sİ kızıl bayrak 10-12

32

Upload: kizilbayrak

Post on 09-Mar-2016

228 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-12 / Mart

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 10-12
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERTEKEL Direnişi’nin ateşini

1 Mayıs’a ve 26 Mayıs’a taşıyalım!. . . . 3

Güçlü bir grev-direniş süreci için taban

örgütlülükleri oluşturulmalıdır! . . . . . . . 4

Newroz’un isyan ateşi kızıllaştırılarak

saldırılar yanıtlanmalıdır!. . . . . . . . . . . . 5

Sermayenin sahte açılımlarında şimdi

“Çingeneler Zamanı” . . . . . . . . . . . . . . . 6

Gözaltında kayıplara karşı

mücadeleye! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

Metal İşçileri Birliği MYK’sının

Mart ayı toplantısı sonuçları . . . . . . . . 8-9

İzmir’de öncü TEKEL işçileri

buluşması… . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10-11

Direnişçi TARİŞ işçileriyle

konuştuk.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12-13

İşçi ve emekçi hareketinden.... . . . . 14-15

Liseli gençlik çalışmasının

sorunları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-18

Geleceksiz yaşamaya, güvencesiz

çalışmaya karşı genel greve-direnişe . . 19

Devrimci kanı akıtanlar

akıttıkları kanda boğulacaklar! . . . . . . 20

Mart ayı katliamları lanetlendi! . . . . . . 21

Hüseyin Temiz sosyalizmin

günışığında yaşıyor! . . . . . . . . . . . . . . . 22

Gençlik, 16 Mart’ta alanlardaydı... . . . 23

Gençlik hareketinden... . . . . . . . . . . . . 24

ABD Ortadoğu’da barışın değil,

hegemonyanın peşindedir… . . . . . . 25-26

Afrika’daki açlığın kaynağı kapitalist

barbarlık düzenidir! . . . . . . . . . . . . . . . 27

Newroz ve Kürt halkının

trajedisi! - M. Can Yüce. . . . . . . . . . . . 28

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

kutlamalarının ardından… . . . . . . . . . . 29

Tarihin gördüğü ilk işçi iktidarı

Paris Komünü 139 yaşında…. . . . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

TEKEL işçileri 1 Nisan’da Ankara’ya yürümeyehazırlanıyor. TEKEL işçilerinin çeşitli kentlerdegerçekleştirdikleri eylem, etkinlik ve toplantılar AKPyöneticilerini, bakanlarını protesto etmeleri bunugöstermektedir. 78 günlük direniş okulundan geçenTEKEL işçileri haklarını kazanıncaya kadar direnmekararlılığını sürdürmektedir. TEKEL Direnişi’nin geçiciolarak boşa çıkarıltılması bunu engelleyemeyecektir.

Sermaye ve işbirlikçi sendika bürokratları direnişielbirliği ile bitirmişlerdi.

Direnişin elbirliğiyle bitirilmesi anında açıklamayapmak zorunda kalan Tek Gıda-İş Genel BaşkanıMustafa Türkel, 1 Nisan’da 1000 TEKEL işçiyle tekrarAnkara’da olacaklarını belirtmişti. Bu açıklamada aynızamanda tüm Türkiye’ye eylem alanına çevirerek dahaetkili eylemileri gerçekleştireceklerinin de altınıçizmişti. Ancak bu açıklamanın yapıldığı tarihtenbugün sözü edilen etkili ve yaygın eylemler bir kez bilegündeme getirilmedi. Olduğu kadarıyla da öncüTEKEL işçilerinin inisiyatifiyle gerçekleşen eylemleroldu bunlar.

Açık ki sendika bürokratları direnişi ancak birtakımvaatlerde bulunarak bitirebileceklerini biliyorlardı vebunda yanılmadılar. Danıştay’ın 4/C’yle ilgili olarakverdiği yürütmeyi durdurma kararını arkasına alarakdireniş mevzisini düşürenler, bu arada çeşitli eylemkararını da almak zorunda kaldılar. Bunu yapmadandireniş mevzisini boşa çıkaramayacaklarını biliyorlardı.İşte şimdi bu eylemlerin uygulamaya geçirilmesizamanıdır. Bu eylemlerden öncelikli olanı 1 NisanAnkara eylemidir. Bu eyleme sayılı günler kalmasınarağmen anlamlı hiçbir çaba gösterilmemektedir. Zirasendika bürokrasisi sınırlı ve etkisi zayıf bir eylemolarak 1 Nisan’ı planlamış bulunuyor. Aynen 20 Şubateylemi gibi. Ancak nasıl 20 Şubat’ta binler Ankara’yayürüdüyse 1 Nisan’da da on binler Ankara’yayürümelidir. Tüm hazırlıklar buna göre yapılmalıdır.Tüm ilerici ve sol güçler 1 Nisan’ı gündemine almalı,etkin bir hazırlığa konu etmelidirler. Zira 1 Mayıs’ın önsürecine gelen 1 Nisan Ankara eylemi 1 Mayıs’ahazırlığın da bir ilk adımı olacaktır. On binlerinAnkara’ya yürüdüğü bir eylemle gündem yenidenTEKEL işçilerinin direnişiyle hareketlenecek, sınıf ve

emekçi kitleleri 1 Mayıs’a eylemli bir sürecin güçlüzemini üzerinden gireceklerdir.

1 Nisan eyleminden birleşik, kitlesel ve devrimci 1Mayıs’a, 1 Mayıs’tan 26 Mayıs genel eylemine doğruyükselen bir sürecin örgütlenmesi için bir an önceharekete geçilmelidir. Sınıf devrimcileri bulunduklarıtüm alanlarda bu perspektifle hareket etmeli, etkin,yaygın, enerjik ve inisiyatifli bir çaba ortayakoymalıdırlar. 1 Nisan Ankara eylemine hazırlıkçalışmaları bunun başlangıcı olabilmelidir. Her zeminve araç bunun için kullanılmalıdır.

1 Mayıs’ı 26 Mayıs eylemine başarıyla taşımanınyolu budur. 1 Mayıslar’ı 2 Mayıslar’a ilerletmenin yoluburadan geçmektedir.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/12* 19 Mart 2010

Ankara’da 78 gün boyunca kararlılıkla direnenTEKEL işçileri, sermaye ve uşaklarının elbirliğiylekurdukları tuzağa düşerek direnişlerine son verdiler.Sendika bürokratları işçileri memleketlerine yollarkenamaçları, Ankara’daki direniş mevzisini dağıtmak,işçileri birbirinden koparmak ve böylece sınıfmücadelesinin ön cephesini parçalayarak işçi sınıfı veemekçi yığınları öncü bir bölükten yoksun bırakmaktı.Elbette sendika bürokratları bunu yaparken niyetlerinibu açıklıkla ortaya koymadılar. “Direniş yenikoşullarda devam edecek”, “mücadele ülke çapınayayılacak”, “taleplerimiz kabul edilmezse yinegeleceğiz”, “daha ileri eylemlere hazırlanıyoruz” vb.söylemlere başvurdular ve bir dizi vaatte bulundular.Çünkü onlar için en acil ve hayati sorun TEKELdirenişinin alevlerinden kurtulmaktı. Bu ileri direnişmevzisinin ortadan kaldırılmasıyla dağılan işçikitlelerinin basıncından kurtulmuş olacaklardı.

Sendika bürokratlarının hesabı buydu ve bunun için26 Mayıs’ta gerçekleştirilmek üzere bir genel işbırakma eylemi kararı almaktan dahi kaçınmadılar.Üstelik 1 Nisan’da yeniden Ankara’ya dönme sözüverdiler. Ancak sendika bürokratlarının o an hesabakatmadıkları bir önemli eylem günü daha vardı: 1Mayıs! İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele vedayanışma günü 1 Mayıs’ın tarihsel anlamı ve ruhu,her dönem sermaye için bir korku kaynağıdır. Zira 1Mayıs’ta işçi ve emekçiler dünya ölçüsünde alanlaraçıkarak, o anki bilinç ve mücadele düzeyleri ne olursaolsun, sermaye karşısında çıkarları ortak bir sınıfolduklarının bilincine varırlar. Bunun için mücadeleninen geri şartlarında dahi 1 Mayıs sermaye için bir korkukaynağıyken, çatışmanın sertleştiği dönemlerde isemücadelenin daha da alevlenlenmesine yol açabilir.

İşte sendika bürokratlarının mücadele vaatlerinin 1Mayıs’la birleşmiş olması, amaca ulaşmayıkolaylaştıran bir mücadele hattı oluşturmanınkoşullarını sağlamıştır. 26 Mayıs iş bırakma eylemifinal olmak üzere, 1 Nisan ve 1 Mayıs’ta işçi veemekçiler alanlara çıkacaklardır. Bu, genel grev-geneldireniş hedefli bir mücadele programı için bir eylemgüzergahıdır. Bu, sınıfın ileri ve öncü kesimlerineyürünecek yolu gösteren net bir güzergahtır. Bu netlik,fabrikalardan üniversitelere, semtlerden liselere kadartüm alan ve birimlerde her mevzi çalışma vemücadelenin bu merkezi eylem hattına bağlanmasınıkolaylaştıracaktır. En dar alanlardaki mücadeleninsoluğu güçlenecek ve kısmi mücadele süreçlerimerkezi bir kanalda toplanma imkanı bulacaktır.

Farklı sınıf bölükleri bu dönemde özgüntalepleriyle merkezi mücadele süreçlerine katılaraksınıfın geniş bölüklerinin desteğini almak isteyecektir.Bu da doğal olarak mücadele taleplerinin çeşitlenmesianlamına gelecektir. Fakat aynı zamanda kesimseltaleplerin ortaklaştırılması ölçüsünde sınıf kitlelerinipolitikleşmesini, “sınıfa karşı sınıf” eksenindebirleşmesini kolaylaştıracaktır. Böylece sınıfmücadelesinin hatlarının daha belirgin hale gelmesinisağlayacak ve siyasal sınıf bilincini geliştirmeninolanaklarını artıracaktır.

Bugünden tüm kısmi mücadeleleri ortak birmücadele hattına bağlayan şiar; “Güvencesiz çalışmave geleceksiz yaşamaya karşı mücadele!”dir. TEKEL

işçisinin de, Marmaray işçisinin de, bugün henüzmücadele alanına çıkamamış ancak ağır sömürüşartları altında yaşayan işçi bölüklerinin de üzerindebirleşeceği ve ortak mücadele için harekete geçeceğien temel kaygılara bu mücadele şiarı yanıt vermektedir.

Sendika bürokratlarının vaatlerinin 1 Mayıs gibiişçi sınıfının hafızasına kazınmış bir mücadele günüylebirleşmesi, işçi sınıfı ve emekçiler için önemli birnesnel olanaktır. Ancak bu olanağın değerlendirilmesiişçi sınıfı ve emekçilerin bilinç açıklığına ve örgütlülükplanında yapacakları hazırlığa bağlıdır. Ne yaptığınıbilen ve bunun gereklerini sendika bürokratlarınabırakmadan yerine getiren bir işçi ve emekçi dinamiğiolmaksızın, bu olanaklar kendi başına bir anlam ifadeetmeyecektir. Dahası, umutların kırılmasına, bilinçlerinkarartılmasına yol açabilecektir.

Dolayısıyla, işaret ettiğimiz olanaklarıdeğerlendirebilmek için bilinçleri açacak, duyarlılıklarıörgütlülüğe dönüştürerek mücadele görevlerineyüklenerek, sınıf dinamiklerinin harekete geçirilmesigerekmektedir. Halihazırda bu doğrultudadeğerlendirilmeyi bekleyen bir dizi imkanbulunmaktadır.

Ciddi bir mücadele pratiğinden geçmiş bulunandeneyimli ve bilinçli TEKEL işçileri başlı başınabüyük bir olanaktır. TEKEL işçileri deneyim ve bilinçplanındaki avantajlarının yanısıra, henüz bağımsızhareket etmelerini sağlayabilecek bir olgunluktaolmasa da bir iç örgütlenme birikimine de sahiptirler.Öncelikle bu birikimi, mücadele görevleriniomuzlamak üzere değerlendirmek gerekmektedir. Buise devrimci önderlik ihtiyacına işaret etmektedir.TEKEL işçileri tüm birikimlerine karşın sınıfın örgütlüöncü bölüğü olarak hareket edebilecek bir düzeyehenüz ulaşamadıkları ölçüde, sınıf devrimcilerininTEKEL işçilerine yol göstermesi ihmal edilemeyecekbir görevdir. TEKEL işçisinin mücadele görevlerineyanıt vermek ve sınıfın ve emekçilerin genişkesimlerini sürüklemek üzere harekete geçirilmesidurumunda, TEKEL Direnişi’nin ileri bir düzeydesürmesinin yolu da açılmış olacaktır.

Bugün aynı zamanda sınıfın diğer bölüklericephesinden de önemli imkanlar ortaya çıkmıştır. Zira,TEKEL işçilerinin Ankara’daki direniş mevzisidüşürülmüşse de, direnişin moral kazanımlarıkaybedilmemiştir. “TEKEL gibi direnmek” düşüncesi

tazedir ve hakları mücadele ederek kazanma inancıgüçlenmiştir. Öyle ki sınıfın hareketliliğinde TEKELDirenişi’nin ardından daha net biçimde görülen birivme sözkonusudur. TARİŞ, Akkardan, MahleMopisan gibi bir dizi fabrikada direniş ve eylemlergerçekleştirilmiştir. Süren bazı direnişlerde belirgin bircanlanma sözkonusudur. Mücadele alanındaki buhareketlenmenin yanısıra örgütlenme eğilimi degözlenmekte, son günlerde artan sendikalaşmagirişimleri bu açıdan önemli bir veri sunmaktadır. Tümbunlar, önümüzdeki mücadele görevlerini yerinegetirmek için değerlendirilmeyi bekleyen imkanlartablosuna işaret etmektedir.

Genel grev-genel direnişi hazırlamak, her şeydenönce, bu imkanlara da dayanarak işçi sınıfı veemekçiler içerisinde derinliğine ve genişliğinebüyüyecek bir örgütlenme çalışması demektir.Derinleşme, somutta fabrikalar zemininde genel grev-genel direniş düşüncesini yaymak, çeşitli duyarlılıkhalkalarından yakalayarak ve öncülerden başlayarakgenel grev-genel direniş komitelerini oluşturmakanlamına gelmektedir. Genişlemek ise, fabrikalararasında, işkolu ve sanayi havzaları düzeyindeoluşturulacak genel grev-genel direnişplatformlarından daha üstte çeşitli örgütlü güçlerin yanyana getirildiği esnek platformlara kadar bir dizi alandagüç ve eylem birliklerinin hayata geçirilmesi demektir.Açıktır ki, örgütlenmede derinleşme ölçüsündegenişliğine oluşturulan örgütsel zeminler de gerçekişlevlerini yerine getirebilir, küçük derelerin aktığıbüyük akarsu yatakları haline gelebilirler.

Çerçevesini çizmeye çalıştığımız bu mücadelehazırlığının bugün kavranması gereken halkası ise,mücadele güzergahında ilk durak olan 1 Nisan’ıkazanmaktır. 1 Nisan’ı kazanmak, sonrasında büyükbir güven ve kararlılıkla yürümek için gerekli koşullarıoluşturmak demektir. Bu nedenle, 1 Nisan’da yenidenAnkara yolunu tutacak olan TEKEL işçilerinin yanındaon binlerle saf tutmak, kilitlenmesi gereken önceliklihedeftir. Bu hedefe ulaşıldığı ölçüde, TEKEL’in direnişateşinin sönmediği dosta düşmana gösterilecek vedireniş ateşinin 1 Mayıs’a ve 26 Mayıs’a taşınmasıolanaklı hale gelecektir. Dolayısıyla, tüm işçi veemekçiler ile ilerici-devrimci güçlerin önünde 1Nisan’ı kazanmak için bir an önce harekete geçmegörev ve sorumluluğu durmaktadır.

TEKEL Direnişi’nin ateşini 1 Mayıs’a ve 26 Mayıs’a taşıyalım!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Genel grev-genel direniş!4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

Sendika bürokratları TEKEL Direnişi’nisönümlendirmek, zamana yayarak bitirmek için birçokmanevra yaptılar. 4 Şubat eylemini ortada bırakarakişçilerde moral kırılma yaratmaya çalıştılar. 20 Şubateylemini boşa çıkarmak için temsili katılım çağrısıyaparak eylemi sınırlandırdılar. Direniş mevzisini terketmenin, direnişi zamana yayarak bitirmenin adı olanDanıştay kararına yaslanarak çadırları söktüler, işçilerigeri gönderdiler. Danıştay kararını ise “kazanım”olarak işçilere yutturmaya çalıştılar vb.

Sendika bürokrasisi, işçilerin direnişin öznesiolmaması için uğraştılar. Söz, yetki ve kararın işçileregeçmemesi, filizlenmekte olan taban inisiyatifinin açığaçıkmaması için birçok hamle yaptılar. İşçilerin kararlıduruşu nedeniyle direnişi sahipleniyormuş gibigörünerek ama aslında içten içe zayıflatmaya çalışarakamaçlarında büyük oranda başarılı oldular.

Çadırların söküldüğü 2 Mart günü Türk-İş ve TekGıda-İş bürokratları yaptıkları açıklamalarla “1Nisan’da Ankara’da” olacaklarını, taleplerikarşılanıncaya kadar eylemlerine devam edecekleriniilan ettiler. Ancak bugüne kadarki pratikleri busöylemlerinin koca bir aldatmacadan ibaret olduğunuispatlamaktadır.

Tek Gıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel, yaptığıaçıklamada “1 Nisan’da bin TEKEL işçisiyleAnkara’da olacağız, bir gece kalacağız burada.Hazırladığımız eylem takvimini de açıklayacağız.İktidar partisine sesleniyoruz: Bu sürece iyihazırlansınlar. Bu sorun çözülmeden nerede olursaolsun ellerimiz yakalarında olacak” dedi. 4/Ckaldırılmadan mücadeleyi bırakmayacaklarını belirtti.

Direniş henüz binlerce işçinin Ankara sokaklarınıeylem alanına, çadırları mevziye çevirdiği süreçtedevam ederken kıllarını kıpırdatmayan Türk-İş ve TekGıda-İş bürokratları, tam da çadırların sökülmesineişçileri ikna etmeye çalıştıkları sırada “bu mücadeleburada bitmedi” yalanlarıyla 1 Nisan’da Ankara’daolacaklarını ifade ediyorlardı. Sendika bürokratları 1Nisan günü bin işçinin Ankara’ya gelerek bir gecekalacaklarını, ertesi gün düzenlenecek basıntoplantısıyla da belirledikleri eylem takviminikamuoyuyla paylaşacaklarını söylediler. Kurduklarıçadırlarda devam eden eylemleri bundan böyle yurtgenelinde yapılacak eylemlerle devam ettirecekleriniduyurdular.

Ancak çadırlar söküleli yaklaşık 20 gün olmasınarağmen Diyarbakır, Bitlis, Hatay, Trabzon, Samsun,Muş gibi sınırlı sayıda ilde gerçekleşen AKPprotestoları dışında yansıyan bir gelişme olmadı. TekGıda-İş ise gerçekleşen eylemleri örgütlemek,mücadeleyi büyütmek ve ortaklaştırmak için merkezianlamda ciddi bir adım atmadı. Sendika bürokratlarıaçık ki direniş Ankara’da sürerken ortada bıraktıklarıgibi işçileri evlerine gönderdikten sonra da mücadeleyiörgütlemekten uzaktırlar.

Süreç bu şekilde işlerken önümüzde 1 Nisan eylemibulunmaktadır. Üstelik sınıf bölükleri açısından 1Nisan’ı da aşan bir sürecin örgütlenmesi sorumluluğuve zorunluluğu orta yerde durmaktadır. Zira Türk-İş,DİSK, KESK ve Kamu-Sen, henüz TEKEL Direnişisürerken 22 Şubat’ta bir araya gelerek günü geçiştiren,mücadeleyi 26 Mayıs günü “genel eylem” sürecine

öteleyen bir kararın altına imza atmış oldular.Sendika bürokratları sözde 1 Nisan’da hükümete

ihtar verecekler ve bir eylem takvimi açıklayacaklar, 26Mayıs’ta yapılması planlanan eyleme kadar da değişikeylem ve etkinliklerle genel greve hazırlanacaklar.Ancak tüm sürecin boşta bırakılacağı, aksine ileri birçıkış gerçekleşirse de bastırılması için ellerinden geleniyapacakları açıktır.

Sonuçta 1 Nisan eylemi, direnişsönümlendirildikten sonra gerçekleşecek ilk merkezieylemdir. Hem hükümeti uyarmak, hem direnişin çeşitlibiçimlerde devam edeceğini ifade etmek, hem desınıfın taleplerini dile getirmek ve 26 Mayıs günü genelgreve gidileceğini ilan etmek açısından bir adımdır. Buanlamda 1 Nisan günü Ankara’da gerçekleşecek eylemibin kişilik bir katılımla sınırlamamak, güçlü bir Ankaraeylemi örgütlemek gerekmektedir. Sendikal cephedenyansıyanlara bakılırsa 1 Nisan eylemine güçlü birkatılım örgütlenmemektedir. Sendikalar içindeki ilericiunsurlar, tüm emek güçleri 1 Nisan eyleminin güçlügeçmesi, Ankara’da genel grev çağrısının yükseltilmesiiçin bir çaba içinde olmalıdırlar.

1 Nisan ile 26 Mayıs arasında 1 Mayıs gibi sınıfmücadelesi açısından önemli bir gün dahabulunmaktadır. 1 Mayıs’ın ise güçlü bir genel grev-genel direniş çağrısı ve hazırlığı olması bakımındanayrı bir önemi bulunmaktadır.

Kuşkusuz tüm bunların gerçekleşmesi için işinbaşına geçmesi gereken bileşenler, işletilmesi gerekensüreçler ve açığa çıkarılması gereken taban inisiyatifineihtiyaç vardır. Zira TEKEL Direnişi’nin en büyükeksikliklerinden birisi de bu olmuştur.

Ne kadar gerçekçi ve inandırıcı olduğundanbağımsız olarak 26 Mayıs’ın altına imza atankonfederasyonlar 1 Mayıs ve 26 Mayıs’a vurguyaparak genel grev ve mücadele çağrısı yapmaktadırlar.KESK ve DİSK bileşenlerinin yanısıra Tek Gıda-İşGenel Başkanı Mustafa Türkel, yaptığı bir röportajdaşunları dile getirmektedir: “Yalnız TEKEL’le ilgilideğildi ki bu genel grev kararı. Tüm çalışma yaşamınıilgilendiren konu başlıkları belirlenmiş dörtkonfederasyon tarafından… 26 Mayıs çok uzak birtarih değil. Altının doldurulması ve o tarihte yapılacakeylemin başarılı olmasıdır benim için önemli olan.İmza atanlar, bunun başarılı olması için gereğiniyapmak zorundadırlar. İşte bunu yapamazlarsa başlarıbeladadır.”

Türkel gibi bir bürokrat bile bu gerçeğe işaret etmekzorunda kalmaktadır. Zira onu böyle konuşturan

etmenlerden biri de TEKEL Direnişi’nin gücü veişçilerin kararlılığıdır. Gerçekten de genel grev kararısadece TEKEL işçileriyle değil tüm işçi ve emekçileriilgilendiren bir kapsamdadır. 26 Mayıs’a çok fazlazaman kalmamıştır ve eylemin altının doldurulmasıgerekmektedir.

Bu açıdan sendika bürokratların bir kez daha günügeçiştirme niyetinde oldukları ortadadır.Konfederasyonların aldığı 26 Mayıs eylemi kararıkapsamında, çalışma yaşamının diğer sorunlarınailişkin olarak da 4/C, “kiralık işçilik” uygulaması vetaşeronlaştırma girişimlerine son verilmesi, esnekçalışmanın kaldırılması, kamu çalışanlarının grevlitoplu iş sözleşmeli sendika hakkının güvence altınaalınması, asgari ücretin insanca yaşamaya yetecek birseviyeye çıkarılması, sosyal hakların ve iş güvencesininsağlanması vb. talepler bulunmaktadır.Konfederasyonlar ayrıca 26 Mayıs tarihine kadar ilerisürülen taleplerle ilgili emekçileri ve kamuoyunubilgilendirmek için sempozyum, konferans, kapalısalon toplantıları gibi faaliyetler ile kitlesel basınaçıklamaları, yürüyüşler, mitingler ve benzerieylemlerin ortaklaşa hayata geçirilmesine kararverdiklerini açıkladılar.

Kuşkusuz bir dizi eylem ve etkinlikle, taleplerinsınıf kitlelerine ve kamuoyuna maledilmeye çalışılmasıanlamlıdır. Ancak daha da önemlisi sözkonusu eylemve etkinlikleri, talepleri, genel grev ve direnişi tabanayayacak, işyerlerinden doğru örgütleyecek olan tabanörgütlülüklerinin açığa çıkarılmasıdır. Zira genel grevingüçlü, etkili ve yaygın bir şekilde hayata geçmesi içinbu süreci örgütleyecek taban inisiyatiflerininoluşturulması ve açığa çıkarılması şarttır. Sadece sınıfmücadeleleri tarihi ve deneyimleri değil en son kamuemekçilerinin gerçekleştirdikleri 25 Kasım eylemininön sürecine ve deneyimlerine bakıldığında dahi buaçıkça görülebilmektedir.

Bugünden itibaren TEKEL işçileri de dahil olmaküzere tüm öncü işçi ve emekçilerin, DİSK, KESK veTürk-İş içerisinde ilerici iddialar taşıyan tümunsurların, devrimci güçlerin, siyasal öznelerin, meslekörgütlerinin, özetle tüm emek güçlerinin genel grev vedirenişi hayata geçirmek için azami bir çaba içerisinegirmeleri gerekmektedir. Bunun için de fabrika veişyerlerinde, sendikalarda, bölgelerde 26 Mayıssürecini örgütleyecek, mücadeleyi tabana yayacak,örgütlü-örgütsüz tüm işçi ve emekçileri hareketegeçirmeyi hedefleyecek, işçilerin söz, yetki ve kararhakkına sahip oldukları grev ve direniş komitelerioluşturulması gerekmektedir.

26 Mayıs’a kadar mücadele merkezi ve yerel ilişkisikurularak, fabrika fabrika taban örgütlülüklerioluşturularak, işyerleri eylem alanlarına çevrilerek,güçlü bir ön hazırlık yapılarak örgütlenemezse TEKELDirenişi’yle yeni bir moral güç kazanan sınıf ve kitlehareketi güçlenemez. 26 Mayıs genel eylem kararınınaltının doldurulması başka türlü sağlanamaz. Sınıfmücadelesini geliştirme iddiası taşıyan tüm samimiunsurların, emek güçlerinin, devrimcilerin önümüzdekidönem yükleneceği ana halka geleceksiz yaşamaya,güvencesiz çalışmaya karşı genel grev ve direnişiörgütlemek olmalıdır.

1 Nisan’dan 26 Mayıs’a...

Güçlü bir grev-direniş süreci örgütlemekiçin taban örgütlülükleri oluşturulmalıdır!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Newroz ateşini harlayalım! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/12* 19 Mart 2010

Kürt halkı, 2010 Newrozu’na hem Türk sermayedevleti hem emperyalistler tarafından paralelyürütülen bir saldırı altında girmeye hazırlanıyor. Tekneden bu olmasa da, saldırı ve kuşatmanın Newrozöncesine denk düşürülmesi tesadüf olmasa gerek.Emperyalistlerle işbirlikçilerinin ezilen halklarındirenme iradesini kırmaya verdikleri önem dikkatealındığında, Kürt halkını hedef alan bu saldırınınzamanlamasının da özel bir tercihe dayandığı kanısıgüçlenmektedir.

Özelde Kürt hareketini ve öne çıkmış Kürt siyasişahsiyetlerini, genelde Kürt halkını hedef alan saldırıTürkiye, Avrupa ve kısmen Güney Kürdistan’ıkapsamaktadır. KCK liderleri ise, saldırının esasolarak ABD merkezli olduğunu ifade ediyorlar.

“Üçlü mekanizma”yı harekete geçirme girişimleri hızlandı…

Kürt halkına karşı yürütülen kapsamlı saldırınınaskeri ayağını da güçlendirmek isteyen AKPhükümeti, ABD ile Irak’taki kukla rejimin katılımıylaoluşturulan “üçlü mekanizma”yı harekete geçirmekiçin son günlerde girişimlerini yoğunlaştırdı.Ankara’daki Amerikancılar, Kürt hareketine“teslimiyet ya da imha” ikilemini dayatmak için “üçlümekanizma”yı işletmenin ellerini güçlendireceğinidüşünüyorlar. Ancak mekanizmanın üçüncüayağındaki temelli sorunlardan dolayı bu amacaulaşmakta güçlük çekiyorlar. Buna karşın Türksermaye devleti, “üçlü mekanizma”yı çalıştırmagirişiminden sonuç alma konusunda fazlasıyla ısrarcıgörünüyor.

Aslında ABD-Türkiye ikilisinin oluşturduğu“mekanizma” yıllardan beri Kürt halkına karşı işliyor.Fakat Bağdat’taki kukla rejim ile GüneyKürdistan’daki yönetimi sürece dahil etmek,Ankara’daki ırkçı-inkarcı rejimin hem işinikolaylaştıracağı hem “meşruluk” görüntüsüsağlayacağı için, AKP hükümeti, “üçlü mekanizma”yıişletmeye özel bir önem veriyor.

Nitekim konuyla ilgili açıklama yapan İçişleriBakanı Beşir Atalay, PKK’nin Kuzey Irak’tançıkarılması için Türkiye, ABD ve Irak arasındakurulan 3’lü mekanizmanın eylem planının kısasürede hazırlanmasını istediklerini ancak Irak’takiseçim süreci nedeniyle planın tam şekillenmediğinisöyledi.

Kapitalist/emperyalist sistemsorunu çözme yeteneğinden yoksundur!

Türk burjuvazisi ve onun devletinin, bir açmazolduğu bilindiği halde ırkçı-inkarcı politikada ısraretmesi, salt beceriksizlik veya korkaklıklaaçıklanamaz. Olayın böyle bir yönü olmakla birlikte,esas olarak sorun, kapitalist sistemin açmazları vetarih karşısındaki gericiliğinden kaynaklanıyor.

Ekim Devrimi ile kurulan Sovyet iktidarı, devasabir “halklar hapishanesi” olan Rusya’yı birkaç onyılda bir “halkların kardeşliği okyanusu”naçevirirken, kapitalizmin beşiği İngiltere 150 yılda

İrlanda sorununu bile çözemedi. Türk burjuvazisi veonun devletinin de 90 yıldır Kürt sorununu çözümekonusundaki acizliği ve Kürt halkının ulusal özgürlükve eşitlik taleplerini devlet terörüyle ezmeyeçalışması da, kapitalist sistemin bu gerici yapısındankaynaklanıyor.

Kürt halkının kararlı direnişi karşısında aczedüşen Türk sermaye devleti, bazı tavizler vermekzorunda kalmasına rağmen, Kürt sorunununçözümünü talep edenleri hapse atmaktan bilevazgeçemedi. Nihayet ABD emperyalizmininbölgesel politikaları çerçevesinde “etkin taşeronluğa”soyunduğunda “Kürt açılımı” başlattığını ilan edensermaye iktidarı, ABD’nin isteği ve desteğinerağmen, iğreti çözüm karşısında bile ayak sürümeyedevam ediyor. ABD’nin biçtiği taşeronluk rolünüoynayabilmek için Kürt sorununu “ayak bağı”olmaktan çıkarmak isteyen rejimin icra kolu AKPhükümeti, havuçtan çok sopa kullanıyor.

“Demokratik açılım” adı altında Kürt sorununuçözeceğini iddia eden AKP hükümetinin bu işe vekilettiği Beşir Atalay, açılımla değil, “üçlümekanizma”yı harekete geçirmekle iştigal ediyor.Bireysel tercihlerini değil, sermaye iktidarınınplanlarını icra etmeye çalışan Beşir Atalay’ınsergilediği tutum, Amerikancı sermaye iktidarınıniçine yuvarlandığı açmazın somut göstergesidir.

Kürt hareketinin 11 yıldan beri düzen içi çözümuğruna harcadığı çabanın, verdiği tavizlerin haddihesabı yok. Direnişten teslimiyete uzanan bir süreçyaşanmasına rağmen, kayda değer bir sonuçalınamaması, sermaye iktidarının Kürt sorununa iğretide olsa çözüm üretme güç ve yeteneğinden yoksunolduğunu çoktan kanıtlamıştır.

Hal böyleyken Kürt hareketinin halen dinci gericiAKP hükümeti veya NATO’nun ikinci büyükordusundan medet umması, Kürt sorununa devrimciçözüm üretme iddiası ve ufkunu yitirmesindenkaynaklanıyor. Zira 11 yıllık süreç, Amerikancıdüzenden çözüm beklemenin bir açmaz olduğunu,dahası, ödenen bedellere rağmen bu bekleyişin Kürthalkına hiçbir şey kazandırmadığını ayan beyan

ortaya koymuştur. Nitekim devletten çözüm bekleyenAbdullah Öcalan da son açıklamasında, “Bizdemokratik çözüm ve barıştan yanayız. Bu konudakiçabalarımız devam ediyor ama çözüm bir türlügelişmiyor…” diye konuşarak bu durumu teyit etmekdurumunda kalmıştır.

Sermaye devleti terörü azdırarakNewroz’a hazırlanıyor!

Kürt halkı ile ilerici devrimci güçler Newrozkutlamalarına hazırlanırken, sermaye devleti de kendihazırlığını yapıyor. Devletin hazırlığı, Kürt illeriniablukaya almak, sınır bölgeleri başta olmak üzerestratejik öneme sahip alanlara askeri birlikler ve zırhlıaraçlar yerleştirmek, il emniyet müdürlerine talimatgöndererek gerekli hazırlıkları tamamlamalarınıemretmek oluyor.

BDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ve GültenKışanak, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile görüşerekNewroz hazırlıkları konusunda bilgi vermelerine,dahası kutlamaların barışçıl bir atmosferde geçmesiniistediklerini belirtmelerine rağmen devlet, terörünüestirmekten geri durmadı.

Şırnak merkez ile Cizre, Silopi Beytüşşebapilçeleri başta olmak üzere Kürt illerinde ev baskınları,gözaltılar, hatta tutuklamalar gerçekleştirildi.Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde “Newroz’da suçişleme ihtimalleri var” gerekçesiyle gözaltına alınan 9kişiden 8’i tutuklandı. Saldırılar ise halen sürüyor.

Bu icraatlar, devletin Newroz’u terörize etmepolitikasında kayda değer bir değişiklik olmadığınıgözler önüne seriyor.

Kürt halkı demirci Kawa’nın direniş yolunu tercih etmelidir!

Newroz’un öngünlerinde saldırıları yoğunlaştıranTürk sermaye devleti ile emperyalist güçler, Kürthalkını bir sınama ile karşı karşıya bırakıyorlar. Kürthareketini tasfiyeye dönük saldırılar eşliğindegerçekleşecek olan Newroz, Kürt halkının bu planlaravereceği yanıtın simgesi olacaktır. Bundan dolayıisyan ateşleri etrafında ortaya konacak direniş ileulusal özgürlük ve eşitlik özlemlerinin savunulmasıkararlılığı, Newroz sonrasındaki dönem için debelirleyici olacaktır.

Emperyalistlerle Ankara’daki işbirlikçileri, Kürthalkına bir ikilem dayatmış bulunuyorlar; teslimiyetya da ulusal özgürlük ve eşitlik uğruna direniş! Budayatma, 2010 Newrozu’na, Kürt halkının özgürlükmücadelesinde bir eşik niteliği yüklemektedir.

Kürt halkı, gerici güçlerin zorbalıklarına, demirciKawa’nın direniş yolundan giderek yanıt vermelidir.Teslimiyet ve tasfiye planlarını bozmak için tümNewroz alanları isyan ateşleriyle donatılmalı, ezilenhaklara özgürlük değil, kölelik dayatanemperyalistlerle işbirlikçilerine karşı direniş azmidaha da bilenmelidir. İsyan ateşlerinin harlandığıNewroz alanlarında ulusal özgürlük ve eşitlik gidenyola işaret eden “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği”şiarı dalga dalga yankılanmalıdır!

Emperyalistlerle Ankara’daki işbirlikçileri teslimiyet ve tasfiye dayatıyor…

Newroz’un isyan ateşi daha dakızıllaştırılarak saldırılar yanıtlanmalıdır!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Sermayenin Roman açılımı 6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

Yaşadığımız toprakların etnik ve mezhepsel olarakçok renkli bir yapıya sahip ve binlerce yıl öncesininmedeniyetlerinin üzerine kurulu olması bugün üzerindeyaşayanlar için zengin bir kültür sofrasına oturma şansıdemektir. Ancak daha başından beri ezen ve ezileninmücadelesine sahne olan sınıf savaşımları tarihi buzenginliğin değerlendirilmesini engellemiştir. Yakınzaman tarihi olarak da bu zenginliği kendi çıkarına göretarumar eden bir burjuva cumhuriyeti karşımızaçıkmaktadır. Osmanlı’nın kalıntıları üzerine inşa edilenbu cumhuriyet tek bir etnik temele -Türklüğe- ve tek birdini inanca- Sünni İslama- kendini dayandırdığı içinbaşka uluslardan ve inanışlardan insanlar katliamlara,sürgünlere maruz kalmışlardır. Ermeniler’in, Rumlar’ınve Kürtler’in yaşadıkları bu açıdan yeterince şeyanlatmaktadır. Öte yandan tüm bu yaşananlar artıktarihte kalmış acı hatıralar da değildir.

Rejimin imha ve inkâr siyaseti yeni biçimleri ilehala sürmektedir. Şimdilerin moda sözü yaşadığımıztopraklardaki renklilik üzerine dillendirilen “mozaik”vurgusudur. Kimileri için hala daha “ne mozaiği ulan,mermer mermer...” olsa da yöntemde ve söylemde bellinüanslar dışında anlayış aynıdır: “Tek devlet, tekbayrak, tek millet, tek dil...” Geriye en fazlasındankültürel kırıntılar bırakılan yeni ez ve çöz formülüdürbu. Sözde “reformlar” ve “demokratik açılımlar”vesilesiyle kürsülerden Erdoğan tarafından cezbedicisözcüklerle dillendirilen, edebi bir hava taşıması içinabartılı vurgular içeren sözler bir aldatmacadanibarettir. Bu açılımların gerisindeki niyet bir tarafa,“açılım” adı altında ortaya sürülen yaklaşımlarınsamimiyetsizliğini bu veciz sözler saklayamamaktır.Tarihe mal olmuş düşün ve sanat insanlarındancımbızlanan bu sözcükler yaşanmış ve yaşanmakta olangerçekleri örtbas etmeye yetmemektedir.

Geçtiğimiz günler bu çerçevede yeni bir örneğesahne oldu. İşbirlikçi sermaye sınıfının sahteaçılımlarında sıra “çingeneler zamanına” gelmişti.Sermaye hükümetinin başbakanı Tayyip Erdoğan,‘Roman Açılımı’ kapsamında İstanbul Abdi İpekçi SporSalonu’nda Romanlarla bir araya geldi. Erdoğan,burada yaptığı konuşmada Romanlar’a 100-120 TLtaksitle 20 yıl vadeyle “konut sözü” vererek AKPhükümetinin herkese hakkı olanı verdiğini iddia etti.Hatırlanacağı gibi 2009 Aralık’ında da bir “RomanÇalıştayı” düzenlenmiş ve hemen arkasından ManisaSelendi’de Romanlar’a yönelik ırkçı-şoven saldırılar velinç girişimleri yaşanmış, Romanlar Selendi’densürülmüşlerdi. İşte bu linç ve sürgünlerden hemen öncegerçekleşen “Roman çalıştayı”nda Devlet Bakanı FarukÇelik, “Roman vatandaşlarımızın, karşı karşıya kaldığıyüz yıllara varan dışlanmışlıklarla, hoşgörüsüzlüklerle,haklarında üretilen önyargılarla, fiilen maruz kaldıklarıher türlü ayrımcılıkla mücadele etmeyi ahlaki bir görevolarak telakki etmekteyiz” diyebilmekteydi. Tümbunlar hafızalardayken sermaye hükümetinin ‘RomanAçılımı’nın tam bir ikiyüzlülük örneği olduğunu tesciledercesine Tayyip Erdoğan da şöyle konuşmaktadır:“Bizim bu topraklarımız tarihin hiçbir dönemindeırkçılığa sahne olmamıştır. Bizim topraklarımız, bizimvatanımız, tarihin hiçbir döneminde anti-semitizmeprim vermemiştir. Bu topraklarda ırkçılık barınamaz,antisemitizm barınamaz...”

Rumlar’ın, Ermeniler’in ve Kürtler’inyaşadıklarından arta kalan bu topraklarda kan ve göz

yaşı olmuşken, burjuva rejimin ve kemalist anlayışın enönemli kadrolarından biri olan Şükrü Kaya’nın, ‘butopraklarda yaşayıp Türk olmayanların ilk vazifesi,Türkler’in kölesi olmaktır’ sözü hala geçerliliğinikorurken ırkçılığa, şovenizme karşıymış gibi biryanılsama yaratmak mümkün değildir. Şimdi anlayışdeğil ama sözcükler değişmiştir. “Kadın da olsa, çocukda olsa gereken yapılacaktır” gibi kan kokan laflaryerine insanların “maneviyatına” seslenmek dahauygun bulunmaktadır. Keza rejimin gerekeni yapankadroları zaten işbaşındadırlar.

Gelelim şu “Roman açılımı”na!.. Türkiye genelindeyaklaşık olarak 2,5 milyon Roman yaşadığıbilinmektedir. Kendilerine has bir yaşamı, kültürü,değerleri ve geleneği olan Romanlar, mevcut toplumsalilişkilere hapsolmadan yaşamayı başarabilmişlerdir.Özellikle Trakya, Ege ve İstanbul’da çok yoğun olarakyaşamaktadırlar. Dünya genelinde ‘vatansız’ olaraktanınırlar. Bu çerçevede 72 buçuk millet sözü deRomanlar’ı aşağılamak için kullanıla gelmiştir.

14 Haziran 1934’te çıkarılan 2510 sayılı “İskanKanunu”nun 4. maddesi şöyledir: “Türk kültürünebağlı olmayanlar, anarşistler, göçebe çingeneler,casuslar ve memleket dışına çıkartılmış olanlarTürkiye’ye ‘muhacir’ göçmen olarak kabul edilmezler.”2003 yılının Kasım ayında basına yansıdığı kadarıylabu yasa şöyle düzeltilmiştir! Türkiye İçişleri Bakanlığıyurttaşlığa başvuruda bulunanlara, “göçebe Çingeneler”tanımlanması genel olarak “Çingeneler” ve “dilenciler”olarak genişletilmiş, yani “Çingeneler” göçebeolmasalar da TC tarafından vatandaş olarak kabuledilmeleri mümkün görülmemiştir.

Yine “Polisin Disiplinine, Merasim veTopluluklardaki Rolüne ve Polis Karakolları Teşkilatıile Vazifelerine Dair Talimatnamesi”ndeki Çingenelerişüpheli şahıs olarak gören 134. madde ancak20.06.2006 tarihinde yürürlükten kaldırılabilmiştir.Fakat “Yabancıların Türkiye’de İkamet ve SeyahatleriHakkında Kanun”un 21. maddesi hala yürürlüktedir. Buyasaya göre tabiiyetsiz veya yabancı devlet tebaası olanÇingeneler’in ve Türk kültürüne bağlı olmayan yabancıgöçebelerin sınır dışı edilmelerine İçişleri Bakanlığısalahiyetlidir. Bu madde ile ayırımcılık söylenenlereinat oldukça hukukidir ve yasaldır.

Erdoğan, bu açılım vesilesiyle ayrımcılığı veırkçılığı reddeden bir konuşma yapsa da Romanlarırkçılığın bir başka boyutunu tüm açılığıyla yaşamakta.Yaşam alanlarından soyutlanarak kültürel bir kıyıma

tabi tutulmaktalar. Bu, Romanlar üzerinde yeni birkültürel tehcir politikasıdır. Bugün Romanlar’ınyaşadığı tüm mahalleler devletin tehdidi altındadır. Bumahallelerde yaşayanları yoksulluğa mahkum eden,altyapı götürmeyerek en insani ihtiyaçlardan mahrumbıraktıktan sonra bilerek sebep olduğu hırsızlık,uyuşturucu vb. gerekçelerle bu mahallelerde tam birdevlet terörü estirilmektedir. Haber bültenleri sıklıklabu polis operasyonlarını yazmaktadır. Romanlar’ıyaşam alanlarından koparmak, üzerlerinde kültürel birsoykırım gerçekleştirmek için devlet tüm olanaklarınıkullanmaktadır. “Kentsel dönüşüm projesi” de busaldırının bir parçası durumundadır. BursaOsmangazi’de Kamberler Mahallesi, Ankara’da Çinçinve İstanbul’da Sulukule bu saldırıların bilinen hedefleriolmuştur. Öyle ki Sulukule Çingene tarihi içinde ayrıbir yerde durmaktadır. Burası bilinen en eski çingeneyerleşim yeri ve onların dünyaya yayıldığı yerdir. Yanitarihi ve kültürel bir değeri bulunmaktadır. Aynızamanda sermayenin rant amacına hizmet etmesi içinçıkarılan “Kentsel dönüşüm projesi” Romanlarüzerinde hem fiziki hem de kültürel bir yıkımın aracıhaline getirilmiştir. Çingeneler’in en eski yerleşim yeriolan Sulukule artık yoktur. Bu proje kapsamındayıkılmıştır. “Roman açılımı”nın ne kadar sahteolduğuna Sulukule’nin artık tarihe karışmış olmasıoldukça iyi bir örnektir. Bu yıkımlarda amacınRomanlar’ın insani ihtiyacını iyileştirme olmadığıaşikârdır. Şimdi Romanlar da TOKİ’nin kapısında birmüşteridir. Kültürel iletişimlerini devamettirebilmelerinin ve geleneklerini yaşatabilmelerininbu “modern” hayatta ne kadar imkânsız olduğu birbaşka gerçek iken, Romanlar’a barınabilecekleriimkânların yaratılacağına dair verilen sözler de o kadarinandırıcılıktan uzaktır. Çünkü Kocaeli Arızlı’da evleridepremde yıkılanlara bağışlanan evleri ellerindenalarak, buraya kentin bürokratlarını yerleştirmeaymazlığını gösterenlerden başka bir icraatbeklenemez.

Sözün kısası “Roman açılımı” da tıpkı diğer sahteaçılımlar gibi sermaye sınıfının çıkarlarına hizmet edenyeni bir girişimidir. İnsanları ezen ve ezilen, sömürenve sömürülen, yani emek ve sermaye olarak iki keskinkampa ayıranların halklar arasında bir kardeşlikyaratabilmesi mümkün değildir. Bir Çingeneatasözünde olduğu gibi: “Size dalkavukluk yapan, yasizi kandıracaktır, ya da kandırmayı düşünüyordur.”

Sermayenin sahte açılımlarındaşimdi “Çingeneler Zamanı”

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Kayıpların failleri belli! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/12* 19 Mart 2010

Polis tarafından tehdit edilen İşçi-Köylü okuru AliYetgin’den 8 Mart’tan 16 Mart tarihine haberalınamadı. Yoldaşları ve ailesi Ali Yetgin için İHDİstanbul Şubesi’nde düzenlenen basın toplantısındayetkili kurumların bir an önce açıklama yapmasınaistedi. Ali Yetgin için günlerce çeşitli eylemleryapıldı. Yaklaşık 1 hafta devam eden eylemlerinardından İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkınyaptığı bir açıklama ile Ali Yetgin’in MetrisCezaevi’nde tutuklu bulunduğunu açıkladı. “AliYetgin gözatında kaybedilmek isteniyor” şiarıylaakıbetinin sorulması karşısında üç maymunu oynayanyetkililer, eylemlerin yayılması üzerine birden bireaçıklama yapmak zorunda kaldılar.

Sermaye devletinin tarihi gözaltında kayıplarıntarihidir. Yollardan, sokaklardan, evlerden yaka paçagözaltına alınıp götürülen yüzlerce kişi bir daha geridönemedi... Adı ‘kayıp’ olarak kaldı resmievraklarda...

Türkiye “gözaltında kayıp” gerçeğiyle 1980sonrasında tanıştı. İlk kayıplardan Hayrettin Eren 21Kasım 1980’de kolluk güçleri tarafından gözaltınaalındı. Arkadaşları olaya tanıklık etmelerine, ailenintüm başvurularına rağmen faşist sermaye devletininyanıtı “bizde yok” oldu. 30 yıldır halen Hayrettin’denhaber alınamıyor.

Hayrettin Eren’den sonra da gözaltında kayıplarhız kesmedi. 1980-1990 arasında İstanbul, Ankara,Bingöl, Siirt, Kars, Siverek ve Hakkari’den 12devrimci daha gözaltında kaybedildi. BunlardanHüseyin Morsümbül 18 Eylül 1980 günü Bingölmerkezdeki evlerinden jandarma ve bir grup siviltarafından gözaltına alındı. Ardından babası dagözaltına alınıp yoğun işkenceden geçirildi. HüseyinMorsümbül’ün adı da kayıp listesine eklendi.

Gözaltında kayıplar 1990 yılı ile birlikte hızkazandı. Çoğu Olağanüstü Hal Bölgesi’nden olmaküzere gözaltında kayıp sayısı arttıkça arttı. İnsanHakları Derneği’ne (İHD) yapılan resmi başvurulardayer alan kayıp sayısı 543 kişiye ulaştı. ÖzellikleKürdistan’da kayıp yakınlarının hepsi resmibaşvuruda bulunamadıkları da göz önüne alındığındakayıp sayısının çok daha fazla olduğu rahatlıklasöylenebilinir. Özellikle 1994 yılındaki gözaltındakikayıplarda hızlı artış yaşandı. 1992-1993 yıllarındaKürdistan’da “faili meçhul cinayetler”in yerini1994’de gözaltında kayıplar aldı.

Kenan Bilgin 12 Eylül’de, 1994’te Ankara’daotobüs durağında gözaltına alındı. Ankara EmniyetMüdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde görenler devardı. Onun “22 gündür buradayım, benikaybedecekler” diye hücresinden haykıran sesini,tanıklar dışarı taşıdılar. İçlerinde avukatların dabulunduğu bu tanıklar Kenan Bilgin’i gördükleridoğrultusunda ifade verdiler. Tüm bu tanıkifadelerine rağmen sermayenin faşist devleti üçmaymunu oynamaya devam etti.

Kaybedilenlerin tek suçları daha iyi bir dünya içinmücadele etmekti. Özlemlerine ulaşmakmücadelesinden vazgeçmediler. Hiç yorulmadangörevlerine dört elle sarıldılar. Ve bir gün kaçırıldılartek tek. Ailelerine haber verilmedi, polislercealınırken “beni kaybedecekler” diye adlarınıhaykırdıklarını gören tanıkları söylediklerinisermayenin faşist devleti duymadı.

İnsan hakları kurumları ve gözaltında kendilerinigörenlerin uyarılarına rağmen devlet gözaltındaolduklarını kabul etmedi. Bazılarının işkenceyedayanamamış bedenleri, kimsesizler mezarlığında,

Adli Tıp Morgu’nda günler sonra bulundu. Bazılarıise halen kayıp. Aradan geçen zamana karşın devletise ‘kör gözlerin gördüğü’, ‘sağır kulakların duyduğu’gerçekleri ‘görmüyor ve duymuyor.’

Türkiye gözaltında kayıplar ülkesi …

Gözaltında kayıplar, sınıfsal eşitsizliklerin derinolduğu ve işçi ve emekçilerin büyük kesiminingelecek korkusu yaşadığı Türkiye’de sürekligündemdedir. Derinleşen eşitsizlik ve adaletsizlik,buna karşı tepkiyi ve başkaldırıyı da beraberindegetirmektedir. Devrimci politik mücadele devamettikçe, burjuvazinin çıkarlarını korumak için,sermayenin faşist devleti elinde tuttuğu gücü,yasalarını bile çiğneyerek işçi ve emekçilere karşıkullandı, kullanıyor.

Devrimciler, ilerici muhalifler gözaltındakaybedildi. Kimisinin kardeşi, kimisinin eşi,kimisinin babası, kimisinin de çocuğu ansızınsokaktan, evden, çalıştıkları yerden alınıp izlerikaybettirildi. Kayıp yakınları mahallelerindeki,köylerindeki karakollardan başlayarak her kademedesevdiklerinin akıbetini öğrenmek için resmibaşvurular yaptılar. Bir yanıt alamadılar.

Cumartesi Anneleri, dayak, biber gazları,gözaltılara rağmen oturma eylemlerini sürdürüp, ‘bizsavaş mağdurlarıyız’, ‘biz bu ülkenin asıl ve acılıgerçeğiyiz’ dediler. Her cumartesi ellerindekaybedilmiş yakınlarının resimleriyle gözaltındakayıp yakınlarını anlattılar. Unutturulmaya çalışılan anaların, babaların,amcaların, kardeşlerin akıbeti açığa çıkarılmadıkça,

sermayenin faşist devletinden hesap sorulmadıkçagözaltında kayıplar devam edecektir.

Gözaltında kayıp saldırılarında sermaye devleti yalnız değil

Gözaltında kaybeden devletler, uluslararasısermayenin de büyük ilgi alanıdırlar ve uluslararasısermayenin desteğiyle bu katliamlarınıgerçekleştirmektedirler. Bu ülkelerdeki doğalkaynakların sömürüsünü garantiye almak, ucuzişgücünden yararlanmak, silah ticareti vs.ninönündeki tüm engellerin kaldırılması için,uluslararası sermaye hiçbir çirkinliktenkaçmamaktadır. Kirli savaşlar, kirli ticari ilişkilerleyürütülmekte, işçilerin, emekçilerin alınteripervasızca pazarlanmaktadır.

Türkiye’yi gözaltında kayıplar ülkesi halinegetiren sermayenin faşist devletinin işlediği suçlarınsuç ortağı emperyalistlerdir. Onu, uluslararası alandakoruyan güçlü emperyalist müttefikleri debulunmaktadır. Gözaltında kayıplar, ABDemperyalizminin güçlü desteği ve gözetiminde herzaman dünyanın dört bir yanında uygulanmıştır.ABD’nin gözaltında kayıplar politikası Türkiye ilesınırlı değildir. “Anti-komünizm” ve “anti-terörizm”maskesi altında Vietnam’dan Filipinler’e,Guatemala’dan Şili’ye kadar uzanmaktadır ve bugünde Irak’ta, Afganistan’da devam etmektedir.

Uluslararası hukukta gözaltında kaybedendevletleri yargılayacak bir düzenleme de yoktur. Varolan uluslararası hukuk sistemi, dünya hakimiyetinielinde bulunduran ABD ve diğer emperyalistlerinçıkarlarına göre düzenlenmiştir. Bu devletlerindiplomatik, politik, askeri ve ekonomik desteği,gözaltında kaybeden devletlerin en büyükdayanağıdır. Hatta emperyalistler çıkarlarıgerektirdiğinde doğrudan müdahalede tereddütetmemektedirler.

Gözaltında kayıplar, sokak infazları, hukuksuzkeyfi gözaltılar, işkenceli sorgular, mahkemesizaylarca tutukluluk uygulamaları, F tiplerinde ölümeterk etmeler, kitlesel eylemlere dönükprovokasyonlar, Kürt halkına karşı şovenistkışkırtmalar eşliğinde kitlesel kontrgerilla saldırılarıbu ülkede rutinleşmiştir. Bütün olarak sermayeiktidarının yıkımı mücadelesi doğrultusunda mesafealınmadıkça düzen Kürtler, muhalif kesimler vekomünist devrimci mücadelenin önünde bu türdenkıyım ve katliamları dayatarak çıkacaktır. Sömürgecisermaye devleti ortadan kaldırılmadıkça gözaltındakayıplar devam edecektir. Gözaltında kayıplarınyaşanmadığı Türkiye’nin gerçeğe dönüşmesi, işçisınıfının devrimci iktidar mücadelesinde alacağımesafe ile doğrudan bağlantılıdır.

Gözaltında kayıplara karşı mücadeleye!

Ali Yetgin kaybedilmek istendi!

İstanbul’da 8 Mart akşamından itibaren kendisinden haber alınamayan İşçi-Köylü gazetesi okuru AliYetgin’in Metris Cezaevi’nde tutuklu olduğu ortaya çıktı.

16 Mart günü Ali Yetgin’in ailesini arayan İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Yetgin’in MetrisCezaevi’nde bulunduğunu bildirdi. Aynı akşam saat 19.00 için çağrısı yapılan eylemde, Yetgin’in bulunduğuduyuruldu. Yetgin hakkında daha önce Metris’ten bilgi istendiği fakat yok yanıtı alındığı, bununla berabertutukluluk gerekçesi hakkında bilgi verilmediği de belirtildi.

Partizan Şehit ve Tutsak Aileleri adına açıklamayı yapan Semiha Köz, devrimci dayanışma sayesinde AliYetkin’in kaybedilmesinin önüne geçildiğini ifade etti. Güler Zere’nin serbest bırakılması için örülen süreceatıfta bulunan Köz, yine sokakta, mücadele ile kazanıldığını vurguladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Yaşasın Metal İşçileri Birliği!8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme KuruluMart ayı toplantısını gerçekleştirdi.

Toplantının gündemi şu başlıklardan oluşmaktaydı:* TEKEL Direnişi ve bahar dönemi-değerlendirme

ve planlama* İşkolunun gündemi üzerine değerlendirme* MİB dönemsel hedefleri üzerine değerlendirme

ve planlama* Bülten üzerine değerlendirme ve planlamaBu gündem başlıkları üzerinde kapsamlı

tartışmalar yapan Merkezi Yürütme Kurulu çeşitlisonuçlara ulaşmış ve kararlar almıştır. Bunları anabaşlıklar halinde şu biçimde özetleyebiliriz:

- TEKEL Direnişi ve bahar dönemi üzerine:

1. 78 gün boyunca devletin baskı ve terörüne vedaha nice zorluklara karşı kararlılıkla sürdürülenAnkara’daki TEKEL Direnişi bitirildi. Direnişinbitirilmesi sermaye iktidarı ve sendika bürokratlarınınelbirliğiyle gerçekleştirilmiştir. Direnişin toplumdüzeyinde sarsıcı sonuçlar yaratması ve uyuyan devi,işçi sınıfını uyandırması ihtimalinden büyük korkuyakapılan sermaye ve uşakları, haftalar öncesinden busonu hazırlamak için seferber oldular. Öncü işçilerindirenişe hazırlanan tuzakları boşa çıkarmak içinyaptıkları girişimler durumu değiştirmedi. Ablukaaltına alınan, genel grev-genel direniş yönündekibeklentileri sendika bürokratlarınca boşa çıkarılanTEKEL işçileri tuzağa düşürüldüler.

Ortaya çıkan bu sonuç geri bir adım da olsa, henüzhiçbir şey bitmiş değildir. Çünkü TEKEL Direnişi, işçisınıfına büyük bir moral kazanım sağlamış, mücadeleve örgütlenme isteğini güçlendirmiştir. Dahası,sendika bürokratları TEKEL Direnişi’ni bitirirken birdizi vaatte de bulunmak zorunda kalmışlardır.

Bu vaatlerden ilki mücadelenin bundan böyle ülkesathına yayılacağı biçimindedir. Bu merkezi mücadelemevzisini düşürmek amacıyla sendika bürokratlarıtarafından ileri sürülmüş bir kandırmacadır. Çünkügereklerini hiçbir zaman yerine getirmeyeceklerdir.İkinci olarak TEKEL işçileri 1 Nisan’da yenidenAnkara’ya geleceklerdir. Ancak bin kadarlık bir sayıve bir geceliğine! Üçüncü vaadi veren konfedarasyonyönetimleri ise 26 Mayıs’ta ülke çapında işbırakılacağını açıklamışlardır. TEKEL Direnişi’ninalevleri arasında direniş ateşini söndürmek için verilenbu vaadin ortada bırakılacağı açıktır. Eğer müdahaleedilmezse, 26 Mayıs bu bürokratların elinde içiboşaltılmış, göstermelik bir eylem haline getirilecektir.

Ancak sendika bürokratlarının bu vaatlerivermekteki niyetleri ne olursa olsun tabandanyükselen bir sınıf inisiyatifiyle bu vaatler bir ileriçıkışın ilk dayanağı yapılabilir. Sendikabürokratlarının koydukları sınırlar aşılabilir ve TEKELDirenişi’nin maddi ve moral kazanımları, işçi sınıfınıngenel-grev genel direniş yolunda yürüyüşüne dayanakolabilir.

2. Görev açık ve nettir: Genel grev-genel direnişiörgütlemek!

MİB Merkezi Yürütme Kurulu, bu bilinçle bütünileri ve öncü sınıf güçlerini bu görevi omuzlamak

amacıyla biraraya gelmeye ve sorumluluk üstlenmeyeçağırmaktadır.

Bu doğrultuda ilk hedef 1 Nisan eylemidir. TEKELişçilerinin sönmeyen direniş ateşini harlamak için 1Nisan eylemini göstermelik olmaktan çıkarmalıyız.Bu amaçla, olabilecek en yüksek katılımı sağlamakiçin seferber olmalı ve on binlerle TEKEL işçileriylekolkola Ankara’ya gitmeliyiz.

Metal İşçileri Birliği, bu amaçla metal işkolundasendikalı-sendikasız bütün fabrika ve işyerlerinde birçalışma yürütecektir. Aynı zamanda bunun içinişkolundaki örgütlü sendikaların yönetimlerini, buyönde karar almak ve uygulamak üzere zorlamayı birgörev bilmektedir.

3. Ayrıca, bu süreç bahar döneminin tarihselgünleriyle de çakışmaktadır. Özellikle 1 Mayıs bugüncel görevlerin gerçekleştirilmesi bakımından özelönemde bir gündür. İşçi sınıfının uluslararası birlik,mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs genel grev-genel direniş için bir basamak haline getirilmelidir. 1Mayıs’ı kazanmak bu yıl anlamını burada bulmakta ve26 Mayıs’ı bir genel grev-genel direnişedönüştürmek hedefine bağlanmaktadır.

Bu anlayışla MİB Merkezi Yürütme Kurulu, 1Mayıs’ı tarihsel anlamına ve güncel önemine uygunbir katılım ve içerikle kutlamayı görev bilmektedir. Bugörevi yerine getirmek üzere, 1 Mayıs’a hazırlıkamacıyla yoğun bir kitle seferberliği yürütülecektir.

MİB Merkezi Yürütme Kurulu, böyle bir kitleseferberliğinin üzerinden yükselmek üzere tüm metalişçilerine fabrika pankartlarıyla 1 Mayıs’a katılmayaçağırmaktadır.

4. Genel grev-genel direniş yolunda ilerlemenin entemel koşulu işçi sınıfının bağımsız örgütlülükleridir.Bu TEKEL Direnişi’nin en önemli derslerinden biridir.TEKEL işçileri, sendika bürokratlarına rağmenmücadeleyi taşıyabilecek bir bağımsız iç örgütlülüğeve önderlik iradesine sahip olsalardı sonuç farklıolurdu. İşte TEKEL Direnişi’nin bu büyük dersinin de

uyarıcılığıyla tüm sınıf güçlerini tek tek fabrikalardanişkollarına, sanayi havzalarından il ve ülke çapına, herdüzeyde genel grev-genel direniş komitelerinioluşturmaya çağırmaktadır.

Bu amaç doğrultusunda tüm yerel MİB birimlerizaman geçirmeden, genel grev-genel direnişiörgütlemek görevini yerine getirecek direnişkomitelerini oluşturmak üzere kitle toplantılarıörgütleyeceklerdir.

Genel grev-genel direniş komitelerinin görevi,genel grev-genel direnişi düşüncesini sınıfın en genişbölüklerine taşımak üzere yoğun bir ajitasyonçalışması yürütmek, bunu eylemli bir süreçlebirleştirmek ve direniş komitelerini daha geniş biralana yaymak olacaktır.

- İşkolunun gündemi1. İşkolunda metal patronları üretimde, satışlarda,

ihracatta parlak tablolar sunmaya devam ediyor.Bununla birlikte “krizdeyiz” yaygarasını da eldenbırakmıyorlar. Böylelikle bir yandan teşvik paketlerinialmaya devam ediyor, diğer yandan metal işçileriüzerindeki saldırılarını aralıksız sürdürüyorlar. Bundandolayı metal işçileri üzerindeki sömürü katmerleşiyor,çalışma ve yaşam şartları ağırlaştırılmaya devamediyor. Krizi fırsata dönüştüren metal patronları bugünkrizin başlangıç döneminden bu yana artık daha düşükücret ve haklarla daha ağır bir çalışma yükünüomuzluyorlar.

Tüm bunlar yeni değildir. Bugün yeni olaraksöylenmesi gerekenler daha çok metal işçilericephesindendir. Zira krizin ilk dönemlerinde gemiazıya alan metal patronlarının yaygın saldırılarıkarşısında savunmaya geçen ve en geri şartlarda daolsa işini kaybetmemek telaşına düşen metal işçileri,bugün bu dönemi geride bırakmıştır. Metal işçilerininsaflarında belirgin biçimde mücadele isteğibüyümektedir. Son dönemde yaşanan Akkardan,Mahle Mopisan, Ekodepar, Daiyang gibi çıkışlar

Metal İşçileri Birliği Merkezi YürütmeKurulu’nun Mart ayı toplantısı sonuçları

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Yaşasın Metal İşçileri Birliği! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/12* 19 Mart 2010

bunun ifadesidir. Bu çıkışların büyük bölümünün degösterdiği gibi, metal işçileri içerisinde örgütlenmeeğilimi güçlenmektedir. Bunun böyle olmasında,TEKEL Direnişi’nin belirgin bir etkisi olduğunubelirtmek gerekir.

Metal İşçileri Birliği, işkolundaki bu gelişmeleridikkate alan bir hazırlık yapmalıdır.

2. Bu koşullarda yaklaşan MESS Grup TİS’leridaha büyük bir önem kazanmaktadır. Bir önceki TİSdöneminde metal işçilerinin beklentilerini vemücadeleci dinamiklerini kriz bahanesiyle savuşturanMESS patronları, bu kez metal işçilerinin mücadelesikarşısında oldukça zorlanacaktır. Zira bu kez metalişçileri için TİS süreci, kriz sonrasında kaybedilen hakve mevzilerinin yeniden kazanılıp kazanılmayacağıyönünde bir sınav olacaktır.

Metal patronları da bu bilinçle kriz yaygarasıyapmaya devam ediyorlar. Bunu yapıyorlar çünkü krizbahanesiyle metal işçisinden çaldıklarını geri vermekistemiyorlar.

3. TİS süreci bugünden sendikaların tutumlarını dabelirlemektedir. Bugünlerde dikkat çekici biçimdeTürk Metal bir dizi alanda örgütlü olduğu işyerlerineyönelerek BMİS üzerindeki baskısını arttırmaktadır.(Mahle Mopisan ve Eskişehir örnekleri) Bu TürkMetal’in her zamanki pratiğidir. Ancak tek sendikahedefiyle birlikte tüm bunları aynı zamanda TİS’ehazırlık olarak da değerlendirebiliriz.

Diğer taraftan belirtmek gerekir ki Türk Metalçetesi sınıfa yönelik saldırılardaki suç ortaklığınısürdürüyor. İzmir Demir Çelik’te yaşananlar sonörnek olmuştur. 200 kadar demir-çelik işçisinin iştenatılmasında bu çete doğrudan rol oynamıştır.

4. MESS grup TİS’lerine yönelik hazırlıklarımızısürdürmeli, zaman geçirmeden pratik adımlarımızıatmalıyız. Bunun için eylemli mücadeleyiyükseltmenin de kritik bir önemde olduğu inancıyla,önümüzdeki günlerde yapılacak olan OtomotivSanayicileri Derneği Genel Kurulu’nudeğerlendirebiliriz. Genel Kurul salonu önünde“Çaldıklarınızı geri verin!” şiarıyla yapılacak eylemson derece anlamlı bir başlangıç olacaktır.

5. Bununla birlikte TİS Sempozyumu’nuörgütlemek üzere hazırlıklarımızı hızlandıracağız.Sempozyum ön hazırlık çalışmalarında kullanılacakaraçlar kısa sürede hazırlanmış olacaktır.Sempozyumun yeri için düşünülen ilk mekanlardansonuç alınamaması üzerine, yeni mekanlar içingirişimlere başlanacaktır. Sempozyumdaki sunumlariçin konu başlıkları belirlenmiş ve çalışmalar için birişbölümü yapılmıştır. Sempozyumun sunum başlıklarışöyledir:

Bu dönem grup TİS’lerinin stratejik önemi,talepler, örgütlenme hattı, mücadele hattı.

- MİB dönemsel hedefler veplanlamalar üzerine değerlendirme

1. Programın basımının ardından, programı ileri veöncü işçilere tanıtmak ve böylelikle MİB’i büyütmekyerine getirilmeyi bekleyen bir görev olarak ortadadurmaktadır.

2. MİB’in yerel ayaklarını örgütlemek üzerebaşlatılan girişimler sonucunda anlamlı ilk sonuçlarınalındığı görülmektedir. Yeni bazı il ve bölgede bugünöncü ve devrimci işçiler, MİB çalışmalarını örgütlü birtarza yürütmeye başlamış bulunmaktadırlar.

3. MİB’in mevcut örgütlerinde belirgin biçimde birolgunlaşma sözkonusudur. Bu MİB adına yürütülençalışmaların yoğunluğundan ve sürekliliğinden deanlaşılmaktadır. Bu yönde atılan adımların maddi vemoral kazınmalarına da dayanarak çalışma düzeyimizive kapasitemizi daha da geliştirmek, ayrıca hala daçalışmalarını istikrara kavuşturacak bir örgütselolgunluktan uzak birimlerin bu ilk yaşamsal adımlarıatmalarını sağlamak temel görevimizdir.

4. Sendikalar üzerine yayınlanması düşünülenbroşürlerin ön hazırlıkları gözden geçirilmiş ve hala damateryal toplama aşamasında bulunan bu çalışmalarınhızlandırılması ve belli bir sistematiğe oturtulmasıgereğinin altı çizilmiştir.

- Bülten değerlendirme ve planlama1. Bültenin Mart sayısı gecikmiş bulunmaktadır.

Elde bulunanlara ek olarak hazırlanacak temel bazıkatkılarla birlikte en kısa sürede basımıtamamlanacaktır. Bu haliyle bülten istediğimiznitelikten uzaktır. Yerel katkıların, özellikle de fabrikagündemlerini tutan yazı ve röportajların zayıflığı

belirgindir. Bununla birlikte işkolunun gündeminitutarak devrimci bir tutumla yanıtlayacak yazılarınarttırılması ve çeşitlenmesi bir gerekliliktir.

2. Nisan sayısı üzerine bir planlama yapılmışbulunmaktadır.

Gündemindeki konuları en genel hatlarıyla bubiçimde değerlendiren ve bir dizi karara dönüştürenMİB Merkezi Yürütme Kurulu işçi sınıfı açısından sonderece önemli ve kritik bir döneme girildiği inancıyla,tüm yerel birimleri belirlenen çalışma planını hayatageçirmeye ve genel grev-genel direniş yolundakararlılıkla yürümeye çağırmaktadır.

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme KuruluMart 2010

Küçükçekmece’de metal işçileri toplantısı

Küçükçekmece Metal İşçileri Birliği sanayi sitelerinden ve metal fabrikalarından işçilerin katılımıylatoplantı gerçekleştirdi. Toplantıda birlik ve birliğin yerel çalışmaları üzerine tartışmalar yürütüldü. Yerelçalışmaların güçlendirilmesi, öncü metal işçilerinin birliğini sağlama noktasında yapılan çalışmalarınhızlandırılması yönünde kararlar alındı. Metal işçilerini bilgilendirme amaçlı hukuk semineri verilmesi, Metalİşçileri Bülteni’nin etkin kullanımı ve işçi yazılarının arttırılması, fabrika ve sanayi siteleri önlerinde öncümetal işçilerine ulaşma amacıyla anket çalışması örgütlenmesi ve hak gasplarının yaşandığı işyerlerinemüdahale planında somut planlamalar yapıldı.

Toplantıda öne çıkan vurgu ise metal işçilerinin bugünkü tablo içerisinde taban örgütlenmelerini oluşturmazorunluluğu oldu. Metal işçilerine bu noktada düşen sorumlukların tekrar hatırlatılmasının ardından toplantısona erdi.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

MİB’den Akkardan ziyareti

Metal İşçileri Birliği direnişçi Akkardan işçilerini ziyaret ederek “Direnişiniz direnişimizdir!” dedi. Feniş fabrikasının önünde bir araya gelen metal işçileri burada pankart açıp kortej oluşturarak sloganlar

eşliğinde direniş alanına doğru yürüdüler. Fabrika önünde bekeleyen Akkardan işçileri MİB’i alkışlarlakarşıladılar.

Ziyarette Metal İşçileri Birliği adına bir konuşma yapıldı. Akkardan direnişinin anlamı üzerinde duranMİB temsilcisi çalışma yürütülen alanlarda bu direnişin sesini yayacaklarını belirtti. TEKEL işçilerinin açmışolduğu mücadele yolunda ilerlemenin kazanmanın biricik şartı olduğu söyledi.

Konuşmada ayrıca sendika bürokrasisinin ve diğer gerici eğilimlerin mücadelenin önünde bir engeledönüşmesine karşı tek çözümün taban inisiyatifinin güçlendirilmesi olduğu ifade edildi.

Ziyaret boyunca “Akkardan işçisi yalnız değildir!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Kurtuluş yok tek başınaya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Direne direne kazanacağız!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

İzmirli sınıf devrimcileri TEKEL direnişini vemücadelenin önümüzdeki dönemini tartışmak içinTEKEL işçileri ve farklı sektörlerden işçileri bir arayagetirerek bir etkinlik düzenlediler. “TEKEL direnişi,gösterdikleri ve öğrettikleri” adlı panelde sürecinkazanımları ve sendikal bürokrasinin oynadığı uğursuzrol tartışıldı. Direnişin geleceği için neler yapılmasıgerektiği anlatıldı.

60 kişinin katıldığı panelde 20 kadar TEKEL işçisiyer aldı. Öncü TEKEL işçilerinin bir araya geldiğipanelde sık sık sorulan sorularla canlı tartışmalaryaşandı. Kürsüden yapılan konuşmalar sırasında diğerişçiler de söz alarak gerekli yerlerde müdahalelerdebulundular. Özellikle TARİŞ ve park bahçe işçilerininkonuşmaları sırasında pek çok işçi söz alarak görüşbelirtti. Bu haliyle etkinlik panelden ziyade pek çokişçinin söz aldığı bir söyleşi formatında gerçekleşti.

Farklı sektörlerden işçi ve emekçilerin konuşmalarıda TEKEL işçileri tarafından ilgiyle dinlendi. Panelsona erdikten sonra da sohbete devam edildi. TEKELişçileri özellikle farklı sektörlerden işçi ve emekçilerinyaptıkları konuşmaların ardından sorunlarına dairtartışmalar yaptılar.

Panel boyunca söz alan TEKEL işçilerinin mücadeleazmini koruduğu ve önümüzdeki döneme dair mücadeleumudu taşıdıkları görülmüş oldu. 4/C’dekiiyileştirmelerin ve Danıştay kararının sınıf adına birkazanım olduğunu bilen işçiler mücadelenin bununlasınırlı olmadığının yani zafer kazanılmadığının dabilincindeler.

Sürecin şu an için en büyük eksiğinin ise direnişkomiteleri olduğu, evlerine dönen işçilerin bir arayagetirilemediği ifade edildi. İşçiler farklı sınıfbölüklerinin desteğini de yeteri kadar alamadıklarınıbelirttiler.

1 Nisan’da onbinlerle Ankara’ya!

Panel 14 Mart Pazar günü saat 14.00’te Çiğli İşçiKültür Sanat Evi’nde gerçekleştirildi. Panelin TEKELişçilerinin 78 günlük direnişinin öğrettiklerinintartışılması ve önümüzdeki sürece dair hedeflerinkonması amacıyla gerçekleştirildiği belirtildikten sonrailk söz Ankara direnişinde 78 gün boyunca TEKELişçileriyle birlikte mücadele eden BDSP temsilcisinebırakıldı.

BDSP adına yapılan konuşmada genel hatlarıylaTEKEL direnişinin işçi sınıfını birleştirici vedönüştürücü etkisinden bahsedilerek, ülkenin dört biryanına dalga dalga yayılan dayanışmanın büyütülmesiiçin önümüzde duran sorumluluklar hatırlatıldı.

Konuşmada sendika bürokrasisinin 1 Nisanbuluşmasını ve 26 Mayıs’ı göstermelik eylemlerlegeçiştirmeye çalışacağı ifade edilerek bu iki tarihinTEKEL direnişinin geleceği açısından büyük imkanlarbarındırdığı söylendi. 1 Nisan Ankara buluşmasınınonbinler, yüzbinlerle gerçekleştirilmesi gerektiği, 1Mayıs’a ve 26 Mayıs’a daha örgütlü bir tarzlaçalışılarak mücadelelerin büyütülmesi gerektiği ifadeedildi.

Konuşmada söz işçilere bırakılmadan önce çeşitliönerilere de yer verildi. Somut olarak genel grevinisiyatiflerinin oluşturulması, yerellerdeki dayanışmaplatformlarıyla TEKEL işçilerinin buluşturulması,havzalardan emekçi semtlerine, sendikalara, ilericikurumlara kadar uğranmadık tek bir alanbırakılmaması, genel grevin tartışılacağı bir kurultay

yapılması gibi öneriler yapıldı. Elbette bunun içinöncelikle, TEKEL işçilerinin sendikal bürokrasiyetakılmadan komite kurması gerektiği ifade edildi.Ancak bu şekilde İzmir’den doğru örgütlü birprogramın hayata geçirilebileceği ve 1 Nisan, 1 Mayısve 26 Mayıs’ın da ancak komitenin güçlümüdahalesiyle güçleneceği belirtildi.

Diğer yandan TARİŞ direnişinin de, TEKELdirenişinin de büyütülmesi için BDSP olarak yapılmasıgereken ne varsa yapmaya hazır olunduğu vurgulandı.TARİŞ direnişi için dayanışma çağrısı yapılarak sözbaşta TEKEL işçileri olmak üzere panele katılan işçilereve emekçilere bırakıldı.

“Vazgeçmeyeceğimiz tek şeyMarksizm-Leninizm!”

Kürsüye ilk olarak emekli olduktan sonra damücadeleyi sürdüren, Emekli ve Çalışan TEKELİşçileri Derneği Başkanı Zaman Önyer çıktı. Önyerönce TEKEL direnişi sürecinin işçi ve emekçilercephesinden kazanımlarını anlattı. Ancak direnişineksik yanlarını da vurgulayarak bir arada olmanın,komiteleşmenin önemine işaret etti. Sendikaların,sınıfın örgütlü mücadelesindeki öz örgütlülüklerolduğuna değinerek, sınıf mücadelesinde önemli bir rolteşkil ettiklerini söyledi. Sendikal bürokrasiye rağmensendikaların işçiler tarafından terk edilmemesi gerektiğiifade edildi ve birleşik mücadelenin altı çizildi. Önyerşunları söyledi:

“Emekçiler emek örgütleriyle ve kendi sınıfınınpartisiyle yürümelidir. ILO ile birlikte uzlaşmacısendikacılık başladı. Bunu terk etmeliyiz. Ama biricikörgütümüzün sendikalar olduğunu da unutmamalıyız.En geri işçiden başlayarak sınıfın birliğinisağlayabilirsek, sol sapmalara karşı çıkabiliriz.Ekonomik mücadeleyi siyasal mücadeleylebirleştirdiğimiz zaman yolumuz işçi sınıfınındiktatörlüğüne gider.”

Dayanışma grevlerinin önemine de değinen Önyersözlerini şöyle tamamladı: “Vazgeçmeyeceğimiz tek şeyişçi sınıfının bilimi olan Markisizm-Leninizmdir.Bundan başka hiçbir şey sizi kurtaramaz.”

Henüz mücadele yeni başladı…

Zaman Önyer’in ardından sözü başından beri direnişçadırlarında yer alan işçilerden Sezai Kuş aldı. KuşAnkara’ya 3-5 günlüğüne gittiklerini ve bu boyutta birdirenişi kendilerinin de beklemediğini belirtereksözlerine başladı. Direnişi bugün sürdürenlerin vedestek olanların sayısının önemli ölçüde azaldığına dadeğinen Kuş, bu tablonun hızla aşılması gerektiğinivurguladı.

Sezai Kuş konuşmasında sendikalara basınçyapmanın ve onları zorlamanın öneminden de bahsetti.Kuş konuşmasını 1 Nisan eylemine onbinleri taşımakiçin azami çaba harcanması gerektiğini vurgulayaraksonlandırdı.

“Bilselerdi aday olmazlardı!”

Ruşen Turan isimli bir TEKEL işçisi isekonuşmasında sınıfın sendikalarla birlikte yolyürüyeceğini ve işçi sınıfının partisine ihtiyaçduyduğunu ifade etti. TEKEL işçilerinin verdiklerimücadele ile bir yol açtığını belirten Turan, direniş ilekırıntılar elde edildiğini söyledi.

“Bir türlü komite oluşturamadık, sendikacılarınmanevralarını boşa çıkararak ortaklık sağlayamadık”diyen Turan yerellerdeki mevcut dayanışmaplatformlarının işler hale getirilmesini ve TEKELişçilerinin bunlara katılmasını önerdi. Ayrıca yerelplatformların merkezi bir İzmir komitesine dönüşmesiönerildi.

TARİŞ işçisi TEKEL’in yolunda!

Direnişteki TARİŞ işçilerinden biri de etkinliktesöz alarak TARİŞ’te 11 yıldır çalıştığını, sendikanınkapısından iki kez girdiğini söyledi. Sendika başkanınıbile TARİŞ patronlarının seçtiğini anlatan işçi burayageliş sebebinin de TEKEL işçilerinden öğrenmekolduğunu belirtti.

Sendikanın bugüne kadar tek bir eğitim, tek birpanel yapmadığını, direniş sürecinin de atalet ile

Kavga bitmedi, mücadele sürüyor!10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

İzmir’de öncü TEKEL işçileri buluşması…

“Kavga bitmedi, daha yeni başlıyor!”

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Direne direne kazanacağız! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/12* 19 Mart 2010

Sermayenin başkentinde 78 gün boyunca kararlı bir direnişle tüm işçi ve emekçilere izlenmesi gereken yolugösteren TEKEL işçileri mücadelelerini büyütmeye hazırlanıyor. İşçiler çeşitli illerdeki eylemlerine aravermeden devam ederken kurdukları komitelerle mücadeleyi yükseltme yönünde adımlar atıyor. Tek Gıda-İşSendikası’nın aldığı 1 Nisan 2010 tarihinde Ankara’da buluşma ve geceyi burada geçirme kararını da 4/Cköleliğine karşı yürüttükleri mücadelede önemli bir olanak olarak gören işçiler, konfederasyonların 26 Mayıs2010 tarihinde gerçekleştireceklerini ilan ettikleri genel eylem kararına ilişkin de basınç oluşturmayıhedefliyorlar.

Hatay’da komite ve direniş çadırıHatay’daki ilerici kurumları, sendikaları dolaşarak neler yapabileceklerini tartışan TEKEL işçileri bir komite

kurdular. İşçiler, aldıkları kararlar çerçevesinde yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdiler. 10 Mart günüHatay Eğitim Sen binası önünden Ulus Meydanı’na yürüyen işçiler “TEKEL yürüyor, kavga büyüyor!”pankartını açtılar. İşçiler, 15 Mart günü Antakya Belediye Parkı’na çadır kurarak direnişlerini südürme kararıaldı. Polis ve belediye yönetiminin engellemelerine rağmen park içinde çadır kuran TEKEL işçilerine KESK veDİSK yöneticileri de destek verdi. Basın açıklamasını okuyan TEKEL işçisi Levent Şafak, istihdama veyerellerin sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkıda bulunan kamu tesislerinin yok pahasına satıldığını söyledi.

Diyarbakır ve Bitlis’te eylemlerTEKEL işçileri 14 Mart günü Diyarbakır ve Bitlis’te eylemdeydi. Diyarbakır’da AKP’nin düzenlediği,

milletvekilleri Abdurrahman Kurt ile Osman Arslan’ın da katıldığı istişare toplantısını protesto eden işçilerleAKP’li gençler ve polis arasında arbede çıktı. Partililerle işçiler arasındaki gerginlik sırasında AKP’li bir gençsilahını göstererek işçileri tehdit etti. Yaşanan arbedede Müzeyyen Yalçın adlı TEKEL işçisi kalp spazmıgeçirerek hastaneye kaldırıldı.

Bitlis Milletvekili Vahit Güler’in de aralarında bulunduğu AKP’liler Bitlis Belediyesi’nde TEKEL işçilerininprotestosuyla karşılaştı. Yoğun polis ablukası eşliğinde gerçekleştirilen eylemde TEKEL işçileri güvenceli işistediklerini belirttiler.

“Akdağ Trabzon’a hoşgelmedi”TEKEL işçileri, 13 Mart günü Trabzon’da bulunan Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a, “Trabzon’a hoş

gelmediniz” diye seslendi. Trabzon Belediyesi’ni ziyareti sonrasında AK Parti İl Başkanlığı’nı ziyaret etmesibeklenen Akdağ, TEKEL işçilerinin protestosu nedeniyle AK Parti Trabzon İl Başkanlığı’na yapacağı ziyaretierteledi. Tek Gıda-İş Sendikası önünde buluşan TEKEL işçileri ve kendilerine destek verenler sloganlarla AKP İlbinasına doğru yürüyüşe geçti. Barikat kurarak işçilerin binaya yaklaşmasını engellemek isteyen çevik kuvvetpolisleriyle gerginlik yaşandı. Burada TEKEL işçileri adına basın açıklamasını okuyan 12 yıllık TEKEL işçisiMetin Tekbaş, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın sermayenin çıkarlarına hizmet ettiğini ve sağlıkta dönüşüm adıaltında kamu hastanelerini özel sektörün eline teslim edeceklerini ifade etti.

Samsun’da polis müdahalesiSamsun’da Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir’in katılımıyla gerçekleştirilen hafif raylı sistem

açılışı, TEKEL işçilerinin protestosuna sahne oldu. Güvencesiz çalışmayı prostesto eden TEKEL işçilerine polismüdahale etti.

İzmir’de protesto TEKEL işçileri 12 Mart günü İzmir’de Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ü protesto etti. İzmir

Erzurumlular Kültür ve Dayanışma Vakfı’nca, “Erzurum’un düşman işgalinden kurtuluşunun 93’ncü yıldönümüetkinlikleri kapsamında düzenlenen davete” katılmak için İzmir’e giden Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül,TEKEL işçilerinin protestosu ile karşılaştı.

TEKEL işçileri 1 Nisan’a hazırlanıyor!geçtiğini anlattı. İşçilerin eylem yapma önerilerinin desendikacılar tarafından reddedildiğini belirtti. TARİŞişçisi mücadelelerini sürdürmek için TEKELişçilerinin görüşlerini istedi.

TARİŞ işçisinin konuşması üzerine işçiler sözalarak görüşlerini belirttiler. Zaman Önyer TARİŞ’in‘80 öncesi mücadele geleneğini hatırlatarak işçilereher tür eylemi yapmalarını, sendikacılar dur dese dedurmamalarını söyledi. İşçiler eyleme geçtiğindesendikacının da mecburen katılacağını hatta en önegeçmek zorunda kalacağını belirtti.

BDSP temsilcisi de TEKEL işçilerinin kürsüişgalini ve Türk-İş işgalini örnek vererek sendikalbürokrasiyi nasıl zorladıklarını anlattı. Sezai Kuş dasöz alarak yapılması planlanan eylemlere TARİŞ’in dekatılmasını ve mücadelenin ortaklaştırılması önerisinigetirdi.

Söz işçi ve emekçilerde…

TEKEL direnişçisi bir kadın işçi söz alarak 78 günöncesi ve sonrası arasındaki dönüşümü anlattı.Direnişin öncesindeki çalışma koşullarını anlatarakbunlara nasıl itiraz etmeden çalıştığına bugün hayretettiğini söyledi. Bundan sonraki hayatında mücadeleiçerisinde olacağını ifade etti.

Sosyalist Kamu Emekçileri adına yapılankonuşmada KESK’in süreç boyunca takındığı atıltutum eleştirildi. İçerden yapılan müdahaleye karşınalınması gereken tutumun alınamadığı ifade edildi.TEKEL işçilerine de sendikalar üzerinde basınçoluşturulması çağrısı yapıldı. Konuşma birleşik vesiyasal sınıf hareketi yaratma çağrısı ile son buldu.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı taşeronfirmada çalışan park bahçe işçisi ise söz alarak şu anyürüttükleri sendikal çalışmanın zorluklarındanbahsederek mücadelelerinde TEKEL işçilerini örnekaldıklarını belirtti.

Metal İşçileri Birliği adına konuşma yapan birmetal işçisi de TEKEL işçilerinin ezilen, sömürülen,hor görülen Çiğli Organize işçileri ile aynı mücadeleyiverdiğini söyledi. Bugün direnişlerin kendisınırlarında kaldığını, SEKA’da, TELEKOM’dadirenen işçilerin direnişin ardından farklı direnişleredestek vermediklerini anlattı. Sözlerini “TEKEL işçisikazanırsa biz de kazanırız” şiarıyla sonlandırdı.

Türk Metal’de örgütlü bir Demir-Çelik işçisisendikasının ihanetçi kimliğini anlattı ve sendikanınişveren ile işbirliği içinde olduğunu belirtti. İşçi,TEKEL işçilerine birlikte faaliyet yürütme, TEKELişçileri imzası ile afişler çıkarma, bildiriler dağıtmaçağrısı yaptı.

İZSU direnişinde yer almış bir belediye işçisiyaşanan direnişi kısaca anlatarak TEKEL işçilerinindirenişini selamladı.

Ege Üniversitesi’nden bir öğrenci de TEKELsürecinin üniversite gençliği üzerinde yarattığıpolitizasyonu anlattı.

Panelde Çiğli TEKEL İşçileriyle DayanışmaPlatformu’nun çalışmaları da anlatılarak TEKELişçilerine platforma katılma çağrısı yapıldı.

Ortak komite ortak direniş!

Panel, BDSP temsilcisinin önerileri ve yapılantartışmaları özetleyen konuşması ile son buldu.Konuşmada TEKEL işçilerinin acil ihtiyacının komiteolduğu, önümüzdeki süreci örgütlemek için bunungerektiği vurgulandı. Yerellerde ve kentlerde TEKELişçilerinin içerisinde yer alacağı ortak platformlaroluşturulması ve tüm güçlere çağrı yapılmasınınönemine işaret edildi.

Ayrıca TARİŞ ve TEKEL direnişininortaklaştırılması yönünde adımlar atılması, “ortakkomite ortak direniş” örgütlenmesi önerisi getirildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

- TARİŞ’te direnişe varan süreci anlatır mısınız?Adnan Yılmaz: 13 senedir TARİŞ’te çalışıyorum.

Benim babam da TARİŞ’ten emekli oldu. Yani bençocukluğumdan beri TARİŞ’in yağıyla, TARİŞ’inüzümüyle büyüdüm, TARİŞ lojmanlarında kaldım.TARİŞ bizim evimiz gibiydi, devlet gibiydi. 10 seneönce TARİŞ’e girdiğimde çok sevinmiştim. KüçükAlmanya gibi gözüküyordu. Sosyal haklar olsun,sendikal haklar olsun pek çok haklara sahiptik.Bahçesinde kreşi vardı, sinema salonu vardı, öylegüzel bir yerdi.

Bu yer zamanla değişti. İlk zamanlar hep mesaiyekalıyorduk. Çalışmamız çok yoğundu. Hatta firma çokkar ettiği için işçiye teşekkür yemeği verdiler. 2003’ekadar bu böyle sürdü. 2003’te AKP ve İMF talimatlarıile durum değişti. İMF dedi ki “bunlar kooperatif,bunlar niye sanayicilik yapıyor!” Sadece pamukalsınlar pamuk satsınlar istedi İMF. Hatta DünyaBankası karar verdi, yeniden yapılandırma adı altında300 kişinin işine son verdiler. Böyle böyle bilinçli birpolitikayla TARİŞ zarar ettirilmeye başlandı. VeTARİŞ’i büyük bir borç batağı altına soktular.

Yöneticiler de bunlara çanak tuttu, nasıl olsaseçimle geliyorum diye... Dört senede bir seçimlegeliyor ya, hesap soran da yok... Yöneticiler her yerdegeziyor, eğleniyor, profesyonel bir yönetim anlayışı dayoktu. Böylece TARİŞ’i zarara soktular, bize dedediler ki TARİŞ zarar ediyor, bir ay ücretsiz izneçıkın. Bir ay ücretsiz izne çıktık, maaş almadık,sigortamız yatmadı, işsizlik sigortasından iki aykaybettik.

Sonra yine zarar ediyoruz bu sene size zam yokdediler, sıfır zam dayattılar. Biz de yeter ki fabrikaayakta dursun diye tamam dedik. Sonra krizi bahaneettiler, “tohumumuzu satamıyoruz, devlet bir kanunçıkardı, kısa çalışma ödeneğinden yararlanacaksınız 6ay, sonra fabrikayı açacağız” dediler. Ona da tamamdedik, altı ay bitti, dediler bir altı ay daha!.. İkinci altıay bizim işsizlik sigortasından gidiyormuş, bizimhaberimiz bile yok. Son güne kadar biz işebaşlayacağız diye düşünüyorduk.

Son gün evlerimize postayla kağıt yollamışlar. 1Mart’ta fabrikaya gittik, panzerlerle karşılandık. Bizifabrikaya almadılar. Evimizdi bizim TARİŞ, bunu bizeyapmamalıydılar. Biz her tür fedakârlığı yapmıştıkfabrikanın kapanmaması için. Nasıl olur böyle bir şeydiye şaşırdık kaldık.

Sonra madem bizi çıkardın bari tazminatlarımızıver dedik, param yok diyor! Paran yoksa niye her ay300 milyar müdürlerine para veriyorsun. Birmüdürünün maaşı 10 milyar, 12 milyar. Kendin hertürlü hayatı yaşıyorsun, kendine para var da işçiyeniye para yok. Biz de bunun üzerine buraya geldikdirenişe başladık.

Elif Eliçora: 13 senedir TARİŞ iplik fabrikasındaplanlama şefi olarak çalışıyordum. İplik fabrikası 35yıllık bir kuruluş. ‘75 yılında kurulmuş. İşçilerin birkısmı üretici çocuğu. Bir kısmı dedesinden,babasından bu işi devralmış ve devam ettiren insanlar.2007 yılında öncelikle iplik fabrikasını şirket halinegetirdiler. Borsaya açılalım, kar edelim gibigerekçelerle... Bu şirketleşme aşamasında zaten büyükyanlışlar oldu. Fabrikaya pamuk borsa fiyatı üzerindenveriliyordu. Oysa borsada dış firmalara pamuğu çokdaha ucuza veriyorlardı. 1.75’e borsada satılırken bize1.90’dan pamuk verdiler.

Kriz döneminde de hiçbir önlem alınmadı, seçim

politikaları ile göreve gelen yöneticiler tedbirsizlikleryumağı şeklinde işi sürdürdüler. Yöneticilerin büyükkısmı zaten eski müfettişler gibi amca dayı vesilesiylegöreve gelen kişilerdi. Günü kurtaran politikalaryürüttüler. Kendilerini sağlama alıp eşlerini dostlarınıyanlarına aldılar. Zarar edilirken önlemler alınmadı.

Önce bir aylık ücretsiz izin geldi, kimse itirazetmedi. Sonra 2009’da kısa çalışmadan faydalandılar.Bu da üretimi değil üretimsizliği teşvik eden biruygulamaydı, üretimi sıfıra indirdi. 1 yılın ardındaniplik fabrikası yok sayıldı. Fabrikayı nasıl ayağakaldırırız çabası olmadı. Kimse buna kafa yormadı.

1 yılın sonuna doğru fabrikanın açılmasıtaleplerine birlik yöneticileri “15 trilyon zarar edenfabrika açılır mı” diye karşı çıktılar. Üstelik fabrikayıişçilerin zarar ettirdiğini iddia ettiler. Bir yılın sonundaherkes fabrikaya döndüğünde bir umutla fabrikanınçalışması bekleniyordu. Herkes işine sahip çıkmakistiyor. Artı duygusal bir bağlılık da var işyerine karşı.

Ayça Uluçay: Ben 3 senedir bu fabrikadaçalışıyorum. Eşim de 14 senedir çalışıyor. Biz ikimizbirden işsiz kaldık. Bizden bütün istenen fedakârlıklarıyaptık. 1 ay ücretsiz izin dediler çıktık. 6 ay dahadediler çıktık, bir 6 ay daha dediler çıktık. Artıknereye kadar fedakârlık yapacağımızı bilmiyoruz. Bukadar fedakârlıktan sonra işsiz kaldık. Yani limon gibisıkılıp atıldık sokağa.

Sayın başbakana da sesleniyorum. Ülkenin heryerinde açılımlar yapılıyor. İşsizler için bir açılımyapmayı düşünmüyorlar mı acaba? Kısa çalışmaödeneğinden yararlanan işyerlerinde işçiler iştençıkarılmayacak dediler. Lafta kaldı. Hesap sorarımdedi, hesabı sorulmadı. Bu ülke nereye gidiyor. Bufabrikaların bacası sustuğu müddetçe bu insanlarınbacası da susacak. Önce TEKEL, sonra TARİŞ, yarınkimler olacak bilemiyorum. Çığ gibi büyüyoruz.Açılımlara değil de biraz da işsizlerin sorununa,Türkiye gündemine geri dönsünler diyoruz.

Benim oğlum 19 yaşında, anne-babasının işsizlikkağıdını imzaladı. Üniversite sınavına girecek birçocuğa bu acıyı da yaşattılar. Ben bir anne olarakonlara hakkımı helal etmiyorum.

Suzan Cengiz: 12 yıldır TARİŞ’te çalışıyorum.2008’den bu yana önce fabrikamız zarar ediyor diyeücretsiz izin dendi. Fedakarlık yaptık, bu yetmedi 6 ayçıktık. Sonra bir 6 ay daha çıktık. İşçiler süreklifedakarlık yaptı. Ama yönetim başkanı bize evladım

dedi, çocuğum dedi. Ama 1 Mart günü fabrikamızaçalışmaya gittik, polislerle, panzerlerle karşılandık.

Bu bizi üzen ve sinirlendiren bişey oldu. Yani biziöfkelendiren öncelikle fabrikanın kapanması, artıpanzerlerle karşılaşmamız oldu. Yani şu an yüzlercekişi dışarıdayız, bizi dışarıya attığı gibi hakkımızı davermiyor.

5 yaşındaki oğlum da burada direnişi öğrendi,slogan atmayı öğrendi. O da şu an bizimle birliktedirenişte. Eşim de TARİŞ’teydi bir yıl önce attılar.Diyeceğim şu, madem fabrika açmıyor, açmaya niyetide yok, o zaman gelsin haklarımızı versin, herkes deparasını alsın evine gitsin borçlarını ödesin. 57 kişininevine icra geldi. Sırayla hepimize gelecek. Eşim deişsiz, ben de işsizim

Onlara buradan da seslenmek istiyorum, bize evlatdedi, biz evlatlığımızı çok yaptık, daha da yapmayahazırdık. O da yapabiliyorsa babalık yapsın, biziburadan kaldırsın.

- Direniş nasıl başladı?Elif Eliçora: 1 Mart günü fabrikaya gelindiğinde

hiçbir açıklama yapılmadan kapıda panzerler ilekarşılaştık. Biz evimize alınmadık gibi bir şey olduyani. O ana kadar hiçbir açıklama dahi yapılmadı.İnsan yerine konup işçileri biraraya toplamak,durumumuz şudur diye açıklama yapmak bile çokgörüldü.

Ertesi gün patron gelip konuşmak istedi, aile içi birtoplantı dedi. O aile içi toplantıda da bizim üvey evlatolduğumuz bir kez daha ortaya çıktı. Şu anda iplikpiyasası çok hareketli ve fabrikanın çokkazanabileceği bir dönem ama üretim yapılmıyor,makinalar satışa çıkıyor. Şu an fabrikanın çalışmamasıiçin hiçbir sebep yok. Bu bir yıllık süreç iyideğerlendirilseydi açılabilirdi fabrika.

Direniş öncelikle insan yerine konmamamızlabaşladı. Bir yılın ardından umutla bekleyen insanlarıkapı önüne koyuyorsan en azından haklarını nasılvereceğini düşünmeliydin. Bu insanların kenardaköşede paraları yok. Maaşlarını aldıkları sürecehayatlarına devam edecekler. Maaşlar alınamıyorsa datazminat bizim hakkımız. Herkese tazminat ödenmekzorunda. Bunların nasıl ödeneceğine dair patronherhangi bir açıklamayla gelmedi, sadece paramolunca ödeyeceğim dedi.

Param olunca ödeyeceğim diye birşey yok, sen

TARİŞ’te direniş kazanacak!12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

Direnişçi TARİŞ işçileriyle konuştuk...

“Sadaka değil hakkımızı istiyoruz!”

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

TARİŞ’te direniş kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/12* 19 Mart 2010

İzmir’de TARİŞ işçilerinin direnişi sürüyor!

TARİŞ işçilerinin Alsancak’taki TARİŞ Genel Müdürlüğü önünde başlattıkları direnişleri sürüyor. Her konuşmalarında TEKEL direnişini örnek aldıklarını ve TEKEL işçilerinin de sık sık kendilerini ziyarete

geldiklerini söyleyen TARİŞ işçileri “TEKEL-TARİŞ ölümüne direniş!” sloganlarıyla bu kararlılıklarınıgösteriyorlar.

BDSP’den TARİŞ işçilerine ziyaret Haklarını alıncaya kadar sabah 10.00’dan akşam 17.00’ye kadar direniş yerinde bekleme kararlılığında olan

TEKSİF üyesi işçilere 11 Mart Perşembe günü İzmir Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) dayanışmaziyaretinde bulundu.

“Yaşasın sınıf dayanışması” ozalitiyle TARİŞ Genel Müdürlüğü önüne gelen BDSP’liler TARİŞ işçileritarafından coşkulu sloganlarla karşılandı. “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “İşçilerin birliği sermayeyiyenecek!”, “TARİŞ işçisi yalnız değildir!” sloganlarına TARİŞ işçileri de sloganlarla yanıt verdi.

Direniş alanında BDSP adına yapılan konuşmada, TARİŞ işçilerinin 1980’lerde yaratılan TARİŞ direniş ruhunuTEKEL’den alarak sürdürmesi selamlandı.

TARİŞ işçilerinin onurlu mücadelesinin sadece kendileri için değil hakları gaspedilen tüm işçi ve emekçilerinmücadelesi olduğunun vurgulandığı konuşmada, TARİŞ işçilerinin mücadelesini Gaziemir’de, Çiğli Organize’de,Aliağa demir çelikte ve MTK’da çalışan işçilere taşıma sözü verildi. “Mücadelenizin yanında yer alacağız”sözleriyle sona eren konuşma “Zafer direnen emekçinin olacak!” sloganıyla karşılandı. Ziyaret, yağan yağmurarağmen direnişçi işçilerle beraber çekilen halaylarla sona erdi.

Ziyaretler sürdü12 Mart günü TARİŞ işçilerini ilk ziyaret eden SES İzmir Şubesi oldu. 14 Mart Tıp Haftası kapsamında

gerçekleştirilen ziyarete TEKEL işçileri de destek verdi. Sağlık emekçileri ve TEKEL işçileri Alsancak Garı’nda bir araya geldi. Pankartların açıldığı ziyaret SES

kitlesinin sessiz biçimde ve habersizce yürümeleri ile başladı. TEKEL işçilerinin, bu sessiz yürüyüşe tepkigöstermelerine rağmen yürüyüş direniş alanına kadar dağınık ve sessiz biçimde sürdü.

Yürüyüşün sessizliğini bozan ise direnişçi TARİŞ işçilerinin ziyaretçileri “Yaşasın sınıf dayanışması!”sloganları ile karşılaması oldu.

Alanda ilk konuşmayı Türk-İş Ege Bölge Temsilcisi Mustafa Kundakçı yaptı. TARİŞ işçilerinin direnişisürdürmek için desteğe ihtiyaç duyduklarını söyledi.

Kundakçı’nın ardından SES İzmir Şube Başkanı Engin Demir kitleye seslendi. SES’in ardından YenikapıTiyatrosu ve EMEP Bornova İlçe Örgütü de destek ziyareti gerçekleştirdi. Ayrıca Yenikapı Tiyatrosu işçilere biroyun sergiledi.

SES ve TEKEL işçilerinin gerçekleştirdiği ziyarete destek veren BDSP’liler Kızıl Bayrak gazetesinin desatışını gerçekleştirdi, gazete TEKEL ve TARİŞ işçilerine ulaştırıldı.

İşçilerden yürüyüşTARİŞ direnişinin 17. gününde TARİŞ Genel Müdürlüğü önündeki direniş alanı hayli hareketliydi. TARİŞ

işçilerini gün boyunca düzen partilerinin temsilcilerinden sendikalara ve TEKEL işçilerine kadar birçok kişi ziyaretetti. Diğer yandan, uzun bir aradan sonra şehir merkezine yürüyüş gerçekleştiren işçilere coşku hakimdi. TEKSİFSendikası, TARİŞ Genel Müdürlüğü önündeki direniş alanından Cumhuriyet Meydanı’ndaki İzmir MerkezPostanesi’ne kadar 3 kilometrelik bir yürüyüş gerçekleştirdi. İşçiler, İzmir Valiliği, İzmirli milletvekilleri, belediyebaşkanları ve sivil toplum örgütlerine ulaştırılmak üzere postaneden mektuplar gönderdiler.

Yaklaşık 500 kişinin katıldığı yürüyüşün ardından Cumhuriyet Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirildi.Dönüş yolunda Alsancak Limanı’na gelen işçiler içerisinden bazıları yolu trafiğe kapamak istedi. Sendikayöneticileri tarafından engellenmek istenen eylem bazı işçilerin inisiyatifiyle 3-4 dakikalık da olsa hayata geçirildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

beni kapının önüne koyduysan paramı daödeyeceksin! Herkesin çocuğu var, okula,dershaneye gidecek. Tazminat tabi ki uzun süreliçözüm değil ama en azından bir süre idare edecek.

- TARİŞ işçisinin talepleri neler?Adnan Yılmaz: Bizim en büyük talebimiz

fabrikanın açılması. Tazminat ikinci planda kalıyor.Hazıra dağ dayanmaz, ben 37 yaşındayım, başkanerede iş bulabilirim. 13 senedir bildiğim bir iş var,sevdiğim bir iş var. Bu işi dört dörtlük yapıyorum,aynı işi devam ettirmek istiyorum. Burası geçmiştebüyük karlar etmiş bir yer, biz açılmasını ve aynışekilde devam etmesini istiyoruz. Bu olmazsa datazminatlarımızın ve ihbarlarımızın ödenmesiniistiyoruz. Bunu elde edene kadar da mücadelemizisürdüreceğiz.

- Sendikalardan, siyasal güçlerden ve diğersınıf bölüklerinden yeterli desteği gördüğünüzüdüşünüyor musunuz?

Adnan Yılmaz: Biz birleşe birleşe kazanacağızdiyoruz ama daha bunu yerine getiremedik. İşçilerbaşkasının sorununa sahip çıkmıyor. Biz de bugünekadar kimsenin sorununa sahip çıkmazdık, destekolmazdık ama bugün bunun yanlış olduğunu gördük.Sendikaların da binlerce işçiyi harekete geçirerekbize destek sunmalarını desteği büyütmelerinibekliyoruz.

- Siz direnişe başladığınız dönemde TEKELişçilerinin direnişi ülke genelinde etkigösteriyordu... TEKEL direnişi TARİŞ’i nasıletkiledi?

Elif Eliçora: TEKEL direnişi Türkiye’deki tümdirenişlere, tüm işçilere örnek oldu. Türkiye’ningenel yapısı zaten çok bozuk. Her gün bir yerlerdenkapanan fabrika haberleri ve direniş haberlerigeliyor. İnsanlar çıktıktan sonra işsiz kalacağınıbiliyor, üretimin plansızlığını biliyor.

TEKELciler sağ olsunlar zaten ilk gündenburaya Ankara’dan çantalarıyla geldiler, bu bizebüyük bir moral destek oldu. Biz daha öncedendireniş nasıl yapılır bilen insanlar değiliz. Bize nasılslogan atacağımızı öğrettiler. Bize nasıl direnmemiz,nasıl dik durmamız gerektiğini öğrettiler. Bize başıeğik olması gereken siz değilsiniz onlar dediler.Başımızı dik tutmayı öğrettiler.

Adnan Yılmaz: Bu mücadele sırasındamücadele eden TEKEL işçilerinden büyük güç aldık.Onların mücadeleleri bize örnek oldu. Bazı şeylerinistendiğinde yapılabileceğini kanıtladılar. Onlarbizden önce direnişe başlamışlardı, bu direnişinbaşlamasında onların büyük etkisi oldu.

Ayça Uluçay: Onlara çok teşekkür ederim. Bizeçok büyük destekte bulundular. Bizim, direnişleilgili hiçbir bilgimiz yoktu. Onlardan öğrendik. Bizedestekleri çok büyük oldu, çocuklarının yanınagitmeden bizi ziyaret ettiler, bize destek sundular.Buradan onlara sonsuz teşekkür ediyorum.

Serpil Akar: Ben de 10 yıllık TARİŞ işçisiydim.Biz TEKEL işçilerinden büyük destek aldık. Onlarbize öncülük etmiş gibi Bir şey oldu. Onlaremellerine ulaşacaklar ben eminim. İnşallah bizehem işimizi, hem de haklarımızı alacağız. Buna dainanıyorum.

- Direnişin geleceği için ne düşünüyorsunuz?Ayça Uluçay: Sendikamızın bize verdiği

program doğrultusunda direnişimize hakkımızıalıncaya kadar, sonuna kadar devam edeceğiz. Yaniölmek var dönmek yok dedik, yolumuzdandönmeyeceğiz hakkımızı alacağız. Biz alınterimizinmücadelesini veriyoruz, onlardan sadaka değilhakkımızı istiyoruz.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

İSKİ işçileri mücadelede kararlıİstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin su sayacı

okuma, açma-kapama ve bilgi işlem işlerini devrettiği3 ayrı taşeron şirketle sözleşmeleri feshetmesiyle iştençıkarılan işçiler Aksaray’daki İSKİ binası önünde 17Mart günü basın açıklaması gerçekleştirdi.

İşlerini geri istediklerini söyleyen işçiler 3 gündürİSKİ’nin önünde beklediklerini fakat muhatapalınmadıklarını ifade ettiler. İşlerini geri alana kadarmücadele edeceklerini dile getirdiler.

Eylemde “İşimizi geri istiyoruz / İSKİ işçileri”pankartı açılırken “Seçim değil geçim yatırımıistiyoruz!”, “İşimiz, aşımız, ekmek için kaygımız”dövizleri taşındı.

Açıklamanın ardından konuşma yapan bir işçi,“İşimiz ve ekmeğimiz için direniyoruz!” diyerekTEKEL ve TARİŞ işçileri gibi mücadele edeceklerinibelirtti. Haklarını alana kadar mücadeleye devamedeceklerini belirten işçi, AKP İstanbul İl Başkanlığıve Taksim Meydanı’nda eylem yapacaklarını söyledi.İSKİ işçilerini, direnişlerini sürdüren Marmarayişçileri de ziyaret etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Yalova’da inşaat işçileri direnişteYalova il merkezinde TOKİ tarafından yaptırılan

ve kaba inşaatı bitmiş durumda olan Endüstri MeslekLisesi’nde çalışan işçiler iş bıraktı. 3 aydır ücretlerinialamadıklarını belirten işçiler, 5 Mart gününden buyana okul inşaatının kapısının önünde nöbet tutuyor.İşçiler, birikmiş ücretleri olan toplam 35 bin TL’yialana kadar işbaşı yapmayacaklarını ifade ediyorlar.

TOKİ’nin taşeron firmasının kendilerininsigortasını da tam ödemediğini belirten işçiler,ailelerine para gönderemediklerini ifade ediyorlar.Samsun’dan Sivas’a kadar farklı illerden çalışmak içingelen işçiler haklarını istediklerini belirtiyorlar.

Kırşehir’de 4/C eylemi Kırşehir’de bulunan Elektrik İşletmesi MEDAŞ’ta

işten atılan işçiler eylem yaptı. Göl HisarMahallesi’nde MEDAŞ kurumu önünde toplanan 18işçi, 4/C dayatmasını ve işten çıkarmaları protesto etti.

İşçiler adına konuşan Tes-İş üyesi ve aynı zamandaÖzgürlük ve Dayanışma Partisi Kırşehir İl BaşkanıNiyazi Şekertürk, özelleştirmenin sonucu olarak iştenatıldıklarını ve işlerine sahip çıkarak kurumu terketmeyeceklerini söyledi.

Taşeron sağlık işçileri hakları içinyürüdü

Dev Sağlık-İş 16 Mart günü gerçekleştirdiğiyürüyüşle Bursa Uludağ Üniversitesi Hastanesi’ndekronik hale gelen sorunları protesto etti. Yaklaşık bintaşeron sağlık işçisi sabah saat 08.00’de poliklinikkapısı önünde toplandıktan sonra hastaneyi dolaşarakrektörlüğe yürüdü ve burada bir basın açıklamasıgerçekleştirdi. Eylemde özel güvenlik yürüyüşe engelolmaya çalıştı fakat başarılı olamadı.

Haklarına sahip çıkacaklarını söyleyen işçiler,maaşlarının yatırılmaması durumunda eylemleredevam edeceğini duyurdu. Eyleme hasta yakınları daalkışlarla destek verdi.

BES 25 Mart’ta iş bırakıyorBüro Emekçileri Sendikası (BES), 17 Mart günü

eşit işe eşit ücret talebiyle tüm illerde ve işyerlerinde

eşzamanlı eylemler gerçekleştirdi. İstanbulAvrupa yakasında 2 ve 3 no’lu şubeler, İstanbulVergi Dairesi Başkanlığı önünde biraraya gelerekbasın açıklaması gerçekleştirdiler. Kamuemekçileri, 25 Mart 2010 tarihinde işbırakacaklarını duyurdukları eylemde, MaliyeBakanlığı’na ve Başbakanlığa faks göndermeeylemine başladıklarını belirttiler.

Maliye emekçileri, başta eşit işe eşit ücretolmak üzere ücret makasının kapatılmasını,toplam kalite, performans gibi uygulamalarınkaldırılmasını, kadro sorunlarının çözülmesinive yeni işgüvenceli personel alınmasını talepediyorlar.

Taleplerinin karşılanmaması halinde 25 Mart’tayarım gün iş bırakarak işyerlerinin önünde kitleseloturma eylemleri yapacaklarını açıklayan emekçiler,bu tarihe kadar faks çekme eylemlerini desürdürecekler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Eko-Metal Depar direnişi hukukisürece bırakıldı

İzmir Kemalpaşa’da kurulu Eko-Metal Depar’dasendikasızlaştırma ve işten atma saldırısına karşı 25Ocak 2010 tarihinde başlayan direniş hukuki sürecebırakılmış bulunuyor.

İşçi ve emekçi hareketinden...14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

İşçi ve emekçi hareketinden...

OSİM-DER üyesi Regal Cam işçisi kazandı!

Ümraniye Dudullu’da Tavukçu Yolu’nda bulunan Regal Cam’daki keyfi uygulamalara ve hak gasplarınakarşı 12 Mart sabahı direnişe başlayan Birol Sarı’nın mücadelesi kazanımla sonuçlandı. Aynı zamanda OSİM-DER üyesi olan Regal Cam işçisi Birol Sarı işten atılma saldırısının ardından gaspedilen tüm haklarını Regalpatronundan aldı.

Regal Cam’da çalışan diğer işçileri de bu konuda ikna etmeyen çalışan Sarı, 11 Mart akşamı iş çıkışındafabrika önünde yaptığı basın açıklamasıyla direnişe başlayacağını duyurmuştu.

12 Mart sabahından itibaren çalışmalarına hız veren OSİM-DER üyeleri öncelikle sabah işe giriş saatindeİMES E Kapısı ve Tavukçuyolu’ndan geçen işçilere direnişi anlatan ve mücadeleye çağıran bildirilerindağıtımı gerçekleştirdi. Bildiri dağıtımının ardından Birol Sarı ve dernek üyeleri fabrikanın önüne gitti.Fabrikanın önünde “Keyfi uygulamalara son, tüm haklarım ödensin! Regal Cam işçisi Birol Sarı” yazanpankart açıldı. Ayrıca işçilerden alınan bilgilere göre Regal Cam’daki keyfi dayatmalardan birkaçınınhafifletildiği söylendi. Bekleyiş sırasında patronlarla birçok görüşme yapıldı. Görüşmeler sonucunda öğlesaatlerinde anlaşma sağlandı.

İşten çıkarılma gerekçesi olarak işçilerin birçok hakkını kısıtlayan 18 maddelik sözleşmeyi imzalamayanBirol Sarı, patronla varılan anlaşma sonucunda yasalardan doğan ihbar, kıdem tazminatı ve yasadışı bir şekildeişten atılması nedeniyle alması gereken diğer haklarını elde etti. Hakların tümünün alınmasının ardındandireniş sonlandırıldı. Bu sırada Regal Cam işçileri ve çevre işletmelerde çalışan işçilerin olumlu tepkilerigözlemlendi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

16 Mart 2010 / Bursa

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Eko Metal Depar’da çoğunluk yetki tespiti içinÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvuranBirleşik Metal-İş Sendikası, Eko-Metal Deparpatronunun itirazı ile uzayan hukuki süreci takipetmekle yetiniyor.

Birleşik Metal yöneticileri işten çıkarılan işçileriçin işe iade ve sendikal tazminat davalarının açılmışolduğunu ifade ediyorlar.

Kızıl Bayrak / İzmir

Balnak’ta direniş kararlılığıNakliyat-İş Sendikası üyesi Balnak Lojistik

işçileri, sendikal örgütlenme mücadelelerine dönükbaskı ve engellemelere karşı 14 Mart günü Taksim’decoşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdi. Öğle saatlerindeTaksim Tramvay Durağı’nda buluşan işçilerGalatasaray Lisesi’ne yürüdü.

Basın açıklamasını Nakliyat-İş Genel Başkanı AliRıza Küçükosmanoğlu okudu. Açıklamada,Türkiye’nin sayılı lojistik firmalarından biri olanBalnak’ın sendikadan istifa etmeleri için işçilere baskı,tehdit ile taşerona geçirmeye çalıştığı söylendi. Eylem,halaylarla son buldu.

İşten atılan arkadaşlarına destek veren Balnakişçileri ise şu an işyerinde uygulanmakta olanbaskılara dair gazetemize konuştular. Balnak işçileri,sendikadan istifa etmeleri için “Taşerona vereceğiz.Daha iyi imkanlar vereceğiz. İstifa ederseniz, operatöryapacağız” tehditleriyle sendikalı işçiler üzerindebaskı kurulmak istendiğini vurguladılar.

“Performans düşüklüğü” gerekçesiyle işten atılanKenan Atmaca ise kendisine, performası yüksekolduğu için “Ayın Çalışanı” başarı belgesi verildiğinibelirterek, başarı belgesini gösterdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Çamalan’ın direnişi sürüyor4 Şubat’ta konfederasyonlar tarafından TEKEL

işçilerine destek vermek amacıyla gerçekleştirilen işbırakma eylemlerine katıldığı için işten atılanTÜBİTAK çalışanı Aynur Çamalan işyeri önündeaçtığı pankartı ve dövizleriyle oturma eyleminisürdürüyor.

TÜBİTAK yönetimi ise yeni baskı yöntemlerinidevreye sokarak Çamalan’ı ve destek verenarkadaşlarını yıldırmak istiyor. Çalışanlarınapencereden bakma yasağı getiren TÜBİTAK, işyeriönünde direnen Çamalan’a destek veren çalışanlarınlistesini alarak çalışanları fişleme yoluna gidiyor.

Çamalan: “Sendikam direnişime sahip çıkmıyor!”

Aynur Çamalan’a üyesi olduğu Türk-İş’e bağlıTez-Koop-İş Sendikası ise destek vermiyor. Adetadışarıdan bir destekçi gibi Çamalan’ı ziyaret eden Tez-Koop-İş Sendikası işten atma saldırısıyla ilgili şimdiye

kadar herhangi bir yazılı açıklama ya da eylemyapmadı.

Direniş süreci üzerine konuştuğumuz AynurÇamalan, direnişine yurtiçinden ve yurtdışından büyükbir destek olduğunu, moralinin de oldukça iyiolduğunu belirtti.

“Üyesi olduğum Tez-Koop-İş Sendikası herhangibir eylem veya yazılı açıklama yapmadı.” diyerek Tez-

Koop-İş’in direnişi sahiplenmediğini ifade edenÇamalan, sendika yöneticilerinin “yoğunuz” gibigerekçelerle ipe un serdiklerini söyledi.

Türkiye’nin çeşitli illerindeki TEKEL işçilerinintelefonla kendisini arayarak yalnız bırakmadıklarınıifaden eden Çamalan, önümüzdeki günlerde TEKELişçilerinin Ankara’ya gelerek ziyaretgerçekleştirecekleri bilgisini verdi.

Mahle-Mopisan’da baskılar sürüyor

Gaziemir’deki Ege Serbest Bölge’de kurulu bulunan Mahle Mopisan’da örgütlenme mücadelesi sürüyor. Bir yıl önce üretimini Konya’dan Ege Serbest Bölge’ye kaydıran şirket böylelikle vergiden de muaf

haline geldi. Fabrika Konya’dan taşınırken 110 işçiyi de türlü vaatlerle İzmir’e getirmişti. Bu işçilerfabrikaya yeni alınan işçilere göre neredeyse iki kat fazla ücret alıyorlar. Yeni işçiler ise asgari ücretin birazüzerinde ücretlerle çalıştırılıyor. Aynı zamanda Konya’da da 280 kişi ile üretim sürüyor.

Fabrikada komiteler kurarak örgütlenme çalışması yürüten Birleşik Metal-İş Sendikası 3 Mart günüçoğunluğu sağlayarak yetki başvurusunda bulundu. Patronun buna tepkisi ise 4 işçiyi işten çıkarmak veTürk Metal çetesini fabrikaya sokmak oldu.

Öncü işçileri işten atan patron, 4 Mart akşamı Türk Metal yöneticilerini ve noteri fabrikaya getirerek 24saat boyunca üç vardiyayı da üye yaptırmaya çalıştı. Önce beyaz yakalıları, bölüm şeflerini ve ustabaşlarını üye olarak kaydeden Türk Metal, ardından baskı ve tehdit yoluyla kalan işçileri BMİS’ten istifayazorladı.

Gazetemize açıklama yapan Birleşik Metal yöneticileri 08.00-24.00 akşam vardiyası çıkışında fabrikaönüne gelerek gelişmeleri öğrenmeye ve içerideki işçiler ile ilişki kurmaya çalıştıklarında burada polisintehditlerine maruz kaldıklarını belirttiler. İşçiler vardiyadan çıkarken “Satılmış sendika istemiyoruz!”sloganları atarak patron-Türk Metal işbirliğini protesto ettiler.

İçeride ise patronun adamları eylem sırasında kameraya çektikleri işçileri tehdit ediyor. İşten çıkarmatehditleri ile istifa baskıları uygulanıyor. Türk Metal’in de 5 Mart’ta yetki için başvurduğu belirtiliyor.

İşçiler eylem yaptı

Mahle Mopisan işçileri sendikalaşma sürecinde karşılaştıkları baskıları ve işten atma saldırılarını teşhiretmek için 11 Mart günü fabrikanın kurulu olduğu Gaziemir’deki Ege Serbest Bölgesi önünde basınaçıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasına DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi de katıldı.

Basın açıklamasında konuşan Çelebi, patronun saldırı sürecinde devreye Türk Metal Sendikası’nısoktuğunu hatırlatarak Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu’ya seslenerek işçilerin tercihine saygı duyulmasıgerektiğini söyledi.

Esenyurt Belediyesi’nde tasfiye operasyonu

AKP’li Esenyurt Belediyesi, sendikalı işçileri gruplar halinde işten çıkartarak sendikayı tasfiye etmeyeçalışıyor. Belediye-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube üyesi işçiler üzerinde baskı kurarak işçileri sendikadanistifaya etmeye zorlayan belediye yönetimi, bu girişimleri başarısızlıkla sonuçlanınca işçileri kapı önünekoymaktan çekinmiyor.

Esenyurt Belediyesi’nde sendikasız çalışma dayatmasına boyun eğmediği için 17 Mart günü 13 işçi dahaişten çıkarıldı. Esenyurt Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu tarafından makam odasına çağırılarak sendikadanistifa etmeye zorlanan işçiler, bunu kabul etmeyince işten atıldılar. İşten atılan son grupla beraber direnişegeçen işçi sayısı 68’e yükselirken işçiler direnişlerini belediye önünde sürdürüyorlar.

Sendikaya üye olan avukat işten çıkartıldı!

Geçtiğimiz günlerde Aksen Hukuk Bürosu'nda sigortalı olarak çalışan avukatlardan Cem Gök, sendikalıolduğu için işten çıkartıldı. Her ne kadar Av. Cem Gök'ün işten çıkartılması, “performans düşüklüğü” olarakaçıklansa da gerçekte Cem Gök sendikaya üye olduğu ve işyerinde çalışan diğer avukat ve takip elemanlarınında sendikalaşmaları için çaba harcadığı için işten çıkartıldı.

Genç avukatların çalışma koşulları, mesleki alanlardaki dönüşümlerle paralel olarak gün geçtikçekötüleşiyor. Genç avukatların büyük çoğunluğu bir avukata bağlı olarak sigortalı çalışıyorlar. Mesai saatleribelirsiz, fazla mesai ücreti almıyorlar, sigorta primleri gerçek ücretleri üzerinden yatırılmıyor. Son dönemdesayıları hızla artan avukatlık şirketlerinde durum daha da vahim. Buralarda ücretli çalışan avukatlar bürolarakart okutarak giriyor, kameralarla izleniyor, performansa dayalı prim teşviki adı altında birlikte çalıştıkları işarkadaşları ile azgın bir rekabetin içine itiliyorlar. Bu tip şirketleşmiş avukatlık bürolarında takip elemanıolarak çalışan kişiler ücretli avukatlarla benzer sorunları yaşamakla birlikte üstüne üstlük çok düşük ücretlereçalıştırılıyorlar.

Av. Cem Gök de yukarıda sayılan sorunların çok büyük bir bölümünün yaşandığı işyerindeki sorunlarlamücadelenin bir yolu olarak DİSK'e bağlı Sosyal-İş Sendikası'na üye olmayı tercih etti. Sendika üyeliğininhemen akabinde işten çıkartılmış olması, avukatlık mesleğinin piyasa ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesisürecinin nasıl bir noktaya geldiğini de gözler önüne sermiş oldu.

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/12* 19 Mart 2010

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Genel olarak gençlik hareketindeki durumunaksine, onun kendine özgü bir alanı olan liseliayağında son yıllarda olumlu bir gelişim yaşanıyor.Anlık parlayıp sönen bir gelişme olmadığı, son birkaçyıldır belli bir istikrar taşıdığı oranda, bir çekimmerkezi de oluşturuyor.

Doğal olarak devrimci faaliyet böyle bir gelişmeyihesaba katmadan sağlıklı bir ilerleme yaşayamaz.Komünistler olarak bu gelişmeye, hem politik bir liseligençlik hareketi geliştirme görevi çerçevesinde, hemde bundan da güç alarak genel gençlik hareketindekidağınıklık ve zayıflığı gidermek üzerindenyaklaşıyoruz. Ayrıca, liseli gençliğin en azından ilerikitlesi planında yaşanan gelişme, gençlik alanınayönelik politik ve örgütsel perspektiflerimizin dahageniş ölçekte hayat bulmasının maddi temelini debüyütüyor.

Baskı ve saldırılara rağmen liselerdekaynaşma ve hareketlilik sürüyor

Elbette her toplumsal mücadele dinamiği gibigençlik hareketi de öncelikle ileri kitlesi üzerindendeğerlendirilebilir. Çünkü hareket bizzat ileri kitlesininnicel ve nitel tablosu, sosyal siyasal etkinliği, dahaözelde bilinç ve örgütlülük düzeyi üzerinden kendiniifade eder.

Bu açıdan, genel gençlik hareketinin ağırlıkmerkezini oluşturan üniversiteli gençlik cephesindekizayıflık ve gerileme tüm ağırlığıyla sürüyor. Devletinüniversitelerdeki soruşturma ve okuldan atmasaldırısının kalıcılaşmasıyla, gençlik hareketindekikırılma ve gerileme her yıl daha da derinleşiyor.Elbette hızlı bir sirkülasyon yaşanması nedeniyle budurumun değişme olasılığı her zaman vardır. AslındaTürkiye gibi çözümsüz, geleceksizlik sorunununderinden yaşandığı ülkelerde, toplumsal-siyasalsüreçlerden bağımsız olarak, gençlik kendi alanındaher an yeni bir canlanmaya kaynaklık edebilecek birpotansiyel taşıyor. 2000’li yılların ikinci yarısınagirmeden önce düzen bu potansiyeli zapturapt altınaalmayı başardı. Bugün gençlik hareketinin taşıyıcısıileri kitle, soruşturma ve okuldan atılma temel engeliniaşamadığı müddetçe kırılma ve zayıflama sürecektir.Bu başarılmadan, geniş gençlik yığınlarının içinehapsolduğu cendereyi parçalamak mümkün değildir.

Baskının daha katmerlisinin yaşandığı bir alan olanliselerde ise son yıllarda bir kaynaşma ve hareketlilikgöze çarpıyor. Elbette bu henüz geniş yığınlarınmücadeleye aktığı bir genel hareketlenme değil. Fakatgençliğin doğasına-yapısına yaraşır şekilde ilerikitlesinde bir artış ve aktivite yaşanıyor. Kimi yerlerdesol çevrelerin eylem kitlesinin önemli bir bölümünüliseliler oluşturabiliyor, ki bu son birkaç yıldırsüreklilik gösteren bir durum. Bu gelişme, bir parçahareketin olduğu tüm kentlere yayılmış olarakyaşanıyor.

Liseli gençlik alanında gelişmelerişekillendiren başlıca nedenler

Bu nedenler başlı başına bir değerlendirmeninkonusu olabilecek kapsamda olmakla birlikte, buradabizi ilgilendiren yönlerine işaret etmekle yetineceğiz.

Öncelikle ve özellikle işçi ve emekçi çocuklarınınokudukları liseler, bulundukları yereldeki toplumsalyaşamın doğrudan bir parçasıdırlar. Bu bakımdan,özellikle taşra kentlere doğru gidildikçe, kendine özgübir yaşam alanı oluşturan üniversitelerden oldukçafarklı bir konuma sahiptirler. Bir liselinin okulununhemen dışı, aynı zamanda onun kimliğini ve kişiliğinibulduğu, olduğu kadarıyla özgüvenine kaynaklık edendoğal çevresidir. Mahalle ya da semtinde yaşanan hergelişme liseliyi de etkilemekte, ister istemez doğrudanilgi alanına girmektedir.

Yine özellikle işçi ve emekçi çocuklarınınokuyabildiği liselerde, toplumsal çelişkileralabildiğine çıplak ve çarpıcı bir şekilde su yüzünevurur. Sınıflardaki sayıdan öğretmenlerin niteliğine,eğitim araçlarındaki kaliteden kantin harcamalarına,uygulanan baskılardan kılık kıyafet dayatmalarınakadar her konuda sınıf farklılıklarının yansımalarıgöze çarpar. Bir liseli salt okulunun notortalamasından ve üniversite kazanma oranından busınıf çelişkilerini benliğinde hisseder.

İşçi ve emekçi çocukları payına üniversiteleregirişin hem eğitimdeki eşitsizlik hem de ekonomiknedenlerle zorlaşması, doğal olarak üniversitelerdesınıfsal bileşimde değişime yolaçmıştır. Nitekim,üniversiteli gençlik hareketindeki zayıflığın temelnedenlerinden biri de bu değişimdir. İşçi ve emekçiçocukları, geçmişten bu yana hareketin merkezleridurumundaki üniversitelerden taşralara itilmektedir.Bunların çoğu liselerle benzer özelliklere sahiptir.

Öte yandan, liseli gençliğin büyük bir kesimi,geleceğin işçisi ya da işsizi olarak, daha şimdiden yaz

tatillerinde ağır çalışma koşullarıyla tanışmaktadır.Meslek liseliler için bunun staj adı altında bir sömürüuygulaması olarak yerleşmiş olduğu biliniyor. Busömürü işçi ve emekçi çocuklarının önemli birkesimini öğütmektedir. Bu durum, sınıf çelişkilerinindoğrudan üretim alanlarından, bizzat ezilen sınıfın birparçası olarak hissedilmesine ve bu çerçevedetoplumsal süreçlere şu veya bu düzeyde ilgiye yolaçmaktadır.

Burada değinilmesi gereken yönlerden biri de,geleceksizlik sorununun özellikle işçi ve emekçiçocukları payına yakıcı bir şekilde kendisinidayatmasıdır. Görünürde, bu yığınlar içinde birkesimin gelecek sorunu en azından bir dönem için,üniversite hayalleri şeklinde çözülmüştür. Gerçekte iseişçi ve emekçi çocuklarının ezici çoğunluğu açısındanbunun bir hayalden öteye geçemeyeceği apaçık birgerçektir. Bu koşullar, geniş liseli gençlik yığınlarınıgelecek konusunda daha işin başında düzendenbeklenti taşımamaya, önemli bir kesimini farklıarayışlara itmektedir. Bu arayışların belli birbölümünün politik olduğunu söylemek bilegereksizdir.

Daha tali sayılsa da, liselerin 4 yıl olmasının daalandaki hareketlenmeye etkide bulunduğusöylenebilir. Hem fiziksel ve zihinsel gelişimaçısından, hem de toplumsal değerler çerçevesindeönemli bir dönüm olan 18 yaşın liselerde yaşanıyorolması, liseli gençlik kitlesini geçmişe göre dahainisiyatifli hale getiriyor. Geçmişte bunlar üniversiteligençlik hareketinin en diri öğeleri idi. Şimdi olduğukadarıyla arayış ve sorgulamanın yoğunlaştığı yaşdönümü liselerde yaşanıyor.

Hareketin geleceği konusunda yansıyanlar

Liseli gençlik hareketi alanında bütün bunedenlerin dolaysız etkisi altında yaşanan gelişmeler,

CMYK

Liseli gençlik çalışmasına yüklenmek, geleceği örgütlemekti

Liseli gençlik çalış

Liseli gençlik çalış 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

CMYK

son yılların toplumsal süreçleri tarafından da olumluyönde beslenmiş oldu. 2007 1 Mayıs’ından alırsak,son yıllarda bir nebze canlanan ve militan öğelertaşıyan sınıf ve kitle hareketi, kendi döneminin gençkuşaklarını da doğallığında etkilemiştir. Toplumsal-siyasal süreçlerdeki gelişmeler ile sınıf ve kitlehareketi cephesinde yaşananlar (25 Kasım kamueylemi, TEKEL Direnişi vb.) bu alandan olumluetkilenmenin süreceğine işaret etmektedir.

Kapitalist-emperyalist sistemin dünya ölçeğindekibunalımı ve Türkiye’deki süreçler ise, liseli gençlikalanındaki arayışların egemenler tarafından kontrolaltına alınmasını fazlasıyla zorlaştırıyor. Son yıllardaemperyalist metropollerde yaşanan gençlik hareketleriaynı zamanda bunu göstermektedir. Türkiye gibiçözümsüz toplumsal sorunların yaşandığı bir ülkedeise doğal olarak hareket sürekli bir dinamik tabanasahip demektir. Liselerde uygulanan baskılara, sonyıllarda ayyuka çıkarılan polisiye önlemlere rağmen,ileri kitlesindeki artışın ve genel olarak kaynama vearayışın sürmesinin en temel nedeni budur. Bu açıdanliseli gençlik alanında yaşanan gelişmenin bundanböyle, zaman zaman yavaşlama yaşansa bile, belli birdüzeyde süreceğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Liseli gençlik hareketimizin belli özellikleri

Ülkemizdeki liseli gençlik hareketi genel gençlikhareketinin özelliklerini taşımaktadır. Özellikle ilerikitlesi, toplumsal-politik sorunlara liselerin güncelözgün sorunlarından çok daha fazla ilgigöstermektedir. Bu ilginin yarattığı nitelik, en yakıcısorunlar olarak karşısına dikilen sınav sistemi veparalı eğitim uygulamalarına da politik düzlemde yanıtüretmesine yol açmaktadır. Bu, gerek devrimci siyasalfaaliyet, gerekse genel liseli gençlik hareketininsağlıklı bir temelde geliştirilmesi için önemli birolanaktır.

Bu alanda, ileri kitledeki güçlü politik ilgiyekarşın, politik birikimdeki geriliğin altı çizilebilir. Buda toplumun genel yapısı düşünüldüğünde şaşırtıcıdeğildir. Hatta üniversiteli gençlik hareketinin ilerikitlesinde bile bu açıdan fazlasıyla rahatsız edici birtablo yansıyorken, liselerden yansıyan düzeyanlaşılırdır.

Son yılların ileri liseli gençlik kitlesi sözkonusuolduğunda, onun devrimci mirasa ve değerlere olansempatisi de ayrıca vurgulanmayı hak etmektedir.Bunu ülkemizdeki gericiliğin onyılları bulan ideolojik,siyasal, kültürel hegemonyasına karşın, toplumsalçelişkilerden beslenen temiz devrimci damara önemlibir gösterge sayabiliriz. Bu kadarı bile Türkiye’ninnasıl bir devrim toprağı olduğunun iyi bir ifadesidir.Küçük-burjuva liberal akımların reformist-tasfiyecikimliğini geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde gönülrahatlığıyla sergilediği günümüzde, liseli alanınagelindiğinde, yine devrimin, devrimci savaşın, radikalşiarların, devrimci mirasın yardımına başvurmaları,

bizzat onların kendi inançsızlıklarına, ruhsuzluklarına,takatsizliklerine vurulan bir darbedir. Ve bu, butopraklarda geleceğin nerede olduğunun dolaysız birgöstergesidir.

Liseli gençlik hareketinin ortaya çıkardığıolanakları, özellikle ileri kitlesinin politik duyarlılığınıdeğerlendirmenin her siyasal akımın pratiğinde farklıyansımaları var. Kimisi salt ileri kitleyi kendi içinedönük bir çalışmayla, daha çok politik propagandaylakazanmayı temel amaç haline getiriyor. Bunlar içinalanın ve genel gençlik hareketinin görevleri diye birşey yoktur. Kimisi, ileri kitleyi belli ölçülerde hareketegeçiren politik bir hatta yürürken, bir yandan dadevrimci özlemlerini istismar ederek onları düzen içisularda yozlaştırmaya önderlik ediyor. Kimisi isekitlelerin geriliği argümanıyla faaliyetini en gerisınırlara, yani akademik-demokratik sorunlara, dahadoğrusu kendiliğindencilik düzeyine hapsediyor.

Liseli gençlik çalışmasına yaklaşımımız ve alanın önemi

Partimiz açısından bu alana müdahalenin esasları,doğrudan siyasal sınıf çalışmasının görev veihtiyaçlarına tabi olarak belirlenmiştir. Bu hiçbirbiçimde sınıf çalışması alanına kadrolar devşirmeksınırlarında anlaşılmamalıdır. Nitekim geçmiştenbugüne gençlik alanına yönelik faaliyet vemüdahalemiz, kastedileni az çok ifade etmektedir.Değişik dönemlerde yapılmış temel partideğerlendirmeleri de gençlik hareketineyaklaşımımızın çerçevesini yalın bir şekilde ortayakoymaktadır. Elbette gençlik hareketineyönelimimizde işçi sınıfının aydın öğe ve profesyonelkadro ihtiyacı önemli bir yerde duruyor. Fakat bugelişkin bir siyasal gençlik hareketinin varlığınıgerektiriyor. Bununla birlikte gençlik hareketi, herzaman sınıf ve emekçi kitle hareketini güçlendiren veonun tarafından beslenen temel bir toplumsalmücadele dinamiği olarak zaten doğal bir önemesahiptir. O yüzden, gençlik hareketini birleşik, kitlesel,

devrimci bir hareket olarak geliştirmeyi hep devrimcisınıf mücadelesinin önemli bir boyutu olarak ele aldık.

Dolayısıyla, daha baştan belirtildiği üzere, liseligençlik alanındaki gelişmelerin doğurduğu olanaklarda, parti tarafından hem devrimci bir liseli gençlikhareketi geliştirmek, hem de genel olarak gençlikhareketinin dağınık ve zayıf tablosunu aşmakçerçevesinde bir ilginin konusudur.

Özellikle liseler özgülünde meselenin böyle elealınmasının devrimci sınıf mücadelesi bakımındandaha yaşamsal nedenleri de var. Meslek liseleri baştaolmak üzere özellikle işçi ve emekçi çocuklarınınokuduğu liseler, sınıf saflarına yeni katılımların enönemli kaynağıdır. Buralardan sağlanacak her birikim,doğrudan sınıf çalışması alanına yansımaktadır veyansıyacaktır. Öte yandan, üniversiteye girebilenlerüzerinden de liseler doğrudan üniversiteli gençlikçalışmasının candamarı durumundadır. Nitekimbugüne kadarki pratiğimiz, gerek sınıf çalışması,gerekse üniversiteler açısından bunun birçok örneğiyledoludur. Bu olgular liseli gençlik çalışmasına büyükbir değer ve önem kazandırıyor. Özellikle üniversiteligençlik hareketinin dipte gezdiği günümüzkoşullarında, bu candamarının önemi sürekliartmaktadır.

Sermaye devleti de bu benzersiz önemden kaynaklıolarak liseleri kontrol altında tutabilmek için elindengelen hiçbir şeyi esirgemiyor. Sadece idare ve polisbaskısıyla değil, aileleri kullanarak, sınav sisteminigerçek bir asosyalleştirme silahına dönüştürerek,yetmediği yerde uyuşturucu-fuhuş-çeteciliksarmalında yozlaşmayı dayatarak, sanal dünyayı biruyuşma aracına çevirerek liseli gençliği alabildiğineçürütmeye çalışıyor. Örneğin bugün dinci gericiliğin,faşist ideoloji ve örgütlenmelerin yatağınadönüştürülmemiş meslek lisesi neredeyse yok gibidir.Bu, devlet tarafından büyük bir hassasiyetle ve adımadım uygulanan, asla ihmal edilmeyen bir politikadır.Yalnızca bu bile, bu alana yönelik hedeflerimizin kesinbir şekilde hayata geçirilmesinin ne denli önemliolduğunu ortaya koymaya yeter.

Verili koşullarda kendi iç dinamiklerindekizayıflık, meslek liselerini dışarıdan etkilemeyi vekuşatmayı bir zorunluluk haline getiriyor. Zira meslekliselerinde sola açık işçi ve emekçi çocukları hiç deazımsanmayacak bir oranda oldukları halde, politikdüzeylerinde ve kavrayışlarındaki zayıflıklardan ötürüharekete katılımları fazlasıyla sınırlıdır. Sırf meslekliselerindeki sermaye ablukasını yarmak için bile,genel liseli kitlesinin ileri birikimine yaslanarakbütünsel bir liseli gençlik hareketi geliştirmeyibaşarmak gerekiyor.

İleri kitleye müdahaledegözetilmesi gerekenler

Bugün liseli gençlik hareketini geliştiripdevrimcileştirmek, her şeyden önce ileri kitleye doğrumüdahaleler yapmayı gerektiriyor. Zira bu kitle içinde

ir!

şmasının sorunları

şmasının sorunları Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

varlık gösteremeden alanın toplamına yönelik isabetlitaktik politikalar da, güncel pratik çalışma hattı daoluşturulamaz. Ve eğer alanın genel görevlerine karşıbir bakışınız ve pratiğiniz varsa, ileri kitleyemüdahale, gerçekte hareketin kendisine müdahaledir.

Yeri geldikçe belirtildiği üzere, bu kitle ancakeldeki olanaklar üzerinden bir politik hat oluşturularakve ancak mevcut güçler harekete geçirilip, alana özgüpratik politika yapılarak mücadelenin bir parçasıhaline getirilebilir. Fakat devrime sempati besleyen vepolitik etkinlik sergileyen ileri kitlenin devrimcimücadeleye kazanılmasının güncel plandaki başlıcayolu, onun devrimci duyarlılığına ve ilgisineseslenebilen devrimci ajitasyon-propaganda, devrimcieylem ve örgütlenmedir. Çoğu zaman gerçek politikkimlik ile politik faaliyetin örtüşmediği, liseli gençlikalanındaki başlıca siyasal gruplar üzerinden degörülebilir. Liseli gençlik içinde güç olan gruplar, bugücü doğrudan devrimci propaganda üzerindensağlıyorlar. Silahlı mücadeleyle uzaktan yakındanilgisi kalmamış bazı reformist grupların dahi liselilereyönelirken sembolleri üzerinden silahlı savaşımı öneçıkarması, savaşın sürdüğünden söz etmesi, bunun ençarpıcı örneğidir. Özetle bugüne kadarki veriler, ileriliseli kitlesini devrimci mücadeleye kazanmada, onundevrimci mirası ve değerleri sahiplenmede sergilediğiduyarlılığın büyük bir önem taşıdığını göstermektedir.

Burada önemli olan, bu doğrultuda bir müdahaleyi,liselilerin ve genel olarak gençliğin güncel yakıcısorunlarına müdahaleden koparmadan yapabilmektir.Dahası, bizzat bu sorunlara yönelik etkili, yaygın vegüçlü bir politik faaliyet örgütleme perspektifiylehareket etmektir. Diğer türlü, belki dönemsel birhareketliliğin ileri çıkardığı öğeler geçici olarakkazanılabilir, fakat alanda kalıcı bir örgütlenme vefaaliyet örülemez. Kendi içinde güncel olarak öneçıkan akademik-demokratik sorunlara gömülmek,bunları devrimci stratejik hedeflerden koparmak vedevrimci propagandayı zayıf yürütmek ne denli geçiciolmaya mahkumsa, genel gençlik hareketinigeliştirmenin ihtiyaçlarını gözetmeyen kendi içinde birkadro faaliyeti de o denli geçici olacaktır.

Buradan kaynaklanabilecek sorunları sağlıklı birşekilde aşmak, gerek faaliyetin içeriğini, gerekse araç,yol ve yöntemlerini alanı kavrayan bir dengedetutturmayı gerektiriyor. Bunun için ilk olarak, ilerikesimin bir yandan toplumsal sorunlara yönelik ilgisi,bir yandan devrimci ajitasyon ve eyleme yakınlığı,fakat öte yandan aynı kitlenin politik düzeyi vebirikimindeki gerilik ile aile-düzen karşısındakizayıflığı hesaba katılmalıdır. İkinci olarak ise, genişyığınların geriliği nedeniyle kitlelerden kopulmamalı,onların verili andaki duyarlılığı gözetilmelidir. Çok dauzun sayılmayacak bir zaman içinde giderek güçlenenbazı yerel çalışmalarımız ve sergiledikleri bir dizietkinlik, yapılması gerekeni somut deneyim olarakortaya koymaktadır.

Liseli gençlik çalışmamızınsorunlarına dair

Liseli gençlik çalışmamız hala ciddi zayıflıklartaşıdığı ölçüde, bu deneyimler belli yerellerle sınırlıkalabiliyor. Oysa, alanın önemine uygun bir ciddiyetleyaklaşıldığında ve gereken ilgi gösterildiğinde, hemdeneyimler gelişecek hem de zayıflıklar geridekalacaktır. Bu açıdan kendi çalışmamızın pratik-somutsorunlarına eğilmek özel bir ihtiyaçtır.

Esasında partimizin III. Kongresi, liseli gençlikçalışmamızla ilgili sorunları birçok yönüyle masayayatırmış bulunuyor. Özellikle alana ilişkin yenisayılabilecek örgütsel yapılanmaya kongre tartışmalarıgözetilerek yönelinmiştir.

Liseli çalışmamız uzun sayılabilecek bir dönemboyunca genel gençlik çalışmamızın organik biruzantısı olarak yürütüldü. Bu dönemde partimizin

gençlik çalışmasına, politik önderlik planında değilfakat örgütsel müdahalelerinde yer yer bellisınırlılıklar sözkonusu oldu. Partinin yakın örgütselönderlik ve müdahalesi yetersiz kaldığı ölçüde,gençlik çalışması, alanda kendi siyasal pratikleriiçinde döneme özgü bir örgütsel-siyasal kimlik edinenunsurlar tarafından omuzlandı. Yakın zamana kadarliseli gençlik çalışması, bu çalışmanın içindeşekillenmiş güçlerden oluşturulmuş merkezi bir yapıtarafından yürütülmekteydi.

Bu çalışma uzun bir dönem boyunca kendine özgüsonuçlar da yaratarak belli bir mesafe katetti, anlamlıdeneyimler ve güçler biriktirdi. Liselilerinbulundukları yerellerdeki siyasal çalışmamızla ilişkisiise, çoğu yerde gençliğin enerjisini bölge çalışmalarıçerçevesinde değerlendirmek şeklinde kurulmaktaydı.Hem gençlik çalışmamızın durumundan hem de liseligençlik hareketine yönelik müdahalenin yerellerleilişkisinin gereklerinden kaynaklı, bölge çalışmaları ileliseli gençlik çalışması arasında sorunlar yaşanabildi.

Liseli çalışmamızın giderek zayıfladığı birdönemin ardından, çalışma yerel bölge örgütleriüzerinden yürütülmeye başlandı. Bu, liseli gençliğinyukarıda da ifade edilen konumlanışı ve özellikleridikkate alınarak yapılan bir düzenlemeydi. Çalışmanıngenel gençlik çalışmasıyla ilişkisi ve kendine özgümerkezileşme ve politik önderlik ihtiyacı için deuygun yapılanmalara gidildi.

Bu adımların atıldığı dönemin başında çalışma güçve olanaklar planında oldukça zayıflamış olduğu için,yeni düzenlemeler üzerinden çok sınırlı yolkatedilebildi. Özellikle çalışmanın merkezileşme vepolitik önderlik planındaki ihtiyacına yanıt vermeküzere atılan adımların güçleri üzerinden yaşanan darlıkve yetersizlik, çalışmaya yüklenerek anlamlı mesafeleralan bazı yerellerin deneyiminin toplamamaledilmesini güçleştirdi.

Her şeye karşın çalışmaya yüklenen bölgelerdeyeni yapılanmaya uygun olarak katedilen yol, temelsorunun öncelikle yerel örgütlerimiz üzerindenyaşandığını gösteriyor. Alanın öneminin gerektirdiğibir ilgiye konu olan yerellerde nitelikli ve ileri birliseli çalışması ve örgütlenmesi şekilleniyor. Bizzatburadan sağlanacak birikimler üzerinden, çalışmanınmerkezileşme ve politik önderlik ihtiyacı da dahaileriden yanıtlanabilecektir. Nitekim belirliyerellerdeki gelişme, doğrudan merkezi liseli yayınınayansımakta, geçen döneme göre çok daha niteliklikatkıların akmasını sağlamaktadır. Yine belli yerellerinyarattığı olanaklar, liseli gençlik hareketinin toplamınayönelik daha etkili müdahalelerin zemininidöşemektedir.

Kısacası, artık bölge örgütlerimiz liseli çalışmasıyürütmek ve liseli gençlik alanında örgütlenmekleyükümlü olduklarını bilince çıkardıklarınıgösterebilmelidirler. Mesele liseli gençliği bölge-sınıfçalışmasında değerlendirmek değil, bizzatbölgelerdeki imkânları seferber ederek yaygın ve etkilibir liseli gençlik çalışması yürütmektir. Dolayısıyla

her yerel örgütümüz, liseli güçleri olsun ya daolmasın, özellikle en genç militanlarından mutlakaliseli birimleri kurarak, liseli gençlik çalışmasınayüklenmeyi temel bir iş edinmelidir.

III. Kongre iradesi çerçevesinde partinin liseligençlik çalışmasına yaptığı müdahalelerden biri de,yine alanın somut durumuna, gelişmelerine,özelliklerine dair yapılan değerlendirmeler üzerindenatılan örgütlenme adımıdır. Doğal olarak bu, bugünekadarki birikim ve deneyim üzerinde yükseliyor. Dahaçok liseli gençlik alanındaki devrimci arayışıkucaklayıp, alana yönelik militan bir siyasal çalışmayayöneltmeyi amaçlayan, bu bağlamda faaliyetimizinpolitik niteliğini alandaki ihtiyaçlar çerçevesindegeliştirmeyi hedefleyen bu adım, henüz sınırlı olsa daanlamlı sonuçlarla ilerliyor. Liseli gençliğin özelliklerive hareketin taşıyıcısı durumundaki ileri kitlesinineğilimleri dikkate alınarak alandaki gençliğin genelörgütlenmesi ihtiyacına yanıt olabilmesi için gündemegetirilse de, sözkonusu olan halihazırda bir öncümüdahaledir. Kuşku yok ki genel örgütlenmeihtiyacının tam olarak nasıl karşılanacağını, sontahlilde bizzat kitle hareketinin gelişimibelirleyecektir. Fakat devrimci siyasal önderlik,hareketi sağlıklı bir şekilde devrimci mücadeleyekanalize edebilmek üzere bilinçli müdahalelerdebulunmaksızın yol alamaz, kendini eğitip sınayamaz,kitlelerle kaynaşamaz. Kendi başına hiçbir ismin biranlam ifade etmeyeceğini unutmadan, tercih edilenisimlendirmenin politik niteliği ve vurgusu dahi, ilerigençlik kitlesi için doğal bir odak olma hedefiylehareket edilmesi gerektiğini göstermektedir.

Bu adım da dahil hiçbir merkezi aracımız, hiçbirşekilde yerellerde esnek araçların kullanılmasınınkarşısına konulmamalıdır. Asli yönelime bağlı kalmak,kitleleri devrimci mücadeleye kanalize etmek, düzenekarşı savaşıma çekmek koşuluyla çalışmanınyerelleştirilmesi ve bu çerçevede yaratıcı yerelaraçların devreye sokulması doğal bir önderlikmisyonudur. Geçmişe göre bu alanda belli birzayıflama olduğu ortadadır. Bunun üzerine gidilmeli,yerel çalışmaların özgün yöntem ve araçlarlagüçlendirilmesi liseli çalışmamızın temel bir boyutuolarak düşünülmelidir.

Son olarak, liseli gençlik çalışmamızın en zayıfyönünün hala meslek liseleri ayağı olduğunun altınıkalınca çizmek istiyoruz. Yukarıdaki vurgular,meseleye yaklaşımımızın özünü ifade ettiği içinuzatmıyoruz. Şu kadarını söylemeliyiz ki, bu alansomut pratik bir ilgiye, planlı, sistematik ve kesintisizbir çalışmaya konu edilmediği müddetçe, iddialarımızölü sözler olarak kalmaya mahkumdur. Yerelörgütlerimiz için meslek liselerine yönelik gerçek birpratik yoğunlaşma sınıf yöneliminin başlıcaboyutlarından biri olduğu gün, liseli gençlikçalışmasına gerçek önderlik sorumluluğu da yerinegetirilmiş olacaktır.

(EKİM’in Mart 2010 tarihli 264. sayısındanalınmıştır.)

Liseli gençlik çalışmasının sorunları18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

TEKEL Direnişi Danışay’ın 4/C uygulamasını biray ertelemesi kararı üzerine sendika bürokratlarıtarafından sömünlendirildi. Ancak TEKEL işçilerisadece kendi talepleri için değil aynı zamanda bugünmilyonlarca işçi ve emekçiyi ilgilendiren hak vetalepler için de direniyorlardı. İş güvencesiz, sosyalhaklardan mahrum kölece çalıştırmaya karşı güvenligelecek ve iş isteyen TEKEL işçileri aynı zamandamilyonların taleplerini de haykırıyorlardı. Direnişingeniş bir toplumsal destek bulmasının gerisinde de bugerçek yatmaktaydı.

TEKEL Direnişi Ankara’da kurulan çadırlarınsökülmesi ve işçilerin geri gönderilmesiylesömünlendirilmiş oldu. Ancak direnişin talepleri halagüncelliğini korumaktadır.

Bu süreçte sadece direnişi büyütmesi gerekenTürk-İş ve Tek Gıda-İş değil benzer saldırılarla karşıkarşıya kalan kamu emekçilerinin sendikası olanKESK de direnişe gereken desteği vermedi. Direnişintaleplerini kendi bulunduğu alanlara yayamadı,eylemli dayanışmayı hak ettiği şekilde yükseltemedi.

Türk-İş, DİSK, KESK ve Kamu-Sen henüz dahadireniş sürerken 22 Şubat’ta bir araya gelerek TEKELDirenişi ile sözde dayanışmak amacıyla birtakımkararlar aldılar. Alınan kararlar direnişinbüyütülmesine ve yaygınlaştırılmasına hizmetetmekten uzak kaldı. 22 Şubat toplantısı direnişisahipsiz bırakmanın diğer bir adı oldu.

Sözkonusu 4 konfederasyon mücadelenin güncelve acil ihtiyaçlarına yanıt vermek yerine TEKELDirenişini ortada bırakırcasına 26 Mayıs günü için şukararı aldıklarını ilan ettiler: “Öncelikli istemlerininkarşılanmaması ve bu etkinliklerin Hükümet nezdindebir sonuç vermemesi halinde, 26 Mayıs 2010tarihinde, bu dört konfederasyon ve bukonfederasyonlara üye tüm sendikaların birliktesahipleneceği ve üretimden gelen gücün kullanılacağıgenel bir eylem yapılmasının uygun olacağına kararverilmiştir.”

KESK de 13-14 Şubat 2010 tarihinde yapılan IV.Dönem III Danışma Kurulu ve 24 Şubat 2010tarihinde yapılan olağanüstü Danışma Meclisitoplantılarında şu kararı almıştır: “1 Mayıs 2010 bu yılgeleneksel öneminin ötesinde 26 Mayıs’ta 4konfederasyonla birlikte gerçekleştireceğimiz grev vegenel eylem gününün güçlendirilmesi için de önemlibir fırsattır. 1 Mayıs’ın tüm Türkiye ölçeğinde en geniştoplumsal kesimlerin, demokratik kitle ve meslekörgütlerinin katılımıyla kutlanması, bu kutlamalardaazami kitleselliğin sağlanması önemlidir.

26 Mayıs’ta gerçekleştireceğimiz grev tek tek işyeribazında örgütlenmeli, grevin temel talepleri en genişemekçi kesimlerle eylem öncesi dönemdegerçekleştirilecek panel, eğitim vb. çalışmalardapaylaşılmalıdır.”

Günün acil görevi ve mücadelenin öncelikliihtiyacı TEKEL Direnişi’nin ruhuyla önümüzdekidöneme topyekûn hazırlanmak, birleşik mücadeleyihak alıcı eylem biçimleriyle yükseltmektir. 26 Mayıseyleminin bugünden örgütlenmesi, tabana yayılmasıbüyük bir önem taşımaktadır. Bu anlamda kamuemekçilerinin gerçekleştirdiği 25 Kasım eyleminin

deneyimlerinden, kazanımlarından ve eksikliklerindendersler çıkarmak gerekmektedir. Zira 25 Kasımdeneyimi son derece anlamlıdır.

25 Kasım’ın, olduğu kadarıyla başarısınınarkasında tabana dayalı grev ve direniş komiteleribulunmaktaydı. Her işyerine doğru yayılan birkapsamı olmasa da birçok şubede bu işlevi yerinegetirebilecek komiteler oluşturulmuş, işyeri gezileri vetoplantılarıyla süreç örgütlenmişti.

26 Mayıs’ın başarıyla gerçekleşebilmesi içinbenzer bir işleyişe, disiplin ve kararlılığa dayalı grevve direnişi örgütleyecek taban örgütlülüklerininoluşturulmasına ihtiyaç vardır. 26 Mayıs genel eylemkararı alan 4 konfederasyon vardır. Bu da demekoluyor ki eylemin güçlü geçmesinin koşulları 25Kasım’a göre çok daha fazladır. Öncelikle bir bütünolarak işçi ve emekçiler ve onların sendikaları süreciörgütlemek için işyerlerinde grev ve direniş komitelerioluşturmalı, bu komitelerin koordinasyonunu yerel vemerkezi olarak sağlamalıdır. İşyerlerini eylemalanlarına çevirmeli, yapılan her eylemi, etkinliği vetoplantıyı 26 Mayıs eylemine, greve ve direnişebağlamalıdır.

Böylesi bir hazırlık yapılmadan ne toplumsaldestek sağlanabilir ne de kamuoyu oluşturulabilir.

Kamu emekçileri 25 Kasım’dan aldıkları moralgüçle sürece hazırlanmalı, hem işyerlerini, hemsendikalarını, hem de işçi sendikalarını hareketegeçmeye zorlamalıdır.

(Sosyalist Kamu Emekçileri Bülteni’ninMart 2010 tarihli 36. sayısından alınmıştır.)

Kamu emekçileri hareketinden... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

25 Kasım’dan 26 Mayıs’a…

Geleceksiz yaşamaya, güvencesizçalışmaya karşı genel greve-direnişe

İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı’na doğru…

Öncü, ilerici kamu emekçilerine çağrımızdır!

Kamu emekçileri hareketi yeni bir dönemin eşiğindedir. Fiili-meşru mücadele zemininde ortaya çıkan vebu zeminde yükselen kamu emekçileri hareketi, özellikle de 4688 sayılı yasa sonrasında önemli bir güçkaybına uğramış, fiili-meşru mücadele içerisinde oluşan moral değerlerini yitirmeye yüz tutmuştur. Geridebırakılan yıllar boyunca sermaye sınıfı neo-liberal saldırılarını bir bir hayata geçirmiş, kamu kurumlarının vekamusal hakların tasfiyesi, esnek çalışma biçimlerinin hayata geçirilmesi yönünde önemli mesafeler almıştır.Fiili-meşru mücadele geleneğinin zayıflaması, beraberinde KESK’in ve sendikalarımızın da güç kaybetmesineyol açmıştır. Bugün gelinen noktada işgüvencesi başta olmak üzere kazanılmış tüm haklarımız rafakaldırılmak istenmekte, “yeniden yapılanma” adı altında kamu kurumlarının tasfiyesine hız verilmekte,sözleşmeli ve esnek çalışma modelleri hızla hayata geçirilmektedir. Bu sürecin KESK’i ve sendikalarımızı davarlık-yokluk ikilemi içerisine düşüreceği açıktır.

Sermayenin kamu emekçilerine dönük topyekun bir saldırı dalgasına hazırlandığı şu günlerde, kamuemekçileri hareketinin öncülerinin önümüzdeki dönemin ihtiyaçlarını tartışması, geleceğe ilişkin öngörüleriniortaya koyması hayati bir önem kazanmaktadır. 16 Mayıs’ta yapılması düşünülen İstanbul Kamu EmekçileriKurultayı’nın örgütlenmesi için ön çalışmalara başlanmıştır. Tüm sendikal grupları ve öncü-ilerici kamuemekçilerini kurultayın öznesi olmaya, kurultay çalışmalarında aktif bir rol üstlenmeye davet ediyoruz.Sosyalist Kamu Emekçileri tarafından çağrısı yapılan kurultay, grupsal ihtiyaçlar üzerinden değil, kamuemekçileri hareketinin ihtiyaçları üzerinden şekillenmektedir. Bu anlamda her sendikal grup ve öncü kamuemekçisinin aynı oranda söz ve inisiyatif hakkına sahip olacağı bir kurultay örgütlenmesi düşünülmektedir.Kurultayın tüm içeriği sendika şubelerinde oluşturulan çalışma gruplarının etkinlikleri üzerinden şekillenecekolup, Kurultay Hazırlık Komitesi her sendika şubesinde oluşturulan çalışma gruplarının kendi içerisindenseçtikleri ikişer temsilciden oluşacaktır. Kadrosuz-güvencesiz olarak hizmet kurumlarında çalışan emekçilerüzerinden şekillenen dernek, platform gibi oluşumların da aynı oranda temsil edilmesi düşünülmektedir.

Tüm sendikal grupları ve öncü-ilerici kamu emekçilerini, bu alanda faaliyet yürüten dernek, platform gibioluşumları bulundukları şubelerde-alanlarda çalışma grupları oluşturmaya, Kurultay Hazırlık Komitesi’ninoluşturulması için ikişer temsilci belirlemeye davet ediyoruz.

İletişim için e-mail adresi: [email protected](Sosyalist Kamu Emekçileri Bülteni’nin Mart 2010 tarihli 36. sayısından alınmıştır...)

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Devrimci kanı akıtanlardan er ya da geç hesap sorulacak!20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

2001 yılında Avcılar Firüzköy’de polis tarafındankatledilen İsmail Karaman’ın katillerinin yargılandığıdava halen devam ediyor. Davanın açıldığı gündenbu yana katillerin korunmaya ve aklanmayaçalışıldığı su götürmezken, Mart ayında gerçekleşenson duruşmada savcının katil polislerin “kamuhizmeti” yaptıkları gerekçesi ile beraatlerini talepetmesi ile iyiden iyiye ayyuka çıktı. Kısacasısermaye düzeni daha önce de örneklerine sayısız defarastladığımız üzere, bir kez daha örgütlü birdevrimcinin katli vacip olduğunu ilan etmiş oldu.

Yargılama sürecinin başında son noktanın beraatya da zamanaşımı olacağı belliydi. Daha ilkduruşmanın ara kararında katil polislerin korunupkollanması için dosyaya gizlilik kararı konulmasıöngörülerin haksız olmadığını açığa çıkartmış oldu.Sonrası ise koca bir oyalama sürecine dönüştü.Deliller açık açık karartıldı, Karaman ailesiavukatlarının talepleri özellikle görmezden gelindi,dava sürüncemede bırakıldı. Bunun en açıkörneklerinden biri polis telsiz kayıtlarının dosyayaalınması ile ilgiliydi. Avukatların bu kayıtlarla ilgilitalepleri önce reddedildi. Ardından 7 yıl sonra talebindefalarca yinelenmesinin ardından kabul edildiğindeise, ilk bir yılın sonunda zaten bu kayıtların imhaedildiği öğrenildi.

İsmail Karaman cinayetinin uzun yıllardır sürendavasının bu kısa özeti, yargı mekanizmasınınsermaye düzeninin pisliklerini temizleme görevinilayıkıyla yerine getirdiğini göstermektedir. Savcıtarafından, polis eliyle gerçekleştirilen bir yargısızinfaz “kamu görevi” denilerekgerekçelendirilmektedir. İşin ironik yanı, savcı butanımlamayı “kamu” adına yapmaktadır.

Katiller ilk kez aklanmıyor!

“Katiller ilk kez aklanmıyor” başlığı iki ayrıanlam taşımaktadır. Bu memleketin sokaklarıarkasına sermaye iktidarını almış elini kolunusallayarak dolaşan tetikçilerle doludur. Bunlarınbüyük kısmı yargı karşısına bir kez bile çıkmamıştır.Eskaza mahkeme yüzü görenlerse, ya suçüstüyakalandıklarından ya da harcanacak bir isimgerektiğinden sanık sıfatını “bir süreliğine”taşımışlardır. Yine bir kısmı “kamu adına” suçsuzbulunmuşken, diğer bir kısmı zamanaşımı çaresi ilekurtarılmıştır. “Katillerin ilk kez aklanmamasının”birinci ve genel anlamı budur. Uğur Kaymaz gibiküçük bir çocuğu delik deşik ederek katledenlerberaat etmiştir. Cezaevi katliamlarına ilişkindavaların büyük kısmı zamanaşımına uğramıştır. 16Mart’ta öğrencilerin üzerine bomba yağdıranlar dahasonra karşımızda Hrant Dink cinayetinde emniyetkurumunun başı olarak çıkmıştır. Yani sermayedüzeni tetikçilerini saklamadan korumaktadır.

Ancak bu başlığın ikinci anlamı, somut ve İsmailKaraman olayına özgüdür. Davada iki sanıkbulunmaktadır. Bunlardan birisi; Ali Erşan’dır. AliErşan isimli eli kanlı katil, İsmail Karaman’dan önce13 kişiyi infaz ettiği için yargılanmış ve hepsindenberaat ettirilmiştir. Diğer tetikçi ise NihatÇulhaoğlu’dur, o da Ali Erşan ile aynı yoldadır. 3kişiyi katlettiği için yargılanmış, 3’ünden de aynı

şekilde beraat kararı ile çıkmıştır. Savcının Karamaninfazını kamu hizmeti olarak gördüğünü düşünürsek,bu iki soysuza üstün görev madalyası verilebilmesidahi ihtimal dahilindedir. Daha önce de atıfyaptığımız üzere 16 Mart Beyazıt Katliamı’nınsorumlusu Reşat Altay’ın meslek yaşamı tetikçilerinyalnızca korunmadıklarını ama aynı zamandaalkışlandıklarını da gözler önüne sermektedir.

Dur ihtarı, kamu hizmeti/PVSK...

Bugün polis cinayetlerinde karşısımıza hep aynıargümanlar çıkmaktadır. Öncelikle geçmişten bugünebütün infazların ardından hep aynı matbu açıklamayapılır. Öldürülen devrimcinin hangi örgüte üyeolduğu belirtildikten sonra, “dur ihtarına uymadı”denerek infaz bir zorunluluk olarak lanse edilir. “Durihtarına uymama” ifadesi, artık “devrimciydi, imhaettik” demenin yasaya uygun ifadesidir. Zira burjuvayasaları gedikli tetikçilerine insanları “dur ihtarınauymazlarsa” öldürme yetkisi vermektedir. 2001’deKaraman’ın ölümü ardından ortaya atılan bubahanenin, 2009 sonunda Alaattin Karadağ’ınkatledilmesinin ardından da ifade edilmesi birrastlantının ürünü değil, aksine bir işin kitabauydurulmasıdır. Kısacası dur ihtarı infazın akabindedillendirilmesi gereken bir ilk ezberdir. Bu ezber; nedur ihtarına uymadığı için vurulduğu iddia edilenKaraman’ın vücudundan çıkan 10 kurşunuaçıklamaya yeter, ne de Karadağ’ın hem bacağından,hem koltuk altından vurulduğunu...

İkinci ezber yargılama sürecine saklanır. Bu PolisVazife ve Selahiyet Kanunu öncesindeki ifadesi ilekamu hizmetidir, PVSK ile bu “yasaların verdiğiyetki” diye dile getirilmiştir. Ama ikisi de aynıriyakar kapıya çıkmakta, burjuva ikiyüzlülüğünün biraçık örneği olarak karşımıza dikilmektedir. En süslüsözleşmelerle kendini yaşama hakkının savunucusuilan etmiş devlet, iş devrimci avı olduğunda,

cinayetleri kamu hizmetinden saymakta, yasaları iletetikçilerine cinayet yetkisi tanımaktadır. Deyimyerindeyse yaşama hakkının sözde koruyucuları,yaşama hakkını onlarca kurşunla ortadankaldıracakları istisnaya fiiliyatın dışında bir de yasalkılıf yaratmıştır.

Adaletin temeli mülk oldukça...

Bugün burjuvazi adaletin temelinin mülkolduğunu açık ve seçik olarak söylemektedir.Mahkeme salonlarını süsleyen bu cümlecik, burjuvahukukunun basit bir özeti olduğu gibi, katilsürülerinin mülk düşmanı devrimcilerikatlettiklerinde sırtlarının sıvazlanmasınıngerisindeki yalın nedeni ifade etmektedir. Bu, bizimadaletten anladığımız değildir elbet. Bu insanıntemelden kazındığı, yerine malın, mülkün, servetinve asalaklar iktidarının geçirildiği bir adalettir. İştebu yüzden bu adalet öncelikle adil olmayanı korur.

Karaman’ı katleden polisler hakkında beraatistenmesi böyle bir adalet algısı ile yadırganıcıdeğildir. Aksine Karaman da, Alaattin Karadağ da vedaha onlarca devrimci de adaleti temelinden sarsmakiçin örgütlü mücadeleyi seçmiş kişilerdir. İşte mülkdüzenine kafa tuttukları, burjuva adaletin temelinikazımak arzusunda oldukları için katledilmişlerdir.Bu nedenlerle onları katledenlerin bir yere hizmetettiği doğrudur, ama bu hizmet -beraat kararınıgerekçelendiren savcının da çok iyi bildiği üzere-kamuya hizmet değil, sermaye düzenine hizmettir.

Devrimci kanı akıtanlar, bu kanı akıtan katillerikoruyanlar ve elbette yargısız infazlar azmettirenler;eninde sonunda akıttıkları kanda boğulacaklar!Çünkü bu mülk düzeninin, adaletin temeli çarpıktır.Kaç tetikçi aklanırsa aklansın, dosyalar arşiv olurbelki ama devrimci mücadele tarihi bunlarınçetelesini tutmaktadır. Çünkü devrimci mücadeleninhafızası canlıdır!

Devrimci kanı akıtanlarakıttıkları kanda boğulacaklar!

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Katleden devlettir, hesap soracağız! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

12 Mart günü İstanbul Gazi Mahallesi’nde günboyunca dört ayrı anma etkinliği gerçekleştirildi. GaziKatliamı’nın unutulmadığı haykırıldı. Gazi Mahallesiesnafı da katliamı kepenk kapatarak protesto etti.

12 Mart Gazi Platformu’ndan yürüyüş

BDSP, DHF, Devrimci Hareket ve PDD’inoluşturduğu 12 Mart Gazi Platformu tarafındanörgütlenen ilk eylemde Zeynep Poyraz, Sezgin Engin veHasan Ocak’ın aileleri de yer aldı. Eyleme Kaldıraç,Devrimci Proletarya ve Devrimci Parti MücadelesindeDevrimci Komünistler de katıldı.

Gazi Mahallesi Eski Karakol’da toplanan kitle GaziMezarlığı’na yürüdü. “12 Mart Gazi katliamınıunutmadık unutturmayacağız! / 12 Mart GaziPlatformu” pankartının açıldığı yürüyüşte kurumlarortak pankartın arkasında kendi pankartlarıylayürüdüler. Katliamın yaşandığı Dostlar Kıraathanesiönünden ise bütün kortejler öfke dolu sloganlarlageçtiler.

Komünistler eyleme “Gazi’nin faili sermaye devleti!/ Hesabını emekçiler soracak” pankartıyla katıldılar.Emekçileri hesap sormaya çağıran BDSP’liler, AlaattinKaradağ’ın sokak ortasında infaz edilişini hatırlattılar.

Kortejlerin mezarlığa girmesinin ardından anmaprogramına geçildi. Saygı duruşuyla başlayan anmaprogramında Gazi Katliamı hakkında bilgi verildi. Gazikatliamının tıpkı Maraş, Çorum, Sivas katliamları gibikitleleri baskı altında tutma amacı güttüğü belirtilerek,yükselmekte olan kitle hareketini kontrol altınaalamayan devletin, katliamlarla korkutma ve sindirmepolitikasını devreye soktuğu söylendi.

Anma metninin okunmasının ardından, etkinlik sonbuldu.

Binler yürüdü

Gazi ve Ümraniye şehitlerinin aileleri de GaziCemevi’nden Eski Karakol Durağı’na yürüyerek basınaçıklaması gerçekleştirdi.

“Gazi ve Ümraniye katliamını unutmadıkunutturmayacağız / Gazi ve Ümraniye Şehit Aileleri”pankartı açan ailelerin arkasında, Koçgirililer Derneği,Halk Cephesi, Gazi Cemevi yürüdü.

Eski Karakol Durağı’na gelindiğinde, burayakaranfiller bırakan aileler bir basın açıklamasıgerçekleştirdi. Aileler adına açıklama yapan, SezginEngin’in babası Mahmut Engin, 12 Mart Gazikatliamını unutmadıklarını ve unutturmayacaklarınıbelirtti. Açıklamanın ardından sloganlarla GaziMezarlığı’na yüründü.

Anmada Avrupa Alevi Birlikleri FederasyonuBaşkanı, Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı AliBalkız, Ümit Kaftancıoğlu’nun gelini ve Ali Yıldırım’ınannesi konuşma yaptılar.

Anma etkinliği Grup Yorum’un marşlarıyla sonbuldu. Eyleme 1500 kişi katıldı.

12 Mart Emek, Barış ve ÖzgürlükPlatformu’ndan anma

Diğer program 12 Mart Emek, Barış ve ÖzgürlükPlatformu tarafından gerçekleştirildi. Bileşenler, EskiKarakol Durağı’ndan Gazi Mezarlığı’na yürüdü. KÖZve Anarşist Blok yürüyüşe bu koldan katıldı.Halkevleri, ÖDP, TKP, Toplumsal Dayanışma AğıDerneği de en önde unutmadık yazılı kırmızı karanfilliçelenk ve temsili birer flamayla platformun arkasında

yürüdü. Kitle Gazi Mezarlığı’na geldiği sırada, ailelerin

anma etkinliği devam ediyordu. 12 Mart Emek, Barışve Özgürlük Platformu mezar anması yapmadandağıldı. Ailelerin etkinliğinin ardından, ESP bir mezaranması gerçekleştirdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Gazi Katliamı Mamak’ta lanetlendiTuzluçayır’da biraraya gelen Mamak İşçi Kültür

Evi, Halk Cephesi, Partizan, Aka-Der Gazi Katliamı’nılanetledi. Tuzluçayır Muhtarlığı’nın önünde toplananbileşenler “Gazi Katliamı’nın 15. yılında birleşelim,örgütlenelim katil devletten hesap soralım” pankartınınarkasında Tuzluçayır Meydanı’na kadar meşaleliyürüyüş gerçekleştirdi.

Meydanda yapılan açıklamanın ardından devrim vesosyalizm şehitleri anısına saygı duruşu gerçekleştirildi.Menekşe Erbay Parkı’na sloganlarla yürünerek sonaeren eyleme yaklaşık 100 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Gazi ve 1 Mayıs şehitleri anıldı13 Mart Cumartesi günü, Alınteri, BDSP, ESP,

Partizan, Köz ve şehit düşen devrimcilerin ailelerininkatılımıyla gerçekleşen anma töreninde önceKaracaahmet Mezarlığı, ardından da Dudullu Mezarlığıziyaret edildi. 1 Mayıs Mahallesi şehitlerinin mezarlarıbaşında yapılan konuşmalarda, sermaye devletininkatliamcı yüzünü açık bir şekilde ortaya koyan Gazi ve1 Mayıs Mahallesi katliamları ve bu katliamlarkarşısında sergilenen kararlı direnişler anlatıldı.

14 Mart Pazar günü ise şehit düşen devrimciler 1Mayıs Mahallesi’nde yapılan yürüyüşle anıldı. Anmaölenlerin anısına verilen yemekle başladı. Daha sonraCennet Düğün Salonu önünde toplanılarak çatışmanınçıktığı ve devrimcilerin katledildiği 30 Ağustos Lisesiönüne kadar yürüyüş yapıldı.

Bini aşkın kişinin katıldığı yürüyüşte açılan ortakpankartın arkasında flamalarıyla devrimci ve demokratkurumlar yürüdü. Yürüyüş boyuca mahalle halkını,yürüyüşe ve mücadeleye çağıran ajitasyon konuşmalarıyapıldı. Mahalle halkı yürüyüşü ve konuşmaları ilgiyleizledi.

Kortej sloganlarla Cumhuriyet Lisesi önünegeldiğinde Gazi ve1 Mayıs mahalleleri şehitleri ve tümdevrim şehitleri için saygı duruşu gerçekleştirildi. Basınaçıklamasının ardından 1 Mayıs mahallesi şehitlerininaileleri tarafından konuşmalar yapıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Gazi, Beyazıt ve Halepçe katliamlarıBursa’da lanetlendi!

Bursa’da 16 Mart Salı akşamı bir araya gelen ilericive devrimci kurumlar gerçekleştirdikleri eylemleBeyazıt, Halepçe ve Gazi katliamını lanetlediler.

Osmangazi Metro İstasyonu’nda toplanan BDSP,ESP, Ekmek ve Özgürlük, SDP, SODAP, SosyalistParti, TÖP, Partizan “Gazi, Beyazıt, Halepçekatliamlarını unutmadık, unutturmayacağız!Katliamların hesabını soracağız!” pankartı açaraksloganlarla Kent Meydanı’na yürüdü. Burada yapılanaçıklamada “Egemen sınıfların tarihi, kanlı saldırılarlave katliamlarla doludur. Mart ayı da, faşist terörün vekatliamların bolca yaşandığı, hafızalara kazındığıörneklerle dolu bir aydır” denildi.

Kızıl Bayrak / Bursa

Adana’da Halepçe Katliamı protestoedildi

Halepçe Katliamı 22. yıldönümünde Adana’dagerçekleştirilen bir eylemle protesto edildi.

İnönü Parkı’nda başlayan eylemde ilk olarakHalepçe Katliamı’nı anlatan bir sinevizyon gösterimiardından da basın açıklaması yapıldı.

Meşalelerin taşındığı açıklamada “Halepçekatliamını unutmadık! Em komkijiye Halepçe ye tu carji birnakin!” pantartı açıldı.

Açıklama, İHD Adana Şube Başkanı BeyhanGünyeli tarafından okundu. BDSP, BDP, DevrimciProletarya, DİP, Eğitim Sen, Emek ve ÖzgürlükCephesi, EMEP, ESP, Halk Cephesi, İHD, SDP, TÖP,Türkiye Gerçeği tarafından gerçekleştirilen eylem basınmetninin okunmasının ardından sloganlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak /Adan

Mart ayı katliamları lanetlendi!

12 Mart 2010/ Gazi Mahallesi

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Yaşamını devrim ve sosyalizm mücadelesine adayanve tedavi gördüğü akciğer kanseri nedeniyle 11 Mart2009 akşamı hayatını kaybeden İstanbul BDSP çalışanıve Küçükçekmece İşçi Platformu sözcüsü HüseyinTemiz ölümünün 1. yıldönümünde ailesi, dostları veyoldaşları tarafından anıldı.

Dostlarının ve yoldaşlarının “Hüseyin Hoca”sı,Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu tarafındanYenibosna Çobançeşme Mezarlığı’ndaki mezarı başındagerçekleştirilen etkinlikle anıldı. Anmada bir kez dahaHüseyin Hoca’ya ve tüm devrim şehitlerine devrim vesosyalizm mücadelesini büyütme sözü verildi.

Çobançeşme Mezarlığı’nda bir araya gelenBDSP’liler, Temiz’in ailesi ve yoldaşları, “Devrimcilerölmez devrim davası yenilmezdir / BDSP” pankartıarkasında, kızıl bayraklarla ve sloganlarla mezarlıkgirişinden Temiz’in mezarına yürüdüler.

Mezarlık girişinde pankart açan ve yürüyüş içinkortej oluşturan kitle, düzenin kolluk güçleri tarafındangörüntü alınarak taciz edilmek istendi. Komünistleranmayı görüntülemek isteyen polislerin yakındangörüntü almasını engellediler. Tartışmalar sırasında kısasüreli itiş-kakış yaşandı.

Kolluk güçlerinin kitleyi tahrik eden tutumunarağmen, komünistler disiplinini bozmadan, öfkelisloganlarla Hüseyin Hoca’nın mezarına geldiler.

Mezar başına gelindiğinde, devrim ve sosyalizmdavasında şehit düşenler için saygı duruşundabulunuldu. Anma için gerçekleştirilen sunumunardından BDSP adına bir konuşma gerçekleştirildi.

Temiz’in bıraktığı mirasın mücadeleye dört ellesarılmakla taşınabileceğini ifade eden BDSP temsilcisi,“Anıları mücadelemizde yaşayacak!” sözünüsomutlayabilmenin sınıfı hep bir adım daha ileriyetaşıyabilmekle, bunun çabası içinde olabilmeklemümkün olduğunu söyledi.

Hoca’nın işçi sınıfına olan sarsılmaz inancına vurguyapılan konuşmada, “sınıfı politikleştirmenin, iktidarıalmaya hazırlamanın sorumluluğunu omuzlarımızdahissetmeliyiz” denildi. BDSP adına yapılan konuşma,“Bugün nasıl Hüseyin Hoca’nın öğrencileri pratiklerininher anında Hoca’nın bakışlarını üzerlerindehissediyorlarsa, devrim şehitlerine verilen sözüntutulduğu gün de Hüseyin yoldaşın gülümseyenbakışlarını hissedeceğiz!” sözleri ile sonlandırıldı.Konuşma devrim ve sosyalizm sloganlarıyla karşılandı.

BDSP adına yapılan konuşmanın ardından Hoca’nıngenç bir “öğrencisi” bir şiir okudu. Başka bir yoldaşımızda Hüseyin yoldaşın en sevdiği şiir olan Ahmed Arif’in“Anadolu” şiirini okudu. Şiirlerin ardından Sefaköy İşçiKültür Evi’nden bir emekçi kısa bir müzik dinletisisundu. ‘Yiğidim aslanım’ ve ‘İstanbul’ şarkıları hep birağızdan söylendi. Anma devrim ve sosyalizmsloganlarıyla sona erdi.

Ölümünün birinci yılında Hüseyin Hoca’nın ailesi,yoldaşları, sendikal mücadele dönemlerinden mücadelearkadaşları da mezarı başındaydı. DESA direnişçisiEmine Arslan da mezar anmasına katıldı. Özelliklekolluk güçlerinin tacizinin ardından kitleye öfke hakimoldu. Devrim ve sosyalizm sloganları gür bir biçimdeatılarak devrim şehitlerine verilen, anılarını mücadeledeyaşatma sözü tekrar edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Hüseyin Temiz yoldaş kavgamızda yaşıyor!22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

Hüseyin Temiz sosyalizmin günışığında yaşıyor!

Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmezdir!

Saatlerce morgda bekletildiPKK davasından müebbet hapis cezası alan

kanser hastası siyasi tutsak Taylan Çintay, iki kezameliyat olmasına rağmen hastalığı tekrarladığı içinüçüncü kez ameliyat edilmek üzere GaziantepÜniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne götürüldü.Gaziantep H Tipi Cezaevi’nde bulunan Çintay, 29Haziran 2009 tarihinde ameliyat için götürüldüğühastanede yer olmadığı gerekçesiyle saatlercemorgda bekletildi. Sonrasında ise ameliyatıgerçekleştirilmeden geri gönderildi.

Ümit İlter tedavi edilmiyorHalkın Hukuk Bürosu, Bolu F Tipi

Hapishanesi’nde tutuklu bulunan Ümit İlter’inağırlaşan sağlık durumuna ilişkin İstanbul BarosuOrhan Apaydın Toplantı Salonu’ndu toplantıdüzenledi.

TAYAD, Halk Cephesi, İdil kültür Merkezi,TİHV, Eğitim Sen 1 No’lu Şube ve Tecrite KarşıSanatçılar’ın destek verdiği toplantıda konuşan Av.Ebru Timtik, İlter’in 2008 Kasım ayından bu yanagittikçe artan bir şekilde akciğerlerinde ağrıhissettiğini ve solunum güçlüğü yaşadığını söyledi.İlter’in çeşitli hastanelere sevk edildiğini fakathastalığına tanı koyulmadığını, tedavisiningerçekleştirilmediğini ifade etti.

Timtik, 16 Şubat 2010 tarihinde Atatürk GöğüsHastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim AraştırmaHastanesi’ne getirilen İlter’in tüberküloz hastasıolmadığı gerekçesiyle ring aracından indirilmedengeri gönderildiğini söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tutsaklara F Tipi baskıTUAD, PKK’li tutsakların cezaevlerinde maruz

kaldığı hak ihlallerine ilişkin İHD İstanbulŞubesi’nde 11 Mart günü basın toplantısı düzenledi.TUAD adına açıklamayı okuyan tutuklu yakını AzadAvcı, Tekirdağ 1 ve 2 No’lu Cezaevi’nde bulunantutukluların uygulanan kısıtlı görüşmelerlekendilerine aktardıkları cezaları, keyfi uygulamaları

ve hak gasplarını sıraladı.Bakırköy Kadın Hapishanesi’nde yakını olan

Sultan Ana ise kapalı görüşte karşı karşıya kalınansorunlara değindi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Adana’da KürkçülerCezaevi’ndeki baskılar teşhir edildi

Adana İnönü Parkı’nda yapılan açıklamadaAdana Kürkçüler Cezaevi’nde tutsaklara yapılansaldırılar ele alındı. Basın açıklamasında, YılmazKaraman adlı tutsağın böbreklerinde, idrar yollarındave bacağında ciddi sağlık sorunları olmasına rağmenhastaneye gidiş gelişlerinde onursuz aramadayatılması ve askerlerin muayene sırasında dışarıçıkmamaları nedeniyle tedavisinin yapılmamasınadeğinildi.

Kızıl Bayrak / Adana

“Ölümlerin sorumlusu AKP”12 Mart günü hasta tutsaklar için Taksim

Tramvay Durağı’nda biraraya gelen kurumlarGalatasaray Lisesi’ne yürüdü. Basın açıklamasınıokuyan Av. Naciye Demir, AKP hükümetinintutsakların hastalıklarını görmezden geldiğinisöyledi. Demir, 70 yaşında kendi ihtiyacınıkarşılayamayacak olanlardan sürekli ilaç kullanmasıgerekenlere ve 17 yaşında kanser hastası olantutsaklara kadar hasta tutsakların serbestbırakılmamalarının, sessiz bir imha politikasınınürünü olduğunu söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Hasta tutsaklara özgürlük!”Her cuma Ankara Yüksel Caddesi’nde

gerçekleştirilen “Hasta tutsaklara özgürlük!”eylemleri kapsamında 12 Mart günü bir kez dahatecritin insanlık dışı koşullarına değinildi.

Okunan basın metninde, Elazığ’da gerçekleşendepremde hayatını kaybedenler de anılarak insanlarıölüme terk edenin sistem olduğu belirtildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Siyasi tutsaklara baskılar sürüyor!

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

16 Mart 1978 Beyazıt Katliamı’nın 32., 1988Halepçe Katliamı’nın 22. yıl dönümünde, birçok ilde veKıbrıs’ta üniversite öğrencileri alanlara çıkarakkatliamları lanetlediler. Devletin katliamcı geleneğininteşhir edildiği eylemlerde Kürt halkına yöneliksaldırılara da değinilerek “halkların kardeşliği” çağrısıyükseltildi.

İstanbulİstanbul Beyazıt Meydanı’nda buluşan devrimci,

demokrat, yurtsever öğrenciler parçalı bir programlakatliamları lanetlediler.

Aralarında DGH, Ekim Gençliği, GençlikFedarasyonu, Gençlik Muhalefeti, ÖğrenciKolektifleri ve YDG’nin de bulunduğu “Devrimci-Demokrat Öğrenciler”, “16 Mart Beyazıt, Halepçekatliamlarını unutmadık, hesap soracağız ” ve “Beyazıtkatliamının sorumlusu devlettir. Onlar akladı, biz hesapsoracağız” pankartları açarak Beyazıt TramvayDurakları, Edebiyat Fakültesi ve Merkez Kampüs’teneylem alanına yürüdüler.

Katliamlarla beslenen devletten ve emperyalizmdenhesap sormak için bugün alanlarda olunduğununvurgulandığı açıklamada, “Üniversitelerimizde vebulunduğumuz bütün alanlarda eşit, özgür ve kardeşcebir dünyanın mücadelesini büyeteceğiz!” denildi.

Açıklamanın ardından gözaltında kaybedilmekistenen Ali Yetgin ile ilgili ortak açıklama okundu.

Daha sonra Eczacılık Fakültesi önüne yürüyüşgerçekleştirildi. Katledilenler için saygı duruşundabulunulmasının ardından buraya karanfiller bırakıldı.Grup Yorum’un söylediği marşlar ve ezgilere hep birağızdan eşlik edildi. Yaklaşık 300 kişinin katıydığıeylem çekilen halayların ardından sona erdi.

Genç-Sen’liler, “Beyazıt’tan Halepçe’yekatledenler hesap verecek / Genç-Sen” pankartı ileduraklardan Eczacılık Fakültesi önüne yürüdüler.

Burada yapılan saygı duruşunun ardından basınaçıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamada 16 Mart katliamları teşhir edildiktensonra, Genç-Sen’in, eşitliğin ve özgürlüğün olduğu birdünya mücadelesi veren Hamdullah Uysal’ı, AydınErdem’i, Alaattin Karadağ’ı ve 16 Mart katledilendevrimcileri mücadelesinde yaşatacağı vurgulandı.

Eylemde, Ali Yetgin’in kaçırılması da teşhir edildi.Beyazıt ana giriş kapısında basın açıklaması

gerçekleştiren Kaldıraç, Eczacılık Fakültesi önüneyürüdü. Burada yapılan saygı duruşu ve ardındansöylenen Beyazıt Marşı’yla anma sona erdi.

Sosyalist Gençlik Derneği, DYG-M, EHPGençliği, Genç-Sol, Devrimci Gençlik Birliği,Kurtuluş Yolunda Dev-Genç ve Devrimci AnarşistFaaliyet’ten oluşan Halkların Kardeşliği İçinGençlik Platformu, “Beyazıt katliamını unutmadık,hesabını soracağız” ve “Em Helepçe Jı Bir Nakın”pankartları açarak ana giriş kapısı önünde basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Ekim Gençliği “Kürt ulusuna eşitlik, özgürlük,gönüllü birlik!”, “Bıji bratiya gelan! Yaşasın halklarınkardeşliği” dövizleri açarak eyleme destek verdi.Beyazıt Katliamı’nın tanıklarından OğuzhanMüftüoğlu’nun da söz aldığı eylem, Eczacılık Fakültesiönündeki anmayla sona erdi.

“Üniversiteler kendi tarihiyle yüzleşmelidir! 16Mart aydınlatılsın, katiller yargılansın” pankartı açan“İÜ Öğrencileri”, Eczacılık Fakültesi önündekatliamları lanetleyen bir açıklama yaptılar.

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), TürkiyeYazarlar Sendikası (TGS) ve Eğitim Sen 6 No’luÜniversiteler Şubesi üyeleri, Eczacılık Fakültesiönünde yaptıkları açıklamayla 16 Mart BeyazıtKatliamı’nı lanetlediler.

Açıklamada 16 Mart’tan Gazi Katliamı’na,Şemdinli’den Hrant Dink suikastine uzanankatliamların sorumlusunun kontrgerilla olduğubelirtildi. Eylemde, katliamın tanıklarından AvukatKamil Tekin Sürek de bir konuşma yaptı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

EskişehirEskişehir Anadolu Üniversitesi’nde Genç-Sen ve

“Üniversite Öğrencileri”nin gerçekleştirdiği eylem veetkinliklerle 16 Mart katliamları lanetlendi.

Üniversite Öğrencileri, AÜ Yunus Emre Kapısıönünden “16 Mart Katliamı’nın sorumlusu devlettir -Unutmadık unutturmayacağız” pankartı ile rektörlüğeyürüdü. Burada yapılan basın açıklamasındakatliamların hesabının sorulacağı vurgulandı.

Eylem yemekhane önünde yapılan müzikdinletisiyle sona erdi.

Genç-Sen ise Anadolu Üniversitesi’nde anmagerçekleştirdi. Yemekhane önündeki anmada, saygıduruşu yapıldıktan basın açıklaması gerçekleştirildi.Açıklamada, tıpkı Hrant Dink’in, Aydın Erdem’in veAlaattin Karadağ’ın katledilişlerinde olduğu gibikatillerin devlet tarafından aklandığı söylendi.

Anma şiir ve marşlarla sona erdi.Anadolu Üniversitesi Ekim Gençliği

AnkaraAnkara Gençlik Derneği ve Ekim Gençliği,

DTCF ana kapısı önünde ortak bir basın açıklamasıgerçekleştirerek katliamları lanetledi.

“16 Mart katliamının sorumlusu devlettir -Unutmadık, unutturmayacağız” pankartının açıldığıbasın açıklamasında, devletin 16 Mart BeyazıtKatliamı’nı ordusu, polisi, istihbaratı ve sivil faşisti ilebirlikte planlandığı vurgulandı.

Ekim Gençliği’nin “16 Mart katliamını unutmadık,unutturmayacağız!”, “Dün Beyazıt’ta, bugün DTCF’de,BU PİSLİĞİ DEVRİM TEMİZLER!” dövizleri ilekatıldığı eyleme DGH ve YDG de destek verdi.

Ekim Gençliği / Ankara

Isparta“Süleyman Demirel Üniversitesi Öğrencileri”

Güzel Sanatlar Fakültesi Kantini önünde “16 MartBeyazıt Katliamını unutmadık, unutturmayacağız”pankartı açarak bir açıklama yaptı. Açıklamadakatliamların sorumlusunun devlet olduğu ifade edildi.

Açıklama sonrası şiir dinletisi sunuldu, türküler vemarşlar söylendi.

Açıklamada, basın metninin okunmasınagüvenlikler müdahale ederek engel oldular.

Ekim Gençliği / Isparta

Kocaeli16 Mart katliamları Kocaeli’de, Anıt Park

Yerleşkesi önünde protesto edildi.“16 Mart’ı unutma, unutturma! / Devrimci,

demokrat öğrenciler” pankartının açıldığı eylemde “16Mart’ta devrimci öğrencileri katleden de, Kürdistan’daHalepçe’de Kürt ulusunu imha etmek isteyen de aynıdüzendir. Emperyalist-kapitalist sistem sürdükçekatliamlar son bulmayacaktır.” denildi.

Ekim Gençliği / Kocaeli

BursaMart ayı katliamları Ekim Gençliği, SGD, DYGM,

Dev-Genç, Devrimci Gençlik Birliği ve ÖğrenciKolektifi’nin gerçekleştirdiği eylemle UludağÜniversitesi’nde lanetlendi.

Kütüphane önünde toplanan öğrenciler “Beyazıt,Halepçe, Gazi… Katliamların hesabını soracağız! /Uludağ Üniversitesi Öğrencileri” pankartı açarakmediko binası önüne yürüdüler.

Burada yapılan basın açıklamasında, katliamlarınunutulmayacağı, er ya da geç katliamcılardan hesapsorulacağı ifade edildi.

Ekim Gençliği / Bursa

KıbrısKıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi’nde, Demokratik

Yurtsever Gençlik gerçekleştirdiği basın açıklaması ileHalepçe ve Beyazıt katliamlarını lanetledi.

Yaklaşık 200 kişinin katıldığı açıklamada, insanlığakarşı işlenen bu suçların yargılanabileceği UluslararasıCeza Mahkemesi statüsünün, başta ABD olmak üzeretüm devletlerce onaylanması talep edildi.

Açıklama, Halepçe Katliamı’na ilişkin fotoğrafınüzerine karanfil bırakılmasının ardından sona erdi.

16 Mart katliamlarını unutmadık, unutturmayacağız! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

Gençlik, Beyazıt ve Halepçe katliamlarını lanetledi!

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Kapı önünde direniş vemücadele sürüyor

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde eğitim hakkıgasp edilen öğrencilerin kapı önündeki direnişisürüyor.

11 Mart günü, kampüs girişine“Soruşturmalara-cezalara karşı TEK-EL olalım– Eğitim Hakkı İnisiyatifi” pankartı asılaraköğrencilere ve akademisyenlere Ekim Gençliğibildirileri ile seslenildi.

Ayrıca Ekim Gençliği’nin son sayısı daöğrencilere ulaştırıldı.

15 Mart günü, eğitim hakkı gaspedilmiş 2öğrenci daha üniversiteye geri döndü. 3öğrencinin ise üniversiteye giriş yasağı sürüyor.

Aynı gün Devrimci-Demokrat Öğrencilertarafından örgütlenen 16 Mart eylemine çağrı dayapıldı.

16 Mart Beyazıt ve Halepçekatliamlarını lanetleme çağrısı

15 Mart günü Tonoz Kantin önünde YTÜÖğrencileri ve Devrimci-Demokrat Öğrenciler16 Mart eylemine çağrı yapmak için masa açıpbildiri dağıtımı gerçekleştirdiler. Kantin önündeve bloklarda 16 Mart’a çağrı yapan afişler veduvar gazeteleri yoğun olarak kullanıldı.Halkların Kardeşliği İçin Gençlik Platformu da16 Mart’a çağrı yapan afiş ve el ilanlarıkullandı. Ekim Gençliği ise “Soruşturma cezakampları değil, özerk demokratik üniversite!”şiarlı merkezi afişlerini kullandı. Ayrıca TKP’liÖğrenciler ve Tonoz Gazetesi de kendiimzalarıyla çalışma yürüttüler.

Sermaye defol, üniversitelerbizimdir!

15 Mart günü, Tonoz Kantin önünde kurulanVodafone çadırı, YTÜ Öğrencileri tarafındanteşhir edildi. Çadırın önüne “Öğrenciye buradamasa açtığı için soruşturma, Vodafone’ameydan kadar çadır” yazılı dövizler ve 16Mart’la ilgili duvar gazeteleri-afişler asıldı.Gösterilen tepkinin ardından çadır toplandı.

YTÜ’de ırkçı-şovençığırtkanlıklara yer yok!

Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu’nda15 Mart günü, içinde ülkücü-faşistlerin debulunduğu Bağımsız Fikir Kulübü tarafından“Çanakkale 1915’ten günümüze” isimli biretkinlik düzenlendi. Etkinliğe ırkçı-şovensöylemleriyle bilinen Erdal Sarızeybek katıldı.

YTÜ Öğrencileri yemekhanede, OrtaBahçe’de ve Tonoz Kantin’de dağıttıklarıbildirilerle etkinliği teşhir ettiler. Daha sonraTonoz önünde “Halkların kardeşliği” başlıklı birsöyleşi gerçekleştirdiler.

Söyleşide, ülkücü-faşist güruhun etkinlikgirişimi teşhir edildikten sonra 16 Mart’taalanlarda olma çağrısı yapıldı.

Üniversitelerde polis-rektörlük-faşist işbirliği

İÜ’de faşistlere geçit yok!Devrimci demokrat öğrenciler, 11 Mart günü İstanbul

Üniversitesi Öğrenci Kültür Merkezi’nde faşist saldırılara karşınöbetteydi. “İstiklal Marşı’nın kabulü” bahanesiyle etkinlikdüzenlemek isteyen faşistlere izin verilmedi.

Faşist güruh Türkçe Yaşam Kulübü’nün etkinliğinibahanesiyle ÖKM’ye girerek devrimci-demokrat öğrencileresaldırmaya çalıştı. Kararlı tutumlarıyla faşistleri püskürtendevrimci-demokrat öğrenciler ÖKM önünde nöbet tuttuktansonra akşam saatlerinde toplu çıkış yaptılar.

15 Mart sabahı ÖKM’ye giden devrimci-demokratöğrenciler, ÖGB’ler tarafından merkezin kapalı olduğugerekçe gösterilerek içeri alınmadılar. Polisin ÖKM etrafınıablukaya almasının ardından, sivil faşistler ÖKM’nin yankapısından içeri alınarak etkinliklerini gerçekleştirdiler.

Polis etkinliğin bitmesiyle birlikte dışarıda bekleyendevrimci-demokrat öğrencilere saldırdı ve bu sıradafaşistleri ÖKM’den çıkarttı. Polisin devrimci-demokrat öğrencileriÖKM’ye almaması üzerine öğrenciler bahçe kapısından içeri girerek burada bir süre sloganlarlabekledikten sonra alandan toplu bir şekilde ayrıldılar.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği /

DTCF’de faşist saldırı12 Mart günü, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde devrimci, demokrat, yurtsever

öğrencilerle ülkücü-faşistler arasında çatışma çıktı. Bu durum üzerine okul içerisine giren çevik kuvvet polisleriaralarında bir Ekim Gençliği okurunun da bulunduğu 38 devrimci, demokrat, yurtsever öğrenciyi gözaltına alındı.

Öğrenciler saldırıyı okuldan Yüksel Caddesi’ne gerçekleştirdikleri yürüyüşle protesto ettiler. Yürüyüş sonundayaklaşık 500 kişinin katılımıyla basın açıklaması gerçekleştirdiler. Açıklamada faşist saldırı protesto edildi vegözaltıların serbest bırakılması istendi.

Burada DTCF’den bir öğrenci yaşanan faşist saldırıyı anlatan bir konuşma yaptı. Konuşmada Dil Tarih’tefaşizme geçit verilmeyeceği belirtildi. Yapılan eylem gözaltıların serbest bırakılması talebiyle son buldu.

Ankara Ekim Gençliği

Adana’da Ekim Gençliği-DLB’nin kampanyasısona erdi...

Adana’da Ekim Gençliği ve Devrimci LiselilerBirliği’nin iki ayı aşkın süredir “Geleceğimizin elimizdenalınmasına geçit vermeyeceğiz” şiarıyla sürdürdüğükampanya, 13 Mart günü İnşaat Mühendisleri Odasıkonferans salonunda gerçekleştirilen etkinlikle sona erdi.

Etkinlikte ilk olarak, devrim ve sosyalizm kavgasındaşehit düşen devrimciler için saygı duruşunda bulunuldu.Saygı duruşunun ardından geleceksizliğe, baskıya vesömürüye karşı verilen kavgayı anlatan bir sinevizyongösterimi gerçekleştirildi.

Sinevizyon gösterimini meslek lisesi öğrencisi birDLB’linin konuşması izledi. Meslek liselilerin stajyerlikadı altında sermayeye ucuz işgücü olarak peşkeş çekildiğivurgulandı.

Daha sonra genel lise öğrencisi bir DLB’li söz alarakgerici-ezberci eğitim sistemine ve eğitiminticarileştirilmesi saldırılarına değindi.

Ardından DLB’li bir dersane öğrencisi söz alarakgençliğin geleceksizliğini belirleyenin yalnızca üniversiteye girişsınavı olmadığını, sorunun asıl kaynağının kapitalist sömürü düzeni olduğunu vurguladı.

Konuşmaların sonrasında Şakirpaşa İşçi Kültür Evi Şiir Atölyesi şiir dinletisi sundu. Ardından Ekim Gençliği’nin konuşmasına geçildi. Konuşmada, bahar sürecine artan bir hareketlilikle birlikte

girildiği söylenerek genç komünistlerin bu hareketliliği mücadele ateşiyle karşılayacakları ifade edildi. Etkinlik, 4 Nisan günü eleme sınavlarına karşı örgütlenecek eyleme Devrimci Liseliler Birliği saflarında katılma

çağrısıyla sonlandırıldı. Ekim Gençliği-Devrimci Liseliler Birliği / Adana

Gençlik hareketinden...24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

YTÜ’deki faaliyetlerden...

12 Mart 2010/ Ankara

13 Mart 2010/ Adana

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

Irkçı-siyonist İsrail rejimi küstah, kural tanımaz,saldırgan politikalarına yeni halkalar eklemeyisürdürüyor. Üç yıldır Gazze etrafındaki vahşikuşatmayı kaldırmayan İsrail, Batı Şeria’daki tarihibir cami ile türbeyi “Yahudi kültürel miras” listesineekleyerek, Filistinliler’in kutsal kabul ettiği bu ikimekanı gasp etme teşebbüsünde bulundu.Filistinliler’in militan direnişiyle karşılanan İsrail’inbu zorbalığı, Batı Şeria’daki gerilimi yenidentırmandırdı.

Bu küstah girişim, Arap Birliği dışişleribakanlarının baskısıyla, Filistin Yönetimi BaşkanıMahmud Abbas’ın İsrail’le görüşmelere yenidenbaşlanmasını kabul ettiğini açıklamasının hemenardından gerçekleşti. Pek çok vesile ilevurguladığımız üzere, siyonist rejim, Filistinsorununa olası bir iğreti çözümü bile engellemek içinher yola başvuruyor; iki tarihi mekanın gaspıyönündeki girişim, bir kez daha bu gerçeği gözlerönüne sermiştir.

Siyonist rejimin toprak gaspı,emperyalistlerin desteği ile sürdürülüyor!

“Ortadoğu Barışı”nı tesis etmek için uğraşanABD yönetimi, bir yıl önce işbaşına gelmesininardından dışişleri bakanını, Barack Obama’nınyardımcısı ve temsilcilerini bu iş için seferber etti.Ancak bir yıla yayılan çok sayıda girişime rağmen,bu alanda bir arpa boyu yol alamadı. Umut vaat edensiyahi başkan Obama’nın tüm girişimlerinin kaydadeğer bir sonuç yaratamaması, bölge halklarınezdinde yerlerde sürünen ABD imajını düzletmeteşebbüslerinin fiyaskoyla sonuçlanmasına yol açtı.

Bu fiyaskonun temel nedenlerinden biri, barışiçin çaba sarf ettiğini iddia eden Barack Obamayönetiminin, siyonist İsrail’in çıkarlarını korumayıtemel alan bir politika izlemesidir. İsrail’in çıkarlarıise, Ortadoğu halklarının çıkarlarıyla taban tabanazıttır. Bu karşıtlıkta ise ABD emperyalizmi herzaman siyonist rejimin safında olmuştur. BarackObama yönetimi, iğreti bir barışa şiddetle ihtiyaçduymasına rağmen, bu çizgide zerre kadar birdeğişiklik yapamadı.

Siyonist İsrail’in “barış” diye bir derdi olmadığıgibi, attığı her adımla toprak gasp etmek ve Filistinhalkını toptan sürmek niyetinde olduğunu, küstahçaortaya koyuyor. Irkçı duvar inşaatı, Kudüs’ünAraplar’dan arındırılması, dinci-faşist Yahudiler içinkurulan yeni yerleşimlerin inşaatı, İsrail nüfusununyaklaşık dörtte birini oluşturan Arap vatandaşlarınakarşı sistemli ırk ayrımcı politika izlenmesi vb…tüm bunlar siyonist rejimin rutin icraatlarıdır.Vurgulamak gerekiyor ki, bu vahşi icraatlar hemABD hem AB emperyalistlerinin tam desteği ilemümkün olabilmektedir.

Bunlara Gazze’yi hedef barbarca saldırıyı daeklemek gerek.

Siyonizm hamiliği öyle bir noktaya varmış ki,bölgesel politikalarının uygulanabilmesi için “barışsürecini canlandırma” girişimini başlatmak zorundakalan Barack Obama yönetimi, İsrail’in yeni Yahudi

yerleşimleri kurmasını bile engelleyemiyor. Bunakarşın görüşmelere başlamak için Yahudi yerleşiminşaatının durdurulmasını şart koşan Filistinyönetimine baskı yapıyor. Yani emperyalistler,Filistin topraklarının yüzde 80’nini işgal edensiyonistlerin, geri kalan yüzde 20’lik toprakparçasını da parça parça gasp etmelerinidesteklerken, Filistin yönetimine, “barış”görüşmelerine başlaması için sürekli baskıyapıyorlar.

Oysa ABD emperyalizmi isteseydi, siyonistrejimi dizginleyip, toprak gaspına son vermesinisağlayabilirdi. Zira siyonist rejimi finanse eden,siyasi, askeri, diplomatik alanda himaye edenABD’dir. Nitekim Camp David Antlaşması’ylaFilistin halkını sırtından hançerleyen gerici Mısırrejimine İsrail işgali altındaki Sina Yarımadası iadeedilmişti; elbette İsrail bunu isteyerek değil,ABD’nin baskısıyla kabul etmek zorunda kalmıştı.

Son günlerde yaşanan gelişmeler, Barack Obamayönetiminin İsrail’i zorlamaya niyetli olmadığını,tüm açıklığıyla gözler önüne serdi. ABD’ninOrtadoğu özel temsilcisi George Mitchell’ın, dolaylıgörüşmeleri başlatmasından sadece 24 saat sonra;üstelik ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın,‘tarafları cesaretlendirmek için’ bölgede bulunduğusırada İsrail, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki Yahudiyerleşimlerinde 1600 yeni konut inşasını içerenplanın onaylandığını ilan etti. Siyonist rejimin buküstahlığı, Barack Obama yönetimini rahatsız etti.Ancak görüldü ki, onlar için sorun toprak gaspınındevam etmesi değil, bunun Joe Biden’ın sahteumutlar dağıtmak için uğraştığı sırada yapılmasıdır.Bu arada İsrail basını, siyonist rejimin Doğu Kudüs

ile Batı Şeria’da 50 bin konut inşa edeceğini ve bugeniş kapsamlı toprak gaspı projesinin hazırolduğunu yazdı.

Obama ile adamlarını küçük düşüren bu tutumubir özürle geçiştiren siyonist rejim, toprak gaspıkararından geri adım atmadı. Buna karşın Obama veadamları, dolaylı görüşmelerin başlatılması içinFilistin tarafına baskı yapmayı sürdürüyorlar.

Hal böyleyken Batı Şeria’daki Mahmud Abbasyönetimi, halen Filistin halkının cellatlarından, yaniemperyalist güçlerden medet umma talihsizliğindenkurtulabilmiş değil.

Arap Birliği’nin Filistin halkına ihanetidevam ediyor!

ABD güdümündeki gerici Arap rejimleri ve burejimlerin etkisindeki Arap Birliği, ırkçı-siyonistİsrail’in katliamlarını, saldırgan/küstah politikalarını,aralıksız devam eden toprak gaspını, Doğu Kudüs’ünArap nüfustan arındırılmasını, İsrail vatandaşıAraplar’ın ırk ayrımcılığına tabi tutulmasını halenizlemekle yetiniyor. Arap egemen sınıfları ve onlarındevletlerinin bir kısmı ise, doğrudan veya dolaylı birşekilde siyonist İsrail’le ilişkileri geliştiriyor.

Bu ayın başlarında Mısır’ın başkenti Kahire’detoplanan Arap Birliği üyesi 13 devletin dışişleribakanı, Mahmud Abbas’a baskı yaparak, dolaylıgörüşmelere katılmayı kabul etmesini sağladılar.Oysa Abbas, Yahudi yerleşimleri inşaatıdurdurulmadan görüşmelere katılmasının sözkonusuolmadığını ilan etmişti.

Mahmud Abbas yönetiminin son irade kırıntısınında kırılmasını, yani Filistin halkının kaderinin

ABD Ortadoğu’da barışın değil, hegemonyanın peşindedir…

Filistin halkı direniş ve enternasyonal dayanışma ile özgürleşecektir!

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

emperyalist cellâtlara teslim edilmesini hedefleyen bugirişim, Arap egemen sınıfları ve onların çıkarlarınıkoruyan zorba devletlerin uğursuz rolüne işaret ediyor.Bu tutum, devletlerin ulusal veya dinsel aidiyetlere göredeğil, temsil ettikleri sınıfların çıkarlarını temelaldıklarını birkez daha kanıtlamıştır.

Dinci-gerici AKP ile siyonist saldırganlık suç ortaklarıdır!

ABD emperyalizminin bölgedeki iki tetikçisi olanTürkiye ile İsrail orduları arasındaki sıkı işbirliği, son 15yılda doruğa çıkarıldı. İki savaş aygıtı arasındakiilişkilerin yanısıra, İsrail’le ilişkiler sermayehükümetlerinin de öncelikleri arasında yer almaktadır.Buna, bunlara İsrail’le bazı geçici gerginliklere nedenolan açıklamalar yapan AKP hükümeti ile şefi TayyipErdoğan da dahildir.

Siyonist rejime milyar dolarlık silah ihalelerininverilmesi, Filistin halkının başına bomba yağdıranpilotların Konya Ovası’nda eğitilmesi, bölgede tecritaltında bulunan siyonist rejime soluk borusu açılmasıhem ordunun hem sermaye hükümetlerinin temelöncelikleri arasında yer almaktadır.

Emperyalist güçlerin bile İsrail’i, -ikiyüzlü de olsa-eleştirdiği günlerde Gazze’yi yakıp yıkan ordunun şefiniAnkara’da ağırlayan Türk Genelkurmayı ile AKPhükümeti, her koşulda siyonist rejimle suç ortaklığınadevam edeceklerini bir kez daha kanıtladılar.

Ankara’ya gelen İsrail Genelkurmay Başkanı GabiAşkenazi, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve MilliSavunma Bakanı Vecdi Gönül ile iki ülke arasındakiaskeri işbirliğini görüşeceğini belirtti. Heyetler arasıgörüşmeler de içeren ziyaret, İsrail basınında geniş yerbuldu.

İktidar uğruna birbiriyle kapışan AKP ile ordununsiyonist rejimle işbirliği sözkonusu olduğunda “tekyumurta ikizi” gibi hareket etmeleri dikkate değer…

İsrail savaş makinesinin şefinin Ankara ziyaretindenbir süre önce alçaltıcı muameleye maruz kalan Tel AvivBüyükelçisi Oğuz Çelikkol, konutunda İsrailParlamentosu (Knesset) üyelerine yemek vermiş, buradayapılan konuşmalar, “ilişkilerdeki soğukluğungiderilmeye başlandığının işareti” olarakdeğerlendirilmişti. Yemekte konuşan alçaltıcımuameleye maruz kalan büyükelçi, “Türkiye-İsraililişkilerinde önümüzdeki haftalarda gelişmelerbekleniyor” diye “müjde” vermişti.

Görüldüğü üzere AKP hükümeti ile şefi TayyipErdoğan, İsrail saldırganlığının ayyuka çıktığı günlerdebile, siyonist rejimle suç ortaklığını pekiştirici adımlaratmaktan geri durmuyor.

Siyonist saldırganlığa karşı tek yol,meşru/militan direniştir!

Tel Aviv’deki ırkçı rejimin politikalarının feyz aldığısiyonist şeflerin Filistin halkı ile ilgili sarf ettiklerisözler, bu zorba zihniyetin iğrençliğini gözler önüneseriyor: “Filistinli diye bir şey yoktur”, Golda Meir;“Filistinliler iki ayaklı hayvanlardır”, Menahem Begin;“Filistinliler’in çekirgeler gibi ezilmeleri gerekiyor”,İzak Şamir.

Hâlihazırdaki siyonist rejim, adı geçen üç cellattarafından ifade edilen zihniyetin en pervasızuygulayıcısıdır.

Filistin halkı ne bu zihniyetin savunuculuğunu yapanemperyalist güçlerden ne emperyalist güçlerin uşaklığınıyapan gerici rejimlerden medet umabilir. Tek yol, bugericilik koalisyonuna karşı her tür araçla meşru militandirenişi geliştirmektir. Halklar ve ilerici devrimcigüçlerin ise Filistin halkının direnişiyle güçlü birenternasyonal dayanışma içinde olmaları ihmal edilemezgörevler arasındaki yerini korumaya devam ediyor.

Dünya çapında grevler ve direnişler...

Endonezya’da binlerce lastik işçisi grev yaptı Endonezya’da hafta başında Summy Rubber Indonesia lastik fabrikasında çalışan binlerce işçi iki

günlüğüne greve gitti. Karawang kentindeki fabrikalarda çalışan lastik işçileri yüzde 13,35 daha fazla ücrettalep ediyorlar.

Fransa’da hukukçular hükümeti protesto ettiFransa’da hukukçular Sarkozy hükümetinin hazırladığı yargı reformunu ve bu alana ayrılan bütçede

kısıtlamaya gidilmesini protesto ettiler. Yargıç ve avukatların greve gitmesi nedeniyle davalar görülmedi.ertelenmek zorunda kaldı.

Fas’ta kamu çalışanlarından grev Fas’ta kamu çalışanları iki aydır süren toplu sözleşme görüşmelerinde hükümet ile uzlaşma

sağlanamaması üzerine greve gittiler. Sendikalar ülkedeki pahalılıktan dolayı ücretlerinin yükseltilmesini talepediyorlar.

Bosna-Hersek’te demiryolu greviBosna-Hersek Federasyonu’ndaki (BHF) demiryolu sendikası 15 Mart Pazartesi günü grevdeydi.

Makinistler, birikmiş maaşlarını ay sonuna kadar alamamaları halinde 31 Mart’ta genel grev yapacaklarınısöylüyorlar. Bu demiryolu sendikasının son bir ay içindeki üçüncü grevi oldu.

İngiltere ve Galler’de kamu emekçileri grevdeydiİngiltere ve Galler’de 200 bin kamu çalışanı pazartesi ve salı günü iki günlüğüne greve gitti. İşyerleri

önünde yapılan protestoların dışında birçok kentte yürüyüşler düzenlendi.

British Airways çalışanları grev yapacakİngiliz havayolu şirketi British Airways’in kabin görevlileri, toplam 7 gün olmak üzere bu ay iki ayrı grev

yapma kararı aldı. Kabin görevlileri, 20 Mart’tan itibaren 3 gün, 27 Mart’tan itibaren de 4 gün çalışmayacak.BA çalışanları, iş güvenliği ve çalışma koşullarının iyileştirilmesini istiyor.

İtalya’da grevİtalya’nın en büyük sendikası CGIL, hükümetin krize karşı aldığı tedbirlerin yetersizliğinden dolayı greve

çıktı. İşçiler ve emeklikler için vergi indirimi isteyen sendika ayrıca işveren ve işçi arasında anlaşmazlıkdurumunda hakemliğe dayanan iş hukuku reformunu da protesto ediyor.

Yunanistan’da genel grev dalgasıYunanistan’da emekçiler 11 Mart günü bir kez

daha genel greve giderek hayatı durdurdular.Başkent Atina’daki protestolar sırasındagöstericiler ile polis arasında çatışma çıktı.Polisin göz yaşartıcı gaz kullanmasına karşıeylemlerini sürdüren binlerce eylemci bazıalışveriş merkezlerini ve bankaları tahrip etti.

“Artık özveride bulunmayacağız” yazılıpankartlar taşıyan eylemciler saatlerce polisleçatıştılar. Kamu sektöründe çalışan emekçileringreve gitmesi sonucunda ulaşım felce uğrarkenokullar ve hastaneler de kapandı.

Ülkenin en büyük iki sendikasınındüzenlediği 24 saatlik genel greve, yüzbinlerce kamu çalışanı katıldı. Grevidüzenleyen, Yunanistan’ın özel sektörçalışanlarının üye olduğu GSEE ve kamuçalışanlarının bağlı olduğu ADEDYsendikaları, “Avrupa Birliği desteğindekikemer sıkma politikalarının, yalnızca yoksul kesimleri etkileyeceğini veekonomik durgunluk yaşayan ülkenin sorunlarını daha da artıracağını” savunuyor.

Atina’da en kitlesel yürüyüş ise Tüm İşçilerin Militan Cephesi’nin (PAME) çağrısı ile gerçekleşti. PAME,Yunanistan’ın iflasına Maastricht ve Lizbon kriterleri ve yıllardır Avrupa kapitalistlerinin politikalarınınuygulanmasının neden olduğunu vurguladı. PAME’nin düzenlediği yürüyüşe özelleştirme kurbanı Olympichavayolları çalışanları da katıldı.

Atina’daki üçüncü gösteri ise Polytechnikum Yüksekokulu önünde gerçekleşti. Miting sonunda kitleninsendikaların yürüyüşü ile birleşmek için yürüyüşe geçmesi üzerine polis ve anarşistler arasında çatışmayaşandı.

16 Mart’ta ise kamu çalışanları bir kez daha sokaktaydı. Başkent Atina’da kent merkezinde toplanangöstericiler, Omonia Meydanı’ndan Yunanistan Parlamentosu’nun da bulunduğu Sindagma Meydanı’na doğruyürüdüler. Parlamento binası önünde polisle ufak çapta çatışmalar yaşandı. Elektrik Dairesi (DEİ) çalışanlarıda aynı gün 48 saatlik greve başladı.

Filistin halkıyla dayanışmayı yükseltelim!26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

Mart 2010 / Yunanistan

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Her dört kişiden birinin acilen yiyecek yardımınaihtiyaç duyduğu Afrika ülkesi Zimbabve’de ölen birfilin etrafını çeviren köylüler, palalar, baltalar vetenekelerden imal edilmiş ilkel bıçaklarla altı tonluk filibirkaç saat içinde paramparça etti. Hayvanın derisini veetlerini ayırdılar. Hemen oracıkta yediler.

Olay basına yansıdı. Televizyon ve birçok kitleiletişim aracı yaşanan olayı konu alan haberler yaptı.Dünyada ve Türkiye’de emperyalist-kapitalist sisteminhizmetkârı olan basın, filin öldürülmesi olayınıAfrikalılar’ın vahşiliğine bağladı. Oysa bu tablo,kapitalizmin barbarlık yolunda katettiği mesafenin yenibir göstergesiydi.

Kapitalist sistem dünya halklarına açlık,yıkım ve sefaletten başka birşey veremez

Her dört insandan birinin aç olduğu bir kıtadırAfrika. Açlık sadece Afrika’yı değil, tüm dünyayı kasıpkavurmaktadır. Dünyada 1,3 milyar insan açlığınpençesinde bir yaşam sürdürüyor. Her yıl 15 milyonçocuk açlıktan, yeterli besin alamamaktan hayatınıkaybediyor. Her gün 24 bin kişi açlık nedeniyle ölüyor.

İleri kapitalist ülkelerde bile yeterli gıdaya sahipolamayan açların sayısı her yıl giderek artıyor. ABD’de40 milyon insan açlığın pençesinde bir hayatsürdürüyor. Almanya’da, devletin resmi rakamları 2milyon çocuğun yetersiz beslendiğini gösteriyor.Afrika’da her yıl yaklaşık 7 milyon insan açlıktanölüyor. Türkiye’de 14 milyon insan açlık sınırında, 28milyon insanın ise yoksulluk koşullarında yaşadığınıdevletin resmi kurumları itiraf ediyor. Bu rakamlardünyada yaşanan açlık fotoğrafının en açıkgöstergesidir.

Her yıl Dünya Gıda Günü’nde açıklanan rakamlar,dünyadaki açlık oranının katlanarak arttığınıgöstermektedir. Açlık her geçen gün daha dayaygınlaşmakta, dünyayı kasıp kavurmaktadır.Kapitalizm koşullarında ezilenler her geçen gün daha azbesin tüketmek zorunda bırakılmaktadır.

Her yıl 16 Ekim’de Dünya Gıda Günü kutlanır.Dünya Gıda Günü’nün en temel tartışma konusuinsanlığı tehdit eden kitlesel açlıktır. Yükselen gıdafiyatlarının özellikle yoksul ülkelerde tabloyu daha dakorkunç hale getirdiğinden, açlığı derinleştirdiğindenbolca bahsedilir. Emperyalist-kapitalist sistemin sözdeyardım kuruluşları çözüm önerilerini raporlar halindeyayınlarlar. Konuşulan çözüm önerileri ise, bir yılsonraki Dünya Gıda Günü’ne kadar tozlu raflardakalmaya mahkum olur.

Kapitalizmin egemen olduğu dünyada bir avuçtekelin elindeki sermaye her gün artıyor. Nüfusla birlikteemeğin gücü de büyüyor ve bilim her geçen gün, doğagüçlerini insanın hizmetine daha fazla sokuyor. Buüretim kapasitesi tekellerin değil de tüm insanlığınhizmetinde olsaydı, insanlar hem daha az çalışıp, hemde insani ihtiyaçlarının tümüne sahip olabilirdi. Oysakapitalizm koşullarında, toprağın bir bölümü en iyibiçimde işletilirken, bir bölümü bomboş durmaktadır.Sermayenin bir bölümü şaşırtıcı bir hızla dolaşırken, birbölümü ise burjuvaların hesaplarında depolanır. İşçilerinbir bölümü günde 12 saat çalışırken diğer bölümüişsizdir ve açlıktan ölür.

Yoksulluk ve açlık, ne bazı halkların tembelolmasından, ne hızlı nüfus artışından, ne bazı ülkelerintopraklarının verimsiz olmasından, ne de iklimkoşullarının kötü olmasından kaynaklanıyor. Bugün tümdünyayı kasıp kavuran yoksulluğun ve açlığın biriciksorumlusu emperyalist-kapitalist dünya sistemidir.

Gıda ürünlerinin üretimini sınırlayanlar kapitalistlerve denetimlerindeki devletlerdir. Kapitalist tarımtekelleri ellerindeki fazla üretimi sürebilecekleripazarları yaratabilmek için geri kalmış ülkelerin tarımınıyıkıma uğratmaktadırlar.

Uluslararası kapitalizmin en önemli kurumlarındanbiri olan İMF, dayattığı programlarla ülke ekonomileriniçökertmekle kalmıyor, bir yandan da emperyalist tarımtekellerine yeni pazar alanları açmak için tarımda yıkımprogramlarını tüm bağımlı ülkelere dayatıyor. Bunedenle tarıma verilen destekler kaldırılıyor, köylülüğünucuz kredi alma olanakları ortadan kaldırılıyor.

Tarım yıkıma uğratılarak, bu alanda da dışabağımlılık derinleştiriliyor. Emperyalist tarımtekelleriyle yarışamayan köylülük tarımı terk etmeyolunu seçiyor ya da bazıları zorla topraklarındansürülüyor. Köylüler ürettiklerini satamıyor ya da çokucuza satmak zorunda kalıyorlar. Birçok ülke kendisinefazlasıyla yetecek tahıl ve gıda ürünleri üretmeolanaklarına sahip olmasına karşın, tahıl ve gıdamaddeleri ithal etmek zorunda kalıyor. Öte yandan,tırmanan işsizlik ve her geçen gün daha da düşürülenücretler, açlık sınırında yaşayanların sayısını hızlaartıyor.

Bolluk arttıkça, yani daha fazla gıda maddesiüretildikçe açlık çeken insanların sayısı çoğalmaktadır.Milyarlarca insanın varlık içinde yokluk çekmesinesebep olan kapitalist sistemin ta kendisidir. Kısacası 1milyar insanın aç olduğu, servetleri 40-50 milyardolarlarla ifade edilen sermayedarların varolduğu budünya, emperyalist-kapitalist dünya sisteminin eseridir.Dünya ölçüsündeki üretim insanların gıda ihtiyacınıkarşılamaya yeter de artar bile. Buna rağmenmilyonlarca insan yetersiz besleniyor, milyonlarcası iseaçlıktan ölüyor.

Açlık yoksulluğun ve vahşetin olmadığı dünyanın adıdır sosyalizm!

Emek sömürüsü, açlık ve yoksulluğun temelidir.Emek sömürüsüne dayalı kapitalist sistem ayaktakaldıkça, kitlesel açlık ve yoksulluk kaçınılmaz halegelir. En genel tanımıyla, milyarlarca insan emeğininürettiğine bir avuç tekelin el koyması, insanlar ne kadarçalışırlarsa çalışsınlar, ne kadar üretirlerse üretsinler,açlık ve yoksulluğu büyütmekten başka bir işe yaramaz.Büyüyen zenginlik yoksulluğun da büyümesini getirir.Bu, kapitalizmin temel bir yasasıdır.

“Kâr, daha çok kar” üzerinden işleyen kapitalizm,açlık ve yoksulluğun temel kaynağıdır. Kapitalizminsanlığın ihtiyaçlarını değil, kapitalistlerin kârlarınıtemel alan bir sistemdir. Bunun içindir ki, bir yandandevasa bir zenginlik birikirken, öte yandan açlık veyoksulluk derinleşir. Üretim tüm insanlığın ihtiyaçlarınıkarşılayacak bir kapasiteye ulaşırken, bu zenginlikleriüretenler bunun sonuçlarından yararlanamazlar.Sosyalizm, kapitalist sistemin bu dengesizliğine sonveren sistemin adıdır. Sosyalizm, emek sömürüsüne sonverir. Sosyalist sistemde üretim kâr için değil, işçi veemekçilerin gereksinimleri için planlanır. Sosyalizm,üretim araçlarını bir avuç kapitalist sermaye sahibininözel mülkiyeti olmaktan çıkarır, tüm toplumun ortakmülkiyeti haline getirir.

Kapitalizm daha fazla üretimin daha çok insanıdoyurduğu bir sistem değildir. Sermayenin, diğertekellerle rekabet edebilmek için daha fazla ve dahaucuza üretmek zorunda olduğu, bunu için de işçilerin veemekçilerin ücretlerini düşürerek, onları yoksullaştıranbir sistemdir. Sosyalizm, pazar için, rekabet için plansızbir üretim ve tüketim faaliyeti içinde, ülke kaynaklarınınyok edilmesine izin vermez. İşçi ve emekçilerinihtiyaçları temel alınarak üretim planlandığı için,tüketilemeyen üretim fazlalarının yarattığı krizler,sosyalist planlı ekonomide yaşanmaz. İşçi ve emekçileriçin açlığın olmadığı bir yaşamın ancak emperyalist-kapitalist dünya sisteminin yıkılmasıyla, sosyalizminkazanılmasıyla mümkün olabileceğinin açık ifadesidir.

Kapitalizm açlık, yıkım ve sefalet demektir! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

Afrika’daki açlığın kaynağı kapitalist barbarlık düzenidir!

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

Kürt halkı yeni bir Newroz’u kutlamayahazırlanıyor. Bu yıl da Newroz’u, daha önceki yıllardaolduğu gibi yine coşku ve heyecanla, tam da direnişçiözüne uygun kutlayacağından kuşku yok.

Ancak sorun, Kürt halkının direnişçi duruşunda vepotansiyelinde değil. Son iki yüz yıllık tarihinebakıldığında, genel olarak Kürt halkının direnişçiduruşunda bir sorun olmadığı, sayısız bedel ödemektençekinmediği görülecektir. Sorun, direniş hareketininönderliklerinin kendisinde, bu öncülüklerle halkdirenişinin özü arasındaki derin ve her dönemde birazdaha açılan çelişki ve paradokslarındadır. Yaniönderliklerin politik programları, örgütsel ve kişilikselduruşları ile halk direnişinin kendisi, onun içseltalepleri her zaman derin çelişkiler içinde olmuştur.Bundan dolayı halkımız, hak etmediği bedeller ödemişve ağır yenilgiler, sonuçları on yıllara yayılantahribatlar yaşamıştır.

Şimdi de durum bundan farklı değildir. Dahası halkhareketinin yaşadığı paradokslar çok daha derin veetkileri uzun vadeli, bedelleri çok daha ağır olmaktadır.Yaşanan derin paradoksların çok kalın bir yanılsama vesis perdesiyle örtülü olması, durumu daha da içindençıkılmaz kılmaktadır.

Kuşkusuz her direniş hareketinin, hele her şeyiyleyok sayılan, dört başı mamur bir inkâr ve imhasistemine karşı direnmenin bedelleri çok ağır olur.Bunlar işin doğasında var. Ama gerçekten ödenenbedelleri bu sınırlar içinde değerlendirmek mümkünmü? Direnişin doğru yönetimi, güçlerin doğru hareketegeçilmesi ve yerine ve zamanına göre alınması gerekentedbirlerin alınmasından sonra, bütün bunlara rağmen,ödenen bedelleri, yaşanan kayıpları, genel olarak“olayın doğasının gerekleri” bağlamındadeğerlendirmek mümkündür. Ancak güçlerin genelkonumlandırılması ile politik program, politik-askeristrateji arasında büyük dengesizlikler varsa, yaşanankayıplara, ödenen bedellere “normal” gözüyle bakmakolanaklı değildir.

Özellikle son altı ay içinde Kürdistan’da veTürkiye’de çok yoğun saldırılar var, kitleseltutuklamalar, aşağılatıcı sorgulamalar ve yargılamalarvar. Tutuklananların içinde belediye başkanları, DTPve BDP’nin her düzeyde yöneticileri var. Bu tutuklamadalgası son olarak Avrupa ülkelerini de içine aldı.Belçika’da yapılan operasyonda Kongra-Gel’in eski veyeni başkanlarının da içinde bulunduğu birçok kişitutuklandı, Roj TV binaları basıldı, yayını durduruldu,paralarına el konuldu.

Bütün bunlar, birbiriyle bağlantılı ve ortakyürütülen bir kampanyaya işaret ediyor. Gerekçeleri neolursa olsun, bu saldırı ve tasfiye kampanyalarınınhiçbir meşruiyeti ve haklılığı olamaz; son derecehaksız, saldırganca bir yaklaşımın ürünleridir. Buyaklaşımları reddetmek, kınamak ne kadar gerekli vekaçınılmazsa, aynı şekilde bu haksız uygulamalarınhedefi olan halkımızın mahkûm edildiği, tabi olduğupolitikaları eleştirmek, bu konuda bir “iç hesaplaşma”sürecinin gelişmesine önayak olabilecek sorularsormak da bir o kadar gerekli ve yurtseverliğinkaçınılmaz bir gereğidir.

Soru şu: Bu kadar ağır bedeller bir kader mi? Dahada önemlisi şu: Ne uğruna, hangi politik hedef vetalepler için? Bağımsız, özgür veya federal, özerkKürdistan için mi? Yoksa teslimiyetten başka bir şeyolmayan “demokratik Türkiye ulusunun bir parçasıolarak kimliğinin tanınması” talebi için mi? Ya da

bütün bu bedeller, tek bir kişinin bireysel tercihleri,yaşamı ve eğilimleri için mi? Bu soruların yanıtlarınıaydınlatacak daha önemli bir soru da şu:

Çok kapsamlı saldırılar var, peki senin duruşun,tedbirlerin, dost ve düşman tanımların, bunlarınstratejik planlanması, bunun da bağlandığı politikprogramın nedir? İçinde bulunduğun “düzen”, bir“savaş düzeni” mi? Yoksa başka bir şey mi? Peki, senher şeyinle buna göre mi konumlanıyorsun, yoksabaşka türlü mü?

İmralı Partisi’nin politik programı, affedilerekdüzene kabul edilmedir. Ama buna karşılık içindebulunulan durum ise esas olarak “savaş düzeni”.Aslında bir yanda savaş düzeni var, bir yandan dateslimiyetçi programın getirdiği “rahatlık ve düzen içi”düzen ve çalışma tarzı var.

Bir, politik program ile mücadele yöntem ve genelkonumlanış arasındaki uçurum;

İki, dost ve düşman kavramlarının yitirilmesi,olduğu gibi politik stratejiye yansımış, bu da genelkonumlanış ve duruşu belirler hale gelmiştir.

Üç, savaşa denk düşmeyen taleplerin varlığı, varolan savaş “düzeninin” de bir askeri stratejiden yoksunolmasını koşullamıştır.

Bir yanda “savaş düzeni”, bunun her kesim, dost vedüşman tarafından böyle algılanması; ama öte yandantam da buna uygun olmayan bir konumlanış, birmücadele ve örgütlenme biçimi; işte bu derin çelişkihalkımızın günümüzde yaşadığı temel paradoksa vetemel trajediye işaret etmektedir. Yaşadığı sonuçsuz,politik bir getirisi olmayan kayıpların en büyük nedenide bu çelişki ve paradoksun kendisidir.

İmralı Partisi “savaş düzeni” içinde olmaklaövünür, bunun politik rantını elde etmek için, özellikleiç iktidarını güçlendirmek için bu durumu sonunakadar kullanır. Ama gerçekte buna uygun bir dost vedüşman tanımı, buna dayanan bir politik stratejisiyoktur. Kongra-Gel, TC yasalarına göre PKK’nin birdevamı, hatta kendisi olarak tanımlanır ve her zamancezalandırma konusu yapılır. Yine bu örgüt Avrupatarafından “yasadışı” ilan edilir. Ama eski ve yenibaşkanları Avrupa’da açıktan açığa yaşamakta birsakınca görmezler. Ama zamanı geldiğinde yine buülke hükümetleri tarafından tutuklanır. Avrupa, NATO,TC ve diğerleri “kendi işlerini” yapıyorlar. Sen onlaragöre “suçlu”, “terörist”sin! Onların politik gerçekliğibu. Peki, senin bu konuda dost ve düşman tanımın netmi? Yine kendini “savaş düzenine” mi göre

konumlandırıyorsun, yoksa “barış” kodlu teslimiyetçizgisinin rehavetiyle mi hareket ediyorsun?Yanıtlanması gereken soru budur! Ya savaşıyorsun,buna göre bir politik, örgütsel, mücadelesel veyaşamsal bir duruş sergilersin, yoksa savaşla oynadığınzaman, ya da onun içini boşalttığın zaman ayaklaraltında ezilmekten kurtulamazsın!

Şimdi yaşanan bu değilse nedir?“NATO Operasyonu”dur, çok yönlü tasfiye

hareketlerine konu edildi, gibi değerlendirmeleryapmanın bir anlamı yok! Yapılması gereken, kendinitepeden tırnağa gözden geçirmek ve kayıpların engenel anlamda ciddi, tutarlı politik bir program,yaşanan gerçekliğe denk düşecek bir politik ve askeristratejik çizgiden yoksun olmaktan kaynaklandığını biran önce tespit etmek olmalıdır. Olmalıdır, ama bunukim yapacak? İmralı mı, yoksa gözlerini ve ruhlarınıdaha ilk günden itibaren İmralı’ya mutlak olarak teslimetmiş olanlar mı, yani Kandil ve diğerleri mi?

Bunlar, bu gerçekliği görmek ve ona göre bir tutumgeliştirme konumunda, gücüne ve daha önemlisiiradesine sahip değillerdir, bu, çok açık! Ancak halk vegerçek talepleri özgürlük ve sözcüğün gerçekanlamında eşitlikten yana olan, bundan aşağısını kabuletmeyen halkımız ve yurtseverler içinden geçmekteolduğumuz süreç üzerinde düşünmek, temelparadoksları görmek ve bunu aşmaya dönük birtartışma sürecini başlatmak durumundadırlar.Sorulması gereken soru son derece basit ve yalındır:

“Düşman güçler, kendi politikasını icra ediyor;peki, biz ne yapıyoruz?”

Direniş bayramımız Newroz’un öngününde bu acıgerçeklere, bir parça da olsa dokunmak, elbettekaçınılmaz olmakla birlikte, acı veriyor! Hakedilmeyen kayıplar, politik olarak boyun eğişçiduruşlar ve bunun hemen hemen bir halkı teslim alırnoktaya gelmesi acıdan başka bir şey vermez. Dahasıbunun görülmemesi çok daha büyük bir acı…

Her şeye rağmen Newroz umut ve coşku bayramı,bir direniş günüdür! Mazlum’un direnişinde ifadesinibulan büyük bir direniş destanıdır! Ne Newroz, ne deonun yaratıcısı bu halk teslim alınamaz!

Mazlum Doğan ve diğer Newroz şehitleriölümsüzdür!

Halkımızın büyük direniş bayramı NEWROZkutlu olsun!

Bijî Newroz!16 Mart 2010

Newroz piroz be!28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

Newroz ve Kürt halkının trajedisi!M. Can Yüce

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü birçok ildegerçekleştirilen eylem ve etkinliklerle kutlandı. 8Mart’a sahip çıkan devrimci-ilerici güçlerinörgütlediği eylemler dışında reformist-feminist-liberalçevreler de eylemler gerçekleştirdi. Bazı sendikalar da8 Mart’ı eylem ve etkinliklerine konu edildi.

Son 5 yılın ardından bu yıl gerçekleşen eylemlerdereformistler ve devrimci-ilerici güçler arasındayaşanan politik ayrışmanın netleştiği tüm açıklığıylagörüldü. Bu yıl tüm bileşenler, 8 Mart’ın tarihselanlamına, sınıfsal özüne dair yapılan iç tartışmalarıgeride bırakarak kendi bildikleri yoldan yürümüşoldular. Bu açıdan 8 Mart’ın içeriği ve politik anlamıüzerinden yaşanan saflaşma ve netleşme konusundageçen yıllara göre bir mesafe alındığını söyleyebiliriz.

Reformist-feminist çevrelerin gerçekleştirdiği“erkeksiz” 8 Mart eylemlerinde ise bileşenin ağırlığınıDemokratik Özgür Kadın Hareketi oluşturdu. Kürthareketinin gerek kadın kitlesiyle gerekse de politikolarak damgasını vurduğu eylemlere reformist-feminist çevrelerin katılımı sınırlı oldu. Sendikalarıntablosu da çok farklı olmadı. Bu yıl, geçen yıllara göre8 Mart’ı daha fazla gündemlerine almış görünselerbile hem 8 Mart’ın örgütlenmesi sürecinde, hem kadınsorununun sınıfsal eksende işlenmesi, hem de kadınınörgütlenmesi ve mücadelede öne çıkması bakımındankadın sorununa yaklaşımlarında esasa ilişkin birdeğişiklik yaşanmamıştır.

Devrimci-ilerici güçler tarafından gerçekleştirilendevrimci 8 Mart kutlamalarında ise, 8 Mart’ın 100. yılıolmasından kaynaklı kadının çifte sömürüsü veezilmişliğinin yanısıra, TEKEL Direnişi şahsındakadınların mücadeledeki yeri ve özgürleşmesi öneçıkarıldı. Birçok ilde gerçekleşen eylemlerde kürsü,direnişçi kadın işçilerin sözlerini söylediği vemücadele çağrılarını yükselttiği yerler oldu.

Ancak bu yılın gösterdiği bir başka olgu ise,devrimci 8 Mart eylemlerine hem katılım, hem degüçlü bir ön çalışma bakımından yaşanan zayıflıktır.

Komünistler, bundan önceki yıllarda yaptıklarıdeğerlendirmelerde tarihsel ve sınıfsal özüne uygun 8Mart kutlamalarının yanısıra, kitlesel bir 8 Mart’ınörgütlenmesinin önemine işaret etmiş, güçlü ve etkilibir ön çalışmanın ihtiyacına vurgu yapmışlardı. 2008yılında yapılan değerlendirmede yaşanan ayrışma vesaflaşmanın tarihsel önemine işaret ettikleri gibi, 8Mart’ın örgütlenmesine ilişkin yaklaşımı da ortayakoymuşlardı:

“Bugünkü koşullarda 8 Mart vesilesiyle politikaçıdan önemli olan, kurulu düzendeki kadın sorununuetkili bir propaganda ve ajitasyon vesilesi olarakkullanabilmek, sorunun anlamına, kapsamına veçözümüne ilişkin temel devrimci düşünceleri, daha çokda devrimci şiar ve istemler olarak, başta işçilerolmak üzere emekçilerin geniş katmanlarınataşıyabilmektir. Fakat yazık ki solun önemli bir kesimi8 Mart’ı önceleyen süreçte bunu bile yapmamakta yada bu doğrultuda yasak savma kabilinden pek az şeyyapmakla yetinmektedir. Böyle olunca 8 Mart’ın esasağırlığı, kısa ön hazırlığı da dahil ilgili gün vesilesi ileyapılan eylemle sınırlı kalmaktadır. Bu yıl da sonuçfarklı olmamıştır doğal olarak.” (8 Mart’ın tanıklıkettiği ayrışmanın ilkesel anlamı ve politik önemi,

Kızıl Bayrak, sayı: 2010/11 )Bu yıl, son 5 yıldır sürecin güçlü örgütlenmesi

konusunda yaşanan zayıflık geçen yılları da aratırnitelikte olmuştur. 8 Mart çağrısı erken bir tarihteyapılmış, sürecin örgütlenmesine erken bir tarihtebaşlanmıştır. 8 Mart’ın güncel çağrısına, politikiçeriğine, örgütlenme sürecine dair tartışmalar erkenbir zamanda tüketilmiş olmasına rağmen geniş kitlelerikucaklamaya çalışan bir planlama yapılamamış, güçlübir pratik sergilenememiştir. 8 Mart, Devrimci 8 MartPlatformu bileşenleri tarafından tek başına mitinggününe indirgenmiş, gerçekleştirilen tüm ön hazırlıkçalışmaları ise, bu eksende kurgulanmıştır.

Yaşanan tablonun politik arka planında kuşkusuz 8Mart’ın öneminin yeterince açığa çıkmaması, devrimcigüçlerin kadın sorununa yaklaşımı, güçlü bir sınıfhareketinin parçası olması gereken işçi ve emekçikadın hareketinin zayıflığı vb. gerekçeler vardır. Esasolarak sürecin örgütlenmesinde 8 Mart’a hak ettiğideğer ve önem verilememiştir. 8 Mart’ın gündemleri,toplumsal siyasal yaşamda öne çıkan farklıgündemlerle birleştirilememiştir. Hele ki, 8 Mart’ınsınıfsal ve tarihsel özüne denk düşen TEKEL Direnişigibi bir gündem varken, bu gündem yeterince güçlüişlenememiş ve 8 Mart’ın sınıfsal özüne uygunkutlama zeminleri de yeterince değerlendirilememiştir.Ayrıca sürecin örgütlenmesinde görev ve sorumlulukbilinci zayıf kalmış ve kolektif bir işleyiş ve çabaortaya konulamamıştır.

Bahar sürecinin başlangıcı olarak sayılan 8 Mart’tabaşta emekçi kadınlar olmak üzere sınıfın diğerbölükleriyle buluşma imkanı da bu açıdan yeterincedeğerlendirilemedi. Aynı zamanda emek güçlerininbileşenleri olan sendika, kitle örgütlerinintaraflaştırılması ve katılımı da belli bir sınırlılıktagerçekleşti. Toplamında bakıldığında kadın katılımınında zayıf olduğu devrimci-ilerici güçlerin kendi dartabanlarından menkul bir 8 Mart kutlamasıgerçekleşmiş oldu.

Kuşkusuz bu tablo içinde sendikaların durumunada özel bir şekilde değinmek gerekiyor. Kadın

sorununa sınıfsal bakıştan yoksun mevcut sendikalanlayışlar, kadın işçilerin örgütlenmesine yönelik birçaba içinde olmadığı gibi, 8 Martlar’da ise sadecekadın güçlerine dayanarak yasak savma mantığıylakadın platformlarının düzenlediği eylemlere katılımsağlamaktadırlar. Aynı zamanda sistematik birçalışmaya konu edilmeyen 8 Martlar ise, sendikatabanının bilgisinden ve tabana yönelik bir çalışmadanbağımsız olarak kutlanmaktadır.

8 Mart’ın sınıfsal özüne uygun yaklaşan kimisendikaların Devrimci 8 Mart Platformları’nınörgütlediği mitinglere katılımında da farklı bir durumyaşanmamıştır. Sendikal cepheden de çok sınırlı birkatılım olmuştur. Keza devrimci, ilerici güçler önsürecinde mevcut konfederasyonlara/sendikalara karşıideolojik ve politik bir tartışma süreci yaşanmasındada eksik kalınmıştır. Tabana yönelik çalışma da ooranda zayıf kalmıştır. Hatta kimi sendikalar sadeceimza atmış, kitlesini eyleme taşımak zahmetine dahigirmemişlerdir.

Devrimci ve ilerici güçler 8 Mart’ı içinedüşürüldüğü bataktan çıkarmak için son 5 yıldaanlamlı bir politik müdahale yapmışlardır. 8 Mart’ıntarihsel ve sınıfsal özüne uygun kutlanması açısındananlamlı bir adım atmışlardır. Ancak bu adımınbüyütülmesi ve güçlendirilmesi için gereken çabayıgöstermekte eksik kalmışlardır.

8 Martlar’ın hem ön sürecinin güçlü örgütlenmesi,hem de katılımı bakımından daha ileriye taşınması içinbu duruma bir son vermek gerekmektedir.Önümüzdeki yıllarda en temel görev, 8 Martlar’ın hemtarihsel hem de güncel çağrısını geniş emekçikesimlere mal edebilmektir. Bahar sürecinin başlangıcıolan 8 Mart’ı başta kadınlar olmak üzere tümemekçilerin taleplerini haykıracağı bir mücadelegününe çevirmek ve 8 Martlar’ı hakettiği şekildekutlamak için daha etkili bir çaba göstermektir. Güçlübir ön hazırlığa dayanarak 8 Martlar’ı tarihsel vesınıfsal özüne uygun bir biçimde kitlesel eylemlerlekutlayabilmektir.

İstanbul Emekçi Kadın Komisyonları

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarının ardından…

İleri çıkışın eksiklik ve zaaflarınayüklenmek ihtiyaçtır!

8 Mart kızıldır, kızıl kalacak!

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

2 Aralık 1851 yılında hükümet darbesiyle iktidarıalan Louis Napolyon Bonaparte, ikinci imparatorluğuilan ediyordu. Fakat Marks’ın deyişiyle tarihteolaylar ilk kez trajedi, ikinci kez komedi olarakyaşanır. İşte Louis Napolyon Bonaparte, bu komediyibir sonuca bağlamak, imparatorluk iddiasını sözdençıkarıp gerçeğe dönüştürmek zorundaydı. Bu, mevcutFransa sınırlarının imparatorluk iddiasına göregenişletecek bir savaşı gündeme getirdi.

1870 yılında başlatılan savaş kısa zamanda, Eylülbaşlarında Fransız ordusunun yenilgisiyle sonuçlandı.Alman orduları Paris’e ilerledi. Bu aşamada halksilahlandı, imparatorluğun sonu geldi ve cumhuriyetilan edildi. Fakat ilk andan itibaren silahlı halk ileiktidarı almış olan burjuvazi arasında bir gerilimvardı. Bu gerilim Ekim sonunda Blanqistlerinhükümet üyelerini tutuklamalarıyla yeni bir safhayaulaştı. Fakat ihanetler ve küçük burjuva radikallerinaraya girmesiyle bu hamle başarısızlıkla sonuçlandı.

Mart başında Paris’in düşüşü kesinleşti. Bu sıradahükümetin başında Thiers vardı. Thiers burjuvazininiktidarı için işçilerin silahsızlandırılmasını şartkoşuyordu. Fakat işçiler bunu kabul etmediler ve 18Mart’ta (1871) Belediye binasını ele geçirerekKomün’ün egemenliğini ilan ettiler. İşçilerden vekent emekçilerinden oluşan Ulusal Muhafızgüçleriyle bunu başardılar. Ulusal Muhafız MerkezKomitesi kısa bir süre sonra idareyi Komün’e bıraktı.

Bu aşamadan sonra Versay’da bulunan veburjuvazinin egemen olduğu “Ulusal Meclis” ileParis’te iktidarı elinde bulunduran Komün arasındabir iç savaş patlak vermiş oldu.

Marks Fransa’da İç Savaş’ta şunları söylüyor: “18 Mart sabahı, Paris şu gökgürültüsü ile

uyandı: Vive la Commune! Peki ama Komün, burjuvasağduyusunu böylesine tedirgin eden bu sfenks nedir?

‘Başkent proleterleri’, diyordu 18 Mart günlübildirgesinde Merkez Komitesi, ‘yönetici sınıflarıngüçsüzlük ve döneklikleri ortasında, onlar için kamuişlerinin yönetimini ele alarak durumu kurtarmazamanının gelmiş bulunduğunu anlamışlardır.’

Ama işçi sınıfı mevcut devlet makinesini olduğugibi almak ve onu kendi amaçları için kullanmaklayetinemez.”

Tarihin gördüğü ilk işçi devleti olan Komün’üyaratan Komünarlar da devlet makinasını olduğu gibialmadılar. Bu ilk denemede burjuva devlet aygıtındanfarklı olan yeni tipte bir devletin ilk adımlarını büyükbir yaratıcılıkla attılar. Böylece Ekim Devrimi’nigerçekleştiren Rusya proletaryasına rehber oldular.

Kısa süre sonra Komün seçimleri yapıldı.Beraberinde siyasal işleyişe ve toplumsal sorunlarailişkin bir dizi devrimci önlem alındı. Sürekliordunun lağvedilerek yerine halkın silahlandırılması,belediye meclisinin (komünün) ve tüm memurlarınseçimlerle belirlenmesi, geri çağırma hakkı, idarigörevleri üstlenenlerin ücretlerinin en yüksek işçiücretini aşmaması, kilise ile iktidar arasındaki hertürlü ilişkinin kesilmesi, eğitim hizmetlerinin parasızhale getirilmesi, bilimin işçi ve emekçilerin hizmetinesunulması, borçların durdurulması, kira ödemelerinindurdurulması vb…

Komün’ün merkez yönetiminde Alman vePolonyalı işçiler de yeralıyorlardı. Çünkü Komün’ünbayrağında, “Komün bayrağı dünya cumhuriyetininbayrağıdır!” yazıyordu.

Yine Komün belirgin biçimde proleter bir renktaşıyordu, gerek bileşim gerek kararlarıyla…

Komünün yenilgisi 28 Mayıs’ta kesinleşti. Thiersliderliğindeki Versay hükümeti, Prusya ile anlaşmayoluyla esir askerlerin dönüşünü sağladı ve böylelikleParis Komünü’nün direncini aşacak bir askeriüstünlük sağladı. Bu zamana kadar Versay hükümetiile Thiers, ikircikli ve uzlaşmaya açık bir tutumizlerken, bu aşamadan sonra saldırgan bir söylemebaşvurdu, Paris’e yönelik kapsamlı bir saldırıbaşlatıldı. Çeşitli hataların yanısıra ihanet vePrusya’nın desteğiyle Paris Komünü yıkıldı. Onbinlerce komünar, işçi, kadın, çocuk ayrımıyapmayan gözü dönmüş burjuvazi tarafındankatledildiler.

Marks, Komün’ün en büyük hatalarından birininsınıf düşmanlarına aynı sertlikte yanıt vermemesiolduğunu söylüyordu. Düşmanları Komün’e karşıkıyıcı bir savaşı hazırlarken Komün en genişdemokrasiyi uygulamakta ısrar etti. Komün’ün taşrakentlerine ulaşamaması, köylülükle ittifak

kuramaması (burjuva hükümet bunu engellemek içinelinden geleni yaptı) ise onun yalnız kalmasına nedenoldu. Komün’ün yenilgisinin en önemlinedenlerinden biri buydu.

Öte yandan Komün, Fransız Ulusal Bankası’nı elegeçirerek burjuvaziye karşı etkili bir dayanağa sahipolabilecekken bunu yapmadı. Yanısıra, öncelikleVersay’a yönelmek gerekirken, demokratik seçimlerlevakit kaybedildi.

Büyük bir kıyımla ezilse de Komün yaşamayadevam etti. Marks’ın Fransa’da İç Savaş’ın sonundayazdıkları, Komün’ün tarihsel anlamını tümaçıklığıyla ortaya koyuyor:

“İşçi Paris, Komünü ile birlikte, yeni birtoplumun şanlı öncüsü olarak her zamanyüceltilecektir. Şehitlerinin anısı, işçi sınıfının büyükyüreğinde sevgi ve saygı ile korunmuştur. Kıyıcılarınagelince, tarih onları daha şimdiden sonsuz bir teşhirdireğine çivilemiştir, ve rahiplerinin tüm dualarıonların günahlarını bağışlatamayacaktır.”

* “Yaşasın Komün!”

Meksika’da greve yüzbin kişi katıldıMeksika’da işçi ve emekçiler hükümetin iş pazarı politikalarını, özel olarak da enerji sektöründeki

tensikatları protesto etmek için 16 Mart günü genel greve gittiler. 100 bin kişinin katıldığı greve çağrıyıElektrik İşçileri Sendikası (SME) yaptı.

Meksika’da Cananea kentinde “Grupo minero México” (GMM) maden ocaklarında çalışan madencileringrevi ise 30. ayına girdi. Maden işçileri patronun ücretlerinin ödenmemesi, işyerine sendikanın sokulmamasıve işyeri güvenlik normlarının dikkate alınmamasını protesto ediyorlar. İşveren son yıllarda işten attığıişçilerin yerine daha düşük ücretle çalıştırdığı işçileri yerleştirmişti.

Madencilerin uzun soluklu ve kararlı grevi tüm ülkede yankısını buldu. Grevi Maden İşçileri Sendikası“Sindicato Nacional de Trabajadores Mineros, Metalúrgicos y Similares de la República Mexicana”(SNTMMSRM) destekliyor.

Bundan kısa bir süre önce işçiler patronun teklifini reddetmişlerdi. Bunun üzerine Meksika İş Mahkemesigrevi “yasadışı” olarak ilan etti. Polisin madenleri boşaltmak için grevci işçilere saldırı tehdidi de sürüyor.Maden İşçileri Sendikası haklı davaları için greve giden ve devletin tehditleri ile karşı karşıya bulunan 1.200maden işçisi ile dayanışmaya çağırıyor.

Protestolarınız için adres:[email protected] [email protected] [email protected] [email protected]

Vive la Commune!30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/12 * 19 Mart 2010

Tarihin gördüğü ilk işçi iktidarı Paris Komünü 139 yaşında…

“Vive la Commune!”*

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 10-12

CMYK

MücadelePostası

İzmir’de Liselilerin Sesi satışı

İzmir Devrimci Liseliler Birliği, 13 Mart Cumartesi günü, Alsancak’ta stand açarak Liselilerin Sesidergisinin satışını gerçekleştirdi.

2 saat süren dergi satışı boyunca ticari eğitim, eleme sınavları ve katsayı oyunları DLB’liler tarafındansesli ajitasyonlarla teşhir edildi. Liseliler haklarına sahip çıkmaya ve mücadele etmeye çağrıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

TEKEL’e destek eylemi okuldan attırdı

Sermaye devletinin TEKEL direnişine verilen desteğe tahammülsüzlüğünün son örneği İstanbulÇekmeköy Mehmetçik Lisesi’nde yaşandı.

26 Şubat Perşembe günü TEKEL işçilerine destek eylemi yaptıkları için 24 öğrenciye soruşturmaaçılmıştı. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün kararı ile öğrencilerin tümünün okulla ilişiği kesilmiş oldu.

Karar, Mehmetçik Lisesi yönetimi tarafından 16 Mart günü öğrenci velilerine duyuruldu.Tasdiknameleri verilen öğrencilerin hangi okullara kayıt olabileceği hakkında bilgi verilmedi. Açıklamadasadece, velilerin isterlerse İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile bu konuyu görüşebilecekleri söylendi.

Karara öğrenci velileri büyük tepki gösterdiler. Kararı eleştiren veliler durumun hukuki takipçisiolacaklarını vurguladılar. EKSEN Yayıncılık Büroları

Kürt halkının özgürlük mücadelesinin simgesi olan Newroz kutlamaları Hakkari’nin Yüksekovailçesinde 17 Mart günü başladı.

BDP Eşbaşkanları Gülten Kışanak ve Selahattin Demirtaş, BDP Eşbaşkan Yardımcısı Emine Ayna,BDP milletvekilleri, kapatılan DTP’nin Genel Başkanı Ahmet Türk, siyasi yasaklı Diyarbakır eskiMilletvekili Aysel Tuğluk, Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Van Belediye Başkanı BekirKaya, Maxmur ve Kandil’den gelen Barış ve Demokratik Çözüm Grubu üyeleri, yabancı heyetler, çevre ilve ilçe belediye başkanları ve KESK Kadın Sekreteri Songül Morsümbül de alanda yer aldı.

Gece boyunca havai fişek gösterilerinin yapıldığı ilçede, Newroz alanı polis ve tertip komitesi üyeleritarafından detektörlerle tarandı. Geniş “güvenlik önlemleri”nin alındığı alanın üzerinde sık sık helikopteruçuşları gerçekleştirildi. “Newroz bir efsanenin bir halkın yaşamında yeniden yaratılmasıdır”, “Sema,Ronahi ve Berivanların ruhuyla, direnen özgürlük militanlarının Newroz’unu kutluyoruz”, “Yüceltilendeğerlerin altında yatan milyonların emeğidir: Newroz”, “Ciwan bi germahiya agirê Newrozê roja xwesilav dikin” pankartları göze çarptı. Üzerinde dev Newroz yazısının bulunduğu meşale alanın ortasınadikildi.

“Kusurdoğada”ymış!

İstanbul’da 9 Eylül 2009 günü yaşanan selfelaketinde servis aracındayken boğularak yaşamınıyitiren 8 kadın işçinin ölümüyle ilgili davadahazırlanan bilirkişi raporunda işçilerin ölümündekusurlu olarak ‘doğa’ bulundu.

Sanıklardan Pameks patronu Mehmet CevdetKarahasanoğlu’nun tali derecede 8’de 3, İdare MüdürüFerit Göncü’nün ise 8’de 1 oranında kusurlubulunduğu, kusurun 8’de 4’ünün doğal afettenkaynaklandığı bildirildi. Kapitalizmin bir cinayetininfaturası daha doğaya çıkarıldı.

İstanbul’da yaşanan sel felaketinde PameksTekstil’de çalışan 8 kadın işçinin servis aracındamahsur kalmalarına neden olarak ölümlerine sebebiyetverdikleri gerekçesi ile 3 sanığın yargılanmasınaBakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi.

Hazırlanan bilirkişi raporunda, 8 kadın işçininiçinde mahsur kalarak öldüğü aracın, personel taşımakiçin değil, yük nakline uygun olduğu belirtildi. İşyerisahibi Mehmet Cevdet Karahasanoğlu’nun servis işineuygun araç sağlaması, idare Müdürü Ferit Göncü’nünde aracı servis işinde kullandırmaması gerektiğininbelirtildiği raporda, aracın şoförü Mehmet Oğur’untalimat gereği hareket ettiği ve alabileceği bir tedbirbulunmadığı anlatıldı. Raporda, olayın meydana gelişşekli itibarıyla doğal afetin ciddi oranda etkisibulunduğu belirtildi.

Kadın işçilerin ölümlerindeki sorumluluğun aslanpayı felaket olarak tanımlanan “doğal afete” yüklensede, sözkonusu olan, insanlığın en büyük felaketi olankapitalizmdir. Ve bu raporla bir kez daha Pamekspatronu şahsında burjuvazi ve onun düzeni aklanmıştır.Yağan yağmurun sel felaketine dönüşmesine sebepolan kapitalizmse ve Pameks patronu daha fazla kariçin işçilerin sağlıklı ulaşım hakkını gaspediyorsasuçluyu uzakta aramaya gerek yoktur.

Kadın işçilerin ölümünden kentlere ayırdığı sınırlıkaynakları yoksulluğu ve sefaleti gizlemek üzerekullanıp alt yapıyı önemsemeyenler sorumludur.Milyonları burjuvalar için harcayanlar, onların yaşamalanlarını lale bahçelerine çevirmek için kullananlarsuçludur. Bunlarla beraber üç kuruş fazla paravermemek için işçilerini mal kasasında taşıtan Pamekspatronu suçludur.

Saldırılarla sindirmek istiyorlar!

DDSB’li eğitim emekçisi olan Deniz Gücenmez’e düzen güçleri tarafından yapılan tacizler nedeniyle 17Mart günü İHD’de bir açıklama gerçekleştirildi.

Açıklamada DDSB adına yapılan konuşmada, saldırıların münferit olmadığı, sınıf hareketininyükselmeye başlayan dönemlerinde, sınıf düşmanlarının almış olduğu politik bir tavır olduğu vurgulandı.Yaşanan olayın, bir insanın hayatına sahip çıkma olayı kadar önemli olduğu söylendi.

Açıklamada Gücenmez’in çevresindeki kişilerin sürekli olarak aranarak rahatsız edildiği ifade edildi.Bunun bir baskı yöntemi olduğunun söylendiği açıklamada, bu saldırılara karşı DDSB’nin mücadeleedeceği vurgulandı.

Saldırıların yeni olmadığını söyleyen Gücenmez, birleşik mücadelenin önemine vurgu yaptı. Kızıl Bayrak / İstanbul

Şair Nedim Cd. Küçük İş Merkezi Kat 3 No: 40 Beşiktaş / İSTANBUL (Ekim Gençliği Bürosu)

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Belediye İşhanı Kat: 5 No:4 İzmit / KOCAELİ

Yüksekova’da Newroz ateşi yakıldı

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 10-12