESS GrupToplu İş Sözleşmesi”nin başarıyla tamamlandığınıve “bu dönem yine bütün metal işçilerinin umuduBirleşik Metal-İş Sendikası olacaktır” diyereksürdürdü. Ayrıca, Ulusal İstihdam Stratejisi’ne,DİSK’in başlatmış olduğu kampanyaya da değindi.

Serdaroğlu’nun konuşmasının ardından sözütemsilciler aldı. Onlarca işyerinden temsilcinin sözaldığı bu bölümde, havayolu işçilerine dönüksaldırılardan, sendika-siyaset ilişkisine, grevfonlarından dayanışma ve hak grevlerine,emperyalist savaşa karşı somut adım atılmasındaneğitim faaliyetlerine kadar pek çok konu üzerinekonuşmalar yapıldı. BOSCH Rexroth’dan bir işçide söz alarak Türk-Metal’den Birleşik Metal-İş’egeçiş süreçlerini aktardı. Ardından, yapılantartışmalar ekseninde hazırlanan sonuç bildirgesiokundu. Sonuç bildirgesi oybirliğiyle kabul edildi.

Birleşik Metal-İş Sendikası Genel SekreteriSelçuk Göktaş da fabrikadaki sorunların şubeleraracılığıyla genel merkeze iletilmesini, fabrikalaradair bilgi deposunun sürekli olarakgüncelleştirilmesi gerektiğini söyledi. Kurul,Serdaroğlu’nun kapanış konuşmasıyla sona erdi.

Kurulda, Türk Metal çetesinin icraatları dateşhir edilerek “İnadına sendika, inadına DİSK!”sloganı atıldı. “AKP’ye kul, sermayeye köleolmayacağız”, “Faşizme karşı omuz omuza”,“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek”, “Yaşasınörgütlü mücadelemiz” sloganları atıldı.

TOGO direnişi mağazaönünde

Deri-İş Sendikası üyesi TOGO Ayakkabı işçileri 28Haziran günü İzmir Caddesi’ndeki mağaza önündebir araya gelerek oturma eylemi gerçekleştirdiler.

Çevik kuvvet ablukası altında gerçekleşeneylemde, işçiler konuşma yaptılar. Sendikalıolmadan önce patrondan çocuklarına süt dahialamadıkları için zam istediklerini söyleyen işçiler“Çocuk yaparken bana mı sordunuz” yanıtınıaldıktan sonra sendikalı olmaya karar verdiklerinianlattılar. İşçiler, bunun sonucunda da iştenatıldıklarını dile getirdiler. Bir işçi; “Aldığımız maaşürettiğimiz iki çift ayakkabının fiyatı kadar. Kendiyaptığımız ayakkabıların altında eziliyoruz. Sendikalıolarak onurlu bir şekilde çalışmak istiyoruz.” dedi.İşçiler getirdikleri maaş bordolarını sergilediler.

Deri-İş Örgütlenme Uzmanı Engin Çelik,direnişlerinde gerekirse 100-200 günü degöreceklerini belirtti. Konuşmasını “Kazanana kadardireneceğiz” diyerek sonlandırdı.

Eyleme, yoldan geçen emekçiler alkışlarla destekverdiler. TOGO işçilerini; BDSP, Belediye-İş, Alınteri,EMEP, İHD Ankara Şube, İMD, Özgürlük Girişimi,SDH, Tüm Bel-Sen ve UİD-DER de yalnız bırakmadı.

TOGO direnişi ziyaretlerle sürüyor

Direnişlerinin 65. gününü geride bırakan TOGOdirenişçi işçilerini 4 Temmuz günü EMEP ziyaret etti.Ziyarette söz alan EMEP İl Başkanı, “Mücadelenizmücadelemizdir” diyerek direnişe destek olduklarınıbelirtti. Ardından söz alan TOGO işçisi, “Biz buradadevletle mücadele ediyoruz. Gördüğünüz gibi çevikkuvvet yanımızda bekliyor. Bize destek verenherkese teşekkür ediyoruz” dedi.

EMEP üyeleri getirdikleri kolileri işçilere verdiler.TEKSİF üyeleri de getirdikleri dayanışma kolileriyledirenişe destekte bulundu.

Kızıl Bayrak / Ankara

Birleşik Metal’detemsilciler kurulu

Billur Tuz direnişisürüyor

Çiğli Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde kuruluBillur Tuz fabrikasında, sendikal örgütlülüklerinesahip çıktıkları için işten atılan Billur Tuz işçilerinindirenişi sürüyor.

Tek Gıda-İş Sendikası’na üye işçilerin direnişiitibariyle 190’lı günlere ilerliyor. Sendikalarına sahipçıktıkları, taşeron çalışmaya karşı durdukları içinişten atılan direnişçi işçilerin işe dönüşleriyle ilgilihenüz bir gelişme yaşanmazken hukuki süreç dedevam ediyor. İşçiler sonuç alıncaya kadar direnişedevam etmekte kararlılar.

Bu arada direnişçi işçiler, İzmir’de yapılaneylemlere katılarak direnişin sesini alanlarataşımaya devam ediyorlar. Direnişçi işçiler sonolarak 2 Temmuz Pazartesi günü Sivas Katliamı’nın19. yıldönümü nedeniyle yapılan anma yürüyüşünekatıldılar.

Kızıl Bayrak / Çiğli

30 Haziran 2012 / Gönen

30 Haziran 2012 / Gönen

Page 14: SY Kızıl Bayrak 12-27

Röportaj14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

Sınıf mücadelesinde özel bir önemi olan metalişkolu MESS Grup TİS süreci hazırlıkları başladı.2010-2012 Grup TİS sürecinde gösterdiklerimücadele kararlılığıyla MESS-Türk Metal ittifakındagedikler açan ve özgüven kazanan metal işçileri yenibir mücadele dönemine girdiler. Geçtiğimizdönemlerde Birleşik Metal-İş Sendikası’nda TİSuzmanlığı görevinde bulunmuş olan Kristal-İşSendikası TİS Dairesi Müdürü Can Şafak ileiçinden geçilen dönem, metal işçilerinin mücadelegeleneği ve grup TİS sürecinin yaratabileceği imkanve olanaklar üzerine konuştuk.

- Metal işkolunda 2012-2014 MESS Grup TİSsürecinin hazırlıkları başladı. Böylesi özel birsürece nasıl bir tablo içerisinde giriyoruz?

- Türkiye’de sendikal hareketin içerisinde bulunduğukoşullara baktığımızda, her bakımdan en sorunludönemini yaşadığını görüyoruz. Türkiye’desendikalaşma oranı yüzde 6, yüzde 3 bandında -ILO’nun açıklaması yüzde 3 gibiydi- görünüyor.Benim tespitlerime göre yüzde 5-6 görünüyor.Memur sendikalarını da dahil ederek yaptığımız birhesaplama sonucunda bu rakamlara ulaştık. İkinciolarak, sendikaların artık sadece birtakım köklüfirmalarda örgütlü olduklarını görüyoruz. Sözgelimi, Sabancı ve Koç’un firmalarında,Şişecam’da, çok uluslu şirketlerin Türkiye’dekikuruluşlarında, kamuda ve özelleştirilen bazıkurumlarda… Sendikalar çekirdek işgücünü temsileden tipik işkolu sendikaları özelliklerini taşıyorlar.Buna karşılık işçi sınıfının geniş katmanları taşeronfirmalarda sendikasız, her türlü güvenceden yoksunbiçimde çalışıyor. Bu kesimin, yüzde 6’nın dışındakikesim olduğunu düşünürsek milyonları buluyor. Buişçiler sendikalaşamıyorlar. Bunun üzerindedüşünmek gerekir. Bu konuda çok değerli çabalar var.Birleşik Metal’in bazı taşeron firmalardakisendikalaşma çabaları, Dev Sağlık-İş ve Nakliyat-İş’in birtakım çabaları var. Ne var ki sendikalarbirkaç örnek dışında taşeron firmalara giremiyorlar.

Sendikaların bu alana neden girmediğininaraştırılması gerekiyor. Sendikaların yeni döneme,değişen koşullara uyum sağlaması gerekiyor. Üretimbiçiminde birtakım değişiklikler oldu. Kitlesendikalarını örgütlerken fordist üretim ilişkileritemelinde örgütledik. Bugün bu durum değişti. Çokçeşitli bazlarda mücadele yürütebilecek -sendikalbirlik, işkolunda birlik tartışmalarına da bir başkaaçıdan bakmamızı gerektirebilecek- yeniyaklaşımların geliştirilmesi lazım. Çok geniş birözgürlük ortamı yaratılması gerekiyor. Sendikaların,her türlü sendikal modelin kurulabileceği koşullarınoluşturulabilmesini talep etmeleri gerekiyor. BunuTürk-İş ve Hak-İş zaten yapmıyor. Bunu DİSK deyapmıyor. DİSK de işkolu esasına göre örgütlenmeyeağırlık veren öneriler sunuyor. DİSK, işkollarınındevlet tarafından yasayla belirlenmesini önerdi.İşkolları devletin belirleyebileceği bir alan değildir.İşkollarını işçiler kendileri belirlerler. Sendikanın,hangi işkolunda faaliyet göstereceği kendi bileceğibir iştir. ILO’nun genel standartları da “Sendikalar,kendi faaliyet alanlarını kendileri belirler” der.Sendikalar mantalite olarak da özgürleşmeye çokyatkın ve hazır görünmüyorlar. Kendilerini bu kadaryetkin görmüyorlar ya da gerçek anlamda özgürlüğünne olduğunu kavrayabilecek bir teorik donanım henüzyok. Sendikalar, sendika politikaları açısından da enkötü günlerini yaşıyorlar.

Burjuvaziye bu kadarı da yetmedi. 1475 Sayılı İşKanunu’nun yerine 4857 Sayılı İş Kanunu getirildi.Bu değişimin amacı esnek çalışmanın oturtulmasıydı.Daha önceki İş Kanunu, işçiyi koruma ilkesinedayanan bir temele sahipti. Şimdi ise, işinkorunmasını savunan, esnek üretimi savunan bir İşYasası getirildi. Sermaye örgütleri bunu da yeterlibulmadı. Ulusal İstihdam Stratejisi’yle esnekliğindaha da yaygınlaşması, işkollarında daha daderinleştirilmesi çabaları var. ILO’nun zorlamalarıylasendika yasalarının demokratikleştirilmesi 12Eylül’den beri gündemde. Aradan geçen 30 yılarağmen hiçbir ilerleme yok. Toplu İş İlişkileriYasası’nın da işçi açısından ve sendikalar açısındanherhangi olumlu bir katkısı olmayacak. Ben buyasaya karşıyım ve sendikaların da bu yasanınönünde durmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkübu yasa çıktığında demokratikleşme talepleri deötelenecek. Egemen sınıflara yeni bir sözde değişimüzerinden savunma imkânı sağlayacak. Ne yazık kisendika hareketi genel olarak bunun da farkındadeğil. Bu durumun, Türk-İş’in umurunda olduğunuda sanmıyorum. Toplu İş İlişkileri Yasası temeldehiçbir şeyi değiştirmiyor.

Bu tasarıya baktığımızda görüyoruz ki yinesadece işyeri düzeyinde sözleşme yapmakzorundasınız. İşkolu sözleşmeleri yasak. Sendikalaryine işkolu esasına göre Türkiye çapında örgütlenmekzorunda. Onun dışındaki bütün örgüt biçimleri yasak.Toplu pazarlık prosedürü son derece detaylı,antidemokratik sınırlamalarla, tuzaklarla dolu. Grevinönünde bir dizi engel var. Bu antidemokratik engelleryeni yasada da korunuyor. Türkiye’de sendikalarınpenceresinden baktığımızda böyle bir tabloyla karşı

karşıyayız.

“Sendikal faaliyetler durduruldu”

- Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı tartışmalarımetal işkolundaki grup TİS sürecini nasıl etkiler?

- Türkiye’de sendikal faaliyetler durdurulmuşdurumda. Sendikaların en temel faaliyet alanı toplupazarlık ve Bakanlık 1 Ocak’tan bu yana sendikalarayetki vermiyor. 2011’den kalan müzakereler dışındatoplu pazarlık 1 Ocak’tan itibaren engellenmekte.Bunu daha önce 12 Eylül’de cuntacılar yapmışlardı.DİSK’in kapısına kilit vurmuşlar ancak Türki-İş’ebağlı sendikalar açık kalmıştı. Sendikamız Kristal-İş’in de bir süre faaliyetleri durdurulmuş veyöneticileri gözaltına alınmıştı. Ancak daha sonraTürk-İş’e bağlı sendikalar toplu pazarlık dışındakifaaliyetlerini sürdürmüşlerdi. Devletin sendikalarayaklaşımı açısından bugün ile 12 Eylül arasında çokda bir fark görmüyorum.

Sendikalar, Ocak ayından bu yana yaşanan busürece karşı herhangi bir arayış içinde de değiller.Sendikalar, toplu sözleşme yetkisi almadan,işverenlere toplu pazarlık çağrısı yapabilirler. Toplupazarlık hakkının doğrudan kullanılması biçimindebir çeşit sivil itaatsizlik önerilebilir. Kaldı ki,anayasa’nın 90. maddesi ve uluslararası sözleşmeleregöre sendikaların bunu yapması haklarıdır.Sendikaların, yasanın çıkmasını beklemeleriinanılmaz bir durumdur. Biz, cam işkolunda toplusözleşme yetkisini 1 Ocak’tan önce aldığımız içingrup sözleşmesi sürüyor. Metalde, yetki isteme süreci1 Ocak’tan sonraya rastladığı için MESS grubundayetki kimseye verilmiş değil. Halbuki bugünlerdegörüşmelerin başlamış ve sürüyor olması lazımdı.

MESS Grubu’nda Türk Metal, Birleşik Metal veÇelik-İş olmak üzere üç ayrı sendika var. MESSGrubu sendika rekabetinin hâkim olduğu, farklıözellikler taşıyan bir grup. Bu çerçevede MESSGrubu’nda işler daha zor. MESS, örgütlülüğünükoruyabilen bir işveren sendikası. MESS’in dışındakigruplarda toplu pazarlığın kapsamı bakımından çokciddi gerilemeler görüyoruz. Deri grubu azaldı,tekstilde çok dramatik bir düşüş yaşandı. Gıdaİşverenleri Sendikası’nın birkaç üyesi kaldı. Gruplaraçısından baktığımızda işveren sendikalarının genelolarak çözülmüş olduklarını görüyoruz. BuradaMESS grubunun yine bir ayrıcalığı var. MESS’teherhangi bir çözülme olmadı. TİSK’e baktığımızdaMESS’in dışında Kiplas var. Cam İşverenleriSendikası, Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikasıvar. Bizim örgütlü olduğumuz Şişecam dışında başkabir firma Cam İşverenleri Sendikası içerisinde yeralmıyor. Eskiden pek çok işverenin de içindebulunduğu bir sendikaydı. Buna karşılık MESS üyesayısını koruyor. Büyük bir işçi kitlesini kapsayan birgruba hakim.

MESS’in sınıfsal açısından baktığımızda da ayrıbir yeri olduğunu görüyoruz. Türkiye’de gruppazarlığı meselesinin ilk ortaya atıldığı 70’lerinbaşında MESS sınıf perspektifiyle kendi politikalarını

Kristal-İş Sendikası TİS Dairesi Müdürü Can Şafak ile MESS Grup TİS süreci üzerine...

“Yapılması gereken öncü vebelirleyici olmak”

Page 15: SY Kızıl Bayrak 12-27

ortaya koyuyordu. MESS işkolu sözleşmesinden yolaçıkarak grup sözleşmesini savundu, bunun savaşınıverdi. Grup sözleşmesinin işkolu sözleşmesinedönüşmesine yönelik politikalar oluşturdu. Bupolitikalara karşı ‘77 grevi örgütlendi, “grupsözleşmesine hayır!” ve “DGM’yi ezzdik, sıraMESS’te!” sloganının arkasında ise bir işçisendikasının, DİSK’in ve Maden-İş’in politikalarıvardı. Bir yanda MESS diğer yanda Maden-İş, politikkaygıları olan ve kendi çıkarları temelinde iki düşmankutuptular. MESS, meseleye ideolojik bakan bir sınıförgütü oldu her zaman. Onun için kolay çözülmüyor.

1980 cuntasının ardından 1983’te yeniden yasalarçıktı ve sendikal faaliyetler başladı. O dönemde Türk-İş’te birlik politikaları savunuldu. Bunun istisnasımetal işkoluydu. Metal işkolunda verilen referansTürk Metal değil Otomobil-İş’ti. 90’ların başındaDİSK açılıp Maden-İş ve Otomobil-İş sendikalarıbirleşip Birleşik Metal kurulduktan sonra yenidenDİSK faktörü ortaya çıkmış oldu.

“Asıl faktör cesaret”

- Bir önceki TİS sürecinde yıllar boyuncakanıksatılan bir ihanet çarkında ilk gedikler açılmışve bu çarkın nasıl kırılacağı gösterilmişti. Sizce,böyle bir sonuca ulaşılmasında en büyük etkenneydi? Daha ileriye gidilebilir miydi?

- Asıl faktörün cesaret olduğunu düşünüyorum.Birleşik Metal büyük bir cesaret gösterdi. Kolay birkarar değildi. Bu kararın ne kadar zor olduğunusendikacılar daha iyi anlarlar. Birleşik Metal’inMESS’teki mücadelesine baktığımızda, BirleşikMetal 2010 yılına kadar kendisini ‘kaya balığı’ olaraktanımlardı. Süleyman Üstün Hoca’nın tespitidir.Urfa’da Balıklıgöl’de kutsal balıklar yaşarlar. Bubalıklara herkes yem atar ve balıklar yemi kolaycaalmaya alışmışlardır. Bu yüzden son derece hantal vehımbıl balıklara dönüşmüşlerdir. Mücadele etmezler,sadece verilen yemi yerler. Belediye gölün dahadoğal bir görünüm kazanması amacıyla göle bir avuçkaya balığı atar. Kaya balıkları küçük ama olağanüstümücadeleci balıklardır. Kaya balıkları, atılan bütünyemleri kapmaya başlarlar. Böylece hımbıl balıklarda mücadele etmeyi öğrenirler. Kaya balığı gölühareketlendiren bir faktördür. Birleşik Metal birdönem kendisini kaya balığı olarak niteledi. Verdiğimücadeleyle işkolundaki hakları asıl yükselteninkendisi olduğunu söylüyordu. “Bizim mücadelemizolmasa MESS Türk Metal’e bu hakları da vermezdi.Bunun çok daha gerisinde metal işçisi çalışıyorolurdu” diyordu. Doğruydu. Ama işçiye bu tespityetmez. İşçi, tespitler yerine somut adım bekler. Bugörünmeyen bir başarıydı. 2010-2012 sürecindekideğişim tam da bu noktada oldu. Düşmanınınyenilmez olduğuna inanırsan, yenilmez olur!2010’daki değişim bu inancın yıkılmasıydı.Düşmanın da yenilebileceği fikri Birleşik Metal’degalebe çaldı. “Biz Türk Metal’in üzerinde, farklı birsözleşme yapabiliriz” inancı gelişti. Bu başarı benceburaya dayanıyor. Sendikal taktikler ve toplu pazarlıktaktiklerinden çok buraya dayanıyor. Buna çok değerveriyorum.

“Birleşik Metal öncü vebelirleyici güç olmalı”

- Bu birikim önümüzdeki TİS sürecine nasılyansır? Geçmiş grup TİS süreciyle karşılaştırırsakbu dönemki TİS’te metal işçileri payına avantaj vedezavantajlar nelerdir?

- Geldiği yere baktığımızda Birleşik Metal-İş’in,Maden-İş geleneği ile yıllardır DİSK’in karşısındaki

Otomobil-İş geleneğinin birleştiği bir ırmak olduğunugörürüz. 2005 yılında Birleşik Metal-İş’te birtoplantıda, DİSK ilkelerinden bahsettiğimde“DİSK’in ilkeleri değil sendikamızın ilkeleri”diyenler oldu. Gelenekler temelindeki bu ayrım artıkgiderek flulaşıyor. Ve artık bu ayrımı farketmek çokda kolay değil. Giderek yeni ve özgün bir BirleşikMetal-İş geleneği doğuyor. Bu geleneğin, böyle cesurbir karar üzerinden yürüyor olması işçi sınıfı hareketiaçısından çok önemli bir katkı getirecek. Kaya balığıhikayesi geçmişte kalmıştır. Bundan sonra BirleşikMetal’in yapması gereken şey, metal işkolunda öncüve belirleyici güç olmak, bunun mücadelesiniyürütmek, yöntemlerini araştırıp bulmak olmalıdır.Sendikanın 30 Haziran’daki genel temsilcilermeclisine katıldım, bu toplantıda AdnanSerdaroğlu’nun da bu yönde mesajları vardı.

Bir önemli nokta da Birleşik Metal’in MESS’tekiüye sayısının da artıyor olmasıdır. 2004-2005’tekigörüşmelere katıldığım günden bugüne MESS’tekiüye sayısı önemli artış gösterdi. Bu güç, nitelikliolduğu için metal işkolunda MESS’e karşı asıl güçolabilir. Bu güç, MESS-Türk Metal ittifakına karşıyeni bir koşul yaratabilir. Birleşik Metal’in bu gücüve cesareti var.

“Bosch’taki direnç yayılacak”

- Bosch’taki sendika değiştirme süreciönümüzdeki dönemki mücadeleyi nasıl etkiler? Budurum, basitçe bir sendika değiştirme midir?

- Bosch eskiden Maden-İş’te örgütlüydü.1970’lerde Çağdaş Metal-İş diye bağımsız birsendikada örgütlüydü. Bu sendikanın başkanı FehmiIşıklar’ın Maden-İş’e katılmasıyla bu fabrikalarMaden-İş’e geçti. Bu süreçten önce Maden-İş zatenburalara girmişti. Bosch, Coşkunöz, Mako, Renaultgibi fabrikalarla birlikte Bosch da Maden-İş’in elinindeğdiği bir fabrika. ‘77’deki büyük grevde Boschgreve çıkmıyor ama bu grevin müzakere sürecinekatılıyor. Bosch’un Birleşik Metal’e gelmesi,Bursa’daki Türk Metal hegemonyası ya da işgalininkırılabilmesi açısından ilk adım olabilir. Bugünbaşarılmaması için devlet-bakanlık elinden gelen herşeyi yapıyor. Burada önemli bir direnç başlamıştır vebu direnç dilerim kısa sürede Bursa’ya, Türkiyegeneline yayılsın. Bosch’ta yaşananlar, sadece sıradanbir sendika değiştirme olarak algılanmamalıdır. VeBosch’taki mücadelenin yanında olmak gerekir.Verilecek desteğin soyut değil açık ve somut birdestek olması önemlidir.

Bosch’un ve giderek Bursa grubunun MESS

sürecinde Birleşik Metal saflarında olması, BirleşikMetal’in işkolundaki öncü karakteri ve niteliğiaçısından çok önemlidir.

“Metal işkolu belirleyicidir”

- Metal işçisinin Maden-İş’ten günümüzemücadele deneyimleri üzerinden bakarsak izlemesigereken hat ne? Bu mücadele mirası bugüne nasıltaşınır?

-Metaldeki mücadele her zaman önemliydi.Bugün daha da önemli çünkü bunun dışındakimücadeleler daha tali kalmaya başladı. İşçi sayısıaçısından baktığımızda metal grubu diğer gruplarınçok üzerinde bir işçiyi kapsıyor. Özelleştirmelerlebirlikte kamunun giderek erimesi sendikal harekettekidengeler açısından farklılıklar getiriyor. Türk-İş’inetkisini giderek azaltıyor. Metal işkolundaki busüreklilik, istikrar, oransal olarak da metal işkolununetkisini arttırıyor. Metal işçisinin sektörden gelenfarklılıkları var. Amerika’daki metal işçisi deTanzanya’daki metal işçisi de, Türkiye’deki metalişçisi de kimi farklı ve özgün niteliklere sahiptir.İşkollarının işçiye kattığı farklılıklar var. Sıcakmücadeleye yatkın oluyorlar. Metal işkolununbelirleyici rolü, kapitalizm tarafından onaatfedilmiştir. Metal işkolunda çalışan işçilerinyapacağı çok şey vardır.

“İşçi sınıfı hareketi politikleşmeli”

- Metal işçisi, MESS-Türk Metal ittifakını yeresermek için ne yapmalıdır? Sınıf hareketinigeliştirme açısından imkan olanaklar nelerdir?

-Grup sözleşmeleri üzerinden geliştirilebilecekolan şeyler sınırlıdır. Grup sözleşmeleri, yaklaşık 150bin işçiyi kapsamaktadır. Burada asıl değiştirecekolan şey, işçi sınıfının bütünü üzerinden örgütlenmepolitikasını başarmaktır. Taşeronlarda çalışan işçikatmanlarının sendikalaşmasıdır. Bunun yollarınınbulunması gerekir. Bu olmadan, mevcut sendikalarlaalınacak yol sınırlı bir yoldur. 600 bin sendikalı işçivardır ama 25 milyon işçi vardır Türkiye’de.Buralardan kalkışmak gerekiyor. Taşeronlara nedengirilemiyor sorusunun yanıtı açık yüreklilikleverilmelidir. Ve işçi sınıfı hareketinin mutlakapolitikleşmesi gerekiyor. Sendikaların önünde politikbir önderlik olmazsa alınacak yol yine sınırlıdır. Buiki nokta son derece belirleyicidir.

Kızıl Bayrak / İstanbul

RöportajSayı: 2012/27* 6 Temmuz 2012.Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Page 16: SY Kızıl Bayrak 12-27

CMYK

İşçi sınıfı hareketinin 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

CMYK

İşçi sınıfını kazanabilmek öncelikle onu ortayaçıktığı koşullar içerisinde anlamayı ve kavramayıgerektirir. Diğer yandan da bugün politik öncü, tümbir faaliyetinin merkezini oluşturan sınıfın içinde,onun şu ya da bu parçasıyla ilişkili durumdadır.Ancak parçayla kurulan ilişki, bu ilişkinin bütüniçerisinde oynadığı rol ile gerçek anlamını bulur. Herçalışma-eylem bu kapsam içerisinde tüm sonuçlarınaulaşır-ulaşmalıdır. Eğer genel olarak işçi sınıfının şuya da bu parçasının hareketiyle değil de bir bütünolarak işçi sınıfının hareketiyle ilgileniyorsak, şu yada bu parçada olan, yerel ya da tekil her hareketibütünle bağı, bütüne etkileri ve bütünün geleceğibakımından taşıdığı anlam bakımındandeğerlendirebilmeyi başarmalıyız.

Kuşkusuz ki sözkonusu olan hareket içerisindekibir yapıdır. Bu ölçüde de bu yapıyı ve gelişmedinamiklerini ve eğilimlerini de yine bu devinimiiçerisinde kavramak gerekir. Ayrıca hareket halindekibu yapı homojen değildir. Birbirinden farklıeğilimleri ve yönelimleri olan farklı parçalardanoluşmakta, diğer taraftan da geniş gövde ise genelolarak durgundur. Hareketli olanı kavramak o nedenlene kadar kolaysa, bu geniş gövdenin durumunu, budurgunluktan harekete geçiş anını-harekete yatkınunsurlarını kavramak o denli zordur. Bu, harekethakkında kesin sonuçlar çıkarmakta, onun geleceğihakkında kesin şeyler söylemekten bizi alıkoyar, amabu yönde ortaya konulacak çaba ölçüsünde de harekethakkında işlevsel bir fikir oluşturmaya da o denliyaklaşmış oluruz. Diğer taraftan ise bu çabanınkendisi ile hareket hakkında düşünmeye yönelikilgiyi uyardığımız ölçüde de bir başka bakımdanamacımıza ulaşmış olacağız.

Sermayenin bitmeyen saldırganlığı

İşçi sınıfının durumunu sermaye ile mücadelesiiçerisinde değerlendirdiğimizde, güçler dengesibakımından sermayenin belirgin bir üstünlüğü olduğuaçıktır. Öyle ki ekonomik-toplumsal ve siyasal gücüelinde bulunduran sermaye zaten baştan üstün birkonumdadır. Siyasal ve ekonomik olanaklarını işçisınıfına karşı hoyrat biçimde kullanmaktadır. Elbetteişçi sınıfı örgütlenerek bu dengeyi bozabilir vesermaye karşısında üstün bir konuma geçebilir.Ancak şu halde işçi sınıfının bir sınıf olarak sürekliolarak kaybettiği bir tarihsel dönem içerisindeyiz.Tüm bunlarla birlikte işçi sınıfı saflarını toparlamayafırsat bulmadan yeni saldırılarla haklarına veörgütlülüklerine yönelmektedir.

Genel olarak ücret düzeyinin oldukçadüşürüldüğü, çalışma koşullarının da alabildiğineağırlaştırıldığı vakidir. Ancak sermaye bununla dakalmamakta daha fazlasını istemektedir. Neredeysebedavaya yakın ücret düzeyine işçi sınıfını mahkumetmek istemekte, bunun için de işçi sınıfını atomize

etmeye, elini kolunu bağlamaya, kölelik koşullarınaboyun eğdirmeye çalışmaktadır. İşte son dönemdeolanlar, yapılanlar ve yapılmaya çalışılanlarbilinmektedir: Ulusal İstihdam Stratejisi başlığıaltında uygulamaya sokulmak istenen saldırı planı,grev ve sendikal hakların köküne kibrit suyu dökenhoyratlıklar...

İşçi sınıfı tüm bu saldırganlığa bugüne kadar ciddibir yanıt üretemedi. Zaman zaman bazı kitleseleylemliliklerle tepkisini gösterse de, sermayeyidurduracak, saldırı planlarını yırtabilecek güçte birmücadele düzeyi ortaya koyamadı. Bu ölçüde desermaye ve uşakları, hep daha fazlasını istedi.Böylelikle kurdukları düzen öylesine vahşi vekuralsızdır ki, son on yılda iş cinayetlerinde hayatınıkaybeden işçilerin sayısı (onbini aşkın) başka hiçbirsöze gerek bırakmadan bu tablonun karanlığınıolduğu gibi ortaya sermektedir.

İşte bu kadar ağır ve karanlık bir çalışmadüzeninde ezilen işçi sınıfı, bundan daha fazlasınısağlayacak olan yeni bir genel saldırı dalgasıyla dayüz yüze bulunmaktadır. Sermaye ve hükümetiönümüzdeki dönem tüm hazırlıklarını bu doğrultudayapmıştır, kartlarını da açık oynamaktadır.

Sınıfın safları dağınık

Sermaye işçi sınıfı karşısındaki üstünlüğünükuşkusuz ki onun saflarının dağınıklığına borçludur.Uzun yıllardır işçi sınıfı sermaye karşısındasavunmadadır. Ama dişe dokunur güçlü bir savunmasavaşı da verememektedir. Sınırlı ileri işçibölüklerinin direnmeye çalışması mücadelenin genelseyrini değiştirmeye yetmemektedir. Kölelik yasasıolarak adlandırılan iş yasası ve GSS saldırısınıngeçirilmesi bu bakımdan sınıfın geniş kesimlerinin

hareketlenmeye meyillendiği süreçler olmaklabirlikte, sermaye ve uşakları çeşitli manevralaryoluyla pek de zorlanmadan sonuca ulaşmıştır.

İşçi sınıfının güçlü bir savunma savaşıverememesinin en önemli nedeni kuşkusuz ki, onunöz savunma örgütü olma sıfatını taşıyansendikalarının bu nitelikten uzaklaştırılmış olmasıdır.Sendikalar içerisindeki truva atları olan bürokrattakımı, sendikaları felç etmeyi başarmış, işçi sınıfınınelini kolunu bağlayabilmiştir.

Elbette bunun böyle olmasının temeldeki nedeniişçi sınıfının örgütlü bir öncü kuşaktan yoksunoluşudur. Ya da başka bir açıdan bu kuşağın oluşması,örgütlenmesi sistematik bilinçli müdahalelerle herdefasında engellenebilmiştir. Bunun içindir ki işçisınıfı saflarındaki genel olarak sendikalardaörgütlenme yolunda istikrarlı bir biçimde yıllardırgözlemlenen eğilim, işçi sınıfının sermayeye karşımücadelesinde sendikalar üzerinde pek az sonuçyaratmaktadır.

Örgütlü bir öncü kuşağın yokluğu, alt kademebürokratları da büyük ölçüde mecalsiz bırakmıştır.Geride bıraktığımız son on yılda alt kademebürokratlar inisiyatif ve mücadeleyi omuzlamairadesi bakımından dibe vurmuşlardır. Son yıllardaTürk-İş bünyesinde ortaya çıkan ayrışma tablosu dabu gerçeği değiştirmemektedir. Zira büyük ölçüde birkısmı üst kademe bürokratın düzen siyasetindekikutuplaşmaya bağlı olarak, Türk-İş üst kademebürokratlarının AKP’nin önünde hizaya geçmelerininardından bir tepki olarak ortaya koydukları inisiyatif,mücadelenin seyri üzerinde anlamlı bir etkidebulunmamıştır. Örgütlü bir öncü kuşağın yokluğukoşullarında, bağımsız bir işçi inisiyatifinedüşmanlıkta da üst kademe bürokratlarıyla yarışan birkısım sendikacının da içerisinde yeraldığı bu girişim,

İşçi sınıfı hareketinin tablosu üzerine...

Engellere ve zor mücadele olan

Page 17: SY Kızıl Bayrak 12-27

CMYK

n tablosu üzerine... Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

sadece bir ihtiyacı göstermiştir: Sendikal bürokrasitarafından felç edilmiş sendikaları çalıştırabilmek içinsendikal alanda birleşik mücadele zeminlerininoluşturulma ihtiyacını…

Mücadelenin artan olanakları…

Sermayenin boğucu ve dağıtıcı saldırılarına, onaeşlik eden saflarındaki bozguncu ve bozucu güçlererağmen işçi sınıfı saflarındaki mücadele veörgütlenme yolundaki hareketlilik sürmektedir. Buhareketliliğin ana eksenlerinden birini sendikalaşmayolundaki güçlü eğilim oluşturmaktadır. Sermayeningüvencesiz ve kuralsız çalışma cenderesi içindeezdiği işçi sınıfı sendikalarda örgütlenmek konusundaözel bir istek duymakta, harekete geçmektedir. Öyleki sınıf hareketinin son yıllarına bu yolda verilenmücadeleler belli bir ağırlık oluşturmaktadır. Güçlüve süregelen sendikalaşma eğilimi ve buna eşlik edendirenişler, işçi sınıfının yaşadığı ağır sömürüşartlarını değiştirmek yolunda verdiği mücadeleninbir parçasıdır. Bazı örneklerde sermaye ve devletinişbirliğiyle ezilen bu mücadeleler, bir kısım örnektede başarıya ulaşmaktadır. Ancak bu mücadeleleryaygınlığına ve sürekliliğine rağmen parçalılıklarıölçüsünde sınıf hareketinin genel seyrinideğiştirebilecek bir rol oynayamamaktadırlar. Fakattüm olumsuz örnekleriyle birlikte her şeye rağmenişçi sınıfı bu eğilimini korumaktadır.

İşçi sınıfı içerisindeki diğer bir mücadele ekseniise güvencesiz çalışma düzeninin en önemliuygulamalarından biri olan taşeronlaştırmaya karşıverilen mücadeledir. Önemli bir yanı sendikalaşma veiş güvencesi talebi etrafında büyüyen bu mücadeleleriçerisinde önemli deneyimler ve ciddi bazı sendikalmevziler de ortaya çıkmıştır. Şu haliyle taşeronlukuygulamasına karşı işçi sınıfı saflarında yaygın birduyarlılık sözkonusudur. Bu da bu konunun işçi sınıfıiçin bir birleşik mücadele ekseni olduğunu ortayakoymaktadır. “Taşeronluğun yasaklanması” talebi deböyle bir mücadelenin hedefine koyacağı bir talepolarak öne çıkmıştır. Ancak işçi sınıfının dağınıklığı,sendikaların da bürokrasi elinde kötürümleştirilmesiölçüsünde bu olanaklar değerlendirilememektedir.Fakat bu engellerin aşılması bakımından bu alandaönemli olanakların varolduğu da bir gerçektir.

Güvencesizlik taşeronlaştırmayı da kapsayan birgenel mücadele konusudur. Unutmayalım ki işçisınıfının yakın dönemdeki en sarsıcı ve güçlü eylemiolan TEKEL direnişi, güvencesizleştirmeye yönelikbir büyük direnişti. TEKEL bünyesinde güçlü birmücadele ve örgütlenme geleneği olan işçilerin bubüyük direnişi kırıldı, fakat genel olarakgüvencesizlik sorununa karşı işçi sınıfı saflarındakiduyarlılık devam ediyor.

TEKEL direnişinin temel hedeflerinden birinioluşturan sendikal bürokrasiye karşı mücadele, işçi

sınıfının en önemli mücadele gündemlerinden biridir.Öyle ki TEKEL’den sonra Ontex gibi bir diziörnekten sonra Bosch işçilerinin çıkışı bukapsamdadır. Çürümüş ve artık tümden postu yeresermiş bulunan sendikal bürokrasiye karşı işçisınıfının örgütlü kesimleri içerisinde tepki ileridüzeyler almakta, Bosch işçilerinin yolunu açtığı gibiaçık biçimler kazanmaktadır. Önümüzdeki dönemdeözellikle metal işkolu başta olmak üzere bumücadelelerin sürmesi beklenmelidir.

Kuşkusuz ki güvencesizliğe ve sendikalbürokrasiye yönelik yoğunlaşan ve yer yer açığaçıkan tepkinin gerisinde dibe vuran ücretler ve sosyalhaklar ile birlikte ağır çalışma koşulları vardır. Ağırçalışma ve yaşam koşullarında ezilen işçi sınıfımücadele siperlerine itilmektedir. Ücret mücadeleleri,TİS mücadeleleri ve daha özelde önümüzdeki MESSgrup TİS süreci sınıf mücedelesinde dengelerideğiştirebilecek imkanları bağrında taşımaktadır.

Son olarak belirtelim ki sermaye ile emekarasındaki gerilimin arttığı, sınıfın patlamadinamiklerinin ileri boyutlar kazandığı koşullarda,daha fazla sömürü ve hak gaspı dışında başka birpolitikası olmayan sermaye ve hükümeti de baskı vezorbalığa daha fazla başvurmaktadır. Hava

işkolundaki grev yasağı ile TİS ve sendikalarkanunlarındaki değişikliklerin bir silah olarakkullanılması gibi uygulamalar bunun açıkgöstergeleridir. Bu ise işçi sınıfının hakmücadelelerinde artık daha fazla hükümeti ve devleti,yani faşist baskı ve zorbalığı göreceğini gösteriyor.İşte bu ölçüde de işçi sınıfı bugün daha mücadeleninilk adımında siyasal bir mücadelenin eşiğindebulunmaktadır.

İşçi sınıfı atılımlara gebe

Tüm bunlardan çıkarılması gereken sonuçlardanbirisi ve başlıcası, işçi sınıfının tüm engellere vezorluklara rağmen atılımlı bir gelişmenindinamiklerine sahip olduğudur. Mücadele veörgütlenme zorunluluğu işçi sınıfını dağınık da olsamücadeleye itmekte, mücadele içerisinde de hızlapolitik bir mecraya geçişin olanakları doğmaktadır.Bu olanaklar, sınıf devrimcilerinin de her bakımdanetkin bir rol oynayabileceği koşulları sunmaktadır. Bunedenle önümüzdeki dönemde sınıf mücadelesininharareti artarken, buna paralel olarak da sınıfdevrimcilerinin görevlerinin ağırlaşacağınısöyleyebiliriz.

rluklara rağmen nakları artıyor!

Tüm bunlardan çıkarılması gereken sonuçlardan birisi ve başlıcası, işçisınıfının tüm engellere ve zorluklara rağmen atılımlı bir gelişmenindinamiklerine sahip olduğudur. Mücadele ve örgütlenme zorunluluğuişçi sınıfını dağınık da olsa mücadeleye itmekte, mücadele içerisinde dehızla politik bir mecraya geçişin olanakları doğmaktadır. Bu olanaklar,sınıf devrimcilerinin de her bakımdan etkin bir rol oynayabileceğikoşulları sunmaktadır.

Page 18: SY Kızıl Bayrak 12-27

Ortadoğu18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

Mısır’da çekişmeli geçen cumhurbaşkanlığıseçimlerinin galibi, dinci-gerici MüslümanKardeşler’in adayı Muhammed Mursi oldu. 22-23Mayıs’ta düzenlenen seçimlerin ilk turunda % 25.5 oyalan Mursi, ikinci turda %51.73 oy alarak Mısır’ın 5.cumhurbaşkanı oldu.

Müslüman Kardeşler adayının küçük bir farklacumhurbaşkanı seçilmesi, “dinci-gericiliğin büyükzaferi” olarak yansıtıldı. Oysa seçimlere katılımın %50civarında kalması, Mursi’nin, seçmenlerin sadece%25’i tarafından desteklendiğini gösteriyor. Busonuçlar, 80 milyon nüfuslu Mısır’da, Mübarekdiktatörlüğü döneminin tek örgütlü hareketi olanMüslüman Kardeşler adına büyük bir başarı sayılmaz.

Mübarek döneminde baskıya maruz kalsalar da,örgütlü hareket etmelerine göz yumulan tek güçMüslüman Kardeşler örgütü idi. 1920’li yıllardan berifaaliyet halinde olan bu hareket, uzun yıllar baştaSuudi Arabistan olmak üzere körfezdeki ortaçağkalıntısı rejimler tarafından petro-dolarlarla finanseedilmiştir. İlk yıllardan beri emperyalistlerle ilişkikuran bu dinci akım, hiçbir zaman düzen içi birmuhalefet olmanın ötesine geçmemiştir.

Mübarek diktatörlüğü döneminde bile hak aramamücadelelerine ve grevlere karşı düşmanca tutum alanMüslüman Kardeşler için esas sorun, iktidar ve ranttandaha büyük pay alabilmek olmuştur. Bu eğilim sonyıllarda daha belirgindi. Örneğin, Mübarek dönemindeparlamentodaki tek muhalefet gücü MüslümanKardeşler’di. Halk hareketine ilk günlerde mesafeliduran dinci akım, olaylar isyan düzeyine sıçrayıncadevreye girdi. Elbette hedefleri aynı idi; iktidar veranttan daha büyük pay alabilmek. Nitekim TahrirMeydanı’nda isyan devam ederken de, Amerikancıordu ile görüşmeye başlayan Müslüman Kardeşler’intek talebi, Hüsnü Mübarek’in yönetimdençekilmesiydi.

Mübarek’in alaşağı edilmesinden sonra kitlehareketlerine karşı tutum alan, emekçileri evlerinehapsetmek için uğraşan dinci-gerici akım işçilerin,eğitim ve sağlık emekçilerinin grevlerine karşı çıkmış,tüm emekçi kesimleri ilgilendiren taleplerinkazanılmasını önlemek için, grev kırıcılığı yapmaktançekinmemiştir.

Hüsnü Mübarek rejimi ve onun arkasındakiburjuvazinin milyonlarca işçi, emekçi ve gençnezdinde teşhir olduğu, ancak baskı ve zorbalığamaruz kalan sol/sosyalist güçlerin devrimci öncüpartiyi inşa etmeye fırsat bulamadığı koşullarda patlakveren isyan, objektif olarak dinci-gerici akımın elinigüçlendirdi. Vurgulamak gerekiyor ki, bu olgu, halkisyanının muazzam görkemi ve kazanımlarını zerrekadar etkilemez. Sadece zayıf noktasını gösterir.

Mübarek’in alaşağı edilmesi, burjuvazi veemperyalistlerin elinde ordu ve Müslüman Kardeşlerdışında kayda değer bir güç bırakmadı. AncakMübarek’in defedilmesinden sonra iktidara iyiceyerleşen ordunun, Mübarek’le aynı zihniyeti temsilettiğini kısa sürede göstermek zorunda kalınca,maskesi düştü. “Halkın ordusu” diye taltif edilenmilitarist güç, işçi ve emekçiler tarafından -olması

gerektiği gibi-, “Mübarek rejiminin uzantısı” olarakdeğerlendirilmeye başlandı.

Ordu ve onun arkasındaki güçlerin teşhir olması,Müslüman Kardeşler’in elini daha da güçlendirdi. Ziraemperyalistler ve burjuvazinin, en azından verilikoşullarda dayanabilecekleri tek güç bu dinci-gericiakımdır. Bu olgu, ordu ile arkasındaki güçlerin yoksayıldığı anlamına gelmiyor. Tersine ortada açık biriktidar paylaşımı var. Mübarek’in saf dışıedilmesinden sonra kurulan Yüksek Askeri Konsey’inbaşkanı olan Mareşal Hüseyin Tantavi’nin yenikurulacak hükümette Savunma Bakanı olarak yeralacak olması -ki Mübarek döneminde de aynı göreviyapıyordu- iktidar paylaşımının açık göstergesidir.

Gelinen yerde iktidar paylaşımında MüslümanKardeşler’in büyük parsayı ele geçirdiği ise bir gerçek.Bunda, dinci-gerici hareketin, burjuvazi veemperyalistlerin tutunabileceği tek dal olarakkalmasının da önemi bir payı olduğunun altını çizmekgerek.

“Dinci-gerici, neo liberal, emperyalistlerle işbirliğiyapan” bir hareket olarak Müslüman Kardeşler’in, enazından bir dönem için Mısır’da etkili bir güç olmasıkaçınılmaz görünüyor. Şeriatı esas alacaklarını ilaneden birinin Cumhurbaşkanı olması, dinci-gericiliğiMısır toplumunda daha da yaygınlaştıracak biriktidarın işbaşına geldiğinin göstergelerinden biridir.Bu gerici zihniyetin şeriat özlemi olsa da, bu hedefeulaşmaları kolay görünmüyor. Zira toplumun %75’idinci-gericiliğin adayına destek vermemiştir. Bundanda önemlisi, halk isyanı şimdilik dinci-gericiliğe alanaçmış olsa da, isyana katılan milyonlarca işçi-emekçihalen hareket halindedir. Sık sık yüzbinlerinkatılımıyla eylemlerin gerçekleştirilmesi, dinci akımınönündeki esas engeli teşkil ediyor.

Burjuvazi ve emperyalistlerin desteği ile Mübarekrejiminin kalıntılarıyla birlikte iktidara yerleşen

Müslüman Kardeşler için en büyük handikap, halkisyanına yol açan sorunlara çözüm üretebilecek niyetve nitelikten yoksun olmasıdır. Diktatör alaşağıedilmiş olsa da, işçi sınıfının, emekçilerin, yoksulköylülüğün ve sistemin geleceksizliğe mahkum etmekistediği genç kuşakların hiçbir temel sorunu çözülmüşdeğil. Neoliberal Müslüman Kardeşler’in de, Mısırlıemekçilere ve ezilenlere -sadaka dağıtmak dışında-sunabileceği hiçbir şey yoktur. Sömürü, işsizlik,yoksulluk, yıkım ve zorbalık devam edecektir.

Salt bu olgu bile, Mısır’da sınıflar mücadelesininkesintiye uğramadan sürmesinin kaçınılmaz olacağınıkanıtlar. İsyan ederek 30 yıllık diktatörü alaşağı edenemekçilerin, Müslüman Kardeşler’in gerici iktidarınakarşı mücadeleden uzak durmaları için bir nedenyoktur.

Mısır burjuvazisi, emperyalistler ve ortaçağkalıntısı, şeriatçı/Amerikancı Suudi rejiminin başınıçektiği körfez şeyhleri, Muhammed Mursi’nincumhurbaşkanı olmasından memnun görünüyorlar. Bumemnuniyetin uzun süreceği ise şüphelidir. Zira hemneoliberal politikalara devam edeceği hem dinciliğiyaygınlaştırmak için dayatmalarda bulunacağı dikkatealındığında, dinci-gerici akımın da Mübarek’ten çokfarklı olmadığının anlaşılmasının uzun sürmeyeceğiniöngörmek mümkündür. Burjuvazi ve emperyalistlerinelindeki tek etkili gücün emekçiler nezdinde teşhirolmasının ise, düzen içi arayışlara darbe vurmasıihtimal dahilindedir. Süreç bu yönde ilerlediğinde, işçisınıfı ve emekçiler için tek alternatifin devrim vesosyalizm olduğu gerçeğinin kavranmasıkolaylaşacaktır.

Mısırlı devrimci güçlerin, bu süreçte devrimci öncüparti inşa sürecini başarıyla ilerletmeleri ve bunupekiştirecek şekilde partiyi işçi sınıfı hareketiyleorganik bir bütünlük içinde geliştirip güçlendirmelerihayati bir önem taşıyacaktır.

Mısır’da dinci-gerici aday cumhurbaşkanı oldu…

Mısır’ın geleceğini sınıflar mücadelesibelirleyecek!

Page 19: SY Kızıl Bayrak 12-27

Avrupa Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

Avrupa Birliği Liderler Zirvesi 28-29 Hazirantarihinde Brüksel’de toplandı. Avrupa’daki kapitalistkrizin gölgesinde toplanan zirvesinin 20.’si, sonyılların en kritik ve en gergin zirvesi olarak tarihegeçti.

Dünyanın en yüksek yaşam standardının olduğu bubölgede son üç senedir krizsiz tek bir dönemgeçmiyor. İrlanda ile başlayan ekonomik istikrarsızlıkve kriz, giderek euro bölgesine yayılıyor. Son olarakİspanya ve Kıbrıs’ın da dahil olması üzerine, yardımtalep eden ülkelerin sayısı 5’e ulaştı.

Avrupa’nın üçüncü ekonomisine sahip İtalya’da dadurum oldukça vahim. İspanya ve İtalya iç ve dışpiyasaya çok yüksek faizlerle borçlandığı içinpiyasalar huzursuz. Yunanistan, AB ülkelerininsağladığı kredilerden kaynaklanan taleplerini prensiptekabul edeceğini açıklarken, daha iyi şartlar beklediğinide bildirdi.

Zirve tartışmalarla başladı

Zirve AB içinde dengelerin değiştiğinin göstergesioldu. Zirve’den önce üye ülkeler AB tarihinde ilk kezEuro Bölgesi’nin geleceği konusunda bu kadar net birşekilde bölündü. Önceki zirvelerde belirleyici olanFransa-Almanya uzlaşmasının yaşanmadığı, FransaCumhurbaşkanı Hollande’nin etkisinin arttığı, İtalyave İspanya’nın daha fazla söz sahibi olduğu,Almanya’nın yalnızlaştığı bir döneme girildiğigözlendi.

Zirve öncesi Fransa, İtalya ve İspanya’nın başınıçektiği ülkeler Euro Bölgesi’nin geleceği için “ortaktahvil” sistemini dayatıyordu. Fransa CumhurbaşkanıHollande, Merkel’in krize çözüm olarak savunduğukemer sıkma önlemlerini eleştirerek, emeklilik veistihdam politikalarında Almanya’dan tamamen farklıdüşündüğünü dile getiriyordu.

Zirve Alman emperyalistlerinin Başbakanı AngelaMerkel ile İtalyan teknokratlar hükümetinin BaşbakanıMario Monti’yi de karşı karşıya getirdi. İspanya veFransa’nın da desteğini alan Monti, rekor borçlanmafaizleri nedeniyle zor durumda olan ülkeler içinkurtarma fonundan yararlanmada esneklik talepediyor, yüksek faiz oranlarına karşı, zordaki ülkelerintahvillerinin AB’nin kurtarma fonu tarafındanalınmasını öneriyordu. Acilen harekete geçilmemesidurumunda Euro Bölgesi’nde felaket yaşanabileceğinisavunan Monti’yi “felaket tellallığı” yapmakla

suçlayan Merkel ise bu taleplere karşı çıkıyordu.Hollanda, Avusturya, Finlandiya ve eski Doğu Bloğuülkeleri Almanya’nın duruşunu destekliyordu.

Alman emperyalizminin Başbakanı Angela Merkel“İspanya ve İtalya’ya mali yardım yapmaya gerekyok” ve “Hayatta olduğum sürece ortak tahvillerekarşı çıkacağım” diyerek hareket ettiği Brüksel’dekizirvenin ardından geri adım attı.

AB emperyalistlerinin liderleri çözüm konusundaartan baskılar, piyasaların beklentisi ve basıncınedeniyle, zirveden somut kararlarla ayrılmak zorundakaldı. Zirvede 500 milyar Euroluk kurtarma fonununkoşullarında esneklik sağlanması ile AB’de büyümeve istihdam sağlayacak 120 milyarlık paket üzerindeanlaşma sağlandı.

Zirveden her iki taraf da istediğini aldı

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Güney Avrupaülkeleri İtalya, Fransa ve İspanya tarafından gündemegetirilen Euro Bölgesi’nde ortak devlet tahvillerininçıkarılmasını engelledi. Böylece, krizin yükününbütün ülkeler tarafından paylaşılmasından ziyade,bütçe açığı içinde olan ülkelerin radikal şekildetasarruf adı altında kemer sıkma politikaları ile krizinfaturası işçi ve emekçilere çıkartılmaya devam edecek.

Zirvede varılan uzlaşmayla bankaların doğrudanAB kurtarma fonundan yararlanabilmesinin de önüaçıldı. Artık üye ülkelerde iflasla karşı karşıya olanbankalar, doğrudan Avrupa İstikrar Mekanizması’na(ESM) başvurabilecekler. Dolayısıyla bankalarınkurtarılması bundan sonra çok daha kolay olacak.Böylece son aylarda piyasalarda rekor faiz oranlarıylaborçlanan İspanya ve İtalya da zirveden istediklerinialarak ayrılmış oldu.

Bugüne kadar izlenen politikalardan geri adımatılmamasının gerisinde Euro Bölgesi’nin üçüncü vedördüncü büyük ekonomileri olan İtalya veİspanya’nın daha fazla batması durumunda, Euro veAB’nin geleceğinin büyük ölçüde tehlikeyegireceğinin düşünülmesi yatıyor.

Örneğin, İspanya sadece ulusal bankalarıkurtarmak üzere borç para istemiyor. Ulusalbankaların kurtarılması gerçekte uluslararası devbankaların kurtarılması anlamına geliyor. Fransız veAlman bankalarının da Güney Avrupa’dan toplam 659milyar Euro kredi alacağı var. Bu ülkelerin finans

sektörü kurtarılamazsa eğer, o zaman sorunAvrupa’nın merkez ülkelerine kayacak. Bu bileyardım adı altındaki kredilerin nereye gittiğini dahaaçık ortaya koymaktadır.

Almanya’nın isteğiyle, bu sürecin kontrol edilmesiiçin Avrupa Merkez Bankası gözetiminde bir denetimmekanizması kurulması kararlaştırıldı. Varılananlaşmanın ana eksenini Avrupa Merkez Bankası’nınrolünün güçlendirilmesi oluşturuyordu. Bu anlaşmayagöre, Merkez Bankası 2012’nin sonundan itibarenAvrupa Bankacılık Sistemi’nin kontrolünü elinealacak. Böylece banka birliğine doğru önemli bir adımatılacak. Bu rolle birlikte Avrupa Finansal İstikrarFonu ya da yerini alacak Avrupa İstikrar Mekanizmasışartlar yerine getirildiği takdirde bankaları doğrudanfinanse edebilecek.

Bu durumda da finansal yardımlar artıkdevletlerden geçmeyecek ve Avrupa Yardım Fonlarıdaha esnek bir şekilde kullanılabilecek. Fonlar maliyükümlülüklerini yerine getiren ülkelerin borçlarınıikincil piyasalardan satın alabilecek.

Zirvede bankalar kazandı, faturası işçi ve emekçilere çıkacak

Emperyalistlerin zirvesi yine sadece bankalarıkurtardı, üstüne üstlük bir de devlet kredi desteğiverdi. Bu da bankaların zararlarının, vergi vb.uygulamalarla işçi ve emekçilerin sırtına yıkılmasısonucunu doğurdu.

Devletler bankaları batırmamak için pratik olaraksınırsız güvence veriyor. Normal işletmeler iflasediyor, bankalar ise devlet tarafından kurtarılıyor

Devlet güvencesi ile gizli sübvansiyon almış olanbankalar, bunun da verdiği rahatlıkla daha riskli vekendilerine daha fazla kar sağlayacak işlereyöneliyorlar. İşler iyi gitmediğinde ise devletlerdevreye giriyorlar ve bankaları kurtarıyorlar. Bununfaturası ise, her durumda işçi ve emekçilereödetiliyor.

Zirve sonrası emekçilere saldırılargündemde

Avrupa Birliği Zirvesi’nin sonuçları İtalyaCumhurbaşkanı Monti’yi güçlendirdi. Hükümetzirveden aldığı güçle işçi ve emekçilere yöneliksaldırılar için kolları sıvadı ve kamu harcamalarındakısıtlamaya gitmek için yıl sonuna değin 10.000 kamuçalışanını işten çıkaracağını açıkladı. Ayrıca emekliyeayrılan her 5 kişinin yerine sadece 1 kişi alınacak.Kabinenin bununla üç yıl içinde 30 miyar Eurotasarruf yapmayı planladığı açıklandı. Bu arada, işçive emekçilerin ödediği vergiler de artırılıyor. Haziranayında İtalya’da ilk kez yeni konut vergisiuygulamasına geçildi. Buna sağlık söktüründekısıtlamalar da ekleniyor.

Sendikalar hükümeti genel greve gitmekle tehditediyorlar.

İtalya örneğinde olduğu gibi, önümüzdeki süreçteAvrupalı emperyalistler kriz ve bankaları kurtarmabahanesiyle işçi ve emekçileri daha fazla sömürecek,kazanılmış haklarına saldıracak ve krizin yükünüonların sırtına yıkmaya çalışacaktır. İşçi ve emekçilerise tıpkı Yunanistan’da, İspanya’da ve İtalya’daolduğu gibi, gereken cevabı grev, direniş ve eylemlerlebizzat sokaklarda vereceklerdir.

20. AB Zirvesi gerçekleştirildi...

İşçi ve emekçiler krizin faturasınıödemeyecek!

Page 20: SY Kızıl Bayrak 12-27

Avrupa20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

Kriz bahanesi ile büyük sanayi komplekslerinikapatmak ve başka ülkelere taşımak, kapitalist sınıfınuzun süredir başvurduğu en önemli icraatlarından biridir.Gerekçeler hep aynıdır: “İşçi ücretleri çok yüksek, zararediyoruz. Halbuki Polonya ve benzeri diğer ülkelerdekiişçilerin ücreti oldukça düşüktür. Dahası da, fabrikanınbu ülkelere taşınması durumunda, diğer şeylerin yanısırayıllarca vergi muafiyeti gibi bir imkandan dayararlanılacaktır.”

İleri sürülen gerekçelerin tümü sahtedir. Kapitalistsınıf her zaman daha fazla kârın peşindedir. Onun esasamacı fabrikayı taşıyarak bu ülkelerdeki ucuz işgücünüsınırsızca yağmalamaktır.

Kapitalist sınıf bunu yaparken bir de kirli silahabaşvurmaktadır. İşçilere “Fabrikayı kapatmayabilir ya dataşımayabiliriz, ancak bu durumda siz de bazıfedakârlıklarda bulancaksınız” denmekte ve işçilere canbedeli kazanılmış pek çok haktan vazgeçmeleridayatılmaktadır. Kriz koşullarının ve en çok da bununsonuçlarından biri olan işsizliğin yarattığı korkukapitalistlerin bu konuda genellikle başarılı olmalarınısağlamaktadır ne yazık ki. Hele hele sözkonusu fabrikave işyerindeki işçiler taban örgütlülüğü gibi birimkandan, ama özellikle de devrimci bir müdahaledenyoksunlarsa, bu daha bir kolay olmaktadır.

Şüphesiz ki, bu tür işyerlerinde direnişler, fabrikaişgalleri de olmaktadır. Ne var ki, devrimci bir öncüdenya da müdahaleden yoksunluktan kaynaklı zaafiyetlerinsonucu, bu direnişler bir süre sonra bitirilmektedir. Buna,sendikacıların ve politikacıların ikiyüzlü sözlerinin vekarşılığı olmayan bildik vaadlerinin oynadığı rolü deeklemek gerekir.

Tüm bunlar, Bochum Opel’de de yaşanmaktadır

Hedefte yine Opel var

Opel’i kapatma planı yeni değil. GM patronları 2004yılında da yine aynı gerekçeleri öne sürerek Opel’ikapatmak istemişlerdi. Fakat, o günlerde bu hesaplarıboşa çıkartıldı. MLPD’li devrimci işçilerin öncülüğündefabrika işgal edildi. İşgal gerekli yankıyı yarattı veönemli bir destek buldu. Başta Bochum halkı olmaküzere, çevre kentlerden de destekçiler Opel’in önüneyığıldılar. Opel şefleri, özellikle fabrika işgali gibibeklemedikleri eylemi ve gitgide artan destekle eylemlidayanışma çabalarını gözeterek Opel’i kapatma planını2014 yılına ertelediğini açıklamıştı. Bu, saldırının 2014yılında yeniden gündeme getirileceği anlamınageliyordu. Nitekim de öyle oldu.

Opel patronları gerçekten de bu yıl Opel’i kapatmasaldırısını yeniden gündeme soktular. İleri sürdüklerigerekçeler yine işçi ücretlerinin çok yüksek olduğu, “buyetmezmiş gibi” işçilerin %4.5 oranında zam talebindebulunmaları, kriz koşullarına üretimin toplam maliyetinikarşılayamadıkları ve zarar ettikleri bahaneleri oldu. Budurumda, en azından yeni bazı tedbirlerebaşvuracaklarını, örneğin Avrupa’da Astra markaotomobil üretimini tamamen durduracaklarını,İngiltere’ye taşıyacaklarını, Zafira marka araba üretiminide Frankfurt/Russelseim’a aktaracaklarını, yani BochumOpel’in kapasitesini daraltacaklarını dillendirmeyebaşladılar.

Hiç kuşkusuz bunların tümü de yalandı. Bir takımistatistik oyunlarına başvurarak, rakamlarla oynayarak

kafa bulandırmaya çalıştılar. Bizzat işletme raporları vebu arada da İGM’in raporları bu işletmenin karlı birişletme olduğu yönündeydi. Sözgelimi, Opel 2012yılında 36.7 milyar Euro ciro yapmıştı. Keza bu aynı yıl,toplam 2.2 milyon otomobil satışı gerçekleşmişti. Bu iseönceki yıllara göre %8’lik bir kâr artışı demekti. Asılgerçek buydu!

Opel patronlarının hedefleri belliydi. Onlar, kirlimedyanın desteğini de arkalarına alarak, yalana dayalıaçıklamalarla fabrikayı kapatmanın koşullarınıoluşturmak ve sonunda da kapatmak istiyorlardı. Opel’isadece bir proje üretim merkezi haline getirmek vetümüyle İngiltere ve Polonya’ya taşımak; gerçekamaçları buydu. GM açıkça ucuz işgücü peşindeydi.

Hesapları tutar da işçiler, Schleker ve NOKİA’dakigibi saldırıyı sessiz kalarak karşılarlarsa, Opel’i kademelibiçimde kapatacak ve sözkonusu ülkelere taşıyacaklardı.Fakat evdeki hesap, bir kez daha tutmadı.

Şöyle ki, Almanya’da 4 tane Opel birimi var. Bu 4birimde toplam 8 bin işçi çalışmaktadır. İlaveten, Opel’ebağlı olarak üretim yapan işyerleri var. Buralarda dabinlerce taşeron işçi çalıştırılmaktadır. Sadece BochumOpel’de hali hazırda 3200 işçi çalışmaktadır. Opel’inkapatılması demek bir anda onbinlerce işçinin kapıönüne konması, aileleri ve çocukları ile açlığa veyoksulluğa mahkum edilmesi demekti.

Dahası var...Opel’in kapatılması demek, aynı zamanda Bochum

ve Russelseim’in kapatılması, aynı anlama gelmeküzere, yıllardır yaşamı Opel’le iç içe olan bu iki kentinhalkının yıkımı demekti. İşçiler saldırıyı tam da buşekilde ve doğru algıladılar. Beklenilen düzeyde olmasada, belli tepkileri anında ortaya koydular.

Kapatma planı bu kez de 2016’ya ertelendi

Opel saldırısı duyulur duyulmaz içerde hoşnutsuzlukartmaya, öfkeli sesler duyulmaya başladı. Zayıf da olsa,devrimci müdahalenin imkânları da vardı. Ve daha ilkgünden itibaren, başta MLPD ve BİR-KAR çalışanı sınıf

devrimcileri olmak üzere, Bochum’un diğerişyerlerinden, Köln Ford fabrikasından ve çevredekidiğer kentlerden öncü ve duyarlı işçiler, kamuemekçileri, kadınlar ve gençler Opel’in önünde biriktiler.İşçiler içerde tepki verirlerken, onlar da fabrikanınönünde eylemli dayanışmayı yükselttiler.

Sendika bürokratları ise işçileri satmaya çoktan iknaedilmişti. O gün de ordaydılar. Her zamanki gibipolitikacılar, en başta da SPD’nin başbakan adayı H.Kraft da oradaydı. Sendikacılar, politikacılar ve işyeritemsilcileri gün boyu kafa kafaya verip, Opel şeflerinineğilimini işçilere anlattılar, işçileri ikna etmeye çalıştılar.Tepkileri yatıştırmak ve fabrikanın dışına, yani sokağataşmaması için çabaladılar. Çareyi, Opel’inkapatılmayacağını, ama esas açıklamanın 28 Haziran’dayapılacağını açıklayarak hızla Opel’den uzaklaşmaktabuldular.

Uzun bir bekleyişin ardından MLPD’li bir grup işçiellerinde pankartlarla yürüyüş yaparak fabrika önündebekleyen destekçi güçlerle birleştiler. Burada saldırıyakarşı direniş çağrıları yapıldı.

Tepkiler yoğundu ve giderek büyüyeceği de kesindi.Opel patronları bunu görüyordu. Kaldı ki, işbaşındakigerici Merkel hükümeti de bu aşamada Opel’inkapatılmasından yana değildi. Önümüzdeki yılAlmanya’da seçimler vardı ve eyalet seçimlerindehüsrana uğrayan CDU bu yüzden daha büyük birhezimete uğrayabilirdi. SPD de, yükselen oy oranınıarttırmak için Opel gündemini kendi çıkarları içindeğerlendirdi. Opel’in kapatılmasına karşı çıktı.

GM şefleri bunun üzerine bildik ikinci alternatifidevreye soktular. Opel kapatılmayacaktı, bu plan bu kezde 2016 yılına ertelenecekti. Yani işçilerin önceliklitaleplerinden olan işyerlerine dokunulmayacaktı. İşte budurumda “işçilerin de bazı şeylerden feragat etmeleri”gerekecekti.

Mizansen yine aynıydı. İstekler aynıydı. İşçilerden,Opel’in kapatılmaması karşılığında, en başta %4.5oranındaki ücret zammından vazgeçmeleri, üç vardiyasistemini ve Zafira üretiminin Russelseim’akaydırılmasını kabul etmeleri ve bundan böyle istedikleri

General Motor’un Opel saldırısıve kaçırılan direniş fırsatı

Page 21: SY Kızıl Bayrak 12-27

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21AvrupaSayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

sürece ve istedikleri kadar taşeron işçi alınmasına sessizkalmaları isteniyordu. Yani, bir kez daha, işçilere ölümgösterilip, sıtmaya razı olmaları dayatılıyordu.

Bochum Opel’de çalışan devrimci işçiler buna“Taksitle Ölüm” adını vermişlerdi. Daha ilk günden bunaverdikleri cevap ise, “Taksitle ölüme hayır!” olmuştu.

Opel patronları, işçileri sinsi manevralarına razıetmek için üç ayda bir yapılan işyeri işçi toplantısındaşanslarını bir kez daha zorladılar. Yine sendikacılar vesözde işyeri temsilcileriyle beraber, kapatma planlarının2016 yılına kadar ertelendiğini vb. açıklayacaklardı.İşçiler bunun ardından nelerin geleceğini biliyorlardı.Toplam 2 bin işçi onları dinlemedi, protesto edip salonuterkettiler.

Saldırı yeni biçimlere bürünerek devam edecek

Opel’in kapatılması planının ertelendiği artıkbiliniyordu, ancak yine de 28 Haziran’da nasıl biraçıklama yapılacağı merak konusuydu. Opel’inkapatılmasının engellenmesi ve bu çerçevede Opelişçileriyle dayanışma çabası yürüten MLPD, BİR-KAR,BASTA adlı kadın dayanışma komitesi, Courage adlıkadın örgütü ve diğer güçler 28 Haziran’da yine Opel’inönünde bir araya geldi. Gün boyu dayanışmada bulundu.

İspanya’dan gelen bir Opel işçisinin ve Fransa-Paris’te grevde olan PC-A ve Citroen fabrikasındaçalışan bir grup işçi de fabrika önündeydi. Bu,dayanışma eylemini daha da anlamlı hale getirdi

Uzun bir bekleyişin ardından, nihayet Opel’ingeleceğine dair daha önce dillendirilen kararın teyitedilmesi anlamına gelen bir açıklama yapıldı. İşçiler,saldırıyı ve bu gelişmeyi, bantları kilitleyip 9 dakikaüretimi durdurarak protesto ettiler. Hep birlikte dışarıçıkma kararlarını ise, bazı nedenlerlegerçekleştiremediler.

Gelinen yerde, Opel’in kapatılması planı şimdilikertelenmiş bulunuyor. Ancak Opel’e dönük saldırı yenibiçimler altında sürüyor ve sürecektir. Opel patronlarının2004 yılındaki direnişin ardından yaptıkları gibi, işçilerinkazanılmış haklarına dönük saldırılarda bulunacaklarıkesindir. Kâra doymak bilmeyen Opel patronlarının türlühileler ve vaatlerle emekliliği yaklaşmış işçileriemekliliğe ikna etmek, taşeron bölümlerinde çalışangenç işçileri kadroya almak yerine yeni taşeron işçilerialmak, işten atmaları gündemleştirmek ve ücretleri dahada aşağı çekmek gibi saldırılara başvurmaları hiç şaşırtıcıolmayacaktır. Onlara bu cesareti veren ise işçilerin,işyerinin kapatılmaması ve işsiz kalmama ile sınırlı -kibu da geçici ve sallantılı bir durumdur- bakışları vebunun ifadesi geri tutumları olacaktır.

Devrimci öncüden yoksunluk ve kaçırılan direniş fırsatı

Her ne kadar Opel’in kapatılması 2014’e kadarertelenmiştiyse de bunun ısıtılıp tekrar gündemesokulacağı besbelliydi. Ciddi devrimci bir parti bunubilerek, ciddi bir hazırlık yapardı. Ciddi bir hazırlık isetüm imkanları seferber ederek, gündeme gelecekmuhtemel bir saldırıya karşı işçileri grev ya da direnişiçin hazırlamak demekti. Bu yapılabilirdi; zira bununiçin birden fazla imkan vardı.

Her şeyden önce fabrikanın bizzat içinde bu hazırlıkçalışmasının taşıyıcısı olabilecek öncü ve devrimcigüçler vardı. İşçilerin genelde devrimci bir müdahaleyeaçık olmaları bir başka imkandı. Öte yandan, Opelişçileri yanlız değildi, Opel’e bağlı üretim yapanişyerlerinde çalışan taşeron işçileri, çevre kentlerdekifabrika ve işyerlerinde çalışan işçiler, Bochum ve tüm birNRW-Kuzey Ren Westfalya eyaleti emekçileri Opelişçilerini destekliyordu.

Tüm bu imkanlardan hareketle, Opel’de ve ona bağlı

olarak üretim yapan işyerlerinde taban örgütlülükleri, enbaşta da grev ya da direniş komiteleri oluşturulabilir,bunlar aracılığıyla sendika ve işçi temsilcilikleri üzerindebaskı kurulabilir, günü geldiğinde sendika ile birlikte,olmuyorsa da sendikaya rağmen grev kararı alınıp, birgerçeklik haline getirilebilirdi.

Ne var ki, bu yapılmadı. Devrimci bir inisiyatifortaya konulmadı, bu sorumluluktan kaçınıldı. ÖrneğinMLPD, yetersiz de olsa bunları yapacak koşullarasahipti. Fakat MLPD, devrimci bir partiden beklenenleri

ortaya koymaktan uzak bir tutum içindeydi. Deyimuygunsa, adeta bir tarafsızlık politikası izlediler. Opelkonusunda inisiyatifi esas olarak Opel’de çalışan işçiarkadaşlarına bıraktılar. Böylece partiyi bir dayanışmaörgütü konumuna düşürdüler. Ve bu çerçevede yukarıdasözünü ettiğimiz kimi dayanışma çabalarıyla yetindiler.

MLPD’lilerden başka, az da olsa kimi Türkiyeliilerici ve devrimci partilerin de fabrikada taraftarlarıvardı. Ne hikmetse süreç boyunca ne onlar ne deTürkiyeli diğer parti ve örgütler ortalıkta göründüler.Uzun süredir yaptıkları gibi, yine kendi kısır özelgündemleri ile meşguldüler.

Kısacası, devrimci bir öncüden yoksunluk ve bunundolaysız sonucu olan zaafiyetler nedeniyle bir direnişçağrısı dahi yapılmadı. Olası bir direniş fırsatı kaçırıldı.

Şimdi geleceğe bakılmalıdır. Her şeye rağmen halaumut var. Bu kez edilgen biçimde 2016 beklenmemeli,vakit geçirilmeksizin yeni biçimler altında başvurulacakher türlü saldırıya karşı işçi tabanına dayalı, kararlı birmücadele için seferber olunmalıdır.

Bochum Opel işçileri aynı zamanda sınıfın diğerbölüklerine karşı da sorumlu olduklarınıunutmamalıdırlar. Gelinen yerde durum öyle bir halalmıştır ki, Opel’de alınacak bir yenilgi ya da eldeedilecek zafer, sadece Opel’in geleceğini değil, sınıfhareketinin gelecekteki seyrini de olumlu ya da olumsuzbiçimde etkileyecektir.

Enternasyonal-İnfo

28 Haziran Perşembe günü GM şefleri Opel’in geleceğine ilişkin kararlarını açıklayacaklardı. İlerici vedevrimci güçler de Opel işçilerini yalnız bırakmamak ve dayanışmada bulunmak üzere bir kez daha Opelönündeydi.

Çağrısını MLPD ve BASTA adlı Kadın Dayanışma Komitesi’nin yaptığı eyleme Bochum, Dortmund,Essen Montags Demo katılımcıları başta olmak üzere, çevre kentlerdeki çeşitli fabrika ve işyerlerinden öncüişçiler ve emekçiler Opel’in 4 nolu kapısının önüne geldiler.

Hep birlikte bir dayanışma çadırı kuruldu, informasyon standları açıldı. Ardından konuşmalar yapıldı. Opel işçileriyle dayanışmak üzere İspanya-Zaragosa’dan bir Opel işçi temsilcisi de eylem yerine geldi ve

konuşma yaptı. İspanyol işçi temsilcisi herkesi enternasyonal duygularla selamladığını belirtti. Heyecana ve coşkuya yol açan bir diğer şey de, eylem alanında Fransa-Paris’te yine GM’a bağlı PC-A

fabrikasında grevde olan işçilerle telefon aracılığıyla canlı bağlantı yapılması oldu. Sözkonusu işçilerlekarşılıklı enternasyonal dayanışma mesajları verildi.

MLPD ve Kadın Dayanışma Komitesi adına yapılan konuşmalar sırasında, BİR-KAR’ın Opelkonusundaki duyarlılığından, Opel’le ilgili dayanışma çalışmalarından da bahsedildi. Özellikle Opel’le ilgiliafişinin hayli dikkat çektiği ve işlev gördüğü söylendi.

Eylem alanında, MLPD ve BİR-KAR çeşitli bildiriler dağıttı. Kızıl Bayrak / Almanya

Bochum Opel önünde dayanışma eylemi

‘Türkiye’de dinsel gericilik ve devrimci sınıfmücadelesi’

Almanya’nın Dortmund kentinde 1 Temmuz günü gerçekleştirilen panelde ilk sözü Volkan Yaraşır aldı.Yaraşır, dinsel gericilik denince hemen AKP’nin akla geldiğini, fakat bunun yanlış olduğunu, dinsel gericiliğinAKP’den öte bir güç olduğunu hatırlattı. Emperyalizmin, somut olarak da ABD emperyalizminin Ortadoğupolitikaları ve bunun ifadesi olan “Yeşil Kuşak projesi”nden söz etti.

Bunu, dinsel gericiliğin özellikle 12 Eylül sonrası güçlenme serüveni konusundaki anlatım izledi. Türkiye’dekidinci akımların anti-komünist ve Amerikancı karakterine özel vurgu yaptı.

BİR-KAR temsilcisi, dönemin bir bunalımlar dönemi olduğunu, bunun dolaysız sonucu olarak emekçi sınıflarınalabildiğine yoksullaştığını, umutsuz, çaresiz duruma düşürüldüklerini belirtti. Böylesi dönemlerin dinselideolojinin ve sapkın dinsel akımların güç olacağı dönemler olduğundan söz eden temsilci, bu tür dönemlerinaynı zamanda sosyal sınıf mücadelelerinin ve devrimci güçlerin ezildiği, siyasal sahnenin arka planına düştüğüsiyasal gericilik dönemleri olduğunu anlattı.

BİR-KAR temsilcisi, Türkiye’deki dinsel gerici akımların, düzenden ve sistemden yana olduklarını, özelmülkiyeti koruduklarını, kesinlikle anti-emperyalist ve anti-kapitalist olmadıklarını, başından itibaren anti-komünist olduklarını, devrim ve ulusal kurtuluşçuluğa düşman olduklarını, bugünkü kılık değişikliğine karşın hemtarihsel ve hem de siyasal bakımdan çağdışı ve gerici olduklarını anlattı.

Kızıl Bayrak / Almanya

Page 22: SY Kızıl Bayrak 12-27

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012Dünya

Tüm kıtalarda işçi ve emekçiler daha fazla ücretve daha iyi çalışma koşulları talep ederek iş bıraktı,öğrenciler, öğretmenler de sokaklarda protestolugösteriler gerçekleştirdiler.

Hindistan’ın Gujarat eyaletinde sanayi merkeziAhmedabad’da 4 Haziran’dan bu yana değişikfabrikalarda 6 bin tekstil işçisinin başlattığı grevsürüyor. Tekstil işçileri yüzde 40 ücret zammı veişten atılan işçilerin yeniden işe alınmasını talepediyorlar. Patron örgütü ATMA grevi “illegal” ilanetti.

Norveç’te Statoil petrol şirketinde çalışan 700işçi grevde. Grev nedeniyle Heidrun ve Oseberg’dekiişletmeler çalışmıyor. Statoil ve Endüstri EnerjiSendikası arasında süren görüşmeler Statoil tekelininerken emekliye ayrılma hakkını kaldırmayıistemesinden dolayı tıkanmıştı. Petrol tekeli lokavtagitmekle işçilere karşı tehditlerini sürdürüyor.

Kamboçya’da Kandal ilinde Yung Wah IndustrialCo tekstil fabrikasında çalışan 1.600 kadın işçi busene içinde ikinci kez greve gitti. Tekstil işçileri dahafazla ücret ve daha iyi çalışma koşulları talepediyorlar.

İspanya’da 25 Haziran’da Mieres kendindeAsturiens maden işçileri 11 Temmuz’da Madrid’degerçekleşecek büyük yürüyüşe katılmak içinMadrid’e yürüyüş başlattılar.

İngiltere’de vergi dairelerinde çalışan 50 bin

kamu emekçisi hafta başında, işyerlerinin yokedilmesi ve emeklilik hakkının kötüleştirilmesiniprotesto ederek greve gitti.

Yunanistan’da otel ve gastronomi branşındaçalışanlar ücretlerinin düşürülmesine karşı birgünlük greve gitti. Patronlar birkaç hafta sonra sonaerecek toplu sözleşmeleri, daha düşük ücret ileyenileyeceklerini açıkladılar.

Japonya’da yeni bir atom reaktörünün açılmasıplanlarına karşı başbakan Yoshihiko Noda’nınbinasının önünde binlerce kişi protesto gösterisigerçekleştirdi.

Güney Kore’de 30 bin inşaat işçisi çarşambagünü süresiz greve başladılar. İnşaat işçilerialamadıkları ücretlerini ve sosyal hakların(özellikle hastalık ve kaza sigortası)düzeltilmesini talep ediyorlar. Avustralya’nın New South Wales eyaletinde 50

bin öğretmen bir günlük greve gitti. Öğretmenlergrevlerini iş mahkemesinin grevi yasaklamasınarağmen gerçekleştirdiler. Öğretmenler yeni okulreformu ile görev paylaşımının tek tek okullar veokul idaresine verilmesini protesto ediyorlar.

Şili Santiago’da 150 bin öğrenci, öğretmen, işçiherkese parasız eğitim talep ederek gösteridüzenlediler. Bu yılın en büyük protestosundagöstericiler cumhurbaşkanlığı binasına doğru yürüdü.

İngiltere’de Londra’nın kuzeyindeki Essex’debin itfaiye çalışanı kısıtlamalara karşı iş bıraktı.İtfaiye çalışanlarının bu grevi planlanan beş grevdenilkiydi.

Amerika’nın Texas eyaletindeki Fort Worth’da10 haftadır silah tekeli Lockheed Martin’de süren 3bin işçinin grevi kazanımlarla sona erdi. Patron,planladığı hastalık sigortasında kısıtlamaları geri aldıve işçilerin daha fazla ücret talebini kabul etti.

Her kıtada eylem, direniş!

Nestle’de çocuk işçi sömürüsü

Gıda devi Nestle, çikolatalarında kullandığı kakaonun üretiminde çocuk işçi çalıştırarak sömürüde sınırtanımıyor.

Türkiye’de de faaliyet gösteren bağımsız denetçi kuruluşAdil Emek Birliği, Nestle’nin üreticileri için hazırladığıyönetmeliğin “birden fazla ciddi ihlalini” tespit ettiğinisöylüyor.

Bu yönetmelik çocuk işçiler, güvenlik ve çalışma saatlerikonusunda üreticilere koşullar getiriyor.

Raporda kakao hasadı sırasında çok sayıda yaralanmaolduğu, bunlardan çoğunun çocukların kakao kozalarınıtoplar ve işlerken yanlışlıkla bacaklarını kesmeleriylemeydana geldiği de belirlendi.

Buna ek olarak hem yetişkin hem de çocukların uzunsürelerle, ücret almadan çalıştırıldığı kaydedildi.

Artan baskılar üzerine dünyanın en büyük gıda şirketiNestle, AEB’den dünyadaki kakao üretiminin neredeyseyarısının yapıldığı Fildişi Sahili’ndeki üretim zincirini adımadım izleyip belgelemesini istedi.

Japonya

Peru’da yüzlerce kadın 29 Haziran günü Cajamarca’daMinera Yanacocha’ya ait altın ve bakır maden ocalarınıprotesto etti. Özellikle Peru Kadın Bakanı Ana Jara’nıngösterilerde kadınların gözaltına alınarak haklarındaişlem başlatmasını da protesto ettiler. Kadınlar, “Bizyaşamı savunuyor, doğamızın ve kaynaklarımızın yokedilmesine karşı çıkıyoruz!” diyerek PeruBaşbakanı’ndan “Minas Conga” projesinin iptaledilmesini talep ettiler.

Başbakan Humala bir hafta önce yaptığı birkonuşmada haftalardır süren protestolara rağmen buprojeye bağlı kalacaklarını söyleyerek, maden tekeli MinaBuenaventura’nın dağdaki iki gölün korunması, sukapasitesinin planlanan rezervlerinin artırılması, sosyal fonoluşturulması ve onbinlerce işyerinin açılmasını kabulettiğini açıkladı. Buna karşı projenin yüzde 43,65’ine sahipolan tekelin şefi Roque Benavides, La Republica gazetesineyaptığı açıklamada, bu dört talebin sadece biriningerçekleşeceğini açıkladı. O da rezervlerdeki su kapasitesi.

Peru’da kadınlar maden ocağına karşı yürüdü

Peru

Page 23: SY Kızıl Bayrak 12-27

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012 Ortadoğu

Filistin’de Hamas-Fetih restleşmesi

Gazze’de Merkez Seçim Komisyonu’nunfaaliyetleri Hamas yönetimi tarafından askıyaalındı.

Uzlaşma anlaşmasının en önemlimaddelerinden birisi Filistin Kurtuluş Örgütü’nünreformdan geçirilmesi ve FKÖ’nün parlamentosuFilistin Ulusal Konseyi için anayurttaki vesürgündeki tüm Filistinlileri kapsayandemokratik seçimlerin yapılması kararıydı.

Gazze’de Filistin Ulusal Konseyi içinseçmenlerin kayıt altına alma çalışmalarınabaşlayacak Merkez Seçim Komisyonu’nunfaaliyetleri Hamas yönetimi tarafından 2Temmuz’da askıya alındı. Merkez SeçimKomisyonu’nun seçmen kayıt çalışmasını 3-14Temmuz tarihleri arasında yürütmesiplanlanmıştı.

Hamas sözcüsü Sami Ebu Zuhri, yaptığıaçıklamada kararın Batı Şeria yönetimininHamas üyeleri üzerinde artan baskısı ve BatıŞeria’da seçmen kayıt çalışmalarınınyapılmaması nedeniyle alındığını söyledi. Zuhri,Batı Şeria’da Hamas’ın faaliyetlerini serbestçeyürütmesine izin verilmesi gerektiğini söyledi.

El-Fetih tarafından yapılan açıklamada isepartinin Hamas’ın kararından şaşkınlık ve üzüntüduyduğu dile getirildi. Açıklamada Filistinhalkının birlik hükümetinin ilan edilmesinibeklerken Hamas’ın uzlaşmayı sekteye uğrattığısöylendi. Filistin Yönetimi için yeniden seçimleryapılana kadar seçim sürecini yönetecekteknokratlardan oluşması beklenen birlikhükümetinin kurulması için Hamas lideri HalidMeşal ve FY başkanı ve el-Fetih lideri MahmudAbbas’ın bir süredir bir araya gelmesibekleniyordu.

Yağmadaanlaşamadılar

Emperyalistler ve işbirlikçileri tarafındandesteklenen Suriyeli “muhalifler” Mısır’ınbaşkenti Kahire’de toplandı.

Gerici çıkar hesaplarını masaya yatırmak içintoplanan Suriyeli Muhalifler Konferansı’nda,Esad rejiminin devrilmesi ve sembol isimlerininyargılanması konusunda uzlaşıldığı belirtilirkenkirli emelleri için Esad karşıtlığına soyunan sözdemuhalifler Esad sonrası yağmanın paylaşılmasıkonusunda uzlaşamadı.

Esad rejimine karşı emperyalistler ve Türkdevleti tarafından silah desteği sağlanan ÖzgürSuriye Ordusu’nu destekleme konusundaanlaştıkları söylenen muhalifler ulusal birlikhükümetinin kurulması kararını da aldılar. Ancakgeçiş döneminde yönetimin nasıl ve kimtarafından olacağı konusunda anlaşmazlıklaryaşandı.

Lefkoşa Belediyesi’ndeişgal!

Lefkoşa Türk Belediyesi’nde (LTB) örgütlüBelediye Emekçileri Sendikası’nın (BES), ‘ekonomikve yapısal nedenlerle’ 123 işçinin işten atılmasıkararına karşı başlattığı eylem ve belediye işgali 2Temmuz Pazartesi gününden itibaren diğer işçilerin dekatılımıyla devam etti.

Maaşlarının ödenmemesi, 22’si kültür şubesindenolmak üzere 123 işçinin işten çıkarılması ve çıkarmasonucu doğan hakların uygulanmaması nedenleriyleeylemde olan LTB çalışanları direniyor.

Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanı CemalBulutoğluları, işten çıkarma kararını şu sözlerlesavundu: “Kadrosuz işçileri de işte tutmak için çokçaba verdim, başaramadım. Sayıştay raporu ortada.Rapora uymak zorundayım. Sendika da böyleolacağını biliyordu, şimdi neden tepki gösteriyoranlayamadım”

Sayıştay raporu arkasına sığınan belediye başkanıriyakar açıklamalarla emekçilerin eylemlerine desteğikırmaya çalışıyor.

Belediye Emekçileri Sendikası Başkanı SavaşBozat’sa yaptığı açıklamayla Bulutoğluları’na gerekencevabı verdi. Bozat, işten çıkarma kararı için “bununbir külfeti olacak bunu hesaplamaları lazımdı. Bu işlerbu kadar kolay olmaz” diyerek eylem kararlarınıaçıkladı. Bozat greve çıktıklarında getirilen grevyasağını hatırlatarak “Artık yasaklar da delinecek...İsyan halini alacak” dedi. Bozat, LTB’deki süreci bunoktaya getiren Bakanlar Kurulu’nu da eleştirerek

“Bundan sonraki hedef hükümet olacaktır, bu başkanlabu iş yürümez” ifadelerini kullandı.

İşçiler, eylemlerine LTB’nin çatısında lastikyakarak başladı.

Polisin LTB önünde geniş güvenlik önlemlerialdığı ve kısa sürede ateşi söndürdüğü gözlemlenirken,BES’in ise Bakanlar Kurulu kararına göre tavırgeliştireceği öğrenildi.

Öte yandan Devrimci Komünist Birlik, belediyebinasına pankart asarak işçilerin işgalini selamladı.Pankartta “Belediye emekçisi yalnız değildir! Bupisliğin bedelini yaratanlar ödeyecek!” sloganı yeraldı.

Emekçiler, dayanışma için asılan pankarta ‘Birlikmücadele dayanışma’ sloganıyla karşılık verdiler.

Kızıl Bayrak / Kıbrıs

2 Temmuz 2012 / Lefkosa

Emperyalistlerin Cenevre’de düzenlediğikonferansta, BM ve Arap Birliği’nin temsilcisi KofiAnnan’ın öncülüğünde yeni saldırı ve yaptırımbaşlıkları netleşti.

Annan’ın görüşmeler sonrası devreye girmesiyleAnnan Planı adıyla anılan ve çıkmaza giren plana“geçiş süreci” planı eklendi.

Annan, “Suriye’de daha fazla can kaybıyaşanmasından ve süre giden çatışmaların dahageniş bir bölge ve dünya için yarattığı tehlikedensiz sorumlu olacaksınız” sözleriyle süreci uzatan

emperyalistleri harekete geçmeye çağırdı. Toplantının sonuç bildirisinde ise geçişin

mümkün olacağı ‘tarafsız’ bir ortam için bir geçişhükümetinin kurulması öngörülüyor.

Sonuç bildirgesinde “Anayasal düzenin veadalet sisteminin gözden geçirilebileceği, sonucun,halkın onayına sunulacağı, anayasal düzenkurulduğunda, özgür ve çok partili seçimler içinhazırlanılması, kadınların geçiş sürecinin tümsafhalarında tam anlamıyla temsil edilmelerigerektiği” ifade ediliyor.

Emperyalistler Suriye çemberini daraltıyor

Page 24: SY Kızıl Bayrak 12-27

Kültür-sanat24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

Emperyalist-kapitalist sistem bir bütün olarakçürümektedir. Ezen ile ezilen, sömüren ile sömürülen,zengin ile fakir arasındaki uçurum her geçen günbüyümektedir. Bir tarafta dünya üzerinde her şeyiyaratan işçi ve emekçilere dayatılan yoksulluk ve sefaletkoşulları durmakta, diğer tarafta yaratılan zenginliklerigasp ederek büyüyen şirketler bulunmaktadır. Bir taraftasağlıklı beslenme koşullarından yoksun milyonlarcainsan gerçeği durmakta, diğer tarafta sınırsız bir tüketimve israf yaşanmaktadır. Bir tarafta milyonlarca insanınsağlıklı barınma koşullarından mahrum olduğu gerçeğidurmakta, diğer tarafta dünyanın en büyük gökdelenleridikilmekte, deniz üzerine yapay adalar yapılmaktadır.Bir tarafta basit ve tedavisi mümkün hastalıklardan ölenmilyonlar durmakta, diğer tarafta büyük karlar elde edenilaç tekelleri bulunmaktadır. Kısacası yaşamın tümalanlarında eşitsizlik ve kölelik koşulları hükümsürmektedir.

Tüm bunlar bir avuç asalağın egemenliği üzerinekurulu emperyalist-kapitalist sistemin sonuçlarıdır.Emperyalist-kapitalist sistemin efendilerinin ihtiyaçlarıve çıkarları için insanlığa savaşlar, işgaller, açlık, sefaletve yozlaşma dayatılmaktadır.

Emperyalist-kapitalist sistem insanlığı yıkıma sürüklemektedir

Neo-liberal politikalarla, dünya genelinde ekonomikve sosyal saldırılar sürmektedir. Sistemin kronik olarakyaşadığı krizlerin faturası her defasında işçi veemekçilere çıkarılmaktadır. Eğitim ve sağlık gibiemekçiler için yaşamsal kamu hizmetleri ulaşılamaz halegetirilmektedir. Yaşam koşulları ağırlaşıp, yoksulluk vesefalet derinleşirken, çalışma alanlarında ortaçağkoşulları hüküm sürmektedir. Avrupa’nın refahtoplumları olarak gösterilen ülkelerinde dahi saldırılararalıksız sürmektedir.

Doğa emperyalist-kapitalist şirketlerin ihtiyaçları içinyağmalanmakta, yıkıma uğratılmaktadır. Dünyagenelinde emekçilere savaş, işgal, sömürü ve kölelikdayatan, baskı ve zor uygulamalarıyla insanları denetimaltında tutmaya çalışan emperyalist kapitalist sistem aynızamanda doğayı da talan etmektedir.

Her alanda gerçekleştirilen saldırıları insanlardayaratılmaya çalışılan umutsuzluk tamamlamakta,örgütsüzlüğe mahkum edilen milyonlarca insan çıkışyolu bulamadığı için toplumsal bir çürümeyaşanmaktadır. Uyuşturucu ve alkol kullanımı artmakta,cinnet geçirenlerin sayısı çoğalmakta, hırsızlık, fuhuş,kumar ile insanlar içten içe çürütülmektedir.

Ekonomik ve sosyal saldırıları demokratik hak veözgürlüklere dönük saldırılar tamamlamaktadır. Birçokhak tırpanlanmakta, polis devleti uygulamalarıyaygınlaşmaktadır. “Teröre karşı savaş” propagandasıeşliğinde “en demokratik” ülkelerde bile kuralsız birsaldırı süreci işletilmektedir. Polis sayıları artırılmakta,insanlar fişlenmekte, yaşamın her alanı gözetlenmekte vedinlenmekte, en küçük protestolara azgıncasaldırılmakta, hak talep edenler tutuklanmakta, kısacasıkorku toplumu yaratılmaya çalışılmaktadır. İngiltere’den

Amerika’ya, Avrupa’nın birçok ülkesinden Türkiye’yekadar son bir yıldır yaşanan saldırılar emperyalist-kapitalist sistemin, bir bütün olarak attığı adımlarıaçıklıkla göstermektedir.

Emperyalist savaş ve işgaller artmakta, halklararasında düşmanlık tohumları ekilmektedir. Geçtiğimizyüzyıl içerisinde iki paylaşım savaşı ve sayısız bölgeselsavaş ile insanlığı yıkıma uğratan emperyalist-kapitalistsistem, savaş ve saldırganlık politikalarına aravermeksizin devam etmektedir. Başta ABDemperyalizmi olmak üzere emperyalist devletlersilahlanma yarışıyla beraber işgallerine devam etmekte,“özgürlük götürüyoruz” söylemleri eşliğinde yağma vetalan süreçlerini işletmektedir. Son on yıl içerisindeyaşanılan savaş ve işgaller tüm açıklığı ile ortadadır.Afganistan’la başlayan, Irak ile devam edenemperyalistler geçtiğimiz aylarda Libya’yı hedef almıştı.Şimdilerde ise hedefte Suriye vardır.

Türkiye’de de her alanda saldırılar artıyor

Tüm bu süreçler emperyalist kapitalist sisteminorganik bir parçası olan Türkiye’de de aynı biçimdeyaşanmaktadır. Türkiye burjuvazisi ve onun devleti,emperyalizmin hizmetkarı ve aktif taşeronukonumundadır. Kardeş halklara dönük emperyalistsaldırılarda ülke topraklarını sonuna kadaremperyalistlerin hizmetine açmakta, Afganistan, Lübnanvb. ülkelere emperyalistlerin hizmetinde işgal güçlerigöndermekte, şimdilerde olduğu gibi emperyalistlerinçıkarları doğrultusunda savaşa girmek için canatmaktadır. Emperyalist savaş ve saldırganlıkçığırtkanlığı ile efendilerine hizmet etmeyeçalışmaktadır.

Dışarıda savaş ve saldırganlık yaygarası kopartanlar,içerde ise faşist baskı ve terörü artırmaktadır. Başta Kürthalkı olmak üzere toplumun geneline yönelik bir saldırısüreci işletilmektedir. En ufak bir hak arama eylemi,azgın devlet terörüyle karşılanmakta, ilerici ve devrimcigüçler cezaevlerine doldurulmaktadır. Polis devletiuygulamaları artmakta, işkence yaygınlaştırılmakta,

insanlar sokak ortasında katledilmektedir. Grevleryasaklanmakta, sınırlı olan sendikal örgütlülüklerdağıtılmaya çalışılmakta, kontra sendikalarla işçi veemekçiler denetim altına alınmaya çalışılmaktadır.Sendikalar basılmakta, sendikacılar tutuklanarakcezaevlerine konulmaktadır. Bir yanda Sivas Katliamı’nıdevlet adına gerçekleştiren tetikçiler aklanırken, diğertarafta Roboski’de F-16’larla 35 Kürt köylüsükatledilmektedir. Bir tarafta “teröre karşı mücadele”propagandası ile Kürt halkının haklı mücadelesibastırılmaya çalışılırken, diğer tarafta şovenizm zehriyleemekçiler sersemletilmektedir. Her köşe başına konulankameralarla, yasadışı dinlemelerle korku toplumuyaratılmaya çalışılmakta, burjuva yasalar bile çoğuzaman ayaklar altına alınmaktadır. Dinci gericilikyaşamın bütününe egemen hale getirilmeye çalışılmakta,dinsel önyargılar körüklenerek sermaye sınıfı ve uşağıAKP hükümeti ömrünü uzatmaya çalışmaktadır.

Sermaye devleti aynı zamanda işçi ve emekçileredönük ekonomik, sosyal saldırılarını da yoğunlaştırmışdurumdadır. Meclisten ardı ardına saldırı yasalarıçıkartılmakta, ağır bedeller ödenerek kazanılan haklargapedilmektedir. Eğitim ve sağlık ticarileştirilerek, parasıolanın yararlanabileceği bir ayrıcalık haline getirilirken,çalışma koşulları her geçen gün ağırlaşmaktadır. Enküçük önlemlerin dahi alınmaması, ağır ve uzun çalışmakoşulları nedeniyle iş cinayetleri artmakta, hemen hergün bir ölüm haberi gelmektedir. Güvencesiz ve esnekçalışma uygulamaları dayatılmakta, sefalet ücreti ilekölelik koşulları hüküm sürmektedir. Temel tüketimmaddelerine yüksek oranlı zamlar yapılırken, vergilerağırlaştırılmaktadır. Bunlar gibi birçok saldırının yanısıra şimdilerde ise kıdem tazminatının gaspı, işçisimsarlığı anlamına gelen özel istihdam büroları vesefalet ücreti koşullarını ağırlaştıracak olan bölgeselasgari ücret uygulaması için hazırlıklar yapılmaktadır.

İşçilerin birliği halkların kardeşliğimücadelesi güçlendirilmelidir!

Yeni bunalımlar ve savaşlar dönemi

İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için;

3-4-5 Ağustos’ta 9. Mamak Kültür-Sanat Festivali’nde

buluşuyoruz!

Page 25: SY Kızıl Bayrak 12-27

Kültür-sanat Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012..

içerisindeyiz. Emperyalistler arası rekabetin ve çelişkilerin arttığı, dünyajandarması ABD’nin hegemonyasının çözüldüğü, dünyanın genelinietkileyen kapitalist krizin derinleştiği böylesi bir dönemde, süren vegündemde olan yeni emperyalist savaş ve işgaller bir tehdit olarakinsanlığın önünde durmaktadır. Birçok ülkede etnik ve dini çatışmalarkışkırtılmakta, kardeş halklar arasına düşmanlık tohumları ekilmektedir.Emperyalist kapitalist sistemin efendilerinin ve uşaklarının insanlığadayattıkları yeni savaşlara, işgallere karşı “Yaşasın halkların kardeşliği”şiarını daha güçlü haykırmak ve mücadeleyi yükseltmek yakıcı birihtiyaç durumundadır. Özellikle emperyalizmin taşeronluğunasoyunmuş, başta Suriye halkı olmak üzere tüm Ortadoğu halklarını tehditeden Türkiye gibi bir ülkede bu mücadelenin güçlendirilmesi daha özelbir önem taşımaktadır.

Emperyalist kapitalist sistemin işçi ve emekçilere dayattığıekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel saldırılar her geçen gün artarken,baskı ve zorbalık koşulları yaygınlaşırken, yoksulluk ve sefaletderinleşirken, yaşam işçi ve emekçiler için her anlamıyla çekilmez halegelirken, gerici kültürel kuşatmayla insanlar uyuşturulurken işçi sınıfınınbirliği ve devrimci sınıf mücadelesi tek çıkış yolu olarak durmaktadır.İşçi ve emekçilerin sömürüsünü artırmaya, kölelik prangalarınısağlamlaştırmaya, baskı ve zor aygıtlarıyla teslim almaya, gerici ve yozkültürü ile kötürümleştirmeye, etnik ve dini çatışmaları körükleyerekbölmeye çalışan sömürü düzenine verilecek en güçlü yanıt “Yaşasınişçilerin birliği” şiarıyla mücadeleyi güçlendirmektir.

9. Mamak Kültür Sanat Festivali’ni örgütlüyoruz!

Burjuvazinin yaşama egemen kılmaya çalıştığı kültür ve sanatıparçalamak, ancak işçi sınıfının devrimci kültürünü yaratmaktan,güçlendirmekten geçer. İşçi ve emekçilerin emperyalist savaş vesaldırganlığa, kapitalist sömürü ve soyguna karşı mücadelesinin temel biralanıdır kültür sanat. Yaşamın her alanında olduğu gibi işçi sınıfının,kapitalizmin karşına kendi alternatif kültür sanat mücadelesi ile deçıkabilmesi, sözünü söylemesi gerekmektedir. İşte bu bakışla 3-4-5Ağustos’ta “İşçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarıyla 9. MamakKültür Sanat Festivali’nin örgütlenmesi sürecini başlatmış bulunuyoruz.

Mamak Kültür Sanat Festivali işçi sınıfının devrimci kültür sanatmücadelesinde atılmış mütevazi bir adımdır. Sömürü, soygun veyozlaşmaya karşı paylaşımın, kardeşliğin, kolektivizmin yaşatılmasıdır.Emperyalist savaşlara, işgallere karşı, halkların kardeşliğini haykırmak,dayanışmayı yükseltmektir. Kapitalizmin karanlığına karşı devrim vesosyalizm saflarında örgütlenme çağrısıdır. Müziği, şiiri, tiyatroyu biravuç elitin işi sananlara inat, emekçilerin üretmesi ve üretimlerinipaylaşmasıdır. Kapitalizmin karanlık dünyasına karşı açılmış birbayraktır.

9. Mamak Kültür Sanat Festivali; emperyalist savaş ve saldırganlığa,faşist baskı ve teröre, kapitalist sömürü ve soyguna karşı “İşçilerinbirliği, halkların kardeşliği” şiarını yükseltecek, işçi ve emekçileriörgütlenmeye ve mücadeleyi güçlendirmeye çağıracak. Üç gün boyuncakültür sanat ürünleri Mamaklı emekçilerle buluşacak, “Yeni bir dünya,yeni bir kültür” umudu daha güçlü haykırılacak.

Mamak Kültür Sanat Festivali Hazırlık Komitesi olarak işçi veemekçileri, ‘işçilerin birliği, halkların kardeşliği’ mücadelesinigüçlendirmeye, Mamak Kültür Sanat Festivali’ne omuz vermeye vebirlikte örgütlemeye çağırıyoruz.

Mamak Kültür Sanat Festivali Hazırlık Komitesi

Çeşitli sanayi havzalarında yürüyendevrimci sınıf faaliyetinin temel araçlarındanolan yerel işçi bültenlerinin Haziran-Temmuzsayıları 15-16 Haziran ruhuyla mücadeleyibüyütmeye çağırıyor.

Sermayenin sosyal yıkım ve köleliksaldırıları, iş cinayetleri, MESS Grup TİSsüreci, süren işçi direnişleri ve 2 TemmuzSivas Katliamı gündeminin de işlendiğibültenler yaz döneminde işçilerle buluşuyor.

Adana İşçi BülteniAdana İşçi Bülteni’nin Temmuz ayı

sayısının kapak sayfasında, artık birerkatliama dönüşen iş cinayetleri işleniyor. “İşcinayetleriyle öldüren düzen, işçilere birmezarı bile çok görüyor” ana başlığıylaAdanalı işçilere seslenen bültende, işcinayetlerinin kader olmadığı hatırlatılıyor.

42. yılında 15-16 Haziran Büyük İşçiDirenişi’ni de selamlayan Adana İşçi Bülteni,Toroslar Elektrik Dağıtım şirketinde iştenatmalara karşı aylardır direnen Enerji Senüyesi işçilerin de sesi ve soluğu oluyor.Bültende, işçilerle yapılmış bir röportaja yerveriliyor.

Adana bölgesinde kurulu çeşitlifabrikalardaki güvencesizlik ve kuralsızçalışmanın da teşhir edildiği bültende, SivasKatliamı’nı lanetleyen bir yazıya yer veriliyor.

Bursa İşçi Bülteni15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin

ruhuyla mücadeleye çağıran Bursa İşçiBülteni’nin Haziran sayısında, hava işkolunagetirilen grev yasağı işleniyor. Grev hakkınasahip çıkma çağrısında bulunan bülteninilerleyen sayfalarında Bosch işçilerinin, TürkMetal çetesine vurdukları darbe de farklıyönleriyle işleniyor. Farklı fabrikalardanmetal işçileri, Bosch işçilerinin çaktığı kıvılcımıbüyütme çağrısında bulunuyorlar.Örgütlenme deneyimlerini aktaran işçi

yazılarıyla kürsü niteliğine bürünen bültende,MESS’i ve Türk Metal çetesini 15-16 Haziranruhuyla yere serme çağrısı yükseltiliyor.

Gebze İşçi Bülteniİşçi havzası Gebze’de fabrikalara ve sanayi

havzalarına ulaşan Gebze İşçi Bülteni ise,hazırlıkları başlayan MESS Grup TİS sürecinedikkat çekiyor. Bülten, 15-16 Haziran ruhuylaMESS’i dağıtmaya, sözleşmelere sahipçıkmaya çağırıyor.

Türkiye işçi sınıfının önemli mücadeledeneyimlerinden biri olan Alpagut işgali veözyönetim denetiminin de işlendiği bültendeTürk Metal üyesi Güngör Metal işçilerininişten atılmalarına da yer ayrılmış. İşçiyazılarıyla zenginleşen bültende kıdemtazminatı hakkının gasp edilmesi planını elealan bir yazıya da yer veriliyor.

Kayseri İşçi BülteniAğırlıklı olarak, farklı sektörlerden işçilerin

yazılarının yer bulduğu Kayseri İşçiBülteni’nde, 15-16 Haziran ruhuyla sınıfmücadelesini yükseltme çağrısındabulunuluyor.

Fabrikalardaki ağır baskı ve sömürükoşullarını aktaran öncü işçilerin yazılarınındikkat çektiği bültende CEHA işçilerinindirenişi de işleniyor.

Ankara İşçi BülteniAnkara İşçi Bülteni İşçiden İşçiye’nin

Haziran sayısında, sendikalaştıkları için iştenatılan Deri-İş üyesi TOGO Ayakkabı işçilerinindirenişine yer verildi. Grup TİS sürecine dairyazıların da yer bulduğu bültende, direnenişçilerin yol gösterdiğini belirtmek üzereTürkiye genelinde devam eden işçidirenişlerini de yer veriliyor.

15-16 Haziran İşçi Direnişi’nin yolundanyürümeye çağıran bültende, halklarınkardeşliği çağrısı da yükseltiliyor.

Yerel işçi bültenleri 15-16Haziran ruhunu taşıyor...

Page 26: SY Kızıl Bayrak 12-27

Sınıf hareketi26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

Ya sendika girecek ya kepenklerinecek!

Ben 16 senelik bir TOGO işçisi olarak aslındaTOGO hakkında çok güzel şeyler yazmak isterdim,ama ne yazık ki TOGO benim hayatımda ona dair nekadar güzel şey varsa hepsini benden aldı.

TOGO’da kaybedecek daha fazla bir şeyimkalmamıştı. Bir tek şeyim kalmıştı, o da canım! Çünküsağlıksız koşullarda çalışıyor, üretiyor ve bunun dabedelini türlü türlü hastalıklarla ödüyor, bir taraftansağlığımızı kaybediyor, bir taraftan her gelen seneninbir önceki seneyi aratan maddi ve manevi sıkıntılarınınbedelini ödüyorduk.

Bu sıkıntılara daha fazla ne ben ne de arkadaşlarımkatlanabilirdik. Bir şeyler yapmalıydık. Bir yerlerdenbaşlamalıydık. Ama nasıl yapmalıydık bilemiyorduk.

Arkadaşlarla çalışırken türlü türlü fikirler üretiyor,araştırıyor, ama bir türlü çıkar yolu bulamıyorduk veyabir araya gelemiyorduk. Tam da bu sıradaarkadaşlarımızdan aşçımız Özgür, sendikada birtanıdığının olduğunu ve sendikayı biraz araştırdığınıve bizim de kurtuluşumuzun sendika ile olacağınısöyledi.

Birer birer görüşme yaptık. Görüşmeler sonucukendimizce yorumlar yaptık ve inandık. Hepimiz biranda umutlandık. Sanki kaybetmiş geçmişe dair bütünhaklarımızı almış, arayıpta bulamadığımız bütünçıkmaz yolların haritasını bulmuştuk.

Ve sendika ile tanıştık. Sendikalı süreci işverendenancak 25 gün saklayabildik. İşverenin sendikalıolmamızı öğrenmesi üzerine ilk önce 9 arkadaşı,sonrasında da 26’mızın birer gün ara ile işlerine sonverdi. O günden bu güne tam 64 gün geçti. İştençıkarılınca sendikamız (Deri-İş) ve destekçilerimiz ileberaber direnişe geçtik. Tam 64 günü geride bıraktık.Bu 64 günlük direnişimiz içerisinde aslında çokbilmediğimiz ya da bilip de bize yabancı olan bir çokşeyin aslında kendi hayatımızın birer kayıp parçalarıolduğunu öğrendik.

Direnişimiz boyunca birçok kurum ve kuruluşlatanıştık. Bu gelip gitmeler bizi çok mutlu ediyordu. Bumutlulukla TOGO’daki direnişimiz adetaperçinleniyor, inancımız daha da büyüyordu. Her gelenziyaretçiden yeni yeni şeyler öğreniyor, buöğrendiklerimizi kendimizce uygulamaya çalışıyorduk.Adeta okul gibiydi direniş alanımız. Hergün ayrı birhoca, her gün ayrı bir dersti sanki.

40 yaşında bir işçi olarak, hayatta öğrenemediğimbirçok şeyi burada öğrendim. İşçi sınıfını, sınıfdayanışmasını, örgütlü çalışmayı vb. daha birçok şeyöğrendim. Bu direniş sürecinde birçok iş de yaptık.Mesela fabrika önünde ilk basın açıklamamız, buaçıklamada söz alan sayın milletvekilleri vesendikamız genel başkanı Musa Servi çok güzelkonuşmalar yaptı. Bu konuşmalar patronu rahatsızetmişti. Bu ise yaptığımız işin doğru olduğununkanıtıydı.

Atılan sloganlar ayrı bir güç katıyordu gücümüze.Bu basın açıklamalarını devam ettirdik. Ankara’dabulunan diğer mağaza önlerine taşıdık. Her basınaçıklamamız bizlere çok büyük moral oluyordu.Bildiriler dağıtıyorduk, bilmediğimiz birçok şeyiöğreniyor ve görev almaya çalışıyorduk. Diğersendikaların ziyaretleri, parti ziyaretleri veolabildiğince gelen davetlere icab etmek gibi türlügörevlere katılıyorduk. Bu arada 1 Mayıs coşkusunuyaşadık. Daha bütün bunlara alıştık alışacağız derkengözaltılarla tanıştık, bu da benim ilk deneyimimdi.

Ama hiç korkmamıştım. Çünkü yanlış bir şeyyapmamıştım, tamamen haklı olduğum birmücadelenin içindeydim. Bu da bana korku değil güçveriyordu. Çünkü davam ekmek davasıydı. Üç günarka arkaya gözaltına alındıktan sonra gözaltı süreci debitti, artık alınmıyorduk, hatta çevik kuvvet eskisikadar gelmiyordu.

Gün geçtikçe yaşadığımız şeylerin heyecanınınkaçmaya başladığının farkına vardık, her gün aynışeylerdi sonuçta. Bizler çalışan-üreten insanlardık, boşdurmak sıkıyordu bizleri. Çalışmak ve üretmekistiyorduk. Ama işimize bir türlü dönemiyorduk.Çünkü patronlar sendikayı da sendikalı işçiyi deistemiyordu. Sendikayı sokmamaya kararlıydılar halada öyleler. Ama bizler kararlıyız. “Ya sendika girecekya kepenkler inecek!” Bizim direnişimizi bu sloganınçok güzel ifade ettiğini düşünüyoruz.

Bunların dışında ben ve arkadaşlar bizi yazan dergive gazeteleri okumaya başladık. Tabi bunları paraverip almıyorduk. Alana gelen arkadaşlar sürecianlatan bütün haberleri bizlere taşıyorlardı. Bu aradaarkadaşlar kitaplar da getiriyorlardı. Geçmiştekidirenişleri ve o direnişlerdeki işçilerin neleryaşadıklarını, nasıl kazanıp nasıl kaybedebileceğinianlatan çeşitli kitaplardı bunlar. Bir tanesi benim deokuduğum AYMASAN işçilerini anlatan “Birdirengen soluk” adlı kitaptı. Bu kitap başından sonunakadar tüm işçilerin okuması gereken müthiş bir kitap.Tam bir direniş sembolü bence. Ben o kitabı okuyuncasanki kendi başımdan geçenleri okuyordum.

AYMASAN işçilerinin çalışırken yaşadıkları veyöneticilerinin yaptıkları baskılar bizim TOGO’dayaşadıklarımızın aynısı gibiydi. Fakat onlar direniştebence bizim direnişimizden daha iyilermiş. Onlarabakarak bizim o kadar çok eksiğimiz veya yapacak okadar çok işimiz var ki, onlar 170 günlük bir direnişyaşamışlar. Bu direnişte Sevgül’ün adeta bu direnişinkaptanı olduğunu da unutmamak gerekir. Aynızamanda böyle bir kaptanı kutlayıp her bir direnişeSevgül gibi kaptanlar bulmak gerekir diyedüşünüyorum. Kadın başına verdiği mücadeleninkelimelerle değil ancak yaşanarak anlaşılıp anlatılmasılazım.

AYMASAN işçileri patronlarının evlerine kadartaşımışlar direnişlerini. Fabrika önünde çadır

kurmuşlar. Orayı hiç terk etmemiş, geceli gündüzlükalmışlar alanda. Eylemlerini daha geniş kitlelereduyurmak için, dayanışma gecesi, kalem satışları,kermesler, KESK ve DİSK’in o zaman başlatmışoldukları Ankara yürüyüşüne coşkulu katılmaları,bunun öncesinde tüm dünyada yapılan G-8 zirvetoplantısının protesto eylemine de katılmış olmaları dacabası…

İşçiler birlik olunca yenemeyecekleri hiçbir gücünolamayacağının farkına varmalılar bence. Bu ülkedeparası olana adalet, parası olmayana dayak olmamalı,herkes onur mücadelesi içerisinde olmalı, düzenkurumları patronların hizmetinde olmamalı.

Biz belki sesimizi AYMASAN işçileri kadarduyuramadık. Ama bu doğru şeyler yapmadıkanlamına da gelmez. AYMASAN işçilerinin en çok sesgetiren yalı baskını eylemini hayretle okudum. Bu türbir eylem aslında bizim de bir eylemimiz olabilir. Bizde Ümitköy’de bulunan patronun villası önüne budirenişi taşıyabiliriz. Belki o zaman biz de daha çokses getirebiliriz.

Mesela, 15-16 Haziran hazırlıkları yapanAYMASAN işçileri tüm etkinliklerde kendi emekleriile yarattıkları eserleri sahnelemişler. Şiirler, türküler,halaylar, grev türküleri ve marşları, ayrıca tiyatroyla datanışarak kadın erkek demeden birlikte sahnelemişler.Bunları biz de yapabiliriz. Bizler şu anda imzakampanyasındayız. O da fena gitmiyor. Kalemsatışlarımızla da birlikte maddi destek de buluyoruz.

Tabi ki direnişimizi devam ettirmek için bunlaryeterli değil. Asıl olan, bilinçli ve onurlu bir şekildehaksızlığa karşı dik durmamızdır. Bu duruşumuzdanasla ödün vermememizdir. Çünkü bizim buradakidirenişimiz, sadece kendimiz için değil işçi sınıfı içinde yapılan bir direniştir. Biz bu direnişten başarılı birkazanımla çıkacağımıza inanıyoruz ve bizdensonrakilere de ışık tutacaktır.

Umarım eksiklere rağmen bizim direnişimiz demücadele eden işçilerin lehine biter. UmarımAYMASAN direnişine bir halka da biz oluruz.

Yaşasın halkların kardeşliği!Yaşasın sınıf dayanışması!

TOGO işçisiŞentürk ÇOBAN

Page 27: SY Kızıl Bayrak 12-27

Kent-çevre Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

Polis bilirkişi oldu

Arkasına yaslandığı gerici-faşist yasalar eliylesayısız işkenceye, infaza imza atan polis teşkilatı,‘Herne Peş’ isimli Kürtçe marşın ‘PKK marşı’ olupolmadığını belirlemek amacıyla görevlendirilenbilirkişinin hazırladığı raporda “bilirkişi” oldu.Polis terörü ve cinayetleriyle ilgili tüm davalardakatil polisleri aklayan düzen yargısı, tam birişbirliği örneği sergileyerek polisdeğerlendirmesini esas aldı.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafındandüzenlenen ‘Nitelikli Sağlık Hizmeti İçin Çok SesTek Yürek Mitingi’nde tıp öğrencisi ZülküfAkelma’ya ‘Herne Peş’i söylediği ve söylettiğigerekçesiyle ‘terör örgütü propagandasıyapmak’ suçundan dava açılmıştı.

Özel Yetkili Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi‘Herne Peş’in ‘PKK / KCK marşı olup olmadığının’belirlenmesi için bilirkişi görevlendirmişti.‘Kürtçe tercüman’ sıfatını taşıyan D. T. isimlibilirkişi, raporunu mahkemeye sundu. Bilirkişi,eylemde polis tarafından çekilen görüntüleriizleyerek, grubun ve Akelma’nın Herne peş isimliKürtçe marşı söylediğini vurguladı. Davadosyasında Ankara Emniyet Müdürlüğü’nünresmi yazısında “Bahse konu Kürtçe marşın PKK /KCK terör örgütünün silahlı faaliyet gösterenmensuplarına atfen söylendiği belirtilmiştir”denildi.

Avukat Mustafa Güler bilirkişinin hazırladığıraporu eleşti rerek şöyle konuştu: “Emniyetböyle söylediği için bu böyledir diyen bir bilirkişiraporu. Dosyadaki emniyet raporunu okumakiçin bilirkişi raporu alınmış oldu. Trajikomik birdurum.”

Rant için geri sayım

Taksim Meydanı’nın “Taksim’i yayalaştırma”adı altında rant ve yağmaya açılması için gerisayım başladı. 240 günde bitecek çalışmalar içinön teklifler alındı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Taksim’iyayalaştırma projesiyle ilgili ön yeterlilikihalesinin tamamlandığını açıkladı.

‘Taksim Dayanışması’ adı altında bir arayagelen çok sayıda meslek odası, mahalle derneği,sendika ve demokratik kitle örgütü, ihale veprojeyi protesto ediyor.

TMMOB Mimarlar Odası, Şehir PlancılarıOdası ve Peyzaj Mimarları Odası, projeninyürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyledava açtı. Ancak devam eden yasal sürecerağmen altyapı ve tünel yollarının yapımı içinihale süreci başlatıldı.

Samsun’da rant dönüşümücan aldı

3 Temmuz günü Samsun’da şiddetli yağmur seledönüştü. Samsun Canik’teki 450 haneli TOKİKonutları’nın bazı bodrum katları, Mert Irmağı’nıntaşması sonucu su altında kaldı. Sel baskını sonucuen az 4’ü çocuk 9 kişi yaşamını yitirdi.

“Kentsel dönüşüm” ve “kira öder gibi ev sahibiolun” yalanları arkasına gizlenen sermayenin inşaatrantı can almaya devam ediyor. Samsunluemekçilerin evlerini yıkarak kurulan TOKİ KuzeyYıldızı Konutları’nın alt yapısı üzerindedurulmamış, dere yatağına yakınlığı nedeniylealınması gereken önlemler alınmamıştır.

Gazetecilere yaptığı açıklamada bildik yalanlarasarılan Samsun Valisi Hüseyin Aksoy, meteorolojiverilerine göre kentte gece metrekareye 48,5kilogram yağış düştüğünü savunarak katliamı olağankılmaya çalıştı. Eski TOKİ Başkanı olan Çevre veŞehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar “yer seçimindeve yapılaşmada bir hata olduğunu zannetmiyorum.”sözleriyle temenni ve tahmine dayalı ‘bilimsel’inkarını açıkladı.

TOKİ Konutları’ndaki sel baskını dışında Mert

Irmağı üzerindeki köprülerden biri de yıkıldı.Çaycuma’da 15 kişiye mezar olan köprü faciasındansonra da “münferit” açıklamaları yapılmıştı. ‘Doğalfelaket’ denerek geçiştirilen ölümlerin sorumlususermaye devleti ve patronların kar hırsıdır. Alınmasıgereken önlemleri almayan, malzemeden çalarakkarını artıran bakış yeni ölümlere davetiye çıkarıyor.

Kadıköy Acıbadem Mahallesi İsmail Hakkı BeySokak’ta oturan Romanların evleri 4 Temmuz günüyıkıldı.

Polis ordusuyla yıkıma gelen zabıta ekipleriRomanlara ait 16 gecekonduyu sabah saatlerindeyıktılar. Romanlar eşyalarını alamazken yıkımdahayvanlar da enkazın altında kaldı. Yıkımdakipervasızlığa tepki gösteren emekçiler evlerin çatısınaçıkarak yıkımı engellemeye çalıştı. Polisin saldırısıylakarşılaşan emekçiler yıkımları durduramadı.

Sermaye hükümetinin yasalarıyla inşaat

alanındaki rantın büyümesi ve büyük yıkımlar öncesisaldırganlık yoğunlaştırılıyor.

Burjuva basın da bu pervasız saldırganlıktaüzerine düşen rolü yaparak haberi taraflı aktarıyor.Burjuva basının bilinçli olarak çarpıttığı bilgilerde 3gün önce yapılan bildirim “Haziran ayında yapıldı”denerek çok önceden haber verildiği izlenimiyaratılmak isteniyor. Burjuva basının yıkımımeşrulaştırma çabalarına gösterilen tepkiler “basınasaldırdılar” diye sunularak Romanlar ‘suçlu’ ilanediliyor.

Yıkımlarda pervasızlık dönemi

Page 28: SY Kızıl Bayrak 12-27

Gençlik28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

ekimgencligi.net yayında...

“Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!”Gençlik hareketi içerisinde işçi sınıfı devrimciliğinin

bayrağını taşıyan ve 16 yılı aşkın bir süredir çıkardıklarıaylık yayınla gençlik kitlelerine devrimin ve sosyalizminsesini taşıyan genç komünistler, uzunca bir süredir yoğunemek ve çabayla sürdürdükleri www.ekimgencligi.netgünlük internet sitesinin hazırlıklarını tamamladılar.

Dünyayı yıkıma sürükleyen kapitalist barbarlıkdüzenine karşı sosyalizm mücadelesini yükselten vesınıfın devrimci partisinin sesini gençlik kitlelerinetaşıyan Ekim Gençliği, ekimgencliği.net internet sitesiaracılığıyla hem burjuvazinin internet ortamındaki gericiablukasına/tahakkümüne devrimci bir solukla müdahaleetme, hem de sınıfın, devrimin ve sosyalizmin sesini çokdaha geniş bir gençlik kitlesine ulaştırmayı hedefliyor.

ekimgencligi.net: Gençliğin ve devriminsesi!

Üniversite amfilerinden sokaklara, hayatın heralanında büyük bir özveriyle sürdürülen devrim vesosyalizm kavgasına internet ortamından omuz verecekolan ekimgencligi.net, gençlik hareketini merkez alanancak sınıf mücadelesinin tüm öteki alanlarını dakucaklayan bir internet sitesi olma iddiasıyla yolaçıkıyor.

Bu çerçevede, siteye ilişkin öne çıkan bazı temelbölümleri ve özellikleri tanıtmak istiyoruz.

Okurlar, üniversiteli ve liseli gençlik hareketi baştaolmak üzere birçok alana dair haberlere site üzerindenerişebilecekler. “Gençlik haraketi, siyasal gündem, sınıfhareketi, dünya, kadın, kültür-sanat, bilim-teknik ve kent-çevre” başlıkları üzerinden tanımlanmış haber veyazılara ana sayfadaki hareketli manşet ve onun altındakiilgili haber/yazı gösterim bölümlerinden erişebilecekler.İlgili yazılara ana sayfa üzerinden genel çerçevedeerişebilecek olan okurlar, söz konusu bölümlerin kendisayfalarından da istedikleri yazıya ulaşacaklar. Busayfalar üzerinden yine ilgili bölümlerin arşivlerine deulaşabilecekler.

Ana sayfanın sağ sütununda bulunan “Son haberler”bölümünden ise siteye girilmiş son beş haber ve yazıyıgörebilecekler.

ekimgencligi.net, okurlarına geniş ve zengin birmakale arşivi de sunuyor. Ana sayfada bulunan menüden“Makaleler” bölümüne tıklayan okurlar, EkimGençliği’nin ve komünist işçi partisinin temel yazı vedeğerlendirmeleri başta olmak üzere çok sayıda yazıyarahaklıkla erişebilecekler. Dileyen okurlar, “Başlıkfiltrele” ve “İçerik filtrele” araç çubuklarını kullanarakaradıkları makeleye çok daha hızlı ve kolay biçimdeulaşacaklar.

Ana safyanın en altında bulunan “Makaleler” ve“Çeviriler” kutularından ise öne çıkan makale veçevirilere erişme imkanı bulacaklar.

Okurlar sitede bulunan tüm haber ve makalelerisosyal paylaşım siteleri üzeriden paylaşabilecekler. Sağalt köşede bulunan paylaşım butonunu tıklayan okurlar,burada sunulan seçeneklerden dilediklerini kullanarakilgili haber ya da makaleyi internet ortamındanpaylaşabilecekler.

Ana sayfadaki sol sütunda bulunan “Materyalarşivi” bölümü ile okurlar Ekim Gençliği’ninçalışmalarında kullandığı materyallerin pdf hallerineulaşabilecek.

ekimgencligi.net, Ekim Gençliği’nin dergi arşivininönemli bir bölümünü de okura sunuyor. Okurlar “EGArşivi” bölümünden Ekim Gençliği’nin eski sayılarınınbirçoğuna ulaşabilecek, 16 yılı aşan yayın hayatında

ortaya çıkan zenginliğin bir bölümünü de olsa incelemeşansını yakalayacaklardır.

Öte yandan, okurlar “Video” ve “Foto Galeri”bölümlerinden de çeşitli sinevizyonlarla beraber eylemve etkinliklerin görüntülerine ulaşabilecekler.

Ana sayfada bulunan “RSS” bölümü aracılığıyla,aynı zamanda kizilbayrak.net sitesinin son haberlerine deerişebilecek olan okuyucular, böylelikle günceliyakalama noktasında ek bir olanağa da sahip olacak.

Okurlar ana sayfada bulunan “Arama motoru” ileekimgencligi.net sitesindeki tüm içeriğe ilişkin aramayapılabilecek. Dileyen okurlar ana sayfa üzerindenyapacakları aramanın ardından karşılarına çıkacak“Arama” sayfasında daha ayrıntılı bir arama dayapabilecekler.

Ana sayfada bulunan “İletişim grubu” bölümünekayıt yaptıran okurlar ise, düzenli olarak mail yoluylabilgilendirilecekler. Bu bölüme üye olan okurlargündeme ilişkin gelişmelerden mail yoluyla da haberdarolurken, Ekim Gençliği’nin açıklamaları ve temelmateryallerine de rahat ve hızlı bir şekilde ulaşma imkanıbulacaklar.

ekimgencligi.net sitesinin okuyucularına sunduğu bir

diğer özellik de “Etkinlik takvimi”. Ana sayfadabulunan takvim üzerinden ilgili eylem ve etkinliklereerişilebilecek. (İçerisinde olunan günün kırmızıçerçeveyle gösterildiği takvimde, eylem, etkinlik ya datarihsel gündemin tanımlandığı günler ise çerçeveli grizemin içerisinde olacak.) İstenilen günün üzerinetıkladıktan sonra ekrana gelen sayfadan gelişmeler takipedilebilecek.

Ana sayfadaki menüden “İletişim” linkinetıklayanlar ise, öneri, görüş veya yorumlarınıekimgencligi.net sitesinin mail adreslerinden biri [email protected]’e doğrudan ulaştırabilecekler. Bubölümden siteye doğrudan dosya da iletebilecekler.

Ekim Gençliği saflarında örgütlenmeye,kavgayı büyütmeye!

ekimgencligi.net sitesinin yayın hayatına başladığınıduyuran Ekim Gençliği, bu vesileyle tüm gençliği birkez daha özgürlüğüne ve geleceğine sahip çıkmaya, gençkomünistlerin saflarında örgütlenerek devrim vesosyalizm mücadelesine omuz vermeye çağırıyor.

ODTÜ’de 1 Temmuz günü yapılan mezuniyet töreni, diplomasını alan ODTÜ’lülerin açtıkları pankartlarladikkat çekti.

Mezuniyetlerini kutlayan ODTÜ öğrencileri, tören sırasında açtıkları pankartlarda tutuklu öğrencilerdenkürtaj yasağına, atanamama sorunundan afet yasasına kadar bir dizi konuya değindiler.

ODTÜ’lüler, mezun oldukları alanlarla ilgili mesajler verdiler. Eğitim Fakültesi mezunları 4+4+4’ü veeğitim emekçilerinin tanamama sorununu işlerken, Maden Mühendisliği mezunları madenlerin gerçeksahibinin halk olduğuna dikkat çektiler. Psikoloji mezunları ise “Savaşın açtığı yaraları psikologlarkapatamaz!” diyerek emperyalist savaşa tepkilerini gösterdiler.

İnşaat Mühendisliği mezunları, bölüm arkadaşları İlhan Kaya’ya ve tüm tutuklu öğrencilere özgürlüktalebinin yazılı olduğu pankartla yürüdü.

İktisat mezunları da “Sağlam kafa sağlam cezaevinde! Biz mezunuz, 771 arkadaşımız tutuklu! Tutukluöğrencilere özgürlük!” pankartı ile tutuklu öğrencilere dikkat çekti.

Şehir Bölge Planlama mezunlarının gündemi ise Afet Yasası oldu. Mezuniyet töreninde kadınların kürtajhakkına dönük saldırı da gündeme alınarak “Benim bedenim benim kararım!” denildi. Erkek mezunlar da“O’nun bedeni, O’nun kararı” dövizleriyle kadınların kürtaj hakkına sahip çıktı.

ODTÜ’de eylemli mezuniyet

DTCF’de ceza terörü

DTCF’de geçtiğimiz dönem “siyasi içerikli afiş asmak”, “okul yönetimini ve verdiği kararları hedefgöstermek” gibi nedenlerle 30’u aşkın öğrenciye 100’ün üzerinde soruşturma açılmıştı.

DTCF yönetiminin soruşturma terörü yaz tatiline girildiği dönemde ceza terörüne dönüştü. Aralarında ikiEkim Gençliği okurunun da bulunduğu onlarca öğrenciye astığı afişlerden soruşturma açan Dekanlık, asılanher bir afiş için 1 hafta uzaklaştırma cezası verdi.

Bir Ekim Gençliği okuru tamamlanan 7 soruşturma sonucu toplamda 1 ay 3 hafta ceza aldı. Ekim Gençliği / DTCF

Page 29: SY Kızıl Bayrak 12-27

Toplum-yaşam Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

Düzen saldırdıkça saldırıyor. Daha yaraların birikapanmadan başka bir noktadan akıyor kan. Amadüzen saldırdıkça yeni yöntemler de geliştiriyor. Tekbaşına gazın, copun, silahın yetmeyeceğini biliyor. Vekirli savaşın belki de en kirli yöntemindeuzmanlaşıyor. Yani Kürt halkını “onlar için mücadele”ettiğine inandırmaya çalışarak saldırıyor.

“Taş atan çocuklara oyuncak” başlıklarıyla servisedilen boyalı burjuva basın haberlerinde çocuklarahediye vererek bir halk teslim alınmak isteniyor.

O hediyelerden biri 23 Nisan 2009’da ‘ÇocukBayramı’ kapsamında Hakkari’nin BağlarMahallesi’nde verildi. Özel Harekat polisinin dipçikledövdüğü 14 yaşındaki Seyfi Turan komaya girmişti. 3ay sonrasında dahi konuşmakta zorluk çekiyordu.Çünkü yediği dayak sonucu çenesinde ağır hasaroluşmuştu.

Geçtiğimiz haziran ayında 15 yaşında Özgür Taşarpanzerden açılan ateş sonucu yaşamını yitirdi.Çocuklara oyuncak dağıtmak için anlam bekleyenlerölüm dağıtmak için sebep aramıyor. Tüm yarattıklarıfelaketlere rağmen gülümseyerek çocuklarımızaoyuncak uzatıyorlar.

Gerilla cenazesini panzer arkasında sürükleyenkulak kesen komutandan daha tehlikeli olan bu sinsidüşman gün geçtikçe güçleniyor.

Saldırıya yeni halka

Toplum destekli polislik denerek işçi ve emekçileriçerisinde kendilerini meşru gösterecek, muhbirliğigüçlendirecek politikalara yoğunlaşıyorlar. Alışıkolduğumuz bu bakış şimdi psikolojik stratejiuzmanlarıyla “duygu durum yönetimi ve toplumsalkazanım becerileri” adı altında güçlendiriliyor.

Düzenin kolluk güçleri baskı ve şiddete direnişlekarşılık veren bir halkın en berrak özelliğinesaldırıyor. Hiçbir çıkar gözetmeksizin uzatılan elegüven...

İnsanın en doğal içgüdülerinden biri olankarşısındakinden beklentilerinin kendi yapabileceklerikadar olması durumu bu zemini düzene açıyor. Atılanher adımı aynı iyimserlik ve umutla karşılamak, birşans daha vermek Kürt halkının yüzyıllardırkimliğinde var ettiği bir özellik. Kürt halkının güveni,en ufak adıma yanıt vermesi düzen için Kürt halkınınaşil topuğunu bulmak anlamına geliyor. Hata bizdedeğil ama! Güveni harcasa da bu ikiyüzlü düzen Kürthalkı için bu güdü suç olamaz. İnsani olan her şeyiyok eden, kendi çıkarı uğruna savaşına kullanandüzene karşı güvenimizin belki de hala sağlamkalması bile bir yanıttır. Toplumsal bilinç yazsa daaşağılık hediyelerinin arkasından gelen ‘nasihatleri’yine de güven duyuluyor bu sefer değişebilir diye.

Emniyet Genel Müdürlüğü önümüzdeki günlerdeKürdistan’da görev vereceği atanan 9 bin 600 polise‘duygu durum yönetimi ve toplumsal kazanımbecerileri’ eğitimi verdiriyor. Psikologlar, ‘teröruzmanları’, uzman akademisyenler eşliğinde, “Terörlemüzakere’den önce ‘kendinle müzakere eğitimi”alınıyor. Yüz yüze eğitime katılamayan düzenkolluğuysa derslerini video kayıtlarından takip edecekve öğrenecek nasıl yalan söylemesi gerektiğini.

Verilen eğitimlerde temel olarak “Bölge insanı,örgüt sempatizanı ve örgüt üyesi gibi ayrımlarınanlatılması”, “bölgenin yapısı”, “bölge insanının bakışaçısı”, “devletten (polisten) beklentileri”, “toplumsalbarış ve kardeşliğin oluşumunda polise düşengörevler” başlıkları yer alıyor. Başlıklar bile Kürthalkına beslenen düşmanlığı dışa vuruyor.

Eğitim seminerleri psikolog, askeri doktor veprofesörler tarafından yürütülüyor. NaziAlmanyası’nın bilimsel katliamları gibi doktoru ancakyeni bir saldırı için kullanan düzen için psikolojiktahribat önemli değil. Seminerlerin şekillenişine vesileolsun diye kimbilir kaç kişiyi, kaç çocuğu kobayyaptı.

Adım adım çocuklar kuşatılırken

Faşist partinin lideri Devlet Bahçeli bile daha açıksözlüdür. Açık sözlü, zira lafı dolandırmadandillendiriyordu 23 Nisan 2010 kokteylinde. “Aileyeçocukların korunması ve himayesi için yasalsorumluluk ve zorunluluk yüklenmesi”, “Terörodakları ile bağı ve bağlantılarının mutlakakopartılması”, “Onları yeniden suça yönlendirecekbireysel eğilimler, toplumsal baskılar veya psikolojikortamın ortadan kaldırılması” diyerek sayılan herbaşlık bugün uygulamaya konuldu. TMK ileçocukların tutsaklığına uzun cezalarla devam edilirkenbir de ailelere ‘zarar gören panzerler’ için binlerceliralık para cezaları kesilmeye başlandı. PozantıCezaevi’ndeki işkence ve tecavüzün de üçüncü başlığıkarşıladığı aşikar.

Kafalarındaki çocuk algısı hep oyun oynayanokula giden olarak tanımlansa da bunu sadece kendisınıflarına özgü olduğunu kavramayanları da çok.

Muş Bulanık Emniyet Müdürü Oğuz Tüzün “Bizemniyet teşkilatı olarak Bulanık´ta yaşanan olaylardanönce de vatandaşımıza yönelik toplum desteklipolislik faaliyetlerimizi yürütüyorduk. Şu anda erkekçocuklara futbol topu, kız çocuklarına ise oyuncakbebek dağıtıyoruz. Okullara gidip kırtasiye malzemesidağıtıyoruz. Çocuk bu, oyun oynayacak, okuluna

gidecek, büyüyecek.” diyerek açıkladığı politikada nekadar samimi ne kadar ikiyüzlü olduğu önemli değil.

Şehitlik Mahallesi Muhtarı Hüseyin Yeşilova da,

“Çocuk her zaman kandırılabilir. Büyükleryapmadıktan sonra, yönlendirilmedikleri zaman çocukyapmaz.” diyor emniyet müdürüne katıldığını ifadeederek. İtirazımız var! Hiçbir çocuk büyükleridinleyecek kadar kirlenmemişti. Taki sizin kara boğukseslerinizi duyup da vahşetinizle tanışıncaya kadar.Sizin çocuk dediğiniz sokakta ve savaşta büyüyen birhalkın geleceğidir...

Kapitalizmin yarattığı çocuk algısını özetliyortemelde. 14 yaşında dağa çıkan gerçek ‘kardelenleri’algılayamıyorlar. Şırnaklı Mevlüde Güngen’in kızıEmine, kuzeni ve arkadaşı Heybet gerillayakatıldığında dağıttıkları oyuncakların da değersizolduklarını görüyorlar elbet. Kürt çocukları neoyuncak ne de çikolata bekliyor.

“Daye” dediğinde kalkmayan el, gökyüzündekigüneşi kafessiz görmek istekleri.

Kürt çocukları, dağlarında mor menekşelerlehevallerin yanıbaşındaki özgürlük rüzgarını istiyor.Verebilir misiniz?

“Masum insanları öldürmenin utancınıkapatacak büyüklükte bir bayrak yoktur”*

Bir parça hümanist de olsa kapitalizm içindesöylendiği için alıntılıyoruz sözünü. Zira hep masuminsanları öldüren bir sistemin yansımasıdır. Ve aslautanç duymayanlar için yazılmıştır. Tam da bu yanıylaverilen psikolojik strateji eğitimine atfediyoruz busözü. Yaptıkları onca katliam ve işkence üstüne halaçocuklara hediye verip, halkı “onlar için mücadele”ettiklerine inandırma seansları düzenleyebiliyorlar.Taktıkları maske gibi donuk, bakışları gibi soğukyüreklerinde utanç olmaz! Attıkları her adımda acıyıtaşıyarak ve acıdan beslenerek sürdürülen kirlisavaşlarına boyun eğilmiyor işte!

T. Kor*Howard Zinn

Bir savaşın kirliliği çocukları ne kadar hedef aldığıyla anlaşılır!..

Kirli savaşın kirli yüzü kimegülümsüyor?

Page 30: SY Kızıl Bayrak 12-27

Devlet terörü30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/27 * 6 Temmuz 2012

“Newroz’a katıldığı” bahanesi ile 14 Hazirangünü tutuklanan BDSP çalışanı ve TİB-DER BaşkanıZeynel Nihadioğlu, tutuklu bulunduğu Edirne F TipiHapishanesi’nden mektup yollayarak mücadeleyi veyoldaşlarını selamladı.

İnsan düşlerinin büyüklüğü kadar özgürdür!Che Guevera

Düşlerimiz büyük, kabına sığmaz. Düşlerimizsınırsız, jiletli telleri aşacak kadar. 16 metrekareyesığmayacak kadar... Esir alınan düşlerimiz,hayallerimiz değil, bedenlerimizdir sadece.Beynimiz ve yüreğimiz bir kuş kadar mağrur veözgür. Bilincimiz bir kuş gibi hücremizden havalanırmeydanlara konar. Fabrikalara konar. Korku salardüşmana.

Makinelerin dişlileri hergün işler. Nasırlı ellerhayatı hergün yeniden yaratır. Sermayedarlar yağlıkasalarını hergün şişirir. Milyonlarcamız açlıktansürünür. Yaşam, gün ışığı almayan fabrikalardaöğütülür. Ama ruh vardır, bilinç vardır bizi yarınlarataşıyacak.

Makinelerin sahipleri, sarayların-saltanatlarınsahipleri kanımızı içerek büyür. Daha da büyümeleriiçin korku salarlar etrafa. Oysa yarının sahipleriumut yüklüdür. Korkunun görülmesi için boşunabakılır gözbebeklerine. Yılmak yok bilinçlerde,direnmek var hücre hücre.

Sevgili yoldaşlar,

Polisin ifadesiyle “tek kişilik” bir operasyondagözaltına alındım. Alınma gerekçemi gazaltına yaka-paça alındıktan bayağı bir süre sonra öğrendim.Meğerse, benim Newroz’a katılmam gerekçesiyleözel yatkili savcılık tarafından yakalanma kararımvarmış. Üstelik operasyonun başladığı 10 Nisantarihinden itibaren aranıyormuşum!

Oysa ben 10 Nisan tarihinden itibaren birçok kezGBT uygulamasına maruz kaldım. Dahası,bahsedilen tarihlerde Topkapı ve Bayrampaşa’dabirkaç kez gözaltına alındım. Üstelik gözaltınaalındığım tarihte 10 gün boyunca ART Metalfabrikasında bir grup işçi arkadaşımla direnişteydim.Yani polisle “haşır-neşirdik.” Direnişin başladığı ilkgünlerde patron-polis peşpeşe saldırmıştı. Fabrikaönünde çevik kuvvet otobüsü bekliyordu.

Zaten üç gün boyunca Vatan emniyetindetutulduktan sonra savcılığa çıkarıldım. Newrozeylemine katıldığım gerekçesiyle gözaltı kararıvarken, savcı nedense Newroz’la ilgili çok sorusormadı. Sorduğu sorular BDSP ile ilgili olmaklaberaber, ağırlıkla Metal İşçileri Birliği ve ARTDireniş Komitesi ile ilgili sorulardı.

Sermaye devletinin ilerici-devrimci işçi veemekçilere dönük tahammülsüz ve saldırgan tavrıbilinmektedir. Ancak bu saldırıların yılgınlıkyaratmayacağı da bilinmektedir. Sistem bu nedenleşiddetli “önlemler” alıyor.

Gün geçmiyor ki ilerici-devrimci güçlere yönelikbir operasyon yapılmasın. Bu saldırganlığın arkaplanında sistemin çıkmazı var. Yaşadığı depresyonve bunalım var. Haksız bir savaşa girme ihtimalindenkaynaklanan tedirginlikler var. Bütün bunlar

sermayenin buhranlarının ürünüdür. “KCK operasyonlarıyla” Kürt halkına dönük

saldırganlıkta sınır tanımıyor. KESK’e dönüksaldırılarla kamu emekçilerinin mücadele azminikırmaya çalışıyor. THY’de grev yasaklanıyor. İştenatılan işçiler direnişe geçiyor. Fakat sermayehavaalanı içindeki herhangi bir eylemi yasaklamayaçalışıyor. TOGO işçileri gözaltına alınıyor.

Tüm bunlardan çıkan sonuç şudur: sermayebölgede bir savaşa hazırlanıyor. Bu savaşahazırlanırken de toplumsal güçleri ezmeye çalışıyor.En uydurma gerekçelerle ilerici-devrimci güçler

cezaevine atılıyor. Adalet sarayları, saraybezirganlarına hizmet ediyor.

Tüm bu çabalar boşuna! Ne sarayları, ne desistemlerini korumak için aldıkları tüm tedbirlerbizleri mücadelemizden alıkoyamayacak. Yılmadan,yorulmadan mücadelemize devam edeceğiz.

Sevgilerimle... Zeynel Nihadioğlu

28.06.12Edirne F Tipi Hapishanesi

A-17

Rüzgar eken fırtına biçer!

Adana’da Kızıl Bayrak okuru Zemin Demireldevrim şehidi Özlem Eker’in cenaze töreninde “örgütpropagandası yaptığı” gerekçesiyle tutuklandı.

6 Temmuz 2005 yılında gerçekleştirilen katliamdahayatını kaybeden MKP/HKO gerillası ÖzlemEker’in cenaze törenine katılmaları gerekçegösterilerek “örgüt propagandası yaptıkları” iddiasıile yargılanan 37 kişinin Yargıtay’daki davasınınsonuçlanmasının ardından ilk tutuklamaDiyarbakır’da gerçekleşmiş, Yasemin Acartutuklanmıştı.

Acar’ın ardından bu kez de Kızıl Bayrak okuruZemin Demirel tutuklandı. Demirel, 3 Temmuz günüçalıştığı işi için gittiği evden gözaltına alındı.

TEM polisleri öğleden sonra Demirel’inçalışmakta olduğu evin önünü çembere alarak gözaltıoperasyonunu gerçekleştirdi. Silahlarıyla bu baskınıgerçekleştiren polisler böylece mahalleye de korkusalmaya çalıştı. 10 ay onanmış hapis cezası olanDemirel, ilk olarak TEM’e, ardından savcılığa ve

oradan da Adana Kürkçüler F Tipi Hapishanesi’negötürüldü.

İlk gün tek başına tecritte tutulan Demirel 4Temmuz günü de aynı hapishanenin B-54 Koğuşu’nagötürüldü.

Hücrede kendisi dışında 2 devrimci tutsakla kalanDemirel’in serbest bırakılmasının ise son çıkan yargıpaketinin yürürlüğe girmesine bağlı olduğu avukatlartarafından dile getirildi.

Adana BDSP tarafından Demirel’intutuklanmasına dair yapılan açıklamada “Hak veözgürlüklere yönelik baskıların artığı şu günlerdedevletin, devrim şehitlerinin sahiplenilmesine de gözyummaması şaşırtıcı değil. Saldırıları boşa çıkartmakiçin mücadeleyi yükseltmekten başka bir çıkar yolyoktur” denildi. Ayrıca “Devrim şehitleriölümsüzdür!” ve “Baskılar bizi yıldıramaz!”şiarlarına da vurgu yapıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

Kızıl Bayrak okuruna tutuklama

Page 31: SY Kızıl Bayrak 12-27

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

Mücadele Postası

İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

22 Haziran’da Eskişehir Oto TamircilerSitesi’nde 4 işçi yaşamını yitirdi.

23 Haziran tarihinde Isparta’da çalışan birinşaat işçisi iskeleden düşerek can verdi.

26 Haziran’da Kocaeli’de bir spor salonuinşaatında çalışan bir işçi elektrik akımınakapılarak iş cinayetine kurban gitti.

29 Haziran’da Türkiye Taş Kömürü Kurumuçalışanı 13 maden işçisi minübüsün devrilmesisonucu yaralandı.

Hemen hemen her gün bir işçi ya yaralanıyor yasakat kalıyor ya da ölüyor. Sizce bu tesadüf mü?

Devlet buna “kader”, bizim işyeri ise “evkazası” diyor.

Sizlere geçen aylarda işyerinde yaşadığım “evkazasını” anlatmak istiyorum.

Jeneratörleri test ettikten sonra yük kablolarınısökmeye başlayacaktık. Sökme işleminebaşlamadan önce mühendisin enerjinin kesilipkesilmediğini kontrol etmesi gerekiyordu. Bizemühendisler tarafından enerjinin kesildiği söylendifakat kabloları sökmeye başlarken ben çarpıldım,anahtar elimde patladı. Hemen işyeriyle anlaşmalıözel bir hastaneye götürüldüm. Tedavimyapıldıktan sonra işe geri dönüp çalıştım.

Kazayı anlatan bir tutanak hazırlayıp götürdümama tutanağım çöpe atıldı. Bir süre sonra mühendiselinde bir tutanakla karşıma çıktı. Tedavi olduğumhastaneden tutanak istenildiğini ve kendilerinin bututanağı hazırladığını söyledi. İşyerinin hazırladığıtutanakta yaşadığım iş kazası şöyle anlatılıyordu:

“Evde lambanın duyunu takarken lambaanahtarını açık bıraktığım için çarpıldım. İşyerinegittim. İşyeri beni hastaneye götürerek buradatedavi ettirdi”

Bu olaydan kısa bir zaman sonra benimle aynıbölümde çalışan bir arkadaşım da aynı iş kazasınıyaşadı.

Görüldüğü gibi iş kazaları ve iş cinayetleri artıkçalışmanın bir parçası olmuş durumdadır. Çalışmakdemek, her an ölebilmek demektir.

Ben bu tutanağı imzalamadım, bireysel olarakyapabileceğim tek şey buydu. Fakat biz işçilerinyapması gereken üzerimizden milyarlar kazanırkencanımızı hiçe sayan bu düzene karşı örgütlü birşekilde tutum alabilmek, örgütlü mücadeleedebilmektir.

Biz işçilerin kolu, bacağı, kanı, canıyla dönençarkları kırmamız gerekir. Bizleri öğüten buçarkları kırabilmek için örgütlenelim!

Sancaktepe’den bir elektrik işçisi

“İş kazası değil ev kazası!”

Cumartesi Anneleri kayıplarınakıbetini sormaya, Mehmet CanAyşin’in dosyasını gündeme getirerekdevam etti. 379. haftasına girileneylemde, kayıpların akıbetini ortayaçıkarmayarak suç işleyen sorumluların,aileleri belirsizlik içerisinde bırakaraksuç işlediklerine dikkat çekildi.

Eylemde ilk olarak Hasan Ocak’ınakıbetini aramada ve daha sonraki kayıpeylemlerinde aktif olarak yer alan BabaOcak için Maside Ocak ve HasanKarakoç birer konuşma yaptı.Konuşmacılar, yakınlarının akıbetiniarayan anne-babaların özverilerine saygıduyduklarını ve onların iradesinineylemlerde büyük rol oynadığınıvurguladılar.

Basın açıklamasını Mine Nazariokudu. Suçluların yıllardır ortaya çıkarılmadığını ve kayıp mücadelesinde yer alanlara yapılan baskı vezulümlerin sorumluluğunun tüm hükümetlerde olduğuna vurgu yapılan açıklamada, ağır hak ihlallerinindevam ettiğine işaret edildi. Nazari insanlık suçunun işlenmeye devam edildiğinin altını çizerek, şunlarısöyledi: “kendi yönettiği topraklarda kayıp ailelerine yaşatılan zulüm karşısında susan başbakan, ‘zulmeortak olmayın’, diyerek Suriye için küresel vicdan çağrısı yapıyor. Kayıp ailelerine yaşattığı zulümkarşısında biz de başbakana vicdan çağrısı yapıyoruz; ‘zulme ortak olmayın’, ‘Zulme rıza zulümdür,zalimlerin yanında yer almak, zalimliği benimsemektir.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Analar: Zulme ortak olmayın!

Tecrit Karşıtı Mücadele Platformu(TKMP) İstanbul’da yaptığı eylemlehapishanelerde yaşanan hak ihlallerine dikkatçekerek, hasta tutsakların serbestbırakılmasını talep etti.

Galatasaray Lisesi önünde biraraya gelenkatılımcılar “Yaşasın 19-22 Aralıkdirenişmiz! Katliamı unutmadıkunutturmayacağız! / TKMP” pankartı açtı.

TKMP adına yapılan açıklamadahapishanelerin politik sorunlara refleksgösterilen alanlar olduğuna, devletin bunadönük olarak sistemli tecrit uygulayaraktutsakları teslim almaya çalıştığına vurguyapıldı. Açıklamada şunlar söylendi: “Urfahapishanesinde 13 adli tutsağın yakılaraköldürülmesi böylesi bir örnektir. İlk değildir, son da olmayacaktır. Çünkü devletin hapishane politikasınınsürdürüleceği, bizzat başbakanın ağzından ilan edilmiştir.”

Eylem tutsaklarla dayanışmayı büyütme çağrısıyla sonlandırıldı. Kızıl Bayrak / İstanbul

TKMP’den tecrit açıklaması

Page 32: SY Kızıl Bayrak 12-27