katık geri dönüşüm İşçileri gazetesi - sayı 5

32
KATIK’tan Özgür Bir Sevdaydı Hücrelerde Yaşamak/Can Baba Katık’ın İstanbul seferi: Biz Üç Kağıtçıydık/Can Baba Başka Bir İş Yapmayı Hiç Düşünmedim/Erkan Aşk Üzerine Değişim/ Adana’dan Atık Kağıt İşçisi Savaş ATİLLA KARAHAN’la Yapılan Röportaj/Eminönü Belediyesi`ne Suç Duyurusu! Yasal Haklarımız/ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİ Ne Yapmalı? Yönetmelik(ler) ve fiyaskoları/Istanbul’dan Cevdet Merhaba ve Elveda/Mehmet Sana derim ey Çocuk/Şanlıbey Alabay Kıbrıs’taki Atık Kağıt İşçileri: Yoksulluğun Vatanı Yoktur/Bülent TİRYAKİ Silopi Çernobil Olmasın!/ SİLOPİ GENÇLİK İNİSİYATİFİ Çöpten adamlar çıkıyor!/Ece Temelkuran K”atık”/Mustafa Kemal Coşkun Bizim Çocuklarımız/Yakup Kağıtçı Dünyasında Yaşam/ Hüseyin Atık Kağıt İşçileri Cebeci Kampüsündeydi Yasaya İnat, Yüzüncü Yıl’da Atıklar Kağıtçılar İçin Toplandı Atalay Kağıtçılık Belediye Tarafından Geçici Süreyle Kapatıldı 2008 Yıl: 2 Sayı: 5

Upload: mehmet-mutlu

Post on 13-Jan-2016

503 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Kapitalizmi tarihin çöplüğüne atmayın, beş para etmiyor!

TRANSCRIPT

Page 1: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

KATIK’tan Özgür Bir Sevdaydı Hücrelerde Yaşamak/Can Baba

Katık’ın İstanbul seferi: Biz Üç Kağıtçıydık/Can Baba Başka Bir İş Yapmayı

Hiç Düşünmedim/Erkan Aşk Üzerine Değişim/

Adana’dan Atık Kağıt İşçisi Savaş ATİLLA KARAHAN’la

Yapılan Röportaj/Eminönü Belediyesi`ne Suç Duyurusu! Yasal Haklarımız/ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİ Ne Yapmalı? Yönetmelik(ler)

ve fiyaskoları/Istanbul’dan Cevdet Merhaba ve

Elveda/Mehmet Sana derim ey Çocuk/Şanlıbey Alabay Kıbrıs’taki Atık

Kağıt İşçileri: Yoksulluğun Vatanı Yoktur/Bülent TİRYAKİ Silopi Çernobil Olmasın!/SİLOPİ GENÇLİK İNİSİYATİFİ Çöpten adamlar çıkıyor!/Ece Temelkuran K”atık”/Mustafa

Kemal Coşkun Bizim Çocuklarımız/Yakup

Kağıtçı Dünyasında Yaşam/Hüseyin Atık Kağıt İşçileri

Cebeci Kampüsündeydi Yasaya İnat, Yüzüncü

Yıl’da Atıklar Kağıtçılar İçin Toplandı Atalay Kağıtçılık Belediye Tarafından Geçici

Süreyle Kapatıldı

2008 Yıl: 2 Sayı: 5

Page 2: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Yerel Süreli Aylık YayınKATIK Adına Sahibi: Mehmet Ali MendillioğluSorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Ali MendillioğluYazı İdare Merkezi: Şehit Özdemir Mahallesi210. Sk. No: 7/2 Dikmen/Ankaraİrtibat Tel: 0505 755 33 84 (M. Ali Mendillioğlu)3000 adet basılmıştır, parasız dağıtılır.Baskı Tarihi: Mart 2008ISSN: 1307-2722Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.

Kapak ve iç kapak resimleri: Ali SaltanTeknik Hazırlık ve Baskı: Nitelik ReklamMenekşe II Sk. 32/16 Kızılay/ANKARATel: 0312 425 71 88 Faks: 0312 425 95 08

www.

katik

dergi

.org

katik

_aki@

myne

t.com

Page 3: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

5 inci sayımızla Merhaba;Sıradan bir akışın içinde, olağandışı durumların yaşanması geçerli bir mazerettir. Ya olağandışılık rutinin kendisi haline dönüştüyse? 4 üncü sayımızdan bu yana görüşemediğimiz zaman dilimi içerisinde 5 inci sayımızın gecikmesine mazeret olarak sayabileceğimiz çok şey yaşadık. Ancak bunların hiçbiri bu gecikme için mazeret sayılamaz. Dünya bizim fırtınalarla karşılaşıp karşılaşmadığımıza değil, gemiyi limana getirip getirmediğimize bakıyor.10 Aralık günü artık maalesef kanıksadığımız bir iş cinayetinde, mücadele arkadaşımız, derneğimizin sekreteri Hacı Temel’i kaybettik. Ailesi ve tüm atık kağıt işçisi arkadaşlarımıza başsağlığı diliyor, acılarını paylaşıyoruz.Bu iş cinayetlerinin son bulması, yetkililerin görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi ile mümkünken, yetkililer bizi av hayvanı gibi gördüklerinden peşimizde sokak sokak sürek avları düzenlemekle meşguller. Sokakta saldırıya uğrayan arkadaşlarımızın çetelesini bile tutamaz hale geldik. Galiba az ya da çok bu saldırılardan nasibini almayan arkadaşımız kalmaı. İşin üzücü yanı ise yetkililerin bu saldırılardan büyük bir haz almaları ve işlerini büyük bir zevkle yapmaları. Bir ya da birkaç kişinin üzerine onlarca kişiyle saldırmanın, öldüresiye dövmenin, insanın değil ederken, aklından geçirirken bile yüzü kızartacak hakaret ve küfürlere maruz kalmanın başka bir nedenini bulamıyoruz. Son dönemlerde artan saldırılarla beraber başka bir yöntem daha devreye girdi. Motorlu araçlar günlerce parka çekiliyor. Bizim için çok büyük meblalar olan para cezaları kesiliyor. Bugüne kadar kullandıkları yöntemleri düşündüğümüzde, bundan daha fazla ne yapabilirler, canımızı mı alacaklar diye düşünüyorduk. Bu kadarına bizim hayal gücümüz bile yetmiyor. Ne diyelim, Osmanlı’da oyun çok.Bu sayımızda çok önemli bir röportaj var. Eminönü ilçesinde 188 atık kağıt işçisi arkadaşımız, yaşanan darp, araç ve topladıklarına el konulmasına karşı bir dava açtılar. Davacı arkadaşlarımızın avukatı Atilla Karahan’la yaptığımız röportajı yayınlıyoruz. Okuduğumuzda da göreceğimiz gibi Eminönü’nde yaşananlar bizim yaşadıklarımıza çok benziyor. Bu davanın seyri bizler içinde son derece önemli. Eminönü’nde toplayıcılık yapan arkadaşlarımızın haklı mücadelelerinde sonuna kadar yanında olacağız. Şairimiz, abimiz Can Baba artık bizlerle değil. İndymedia sitesinde yayınlanan bir eleştiri yazısıyla bizden ayrıldı. Yayın ilkemiz gereği Indymedia’da yayınlanan ve İstanbul çalışmasına dair yazısına sayfalarımızda son kez yer vereceğiz. Eleştiri yazısına cevap vermeyeceğiz ama Indymedia gibi düzeysiz bir dedikodu sitesi yerine keşke başka bir yerde yayınlansaydı yazısını. Ancak yazıyı Indimedia’ya verenin Can Baba olmadığını biliyoruz. Indymedia sitesine bu yazıyı gönderen arkadaşlar ise şunu bilsinler BAŞARAMAYACAKSINIZ. Yıllardır dedikodular, iftiralar ve saldırılarla karşı karşıyayız. Bugüne kadar yılmadık bundan sonra da üstesinden geliriz. Can baba sorunlarımızı çözüp en kısa sürede yeniden aramıza dönmeni umut ediyoruz. Yaşanan saldırılar gösteriyor ki; bizler için iki seçenek kalmıştır: Ya bizim de insan olduğumuzu hatırlayıp, vicdan azabı duymalarını bekleyeceğiz ya da mücadele edeceğiz. Biz tercihimizi yaptık. Ya siz?

Artık Katıkımıza internet üzerinden ulaşmak mümkün. www.katikdergi.org Bu sayımızda Ali SALTAN fotoğrafları, Kıbrıs’tan Bülent TİRYAKİ fotoğrafları ve yazısı ile katığımızı zenginleştirdi. Kendilerine teşekkür ediyoruz. Yeni sayımızda görüşmek üzere.

3

’tan

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi

Page 4: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Yıl 1979 çok uzun bir hücre cezası yatıyordum. Yükümü almışım yani. İdamlık… Yılda dört ay hücre cezam cebimde, oysa ben gönüllü bir hücreciyim, hiç çıkmıyorum ki. Fakat bu seferki cezam daha çok uzun oluyor. Saçlarım sakallarım açık açık ifade ediyorlardı. Bu küçücük hücrede otuz tane fare, üç tane örümcek ve günlük gelip giden sineklerle yaşıyordum. Kendi kurduğumuz dünyamızda kendi kurallarımızla cumhuriyetimizi kurmuştuk. Ampule bağladığım idarenin ekmeklerini kuruduktan sonra, tebeşir gibi duvarlara sürüp ufalanıp döküldüklerinde yere dökülen küçücük parçaları onlar yerken, ben de yemeğimi rahatça yiyordum. Bir parça atmaya görün ekmeği. Hepsi birden ekmeğe saldırır, ondan sonra da birbirlerine saldırırlardı. Bu saldırılarda çok ciddi yaralanmalar olur, ölüme kadar giderdi. Bir gece ansızın, hücrem basılır gibi açıldı. Gelenler, ikinci müdür, on tane kadar jandarma, otuz kadar gardiyandı. Zorunlu olarak, eski koğuşuma alındım. Gecenin ilerleyen saatlerinde, koğuş temsilcisi beni kapıdan aldığında, eğilip koğuşa baktığımda, tanıdık hiçbir yüz yoktu. Sanki iki yılı bu koğuşta yatmamıştım. Temsilciye soruyorum: “kaç aydır buradasın?” yüzüme bile bakmadan: “yılı devirdim” diyor. Demek ki ben on altı aydır hücrede yatıyorum. Temsilciden çay ile birlikte çaydanlık, şekerle margarin istediğimde, ekmeğinin olmadığını söyledi. Aldığım margarini kirli bir fanilama sarıp suni bir ateş yaktım koğuşun içinde. Çay demliyordum. Mahkûmlardan bir tanesi, birden zıplayarak itirazda bulundu. Sesin geldiği yöne doğru yöneldim. “Bak güzel kardeş, on beş aydır rüyamda çay içiyordum. Boş ver bu güzelliği çirkinleştirme” diyerek çay demlemeye devam ettim. Niğde hapishanesinden altı tane siyasi tutsak gelmişti. Sonradan ismini öğrendiğim Mehmet Serdar abi, elinde çay bardağıyla bu lüksüne katılabilir miyim, diyerek çay bardağını ayağımın dibine indirdi. Bu saatte hem de hapishanede, bu yaratıcılığına hayran oldum derken, dostluğu, delikanlılığı, doğruluğu, dostluğu o kadar sıcacık bakışlarında bulmuştum ki; sanki on senelik arkadaşlığımız var. Kimseyi rahatsız etmeden, sabaha kadar sohbet ettik. Her anlattığım olayda bir ilginçlik bulup bana hayranlığını dile getiriyordu. Kapı sayımdan bir saat önce açıldı. Gelen, ikinci müdür, nöbetçi savcı, yirmi jandarma ve yüzbaşı. Jandarmalar maltada bekliyorlardı. İkinci müdürle savcı, yetmiyorlarmış gibi gardiyanlar ordusu koğuşa doldular. Müdür direk olarak konuya girdi. “artık kimse kafasına göre hücrede yatamayacak, hücrede kalsa bile hapishane yönetmeliğine göre saç sakal tıraşı olacak, tek tip elbise giyecek.” Mehmet Serdar abi hiç duymadığım şekilde bağırıyordu. Arkasında beş kişi onun sözlerini tekrar ederek bağırıyorlardı. Sonradan öğreniyordum o bağırtıların slogan olduğunu. Mehmet Serdar hücrede bile boyun eğmeyeceklerini, gerekirse ölüm orucuna gidebileceklerini söylüyordu. Bir anda jandarma içeri girdi. Adli mahkûmlara koğuşu terk edip maltaya çıkmalarını söyledi. Adli mahkûmların hepsi çıktığında, bir ben ve Serdar ve arkadaşları kalmıştık. Yüzbaşı direk yanıma gelip, “bu adamlara gece çay ziyafeti vermişsin, sen de deniz gezmiş’lerin arkadaşıymışsın” diyerek, belki karısına vuramadığı şekilde bana bir tokat attı. Boşta bulunup düştüğümde düşünüyordum; bir bardak çay yüzünden mi oluyordu bunlar? O gün, yedi kişi battaniyeler arasında yarı bir ölüm şeklinde doğu bölümü hücrelerine atıldık. Önümüze atılan tek tip elbiseleri giyecek durumumuz yoktu ki. Bir de yine bu yüzden, ikinci gün Filistin askısına alındık. Koltuğun altına damara vurulduğunda, beynin kaynar, ayakların titrerdi. Yani acılarını anlatmaya tarif edemem. Serdar ağabeyler üçer üçer, ben tek kalıyordum hücrede. Ya idare yılmıştı, ya da unutmuştu bizleri. Ortalık süt limandı. Kapılar açılıyor, akşama kadar Serdar ağabeylerin okuma saatleri hariç hep beraber sohbet ediyorduk. Bu insanların o kadar güzel düzenli bir yaşamları vardı ki, günlük programlarını saate böler, dakik yaşarlardı. Bir gün, köyden gelen ezan sesinde, ben kelimeyi şahadet getirince Serdar

4

Özgür Bir Sevdaydı Hücrelerde Yaşamak

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi

Page 5: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

ağabeyin şöyle biri teklifi oldu ”can yoldaş; sen bize islamiyeti anlat, bilmediklerimizi öğrenelim, biz de sana bizim bildiklerimizi öğretelim.” Çok kısa zamanda ağızdan duyma kulaktan dolma bilgilerle kendimi yetiştiriyordum. Bir gün Serdar abi sordu: “bu öğrenme hırsı niye?” Ben de, “denizlere layık bir yoldaş olmak için onların fikirlerini, düşüncelerini bilmem lazım.” Bir gün Mehmet abi, Konfüçyus’tan bir söz söyledi: İş değil karanlıklarda aydınlıkları görebilmek, iş ki bana aydınlıklardaki karanlıkları görecek gözler gerek. Bilen ne demek istediğini anlatsın dediğinde sanki herkes biliyormuş gibi önce ben kaldırdım elimi. Sanki okulda sözlüdeydim. Biraz yutkundum, “gerçi” dedim Mehmet abiye bakarak: “şimdi bu sözü inanıp söyleyenlere vatan haini diyorlar, ne olacak” Mehmet abi bir anda boynuma sarılıp, “sen sınıfı çoktan geçtin” derken ağlıyordu.Ceza ve tevkif evleri genel müdürlüğünün telefon görüşmeleri ile ayda üç cezaevi sürgününe gittim. Her gittiğim hapishanede bir deniz gezmiş olarak karşılanıp, gece falakalara maruz kalıyordum. Şimdi, memleketimin ücra bir köşesinde ücra bir hapishanenin bir hücresinde müebbet bir cezayı bir yoldaşla yatmak istiyordum.Şimdi ben kapısı penceresi olmayan topraktan olma bir gecekonduda atık kâğıt toplayarak yaşamımı sürdürmeye çalışıyorum. Caddelerde ve sokaklarda ortaokul çağındaki çocukların ot var pıt var eroin var kokain var çığırtkanlıklarında gururlu yaşamanın bedelini gururumla hücrelerde yatarak ödemenin ezikliğini yaşıyordum. Adımızı çöp hırsızı koymuşlardı. Arkamıza “A takımı” koymuşlardı. Zabıta arabalarımızı kırıyordu. Polis gördüğü yerde sövüyordu. Her nedense sayın başkan Ali Mendillioğlu görünmesi şöyle dursun, verdiği sözlerde bile yoktu. Oysa onunla ne kadar da zorluklar içerisinde mücadele etmiştik. İki sefer yanıma geldi iki sefer de onun yüzünden anamın dediği gibi “rezil rüsva oldum.” Biz kâğıtçılar kimdik, bizden ne bekliyorlardı? Kiliseden geldiler, sivil toplum örgütlerinden geldiler, yufka milliyetçiler, derin devlet, terörle mücadele, organize herkes bütün odak noktalarını bizde bütünleştirmişlerdi. Oysa biz, sokağa çıkmaya pencereden bakmaya korkuyorduk. Şimdi ben çöplerden atık kâğıt işçisi Adımı sorma Tinerciyim baliciyim hapçıyım Her an suç işlemeye müsait gaspçıyım. Kendine mahcup olmuş Memleketimin zavallı insanları Gel bir kazı da gör kâğıt işçisini Gör ki altındaki mükemmelliği tanı Çöplerdi çöp centre mağazalarımız Adımızı çöp hırsızı koydular Pis çöpçüydü adımız Avcılar çıkardılar ödüllü Şimdi kim öpecekti okşanmayan kedileri, Şimdi kim sevecekti sevilmeyen köpekleri O çöpün başında umutla bir güvercin bekler Hiç korkmaz benden kaçmaz Çünkü ben geleyim diyedir o güvercindeki dilekler Ben bir atık kâğıt işçisiyim duyulmaz sesim Şimdi ben umutların kıyısında özgürlüğe intihar ederken Ve hiç kimsesi olacaktım tanıdığım herkesin…

Atık kâğıt işçisi Can Baba

4 5Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi

Page 6: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Ali, Menderes ve ben Can Baba. Toplumun değer yargılarında dışladığı üç kağıtçı (sahtekar anlamında değil); hayatını çöplerden kazanan, küçük şeylerle mutlu olmasını bilen Atık Kağıt İşçileri. Yüreğindeki insan sevgisi Sabancı’nın servetini on defa satın alabilecek binlerce kağıt toplayıcısının temsilcisi üç yürek…Gerek yazarlar, gerek kurumlar gerekse üniversite öğrencileri tarafından İstanbul’a davet edilmiştik. Koskoca İstanbul’a koskoca dertlerimizle gidiyorduk. Ali gece on ikide Anadolunun en köhne fi rmasından sıkı bir pazarlıktan sonra aldığı bileti gösterdiğinde mahcubiyetini saklamaya çalışsa da yüz ifadesi ve kaçamak bakışlarıyla kendini ele veriyordu. “Bir sorun var. Ortak karar alalım maddi açıdan. Sadece bileti alabildik, yolda molada yemek yiyecek paramız yok. Daha saat erken güzel, bol acılı bir makarna yapalım, yiyebileceğimizden fazlasını yiyelim, İstanbul’a indiğimizde Allah kerim” dedi. “Zaten hepimiz fark etmezlerde oturuyoruz” dedim. Fukara fukara gülümseyerek yemekten sonra terminale geldik. Bir saat gecikmeden sonra otobüsümüz hareket etti.İçimdeki endişe uykumu kaçırmıştı, ne kadar uyumaya çalışsam da olmuyordu. “Nasıl olur?” düşüncesi “Altından kalkabilir miyiz?!” korkusuyla yarı sersem indim İstanbul’a. İlk çaldığımız kapı Ankara’da tanıştığımız Eylem’in eviydi. Eylem uykulu gözlerle kapıyı açtı. Uykulu gözleri ve yorgun suratıyla öyle bir sevimlilik kazanmıştı ki, tonton bir dedeye benziyordu. Hiç durmaksızın kahvaltı masasını kurdu. Kaldığı yer tek odaydı, içerisi kitaplarla doluydu, ortada sadece yatabileceği kadar yatağı vardı. Biz kahvaltı yaparken Mehmet geldi. On dakikalık bir sohbetten sonra Mehmet’le on yıllık cezaevi arkadaşı gibi olmuştuk. Mehmet’in evine giderken sanki İstanbul benimmiş gibi geliyordu bana. Evde ne göreyim kuntik isminde bir kedi. Sanki küçülmüş bir aslan, evdeki misafi rler içinde sadece benim canımı yakmıyordu. Şakalaşıyor ve benimle beraber yatıyordu.Eylem’lerle birlikte ilk dergi standımızı Boğaziçi üniversitesinde açıyoruz. Öğrencilerin aşırı sıcaklığı

6

Biz Üç KağıtçıydıkBBiiz Üç Üç KaKağıtçıydıkğıtçıydıkKatık’ın İstanbul seferi

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi İstanbul’da

Page 7: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

ile koyu bir sohbet havasına giriyoruz. İlk saat karşılaştığım dostluk dayanışma ve destek ortamından sarhoş oluyorum. Dünyaya meydan okumak geliyor içimden. Başımızı zabıta korkusundan sokağa uzatamamanın, toplum tarafından dışlanmanın ezikliğini yaşamıyordum artık. Bize saldıranlar, dışlayanlar artık görülmeyecek kadar küçük bundan sonraki dünyamızın çöplüğünde.Ders saati geldiğinde masamız boşalıyor, akşam saat beşte söyleşimiz olduğunu hatırlatıyoruz gidenlere. Koşar gibi bir delikanlı geliyor masanın başına. Adının Deniz olduğunu söylüyor esmer güzeli bir Adana’lı. Masadaki arkadaşlardan biri dergi almasını söylediğinde yüzünde görmek istemediğimiz bir mahcubiyet beliriyor. Her ne kadar lakayt konuşmak istese de gördüğü terbiye buna müsaade etmediğinden parası olmadığını söylüyor. Bir an kalbim çarpıyor. Kim ki yaşamda bir delikanlının mahcubiyetine neden oluyorsa, affınıza sığınarak… Böyle bir olaya neden olduğum için utanırken Deniz’in ani bir gülmeyle dergilerden beşer tane alıp ben bunları kantinde satayım demesi, benim şerefimi haysiyetimi bana geri kazandırmıştı. Kısa bir zaman sonra Deniz, avucunda bir avuç para ile geldi. Parayı uzatırken “herhalde bir protokol hak ettim” dediğinde, “hak ettin tabi protokol kantinde satılıyor mu” deyince masada kendi aralarında konuşan kızlar erkekler kahkahalarla gülmeye başladı. Kızlardan biri hem konuşuyor hem gülüyordu; çok güzel bir espiriydi. Oysa ben protokolün ne anlama geldiğini bilmediğim için sormuştum. Evet Deniz, Deniz’lerin neslinin kelaynak kuşları gibi bittiği dünyada senin gibi bir Deniz’in önünde şapka çıkarmalı. Yüreğinden öpüyorum.Saat beşte söyleşi salonuna geçiyoruz. Söyleşide öyle konuşmuşum ki, insanların gözlerinde gök gürültülü bir sağanak başlamış. Ali gülerek “Can Babanın çöplerden çıkan şair olduğunu biliyor muydunuz?” dediğinde güneşi çalanlar var şiirini okuyorum. Herkes birbirinden saklıyor nemli gözlerini. Güneşimizi çalsalar da hayallerimiz yeter. Yanılıyor muyduk, kendimizi mi kandırıyorduk orası tartışılır. Menderes kardeş biraz daha politik konuştu. Kardeşine ninni söyleyen bir abi gibi konuşmasına devam etti Menderes.

76 Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi İstanbul’da

Page 8: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

8Benim verdiğim kasvetin üzerine ilaç gibi gelmişti. Başkana anlatacak ne kaldı diye kıs kıs gülüyorduk. Ama Ali dersine çalışmıştı. Yolda bacağım kanamaya başladı. Yolda arkadaşlara yaslanarak yürümeye devam ettim. “Bu günü atlatırsak yarına Allah kerim” dedi Ali. Bende cezaevindeki kerimin hikayesini anlattım yürürken: “Babayla oğul aynı cezaevine düşmüş. Baba alışık ama oğlu yatamaz olmuş. Başlamış önüne gelene sormaya biz ne zaman çıkarız diye. Herkes tek cevap veriyormuş, baban daha iyi bilir ona sorsana; çocuk gelip babasına soruyormuş baba biz ne zaman çıkarız sen biliyor muşsun. Baba umutsuz alacağı yükü iyi biliyor, cigarasından bir duman çekip Allah kerim evlat. Çocuk her sorduğunda Allah kerim cevabını alıyormuş. Ve bir gün koğuş kapısı açılmış. Darası 38 kilo bir adam, ağzında diş yok avurtları çökmüş, gözleri misket gibi bir adam kapıdan içeri girer girmez ben Kerim demiş. Çocuk oturduğu yerden fırlamış babasına işte şimdi hapı yuttuk demiş. Allah kerim Allah kerim dedin. Al gör işte Allah’ın gönderdiği kerimin kendine hayrı yok şimdi bizi kim kurtaracak?” Mehmet’in evine geliyoruz birbirimize takıla takıla. Memed’in munzurluğu üstünde. Tavlada bana ve başkana yenilince su koyuyor ortama. “Siz ne biçim misafirsiniz hem tavlada yeniyorsunuz, hem hizmet bekliyorsunuz, ben de misafirim” deyip gelinlik kız gibi köşeye çekiliyor. Sabah Mimar Sinan’da söyleşimiz var. O gece yıkılması güç kalelerdeki krallar gibi uyuyorum. Sabah kapıda güvenlik bizi almıyor Mimar Sinan’a girişimiz yandaki basket sahasından olacak. Bizler gönlümüzdeki tünellerle ne firarlar gerçekleştirmişiz buradan mı geçemeyeceğiz. Kantinde masamızı açtık, dergilerimizi düzenledik. O kadar tanınıyorduk ki kendimi Kadir İnanır’a rakip görmeye başladım. Söyleşimizde az insan olsa da öğrenci velilerinin de bizi dinlemeye gelmesi güzeldi. Yarın ki programda sabah Beylikdüzü’ndeki kitap fuarına gidiyoruz. Ece Temelkuran’la tanışacağız. Başkan iyi bir yazar, sağlam kız diyor. Memed takılıyor, “hayırdır başkan Ece’den bahsederken ağzın kulaklarına varıyor”. “Ne alakası var” diyor başkan. Memed muzip muzip gülüyor, “ben bir şey demedim ki…” Sabah kahvaltı yapmadan ver elini Beylikdüzü! Kapıda bilet parası, adam başı beş milyon. Çok merak ettiğimiz Ece hanımı görmeden döneceğimizi sanıp biraz triplere giriyorum. Ece hanımı arıyoruz çok meşgul. Memed başkana takılıyor: “Ne oldu? Ece seni tanımadı mı yoksa?”. Memed içeri girip bize davetiye buluyor. Ece hanımla tanışıyoruz. Sayısalda yine mi tutturamadınız Ecenin köşesini okuyun mutlu olun, kanser hastası mısınız Ecenin gözlerindeki güzelliği hissedin kanseri yenin. “Ayağını iyi edecek ilacı mı Ece ile sohbet etmeyi mi istersiniz?” diye sorsanız, beyin jimnastiği yapmak için sohbet etmeyi derim. İnanmayanları inandırmak zorunda değilim. Hayatımda üç tane çok acıdığım insan vardı. Şimdi ne alaka diyeceksiniz benim gibi kağıt toplayan birinin acıdığı insanları size söyleyim. Bir şovmen, Beyaz, tığ gibi delikanlı hayatı boyunca sevdiğine “seni seviyorum” diyemeyecek (‘r’leri söyleyemiyor ya, o bakımdan). “Oğlumun iyi olması için bütün servetimi verirdim” diyordu televizyonda Sabancı, o paranın içinde çaresizliğine acıyordum. Bir de tüm dünya kadınlarının hastası olduğu Leydi Diana’ya acıyordum artık boş verdim vazgeçtim artık onlara acımayacağım, yer değiştirdim. Ece Temelkuran’a acıyorum niye diye sormayın. O da bende kalsın...

Umudun dileğinle yeşersinDüşlerinde sakladığın mutluluğu sevdiğin versinGözlerindeki gülümsemeyle meydan okuyorsun sen zaten dünyayaSen yine de yüreğindeki sevgiyle kalDostça kal yağmur gözlü eşkıya! CAN BABA

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi İstanbul’da

Page 9: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

8 9

Başka Bir İş Yapmayı Hiç DüşünmedimKağıtçılıktan başka bir iş yapmayı hiç düşünmedim. Zaten iş yok, iş bulsak sigorta yok. On onbeş gün çalışıyorsun yol veriyorlar. Romanlar zaten günlük bulup günlük yer, ötesini düşünmeyiz. Biz Bulgaristan’dan gelmişiz. Dedemiz babalarımıza, babalarımız da bize anlatır. Savaş çıkınca bizi istememişler Bulgaristan’da, çok sıkıştırmışlar. Tarlayı tapanı, katırımızı atımızı bırakıp gelmişiz. Zenginler parasını yemeyi bilmez. Bizim bütün servetimiz 10-20, bugün ne kazandıysak odur. Para nasıl yenir onu da iyi biliriz. Bizim törelerimiz yaşamımız herkesten farklıdır. Mesela düğünlerimiz açık havada olur. Gırnata vardır, darbuka vardır. Düğünlerimize 700-800 kişi katılır. Düğünlerde yaşadığımız eğlenceyi kimse yaşayamaz. Düğünlerde üç büyük kadın olur gelin evinde aşiretin en yaşlıları. Herkes gelin evinde büyük kadınların elini öper. Bizde kadınlar daha söz sahibidir. Kağıda birlikte çıkarız, her işi birlikte yaparız. Bir de içkiyi çok kaçırınca kesin kavga çıkar. Üç beş gün küs kalır barışırız sonra. Biz birbirimize çok tutkunuzdur. Başlık parası da olmasa. Başlık parası 5-6 milyar düğünüydü derken 15-20 milyar masrafı olur. Tamam varsıllar da var ama çoğumuzun parası yok. Parası olmayan nasıl evlenir diye sorarsanız yalan yok kaçırırız. Ben de kaçırdım hanımı. Sonra babasına 1-2 milyar verir barışırız. Hiçbirimiz razı değiliz başlık parasına, niye kalkmıyor bilmiyorum törelerden herhalde. Beş parmağın beşi bir olur mu, bize niye hırsız dilenci diye bakılıyor? İcabında hırsız olsam, kaptıkaçtı olsam, gelip niye kağıt toplayım ki? Bohçacılık yapıyoruz, kağıt topluyoruz devlet diyor bu işler yasak. Aç mı kalalım? Çocuklarımızı okutamıyoruz, okullar parasız diyorlar ama görüntüden... Göstermelik iki tane bedava kitap veriyorlar sonra iki günde bir para istiyorlar. Üzülüyoruz, çocuklarımız bizim gibi olmasınlar istiyoruz ama aynı bizim gibi olacaklar. Ben çingeneyim yalan yok ve utanmıyorum ama asıl çingeneler Altındağ tarafındaki “Paşolar”dır. Paşolar hristiyandır, bir de sarı olurlar, onlar Romanya’dan gelmiş köklü bir ailedirler, Romanya’da hala akrabaları var, onlar da bizimle aynı işi yapar kağıt, bohçacılık. Bazen çocuklar arkamızdan çingene diye bağırıyor, zorumuza gidiyor ama içimize atıyoruz. Bir de hakkımızda bizi rencide edici, yalan yanlış şeyler anlatıyorlar. Şimdi kaldığımız gecekondular da yıkılacak deniyor. Hiçbir şeyim yok, on senedir kiradayım. Apartmanlara bizi almazlar, alsalar kirasını ödeyemeyiz. Çadır kurmak da yasak, evler yıkılırsa biz ne yaparız? Şimdi barakalarda kalıyoruz. Allah’tan atlarımız var onlar da olmasa halimiz hepten harap. Onlar damda biz barakada yaşayıp gidiyoruz. İnsan gibidir atlar, dili vardır, ağzı vardır konuşur senle, çok tutkundur sahibine biz de atlara tutkunuz. Babamın atının adı Arkan’mış, ben doğunca Erkan koymuş adımı. Yani Arkan, Erkan anladınız mı? Atık Kağıt İşçisi Erkan

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi

Page 10: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Olmazsa olmazıdır hayatın aşk, karşılığını bulduğunda senindir dünya ve aşık olduğunun. Yaşamalıdır her insan bu tanımlanamaz güzelliği, sonunda ayrılık olsa da. Yazarın dediği gibi “Hep terk edildim, hiç terk etmedim aşklarımı ama düşünmedim bunalımı. Güzellikleri ile andım terk edilmeleri mi ama hep aşık oldum. Korkmadım da olmaktan, hayat devam ettikçe aşklarım da devam edecek” Bende bu gözle bakıyorum aşk’a gittiğinde desteksiz bir küfür savurmak yok. Hepsi koca bir yalan demektense, taze tutmaya çalıştım aşka inancımı. Ayrılıklar tarif edilemez bir acı verse de yenik düşmemek gerek hayata. Öyle ya beklentisiz sevdik en büyük aşkımız devrimi. Ne yapalım olmuyor diyerek, kararsızlığa, inançsızlığa düşmedik. Kesinlikle hayır, her dem taze tutabilmektir aslolan inancı. Herkesin aşk’ı kendine büyüktü iki memurun, iki doktorun, iki öğretmenin, iki işçinin, köylünün de. Değişmeyen aşk’ın tertemizliğidir, Karadeniz’in hırçın suları, ya da Munzur Dağları’nın kızıla çalan sabahları gibi. “Aşk bize yakıştı” demiş şair; aşk kime yakışmaz ki, sana bana yakışmasın?? Kaybettiğimde ilk gelen akla, intihar ve içinden çıkılamaz bunalımlar, kendimizi kandırmalar. Oysa bittiğinde de devam ettirebilmektir aslolan hayatı. Olmadığında lanetlememek gerek bu güzelliği. Ya da bilimsel tanımlamalarda bulunmak gibi bir acziyet içerisine düşmek. Bu şekilde aşk tarifi yapanların büyük ve halen atlatamadığı aşk acılarından dolayı yazdıklarını düşünüyorum. Bir şeyleri sevmek gerek, aşk burada anlamını buluyor. Bir annenin evladını sevmesi ya da inandığın bir davayı sevmek, kısacası hayatı sevmek. Salt aşk yoktur, aşk beynin vücutta ki uyarılmasıdır gibi yavan bir düşünceyi kimse bana kabul ettiremez. Bu lafl arı edenlerin içinde, muhakkak bir damla olsun sevgi-aşk vardır. Her insanın hayatı ve aşkları kendi romanıdır sen de biliyorsun. Belki dayanılamaz acı veren ayrılıklar aşk’ı daha iyi öğretiyor insana. Gitme demek ardından çaresizce, bir odaya kapanıp günlerce ağlamak nefret etmeye çalışmak ve her akla gelişinde dinmez bir hasretle özlemek, her defasında bu son olsun demek. Birlikteyken bilememek değerini, bizi hiç bırakıp gitmeyeceğini sanmak, nerde hata yaptığımızı düşünmek durmadan. Yaşanmışlıklarımıza baktığımızda dudağımızda küçük bir tebessüm bırakabiliyorsa boşa yaşanmış bir şey yoktur ortada. Bu yüzdendir ki aşk her anlamını bulduğumuzu sandığımız daha o anda anlamını yitirir ve yeni yeni anlamlar kazanır. Ve insan sevmeye başladığından bu yana aşkı yeniden yeniden tarif etmeye çalışmıştır ve hiçbir zaman aşkı karşılayan bir tanımlama bulamamıştır.

Aşk Üzerine Bir Dostuma Yazılmıştır

10

Bu yazı, 12 senelik birçok anlamda aynı kaderi paylaştığım ve dinmeyen bir aşk acısı olan dostumadır...

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Okurlardan

Page 11: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

10 11

Asla basite indirgemedim aşk’ı aksine hep yüce tuttum. O’nu hangi şehre gittiğini bilmediğim bir otobüsle yolcu ederken AŞTİ otogarında, son kez sarılıp mutlaka görüşeceğiz “ Seni Seviyorum Aşkım “ demiştim. Nerden bilebilirdim ki bir daha görüşemeyeceğimizi? Ayrılırken ağlamaklı gözlerine son kez bakmıştım. “Ben de Seni Seviyorum Aşkım Beni Hep Böyle Sev”, son sözleriydi bu ağlarken dudaklarından dökülen. O gidişin bir daha dönüşü olmadı, her hafta ayrıldığımız terminale gittim saçma bir bekleyişle. Hep birbiriyle vedalaşan sevgililere takıldı gözlerim beş ay boyunca, artık yok dedim, dudağımda yaşadığımız 3,5 dolu senenin tebessümü ile kaldığım yerden devam ettim hayatıma. Terminalde başlayıp terminalde biten bir hikayeydi bizimki. Sen de biliyorsun onu ne kadar çok sevdiğimi. Ve 8 ay sonra beni arayıp “ben evlendim seni çok seviyorum” demesi işin kara-mizahıydı galiba. 25 yaşına girmişti öğretmendi, güzeldi, bekardı. Toplum ve aile baskısının kaçınılmaz sonucu olarak iki insanın denkleştirilerek evlendiği bir hikaye. İnsanların günümüzde, aşklarda bile denklik aramaya çalışılması varolan vasıfl arın ve kariyerlerin aşklardaki belirleyiciliği ne büyük bir muamma. Bunun aşk olmadığını herkes biliyor. Fakat ne hikmetse toplumun oldukça büyük bir kısmı tarafından kabullenilmiş. Kirlilik ve toplumsal sömürü her yönümüze bulaştırılmaya yoğun bir biçimde çalışıldığından elbette aşk’ta bundan nasibini alıyor. Kapitalist sistem iyi bilmektedir ki yozlaşmayı sağlayacak en önemli etkenlerden biride insanların aşk-sevgi gibi erdemlerini çürütmek. İşte bu yüzden devrim aşkı asla bizleri terk etmeyecek. Devrim aşkı tüm gerçekliği ve tek çözüm olarak karşımıza çıkmakta. Aşkı gerçekten devrime aşık olanlar daha anlamlı ve yoğun yaşıyor. Önce hayatı sevmek, ezenlerin değil, herkesin paylaştığı bir yaşam ve özgürlük aşkı. Tekrar tekrar aşık olabilmek. Ellerini tuttuğunda asla seni yalnız bırakmayacağını bilmek. Ya da kendini kandırmak, bir kez daha yanıldım diye düşünmek. Doğruların veya yanlışların bir önemi yok benim aşk’a bakışımda. Tekrar sevmek en doğrusunu bulabilmek, doğru kişiyi bulma arayışı içerisinde de kirletmemek aşk’ı. Kimsenin bu duyguyu kendinden mahrum etmeye hakkı olmasa gerek. İyi ki doğdun dostum doğum günü hediyeni böyle vereyim dedim !!!

Ankara’dan Bir Katık Okuru

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi OkurlardanGeri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Okurlardan

Page 12: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Değişim

Sevgili dostlar, biraz da olsa bir insanın nasıl değiştiğini sizlerle paylaşmak istiyorum. 1985 yılında doğduğum söyleniyor. Söyleniyor diyorum çünkü ailemde ne okuma yazmaya, ne de kimin ne zaman doğduğuna önem veren vardı. Önemli olan tek şey, erkek doğmasıydı. Bizim olmayan ve hiçbir zaman kirasını doğru dürüst ödeyemediğimiz, ahırdan bozma bir evde çocukluğumun bir kısmı geçti. Babam cezaevinde olduğu için annem hem babalık hem de analık ediyordu, şehir tüm korkunç yüzüyle üstüme geliyordu. Ne olduğunu bile bilmediğim cezaevinden bir gün babamın bana bir bisiklet getirip, geleceği günü hayal edip duruyordum. Fakat yanıldım, ne babam bir daha geldi ne de kırmızı bisikletim. Okula ilk gittiğim gün, öğretmen herkese babalarının ne iş yaptığını sorduğunda babamın ne iş yaptığını bilmediğimi söyledim. Öyle bir azar işittim ki, etrafıma baktığımda bizim mahallede oturan çocukların korkudan titrediğini gördüm. Çünkü onların babaları da ya tarlada ya da işsizdiler. Eve gider gitmez anneme babamın ne iş yaptığını sordum. Biraz sustuktan sonra oğlum baban devrimciydi dedi. Çok heyecanlandım artık okulda babamın ne iş yaptığını söyleyebilirdim. Sabah öğretmen sınıfa girer girmez parmağımı kaldırdım ve ayağa kalktım. Babamın ne iş yaptığını öğrendiğimi, babamın devrimci olduğunu söyledim. Bizim dilimizde olmayan eğitim sisteminden ilk tokadı o gün yedim. Şaşırmış bir keklik gibi donup kalmıştım. Karşısında sanki bir çocuk değil bir düşman varmış gibiydi.İşte dostlar benim hikayem burada başladı. Bir daha babamın devrimci olduğunu söylemeden ilkokulu bitirdim. Bu sırada devrimcinin ne olduğunu öğrenmiştim, o kızdığım babamı şimdi anlıyor ve onunla gurur duyuyordum. Karar vermiştim, ben de devrimci olmalıyım ve Rüştü öğretmenleri değiştirmeliyiz diye. İlk

12Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Adana’dan

Page 13: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

12

kez ortaokulda benim gibi düşünen arkadaşlarla bir araya geldik. Hepimiz umut doluyduk, inançlıydık. Sanki bir aslan yavrusuymuş gibi hissediyorduk kendimizi. İlk yürüyüşlere o zaman katıldım, sistemin çürümüş beynine yapabildiğim tek şey slogan atmak oldu. İlk copu, gözaltını o zamanlar tattım. Yediğim her cop, beni daha da babamlaştırıyordu. Lise yıllarında artık daha bilinçli daha örgütlüydük. İlk aşkı, ilk mapusluğu o yıllarda yaşadım ve hepsinden önemlisi Marks’ı, Lenin’i anlıyordum artık. Lisede dokuz arkadaş tasdikname alarak okuldan uzaklaştırıldık. Biz bunu neden yaptıklarını biliyorduk. Gerçi kendi dilimde olmayan eğitim sistemi bana çekici gelmiyordu; tek sıkıntım ve beni üzen, bunu anneme nasıl anlatacağım oldu. Onun dünyasını, hayallerini yıkmak istemiyordum. Ama bir devrimci asla yalan söylememeliydi ve tüm cesaretimi toplayıp anneme kekeleyerek okuldan atıldığımı söyledim. Verdiği tepki beni de şaşırttı. “Oğlum sen de babanın yolundasın bunun için seni engellemem” deyince donup kaldım. Yaşadığımız mahallede nerdeyse herkes kağıt toplama işine bulaşmıştır. Ben de bir süreliğine de olsa bu işi yapmak zorundaydım. Kağıt işçiliğine böyle başladım, işin içine girdikçe çöpün ne kadar büyük bir sektör olduğunu gördüm. Yalnız büyük eksiklikler vardı, en başta kimsenin sigortası yok, her şehirde saldırılar var. Herhangi bir örgütlülüğümüz yoktu. Derhal çözümler üretilmeliydi. Direndik, mücadele ettik. Daha önce bizi görmezden gelenler şimdi bu büyük gücün karşısında ne yapacaklarını şaşırıp özel birimler kuruyorlar. Bizlerin korkacağını düşünenler, bu saldırılarla daha da bilendiğimizin, inancımızın bir kat daha arttığının farkında değiller. Ama bir gün anlayacaklar!

Adana’dan Atık Kağıt İşçisi Savaş

13Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Adana’dan

Page 14: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

KATIK: Niçin böyle bir dava açma zorunluluğu duydunuz ve davanın gelişimi hakkında bilgi verir misiniz?Atilla Karahan: Davacı sayısı 188 ancak söz konusu atık kağıt işçisi 700 kişi. Ailelerini de eklersek bu davada 2000-3000 kişinin haklarını savunuyorum. Toplanan atıklara el koyma olayları 2-3 ay önce başladı. Kağıt toplayıcılar daha önce çok eylem yaptılar. Eylemler çoğunlukla Süleymaniye camisinin arkasında yapılıyordu. Polis eylem alanını çevrelediği ve basına haber verilmediği için kimsenin eylemlerden haberi olmuyordu. Zabıtalar ve TEMAY şirketinin adamları defalarca kağıtçılara saldırdı. Saldırılarda cop kullanılmış ve işçiler bu saldırılara direnmişler.KATIK: Belediye ve TEMAY atıklara el koyarken hangi yöntemleri uyguluyorlar?Atilla Karahan: TEMAY ve belediye kağıtlara ve diğer atıklara genelde iki türlü el koyuyor. Birincisi atıklar kamyonlarla depolara götürülürken kamyondaki atıklara el koyuyorlar, ikincisi de depoları basarak. Depo baskınlarında depoların kapıları kırılıyor, direnen işçilere darp uyguluyorlar, depoda kimse yoksa da atıkları alıp gidiyorlar. Bu arada toplayanların arabalarındakilere de el koydukları oluyor. Ne bulurlarsa alıyorlar. Eminönü küçük bir bölge, toplam onbeş yirmi depo var ve bu el koyma olayı Eminönü dışında başka bir yerde yaşanmıyor. Bu depolarda toplanan malların dışında satın alınan mallar hurdalar vs. de var. Mesela hurdacıdan alınan bir kamyon elbise askısına da el konulmuş. Başka bazı yerlerden satın alınan kağıtlar da var. KATIK: Parayla satın alınan hurda ve kağıt dışında sokaktan toplamak sizce yasadışı bir iş midir? Atilla Karahan: “Sokaktaki mal sahipsiz maldır. Belediyenin ya da şunun bunun diye bir şey olamaz. Böyle bir şey Anayasa’ya aykırı. Türkiye liberal bir ülke, bu ticarete aykırı. Her isteyen insan bunu yapabilmeli.” TEMAY’dan elemanlar ve zabıtalar bu el koydukları atıkları atık kağıt alan fabrikalara satıyorlarmış. Dava dilekçesindeki şahitlerden ikisi bu firmalardan.KATIK: Davanın seyri hakkında bilgi verir misiniz? Atilla Karahan: Ben savcılığa dilekçe verirken kağıtçılar çoluk çocuk adliyenin önüne gelerek orada basın açıklaması yaptılar. Bu sayede gazeteler ve televizyonlar haber yaptı. TEMAY ve Eminönü belediyesi için iki ayrı dava dilekçesi savcılığa verildi. Belediye kamu kurumu olduğu için başka bir savcı bakıyor. Şu anda hazırlık soruşturması sürüyor. Bu Cuma (7 Mart) savcı tanıkları dinleyecek. İki asil davacı iki de şahit dinlenecek. Dilekçenin verildiği gün kağıt gaspı kesildi. Ne Eminönü belediyesi ne de şirket herhangi bir tekzip ya da açıklama yapmadılar. Gazeteciler bana geldikleri gibi onlara da gidiyorlar ama hiçbir açıklama yapmıyorlar. Hem gaspın durması hem de onların susmaları suç işlediklerini kabul ettikleri anlamına gelir. Bizim suçlamalarımız çok ağır, sonuçta bir şey söylemeleri gerekirdi.Belediyeye ve şirkete olan suçlamalar gasp, hırsızlık, ızrar ve darp var. Ayrıca eğer ortada kağıt işçilerinin bir suçu varsa belediye ve şirket savcılığa başvursun, onları dava etsin, bu mallara el koymak, işçilere darp uygulamak da ne demek oluyor. Belediye ya da şirketin toplayıcılara yönelik müdahalelerinde hiçbir yasal gerekçeleri yok. Şu ana kadar yaptıkları bir açıklama yok zaten.

KATIK: TEMAY’ın atık kağıt işçilerine bir önerisi oldu mu?Atilla Karahan: Toplayıcılardan atıkları alırken “Bu işi yapın ama bizim hesabımıza yapın. Parayı bize getirin biz de size ücret verelim” diyorlar. Önerdikleri ücreti tam olarak bilmiyorum ama çok çok düşük.KATIK: Eminönü’nde yaşananlarla ilgili genel değerlendirmenizi alabilir miyiz?Atilla Karahan: Hukuk herkese lazım. Belediye karşısında gariban bulmuş. Ne yapacağını bilmeyen 700 kişi bulmuş. Bu garibanlar gasp, hırsızlık, kapkaç vs yapmıyorlar ki, emekleriyle geçiniyorlar. Avukat tutacak paraları da yok. Haklarını aramayı da bilmiyorlar.”... “Bu olanlar hakkında genel olarak büyük bir çoğunlukla iktidara gelen hükümetin şımarıklığı diye düşünüyorum. Astığım astık kestiğim kestik diyorlar. Bunlar muhalefet yokluğundan oluyor. Bu olanlar görülmüş duyulmuş şeyler değil.”TEMAY lisanslı şirket değil. Hatta işçiler bu şirketin ihaleye girmesinin bile yasak olduğunu iddia ediyorlar1, bu konuyu henüz araştırmadım. Ama neticede TEMAY’dakiler kağıtları alırken “buranın ihalesinin biz aldık” diyorlar. KATIK: Eminönü bölgesinde yaşanan sıkıntılara çok benzer sıkıntılar Ankara’da da yaşanıyor. Bizlere önerileriniz nedir?Atilla Karahan: Kimseye haber vermeden tek başıma savcılığa dilekçe verseydim adli süreç uzar, dava uzar giderdi, bir şey de olmazdı, atıklar gasp edilmeye devam ederdi. Mutlaka toplu halde adliyeye gidin, dilekçeleri ayrı ayrı ya da topluca verseniz de mutlaka adliyede toplu halde olun.” Basına da haber verin mutlaka.Teşekkür ediyoruz

Katık İstanbul

Eminönü`nde kağıt toplayarak geçimini sağlayan bir grup Eminönü Belediye Başkanlığı yetkilileri ve bir temizlik firmasıyla ilgili suç duyurusunda bulundular. 26.02.2008 Eminönü`nde topladıkları kağıtların bir temizlik şirketi ve İlçe Belediyesi görevlilerince ellerinden alındığını öne süren bir grup kağıt toplayıcısı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Kağıt toplayan 188 kişinin şikayet dilekçesini İstanbul Adliyesi`nde Cumhuriyet Başsavcılığına sunan Avukat Atilla Karahan, basın mensuplarına

yaptığı açıklamada, dilekçede, Eminönü Belediye Başkanlığı yetkilileri ve bir temizlik firmasıyla ilgili suç duyurusunda bulunduklarını belirtti. Karahan, müvekkillerinin topladıkları kağıtları fabrikalara satarak geçimlerini sağladıklarını dile getirerek, temizlik firması yetkililerinin 2008 yılı başından beri Eminönü Belediyesi yetkilileriyle müvekkilleri tarafından toplanan kağıtları, depo ve araçlarından zorla aldıklarını, şüphelilerin depoların kilit ve kapılarını kırdıklarını ileri sürdü. www.haber34.com’dan alınmıştır. (06.03.2008)

İstanbul’un Eminönü ilçesinde 700 kadar vatandaş hurda kâğıt toplayıp satarak geçiniyor... Bu kişiler 15 - 20 kişilik gruplar oluşturmuş. Ortak depo kiralamış. Kâğıtları önce depolayıp sonra satıyorlar... Derken Eminönü Belediyesi açıkgözlük etmiş. Bölgenin çöpünü bir firmaya ihaleyle vermiş. Başkasının bölgeden kâğıt toplamasını yasaklamış.

Şimdi zaman zaman firmanın adamlarıyla belediye zabıtları depolara baskın yapıyor, kâğıtları alıp gidiyorlarmış. 180 kâğıt toplayıcısının vekalet verdiği avukat Atilla Karahan Eminönü Belediyesi’ne dava açmış. Bir belediye sahipsiz çöpün sahibi midir? Yargı karar verecek. Ne olaylar yaşanıyor bu ülkede... 2.3.2008- Milliyet

14 15Eminönü’nde Belediye ve TEMAY Şirketine

dava açan Atık Kağıt İşçisi Arkadaşlarımızın Avukatı

Atilla Karahan’la Yapılan Röportaj

Eminönü Belediyesi`ne Suç Duyurusu!1 TEMAY şirketinin, Eminönü belediyesinin 2005 yılında açtığı “çöp toplama ve nakil işi” ihalesinde “ihaleye fesat karıştırmak” suçu iddiasıyla süren bir yargılaması var. Bu yüzden şirketin ihalelere girmesi hukuken imkansız olduğu halde Eminönü, Zeytinburnu, Avcılar, Taşdelen ve Avanos Belediye-lerinden ihale aldı. (Katık – 3 Mart 2008 tarihliYeni Ortam’dan)

Ekmek kavgası... Melih Aşık

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Eminönü Belediyesi’ne Suç Duyurusu

Page 15: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

KATIK: Niçin böyle bir dava açma zorunluluğu duydunuz ve davanın gelişimi hakkında bilgi verir misiniz?Atilla Karahan: Davacı sayısı 188 ancak söz konusu atık kağıt işçisi 700 kişi. Ailelerini de eklersek bu davada 2000-3000 kişinin haklarını savunuyorum. Toplanan atıklara el koyma olayları 2-3 ay önce başladı. Kağıt toplayıcılar daha önce çok eylem yaptılar. Eylemler çoğunlukla Süleymaniye camisinin arkasında yapılıyordu. Polis eylem alanını çevrelediği ve basına haber verilmediği için kimsenin eylemlerden haberi olmuyordu. Zabıtalar ve TEMAY şirketinin adamları defalarca kağıtçılara saldırdı. Saldırılarda cop kullanılmış ve işçiler bu saldırılara direnmişler.KATIK: Belediye ve TEMAY atıklara el koyarken hangi yöntemleri uyguluyorlar?Atilla Karahan: TEMAY ve belediye kağıtlara ve diğer atıklara genelde iki türlü el koyuyor. Birincisi atıklar kamyonlarla depolara götürülürken kamyondaki atıklara el koyuyorlar, ikincisi de depoları basarak. Depo baskınlarında depoların kapıları kırılıyor, direnen işçilere darp uyguluyorlar, depoda kimse yoksa da atıkları alıp gidiyorlar. Bu arada toplayanların arabalarındakilere de el koydukları oluyor. Ne bulurlarsa alıyorlar. Eminönü küçük bir bölge, toplam onbeş yirmi depo var ve bu el koyma olayı Eminönü dışında başka bir yerde yaşanmıyor. Bu depolarda toplanan malların dışında satın alınan mallar hurdalar vs. de var. Mesela hurdacıdan alınan bir kamyon elbise askısına da el konulmuş. Başka bazı yerlerden satın alınan kağıtlar da var. KATIK: Parayla satın alınan hurda ve kağıt dışında sokaktan toplamak sizce yasadışı bir iş midir? Atilla Karahan: “Sokaktaki mal sahipsiz maldır. Belediyenin ya da şunun bunun diye bir şey olamaz. Böyle bir şey Anayasa’ya aykırı. Türkiye liberal bir ülke, bu ticarete aykırı. Her isteyen insan bunu yapabilmeli.” TEMAY’dan elemanlar ve zabıtalar bu el koydukları atıkları atık kağıt alan fabrikalara satıyorlarmış. Dava dilekçesindeki şahitlerden ikisi bu firmalardan.KATIK: Davanın seyri hakkında bilgi verir misiniz? Atilla Karahan: Ben savcılığa dilekçe verirken kağıtçılar çoluk çocuk adliyenin önüne gelerek orada basın açıklaması yaptılar. Bu sayede gazeteler ve televizyonlar haber yaptı. TEMAY ve Eminönü belediyesi için iki ayrı dava dilekçesi savcılığa verildi. Belediye kamu kurumu olduğu için başka bir savcı bakıyor. Şu anda hazırlık soruşturması sürüyor. Bu Cuma (7 Mart) savcı tanıkları dinleyecek. İki asil davacı iki de şahit dinlenecek. Dilekçenin verildiği gün kağıt gaspı kesildi. Ne Eminönü belediyesi ne de şirket herhangi bir tekzip ya da açıklama yapmadılar. Gazeteciler bana geldikleri gibi onlara da gidiyorlar ama hiçbir açıklama yapmıyorlar. Hem gaspın durması hem de onların susmaları suç işlediklerini kabul ettikleri anlamına gelir. Bizim suçlamalarımız çok ağır, sonuçta bir şey söylemeleri gerekirdi.Belediyeye ve şirkete olan suçlamalar gasp, hırsızlık, ızrar ve darp var. Ayrıca eğer ortada kağıt işçilerinin bir suçu varsa belediye ve şirket savcılığa başvursun, onları dava etsin, bu mallara el koymak, işçilere darp uygulamak da ne demek oluyor. Belediye ya da şirketin toplayıcılara yönelik müdahalelerinde hiçbir yasal gerekçeleri yok. Şu ana kadar yaptıkları bir açıklama yok zaten.

KATIK: TEMAY’ın atık kağıt işçilerine bir önerisi oldu mu?Atilla Karahan: Toplayıcılardan atıkları alırken “Bu işi yapın ama bizim hesabımıza yapın. Parayı bize getirin biz de size ücret verelim” diyorlar. Önerdikleri ücreti tam olarak bilmiyorum ama çok çok düşük.KATIK: Eminönü’nde yaşananlarla ilgili genel değerlendirmenizi alabilir miyiz?Atilla Karahan: Hukuk herkese lazım. Belediye karşısında gariban bulmuş. Ne yapacağını bilmeyen 700 kişi bulmuş. Bu garibanlar gasp, hırsızlık, kapkaç vs yapmıyorlar ki, emekleriyle geçiniyorlar. Avukat tutacak paraları da yok. Haklarını aramayı da bilmiyorlar.”... “Bu olanlar hakkında genel olarak büyük bir çoğunlukla iktidara gelen hükümetin şımarıklığı diye düşünüyorum. Astığım astık kestiğim kestik diyorlar. Bunlar muhalefet yokluğundan oluyor. Bu olanlar görülmüş duyulmuş şeyler değil.”TEMAY lisanslı şirket değil. Hatta işçiler bu şirketin ihaleye girmesinin bile yasak olduğunu iddia ediyorlar1, bu konuyu henüz araştırmadım. Ama neticede TEMAY’dakiler kağıtları alırken “buranın ihalesinin biz aldık” diyorlar. KATIK: Eminönü bölgesinde yaşanan sıkıntılara çok benzer sıkıntılar Ankara’da da yaşanıyor. Bizlere önerileriniz nedir?Atilla Karahan: Kimseye haber vermeden tek başıma savcılığa dilekçe verseydim adli süreç uzar, dava uzar giderdi, bir şey de olmazdı, atıklar gasp edilmeye devam ederdi. Mutlaka toplu halde adliyeye gidin, dilekçeleri ayrı ayrı ya da topluca verseniz de mutlaka adliyede toplu halde olun.” Basına da haber verin mutlaka.Teşekkür ediyoruz

Katık İstanbul

Eminönü`nde kağıt toplayarak geçimini sağlayan bir grup Eminönü Belediye Başkanlığı yetkilileri ve bir temizlik firmasıyla ilgili suç duyurusunda bulundular. 26.02.2008 Eminönü`nde topladıkları kağıtların bir temizlik şirketi ve İlçe Belediyesi görevlilerince ellerinden alındığını öne süren bir grup kağıt toplayıcısı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Kağıt toplayan 188 kişinin şikayet dilekçesini İstanbul Adliyesi`nde Cumhuriyet Başsavcılığına sunan Avukat Atilla Karahan, basın mensuplarına

yaptığı açıklamada, dilekçede, Eminönü Belediye Başkanlığı yetkilileri ve bir temizlik firmasıyla ilgili suç duyurusunda bulunduklarını belirtti. Karahan, müvekkillerinin topladıkları kağıtları fabrikalara satarak geçimlerini sağladıklarını dile getirerek, temizlik firması yetkililerinin 2008 yılı başından beri Eminönü Belediyesi yetkilileriyle müvekkilleri tarafından toplanan kağıtları, depo ve araçlarından zorla aldıklarını, şüphelilerin depoların kilit ve kapılarını kırdıklarını ileri sürdü. www.haber34.com’dan alınmıştır. (06.03.2008)

İstanbul’un Eminönü ilçesinde 700 kadar vatandaş hurda kâğıt toplayıp satarak geçiniyor... Bu kişiler 15 - 20 kişilik gruplar oluşturmuş. Ortak depo kiralamış. Kâğıtları önce depolayıp sonra satıyorlar... Derken Eminönü Belediyesi açıkgözlük etmiş. Bölgenin çöpünü bir firmaya ihaleyle vermiş. Başkasının bölgeden kâğıt toplamasını yasaklamış.

Şimdi zaman zaman firmanın adamlarıyla belediye zabıtları depolara baskın yapıyor, kâğıtları alıp gidiyorlarmış. 180 kâğıt toplayıcısının vekalet verdiği avukat Atilla Karahan Eminönü Belediyesi’ne dava açmış. Bir belediye sahipsiz çöpün sahibi midir? Yargı karar verecek. Ne olaylar yaşanıyor bu ülkede... 2.3.2008- Milliyet

14 15Eminönü’nde Belediye ve TEMAY Şirketine

dava açan Atık Kağıt İşçisi Arkadaşlarımızın Avukatı

Atilla Karahan’la Yapılan Röportaj

Eminönü Belediyesi`ne Suç Duyurusu!1 TEMAY şirketinin, Eminönü belediyesinin 2005 yılında açtığı “çöp toplama ve nakil işi” ihalesinde “ihaleye fesat karıştırmak” suçu iddiasıyla süren bir yargılaması var. Bu yüzden şirketin ihalelere girmesi hukuken imkansız olduğu halde Eminönü, Zeytinburnu, Avcılar, Taşdelen ve Avanos Belediye-lerinden ihale aldı. (Katık – 3 Mart 2008 tarihliYeni Ortam’dan)

Ekmek kavgası... Melih Aşık

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Eminönü Belediyesi’ne Suç Duyurusu

Page 16: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

1. Gözaltına alınan arkadaşlarımızın hakları nelerdir? Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yirmi dört saati geçemez. Yakalama ise kişinin kolluk tarafından hakimiyete alındığı andan itibaren başlamaktadır. Yakalamanın gerçekleştiği yere en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre on iki saatten fazla olamaz. Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, avukatı veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı (yakın akrabası), hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmi dört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Gözaltına alınan kişinin (şüpheli veya sanığın) ifadesinin alınmasında ya da sorgusunda uyulması gereken kurallar vardır; a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür. b) Kendisine yüklenen suç anlatılır. c) Müdafi (avukat) seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, avukatın ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir avukat görevlendirilir. d) Yakalanan kişinin yakınlarından istediği birine yakalandığı derhâl bildirilir. e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu söylenir. (Gözaltına alınan kişi “susma hakkımı kullanıyorum” diyerek konuşmayabilir.) f) Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır. g) İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır. h) Son olarak da ifade veya sorgu bir tutanağa bağlanır. Bu tutanağın imzalanmasında dikkat edilmeli, yazılan tutanak dikkatle okunarak tutanağa eksik ya da yanlış yazılan hususlar olduğunda tutanak ya yanlışlık veya eksiklik düzeltilene kadar imzalanmamalı ya da şerh düşülerek imzalanmalıdır. 2. 18 yaşından küçük arkadaşlarımızın gözaltına alınması durumunda hakları nelerdir?18 yaşından küçükler, yukarıda belirtilen haklar dışında özel olarak düzenlenmiş bir takım ayrıcalıklara da sahiptirler. Bu kapsamdakiler zorunlu müdafilikten yararlanmaktadırlar, yani avukatları olmadan ifadeleri alınamaz, sorguya çekilemezler. Ayrıca bu 18 yaş altındakilerin gözaltına alınmasında savcıya ve ailelerine derhal haber verilmektedir. Gözaltına alınan çocuklar ilk olarak Çocuk Şubeye gönderilirler (bulundukları yerde Çocuk Şube yoksa büyüklerden ayrı bir yerde tutulmalıdırlar). 18 yaşından küçüklerin ifadesi çocuk savcısı tarafından alınır ve bu sırada mutlaka çocuğun yanında avukat bulunur, eğer çocuk isterse aileden biri de yanında bulunabilir (uygulamada aileler genellikle çocuğun yanına alınmamaktadır), ayrıca gerek görülürse Sosyal Hizmetler Kurumu’ndan da bir yetkili bulundurulabilir. 3. Belediyelerin Özel Güvenlik Birimlerinin Ve Zabıtaların Yetkileri İçerisinde El Koyma, Darp Yetkileri Var Mıdır? Belediye Zabıta Yönetmeliği’nin göreve ilişkin 10.maddesine göre “Belediye cezaları ile ilgili olarak kanunlar

uyarınca belediye meclisi ve encümeninin koymuş olduğu yasaklara aykırı hareket edenler hakkında gerekli işlemleri yapmak” ve “ Ev, apartman ve her türlü işyerlerinin çöplerinin sokağa atılmasına mani olmak, çöp kutu ve atıklarının eşelenmesini önlemek” Zabıtanın görevidir. Zabıtanın açıkça el koyma yetkisi kanun ya da herhangi bir yönetmelikle düzenlenmemiş olsa da yönetmelikle yasaklanmış faaliyeti yürütürken kullanılan araç gereçlere el konulması “önleme” kavramı içine dahil edilmektedir. Özel güvenlik birimleri ise bağlı bulundukları belediyelerde 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasasına uygun olarak davranmak zorundadır. Adı geçen yasaya göre ise Özel güvenlik görevlisi “Zor kullanma ve yakalama yetkilerinin kullanılmasını gerektiren olaylar en seri vasıtayla yetkili genel kolluğa bildirilir; yakalanan kişi ve zapt edilen eşya genel kolluğa teslim edilir”. Buradan da anlaşılacağı üzere özel güvenlik biriminin de aynı zabıta gibi yetkileri vardır. Yani araçlara el koyabilir. Ancak darp etmek zabıtanın veya özel güvenliğin keyfi uygulamasına girmekte olup hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır. 4. El Konulan Araçlar Ve Malzemeler İçin Hangi Belgeleri Vermeliler, Sokakta El Arabası Ve Motorlu Taşıtlara El Konulması Durumunda Ne Yapılmalıdır? Çöpten atık kağıtları toplama Kabahatler Kanunu kapsamında nitelendirilen bir suç olmakla birlikte araçlarınıza el konulduğunda görevlinin bir tutanak düzenlemesi gerekmektedir. Kabahatler Kanunu’nun 25.maddesince bu tutanakta; a) Hakkında idarî yaptırım kararı verilen kişinin kimlik ve adresi, b) İdarî yaptırım kararı verilmesini gerektiren kabahat fiili, c) Bu fiilin işlendiğini ispata yarayacak bütün deliller, d) Karar tarihi ve kararı veren kamu görevlilerinin kimliği,açık bir şekilde yazılır. Tutanakta, ayrıca kabahati oluşturan fiil, işlendiği yer ve zaman gösterilerek açıklanır. Ayrıca tutanağın bir suretinin size olay yerinde verilmesi gerekmektedir. Bu belgenin size verilmemiş olması ya da tutanağın hiç düzenlenmemesi gasp suçunu oluşturur. Böyle bir durumla karşılaşıldığında izlenecek hukuki yol ise; İlk etapta 15 yaşından küçüklere idari para cezası verilemiyor, sadece aracına el konuluyor. İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir. Yani tutanak elinize verildikten sonra 15 gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine bu karara itiraz ve iptal istemiyle başvurulmalı. Aksi takdirde karar kesinleşir ve sizin için öngörülen para cezasını ödemek zorunda kalırsınız. Ayrıca arabanız da devletin olmuş olur.

ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİÇağdaş Hukukçular Derneği İşçi Hakları Komisyonu’nun temel amaçları ücretli işçilere, bunun içinde özel olarak sendikasız işçilere hukuki destek sağlamak; çalışma koşullarından kaynaklanan sorunların tespiti ile çözümlenmesi yönünde çalışmalar yürütmek; işçilerin iş hukuku konusunda bilgilendirilmesi suretiyle kendisine tanınan hakları öğrenmelerine yardımcı olmak; sigortasız çalıştırma, çalışma saatlerinin yasal sınırın üzerinde olması, ücretsiz izin uygulamaları, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmaması gibi işverenlerin yasal düzenlemelere dahi uymayan tavırlarının, hak ihlallerini teşhir etmek ve bu hukuki yönde çalışma yürütmek olarak sıralayabiliriz. ÇHD İşçi Hakları Komisyonunu çalışmalarına yeni başlamış olup Sincan Organize Sanayi Bölgesinde yer alan işten atılmış Akdaş işçilerine ve Elektrik İşler Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü’nde çalışan temizlik işçilerine hukuki yardımda bulunmaktadır.Komisyon sendikalı işçilerin sendika avukatlarından gerekli hukuki desteği alabileceğini ve sendikasız çalışan işçi sayısının daha yüksek olduğunu düşünerek sendikasız çalışan işçilere hukuki destek sunmayı ön planda tutmaktadır. Bu nedenle atık kağıt işçileri ile ilgili çalışma yürütmeyi hedeflemekteyiz.

Çağdaş Hukukçular Derneği Ankara Şubesi - Mesleki Sorunlar ve İşçi Hakları Komisyonu

16 17KAĞIT İŞÇİLERİNİN SORULARINA CEVAPLAR:

Yasal Haklarımız

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Hukuk

Page 17: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

1. Gözaltına alınan arkadaşlarımızın hakları nelerdir? Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yirmi dört saati geçemez. Yakalama ise kişinin kolluk tarafından hakimiyete alındığı andan itibaren başlamaktadır. Yakalamanın gerçekleştiği yere en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre on iki saatten fazla olamaz. Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, avukatı veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı (yakın akrabası), hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmi dört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Gözaltına alınan kişinin (şüpheli veya sanığın) ifadesinin alınmasında ya da sorgusunda uyulması gereken kurallar vardır; a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür. b) Kendisine yüklenen suç anlatılır. c) Müdafi (avukat) seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, avukatın ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir avukat görevlendirilir. d) Yakalanan kişinin yakınlarından istediği birine yakalandığı derhâl bildirilir. e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu söylenir. (Gözaltına alınan kişi “susma hakkımı kullanıyorum” diyerek konuşmayabilir.) f) Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır. g) İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır. h) Son olarak da ifade veya sorgu bir tutanağa bağlanır. Bu tutanağın imzalanmasında dikkat edilmeli, yazılan tutanak dikkatle okunarak tutanağa eksik ya da yanlış yazılan hususlar olduğunda tutanak ya yanlışlık veya eksiklik düzeltilene kadar imzalanmamalı ya da şerh düşülerek imzalanmalıdır. 2. 18 yaşından küçük arkadaşlarımızın gözaltına alınması durumunda hakları nelerdir?18 yaşından küçükler, yukarıda belirtilen haklar dışında özel olarak düzenlenmiş bir takım ayrıcalıklara da sahiptirler. Bu kapsamdakiler zorunlu müdafilikten yararlanmaktadırlar, yani avukatları olmadan ifadeleri alınamaz, sorguya çekilemezler. Ayrıca bu 18 yaş altındakilerin gözaltına alınmasında savcıya ve ailelerine derhal haber verilmektedir. Gözaltına alınan çocuklar ilk olarak Çocuk Şubeye gönderilirler (bulundukları yerde Çocuk Şube yoksa büyüklerden ayrı bir yerde tutulmalıdırlar). 18 yaşından küçüklerin ifadesi çocuk savcısı tarafından alınır ve bu sırada mutlaka çocuğun yanında avukat bulunur, eğer çocuk isterse aileden biri de yanında bulunabilir (uygulamada aileler genellikle çocuğun yanına alınmamaktadır), ayrıca gerek görülürse Sosyal Hizmetler Kurumu’ndan da bir yetkili bulundurulabilir. 3. Belediyelerin Özel Güvenlik Birimlerinin Ve Zabıtaların Yetkileri İçerisinde El Koyma, Darp Yetkileri Var Mıdır? Belediye Zabıta Yönetmeliği’nin göreve ilişkin 10.maddesine göre “Belediye cezaları ile ilgili olarak kanunlar

uyarınca belediye meclisi ve encümeninin koymuş olduğu yasaklara aykırı hareket edenler hakkında gerekli işlemleri yapmak” ve “ Ev, apartman ve her türlü işyerlerinin çöplerinin sokağa atılmasına mani olmak, çöp kutu ve atıklarının eşelenmesini önlemek” Zabıtanın görevidir. Zabıtanın açıkça el koyma yetkisi kanun ya da herhangi bir yönetmelikle düzenlenmemiş olsa da yönetmelikle yasaklanmış faaliyeti yürütürken kullanılan araç gereçlere el konulması “önleme” kavramı içine dahil edilmektedir. Özel güvenlik birimleri ise bağlı bulundukları belediyelerde 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasasına uygun olarak davranmak zorundadır. Adı geçen yasaya göre ise Özel güvenlik görevlisi “Zor kullanma ve yakalama yetkilerinin kullanılmasını gerektiren olaylar en seri vasıtayla yetkili genel kolluğa bildirilir; yakalanan kişi ve zapt edilen eşya genel kolluğa teslim edilir”. Buradan da anlaşılacağı üzere özel güvenlik biriminin de aynı zabıta gibi yetkileri vardır. Yani araçlara el koyabilir. Ancak darp etmek zabıtanın veya özel güvenliğin keyfi uygulamasına girmekte olup hiçbir yasal dayanağı bulunmamaktadır. 4. El Konulan Araçlar Ve Malzemeler İçin Hangi Belgeleri Vermeliler, Sokakta El Arabası Ve Motorlu Taşıtlara El Konulması Durumunda Ne Yapılmalıdır? Çöpten atık kağıtları toplama Kabahatler Kanunu kapsamında nitelendirilen bir suç olmakla birlikte araçlarınıza el konulduğunda görevlinin bir tutanak düzenlemesi gerekmektedir. Kabahatler Kanunu’nun 25.maddesince bu tutanakta; a) Hakkında idarî yaptırım kararı verilen kişinin kimlik ve adresi, b) İdarî yaptırım kararı verilmesini gerektiren kabahat fiili, c) Bu fiilin işlendiğini ispata yarayacak bütün deliller, d) Karar tarihi ve kararı veren kamu görevlilerinin kimliği,açık bir şekilde yazılır. Tutanakta, ayrıca kabahati oluşturan fiil, işlendiği yer ve zaman gösterilerek açıklanır. Ayrıca tutanağın bir suretinin size olay yerinde verilmesi gerekmektedir. Bu belgenin size verilmemiş olması ya da tutanağın hiç düzenlenmemesi gasp suçunu oluşturur. Böyle bir durumla karşılaşıldığında izlenecek hukuki yol ise; İlk etapta 15 yaşından küçüklere idari para cezası verilemiyor, sadece aracına el konuluyor. İdarî para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir. Yani tutanak elinize verildikten sonra 15 gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine bu karara itiraz ve iptal istemiyle başvurulmalı. Aksi takdirde karar kesinleşir ve sizin için öngörülen para cezasını ödemek zorunda kalırsınız. Ayrıca arabanız da devletin olmuş olur.

ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİÇağdaş Hukukçular Derneği İşçi Hakları Komisyonu’nun temel amaçları ücretli işçilere, bunun içinde özel olarak sendikasız işçilere hukuki destek sağlamak; çalışma koşullarından kaynaklanan sorunların tespiti ile çözümlenmesi yönünde çalışmalar yürütmek; işçilerin iş hukuku konusunda bilgilendirilmesi suretiyle kendisine tanınan hakları öğrenmelerine yardımcı olmak; sigortasız çalıştırma, çalışma saatlerinin yasal sınırın üzerinde olması, ücretsiz izin uygulamaları, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmaması gibi işverenlerin yasal düzenlemelere dahi uymayan tavırlarının, hak ihlallerini teşhir etmek ve bu hukuki yönde çalışma yürütmek olarak sıralayabiliriz. ÇHD İşçi Hakları Komisyonunu çalışmalarına yeni başlamış olup Sincan Organize Sanayi Bölgesinde yer alan işten atılmış Akdaş işçilerine ve Elektrik İşler Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü’nde çalışan temizlik işçilerine hukuki yardımda bulunmaktadır.Komisyon sendikalı işçilerin sendika avukatlarından gerekli hukuki desteği alabileceğini ve sendikasız çalışan işçi sayısının daha yüksek olduğunu düşünerek sendikasız çalışan işçilere hukuki destek sunmayı ön planda tutmaktadır. Bu nedenle atık kağıt işçileri ile ilgili çalışma yürütmeyi hedeflemekteyiz.

Çağdaş Hukukçular Derneği Ankara Şubesi - Mesleki Sorunlar ve İşçi Hakları Komisyonu

16 17KAĞIT İŞÇİLERİNİN SORULARINA CEVAPLAR:

Yasal Haklarımız

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Hukuk

Page 18: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Çoğu zaman kervan yolda dizilir. Ancak belirli dönemlerde yürüdüğümüz yolun muhasebesini yapmak da, bir gerekliliktir. Bugün gelinen noktada neler yaptık, neleri yapamadık hangi olanaklara sahibiz, açmazlarımız nelerdir, sorularına cevap aramak gerekiyor. Çöp alanında bir yeniden yapılanma süreci yaşanıyor. Şirketler, belediyeler, lisans alamayan kuruluşlar hepsi bu yeniden yapılanma süreci içerisinde kendini en iyi pozisyonda konumlandırmaya çalışıyor. Yani herkes pastadan en büyük payı almaya çalışıyor. Bu paylaşım savaşında bizim payımıza düşen, zorlamalar, fiyatların düşmesi, arabalarımıza el konulması, şiddet ve dışlanma. Bugün önümüzdeki en önemli görev bu saldırılara karşı durmak ve aramızdaki dayanışmayı güçlendirmek, Atık Kağıt İşçisi arkadaşlarımızı bilinçlendirmektir. Bu konuda olağanüstü bir çaba gösterdik. Ankara’da neredeyse gitmediğimiz atık kağıt işçisi kalmadı, tamamen kendi öz kaynak ve imkanlarımızla dergimizin 5 inci sayısını çıkarmayı başardık, eylemlere katıldık, kendi özgün taleplerimizle eylemler yaptık, elimizden geldiğince arkadaşlarımızla dayanışma içinde olmaya çalıştık. Bundan sonra da bunları yapmak zorundayız. Hatamızsa günlük sorunlarla uğraşırken bütünü gözden kaçırdık. Geri-dönüşüm sektöründe çalışan tüm işçi arkadaşlarımızı aynı çatı altında toplama gibi bir hedefimiz vardı, bu hedef gözden kaçtı. Peki bir düşünelim, hurdacılar sitesinde tanımadığımız kimse var mı. Her gün kağıt götürdüğümüz pres fabrikalarında, her gün plastik pet götürdüğümüz kırma granül işletmelerinde? Bu kadar geniş bir ilişki ağımız varken niye bu alanlarda çalışan arkadaşlarımızla ilişkimiz selam sabahtan öteye gitmiyor. Kentsel dönüşüm, gecekondu yıkımları en çok kimi vuruyor, evlerimizde yıkılırsa ne yapacağız? Öyleyse niye bugünden gecekondu yıkımlarına dair bir plan program geliştirmiyoruz? Her gün bir arkadaşımız hastalanıyor ya da iş kazası geçiriyor doğru düzgün sağlık hizmeti alabiliyor muyuz? O zaman niye sağlık hakkımız için mücadele etmiyoruz? Çocuklarımızın birçoğu eğitime devam edemiyor. O zaman niye eğitim hakkımız ve parasız eğitim için mücadele etmiyoruz? Köylerinden zorunlu göçle gelmiş çok sayıda arkadaşımız var. Birçoğunun mahkemeleri devam ediyor niye mahkeme süreçleri ile ilgilenmiyoruz. Çöp meselesinin her boyutuyla toplumsal bir sorun olduğunu her seferinde dile getiriyoruz. Sorunun muhatabı olan kurumlarla ilişkimiz hangi düzeyde?Katık bu alanda dünyada galiba çıkan tek yayın. İlk sayısından itibaren önemli bir boşluğu doldurdu, bunu tirajımızdan ve ilgiden anlamak mümkün. Türkiye’nin her yerinden, yurtdışından dergimize talep var. Arkadaşlarımızın yazı yazma ve dergiyi sahiplenme konusundaki duyarlılığı sevindirici. Peki böylesine yoğun ilgi olan bir gazeteyi, talep olduğu halde niye her yere ulaştıramıyoruz, niye hala 10000 değil de 2000 trajımız? Kağıtçı arkadaşlarımızın Ankara’da önemli bir kısmına dergi ulaşıyor. Peki dergimizin kağıtçı arkadaşlarımızın ihtiyacını ne oranda karşıladığını biliyor muyuz? Adana’yı saymazsak kısmen İstanbul ve Diyarbakır dışında Türkiye’nin başka şehirlerinde kaç kağıtçı dergimizden haberdar ve en önemlisi niye aylık düzende çıkaramıyoruz dergimizi? Bu sorular çoğaltılabilir, ne kadar çok sorun ve soru olursa olsun çözüm için vereceğimiz tek cevap

var: örgütlenmeliyiz. Şimdi biz zaten ne yapıyoruz diye bir soru gelebilir. Cevap çok açık maalesef örgütlenmiyoruz. Çabamız çok anlamlı, bugüne kadar yaptıklarımız da, yapmaya çalıştıklarımız da. Ancak örgütlenebilmek için önce kendimizi örgütlememiz gerekiyor. Her arkadaşımızın çabası artık bireysel çaba olmaktan çıkıp örgütlü bir çaba olmak zorundadır. Kimse sorumluluk almaktan korkmamalıdır. Ortak bir dil geliştirebilmek, örgütlü bir çalışma yürütmek için ihtiyacımız olan öncelikle bir tercih ve tercihimizin arkasında kararlı bir duruş sergilemektir. Bir an önce bu konuda somut adımlar atmamız gerekiyor. 1- Bir tercih yapmak gerekiyor. Bizim tercihimiz çok açık, geri-dönüşüm işçilerinin tümünü kapsayan kendisini sivil toplumculuğa dayamayan, sorunlarımızın çözümünü kendinden başka yerde aramayan bir öz örgütlenme. Sivil toplumculuk keçiboynuzuna biraz tad almak için kemir Allah kemir. Eğer AB vb… kuruluşlar bizim için bir şey yapacaklarsa buyursunlar yapsınlar ellerini kollarını bağlayan yok. Ancak bize yönelik saldırıların ve baskıların yasal zemini önce 2004 yılında yürürlüğe giren, ardından 2007 haziranında tekrar değiştirilen yönetmeliktir. Bu yönetmelik Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde yürürlüğe girmiştir. 2004 yılından sonra yaşadıklarımızı hepimiz bir kez daha gözden geçirelim. Bunun adı ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir. Şimdi bir karar vereceğiz, sendika mı olacağız, dernek mi ya da başka bir şey mi olacağız? Bunun için bir tartışma süreci başlatmamız gerekiyor ve hala zamanımız var. Acele bir karar vermek yerine karar sürecine en geniş kitleyi katmalıyız, sadece atık kağıt işçisi arkadaşlarımızı değil geri-dönüşüm sektöründe çalışan tüm arkadaşlarımızı karar sürecine ve çalışmaya katmayı hedeflememiz gerekiyor. 2- Önümüze somut bir çalışma programı koymalı ve takvimlendirmeliyiz. a-Boğaziçi, Mimar Sinan ve Siyasal Bilgiler Fakültesinden sonra ODTÜ’de yakın zamanda bir etkinliğimiz ve söyleşimiz olacak. Bu çalışmayı diğer üniversitelerde de devam ettirmeliyiz. b-ODTÜ etkinliğinden hemen sonra Ankara’da bir şenlik düzenlemek üzere hazırlıklara başlayabiliriz. Düzenleyeceğimiz şenlikte diğer illerdeki arkadaşlarımızın temsili de olsa katılmalarına çalışmalıyız c-Herkesin ulaşabileceği merkezi bir yerde KATIK dergi bürosunu tutmayı hedeflemeliyiz. Dergimizi artık aylık çıkarmalıyız. d-Adana ve İstanbul’da örgütlenmenin koşulları mevcut. Bu illerdeki arkadaşlarımızın talep ve önerilerini doğrultusunda örgütlenmeyi hızlandırmalıyız. e-Yaşanan saldırı ve müdahalelere karşı demokratik, yasal ve meşru haklarımızı kullanmalıyız. f-Geri-dönüşüm sektöründe çalışan atık kağıt işçisi arkadaşlarımızı aramıza katmak için dergi için bu arkadaşlarımızdan yazı almak için çalışmalıyız.Yukarıda sayılanların hiçbirinin boyumuzu aşan işler olmadığını düşünüyoruz. Bugüne kadar yapılamayan ve eksik kalan işlerin en önemli sorumlularından biri de bu önerileri getirendir. Bu anlamda bir özeleştiri gibi de okunabilir.

18 19

Ne Yapmalı?ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEME DAİR BİR ÖNERİ

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Ne Yapmalı?

Page 19: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Çoğu zaman kervan yolda dizilir. Ancak belirli dönemlerde yürüdüğümüz yolun muhasebesini yapmak da, bir gerekliliktir. Bugün gelinen noktada neler yaptık, neleri yapamadık hangi olanaklara sahibiz, açmazlarımız nelerdir, sorularına cevap aramak gerekiyor. Çöp alanında bir yeniden yapılanma süreci yaşanıyor. Şirketler, belediyeler, lisans alamayan kuruluşlar hepsi bu yeniden yapılanma süreci içerisinde kendini en iyi pozisyonda konumlandırmaya çalışıyor. Yani herkes pastadan en büyük payı almaya çalışıyor. Bu paylaşım savaşında bizim payımıza düşen, zorlamalar, fiyatların düşmesi, arabalarımıza el konulması, şiddet ve dışlanma. Bugün önümüzdeki en önemli görev bu saldırılara karşı durmak ve aramızdaki dayanışmayı güçlendirmek, Atık Kağıt İşçisi arkadaşlarımızı bilinçlendirmektir. Bu konuda olağanüstü bir çaba gösterdik. Ankara’da neredeyse gitmediğimiz atık kağıt işçisi kalmadı, tamamen kendi öz kaynak ve imkanlarımızla dergimizin 5 inci sayısını çıkarmayı başardık, eylemlere katıldık, kendi özgün taleplerimizle eylemler yaptık, elimizden geldiğince arkadaşlarımızla dayanışma içinde olmaya çalıştık. Bundan sonra da bunları yapmak zorundayız. Hatamızsa günlük sorunlarla uğraşırken bütünü gözden kaçırdık. Geri-dönüşüm sektöründe çalışan tüm işçi arkadaşlarımızı aynı çatı altında toplama gibi bir hedefimiz vardı, bu hedef gözden kaçtı. Peki bir düşünelim, hurdacılar sitesinde tanımadığımız kimse var mı. Her gün kağıt götürdüğümüz pres fabrikalarında, her gün plastik pet götürdüğümüz kırma granül işletmelerinde? Bu kadar geniş bir ilişki ağımız varken niye bu alanlarda çalışan arkadaşlarımızla ilişkimiz selam sabahtan öteye gitmiyor. Kentsel dönüşüm, gecekondu yıkımları en çok kimi vuruyor, evlerimizde yıkılırsa ne yapacağız? Öyleyse niye bugünden gecekondu yıkımlarına dair bir plan program geliştirmiyoruz? Her gün bir arkadaşımız hastalanıyor ya da iş kazası geçiriyor doğru düzgün sağlık hizmeti alabiliyor muyuz? O zaman niye sağlık hakkımız için mücadele etmiyoruz? Çocuklarımızın birçoğu eğitime devam edemiyor. O zaman niye eğitim hakkımız ve parasız eğitim için mücadele etmiyoruz? Köylerinden zorunlu göçle gelmiş çok sayıda arkadaşımız var. Birçoğunun mahkemeleri devam ediyor niye mahkeme süreçleri ile ilgilenmiyoruz. Çöp meselesinin her boyutuyla toplumsal bir sorun olduğunu her seferinde dile getiriyoruz. Sorunun muhatabı olan kurumlarla ilişkimiz hangi düzeyde?Katık bu alanda dünyada galiba çıkan tek yayın. İlk sayısından itibaren önemli bir boşluğu doldurdu, bunu tirajımızdan ve ilgiden anlamak mümkün. Türkiye’nin her yerinden, yurtdışından dergimize talep var. Arkadaşlarımızın yazı yazma ve dergiyi sahiplenme konusundaki duyarlılığı sevindirici. Peki böylesine yoğun ilgi olan bir gazeteyi, talep olduğu halde niye her yere ulaştıramıyoruz, niye hala 10000 değil de 2000 trajımız? Kağıtçı arkadaşlarımızın Ankara’da önemli bir kısmına dergi ulaşıyor. Peki dergimizin kağıtçı arkadaşlarımızın ihtiyacını ne oranda karşıladığını biliyor muyuz? Adana’yı saymazsak kısmen İstanbul ve Diyarbakır dışında Türkiye’nin başka şehirlerinde kaç kağıtçı dergimizden haberdar ve en önemlisi niye aylık düzende çıkaramıyoruz dergimizi? Bu sorular çoğaltılabilir, ne kadar çok sorun ve soru olursa olsun çözüm için vereceğimiz tek cevap

var: örgütlenmeliyiz. Şimdi biz zaten ne yapıyoruz diye bir soru gelebilir. Cevap çok açık maalesef örgütlenmiyoruz. Çabamız çok anlamlı, bugüne kadar yaptıklarımız da, yapmaya çalıştıklarımız da. Ancak örgütlenebilmek için önce kendimizi örgütlememiz gerekiyor. Her arkadaşımızın çabası artık bireysel çaba olmaktan çıkıp örgütlü bir çaba olmak zorundadır. Kimse sorumluluk almaktan korkmamalıdır. Ortak bir dil geliştirebilmek, örgütlü bir çalışma yürütmek için ihtiyacımız olan öncelikle bir tercih ve tercihimizin arkasında kararlı bir duruş sergilemektir. Bir an önce bu konuda somut adımlar atmamız gerekiyor. 1- Bir tercih yapmak gerekiyor. Bizim tercihimiz çok açık, geri-dönüşüm işçilerinin tümünü kapsayan kendisini sivil toplumculuğa dayamayan, sorunlarımızın çözümünü kendinden başka yerde aramayan bir öz örgütlenme. Sivil toplumculuk keçiboynuzuna biraz tad almak için kemir Allah kemir. Eğer AB vb… kuruluşlar bizim için bir şey yapacaklarsa buyursunlar yapsınlar ellerini kollarını bağlayan yok. Ancak bize yönelik saldırıların ve baskıların yasal zemini önce 2004 yılında yürürlüğe giren, ardından 2007 haziranında tekrar değiştirilen yönetmeliktir. Bu yönetmelik Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde yürürlüğe girmiştir. 2004 yılından sonra yaşadıklarımızı hepimiz bir kez daha gözden geçirelim. Bunun adı ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir. Şimdi bir karar vereceğiz, sendika mı olacağız, dernek mi ya da başka bir şey mi olacağız? Bunun için bir tartışma süreci başlatmamız gerekiyor ve hala zamanımız var. Acele bir karar vermek yerine karar sürecine en geniş kitleyi katmalıyız, sadece atık kağıt işçisi arkadaşlarımızı değil geri-dönüşüm sektöründe çalışan tüm arkadaşlarımızı karar sürecine ve çalışmaya katmayı hedeflememiz gerekiyor. 2- Önümüze somut bir çalışma programı koymalı ve takvimlendirmeliyiz. a-Boğaziçi, Mimar Sinan ve Siyasal Bilgiler Fakültesinden sonra ODTÜ’de yakın zamanda bir etkinliğimiz ve söyleşimiz olacak. Bu çalışmayı diğer üniversitelerde de devam ettirmeliyiz. b-ODTÜ etkinliğinden hemen sonra Ankara’da bir şenlik düzenlemek üzere hazırlıklara başlayabiliriz. Düzenleyeceğimiz şenlikte diğer illerdeki arkadaşlarımızın temsili de olsa katılmalarına çalışmalıyız c-Herkesin ulaşabileceği merkezi bir yerde KATIK dergi bürosunu tutmayı hedeflemeliyiz. Dergimizi artık aylık çıkarmalıyız. d-Adana ve İstanbul’da örgütlenmenin koşulları mevcut. Bu illerdeki arkadaşlarımızın talep ve önerilerini doğrultusunda örgütlenmeyi hızlandırmalıyız. e-Yaşanan saldırı ve müdahalelere karşı demokratik, yasal ve meşru haklarımızı kullanmalıyız. f-Geri-dönüşüm sektöründe çalışan atık kağıt işçisi arkadaşlarımızı aramıza katmak için dergi için bu arkadaşlarımızdan yazı almak için çalışmalıyız.Yukarıda sayılanların hiçbirinin boyumuzu aşan işler olmadığını düşünüyoruz. Bugüne kadar yapılamayan ve eksik kalan işlerin en önemli sorumlularından biri de bu önerileri getirendir. Bu anlamda bir özeleştiri gibi de okunabilir.

18 19

Ne Yapmalı?ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEME DAİR BİR ÖNERİ

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Ne Yapmalı?

Page 20: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

20

2004 Temmuz’unda, AB’ye uyum paketinden kağıtçıları oldukça ilgilendiren bir yönetmelik çıktı: Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği. Bu yönetmelik, AB’deki düzenlemelenin Türkçe’ye tercümesiydi. Bu yönetmeliğin ömrü sadece iki yıl sürdü! Ardından, Çevko’nun ve bazı şirketlerin bizzat katılımıyla bu ilk yönetmelik tamamen yürürlükten kalkarak yerine, Haziran 2007’de Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği yürürlüğe girdi. İki yönetmelik de ortak bir mantığa sahip:1. Geri dönüşüm işini belediyelerin şirketlerle birlikte yapacağı bir hizmete dönüştürüyorlar,2. Geri dönüştürülebilir atık maddelerin hangileri olduğunu söylüyorlar,

3. Gelecek 15 yıl toplanacak atık miktarı için bir plan çıkarıyor, hedefler takvimi koyuyorlar.Sonuçta, ambalaj atıkları kontrol edilmeye çalışılıyor. Burda “kontrol” kelimesinden anlamamız gereken şu: devlet veya belediye atıkları toplamayacak, ama şirketlerin ambalajları toplaması için ortamı onlara çekici gelecek şekle sokacak. Çevko, lisanslı toplama şirketi (mesela SİMAT) ve belediye arasında yapılacak anlaşmada belediyenin rolü, şirkete rakip olan kağıtçıları alandan uzaklaştırmak (mesela şiddet kullanarak??) oluyor. Kamusal hizmete bakın! Sonuçta, geri dönüşümü yıllardır yerine getiren kağıtçıların elinden alıp bazı şirketlere devretmeye çalışıyorlar.

Yönetmelik(ler) ve fiyaskoları

1. Toplayıcı şirketler için önlisans kalktı, yerine geçici çalışma izni alınıyor. Ardından şirketler Toplama Ayırma Tesisi (TAT) lisansı alıyor. Bir başka lisans da Geri Dönüşüm Tesisi lisansı.2. Toplama planını gerçekleştiremeyen üretici şirketler için depozito uygulama zorunluluğu kalktı. Depozito garantili bir geri dönüşüm şekli. Böylece şirket garantili geri dönüşüme zorlanmıyor, tekrar ederse para cezası alınıyor.3. Ambalajların üretici şirketler tarafından

işaretlenmesi gönüllülüğe bırakıldı.4. Her yıl toplanacak miktara ilişkin hedefler takvimi, 2020 yılına kadar genişletildi. Şirketler toplanan miktarı ne kadar şişirecekler, hedefler daha ne kadar esneyecek bilinmez. Bu da bir fiyasko!5. İlk yönetmelikteki iç - dış ambalaj kavramları kalktı. Artık karton koliler ve naylon torbalar, ambalaj atığı olarak değerlendirilmiyor. Demek ki şirketler, bunları topluyor olsa da raporlayamıyorlar. (Zaten raporları doğru tutmaları için hiç bir neden yok!)

YÖNETMELİKLER ARASINDAKİ BAZI FARKLAR

İlk yönetmelik, belediyeler arasında yetki karmaşası yarattı, hedeflerine ulaşamayacağı kısa bir süre içinde ortaya çıktı, ve fiili olarak işlevsiz kaldı. Belediyeler arası çıkar ihtilafının, belediyelere veya anlaştıkları şirketlere değil, kağıtçılara zarar verdiği, ve vermeye de devam ettiğini biliyoruz. Ankara’daki kağıtçılar hala akıl almaz şekilde şiddete maruz kalıyorlar.Yönetmelikler hazırlanırken kimseye sorulmadı. Yani, işten zaten yarar sağlamaya çalışan şirketler

haricinde, bunca yıl işin yükünü sırtlanmış, karda kışta zorunluluktan toplayıcılık yapmış, memleket ekonomisine de katkıda bulunmuş olanlara hiç bir şey sorulmuyor. Evlerde ayrı toplama yapması beklenenlere de sorulmuyor. Birini özendirerek, diğerini döverek sistemi yerleştirmeye çalışacaklar. Ama oluyor mu? Olmuyor... Bir kere, toplama işini kağıtçılar yapıyor. Ayrıca toplayıcı şirketlerin çıkarları korunsun diye yapılan düzenleme için yürütmeyi durdurma kararı alındı.

FİYASKO: YÖNETMELİKLERİ KİM İÇİN ÇIKARDILAR?

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi İstanbul’dan

Page 21: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

20 21

FİYASKO: TOPLAYAMIYORLAR

Yönetmelikte Coca Cola veya Ülker gibi şirketlerin, ürünlerinin ambalajlarını geri toplaması isteniyor. Her yıl artan miktarda kola kutusu ya da pet şişe geri toplanacak, ve şu kadar toplandı diye Çevre ve Orman Bakanlığına rapor verilecek. Kim toplayacak? Belediyenin anlaştığı toplayıcılık lisansına sahip bir şirket. Nasıl? Evlerde ayrı ayrı poşetlere konacak çöpler. Şirket de gidip alacak, sonra da Çevko’ya rapor verecek, o da Bakanlığa... Çevko’nun şu kadar topladık diye raporlar yazdığı, toplantılar yaptığı, kağıtçılara karşı şiddetin gittikçe yoğunlaştığı, her tarafa geri dönüşüm kutuları yerleştirildiği bir dönemde (sadece Ankara değil, her yerde böyle bu), toplayıcıların ne işlerinde ne de sayılarında gözle görülür bir azalma var. Dikkatli

bir göz, aksine bir artış olduğunu farkediyor. Evet, atıkları şirketler değil, kağıtçılar topluyor. Evlerde ayrıştırma ile toplanan miktar, hiç bir yerel şirketin para kazanmasına yetmiyor. Ya para kazanmaktan vazgeçecekler, ya da kağıtçılardan satın alacaklar. Tabi fiyatları olabildiğince düşürerek. İşte belediye burada devreye giriyor. Kağıtçıların toplamasına engel olmak için değil kendi şirketinin toplamasını sağlamak için, hiç bir şekilde yasal olmayan şiddete başvuruyor.Kontrol yönetmeliği, ambalajları değil, sokakları, kağıtçıları kontrol altında tutmaya çalışıyor anlayacağınız. Yönetmelik değişti, ama bu durum değişmedi.

AMBALAJ NEDİR?

Yeni yönetmelik, ambalaj kapsamını daraltıyor. Böylece, yönetmelik bütün geri dönüşüm sürecini değil, onun sadece belirli bir kısmını ilgilendiriyor. Bu kısma ambalaj deniyor. Yani şirketlerin toplaması gereken şey kağıt, karton, plastik ve metal değil, ambalaj atığı! AMBALAJ OLANLARCD kutusuna sarılmış streç film; tek kullanımlık tabak ve bardaklar; satış yerlerinde doldurularak kullanılan yapışkan, sandviç torbaları, alüminyum folyo ve benzeri malzemeler; hazır yiyecek ambalajları; su, maden suyu, meyve suyu, şampuan, deterjan ve benzeri ambalajların kapakları; köpük, karton ve benzeri destekleyici malzemeler; yumurta viyolleri vb ambalaj sayılıyor.AMBALAJ OLMAYANLARBitki saksıları; tamir, bakım aletleri gibi saklama

kutuları; çay poşetleri; peynirin etrafındaki balmumu tabakası; CD’nin içinde kendisiyle birlikte saklandığı kap; tek kullanımlık çatal, bıçak, kaşık; kapağın bir kısmını oluşturan rimel fırçası; ambalaja takılan yapışkan etiketler; ambalajlamada kullanılan plastik, metal ve benzeri şeritler; deterjanların içinde bulunan ve doz ölçmede kullanılan kaplar; alışveriş poşetleri, kargo ve kurye sektöründe kullanılan zarflar, plastik poşetler ve koliler ambalaj sayılmıyor. Ambalaj ya da ambalaj malzemesi üretimi ya da herhangi bir üretim sırasında ortaya çıkan kıymıklar da ambalaj sayılmıyor.Bunun pratikte anlamı şudur: Şirketler koli ve naylon poşetleri ambalaj yönetmeliği uyarınca değil, para kazanmak için topluyorlar. Daha doğrusu hiç hakları olmadığı halde kağıtçıların elinden gaspediyorlar.

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi İstanbul’dan

Page 22: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Ocak ayında Danıştay’ın aldığı yürütmeyi durdurma kararıyla Çevko’nun, bakanlığın ve şirketlerin paçaları tutuştu. Şirketler ve Çevko, yine kimseye sormadan süpermarketler gibi alışveriş merkezlerinin atıklarını ayrıntılı şekilde ayırmaları ama BEDELSİZ OLARAK belediyenin şirketine vermeleri gerektiğini yönetmeliğe koymuşlardı. Bu madde, şirketlerin ve belediyelerin, mesela SİMAT ve Çankaya Belediyesinin elini güçlendirmek

üzere konmuştu! Ama atıklarını toplayıp satan işletmelerle toplayıcı şirketler arasında gerilim çıkmasına sebep oldu. Eskişehir’den atıklarını bedelsiz vermeye zorlanan işletmelerin “bakanlara yaptığı girişimlerle” (!) Danıştay, bedelsiz verme konusunda “yürütmeyi durdurma” kararı aldı. Çevre bakanlığı da hemen, yönetmeliğin tümünün iptal olmadığına dair, hukuki süreç devam etmektedir, diye açıklama yaptı.

Merhaba diye başlayan dünya hep elvedayla sona erer. Madem ki hepimiz merhabayla başladık niye bu kötülük, niye bu hor görmeler, niye bu aç gözlülük. Sonuçta varsa elveda niye yoktur kardeşlik, niye yoktur eşitlik, niye yoktur barış. Dostlar, kardeşler! Hep “merhaba” diyelim. Yedi yaşında açlığa sefalete mahkum edilen, hor görülen kardeşim merhaba sana; o büyük yüreğine merhaba. Sana da merhaba, yetmişinde sürgüne yollanmış dedem. Eşitliğin, demokrasinin, mavinin en derinliğine merhaba.Şimdi sorarım, hor gören mi utanmalı hor görülen mi? Yedi yaşında aç bırakılan çocuk mu utanmalı yoksa onu aç bırakan rejim mi utanmalı? Dostlar, artık bir karar verelim ve korkmayalım. Bu korku niye, bu kaçış niye.Sonuç değil midir elveda? Gelin dostlar elveda demeden, yarınlara bir eşitlik bir özgürlük bırakalım. Dağıtalım kara bulutları, dağıtalım hüzünleri. Yaratalım mavi gökyüzlerini, mavi derinlikleri. Yaşasın yarınların çocukları, yaşasın yarının eşitliği! Ve bunları yaratmamız için gereken güç yüreğimizdedir. Bir volkan gibi patlatalım artık, kıralım zincirleri, prangaları! Hep karanlıkta yaşamak zavallıların işidir. Öyleyse sorarım dostlar, biz zavallı mıyız yoksa bir volkan mıyız? Tabi ki zavallı değiliz, zavallı olanlar insanları sömürenlerdir. Atık Kağıt İşçisi Mehmet

Merhaba ve Elveda

FİYASKO: YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI !

İstanbul’dan Katık Okuru Cevdet

minifot o-

roman

22Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi

Page 23: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

23

Bana “ha gayret ayağa kalk… bu güzel düşünceleri üreten yüreğin sahibi Şanlı sen değil misin diyen arkadaşım…” Gözlerin gözlerinden öperim…Bir Akdeniz akşam maviliğinde varsın yol biraz uzun olsun ne çıkar. Bizim elimiz karada mendil, el edelim nazlı yare…“ Güneşin taşlarda mavileştiği bin Enver Gökçe türküsü olsun” Bilir misin ki “uçarken kırık kanadını sağaltan alıcı bir kuş misali, dönenip duruyorum işte gökyüzünde”. Yine çöplerin başında, yine bir yağmur tutturmuş da “Üsküdar’a gider iken” dilimde, çırılçıplak bir gecede…Dün ile bugün arasında gidip gidip geliyorum. Yine bir kitap buldum ekmeğimiz çöpten. İçinde tarihiyle bir not düşülmüş “Geceleri yalnız olduğum zamanlar gökyüzünde dolunayla bir hayal kurardım. Ben yalnızlığı oynardım o da keman çalardı. Sonra sıkıldı ve gitti. Ama ben yalnız kaldım ve yine onu beklemeye başladım. Gelmedi… Ta ki yalnızlığımı bir an olsun unutturacak biri karşıma çıkana kadar. Şimdi. Sadece yıldızları görenler bilirler gökyüzünün sır dolu olduğunu ama görmeden de bilenler vardır elbet güzellikleri, uzak kalsan da gizemini bildiğin ve mesajını alan birileri vardır di mi? Mutlu olursun hiç beklemediğin bir zamanda aldığın mesajdan ve anlarsın ki gizem sadece gökyüzünde değildir” :) (26.10.2005 21.34.03) Geceleri yalnız olduğunda dolunayla hayal kurarmış… (Nasılsa) yalnızlığı arardım diyor. Bir gün sıkılıp gitmiş dolunay. O da yalnız kalmış, o hep beklemiş…Tıpkı benim geceler boyu beklediğim gibi. Bir sahil kentinde gökyüzünde geceye yıldızlar saçarak inen, o peri masallarındaki kızı… O da hiç gelmedi ki. Ben öyle kala kalmıştım çocukluk sabahlarımla baş başa…Ayıp olur mu yine beklesem senin Yeditepeli şehre kulak kesilip beklediğin gibi… Ha ne dersin?!...

Hazır aklıma gelmişken bu ara bizimle ilgili (yani atık kağıt işçileri) bir sürü belgesel, senaryo, fi lm çekimleri, haber aldı başını gidiyor. Hayırlar ola, sanırım yeni fark ettiler bizleri. (yanı başlarında çöpleri karıştıranları).Yahu baskı başını almış yürüyor. Her gün Kızılay’da Çankaya’da zabıta ve polis eşliğinde kağıtçı arkadaşlar dayak yiyor, olmadı karakola götürülüyorken...

Şanlıbey Alabay

Not:

22

Sana derim ey Çocuk…Sana!..

Page 24: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Dünyanın her yerinde yoksul, yoksuldur. Bu kavram içinde bulunan herkes aynı şeyleri yaşıyor. Yoksulluğun dini, milliyeti, vatanı olamaz. Yoksul her yerde yoksuldur. Her ülkede, hemen hemen her gün yoksulluğa çözüm adı altında programlar düzenleniyor ama nafi le. Dünya nüfusunun yarısı, üç milyardan fazla insan, günde iki dolardan daha az; bir buçuk milyar insan da bir dolardan daha az bir gelirle yaşıyor. Buna karşılık dünya nüfusun yüzde 10’u, dünya toplam gelirinin yüzde yetmişini alıyor. Geçinme sıkıntısını çekme durumuna konulan yoksulluk ismi nedir? Yoksulluk, toplam kazançların, insan varlığının devamı için gerekli olan yiyecek, içecek, barınma, giyim vb. gibi asgari düzeydeki fi ziki ihtiyaçların karşılamaya yetmemesidir. Dünyanın her tarafında yaşanılan yoksulluğun bir benzeri Kıbrıs Magosa’da, Larnaka yolu 2.5 mildeki bölgede yaşanılıyor. Aynı topluma ait, aynı tarihi geçmişe sahip ve aynı ulustan olmasına rağmen adına “gurbet” denilip ötekileştirilmiş bir toplum yaşıyor. “Gurbet, Kıbrıslı Türklerin Çingene anlamında kullandığı bir sözdür. Halbuki bu insanlar Çingene değiller. Sadece yoksulluk yüzünden ve yetkililer tarafından insani ihtiyaçları ve gereksinimlerinin karşılanabileceği bölgelere götürülmemiş. Zamanla bu yerler diğer insanlar için korkutucu ve tehlikeli yerler olarak anılmaya başlanmış. Ve bu yüzden bu insanlara gurbet deniliyor” diye belirtiyor Gurbet mahallesi sakini Seren hanım.İki hafta önce İstanbul’a tatile gittim. Tatilde çöpten kâğıt, metal, cam ve plastik toplayan insanlar gördüm. Bu bana yabancı bir kare değildi. Kıbrıs’a gelmeden beş yıl önce Türkiye de böyle karelere denk gelirdim. Bu sene İstanbul ve İzmir’e gittiğim tatilde gördüğüm manzara beş sene önce gördüğüm manzaradan çok daha korkutucuydu. Geçek şu ki gördüğüm kareler beş yıl öncesinden on katından fazla. Can ve sağlık güvencesinden yoksun bir sürü işsiz insan çöplerden topladıklarıyla geçimini sağlıyor. Bu da yetmezmiş gibi belediyeler tarafından sürekli baskı ve şiddete maruz kalıyorlar. Larnaka 2,5 mil’de yaşayanlar bu gibi sorunlarla karşılaşmasalar bile onların da farklı sorunları var. Gurbet mahallesine gitmek için arkadaşlarımdan gideceğim yeri tarif etmelerini istediğimde herkes beni uyarmayı üstüne vazife saydı: “Sakın gitme, tehlikeli yer orası.” dediler. Gurbet mahallesine girmeden önce bir grup Kıbrıslı gençle karşılaştım. Mahalleye girişi sorduğumda onlar da uyarmayı kendilerine bir insanlık borcuymuş gibi hissedip “aman be gardaş sakın gitmeyesin oraşa, vururlar adamı polis bile girmez oraşa.” diye beni uyardılar. Bu konuda hiç endişem yoktu. Hoş karşılanacağımı biliyordum; çünkü onlar benim kardeşimdi, hep böyle bir dünya görüşüne sahiptim. Gerçekten de düşündüğüm gibi oldu, hoş karşılandım; o kadar da yabancılara kapalı değildiler. Gurbetlerin yaşadığı yerde motosikletle güçlükle ilerledim; bozuk bir yoldu. Nihayet evlere yaklaştım, ev demeye bin şahit gerek. Hiç mi bir yetkili bu durumu görmedi? Kaç aile yaşıyordu ki, toplam 50 aile. Çok mu zordu bu 50 aileyi bu sefaletten kurtarmak?

24

Kıbrıs’taki Atık Kağıt İşçileri:

Yoksulluğun Vatanı Yoktur

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Kıbrıs’tan

Page 25: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Görülen şeyler tam bir insanlık dramıydı. Yol kenarında çöpler içinde oynayan beş altı yaşındaki çocuklar bana pür dikkat baktılar; onlar için yabancıydım. Zaten yabancılar buraya pek gelmiyormuş. Gördüğüm evlerin hepsi tek gözden oluşmaktaydı. Evler teneke sacdan yapılmıştı, pencereler de cam yerine naylonla kaplanmıştı. Bir evin önüne park ettim. Kapıda beni yedi sekiz yaşlarında bir çocuk karşıladı. Çocuğun yüzü yara bere içindeydi. Kendi kendime sordum: “Bir küçük çocuğun suratı neden böyle olsun?”. Evin sahibi Seren hanım gayet misafi rperver bir davranışla beni içeri davet etti. O güleç yüzü asla unutmam. Seren hanıma beyinin nerde olduğunu sorduğumda “işe gitti” yanıtını aldım. “Neden burada erkek yok, mahallenize girdim hep kadın ve çocuklarla karşılaştım hiçbir erkek görmedim” sorusuna ise Seren hanımdan “bütün erkeler şu an hurda topluyorlar” cevabını aldım. Ailedeki herkes etrafımı sarmıştı, merakla bana bakıyorlardı. “Türkiye’de sizler gibi hurda toplayanlar bir sürü zorluklarla karşılaşıyor, sizler böyle bir sorunla karşılaşıyor musunuz?” diye sorduğumda, Şebnem, “Hayır. Bizim böyle bir sorunumuz yok; fakat belediye bizden hurda toplamamıza karşılık ve her sene yeniletme gibi bir sorunla karşılaştığımız, hurdacılık ruhsatını veriyor. Bu ruhsatı çıkartmak için dünyanın parasını veriyoruz, bir de bu yetmezmiş gibi her sene yenilettiğimizde aynı parayı veriyoruz. Bu ruhsatla ancak Mağosa’da hurdacılık yapabiliriz. Girne ve Lefkoşa’da hurdacılık yaptığımız zaman bize ceza kesiliyor. Zaten ne kazanıyoruz ki belediye ekmeğimize yarı yarıya ortak oluyor” cevabına aldım. Ardından Şebnem hanım şöyle devam etti: “Şimdi erkekler Rum tarafına gidip hurda toplayıp burada satıyorlar, bizler Rum tarafında herhangi bir sorunla karşılaşmazken bu tarafa geldiğimiz zaman sınırda Türk tarafına para ödeyip öyle işimizi yapıyoruz.”Şebnem hanım, “zaten bu tarafta kimse bize iş vermiyor çaresizlikten dolayı bu işi yapıyoruz. Çocuklarımız okulda gurbet çocuğu diye dışlanıyor ve diğer çocuklar tarafından saldırıya uğruyor” dedi. Kapıdaki çocuğu bana gösterdi, biraz önce kapıda gördüğüm yüzü yara bere içinde olan çocuktu bu. Şebnem hanım, “Ali benim oğlum iki gün önce okulda diğer çocuklar tarafından gurbet çocuğudur diye dövüldü. Her yerde benzeri zorluklarla karşılaşıyoruz kimse derdimizi dinlemiyor sanki bulaşıcı bir hastalık taşıyormuşuz gibi herkes bizden kaçıyor. Yaşamın her alanında baskı ve zorluk çekiyoruz” diye belirtti. Sonra bana arzu dolu bir sesle “yaz bunları sesimizi duysunlar” dedi. Röportajımı bitirip Mağosa’ya doğru yola çıktığımda, arkamda tam bir insanlık dramı bırakmıştım.

Bülent TİRYAKİ [email protected]ğu Akdeniz Üniversitesi (Gazetecilik son sınıf )KIBRIS

24 25Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Kıbrıs’tan

Page 26: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

26

KARADENİZ TERMİK SANTRALİ (KARTEY) 1999 yılında Silopi’de ilk ünitesini kurdu. Batman halkı tarafından kabul edilmeyen 4 ünitenin de Silopi’ye taşınmasıyla birlikte, bugün ünite sayısı 19’a ulaşmış durumdadır. Bizim iznimiz olmadan tam anlamıyla derebeyi gibi, kanal açarak, zehirli atıklarını mülkiyeti bize ait olan tarlalarımıza atıyorlar. ÇED raporu almışlar ancak tarımsal alanda ÇED raporu nasıl alınır, hangi güçle aldılar aklımız almıyor.1999 yılında termik santralin ilk ünitesi kurulduğunda termik santrallerin zararları hakkında bilgimiz yoktu. Mehmet Salih Yıldırım (dönemin ANAP milletvekili) Termik santralin bize yatırım ve istihdam olarak döneceğini söylüyordu. Termik Santralin zararlarını 3 yıl sonra yaşayarak görmeye başladık. 1000’e yakın sakat, 100’e yakın lösemi hastası, 600 civarında düşük vakası oldu. Hayvanlarımız doğum yapmıyor, doğum yapan hayvanlar ise ölü doğuruyordu. Daha önce böyle sorunlarla karşılaşmazken, termik santral kurulduktan sonra bu olaylar yaşanmaya başladı. Üniteler şehir içinde, ormana yakın alanlarda kurulu. Bu yüzden ormanlarımız kurudu. Bilim insanları, çevreciler ve doktorlar, yaptıkları incelemeler sonucunda, sakat doğum, düşük, astım vb. sorunların nedeninin termik santral olduğunu belirttiler ve bizi bu konuda uyardılar. Termik santraller kapatılmazsa Silopi, 15 yıl sonra çöl olacak!BOTAŞ’a 30 yıl önce sattığımız araziler, KARKEY’e kiraya verildi. Tapulu tarlalarımıza kanallar açıldı. Mahkeme süreci devam ediyor. Tarlalarımızda mercimek, buğday, arpa, üzüm vb. yetiştiriyoruz.

Bunlar en temel ihtiyaçlarımızdır ve tarlalarımızı zehirli atıkların kirlettiği sularla suluyoruz. Bu cinayete Silopi halkı izin vermeyecektir! Bu santraller fuel-oil, linyit, kömür vb. yakıtlarla çalışıyor. Bu yakıtların yüzde 80’i doğaya zehirli atık olarak geri dönüyor.Biz termik santral istemiyoruz. Rehabilitasyon merkezlerinde yer kalmadı. Şimdi de Silopi’ye 15 km uzakta Görümlü köyünde, doğanın tam ortasında CEYTAŞ bir santral kurma çalışmasına başladı. Bu santral, 2009 yılında faaliyete başlayacak. İdil ilçesinde kurulan bir termik santral daha var. Şırnak, termik santral cennetine dönmüş durumda.İlk eylemimiz duyarlı öğrencilerin başlatmış olduğu imza kampanyası oldu. 27 Ağustos 2007 tarihinde 15.000 kişinin katıldığı bir miting örgütledik. Şırnak, İdil karayolunu trafi ğe kapattık. Cizre’den takviye polis-asker ekipleri geldi. Güvenlik güçlerinin müdahalesi ile yol açıldı. Santrale yürümek istedik, izin verilmedi. Sadece CNN TÜRK bir dakikalık bir haber yaptı. Bu eylemlerden sonra vali açıklama yaparak termik santrallerin sakıncalı olmadığını söyledi. Termik santrale izin vermedikleri için Şırnak il encümenleri mahkemeye verildi. Biz, termik santraller kapatılana kadar mücadele etmekte kararlıyız. Bu bağlamda çevre örgütleri ve kurumlarla ilişki kurduk. AKP Milletvekilleri ve Bağımsız Milletvekillerinden mecliste önerge vereceklerine dair söz aldık. Silopi’nin Çernobil olmasını istemeyen tüm duyarlı kamuoyunun desteğini bekliyoruz.

SİLOPİ GENÇLİK İNİSİYATİFİ

Çernobil Anıtı

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Silopi’den 26

ÇÇÇÇernobil Anernobil Anernobil Anernobil Anernobil Anıııtttttıı

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Silopi’den

Silopi Çernobil Olmasın!

Page 27: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Sizlerden gelen mektupları okudukça, anlıyoruz ki içerde yıllar sizi değil siz yılları eskitiyorsunuz. Bu sayıda Tekirdağ’dan, Sincan’dan gelen yeni yıl kartlarını yayınlamayı düşündük, gönlümüz elvermedi. “yarın yanağı” gibi bir anlamı var bizim için, o güzel temennilerinizi yazdığınız kartların, Herkesin çok çok selamı var sizlere. Bir de 2008 takvimi gelmiş ki Sincan’dan hediye, nasıl sevindik. Avuç içi kadar bir şey, karton üzerine logomuz çizili. Aramıza katılacağınız günlerin çetelesini o takvimden beraber tutarız artık. Ellerinize yüreklerinize sağlık. Bizi soracak olursanız, sizin gibi biz de duvarlarla çevrilmişiz. Hatta bizim ki daha kötü be, gözle görülmeyen, kendimizin örüp, kendi kendimizi hapsettiğimiz duvarlar. Siz gene biliyorsunuz çıkacağınız günü saati, yine biliyorsunuz özgürlüğünüzü elinizden niye kimin aldığını…Buralarda her şey bir acayipleşti. Dört mevsimin bir arada yaşandığı cennet ülkemizde (hatırlayınız ilkokul ders kitapları) artık dört mevsim aynı hafta içinde yaşanıyor. Bir gün kar yağıyor, arkasından yağmur, ne oluyoruz demeye kalmadan güneş açıvermiş. “İnsan yaşadığı toprağa benzer” diyor ya şair, artık mevsimlere benzer mi olduk acep, günümüz günümüzü tutmaz oldu. İnsanın insanlaşma tarihi boyunca yarattığı tüm değerler, erdemler ayaklar altına alınıyor. Sevda mı; insanlar doğmamış ceninin yasını tutup, daha kırkını doldurmadan kendini sokak yosmalarının koynuna atıyor. Emeğin kavgası mı; bir çuval kömürle, makarnaya Allah razı olsunlar. “Türkiye’nin başkenti neresi?” biraz yardımcı olun Memed Ali bey çocuğum çok hasta, evde televizyonumuz yok bi ipucu verin baş harfi ni söyleyin’ler. “az sonra parmaktan sonra”lar. Her şey baş aşağı duruyor, çürüyor her şey. Sonra da bize diyorlar ki, sosyalizm gerçekliğini yitirdi. Eğer buysa insanın gerçekliği, ya tersine evrim geçiriyoruz sonunda yeniden maymun olacağız ya da insanlığın (yeniden insan olmanın) önündeki ilk durak yine sosyalizm. Ha birde yazdığınız her mektuba görülmüştür damgasını basmaları yok mu? Yahu gizlileri, saklıları mı var bizimkilerin. Görmeyen mi kalmış kaç bin yıldır söylediklerini yazdıklarını. Aydın ellerinde, Karaburun’da, Paris barikatlarında, Moskova önlerinde, Kızıldere’de… Ta Karadeniz’in dibinden onbeşler olup duyuldu görüldü de, siz daha görmediyseniz basmaya devam edin o soğuk mührü. GÖRÜLMÜŞTÜR. Bir tabak da sizin için koyduk sofraya, nasılsa gene geleceksiniz biraz arayı uzattınız hepsi hepsi. Açmadık şarabın mantarını beklesin biraz daha, yıllandıkça güzelleşir, beraber içeriz. Çayımız yeni demli hemencecik ısıtırız, sizin bizim içimizi ısıttığınız gibi. Unuttuğumuz bir şey yok, siz çıkıp gelin her şey hazır.Kendinize çok çok iyi bakın.

KATIK

26 27

Çernobil Anıtı

Merhaba

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Hapishane’ye Mektup

Merhaba

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Hapishane’ye Mektup

Page 28: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Nafi le sözümüz. Kırmızı, kıpkırmızı, kan kırmızı haber bültenlerini izledikçe, izleyemedikçe hep bir kez daha anlıyor ki insan, artık barıştan, kardeşlikten söz edenlere söz vermeyecekler. Parmak kaldırsan “Sıfır! Otur!” diyecek askeri ve sivil komutanlar. “Türkiye hassas bir dönemden geçiyor” diyecekler. Oysa Türkiye’nin hassas dönemden geçmediği bir aralık, tek bir hafta var mıydı mesela? Krizlere rağmen, krizlerin kenarında başka bir şey yapmak lazım. Bu ülkenin insanları olarak biz, kerterizlerimizi krizlerden etkilenmeyecek bir yerden almalıyız. Bu yüzden önceki gün başladığım “direniş serisi”ne devam ediyor ve dün konuştuğum “Katık Ali”nin bana verdiği haberleri sizlerin de içi soğusun diye buraya yazıyorum. Şimdi haberler!Kapitalizm beş para etmez!Ali, Ankara’da, 400’ü aşkın üyesi olan Katı Atık İşçileri Derneği’nin kurucularından. Çöplerden kâğıt ayıklayan, o kâğıtları kiloyla satan, belediyelerin çöpün rantı yüzünden saldırıp durduğu, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanlardan söz ediyorum. Ali, aynı zamanda “Katık” adlı dergiyi çıkaranlardan. Dergide ve katıldıkları bütün eylemlerde kullandıkları sloganları şöyle:“Kapitalizmi tarihin çöplüğüne atmayın! Beş para etmiyor!”Ali, birkaç gün önce İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi’nde 90 kişinin katıldığı bir söyleşiye davetliydi. Elbette diğer atık kâğıt işçisi arkadaşları Menderes ve Can Baba ile birlikte. Bugün de Mimar Sinan Üniversitesi’nde bir söyleşileri olacak. (Üniversite öğrencileri apolitik, diyenler çocukların hakiki bir hareket gördüklerinde nasıl sarıldıklarını buradan anlasın!) Mesele şu: Ali ve arkadaşları İstanbul’daki kâğıt toplayıcılarını örgütlemeye çalışıyor. Bunun için odalar ve örgütlerle konuşuyorlar. Ali’nin izlenimi şu:“Ankara devlet bürokrasisi ise İstanbul’da da

devrimci bürokrasi var!”Kriz geçer, insan kalırAydınların ve solun yoksulların yanında durmaya tenezzül etmediğini daha önceki bir konuşmamızda söylemişti Ali. Bu kez de savaşın yarattığı kafa karışıklığından ve anlık krizlere tepki vermekten başka bir iş yapamaz hale gelmiş örgütleri, aydınları eleştiriyordu:“Krizlerden etkilenmeyen, onlara rağmen süren bir iş anlayışı olmalı.”Kendi yaptıklarını, “bildiğin ayaktakımı hikâyeleri” dediği ama hiç de bildiğiniz gibi olmayan hikâyeleri anlatıyor sonra. 18 yıl cezaevinde yattıktan sonra silahın kabzasıyla kökü sökülmüş bir gelinciği sağlamlaştıran sonra da Ankara’ya gelip bir kâğıt ardiyesini “Can Baba Akademisi”ne dönüştüren Can Baba’dan:“Okuma yazma kursları, yoksullara yemek, kâğıt işçileri direnişi... Bildiğin ayaktakımı hikâyeleri” diyor. Kan yerine çöp kokusuOysa kimse bilmiyor. Kimse onlardan söz etmiyor. Haberler kan kırmızı. Gazeteler silah fuarı broşürü gibi. Kimse insanlardan, direnen ve insan kalan insanlardan söz etmiyor. Ezilmeye, eşitsizliğe, savaşa, siyasal İslamın mahalle baskısına rağmen insan kalarak ve sadece etleriyle direnen insanlar haber değil, haberimizde değil.Niye haberimizde olmalı peki? Sorumluluk değil, zorunluluk değil bu. Bugünlerde benim için nefes alacak tek yer buralar. Bu ülkede iyi şeyler oluyor diyebilmek için tek kanıtım bu insanlar. Sizin de bugünlerde nefes almanız zorlaştıysa, politik bir nefes darlığı çekiyorsanız iyi gelir diye düşündüm. Çöp kokusunu, çöpten çıkan adam gibi adamların tatlı kokusunu içinize çekin istedim. İyidir çöp kokusu. Kan kokusundan iyidir hiç değilse...Çöpten adamlara ulaşmak ve direnişlerine katılmak için: [email protected] 0505 755 3384 (Ali)

2828

Çöpten adamlar çıkıyor!Ece Temelkuran 02 Kasım 2007 / Milliyet

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi

Page 29: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Bugünlerde yeni bir gazete ile tanışıyoruz: Henüz üçüncü sayısı çıkan, kendi deyişleriyle “aynı tasta çorba içmekten bile iğrenilen”, yiyemediği/giyemediği şeyleri çöplerde bulan, hiçbir güvenceleri olmadan ve sağlıksız koşullarda çalışan, bütün bu olumsuz koşullara rağmen “atığı katığa çeviren” atık kağıt işçilerinin, doğrusu, çöp toplayıcıların çıkardıkları Katık adlı bir gazete. Katık, atık kağıt işçilerinin sorunlarını dillendirmeye, çözüm yolları aramaya ve bunları tartışmaya çalışıyor, sayfaları elverdiğince elbette. Hatta bu işçilerin gönderdikleri mektupları, yaşadıklarını, dünyaya ilişkin algılarını okumak mümkün gazetenin sayfalarında. Büyük şehirlerde katı atıklar katlanarak artar ve ekonomide yüzde bilmem kaç büyürken(!), kendileri için yaşamın tek anlamı yoksulluk olan bu atık kağıt işçileri her gün biraz daha görünür oluyorlar hayatımızda, elbette ki görmek isteyene. Tam da atık kağıt işçisi Kadir’in dediği gibi, “...bir gün çöpü karıştırırken yukarıdan biri çöpü kafama attı, göre göre, görmemiştir demeyin. Biz daha görülmeyecek kadar küçülmedik”. Enformel sektörde pek nadir görülebilecek bir biçimde, Ankara’da, insanca bir yaşam için dernek çatısı altında örgütlendiler atık kağıt işçileri geçen yıllarda, sistemin kolay lokması olmamak için. Ne de olsa el arabalarından başka kaybedecek şeyleri yok onların. Ankara Büyük şehir Belediyesi, adlarına “kaçak çöp avcıları” demeye başlamıştı, kendi uyguladığı politikayı meşru göstermek adına. Zira çöp toplama işini şirketlere satmıştı belediye çoktan. Söylemeye bile gerek yok, bu şirketler kendi adına çalışan işçileri boğaz tokluğuna şirkette çalıştırma yarışına girdi. Hatta barakalarını, gecekondularını, kağıt depolarını bile yıkmaya başlamış, toplama arabalarına el koymuştu. Kağıt toplama işini lisans belgesine sahip şirketler yapsın, olmadı, onlarla beraber çalışsınlar diye. Hiçbir sosyal güvence sağlamadan bu işçilerden ucuz işgücü olarak

yararlanma peşindeler anlaşılan. Ne de olsa geri dönüşümün de bir rantı var. Her şey satılıkHatırlatmakta yarar var, “çöp”, kapitalist sistemin müsrifliğinin, tüketim zihniyetinin en açık göstergesinden başka bir şey değildir. Zira çok önceleri, yani kapitalizmin temel mantığının üretimde ve insanlar arası ilişkilerde egemen olmasından çok daha önce, çöp diye bir kavramdan bahsetmek olanaksızdı. Daha doğrusu, o zamanın “çöp”leri kendi doğallığında zaten doğada yok olan/olma niteliğine sahip şeyler olduğu içindir ki, bir şey çöp değil de kullanılamayan/artık ihtiyaç duyulmayan bir nesne olarak nitelendiriliyordu. Oysa kapitalizm müsrifliği, ihtiyaçtan dolayı değil de şekilcilikten dolayı tüketimi, sonra tüketim çılgınlığını ve insanların yaşaması için pek de ihtiyacı olmayan şeylerin üretilmesini insanlara öğrettiğinden beri, artık kullanılamayan/ihtiyaç duyulmayan nesnelere çöp denilecektir. Zira her şey pek kolayca ve hızlıca tüketilebilir hale getirilecektir. Kapitalizmin ne doğaya ne de insani olan herhangi bir şeye saygısı olan bir sistem olduğu da böylece kanıtlanacaktır. Pek doğal olarak bu sistem insanlara asıl ihtiyaç duydukları şeyleri unutturacak, ihtiyaçları olmayan şeyleri ise ihtiyaçlarıymış gibi gösterecektir. Elbette ki insan dahil olmak üzere her şeyi satılık bir mal haline getiren kapitalizm, çöpün bile maddi değerini düşürmek istemeyecek, kendi yarattığı atıktan bile kâr etme çabasına girişecektir. Zira her şey, çöp dahil, satılacak, üzerinden kâr edilecek bir nesneye dönüştürülecek. Bütün bunları boş yere söylemediğimizin göstergesi olarak, başta Ankara Büyükşehir Belediyesi olmak üzere bazı illerdeki belediyelerin çöp arıtma tesisleri kurmaları için ulusal/uluslararası şirketlerle anlaşmalarını söyleyebiliriz. Zira çöpün geri dönüşümü kârlı bir sektör ve bunu özel şirketlere peşkeş çekmek tam

29

K”atık”Çöp toplayan atık işçilerinin el arabalarından başka kaybedecek bir şeyleri yok. Mustafa Kemal Coşkun (AÜ, DTCF, araş. gör.) 16/12/2007 –Radikal 2

28 Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi Basından

Page 30: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

da piyasa ekonomisinin mantığına denk düşen bir durum. Anlaşılan o ki, bu kadar çöpün sorumlusu kapitalist şirketler, bunu “temizleme” işinde de kendi kârlarına kâr katma peşindeler. Yukarıda değindiğimiz gibi, atık kağıt işçilerinin ya bu şirketlerde çalışmaya zorlanması ya da kendi başlarına çalışmalarının engellenmesi tam da bu nedenledir. Önce çöpe itilen, şimdi de çöpte büyük bir rant olmasından dolayı buradan kovulmaya çalışılan atık kağıt işçileri, bu alanda çalışan tüm emekçilerin sosyal güvenliklerinin sağlanması, çalışma koşullarının düzeltilmesi ve örgütlenme haklarının tanınmasını talep ediyorlar gazetelerinde. Çok büyük sıkıntıları var ama belki de en önemlisi toplum dışına itilmek. Atık kağıt işçisi Şanlı’nın dediği gibi, “...aşından ekmeğinden koparılmaya çalışılan, her

çöpün başında göz aşinalığımızın olduğu, kâh sırtlarında bir çuval, kâh iki ya da dört tekerlekli bir el arabası ile ötekileşmiş kağıtçılar...” bunlar, görmek istemediğimiz, görüp de umursamadığımız işçiler. Aralarında hayatının neredeyse tamamını bu çöpler arasında geçiren de var, buna ömrü yetmeyip çöp yığınları arasında kaybolup giden de. “Yasadışı örgüt militanı” olarak yaftalanmayı da göze alarak kentsel dönüşüme ilişkin politikalara muhalefet edip direniyorlar. Ne de olsa fakir bir cennet zengin bir cehennemden daha iyi onlar için. Unutmadan ekleyelim, sınıf hareketinin bir parçası olma, daha adil ve eşit bir dünya kurma, örgütlenme hakkı elde etme ve ötekileştirmeye karşı mücadelelerinde daha fazla desteğe ihtiyaçları var şimdilerde, bu cesur, bu güzel, bu namuslu insanların.

30

Çocuk deyince aklımıza hep o mutlu çocuk tablosu gelir. Kah top oynayan, kah hayatı çözmeye çalışırken umut dolu gözlerle etrafına gülücük salan. Ee çocuk dedik ya! Eli yağlı, kendisinden ağır yüreği parçalanmış, elleri çatlamış, bizim çocuklar için geçerli değil tabi ki. Bizim çocukluğumuz ne bir okul sırasında ne çocuk parklarında, ne de sıcak bir evde geçti. Bizim çocuklarımız ve onlardan önce aynı çocukluğu yaşamış bizler, alanlarda, atölyelerde, sokaklarda yaşadık çocukluğumuzu. Belki umutlu gözlerle hayata hiç bakmadık ama sokaklarda direnmeyi öğrendik. Haksızlıklara karşı haykırmayı, gasp edilmiş bir ömrün hesabını sormayı öğrendik. İnsanın ne kadar değerli, halkın ne kadar güçlü olduğunu öğrendik. Şimdi örgütleniyoruz; adım adım yürüyoruz zafere, haksızlıklara ve zulme karşı adım adım yürüyoruz! Çocukluğumuzu çalanlar, bu saltanat bizim ayak seslerimizle yıkılacaktır. Siz işçiyi, emekçiyi, Kürdü, yoksulu ezenler “Bu devran böyle dönmez!” diye hiç mi düşünmüyorsunuz! Belki çocukken görülmeyecek kadar küçüktük, ama büyüdük artık bizim çocuklarımız da büyüyecek bizi yenemeyeceksiniz çünkü biz halkız!

Atık Kağıt İşçisi Yakup

Bizim Çocuklarımız

Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi

Page 31: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

3130

Kağıtçı Dünyasında YaşamAnaların doğurduğu kuzularız. Anaların sevgili yavrularıyız. Anaların bağrında büyüttüğü, yetiştirdiği, acılarını paylaşanlarız. Biz insanları seviyoruz, insanları son nefesimize kadar sevmeye devam edeceğiz. Bir roman yolculuğu olan hayatımızda, bir geminin güvertesinde yolculuk tadında, biraz daha insanlaşarak, değerlere değer katan, bir çok insana nasip olmamış kurtuluş ve sevgi pınarında yıkanmış atık kağıt işçileriyiz.Gökyüzünden, yeryüzüne inen güneşin yedi renginde ışığız. Acıları kendi dilimizde dindirmek istiyoruz. Biz dindirmek istedikçe korkular ve önyargılar bize büyük acılar veriyor yaşamın en derin bir yerlerinde. Ama ümit olmadan yaşama tutunulmaz. Bir aşığın, sevgilinin gözlerindeki masumiyetten yaşama tutunmak gibi. Bizlere bir hayvana duyulan acıma hissi ile bakılmasını istemiyoruz. Bundan daha çok hiçbir şey canımızı acıtamaz.Durmadan ağlayarak ve şikayet ederek değil, yaşamın güzelliklerine ve insanoğlunun yarattığı değerlere sahip çıkarak hayal ettiğimiz dünyaya ulaşabiliriz. Bazı insanların dalga geçtiği, küçük gördüğü bizler, çöpün içinde bile yaşama sevincini yitirmeden, hayatı var ediyoruz. O insanları bile sevebilecek kadar delikanlı bir yüreğimiz var ve yaptığımız işten utanmıyoruz. Evet, Biz insanız, biz çocuk, biz ana, biz baba, biz her şeyiz. Bin mil öteden, çok çok uzaklardan özgürlüğünü arayan birini görsek kendi rahatımızı hiç düşünmeden, sesine ses, gözüne göz, gücüne güç oluruz.Gelenek ve alışkanlıkların bize dayattığı teslimiyeti kabul eden köleler olmayacağız. Yıkılmaz denilen beylikleri, yıkılmaz denilen putları yıkacağız. Dün umutsuz yılgındık, bugün umutlu ve güçlüyüz. Karanlık gecelerde bir kabustan uyanan, anamızın bir bardak su uzatarak, yanımıza uzandığı çocuklar gibi mutluyuz. Artık bir hayalimiz var, aramızdan ayrılanlar var, belki birçok nedenden dolayı gene aramızdan ayrılanlar olacak ama bizler en soğuk günlerde hep bir bahar özlemi ile direneceğiz. Biz kışı biliriz, baharı da, hayvanı biliriz, insanı da, suyu biliriz, ağacı da, toprağı biliriz, taşı da, geceyi biliriz gündüzü de, kendimizi de biliriz, başkasını da, BİZ DOSTU BİLİRİZ DÜŞMANI DA.

Atık Kağıt Işçisi Hüseyin

Bir Kağıt İşçisinin Gözüyle Yaşamak

Page 32: Katık Geri Dönüşüm İşçileri Gazetesi - Sayı 5

Eminönü’ndeki işyerlerinden ve sokaklardan topladıkları kâğıtların Eminönü Belediyesi ve Temay Temizlik Şirketi tarafından ellerinden zorla alındığı iddia eden 188 kâğıt toplayıcısı dün İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Sultanahmet Adliyesi önünde sabah saatlerinde bir araya gelen kâğıt toplayıcıları mallarının ocak ayından bu yana Eminönü Belediyesi ve Temay Temizlik Şirketi yetkilileri tarafından araçlarından ya da kapıları kırılarak depolarından gasp edildiğini iddia etti. 188 kişinin şikâyet dilekçesini Cumhuriyet

Başsavcılığı’na sunan avukat Atilla Karahan, müvekkillerinin topladıkları kağıtları fabrikalara satarak geçimlerini sağladıklarını söyledi. Suç duyurusunda, belediye ve temizlik şirketi yetkililerinin kağıt toplayıcılarına, “Kâğıt toplayamazsınız, biz bu işin ihalesini aldık” dediği belirtildi. Kâğıtların gasp edildiği öne sürülen dilekçede, müştekilerin ailesine yemek sağlayamayacak duruma geldiği de anlatılarak belediye ve temizlik şirketi yetkililerine “gasp”, “hırsızlık” ve “ızrar” suçlarından kamu davası açılması istendi.

Yüzüncü Yıl’da oturan öğrenciler ve mezunlar, atık kağıt işçileriyle dayanışma örneği gösterdiler. Oluşturdukları mail grubu aracılığıyla birbirleriyle haberleşme içinde olan öğrenciler, gruba atılan dayanışma çağrısına yanıt verdi. Kararlaştırılan gün

ve saatte atıklar Yüzüncü Yıl pazarında toplanarak atık kağıt işçilerine teslim edildi. Pazar yerine gelen insanlarla birlikte bu dayanışmanın sürdürülmesine karar verildi. Katılmak isteyenler dergimizle irtibata geçebilir.

Yıl:2Sayı:5

Atık Kağıt işçilerinin de katılımıyla Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde Atık Kağıt İşçileriyle Dayanışma Günleri gerçekleştirildi. 21-22 Şubat tarihlerinde yapılan etkinlikte, öğrenciler, atık kağıt işçileriyle bir söyleşide bir araya geldi. Atık kağıt işçileri, söyleşide kendi yaşam koşullarından bahsederek çöp sorununun Kürt sorunu, çevre, yoksulluk gibi diğer bir çok sorunla

ilişkisi olduğunu vurguladılar. İşçiler, örgütlenerek verdikleri mücadelenin sadece atık kağıt işçilerini değil sömürülen tüm insanları ilgilendirdiğini ortaya koyarak, öğrenciler, demokratik örgüt ve oluşumlarla dayanışma içinde olmak istediklerini belirttiler. Cebeci’de başlangıcı gerçekleştirilen etkinlikler zincirinin ODTÜ’de yapılacak dayanışma günleriyle devam etmesi bekleniyor.

Atık Kağıt İşçileri Cebeci Kampüsündeydi

Kağıtçılardan Belediyeye Suç DuyurusuNEZİH GÜROL İstanbul -26 Şubat /Milliyet

Konu ile ilgili olarak görüştüğümüz Ersin ATALAY Macunköy bölgesindeki pres işletmelerinin daha önce de lisanssız olduğu gerekçesiyle kapatıldığını, ancak mahkemede yürütmenin durdurulması kararı çıktığını, şimdi ise Büyükşehir Belediyesi’nin Macunköy bölgesinin yerleşim alanı içerisinde

kaldığını gerekçe gösterdiğini söyledi. Macunköy’de faaliyet gösteren pres işletmelerinin hurdacılar sitesine taşınması isteniyor. Sanayi bölgesi olan Macunköy’de pres işletmeleri dışındaki işletmelerin de aynı gerekçeyle bölgeden taşınmasının istenip istenmeyeceği merak konusu.

Yasaya İnat, Yüzüncü Yıl’da Atıklar Kağıtçılar İçin Toplandı

Atalay Kağıtçılık Belediye Tarafından Geçici Süreyle Kapatıldı

Atık Kağıt İşçileri Cebeci Kampüsündeydi