eg 100. sayı

40

Upload: ekim-gencligi

Post on 23-Mar-2016

230 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

Ekim Gençliği 100. sayı / Şubat 2007

TRANSCRIPT

Page 1: EG 100. sayı
Page 2: EG 100. sayı
Page 3: EG 100. sayı

Hrank Dink’in 19 Ocak’ta katledilmesi,Türkiye’de son yıllarda bilinçli olaraktırmandırılan şoven faşist kudurganlığın ulaştığınoktayı gözler önüne sermesi açısındanönemlidir. Sermaye iktidarı kendi açmazlarınıaşmanın yolu olarak bir kez daha Türkiyehalklarını birbirine düşürmeyi seçmiştir.Sistematik bir çabayla işçi ve emekçi kitlelereşovenizm zehri enjekte edilmektedir. Sakarya’da,Trabzon’da, Rize’deki linç girişimleri, TCK’nın301. maddesi üzerinden düşünce ve ifadeözgürlüğünü hedef alan hukuk terörü, hukukterörünü takiben gelişen mahkeme önü linçgirişimleri, TMY başta olmak üzere ardı ardınaçıkartılan faşist yasalar, devrimci kurumlarüzerinde artan baskı ve bu kurumlara düzenlenenbaskınlar, üniversitelerde artan soruşturmalar vesivil faşist saldırılar… Bütün bunlar HrantDink’in katledilmesini önceleyen süreçteyaşananlardan sadece birer örnek olup,önümüzdeki süreçte bu coğrafyada yaşanacaklarada işarettir.

Sermaye devletinin tarihi zaten halklaradönük düşmanlığın, kin ve nefretin katliamlara,toplu kıyımlara bürünmüş görünümleri iledoludur. Şovenizm, “milliyetçilik” duygusu(!) ve“ne mutlu Türk’üm diyene” bilinciyle(!) bucoğrafyanın insanlarının bütün hücrelerinesistemli ve bilinçli politikalarla işlenmiştir. Bütünfarklılıklar düşmanlığın gerekçesi sayılmış,farklılıklar temelindeki bütün hak talepleri“bölücülük” propagandası ile püskürtülmeyeçalışılmıştır. Özgür ve eşit toplum düşüncesihangi biçim, dil ve sözcüklerle olursa olsun,hangi etnik kökene mensup kesimlerce dile

getirilirse getirilsin, bu düşünceninsavunucularına “vatan hainliği” etiketiyapıştırılmaktan geri durulmamıştır.

Sermaye iktidarının kendi egemenliğinisüreklileştirebilmek amacıyla ektiği şovenizmtohumları, bugün işçi ve emekçiler içerisindedahi karşılık bulabilmektedir. Öylesine birzehirdir ki bu, Hrant Dink’in katlinin ardındanduvarlara “Hepimiz Ogün Samast’ız” yazılmış,katilin ileride afiş yapılacağı şüphe götürmezfotoğrafları resmi görevlilerce çekilmiş, düzenintetikçisi kırmızı halılar serilmiş karşılamatörenleri ile alkışlanmıştır. Öylesine bir zehirdirki bu, tarihler boyunca halklar mozaiği olmuş birşehir, Trabzon, bugün sermaye iktidarınınpazardan tetikçi toplayabildiği bir yeredönüştürülmüştür. Ermeniliğin, Kürtlüğün enbüyük küfre dönüştürüldüğü bu topraklarda,Türklükten bile daha prestijli olan Amerikalılıkve Amerikancılık, burjuva iktidarın halklarınkıyımına dayalı ulus bilincinin günceldayanaklarını yaratmanın bir vesilesi olmuştur.Uşaklık adına komşu halkalara çevrilensilahların, bu ölçüde kolay kullanılabilirolmasının ardında da, bugüne kadar onlarcakatliamın gerekçesine dönüştürülmüş olan“ulusal çıkar” propagandası yatmaktadır.

Sermaye iktidarı kendi coğrafyasındakihalkları sahte bölücülük paranoyalarıyla,coğrafyası dışındaki halkları ise ulusal çıkarlarıgereği türlü gerekçelerle düşman ilan etmiştir.Ancak onun da çok iyi bildiği üzere, budüşmanlığın kendisi esasta kendi varlıkzeminidir, doğal olarak sürekliliğinin degüvencesidir. İşte sermaye iktidarının da bildiği

SSeerrmmaayyee ddeevvlleettiinniinnttaarriihhii zzaatteenn hhaallkkllaarraa

ddöönnüükk ddüüşşmmaannllıığğıınn,, kkiinnvvee nneeffrreettiinn kkaattlliiaammllaarraa,,

ttoopplluu kkııyyıımmllaarraabbüürrüünnmmüüşş ggöörrüünnüümmlleerrii

iillee ddoolluudduurr.. ŞŞoovveenniizzmm,,““mmiilllliiyyeettççiilliikk”” dduuyygguussuu((!!))

vvee ““nnee mmuuttlluu TTüürrkk’’üümmddiiyyeennee”” bbiilliinncciiyyllee((!!)) bbuu

ccooğğrraaffyyaannıınn iinnssaannllaarrıınnıınnbbüüttüünn hhüüccrreelleerriinneessiisstteemmllii vvee bbiilliinnççllii

ppoolliittiikkaallaarrllaa iişşlleennmmiişşttiirr..

33

Page 4: EG 100. sayı

bu gerçeği bugün bilince çıkartmak ve her türlüyalan yanlış söylemin, bütün kışkırtmapolitikalarının karşısına halkların kardeşliğibilinci ve bu kardeşliğin yarattığı, yaratacağıgüçle çıkmak, sermaye iktidarının mezarınıkazmakla eş anlamlı olacaktır.

Hrant Dink’in cenazesi ve tersten esen rüzgar

Hrant Dink’in katledilmesinin ardındanonlarca ilde kitlesel eylemler gerçekleştirilmiştir.Özellikle İstanbul’da gerçekleşen cenazetöreninin kendisi gerici burjuva iktidarın dizlerinititreten bir tablo açığa çıkartmıştır. Şoven-milliyetçi söylemlerin bugün toplumun sosyaldemokratları görünümündeki CHP’si tarafındanfaşist partiyi aratmayacak netlikte propagandaedildiği, ırkçılığa hukuki, fiili zeminin oldukçagüçlü bir tarzda yaratıldığı, Ermeni sorunununbütün bu şoven-milliyetçi havanın yaratılmasındatemel bir yerde durduğu bugünlerde, yüzbiniaşkın kişinin “hepimiz Ermeniyiz” diyereksokaklara dökülmüş olması, şovenizmin sermayeiktidarının karakteristiği olmakla beraber,toplumsal açıdan hızla bünye dışı edilebilecek birzehir olduğunu da gözler önüne sermiştir.Burjuvazinin farklı siyasal eğilimlerdeki bütüntemsilcilerinin aynı söylemler üzerindeortaklaşmış olması da, sermaye iktidarının esastaHrant Dink cinayetinden öte, düşmanlaştırmapolitikalarının karşısına dikilmiş olan güçtenduyduğu derin öfkenin işaretidir. Sermayeiktidarı, “hepimiz Ermeniyiz” sloganı üzerineyürüttüğü her tartışma onu gülünç bir durumadüşürse de, kitlesel uyuşturucusu şovenizmietkinleştirebilmek derdindedir.

Cenaze töreninde şovenizm rüzgarı terstenezmiş ve bu coğrafyada yaşayan farklı etnikkökenden ezilen ve sömürülen kesimleringücünün şovenizm girdabından kurtulup, ayaktadurulabildiğinde ne ölçüde etkili olduğunu gözlerönüne sermiştir. Rüzgar bir kez tersten esmiş ve

sermaye iktidarı bir an için tokat etkisi yaratanama hala cılız olan bu rüzgarı zayıflatmak verotasına sokmak için kollarını sıvamıştır. Şimdibize düşense rüzgarı büyütmek ve bu coğrafyanınher bir yerine ekilmiş olan şovenizm tohumlarınısöküp atmaktır.

Karanlığı söküp atmak için “halkların kardeşliği”ni büyütelim!

Hrant Dink’in cenazesinde Rakel Dink’inkurduğu “Bir bebekten katil yaratan karanlığısorgulamadan hiçbir şey yapılamaz” cümlesi,yakınını kaybetmiş bir insanın çektiği acıyarağmen içine girebileceği en soğukkanlı tutumunifadesidir. Hrant Dink’in katledilmesinden geriyedoğru gidip bu coğrafyada katledilen her birkardeşimizin cinayetinin üzerine çökmüşkaranlığa baktığımızda, sermaye iktidarının tetiğitutan elini gizlemekte kullandığı perde dışında birşey görmeyeceğimiz açıktır. Karanlığı söküpatmak için halkların kardeşliği şiarını büyütmekbugün bütün devrimcilerin ortak ertelenemezsorumluluğudur.

Sermaye iktidarı bu topraklarda etnikayrımcılık yapmaksızın açlık ve sefaletidayatmaktadır. Sömürü ve talan düzeni işçi veemekçileri köleleştirirken etnik ayrımcılıkyapmamaktadır. Gençlik kesimlerinigeleceksizliğe mahkum eden bütün saldırılar,hangi etnik kökenden gelirlerse gelsinler gençlikkesimlerine eşit bir biçimde yöneltilmektedir.Saldırırken ayrımcılık yapmayan düzen, saldırılarkarşısında gelişebilecek olan tepkiye set olarakşovenizmi kullanmaktadır. Sermaye iktidarınınfarklı kliklerinin üzerinde bu ölçüde ortaklaştığı,birlik olabildiği başka bir başlık da yoktur.

Karşımıza sıkı sıkıya kenetlenmiş bir biçimdeçıkan burjuva gericiliği söküp atmanın yolu daaynı ölçüde kenetlenmekten, düşmanlığın,karanlığın, bu düzenin üzerine birleşik bir tarzdayürüyebilmekten geçmektedir.

KKaarrşşıımmıızzaa ssııkkıı ssııkkııyyaakkeenneettlleennmmiişş bbiirr bbiiççiimmddeeççııkkaann bbuurrjjuuvvaa ggeerriicciilliiğğiissöökküüpp aattmmaannıınn yyoolluu ddaaaayynnıı ööllççüüddeekkeenneettlleennmmeekktteenn,,ddüüşşmmaannllıığğıınn,, kkaarraannllıığğıınn,,bbuu ddüüzzeenniinn üüzzeerriinneebbiirrlleeşşiikk bbiirr ttaarrzzddaayyüürrüüyyeebbiillmmeekktteennggeeççmmeekktteeddiirr..

44

Page 5: EG 100. sayı

55

Page 6: EG 100. sayı

DİSK’in 28-30 Temmuz 2000 yılındayapılan 11. Genel Kurulu’nda, “gençlik vesendikal hareket” üzerine alınan kararadayanılarak kuruluş çalışmaları başlatılan“gençlik sendikası” (girişimin oluşturduğu isimleGenç Sen) tartışmaları, ilerici çevrelerin birkısmının katılımı ile devam ediyor. Burada,halihazırda pek çok belirsizlik taşıyan butartışmalara ilişkin görüşlerimizi örgüt sorununagiriş sınırlarında ortaya koyacağız.

Bugün gençlik örgütlenmesi sorunu,tartışılmayı en fazla hak eden konuların başındagelmektedir. Ancak bu denli önemli olan sorunageleneksel hareket, geçmişin tekrarı ya da nedenibelirsiz terki dışında, elle tutulur bir yanıtoluşturabilmiş değildir. Bu nedenle, bir gölgedövüşü yapmak (DİSK bürokratları tarafındanortaya atılanları tartışma sınırlarına sıkışmak)yerine, örgüt sorununa bütünlüklü bir yaklaşımınköşe taşlarını ortaya koymaya çalışacağız. Zirasorun tek başına sendikal bürokrasinin, işiolmayan bir alana dönük bir müdahalesi değil,sorunun asli muhataplarının gençlikörgütlenmesi sorununa dönük yaklaşımlarıdır.Ancak bu çerçevede sendika tartışmaları da biryere oturabilir düşüncesindeyiz.

Artık “sendikamız” var! “Asla yalnızolmayacaksın”

Peki ama neden sendika?

DİSK bürokratları tarafından ortaya atılangençlik sendikasının, nasıl bir bakışın/ihtiyacınürünü olarak ortaya çıktığını tekrar birdeğerlendirmeye konu etmemiz gerekmiyor.(Ekim Gençliği’nin 97. sayısında yayınlanan“Liberal sol partiye gençlik örgütlenmesi arayışı”başlıklı yazı konuya ilişkin genel bir çerçeveçizmektedir). Zira DİSK’in sınıf mücadelesiiçerisindeki konumlanışı bu konuda yeterliaçıklıkta fikir vermektedir.

Bugün üzerine hararetle tartışılan öğrencisendikası nasıl bir zemine oturmaktadır? Busoruya, konuya ilişkin DİSK’in yaklaşımlarıdışında, homojen bir yanıt oluşturabilmekolanaksızdır. Genç Sen’in İstanbul’da örgütlediğiforuma katılan ve söz alan birçok kişi “örgütsorunundaki tartışmaya neden sendikayı önkabul alarak başlıyoruz?” haklı sorusunu dilegetirmişlerdi. Elbette bu soruya elle tutulur biryanıt verilememiş, tartışma geçiştirilerekAvrupa’daki sendikal deneyimlere işaretedilmiştir. Bizce tartışmanın düğümnoktalarından birisini bu soru oluşturmaktadır.Bu konuya ilişkin üzerine sözsöyleyebileceğimiz tek metin Genç Sen sitesindebulunan “Asla yalnız olmayacaksın” metnidir.Metinde bu soruya verilen yanıt, cevapoluşturmaktan çok, metnin arka planınıkolaylıkla tartışmaya açabilecek niteliktedir.Metnin “Sendika Nedir? Neden Bir Sendika?”başlıklı bölümünde sendika fikri şöylegerekçelendirilmeye çalışılmaktadır:

“Bir kısmımız çalışma yaşamının dışındaiken bir kısmımız ise sürekli çalışma, kısmizamanlı çalışma gibi yollarla çalışma yaşamındayer almakta. Ancak ‘öğrenci sendikası’nınkuruluşu sadece bu dinamikler üzerindentanımlanmamalı.

“Neo-liberal politikalar paralelinde yenidenşekillendirilen eğitim-öğretim sistemi ‘öğrencisendikası’nın kuruluşunu zorunlu halegetirirken, işlevselliğini de olanaklı kılmaktadır.Eğitim-öğretim kamusallık bağlamındankopartılırken gittikçe piyasalaşmaktadır. Satıcı (okul) - müşteri (öğrenci) ilişkisininyaygınlaştırılmaya çalışılması, eğitim-öğretimkadrosunun kimliğinin piyasa ilişkileriçerçevesinde belirlenmesi hedefi, eğitimbütçesinin ayrılmasında kamusal yarar ilkesininterk edilmeye başlanması, bizlerin ortak çıkar vehak arayışında sendika tarzı örgütlenmeyiolanaklı kılmaktadır.”

DİSK ve öğrenci sendikası üzerineDİSK ve öğrenci sendikası üzerine“Öncelikle şunu belirtelim. Öğrenciler, ailelerinin ait oldukları sınıflara mensup olmalarıyla değil kendi ideolojik tercihlerine göre

hareket etme özelliklerine sahiptirler. Bu bağlamda öğrenciler için ailelerinin herhangi bir sınıfa mensup olmaları ya da öğrenciningelecekte herhangi bir sınıfa mensup olma ihtimali onun sınıfsal konumunun belirlenmesinde “mutlak” değildir! Yani üniversiteöğrencisi, eğitim hayatından kaynaklanan özgün koşulları içerisinde yarı aydın karakteri taşıyan bir küçük burjuva olarak tanımlanabilirfakat bu onun kendi hayatına dair ideolojik bir tercihte bulunmasına engel değildir. Neo liberal dünyada çalışmak zorunda kalması veyayoksullaşıyor olması/müşterilik bu durumu değiştirmemekte, tersine genişleyen bir muhalefet dinamiğine işaret etmektedir.

(…)Üniversite öğrencileri kitlesel anlamda kendilerini öteden beri bağımsız, demokratik, meşru, militan bir hatta demokratik kitle

örgütleriyle ifade etmişlerdir. Bu, bugün de böyledir ve “geleneksel bir ezber” değil, en genel anlamda Türkiye sömürge kapitalizmininve ülke rejiminin dayattığı bir zorunluluktur. Ayrıca komsomol benzeri örgütlenmelere ya da bürokratik yapılanmalara karşı doğrudandemokratik katılımı esas alarak gücünü ‘üniversiteli’ olmasından ve taleplerinin meşruluğundan alan bir örgütlenme pratiğidir. Elbetteyasallık ya da tersi, öğrenci hareketinin ya da örgütünün hareket noktasını belirlemez. İşte bu bağlamda üniversite öğrencileri içinkıstas taleplerinin/mücadele konusunun ne olduğuyla ölçülmektedir, bu noktada dernek, sendika ya da başka türlü bir örgütlenmemodeli önerisinin anlamı yoktur. Ancak, düzen sınırlarına takılmama ve belirli bir siyasi yapının “kendi gündemine” göre hareketetmeme noktalarında kendi alanından doğru yürüttüğü mücadeleye ket vurmayacak ve özgürleşme idealiyle iç demokratikpratiğini/deneyimini engellemeyecek bir örgütsel model tartışması anlamlı olabilir. Eğer öyleyse üniversite öğrencilerinin ve bu ülkeninen önemli tarihsel deneyimi kuşkusuz Dev-Genç’tir. 96’da Öğrenci Koordinasyonu’dur. Bugün için neo-liberalizme karşı mücadeledeen inandırıcı yapıysa, henüz gelişmeye açık özellikleriyle Öğrenci Kolektifleri’dir denilebilir.”

EEmmppeerryyaalliizzmmee vvee ffaaşşiizzmmee kkaarrşşıı DDeevvrriimmccii GGeennççlliikk SSaayyıı 1100 OOccaakk 22000077,,

GGeennçç SSeenn’’iinn İİssttaannbbuull’’ddaaöörrggüüttlleeddiiğğii ffoorruummaa kkaattııllaannvvee ssöözz aallaann bbiirrççookk kkiişşii““öörrggüütt ssoorruunnuunnddaakkiittaarrttıışşmmaayyaa nneeddeennsseennddiikkaayyıı öönn kkaabbuull aallaarraakkbbaaşşllııyyoorruuzz??”” hhaakkllııssoorruussuunnuu ddiilleeggeettiirrmmiişşlleerrddii.. EEllbbeettttee bbuussoorruuyyaa eellllee ttuuttuulluurr bbiirryyaannııtt vveerriilleemmeemmiişş,,ttaarrttıışşmmaa ggeeççiişşttiirriilleerreekkAAvvrruuppaa’’ddaakkii sseennddiikkaallddeenneeyyiimmlleerree iişşaarreetteeddiillmmiişşttiirr.. BBiizzcceettaarrttıışşmmaannıınn ddüüğğüümmnnookkttaallaarrıınnddaann bbiirriissiinnii bbuussoorruu oolluuşşttuurrmmaakkttaaddıırr..

66

Page 7: EG 100. sayı

Açık ki bu gerekçelendirme, yaşanan neo-liberal dönüşümlerle pasif bir uzlaşmayı ifadeetmektedir. Metne göre neo-liberal politikalar birmüşteri-çırak-işçi kimliği oluşturmaktadır. İşte buyeni duruma uygun “müşterilerin, çırakların,işçilerin haklarını savunacak” bir örgüte ihtiyaçduyulacaktır. Bu örgüt ise mevcut koşullardaancak bir “sendika” olabilir. Bu algı ister istemezneo-liberalizm karşısında “müşteri değilöğrenciyiz, herkese parasız eğitim hakkı”şiarlarını tartışmalı hale getirmektedir.

Elbette burada metindeki kavrayışı tartışacakdeğiliz, asıl konumuz da bu değil zaten. Zirasendika fikri yanlış bir değerlendirmenin sonucuolarak ortaya çıkmamakta, tersinden ortayakonulan bir şablon örgütlenmeye gerekçeoluşturma çabasının sonucu bu olmaktadır.

Bugün konuya ilişkin yürütülen tartışmalaryakın dönem örgüt tartışmalarından özü itibariylefarklı değildir. Tek fark ortaya konulan modelinyeniliği olabilir, zira bugüne kadar gençliğinkarşısına çıkartılmış bir model değildir öğrencisendikası. Ancak bu “yenilik” de, “yeni veyıpranmamış bir araç olmasının çekiciliği veavantajı” da öğrenci sendikasının, bugün tartışılanbiçimi ile, öğrenci gençliğe tepeden sunulmuş birörgüt modeli olduğu gerçeğinideğiştirmemektedir.

Mücadele-örgüt diyalektiği ve güncel tartışmaların gösterdikleri

Komünistlerin yıllar önce gençlik hareketiüzerine yaptıkları şu değerlendirme bugün degüncelliğinden hiçbir şey kaybetmemiştir:

“Öğrenci gençlik hareketininpolitikleşmesinde ve gelişiminde mesafealınamadığı sürece, onun örgütlenmesinde demesafe alınamaz. Gençlik hareketinin eylemdinamizmi, düzeyi, gelişme seyri ve bu seyrindeğişik zamanlarda aldığı biçimler hesabakatılmadığı sürece, öğrenci gençliğin örgütlenmesorununa kendi içinde yapay müdahalelerleçözüm getirilemez. Çünkü örgütün kendisi kitleselhareketliliğe, onun kapsamına, niteliğine,düzeyine dolaysız olarak bağlıdır”

(Devrimci Gençlik Hareketi, Eksen Yayıncılık) Bizim yıllardır vurguladığımız ve

devrimci/ilerici hareketin bir türlü anlayamadığıbu gerçek, mücadele-örgüt diyalektiğinin abc’sinioluşturmaktadır. Kitle örgütleri hem kitlehareketinin gelişme dinamizminin bir ürünü vehem de gerisin geri bu hareketi daha dageliştirmenin, biçimlendirmenin ve kalıcımevzilere kavuşturmanın bir aracıdır. Altınıçizdiğimiz temel önemde gerçek; örgüt sorununungençlik hareketinin gelişme dinamizmi içinde elealınması zorunluluğu, yani gençlik örgütlenmesisorununun çözümünün gençlik hareketiningelişimiyle olan sıkı ve kopmaz ilişkisidir.Gençlik hareketini geliştirmeye yönelik tüm ötekigörev ve sorumluluklar bir yana bırakılarak, masabaşı örgüt modelleriyle gençlik hareketine sözümona bir çıkış yolu hazırlamak, geleneksel soluntümünü kesen bir ortak davranıştır. Bunu herkeskendi bildiği tarzda ve kendi sınırlı güçleriyleuygulamaya koyduğu ölçüde, sonuç ölü doğan dargrup tekkeleri oluşturmaktan öteye gidememekolmaktadır.

Bugün sendika tartışmalarına ve yapılandeğerlendirmelere bakıldığında, sendikaoluşumunun içinde olan ve olmayan gruplarıntartışmaları, geleneksel örgüt tartışmalarınındışına çıkabilmiş değildir. Sendikal örgütlülüğüöğrenci gençliğin asli örgütlülüğü olaraktanımlamak, buna uygun bir forma sokmak, öteyandan da “hayır bu asıl biçim olamaz, asıl biçimbizimkidir” demek, sorunu uzaktan yakındankavrayamamaktır.

Hâlihazırda sendika üzerine tartışan tümgruplar bu oluşumun asli biçim olup olamayacağıüzerinden tartışmaları yürütmektedirler. Butartışma daha baştan tarafları aynı şabloncunoktaya sürüklemektedir. Devrimci Gençlik’indüştüğü durum bu açıdan yeterince açıklayıcıdır.“Sendika” masa başı bir şablon örgütlenme olaraktanımlanırken, kendi oluşturdukları “kolektifler”günün “asli örgütlenme”si olarak sunulmaktadır.Bu arkadaşlara sormak gerekiyor; “kolektifler”nasıl bir mücadele sürecinin, kitle hareketi ilekurduğu nasıl bir bağın sonucu olarak “asli” olmanitelemesini “sendika”dan daha fazla hak ediyor?Eğer “biz hareketin içindeyiz, kampanyalar

Genç SenGenç Sen“Öğrenci gençliğin örgütlenebileceği yeni bir kanal açılıyor. Öğrencilerin, öğrenci olmaktan kaynaklı yaşadıkları sorunları

tartışmaları ve birlikte çözüm yolları üretebilmeleri bakımından imkan yaratan yeni bir araç ortaya çıkıyor. Genç Sen, yeni biroluşumun adı ve bir ihtiyacın ürünü olarak devreye giriyor. Gençliğin, akademik-ekonomik alandaki mücadelesini büyütmeyiamaçlıyor ve bu alanda gençlik kitlelerini kapsayabilecek yeni bir mücadele örgütü olma potansiyeli taşıyor. Geniş bir kesimikucaklama iddiasında. Tabandan kitleselleşerek, hak alma mücadelesinden kazanımlarla çıkmanın yollarını güçlendirecek bir mevziolma olanağını taşıyor.

“…Bu girişimin, DİSK’in içinden çıkmış olması ise avantajlı yanıdır. Birincisi, gençlik kitlelerinin yüzünü böyle bir aracadönmesini kolaylaştırabilir. İkincisi ise gençlik kesimi ile işçi sınıfını birleştirmenin bir aracı olabilir

“…Aynı zamanda, liseli gençliğin yasal olarak örgütlenememesinin dezavantajını ortadan kaldırmanın aracı da olabilir bu sendika.Liseli gençliğin yasal olarak örgütlenme hakkı kazanması, müthiş bir enerjinin açığa çıkması demektir

“…Uluslararası sözleşmelerin öğrencilere sendika kurma hakkını tanımasının sağladığı yasal olanakları kullanırken, fiili-meşrumücadelenin de bir aracı haline gelmesi, müdahale alanını genişletecektir.

Öğrenci sendikası, bu topraklar için ilk deneyim olsa da, yeni ve yıpranmamış bir araç olmasının çekiciliğini ve avantajlarınıgözardı edemeyiz.

“… Bu bağı kurarken Genç Sen’i kendi örgütlerimize alternatif olarak görmeyeceğimiz açıktır. Zaten Genç Sen’in de gençliğinpolitik örgütlerine alternatif olmak gibi bir perspektifi yoktur.”

wwwwww..aattiilliimm..oorrgg’’ttaann aallıınnmmıışşttıırr..

DDeevvrriimmccii GGeennççlliikk’’iinnddüüşşttüüğğüü dduurruumm bbuu

aaççııddaann yyeetteerriinncceeaaççııkkllaayyııccııddıırr.. ““SSeennddiikkaa””

mmaassaa bbaaşşıı bbiirr şşaabblloonnöörrggüüttlleennmmee oollaarraakk

ttaannıımmllaannıırrkkeenn,, kkeennddiioolluuşşttuurrdduukkllaarrıı

““kkoolleekkttiifflleerr”” ggüünnüünn ““aasslliiöörrggüüttlleennmmee””ssii oollaarraakk

ssuunnuullmmaakkttaaddıırr.. BBuuaarrkkaaddaaşşllaarraa ssoorrmmaakk

ggeerreekkiiyyoorr;; ““kkoolleekkttiifflleerr””nnaassııll bbiirr mmüüccaaddeellee

ssüürreecciinniinn,, kkiittllee hhaarreekkeettiiiillee kkuurrdduuğğuu nnaassııll bbiirrbbaağğıınn ssoonnuuccuu oollaarraakk

““aassllii”” oollmmaa nniitteelleemmeessiinnii““sseennddiikkaa””ddaann ddaahhaa

ffaazzllaa hhaakk eeddiiyyoorr??

77

Page 8: EG 100. sayı

örgütlüyor, kitle çalışmaları yapıyoruz”diyorsanız, bugün gençlik hareketi içinde bunuen az sizin kadar başarıyla yapan örgütlenmelermevcuttur.

Bugün gençlik hareketinin hâlihazırdakiilerici birikiminin önemli bir kesiminibünyesinde barındırmayan, bu birikiminolanaklarıyla taban inisiyatiflerine yönelmeyenbir örgütlülüğün, bırakın gençliğin asliörgütlenmesi olmasını, politik mücadeledeasgari bir başarı şansı dahi bulunmamaktadır.

Tartışmalarda karşılaştığımız “geleneksel”reformist yaklaşımları da ele almakta fayda var.Geçmişte “kitlenin tümünü kapsayanörgütlenme”leri savunan bu yaklaşım, bugündaha “yaratıcı” bir söylemle “pasosu olanherkese sendika” biçimini almıştır. Oysamücadelenin en ileri düzeyinde bileörgütlülüğün dışında kalan “ilgisizler” olacaktır.Tartışmanın asıl önemli yanı ise, “bu çalışmahenüz birtakım gündemleri işlememelidir, buonu daraltır” anlayışıdır. 2001 yılındaformasyon eylemleri sırasında “kitleyikırdıracaksınız” söylemleri ile EmekGençliği’nin “YÖK’e hayır” sloganınıengellemeye çalışması bu eğilimin karakteristikbir örneğidir.

Elbette gençlik hareketi her dönem,hareketin düzeyiyle uyumlu ve ihtiyaçlarınıkarşılayabilen çeşitli örgüt biçimleri ortayaçıkartabilir. Subjektivizme ve grupçuluğadüşmeden bu biçimleri somutlamak, hareketindurumunu ve olanaklarını en doğru bir biçimdedeğerlendirerek örgüt sorununa uygun çözümlerbulmak devrimci önderlik sorumluluğukapsamındadır. Ancak bu, reformist ve devrimcikanatları ile geleneksel sol hareketin örgütmodelleri şablonlarının dışına çıkılarakbaşarılabilir.

Bugün halihazırda devrimci siyasal gençlikgruplarının güncel tartışmaya dönük ilgisioldukça zayıftır. Çeşitli devrimci gençlikgrupları, kendi dar çevreleri ile buluşmasonucunu doğuran şablonlar üretmekle uğraşmakdışında bir şey yapmamaktadır. “Gençliğinpolitik örgütlenmesi/akademik-demokratikörgütlenmesi” mekanik ayrımı güncel anlamınıküçük-burjuva devrimci hareket açısından halada korumaktadır. Yalnızca bu kısır tabelaörgütlenmeleri eskisi kadar cesaretlesavunulamamaktadır. Zira geçmişte sınırlı da

olsa kitle desteğine sahip olan bu örgütlenmeler,bugün birçok alanda yaşama olanağı dahibulamamaktadır.

Öğrenci sendikası nasıl bir araçhaline getirilebilir?

Bugün üzerine tartışılan öğrenci sendikasıgençlik mücadelesinin “asli örgütlenmesi”olarak tanımlanamaz. En “ideal” görünen birörgütlenme modeli bile, mevcut hareketle güçlübir bağ oluşturamadığı, bu hareketin bir ürünüolamadığı koşullarda, yaşama şansı bulamaz.

Bugün elbette gençlik mücadelesi içindekiilerici birikimi asgari ölçülerde kucaklayan birörgütlenme üstü örtülemez bir ihtiyaçtır. Ancakbu ihtiyaç, örgüt sorununun çözümü üzerineşablonları tekrarlayarak ya da bu şablonlarayenilerini ekleyerek karşılanamaz.

“Gençlik hareketinin ihtiyaçlarına yanıtverecek ve mücadeleyi geliştirmeye hizmetedecek bir birleşik örgüt yapısına kavuşmasıgerçekten arzu ediliyorsa eğer, öncelikleyapılması gereken, bugüne kadarki mezhepçipratiklerin yürekli bir eleştirisini yapmak vebunun ürünü tüm yapay ve işlevsiz sözdeörgütlerden vazgeçmektir. Gerektiğinde birlikteiş yapabilen, birlikte eylem ve etkinlikörgütleyebilen ilerici-devrimci gençlik güçleri,bunu pekala birleşik bir kitlesel gençlikörgütlenmesi içinde çok daha iyi ve amacauygun biçimde yapabilirler. İllerden başlayarakbu tür birleşik örgütler kurulabilir ve bunlar biryandan birimler düzeyinde öğrenci birliğimodeline göre örgütlenirlerken öte yandan ülkedüzeyinde merkezileşme sorununu çözerler.”

Bugün DİSK bürokrasisi tarafından adımlarıatılan “Genç Sen” de, soruna doğru birperspektifle yaklaşılması koşuluyla, gençliğinbirleşik mücadelesinin örgütlenmesinin biraracına dönüştürülebilir. Ama bu onun sendikaolmasından, bunun yarattığı olanaklardan ya daDİSK’in bu oluşum içerisindeki yerindenkaynaklanmamaktadır. Bugün Genç Seniçerisinde birçok ilerici çevrenin yer alması,henüz anlamlı bir tartışma süreci yaşanamasa daörgüt sorununa dair tartışmaların önünün açılmışolması önemlidir, birleşik mücadeleningeliştirilmesine hizmet etmesi kaydıyla buolanak değerlendirilmelidir.

Nasıl bir sendika?Nasıl bir sendika?“Çeşitli muhalif çevrelerle tartışıp öğrencilere de; “biz sendika kuruyoruz gelin” demek, dışarıdan ve dayatmacı bir tutum olur.

Gerçek ihtiyacın bir sendika olup olmadığı, başta öğrenci toplulukları, Öğrenci Konseyleri gibi örgütlerde yer alan öğrencilerletartışılıp, ancak bu kesimler işin içine katılırsa bir anlam ifade eder.

Eğitimin piyasaya açılması süreci ile birlikte özellikle Avrupa ülkelerindeki öğrenci sendikalarının yaptığı eylemler ve kazanımlarıTürkiye öğrenci hareketi tarafından da yakından izlendi kuşkusuz. Bunları ve gençliğin yaptığı çeşitli kitlesel etkinlikleri dayanak edenDİSK de “bir gençlik sendikası kurma” tartışması başlattı. Genç Sen girişimi henüz yolun çok başında ve bugün sahaya –yaniüniversitelere- inmediği için yıkıcı bir tarzda eleştirmeye gerek yok. Ancak bir sendika kurulurken dayanak noktası ne olacaksorusunun açılmaya ve tartışılmaya ihtiyacı var. “Pasosu olan herkese sendika” gibi hoş ve iddialı bir sloganla yola çıkan ve “aslayalnız yürümeyeceksin” diyen Genç Sen girişimcileri henüz yolun çok başındalar.”

“Bunlardan ilki ve en önemlisi ‘pasosu olan herkese sendika’”MMuussttaaffaa KKaahhvveeccii GGeennçç HHaayyaatt,, ssaayyıı::2244

BBuuggüünn üüzzeerriinnee ttaarrttıışşııllaannööğğrreennccii sseennddiikkaassıı ggeennççlliikkmmüüccaaddeelleessiinniinn ““aasslliiöörrggüüttlleennmmeessii”” oollaarraakkttaannıımmllaannaammaazz.. EEnn ““iiddeeaall””ggöörrüünneenn bbiirr öörrggüüttlleennmmeemmooddeellii bbiillee,, mmeevvccuutthhaarreekkeettllee ggüüççllüü bbiirr bbaağğoolluuşşttuurraammaaddıığğıı,, bbuuhhaarreekkeettiinn bbiirr üürrüünnüüoollaammaaddıığğıı kkooşşuullllaarrddaa,,yyaaşşaammaa şşaannssıı bbuullaammaazz..

88

Page 9: EG 100. sayı

Burada bir kez daha şu noktanın altınıönemle çizmek istiyoruz; bu aracın, hangi ad vebiçim altında olursa olsun, gençlik hareketiningüncel ihtiyaçlarına yanıt verebilmesi, onun kitlemücadelesi ile kurduğu ilişkiye bağlıdır. Bu bağkurulamaz, örgüt kendi içinde amaçlaştırılırsa,“öğrenci sendikası” ne gerçek bir kitleörgütlenmesi haline gelebilir, ne de gençliğinmücadelesini geliştirmede oynaması gereken rolüoynayabilir.

Bu çerçevede, gençlik sendikasının öncelikleyapması gereken işlerden biri, gençliğin güncelsorunları çerçevesinde önüne hedefler koymak,geniş gençlik kesimleri ile yerel veya genel ancaksomut gündemler üzerinden birleşmeye çalışmakolmalıdır. Bu, DİSK bürokrasisinin örgütseloluşum üzerindeki etkisini de sınırlayacak biradım olacaktır. Bu başarılamadığı koşullarda,örgütlenme DİSK’in bürokratik mekanizmalarınasıkışacak, ilerici birikimin öğütülmesine yolaçacaktır.

Tartışmamıza açıklık getirmek için bir örnekverelim. Yakın dönemde DİSK ve sendikaaktivistleri önlerine “sendikanın tanıtımı” eksenlibir tartışma ve çalışma koymuşlardı. Bu süreçtekesinlikle küçümsemediğimiz bazı anlamlısonuçlar da oluşturuldu. Ancak YTÜ’de yüzlercekişilik eylem ve etkinlikler gerçekleşirken,öğrencilerin büyük bir kesiminin destek verdiğibir boykot çalışması yapılırken, sendikanın busüreçle bağ kurmaya, bu dinamizmi büyütmeyeçalışması asli bir yaklaşım olmalıydı. Bubaşarılamadığı koşullarda, oradaki gündemkaçırılmış, insanlar boykotu tartışırken “bakınarkadaşlar bizim de ne güzel bir sendikamız var”demiş olursunuz.

Geleneksel yaklaşımlardan bir diğerine deyeri gelmişken değinelim. Geçmişte reformistgruplarda yaygın olan, son dönemde devrimciçevreleri de içerisine alan bir “kazanımlarakilitlenmeliyiz” tartışması yürütülüyor. Öncelikleşunu belirtelim; gündemler nesneldir, bir örgütünbelirlemesinin dışındadır. Gündemleri gerçekçibir biçimde belirlemek, yakıcı ihtiyaçlarıtanımlamak anlamına gelir. Bu ise örgütlülüğüngücü, durumu ve olanakları ile ilgili bir tartışmadeğildir. Buradan bakıldığında, bu “kazanım”tartışmasının yaratacağı sonuç ne olacaktır?Bugünün olanakları düşünüldüğünde, işçi sınıfıhareketinin etkin desteğini almamış bir gençlikmücadelesinin güçlü kazanımlar elde etmesi

olanaklı ancak zordur. Bunun sonucu, “YÖK’ünvarlığına, soruşturmalara, ticari eğitime karşı”sessiz kalmak olacaktır. Bunlara sessiz kalan birörgütlenmenin ilerici dahi olamayacağınıgeçerken belirtelim.

Son olarak şu noktanın altını çizmekistiyoruz. Bu örgütlenmenin bugününkoşullarında öğrenci gençliğin yakıcı sorunlarınıişlemesinde de akla aykırı bir yanbulunmamaktadır. Zira bugün gençlikmücadelesinin temel sorunlarından birisi de,politik öznelerin gençlik örgütlenmesinin vemücadelesinin karşısına bir gündem yığını ileçıkmalarıdır. “Gençlik hareketini politikleştirmek,eğitim sisteminin sorunlarından kopmakanlamına gelmemektedir. Gençliğipolitikleştirmek bir süreç ise, bu sürecinbelirleyici halkasını eğitim sisteminin sorunlarıoluşturmaktadır. Bugün eğitimin temel sorunlarıve bunun genel tanımı olarak ticari eğitim,sistemin temel sorunları ve saldırıları ile güçlübağlar taşımakta, bu akademik-demokratikmücadelenin hızlı bir biçimde politikleşmesininolanaklarını ortaya koymaktadır. ‘Çürüyeneğitim sistemi çürüyen düzenin aynasıdır’ şiarıbugün hiç olmadığı kadar açık ve güncel tespitinözlü bir ifadesi olarak tanımlanmalıdır. İşte tamda bu nedenle ticarileşen eğitim sistemine karşıbütünlüklü bir mücadele platformu oluşturmakbugünün gençlik hareketi için yakıcı birsorundur.”

DPG’nin öğrenci sendikası konusundaki açıklaması…DPG’nin öğrenci sendikası konusundaki açıklaması…“Aynı zamanda bir “hareket” olarak gelişen, taban inisiyatifi ve örgütlenmesi temelinde ilerleyen, esnek, mücadeleci ve dinamik bir

sendika örgütleme anlayışımızı sendikanın hak alıcılığı ve sürekliliği açısından başat bir sorun olarak gördük, şimdiye kadarki sendikalfaaliyetimizi bu temellere oturttuk. Bundan sonra da fiili mücadeleyle yolumuzu açarak, en geniş öğrenci bileşimine söz ve karar hakkıvererek, kendi hareketi içerisinde büyüyen bir sendikanın kurucu gücü olmaya da devam edeceğiz. Bu bağlamda kendimizi “sorunlarınsomut tanımı ve gerçekçi çözümler” parantezine sıkıştırıp hayallerimizden vazgeçmeyen; “olan olması gerekendir” anlayışıyla sadece“günün” birkaç sorunuyla yetinmeyerek düzen karşıtı bir stratejik mücadele yönelimini de içeren bir sendikal ufuk taşıyoruz. Devrimciöğrenci sendikamızı “tabela” örgütü olarak algılamadık, buraya çıkan her türden oportünist, reformist, ekonomist anlayışla damücadeleyi bundan önce olduğu gibi bundan sonra da görev bileceğiz.”

DDeevvrriimmccii PPrroolleetteerr GGeennççlliikk,, SSaayyıı:: 1177

BBuurraaddaann bbaakkııllddıığğıınnddaa,, bbuu““kkaazzaannıımm”” ttaarrttıışşmmaassıınnıınn

yyaarraattaaccaağğıı ssoonnuuçç nneeoollaaccaakkttıırr??

BBuuggüünnüünn oollaannaakkllaarrııddüüşşüünnüüllddüüğğüünnddee,, iişşççii

ssıınnııffıı hhaarreekkeettiinniinn eettkkiinnddeesstteeğğiinnii aallmmaammıışş bbiirrggeennççlliikk mmüüccaaddeelleessiinniinnggüüççllüü kkaazzaannıımmllaarr eellddeeeettmmeessii oollaannaakkllıı aannccaakk

zzoorrdduurr.. BBuunnuunn ssoonnuuccuu,,““YYÖÖKK’’üünn vvaarrllıığğıınnaa,,

ssoorruuşşttuurrmmaallaarraa,, ttiiccaarriieeğğiittiimmee kkaarrşşıı”” sseessssiizz

kkaallmmaakk oollaaccaakkttıırr..BBuunnllaarraa sseessssiizz kkaallaann bbiirr

öörrggüüttlleennmmeenniinn iilleerriicciiddaahhii oollaammaayyaaccaağğıınnııggeeççeerrkkeenn bbeelliirrtteelliimm..

99

Page 10: EG 100. sayı

Mersin’de yaşanan bayrakprovokasyonundan bugüne üniversitelerde sivilfaşist saldırılar kesintisiz bir biçimde sürüyor.Üniversite yönetiminin ve polis teşkilatının açıkdesteği ile yürüyen bu saldırılar, üniversitelerdedevrimci faaliyeti kesintiye uğratmanın,üniversitelerden devrimci değer ve düşüncelerisöküp atmanın asli bir yoluna dönüştürülmüştür.Soruşturmalar ve tutuklamalarla beslenen busaldırı süreci toplumsal yaşamda egemen olanşoven histerinin bir yansıması ve şovenhassasiyetleri üniversitelere de sıçratabilmeninaçık birer aracıdır.

Neredeyse eş zamanlı bir biçimdegerçekleştirilen faşist saldırıların yaşandığıillerin bir dökümünü yaptığımızda ortaya çıkanşudur: İstanbul ve Ankara’da birden çoküniversitede, İzmir’de, Trabzon’da,Çanakkale’de, Mersin’de, Bursa’da, Konya’da,Zonguldak’ta, Samsun’da faşist saldırılargerçekleştirilmiş, bu saldırılarda çok sayıdadevrimci-demokrat-yurtsever öğrenci yaralanmışve sonucunda saldırıya uğrayanların büyükkısmına soruşturma açılmış, adli takibatbaşlatılmış, Mersin’de ise tutuklamalaryaşanmıştır.

Toplumsal yaşamın bütününeyaygınlaştırılmaya çalışılan şoven duygularasırtını yaslayan, toplumun geneline ekilmiş olandüşmanlık tohumlarından güç alan bu saldırılarbundan sonra da devam edecektir. Ancak HrantDink katliamının ardından açığa çıkan gerçeklerbu saldırıları göğüsleme mücadelesini yürütenanti-faşist bütün kesimler için öğretici olmalıdır.Bugün anti-faşist mücadele mutlak surette anti-şovenizmin de propaganda edildiği birbütünlükle yürütülebilmek zorundadır. Bugünekadar sol hareket içerisinde kırılamayan iki uçeğilim, gerek üniversitelerde devrimcipolitikaların gençlik kesimlerincesahiplenilmesini sağlayabilmek açısından,gerekse toplumsal yaşamda egemen kılınmayaçalışılan şoven algıyı kırmaya dönük mücadeleyeüniversitelerden güçlü bir destek üretebilmekaçısından hızla kırılmak zorundadır. Bunlardanbirincisi anti-faşist mücadeleyi salt saldırılarınçeşitli yollarla teşhirine sınırlayan savunmacıyaklaşımın kendisidir. Böyle bir yaklaşım her bir

saldırının toplumsal bütünlüğünden kopukkendinden menkul birer vaka olduğu algısınınyaratılmasının ötesinde bir sonuçoluşturmayacağı gibi, üniversite içerisindesaldırılar merkezli bir taraflaşma yaratabilmeşansından da uzaktır. İkinci eğilim ise, anti-faşistmücadeleyi sivil faşistlerle mücadeleyeindirgeyen yaklaşımın kendisidir. Bu yaklaşımınsonucu, bütün bir toplumun, doğal olarak bütünbir üniversite gençliğinin sorunu olan, kaynağınışoven-milliyetçi-kafatasçı burjuva gericiliğindenalan bu saldırıların dar bir grubun sorunuymuşgibi algılanması olacaktır.

Oysa herhangi bir sivil faşist saldırıkarşısında örülecek mücadele, gençliğin gelecekmücadelesinin bir parçasıdır ve böylealgılanmak, böyle ele alınmak zorundadır. Nesavunmacı ve savsaklayıcı yaklaşımlarla, ne deindirgemeci ve kilitleyici politikalarla busaldırıların önünün alınması mümkündür.Sorunun çözümü gençlik kitleleri içerisinde,Rakel Dink’in deyimiyle “karanlığın” teşhiri ile,yani şoven-gerici burjuva ideolojisinin teşhiri ilebütünleştirilmiş bir halkların kardeşliğipropagandası ile mümkün olacaktır. Çünkü nasılki sivil faşist saldırılar bugün 3-5 çapulcununbireysel kafatasçı algısının ürünü değilse, anti-faşist mücadele de bu ölçüde önemsiz bir meseledeğildir. Aksine sivil faşist saldırılar toplumunbütününe yayılmaya çalışılan şoven zehrinüniversitelerdeki yansıması, anti-faşist mücadelede toplumdaki genel gericileşmeye üretilecek biryanıt olduğu için önemlidir.

Bugün üniversitelerimizdeki satır, bir kezdaha toplumsal yaşamda kurşunadönüştürülmüştür. Bu kurşun hiç de iktidarsözcülerinin dillerine pelesenk ettikleri gibi“Türkiye”’ye sıkılmamıştır. Bu kurşun açık birbiçimde bu ülkede halkların kardeşliğinisavunanlara sıkılmıştır, tıpkı satırlarınüniversitelerde gelecek ve özgürlük mücadelesiverenlere indirilmesi gibi. İşte bu yüzden bugününiversitelerdeki tüm anti-faşist güçlerinkilitlenmesi gereken noktayı, üniversitelerdebüyütülecek gelecek ve özgürlük mücadelesi vebu mücadelenin ayrılmaz bir parçası olanhalkların kardeşliği şiarı oluşturmaktadır.

BBuuggüünnüünniivveerrssiitteelleerriimmiizzddeekkiissaattıırr,, bbiirr kkeezz ddaahhaattoopplluummssaall yyaaşşaammddaakkuurrşşuunnaaddöönnüüşşttüürrüüllmmüüşşttüürr.. BBuukkuurrşşuunn hhiiçç ddee iikkttiiddaarrssöözzccüülleerriinniinn ddiilllleerriinneeppeelleesseennkk eettttiikklleerrii ggiibbii““TTüürrkkiiyyee””’’yyee ssııkkııllmmaammıışşttıırr..BBuu kkuurrşşuunn aaççııkk bbiirrbbiiççiimmddee bbuu üüllkkeeddeehhaallkkllaarrıınn kkaarrddeeşşlliiğğiinniissaavvuunnaannllaarraa ssııkkııllmmıışşttıırr,,ttııppkkıı ssaattıırrllaarrıınnüünniivveerrssiitteelleerrddee ggeelleecceekk vveeöözzggüürrllüükk mmüüccaaddeelleessiivveerreennlleerree iinnddiirriillmmeessii ggiibbii..

1100

Page 11: EG 100. sayı

İstanbul Üniversitesi’nde faşist saldırılara karşı öğrenci gençlik alanlardaydı!Beşiktaş’ta bir öğrenciye sivil faşistlerin saldırmasının ardından 28 Aralık günü DİSK’in

katılımıyla bir basın açıklaması gerçekleştirilmiş, açıklamaya 100’ü aşkın kişi katılmıştı. Araya tatilgirdi ve tatil dönüşü saldırılar devam etti. 10 Ocak günü Edirnekapı Yurdu’nda bir öğrenci sivilfaşistlerce dövüldü. 11 Ocak günü ise Öğretim Üyeleri Derneği üyeleri ile öğrenciler “Üniversiteme-Öğrencime Dokunma” şiarlı bir basın açıklaması gerçekleştirdi. 150 kişinin katıldığı açıklamadanbirkaç saat sonra, Beyazıt’ta 7 devrimci-demokrat öğrenciye 20 kişilik bir sivil faşist güruh satırlarlasaldırdı. Saldırı sonucunda 3 öğrenci yaralandı.

12 Ocak günü saldırıyı teşhir amacıyla bir basın açıklaması daha gerçekleştirildi. Açıklamaya100’ü aşkın öğrenci katıldı. Açıklamanın ardından fakültelere dönüldü. Akşam fakülteden 150 kişiliktoplu çıkış yapıldı.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

Üniversitelerimizdeki satır kurşuna dönüştü!Faşizme karşı omuz omuza!İstanbul Üniversitesi’nde son haftalarda yaşanan faşist saldırıları ve Hrant Dink’in katledilmesini

protesto etmek amacıyla 22 Ocak günü Beyazıt Meydanı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirildi.Basın açıklaması öncesi fakültede yürütülen çalışmalar ÖGBler ve sivil faşistlerce engellenmek istendi.Basın açıklaması esnasında bu tacizin kendisi de teşhir edildi. Açıklamaya 100’ü aşkın öğrenci katıldı.Özellikle üniversitelerde artan faşist saldırılar ve Hrant Dink’in katli arasındaki bağ vurgulandı.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

YTÜ yönetimi hak-hukuk tanımıyor!16 Ocak günü Yıldız Kampusü önünde NTV kanalıyla soruşturmalar ile ilgili röportaj yapan

öğrenciler kampüse girmek isteyince özel güvenlikçilerin saldırısına uğradılar. Olay, okuldan atılma cezası alan bir arkadaşımızın mahkeme kararı ile okula geri dönmesine

karşın, ÖGB’lerin bu kararı tanımayarak arkadaşımızı içeri almaması ile başladı. O esnada NTVmuhabiri ile röportaj yapan öğrenciler, kampüs içine girmek isteyince ÖGB’lerin saldırısına uğradılar.Ancak öğrenciler bu tutum karşısında direnerek okullarına girdiler.

YTÜ Ekim Gençliği

YTÜ’de futbol maçına soruşturma!Yıldız Teknik Üniversitesi yönetimi, soruşturma gerekçesi bulmak konusunda ipin ucunu iyice

kaçırmış bulunuyor. Son olarak soruşturmalara karşı yapılan bir futbol maçını gerekçe göstererek10’dan fazla öğrenciye soruşturma açan rektörlük, traji-komik bir olaya daha imza atmış bulunuyor.

YTÜ Ekim Gençliği

FFaaşşiisstt ssaallddıırrııllaarr vvee ssoorruuşşttuurrmmaallaarr FFaaşşiisstt ssaallddıırrııllaarr vvee ssoorruuşşttuurrmmaallaarr ddeevvaamm eeddiiyyoorr!!ddeevvaamm eeddiiyyoorr!!

1111

Page 12: EG 100. sayı

Cebeci’de faşizme geçit yok!27 Aralık günü A.Ü Cebeci Kampüsü’nde daha önce 4 öğrenciye satırlarla saldıran faşistlerden

birinin Hukuk Fakültesi’ne geldiği öğrenildi. Bunun üzerine kampüs içinde toplanıldı. Çevik kuvvet iseokulun önünde ve çevresinde yığınak yaptı. Sivil polislerle gerginlik yaşanırken faşist, polis korumasıeşliğinde okuldan gizlice çıkarıldı.

Polis kampusten çıkmadan okulumuzu terk etmedik. Polislerin çekilmesinden sonra, hocalarımızlaberaber 80 kişi sloganlarımızla Yüksel Caddesi’ne yürüyerek toplu çıkış gerçekleştirdik.

Cebeci Ekim Gençliği

Uludağ Üniversitesi’nde soruşturma saldırısıDönem başında gerçekleştirilen ulaşım zammı protestoları soruşturma terörü ile karşılandı. 19

kişiye açılan toplam 22 soruşturma için saçma sapan gerekçeler gösterildi. Bilinçli olarak dönemsonuna denk gelen soruşturmaların ifade tarihi de tatil ortası.

Bursa Ekim Gençliği

KTÜ’de soruşturma kervanına katıldı!Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde 32 öğrenci hakkında sudan bahanelerle soruşturma açıldı.

Genelde basın açıklamalarına katılmak gerekçeleriyle açılan bu soruşturmaların yanı sıra ÖğrenciKolektifi’nden öğrencilere kayıt paralarına karşı çıkmaları gerekçesiyle ceza yağdırıldı.

Trabzon Ekim Gençliği

Mersin'de 12 öğrenci tutuklandı, 75 öğrenciye soruşturmaaçıldı!

Mersin Üniversitesi'nde önce faşistlerin ardından polislerin saldırısına maruz kalan ve gözaltınaalınan 65 öğrenciden 12'si, 22 Aralık günü tutukladı. Mersin Üniversitesi öğrencisi 75 kişiyesoruşturma açıldı. Soruşturmalar henüz sonuçlanmamasına rağmen öğrenciler üniversiteye alınmıyor.

Konya’da faşistler Kürt öğrencilere saldırdı!Konya'da sivil faşistler, Kürt öğrencilere demir sopalarla saldırdı. Saldırıda Selçuk Üniversitesi

okuyan 3 öğrenci yaralandı. Saldıranların bir kısmının kar maskeli olduğu bildirilirken, saldırıyauğrayan öğrenciler vücutlarının değişik yerlerinden darp aldı.

Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde soruşturma terörü!Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin Ağrı Eğitim Fakültesi Kampusu’nde 2006 Newroz’u sonrasında

açılan soruşturmalar sonucunda 7 öğrenciye yüksek öğretimden çıkarma, 113 öğrenciye ise bir yıl ilekınama arasında değişen çeşitli cezalar verildi. 1122

Page 13: EG 100. sayı

Koç Topluluğu geçtiğimiz dönemde, MilliEğitim Bakanlığı ile birlikte, “Meslek lisesimemleket meselesi” başlıklı bir kampanyabaşlattıklarını duyurdu. Kampanyanın amacını şöyleortaya koydular: “Koç Topluluğu tarafından MilliEğitim Bakanlığı işbirliği ile başlatılan “Mesleki -Teknik Eğitimi Özendirme Programı” çerçevesinde,olanakları kısıtlı ilköğretim mezunu gençlerinsanayi, bilişim ve hizmet sektörüne eleman yetiştirenMeslek Liseleri'ne girmelerinin desteklenmesi, stajolanağı sağlayarak, bilgi, beceri ve yeterliliklerininartırılması ve ekonominin ihtiyaç duyduğu nitelikliara elemanların yetiştirilmesi.”

Bu kampanya ve amaç kapsamında her yıl 2 binöğrenci olmak üzere toplam 8 bin öğrenciye burs veKoç Topluluğu’nun alanla eşleştirilen şirketinde stajyapma olanağı verilecek. 7 yılın ardından buöğrencilerin tümü mezun edilmiş olacak, burslar ilkyıldan mezun olana kadar, başarı kriterleri yerinegetirildiği taktirde kesintisiz olarak verilecek. Bursmiktarı 10 ay süreyle 50 YTL olarak verilecek veenflasyon oranında artış sağlanacak.

Bu çerçevede ilk öğrenciler seçildi ve süreçbaşlatılmış oldu. Sermaye medyası ve Milli EğitimBakanlığı da dahil birçok sermaye kurumu vesözcüsü kampanyayı büyük bir coşkuyla karşıladı.Gazetelerde, televizyonlarda tam sayfa ilanlar vereklamların yanında burjuva kalemşörleri KoçTopluluğu’nu alkışlamaktan geri durmadılar. Diğerholdingler için de örnek olması temennilerindebulundular.

Sermayenin attığı adımlar salt meslek liselerinikapsamıyor. Bir bütün olarak eğitim alanında köklüdönüşüm çabasının bir ürünü. Sermaye devleti uzunyıllardır eğitimde ticarileşme adımlarını atmaya,eğitimi piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda yenidenşekillendirmeye çalışıyor. Üniversitelerin üniversite-sanayi işbirliği adı altında sermayenin talanınaaçılması, özel okulların sayılarının artırılması, paralıeğitim uygulamaları vb. bu ihtiyaçların birer ürünü.Eğitimde piyasa koşullarının yaratılması vepiyasanın ihtiyaçlarının karşılanması yolunda atılanadımların en önemlilerinden birisini ise meslekliseleri oluşturuyor. Bugün meslek liselerini

“memleket meselesi” ilan ederek atılmaya çalışılanadımın gerisinde, eğitim alanındaki bu toptandönüşümün meslek liseleri cephesini örme ve meslekliselerini sermayenin nitelikli işgücününkarşılanabileceği yegâne alanlar haline getirmegayreti var.

Kapitalist gelişme nitelikli işgücü ihtiyacını artırıyor!

Kapitalizm koşullarında sürekli gelişen teknolojinitelikli, teknik işgücü ihtiyacının artmasına yolaçıyor. Kapitalist rekabet ise bu işgücünün ucuzakarşılanması ihtiyacını doğuruyor. Bu nedenlekapitalistler bu kalifiye işgücünü yaratma yolunututuyorlar.

Gelişen teknolojiyle beraber ihtiyaç duyulannitelikli işgücünü yaratabilmek için, işgücününiteliğe göre sınıflandırma yoluna giden (çırak,kalfa, tekniker, teknisyen, mühendis vs.) büyükkapitalist devletler (ABD, Avrupa ülkeleri) bir diziproje hayata geçirdiler ve hala da yeni yönelimleriçerisindeler. Nitelikli işgücünü yetiştirebilmek vesürecin maliyetini en ucuza indirmek için MeslekiTeknik Eğitim’i geliştirerek gereksinim duyulanişgücünü karşılamaya çalışıyorlar. Emperyalistdevletler sermaye ihraç ettikleri bağımlı ülkelere depiyasa koşullarına göre işgücü yetiştirilmesinidayatıyorlar. Gerek bu dayatma, gerekse bağımlıülke kapitalistlerinin nitelikli fakat ucuz işgücüihtiyacı mesleki eğitimi “memleket meselesi” halinegetiriyor.

Bugün sürekli palazlanan ve emperyalizmegöbekten bağımlı olan Türk burjuvazisi de dünyakapitalizminin ihtiyaç duyduğu yenilenmelere ayakuydurma gayreti içinde. Ülkede birçok alandayatırımı bulunan yabancı sermayenin ihtiyaçları vekendi ihtiyaçları, ucuz, nitelikli, teknik işgücünüyaratabilmesini dayatıyor. Bunun en iyi yollarındanbiri de Mesleki Teknik Eğitimi geliştirmek olarakgörülüyor. Kısacası, bugün yapılmaya çalışılan,eğitimin piyasanın koşullarına göre yenidenyapılandırılması ve şekillendirilmesidir.

DEVAM EDECEK...

1. bölüm

1133

Page 14: EG 100. sayı

Onları hiç görmemiş olabilirsiniz.İsimlerini biliyorsunuzdur ama tanışmaşerefine erişememişsinizdir. Ama enindesonunda onları tanıma imkânını dersliklerde,amfilerde değil ama gazete manşetlerindeyakalayabilirsiniz. Gönül ister ki araştırmalarıbilimsel bir yayında çıkmış olup, kendilerinimakalelerinin üstündeki resimlerdentanısak… Derslere gelmemelerinin nedenleride bununla ilişkili olarak yoğun olmaları,bilimsel, toplumsal sorunlar için uğraşvermeleri olsa. Ama ne yazık ki, böylesi biryoğunluk, akademisyenlerimiz,profesörlerimizin yaşamlarının çok dışında.Onlar yoğunlar ama ormanları yağmalayanlarıaklamak, su havzaları üstüne yapılan inşaatlariçin bilirkişi raporları hazırlamak gibiuğraşlarından dolayı yoğunlar.

Son olarak profesörlerimizin adlarınıAcarİstanbul tartışmalarında duymuş olduk.Hâlbuki konuya biraz vakıf olanların aklınailk gelen, genelde bu tür işlerin arkasındaarazi mafyasının olduğudur. Ama hayır,binlerce ağacın katledilmesini sağlayan cahilcühela, para hırsından gözü dönmüş mafyadeğil, üniversitelerimizde bilimselaraştırmalar yürütmesi gerekenakademisyenler, profesörler…

Acarİstanbul projesi için ön izni bulunanAcarlar’ın, kesin izin başvurusunun OrmanBakanlığı tarafından reddedilmesininardından Beykoz 1. Asliye HukukMahkemesi’nde 11.12.2002’de tespit davasıaçılır. Heyette, Türkiye’nin “elit”üniversitelerinin uzmanları yer alır. “İncelemeve araştırmalarını” detaylı bir rapor halinegetiren heyet, mahkemeye 25.12.2002’de‘yapı ruhsatı verilmesinde yasal açıdan birsakınca bulunmadığı’ yönündeki raporu sunar.Ve tablo bilindiği gibi; doğal SİT arazisiiçinde (Beykoz ormanı) konumlandığı içinsınırlı ölçüde (%6) inşaat yapılmasıöngörülürken, bu sınırın %60’ları bularak “birmiktar” aşılması ve orman arazisinin yokedilerek yapılaşmanın sağlanması olur.

Acarİstanbul sadece bir örnek. Amabugün üniversitelerden kapı dışarı edilmişolan bilimin ve böyle bir atmosferde içiboşaltılmış bilim insanı kavramının çarpıcı birteşhiridir. Yoksa orman, tarım alanı ve içme

suyu havzası içinde kalan bölgeye F1 pistinin,Rumeli Feneri mevkiindeki devlet ormanıiçinde 160 hektarlık alana bahçe duvarıruhsatı ile Koç Üniversitesi’nin, Ömerli’dekiorman ve tarım alanı üzerine sahte planlarlavillalar inşa edilmesi için yasal kılıfhazırlayanlar, Bergama’da siyanürlü altınaramanın halkın sağlığını etkilemeyeceğinisöyleyenler, İstanbul’un planlamasını yaparak“kentsel dönüşüm” adı altında yeni rantalanları yaratanlar bu ülkenin okumuşyazmışları. Bize çok uzakmış gibi gözükselerde, aslında çok yakın olan, derslerimize girendaha doğrusu kendileri daha “önemli” işlerlemeşgul olduklarından asistanlarını gönderenprofesörlerimiz…

Üniversiteler toplumda her zaman güvenduyulan kurumlar olagelmiştir. “İnsanlık içinvar olan bir kurum” imajı ciddi temellereoturmuş, toplumların bu kuruma duyduğugüven de üniversiteleri burjuvazinin ideolojiksavaşı için etkin bir silah haline getirmiştir.Bu çerçevede, üniversiteleri toplumsalsistemden, sınıf ilişkilerinden bağımsızdüşünemeyiz. Kapitalizmde üniversitelerhiçbir zaman özgür biçimde, toplumsal faydaiçin bilim üreten kurumlar olmadı. Dahasıideolojinin yeniden üretim alanlarından biriolma vasfını üstlendiler. Akademisyenler defarkında olarak ya da olmayarak bu sisteminhegemonyası altında hareket ediyorlar.Özelikle güncel planda eğitiminticarileşmesinin giderek boyutlandığı,bilimsel araştırmaların yerini sermaye içinteknoloji üretiminin aldığı koşullarda,profesörlerimiz de engin bilgileriniöğrencileriyle paylaşmak yerine, buradaharcayacakları vakti, bilirkişi raporlarıdüzenleyerek telafi ediyorlar. Tabii ki buraporlar onlara bir villa, bir cip olarak geridönüyor.

Bilirkişi, sözlükte “konusundauzmanlaşmış” ifadesiyle karşımıza çıkabilir.Ama kapitalizmin sözlüğünde bu sözcüğü;“nereden, nasıl çıkar sağlayacağını, işinibilen, akademik birikimini, dolara mı yoksagayrimenkule mi dönüştüreceğinihesaplayan” olarak tanımlamak daha doğruolacaktır.1144

Page 15: EG 100. sayı

Mühendislik insanlık tarihi kadar eski birmeslektir. Ancak sanayi devrimi ile insanlığınönüne açılan yeni dönem, karmaşıklaşan üretimsüreçleri ve toplumsal sınıflaşmaya paralel olaraküretimdeki unsurlar arasındaki hiyerarşi mühendistanımında bazı değişikliklere yol açsa da,mühendisin yetişme sürecini yeni bir tanımasoktu. Kafa ve kol emeğini ayıran kapitalizminöncesinde üretim, tasarım ile fiili üretimi tek birkişide topluyordu. Yani “Doğal bedende kafa ileelin birbirlerine bağlı olması gibi, emek süreci deel emeğini kafa emeği ile birleştirmektedir“ (KarlMarks, Kapital C.I, Sol Yayınları, s.520) Üretim, birbütün halinde üretimden sorumlu kişide başlıyorve bitiyordu. “Her emek sürecinin sonunda, dahaönceden işçinin zihninde [imgeleminde] başlangıçhalinde var olan bir sonuç elde edilir”( Marx, age,s.194) Örneğin zanaatçı bütün iş sürecinin bilgi vebecerisine sahiptir. Dolayısıyla zihinsel faaliyetlebedensel faaliyet iç içe geçmektedir. Tüm denetimüreticinin kendisine aittir.

Bu ilkel üretim biçimini dağıtan isemanifaktür oldu. Kapitalist işbölümünü başlatanmanüfaktürde çok sayıda işçi bir sermayedarıniradesi altında ilk kez toplanıyordu. Endüstriyelişbölümü ise, makinenin devreye girmesiylegündeme geldi. Mühendis ise endüstriyelişbölümünün ürünüdür. Artık karmaşıklaşanüretim mümkün olan en küçük parçalara ayrılarakteknoloji kullanımının en basit hale indirgenmesiesas noktayı oluşturuyordu. Maddi üretiminzihinsel güçlerinin el emeğinden ayrılması makinetemeli üzerinde yükselen büyük sanayi tarafındantamamlandı. Yani üretimde “kafa emeği” ve “kolemeği” birbirlerinden ayrıldı. “İşçilerin karşısınabir başkasının malı ve egemen bir güç olarakçıkan maddi üretim sürecinin akıl ve zekâ ile ilgiliyönleri, manüfaktürdeki iş bölümünün birsonucudur. Bu ayrılma, kapitalistin tek bir işçininkarşısına, birleştirilmiş emeğin bütünlüğünün veiradesinin temsilcisi olarak çıktığı basit elbirliğiile başlar. İşçiyi parça-işçi halinde bölük edenmanüfaktür içinde gelişir. Ve bilimi, emekten farklıbir üretken güç haline getirerek sermayeninhizmetine veren modern sanayi içindetamamlanır.”( Marx, age, s.375)

Mühendise, daha doğrusu eğitilmiş bir“tasarımcıya ve denetçiye” duyulan ihtiyaç kafa vekol emeğinin ayrıştırılmasının ardından arttı.Karmaşıklaşan makineler ve sürekli ilerleyen ve

bilim ve teknolojinin üretimde taşıdığı ağırlıkmühendisin yetişmesinde daha önceden izlenenyollardan biri olan usta-çırak ilişkisini yok etti.Akademik bir eğitim zorunlu hale geldi. Açıktır ki,bu eğitimin kendisi de hiçbir zaman bu mesleğinihtiyaçlarından, doğal olarak bu ihtiyaçlarınbelirleyicisi olan hâkim sistemden bağımsızolmadı.

Bu belirleyiciliği anlatabilmenin en kısa yolukapitalizmin mühendise biçtiği rolü anlamaktangeçiyor. İş süreçleriyle ilgili uygulamada etkinolan düşüncelerin babası Taylor’dur. Bazıyaklaşımları güncellense de, Taylorizmin ikiunsuru üretimde temel belirleyiciliklerinikorumaktadır: Birincisi niteliksizleştirme, yani işsüreçlerine ait bütün bilginin, o süreçlerdenarındırılarak başka bir bölümde, işletme yönetimidenilen bölümde yoğunlaşması, emek süreçlerininniteliksizleştirilmesi; ikincisi, denetiminmerkezileştirilmesi, bütün denetimin, yönetimin,inisiyatifin, karar verme süreçlerinin, işsüreçlerinden arındırılması. İş süreçlerinden eldeedilen bilgiyi temsil eden, onu devralan ve obilgiyi yeniden o iş süreçlerinin daha darasyonalize edilmesi için kullanan kişi demühendistir. Bu çerçevede mühendislikkonusunda çeşitli tanımlamalar oluşturulmuştur.

ABET (Accreditation Board of Engineeringand Technology - Mühendislik ve TeknolojiAkreditasyon Kurulu) tanımı: “Mühendislik;eğitim, deneyim ve uygulama ile edinilenmatematik ve doğa bilimleri bilgisinin, doğal güçve kaynakların insanlık yararına vesürdürülebilirlik ilkeleri dikkate alınarak vemühendislik etiği gözetilerek kullanılması içinyöntemler geliştirme uğraşıdır.”

CNISF (Fransız Mühendisler ve Bilimİnsanları Ulusal Konseyi) tanımı: “Mühendis,toplumun beşeri, toplumsal ve ekonomik öğelerinigöz önünde bulundurarak; belirtilmiş birgereksinime; kararlaştırılmış rasyonel kriterlerdenhareketle; mümkün olan en iyi yanıtı vermeküzere; kişiler, soyut veriler ya da maddi araçlarorganizasyonu sistemini tasarlamak;gerçekleştirmek ya da işletmek için, bilimsel ya dateknik ağırlıklı bilgi ve yetenek kullanan birekonomik öğedir.”

Biri Avrupa, diğeri ise ABD patentli iki temeltanımda da toplumsal fayda, sürdürülebilirlik gibigösterişli cümlelere yer verilmektedir.

OODDTTÜÜ iillee bbaaşşllaayyaann bbuussüürreeccee hhıızzllaa İİTTÜÜ,,

BBooğğaazziiççii vvee TTüürrkkiiyyee’’ddeeyyeennii üünniivveerrssiittee

ttaannıımmıınnıınn ““öönnccüüssüü vveellaabboorraattuuvvaarrıı”” BBiillkkeennttddaahhiill oolluurrkkeenn,, bbiirrççookk

üünniivveerrssiittee ddee kkaattııllmmaayyöönnllüü ççaabbaallaarr

iiççeerriissiinnddee.. KKuullaağğaaggüüzzeell ggeelleenn

aakkrreeddiittaassyyoonnttüürrkküüssüünnüünn eenn ssııkk

tteekkrraarrllaannaann nnaakkaarraattııoollaarraakk AAmmeerriikkaann

ssiisstteemmii oollaann AABBEETT şşuuaann bbuu iişşiinn eenn ggöözzddeessii

kkoonnuummuunnddaa..

1155

Page 16: EG 100. sayı

Ancak ikisi de mühendisi edilgenbir kimlik olarak tanımlamış, ya

kriterlere ya da ilkelerehapsetmiştir. İlk bakıştabilimin en etkin olarakkullanılmasından sorumluolan mühendis açısındananlaşılabilir tanımlamalarolarak gözükse de, esastabu kurumların aynızamanda mühendisinyetişme sürecini, yanimühendislik eğitimininilke ve kriterlerinibelirlemeye aday, hattaulaşabildikleri alanlardabelirleyici kurumlaroldukları gerçeği, tanımların

üzerini örten “toplumsalfayda” buğusunu

dağıtmaktadır. Akreditasyon bahanesi ile

başlayan daha iyi mühendislikeğitimi türküsü şu sıralar

üniversitelerde de çok moda. Ulusaldüzlemde bile bir akreditasyon

sağlanamamışken emperyalizmeakreditasyonda üniversitelerimiz sıraya

girmeye başladı. ODTÜ ile başlayan bu sürecehızla İTÜ, Boğaziçi ve Türkiye’de yeni üniversitetanımının “öncüsü ve laboratuvarı” Bilkent dahilolurken, birçok üniversite de katılma yönlüçabalar içerisinde. Kulağa güzel gelenakreditasyon türküsünün en sık tekrarlanannakaratı olarak Amerikan sistemi olan ABET şuan bu işin en gözdesi konumunda.

Daha önceki tartışmalarla olan bağlantısınıaçıklamak için ise yetkin-uzman-profesyonelmühendislik gibi tanımlamaların Amerikansistemi kökenli olduğunu söylemek yeterliolacaktır. ABET en yalın haliyle ABD hükümetitarafından mühendislik derecesi veren kurumlarıakredite etmeye yetkili tek kurum olaraktanımlanabilir. Yani söylenenlerin aksine ABET’eakredite olamazsınız, sadece “denk” kabuledilebilirsiniz. ABET’in akreditasyon kriterlerineuyan üniversitelere verdiği belge “substantialequivalency” adıyla anılan denklik belgesidir.Çünkü esasta ABD sınırlarına hâkim kurumdur.Bu yüzden ABET’in istediği birkaç basit şartıyerine getirirseniz bu denkliği alabilirsiniz.

Ancak, ABET’ten denklik belgesi alanlaraynı AB tartışmalarında olduğu gibikandırılmaktadır veya kandırmaktadır. Bukriterler daha iyi bir eğitimin önünü açandüzenlemeler içermemektedir. Tersinebozulan müfredatlar eğitimin yapısınıtamamen değiştirmektedir. Temelmühendislik bilgisine dair derslerinsaatleri, sayısı ve kredisi iki katınaçıkartılırken, disiplin dersleri yaazaltılmakta ya da tamamenkaldırılmaktadır. Böylece oluşanboşluk, eğitim sonrası süreceertelenerek yetkin mühendisliktartışmalarında uzun uzadıyasöylediğimiz stajyerlik, sınav ve

yetkinlik dizgisinin içinde çözülmekistenmektedir.

Akreditasyonla yurtdışında tanınanüniversitelerden mezun olanları bekleyen büyükiş olanakları olduğu söylenmektedir. Bu koca biryalandır. Amerika’ya gidip elinizde denklikbelgesine dayanan işe yaramayan bir diploma ilebelki bir benzin istasyonunda pompacılıkyaparsınız. Amerikan rüyası kriterlerine göreküçük de olsa o benzin istasyonunun patronuolma şansınız olmasına karşın, Kaf Dağı’nınardındaki umutların size selamı ile yetinerekyaşamak zorunda olduğunuz onlarca yılı ABET’eve yurdunuz yetkinlik kurumuna küfrederekgeçirebilirsiniz. Yani hem ABET’li bir okuldanmezun olacaksınız –her okulun buna uyumsağlamadığını da söylemek gerekiyor- hem degerekli şartları yerine getirip mühendisolacaksınız. Bu yalana söyleyenlerin bileinandığını düşünürsek, öğrenciler açısındanyarattığı çekim kuvvetinin boyutlarınıanlayabiliriz. ABET’ten denklik alan bir eğitimkurumunun bunu açıktan duyurması şartlaraaykırı olduğu halde ABET’li reklamlarınüniversitelerin tüm tanıtım materyallerinikuşatmış durumda olması, bu belge ilebulandırılan beyinleri açıklamak için yeterlidir.

Daha önce üzerine birçok şey söylediğimiz“Mesleki Yeterlilik” ile başlayan süreç temeldeüniversite sonrasını anlatsa da, eğitim alanındakiyansıması da eğitimin değişen içeriği olmaktadır.ABET bu çerçevede sadece bir göstergedir.Amaç, müfredatları da “yetkin mühendislik”uygulamasına uygun hale getirmektir. İlginçtir kibunca akredite olmuş okul ve bunların bölümlerivarken Türkiye’nin hiçbir üniversitesi yapılandeğişik sıralamalarda yer almamaktadır. Oysateorik olarak sıralamada yer alan diğerüniversiteler ile örneğin bir ODTÜ denk olarakgözükmektedir. ABET, üniversitelerde sıralarınveya sınıfların veya tuvaletlerin güzelleşmesininötesinde bir gelişmeyi öngörmemektedir. Amaç,güdükleşen bir mühendislik eğitimi ile “MeslekiYeterlilik” uygulamasınıhayata geçirmektir.

1166

Page 17: EG 100. sayı

İngiliz RESPECT Partisi’nin İrlanda asıllı Genel Başkanı Gallowey, “İngilizİmparatorluğu o denli geniş ki, üzerinde güneş batmıyor” dediğinde, babasının,“çünkü Tanrı ona karanlıkta hiç güvenmiyor da ondan” diye yanıt verdiğinianlatıyor. Hrant Dink’in katledilmesinin ardından gerçekleştirilen bilinç karartmasısaldırısı, sağıyla-soluyla, liberaliyle-tutucusuyla, egemenlerin ve hizmetlilerinin nedenli bir insani/ahlaki karanlık içinde olduklarını bir kez daha gösterdi.

Üç olgu, kendisine insanım diyenlerin gözünden kaçmamış olmalı. Birincisini, en son Mustafa Koç’tan duyduk. Bu liberal işadamı, Hrank Dink’in

katlini, “Türkiye’ye atılmış bir kurşun” olarak nitelemiş. Bunu, sağdan sola,iktidarda ya da muhalefette, pek çok siyasetçi de söyledi. Gazetelerde vetelevizyonlarda da, liberalinden faşistine, akademisyenler, yazarlar, sanatçılar,gazeteciler aynı savı dillendirdiler.

İkinci olarak, bu Şark kurnazları, pireden yağ çıkarma misali, cenaze törenini,“dünya kamuoyuna Türkiye’yi olumlu gösteren güzel bir mesaj” olarak kullanmayolunu seçtiler.

Üçüncüsü, Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere, bütün resmi, yarı-resmi vegayrıresmi odaklar, yine sağından soluna, liberalinden tutucusuna, hatta düpedüzfaşistine, “menfur olay”dan Türkiye adına ve lehine bir “diplomatik atak”oluşturmaya giriştiler.

Bütün bunlar, cinayeti neredeyse kaçınılmaz kılan sosyo-politik ortamı,ideolojik-kültürel atmosferi ve ruhi şekillenmeyi yıllardır bilinçli bir biçimdeoluşturanların, yani asıl sorumluların “timsah gözyaşları” ile sulandırılmış birortamda yapıldı. Yıllardır her fırsatta kin kusarak kaba kışkırtıcılık yapanlar, bukez, timsah gözyaşlarıyla gözbağcılığına soyundular.

Açık bir biçimde, korkmadan, lafını sakınmadan temel gerçeği ifade etmekgerekiyor: Bu ve benzeri cinayetlerin ardında, kışkırtıcı ve azmettirici olarak, kendiyasam tarzlarını, ayrıcalıklarını, düzenlerini korumak amacıyla her gün toplumuşovenizmle zehirleyen, milyonlara militarizm aşılayan odaklar var; medyada,üniversitede, siyasette, bürokraside, iş âleminde yuvalanmış düzenin sahipleri,hizmetlileri, tetikçileri var.

Onlar, onyıllardır, kendi çocuklarını Amerika’da, Avrupa’da okumayagönderirken, yoksulluk ve yoksunluktan bunalttıkları “aşağı sınıf”tan gençlerinbilinçlerini zehirliyor, ruhlarını teslim alıyor, cinayet makinelerine, kendi cinayetşebekelerinin tetikçilerine dönüştürüyorlardı. Giderek, faşist katiller üreten birdevr-i daim makinesi yarattılar; tarihini, yeni taze kanla yıkamaya yönelikhastalıklı çarpık bir mantık üzerine, kurumlarıyla, kültürüyle, araçları, egemenlerive hizmetlileriyle, derinler derini devletiyle, psikolojik savaş aygıtlarıyla, cinayetmakineleriyle Türkiye kapitalizminin düzenini böyle biçimlendirdiler... Bilerek,önceden tasarlayarak ve eyleme dönüştürerek...

Hrant Dink’e sıkılan kurşunlar, “Türkiye’ye atılmış kurşun”lar değildi. Onlarınyarattığı, yoksulluğa, yoksunluğa, geriliğe tutsak edilmiş, şovenizme vemilitarizme tapınan, şiddete müptela tetikçilerin ve asıl önemlisi, bu timsahgözyaşlarını döken egemenlerin ve hizmetlilerinin elbirliğiyle yarattıklarıTürkiye’nin insanlığa sıktığı kurşunlardı Hrant Dink’in vücuduna saplananmermiler.

Bu nesnel tespitleri yapmadan, karanlıkları aydınlığa çıkarmaya olanak yok.,Rakel Dink’in cenaze töreninde dediği gibi, “bir bebekten bir katil yaratankaranlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz.”

GGGGüüüüvvvveeeerrrrcccciiiinnnn KKKKaaaassssaaaappppllllaaaarrrr ıııı ’’’’nnnnıııınnnn

sssseeeeffffaaaalllleeeetttt iiii HHHHaaaa llll uuuukkkk GGGGeeeerrrrggggeeee rrrr

YYııllllaarr öönnccee şşaaiirr ((TTaahhssiinn SSaarraaçç)) oonnllaarrııyyaazzmmıışşttıı.. HHrraanntt DDiinnkk’’iinn ““ggüüvveerrcciinn

yyüürreeğğii””nnddeekkii kkaannaa ssuussaammıışş ggüüvveerrcciinnkkaassaappllaarrıınnıı::

GGüüvveerrcciinn KKaassaappllaarrııYYeell uulluurr kkaarr ttoozzdduurruurr bbiirr kkıışş YYaazzıı yyaabbaannddaa şşuu ssıırraa iiççiimmiizz..

OOyyssaa sseevvmmeelleerriinn uussttaassııyyıızz bbiizz BBiirr ddee aallççaakkllııkkllaarrllaa kkaavvggaannıınn..

AAllııccııkkuuşş kkeessiilliirriizz vvee ddee eennssee kköökküünnddee GGööğğssüümmüüzzddeekkii oo ssııccaakk ggüüvveerrcciinnii

KKaarraa ddiirrggeenn eelllleerriiyyllee BBooğğmmaayyaa kkaallkkıışşaannllaarrıınn..

NNeeddeenn,, ggüüvveerrcciinn kkaassaappllaarrıı,, bbaarrıışşıımmıızzaakkaann bbuullaarrssıınnıızz

ÖÖyyllee kkööttüüssüünnüüzz kkii İİkkii ggöözzddeenn ddöörrtt ööllüümm bbaakkaarrssıınnıızz

TTaabbaannccaa ggiibbiiddiirr ttaabbaannccaa SSeevvggiilleennmmeemmiizz ddee vvuurruuşşmmaammıızz ddaa

YYaa yyüürreekk ddaallıınnddaa ppaattllaarr YYaa ddaa bbiirr aallıınn ççaattıınnddaa..

NNee kkii ççookk kkeezz ddaallaaşşmmaakkttaannssaa AAccııddaann yyüükküünnüü ttaamm aallmmıışş

GGüüççllüü bbiirr kkaattıırr ggiibbii VVuurruurruuzz yyaallnnıızzllııkk yyookkuuşşuummuuzzaa..

NNeeddeenn yyoolluunnuuzz bbuu ddeennllii ıırraammıışşggüüzzeelllliikktteenn

ÖÖyyllee bbaattaakkllııkkssıınnıızz kkii BBiirr ççiiççeekk ddüüşşüü bbiillee ggeeççmmeemmiişş iiççiinniizzddeenn..

1177

Page 18: EG 100. sayı

Bundan yaklaşık iki yıl önceydi. O zaman daAdalet Bakanı olan C. Çiçek, yaptığı bir konuşmadaşöyle demişti: “Bu, Türk milletini arkadanhançerlemektir. Keşke Adalet Bakanı olarak davaaçma yetkimi devretmeseydim.” (Milliyet, 24 Mayıs 2005)

Bakanın bahsettiği Boğaziçi Üniversite’sindedüzenlenmesi planlanan “İmparatorluğun SonDöneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumlulukve Demokrasi Sorunları” Konferansıydı. Bakanın abaaltından gösterdiği sopanın ardından konferansertelenmek zorunda kalmış, konferans aylar sonraBilgi Üniversitesi’nde Kerinçsiz çetesinin saldırılarıaltında gerçekleştirilmişti.

Adalet Bakanı’nın o sözleri şimdi boşluktayankılanıyor: “Türk milletini arkadan hançerlediler.”Arkasından dökülüveriyor birer birer geçmişimizinkorkunç fotoğrafları, kanları kurumamış daha... Neler,kimler yok ki o fotoğrafların arasında? Maraş katliamıve o sırada emniyet müdürlüğü yapıyor olan içişleribakanımız var mesela. Bahçelievler’in acısı var. Siyahbeyaz televizyonda 12 Eylül’ün postalı duruyor hala.Ve sonra linççi vatandaşların milli hassasiyetleri var.Şemdinli’nin iyi çocukları, Susurluk’un Mercedes’i,satırlarıyla üniversiteleri kana boğan insan kasaplarıvar... Şanlı Türk milletinin haysiyetini koruyankoskoca 301, milli hassasiyetlerin bekçisi medya,elhamdülillah Müslüman Bülent Ersoy, Allaha binşükür Türk ırkından olan Sivaslı Cindy var... “Ermenigelini gibi kırıtmak” diye deyimler, “Ermeni dölü”diye küfürler var. En sevdiklerimize aklımıza dahigetirmeye korktuğumuz eziyetleri yapan işkenceciler,Türkiye’nin gurur duyduğu caniler, kırmızı halılarlakahramanlar gibi karşılanan katiller var...Çocukluğumuzun hatırası; yan yana dizilmiş, ‘ölüolarak ele geçirilen’ teröristler var... Kurtlar Vadimiz,Polat Alemdar’ımız var... Maskeli Beşler Irak’larımız,Emret Komutanımız var. Anaokulundan itibarenbeynimize kazınan düşmanlarımız ve bizleridüşmanlardan kurtaran atalarımız, vatanımızıdüşmanlara karşı eli tetikte bekleyen askerlerimiz var...Ve daha buraya sığdırılması mümkün olmayanyüzlercesi, binlercesi var...

Ardarda okunması dahi tahammül sınırlarınızorlayan bu liste, hayatımızın bir özeti gibi aslında.Her biri bugünümüze kalınca bir çizik atıyor. Bu kanlıkorkunç fotoğraf albümünün bir yerlerine HrantDink’in ayakkabıları da eklendi ne yazık ki. O daboğazımızda acımızla öfkemizin birbirine karıştığı biryumru şimdi, tıpkı diğerleri gibi. Rakel Dink “Yaşı kaçolursa olsun, 17 veya 27, katil kim olursa olsun, birzamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebektenbir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şeyyapılamaz kardeşlerim...” demişti cenaze töreninde.“Bir bebekten katil yaratan karanlık”, bu fotoğraflarınarasında duruyor. Kabul etmeyen, itiraz eden herkese

dünyanın kaç bucak olduğunu gösterecek PolatAlemdar müsveddeleri yetiştiren, işte o karanlık. OgünSamast’ı cezaevinde alkışlarla karşılayanlar, onunlahatıra fotoğrafları çektirenler; yeni katillerin, yenikanlı fotoğrafların habercisi değil mi? Mesajkutularımıza ölüm tehditleri gelmese de bu hepimizeyapılan bir ölüm tehdidi değil mi?

Hepimiz Ermeniyiz diye yürüyen yüzbin kişi buölüm tehdidine, sindirme politikasına karşı çıktı.Yüzbinlerce insan, Kurtlar Vadisi’nin puslu havasınısolumak istemediklerini söyledi. Medyanın da,Başbakanın da, tüm diğerlerinin de, meseleden biranda çark etmesi ve “Ermeni miyiz, ne münasebet”çıkışı bu büyük tepkinin yarattığı tedirginliktenkaynaklanıyor. Çünkü birileri bu kanlı fotoğrafları, bupuslu havayı çok seviyor. SHOW TV’nin böyle birzamanda, tüm tepkilere rağmen ‘Kurtlar Vadisi Terör’denilen ucubeyi yayına sokmasının da bundan başkasebebi yok. “Ya sev ya terk et” nidaları yükseliyorsağdan soldan. Hrant Dink, aldığı tüm tehditlererağmen sürgüne gitmeyi seçmedi. Son yazılarındanbirini şöyle bitirmişti: “Evet kendimi bir güvercinin ruhtedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki buülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinlerkentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahiyaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir okadar da özgürce.” Ama dediği gibi olmadı. İşte yineonlar, dünya kaç bucak gösterdiler, kendilerince,hepimize.

C. Çiçek’in Türk milletini sırtından hançerledilerdediği konferansın konuşmacılarından birisi de HrantDink’ti. Hrant Dink, konuşmasında başından geçen birolayı anlattı. Fransa’da yaşayan yaşlı bir kadın, tatiliçin gittiği Sivas’taki köyünde hayatını kaybetmiş,köyden insanlar da yakınlarına ulaşması için Dink’iaramışlar ve yaşlı kadının kızı annesini almak üzereSivas’a gitmiş. Şöyle anlatıyor Hrant Dink; “ ‘Abi’dedi ‘Ben getireceğim ama burada bir amca var birşeyler diyor’ dedi ve telefonu ağlayarak amcaya verdi.Kızdım amcaya ‘Neden ağlatıyorsun kızı’ dedim.‘Oğlum’ dedi ‘Bir şey demedim... Kızım anandır,malındır ama bana sorarsan bırak kalsın, buradagömülsün... Su çatlağını buldu dedim.’ Ben işte o andadöküldüm. Anadolu insanının ürettiği bu deyişten, bualgılamadan döküldüm. Evet, su çatlağını bulmuştu.”

O, eşinin dediği gibi, çocuklarından, torunlarından,sevdiklerinden ayrıldı ama ülkesinden ayrılmadı. Suçatlağını buldu. Dünyanın kaç bucak olduğunugöstermek isteyenlere inat, faşizme karşı omuz omuzauğurladık onu. Dünyanın her bucağında aynı acılarınyaşandığını biliyoruz, ama korkmuyoruzkaranlıklarından, çünkü dünyanın kaç bucak olduğunubiliyoruz.

Hrant Dink’in anısına, saygıyla...H. EzgiH. Ezgi

1188

Page 19: EG 100. sayı

İstanbul:İstanbul’da 19 Ocak’ta, 10 bini aşkın kişinin

katıldığı bir eylemle, Taksim Meydanı’ndan HrantDink’in katledildiği AGOS Gazetesi’ne yüründü.

22 Ocak’ta Kartal’da 50, Gülsuyu’nda ise 70kişinin katıldığı eylemler gerçekleştirildi.

23 Ocak’ta ise son yılların en kitlesel eylemigerçekleştirildi. 100 bini aşkın kişinin katıldığıyürüyüşte AGOS gazetesi önünden Yenikapı’ya (8km) yol yüründü. Üniversiteliler eyleme birleşikbir kortejle katıldılar. Beyazıt’ta buluşanüniversiteliler Vezneciler yolunu keserekgerçekleştirdikleri yürüyüşle eylemcilerlebuluştular.

Ankara:Hrant Dink’in katledilmesi üzerine 19 Ocak’ta

düzenlenen yürüyüşe 1000 kişi katıldı.20 Ocak’ta ise Yüksel Caddesi’nde 1000

kişilik bir basın açıklaması yapıldı. 21 Ocak’tayine bini aşkın kişinin katılımıyla bir eylemgerçekleştirildi. 23 Ocak’ta ise SakaryaMeydanı’nda başlayan eyleme 5000’i aşkın kişikatıldı. Ayrıca 26 Ocak’ta Mamak’ta 120 kişininkatıldığı bir eylemle katliam protesto edildi.

İzmir:19 Ocak’ta 700 kişi Büyükşehir Belediyesi’ne

yürüdü. Burada Dink’in anısına mumlar yakıldı vekaranfiller bırakıldı. 20 Ocak’ta yine BüyükşehirBelediyesi’nin yanında bir eylem yapıldı. Eylemeyaklaşık 1500 kişi katıldı. 23 Aralık’ta ise 2000kişi ile yürüyüşlü bir basın açıklaması gerçekleşti.

Adana:20 Ocak’ta İnönü Parkı’nda toplanan 300 kişi,

trafiğin tek şeridini kapatarak Hrant Dink yürüyüşügerçekleştirdi. 23 Ocak’ta ise Çakmak Caddesigirişinde toplanan 300 kişilik kitle caddeyikapatarak İnönü Parkı’na kadar süren bir yürüyüşgerçekleştirdi.

Eskişehir:Hrant Dink’in öldürülmesi 20 Ocak’ta

yürüyüşlü bir basın açıklamasıyla protesto edildi.Açıklamaya yaklaşık 60 kişi katıldı. Aynı gün ÖDPtarafından bir basın açıklaması gerçekleştirildi.Çok sayıda kurumun destek verdiği açıklamaya230 kişi katıldı.

Bursa:19 Ocak günü Bursa’da AVP Tiyatro önünde

bir eylem gerçekleştirildi. Oldukça coşkulu geçeneyleme 100’ü aşkın kişi katıldı.

Trabzon:Hrant Dink’in öldürülmesi, 21 Ocak’ta basın

açıklamasıyla protesto edildi. 23 Ocak günü isegeçen yıl öldürülen Rahip Andrea Santaro’nungörev yaptığı Santa Maria Kilisesi’ne yürüyüşyapıldı, bu yürüyüşe yaklaşık 100 kişi katıldı.

Samsun:Hrant Dink’in katledilmesi Samsun’da 20

Ocak’ta basın açıklaması ile protesto edildi.Eyleme yaklaşık 50 kişi katıldı.

Zonguldak:20 Ocak’ta Zonguldak’ta Hrant Dink’in

katledilmesi ile ilgili bir basın açıklamasıgerçekleştirildi. Çok sayıda kurumun ortakörgütlediği eyleme katılım zayıftı.

Edirne:21 Ocak’ta Edirne’de postane önünde basın

açıklaması ve oturma eylemi gerçekleştirdi.Eyleme 200’e yakın kişi katıldı.

Kayseri:21Aralık’ta Kayseri’de bir basın açıklaması

yapıldı. İHD’nin düzenlediği açıklamaya çoksayıda kurum destek verdi.

Antakya:Hrant Dink’in katledilmesine karşı 22 Ocak’ta

Samandağı’nda Türkiye’deki tek Ermeni köyü olanVakıflı Köyü’nden gelenlerin de katıldığı bir basınaçıklaması yapıldı. 23 Ocak günü ise, Antakya’dayaklaşık 450 kişinin katıldığı bir meşaleli eylemgerçekleştirildi.

Dersim:Dersim’de Hrant Dink’in öldürülmesi yoğun

kar yağışı altında protesto edildi. Eyleme 500 kişikatıldı. Açıklamanın ardından Hrant Dink anısınabir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

Malatya:Hrant Dink’in katledilmesi, doğduğu yer olan

Malatya’da da lanetlendi. 21 Ocak günü Hrant’ındoğduğu Çavuşpaşa Mahallesi’ne meşalelerleyüründü. Eyleme yaklaşık 1000 kişi katıldı.

Diyarbakır:Hrant Dink’in öldürülmesi, 21 Aralık günü

Eğitim-Sen Diyarbakır Şubesi tarafından yapılanoturma eylemiyle kınandı. 5 dakikalık oturmaeyleminin ardından açıklama okundu ve eylembitirildi.

Mersin:Mersin de Hrant Dink için bir anma etkinliği

düzenledi. Anmaya 400 kişi katıldı.

HHrraanntt DDiinnkk’’iinn kkaattlleeddiillmmeessii üüllkkeenniinn ddöörrtt bbiirr yyaannıınnddaa llaanneettlleennddii......

1199

Page 20: EG 100. sayı

Ekim Gençliği’nin 100. sayısı…““GGeennççlliikk yyaayyıınnllaarrıınnıınn ggeennççlliikk hhaarreekkeettiinniinn

ssoorruunnllaarrıınnaa bbuu yyaabbaannccııllaaşşmmaassıı,, ggeerrççeekkttee ggeennççlliikkggrruuppllaarrıınnıınn hhaarreekkeettee yyaabbaannccııllaaşşmmaassıınnıınn bbiirryyaannssıımmaassıınnddaann bbaaşşkkaa bbiirr şşeeyy ddeeğğiillddiirr.. HHaalliiyylleebbuunnuunn kkeennddiissii ddee oorrttaaddaakkii ssoorruunnllaarrıınn öönneemmlliibbiirr bbaaşşkkaa bbooyyuuttuu dduurruummuunnddaaddıırr.. BBuunnuuggeennççlliikk hhaarreekkeettiinnddeekkii kkııssıırr ddöönnggüünnüünnnneeddeennlleerriinnddeenn bbiirrii oolldduuğğuu kkaaddaarrssoonnuuççllaarrıınnddaann bbiirrii oollaarraakk ddaa ggöörrmmeekkggeerreekkiirr.. DDöönneemmsseell oollaarraakk kkeennddiinniiggöösstteerreenn hhaarreekkeettlleennmmeelleerreezzaammaannıınnddaa,, yyeerriinnddee vvee aammaaccaauuyygguunn ddüüşşeenn ddeevvrriimmcciimmüüddaahhaalleelleerrddee bbuulluunnmmaa bbaaşşaarrııssııggöösstteerreemmeeyyeennlleerr,, ççookk ggeeççmmeeddeenndduurruullaann vvee ddaarraallaann hhaarreekkeettggeerrççeeğğii kkaarrşşııssıınnddaa ççaarreessiizzlliiğğeevvee ggiiddeerreekk uummuuttssuuzzlluuğğaaddüüşşmmeekkttee,, bbuunnuunn eettkkiissiiyyllee iiççeekkaappaannmmaakkttaa,, ggeennççlliikkhhaarreekkeettiinniinn ssoorruunnllaarrıınnddaannoolldduuğğuu kkaaddaarr ggeennççlliikkkkiittlleelleerriinniinn kkeennddiissiinnddeenn ddeekkooppmmaakkttaa,, tteerriimmiinn bbuuaannllaammıınnddaa aaddeettaaggeettttoollaaşşmmaakkttaaddıırrllaarr.. TTaakkii bbuu dduurruummddaaddeeğğiişşiikklliiğğee yyooll aaççaaccaakkyyeennii bbiirr hhaarreekkeettlleennmmeeşşuu vveeyyaa bbuu ggeelliişşmmeeyyeebbaağğllıı oollaarraakk bbiirr kkeezzddaahhaa kkeennddiilliiğğiinnddeennbbaaşş ggöösstteerreenneekkaaddaarr..

Ekim Gençliği’nin 100. sayısı nedeniyle gençlik içerisinde devrimciyayın faaliyetinin yöntemi, sorunları ve hedefleri üzerine bir tartışma

yaparak, bu temelde Ekim Gençliği’nin mevcut yayın çizgisini ve hedeflerinitanımlamaya çalışacağız. Zira 100 sayılık açık yayın faaliyeti ve öncesinde

illegal bir biçimde sürdürülen yayın faaliyeti, bu faaliyetteki süreklilik venitelik Ekim Gençliği’ni diğer gençlik yayınlarından ayırmakta, ortaya çıkardığı

devrimci yayıncılık birikimini aktarmasını, devrimci gençlik faaliyeti açısındanda anlamlı kılmaktadır.

Günümüzde gençlik yayınları temel bir çizgi ve misyon sorunu ile karşıkarşıya bulunmaktadır. Bu aslında yayın faaliyetlerinin hedefsizliğini aşan bir sorun

olarak, devrimci ilerici çevrelerin gençlik mücadelesi ile kurduğu bağı, bu bağınhedefsizliğini ifade etmektedir.

Öte yandan, geniş gençlik kesimlerinin politika ile kurdukları bağın zayıflığı,devrimci yayıncılık faaliyetini bu kesimler için bir yük ya da düzensiz ve hedefsiz bir

aktivite haline getirmektedir. Bugün düzenli bir yayın periyoduna, hedefli bir yayınçizgisine sahip olan çok fazla gençlik yayını bulunmamaktadır. Bu durum, devrimci

gençlik mücadelesinin gelişmesi için en etkin araçlardan birisi olan devrimci gençlikyayınlarının ve bu yayınlara ilişkin tartışmaların önemini bir kat daha arttırmaktadır.

Gençlik içerisinde devrimci yayın Gençlik içerisinde devrimci yayın faaliyetinin önemifaaliyetinin önemi

Gençlik hareketinin biriken sorunlarının çözümünün temel engellerinden birisi, gençlikhareketine egemen olan apolitizm ve bunun ürünü kendiliğindenciliktir. Bu sorun aşılmadığı

koşullarda, gençlik hareketi içerisinde politik süreci canlandıracak düşünsel bir tartışmasürecinin oluşması olanaksızdır.

“Gençlik yayınlarının gençlik hareketinin sorunlarına bu yabancılaşması, gerçekte gençlikgruplarının harekete yabancılaşmasının bir yansımasından başka bir şey değildir. Haliyle bunun

kendisi de ortadaki sorunların önemli bir başka boyutu durumundadır. Bunu gençlik hareketindekikısır döngünün nedenlerinden biri olduğu kadar sonuçlarından biri olarak da görmek gerekir.

Dönemsel olarak kendini gösteren hareketlenmelere zamanında, yerinde ve amaca uygun düşendevrimci müdahalelerde bulunma başarısı gösteremeyenler, çok geçmeden durulan ve daralan hareket

gerçeği karşısında çaresizliğe ve giderek umutsuzluğa düşmekte, bunun etkisiyle içe kapanmakta,gençlik hareketinin sorunlarından olduğu kadar gençlik kitlelerinin kendisinden de kopmakta, terimin bu

anlamında adeta gettolaşmaktadırlar. Ta ki bu durumda değişikliğe yol açacak yeni bir hareketlenme şuveya bu gelişmeye bağlı olarak bir kez daha kendiliğinden baş gösterene kadar.

Bu tipik bir apolitikleşmedir, kelimenin en tam anlamında bir kendiliğindenciliktir ve kuşkusuz herşeyden önce politikasızlığın, gençlik hareketinin durumuna, sorunlarına ve ihtiyaçlarına ilişkin sağlam ve

dinamik bir bakıştan ve perspektiften yoksun olmanın bir ürünüdür.”Bir hareketin düşünsel üretimi onun politik üretiminin yansısı, aynı zamanda da politik üretimini güçlendiren

temel araçlardan birisidir. Bu durum çoğu zaman gereğince gözetilmemekte, ideolojik/politik üretim ve yenidenüretim, geleceğin bir sorunu olarak tanımlanmaktadır. Oysaki bugünün gençlik hareketinin dinamik bir tartışmaya,

ideolojik-politik üretkenliğe duyduğu derinlemesine ihtiyaç kör gözlerin dahi görebileceği bir açıklıktadır. Bunarağmen sergilenen duyarsızlık sorunun çözümünü zorlaştırmakta, apolitik atmosferi derinleştirmektedir.

Devrimci bir gençlik yayını kendi ideolojik konumlanışı gereği bulunduğu alanın politik sorunlarını merkeze koymak,kendi başarısını bu sorunlara dönük oluşturduğu çözümler üzerinden tanımlamak zorundadır. Bu başarılamadığı koşullardayayının temel misyonu zaafa uğrayacaktır. Yayınlar kendi işlevlerini, oluşturdukları kimlik ve bu kimlik üzerinden ortayaçıkan sonuçlar üzerinden tartışmalıdırlar. Bu açıdan devrimci yayın faaliyeti, öncelikle politik alanın sorunlarına dairdevrimci çözümler oluşturmak durumundadır.2200

Page 21: EG 100. sayı

EEkkiimm GGeennççlliiğğii’’nniinn 110000.. ssaayyııssıı……

Bugün gençlik mücadelesinin mevcuttablosunun bir ürünü, üstte bahsettiğimiz yapısalzaafların bir sonucu olarak iki eğilim öne çıkmakta,bu eğilimler devrimci gençlik yayınlarını temelmisyonundan uzaklaştırmaktadır. Zaten zayıf olandevrimci gençlik yayını bilinci bu eğilimlerin etkisiile daha da etkisiz bir biçime sürüklenmektedir.

Birincisi, hareketin mevcut tablosu gerekçegösterilerek yayınların popülerleştirilmesi, butemelde geniş kitlelerle bağ kurmasını sağlamaktır.Bu bakış reformist veya devrimci kanatları ilegeleneksel hareketteki baskın eğilimi ifadeetmektedir. Elbette yayının geniş kesimlereulaşması, bu temelde devrimci ilerici politikanıngeniş kesimlere aktarılması temel bir sorundur.Ancak bu soruna dönük oluşturulan çözüm politikyönlendirici misyonun terk edilmesi ile başarılamaz.Geleneksel hareketteki bu eğilim tek başınadevrimci yayın faaliyetinde karşımızaçıkmamaktadır. Kitle çalışmasında “afişler, bildirilerartık kitleler için bir şey ifade etmiyor, sol yeniyöntemler bulmalıdır” türünden söylemlerin yayıncephesinden bir tekrarından ibarettir. Ve busöylemin sahiplerinin bulduğu en yaratıcı biçim“kokart takmak” olabilmektedir.

İkincisi ise aydınca eğilim ve tartışmalarınürünü olarak, yayının, gençlik alanının özgünsorunlarından kopmasıdır. Bugün bir kısım gençlikyayını “aydınlar üzerine tartışmalar” yaparak“ülkenin aydınlanmasını”, “bu temelde bir sosyalistaydınlanma sağlayabileceğini” düşlemekte, yayınıbu hedefe kilitlemektedirler. Bu eğilimin sahipleriakademik alanın elit ve entelektüel kimliğineyaklaşırken, devrimci yayın faaliyetindenkoptuklarının, gençlik alanının özgün sorun veihtiyaçlarına yanıtsız kaldıklarının farkında dahiolmamaktadırlar. “Aydınca eğilimler ve özentileriçinde dünya ve toplum olayları üzerine olur olmazherşeyi tartışmaya pek hevesli görünen bazı gençlikyayınlarının en az tartıştığı sorunların başındabizzat gençlik hareketinin kendi sorunlarıgelmektedir. Bu bile kendi başına mevcut durumhakkında bir fikir vermektedir. Daha çok küçük-burjuva devrimci-demokrat bir çizgide bulunangençlik yayınlarının durumu bu açıdan fazlasıylaumut kırıcıdır. Bunlar güya gençlik çalışmasına vehareketine yönelik olarak çıkarılan yayınlardır. Buözgül konumları gereği de öncelikle ve özelliklegençlik hareketinin sorunları üzerinde yoğunlaşmakdurumundadırlar, başka türlü bir işlevleri ve

dolayısıyla varlıklarının bir anlamı kalmaz. Amayineliyoruz, yıllardan beridir ve hâlihazırda, buyayınların en az ilgilendikleri konulardan biri bizzatgençlik hareketinin kendi durumu ve sorunlarıolmaktadır.”

Merkezi politik bir gençlik yayını olarak Ekim Gençliği

Ekim Gençliği 15 yıla yaklaşan legal ve illegalyayın faaliyeti sürecinde, sayısız soruna, baskı vezora rağmen ciddi bir kesinti yaşamadan komünistyayın faaliyetini sürdürme başarısı göstermiştir. Bubaşarı elbette ki komünist gençlik çalışmasınınolduğu kadar, bu çalışmasının ardındaki asli gücün,partinin başarısıdır. Partinin müdahaleleri veyönlendiriciliğinin yarattığı olanaklarla komünistyayın faaliyeti, bugün gençlik alanı içerisindeanlamlı bir politik ve ideolojik birikim oluşturmuşdurumdadır.

Elbette bu başarı nedensiz değildir. Zirakomünist hareket ilk çıkış sürecinden bu yanagençlik sorunu ile ilgilenmiş, gençlik hareketiningenel toplumsal muhalefet ve işçi sınıfı hareketi ilekurduğu ilişkiyi bütünsel bir biçimde tanımlamıştır.Bu yaklaşımların bir sonucu olarak gençlik alanınadönük çalışmalar, tüm zorlanmalara karşınbaşlatılmıştır. Ekim Gençliği’nin Kasım 1995’teçıkan ilk sayısında, “Dönemin devrimci önderliğiniyaratabilmek” başlıklı yazıda, devrimin zaferi içingençliği düzene karşı verilen mücadeleye kazanmakhedefi açık bir şekilde konulmakta ve ardından şuiddia eklenmektedir: “Devrimin zaferini kendicephemizden örgütlemek için başarmaya mecburuz.Başaracağız da!” Bugün halen aynı iddia ilekomünist gençlik faaliyeti ve bu temelde oluşturulanyayın faaliyeti kesintisiz bir biçimde sürmektedir.

Komünist bir gençlik yayını öncelikli olarak ikitemel nokta üzerinden kendi konum ve kimliğinitanımlamak, bu temelde yayın çizgisini oluşturmakzorundadır. “Komünist gençliğin mücadelenin bütündönemlerini ve alanlarını kesen en öncelikli görevi,gençlik içinde proletarya sosyalizminin/işçi sınıfıdevrimciliğinin bayrağını yükseltmek, ideolojide,politikada, değerler sisteminde ve nihayet belirleyicibir alan olarak pratik mücadelede bunu layıkıylatemsil etmeyi başarabilmektir.”

Komünist gençliğin gençlik içerisindekimisyonunun bu yalın tanımı Ekim Gençliği 2211

Page 22: EG 100. sayı

yayınının siyasal çizgisini ve misyonunu belirleyentemel noktadır. Komünist gençlik örgütlenmesininyayın faaliyeti açık ki, komünist ideolojik-politikkimliği gençlik alanına taşıma sorumluluğunasahiptir. Bu açıdan Ekim Gençliği yayınınınöncelikli hedefi gençlik içerisinde komünistpolitikanın yaygınlaşması, gençliğin emekçikesimlerinin komünist politikalar çerçevesinde işçisınıfının devrimci eyleminin ve programının birparçası haline getirilmesidir. Ekim Gençliği tümyayın dönemi boyunca bu temel hedefin vemisyonun taşıyıcısı olmanın haklı gururunu taşımışve gelecekte de bu onurlu misyonu layıkıyla yerinegetirmenin çabası içerisindedir.

Ekim Gençliği henüz ilk çıkış döneminde temelve güncel bir hedef olarak “dönemin devrimciönderliği yaratmak” hedefini kendine bayrakedinmiştir. Bu, onun komünist kimliği ve hedefleriile dolaysız bir bağ taşımaktadır. Gençlik alanındakomünist politikaları hayata geçirmeye çalışan biryayın, öncelikle hareketin temel sorun ve zaaflarınaçözüm oluşturmaya kilitlenmek zorundadır. İşte bu

kilitlenmenin ifadesidir “dönemin devrimciönderliğini yaratmak” iddiası. Yayının niteliğini,kimliğini ve bunların hepsinden öteye gençlikalanındaki varlığını bu özlü ifade açıklıklatanımlamıştır. Bugün halen bu iddianın günceltaşıyıcıdır, Ekim Gençliği. Zira sorun halençözülmemiştir. Ancak o günden bu yana yaratılandeğerler bugün gelinen yerde komünist gençliğiideolojik-politik bir kimlik olarak gençlik hareketiiçerisinde etkin bir yere taşımıştır. Ekim Gençliğibir ideolojik-politik kimlik olarak gençlikmücadelesi içerisindeki yerini almıştır. Elbettemükemmel olarak değil, bu iddiaların hakkınıverebilecek bir açıklığa ve güvene sahip olarak.

Ekim Gençliği, komünist gençlik çalışmasınınmerkezi politik önderlik aracıdır. Onun temel işlevibudur. Tüm diğer görev ve hedefler bu temelde elealınmak, başarılar veya başarısızlıklar bu temeldetartışılmak zorundadır. Merkezi bir politik önderlikaracı, açık ki yerelleşmiş sorunlara sıkışarak değil,gençliğin geniş kesimlerinin sorun ve ihtiyaçlarınayanıt vermek, bu süreçte oluşturduğu politikaları2222

Page 23: EG 100. sayı

merkezileştirmek zorundadır. Merkezi gençlikyayınını bültenlerden ve diğer yerel araçlardanayıran temel yan burasıdır. Geniş gençlikkitlelerinin politik sorunlarını tanımlamak, busorunları soyutlamak merkezi bir yayının temelişlevidir. O nedenle Ekim Gençliği, yerelsorunları, gündemleri, çalışma deneyimleriniişlemekle beraber, tüm bunlara merkezi politikhedefler çerçevesinde yön vermeye çalışmakzorundadır.

Daha profesyonel bir yayın için!

Öncelikle bu başlığın yol açabileceği birtakım tartışmalara açıklık getirmek yerindeolacaktır. Ekim Gençliği yayını merkezi bir yayınolarak daha profesyonel bir niteliğe kavuşmakzorundadır. Bu, komünist gençlik çalışmasının vebu temelde yayın faaliyetinin eğitsel misyonundanuzaklaşmak değil, aksine bu misyonu daha güçlüyerine getirebilmek içindir. Zira profesyonel biryayın çalışması, geniş gençlik kesimlerininkomünist politikalara kazandırılması, öte yandanda komünist kadroların çok yönlü eğitimi içindaha etkili bir araç olacaktır. Bu elbette, yayınfaaliyeti ile pratik faaliyet arasında oluşturulacakbir işbölümü anlamına gelmemektedir. Zira EkimGençliği herhangi bir yayın değil, komünist birgençlik örgütlenmesinin yayınıdır. Ancak örgütüntümünden beslendiği ve onu dinamik olarakbeslediği ölçüde bir değer ve anlam taşımaktadır.Mücadelenin gündelik sorun ve ihtiyaçları ile nekadar güçlü bağ kurulursa, yayın hedeflediğimisyonu o ölçüde güçlü bir biçimde yerinegetirecektir. Bu anlamda Ekim Gençliğimücadelenin aracıdır, amatör ruhunu buradanalmaktadır.

Bu başlık kapsamında yayının bir takım sorunve eksiklerini tanımlamaya, bu temelde yayınındaha geniş gençlik kesimlerine ulaşmasınınsorunlarını tartışmaya çalışacağız.

Birinci nokta yayının içeriğine ilişkinyetersizlik ve sorunlardır. “Gençlik hareketininözgün sorunlarını işlemede hala da yetersizkalabilmesidir. Bu belli sorunlar ve gündemlerüzerinden hali hazırda başarıyla yapılmaktadır.Fakat bir dizi başka sorun hala da gereklidüzeyde bir yoğunlaşmaya konu edilememektedir.Gençlik hareketinde sürmekte olan tıkanıklığıkırmanın çok yönlü sorunları, bu çerçevedekitleselleşme sorunu, örgütlenme sorunları,gençlik hareketi içinde özel bir ağırlığı olan veönünü tıkayan reformizme karşı etkili mücadele,burada bu konuda ilk akla gelenler. Gençlikyayını iyi bir hazırlıkla bu sorunların üzerinegitmeyi başarabilirse eğer, inanıyoruz ki bu onuözel bir ilgi konusu haline getirecek, gençlikhareketi içinde ona kendine özgü bir yerkazandıracaktır.”

Gençlik hareketine ilişkin güncel plandakitüm değerlendirme ve yaklaşıma rağmen bualandaki yetersizlikler, gençlik hareketinin günceltablosu içerisinde şu ya da bu yayınla birkıyaslamayı değil, kendi hedef ve amaçlarımızlaaramızdaki mesafenin yetersizliklerinitanımlamaktadır. Bu sorunun çözümükadrolaşmada alınan mesafeyle ilişkilidir. Zira

gençlik sorununun bütünsel bir bakışla kafa yoranne kadar birikimli kadroya sahipseniz, o kadarbaşarılı sonuçlar oluşturabilirsiniz. Yine de bunoktada asgari olanaklara sahip olduğumuzu,ancak bu olanakları yeterince zorlamadığımızıaçıklıkla belirtebiliriz. Bu açıdan, 100. sayımızlaberaber, hareketin biriken sorunlarına dairdeğerlendirmelerimizi sistemli bir biçimdeoluşturacağımız dosyalarla güncellemeye vederinleştirmeye çalışacağız.

Sorunun bir diğer önemli yanı ise yerel vemerkezi politik bütünlüğün yeterince etkili birbiçimde oluşturulamamasıdır. Ne kadar çok özgünpolitika oluşturabilen yerel örgüte sahipolabilirsek, bu alanlarda gençlik mücadelesininsorunlarına ilişkin isabetli değerlendirmeleryapılabilirse, bu alanda ortaya çıkan sorunlarınçözümü için de öncelikli adım atılmış olacaktır.Zira dinamik bir örgütsel yapı, yerel ve merkezipolitika ve bu politikaların sorunları arasındadinamik bir bağ kurabilmelidir. Örnek vermekgerekirse, faşist saldırılar ve anti faşist mücadeleüzerine gençlik yayınımızda temel bir yöntemselçerçeve çiziliyor. Herhangi bir yerelde sorunortaya çıktığında, yayında yapılandeğerlendirmede çizilen hedefler açısından ne türadımların atıldığı, soruna ilgili alanımızın nasılyaklaştığı bir deneyim olarak aktarılmakzorundadır. Bu sürekli bir biçimde yapılabildiğikoşullarda, hareketin ihtiyaçlarına yanıt vermenoktasında bir bütünlük sağlanabilecektir.

Yayının temel başlıklarından birisi de ülke vedünyadaki güncel gelişmelerdir. Bu gelişmelerdoğal olarak toplumun bir parçası olan gençliği deetkilemekte, gençlik mücadelesi zaman zaman –savaş dönemi olduğu gibi- bu gündemlerüzerinden etkili çıkışlar yapabilmektedir. Buaçıdan yayın ülke ve dünyadaki gelişmelerisistemli bir biçimde işlemek, bu sorunlara dairkomünist politikaların, olanaklı olduğu yerlerdeise özgün gençlik politikasının oluşturulmasınısağlamak zorundadır. Bu açıdan iki temel sorunutanımlamak yerinde olacaktır. Birincisi, EkimGençliği her şeyden önce bir gençlik yayınıdır veonun temel sorunu gençlik sorunudur. Buçerçeveden kopmadan yaşanan gelişmelerideğerlendirmek yayının öncelikli sorunudur.İkinci ise, bu gündemleri bir yığın olarakgençliğin karşısına çıkartmak yerine, gençlikmücadelesi ile kurdukları özgün ilişkininbelirleyiciliğinde bu gündemleri işlemekzorundadır. Bu ise gençlik hareketinin içsel vedışsal gündemleri arasındaki bütünlüğü etkili birbiçimde kavramak, gençliğin karşısına hareketinihtiyaçlarına yanıt veren bir bütünlükle çıkmaktır.

Yayının sorunlarından bir diğeri ise çokyönlülük sorunudur. Komünist bir gençlik yayınıdevrimci hareketin tarihinden ve deneyimlerindenkültür ve sanat sorunları ve gündemlerine, bilimve bilimsel gelişmenin verilerine kadar geniş biralanda, geniş kesimlerin ilgisini çeken sorun vegündemleri işlemeyi hedeflemelidir. Bu alandabugüne kadar belli bir başarı sağladığımızkuşkusuz. Ancak önümüzdeki dönem bu noktadadaha etkili adımlar atmak, yönlendiricimüdahalelerde bulunmak gerekmektedir. Yayın100. sayı ile beraber bu alanda daha kalıcı ve

ZZiirraa EEkkiimm GGeennççlliiğğiihheerrhhaannggii bbiirr yyaayyıınnddeeğğiill,, kkoommüünniisstt bbiirr

ggeennççlliikköörrggüüttlleennmmeessiinniinnyyaayyıınnııddıırr.. AAnnccaakk

öörrggüüttüünn ttüümmüünnddeennbbeesslleennddiiğğii vvee oonnuu

ddiinnaammiikk oollaarraakkbbeesslleeddiiğğii ööllççüüddee bbiirr

ddeeğğeerr vvee aannllaammttaaşşıımmaakkttaaddıırr..MMüüccaaddeelleenniinn

ggüünnddeelliikk ssoorruunn vveeiihhttiiyyaaççllaarrıı iillee nneekkaaddaarr ggüüççllüü bbaağğkkuurruulluurrssaa,, yyaayyıınn

hheeddeefflleeddiiğğii mmiissyyoonnuuoo ööllççüüddee ggüüççllüü bbiirr

bbiiççiimmddee yyeerriinneeggeettiirreecceekkttiirr.. BBuuaannllaammddaa EEkkiimm

GGeennççlliiğğiimmüüccaaddeelleenniinn

aarraaccııddıırr,, aammaattöörrrruuhhuunnuu bbuurraaddaann

aallmmaakkttaaddıırr..

2233

Page 24: EG 100. sayı

sürekli bir yayın çizgisi oluşturmayıhedefleyecektir.

Yayının bir başka kusuru, sosyalistpropaganda alanındaki zayıflık olarak kendinigöstermektedir. “Sosyalist propaganda elbette olurolmaz genel ve soyut bir sosyalizm propagandasıyapmak demek değildir. Bu propagandadan çoksloganlaştırma olur ve kendi başına herhangi birsomut etki yaratmaz. Sosyalist propaganda, elealınan sosyal, politik, ekonomik ya da kültürel hersorun üzerinden kapitalizmin onulmazçözümsüzlüğü sergilenirken, bilimin ve tarihinverilerinden yararlanarak sosyalizmin bu aynısorunlardaki çözümlerini anlaşılır ve ikna edicibiçimde ortaya koyabilmek demektir. Bu isesorunun öneminin farkında olmanın ötesinde,sağlam bir bilimsel ve tarihsel kavrayış ve birikimgerektirir.” Dolayısıyla, bu alanda alınacak mesafede eğitim ve kadrolaşma sorunuyla bağlantılıdır.

Yayının bir diğer sorun alanına, gençliğinüniversiteliler dışındaki diğer kesimleri ilebuluşma sorununa da kısaca değinelim. Bugün içingençlik yayınımız temel hedefi doğrultusundagençliğin bütün kesimlerinin sorun ve ihtiyaçlarınıolanakları ölçüsünde işlemektedir. Ancak yayın veçalışma alanları arasında daha etkili ve dinamik birilişkiyi öncelikle liseli gençlikle kurabilir. Liseligençliğin merkezi yayın faaliyeti başarılı birbiçimde sürmekte, onun gündelik sorun veihtiyaçlarına etkili bir biçimde bu yayın aracılığıile yanıt verilmektedir. Ancak bu olanak, liseligençliğin gündemlerinin, liseli gençlikçalışmasının sorunlarının Ekim Gençliği’ndeişlenmesi ihtiyacını ortadan kaldırmamakta, aksineçalışmanın yaygınlaşması ile beraber bu ihtiyaçgünden güne artmaktadır. Bu açıdan liseli gençlikçalışmasının gündemleri, sorun ve ihtiyaçlarıEkim Gençliği sayfalarında sürekli bir biçimde yerbulmak durumundadır. Ekim Gençliği’nin liseligenç komünist faaliyete yön veren bir politikyayın organı haline gelmesi halen önemli birsorundur. Bu başarılabildiği koşullarda, EkimGençliği’nin liseliler cephesinden etkinkullanımının olanakları sağlanmış olacaktır.Merkezi bir liseli yayının var olduğu koşullarda bukullanımın ileri kesimlerle sınırlı kalması anlaşılırbir durumdur. Ancak sorun bu açıdan da etkili vesürekli bir çözüme kavuşabilmiş değildir. 100. sayı

ile birlikte bu sorunun çözümlenmesi, EkimGençliği’nin daha sistemli ve hedefli bir katkı ileliseli gençlik mücadelesinin de etkili bir politikyönlendirici aracına dönüştürülmesigerekmektedir.

Tüm bu başlıkları bütünleyen son iki sorunutanımlayalım. Bunlardan birincisi, yayına yazanyoldaşların gelişmesi, öte yandan çalışmaiçerisinde daha geniş bir yazar ağına ulaşabilmesorunudur. Yazarların gelişmesi bütünsel bir eğitimsürecini gerektirmektedir. Bu alanda atılacaksistemli adımlar, sorunu aşmayı kolaylaştıracaktır.Ancak sorunun çözümünde önemli olan yanlardanbirisi de kişilerin kendilerini sürekli ve sistemli birbiçimde yayının ihtiyaçları doğrultusundageliştirmesi sorunudur. Bu açıdan da kolektiflerinyazarların gelişmesini sağlayıcı müdahalelerdebulunması önemlidir.

Son olarak, yayının dağıtımı, okur ağınınyaygınlaşması ve bu kesimle kurulan ilişkininniteliği sorununa değineceğiz. Bu açıdanyayınımız halen ihtiyaç duyduğu başarıyıyakalayabilmiş değildir. Bu yayının tüm diğersorunlarını kesen başlıca sorunlardan birisidir.Yayını daha geniş bir kesime ulaştırmak, yayınınulaştırıldığı okurlarla düzenli tartışmalar yapmak,bu temelde yayını ve gençlik politikalarımızı genişkitlelerle buluşturmak yayının öncelikli hedefiolmak zorundadır. Gençlik yayınının tirajı gençlikçalışmasının gidişatıyla, çalışmanın kitleler içindeve genel olarak siyasal yaşamda etkinliği ile sıkısıkıya bağlantılıdır. Dolayısıyla sorunun kalıcı veistikrarlı çözümü, gençlik çalışması ve etkisininbüyümesindedir, kitlelerle bağların geliştirilipgüçlendirilmesindedir. Politik yayının etki alanınıgenişletmek, onun daha geniş çevreler tarafındanizlenmesini sağlamak önemli bir görev vesorumluluk olarak önümüzde durmaktadır.

Bu konuda bizi zorlayan birkaç noktayaaçıklık getirmek gerekiyor. Yerel yayınlar, meslekiyayınlar vb. politik yayın organımızın kullanımınızaman zaman zaafa uğratmakta, hattaçalışmamızın asli aracı diğer araçlar gerekçegösterilerek kullanılmamaktadır. Bunun anlaşılırbir yanı bulunmamaktadır. Zira Ekim Gençliğimerkezi politik yayın olarak, komünist gençlikçalışmasının asli yayınıdır. Tüm öteki yayınlar,alanlara ve bölümlere ulaştırılan popüler bülten vegazeteler, farklı misyon ve amaçlarla hazırlananaraçlardır. Bunlar arasında, zorlanma nedeni ile deolsa, tercih yapamayız.

Bu temelde 100. sayımızla beraber yerel okurtoplantıları yapmak, bunları süreklileştirmekhedefindeyiz. Öte yandan, açık yayın satışlarını,kent merkezlerinde, lise önlerinde ve üniversiteiçlerinde yaygın olarak gerçekleştirmeyeçalışacağız.

***100. sayımızla beraber yayının biriken

sorunlarına çözüm oluşturmaya çalışacağız.Burada tanımladığımız sorunların çözümü, gençkomünistlerin bu alanda iddialarına ne kadaruygun bir yaklaşım ve tutum sergileyeceklerinebağlıdır. Bu başarılabildiği koşullarda, komünistgençlik yayını geniş gençlik kesimlerinin etkin birmücadele aracına dönüştürülebilecektir.2244

Page 25: EG 100. sayı

“Komünist bir siyasal örgüt tüm politik veörgütsel süreçlere kendi siyasal ve sınıfsalmisyonu temelinde bakmak, kadrolarının güncelpratik süreçlerde bu misyonun belirleyiciliğindehareket etmesini sağlamak zorundadır. Bubaşarılamadığı koşullarda güncel kazanımlarınorta ve uzun vadede süreklileşme şansıbulunmamaktadır.

“Biz genel olarak devrimci değil, fakatkomünist devrimcileriz. Bu fark hiç de etiketedeğil, fakat tümüyle dünya görüşüne, politikkavrayışa ve pratik davranışa dayalıdır. Üzerindetitremenin önemi de buradan gelmektedir. Ayrımçizgilerinin açık seçik olmasına özen göstermek,genel bir devrimci söylem ve pratik içindekendine özgü kimliğimizin kararmasına izinvermemek, tam da komünist gençliğin gençlikhareketi içinde yerine getirmesi gereken özelönderlik rolüyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. İlkindene denli özenli ve tutarlı davranılırsa, mücadeleilişkilerine ve gereklerine ilişkin bu ikinci alandada o denli başarılı olunabilir. Komünist gençlikkendine özgü konumunu, bunun tüm öteki solsiyasal akımlardan farkını anlamaz, sindirmez vegerekleri doğrultusunda üzerine düşenleri yerinegetirmek için yeterli çabayı ortaya koymazsaeğer, zaten gençlik hareketi içinde herhangi birözel önderlik rolü de oynayamaz.”

Ekim Gençliği yayının 100. sayısını çıkartmışbulunuyoruz. 100 sayılık bir yayın faaliyeti, 15yıllık bir gençlik mücadelesi deneyimine denkdüşüyor. Yılları bulan gençlik mücadelesideneyimi içerisinde Ekim Gençliği, her dönemgençlik hareketi içerisinde işçi sınıfıdevrimciliğinin temsilcisi olma misyonunungereklerini yerine getirmiş, taşıdığı kimliğinsorumluluğu ile hareket etmiştir. Bugün 100.sayımızla beraber başlatmış olduğumuzkampanyanın kendisini de bu kimlik ve bukimliğin yüklediği sorumluluğun gerekliliklerinigözeterek gündemleştirmiş bulunmaktayız.

İlk olarak şu noktayı belirtmeliyiz:

“Dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz!” şiarıylabaşlattığımız kampanya çalışmamız, 100. sayıvesilesiyle girişilmiş bir yayın tanıtım faaliyetininsınırlarını aşan bir kapsama sahiptir. Elbetteyayının tanıtımı ve geniş bir okuyucu kitlesiylebuluşabilmesi de gözetilen hedefler arasındadır.Ancak kampanyanın esas hedefi, bugün dünyaölçeğinde ekilen halklar arası düşmanlıktohumlarının karşısında halkların kardeşliğişiarını yükseltmek ve gençlik alanında bu eksendebir taraflaşma yaratabilmektir.

Yaşasın halkların kardeşliği!

Halkların kardeşliği şiarını yükseltmek,halklar arası kardeşleşme bilincini yaratmamücadelesinin sürükleyicisi olmak bugün hiçolmadığı kadar güncel bir ihtiyaç olarakkarşımızda durmaktadır. Yaşadığımız coğrafya buihtiyacın güncelliğini ve yakıcılığını çarpıcı birbiçimde açığa çıkartmaktadır. SırasıylaAfganistan, Irak ve Lübnan’da yaşananlar, Filistinve Kürdistan’da biraz önceki tarih dizgisininbütününe yayılan katliamlar, bütün bu katliam vekıyımın arka planını oluşturmak, meşrulaştırmakadına sermaye düzenince girişilmiş uluslararasıbir yaygınlığa sahip propagandalar ve bupropagandaların yarattığı güçlü etki… Yakındönemde Hrant Dink’in katledilmesi ve “HepimizErmeniyiz” sloganı üzerine süren gidentartışmalar… Bütün bunlar düşünüldüğü ölçüde,bizi bize kırdırmalarına bir dur demenin,katliamları sonlandıracak gücü açığa çıkartmanın,birlik ve dayanışmayı büyütmenin en temelyolunun güçlü bir kardeşleşme çağrısından, buuğurda harcanacak çabadan geçtiği açıktır.

Halkların kardeşliği şiarı bir temennininformüle edilişinden çok ötededir. Bu şiar en daranlamıyla ezilen ulusların kurtuluşa giden yoldakikader birliğini ifade eder. Tarih emperyalist-kapitalist sistem karşısında direnen halkların

DDüünnyyaannıınn bbüüttüünnDDüünnyyaannıınn bbüüttüünnddiilllleerriinnii ddiilllleerriinnii

kkoonnuuşşuuyyoorruuzz!!kkoonnuuşşuuyyoorruuzz!!

2255

Page 26: EG 100. sayı

zaferleriyle doludur. Bu direniş ve zaferler 20.yüzyılın başından günümüze kadar uzanan uzun birzaman dilimi içerisinde yaşanmış ve yaşanmaktadır.

20. yüzyılın başında sömürgeci kölelik koşullarıiçerisinde yaşayan halklar Büyük Sosyalist EkimDevrimi’nin sağladığı muazzam itilimle her yerdeemperyalizme ve sömürgeciliğe karşı ayağa kalktılar.Uzun ve zorlu mücadelelere, ödenen ağır bedellerekarşın bu süreçte büyük bir zafer kazandılar. Aynısahne yine 20. yüzyıl içerisinde faşizme karşı halklarcephesinden büyütülen ve anti-faşist zafere bir dizihalk devriminin de eklendiği mücadele sürecinde decanlandırılmıştır, zafer bir kez daha direnen halklarınolmuştur. Yine aynı yüzyıl Büyük Çin HalkDevrimi’nden Vietnam’daki küçük insanlarındevleştiği direnişe, Cezayir halkının kurtuluşmücadelesinden Güney Afrika’nın kara tenli halkınınırkçılık karşısında yazdığı mücadele destanına kadarbir dizi direniş ve zafere sahne olmuştur.

Dönüp bugüne baktığımızda karşımıza çıkanyine koca bir direnişin resmidir. Ortadoğu’daFilistin’in yarım asrı geçkin bir süredir sürdürdüğüdirenişe aynı coğrafyada Irak, Afganistan, Lübnanhalkı eklenmiş, emperyalist-kapitalist sisteminsaldırdığı her alan, bu sisteme karşı mücadelebayrağının dalgalandırıldığı alanlaradönüştürülebilmiştir. Bugün Latin Amerika, bugünNepal, bugün halklara yoksulluk ve sefaleti dayatanneo-liberal politikalar karşısında Avrupa veAmerika’da emekçiler emperyalist-kapitalist sistemekarşı direnişe geçmektedirler.

Mücadelenin dili birdir!

“Emperyalist küreselleşmeye devrimciproletaryanın yanıtı devrimci enternasyonalizm,çözümü dünya devrimi ve sosyalizmidir. Üretici

güçlerin bugünkü uluslararasılaşma düzeyi, proletersınıf mücadelesi ve proletarya devrimi için sonderece güçlü bir enternasyonal temel yaratmıştır.Engeller ve sorunlar kadar, onların aşılması veçözümü de uluslararasılaşmıştır.” (TKİP Programı’ndanalınmıştır.)

Bugün “dünyanın bütün dillerini konuşuyoruz”demek, dünyanın herhangi bir köşesinde ezilen vesömürülen halkların mücadelesini yürütüyoruzdemektir. Türkiye’de Kürt, Fransa’da Cezayirli,ABD’de kızıl ya da kara derili olmak demektir.

Bugün bu şiarı sahiplenmek demek, tanklatüfekle olsun, kirli pazarlıklarla olsun ama herkoşulda masa başında çizilmiş sınırları tanımamakve halkların enternasyonal birliğini ve kardeşliğinisavunmak demektir.

Bugün “dünyanın bütün dillerini konuşmak”,halkları tek bir dil boyunduruğu altına almak yerineözgünlükleri ile özgürlüklerini kazanacaklarımücadelenin dilini, gücünü ve kendisini yaratmakdemektir. Küresel bir öğütücüye dönüşmüş olankapitalist barbarlık sisteminin karşısınaenternasyonal bir bilinçle, devrim ve sosyalizmhedefiyle çıkabilmektedir.

Kampanyamız bir çağrı olarak algılanmalıdır.Dünya ölçeğinde halklar arasına çekilmiş olan bütünduvarları yıkma, ezilen halkların ve sömürülensınıfların özgürlüğünü kazanma, gecelerinde açyatılmayan, gündüzlerinde sömürülmeyen bir dünyaiçin enternasyonal bir bilinçle proleter sınıfmücadelesine katılma, bu mücadeleyi büyütmeçağrısıdır.

Ekim Gençliği, gençliği dünyanın bütündillerini konuşmaya çağırıyor!

Ekim Gençliği, mücadelenin dilinikonuşmaya çağırıyor!

2266

Page 27: EG 100. sayı

Munther kardeşim,Filistin sokaklarını arşınlayan adımların

benimkiyle aynıdır senin. Kolunu kaldırıp atarkenelindeki taşı, benim de yüreğim seninkiyle çarpar,sonra soluk alır veririz… Sefaletin dünyasıdırFilistin. Yılları bulan işgalin altında düşmanınvahşetinin panzehiri olan direniş, onurlu veyürekli kanlarla sulanmış topraklarda yeşerir.

Dante ve Ines kardeşler, kardeşim,Bilirim, dünyanıza yabancılığınızın etiketi

pantolonunuzun arka cebinde taşımak zorundaolduğunuz kimlik kâğıdı değil, kara teninizdir.Yıllarca “özgürlük” heykeli gölgesindekatliamlara imza atan ülkeniz, yabancı ilan ettiğisizlere, direngenliğine yabancı oldukları babanızSacco’ya, yabancılıkları kendi coğrafyalarındahükümsüz olan Iraklılar’a, Afganistanlılar’aişkence etmiştir. Sizse hem yabancı ilanedilmenin işkencesini çekmiş, hem de vatandaşıilan edildiğiniz bu ülkenin katliamlarının vicdanazabını…

Kardeşim Lee, Çekik gözlerinin ufak bebeklerinde yaşamın,

yaşatmanın yansısını görüyorum. Gözlerininküçüklüğüne bakınca yadırganıyor pirinçtoplamaktan şişmiş ellerin… Senin ülkeninüstüne atomlar yağdırılmış, gaz bulutları sarmışdört bir yanını… Pirinç tarlaları kavrulmuş, sularçekilmiş, buhar olmuş. Senin ülkende atomlarbölünüyor ama şimdi. Ülken senin başkaülkelerdeki kardeşlerin pirinç toplayamasın diyeyapıyor bunları. Ama biliyorsun ki kardeşlerininelleri de seninki gibi… Çalışmaktan perişan,şişmiş, nasırlı o eller, güçlü kuvvetli bilekler,hayatta kalmanın ve yaşatmanın onuru…

Rojan, Ahmet, Agop, Pedalisa…Coğrafyamın güzel insanları… Birbirinize düşürmeye çalışıyor sizleri,

yaşamlarınızı cehennem koşullarındakifabrikalara tıkan asalaklar sınıfı. Diliniz farklıdiye… Dininiz farklı, renginiz farklı diye. Oysaaynı saatte doluşuyorsunuz fabrikalara. Aynısaatte sabahki enerjinizin bütününü tüketmiş birbiçimde fabrika kapısından dışarı taşıyorsunuz.Aynı mavi kapılı kondular, aynı kısık ateşte pişençorbalar, aynı geçim telaşı, aynı çalışmak içinyaşamak çelişkisi bekliyor sizi iş çıkışı…

Ve benim güzel ülkem, Filistinim, Şilim, Vietnamım, Korem…Ellerimle gökyüzüne yıldızlar serpiştirmek

istiyorum, bugün seni hapsettikleri karanlığıyarmak için… Kapitalizm denen insanlığın

öğütücü düşmanını yenmek için yüreğimidünyanın dört bir yanına yaymak istiyorum…Kilit vurulmuş kapıları açmak, suları gürül gürülakıtmak, dünyamızda iğreti duran sınırları aşmak,insanın insana kulluğu üzerine kurulmuş sınıflarıkaldırmak, bu iğrenç, bu kalleş, bu içinetükürülesi düzeni yakıp yıkmak istiyorum!

Cezayirim, Kürdistanım, Nepalim, Irakım…Dünyanın bütün ezilen halkları, dünyanın

bütün ezilen, sömürülen yürekleri, dünyanınbütün işçileri, emekçileri, gençleri… Bir avuçyüreksizdir tepemize çöreklenen! Bu yaşanılasıdünyayı çöle dönüştüren, dostluğa, kardeşliğetahammülsüzce saldıran, eksilten, unutturan,ezen, yakan, sürükleyen, süründüren, kirleten,yalan söyleyen, arkadan vuran, arkamızdanvuran, arkamızdan gülen, yüzümüze gülen,sefahat içinde olan, sefalet içinde bırakan,üretmeyen, ürettiklerimizin üzerine yatan,üretenleri tüketen, üretilenleri tüketen,ürettiklerimizi bize satan… Bu yaşanılasıdünyayı bizler için çekilmez kılan bir avuçyüreksizdir…

Oysa biz onların küresel sömürülerine inat,enternasyonal bir yürek taşıyoruz. Oysa biz;onların küresel yıkıcılıklarına inat enternasyonalbir bilinç taşıyoruz! Sadece korkunun dilinibiliyor onlar. Oysa biz, dünyanın bütün dillerinikorkusuzca konuşuyoruz!

***Bugün dünyanın her köşesinde insanlık

kapitalizmin yarattığı çok yönlü bir çöküş vetahribatla karşı karşıyadır. İnsanlığın öğütücüdüşmanı kapitalizm, emperyalist işgallerle,katliamlarla, sömürüyle, açlık ve sefaletle gerekinsanlarda gerekse doğada tedavisi zorhastalıklara yol açmaktadır. Bugün dünyanın dörtbir yanında insanlar kapitalist hükümdarlığınacımasız uygulamaları karşısında yaşammücadelesi vermektedir. Bu yaşammücadelesinin kendisi ise kapitalistlerin elindegünlük kâra dönüştürülmektedir.

Bugün üretenler, insanın dünyada yaşamayıborçlu olduğu üretken eller, beyinler, bedenleraçlık ve sefalet koşulları içerisinde yaşamayamahkum edilmiştir.

Dünyanın dört bir yanında emperyalistişgaller sürmekte ve bu işgallerin gerek fiziki,gerekse sosyal ve iktisadi sonuçlarını bir bütünolarak alt sınıflar ödemektedir.

Küresel ısınma kontrol edilemez bir halalmaya başlamıştır. Dünyanın ömrü her geçengün kısalmakta, değişen bitki örtüsü, artan

RRoojjaann,, AAhhmmeett,, AAggoopp,, PPeeddaalliissaa……

2277

Page 28: EG 100. sayı

sıcaklıklar, dünyamızda geri dönüşsüz tahribatlaryaratmaktadır.

Özcesi insanlığın yüzyılları bulan kapitalizmesareti, dünyayı yaşanabilir bir yer olmaktançoktan çıkartmıştır. Sokaklar bölünmüş, okullar,parklar, çarşılar, bütün alanlar iki sınıf arasındabölünmüştür. Bunun sonucunda yaşamlarbölünmüştür. İnsanlar, insana ait olan bütündeğerlerle beraber pazara sürülmüştür. İnsanlara,kendilerine ait olanlar kat be kat pahalıyasatılmıştır. Yaşamın merkezine oturan içiboşaltılmış estetik kaygılar üretimin ve tüketiminama daha da önemlisi özlemlerin belirleyeniolmuştur. Yani kapitalizm kendi sürekliliğinigüvence altına almak adına önüne engel olançıkan, çıkabilecek olan ne varsa her birini yakıpyıkmış, kendi lehine düzenleyerekpazarlamaktadır. İnsanların değer yargıları,toplumcul olma arzusu, insani nitelikleri, her birikapitalizmin doğrudan saldırılarına maruz kalmışve adeta yeniden tanımlanmış sürümleri eğitimkurumlarıyla, medyanın görsel ve yazılıalanlarıyla ince ince piyasaya sürülmüştür.Kapitalizmin yeni dünya düzeni yalnızca bir gözbağından ibarettir.

Kapitalizmin özü ve özeti olan çelişkilerinölesiye ve öldüresiye derinleştiği günümüzde buçelişkiler içinde ezilmek-ezilmemek, bu çelişkilerikabullenmek-kabullenmemek temel sorunuoluşturmaktadır. Hem maddi hem manevi temeldeinsana ve insani olan her şeye karşı süregelensavaşın adı olan kapitalizmin karşısında insanlığınkurtuluşu için sosyalizmden başka çıkar yolgörünmemektedir.

***Kapitalizm insanlığın biricik düşmanıdır. Bu

sömürü ve talan düzeni karşısında devrim

kaçınılmaz bir zorunluluk, devrimci mücadeleinsan olmanın gereği ertelenemez birsorumluluktur. İşte Ekim Gençliği 10 yılı aşkın birsüredir, yeni Ekimler mücadelesinin gençlikalanındaki temsilcisi olma, gençliği işçi sınıfınınsosyalist mücadelesinin bir parçası haline getirmeve bu temelde de gençlik hareketinin devrimciönderlik boşluğunu doldurmayı hedeflemektedir.

Ekim Gençliği; çürüyen düzenin karşısındaMarksist-Leninist dünya görüşü ve işçi sınıfınındevrimci programının yol göstericiliğindemücadele eden komünist bir gençlik hareketidir.

Ekim Gençliği’nin bayrağı sınıfsız,sömürüsüz dünyanın, işçi sınıfının kurtuluşununbayrağı, dili mücadelenin dilidir.

Ekim Gençliği, bugün içinde yaşanılan butalan ve yağma düzeninin karşısındaki tek bilimselalternatif olan sosyalizmin gençlik içindekitemsilcisidir.

Ekim Gençliği işçi sınıfının kurtuluşmücadelesinin bir parçası, onun bugüne dekoluşturduğu tarihsel birikimin güvencesi vesahiplenicisidir. Dünya üzerinde yaşamış bütündevrimcilerin, dünya üzerinde kapitalizme karşıverilmiş bütün mücadelelerin taşıyıcıdır.

Ekim Gençliği; Türkiye devrimci hareketininbugüne kadar oluşturduğu devrimci mirasın,devrimci gençlik hareketimizin on yıllardırödediği bedellerin üzerinden yükselmekte, tüm bumirası ve yaratılan devrimci değerleri geleceğetaşımak için yılmadan mücadele etmektedir. Onunmücadelesi; bu topraklarda devrimin soluğu olmuşDeniz Gezmişler’in, Mahir Çayanlar’ın veİbrahim Kaypakkayalar’ın mücadelesidir.

Ekim Gençliği; çürüyen düzenin karşısındagençliğin soluğu ve mücadele bayrağıdır. Yayınhayatına ilk başladığı gün ifade ettiği “dönemindevrimci önderlik boşluğunu doldurmak” misyonubugün Ekim Gençliği’nin 100. sayısınıkutladığımız şu günlerde halen genç komünistleringençlik içindeki temel hedefini ifade etmektedir.Ve genç komünistler tüm azimleri ile gençlikiçindeki bu sorumluluklarını yerine getirmek içinmücadele etmektedirler.

’95 yılında çıkan ilk sayının Çıkarkenyazısında belirtildiği gibi, “Ekim Gençliği tümüylegençlik alanındaki birikimin ve inisiyatifinürünüdür.”

Genç komünistler, 100 sayıdır ısrarla, bütünzorlukların üstüne giderek, zaman zaman hatayaparak ama asla durmayarak uzun ve çetinolduğunu bildikleri bir yolda koşar adımlarlailerliyorlar ve bundan sonra da ilerleyecekler!

***Biz dünyanın bütün dillerini biliyoruz. Çünkü

yüreğimiz dünyanın dört bir yanında çarpıyor.Dünyanın acısını biz çekiyoruz! Dünyanın bütündillerini biliyoruz. Çünkü bilmek istiyoruz.Somali’deki, Afganistan’daki, İngiltere’deki işçive emekçilerin sözlerini anlamak istiyor,yaşamlarını paylaşmak istiyoruz.

Biz dünyanın bütününe dair söz söylüyor vesesimizi duyuruyoruz. Ama bu bütün dilleribilmemizden ileri gelmiyor. Mücadelenin dili,çeviri gerektirmiyor!

100. sayımızla bir kez daha vurguluyoruz,mücadelenin soluğu olmaya, mücadelenin dilindekonuşmaya zafere kadar devam edeceğiz!

2288

Page 29: EG 100. sayı

Gençlik sorununun sermayenin yeni saldırılarıile gün geçtikte derinleştiği ve hareketin yapısalsorun ve zaaflarını aşmakta zorlandığı birdönemde, Ekim Gençliği’nin 100. sayısı vesilesiile gençlik çalışmamızın temel hedef veihtiyaçlarını tanımlamaya çalışacağız. Zira EkimGençliği, gençlik mücadelesi içerisindeki konumuve misyonu üzerinden kendi gelişme sorunlarınıtartışmak, bu sorunlara çözüm oluşturmakzorundadır. Kastedilen açık ki dar anlamı ilekomünist bir siyasal gençlik örgütlenmesiningelişme sorunları değil, aksine gençlik içerisindeproletarya sosyalizminin, işçi sınıfı devrimciliğininyaygınlaşmasının sorunlarıdır.

Bugün gençlik mücadelesinin temel sorunu,her vesileyle döne döne işaret ettiğimiz, devrimciönderlik sorunudur. “Amaçlanan çözümlerdoğrultusunda mesafe alabilmenin temel önkoşuluolan doğru devrimci çizgi, ancak böyle birönderlik misyonu ve çabasıyla pratikte bir anlamkazanabilir. Böyle bir çizgiyi ise bugünün gençlikhareketi içinde hâlihazırda yalnızca komünistgençlik temsil etmektedir ve bu konum onunomuzlarına gençlik hareketinin tümünü kesen özelsorumluluklar yüklemektedir. Komünist gençlikkendi önderlik konum ve misyonunun gerekleriniideolojik-politik ve pratik planda en iyi, en etkin vesürükleyici tarzda yerine getiremediği sürece,mevcut sorunların çözümü ve gençlik hareketininsağlıklı bir çizgide ilerletilmesi doğrultusundaanlamlı bir gelişmenin yaşanabileceğinisanmıyoruz.”

Komünist gençliğin gençlik içerisindeki misyonu

Öğrenci gençlik heterojen bir sınıfsalkategoridir. Bu açıdan üniversiteli ve liseli gençlikkitleleri açısından tanımlanabilir, homojen birsiyasal/sınıfsal yaklaşımdan söz etmek

olanaksızdır. Siyasal vesınıfsal olarak toplumungenelinde var olan sınıfsalayrışmanın dolaysızyansımalarını taşımaktadır.

Her sınıf ve sınıfın temsilcisi,gençlik alanında da kendi sınıfsalyaklaşımları ile hareket etmekdurumundadır. Gençlik içerisindekipolitik gruplaşmalar, toplumdaki genelpolitik/sınıfsal gruplaşmaların dolaysız birizdüşümüdür. Bu tanımlamanın kendisi,gençlik mücadelesinin bugünkü gibi durgunolduğu, politik gruplaşmaların arka planınınyeterince anlaşılamadığı bir dönemdesiyasal/sınıfsal misyon temelli güncel görevleriertelenemez bir sorumluluk haline getirmektedir.İşte bu noktada komünist siyasetin veörgütlenmenin yaygınlaşması sorunu dar anlamlıbir örgütsel sorun olmaktan çıkmakta, komünistsiyasal ve sınıfsal kimliğin gençlik içindekiyaygınlaşması sorununu tanımlamaktadır.

“Komünist gençliğin mücadelenin bütündönemlerini ve alanlarını kesen en öncelikligörevi, gençlik içinde proletarya sosyalizminin/işçisınıfı devrimciliğinin bayrağını yükseltmek,ideolojide, politikada, değerler sisteminde venihayet belirleyici bir alan olarak pratikmücadelede bunu layıkıyla temsil etmeyibaşarabilmektir. Bu başarılamadığı sürece,komünist gençliğin gençlik hareketi içindeki özelkonum ve misyonundan söz etmenin herhangi biranlamı kalmaz ve bu durumda sözünü ettiğimizönderlik misyonu zaten yerine getirilemez.”

Bu en yalın ifade ile gençlik alanındataşıdığımız belirleyici misyonu ifade etmektedir.Biz gençlik içerisinde siyasal bir tarafız. İşçi sınıfıdevrimciliğinin, bilimsel sosyalizmin tarafıyız.Ortaya koyduğumuz tüm çaba ve enerji bunu etkinbir biçimde ve yaşamın her alanında pratiğetaşımak içindir. 2299

Page 30: EG 100. sayı

“Komünist gençlik, temsil ettiği farklı dünyagörüşü ve politik sınıf kimliği ile bunun ürünü olanpolitik çizgi ve değerler sistemi sorununuönemsemeli, buradan kaynaklanan farklı konum vekimliğinin tüm öteki küçük-burjuva sol akımlarlakarışmasına/karıştırılmasına karşı belirgin birhassasiyet göstermeli, kendi kimliğini tüm ötekiakımlardan özenle ayrı tutmalıdır.”

Elbette burada yaptığımız tartışma soyut birmisyon tartışması değildir. Zira ideolojide,politikada, güncel pratik çalışma ve yaşamiçerisinde bu misyon ve değerler sistemikavranamadığı ve devrimci siyasal yaşamınbütününe taşınamadığı koşullarda başarılı birsiyasal çalışma yürütmek, en azından kendi siyasalmisyonumuz açısından olanaksızdır.

Güncel planda gençliğin birleşik mücadelesi veörgütlenmesi sorunu tartışmaları tanımladığımızsiyasal misyonla çelişmemekte, aksine organikdiyalektik bir bütünlük oluşturmaktadır. Politikmücadelenin güncel olanakları/olanaksızlıkları,bizim ayrıştırıcı politik-örgütsel hedeflerimizleberaber gençlik hareketinin bütünlüklü sorunlarınakendi dışımızdaki ilerici çevrelerle beraber çözümoluşturmayı güncel bir devrimci sorumluluk olarakönümüze koymaktadır. İşte bu noktada, siyasalmisyonunun bilincinde olmayan bir siyasal gençlikörgütlenmesi “aynılaşma” sorunu ile karşı karşıyakalacaktır.

Komünist bir siyasal örgüt tüm politik veörgütsel süreçlere kendi politik misyonu temelindebakmak, kadrolarının güncel pratik süreçlerde bumisyonun belirleyiciliğinde hareket etmesinisağlamak zorundadır. Bu başarılamadığı koşullardagüncel kazanımların orta ve uzun vadedesüreklileşme şansı bulunmamaktadır.

“Biz genel olarak devrimci değil, fakatkomünist devrimcileriz. Bu fark hiç de etikete değil,fakat tümüyle dünya görüşüne, politik kavrayışa vepratik davranışa dayalıdır. Üzerinde titremeninönemi de buradan gelmektedir. Ayrım çizgilerininaçık seçik olmasına özen göstermek, genel birdevrimci söylem ve pratik içinde kendine özgükimliğimizin kararmasına izin vermemek, tam dakomünist gençliğin gençlik hareketi içinde yerinegetirmesi gereken özel önderlik rolüyle sıkı sıkıyabağlantılıdır. İlkinde ne denli özenli ve tutarlıdavranılırsa, mücadele ilişkilerine ve gereklerineilişkin bu ikinci alanda da o denli başarılıolunabilir. Komünist gençlik kendine özgükonumunu, bunun tüm öteki sol siyasal akımlardanfarkını anlamaz, sindirmez ve gerekleridoğrultusunda üzerine düşenleri yerine getirmekiçin yeterli çabayı ortaya koymazsa eğer, zatengençlik hareketi içinde herhangi bir özel önderlikrolü de oynayamaz.”

Politika-misyon ilişkisi ve gençkomünistler

Birleşik ve devrimci bir gençlik hareketioluşturma çabamızın güncel bir sorumluluk olarakönümüzde durduğu bir dönemde, bu çabanın dahaetkili hayata geçirilmesi elbette ki gençlikiçerisinde taşıdığımız misyonun bilinceçıkartılması ile mümkün olacaktır. Biz bugünbirleşik ve devrimci bir gençlik hareketi yaratma

sorumluluğunu tartışmaktayız. Ancak bizimhareket içerisindeki siyasal misyonumuz hiç de bugüncel siyasal hedefle sınırlı değildir. Bu güncelhedef bizim gençlik içerisindeki temelmisyonumuzu daha etkili bir biçimde hayatageçirmemizin, bugünkü yapay ayrışmalar yerinegençlik içerisinde sınıfsal temelde bir ayrışmayıbaşarabilmemizin olanağıdır sadece.

Bugünün gençlik hareketi içerisinde genelolarak devrimci ve ilerici güçler bir bütün olarakalgılanmakta ve günlük pratik içerisinde sahipoldukları ayrım noktaları yeterincekavranamamaktadır. Oysa bugün oldukça silikgörünen bu ayrım noktaları genel olarak buhareketlerin sahip oldukları sınıfsal kimliğin birifadesidir. Bizim temel hedefimiz bu sınıfsal ayrımnoktalarını mücadele içerisinde ortaya koymaktır.Gerek reformizm gerekse de küçük-burjuvadevrimciliği ile daha etkili bir mücadele ancak butemelde gerçekleşebilecektir. Ve ancak bu temeldeişçi ve emekçi kökenli gençlik güçlerini işçisınıfının devrimci mücadelesinin bir parçası halinegetirebiliriz.

Birleşik ve devrimci gençlik hareketi sorununabu temelde baktığımızda, sorunun hiç de daranlamı ile siyasal örgütlülüklerin birliği olmadığıkolayca anlaşılacaktır. Biz gençlik hareketiiçerisindeki her renkten siyasal özneninbirleşmesini değil, bu özneler arasındaki ayrımnoktalarını açığa çıkartabilecek bir birleşik vedevrimci gençlik hareketi yaratmayıhedeflemekteyiz. Bu ise misyonumuzu oluşturantemel farklılıkların bugünden etkin bir biçimdepratiğe taşınmasını gerektirmektedir. Zira“Komünist gençlik kendine özgü konumunu, bununtüm öteki sol siyasal akımlardan farkını anlamaz,sindirmez ve gerekleri doğrultusunda üzerinedüşenleri yerine getirmek için yeterli çabayı ortayakoymazsa eğer, zaten gençlik hareketi içindeherhangi bir özel önderlik rolü de oynayamaz.”

Siyasal örgütlülüklerin apolitik bir savrulmayaşadığı bir dönemde, güncel politik hedefler ilegençlik içerisindeki siyasal misyonunun bütünlüğünasıl sağlanabilir? Öncelikle, güncel politikmücadelenin ortaya çıkardığı sonuçlarla sınırlı birbakışın bu bütünlüğü sağlayamayacağınısöylemeliyiz. Bugün genel propagandada veyagençliğin güncel sorunlarına yaklaşımda bufarklılıkların yeterli açıklıkta ortaya çıkmadığıkolaylıkla söylenebilir. “YÖK’e hayır” derken,“parasız eğitim” isterken ilerici güçlerin tümüparalel yaklaşımları ifade etmektedirler. İşte bunoktada sorun, tartışmaları güncel politik sorun veihtiyaçların dışında, temel hedeflerimizle bağıiçinde tanımlamaktır. Bu başarılamadığı koşullardaya dar grupçu ve reklamcı yaklaşımlar, ya dareformizm ve geleneksel küçük burjuva devrimcihareketle aynılaşmak, kaçınılmaz iki uç sonuçolacaktır.

Güncel politik gündemlerin/ olanaklarınardından sürüklenmek, bu olanaklarla genel siyasalhedefler arasında bağ kuramamak apolitiksürüklenmenin dolaysız bir ifadesidir. Zira temelbir siyasal hedef oluşturmak, işçi sınıfımücadelesine ve onun siyasal hedeflerine gençliğinalt sınıflarını kazanma mücadelesi olaraktanımlanmak zorundadır. Bunun ötesinde bir temel3300

Page 31: EG 100. sayı

hedef gençlik mücadelesini kendi içerisindeamaçlaştırmakla kalmaz, sınıfsal kimliğin ve bukimliğin yansıması misyonun zaafa uğramasına yolaçar. Gençliği kendi içerisinde, tüm bu sınıfsal-siyasal farklılıkları dışında örgütleme fikri (bufikrin olanaksızlığı bir yana) reformistörgütlenmelerin temel bir yaklaşımı olabilir ancak.İşte bu nedenle akademik demokratik mücadele ilepolitik mücadele bütünlüğü, her sorun ve ihtiyacagençliğin politikleşmesi hedef ve ihtiyacındanbakmak komünist gençlik örgütlenmesi açısındanbir misyon sorunu olarak tanımlanmalıdır.

Bugün sap ile samanın birbirine karıştığı,oluşturulan politikaların geniş gençlik kesimleriiçerisinde yeterli karşılık oluşturmadığı birdönemde, kitleler açısından her renkten sol siyasalörgütlenme genel bir devrimci ilerici kimlikletanımlanabilmektedir. Bu sorunu çözmek,politikaların ayrışan yanlarının ve hedeflerininortaya çıkacağı politik bir gençlik mücadelesiiçerisinde olanaklıdır. Dolayısıyla, birleşik birgençlik mücadelesi ertelenemez bir ihtiyaçtır.

İdeolojik mücadelenin güncel önemi

Gençlik içerisinde temel önemde bir sorunolarak etkili bir düşünsel mücadele sürdürmekertelenemez bir sorumluluktur. Zira bugünün entemel sorunlarından birisi gençlik içerisindekipolitik öznelerin sürüklendiği apolitizmdir. Yıldeğerlendirmemizde “Gençlik hareketininsorunlarını tartışmaya başladığımızdaulaşacağımız ilk veri, bir bütün olarak gençlikgüçlerinin yaşadığı apolitizmdir, ki bu yıllardırişaret ettiğimiz temel önemde bir sorundur. Fakat

gelinen yerde daha önemlisi, politik gençlikgüçlerinin sürüklendiği apolitizmdir. Zira budurum hem genel apolitizmi derinleştirmekte, hemde sorunu çözümsüz bir cendere içerisinehapsetmektedir” demiştik. Sorunun öncelikliyanlarından birisi bu apolitik sürüklenmenin dışınaçıkabilmek, gençlik hareketini ve mücadelesinibunun dışına çıkmaya zorlayacak politik-ideolojikbir mücadelenin kendisidir.

“Çok uzun yıllardan beri gençlik hareketisaflarında bu türden bir düşünsel canlılık, tartışmave ideolojik mücadele kültürü olmadığı için busorun özellikle önemlidir ve komünist gençlik kendicephesinden bunun üzerine gitmeli, bu türdentartışmaları ve düşünsel mücadeleleri zorlamalıdır.Bu tartışmalar ve mücadeleler işin özündetoplumun, devrimin ve akmakta olan mücadelenintemel ve güncel sorunlarına ilişkin olacağı için,başarılabildikleri ölçüde gençlik hareketinindüzeyini yükseltmek gibi son derece önemli biramaca hizmet etmiş olacaklardır. Bu son vurgudanda anlaşılacağı gibi, düşünsel ilgi, tartışma vemücadeleler tam da devrimci gençlik hareketininsağlıklı bir çizgide ilerletilebilmesi ihtiyacınınayrılmaz bir parçasıdır.”

Elbette sorun tek yönlü olarak gençlikmücadelesinin güncel ihtiyaçları ve sorunlarıçerçevesinde tartışılamaz. Zira gençlik mücadelesiiçerisindeki her renkteki siyasal gençlik grubununkendi konum ve kimliğini kitlelerin karşısında açıkbir biçimde ortaya koyması bu ideolojik ve politikmücadele ile olanaklıdır. Gerek reformizmle, gerekküçük-burjuva devrimciliği ile gerekse de herrenkten burjuva akımla ideolojik ve politikmücadele, gençlik içerisinde komünist taraflaşmave değerlerin yaygınlaşması için temel önemdedir. 3311

Page 32: EG 100. sayı

Latince bir kelime olan katharsis arınma, duygusalrahatlama ve temizlenme olarak açıklanabilir. Katharsis kavramıilk olarak Aristotales tarafından ortaya atılmış ve dramatiktiyatroda kullanılmıştır. Seyirci oyunu serim, düğüm ve çözümüçlemesi içerisinde belli bir sırada izler ve kendini karakterlerinyerine koyar. Bütün duygusal şekillenişi karakterler üzerindenolur. Olay örgüsü içerisinde onların duyguları ile hareket ederve oyunun sonunda bir rahatlama, arınma yaşar. Bu arınma, yatüm bu olayların kendi başına gelmemiş olmasındandır ya dakendisini olayların akışından kopartıp sonunda yaşadığı birtemizlenme, “nihayet bitti” durumudur. Bertolt Brecht isekatharsis kavramının karşısına yabancılaşma ilkesini koyarakseyirciyi sadece seyreden konumundan çıkartıp oyununiçerisinde bir karaktere dönüştürmüştür. Böylece seyreden tümolaylarda kendi yorumunu yapar, eleştirir, hatta değiştirmeyeyönelik adımlar atar.

Saddam’ın idamı aklıma bu iki kavramı getirdi. Söylenmesigereken, ABD’nin tüm bu oyunda katharsis ve yabancılaşmayıbirlikte yaşamış ve yaşattırmış olduğudur. Önce tüm süreçleremüdahale etmiştir -ki bunu olabildiğince kanlı ve saldırgan birşekilde yapmaktadır, sonra bir ressam misali yaptığı vahşeti birgüzel seyre koyulmuştur, ardından ise eski dostunun,müttefikinin idamını seyredip, beraberindeki bilgilerin ifşaedilmemiş olmasından dolayı büyük bir rahatlama yaşamış,ruhunu “temiz”lemiştir. Bu oyunda katharsis ve yabancılaşma

kol koladır. Anlatmak istediğim Saddam’ın idam edilişi kimiyerde bir rahatlamadır kimi yerde de atılacak yeni tiratlar içinbir adımdır. Tiyatroya ait bir takım terimler kullanıp, böyle biranlatım seçmemdeki amaç, tüm yaşananların bir oyun izlenimivermiş olmasındandır. Ya da bir film. Tarantino’dan bol şiddetli,bol kanlı bir film, belki de katilinin uşak olduğunu bilerek seyredaldığımız bir Alfred Hitchcock filmi. Oyunların ya da filmlerindünyasından gerçek hayata okkalı bir iniş yaptığımızda bizdegörülen katharsis durumu mudur yoksa yabancılaşma mı?

***İzlemedim hiçbir görüntüyü. Ne televizyon başında ne de

internet üzerinde. İdam edeni de, edileni de bir insan kimliğinesokamadığım için görmemeyi tercih ettim. Kendimce birinatlaşmaya gittim. İzlenmesi bu kadar dayatılan bir ölümü“izlemeyeceğim” dedi.

30 Aralık sabahı, pek uzaktan gelen bir sesle diktatörünidam edilmiş olduğunu duydum. Hiçbir haber programınabakmak istemedim. Sahte demeçlerle, intikam naralarıyla,sevinç gösterileriyle, üstü örtülü yorumlarla karşılaşmayıreddettim. Kendimce bir bekleyişe tutuldum. Ve bekledim.Bekledikçe tiksindim. Tiksindikçe okudum. Sonuçta bu dünyaüzerinde yaşayan bir insan olarak söz söyleme hakkımıkullandım ve yazdım.

Ne kadar da kolay oldu diye mi geçiriyorlar içlerindenacaba? Tüm dünyanın gözlerinin içine baka baka önce bir sürü

3322

Page 33: EG 100. sayı

yalanla bir ülke işgal edildi, ardından gaddar diktatör, eski müttefiksaklandığı delikte yakalandı. Sonra sahte bir mahkeme ve yargılamasürecinin ardından gerçekleştirilen idam. Bu oyunda gerçek olan kısımsadece 650 bin Iraklı’nın, 3 bin işgalci Amerikan askerinin ve birdiktatörün ölümü oldu…

Şimdi idam üzerine birçok şey söylemek mümkün. Hem öncesine dair,hem de sonrası için. Öncelikle birkaç bilgi ile başlamak gerekiyor.Saddam’ı idama götüren süreç birçok sahteliği barındırdı içerisinde. İlkönce kurulan mahkemenin temeli işgalcilerin elleri ile atıldı. Doğallığındaadil bir yargılama süreci yoktu ortada. Hukukun bağımsızlığı bu noktadasadece bir temenniydi ve o şekilde de kaldı. “Mahkeme üyeleri ve tümhukuki ve idari işlem ve süreçler Amerikalılar tarafından belirlendi.Mahkemenin ilk iki hakimi Kürt idi, ama idam kararını veren ve kararıinfaz eden özellikle Şiiler’den seçildi.” (Hüsnü Mahalli, 2 Ocak ‘07, Akşam)Beyaz Saray’ın emirleriyle işleyen bir yargı süreci anlatılan. Bundaşaşılacak bir durum yok aslında, olması gerektiği gibi her şey. Hukukhiçbir zaman sınıflar üstü bir kavram olmadı. Ortada da işgal altında olanbir ülke ve tamamen kukla bir hükümet vardı. Doğal olarak mahkemesi de,adaleti de, hukuku da bu şekilde işledi.

Bilindiği gibi Saddam Duceyl davasından ceza aldı ve infaz edildi.Yani işlediği suçlardan sadece biri. Burada en kansızı, en küçüğü gibi birkıyaslamaya gitmeyeceğim. Sonuçta yine birçok insanın ölümüne sebepolmuştur ve canını yakmıştır. Birçok insana acı vermiştir. Buradarakamların bir önemi yoktur. Burada dikkate değer olan, diğer işlenensuçlar üzerinden hızla atlanmış olunmasıdır, herhangi bir yargılamasürecine tabi tutulmadan alelacele, telaş içinde bir idamıngerçekleşmesidir. Mesela, Halepçe’de kullandığı kimyasal silahlarıABD’den aldığını söyleyememiştir ya da İran’a savaş açtığında aldığıyardımları bir türlü anlatamamıştır ya da Kuveyt’in işgalinde ABD’ninrolünü zikretmeye fırsat bulamamıştır. Tüm kelimeleri kursağındabırakılmış, öküz ölmüş, ortaklık bozulmuş ve bir diktatör yaratıcılarıtarafından idam edilmiştir. O söyleyememiştir ama biz yine de biliyoruzher şeyi. Onun kelimeleri bu bilince belge niteliği katacaktı. Sadece bununönü kesilmiş oldu.

Saddam’ın idamı bir dizi garipliği ve bildik olay örgülerini deberaberinde getirdi. Şunu söylemek gerekir ki, bu topraklar üzerindekibirçok insan onun idamından ötürü büyük üzüntü duydu. Kafalarındasomutlaşmış Saddam, işgal altındaki bir ülkenin “direnmiş” olan lideriydi.ABD’ye teslim olmadı. Boyun eğmedi. Kendi içinde binlerce eksikliği veyanlışı barındırdığını bilsek de akıllarda kalan Saddam böyleydi. Vesonuçta nefret edilen bir güç tarafından idam edildi. Üstelik bayramarifesinde, bir de şahadet getirmesine izin verilmeden... Bu ülke insanlarıSaddam’ın idamına gerçekten üzüldü. Çok mu garip?

Vurgulanması gereken bir diğer nokta ise yine medyanın bir akbabamisâli olayın üzerine atlaması oldu. İdam, magazinsel bir hal aldı.Görüntüler sürekli yayınlandı, cellatlarıyla yaptığı konuşma merak konusuoldu, son zamanlarında ne kadar çok okuduğu ve yazdığı üzerinde duruldu,yeniden alevlenecek çatışmalardan bahsedildi. Ne kadar da heveslilerdi.

Şimdi cevabını bildiğim sorular uğulduyor beynimin içerisinde. Irak’agidecek olan demokrasi miydi? Peki yaklaşık dört yılda kaç insan ölümegitti? Şiilerle Sünniler neden böyle düşman kesildi? Silah tüccarları çokmu kazandı?.. Cevapları ne kadar da bilindik değil mi?

“Zamandanız hepimiz. Bizler onun ayakları ve ağızlarıyız. Zamanınayakları ayaklarımızda yürüyor. Artık biliyoruz ki, kısa ya da uzun vadede,zamanın rüzgârı ayak izlerini silecek. Hiçin güzergahı mı, hiç kimseninadımları mı? Zamanın ağızları anlatıyor yolculuğu”* diyordu bir yazar.Zaman herşeyi söyleyecek ve herşeyi söyleyen zaman bir günOrtadoğu’nun ve pejmürde insanların karşısına geçip “sıra bizde” diyecek.“Sıra bizde” deyip tüm diktatörleri, diktatörleri yaratanları, silahları,mayınları, topları, tüfekleri, kapalı kapılar ardındaki pek suratsız kelimeleriPandora’nın kutusuna hapsedecek ve umut salına salına, zamanla kol kolagirip aramızda yürüyecek. Ne güzel!

N. Asya

Dünyadan kısa kısa…

Latin Amerika’da sol dalgayayılıyor

Ekvador’da devlet başkanlığı seçimini kazanansolcu iktisatçı Rafael Correa, yemin ederek görevinebaşladı. Correa’nın parlamentoda düzenlenen yemintörenine Chavez, Morales, Bachelet, da Silva, Ortegagibi solcu liderler de katıldı.

Venezüella ise bir dizi kamulaştırmayı ülkegündeminde ilk sıraya koydu. Chavez’in yenidönemdeki hedefleri arasında Anayasa reformu veDeğişim Bloğu’na katılacak olan yeni bir partininkurulması yer alıyor. Bir dizi kamulaştırma projesininyanı sıra halkın yönetime etkin katılımı için de belirlidüzenlemelere gidileceği duyuruldu.

Diğer yandan, Venezüella, Küba ve Bolivyatarafından öncülük edilen, işbirliği, dayanışma veegemenliğe saygı temelinde oluşturulan Amerikalariçin Bolivarcı Alternatif (ALBA) adlı entegrasyonprojesine Nikaragua da katılacağını açıkladı.

“Yüzlerce cinayet emri verdim”Kolombiyalı eski sağcı milis lideri Salvatore

Mancuso, yüzlerce cinayet emri verdiğini itiraf etti.Kokain kaçakçılığıyla finanse edilen sağcı milisgrupları, başta FARC örgütü olmak üzere solcugerillalarla mücadele için yetkililerin de gözyummasıyla toprak sahipleri tarafından 20 yıl kadarönce oluşturulmuştu.

Bush’un yeni Irak stratejisiABD Başkanı George Bush yaptığı bir

konuşmayla ülkesinin Irak’ta izleyeceği yeni stratejiyiaçıkladı. Yeni strateji kapsamında Irak’a gönderilen21 bin 500 takviye askerden 17 bin 500’ü Bağdat’ta,geriye kalanı da Anbar eyaletinde görev yapacak. Sonanketler Amerikan halkının yüzde 61’inin Irak’a ekbirlik gönderilmesine karşı olduğunu gösteriyor.Yapılan anketlere göre, Bush’un Irak politikasınıonaylayanların oranı yüzde 26’ya düşmüş durumda.

İsrail’de öğrenci ve öğretmeneylemi

İsrail’de üniversite öğrencileri, yüksek öğrenimdeharçların yüksekliğini ve bütçe kesintilerini protestoederken, öğretmenler de maaşlarının artırılmasıtalebiyle grev gerçekleştirdiler. İsrail Ulusal ÖğrenciBirliği’nin aldığı kararı doğrultusunda, ülke çapındaki27 üniversiteden öğrenciler, 10 Ocak günü sabahsaatlerinden itibaren önemli kavşaklarda lastikleryakarak, trafik akışını engellediler.

3333* Eduardo Galeano, Zamanın Ağızları

Page 34: EG 100. sayı

Yunanistan’da öğretmenlerin greviYunanistan’da orta ve yüksek eğitim kurumlarında

görevli öğretmenler, 10 Ocak günü 24 saatlik grevgerçekleştirdi. Öğretmenler, parlamentoda görüşülen“Özel üniversitelerin açılmasını” öngören yasa tasarısınıprotesto amacıyla Yunanistan Kamu ÇalışanlarıKonfederasyonu’nun çağrısı üzerine greve gitti. Yanı sıraAtina’daki Sindagma meydanı, Patra, Selanik ve Girit’teprotesto yürüyüşleri ile konserler düzenlendi. Ayrıca grevsüresince aralarında çok sayıda üniversitenin debulunduğu 100’ün üzerinde okulun kapalı kalacağıaçıklandı.

Irak’ta savaşmayı reddeden asker!ABD Ordusu’nda paralı askerlik yapan Hawaii’li

Ehren Watada Irak’ta görev almayı reddederek dikkatleriüzerine çekti. Amerikan hükümetini suçlayan Watadakonuşmasında şunları söyledi: “Birçok Amerikalı’nın IrakSavaşı konusunda yaşadıklarını aynen yaşadım. BaştaIrak işgalini adil buluyordum. Sonra kandırıldığımızıanladık. Irak’ta düştüğümüz durum da ortada. Her günAmerikan askeri ölüyor, her gün yüzlerce Iraklı ölüyor.Korkunç bir umutsuzluğa düştüm. Bu da ortak birduyguydu. Aslında savaşı durdurmak isteyen ama elindenbir şey gelmeyen milyonların olduğunu biliyorum. Birumut diyerek bunu yaptım. Benim yapabileceğim buydu,ben de yapabileceğimi yaptım. Bu yaptıklarımdankaynaklı başıma gelecek her şeye hazırım.” dedi

Pentagon 100 milyar dolar ekbütçe istiyor

ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon), Irak veAfganistan’daki savaşlarda kullanılmak üzere BeyazSaray’dan 99,7 milyar dolar ek bütçe istediği bildirildi.İstemin kongre tarafından kabul edilmesi durumunda, bubütçe yılı için Irak ve Afganistan savaşına harcanacakparanın 170 milyar dolara ulaşacağı kaydedildi. Ekbütçenin kabul edilmesi durumunda, ABD’nin Irak savaşıiçin yaptığı harcamaların toplamı 350 milyar dolarıbulacak.

Fransa’da binlerce öğretmensokaklara döküldü

18 Aralık günü Fransa’nın başkenti Paris’te binlercekolej ve lise öğretmeni sokaklara dökülerek, çalışmasüresine ilişkin yeni düzenlemeyi protesto ettiler.Sendikalar, 100 bin öğretmenin haftada iki veya üç saatdaha fazla çalışmasını sağlayan yeni yönetmeliği protestoettiler. Hemen tüm kolej ve lise öğretmenlerisendikalarının çağrısı üzerine Paris’te yürüyüşe geçti.Sendikanın açıklamasına göre, lise öğretmenlerinin yüzde53’ü, kolej öğretmenlerinin yüzde 55’i katıldı. Fransa’nın50 farklı yerinde gösteriler düzenlendi.

Dünyadan kısa kısa…

İzmir’de sözleşmeli öğretmenler kadro talebiyle yürüdüler

İzmir Eğitim Sen 1 No’lu Şubesi, sözleşmeli çalıştırmanın son bulması,sözleşmelilerin kadroya alınması talebiyle bir kampanya başlatmıştı.Kampanya çerçevesinde toplanan imzalar 27 Ocak günü gerçekleştirileneylemin ardından Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderildi.

Sümerbank önünde saat 11.00’de toplanan kitle sloganlar, düdükler vealkışlarla belediye binasına kadar yürüdü. Burada Eğitim Sen Şube Başkanıve bir sözleşmeli öğretmen konuşma yaptı. Konuşmalarda İzmir’de eğitimingerilediği ve sözleşmeli olarak çalışan öğretmen oranının %5’ten %20’lereçıktığı belirtildi. Sözleşmeli öğretmenlerin iş güvencesiz olarakçalıştırılmasına son verilmesi, sözleşmelilerin kadroya alınması talebi dilegetirildi.

Yaklaşık 70 kişinin katıldığı basın açıklamasına öğretmenlerin yanı sırailkokul öğrencileri de katıldı. “Öğretmenimi üzme!”, “Öğretmen istiyoruz!”dövizleriyle yürüyüşte yerlerini alan öğrenciler daha sonra Yeni KapıTiyatrosu’yla beraber bir oyun sergilediler. Oyunun ardından PTT’yeyürüyen kitle burada imzaları Milli Eğitim Bakanlığı’na yolladı.

Eylemde “Ücretli köle olmayacağız!”, “KPSS’ye, sözleşmeye hayır!”,“Kadro istiyoruz!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber yahiçbirimiz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Savaşa değil, eğitime bütçe!”sloganları atıldı. Eylem oldukça coşkulu geçti.

Avukatlar “TBB Baronları”na karşı savaş açıyor!

Yaklaşık üç yıldır üzerinde çalışmaların sürdürüldüğü Yeni AvukatlıkYasası taslağına dönük tepkiler sürüyor. Yasa taslağı yasalaşırsa, artıkavukatlar ve ücretli avukatlar ayrımına gidilecek. Çağdaş HukukçularDerneği’nin “TBB baronlarının ücretli meslektaşlarımızı barolardan tasfiyeplanı ve TBB’yi Ortaçağ’ın lonca örgütüne dönüştürme planının ilk adımı”olarak nitelendirdiği bu tasarı avukatları “avukatlar” ve “ücretli avukatlar”olarak ikiye ayırıyor.

Söz konusu yasa tasarısına karşı Çağdaş Hukukçular Derneği İzmirŞubesi 31 Ocak günü bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Bayraklı Adliyesiönünde bir araya gelen ÇHD’li avukatlar adına açıklamayı okuyan ÖzgürYılmazer, TBB Başkanı Av. Özdemir Özok tarafından Avukatlık Yasası’ndadeğişiklik yapılması talep edildiğini belirtti. Yılmazer, “Avukatlık mesleğiningeleceğine damgasını vuracak ve avukatlık mesleğinin niteliğini, yürütüşbiçimini çok esaslı bir biçimde değiştirecek olan yasa taslağında hiçbiravukattan görüş alınmamıştır” diyerek, bu taslakla avukatlık mesleğinin‘kastlara’ ayrıştırılacağını söyledi. Bu yasa tasarısının meclisten geçmemesiiçin ellerinden geleni yapacaklarını belirten Yılmazer, avukatların butaslakla ücretli köleler haline getirilmek istendiğini kaydetti.

“Aile hekimi olmayacağız!” diyen doktorlarsürgün edildi!

Aile hekimliği uygulaması için pilot bölge seçilen Denizli’de yenisistemi protesto eden çalışanlar, uzak yerleşimlerde ‘görevlendirildi’. Ailehekimliği sistemine karşı eylem yapan doktorlardan 11’i, yerel gazetelerdeyayımlanan fotoğraflardan belirlenerek uzak yerleşimlere sürgünegönderildi. Denizli Tabip Odası Başkanı Hasan Akşık, uygulamayı “sürgün”olarak nitelendirdi.

GGeelleecceekkssiizzlliikkGGeelleecceekkssiizzlliikkssaallddıırrııllaarrıınnaa kkaarrşşıı ssaallddıırrııllaarrıınnaa kkaarrşşıı tteeppkkiilleerr ssüürrüüyyoorr!!tteeppkkiilleerr ssüürrüüyyoorr!!

3344

Page 35: EG 100. sayı

Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı, Kemalistburjuvazi tarafından 28 Ocak 1921’dekatledildiler. Onlar, bu topraklarda komünizmdavası ve mücadelesinin ilk tohumunuekenlerdi. Onlar, bu topraklarda işçi sınıfınınpolitik temsilcileri, komünizm mücadelesininilk neferleriydiler. Ve onlar, Kemalist burjuvazitarafından katledilen ilk komünistlerdi veTürkiye devrim tarihine adlarını kanlarıylayazdılar.

***Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı nezdinde TKP,

o günün Türkiye’sinde dahi, işçi sınıfınayönelen bir politik duruşa; burjuvaziye veiktidarına karşı net bir konumlanışa sahipti.Oluşturdukları programda net bir şekilde, sınıfperspektifi kaybedilmeden, “ekseriyeti köylüolan bir ülkede... burjuvazinin yıkılması, sınıfive siyasi tahakkümün mahvı ve Türkiye’deproleter devrimin gelişmesi ve şura hükümetininkurulması!” olarak devrimi nitelemektedirler.Sosyalizmin iktisadi koşullarının henüzoluşmadığı geri bir ülke olan o gününTürkiye’sinde gerçekleşecek bir toplumsaldevrim, sosyalist ekonominin inşasını vesosyalizme geçişin ön koşullarını yaratacak olanköklü demokratik dönüşümleri gerçekleştirmekzorundadır ve Mustafa Suphi TKP’si bunlarınbilincindedir. Ancak sorunun asıl önemi veanlamı, bunların burjuva demokratik bir iktidaryerine proleter bir iktidar altındagerçekleştirilmesinin amaç ve hedef olaraksaptanmasıdır.

Bu bakış açısının oluşmasında döneminkoşullarının belirleyici rolünü incelemekönemlidir. Öncelikle, Ekim Devrimi ile iktidarıele geçiren Rusya proletaryası tüm dünya işçisınıfına ve ezilen halklara umut olmayabaşlamıştır. Onun yarattığı sarsıntı ve verdiğiitilimle birçok ülkede sosyal-siyasalmücadeleler ivme kazanmıştır. EkimDevrimi’nin maddi-manevi gücü ve desteği,tüm dünyada olduğu gibi Suphilerin TKP’sindede etki yaratmaktaydı. Bu, TKP’ninoluşturulmasında, ideolojik temellerininatılmasında ve sınıfsal bir bakışkazandırılmasında çok önemli etkiye sahip birdönemdir. Rusya gibi geri bir ülkede Ekim

Devrimi’nin gerçekleşmiş olması, Suphiler’inböylesi muazzam bir devrim deneyimineyakından tanıklık etmeleri ve Bolşevikler’ineşsiz birikiminden faydalanma şansı bulmaları,bu döneme dair unutulmaması gerekennoktalardır.

Bu sağlam devrimci perspektif MustafaSuphiler’e o günün Türkiye’sinde sürmekte olanulusal kurtuluş mücadelesini devrimci sınıfsalbir bakışaçısı ile değerlendirmek ve burjuvaönderliğin karşısına proleteryanın bağımsızdevrimci çizgisi ile çıkmak olanağı sağladı.Bağımsız işçi-köylü örgütlenmeleri temelindedevrim mücadelesini geliştirmeyi hedefleyenSuphiler, “Türkiye’nin kurtuluşunun, dünyanınkurtuluşu ile, yani beynelmilel sermayeninmahvedilmesi”yle olanaklı olacağınısöylemekteydiler. Bu bakış açısıyla, dünyadevrimi mücadelesine Türkiye’den de bir cepheaçarak katkıda bulunmak hedefindeydiler.Komünistler daha partinin kurulmasıaşamasında, İstanbul’daki fabrikalarda işçisemtlerinde çalışmalara başlamışlardı.

TKP’nin kuruluş kongresinde M. Suphi’ninaçıklıkla dile getirdikleri çok önemlidir:

“Arkadaşlar, bir zamanlar bir hayal halindetelakki olunan komünizm, bugün, Rusya’dameydana getirdiği hayat ile, kurduğu yenihükümet biçimi ile, Kızıl Ordusu ile işçi, köylühalk içerisinde kuvvetlendirdiği örgütlenmesiyleşarkın ve bütün dünyanın mazlum millet vesınıflarına pek büyük ümit veriyor. Bolşevizmin 3355

Page 36: EG 100. sayı

yeryüzündeki toplumsal devrime nasıl esaslıbir dayanak olduğu meydana çıkıyor.Türkiye’deki son vak’aları tetkik etseniz,gelen arkadaşları dinleseniz, partimizegönderilen mektupları görseniz,memleketimizin son ümidinin bolşevizmdeolduğu kanaatini anlarsınız.

“Arkadaşlar, büyük Rus devrimi son üçsene zarfında olağanüstü örnekler görmüştü.Hiç kimsenin ümit etmediği halde Rusyaproletaryası evvela bir devrim ordusuvücuda getirdi ki cihanı hayran bıraktı. İştebu devrim şimdi demir ellerini şarkauzatıyor. Türkiye Komünist Partisi kongresiRusya’dan uzanan bu demir elleritutabilecek kuvvetler yetiştirecek ve partimizyalnız Türkiye’de değil, bütün şarktadevrimin bayraktarı olacaktır...”

İşte TKP tam da bu bilinçle kuruldu.Marksizm-Leninizmin, proletersosyalizminin, Bolşevizmin bir temsilcisiolarak kuruldu. Bakışıyla ve çok kısıtlıpratiğiyle de olsa bunu somut olarakgösterdi.

Bugün onlardan devralınan mirasa layıkolabilmenin temel koşulu, sınıf bakışaçısıylahareket etmek ve proleter devrim çizgisinisavunmaktır. Burjuva sınıf iktidarına karşınet bir tutum alabilmek, işçi sınıfınındevrimci iktidar perspektifiyle hareketetmek, Ekim Devrimi’nin birikim vedeneyimlerinden en iyi biçimde

yararlanmaktır. Bugün komünist devrimciler olarak

anılan Mustafa Suphi ve 14 yoldaşınıkatleden Kemalist burjuvaziye lanet okumakkendi başına yeterli değildir. Bunu onlarındevrimci ideolojik mirasını bugünün tarihikoşullarına yaratıcı biçimde uyarlamaklabirleştirebilmektir asıl önemli olan.Suphiler’in ulusal kurtuluş mücadelesini işçive emekçi köylülüğün devrimci iktidarmücadelesinin bir parçası olarak elealmaları, kendi dönemlerine göre temelönemdedir. Onlar sınıfsal devrim perspektifive enternasyonalist bakış ile hareket etmekteidiler. Ulusalcı bir bakışa zerre kadar itibargöstermeyen Suphiler, bunu, “Memleketimizinson ümidi Bolşevizmdir!” diyerek veTürkiye’nin geleceğini tüm dünyadakapitalizmin proleter devrimlerleyıkılmasında gördüklerini açıklıkla ifadeederek göstermişlerdir.

Devrim ve komünizm şehitleri olarakMustafa Suphi ve yoldaşlarının bizlerebıraktığı mirasa, devrim ve sosyalizmmücadelesini büyüterek ve onları bumücadelede yaşatarak sahip çıkacağız. Obüyük gün geldiğinde, Suphi veyoldaşlarıyla omuz omuza savaşacağız.

Onbeşler ölmez!, devrim davasıyenilmezdir!

R. U. Kurşun

İLGP Devrim Okulları’nıgerçekleştirdi

İLGP ara tatilde 3. Devrim Okulları’nıgerçekleştirdi. Gaziosmanpaşa, Esenyurt,Anadolu Yakası ve Sefaköy bölgelerinde3’er gün olarak gerçekleştirilen DevrimOkulları’nda eğitim sorunları, gençlikhareketi tarihi ve ikinci dönem çalışmagündemleri tartışıldı. Devrim Okulları’na60’ı aşkın liseli katıldı.

İzlGP-G: Sesimiz şimdidaha güçlü!

İzmir’de ara tatilde “Paralı eğitim veeğitimin ticarileştirilmesi” ve “disiplinyönetmelikleri konusunda seminerlergerçekleştirildi.

Ayrıca Karşıyaka Çarşı yoluna “Savaşadeğil, eğitime bütçe” kampanyasınınmasası açıldı. Kampanya masasına vemilitan satışa ilgi yoğundu ve bir saatiçinde 180 imza toplandı.

“Karneler çürüyensistemin aynasıdır!”

İLGP 28 Ocak’ta Taksim GalatasarayPostanesi önünde bir basın açıklamasıgerçekleştirdi. Basın açıklamasında eğitimsistemindeki çürüme ve bu çürümeninyarattığı sonuçlar teşhir edildi.

Basın metninin okunmasının ardındanbüyük boy hazırlanmış karne gösterilerek,bu karnenin Hüseyin Çelik şahsındaburjuva eğitim sisteminin bütünsorumlularına verildiği ifade edildi.Açıklamaya 20’yi aşkın liseli katıldı.

“Savaşa değil eğitimebütçe”

İLGP’nin gerçekleştirdiği “Savaşadeğil, eğitime bütçe” kampanyasıkapsamında 10 Aralık’ta Sefaköy İLGP, 14Aralık’ta ise GOP İLGP basın açıklamasıgerçekleştirdi. Eğitime ayrılan bütçeninazlığı ve sermaye iktidarının emperyalistuşaklığının teşhir edildiği basınaçıklamalarına 50’ye yakın liseli katıldı.

İLGP kampanyası sonaerdi

“Savaşa değil eğitime bütçe!”başlığıyla kampanya yürüten İLGP’liler 23Aralık günü bir basın açıklaması ilekampanyayı sonlandırdıklarını duyurdular.Açıklamada eğitime bütçeden ayrılanpayın düşüklüğü vurgulandı. Sermayeiktidarının bu konudaki ikiyüzlüpolitikaları teşhir edildi. İşgalpolitikalarına harcanan milyarların eğitimeharcanması gerektiği vurgulandı. Eylemeyaklaşık 40 kişi katıldı.

Erdal Eren kavgamızdayaşıyor!

Erdal Eren’in katledilişinin yıldönümünde liseli gençlik bir çok ilde anmaetkinlikleri örgütledi. İstanbul İLGP, 5 ayrıbölgede 250’yi aşkın liselinin katılımıylasalon etkinlikleri gerçekleştirdi.

Ankara’da ise üç ayrı etkinlikörgütlendi. Tuzluçayır ve Mamak’tagerçekleştirilen anma etkinliklerinetoplamda 30 liseli katıldı. Üçüncü etkinlikise üniversiteliler ve liseliler tarafındanortak bir biçimde gerçekleştirildi.

Trabzon Gençlik Kültür ve SanatEvi’nde ise 16 kişinin katıldığı coşkulu biranma yapıldı. Adana’da gerçekleştirilenetkinliğe ise 30 kişi katıldı. Bursa’dasiyasal gençlik gruplarıyla gerçekleştirilenortak anma etkinliğine yine 30’u aşkın kişikatıldı.

LLiisseelleerrddeennhhaabbeerrlleerr

3366

Page 37: EG 100. sayı

Yazılarım otuz kırk dilde basılırTürkiye’mde Türkçemle yasak

(11 Eylül ‘61 Nazım’ın otobiyografisinden...)

Bu ülkenin görünmeyen duvarlarına ucukılıçtan keskin sözcükler savurmak yasakçünkü. Sızdırmaz duvarların görünmezgölgeleri ile savaşmak yasak… Kalemkılıçtan keskindir ya, işte en çok bundanyasak güzel günlerin müjdeciliğini manzumadökmek…

***Nazım Hikmet, bu coğrafyanın gelmiş

geçmiş en büyük şairi. Büyüklüğüsözcüklerinden ileri geldiği kadar, insanlıkiçin çarpan yüreğinden, mücadeleciyaşamından gelen şairin değerleri bugünayaklar altına alınıyor.

Yaşadığı dönemde O’nu vatan haini ilanederek yaşadığı topraklardan sürenler, butopraklarda ona cezaevi dışında meskeni çokgörenler, bugün O’nun üzerinden rantsağladıkları yetmiyormuş gibi, bir dekârlarına kâr katabilmek adına, “bizim” olan,yani bu coğrafyanın işçi ve emekçilerinin,ezilen halklarının olan Nazım’ı tekellerinealmaya cüret ediyorlar!

Ve insanlar, ah, benim insanlarım,yalanla besliyorlar sizi,

hâlbuki açsınız,etle, ekmekle beslenmeğe muhtaçsınız.

Ve beyaz bir sofrada bir kere bileyemek yemeden doyasıya,

göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş doludünyadan.

İnsanlar, ah, benim insanlarım,hele Asya’dakiler, Afrika’dakiler,

Yakın Doğu, Orta Doğu, Pasifik adaları

ve benim memleketlilerim,yani bütün insanların yüzde

yetmişinden çoğu,elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,

elleriniz gibi meraklı, hayran ve

gençsiniz.İnsanlarım, ah, benim insanlarım,

Avrupalım, Amerikalım benim,uyanık, atak ve unutkansın ellerin

gibi,ellerin gibi tez kandırılır,

kolay atlatılırsın...

Nazım Hikmet’in kitaplarının yayınhakkını eline alan Yapı Kredi, bu kez bir adımdaha ileri giderek Usta’nın şiirlerinininternette kullanılmasını yasakladı. Bedelebağlanmış olan şiirler, ancak bu bedel YapıKredi’ye ödenir ve izin alınırsayayınlanabilecek. Nazım Hikmet’in yaşamıboyunca aralıksız sürdüğü mücadelesindedüşmanı olanlar, Nazım’ın düşman olduğuaşağılık sermayedarlar utanmadan Nazım’ınadını ağızlarına aldıkları gibi, daha önce“Vatan haini” diyerek yasakladıklarıozanımızı, şimdi de “tekellerine” almayaçalışarak yasaklıyorlar. Bu, Nazım’ınkomünist kimliğine, mücadelesine,değerlerine dil uzatmak, bu topraklardaNazım’ın sevdasını paylaşanlara, Nazım’ınşiirlerinin başkahramanlarına meydanokumaktır. Oysa Nazım yıllar önce yanıtınıvermiştir onlara.

Siz vatanperversiniz, sizyurtperversiniz, ben yurt hainiyim,

vatan hainiyim.Vatan çiftliklerinizse,

kasalarınızın ve çek defterleriniziniçindekilerse vatan,

vatan, şose boylarında gebermekseaçlıktan,

vatan, soğukta it gibi titremek vesıtmadan kıvranmaksa yazın,

fabrikalarınızda al kanımızıiçmekse vatan,

vatan, tırnaklarıysa ağalarınızın,vatan, mızraklı ilmühalse, vatan,

polis copuysaödeneklerinizse, maaşlarınızsa

vatan,vatan, Amerikan üstleri,

Amerikan donanması, Amerikan topuysa vatan, kurtulmamaksa kokmuş

karanlığımızdan, ben vatan hainiyim.

Bu metin Nazım için yazılmamıştır. Bumetin öncelikle Yapı Kredi’ye inat ve kendideğerlerimize sahip çıkma bilincimizin gereğiolarak kaleme alınmıştır. Nazım’ın şiirlerinibedele bağlayanlar unutmasınlar, o şiirlerinher bir sözcüğü için bu topraklarda yüzlercebedel ödenmiştir. Nazım’dan önce de,Nazım’dan sonra da… Paradan kat be katdeğerli bedellerdir bunlar. Özgürlük içinözgürlüğümüzle ödenmiş bedeller, sevdamıziçin sevdalarımızdan ödenmiş bedellerdirbunlar… Nazım’ın da size borcu yok,Nazım’ın şiirlerinin güzel insanlarının da…

Şimdi bir kez daha Yapı Kredi şahsındabütün bu asalaklar sınıfına inat;

Dörtnala gelip Uzak Asya’danAkdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli,ayaklar çıplak

ve ipek bir halıya benzeyen toprak,bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir dahaaçılmasın,

yok edin insanın insana kulluğunu,bu davet bizim...

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hürve bir orman gibi kardeşçesine,

bu hasret bizim...

Ve istediğiniz sansürü uygulayın,istediğiniz yasağı koyun!

Nazım bizim!

Yapı Kredi’ye borcumuz yok!

NNaazzıımm’’ıınn şşiiiirrlleerriinniinn bbeeddeellii kkaannllaa,, ccaannllaa,, sseevvddaayyllaa

ööddeennmmiişşttiirr!!

3377

Page 38: EG 100. sayı

Bertolt Brecht...

BBüüttüünn ppeerrddeelleerr BBüüttüünn ppeerrddeelleerr yyeennii bbiirr ddüünnyyaayyeennii bbiirr ddüünnyyaaiiççiinn aaççııllııyyoorr!!iiççiinn aaççııllııyyoorr!!3388

Ben bir oyun yazarıyım Gördüğümü gösteririm

Nasıl alınıp satıldığını gördüm insan pazarlarındainsanların

Fabrika kapılarından içeri giren işçiler gördüm ve kapıyüksekti

Ama dışarı çıktıklarında bükülmüştü belleriO zaman şöyle dedim kendi kendime

Her şey değişmedeVe her şey sadece kendi zamanına göre…

Kimimiz onun nasıl bir sanatçı, her şeyden önce nasıl bir davaadamı olduğunu pek yakından bilirken, birçoğumuz adını bile şuana kadar hiç duymamışızdır. Evet, O, Bertolt Brecht, gerçekismiyle Eugen Bertolt Brecht. Hayatını devrimin kaçınılmazlığınaadamış, sanatını bu davanın bir aracı olarak benimsemiş birdevrimcidir. O bir şairdir, oyun yazarıdır, kuramcıdır; ama o bütünbunların ötesinde insanlığın kurtuluşunun tek yol göstericisi olaraktanımladığı Marksizmi sahneye taşıyan, bilimsel sanatı varedenlerdendir. Çağdaşları gibi sanatı bir avuç zengin budalanınhimayesine bırakmamış, aksine işçi sınıfının aydınlanmasında yoksayılamaz bir unsur olarak nitelendirmiştir. Bu doğrultuda bilimseltiyatro anlayışını geliştirmiştir. Epik tiyatro diye adlandırılan bubuluş özü itibariyle Hegel ve Aristotales’in tiyatro tanımlamalarınıyerle bir eden (Hegel ve Aristotales tiyatroyu seyircilerin ‘düzenkarşıtı’ özelliklerinden arındırılması için bir araç olarak görürler)ve kapitalizmin dolayısıyla sınıflı toplumun eleştirisini yapan birkuramdır.

Brecht 10 Şubat 1896 yılında Almanya’nın Augsburg kentindedünyaya geldi. Babası bir kâğıt fabrikasının müdürüydü. Zengin biraileden gelmesine rağmen sahip olduğu tüm burjuva değerlerinekarşı çıkmaktaydı. O dönemde henüz Marksizmle tanışma sürecinegirmemiş olsa da dünyada bir şeylerin ters işlediğine emindi.1917’de annesinin isteği üzerine Münih’e tıp okumaya gitti. Odönemde sürmekte olan 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda sağlıkgörevlisi olarak gezici hastanede görevlendirildi. Bu sırada savaşakarşı beslediği nefret, onun Marksizmle tanışmasını sağladı.

Bu buluşma Brecht’in yaşamında bir dönüm noktasını ifadeediyordu. Çünkü kurulu düzene karşı beslediği nefreti artıkbilimsel bir açıklama ve çözümleme yöntemiyle buluşturmuş vekendini sosyalizmin tek kurtuluş yolu olduğuna ikna etmişti.Sosyalist gerçekliğin zorunluluğuyla kendini ve dolayısı ilesanatını mücadeleye adamaya karar verdi. Ancak bu dönemdeNaziler’in iktidarı ele geçirmesi ile Almanya’da çalışma olanağıkalmayan Brecht için sürgün dönemi başladı. Önce İsviçre’ye,Danimarka’ya, Finlandiya’ya ve sonra Sovyetler üzerinden

Amerika’ya geçti. Amerika’daoyunları sergilenmeye başlandı. Ama

Amerikan burjuvazisi Brecht’in eserlerinden öyle tedirgin oldu kisonunda sahnelenmesini yasakladı. O dönemde ABD’de komünistavı başlatılmıştı ve Brecht’i de tutuklamak istediler. Önceİsviçre’ye, 1948’de ise Doğu Almanya’ya geçti.

Brecht olmakBrecht’in neden Brecht olduğunu anlamak için öncelikle onun

diyalektik-epik tiyatro kavramını incelemek gereklidir. Bu tiyatrokavramı kendi alanında o güne kadar süregelmiş olan tüm burjuvakalıpları yıkar. İşçi sınıfının önündeki, azgınca sömürüyügizlemeye çalışan perdeyi yok eder. Kafası her gün biraz dahaboşaltılan, kimliksizleştirilen insanları yeniden yaşama vemücadeleye döndürmeyi amaçlar. Kapitalist düzenin insanlığadayattığı her şeyi alt üst eder. Sistem tarafından, kendi çürümüş‘kültürünü’ koruyabilmek adına, belirlenen ‘güzel’(estetik)kavramını yıkar geçer ve yerine yararlılık kavramını getirir. Bununanlamı üretilen herhangi bir eserin biçimsel tüm özelliklerindenönce, sınıf savaşımında kimin safında yer aldığıdır. Diğer birdeyişle burjuva çıkarlara mı yoksa proleter kurtuluşa mı hizmetettiğidir.

Fakat bu yaklaşım Brecht’in eserlerinin estetikten uzak olduğudüşüncesini yaratmamalıdır. Tersinden yeni bir estetik anlayışgeliştirmiştir. Bu yenilik yaklaşımı Brecht’in yeniyle eskiarasındaki uzlaşmaz çatışmayı gözler önüne sermesinin de birbaşka yöntemidir aslında. Brecht tarafından açıklığa kavuşturulangünümüz dünyasının günümüz insanına anlatılabilir olmasının enanlamlı yollarından biri dünyanın dönüştürülebilir olarak tasviredilmesidir.

Brecht’e göre görünenin ardındaki gerçeği göstermek, burjuvagerçekçiliğiyle ve burjuva tiyatro algısıyla mümkün değildir. Tamtersine bu algıyı kıracak bir tiyatroya ihtiyaç vardır. Günümüzburjuva tiyatro anlayışının da sıkça kullanmaya çalıştığı, özündeBrecht’in geliştirdiği, kitleleri düşündürmeyi, içinde her gün birazdaha yalnızlaştırıldığı düzeni sorgulatmayı amaçlayanyabancılaştırma efekti, tam da yeni tiyatro algısının yanidiyalektik-epik tiyatronun temellerinden biridir. Bu teknik, beyniburjuva pislikleriyle doldurulmuş kitlelerin tüm bunlardanarınmasını sağlar. Yerine sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya içinmücadele bilinci hareketlendirmeyi hedefler.

Her ne kadar çarpıtılmaya çalışılsa da bizler Brecht’i sınıfmücadelesini yükseltmeye çalışan devrimci bir sanatçı olduğunubiliyoruz ve devrettiği bayrağı onurlu bir biçimde taşımaya devamedeceğiz.

sE. Emek

Page 39: EG 100. sayı
Page 40: EG 100. sayı