sİ kızıl bayrak 10-06

32

Upload: kizilbayrak

Post on 06-Mar-2016

241 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-06 / Şubat

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 10-06
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERTaban inisiyatifi zaferin biricik güvencesidir!. . . . . . . . . . . . . . . . 3Tayyip Erdoğan sömürücü sınıfların temsilcisidir! . . . . . 4Genel grev-genel direnişi örgütleyelim! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5“Açılım” eşliğinde Kürt halkına yöneliksaldırılar sürüyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6“Alevi açılımı” samimiyetsizliği .. .. . . . 7İstanbul ve Ankara’da 4 Şubat ...… . . . . 8İzmir’de hayatTEKEL işçileri içinİzmir’de hayat durdu!... . . . . . . . . . . . . . 9TEKEL direnişine Adana, Bursa veEskişehir’den destek............ . . . . . . . . 10On binler TEKEL için alanlara çıktı . . 11TEKEL direnişiyle dayanışma eylemleri... . . . . . . . . . . . . . 12Entes direnişiyle dayanışma gecesimücadele kürsüsü oldu. . . . . . . . . . . . . 13Entes direnişi güncesi... . . . . . . . . . . . . 14İşçi ve emekçi hareketinden.... . . . . . . . 15Sol hareket üzerinedeğerlendirmeler . . . . . . . . . . . . . 16-19Kampanya sona erdi, mücadele sürecek! . . . . . . . . . . . . . . . . 20Emeğimiz, onurumuz, haklarımız vegeleceğimiz için mücadeleye!..... . . . . . 21Selam olsun TEKEL’in direnen işçi kadınlarına!. . . . . . . . . . . . 22Kadına yönelik şiddet yasalarla da teşvik ediliyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23Davos ve kapitalist sistemin iflası . . . . 24Honduras’ta askeri cuntaya “sivil” kılıf . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25Savaş aygıtının başaramadığını rüşvet de başaramayacak!.... . . . . . . . . 26TEKEL direnişinin ateşi yurtdışında. . 27Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri... . 28 TEKEL işçilerinin direnişi - M. CanYüce…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29Düzen cephesi zindanlarda her yönden saldırıyor! . . . . . . . . . . . . . 30Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

4 Şubat dayanışma eylemiyle birlikte TEKELdirenişinde bir safha daha geride kaldı. 4 Şubateylemi bir genel grev eylemi olarak gerçekleşmedi.Genel bir dayanışma eylemi biçiminde yaşandı. Herne kadar eylem sendika bürokratları tarafından birgenel grev havasına büründürülse de, gerçekleşeningenel grev olmadığı açıktır. Başta Türk-İş olmaküzere genel eylem kararı alan diğer sendikakonfederasyonları buna uygun bir ön hazırlıkyapmadılar. Eylem günü iş durdurmayı ve alanlaraçıkmayı esas alan bir çalışma yürütmediler. Eyleminmahiyeti hakkında açık bir tutum almaktan kaçındılar.

Türk-İş tam da eylem öncesi hükümetle yürüttüğüpazarlıkların da bir sonucu olarak genel eyleminbaşarıyla gerçekleşmesinin güvencesi olacak güçlübir çağrı ve hazırlık yapmadı. Bu ise eyleminbaşarısını önemli ölçüde sınırladı. Gerçekleştirilecekbir genel eylemle hayatı durduracak, sermayeye veuşağı hükümete geri adım attıracak bir silah böyleceetkisiz kılınarak boşa çıkarılmış oldu. Ancak 4 Şubateylem tablosunun genelliği ve yaygınlığı sınıf veemekçi kitlelerdeki hoşnutsuzluğun ve mücadelearayışının da bir göstergesi olmuştur. Türkiye’nindört bir yanında alanlara çıkan on binler mücadeleisteğini ve kararlılığını dile getirmişlerdir.

TEKEL direnişi ile birlikte sınıf ve emekçihareketinin gündemine yeniden giren “genel grev-genel direniş” şiarı sınıf ve emekçi kitleler içindegiderek daha öne çıkmakta, her eylem ve direniştedile getirilmektedir. Kuşkusuz bir genel grevinörgütlenmesinin koşulları belli bakımlardan henüzyeterince olgunlaşmış değil. Sınıf ve emekçihareketinin siyasal-örgütsel düzeyi henüz geridurumda. Sendikal bürokrasi bir başka temel engelolarak sınıf ve emekçi hareketinin önündedurmaktadır. Ancak tüm bu olumsuz koşullararağmen sermayenin on yıllara yayılan çok yönlüsosyal yıkım saldırılarının işçi ve emekçilerdebirktirdiği bir öfke ve hoşnutsuzluk büyümekte. Sınıfve emekçi kitleler bu hoşnutsuzluğu ve mücadelearayışını eylem ve direnişlerle ortaya koymaktadır.Sendikal bürokrasi, önüne geçemediği bu süreciçeşitli manevralar ve eylem biçimleriyle boşa

çıkarmaya ya da etkisizleştirmeye çalışmaktadır.Bunu belli bir başarıyla da gerçekleştirdiğinisöylemek gerekir. 4 Şubat eylem tablosu bir kez dahabunu göstermiştir.

Bugün, 4 Şubat dayanışma eyleminingösterdiklerinin ışığında genel grev-genel direnişehazırlanmak için harekete geçmeliyiz. Sınıfıniradesinin ve inisiyatifinin hakim kılınacağı birmücadele dönemin için hazırlık yapılmalıdır. 4 Şubateyleminin dersleri ışığında genel grev-genel direnişegiden bir sürecin önünü açacak bir yüklenme içinegirilmelidir.

Sınıf devrimcileri kendi görev vesorumluluklarına bu gözle bakabilmelidir.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

4 Şubat dayanışma grevinin gösterdikleri...

Dayanışma grevinin dersleri ışığında genel grev-genel direnişe!

Bundan birkaç ay önce işçi sınıfı ve emekçilerinbir genel dayanışma grevi yapacağı söylense kimsebu iddiayı ciddiye almazdı. Fakat 4 Şubat’ta işçi veemekçilerin gündemi TEKEL işçileriyle dayanışmagreviydi. Bu büyük sıçramayı yaratan, buzu kırıpyolu açan, TEKEL işçileridir. TEKEL işçileri, sınıfhareketindeki dağınıklığa ve genel umutsuzlukhavasına aldırmadan direniş bayrağını yükselttiler.Nice saldırıya ve güçlüğe rağmen de direnişkararlılığını korudular. Böylece, safları dağınık işçisınıfı ve emekçi hareketi için hem bir birleşmeekseni yaratıldı, hem de umutsuzluk havası büyükölçüde aşıldı. Sonuçta dayanışma grevini gündemealacak bir aşamaya varıldı.

Bir sınıf bilinci ve tutumunun ürünü olarak,özünde siyasal bir eylem olan dayanışma greviningündeme gelmiş olması dahi, işçi sınıfı ve emekçihareketi açısından oldukça önemli ve anlamlıdır.Zira bu, bir yandan TEKEL direnişinin sarsıcıgücünün göstergesi olduğu gibi, diğer yandan işçisınıfı ve emekçi hareketinin taşıdığı mücadeledinamiklerini ve potansiyellerini ortaya koymuştur.Kuşkusuz, TEKEL işçilerinin mücadelekararlılıklarıyla birlikte işçi ve emekçilerindayanışma bilinci ve isteği olmasaydı 4 Şubat gibibir eylemin gündeme girmesi mümkün olamazdı.

Peki, gündem yapılmış olması dahi kendi başınason derece anlamlı olan dayanışma grevi amacınaulaştı mı? Kuşkusuz TEKEL direnişinin sarsıcıgücüyle gündeme getirilen bu eylemin pratikte neölçüde başarıyla gerçekleştirileceği sınıf ve emekçihareketinin siyasal-örgütsel düzeyi ile bağlantılı idi.Bugün hala da işçi sınıfı ve emekçiler siyasal açıdanoldukça geri ve örgütsel bakımdan büyük ölçüdeatomize durumdadırlar. Üstelik sermaye iktidarısınıf bilinci ve deneyimi ile tehlikeyi tüm açıklığıylagördüğü için, hareketin önüne yeni engellerkoymakta da gecikmemiştir. Öyle ki, 4 Şubat eylemidüzen cephesinden yapılan manevralar ve konulanyeni engellerle boğuşa boğuşa gerçekleştirilmiştir.

3 Şubat eylem kararının alınması üzerine biruzlaşma ve işbirliği havası estirilmeye başlanmıştır.Böylece büyümekte olan sınıf kavgasıyumuşatılmaya, saflar arasında belirsizlikyaratılmaya, hakların mücadeleyle alınacağıdüşüncesinin karşısına dilenme düşüncesiçıkarılmaya çalışılmıştır. Sendika bürokratları bununiçin hizmete koşmuşlar, hükümetle yaptıklarıgörüşmelere yönelik beklenti oluştururken,mücadele görevlerini bir yana itmişlerdir. Böylecebir süre için mücadelenin hararetinin düşürülmesinisağladıkları gibi, aynı zamanda 3 Şubat eylemineyönelik motivasyonu da zayıflatmışlardır. Bunedenle, eylemin 4 Şubat’a ertelenmesi, eylemeyönelik hazırlıklar bakımından esasa ilişkin birdeğişiklik yaratmamıştır.

Ayrıca sermaye düzeni cephesi de eyleminamacına ulaşmaması için saldırılarını aralıksızsürdürmüştür. Gözdağı ve tehditlerle işçi sınıfı veemekçiler TEKEL işçileriyle dayanışmagörevlerinden alıkonulmaya çalışılmıştır. Eylemlerekatılanlar hakkında işlem yapılacağına dair

genelgeler yayınlanmış, THY’de olduğu gibi açıktanişten atma tehditleri savrulmuştur. Aynı zamandaHak-İş ve Memur-Sen’in uşak ruhlu satılmışyönetimleri de eylemi moral açıdan kırmak üzeredevreye sokulmuştur. Başlangıçta eyleme destekveriyormuş gibi yapan bu hainler, grevin hemenöncesinde geri çekilerek her zamanki uğursuzrollerini oynamışlardır.

Dayanışma grevinin hayatı durduracak birkatılıma ulaşması bu koşullarda pek olasıgörünmüyordu. Hedefe en yakın katılım İzmir’degerçekleşti. İlin sosyal-siyasal yapısına ve CHP’libelediyelerin hesaplı toleransına da bağlı olarakeylem burada belli ölçülerde amacına ulaştı. Fakatbaşta İstanbul ve Ankara’da olmak üzere diğerönemli merkezlerde hayat durmadı. Dayanışmagrevine katılım sınırlı kaldı. Bu yönüyle eyleminhedeflerinin gerisinde kaldığı açıktır. Bununlabirlikte, yapılan alan eylemlerine katılım oldukçagüçlü ve yaygın oldu. Trakya’dan Kürt illerine,Sinop ve Giresun gibi Karadeniz illerinden Kütahyave Denizli (bu ildeki gösteride işçi ve emekçilerpolis barikatına yüklenecek bir militanlık örneği deverdiler) gibi sosyal-siyasal mücadele kültürübakımından geri illere kadar, ülkenin dört birköşesinde son derece yaygın kitle gösterileriyleişçiler, emekçiler ve öğrenciler TEKEL direnişiyledayanışma içerisinde olduklarını gösterdiler.

Bu tablo işçi sınıfı ve emekçiler açısından 4Şubat eyleminin politik ve moral bakımdankazanıldığını göstermektedir. TEKEL direnişi, öncüçıkışıyla ülke çapında işçi ve emekçileri ortak birdava etrafında birleştirmiş ve harekete geçirmiştir.Sınıfın ve emekçilerin politikleşme ve

militanlaşmaya eğilimini ve olanaklarını göstermesibakımından son derece anlamlı bir tablo ortayaçıkmıştır.

Belirtmek gerekir ki, ülke çapında hayatıdurduracak bir dayanışma grevinin tam olarakhayata geçirilememesi, işçi sınıfı ve emekçilerin birgenel grevi başaracak yetenekten yoksunluğunudeğil, henüz bu düzeyde bir bilinç ve örgütlenmedüzeyine sahip olamadığını göstermektedir.Dolayısıyla, başta TEKEL işçileri olmak üzere ilerive öncü işçiler açısından 4 Şubat eylemindençıkarılması gereken sonuç, genel grevi unutmakdeğil, aksine böyle bir eylemi çok daha ciddi,hazırlıklı ve planlı biçimde gündeme almak olabilir.4 Şubat eylemi bir genel grev provası sayılmak, işçisınıfı ve emekçi hareketi de bu provadan dersçıkararak yetersizliklerine ve zayıflıklarınayüklenmek durumundadır.

Buradan bakıldığında, bu yüklenmenin öncelikleTEKEL dışındaki diğer sınıf bölükleri cephesindengerçekleştirilmesi gerektiği açıktır. TEKELdirenişinden öğrenerek ve önde duranlardanbaşlayarak biraraya gelmek, birleşik örgütlü bir güçolarak hareket etmenin koşullarını oluşturmak, 4Şubat eyleminin ardından bugün önümüzde duran enacil ve önemli görevdir. Sendika bürokratlarının şuya da bu biçimde sınıfı eylemsizliğe ittiği açık birolguyken, TEKEL işçileriyle dayanışma eylemleriniyükseltmek ve giderek sermayenin hak gasplarınakarşı TEKEL gibi direnmek bilincini yaymak, öncüolmanın temel kriteri haline gelmiştir.

Öte yandan, sürecin kaderi, direnişin siyasalsınıf çizgisinde ilerlemesine, “sınıfa karşı sınıf”ekseninde büyütülmesine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu, en

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Kapitalizmin küresel krizipatlak verip dalgalar halindedünyaya yayılmaya başladığıgünlerde medya karşısına çıkanTayyip Erdoğan, “kriz bizi teğetgeçecek” gibi ulvi bir “kehanet”tebulunmuştu. Amerikancı AKP’ninşefini gülünç duruma düşürse de,bu sözlerde kısmi bir doğruluk payıvardı.

Zira sermayenin sözcülüğünüyapan Tayyip Erdoğan, “bizi”derken, bu ülkenin işçi veyaemekçilerini kastediyor değildi. O,her zamanki gibi mülk sahibisömürücü sınıflar adınakonuşuyordu. Bu açıklama ileverdiği mesaj açıktı: “Evet kriz var,ancak bunun faturasını biz, yaniasalak kapitalistler sınıfıödemeyecek.”

Kapitalist/emperyalist sistemegöbekten bağlı bir ülke krizdalgalarının basıncı altındakalmaktan kurtulamayacağına göre,kriz, faturayı ödemeyenleri “teğet geçecek!” Dolayısıyla mülk sahibi sınıflar adına siyaset yapan AKP hükümetiile onun şefi Tayyip Erdoğan, krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmek için her yola başvurmuş, halen de aynıçizgide yoluna devam etmektedir.

Krizin patlak vermesinden 8-9 ay sonra 1 milyonu aşkın işçinin işten atıldığı göz önüne alındığında, dinci-gerici AKP hükümetinin kapitalizmin yapısal sorunlarından kaynaklanan sarsıntının faturasını emekçilereödetmek için nasıl da pervasızca saldırdığı kolayca anlaşılır.

“Yandaş sermaye” diye tabir edilen AKP hükümetine destek veren kapitalistler ile diğer büyük şirketlerhallerinden memnun olmalılar ki, Tayyip Erdoğan, “kriz teğet geçti” söylemini bir kez daha dillendirmeyebaşladı.

‘212 İstanbul Power Outlet Alışveriş Merkezi’nin açılışına katılan Tayyip Erdoğan, burada yaptığıkonuşmada, “kriz teğet geçti” dediğinde dalga geçenlerin şimdi yeniden muhasebe yaptığını öne sürdü.

“Hakikaten kriz teğet geçti. Bunu söylüyorlar. Özellikle finans kuruluşlarından bunu duyuyoruz. Vaka,gerçek budur. Umutsuzluğa kapılmadan, karamsarlığı el vermeden temkini elden bırakmadan yolumuza devamedeceğiz…” şeklinde konuşan Tayyip Erdoğan, “Kriz şartları içinde hiçbir zaman felaket tellalığına” primvermediklerini iddia etti.

Asalak kapitalistler adına konuşmanın rahatlığıyla bu sözleri sarf eden Tayyip Erdoğan, “benim vatandaşım”,“benim işçim”, “benim memurum”, “benim köylüm”, “benim esnafım” gibi demagojik söylemelere de çokmeraklıdır. Tüm burjuva siyasetçi tayfası gibi profesyonel bir demagog olan Tayyip Erdoğan, işçi sınıfı ileemekçileri “esas düşman” olarak bellediği halde, demagojiye dört elle sarılmaktadır. Zira kullanabileceği enetkili silahlardan biridir demagoji.

Aynı konuşmada, “Biz zaten IMF’nin ortaklarındanız. Ve IMF aslında bir akredite kuruluştur. Yani IMF ilemünasebetleriniz sizi uluslararası camiada çok daha farklı yerlere taşır” şeklinde konuşan Tayyip Erdoğan’ın,“benim işçim, benim memurum” söyleminin kaba bir iki yüzlülük olduğu, IMF ile ilgili sözlerinden deanlaşılmaktadır. Zira IMF’nin tüm dünyada işçi sınıfı ve emekçileri hedef alan neoliberal saldırıların fikir babasıolduğu herkesin malumudur.

İşçi sınıfı ve emekçileri işsizlik ve sefilliğe mahkum eden, ücretlerin düşürülmesi için baskı yapan, kamuemekçilerinin sözleşmeli veya ücretli hale getirilmesini dayatan, taşeronlaştırmayı yaygınlaştıran IMF’nin ortağıolan bir hükümetin başında bulunan kişinin “benim işçim, benim memurum” söyleminin kaba riyakarlıktanbaşka bir anlam taşıması mümkün değil. Dahası bugünlerde 12 bin TEKEL işçisinin özlük haklarını gaspetmekiçin azgın saldırılarını sürdüren AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan’ın, yeni zamlarla emekçilerin ümüğünüsıkmaya hazırlandığını ilan etmiş olması da, bu parti ile şefinin hangi sınıfa hizmet ettiklerini ayan beyan ortayakoyuyor.

AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan’ın direnen TEKEL işçilerine kin kusmaları da, sermaye sınıfını temsilettiklerinin bir başka kanıtıdır. Sömürücü sınıfları temsil eden bir zihniyetten ise, direnen işçilere farklı tutumalmasını beklemek abesle iştigaldir.

“Kriz teğet geçti” vaazları veren Tayyip Erdoğan’la başında bulunduğu Amerikancı hükümet, asalakkapitalistler sınıfının çıkarlarını gözeterek hareket ediyor, buna göre konuşuyorlar. Hal böyleyken işçi sınıfı ileemekçiler de, direnen TEKEL işçilerinin açtığı yoldan ilerleyerek, “sınıfa karşı sınıf” bilinci ve kararlılığıylasermayenin topyekûn saldırılarına karşı direnmelidirler.

son atlatılan badirenin de gösterdiği bir temel dersolmuştur. Eğer TEKEL işçileri haftalardırsürdürdükleri direnişlerinden öğrendiklerine vemücadeleye olan inançlarına sırt çevirmiş olsalardı,sermaye ve uşakları karşısında ayakta kalmaları pekmümkün olmayacaktı. Şimdi yaşananın bir sınıfkavgası olduğu ve sınıfın eylemli mücadelesi dışındabaşka bir çözüm yolunun bulunmadığı daha iyianlaşılmaktadır.

Bir diğer önemli nokta, direnişin siyasal bir sınıfperspektifiyle yürütülmesi gereği ve zorunluluğudur.Her şey bir yana bunu bizzat sermaye iktidarı işçilereadeta dayatmaktadır. Sermaye sınıfı ve hükümetigelinen yerde artık açık siyasal sınıf kimliğiyle boygöstermektedir. Devlet kaynaklarının krizbahanesiyle sermayeye nasıl aktarıldığı bilinirken,hükümetin işçilere sermayeye verilenin yanındadevede kulak kalan haklarını vermek yerine devletzorunu göstermesi tümüyle bu anlama gelmektedir.Sermaye sınıfı ve devlet yönetimindeki uşakları,TEKEL işçilerinin haklı taleplerini karşılamakta ayakdiriyor ve zorbalığa başvurmaktan çekinmiyorlarsa,bunun temel nedeni, işçi sınıfı ve emekçilerinTEKEL’in açtığı yoldan ilerlemesinden duyduklarıkorkudur. İşçi ve emekçilerin bu yoldan ilerleyereksömürü zincirlerini kırmaya yönelme, İMF’siyle,polis copuyla, medyasıyla onyıllar boyuncayaratılmış koyu karanlığını yarma tehlikesidir. Bugündüzenin TEKEL işçisiyle sorunu budur. Böyle olduğuiçindir ki, TEKEL işçileri ve bir bütün olarak işçisınıfı, mücadeleyi bu bilinçle, sömürü düzenine veonun efendilerine karşı siyasal sınıf perspektifiyleyürütmek gereği ve ihtiyacı ile yüzyüzedirler.

Bu elbette TEKEL işçilerinin güncel ve somuttaleplerini önemsizleştirmiyor. Direnişin somuttalepleri nettir ve gelinen noktada TEKEL işçileri bukonuda kırmızı çizgilerini çekmişlerdir. Böylece arabir uzlaşma formülü bulmak iddiasıyla gündemegelebilecek girişimlerin önü alınmıştır. Bununlabirlikte, TEKEL direnişi tüm emek cephesinindirenişi haline geldiği ölçüde, direnişin talepleri aynızamanda zenginleşmeli, çeşitlenmeli vegenelleşmelidir. İş güvencesi ve yeterli ücret deiçerisinde olmak üzere insanca çalışma ve yaşamkoşulları gibi talepler yanında kıdem tazminatındanözel istihdam bürosu gibi köleleştirici girişimlerekadar bir dizi saldırı bu süreç boyunca işlenmeli vesınıfın acil gündemi haline getirilmelidir. Bunusiyasal sorunların ve taleplerin eylemin gündeminetaşınması, işçi ve emekçilerin duyarlılıklarının bueksen üzerinden yükseltilmesi tamamlamalıdır. Buyapılabildiği ölçüde, mevzi mücadelenin kazanımlarısınıfın mücadele hatlarının ileriye taşınması yolundakullanılabilecektir. Bu, bugünden yarına hazırlıkdemektir.

Sürecin sendika bürokratları tarafındanyozlaştırılmasına engel olmak ve genel grev-geneldirenişi örgütlemek için taban inisiyatifiningeliştirilmesi ve taban örgütlerinin oluşturulması kilitönemdedir. Taban inisiyatifi geliştikçe ve tabanörgütlülükleri yaygınlaştıkça bunları işkolu, havza veil düzeyinde merkezileştirmek bir başka temelönemde ihtiyaçtır. Böylece fabrikalar fabrikalara, birmücadele bölüğü olarak birleşmiş işçiler diğerbölüklere bağlanmış olacak, taban inisiyatifi veörgütlülük düzeyi yükseltildikçe sınıfın mücadelegücü ve kapasitesi de artacaktır. Bu sayede, işçi sınıfıve emekçilerin sendika bürokratları üzerindekibasıncı da artacak, giderek hareketin kaderini işçi veemekçiler belirleyebilecek hale geleceklerdir.

Gün, TEKEL işçilerinin mücadele kararlılığı vecüretiyle donanmak, engelleri aşa aşa sınıfın baharınayürümek günüdür! Safları sıklaştıralım,yumruklarımızı birleştirelim, sınıf kavgasınıyükseltelim! Bağımsız, devrimci ve militan bir sınıfhareketini örgütlemek üzere ilerleyelim!

Erdoğan burjuvazinin temsilcisidir4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

Kapitalizmin küresel krizi kimi teğet geçti...

Tayyip Erdoğan sömürücüsınıfların temsilcisidir!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

İşsizliğin milyonları bulduğu mevcut koşullarda“Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!” talebi özeldekriz ortamıyla birlikte yakıcı bir şekilde öne çıkarken,TEKEL direnişi bu talebin savunulmasında örnekolmaktadır. TEKEL direnişi büyük bir kararlılıklasürmekte, işçi ve emekçilerin desteğini alarak her geçengün etki alanını genişletmektedir.

50’li günleri geride bırakan direnişte gelinenaşamada restler çekilmiş durumdadır. İşçiler tekrarbaşlattıkları açlık greviyle kendilerini bu kavgada ortayasürmekte, bir yandan da “genel grev” sloganıyla sınıfkardeşlerini safına çağırmaktadır. Karşı taraf ise 4-Cköleliğindeki ısrarıyla birlikte milyonlarca işsizigöstererek direnişi bitirmek, işçinin iradesini kırmakpeşindedir. Sermaye hükümetinin “iyileştirilmiş 4/C”önerisine göre işçiler 11 ay çalışabilecek, daha önceolmayan kıdem tazminatı hakları ve 22 gün izinleriolacak. Bu şekilde kamu kuruluşlarında çalışan işçilergrevli toplu sözleşmeli çalışma hakkından da mahrumkalmış olacak. Sermaye hükümetinin sözcüleri işsizliksopasını da kullanarak TEKEL işçilerinin “geçicipersonel” olmayı kabul etmemelerini eleştirmekte,Erdoğan ise “kusura bakmayın, yapılması gerekeninazamisini yaptık. Tüyü bitmemiş yetimin parasınınemanetçisiyiz” diyerek TEKEL işçilerinin direnişinikaralamaya devam etmektedir. Sermaye hükümetibirtakım yasa değişiklikleriyle kölelik yasalarınımakyajlayarak bilinçleri bulandırmakta, direnişin işçi veemekçiler nezdinde yarattığı sempatiye ve desteğikırmak istemektedir.

Direnişin bundan sonraki seyri açısından en tehlikelieğilim, iş güvencesiz bir formüle evet demektir. Genelanlamda TEKEL işçilerinde 4/C’nin kölelikle eşitolduğu konusundaki kararlılık 4-B gibi kölelik yasalarıiçin de büyük oranda geçerlidir. Yine de, işçiler arasındayaşanabilecek olası bölünmelerin ve toplum genelindedirenişin haklılığına yönelik bu yıpratma çalışmalarınınönüne geçebilmek için direnişin talepleri konusundanetlik sağlanmalı ve bu talepleri diğer sınıf bölükleriyleortaklaştırmak için çaba sağlanmalıdır.

Uzun bir süredir sermayenin isteği doğrultsundaçıkartılan yasalarla çalışma koşulları giderekköleleştirilmektedir. İşçi ve emekçiler iş güvencesiz,kuralsız, insanca olmaktan uzak çalışma koşullarınamahkum edilmektedir. Sınıfın kazanılmış hakları 4857sayılı İş Yasası başta olmak üzere uzun süredirsistematik saldırılarla elinden alınmakta, sınıf ise busüreçte örgütsüzlüğünden gelen edilgen bir tutumla busüreçlere seyirci kalmaktaydı. Kölelik yasaları ve diğersosyal yıkım yasaları geçerken sendika ağalarının busürece katkısı ise unutulmayacak ihanet örnekleriyledoludur.

TEKEL direnişi köleleştirme sürecine vurulan birdarbe olmakta, köleleştirme ve sosyal yıkım saldırılarınakarşı koyuş anlamında uzun süredir sınıftan beklenen birtepki olarak anlamlı bir yerde durmaktadır. Bu anlamda4/C somutunda kölelik yasalarına karşı gösterilen butepki büyütülmeli, eylemsel süreçlerle yaygınlaştırılmalıve genel greve doğru ilerletilmelidir.

Kölelik yasalarının iptali, güvenceli iş, grevli toplusözleşmeli sendika hakkı, insanca çalışma koşulları gibitaleplerden oluşan bir mücadele programı oluşturulmalı,genel grev çağrısı buradan hareketle toplamayayılmalıdır. Ancak o zaman TEKEL işçisi tüm işçisınıfı için direnişin simgesi olabilir, kölelik koşullarınamaruz bırakılan işçi ve emekçilerin eylemli mücadeleyeçekilmesinde öncü rolünü üstlenebilir. Mevcut durumdabunun koşulları fazlasıyla vardır. Kuşkusuz sendika

bürokratları eliyle örgülenebilecek bir süreç değildir bu.Çünkü onlar “genel grevin zemini yok” diyerekdirenişin önünde aşılması gereken bir engel teşkiletmektedirler. Kuşkusuz, mücadele talepleri konusundanet tavır almayan, diğer sınıf bölüklerine bu mücadeletalepleri için iş bırakma çağrısı yapmayan, dahası diğersınıf bölüklerinin bu eylemini pasif destekçi konumdasınırlamak için özenle genel grev ifadesinden kaçan bubürokratik engel aşılmadan genel grevin örgütlenmezemini olmaz. Bu iş ancak, başta TEKEL işçileri olmaküzere davasına sahip çıkan işçilerin ortak grevkomitelerinde birleşerek işin başına geçmeleriylemümkündür. Gelinen yerde TEKEL işçisi bu gücüpotansiyel olarak içinde barındırmaktadır.Unutulmamalıdır ki, 4 Şubat iş bırakma eylemininkararı bu basınçla alınmıştır.

TEKEL kıvılcımı yangına dönüşmelidir!

Sürecin başından beri işçiler, sendika bürokratlarınınbildik tavırlarıyla pasif eylemler içinde sınırlandırılmakistendi. İçten gelen dinamikler bu şekilde eylemsizlikdenilebilecek yönlendirmelerle engellenmeye çalışıldı.Ancak yine de gerek Abdi İpekçi’de işçilerce alınantutum, gerekse vapur kaçırma, kendini ziricleme, yol

kesme gibi eylemler bu sınırları zorlama iradesininörnekleriydi. Kürsü işgali, Türk-İş işgali ve bu işgalinsürekli bir tehdit olarak hissettirilmesi ise sınırlarınaşılabilirliğini göstermekte, işçilerin kendilerinegüvenlerini pekiştirmektedir. Gelinen yerde isegecikmeli de olsa taban inisiyatifi giderek güçlenmekte,son günlerde yapılan uyarı yürüyüşleri ile bu güçsendika yönetimine de hissettirilmektedir. 50 gündürçadırlarda beklemeci ve oyalayıcı manevralarlayıpratılmaya çalışılan ve önceki süreci düşünülürse pekde deneyimli olmayan TEKEL işçilerinin bumanevralara geç de olsa yanıt üretebilmeleri direnişingüçlü yanını oluşturmaktadır.

Ancak yine de pasif tutumdan çıkılamamış olmasıdirenişin akıbeti açısından sorun teşkil etmektedir.Direnişin kararlılığını açlık grevine indirgeyen, halapasif savunmacı tutumla direnişi göğüsleyen işçilerdirenişi militanlaştırmak için yaratıcılığını kullanmalıdır.Bu anlamda yapılan yürüyüşler bu potansiyele işaretetse de henüz bunun olabilirliği yoktur. Geneldesendikanın “eyleme zarar vermeme, bir dalı bileincitmeme” argümanı etkili olmakta, direnişin büyüyenetkisini yavaşlatmaktadır.

Direnme kararlılıklarını bireysel olarak oldukça netbir biçimde gösteren, işçiler bunu açlık grevini ölmüorucuna dönüştürme istekleriyle de anlatmaktalar.“Ölmek var, dönmek yok!” kararlılığı daha ileriyegötürülmeli, bu güç sermaye sınıfına çevirmelidir.Direnişin akıbeti için, bu haklı davada, savunmacıkonumdan çıkmak, sınıfın üretimden gelen gücüsayesinde sermayeye karşı saldırıya geçmekgerekmektedir. Neticede iki taraf iki sınıf arasındaki birsavaştır bu ve güçlü olan kazanır. Gücünü baskı vezorbalıkta bulan sermayeye karşı, gücünü eylemli sınıfdayanışmasından alan ve grev silahını kullanan bir işçisınıfı karşısında durabilecek bir güç yoktur.

Sermaye sınıfının kölelik koşullarında güvencesiz vegeleceksiz bir yaşam dayatmasının önüne geçmek, genelgrev silahının etkili bir şekilde kullanılmasıylamümkündür. Genel grevin örgütlenebilmesi için TEKELişçisinde açığa çıkan mücadele potansiyelinin diğer sınıfbölükleriyle buluşması, birleşik militan bir mücadelehattı ile sürecin örülmesi gerekmektedir. Bunungerçekleşmesi için, tüm gücümüzle seferber olmalı,TEKEL kıvılcımını yangına dönüştümeliyiz.

4/C değişiklikleri yürürlüğe girdi…

Kölelik dayatmasında yeni manevralarSermaye devleti TEKEL direnişini kırmak için bugüne kadar her türlü oyunlara başvurdu ve başvurmaya

devam ediyor. TEKEL direnişini her fırsatta karalayan, demagojik söylem ve yalanlar kamuoyunu yanıltmayaçalışan AKP hükümeti şimdi de 4/C’yi “iyileştirdiğini” açıklayarak “merhametli” olduğunu göstermeyeçalışıyor.

Fakat TEKEL işçileri hükümet ile Türk-İş görüşmesinin ardından “iyileştirildiği” iddia edilen 4/C’yi kabuletmediklerini, kırıntılarla yetinmeyeceklerini net bir şekilde açıkladılar. Bu tutum karşısında AKP hükümetibaştan beri saklama gereği duymadığı işçi düşmanı tavrına geri döndü. Kölece çalışma koşullarına vegüvencesiz geleceklerine karşı mücadele eden TEKEL işçilerinin bu kararlı tutumu hükümetin gerçekkimliğini ortaya serdi.

4/C statüsünde yapılan değişiklikler Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Hükümet ayrıca, işçileri çaresiz bırakarak köleliğe razı etmek için düzenlemeye süre sınırı koydu. Buna göre yeni düzenleme ile kendisine çalışma yeri tebliğ edilen TEKEL işçisinin işyeri aynı ildeyse

ertesi gün, başka bir ildeyse 15 gün içerisinde işe başlama zorunluluğu getirildi. Aksi takdirde atamaların iptaledileceği ve yeni bir atamanın yapılmayacağı ifade edildi.

Düzenlemeyle işçilerin eğitim durumlarına göre maaşlarında “düzeltme” yapıldığı, eskiden çalışılan herbir ay için 1 gün olan izin hakkının 2 güne çıkarıldığı belirtildi.

Genel gnev-genel direniş! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

Güvencesiz çalışmaya, geleceksiz yaşamaya karşı birleşelim...

Genel grev-genel direnişi örgütleyelim!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

TEKEL direnişi ve düzen içi dalaşın da etkisiyleKürt sorunu konusundaki gelişmelerin arka plandakaldığı görülüyor. Oysa Kürdistan’ın birçok ilindegözaltı ve tutuklama saldırıları sürüyor. Öte yandan,burjuva-liberal yazarların dahi fiyaskoyla sonuçlandığıitirafında bulunduğu “Kürt açılımı”nı canlandırmayaçalışan AKP hükümeti, bu kapsamda adımlar atmayaçalışıyor. Geçtiğimiz günlerde 81 ilin valileriyle biraraya gelen İçişleri Bakanı Beşir Atalay “açılım”ıanlattı.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, “demokratik açılım”kapsamında yol kontrollerinin azaltılacağınıbelirtirken, tam tersi yaşanıyor. Diyarbakır’da songünlerde yoğun “güvenlik önlemleri” keyfi birbiçimde en üst boyuta çıkarıldı.

Bir yandan koruculuk sistemi tartışılıpkaldırılacağı beklentisi yaratılırken, bir yandan daHakkâri’nin Yüksekova ve Şemdinli ilçelerine bağlıköylerde 400 kişiye daha silah verildi. Silahların resmitören olmaksızın gizlice dağıtılması dikkat çekti.Koruculaştırmaya yeniden hız verildiği görülüyor. Buuygulama Kürt halkına yönelik bir yeni saldırınınhabercisidir. Öyle anlaşılıyor ki, sömürgeci sermayedevleti Kürdistan’da ekonomik yatırımların yerinekoruculuk sistemine yatırım yapmayı daha kârlıgörüyor!

Sayıları 80 binle ifade edilen korucular yıllarcacinayet, tecavüz, gasp, köy basma, insan yaralama, yolkesme ve failli meçhul cinayetler gibi pek çok suçlagündeme geldiler. Kürt halkı için ciddi bir sorunhaline gelen koruculuğun kaldırılması yoğun biçimdetalep edilirken, sermaye devletinin hala silahdağıtması, “açılım”ın ne menem bir şey olduğunugösteriyor.

Diyarbakır’ın Kulp ve Silvan ile Batman’ın Sasonilçeleri üçgeninde kalan kırsal bölgede 17 Ocak’tameydana gelen olayda Jandarma Uzman Çavuş Serkanİpek yaşamını yitirirken, bir uzman çavuş dayaralanmış, olaya ilişkin Genelkurmay Başkanlığı’nın“çatışma” yerine “operasyon” sırasında bir askerinyaşamını yitirdiğini açıklaması dikkat çekmişti.Yaşanan olayda askerlerin korucuların pususunadüştüğü ortaya çıktı. Askerin ölümüne, bölgede uzunzamandır faaliyet yürüten korucu, asker veitirafçılardan oluşan ve “Hançer Timi” olarak bilinen10 kişililik bir grubun sebep olduğu öne sürülüyor.

Iğdır’da 21 Ocak’ta gözaltına alınan Iğdır BelediyeBaşkanı Mehmet Nuri Güneş’in tutuklanmasınınardından, Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılananDTP yönetici ve üyesi 3 kişi, “suç ve suçluyu övmek,örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 10’ar ay hapiscezasına çarptırıldı.

Eski DEP milletvekili Alınak’a ise bir mitingdeyaptığı konuşmada geçen “Bira yên min, xwîşkên min,hûn bi xêr hatin, ser çavan hatin” (Erkek kardeşlerim,kız kardeşlerim, hoş geldiniz) cümlesiyle “SeçimKanunu’na muhalefet ettiği” gerekçesiyle 19 ay 17gün hapis cezası verildi. Karara tepki gösteren Alınak,“Türk kamuoyuna Türkçe ‘hoş geldiniz’ dediğiniz içincezalandırılsaydınız tepkiniz ne olurdu acaba?” diyesordu. Kararla 5 yıl boyunca kontrol altındatutulacağını belirterek,“‘TRT 6 bi xér be’ diyenBaşbakan’a bu hapis cezaları hediyem olsun” dedi.

Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker, BDP’yeyönelik operasyonda aralarında belediye başkanlarınında bulunduğu Kürt siyasetçilerinin kelepçelenerek

adliyeye getirilmesine yönelik tepkileri haksız bularakşunları söyledi: “İnsanlar evlerinden alınıp, ya bir asitkuyusuna atılıyordu, ya da bir köprü altına atılmıyormuydu? O gün bunlara karşı bile sesini çıkarmayanlarbugün kelepçeyi sorguluyor?” Böylece Mehdi Eker,Kürtler’e yönelik tutuklama furyasını savunmaklakalmadı, siyasetçi ve belediye başkanlarınınkelepçelenmesini de, ölümü gösterip sıtmaya razıedercesine haklı göstermeye çalıştı.

Mehdi Eker, AKP döneminde Kürdistan’dakiolağanüstü uygulamaların sona erdiği yalanını dautanmadan iddia edebildi. Kasım 2005’de Şemdinli’dehalkın üzerine bomba atılması, Mart-Nisan 2006’daçocukların polis kurşunlarıyla katledilmesi, Mart2007’de Newroz kutlamasının yasaklanarak kadın veçocuk denmeden saldırılması, Mart 2008’deHakkâri’de özel harekâtçıların herkesin gözleriönünde bir çocuğun kolunu kırması, 23 Nisan 2009tarihinde yine özel harekâtçıların Hakkâri’de birçocuğun kafasını dipçikle parçalaması gibi olaylarakla ilk gelen örnekler...

Demokrasi havarisi kesilen AKP, taş atan Kürtçocuklarının zindanlara doldurulması, 29 Martseçimlerinden bu yana sayıları bine yaklaşan Kürtsiyasetçilerin tutuklanması ve gerilla cesetlerine bileişkence yapacak kadar insanlıktan çıkmış vahşetinsorumlularından birisidir. Genelkurmayı da, AKP’si debu ırkçı-şovenist uygulamaların suç ortaklarıdır.

Bugün darbe tartışmaları yapılırken,

Kürdistan’daki fiili darbe hali gözardı ediliyor. Darbeplanları için “yüzde biri bile doğru olsa çok vahim birdurum” diyen düzen sözcüleri, Kürdistan’da tümvahşetiyle süren “sürekli darbe hali” üzerine ise teksöz söylemiyorlar. Çünkü onlara göre, darbeler sadecekendilerine dokunduğunda kötüdür. İşçilere, emekçikitlelere ve Kürt halkına dokunduğunda ise, sorun yoktur!

Bir kez daha şu gerçeğin altını çizelim ki, bugünçözüm olarak sunulan “Kürt açılımı”, Kürt halkınınulusal eşitlik ve özgürlük taleplerine yanıt vermek biryana, tümüyle onu boğmaya yöneliktir. Bunun, Kürtsorununun çözümüyle, Kürt halkının ulusal özgürlüktaleplerinin karşılanmasıyla herhangi bir ilişkisiyoktur. Sömürgeci sermaye devletinin amacı Kürtsorununu çözmek değildir. Ordusuyla, hükümetiylesermaye devletinin temel amaçlarından ilki, ulusalhareketi silahsızlandırıp teslim almaktır. İkincisi iseKürt halkının ulusal özgürlük umudunu bitirmek,direnişçi kimliğini kırabilmektir.

Düzen güçleri ve liberaller tarafından yayılan sahtehayallerin işçi sınıfına, emekçilere ve Kürt halkınakazandıracağı hiçbir şey yoktur. Kürt halkı bu temelsizbeklentilere kapılmamalı, önüne sürülecek kırıntılarıngeçmişte devrimci çizgide verilen mücadelenin veödenen bedellerin sonucu olduğunu bir an bileunutmamalıdır.

“Açılım süreci” onlarca yalan, demagoji veikiyüzlülükle sürdürülüyor. Bir yandan demokrasiçığlıkları atılırken, diğer yandan Kürt halkına yöneliksaldırılar devam ediyor. ABD patentli “çözüm”girişiminin ezilen Kürt halkına verebileceği hiçbir şeyolmadığı bir kez daha görülmüş bulunuyor.Göstermelik kimi adımların atılması ya da atılıyormuşgibi gösterilmesi Kürt halkının düzene yedeklemeçabasından öte bir anlam taşımıyor.

Ezilen halkların kurtuluşu ve gerçek barış ancak,ulusların tam hak eşitliği temelinde ve ulusların kendikaderini tayin etme hakkının tanınmasıylagerçekleşebilir. Bu ise bu düzen koşullarında mümkündeğildir.

Kürt halkı, kurulu toplumsal düzeni yıkmayıhedefleyen devrimci mücadele çizgisinde tümmilliyetlerden Türkiye işçi sınıfı ve emekçileriylebirlikte mücadeleyi yükseltmelidir. Zira Kürt işçi veemekçileri için gerçek ve kalıcı bir çözüme ancakTürkiye işçi sınıfı ve emekçileriyle birlikte devrimcimücadele yükseltilerek ulaşılabilir. Tüm demokratiksiyasal sorunların olduğu gibi Kürt ulusal sorunununçözümü de, ancak devrime dayalı bir politikmücadelede gösterilecek ısrarın sonucu olarak ortayaçıkabilir.

Kürt halkına özgürlük!6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

“Açılım” eşliğinde Kürt halkına yönelik saldırılar...

Sermaye devleti Kürt halkı üzerindeki baskıyı çok yönlü olarak sürdürüyor. DTP’nin kapatılması, Kürtsiyasetçilerine dönük operasyonlar, gözaltı ve tutuklama teröründen sonra 1 Şubat günü Ankara’da AhmetTaner Kışlalı Salonu’nda gerçekleştirilen Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) 1. Olağanüstü Kongresi ile ilgilisoruşturma başlatıldı.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, “Demokratik siyaset için demokratik katılım” sloganıyla gerçekleştirilenkongreyle ile ilgili soruşturma başlatırken, soruşturmanın “suç ve suçluyu övme” ve “halkı askerliktensoğutma” iddiaları ile başlatıldığı belirtildi.

Basın Suçları Soruşturma Bürosu Savcısı Kürşat Kayral’ın başlattığı soruşturma çerçevesinde, güvenlikbirimlerinden kongreye ilişkin kayıtların talep edileceği ifade edildi.

BDP Kongresi’ne soruşturma 

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

AKP’nin “Alevi açılımı” kapsamındagerçekleştirdiği yedinci ve son Alevi ÇalıştayıKızılcahamam’da yapıldı. Çalıştayın açılışkonuşmasını yapan Devlet Bakanı Faruk Çelik,“Kökleri yüzyıllara uzanan temel bir sorunu açıkyüreklilikle ele alma” amacı taşıdıklarını söyledi.Çalıştayda Aleviler’in beyan ve kimlik sorunları,zorunlu din dersleri, Diyanet İşleri Başkanlığı’nınyapısı, cemevleri, Madımak Oteli’nin durumu, vb.konular görüşüldü. Üç gün süren çalıştayın ardındanhazırlanan rapor Tayyip Erdoğan’a sunuldu.

Çalıştayda ilerici Alevi örgütleri temsilcileri değil,ağırlıklı olarak AKP yandaşları boy gösterdiler. İlericiAlevi örgütleri davet edilmedikleri 7. AleviÇalıştayı’nı protesto ettiler.

AKP, Kürt sorunundan sonra Aleviler’in inançözgürlüğüne dair taleplerini de “açılım”ın içine almış,çalıştayları da “açılımın bir adımı” olarak sunmuştu.Ancak AKP başından itibaren “Alevisiz çalıştaylar”çizgisini sürdürdü.

Devletin baskı ve zorbalığı ile yola getirilmekistenen Alevi emekçilerine yönelik politikalar AKPeliyle daha da zenginleştirildi. AKP, Cem Vakfıtüründen işbirlikçilere devlet projesini güçlendirmeçerçevesinde mali ayrıcalıklar ve olanaklar sağlayarak,devletin “Alevi açılımı”na güç kazandırmaya çalıştı.Sermaye devletine uygun bir Aleviliği yaratma ve buyolla Alevi emekçilerini denetim altına alma hedefidoğrultusunda Alevi Çalıştayları için düğmeye bastı.

Sermaye düzeni, Aleviliği dinsel gericiliğin birkolu haline getirmeyi her dönemde denedi. Alevi işçive emekçilerini düzene yedekleme hedefiyle hareketetti. Planlar arasında Aleviliği Diyanet İşleriBaşkanlığı bünyesine almak da vardı. Bu politikasınagüç kazandırmak için de Alevi Çalıştayı aracınıkullandı. Ancak Alevi emekçileri bu tuzağadüşmediler. Çalıştaylara damgasını vuran HızırPaşalar’ın davetine katılmadılar.

Son çalıştay, sermaye devletinin ve onun yürütmeorganı AKP hükümetinin Alevi emekçilerinindemokratik istemlerine yanıt vermek gibi bir sorunuolmadığını bir kez daha gösterdi. Dahası, asıl amacın,Alevi emekçileri kontrol altına almak olduğu ortayaçıktı. Alevi çalıştaylarında daha da belirginleşen tablo,düzenin “Alevi açılımı” konusundakisamimiyetsizliğinin ve ikiyüzlülüğünün iyice günyüzüne çıkmasını sağladı. Davetlilerin bu düşünceyeuygun bezirgânlardan seçilmesi de aynı anlayışınürünüydü.

Devlet güdümlü çalıştaylarda Alevi emekçilerininsorunları ve çözüm önerileri konuşulmadı. Tüm Aleviçalıştayları sonuçsuz, göz boyamaya dönüktoplantılara dönüştü. İlerici Alevi örgütleriçalıştaylardan dışlandı. Alevi örgütlerinin sorununçözümü çerçevesinde gündeme getirdikleri taleplertepkiyle karşılandı.

Alevi burjuvazisi, sınıfsal çıkarları gereği, Aleviinancının dinsel gericiliğin bir aracı olarakkullanılması için çabalıyor. Bu yolla Alevi işçi veemekçileri daha güçlü bağlarla düzene bağlamakistiyor. Bundan dolayı son çalıştayın sadece Aleviburjuvazisini memnun ettiği açıktır. Zira onlar sorunudevletten kısmi tavizlerin koparılmasına indirgeyerekçözme anlayışıyla hareket ediyorlar. Devletlebütünleşme eğilimindeki Alevi burjuvazisinin buyönelimi, Alevi emekçileri kontrol altında tutmapeşinde koşan sermaye devleti tarafından da takdirle

karşılanıyor.İstisnasız tüm düzen partileri, Alevilere yönelik

asimilasyon politikasında ortaklaşmışlardır. Laiklikbezirganlığı yapan CHP vb. partiler bugüne kadarAlevi emekçilerini oy deposu olarak kullanmışlardır.Geline yerde AKP ve MHP de Alevi potansiyeline gözdikmiştir.

Bugün tüm düzen güçlerinin Alevilere yönelikpolitikaları birçok noktada kesişmekle birlikte,kullandıkları söylem ve araçlar farklılıkgöstermektedir. Kimisi politikasının temeline doğrudanyok saymayı oturturken, bir başkası “Aleviler’inhakları tanınsın” gibi kulağa hoş gelen, fakat içeriğiboş yaklaşımları öne çıkarmaktadır.

Sermaye devleti Alevileri her zaman potansiyeltehlike ve düşman olarak görmüştür. Alevi emekçilerintoplumsal mücadeleye ve devrimci harekete yakınlığıbunun başlıca nedenidir. İhtiyaç duyduğunda, dinselfarklılıkları kaşıyarak faşist sürüleri Alevilerinüzerlerine sürmüştür. Bundan sonra da ihtiyaçduyduğunda Alevilere karşı provokasyon ve katliamlardüzenlemekten geri durmayacaktır.

Bugüne kadar en küçük demokratik hakkı biletanımaktan ödü kopan sermaye düzeni ve onunpartilerinin Alevilere özgürlük alanı açması mümkündeğildir. Bugün varolduğu iddia edilen laiklik özdedeğil sözdedir. Bu “laiklik” bugüne kadar Aleviler’inherhangi bir yarasına merhem olmamıştır. Tersine, tümdüzen güçleri, Alevi kültürünün gericileştirilmesi,Aleviler’in ilerici niteliğinin yok edilmesi içinçabalamaktadır.

Alevi işçi ve emekçileri demokratik hakları uğrunaverdikleri mücadeleyi sermaye düzenine karşıbütünlüklü bir mücadele olarak ele almalıdırlar. Bu

noktada Pir Sultan’ın şu sözü yol göstericidir: “Bozukdüzende sağlam çark olmaz, bu düzen baştan aşağıdeğiştirmeli!”dir.

Kuşkusuz Alevi emekçilerinin mücadelesi bu düzenaltında bir takım hakların elde edilmesini sağlayabilir.Devrimci çizgide yükseltilen bir mücadelenin bileşenibir dinamik olarak hareket edebildiğinde, elbette birtakım haklar düzenden koparılıp alınabilir. Amabunların kalıcı ve gerçek çözümün ifadesi olabilmesiiçin bu düzenin aşılması gerekir.

Alevi emekçileri kendi burjuvalarının peşindesürüklenmemeli, sermaye düzeninin politikalarınımeşrulaştırıp pazarlayan Hızır Paşalar’ın oyunlarınagelmemelidir. İnanç ve vicdan özgürlüğünün tamolarak sağlanması, din ve devlet işlerinin birbirindenayrılması, Diyanet’in dağıtılması, devletin dinselkurumlara her türlü yardımına son verilmesi, gericilikyuvası tarikat ve cemaatlerin dağıtılması, mezhepselayrıcalıklara ve baskılara son verilmesi içinmücadeleyi büyütülmelidir. Mücadele, tüm busorunların kaynağı olan burjuvazinin sınıfegemenliğini hedeflemelidir.

Son olarak; “Komünistler Aleviler’in taleplerinesahip çıkmak ile ‘Alevicilik’ arasındaki ayrım çizgisinisürekli olarak gözetirler. ‘Alevici’ eğilimin emekçiAlevi hareketinin sınıfsal niteliğini karartmaya,hareketin taşıdığı ilerici özü törpülemeye dönükgirişimlerini boşa çıkartmayı kritik önemde bir görevolarak kabul ederler. Alevi burjuvazisinin hareketigüdükleştirmeye, ehlileştirmeye dönük girişimlerinekarşı mücadele, komünistlerin sorunayaklaşımlarındaki en belirleyici çizgilerinden biridir.”(EKİM 3. Genel Konferansı, Din, dinsel akımlar,laiklik ve Alevilik sorunu)

Alevi “açılımda” yeni bir şey yok! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

Alevi Çalıştayıları tamamlandı...

“Alevi açılımı” samimiyetsizliği 

Durmak yok, tehdide devam!TEKEL işçilerinin kararlı direnişine destek olmak için işçi ve memur konfederasyonlarının 4 Şubat günü

alanlara çıkmaları, sermaye uşaklarının yeni tehditlerini gündeme getirdi. Direniş başladığından itibaren her fırsatta direnişi karalayan sermaye hükümetinin başbakanı Erdoğan ve

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 4 Şubat eyleminin ardından yaptıkları açıklamalarla tehditlerine devam ettiler. TEKEL direnişi ve 4 Şubat eylemleri üzerine gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan, iki gün önce AKP

grup toplantısında savurduğu tehditleri tekrarlayarak yeni tehditler savurmaya devam etti. Sözlerine basının 4 Şubat grevini gündemde tutmasını eleştirerek başlayan Erdoğan, onbinlerce işçi ve

emekçinin katıldığı bu eylemleri “haksız ve ideolojik bir eylem” olarak nitelendirdi. Direnişi karalamak için bugüne kadar yaptığı demagojilere sarılan Erdoğan, eylemin ideolojik olduğunu,

“TEKEL işçiliğiyle alakası olmayanların” bu sürecin içerisinde bulunduğunu iddia etti. Sermayenin grev tablosundan etkilenmediği izlenimini yaratmak için “bugünkü eylem noktasında ülkemizde

hayatı çok olumsuz etkileyecek bir gelişme sözkonusu değil” diyen Erdoğan, bu sözlerinin peşisıra tehditlerinisıralamaya başladı.

Konuşmasını “bugünkü eylemle ilgili yasayı çiğneyen varsa yapılacak. Ay sonuna kadar TEKEL işçileriayrılmazsa polis müdahalesini düşüneceğiz. Bunların hepsi işgaldir” sözleriyle bitiren Erdoğan, sermayedüzeninin korkusunu da bir kez daha dışa vurdu.

TEKEL direnişine yönelik saldırgan açıklamalarda Erdoğan’la yarışan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek,katıldığı bir televizyon programında aynı saldırgan tutumu sergilemeyi sürdürdü. TEKEL direnişi üzerinesorulan soruları yanıtlayan Şimşek, “Hak arama mukaddestir, ancak bu hak arama mücadelesi hükümete karşıkomploya dönüşmüştür, siyasi istikrarı bozmaya yönelik eyleme dönüşmüştür” dedi.

Sendikalara kara çalmayı da ihmal etmeyen Şimşek, sendikaların TEKEL işçilerinin hak kayıplarıyla çokfazla ilgilenmediğini söyledi. TEKEL işçilerinin eylemlerinin hükümet tarafından yapılan tüm “iyileştirme”lererağmen devam etmesinin bir hak arama mücadelesi olarak görülemeyeceğini söyleyen Şimşek, “Biz TEKELişçilerinin hepsini memur bile yapsak, yine eylemler devam eder. Çünkü burada, sendikaların büyük kaybıolacak” dedi.

TEKEL işçilerinin 4/C’ye geçmesiyle birlikte sendikaların yıllık 4,9 milyon liralık gelir kaybına uğrayacağınıve 8 bin 300 işçiden olacağını belirten Şimşek, “Burada işçiler yanlış yönlendiriliyor. İşçileri ister Hakkari’yegönderin, isterseniz asgari ücretle çalıştırın. Sendikaları çok fazla ilgilendirmiyor. Onların sıkıntısı, üye ve gelirkaybıdır” diyerek sendikaları da tehdit etti.

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

İstanbul ve Ankara’da 4 Şubat8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

İstanbul TEKEL için yürüdüİstanbul’da TEKEL direnişiyle dayanışma amacıyla

iş bırakan emekçiler Eminönü İstanbul TicaretÜniversitesi önü ve Edirnekapı Suriçi olmak üzere ikiana noktada toplanarak buradan Saraçhane’yeyürüdüler.

Eminönü kolunda en önde “Güvencesiz, sigortasız,taşeronda 4-C ile çalışmamak için, yeterli ücret,sendika hakkı ve insanca yaşam için haydi birleşikmücadeleye! Haydi dayanışmaya!” ortak pankartı yeralırken ardından Tek Gıda-İş, Deri-İş, Belediye-İş,Demiryol-İş, Tez Koop-İş, TGS, TÜMTİS, Yol-İş,Liman-İş, Türkiye Denizciler Sendikası, Basın-İş veHarb-İş İstanbul Anadolu Yakası sıralandılar.DİSK Genel-İş Anadolu Yakası, Emekli-Sen, Limter-İş, Sine-Sen, Genç-Sen, 78’liler Girişimi, KESK,Eğitim-Sen, Haber-Sen, BES 3 No’lu Şube, SESAnadolu Yakası, SGK çalışanları, Yapı Yol-Sen, TümBel-Sen, Feministler, PSAKD Marmara Şubeleri,Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu, TMMOB,Eğitim Emekçileri Derneği, İstanbul Eczacı Odası,İstanbul Tabip Odası, Halkevleri, BDP, SDP, DevrimciLiseliler, EHP, ESP, İşçi Gazetesi, Kaldıraç, MücadeleBirliği, DİP, Öğrenci Muhalefeti, EMEK Partisi, İşçiMücadelesi, TKP, Üniversite Öğrencileri, ÖğrenciMuhalefeti, Muhalif Gençlik Hareketi pankartları ileeylemde yerlerini aldılar.

Kortejlerin oluşturulmasının ardından, yolun tekşeridi trafiğe kapatılarak sloganlarla yürüyüşe geçildi.Unkapanı’nda bulunan TEKEL binası önünde bir grupHarb-İş üyesi yolun diğer yönünü de kapatarakbeklemeye başladı. Genel-İş üyelerinin veBDSP’lilerin de destek verdiği yol kapatma eyleminepolis müdahale etti. İşçilerin karşılık vermesi üzerinepolisle arbede yaşandı. İşçilerin kararlı duruşukarşısında polis yolu açmak zorunda kaldı.

Kortejlerde Emekli Sen üyelerinin “Yaşasın devrimve sosyalizm!” sloganı atması dikkat çekti. Emekli-Sen, Harb-İş, Genel-İş ve Tek Gıda-İş kortejleriyürüyüşün en canlı kortejleri arasında olup, yürüyüşboyunca sloganlar öfkeyle atıldı.

Edirnekapı kolunda saat 11.00’de kortejleroluşturulduktan sonra Saraçhane’ye yürüyüşe geçildi.Eyleme direnişteki itfaiye, Esenyurt belediye ve iştenatılan Hava-İş Sendikası’na üye işçiler de katıldı.

Türk-İş’e bağlı sendikaların pankart ve dövizleriyleyer aldığı mitinge 500 kişilik kitlesiyle Belediye-İşSendikası kitlesel katılırken itfaiye ve EsenyurtBelediyesi’nden atılan işçiler coşkularını taşıdılar. TürkMetal, Tes-İş Selüloz-İş, Kristal-İş, Petrol-İş, Hava-İş,Tez Koop-İş, T. Haber-İş sendikaları eyleme sembolikbir katılım sağladılar.

Türk-İş’in ardından Hak-İş Konfederasyonueyleme katılma “nezaketi” gösterdi. Hak-İş’inardından, DİSK’ten ayrı olarak Dev Sağlık-İş bukoldan eyleme katıldı. KESK’e bağlı sendikalardanSES, BES, Tüm Bel-Sen, Eğitim-Sen de arka arkayasıralandılar.

Reformist partilerin de sınırlı bir katılım sağladığıeylem, genel olarak sönük geçti. Çevrede bulunanlarise alkışlarla destek verdi. HSGGP ana pankartıarkasında devrimci kurumlar yerlerini aldılar.

BDSP’liler “Sosyal yıkım saldırılarına karşı, genelgrev genel direniş “ pankartı arkasında yer aldılar vedevrim, sosyalizm şiarlarını yükselttiler.

Bu kolda ayrıca DDSB, DHF, Halk Cephesi yeraldı. Diğer kurumlar ise sembolik bir katılımlaeylemde yer aldılar. Bu kolda reformist partilerdenEMEP ve ÖDP de pankartlarıyla yer aldılar.

Edirnekapı kolu genel grev ruhunu yansıtmayan,

cansız ve ruhsuz bir kol oldu. Genel grev şiarı alandahakim olmadı, sendika bürokratları işçi ve emekçilerinöfkesini AKP’ye yönelttiler. Ancak sendikalarınisteksiz olarak aldıkları genel eylem-grev kararıişçilere de hakim kılındı. Sendika bürokratları esgeçilirken, sendikalar “ortak direniş” sergileyecek birtutum almaktan uzak durarak, mitinge sınırlı birkatılım gerçekleştirdiler.

Bu koldaki sönük ve coşkusuz genel durumudevrimci kurum ve çevreler de değiştiremediler.Devrimci kurumlardan BDSP, Halk Cephesi, DHF veDDSB bu kolda en canlı olan devrimci yapılardı.

DİSK’in Avrupa Yakasında bulunan şubeleri Genel-İş Sendikası Avrupa Yakası Bölge önünde bir arayagelerek Saraçhane’ye yürüdüler. Genel-İş, BirleşikMetal-İş, Sosyal-İş, Nakliyat-İş sendikaları ve SinterMetal işçileri de eylemde yer aldılar.

Bu kolda Genel-İş Sendikası’nın katılımı dikkat

çekerken diğer sendikalar ise sınırlı sayıda katıldılar. Saraçhane’de mitingSaraçhane’de başlayan miting programında ortak

basın açıklamasını Türk-İş 1 Bölge Temsilcisi FarukBüyükkucak gerçekleştirdi. Açıklamanın ardından,KESK Genel Başkanı Sami Evren konuşma yaparak,milyonlarca iş güvencesiz işçinin olduğunu belirtti.TEKEL direnişinin başarıya ulaşmak zorundaolduğunu söyledi.

Ardından söz alan DİSK Genel BaşkanıSüleyman Çelebi, 4-C’nin sadece TEKEL işçilerinedönük bir saldırı olmadığını belirterek, “bu saldırılarıaşmak boynumuzun borcudur” dedi.

Çelebi’nin konuşması sırasında ise “Eller şartelegenel greve!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Genelgrev genel direniş!” sloganları atıldı. Çelebi’nin yaptığıkonuşmanın ardından miting sloganlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ankara’da 4 Şubat coşkusuAnkara’daki iş bırakma eylemleri Türk-İş

Genel Merkezi önünde toplanmayla başladı. Kendimerkezlerinde toplanarak yürüyen TÜMTİS, Yol-İş, Petrol-İş, Tez Koop İş ve Yol-İş sabahsaatlerinde Türk-İş binasına geldiler. Türk-İş önünegelen sendikalar, toplanma noktası olan KolejMeydanı’na TEKEL işçileriyle birlikte geçtiler.

Tek Gıda-İş üyesi TEKEL işçilerinin, en öndekadın ve çocukların yer aldığı korteji ise “TEKELdirenişinin 53. günü!” pankartı arkasında sıralandı.

Ziya Gökalp Caddesi’ne gerçekleştirilenyürüyüş boyunca yol trafiğe kapatıldı. Mitingalanında KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek,Tek Gıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel veDİSK / Genel-İş MYK üyesi Remzi Çalışkan, birerkonuşma yaparak tüm baskı ve tehditlere rağmenbirlikte mücadelenin devam edeceğine değindiler.

KESK’e bağlı SES, BES, Eğitim-Sen, Tüm-Bel Sen ve BTS’nin yanısıra DİSK’e bağlı Sosyal-İş ve Genel-İş de Kolej’de toplandı. TKP, EMEP, ÖDP; ESP, EHP, SDP, HKP de aynı yerde buluştular.

BDSP’nin de “İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!” pankartıyla yer aldığı mitingde Kızıl Bayrakgazetesinin satışı ve bildiri dağıtımları gerçekleştirildi. BDSP, DHF, DDSB, Halk Cephesi, Kaldıraç, MücadeleBirliği ve Odak Kolej’e gelerek alana buradan yürüdüler.

Ankara Direnen İşçi ve Emekçilerle Dayanışma Platformu bileşeni kurumlar ise ortak pankartları“Genel grev-genel direniş!” arkasında kendi pankartlarıyla yürüyüşe geçtiler.

Sınıf devrimcileri alanda “Genel grevgenel direniş!”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!” kuşlamalarınıyoğun bir şekilde yaptılar. Ayrıca “4 Şubat son değil kavga sürüyor!” başlıklı BDSP bildirileri de dağıtıldı.

Alandaki atmosfer üst seviyedeydi. Özellikle TEKEL işçilerinin coşkusu görülmeye değerdi. Mitinginsonlarına doğru Onur Akın sahne aldı. Mitingin ardından alanda bulunan kurumlar TEKEL işçileri ile birlikteTürk-İş’in önüne doğru yürüyüşe geçtiler. Sakarya Caddesi’nden başlayan yürüyüş direniş alanında son buldu.

Kürsü konuşmalarında, eyleme gelmeyen Hak-İş ve Memur-Sen teşhir edildi. İşçilerden yuhalama seslerigeldi.

Ayrıca TEKEL işçileri ile birlikte yürüyen sınıf devrimcileri alana geldikten sonra pankartlarını kapatmadanSakarya Meydanı’na sloganlarla yürüdü. Mitinge 10 bine yakın kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

İzmir’de hayat TEKEL işçileri için durdu! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

İzmir’de hayat TEKEL işçileri için durdu!Dayanışma grevi İzmir’de geniş çaplı yankı buldu.

Özellikle belediye otobüslerinin ve trenlerinçalışmaması hayatı durdurdu, grevin etkisini kentin dörtbir yanında hissedildi. Konak’ta gerçekleştirilen eylemekatılım ise 20 bine yakındı.

İl genelinde örgütlü işyerlerinde iş bırakma oranı isebeklenenin altındaydı. Ancak ulaşımın durması fiiliolarak pek çok işyerinde üretimin de durmasına sebepoldu. Burada CHP’li belediyelerin AKP karşıtı birminvalde greve destek vermeleri grevin zayıf tablosunubir biçimde örtmüş oldu.

Otobüslerin çalışmamasının yanısıra belediyeişçilerinin kortejleri de mitingin ana gövdesinioluşturuyordu. Belediyeler tahsis ettikleri araçlarla daişçileri mitinge taşıdılar. CHP’nin yaptığı rant hesabıkürsüden de yankı buldu. CHP İl Başkanı’nınkonfederasyon temsilcilerine çiçek verme şovukürsüden övülerek duyuruldu.

Hastanelerde ise greve katılım yüzde 40 civarındaoldu. Özellikle Tepecik, 9 Eylül, Bozyaka ve Yeşilyurthastanelerinden greve katılım yüksekti. Taşımacılık,havayolu ve haberleşmede ise greve katılım olmadığıgörüldü.

Grev işçilerin sabah saatlerinden itibaren işyerleri vesendikalar önünde toplanmaları ve BasmaneMeydanı’na gelmeleriyle başladı. Toplanma yerine ilkolarak DİSK Genel-İş’in Basmane’de bulunan binasıönünde toplanan Kafesan işçileri sloganlarla geldi.Ardından yine Basmane’de bulunan Tek-Gıda İş binasıönünde bir araya gelen TEKEL işçileri sloganlarlatoplanma yerine ulaştılar. TEKEL işçileri alandakiişçiler tarafından “TEKEL işçisi yalnız değildir!”sloganıyla karşılandı. İlerleyen saatlerde ise kitleselDİSK korteji alana girdi.

Çeşitli sendika ve siyasal güçlerin toplanmaalanında bir araya gelmesinin ardından yürüyüşbaşlatıldı. Ulaşımda yaşanan aksama nedeniyle pek çoksendika yürüyüş başladıktan sonra korteje dahil oldu.

Konak’a coşkulu yürüyüş

Konak Meydanı’na doğru gerçekleştirilen yürüyüşteen önde Türk-İş’e bağlı sendikalar yer aldı. Türk-İşkortejinde Tek Gıda-İş ve Belediye İş kortejlerikitlesellikleriyle dikkat çekti. En önde yer alan TekGıda-İş kortejinde, Balatçık’taki 600 kişilik TEKELfabrikasında üretimi bütün olarak durduran işçilerintamamına yakını yer alıyordu. İşten çıkarılan TEKELişçilerinden Ankara’ya gidemeyenler de Tek-Gıda İşkortejinde yerlerini aldılar. TEKEL işçileri yol boyuncadirenişin coşku, öfke ve kararlılığını alana taşıdılar.Siyah bantlar takan işçiler “Ölmek var dönmek yok!”sloganını öfkeyle attılar.

Türk-İş kortejine sonradan dahil olan Belediye-İş isebinlerce kişilik korteji ile mitingin en kitleselkortejlerindendi. Taşeronlaşmaya karşı sloganlarBelediye-İş kortejinde sıklıkla atıldı. TEKSİF, TürkMetal ve Deri-İş, TES-İŞ’in katılımı ise hayli sınırlıydı.Yol-İş ve Tez-Koop-İş de eylemde yerini aldı.

Ambarlardan iş bırakarak alanlara çıkan TÜMTİSkorteji ise her zamanki gibi coşkulu ve kitleseldi. Enönde taşınan kızıl bayrak arkasında yürüyen işçiler,eyleme öfkeli sloganlarıyla katıldılar.

DİSK kortejinin ağırlığını ise Genel-İşoluşturuyordu.

Birleşik Metal-İş Sendikası ise eyleme sınırlı katılımsağladı. Pek çok işyerinde üretimi durdurmayan veçalışmayan vardiyalara katılım çağrısı yapan sendikanındüzeyinde katıldığı görüldü. Kemalpaşa’da direnişte

olan Eko Metal-Depar işçileri de BMİS kortejinde yeraldılar.

Sosyal-İş, OLEYİS ve Emekli-Sen Buca Şubesi deDİSK kortejinde coşkulu sloganlarıyla yer aldılar.

KESK korteji ise 25 Kasım’da ortaya konan tablodüşünüldüğünde hayli sınırlıydı. Eğitim Sen, SES, BES,Haber-Sen, Yapı Yol-Sen ve Tüm Bel Sen’inoluşturduğu kortej KESK İzmir Şubeler Platformupankartı ardında yürüdü.

Eyleme İzmir Büyükşehir Belediyesi Park BahçeTaşeron İşçileri de kitlesel katılım gösterdi.“Özelleştirmeye ve Taşeronlaştırmaya hayır!” şiarlıpankartlarıyla yürüyen işçiler taleplerini alana taşıdılar.

Kortejlere katılmayan ve direk Konak alanına gelenTürk Kamu Sen de kitlesel biçimde sloganlarlakortejlerin alana girmesini bekledi.

Sendika kortejlerinin ardında ise DHF, DevrimciHareket, Mücadele Birliği, Halk Cephesi, Alınteri, İşçiGazetesi, Dayanışma Sendikası, DİP Girişimi, İştenÇıkarmalar Yasaklansın Platformu, Tekstil Sen, BDP,SDP, TKP, EMEP, ÖDP, EHP, İzmir’li Sanatçılar veçeşitli siyasal örgütler pankartlarıyla yer aldılar.

Komünistler ise mitinge “Güvencesiz çalışmaya,geleceksiz yaşamaya karşı Genel Grev Genel Direniş! /BDSP” pankartı ve BDSP flamaları ile katıldılar.

Kortejlerin Konak’a girmesinin ardından mitingprogramı başladı.

Mitingde konfederasyonlar adına Türk-İş BölgeTemsilcisi Mustafa Kundakçı kitleye seslendi.

Konuşmasını AKP karşıtlığı üzerinden yapan Kundakçısosyal yıkım saldırılarından bahsetti.

Kundakçı’nın ardından bir kadın TEKEL işçisikitleye seslendi. Konuşmasına TEKEL direnişindenselam getirdiğini söyleyerek başlayan TEKEL işçisiözlük hakları için başlattıkları direnişi sonucaulaşmadan bitirmeyeceklerini belirtti. Konuşma kitletarafından atılan “Ölmek var dönmek yok!” sloganı ilekarşılandı.

TEKEL işçisinin konuşmasının ardından mitingsona erdi.

Mitingden notlar:

Miting alanında Kızıl Bayrak gazetesi ile LiselilerinSesi dergisinin satışı gerçekleştirildi.

SDP’lilerin İZSU binasından pankart açmagirişimleri özel güvenliklerin saldırısı ile karşılandı.Saldırıya uğrayan SDP’liler binanın camını kırarakiçeriye girmeye çalıştı. Bu sırada pankart açmayaçalışan binadan çıkarıldı ve gerginlik sona erdi.

Alanda CHP, TDH ve Yeni Parti gibi düzen partileriile İP ve HKP gibi ulusalcı çevreler de yer aldı.

Yaratılmaya çabalanan şoven-ulusalcı çağrılararağmen TC bayraklarının sayısı alanda hayli azdı.

Alanda devrimci ve demokrat güçlerin katılımı vealana müdahalesi de sınırlıydı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Çiğli’de grev sabahı!Grev sabahı, Genel-İş’te örgütlü Çiğli Belediyesi Kafesan işçilerinin gerçekleştirdiği yürüyüş ile başladı.

İşçiler, Çiğli şantiyesinde 9.00 sıralarında kortej oluşturarak “Birleşe birleşe kazanacağız! / Kafesan İşçileri”pankartı arkasında yürüyüşe geçtiler. Yolu kesen işçiler belediyeye yürüdüler. Oradan belediyenin tahsis ettiğiaraçlarla eylemin gerçekleştirileceği Basmane Meydanı’na doğru yola çıktılar.

Çiğli Güzeltepe’de de Çiğli TEKEL İşçileriyle Dayanışma Platformu bileşenleri bir araya gelerekbelediye önüne sloganlarla yürüyüş gerçekleştirdiler. Belediye önünde toplanan işçi ve emekçiler halaylarçekerek araçların gelmesini beklediler ve araçların gelmesiyle birlikte eylem alanına doğru harekete geçtiler.

Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde ise greve ilgi hayli düşüktü. Türk Metal çetesinin örgütlü olduğuCevher ve CMS Döküm fabrikalarında çalışan işçiler sendikadan haber beklediklerini ancak grev içinhazırlığın olmadığını ifade etmişlerdi. Grev sabahı da bu işyerlerinde işçilerin çalıştıkları görüldü.

Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu Zf Lemförder ve Totomak metal fabrikalarında ise iki ayrı eylemgözlendi. Zf Lemförder işçileri vardiya teslimatı sırasında fabrika içerisinde grev gündemli bir toplantı yaptı.Alkış ve sloganlarla TEKEL işçileriyle dayanışma çağrısı yapıldı. Totomak’ta ise yine vardiya teslimatısırasında alkış ıslık ve “Zafer direnen emekçinin olacak!” sloganlarıyla bahçeye kadar çıkıldı. Çalışmanındurmadığı bu iki fabrikada çalışmayan vardiyalara eyleme katılım çağrısı yapıldı. Ancak işçiler servislerleeylem alanına değil evlerine bırakılarak katılım fiili olarak temsili düzeyde tutuldu.

Tek-Gıda İş’in örgütlü olduğu Alliance-One Tütün fabrikasında herhangi bir iş bırakma eyleminingerçekleşmediği, hatta TEKEL’le dayanışma için herhangi bir eylemin dahi yapılmadığı gözlendi.

Kızıl Bayrak / Çiğli

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Adana, Bursa ve Eskişehir’den destek...10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

TEKEL direnişine Adana, Bursa veEskişehir’den destek...

TEKEL direnişinin 52. gününde Adana, Bursa, veEskişehir’de alanlara çıkan binlerce işçi ve emekçisermayenin kölelik dayatmalarına karşı direnişsloganlarını haykırdı. Eylemlerde sendikal bürokrasininayak oyunları da görüldü.

Adana’da 4 Şubat eylemiAdana’da yapılan eylem, sendikaların kendi

üyelerini bile alana taşımaktan uzak tutumları nedeniylegenel grevden çok kitlesel bir basın açıklamasıbiçiminde gerçekleşti.

BES Adana Şube üyeleri sabah saatlerindenitibaren çalışma alanlarını eylem alanı haline getirdiler.BES üyeleri saat 11.30’da SGK Binası önünde basınaçıklaması yaptı. Emekçiler bina içerisine giripçalışanlara çağrı yapmak istedikleri sırada SGK binasıiçine girişleri engellenmeye çalışıldı. BES Adana ŞubeYöneticisi Sinan Tunç SGK önünde yaptığıaçıklamayla, bu tutumun sorumlusu olan SGKyöneticisi Burhan Çakır’ı teşhir edip bununmücadelelerini engelleyemeyeceğini ifade etti.

Tüm hastanelerde iş bırakma eylemi yapan sağlıkemekçileri, ayrıca alan eylemine destek sunmakamacıyla saat 11.00’de Balcalı Hastanesi Polikliniklerönünde basın açıklaması yaptılar. SES, Adana TabipOdası, Dev Sağlık İş ve Eğitim Sen üyeleri tarafındangerçekleştirilen eylemin ardından sağlık emekçileriBüyükşehir Belediyesi önünde bekleyen kitleylebirleşerek eyleme katıldılar.

TEKEL direnişi sürecinde direnişe destek olmakiçin çeşitli eylem ve etkinlikler gerçekleştiren KrizeKarşı Emek ve Demokrasi Platformu bileşenleri saat11.30’da İnönü Parkı’nda toplandılar.

Burada “Zafer direnen TEKEL işçilerinin olacak”pankartı açan bileşenler SGK önünden yola çıkan BESüyeleriyle birleşerek sloganlar eşliğinde toplanmaalanına geldiler.

Adana’nın Ceyhan ilçesinde faaliyet gösteren TorosTarım AŞ’de sendikalı olarak çalışan 109 işçi, TEKELişçilerine destek amaçlı 1 günlük iş bırakma eylemiyaptı. Ancak, Petrol İş üyesi işçiler yürüyüşekatılmadılar.

KESK, DİSK, TMMOB, ATO ve Krize KarşıEmek ve Demokrasi Platformu bileşenleri saat12.00’de belediye binası önünde toplandı. Bileşenlerburada yolu trafiğe kapatarak Uğur Mumcu Meydanı’nadoğru yürüyüşe geçtiler. Polisin yolu açma çabaları yoltamamen kapatılarak boşa düşürüldü.

Eğitim Sen korteji TEKEL direnişini öne çıkarancanlı sloganları ile öne çıktı. Eğitim Sen kortejiniavukatların oluşturduğu kortej izledi. Bunların ardındayer alan DİSK korteji ise oldukça zayıftı. DİSKkortejini ESM, ATO, Eczacılar Odası, SES, Dev Sağlıkİş, BES, TMMOB, Tez-Koop-İş, İP, EMEP, HalkCephesi ve Krize Karşı Emek ve Demokrasi Platformukortejleri izledi. Yürüyüş kolunun bu bölümünde BESve TMMOB anlamlı bir katılım gösterdi. İP ise pankartaçmadan ayrı bir kortej biçiminde yürüyüş kolunda yeraldı.

Krize Karşı Emek ve Demokrasi Platformu iseyaklaşık 350 kişilik kortejiyle yürüyüşün en kitlesel vecanlı korteji oldu.

Haber-Sen üyeleri sabahın erken saatlerindeCemalpaşa Postanesi’nde toplanmaya başladılar. Haber-Sen üyeleri yürüyüşe katılmadan doğrudan eylem

alanına geldiler.Demiryolcular bu kez sabah 08.00 akşam 17.00

arası trenleri durdurma kararı aldılar. Her iş bırakmasürecinde adeta lokomotif olan BTS üyeleri bu kezkonfederasyonların aldığı karar gereği sıkıntı yaşadılar.Daha önceki dönemlerde 24 saat iş bırakan demiryoluemekçileri bu kez alınan merkezi karar gereği sadecesabah 08.00 akşam 17.00 arası trenleri durdurma kararıaldılar ve alana çıktılar.

Türk-İş, Tez Koop-İş dışındaki üyelerini doğrudanalana çağırdı. TÜMTİS üyeleri ve sınırlı sayıdakiTEKEL ve demiryolu işçileri dışında Türk-İş adetaalanda yok gibiydi. Kamu-Sen de oldukça sınırlı birkatılım sergiledi. Sendikaların bu tutumu nedeniyleeylem alanı dışında bir yerde genel grev havasındanbahsetmek mümkün olmadı.

Alana gelindiğinde kitlenin bir kısmı halen alanındışındayken alelacele basın metninin okunmasınageçildi. Yapılan açıklamanın ardından eylem bitirildi vehalaylara geçildi. Yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı eylemsloganlarla sona erdi.

Komünistler eyleme BDSP flamaları ve dövizleriylekatıldılar. Bunun yanında eylem alanında SİDERBülteni’nin dağıtımı ve Kızıl Bayrak satışıgerçekleştirildi.

Bursa TEKEL direnişini selamladıBursa’da sabah saat 10.00’dan itibaren çeşitli

kollardan yürüyerek Orhangazi Parkı’nda buluşan1500’ü aşkın kişi TEKEL işçilerini selamlayarak,sermayenin saldırılarına karşı “Genel grev-geneldireniş!” dedi.

Dayanışma grevi eyleminde Türk-İş Bursasendikalarına üye Tek Gıda-İş, TÜMTİS, Kristal-İşTürk Metal, Yol-İş, Petrol-İş, üyesi işçiler, DİSK’e bağlıBirleşik Metal-İş, Genel-İş, Emekli-Sen üyesi işçiler,KESK Bursa Şubeler Platformu’na üye Eğitim-Sen,SES, BES, Tüm Bel-Sen üyesi emekçiler, TEKELİşçileriyle Dayanışma Platformu, Memur-Sen Bursa İlTemsilciliği, Türkiye Kamu-Sen TMMOB, ÖDP,EMEP, TKP, Halkevleri ve AYÖP yer aldı.

Yürüyüş kollarının alana girmesiyle birlikte uzun birsüre atılan sloganlarla TEKEL işçilerinin direnişiselamlandı. Kitlenin tamamının alana girmesiylebirlikte kurumlar adına Türk-İş Bursa 8. Bölge

Temsilcisi Mehmet Kanca ortak basın açıklamasınıgerçekleştirdi. Ardından ise sırasıyla Kamu-Sen, KESK,DİSK ve Memur-Sen adına konuya ilişkin birerkonuşma yapıldı. Ortak basın açıklamasında ve yapılankonuşmalarda, AKP hükümetinin TEKEL işçilerineyönelik politikaları eleştirilerek, 4/C statüsünün kabuledilemeyeceği vurgulandı. Hükümetin TEKELişçilerinin yükselttiği sese kulak vermesi istendi.Saldırılara karşı ortak mücadelenin önemine değinildi.

Kürsüden düzen partilerinden eyleme destek verenCHP ve MHP yöneticilerinin, isimleri anons edildiğisırada TEKEL İşçileriyle Dayanışma Platformubileşenleri tarafından yuhalanması kısa bir gerginliğeyol açtı. Platform bileşenleri CHP ve MHP’yi teşhireden konuşmalar yaptılar.

BDSP’nin de bileşenleri arasında yer aldığı platformbileşenleri Heykel, Kızılay Tıp Merkezi önündetoplanıp, “TEKEL işçisi yalnız değildir Yaşasın sınıfdayanışması!” pankartı arkasında döviz ve flamalarınıaçarak coşkulu sloganlarla eylem alanına yürüdüler.Sınıf devrimcileri eyleme, döviz ve kızıl bayrakflamalarıyla katıldılar.

Eylemde ayrıca TEKEL İşçileriyle DayanışmaPlatformu’nun 1 günlük açlık grevinin duyurusuyapıldı.

Eskişehir’de 4 ŞubatTEKEL direnişi 4 Şubat günü Eskişehir’de

sendikalar tarafından gerçekleştirilen coşkulu biryürüyüşle selamlandı. Türk-İş, KESK ve Kamu-Sentarafından örgütlenen eylem saat 13:00’te Vardar İşMerkezi önünde başladı.

Buradan ajitasyon konuşmaları eşliğinde AdalarMigros önüne bir yürüyüş gerçekleştirildi. AdalarMigros önünde okunan basın açıklamasında 4/C’ninişçiler açısından doğuracağı sonuçlara değinildi ve buuygulamalar sonucunda sadece işçinin değil hammaddesağlayan çiftçilerin, üreticilerin de benzer zararlargöreceği vurgulandı.

Tüm işçi ve emekçiler, TEKEL işçilerinin onurludirenişine ve genel greve destek vermeye çağrıldı. TTB,TMMOB, Mali Müşavirler Odası, BDSP, TKP, EMEP,ÖDP, Halkevleri ve EHP’nin de yer aldığı eylemeyaklaşık 1000 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Adana – Bursa - Eskişehir

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Türkiye’nin dört bir yanında alanlara çıkan işçi veemekçiler TEKEL işçilerinin direnişini selamladı.Yüzbinler, “Genel grev, genel direniş”, “Yaşasın sınıfdayanışması” sloganlarını attı.

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) üyesiAnadolu Ajansı çalışanları, bir saat iş bırakma eylemiyaptı. AA önünde toplanan çalışanlar adınaaçıklamayı TGS Genel Başkanı Ercan İpekçi yaptı.

İstanbul Gaziosmanpaşa’da, bileşenleri arasındaGOP İşçi Platformu ve Eğitim-Sen 4 No’lu Şube’ninde yer aldığı HSGGP 2. Bölge, GaziosmanpaşaMeydan’da saat 10.00’da basın açıklamasıgerçekleştirdi. Açıklamanın ardından Bereç’tekimetro durağına yürüyen kitle ücretsiz ulaşım hakkınıkullanmak istedi. İstasyondaki bekleyişini sloganlarlasürdüren bileşenler metroya alınmadı. TrenlerinBereç durağında durmasına izin verilmedi. Platformbileşenleri de bunun üzerine otobüslere yönelerekburada yeni bir işgal başlattı.

Direnişçi Esenyurt Belediyesi işçileri sabahsaatlerinde Esenyurt Köyiçi’nde toplanarak EsenyurtBelediyesi’ne yürüdü.

Beşiktaş Belediyesi’nde çalışan emekçiler de işbırakarak TEKEL direnişini sahiplendiklerinigösterdiler.

Tuzla deri işçileri iş bırakarak dayanışma grevinedestek verdi. Sabah saatlerinde, Deri Organize SanayiTraktörcüler Durağı’nda toplanan Deri-İş üyesi işçiler,kortejler oluşturarak yürüyüşe geçti. 500 deri işçisipankartları, dövizleri ve sloganlarıyla TEKELişçilerinin haklı mücadelesinin yanında olduklarınıhaykırdılar.

Manisa’da Türk Metal Sendikası iş bırakmakyerine üretime devam ederek 08.00- 16.00vardiyasından işçi servislerini sendika binasının önüneçekerek göstermelik bir eylem gerçekleştirdi. KESKManisa Şubeler Platformu’nun saat 16.30’dagerçekleştirdiği eyleme ise DİSK/Emekli Sen destekverdi. Yürüyüşe TKP de pankartıyla katıldı.

Kayseri’de saat 12:30’da Kayseri pano altındayapılan basın açıklamasına ağırlıklı olarak kamuemekçileri katıldı. Açıklamada diğer sendikalarıntutumu teşhir edildi. Türk-İş Bölge Temsilciliği’nin,Hak-İş, Türk-Kamu-Sen ve Memur-Sen’in alanlaraçıkmama tutumunun eleştirilmesi alandaki kitletarafından, “Kahrolsun sendika ağaları!” sloganı iledesteklendi.

BDSP ve ESP’nin destek verdiği eyleme yaklaşık100 kişi katıldı.

Sözü edilen sendikaların dışında Genel-İş bölge veşube başkanları ile DİSK Tekstil İşçileri SendikasıBölge Temsilcisi de eyleme işçilerin katılımınısağlamadıkları gibi, temsilen dahi katılımsağlamadılar.

Antakya’da iş bırakan işçi ve emekçiler öğlesaatlerine doğru eylemlerini yürüyüş ve basınaçıklaması şeklinde sürdürdüler. Saat 12:30’da KESKbinası önünde toplanan Antakya Emek ve DemokrasiPlatformu bileşenleri burada Ankara’da direnişte olanTEKEL işçilerinin aileleri ile birleşerek Antakya UlusMeydanı’na yürüyüş gerçekleştirdiler.

Kocaeli’de sendikalar ilerici-devrimci kurumlarlabirlikte saat 13.00’da Merkez Bankası önündetoplandılar, basın açıklaması gerçekleştirmek içinslogan ve alkışlarla AKP Kocaeli İl Binası önüneyürüyüşe geçtiler. Kitlenin önü binaya yakın birnoktada polis barikatıyla kesildi. Polisengellemesinden kaynaklı açıklamayı Kocaeli TEKELİşçileriyle Dayanışma Platformu adına KESK DönemSözcüsü Yener Çalışkan yaptı. Basın açıklaması, AKP

İl Binası önüne siyah çelenk bırakılması ile sona erdi. Yaklaşık 800 kişinin katıldığı yürüyüşte işçi

katılımın azlığı ve işçi sendikalarının yürüyüş kolundabulunmayışları dikkat çekti. 4 Şubat eylemine,sendikalar ve meslek odalarından Eğitim-Sen,YapıYol-Sen, KESK, Eğitim-İş ve TMMOB, siyasi kurumve partilerden ise EMEP, TKP, Halkevleri, SDP, ÖDP,ESP, EHP, BDSP ve Halk Cephesi katılım gösterdi.

TEKEL direnişiyle dayanışma amacıyla yapılan işbırakma eylemlerine Bandırma’da liman işçileridışında katılım sağlayan olmadı. Liman işçileri günboyunca sınıf dayanışmasının gereğini yerinegetirdiler. Liman-İş haricinde sendikalar grevkonusunda atıl davrandılar. Genel-İş Sendikası iseBandırma Belediyesi önünde basın açıklaması yaptı.

Akşam saatlerindeyse Bandırma EmekPlatformu’nun eylemi gerçekleşti. Eylem öncesi ETİMaden işçileri meşalelerini hazırladılar. Eylemehazırlık sürerken Sevgi Yolu üzerinde meşaleleriyleyürüyen öğrenciler “TEKEL işçisi yalnız değildir”,“4/C modern kölelik yasası” dövizler taşıdılar.Öğrencilerin coşkulu yürüyüşü CumhuriyetMeydanı’nda toplanan kitleye de coşku kattı.

4 Şubat günü saat 10.00 itibariyle DİSK bölgetemsilciliklerinden gelen raporlar doğrultusunda işbırakma kararının DİSK’in örgütlü olduğu işyerlerindeetkin bir şekilde hayata geçirildiği, kamu işyerlerindede (özellikle belediye hizmetleri iş kolunda) işbırakmaya tam katılım sağlandığı belirtildi.

Söke Belediyesi’nde 200, Didim Belediyesi’nde500 işçi iş bırakarak TEKEL işçilerine destek verdi.

Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu’nabağlı Karadon, Üzülmez, Kozlu, Armutçuk ve AmasraMüessese müdürlüklerinde çalışan madenciler, işbırakarak TEKEL işçilerine destek verdi. GenelMaden İşçileri Sendikası’nın (GMİS) Genel Merkezve şube yöneticileri, 5 ayrı müdürlükte hazırlananbildiriyi okudu.

Muğla’nın Milas ilçesinde, enerji işçileri birgünlük iş bırakma eylemi yaptı. Milas’taki Yeniköy veKemerköy termik santralleriyle, GELİ Linyitİşletmeleri’nde yaklaşık 700 enerji işçisi işe gelmedi.

TEKEL işçilerine destek vermek için Batman’daTPAO ve TÜPRAŞ işçileri işe bir saat geç başlamaeylemi yaptı. Batman Belediyesi’nin önünde bir arayagelen DİSK, KESK, Memur-Sen ve Türk-İş üyeleri,Gülistan Caddesi’ne kadar yürüdü.

Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli’de de iş bırakmaeylemi gerçekleştirildi. Tes-İş, Yol-İş ve Petrol-İşüyeleri örgütlü oldukları işyerlerinde eylem yaptılar.

Gölcük’te Harb-İş Sendikası üyesi askeri tersaneişçileri iş yavaşlatma eylemi yaptı. Yaklaşık 3 bin

askeri tersane işçisi öğle yemeğine girmedi. Saat12.00’de yemekhanelere girmeyip toplu halde tersanekapasından alkışlarla çıkan Harb-İş üyeleri ilçemerkezindeki Atatürk Meydanı’nda toplandı.

Samsun’da Türk-İş, KESK, DİSK, Samsun TabipOdası ve çeşitli sivil toplum örgütleri Çiftlik Postanesiönünde toplandı. Eylemde Cumhuriyet Meydanı’nayüründü.

Konya’da Türk-İş’e bağlı bazı sendikalar işbırakma eylemi yaptı. Türk- İş 2’nci Bölge TemsilcisiNecati Kökat Başbakan’a yalvardı.

Denizli’de Tekel işçilerine destek eylemi yapangrup AKP binasına yürümek isteyince polis müdahaleetti. Grup ile polis arasında arbede yaşandı.

Çanakkale’de KESK’e bağlı sendikalarCumhuriyet Meydanı’nda TEKEL işçilerine destekmitingi düzenledi.

Mersin Büyükşehir Belediye binası önündetoplanan kitle AK Parti İl Binası önüne geldi. Türk-İşİl Temsilcisi ve Petrol-İş Sendikası Mersin ŞubeBaşkanı Adil Alaybeyoğlu, 4/C sözleşmesini kabuletmelerinin mümkün olmadığını söyledi.

Aydın İstasyon Meydanı’ndaki Sulu Park önündegerçekleştirilen eylemde, Türk-İş Aydın İl TemsilcisiMustafa Aydın basın açıklamasını yaptı.

Ordu’da Belediye-İş Sendikası Genel Başkanı veTürk-İş Eğitim Sekreteri Nihat Yurdakul, TEKELişçileriyle dayanışma amacıyla yapılan eyleme katıldı.

Sakarya’da TCDD ve Türkiye Vagon SanayiAŞ’de (TÜVASAŞ) çalışan işçiler, TEKEL işçileriyledayanışma amacıyla “çalışmama hakkını kullanma’’eylemine destek verdi.

Rize’nin Fındıklı ilçesinde sendikalar ve siyasipartiler, TEKEL işçilerine destek vermek amacıylabasın açıklaması yaptı.

Amasya’da çeşitli sendikaların üyeleri TEKELişçileriyle dayanışma amacıyla “çalışmama hakkınıkullanma’’ eylemine destek verdi.

Antalya’da Kapalı Yol’da buluşan, aralarındaKESK, DİSK, Türk-İş, Kamu-Sen ile bazı kurumlarhalay çekip sloganlar atarak Kışlahan Meydanı’nakadar yürüdü.

Şırnak’ta KESK, DİSK, Genel-İş, Yol-İş ve Tez-Koop-İş sendikalarına bağlı emekçiler CumhuriyetMeydanı’nda davul zurna eşliğinde eylem yaptı.

Belediye-İş Sendikası Mardin Şubesi, EmekPlatformu’na bağlı kurumlarve Barış ve DemokrasiPartisi Yenişehir semtinde basın açıklaması yaptı.

Siirt’te, Belediye Başkanı Selim Sadak, Barış veDemokrasi Partisi il teşkilatı ve sendikayöneticilerinden oluşan yaklaşık 30 kişi, TEKELbinasının yanındaki parkın önünde açıklama yaptı.

On binler alanlardaydı! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

On binler TEKEL için alanlara çıktı

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Mamak’ta dayanışma çağrısıTEKEL direnişinin 46. günü olan 29 Ocak günü

TEKEL işçisinin sesi Mamak’ta çığlığa dönüştü. Tuzluçayır Meydanı’nda bir araya gelen Mamak

TEKEL İşçileriyle Dayanışma Komitesi bileşenleri,TEKEL işçilerinin sesini emekçilere ulaştırmak içinbasın açıklaması yaptı.

Komitenin basın metninde, her türlü baskı veihanete rağmen direnişlerine devam eden Tekelişçilerinin Mamaklı işçi ve emekçilere yürünmesigereken yolu gösterdiği söylendi. Dünya çapındayankı bulan TEKEL direnişinin, artık kendi çapını aşıpve bir onur mücadelesine dönüştüğünün belirtildiğiaçıklamada TEKEL işçisinin polis saldırısına vesendikal bürokrasiye rağmen mücadelesini sürdürdüğüdile getirildi.

TEKEL işçilerine inisiyatifi ellerine alma vedireniş komiteleri kurma çağrısının yapıldığı eylemdeMamaklı emekçiler TEKEL direnişiyle eylemlidayanışmaya çağrıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sefaköy’de TEKEL direnişiyledayanışma eylemi

31 Ocak günü akşam saat 19.00’da Sefaköymerkezde Herkese Sağlık Güvenli GelecekPlatformu 3. Bölge Küçükçekmece bileşenleriTEKEL direnişiyle dayanışma eylemi gerçekleştirdi.Eylemde, konfederasyonların dayanışma eylemineçağrı yapıldı. Eylem öncesi devletin kolluk güçleriyığınak yaparak kitleyi tedirgin etmeye çalıştı.

Sefaköy merkezde sloganlarla toplanan platformbileşenleri “Birlikte mücadele ile kazanacağız! /HSGGP” imzalı pankart açtılar. Buradan yol trafiğekapatılarak Gümüşçüler Çarşısı’na doğru yürüyüşegeçildi. Yürüyüş esnasında atılan sloganlarla TEKELişçilerinin onurlu mücadelesi sahiplenildi veemekçilere eyleme destek verme çağrısı yapıldı.Eylemde “Genel grev genel direniş!” sloganı sık sıkatıldı. Yürüyüş boyunca çevrede biriken işçi veemekçiler eyleme alkış ve sloganlarla destek verdiler.Eyleme 150 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Buca’da TEKEL’le dayanışmaeylemi

Buca TEKEL İşçileriyle Dayanışma İnisiyatifi 1Şubat günü gerçekleştirdiği eylemle hükümetinoyalamalarına karşı TEKEL işçilerinin taleplerinihaykırdı.

Buca’da oluşturulan TEKEL İşçileriyle Dayanışmaİnisiyatifi de hükümet-sendikacı görüşmesi ile aynısaatlerde gerçekleştirdiği eylemle direnişçi işçilerintaleplerini haykırdı ve grev çağrısı yaptı.

Saat 17.00’de Şirinyer TANSAŞ önündegerçekleştirilen eylem inisiyatif imzalı “TEKELişçileriyle dayanışma için yürüyoruz! / Kurtuluş yoktek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz!” şiarlıozalitin açılmasıyla başladı. Eyleme katılan TEKELİşçileri Derneği üyeleri de üzerinde TEKEL logosununbulunduğu bir pankart açtı.

İnisiyatif adına okunan basın metninde TEKELdireniş süreci anlatıldı ve işçilere destek veriyor gibigörünen düzen partilerinin aslında farklı hesaplarınpeşinde olduğu vurgulandı.

Basın metninin okunmasının ardından Ankara’dadirenişte olan ve sağlık sebepleri nedeniyle İzmir’edönmek zorunda kalan Sezai Kuş isimli bir TEKEL

işçisi söz aldı ve kitleye seslendi. Eylem sırasında çevrede biriken çok sayıda kişi

özellikle direnişçi TEKEL işçisinin konuşmalarınıilgiyle izledi. Eylemin ardından, hazırlanan bildirilerinŞirinyer Tansaş önünde dağıtımı gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Yaşasın sınıf dayanışması!12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

TEKEL direnişiyle dayanışma eylemleri

Sınıf devrimcileri TEKEL direnişinin ortaya çıkardığı imkanları ve “genel grev” şiarının anlamını masayayatırmak üzere “İşçiler genel grevi tartışıyor!” başlıklı bir işçi toplantısı gerçekleştirdi. Buca, Çiğli veBakırçay’dan tekstil, metal, belediye sektöründe çalışan işçiler, kamu emekçileri ve emekli işçilerin katıldığıtoplantıda direnişin geldiği yer ve geleceği tartışıldı, genel grevin imkan ve olanakları değerlendirildi.

Toplantı, TEKEL direniş sürecinden görüntülerin aktarıldığı bir sinevizyon gösterimi ile başladı.Sinevizyonun ardından BDSP temsilcisi tarafından etkinliğin amacına dair kısa bir konuşma gerçekleştirildi.Konuşmada 48. direniş gününde TEKEL direnişinin geldiği yer özetlendi ve özelleştirme saldırılarısonucunda son 7 yılda 70 işletmenin özelleştirilerek, işçilerin ya işsizliğe ya da güvencesiz, sendikasız,tazminatsız çalışma koşullarına mahkum bırakıldığı ifade edildi. Bugün TEKEL işçilerinin mücadelesinin tümsınıfın mücadelesi olduğu, TEKEL işçilerinin kazanımının da Türkiye işçi sınıfının kazanımı olacağıvurgulanarak, TEKEL direnişini güçlendirmenin, yerellerde büyütmenin önemi anlatıldı. Ve son olarakTEKEL direnişinin kazanması için neler yapılacağı üzerine tartışma açıldı.

Söz işçi ve emekçilerde

İlk olarak bir demir çelik işçisi söz alarak bu direnişin toplumun tüm kesimlerine yayılarak,sahiplenilmesi, meşru mücadelenin yaygınlaştırılması gerektiğini ifade etti. Bir kamu emekçisi ise söz alarak,grevin Türk İş, Tek Gıda İş ve hatta KESK tarafından dahi sahiplenilmediğini ifade edip, 1 günlük dayanışmagrevine çağrıda bulunuldu. Başka bir kamu emekçisi ise, direnişlerin, sınıfın kendi ideolojisi ile birleşmesigerektiğini, birleşmediği oranda, kendiliğinden süreçlerin işleyeceğini vurgulayarak, Spartaküs’ten alıntıyaptı. İş yasasının uygulamalarının yıllardır hayata geçirildiği, saldırıların yoğunlaştığı bu süreçte sınıfınkendisine güvenmesi gerektiğini, her işçinin direnişi büyütmek için, bir direnişi başlatmak için birçok nedeniolduğunu ifade etti.

Ardından bir tekstil işçisi söz alarak, TEKEL direnişinin, işçilerin birbirine ve kendine güveninitazelediğini, bir belediye işçisi ise TEKEL işçileri ile dayanışma amaçlı örgütlenen Ankara mitingine dairizlenimlerini aktararak, TEKEL direnişinin işçilere umut olduğunu anlattı. Bir Emekli-Sen üyesi iseBuca’daki dayanışma inisiyatifinin çalışmalarını anlatarak, dayanışmaya çağrıda bulundu.

Tartışmaların ardından, son olarak, taban örgütlenmelerinin önemine değinilerek, fabrika fabrikadayanışma komiteleri ile bu sürece müdahale edilmesi gerektiği ve greve de etkin katılım çağrısının gereksendikalar tarafından, gerekse siyasi özneler tarafından yapılması gerektiği vurgulandı. Ayrıca bugünküsonuçlarından bağımsız, TEKEL işçilerinin mücadelesinin Türkiye işçi sınıfına büyük dersler veren anlamlıbir direniş olduğu ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

İzmir’de “genel grev” tartışıldı

31 01 2010 /Sefaköy

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

“Krizin faturasını ödemiyorum! İşimi geriistiyorum” sloganıyla 14 Mayıs 2009 tarihindeÜmraniye Dudullu’daki Entes Elektronik önündedireniş ateşini yakan Entes işçisi Gülistan Kobatan,direnişin 260. gününde ilerici devrimci kurumlar vesınıf dostlarının katılımıyla “Entes DirenişiyleDayanışma Gecesi”nde buluştu.

Gece mücadele kürsüsü oldu

Hazırlık çalışmaları, OSİM-DER ve BDSPtarafından yaygın bir şekilde Ümraniye bölgesindeyürütülen dayanışma gecesi, krizin faturasına karşıdirenişin yolunu tutan ve bu yolda kazandıklarıdeneyimle işçi sınıfına ve emekçilere “nasıl birmücadele yürütülmesi gerektiği”ni gösteren işçilerinde yer aldığı bir kürsü oldu.

31 Ocak akşamı yapılan dayanışma gecesineÜmraniye ve çevre ilçelerden işçiler, emekçiler vegençler katıldı.

TEKEL direnişiyle dayanışma ve genel grev çağrısı

Yaklaşık 450 kişinin katıldığı, etkinlik salonunungece boyunca dolu olduğu dayanışma gecesinde;Ankara’da devam eden TEKEL direnişi ve “Genelgrev, genel direniş!” önemli bir yer tuttu. Direnişçiişçilerin sahneden yaptıkları konuşmalarda mücadeledeneyimleri aktarıldı ve örgütlenme çağrısı yapıldı.Dayanışma gecesinde; DESA direnişçisi EmineArslan, MEHA Giyim işçilerinden Cemal Okuyucu,Sinter Metal işçileri ve TEKEL işçilerinden LeventŞafak da yer aldı. Krizin faturasının çok yönlü hakgasplarıyla görüldüğü Ümraniye bölgesinden birçokfabrika ve atölyeden de işçiler dayanışma gecesinekatılarak destek sundu.

“İşgal, grev, direniş!”, “İşçi sınıfının kurtuluşukendi eseri olacaktır”, “Direnen işçiler yol gösteriyor!İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! / Metal İşçileriBirliği” pankartlarının göze çarptığı etkinliksalonunda “İşimizi istiyoruz / Sinter Metal işçileri”pankartı da asılarak sınıf dayanışmasının anlamlı birörneği sergilendi.

Kobatan: Her yer direniş,her yer TEKEL olmalı!

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan, direnişiboyunca birçok eylem ve basın açıklamasınakatıldığını belirterek Entes direnişçisi, sermayeninçok yönlü saldırılarına karşı sermayenin bütünü hedefalarak hareket etmek gerektiğini hatırlattı. Böylesi birsüreçte üzerlerine büyük sorumluluklar düştüğünübelirten Kobatan, ortak eylemlerin fiili-meşru birmücadele hattıyla örgütlenmesi gerektiğini ifade etti.“Her yeri direniş, her yeri TEKEL halinegetirebilmeliyiz!” diyen Gülistan Kobatan, mücadeleve direniş çağrısıyla konuşmasını noktaladı.

OSİM-DER: Fabrikalarda,işyerlerinde direnişi büyütelim!

OSİM-DER adına yapılan konuşmada ise Entesdirenişinin bölge işçi sınıfı açısından öneminedeğinildi. Ümraniye bölgesinde krizin etkilerininanlatıldığı konuşmada kapitalizmin krizine karşıbölgede ortaya çıkan direnişlerin işçi ve emekçileremesaj verdiğini söyledi. TEKEL direnişinin yolundangidilmesi gerektiğini söyleyen OSİM-DER temsilcisivarolan direnişlere sahip çıkılması çağrısındabulundu.

BDSP: Sömürü düzenini yıkalım!

BDSP temsilcisi “Onurlu günler yaşıyoruz.Sermayenin saldırıları karşısında fabrikalarda,işyerlerinde mevzi direnişler yükselirken bugün 12bin TEKEL işçisi Türkiye işçi sınıfına genel grev,genel direniş çağrısı yapıyor kardeşler.” sözleriylebaşladığı konuşmasında Entes direnişinin sermayesınıfına verilen tok bir yanıt olduğunu belirtti.

Kobatan’ın, işçi sınıfına tutması gereken yolugösterdiğini ifade eden BDSP temsilcisi geceyekatılan direnişçi işçilerin yürüttüğü mücadeleyi deörnek verdi. Sömürü düzenine karşı mücadeleçağrısının yapıldığı konuşmada TEKEL işçileriningenel grev, genel direniş çağrısına yanıt vermeningerekli olduğunun altı çizildi.

Gece programı Esenyurt İşçi Kültür Evi TanyeriŞiir Topluluğu’nun, kavga şiirlerinden oluşan tiyatralgösteriminin ardından direnişçi işçilerinkonuşmalarıyla devam etti.

TEKEL işçisi: Yaktığımız kıvılcım büyütülmeli

İlk konuşma Ankara’daki direniş ateşini geceyetaşıyan Hatay Yaprak Tütün İşletmesi’nden LeventŞafak’ındı. TEKEL işçilerinin direniş sıcaklığını veselamını getirdiğini belirten TEKEL işçisi,Kobatan’ın direnişini selamladı. Haklarını almadandönmeyeceklerini belirten Şafak, yaktıkları kıvılcımın

büyütülmesi gerektiğini söyledi. Direnişe destekveren ilerici, devrimci, sosyalist güçlere deteşekkürlerini iletti. TEKEL işçisinin konuşması,etkinliğe katılanlar tarafından “TEKEL işçisi yalnızdeğildir!” sloganıyla karşılandı.

Arslan: Örgütlenelim, mücadele edelim!

Şafak’ın ardından sahneye davet edilen DESAdirenişçisi Emine Arslan da, DESA’deki direnişsürecinin nasıl başladığına ve patronun saldırılarınakarşı aldığı tok tutuma değindi. Entes işçisi GülistanKobatan’ın direnişini selamlayan Arslan, örgütlenenişçilerin karşı karşıya kaldığı engellerden bahsetti.Direnişi boyunca sınıf dostlarının kendisini yalnızbırakmadığını söyleyen Emine Arslan, direnişlerinin40. gününde Ankara’da ziyaret ettiği TEKELişçileriyle yaptığı sohbetleri ve direniştengözlemlerini aktardı. Arslan’ın konuşması,örgütlenme ve mücadele çağrısıyla son buldu.

“Komşu direniş”ten mücadele çağrısı

Sinter Metal direnişinden Lale Balta yağmur kardemeden direnişlerine devam ettiklerini ve onurlarıiçin sonuna kadar direneceklerini sözlerine ekledi.Direniş süreçleri boyunca adaletin gerçek yüzünü de

Entes direnişiyle dayanışma gecesinden... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

Entes direnişiyle dayanışma gecesimücadele kürsüsü oldu

31 01 2010 / Istanbul

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

257. gün...İMES A kapısı önünde Entes dayanışma gecesi

için hazırlanan bildirilerimizin dağıtımını yaptık.İMES’te çalışan işçileri geceye davet ettik. Dağıtımsonrası ise sendikaları dolaşarak bilet satışlarıgerçekleştirdik. Entes dayanışma gecesi içinhazırlanmış afişlerimizi matbaadan aldık. (...)

258. gün...Entes dayanışma gecesi için hazırlanan

bildirilerimizin dağıtımı devam etmekte. Bugün yinebirçok işçi arkadaşımızın işe gelirken sık kullandığıİMES yakınlarındaki bir köprüye dağıtımgerçekleştirdik. Dağıtım sonrası Herkese SağlıkGüvenli Gelecek Platformu ve İşten AtmakYasaklansın Platformu’nun Taksim AKM önündetoplanarak Tekel işçileri için açlık grevinde olanbelediye ve itfaiye işçilerinin bulunduğu Türk-İşbinasına yapmış oldukları yürüyüşe katıldım. (...)

259. gün...Bugün beni sevindiren bir olay yaşadım.

Telefonum çaldı ve açmadan önce telefonunekranına baktım. Gördüm ki beni arayan Ankara’nınsoğuğunda direnmeye devam eden “demokrasiçadırı”ndaki Tekel işçisi Mehmet Akbaba idi. (..)

263. günSarıgazi’de dayanışma grevine çağrı yapan

eylem gerçekleştirildi. Vatan İlköğretim Okulu’ndanbaşlayan yürüyüş Demokrasi Caddesi’nin girişindeyapılan basın açıklamasının ardından son buldu.

Basın açıklaması bittikten sonra EntesDirenişiyle Dayanışma Gecesi’nin son hazırlıklarıiçin Yıldız düğün salonuna gidildi. (..)

Direnen işçiler konuşuyor bölümünde DESAişçisi Emine Arslan, Ankara’dan gelen TEKELişçisi, Meha Tekstil işçisi, Sinter Metal işçisi sözaldı. Ardından Grup Gece Tutuştu, Esenyurt İşçi

Kültür Evi şiir topluluğu, UİD-DER İşçi Tiyatrosuve Grup Munzur sahne aldılar. Aralarda geceyemesaj gönderenlerin mesajları okundu. Geceoldukça verimli geçti diye düşünüyorum. SadeceEntes’in değil tüm direnişlerin sesi oldu. Geceyeemek veren ve katılan herkese teşekkür ediyorum.

265. günEntes patronu Ahmet Tarık Uzunkaya’nın

Elektrik Mühendisleri Odası seçimlerine katılacağıhaberini aldım. EMO’da oy kullananların Entes veSinter Metal işçilerinin durumunu göz ardıetmemesi gerekli. Mühendislerin kullanacağı oylarbu anlamda emekten yana olmalı diyedüşünüyorum.

266. günEntes’in davası vardı ve dava işe iade kararımın

verilmesiyle sonuçlandı. Şimdi temyiz sürecinibekleyeceğiz. Entes patronunun 8 günlük itiraz etmehakkı var ve eğer itiraz etmezse dava tamamenbitmiş demektir. Eğer itiraz ederse Yargıtay’ın kararıbeklenecek.

Dudullu Organize Sanayi Bölgesi’ndekifabrikalara giderek dayanışma çağrısını içerenbildirilerimizi dağıttık. Sinter Metal işçileriniziyarete gittik. Bu arada Ankara’dan TEKEL işçisiaradı. Mahkeme kararını duyduğunu ve hementelefon numaramı bulup aradığını söyledi.Sevindiğini dile getiren TEKEL işçisi Ankara’dakiTEKEL işçilerinin selamını iletti.

267. günEdirnekapı’dan Saraçhane’ye doğru yapılan

yürüyüşe katıldım. Yürüyüş boyunca etraftaki işyerlerinden alkışlarla destek geldi. Uzunca biryürüyüşten sonra miting alanına vardık. Sendikabaşkanlarının yaptığı konuşmaların ardından eylemsona erdi.

Entes direnişçisi Gülistan Kobatan

Entes’te direniş kazanacak!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

Entes direnişinde “işe iade” kararıKrizin faturasına karşı Ümraniye Dudullu’daki Entes Elektronik önünde 14 Mayıs 2009 tarihinde direnişe

başlayan Gülistan Kobatan’ın 3 Şubat 2010 tarihinde Üsküdar 2. İş Mahkemesi’nde görülen “işe iade davası”kazanımla sonuçlandı.

Aylardır inatla ve sabırla yürüttüğü direnişinin 263. gününde görülen işe iade davasında Entes patronunun8 gün içinde temyiz hakkı bulunuyor. Eğer dava temyiz yoluna giderse Yargıtay kararı beklenecek.

8 aya yakın süredir devam eden fabrika önündeki direnişin sürüp sürmeyeceği ise daha sonra belli olacak. Diğer yandan Entes direnişçisi Gülistan Kobatan’la birlikte Üsküdar 2. İş Mahkemesi’nde işe iade davası

görülen bir Gürsaş işçisinin de işe iadesine karar verildi. Kızıl Bayrak / İstanbul

Entes direnişi güncesi...

gördüklerini ifade eden Sinter direnişçisi etkinliksalonunda bulunanlara da örgütlenmekten vemücadeleden kaçmamaları mesajını verdi. Balta,Kobatan’ın, bir kadın olarak tek başına direnmesininönemine değindi.

Dayanışma gecesinin programı Hüseyin Palaisimli bir gencin sunduğu bağlama dinletisiyleilerlerken direnişleri kazanımla sonuçlanan bir başkaişyerinden, MEHA Giyim’den Cemal Okuyucusahneye davet edildi.

MEHA işçisi: Örgütlü işçi yenilmez!

MEHA’deki direniş sürecini aktaran Okuyucu,Entes direnişçisi Gülistan Kobatan’a başarılar diledi.MEHA direnişçisinin konuşması, direnişin ardındangittiği işyerlerine de mücadele ve örgütlenmeçağrısını taşıdığını söylemesiyle devam etti.

Genel-İş Sendikası çatısı altında örgütlenmeçalışmalarını sürdüren ev hizmetleri işçileri adınadirenişi selamlayan bir konuşma yapıldı. Bu alandakiörgütlenme faaliyetleri aktarıldı.

HSGGP: Taban inisiyatiflerini oluşturalım

Geceye, Herkese Sağlık Güvenli GelecekPlatformu 1. Bölge adına katılan Çetin Durukanoğluise birleşik mücadelenin önemine vurgu yaptı.TEKEL işçisinin direnişini örnek veren Durukanoğlu,artan linç ve provokasyonların püskürtülmesinisağlayan TEKEL direnişine ve işçilerine teşekküretmeleri gerektiğini sözlerine ekledi. Yerellerdeoluşturulacak taban inisiyatiflerinin yaygınlaştırıldığıkoşullarda mücadelenin büyüyeceğini söyleyenDurukanoğlu genel grev, genel direnişi örgütlemeçağrısı yaptı.

Metal işçileri ve emekçi kadınlargeceyi selamladı

Yapılan konuşmaların ardından gece programı,Grup Gece Tutuştu’nun söylediği devrimci türkü vemarşlarla ilerledi. Etkinliğe katılanlar hep beraberhalaylar çekti. Ardından ise Emekçi KadınKomisyonları ve Metal İşçileri Birliği (MİB) adınaetkinliği ve Entes direnişini selamlayan konuşmalaryapıldı.

UİD-DER adına da geceyi ve Entes direnişiniselamlayan bir konuşma yapıldı.

UİD-DER Tiyatro Topluluğu’nun programı ilgiyleizlenirken program Grup Munzur’un söylediğidevrimci türkü ve marşlar eşliğinde çekilen halaylarlason buldu.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

İşçi ve emekçi eylemlerinden...Emeklilerden zam protestoları

DİSK’e bağlı Emekli-Sen üyeleri emeklimaaşlarına yapılan sefalet zammına karşı İstanbul veBursa’da 28 Ocak günü eylemler gerçekleştirdi.

İstanbul’da Bakırköy Sahilyolu üzerindeki Madoönünde biraraya gelen Emekli-Sen 3 No’lu Şubeüyesi emekliler “Sadaka değil, onurlu ve insanca biryaşam istiyoruz!” pankartını açarak BakırköyÖzgürlük Meydanı’na yürüdüler. Basın açıklamasını okuyan Emekli-Sen 3 No’lu Şubeadına İlhami Tağı, Çalışma Bakanı ve Başbakan’ınemekli aylıkları konusunda yaptıkları açıklamalarınsahteliğine değindi.

Bursa’da Osmangazi Metro İstasyonu çıkışındabiraraya gelen Emekli-Sen üyeleri adına açıklamayıEmekli-Sen Bursa Şube Başkanı Günay Onaymanyaptı.

Yaklaşık 30 kişinin katıldığı açıklamaya çevredende yoğun ilgi vardı. Eyleme Birleşik Metal-İşSendikası Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci dedestek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Bursa

Çemen Tekstil’de grev sürüyorÇemen Tekstil patronunun, fabrikada toplu

sözleşme yetkisi alan DİSK Tekstil Sendikası’nıtanımaması ve toplu sözleşme sürecinde masayaoturmaması nedeniyle 12 Ocak günü başlayan grevGaziantep’teki sendikaların, siyasi partilerin, ilericive devrimci kurumların destek ziyaretleriyle sürüyor.Grevin ardından fabrikaya yeni işçi alarak “yasadışı”biçimde işçi çalıştıran Çemen Tekstil patronu ise grevkırıcılık yapıyor.

30 Ocak günü patronla sendika arasında yapılangörüşmeden bir sonuç çıkmazken, Çemen Tekstilpatronunun grevi kırmak için işe aldığı işçilerle,direnişçi işçiler arasında arbede yaşandı.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Gaziantep3. Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu Çemen Tekstilfabrikasındaki grevin 22. gününde işçileri ziyaret etti.Tekstil Sendikası Genel Başkanı Rıdvan Budak’ın dabulunduğu ziyaretin ardından başkanlar, fabrikapatronu ve valilikle görüştü.

Marmaray işçisi direniyor...Marmaray Projesi’nin Yenikapı şantiyesinde ana

firma Gama-Nurol taşeronu Polat Deniz İnşaatbünyesinde arkeolojik kazıda çalışan, Marmarayişçileri direnişlerinin 14. gününde işyeri önüne çadırkurdu.

16 Ocak 2010 tarihinden itibaren işyeri önündedireniş başlatan Marmaray işçileri kurdukları çadırdabir basın açıklaması gerçekleştirdi. Eyleme Devrimciİşçi Komiteleri (DİK) ve ESP destek verdi.

Marmaray işçileri, işe iade ve ücret alacaklarınınödenmesi talebiyle ana işveren olan Gama NurolPlaza önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.

Gama Nurol Marmaray Projesi Ortaklığı Polatİnşaat işçileri, işe iade ve ücret alacaklarınınödenmesini talep etti.

Eylem boyunca, “Direne direne kazanacağız!”,“İşçiler burada patron nerede?”, “Her yer TEKEL heryer direniş!”, “İnsanca yaşamak istiyoruz!”,“Marmaray işçisi köle değildir!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Eko Metal-Depar’da direnişİzmir Kemalpaşa’da kurulu bulunan Eko Endüstri

işyerinde DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası

İzmir Şubesi’ne üye oldukları için işten atılanişçiler fabrika önünde direnişe başladı. EkoMetal-Depar işçileri 25 Ocak 2010 tarihinden buyana fabrika önünde direnişteler.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’naişyerinde çoğunluğu sağlamasının ardındanyetki başvurusunda bulunan Birleşik Metal-İş,sendika üyesi işçiler üzerinde baskı ve iştenatma saldırısıyla karşılaştı. Eko Metal-Deparpatronu 25 Ocak tarihinden bu yana toplam 14sendika üyesi işçiyi işten attı.

İşçiden İşçiye faaliyetleriAnkara’da Balgat’tan OSTİM’e farklı bölgelerden işçilerin kaleme aldıkları yazılarla çıkartılan İşçiden

İşçiye Bülteni’nin faaliyetleri devam ediyor. Bültenin Ocak sayısında TEKEL direnişi ile sınıf dayanışmasıvurgusu kapaktan işlenirken, direnişe iç sayfalarda da geniş bir yer ayrılmış.

Bülten dağıtımları sırasında TEKEL direnişinin önemi hakkında konuşmalar yapılırken 3 Şubat eyleminede çağrı yapılıyor. 29 Ocak sabahı Ulus’ta bulunan servis noktalarına, gün içinde de OSTİM’deki atölyelerebültenler ulaştırıldı. Gün boyu yapılan dağıtımlarda 200 adet bülten kullanıldı.

31 Ocak 2010 / Ankara

3 bin öğretmen adayı Ankara'da buluştuAtaması Yapılmayan Öğretmenler Platformu (AYÖP) 31 Şubat günü Ankara'da gerçekleştirdikleri mitingle

AKP hükümetini uyardı. Ataması yapılmayan öğretmenlerin taleplerinin karşılanmaması halinde, baharaylarında yüksek sayıda ücretli öğretmenin iş bırakacağı, yaz aylarında ölüm orucu yapılacağı deklare edildi.

Abdi İpekçi Parkı'nda düzenlenen mitinge bir çok ilden katılım sağlandı. Yaklaşık 3 bin atamasıyapılmayan öğretmenin katıldığı mitinge TEKEL işçileri de destek verdi.

2002' tarihinden itibaren ataması yapılmadığı için intihar eden 11 öğretmenin anısına yapılan saygıduruşunun ardından AYÖP Dönem Sözcüsü Şafak Bal bir konuşma yaptı. Bal, öğretmenlere kölelik şartlarıdayatıldığını söyleyerek öğretmenlerin hiyerarşi içinde çalıştırıldıklarını, en alt basamakta da ücretliöğretmenleri yer aldığını belirtti.

Sorunlarının çözülmemesi halinde ölüm orucuna başlayacaklarını belirten Bal şunları söyledi: "Atamasıyapılmayan öğretmenlerin sorunları biran önce çözülmezse, bahar aylarında yüksek sayıda ücretli öğretmen işbırakacaktır. Yaz ayları içinde de tarihe geçecek bir ölüm orucu yapacağız"

Destek veren kurum temsilcilerinin konuşmalarının ardından Nurettin Reçber türküleriyle sahnede yerinialdı. Ardından ataması yapılmayan öğretmenlerden birisinin annesi ile TEKEL direnişçisi Seçim Çuhadıroğluda birer konuşma yaptı.

Mitinge TEKEL işçilerinin yanısıra KESK ve Eğitim Sen MYK üyeleri, BDP MYK üyeleri, ÖDP GenelBaşkanı Alper Taş, Eğitim İş, Nurettin Reçber, TKP, Emek Partisi ve Halk Evleri de destek verdi.

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

CMYK

(Bugünün sol hareket tablosu ışığında ayrı biranlam ve önem kazandığına inandığımız budeğerlendirme Ağustos 1997 tarihlidir ve “MKTartışma Tutanaklarından...” üst başlığıtaşımaktadır... Yerimizin sınırlılığından dolayı buradametnin yalnızca bir bölümünü yayınlıyoruz. İlgi duyanokurlar metnin tamamına yazının sonunda verilenkaynaktan ulaşabilirler... Ara başlıklar buradaki yayınesnasında konulmuştur...)

Sol hareketin genel tablosu, ‘96 yılbaşında kalemealınan temel önemde bir değerlendirmede açık ve özlübir biçimde ortaya konulmuştu. Bugün aradanbirbuçuk yıllık bir zaman geçmiş bulunuyor. Bunispeten kısa süre bu tabloyu doğrulamakla kalmadı,gitgide daha da netleştirdi. Yıllardır söylediğimiz birşey var; görünürdeki tüm karmaşıklığına rağmenTürkiye sol hareketinin tablosu gerçekte fazlasıylanettir. Yeniden toparlanma dönemini izleyen yeniayrışma ve saflaşmaların ardından, ‘90’lı yıllaradönüldüğünde, bu netleşme sağlandı. Biz bunu çokdeğişik vesilelerle tahlil edip ortaya koyduk. “Soldatasfiyeciliğin yeni dönemi” kapsamındakideğerlendirme buna örnektir.

Netleşen tablo: Solda üç ana akım

Türkiye’de çok sayıda, birbirine benzeyen, nedenayrı durdukları da pek anlaşılamayan, hareketi toplamolarak güçten düşüren bir sol hareket tablosu olduğuhep söylenir. Bölük pörçük bir sol örgüt, grup, dergiçevresi yığını olduğu doğrudur. Ama ortada hiç dekarışık bir tablo yoktur. Bu yanılgıyı yaratan her dergiçevresinin gerisinde bir “hareket” ya da örgütünvarolduğunun sanılmasıdır. Şekilsiz, salt örgütselaçıdan değil ideolojik açıdan da şekilsiz çok sayıdadergi çevresini siyasal akım saymak ya da sanmak,ciddiyetten yoksun bir yanılgıdır.

Bugünün Türkiye’sinde az-çok ciddiyetindensözedilebilir 5-6 devrimci örgüt ile 3-4 reformist legalsol parti var. Bu ise, hala da çok parçalı bir görünümsunmakla birlikte, gerçekte temel siyasal akımlarüzerinden bir netleşmenin tablosudur. Görünürdekitüm karışıklığa rağmen, Kürt ulusal hareketini dışındatutarsanız, bugünün Türkiye’sinde üç temel sol siyasalkanal var. Bunlar; komünist hareket, devrimci-demokrat hareket ve reformist hareket kanallarıdır.Tüm sol gruplar sosyalizm iddiası taşıdığına göre, bizbu kanalları proleter sosyalizmi, küçük-burjuvasosyalizmi ve burjuva sosyalizmi kanalları olarak datanımlayabiliriz. Zaten sık sık sözünü ettiğimiznetleşme de bu temel kimlikler üzerinden yaşanıyor.Bugünün Türkiye’sinde sol adına komünistler,devrimci demokratlar ve reformistler var. Bu anaakımların her biri artık belli örgütler üzerinden kendinisomutlamış, ortaya koymuştur. Şekilsiz dergiçevrelerinin bir ciddiyeti olmadığına göre, geriyebirkaç temel siyasal akım ve bunların her birine şuveya bu ölçüde, şu veya bu yönüyle yakın birkaç arasiyasal akım var.

Türkiye gibi bir ülkede sosyalizm adına ortaya

çıkan ve bütün bir devrim öncesi dönem için kalıcıolduğu artık pratik olarak da anlaşılan üç temel siyasalkanal bunlardan oluşmaktadır, üç ana siyasal akımıntablosu böyle. Bu tablo içerisinde yeri ve konumu ennet çizgilerle bütün ötekilerden ayrılan hareket biziz.Komünist kanalı, proletarya sosyalizminin teorik vepratik cephesini biz, hareketimiz, EKİM tutmaktadır.Düne kadar buna dudak bükenlerin, ya da belliüstünlükleri açıklıkla görmekle birlikte genelkimliğimizi hala da bazı kuşkularla karşılayanların yada ülkenin genel sosyalist potansiyelidüşünüldüğünde, devrimci sosyalizm akımını bizimtemsil ettiğimiz iddiasını biraz abartılı, belki “inkarcı”bulanların sayısı hiç de az değildi. Dıştan bakanlar biryana, bizzat tasfiyeci öğelerin kendileri buyaklaşımların tam da içimizdeki yansımalarıolmuşlardı. Fakat zaman ve pratik sorunu çözmüş,tartışmayı temel noktalar üzerinden bitirmiştir. Aradangeçen zaman hareketimizin çok net bir biçimde farklıbir yer tuttuğunu soldaki herkese göstermiştir. Buhenüz genel devrimci kitle tabanı açısından yeterincefarkedilebilen, değerlendirilebilen bir olgu değilkuşkusuz. Ama sol hareketin kendi bünyesinde, onunözellikle ileri yönetici kadroları için, bu yeterince açıkbir olgudur.

Bu gerçeğin çıplak gözle bile değerlendirilebilecekolan olgusal göstergeleri var artık. Her şeyden önceteorik temelimiz ve ideolojik kimliğimiz bunun birgöstergesidir. Hareketimiz, Marksizmin devrimciteorisine, marksist teorinin devrimci temeline büyükbir sadakat göstermiştir. Bunu tamamlayan bir tutumolarak, tam da marksist yöntemin gereklerine uygunyaratıcı bir yaklaşım içinde hareket edilmiş ve busayede hareket ideolojik cephede kendini üretmeyibaşarmıştır.

Devrimci teorinin sağlam temeli

Marksist-leninist dünya görüşünün temel ilke veesaslarına kesin, ortodoksça bir bağlılık ile onundevrimci yönteminin gerçek olgulara ve yeni sorunlaramarksist bilimin gereklerine uygun bir tutumlauygulanması -birarada olmaksızın, bu ikisi organik birideolojik kimlik olarak cisimleşmeksizin, herhangi birkomünist kimlik olanaklı değildir. Bu her şeyin

başıdır. Bu, proleter sosyalizmi konumunu tutacak, bukimliği oluşturup üretecek bir hareket olarakşekillenmenin temel koşuludur. EKİM, doğumunu,yaşama gücünü, en zor bir tarih kesitinde kendinivaredebilme yeteneğini, işte her şeyden önce bunaborçludur. Bu olmasaydı öteki hiçbir şey olmazdı,olamazdı.

Bu her şeyin başıdır dedim. Bunu demekle, aynızamanda, hiç değilse niyetler yönünden samimigeleneksel devrimci akımların çarpık şekillenmesüreçlerinin gerisindeki temel bir zaafa da işaret etmişoluyorum. Bu akımlar, teoriye ve gerçek teoriksorunlara, bu çerçevede bir ideolojik kimlikoluşturmanın bu temel önkoşuluna küçümsemeylebakmayı bir marifet, adeta devrimciliğin bir belirtisisayabilmişlerdir. Dar bir pratiği ve kısır birörgütçülüğü kendi içinde yüceltebilmiş, kendisözümona tutarlı devrimciliklerinin kanıtısayabilmişlerdir. Oysa bunlar, bu tutum veyaklaşımlar, tam da kendilerini doğuran küçük-burjuvatoplumsal öğeye uygun düşen bir dar kafalılığın, birdar görüşlülüğün ideal yansımalarından başka bir şeydeğildir.

Lenin’in sosyalizm tarihinin en büyük devrimcipratikçisi ve örgütçüsü olduğu konusunda bugünkimse bir kuşku taşımamaktadır. Lenin’in buüstünlüğünün, tam da teori ile pratik ilişkisini doğruele almaktan geldiğini de herkes bilir. Fakat bunun neanlama geldiği ve nasıl başarıldığı üzerine çok kimsedoğru dürüst düşünmez. Lenin, 1920’lerde, bizzatönderlik ettiği Bolşevizm geleneğinin deneyimlerinigenellerken; Bolşevizmin, başlangıçta, 1903’te,marksist teorinin son derece sağlam temeli üzerinde,bu “kaya gibi temel” üzerinde yükseldiğini söyler.

Peki bu kaya gibi temele sahip olmak, marksistteorinin bazı ilke ve esaslarını kuru kuruya savunmakya da savunduğunu sanmaktan ibaret olabilir mi?Türkiye’de, geçmişte ve bugün, çok kimse, Lenin’intemel eseri “Ne Yapmalı?”yı kendi dar pratiğini veonun ürünü mezhepsel örgütlenme pratiğinimeşrulaştırmak için kullanmaya kalkmıştır. Çok kimsebu kitabı “pratik” ve “örgütsel” sorunların ortayakonulduğu bir eser gibi algılamıştır. Oysa bu eserin elealdığı pratik ve örgütsel sorunların doğru marksistçözümüne ilişkin temel fikri, tam da “teori”nin ve

Sol hareket üzerine

Sol hareket üzerine 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/06* 05 Şubat 2010

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

CMYK

“teorik çalışma”nın önemi üzerinedir. Zaten konuya daburadan girilir. Ekonomizmin, kendiliğindenci akımın,onun öteki yüzü olan “eleştiri özgürlüğü”nün, tam dadevrimci teorinin, onun gereklerininküçümsenmesinden doğduğu belirtilir. Bu eserde,devrimci teori olmadan devrimci pratik, dolayısıyladevrimci siyasal ve örgütsel kimlik olmaz, denir.Gerçek sorunları, yeni gelişmeleri ele alan ciddi birdevrimci teorik çalışma olmaksızın, hareketin başarılıbir büyümesinin olanaksız olduğu vurgulanır. Lenin,burada, “Teorik Mücadelenin Önemi KonusundaEngels” başlığı altında, Engels gibi bir otoriteyi tanıkgösterir. Marksist dünya görüşünün her şeyden önce“bir öğreti değil, ama bir yöntem” olduğunu sık sıkhatırlatmış olan Engels gibi bir teorik otoriteyikendine dolaysız dayanak yapar. Engels’in, teoriksorunlara hakim olmanın önemi, “geleneksellakırdıların etkisinden” kurtulmanın gerekleri,sosyalizmin, sosyalist dünya görüşünün bir bilimolarak ele alınması ve incelenmesi üzerine görüşlerinedayanır. Zira marksist teorinin sağlam zemininekavuşmak, onu “kaya gibi” temeline oturtmayıbaşarabilmek ancak bununla olanaklı olabilirdi. Bugünde ancak bununla olanaklı olabileceğini bizzatgeleneksel devrimci akımların olumsuz ve başarısızdeneyimleri bize göstermektedir.

Hareketimizin üstünlüğü, geleneksel akımlardantemel önemde bir farkı, işte bunun bilincinde olmakolmuştur. Kaldı ki zaten doğumunu ve başarılışekillenmesini bizzat buna borçludur. Peki bunubaşarmak kolay bir iş miydi? Sorunun yanıtı içinortaya çıktığımız döneme bakabiliriz. Bu bir yenilgisonrası dönemdi ve dünyadan, çok geçmeden ‘89çöküşüyle yeni bir ivme kazanacak olan, çok güçlü birliberal sol rüzgar esiyordu. Bunun karşısındageleneksel solda egemen iki temel eğilim vardı. Yayenilginin düzlediği zeminde uluslararası liberal soldalgadan da güç alarak sosyalizmin, marksist dünyagörüşünün tüm devrimci özünü boşaltma, ya daMarksizm adına benimsenegelmiş bazı kalıplara veformüllere dogmatik bir tutumla sarılma yolunagidiliyordu. Yani bir yanda ölçüsüz bir liberalsavrulma, öte yanda cansız ve kuru bir dogmatiktutum. Dönüp gelişme dönemimizin tartışmalarına vedeğerlendirmelerine bakın; EKİM bu iki tutuma karşımücadele içinde gelişmiştir. Çözümü; Marksizmindevrimci özüne ve bu özden ayrı kavranamayacakdevrimci yöntemine sıkı sıkıya bir bağlılıktabulmuştur. Bir başka ifadeyle, marksist dünyagörüşünün temel esaslarına sağlam bir bağlılık ilebunu sorunlara uygulanmasında düşünsel bir ataklığıbir arada göstermiştir. Ve daha kritik bir nokta;devrimci bir konumda tutarlı bir biçimde tutunmanınbundan başka bir yolu olmadığı hep önemlevurgulanmıştır. Geleneksel devrimci akımlara egemendogmatik katılığın, koşulları oluştuğunda çözülüpreformizm ve liberalizme dönüştüğü somut eleştiriiçinde gösterilmiştir. Şu son on yıldaki örgütler,çevreler ve insanlar mezarlığına baktığımızda, bu çok“katı” ve dogmatik görünenlerin bir kısmının çokgeçmeden soluğu tüketip düzene kapaklandıklarını

görüyoruz.Kuşku yok ki aradan geçen on yıllık süreye rağmen

biz de teorik gelişme denilen sürecin gerçekte henüzbaşındayız. Daha henüz enine boyuna incelenmesigereken bir dizi sorunla yüzyüzeyiz. Deyim uygunsa,daha henüz “el değmemiş” bir dizi sorun varönümüzde. Henüz inceleyemediğimiz, yeterli açıklığakavuşturamadığımız çeşitli sorunlar var. Ama bunlaryine deyim uygunsa konuyu önüne çekmemektengelen sorunlar. Yani bu bir belirsizliği, ya da konuyailişkin bir kafa karışıklığını anlatmıyor. Sözkonusu şuveya bu soruna nasıl yaklaşmak gerektiği konusundakibir tereddütten ya da zayıflıktan kaynaklanmıyor. Okonuyu gündeme alıp enine boyuna incelemek yolunagidilemediği, buna zaman ve imkan bulunamadığı içinbu sonuç doğuyor.

Özellikle bugün artık gündemimizde olan“devrimci şiddet” sorununu buna bir örnek olarakvermek istiyorum. Bugün bizim devrimci şiddetsorunu çerçevesinde söyleyeceklerimizin özü ve esasıon sene önce ya da diyelim beş sene sonrasöyleyeceklerimizin aynısıdır. Hareketimizin genelideolojik konumu, temel politik perspektifleri,devrimcilik anlayışının sınıfsal özü, politikmücadeleye, sınıflar mücadelesine, devlet ve iktidarsorunlarına yaklaşımı, tüm bu konulardaki açıklık,zaten kendiliğinden, devrimci şiddet sorununda da,onun özü ve esasları yönünden de bir açıklık demektir.Bununla birlikte, biz hala, bu sorunları enine boyunainceleyen, geleneksel devrimci hareketin anlayış vepratiğini bu açıdan da çok yönlü bir eleştiriye tabitutan, ideolojik-sınıfsal kimlik farklılaşmasını busorun üzerinden de enine boyuna irdeleyen anlamlı birçaba ortaya koyabilmiş değiliz. Bu ancak çok gereklidurumlarda ve halihazırda çok dar sınırlar içerisinde,

örneğin DHKP-C polemiklerinde, ya da örneğin LatinAmerika deneyimi irdelenirken ya da Kürt ulusalhareketinin “siyasal çözüm” yönelimi eleştirilirken,“silahlı reformizm” kavramı çerçevesinde, ideolojik-politik çizgi ile şiddet ilişkisi irdelenirken kabacaortaya konulabilmiştir.

Kuşkusuz bu sorunun bugüne kadar enine boyunairdelenmemiş olmasının gerisinde siyasal mücadeleninmevcut seyrinin de bir etkisi olmuştur. Bu doğrudansiyasal mücadelenin ve kitle hareketinin seyri ile debağlantılı bir olaydır. Türkiye’de geleneksel küçük-burjuva akımlar devrimci şiddeti küçük silahlıgrupların bireysel eylemine indirgedikleri için,devrimci şiddeti her zaman güncel zannedebiliyorlar.Oysa Marksizmde devrimci şiddet kitlelerineyleminden, kitlelerin siyasal eyleminin aldığı bellibiçimlerden ayrı düşünülemez. Bunun ötesinde,sorunun bir hareketin kendisini ilgilendiren “özel”yönleri vardır. Bir polemik vesilesiyle de söylendiğigibi, bu sorunun devrimci bir örgütü ilgilendiren dar“teknik” bir yönüdür. Bu yönün her zaman bilincindeolduk ve gereklerini gözettik. Bireysel şiddeti ilkeolarak hiçbir zaman reddetmedik ve gerekli olduğudurumlarda uygulamaktan da geri durmadık. Fakatönümüzdeki sorunun genel teorik, felsefi ve ideolojik-politik kapsamı düşünüldüğünde, dar örgüt yaşamını,onun gündelik faaliyetlerinin gereklerini veihtiyaçlarını ilgilendiren bu tür eylemler, gerçekten“özel” ve “teknik” bir mahiyet taşır. Devrimci şiddetsorununun eksenine bunu koymak bir darlığı ve darkafalılığı anlatır yalnızca. Ama marksist teoridedevrimci şiddet sorunu siyasal mücadelenin aldığıbelli biçimlerden ayrı düşünülemez.

Bu tümüyle bir ideolojik kavrayış sorunudur.Bunun bir yanı kurulu düzene karşı tutumdur, bir yanı

e değerlendirmelerH. Fırat

e değerlendirmeler Sayı: 2010/06* 05 Şubat 2010 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Sol hareket üzerine değerlendirmeler18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

mevcut devlet iktidarına karşı tutumdur, bir yanı bututumu gösterecek toplumsal kuvvetlerdir, bir yanı butoplumsal kuvvetlerin siyasal eyleminin şiddetbiçimine ulaşabilmesidir. Bütün bunlar konusundayeterli açıklık olduğu takdirde, öncünün müdahalesi,kitlelerin devrimci şiddetinin geliştirilmesine katkısıbunun içinde zaten anlamını bulur. Yani sorunkendisini hissettirdiği zaman, onun öncü tarafındançözümü de gecikmeksizin kendini gösterir. AmaTürkiye’de siyasal mücadelenin bunu zorladığıherhangi bir süreci biz son on yıldır göremedik. SonGazi olaylarını dışında tutun, kitle mücadelesininkendi dinamizmi içinde aldığı ya da zorladığı bir biçimolarak devrimci şiddet sorununu güncelleştiren ciddikitle eylemliliği yaşanmadı. Geçtik yığınlarıneyleminin şiddet biçimini almasından, henüz iktisadi-sendikal karakteri aşıp az-çok militan siyasal biçimlerbile kazanamadığından yakınıyoruz. Ya da belli siyasalbiçimler kazansa bile, henüz devrimci militan biriçerik taşımadığından yakınabiliyoruz. Sorun kendinihissettirmedikçe, çözüm de, sorunun enine boyuna birirdelenişi de kendini acilen ortaya koymayabiliyor. (...)

Devrimci örgüt bilinci ve pratiği

Hareketimiz kendini ideolojik alanda kanıtlamıştır,bunun tartışılacak bir yanı kalmamıştır. Fakathareketimize kendine özgü kimliğini veren bundan ötetemel önemde faktörler vardır. Zaten ideolojikçizgisinin, ideolojik konumunun gelinen yerde dahabelirgin bir biçimde, daha dikkat çekici bir biçimdeilgiye konu olmasını da buna borçludur. Bu, devrimciteorik çabanın yanında, onunla kopmaz bir ilişkiiçinde, ihtilalci örgüt sorunu ve pratiğinde ısrar edenbir hareket olmasıdır. Devrimci teoriye gösterdiği özelilgiyi aynı ölçüde ihtilalci örgütlenme pratiğinde degösteren bir akım, bunu kesinlikle iddia ediyorum,Türkiye’de ilk kez ortaya çıkıyor. Bugüne kadarelbette çeşitli çevrelerce teorik çalışmanın önemineözel vurgular yapılmış, bu iddia çerçevesinde bir çabaiçine de girilmiştir. Ne değer ifade ettiğinden bağımsızolarak, çeşitli çevrelerce teoriye önem verilmiş, belliteorik ürünler de ortaya konulmuştur. Ama bunuihtilalci bir örgüt zemini üzerinde ve ihtilalci birörgütlenmeyi de bu teorik gelişmeye paralel olarakyaratma ısrarı gösteren bir hareket olmak -işte bu,farklı bir durumdur. Bunu, teoriye gösterilen ilginin hiçde aydınca bir eğilim olmadığının, fakat devrimci birörgütün kendi teorik temelini yaratmak, programınıortaya çıkarmak, stratejik ve taktik mücadele hattınıçizmek çabası olduğunun kesin bir kanıtı saymakgerekiyor.

Hareketimizin, ortaya çıktığından itibaren vegelişme sürecinin her evresinde örgüt sorununa, genelolarak örgüt sorununa da değil, fakat ihtilalci bir öncüsınıf örgütü sorununa gösterdiği çok özel ilgibilinmektedir. İhtilalci temellere sahip ve sınıf zeminiüzerinde gerçek varlığını bulabilecek bir örgüt sorunu,gelişme süreçlerimizin önceliklerini her zamanbelirlemiştir. Parti sorununa ilişkin temel metinlerimiz,devrimci örgütü, sosyalizm ile sınıf hareketinin maddiorganik birliğinin gerçekleştiği alan olaraktanımlamışlardır. Partinin ideolojik kimliği ile sınıfsalkimliğinin ancak örgüt yapısı içinde birleşipkayanaşabileceğine, ancak böylece bir anlam veistikrar kazanabileceğine ilişkin açık bir görüşünifadesidir. Örgüt, sağlıklı ve tutarlı bir ideolojikkimliğin taşıyıcısı ve güvencesi sayılmıştır. Teoriyeönem vermek adı altında oportünist aydın eğiliminemeşruluk kazandırmaya çalışan girişimler buçerçevede ideolojik bir saldırının hedefi halinegetirilmiştir. Teoriyi küçümseyen dar pratikçieğilimlere olduğu kadar, ihtilalci örgütü küçümseyenoportünist aydın eğilimlerine de sürekli vurulmuştur.Devrimci teori ve devrimci örgüt, bizim düşünce vepratiğimizde organik bir bütün oluşturmuş, örgütsel

gelişme süreçlerimizin açıkça gösterdiği gibi, bundaçok özel bir titizlik, deyim uygunsa büyük birkıskançlık gösterilmiştir. Ve yineliyorum, genel olarakörgüt değil, fakat düzen karşısında ihtilalci birkonumlanışa ve sınıf içinde maddi bir varoluşa sahipbir örgüt.

Buradan, bu son vurgudan, hareketimizin komünistkimliğinin üçüncü temel göstergesine geçebilirim.

Proleter sınıf bilinci ve pratik yönelimi

Bir üçüncü faktör, gene bu ikisini tamamlayacakbir biçimde, yakın tarihimizin devrimci akımları içindeilk kez olarak hareketimiz, sınıf sorununu teorik açıdandoğru bir biçimde ele almakla kalmamış, pratik planda,siyasal çalışmada da bunun gereklerini gözetmiş,pratikte buna uygun davranak ısrarlı bir sınıf çalışmasıiçinde olmuştur.

Bu, bir marksist hareket için, kuşkusuz en olağankavrayış ve pratik davranış sorunudur. Ama bununanlamı ve değeri, Türkiye’nin kendi somutunda,geleneksel devrimci hareketimizin gerçekliğiüzerinden düşünüldüğünde anlaşılabilir ancak. İşçisınıfının modern burjuva toplumundaki kendine özgükonumu üzerine tüm o vurgularımızın, bu temeldeyürüttüğümüz ideolojik mücadelenin çok özel anlamıve önemi bundan ayrı düşünülemez. Genelde buMarksizmin, marksist dünya görüşünün basit birdoğrusudur, alfabesidir, normalde bunu herkes bilir.Ama bu ülkede herkes bunu soyutta bildiği halde, hiçkimse bunun gereklerini somutta, gerçek pratikyaşamda gözetmemiştir (ki bu olguyu yakın zamanda“Popülizm ve Sosyalizm” üzerine değerlendirmede birkez daha ortaya koyduk). Hiç kimse derken buradaelbette devrimci konumdaki akımları kastediyorum.Yoksa revizyonistler, sosyal-reformist akımlar, herdönem sınıfı özel bir ilgi ve pratik çalışma konusuyaptılar. TSİP, TKP ve TİP için ‘70’li yıllarda hep işçisınıfı esas ilgi ve çalışma alanı durumundaydı.

Ama ilk kez olarak, devrimci teoriyi devrimciörgütle birleştiren bir hareket, bunu somutta devrimcibir sınıf yönelimi ile de bütünleştirebiliyor. Sınıfyöneliminde gösterilen özel ısrar ve bunun sonucuolarak bugün katedilmiş bulunan mesafe üzerine sondönemlerde basınımızda birçok değerlendirme vetartışma yer aldığı için bunu uzatmak gerekli değil.Burada önemli olan, komünist siyasal akımınkimliğinin bu üç temel boyutunu biraradavurgulamaktı. Önemli olan bu farklı öğeleri kendikimliğinde bütünleştirebilen bir hareket olduğumuzu,ideolojik açıklığa dayalı bu bütünsel komünist

kimliğin ısrarlı bir çaba ile bugün pratik olarak, maddiolarak yaratılabildiğini, komünist kanalın bu temeldehareketimizce doldurulduğunu ortaya koymaktı.

Fark burada, EKİM’in tuttuğu farklı yerin önemi veanlamı burada. Geçmişte ya da bugün, öyle akımlarvar ki, bakıyorsunuz teorik yönden biraz gelişmişgörünürler, ama bir örgüt konumundan ve kimliğindenyoksunlar. Öyleleri var ki, pratik olarak sınıfa yönelikbir politik çalışma içindedirler (Türkiye’de bugün deböyle bazı küçük çevreler, bir takım mezhepler var),ama bunların ne ciddi bir devrimci teorik temeli, ne deciddi bir devrimci örgütsel varlıkları var. Nihayetgeçmişte ve bugün sınıfı eksen alan, sınıf çalışmasınaönem veren sosyal reformist akımlar örneği var. Herşey bir yana, bunlarda devrimcilik yok, devrimcisiyasal kimlik yok, adı üzerinde, sosyal-reformistakımlar bunlar.

Sonuç olarak; devrimci bir sınıf partisinin,komünist bir işçi partisinin temel niteliğini veren farklıöğelerde aynı ilkesel ve pratik tutarlılığı ve kararlılığıgöstermek, bunu tek bir kimlikte bütünleştirerekvaretmeye çalışmak; yani, devrimci teori, devrimciörgüt ve devrimci sınıf öğelerini, ki bunlar bir partininüç temel bileşeni, üç ana öğesidir, bu üçünü birhareketin şahsında varetmeye, sentezlemeye kalkmak,işte bu yeni ve değişik bir durumdur. Bu, EKİM’inkomünist kimliğine ilişkin pratik bir kanıtlamadır.

Adını nasıl koyarsa koysun bugün herkesin bizebelirgin biçimde farklı bir yer atfetmesinin nedenibudur. Çok değişik akımlardan kopan insanların başınıkaldırırken bize bakmasının gerisinde de, gelenekselhareketi oluşturan o çok sayıda gruptan bu tür birfarklılık var. Teoriyi ciddiye alan, örgütü ciddiye alan,sınıfı ciddiye alan, devrimci siyasal mücadeledeciddiyet sergileyen, buna uygun değerleri olan birharekettir EKİM. Bu değişik bir durum, arayış içindekidevrimcilerin bunu farketmesi normaldir. İnsanlardevrimci sezgileriyle de olsa, pratik gözlemleriyle deolsa bunu farkedebiliyorlar.

Halkçı devrimci demokrat akımlar

Sol hareketin ikinci ana kanalına geçiyorum. Bu,devrimci demokrasi olarak bildiğimiz gelenekselakımdır. Burada birden fazla parti ya da örgüt var. Amageleneksel kimliği en iyi temsil eden, ona niteliğiniveren eğilimleri bugün devam ettiren ve bunu dakomplekssiz olarak teorize de eden bir akım olarakkarşımızda bir DHKP-C var.

Türkiye’nin kendi modern gerçeklerine uygunolarak halkçı hareketimiz gelinen yerde artık çok daha

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Sol hareket üzerine değerlendirmeler Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/05 * 05 Şubat 2010

belirgin bir biçimde şehir eksenli bir harekettir.Kırlarda bir takım politik kaygılarla oluşturulan gerillabirlikleri vb. girişimleri saymazsanız (ki bunlargenellikle başarısız pratiklerdir), devrimci küçük-burjuva akımlar artık kent eksenli gelişen, kentlerdeyerleşen hareketlerdir. Bu gerçi çok yeni bir olgu dadeğil. 1980 öncesi dönemde de köylülük ve toprakdevrimi üzerine koparılan tüm gürültüye rağmen, bellibaşlı küçük-burjuva devrimci akımlar kent eksenli birgelişme ve güçlenme pratiği içinde idiler. Bugün ise buartık daha güçlü, daha açık bir olgudur. Bugün TKP-ML bile artık kendini kentlerde üretmeye zorlanıyor.Devrimci Sol ‘80 öncesinde kırlar ve köylülük temeldiyor, fakat kentlerde kendini varediyordu. Bugün ise,zaman zaman farklı sözler edilse bile, varoşlar temeldirdeniliyor.

Bu yeni halkçı akımların kent eksenli olması, kenteksenli bir çalışmaya oturması, tipik bir olgudur. Bu,Türkiye’nin modern gerçeklerinin bir kanıtı olmasıbakımından tipik bir olgudur. Türkiye böyle birülkedir; kentlerin belirleyiciliği kendini pratik olarakgöstermiştir ve teoriden çok pratik sezgilerle hareketeden, bu çerçevede kendiliğindenci olan küçük-burjuva demokrat akımların, kentlerde, kentlerinvaroşlarında bulunmaları, kendilerini bu alandaüretmeye çalışmaları son derece anlaşılır bir durumdur.

‘96 yılı başına ait değerlendirmemizde (Yeni BirYılın Başında Sol Harekette Durum, Ekim, sayı:138, 1Şubat ‘96, başyazı) TKP-ML/TİKKO’ya da belirginbir yer ayrılıyordu. Ama aradan geçen zaman buhareketin ciddi bir çözülme, bunun da ötesinde belirginbir yapısal bozulma yaşadığını gösteriyor. Bu hareketartık kendisini üretemiyor, bozuluyor ve dağılıyor.DHKP-C’nin durumu bu açıdan farklı. DHKP-Ckendini üretiyor. DHKP-C, bunu her zamanvurguluyoruz, politikayı ciddiye alan ve politikanıngerektirdiği ciddiyeti belli bir düzeyde gösteren, enkısır ortamda bile kendini üretmek için belli yol,yöntem, biçimler bulan bir hareket.

TKP-ML/TİKKO’nun bozulması ve dağılması çokdeğişik faktörlere bağlı. Bunun öznel nedenlerini biryana koyuyorum. Daha genel planda nesnel bir yanıvar yaşananların. Kürdistan’daki özgürlük mücadelesibu hareketin potansiyel kitle temelini, hareket alanını,coğrafyasını, deyim uygunsa, eline geçirdi. Onu aşanfarklı bir pratik ortaya koyamadığı ölçüde (ki büyükkentler dışında çok büyük ölçüde kendini Kürdistancoğrafyasının belli alanlarında üretmiş bir hareket),Kürt ulusal hareketinin gelişmesi karşısında zatenaçmaza düşmüştü. Ve bu açmaz, son birkaç yıldır artıkyavaş yavaş kendi sonuçlarını üretiyor. Önemli ölçüdekentlere de kayan, ama kentlerde kendini üretmebaşarısı gösteremeyen bir hareket. Zaman tünelindeyaşayan, bugünün Türkiye’sine 1920’lerin, ‘30’larınÇin’i üzerinden bakan, Kaypakkaya’nın 25 yıl öncesöylediklerini aşmak bir yana, buna yönelik girişimleri“çizgiye ihanet” sayan bir akımın yaşama gücünügitgide tüketmesi çok da şaşırtıcı değildir.

Halkçı ara akımlar

Geriye bugünün Türkiye’sinde az-çok ciddi birörgütsel kimliğe ve varlığa sahip iki akım daha kalıyor.Bunlar MLKP ile TİKB’dir. Bunları ara akım olaraktanımladığımız biliniyor. Ara akım tanımı, herhangi birtemel kimliğe ya da sol siyasal kanala belirgin birbütünsel kimlikle oturamayan akımları anlatıyor. Yanibu, bu akımların güçlü ya da zayıf olmasıyla bağlantılıbir sorun değil. Tuttukları ideolojik konumun kendineözgü yerinden geliyor.

‘96 yılı başında bu akımlara ilişkin olarakyaptığımız değerlendirmeler bugün hala geçerliliğinikoruyor. MLKP’yi devrimci demokrat bir kökene vegeleneğe sahip olan, ama bir yanıyla reformizme, biryanıyla da sosyalizme yönelik potansiyel eğilimtaşıyan bir hareket olarak nitelemiştik. Bir dönem

reformizmden çok belirgin bir biçimde etkilendiğini,reformizme kayma potansiyeli gösterdiğini biliyoruz.Bu, TDKP hayranlığı, bu hayranlığı kaba bir TDKPtaklitçiliğine vardırdığı, bu arada TDKP’de liberalkimlik dönüşümünün doludizgin ilerlediği bir sıradaonu “kardeş komünist hareket” payesiyleonurlandırdığı bir dönemdir.

Bilindiği gibi bu hareketin öncelleri, çok belirginbir biçimde TDKP’nin yeni yöneliminin etkisi altındakaldılar. Ama iki şey sonuçta MLKP’yi bundanalıkoydu. Bunlardan ilki, kendi dışında TDKP’yi hedefalan sistematik ideolojik saldırı ve bunun TDKP’ninyaşadığı sürecin uyarıcı etkileri ile çıplak gözlegörülebilir hale gelmesi. İkincisi, Gazi Direnişi ilebirlikte semt eksenli çalışmanın daha belirgin birbiçimde önplana çıkması. Bu hareket semt eksenli bufaaliyete yöneldiği ölçüde, orada DHKP-C, TİKKO,TİKB vb. akımları buldu. Bu kez bu akımların o geneldevrimci ortamından ve tarzından etkilenmeye başladı,oradan kendini üretme yoluna girdi. TDKP hayranlığıve taklitçiliği bu kez yerini DHKP-C hayranlığına vetaklitçiliğine bıraktı. TDKP taklitçiliği dönemi aynızamanda bir “sınıf yönelimi” dönemiydi MLKPöncelleri için. TDKP taklitçiliği ve buna dayalı sınıfyönelimi, bu hareketin öncelleri için bir reformistleşmesürecine dönüşebilirdi. Semt yönelimi, “Gazi ruhu”söylemi ve DHKP-C taklitçiliği bu süreci durdurdu.DHKP-C taklitçiliğinin bu harekette bir başka temelüzerinden besleyebileceği bir reformist eğilimin önünüise komünistlerin ideolojik mücadelesi aldı. Bunuaçmıyorum. Fakat şunu söyleyerek bağlamakistiyorum; herşeye rağmen bu hareket kendibünyesinde ciddiye alınması gereken bir sosyalistpotansiyel de taşıyor.

TİKB ise sosyalizme yakın bir hareket. Bununeyden hareketle söyledik ve söylüyoruz? Bu hareketgenel planda bakıldığı zaman marksist teorinin temelesaslarını gerçekte bilen bir hareket. Düşünsel plandabunu ifade edebiliyor. Diyeceksiniz ki, ötekiler deifade edebiliyor. Hayır, daha farklı bir anlamda, dahaileri anlamda söylüyorum bunu. Yani klasik marksistteorinin içeriğini öteki gruplardan farklı bir tarzda vebelli sınırlar içerisinde doğru kavrayabildiğini, buakımın belli temel metinleri bize gösteriyor. Amabunun TİKB’nin ideolojik ve örgütsel kimliğinibelirlemediği, TİKB’nin düşünsel planda farkındaolduğu bazı temel önemde doğruları kendi gerçekoluşumunda ve pratiğinde gözetmediği de bir gerçek.TİKB ile yapılmış polemiklerin bu konuya yeterliaçıklığı getirdiğini sanıyorum (Partileşme Süreci-2,Polemikler: Devrimci Proletarya’ya Yanıt, Eksen

Yayıncılık). ‘80 öncesinde, geleneksel hareketinideolojik zemininde, aynı toplumsal-siyasal ortamda,aynı politik anlayış çerçevesinde şekillenmiş ve bugeleneksel kimlikle açık bir hesaplaşmaya girmemişbir hareketin başka türlü davranamamasının bu açıdananlaşılır bir mantığı var.

Sosyal hareketin seyrinin ve konjonktüreldalgalanmaların bu hareketi arkasından sürüklediğinide gene bize olaylar gösterdi. Öyle ki, bu türgelişmelerin etkisiyle teorik gerçekler, temel doğrularbir anda anlamını yitirebiliyor. En temel belgeleriüzerinden, başyazıları, konferans metinleri, bir takımbaşka metinleri üzerinde gösterilmiştir ki, TİKB sınıfsorununa, siyasal mücadele sorununa, birtakım başkasorunlara, hiç de bu ülkenin geleneksel halkçıakımlarından farklı yaklaşmıyor. Hatta bazıbakımlardan onların gerisine bile düşebiliyor. Bazışeyleri karikatürize bile edebiliyor. AFMK’lar pratiğibuna en somut örnek. Anti-faşist mücadele bu akımınsiyasal çizgisinde çok özel, çok abartılı, çarpık bir yertutuyor; AFMK’ları, buradaki kaba tutarsızlıkları, buçerçevede düşünmek gerekir.

İkincisi, bu hareketin kendine göre, kendi çapındabir “öncü savaş” anlayışı var. Korsan gösteri pratiğini,birtakım cezalandırma ya da bombalama eylemlerini,kitleleri örgütlemenin, kitleler içinde itibarkazanmanın, devrimci sempatizan tabanı arkasındansürüklemenin bir olanağı olarak görebiliyor. Böylegörmesinin gerisinde, pragmatizmle de birleşmişbildiğimiz “öncü savaş” anlayışı var. TİKB’nin bukonudaki zaafları aslında çok belirgin. Hiçbir zamanbunun ciddi bir değerlendirmesini de yapmadılar.Yazık ki yapılmış bulunan eleştirilerimiz kapsamındabiz de henüz bu meselelere giremedik. Aslındaplanlamada vardı, genel ideolojik çizginin eleştirisininbir parçası olacaktı, ama bu eleştiri tamamlanamadı vesorunlar ele alınmadan kaldı. Zannediyorum “devrimcişiddet” sorununu işlediğimizde bu meseleyi de elealacağız. TİKB’nin bu konudaki temel zaaflarını danihayet ortaya koyabileceğiz. TİKB’nin bu yanınıakılda tutmak gerekiyor. Bu açıdan çok ciddi kavrayışzayıflıkları ve çarpık pratikleri olan bir hareket. Buaçıdan Marksizmden, işçi sınıfı devrimciliğinden birhayli uzak. Bu bir de pragmatizmle birleşiyor, bu türçıkışlar kestirmeden durumu toparlamanın bir olanağıolarak görülebiliyor.

Bugün için ciddiye alınabilir devrimci örgütkonumuna sahip bu akımlara TKP-Kıvılcım, TDP,Direniş hareketi gibi devrimci demokrat kimliğe vegeleneğe sahip birkaç çevre daha eklenebilir. Fakatbunlar gelinen yerde gelişme güç ve olanaklarınıyitirmiş birer önemsiz çevre durumundadırlar.

Bunun dışında ne bir önemi, ne bir ciddiyeti, ne birkimliği olan, örgütsel varlığı ise hiç olmayan bazı dergiçevreleri var. Ben bunların varlığını sol hareketinbugünkü tablosunun anormal yönü sayıyorum.Elbetteki temel sol akımların yanısıra bir sürü irili-ufaklı grup ve çevrenin varlığında kendi başına biranormallik yok. Bu bir yerde doğal bir siyasal olgudur.Gelgelelim bu sözünü ettiğim dergi çevreleri gerçektenbir anormal, bir ciddiyetsiz durum göstergeleridir vebunun gerisinde, ana akımların kendi konumlarınıyeterince güçlü bir biçimde dolduramamaları olgusuvar. Aynı şekilde, bunun gerisinde devrimci sosyal-siyasal mücadele açısından Türkiye’nin bugünküdurgun ortamı var. Gerçek bir siyasal hareketlenmedebu tür ciddiyetsiz ve dejenere çevreler silinipgideceklerdir. Ama bugünün nesnel ve öznel ortamıyazık ki böyle çevrelerin sol ve sosyalizm adına ortayaçıkıp bir kısım genç devrimciyi amaçsızca kendietraflarında oyalamalarına ve tüketmelerineelverebiliyor.

(...)(Partileşme Süreci-1 Perspektifler ve

Değerlendirmeler,Eksen Yayıncılık, s. 293-318

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Adana’da devlet terörü protestosu

Devlet terörüne karşı Adana’da örgütlenen eylemlerdenüçüncüsü 30 Ocak Cumartesi günü yapıldı. Yakın zamanönce gerçekleşen işkenceli sevklerin ve cezaevlerindeuygulanan 12 Eylül dönemi işkencelerinin işlendiği eylemçerçevesinde İnönü Parkı’nda bir basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Basın açıklamasında, Türkiye’nin her dönemindecezaevlerinin devrimci tutsakları teslim alma ve onlarıdüzen sınırlarına çekme aracı olarak kullanıldığı, bunukabul etmeyenlerin ise bedel ödemek zorunda kaldıklarıifade edildi.

Açıklamada, şu an için sağlığı cezaevlerinde kalmayauygun olmayan 39 tutsağın bulunduğu söylenerek sözkonusu tutsakların çoğu zaman tedavilerininyapılmadığına ya da tedavi süreçlerinin işkenceyedönüştürüldüğüne dikkat çekildi. Bu konuda, son olarak hasta tutsaklardan Ozan Edeman’ın 12 gün boyuncaayaklarından ranzaya kelepçelenmesi örnek gösterildi.

Tüm bu sorunlara karşı mücadelenin sonuna kadar sürdürüleceğinin ifade edilmesiyle eylem bitirildi. İHD, ESP, Halk Cephesi, BDSP, Devrimci Proletarya, ÇHKM ve ODAK tarafından gerçekleştirilen eyleme

DHF ve Halkevi de destek verdi. Kızıl Bayrak / Adana

Polis terörüne son!20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

Polis terörü ve cinayetlerine karşı ilerici vedevrimci kurumlar tarafından çeşitli illerdehaftalardır yürüyen kampanya çalışması 30Ocak günü gerçekleştirilen yürüyüş, oturmaeylemi ve basın açıklamalarıyla sona erdi.

İstanbul ve İzmir’de yapılan eylemlerdesermaye devleti tarafından 89 yıl öncekatledilen Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı anıldı.Katliamların bir devlet politikası olduğuvurgulandı. Eylemlerde ayrıca dizginsiz polisterörüne ve faşist baskıya geçit vermemek içinyürütülen mücadelenin farklı araçlarla süreceğiilan edildi.

İstanbul’da coşkulu yürüyüşİstanbul’da BDSP, EHP ve PDD tarafından

“Karadağ cinayeti aydınlatılsın! Katilleryargılansın!” talebiyle altı haftadırgerçekleştirilen yürüyüş ve oturmaeylemlerinin sonuncusu gerçekleştirildi.

Taksim Tramvay Durağı’nda toplanan kitlecoşkulu sloganlarla Galatasaray Lisesi’neyürüyüş gerçekleştirdi. Kampanyanın soneylemi oldukça coşkulu bir atmosferdegeçerken kolluk güçlerinin eyleme “ilgisi” debu hafta oldukça yoğundu. Açıklamayabaşlamadan önce Orhan Yılmazkaya’nınresmini bahane eden polis amiri, resimindirilmediği takdirde saldıracaklarınısöyleyerek tehdit etti.

Galatasaray Lisesi’ne gelindiğinde oturmaeylemi başlatıldı. Basın açıklamasındakampanyanın içeriği ve 6 hafta boyuncakampanya çerçevesinde yapılanlar hatırlatıldı.Kampanya süresince polis terörü vecinayetlerinin de devam ettiği ifade edildi.

Eyleme Halk Cephesi, Kaldıraç, Teori vePolitika ve İstanbul Ahali destek verdi.

İzmir’de devlet terörülanetlendi, Suphiler anıldı!

İzmir’de polis terörüne ve cinayetlerinekarşı 5 haftadır Eski Sümerbank önünde devameden oturma eylemlerinin sonuncusu yapıldı.

BDSP ve EHP tarafından düzenlenenoturma eyleminde bu hafta sermaye devletininilk katliamlarından olan Mustafa Suphi ve 14yoldaşı anıldı, ayrıca kampanyanın sona erdiğiduyuruldu.

Eylem Eski Sümerbank önünde buluşularak“PVSK ve TMY kaldırılsın! Polis terörüne vecinayetlerine son! / Alaattin Karadağ’ınkatilleri hesap verecek! / BDSP-EHP”pankartının açılmasıyla başladı. Eylemboyunca Karadağ’ın yanısıra polis tarafındankatledilen kişilerin resimleri döviz biçimindetaşındı.

Katliamlar devlet politikasıdır!Eylemde ilk olarak yapılan konuşmada 5

haftadır sürdürülen kampanyaya dair bilgiverildi ve kampanya süresince de yeni poliscinayetlerinin yaşanmaya devam ettiği ifadeedildi. Önümüzdeki dönemde de devletterörüne karşı mücadelenin süreceği anlatıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - İzmir

Kartal BDSP’den eylem

Alaattin Karadağ’ın polisler tarafından infaz edilmesinin ardından polis terörü ve cinayetlerine karşı yürütülenkampanya çerçevesinde Kartal Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) 30 Ocak günü Kartal Meydanı’ndabasın açıklaması gerçekleştirdi.

Açıklamada devlet terörünün bugün sadece devrimci güçlere yönelmediği söylendi. Osman Aslı’dan BaranTursun’a sayısız örneğin olduğu, bu cinayetlerin yanında işçi eylemlerine yönelik devlet terörünün boyutu davurgulandı.

“Alaattin yoldaş ölümsüzdür! Polis terörüne ve cinayetlerine son! / BDSP” pankartının açıldığı eylem boyunca“Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Alaattin yoldaş ölümsüzdür!”, “Katil polis hesap verecek!”, “İşçiler partiye,devrime, sosyalizme!” sloganları atıldı.

Eyleme Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası Bölge Başkanı Veysel Demir de destek verdi.Kızıl Bayrak / Kartal

“Polis terörü ve cinayetlerine son!”

Kampanya sona erdi, mücadele sürecek!

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Emekçi kadınlar mücadeleye! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/05 * 05 Şubat 2010

50’li günleri geride bırakan TEKEL direnişi kararlılığısayesinde ülke gündemine oturmakta, tüm gözleri üzerinetaşımaktadır. 50 gündür sermayenin çeşitli baskılarına rağmeninatla direnen TEKEL direnişçileri, işçilerden, emekçilerden,işsizlerden ve ezilen tüm kesimlerden destek görmektedir. Buyanıyla önemli bir direnç odağı halinde gelmiştir. TEKELişçisi kadınlar ise bu direnişte farklı bir yer tutmaktalar.

Son dönemde öne çıkan kadın direnişçilerin yeni birörneği olarak TEKEL kadın işçileri tüm baskılara vezorluklara rağmen inadına direnmekteler. Kadınlar direnişçadırlarını bırakmamakta kararlılar. Çocuğu küçük olanlarçocuklarını başkalarına bırakarak direniş yerine gelmekte,kimileri ise çocuklarıyla birlikte direnişteki yerlerinialmaktalar. Direnişçi kadınların eşleri ise kadınlarıdesteklemekte kimisi ise onunla birlikte direniş yerindebirlikte mücadele etmektedir.

Kadın işçilerin grev ve direniş alanlarında toplumsalrollerin gerici bağlarını kırdığı gerçeği TEKEL sürecinde pekçok örnekle bir kez daha görülmektedir. Toplumsal rollerinkadına biçtiği roller değişime uğramaktadır. Bu roller gereğiyaşamda ikincil planda bırakılan kadınlar direniş süreciylebirlikte özneleşmekteler. Geleceklerine çocukları adına sahipçıkan kadınların direnişin kaderini başkalarınabırakmamaktaki kararlılıkları ise onların şimdiye kadar kabulgören edilgen konumlarıyla haylice zıtlık oluşturmaktadır.Kadın işçiler her eylemde en önde olarak, güvenceli işhaklarını elden bırakmamaya kararlılar.

Sermaye kazanılmış hakları gaspetmek için hiçbir fırsatıkaçırmamaktadır. Kriz fırsatını bu anlamda en iyi şekildedeğerlendiren sermaye özellikle kadın işçilere ya evlerinedönme ya da kölelik koşulları çalışma seçeneğini dayatmıştır.Kazanılmış haklarına sahip çıkan ve güvenceli iş isteyenkadın TEKEL işçilerinin direnişi, kadın işçilerin emeklerini vehaklarını koruma mücadelesinde örnek bir deneyim olarakşimdiden yerini almıştır. Kadın işçilerin çalışma yaşamındakarşı karşıya kaldığı çok yönlü sorunlara karşı duruşun diğerönemli örnekleri gibi. Nasıl ki Novamed’de çalışmayaşamında dayatılan onursuzluklara karşı kadın işçilerin 448gündür süren grevi unutulmayacaksa, nasıl ki kölelikkoşullarında çalışmaya karşı sendika hakkını tek başınasavunan DESA işçisi Emine Arslan unutulmayacaksa, nasıl kikrizin faturasını ödememek ve çalışma hakkına sahip çıkmakiçin direnen Entes işçisi Gülistan Kobatan unutulmayacaksa,TEKEL işçisi kadınlar da unutulmayacaktır.

Novamed’de, Desa’da, Meha’da, Entes’te ve TEKEL’dedirenen kadınlar sınıfın kadın üyelerine örnek oluyorlar. Sondönemlerde düzenin çok yönlü prangalarını aşarak kadınişçilerin grev ve direnişlerde etkin bir şekilde yer almaları iseoldukça umut vericidir. Hafızalarımızda böylesi örnekdeneyimlerle birlikte 8 Mart’ın 100. yılını karşılamak ayrıcaanlamlı olmaktadır. Direnişlerinde 50’li günleri geride bırakanTEKEL işçisi kadınlar, çeşitli baskı ve zorluklara direnmekararlılıklarıyla, şimdiden 8 Mart’ın çağrısını fabrikalara,emekçi semtlerine taşımaktalar.

Bu çağrı, güvencesiz çalışmaya geleceksiz yaşamaya karşımücadele çağrısıdır. Bu çağrı işsizliğe, karşı herkese iş, tümçalışanlara iş güvencesi çağrısıdır. Bu çağrı işçilerin birlik,halkların kardeşlik çağrısıdır. Bu çağrı, insanca yaşam veçalışma koşulları içindir. Bu çağrı çifte köleliğe, sömürüye vebaskılara karşı örgütlenme çağrısıdır. Bu çağrı özgürlük veeşitlik için mücadele çağrısıdır. Bu çağrıyı tüm alanlarayayalım, işçi kadınları mücadelenin ön saflarına çağıralım!

Açlık grevindeki işçilerden mektuplar...

“Ölmek var, dönmek yok!”Emine Beyazıt (İzmir): Buraya çok

umutlu geldim. 50 gündür buradayım. İlkgünkü gibi umutluyum. Nedenini soracakolursanız; bakmakta olduğum iki çocuğumvar, onlara güzel bir gelecek bırakacaksam,bundan iyi bir gelecek olamaz. Bütünhayatımı ve canımı onlar için harcadım.Orta ikiden terkettiğim için onun sıkıntısınıçok çektim. Çocuklarım benim düştüğümduruma düşmesin diye elimden geleniyapmaya hazırım. Bugün açlık grevinegirdim. Gözümün önüne çocuklarım geldi.Kızım ağlıyor, “anneciğim ne olur sengirme açlık grevine, sen hastasın” diyor.Fakat ben çocuklarım için diyorum ki; “Ölmek var, dönmek yok!” Direnişimde ilk günkü kadaronurlu ve kararlıyım. Son olarak “Haklıyız kazanacağız!” diyorum.

Nurgül Korkmaz (İzmir): Neden sıcak yuvamız dururken bizler Ankara’nın yağmur kar, soğukve daha saymakla bitmez zorluklarını çekiyoruz. Biz TEKEL işçileri ne istiyoruz? Bunuçadırlarımıza gelerek bizleri bazen ağlatan bazen de sevince boğan ilkokul öğrencileri bile anladı.Biz özlük haklarımızı istiyoruz. 4/C mağduru olan, bu yasalarla başka kurumlarda çalışan çok sayıdaarkadaşımız var. Ben görerek ve bilerek bu işçilik köleliğini kimse kusura bakmasın bile bile ladesdemeyeceğim. Ankara’da meydanda mücadelemi sonuna kadar ve benim olan haklarımı almakisteyenlerden alana kadar buradayım.

1990 işçisiyim. 20 yıldır emeğimle, şerefimle, alın terimle çalışan bir bayanım. Haklarımı öylekolay kolay harcatmam. Elimden alanlara sözüm şudur; Ankara’da Kızılay Meydanı’nda bazen sesimkısılana kadar attığım sloganlarla, bazen geceleri kaldığım çadırda, bazen de açlık grevinde kısacatüm gücümle karşı koyacağım. Ölmek var, dönmek yok. Bugün yani 02.02.2010 tarihi saat 15:00itibariyle açlık grevine başladık. 200 kişiyiz. Sadece su ve 2 saatte bir şekerli su veriliyor. Bu satırlarıyazarken saat 21.25 açlık grevindeki arkadaşlarla Türk-İş binasının zemin katında bulunan konferanssalonunda koltuklarda oturuyoruz. Aramızda sohbet etmemeye çalışıyoruz. Bu birinci günümüzgücümüz boşa harcanmasın diye. Moral olarak çok iyiyiz. Ben kendimi anlatacak olursam, çokheyecanlı, gururlu ve coşkulu bir his içerisindeyim. Burada açlık grevinde bulunan bütünarkadaşlarımı çok seviyorum. Çoğunu tanımasam da onlara gönülden teşekkür ederim. Yaşasınonurlu mücadelemiz!

Kızıl Bayrak / Ankara

Novamed, DESA, MEHA, ENTES ve TEKEL’de direnen kadınların çağrısıdır…

Emeğimiz, onurumuz, haklarımız vegeleceğimiz için mücadeleye!

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

50 günü geride bırakan TEKEL direnişikararlılıkla devam ediyor. Emekçi KadınKomisyonları, TEKEL işçileri ile dayanışma amacıylageçtiğimiz günlerde direnişin sesini, direniştekikadınların rolünü çalışma yürüttükleri alanlardaemekçi kadınlara taşıdılar. TEKEL işçisi kadınlaragönderilmek üzere emekçi kadınlardan mektuplaraldılar.

Kadınların en içten duygu ve düşüncelerinin,dayanışma mesajlarının yer aldığı mektuplar yapılanbasın açıklaması ile 30 Ocak günü TEKEL işçisikadınlara gönderildi.

Emekçi kadınların kaleminden çıkan, duygu vedüşüncelerinin en yalın ifadesi olan onlarcamektuptan kesitler sunuyoruz...

“Siz TEKEL işçilerinin kazanımı bütün işçisınıfının kazanımı olacak!”

Ben 403 gündür sendikal hakkı için direnen SinterMetal Direnişçisi Lale Balta. Kendi direnişimden sizebinlerce selam yolluyorum, yüreğimiz inancımızsizlerle.

Kadınların mücadelelerde önemli bir yeri var, budirenişle geçen bir yılda bunu anladım. Evimizdeoturup kocalarımızın, babalarımızın eve ekmekgetirmelerini bekleyemeyiz artık. Çocuklarımızıngeleceği için biz kadınların da mücadele etmesigerekiyor. Çünkü bizler anayız. Ana yüreği her zamançocukları için daha iyisini ister. Şimdi siz TEKELkadınları bu ana yüreğiyle çocuklarınız için mücadeleediyorsunuz Ankara’nın soğuğunda. Her türlü zorluğakatlanıyorsunuz. Evinizden, çocuklarınızdan,eşinizden uzakta hakkınızı arıyor, ekmeğiniz içinmücadele ediyorsunuz. Sizden daha onurlusu, dahagururlusu olabilir mi? Mücadelenizin coşkusukararlılığınız, günümüz Türkiye’sinde bütün işçilereörnek oluyor. Bunca yıl damarımıza bastıkları,haklarımızı gasp ettikleri yeter. Biz işçiler sustukçadaha çok çaldılar ekmeğimizden. Artık bu vurguna“dur” deme zamanı gelmiştir.

TEKEL kadınları şunu asla unutmayın, sizinmücadelenizle işçiler daha da yüreklenmiş veüzerlerindeki ölü toprağını atmışlardır. Yenidendirilmenin zamanı gelmiştir. Zor günlerde yaşasak,insanlığımızı, kadınlığımızı unutsak da, direnişlerdeşunu unutmayalım, biz çocuklarımıza onurlu birgelecek bırakıyoruz. Ya bizi bu hallere düşürenler?Onlar böyle gururla çocuklarına bakabilecekler miboğazlarından haram lokma geçerken.

Bir yıl boyunca biz Sinter direnişçileri de bütünhukuksuzluklarla karşılaştık. Yasaların, polisin,devletin kimleri savunduğunu, kimlere hizmet ettiğinigördük. Ama hiç bir zaman yılmadık. İlk günkükararlılığımızla hala onurumuza sahip çıkıyoruz.“Kadın olmam hakkımı aramama engel değil!” şiarıylabir yıl geçmesine rağmen hala erkek yoldaşlarımlabirlikte soğukta fabrikanın önünde bekliyorum. SizTEKEL işçilerinin kazanımı bütün işçi sınıfınınkazanımı olacak.

Sinter’den TEKEL’e direniş kazanacak!Sinter Metal Direnişçisi Lale Balta

“Yüreğimiz ve kalbimiz sizinle!”İşçilerin bilinçli önderleri, yürüttüğünüz davada

sizinle aynı yürekteyim. 1,5 aydır militan bir direnişte,bütün direnişler için örnek olacak bir militan duruş

sergilediniz. Keşke sizinle aynı yerde olabilseydim,sizle birlikte davayı sürdürmek isterdim. Diğer işçilerde sizden bu örnek davayı alıp, gelecekteomuzlayacaklar, emek kavgası mücadelesiniyürütecekler.

Yüreğimiz ve kalbimiz sizinle. Biz kazanacağız!Direnen işçiler kazanacak!

Ümraniye’den kadın metal işçisi

“Direnenleri coşkuyla selamlıyorum!”Merhaba arkadaşlar,Sizler tüm işçilerin sesi soluğu oldunuz. Mücadele

etmek isteyip de birleşemeyen işçilere örnek oldunuz.Her yerde işçi emekçiler sizin direnişinizi konuşuyor.Yürekler bir olmuş sizinle beraber atıyor. Sizinkazanımınız tüm işçilere direnme gücü ve iradesiverecektir. Yıllar sonra belki de tarih sayfalarındasizlerin adı yazacaktır. İnanıyorum ki 45 gündür gecegündüz verdiğiniz mücadele, sergilediğinizdirengenlik boşuna olmayacaktır.

Sizinle birlikte hakları ve onurları için direnenEntes, Esenyurt Belediye ve itfaiye işçilerini coşkuylaselamlıyorum.

Gebze’den bir emekçi kadın

“Düzene karşı omuz omuza, yürek yüreğe!”Bugün Ankara’da hava işçiden yana esiyor. Soğuk

bedenleriniz titrese de, gür sesinizden, dikduruşunuzdan, onurlu mücadelenizden o kadar gururduyuyorum ki anlatamam. Heyecanlanıyorum, sizinlebirlikte umutlarım çoğalıyor. İşte diyorum işte işçiningücü. Kızdırmaya görün nasıl da dize getiriyortekelleri.

Ne söylesem heyecanıma kifayetsiz gelecekbiliyorum. Bilesiniz ki ben de Ankara’dayım.Herhangi bir Tekel işçisiyim sizinle. Aynı grevde, aynıgrev çadırında, aynı soğuğa, aynı zihniyete ve aynıdüzene karşıyız yan yana, omuz omuza, yürek yüreğe.

Gebze’den genç bir kadın“Bize örnek oldunuz!”Tayyip ve sömürücüler gittikçe saldırganlaşıyor,

her şeyi özelleştirip emeği ile geçinen biz işçileri işsizbırakmayı, bir mendil gibi kullanıp atmayı istiyor.

Fakat tahminleri gerçek olmadı. Siz TEKEL işçileriTürkiye’nin son on yılların en büyük direnişinisergilediniz, bize örnek oldunuz. Kadın-erkek onuruiçin mücadele eden TEKEL işçisi kadınlaraİstanbul’daki tüm tekstil fabrikalarından, metalfabrikalarından, üretimin olduğu tüm alanlardan selamgönderiyorum.

Küçükçekmece’den tekstil işçisi kadın

“Bir kadın işçi olarak onur duyuyorum!”Haftalardır televizyonda ve arkadaşlardan sizlerin

haklarınız için nasıl mücadele ettiğinizi yakındanizliyor ve kimi eylemlere katılıyorum. Özellikle kadınişçi arkadaşların direnişin en ön saflarında yeralmalarından bir kadın işçi olarak onur duyuyorum.Sizlere buradan kucak dolusu sevgiler gönderiyorum.

Küçükçekmece’den bir emekçi kadın

EKK’dan TEKEL işçisi kadınlara mektup...

İstanbul’un dört bir yanındaki sanayibölgelerinde kadın işçi ve emekçilere TEKELdirenişinin soluğunu taşıyan Emekçi KadınKomisyonları, direnişin 47. gününde TEKELişçileriyle dayanışmak amacıyla direnişçi kadınlaramektup gönderdi.

Mektup gönderimi öncesinde, Taksim PTTönünde gerçekleştirilen basın açıklamasında, işçi veemekçilere işsizlik, yoksulluk, açlık ve yıkımdayatan sermaye saldırılarına karşı insanca biryaşam talebiyle örgütlü sınıf mücadelesininyükseltilmesi gerektiği vurgulandı. “TEKELişçisinin kazanımı tüm işçi sınıfının kazanımıolacaktır” denilen açıklamada, EKK’nın onurluTEKEL direnişini bu bilinçle sahiplendiğinin altıçizildi.

Basın açıklamasının ardından, Taksim PTT’den TEKEL işçisi kadınlara mektup gönderildi. Kızıl Bayrak / İstanbul

Selam olsun TEKEL’in direnen işçi kadınlarına!22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

Selam olsun TEKEL’in direnen işçi kadınlarına!

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Kadına yönelik şiddet gündemin ön sıralarındayer alıyor. Resmi rakamlara göre 2002’de öldürülenkadın sayısı 66 iken, bu sayı 2009’un ilk 7 ayında953’e ulaştı. Resmi rakamların hiçbir zaman gerçeğiyansıtmadığını, özellikle Kürt illerinde işlenennamus cinayetlerinin kayıtlara dahi geçmediğinidüşündüğümüzde bu sayının çok daha fazlaolduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

Kadına yönelik şiddet kendi başına elealınamayacak ölçüde kapsamlıdır. Özellikle son 7yılda toplumsal ölçekte yaşanan sosyal ve siyasalsaldırılar kadını hedef almaktadır. Kadına yönelikşiddetin en görünür biçimi aile içi şiddet olarakbilinir. Ancak bunun giderek sokağa taşması, kitleselhale gelmesi, topluma yayılması tam da sermayeninşiddetini arttırması sonucunda yaşanmaktadır.Dikkate değer bu gelişme karşısında hemen devreyeyasalar girmekte ve duruma göre değişiklik yapılarakuygulamaya sokulmaktadır.

Bu uygulamalardan biri de yakın zamandaTCK’da yapılan değişiklikler olmuştur. Namuscinayetlerinin alenen işlenmesine ve devletin bunagöz yummasına karşı artan tepkiler üzerine sözdecaydırıcı bir düzenleme olması açısından ağır tahrikindirimi kaldırıldı. Ancak yerine çok geçmeden“haksız tahrik indirimi” devreye sokuldu. Sermayedevleti kadına yönelik saldırıları teşvik etmektedir.

Son süreçte hız kazanan kadın cinayetlerindesunulan gerekçeler arasında namus ve aldatma gibikavramlar öne çıkmaktadır. “Haksız tahrikindirimi”ne başvuran mahkemeler, TCK’nun 29.maddesine dayanarak öldürülen kadınların haklınedenlerle öldürüldüğüne karar vermektedir. 5237sayılı yasanın 29 maddesi üzerinden örnek verecekolursak burjuva hukukunun kokuşmuşluğu bir kezdaha açığa çıkmaktadır. Yeni TCK “cinseldokunulmazlığı” kişilerin vücudu üzerinde, rızalarıdışında cinsel davranışlarda bulunularak bedenbütünlüklerinin ihlali olarak tanımlamaktadır.“Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar”, TCK’nın102., 103., 104. ve 105. maddelerinde yer almıştır.Yeni TCK’nın, “bireyin vücut bütünlüğünü koruma”amacını birinci sıraya almış olması nedeni ile eskiyasada “ırza tecavüz ve ırza tasaddi” olarak anılaneylemler, yukarıdaki maddelerde “cinsel saldırı”olarak ifade edilmekte ve cinsel davranışlarla, birkimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişicezalandırılmaktadır demektedir. Cinsel saldırısuçlarının oluşabilmesi için aranan önemli koşul, busuçu oluşturan eylemlerin, mağdurların isteği dışındave zorla ya da aldatma ile gerçekleştirilmişolmasıdır.

Görünüşe göre düzenlemeler olumlugörünmektedir. Ancak 29. madde tüm bunları boşaçıkarmaktadır. 29. madde, haksız bir fiilin meydanagetirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındasuç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapiscezası yerine 18 yıldan 24 yıla ve müebbet hapiscezası yerine 12 yıldan 18 yıla kadar hapis cezasıverilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörttebirinden dörtte üçüne kadarı indirilir, demektedir.

Yani kadına yönelik taciz, tecavüz, şiddet,sömürü suçtur ve cezalandırılır. Ancak bu durumda

onların deyimiyle tahrik varsa cezada 3/4 indirimegidilir. Bugüne kadar açılan davalar incelendiğindetecavüze uğrayan kadının pantolonunun, bluzununrengi, etek giymiş olması, ses tonu, öldürülenkadının çantasında doğum kontrol hapı bulunması,boşanmak veya ayrı yaşamak istemesi, cinsel ilişkiyegirmek istememesi vb. dehşet verici nedenlerlecezalar yarıdan fazla indirime uğramıştır.

İşçi ve emekçi kadınları ucuz iş gücü olaraksömüren, dört duvar arasına mahkum eden, fuhuşaiten, fabrikaların ücretli, evlerin ücretsiz köleleriyapan bu kapitalist sistem her kurumuyla olduğu gibi

yasalarıyla da çürümüştür. Ve bu çürümüş düzen işçive emekçi kadınlara hiçbir gelecek sunmamaktadır.Onların kadına verebildiği gelecekte şiddete maruzkalmak, polis tarafından katledilmek, tecavüzeuğramak, köle gibi çalışmak, “töre” cinayetlerindecan vermek, selde boğularak ölmek, yanarakfabrikada can çekişmek, çocuklarını kirli savaşlardayitirmektir…

Kadını ikinci cins konumuna indirgeyen,köleleştiren, çifte baskı ve sömürüye maruz bırakankapitalist sisteme ve onun uygulamalarına karşıörgütlü mücadele etmekten başka çıkar yol yoktur.

Bursa Kadın Platformu’ndan eylem

Bursa Kadın Platformu 31 Ocak günü gerçekleştirdiği eylemle “TEKEL işçileri yalnız değildir” dedi.Bursa Orhangazi Parkı’nda saat 13.00’te gerçekleşen eylemde, “Güvenceli iş, insanca yaşam için TEKELişçilerinin yanındayız! / Bursa Kadın Platformu” pankartı açıldı.

Basın açıklamasını gerçekleştiren Pınar Koyuncular, güvencesiz çalışmayı genel çalışma biçimi halinegetiren, yoksulluk sınırı altında asgari ücreti reva gören, halkın en temel ihtiyaçlarını piyasalaştırarak halkıyoksulluğa mahkûm eden AKP hükümetinin neoliberal politikalarının TEKEL işçilerinin duvarınaçarptığını vurguladı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Kadına yönelik şiddete son! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/05 * 05 Şubat 2010

Burjuva hukuk düzeni kadın katliamlarını meşrulaştırıyor…

Kadına yönelik şiddet yasalarla da teşvik ediliyor!

Devletin devrimcilerden duyduğu çaresizkorku sürüyor!

Devrimcileri ve devrimci değerleri baskı ve zorla, yeri geldiğinde açıktan katliamlarla yok edebileceğinisanan sermaye devleti, bugüne kadar buna yönelik her çabasında çelikten bir iradeyi karşısında bulmuştur.Devletin katliamcı cellatlarına her seferinde diz çöktüren bu iradenin en önde gelen temsilcilerinden biri dekomünist önder İbrahim Kaypakkaya’dır.

Tunceli Cumhuriyet Savcılığı’nın, sanatçılar Mehmet Özcan ve Pınar Sağ hakkında, 29 Mart Yerelseçimlerinde Dersim Demokratik Halk Dayanışması’nın desteklediği bağımsız milletvekili adayı Murat Kur’adestek mitinginde yaptıkları konuşmalarla ilgili soruşturma başlattığı kamuoyuna yansıdı.

Savcılık tarafından “suçu ve suçluyu övmek” iddasıyla başlatılan ve tamamlanan soruşturma neticesindeÖzcan ve Sağ’ın Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 215, 37/1 ve 53. maddeleri uyarınca yargılanarakcezalandırılmaları isteniyor.

Savcılığın ilgili tutanağında ise şu ifadeler yer alıyor:“ 29.03.2009 tarihli mahalli idareler genel seçimi öncesinde Tunceli Belediyesi bağımsız başkan adayı Murat

Kur tarafından düzenlenen açık hava toplantısına katılan şüphelilerden Mehmet Özcan’ın ‘seni sevmek suçluyu övmek… Kaypakkaya seni seviyorum seni seviyorum bir suçlu da benimseni seviyorum’ şeklinde konuşma yaptığı, diğer şüpheli Pınar Sağ’ında, ‘…faşist iktidara karşı her zaman dikdurmuş Kaypakkaya’ya yoldaşlara...’ ‘..Aslanlar gibi kurban olduğum 73’ten bu yana ser verip sır vermeyen bugeleneği asilce yaşatan Kaypakkaya’ya yakışır şekilde durmak…’ şeklinde konuşma yaptığı bu şekilde terörörgütü kurucusu ve yönetici İbrahim Kaypakkaya’yı övdükleri...”

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Dünya Ekonomik Forumu’nun “Davos Zirvesi” 40.yıl toplantısı 27-31 Ocak tarihleri arasında İsviçre’ninDavos kasabasında yapıldı. 90 ülkeden 2500 kişininkatıldığı zirveye, bir sonraki kriz tehlikesi damgasınıvurdu ve ikinci bir kriz dalgasının beklendiği itirafedildi. Dile getirilen bir başka gerçek ise ekonomikkrize parelel olarak siyasal bir krizin de yaşanmaktaolduğunun itiraf edilmesiydi. Bankacılık sistemindeyapılması gereken reformlar ise hararetli tartışmalarınbir başka konusunu oluşturdu.

2009 yılındaki Davos zirvesi küresel krizin enşiddetlendiği döneme denk gelmişti. Bu yılki zirveninkonusu da, küresel ekonomik krizin verdiği zararıntelafi yollarının aranacağı “Dünyanın durumunuiyileştirme: Yeniden düşünme, Yeniden Tasarlama,Yeniden İnşa etme” olarak saptanmıştı. “Dünyanındurumunu iyileştirme” konusunda 1000’den fazlauzmanın 70 komisyonda görev aldığı belirtilmiş ve buuzmaların “dünyanın durumunu iyileştireceği” mutluhaberi verilmişti. Bunun için de bu yılki Davos Zirvesi,ekonomi ve siyaset açısından en önde gelen “beyinfırtınası” buluşması olarak kabul edilmişti.

Zirvenin yukarıda belirtilen ana gündemin temelkonu başlıkları arasında “Ekonomik ve sosyal refah,küresel riskleri azaltma ve sistemik soruna yönelme,sürdürülebilirliğin sağlanması, değerler çerçevesioluşturmak, etkin kurumlar inşa etmek ve terörizm”gibi gündemler yer alıyordu.

Küresel ekonomik krizin verdiği zararların telafiyollarının arandığı ve krizi aşmanın yollarının aranıptartışıldığı zirvede, açılış konuşmasını yapan FransaCumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, sistem adınakapitalizmin gerçeğine ve karanlık geleceğine dair acıgerçekleri dile getirdi. Sarkozy, küresel krizinküreselleşme krizi olduğunu, kapitalist ekonomisistemine ahlak kavramının yeniden hakim olmasıgerektiğini vurguladı ve “Konu kapitalizmi lağvetmekdeğil. Ancak ne tür bir kapitalizm istediğimize kararvermemiz gerekir. Şu anda kapitalizmde bir sapkınlıkyaşanıyor. Kapitalizm değerler üzerine kuruludur.Finans kapitalizm ise, kapitalizmin değerlerini ayaklaraltına alan bir sapıklıktır“ biçiminde “öfke“ vekaygılarını dile getirdi ve “ahlaki kapitalizm” önerdi.

Sarkozy’nin değerler üzerine kurulduğunu, amabunun ahlaki olması gerektiğini önerdiği kapitalizm,sadece ve sadece paranın değeri üzerine kurulmuştur.Tam da bunun içindir ki bizzat düzen sözcüleri,dünyada 3 milyar insanın günde 2 dolardan daha az birparayla yaşamak zorunda olduğunu, 1 milyara yakıninsanın beslenme imkanından yoksun olduğunu,açlıktan ve önlenebilir hastalıklardan dolayımilyonlarca insanın öldüğünü, ülkeler ve bölgeler arasıuçurumun derinleştiğini, işsizliğin yüz milyonlarcainsanın kabusu haline geldiğini dile getirmek zorundakalıyorlar. BM çalışma örgütünün kendi rakamlarınagöre sadece geçen yıl 27 milyon kişinin işinikaybettiğini, bunların yarısının zengin ülkelerdeolduğunu, bu sayıya bu yıl 3 milyon kişinin dahaekleneceğini açıklamış bulunmaktadırlar. Kapitalizmintek değer yasası para olduğu içindir ki milyarlarca işçive emekçi sosyal yıkımın ve büyük acıların pençesindekıvranmaktadır. Bunlardan da öte, kapitalizmin üzerineoturup yükseldiği değer, bugün gezegenimizin veinsanlığın karşı karşıya kaldığı büyük tehlikenin debiricik kaynağıdır.

Krizden çıkmaya ilişkin boş beklentiler...

Her ne kadar dünya ekonomisinin toparlanacağı veyavaş da olsa ekonomideki büyümenin kriz öncesidöneme göre daha büyük seyredeceği iyimserliği dilegetirilse de, zirvede üzerinde birleşilen temel konunun2010 yılından itibaren de belirsizliklerin süreceği vedalgalanmaların yaşanabileceği olgusu oldu.Öngörülen ve beklenen bir başka temel önemde gerçekise “yeni bir krizin eşiğinde olunduğu ve ikincidalganın gelme riski bulunduğu” dolaysıyla bunuengellemenin küresel çapta ortak bir politikasaptanması ve “adil dağılımın” gerçekleşmesi olarakönerilmesidir. Krizi önleme çerçevesinde Davos’adamgasını vuran bir diğer konu da bankacılığa ilişkinyeni politikaların saptanması ihtiyacının dilegetirilmesiydi. Bu çerçevede Obama’nın finanspiyasası patronlarına ilan ettiği “savaş” bankalara karşıdaha katı düzenlemeler ön görüyordu. Bu, Amerikabankaları tarafından büyük bir dirençle karşılandı veDavos’ta lobi faaliyetine konu edildi. AralarındaDeutsche Bank Yönetim Kurulu Başkanı ve aynızamanda Uluslararası Bankalar Birliği Başkanı da olanAckermann’ın da bulunduğu çok sayıda bankacı,sektöre çok sıkı düzenlemeler getirilmemesi için yoğunkulis faaliyeti yürüttüler. “Sürekli yeni düzenlemeler,

yeni vergiler getirilmesinin akılcı olmadığını, bunungüvensizliği arttıracak ve mali sektörün istikrarakavuşmasını engelleyecek” bir rol aynayacağı temasınıısrarla işlediler. Ancak zirve, bankacılar arasında dabüyük görüş ayrılıklarına sahne oldu. Hükümetler dekendi aralarında fikir birliği sağlamış değiller. Temelkonu ve soru, “Bankacılık sektörüne dair dünyaçapında kurallar konması gerekiyor mu, ya da herdevletin kendi başına bir şeyler yapması yeterli mi?”olgusudur. Bu eksendeki hararetli tartışmaya Nobelekonomi ödülü sahibi Stieglitz, “İşe ulusal düzlemdebaşlamalıyız, her devlet, vatandaşını ve ekonomisinikorumakta sorumludur” diyerek tartışmaya songetirmiş oluyordu. Yani bu, küresel krizde herkes kendibaşının çaresine baksın, herkes kendini kurtarmayaçalışsın demek oluyordu.

Davos’taki leş kargaları birçok konuda uzlaşamdılarama “ikinci krizin eşiğinde olunduğu, yeni dalganınözellikle ABD ve Avrupa’yı vuracağı” hatta az gelişmişve gelişmekte olan ülkelerin ABD ve Avrupa’yıkurtarabileceği rüyasını bile görebildiler. Doğal olarakkrzin tüm yükünü işçi ve emekçilere devlet terörüeşliğinde nasıl fatura edebilecekleri konusundabirleştiler. Tarih ve bilim, asalak burjuva sınıfın kendi

Kapitalist sistemin iflası belgelendi!24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

Davos ve kapitalist sistemin iflası

Basel’de Davos Zirvesi’ne karşı yürüyüş

Her yıl geleneksel olarak Ocak ayında düzenlenen “Davos Zirvesi” bu yıl da 27-30 Ocak tarihleriarasında İsviçre’nin Davos kasabasında toplandı. Zirveye paralel olarak gelenekselleşen zirve karşıtıgösteriler bu yıl da yapıldı.

Protesto gösterileri için yapılan önçalışmalarda çeşitli kentlerde platformlar kuruldu, bir dizi kültüreletkinliğin yanısıra toplantılar örgütlendi. Kurulan platformlar arasında sürekli bir iletişim ve fikiralışverişinde bulunuldu, bazı gösterileri ortaklaştırma kararı alındı.

Ortak afiş, ortak çağrı, pul ve bildiriler hazırlandı ve bunlar yaygın olarak kullanıldı. Gösterilerin ilkiLuzer’de gerçekleşti. Ayrıca protestolar, Fransız kantonlarının bazı kentlerinde yasaklanmasına rağmenCenevre’de gösteri düzenlendi.

30 Ocak günü saat 13.00’te Basel’de protesto gösterileri gerçekleştirildi. Yürüyüşte “Kapitalizmiyıkmak için mücadeleyi sokağa taşıyalım”, “Kapitalist sömürü ve baskının olmadığı bir dünya içinmücadeleye” şiarının yer aldığı ortak pankartlar taşındı. Kentin merkezi ve kalabalık caddelerindegerekleştirilen yürüyüşe anti-kapitalist slogan ve şiarlar damgasını vurdu.

TKİP yürüyüşe Almanca “Kapitalist sömürüye, sosyal hak gasplarına, işsizliğe, ırkçılık ve savaşakarşı sosyalizm için mücadeleye” şiarının yer aldığı pankartla katıldı.

Yürüyüşte ayrıca BİR-KAR’ın TEKEL işçileriyle dayanışmak amacıyla hazırladığı bildiriler dağıtıldı. Gençliğin ağırlıkta olduğu yürüyüşe 500`ü aşkın kişi katıldı.

TKİP Basel taraftarları

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Emperyalist ABD rejimi, Ortadoğu’da “demokrasi ihraç etmek” adı altında ülkeler işgal edip halklarıkatlederken, Latin Amerika’da seçimle işbaşına gelmiş liderleri askeri darbe ile deviriyor. Söylenenlerebakılırsa, hem askeri darbeler hem vahşi işgaller “demokratik gelişim” adına yapılıyor. Oysa her iki tutumunda temel amacı, ezilen halkların iradesini kaba bir şekilde çiğnemektir.

2002’de, Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez’e karşı girişilen darbe, milyonlarca emekçininsokaklara dökülmesi sayesinde püskürtülmüştü. 2004’de Haiti’de darbe tezgahlayan Pentagon şefleri, geçenHaziran ayında Honduras Devlet Başkanı Manuel Zelaya’yı askeri darbe ile görevden uzaklaştırangenerallerin de arkasındaki tek güçtü.

Honduraslı emekçilerin darbeye karşı kararlılıkla direnmesi, Zelaya’nın da cunta karşıtı aktif bir duruşsergilemesine zemin hazırladı. Nitekim gizli yollarla ülkeye dönen Zelaya, sığındığı Brezilyabüyükelçiliğinden mücadeleye devam etti. Hem cunta şeflerinin hem Washington’daki savaş baronlarınıntehditlerine rağmen bir süre direnen Zelaya, sol liberal çizgisinden dolayı darbeci çete ile görüşmelerdebulunarak zaman kaybetmekten de geri duramadı.

Halkın darbe karşıtı soluklu direnişine, Zelaya’nın ise yasal zeminde harcadığı yoğun çabalara rağmengeri adım atmayan darbeci çete, Latin Amerika ülkeleri nezdinde beş paralık bir değeri olmadığı halde,ABD’nin desteği sayesinde ayakta durabildi.

Zelaya’nın başkanlık süresi dolana kadar yönetimde kalan darbeci çete, namluların gölgesinde seçimlerigerçekleştirerek, cuntaya “seçilmiş sivil başkan” uydurdu. Güya “seçilmiş” olunca meşruluk kazanandarbeci çete, görevden uzaklaştırdığı Zelaya’nın yüksek oy oranı ile başkanlığa seçilmiş olduğu gerçeğinigörmezden geliyor.

Zelaya’nın Brezilya büyükelçiliğinde mahsur bulunduğu koşullarda gerçekleştirilen gayr-i meşruseçimlere halkın yüzde 65’i katılmazken, Porfirio Lobo adlı ABD kuklası, bu seçimlere dayanarak kendinidevlet başkanı ilan etti. ABD dışında hiçbir devletin tanımadığı seçimlere dayanarak kendini devlet başkanıilan eden Porfirio Lobo, cunta yönetimini devam ettirecek “sivil” bir kukladan başka bir şey değildir.

Gayr-i meşru seçimlerin ardından Manuel Zelaya’nın Dominik Cumhuriyeti’ne gitmeyi kabul etmesi,cunta yönetiminin kısmen rahatlamasını sağladı. Zira Zelaya’nın büyükelçilik binasında olsa bile ülkedebulunması, cunta şefleriyle Washington’daki efendilerini rahatsız ediyordu.

Açıklandığına göre, cunta yönetiminin “sivil” kılıklı şefi Porfirio Lobo ile Dominik Cumhuriyeti DevletBaşkanı Leonel Fernandez arasında imzalanan anlaşma üzerine, başkent Tegucigalpa’daki BrezilyaBüyükelçiliği’nde bulunan Honduras’ın devrik devlet başkanı Manuel Zelaya, ülkeden ayrıldı.

Ailesi ile birlikte Dominik Cumhuriyeti’ne “konuk” olarak giden Zelaya, bu ülkede “seçkin konuk”statüsünde bulunacak. Bu statü Zelaya’ya diplomatik dokunulmazlık sağlıyor.

Dominik Cumhuriyeti Devlet Başkanı Leonel Fernandez ile birlikte ülkeden ayrılan Zelaya’yı uçağabinerken binlerce kişi uğurladı. Toplanan destekçilerine hitap eden Zelaya, “geri döneceğini” söyledi.

Zelaya’nın ülkeden ayrılmasıyla eli güçlenen cunta yönetimi, darbeci zihniyetin temsilcilerinden biriolan Honduras Başsavcılığı’nın, generallerle ilgili kararına dayanarak da meşru bir görünüme bürünmeyeçalışıyor.

Ocak ayının ilk haftasında darbeyi planlayan altı generale, devlet başkanı Manuel Zelaya’nın sürgünegönderilmesine ilişkin olarak ‘görevi kötüye kullanma’ davası açan Honduras Başsavcılığı, darbecigeneralleri ‘masum’ kabul etti. Darbeci generalleri savunan başsavcılıktaki görevliler, aldıkları kararlacuntacı generallerle aynı zihniyeti taşıdıklarını kanıtlamış oldular.

Bu gelişmelere rağmen, askeri cuntayı ne namlular gölgesinde gerçekleştirilen seçimler, ne darbeciyüksek savcıların kararı, ne ABD emperyalizminin sınırsız desteği halk nezdinde aklayabilir.

Hal böyleyken Honduraslı emekçilerin direnişinin, darbecilerle Washington’daki hamileri ülkedenkovulana kadar devam edeceğini vurgulamak abartı olmayacaktır.

Honduras’ta askeri cuntaya sivil kılıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/05 * 05 Şubat 2010

Honduras’ta askeri cuntaya “sivil” kılıf

çıkar ve ihtiyaçları çerçevesinde sürekli bir çelişki veçatışma içinde olduklarını, kokuşmuş ve artık insanlığıngelişmesi önünde engele dönüşmüş olan asalakdüzenlerini korumak için işçilere, emekçilere ve ezilenhalklara karşı tam bir kenetlenme içinde olduklarınıkanıtlamaktadır. Ekonomik krizin siyasal krizedönüştüğü, sosyal patlama korkusunun dile getirilmesi vebuna uygun her türlü önlemin alınması zorunluluğuonların üzerinde birleştikleri en temel olgudur.

2010’un ilk ayında toplanan Davos zirvesi, dahaönceleri 2010’da aşılacağı iddia edilen krize ilişkin yenidurumu “belirsizliğin 2010’da da süreceği vedalgalanmaların devam edeceği” olarak formüle etmeklekalmamış, krizin ikinci aşamasında olunduğu da ilanetmiş bulunuyor. Dün 2010’da aşılacağı iyimserliğipompalanıyordu, bugün ise 2010, yeni kriz dalgasınınbaşlangıcı olarak sunuluyor.

Sorun, basitçe düzen temsilcilerinin iyimserliklerininabartılı olmasıyla ya da aşılacağına ilişkin öngörülensürenin tutturulmamasıyla açıklanamayacağı gibi birçelişki olarak da görülemez. Sorun kapitalist ekonomininişleyişinin bir sonucudur. Krizin faturası işçi sınıfı veemekçilere fatura edilmeksizin, üretici güçlerin vebirikmiş zenginliğin geniş çaplı tahribi olmaksızınkrizden kurtulmak sanıldığı kadar kolaygörülmemektedir.

Bugün dünyamızın geldiği durumun ve yaşanan hertürlü sorunun kaynağı ve sorumlusu olanlar, mevcutdurumdan duydukları rahatsızlıkları dile getiriyorlar vekendileri dışında sorumlu arıyorlar. Dahası sözüm onainsanlığın ve dünyanın durumunu iyileştirme kaygısı vesorunlara çözüm bulma amaçı taşıdıkları iddiasındabulunuyorlar. Elbetteki onların çözüm arayışları vekaygıları kokuşmuş düzenlerini korumak ve onu tehditeden her tür dinamiği tasfiye etmektir. Onların kaygılarıarasında ezilen insanlığa yer yoktur. Tersine Davos’tatoplanan emperyalist tekeller, geniş çaplı sosyal saldırılar,sömürünün yoğunlaştırılması ve emekçilerin kazanılmışsosyal haklarının gaspedilmesi yoluylakrizdenkurtulmanın yollarını aramaktadırlar. Krizin ağırfaturasını emekçilere ödetmek sermaye dünyası içintemel, hatta zorunlu bir yoldur. Davos zirvesinde tartışılıpkarara bağlanan en temel noktalardan biri de budur. Buolgu, sosyal yıkımın ağırlaşması, işsizlik, yoksulluk veaçlığın derinleşmesi demektir. Dolayısıyla bu tutulacakyolun sosyal dengeleri altüst edeceği, tüm sorunlarıgörülmemiş düzeyde ağırlaştıracağı ve sınıf çelişkilerinikeskinleştireceği gibi kaçınılmaz sonuçlara yol açacaktır.Zirve de artık daha açıkça sözedilen politikistikrarsızlığın “sosyal patlama ve terörizm tehdidine”yol açacağı, bunun ciddi güvenlik önlemleri gerektirdiğipropagandası, burjuvazinin krize siyasal cepheden deönde hazırlığı anlamına gelmektedir.

Davos’ta dile getirilen siyasal kriz elbetteki sosyalmücadelelerin ve sınıf çelişkilerinin keskinleşmesiolgusuyla sınırlı değildir. Bunun bir öteki boyutu isemilitarizmin yeni bir düzeyde tırmanması, emperyalistlerarası mücadelenin şiddetlenmesi olarak yaşanmaktadır.Tüm bunlar bir arada emperyalist saldırganlığın vekapitalist sömürünün dizginlerinden boşalacağı,emekçilere ve ezilen halklara büyük sosyal yıkımların vedaha ağır acıların yaşatılacağı anlamına gelmektedir.Davos gibi emperyalist zirveler bu gibi sorunların vesaldırıların dolaysız sorumluluğunu taşımaktadırlar veinsanlığa yaşatılan her türlü belaların suçlularıdurumundadırlar.

Kapitalizmin ağır ve derin bunalımları geniş çaplıiflaslar zincirinden ekonominin askerileşmesine ve yıkıcısavaşlara kadar, sosyal, siyasal faturası ağır olan bir dizisonuçlara yol açmaktadır. Ama kapitalizmin bunalımıelbette sadece bu felaketli sonuçlara değil, aynı zamandadevrimlere de kapı aralamaktadır. Komünistler olarakgelmesi kaçınılmaz olan yeni devrimler dönemine kendicoğrafyamızda her açıdan hazırlanmak, dünya devrimineen anlamlı katkı olacaktır. Kapitalizmin çürümüş ruhuolan Davos’lar böyle toprağa gömülecektir.

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Emperyalizm yenilecek!26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

11 Eylül 2001’de Beyaz Saray ve Pentagon’u hedefalan saldırıları gerekçe göstererek Afganistan’ı işgaleden ABD emperyalizmi ile suç ortakları, “teröre karşısavaş” adı altında hem bu ülkeyi yakıp yıktı, hem onbinlerce sivili katletti. Uzun süren bir iç savaşınardından gerçekleştirilen emperyalist işgal, üreticigüçlerini tahrip ederek Afganistan’ı ortaçağkaranlığına sürükledi.

Savaş aygıtı NATO komutasındaki işgal,Afganistan’ı enkaza çevirmeyi başarsa da, bu ülkedehakimiyet kuramadı. Kabil’in özel korunan bölgesinedüzenlenen saldırı, işgalcilerle işbirlikçilerininbaşkenti bile denetleyemediğini gözler önüne serdi.

Halkların celladı NATO komutasındaki işgalcigüçlerin bataklığa saplandığı konusunda fikir birliğinevaran savaş baronları, soruna çözüm üretebilmek içingeçen hafta Londra’da konferans düzenledi. AralarındaAhmet Davutoğlu’nun da bulunduğu 60 kadar ülkenindışişleri bakanının katıldığı konferansta, “Yeni AfganStratejisi”nin saptandığı bildirildi.

Yeni plana göre, işgal güçlerinin silah zoruylakurmayı başaramadığı egemenliğe rüşvet yoluylaulaşılmaya çalışılacak. Silah bırakan Taliban üyelerininmaddi olanaklar karşılığında “toplumakazandırılması”nı hedefleyen plana göre, Talibaniçindeki “ılımlı kesimler”, rüşvet karşılığında işbirlikçihaline getirilecek.

Plana göre, silahlarını bırakan Taliban üyeleriaffedilecek. Sonrasında bu kişilere iş verilecek, eğitimimkanı sunulacak; ya da işleyecekleri topraklardağıtılacak. Taliban üyelerine köylerini korumaları(köy korucusu olmaları) için maaş bağlanması daplanlanıyor.

Savaş devam ederken önerilen bu rüşvetlerkarşılığında, 25 bin civarındaki Taliban militanın enazından yarısının kukla yönetim safına geçip,emperyalist işgali kabul edeceği varsayılıyor.

Taliban militanlarına önerilen rüşvetten dahafazlası, hareketin lider kadrolarına vaat ediliyor.Altında, kukla Devlet Başkanı Hamid Karzai’ninimzasının bulunduğu planda, Taliban liderlerine siyasibir rol verilmesi de öngörülüyor.

Bu plana göre, şu anda “terörist” kategorisinde yeralan işgal karşıtı Taliban lider veya militanları, rüşvetikabul edip kukla yönetimle uzlaşınca, emperyalistişgalcilerin “dostu” oluverecekler. Demek ki, işgalcigüçler için sorun, Taliban güçlerinin “terörist” olupolmaması değil, kukla yönetim ve ABD emperyalizmiile iyi geçinip geçinmemeleriyle ilgilidir. Bu denklemegöre ABD’nin işbirlikçisi olan “iyi”dir, emperyalistişgale karşı çıkan ise, “teröristtir.”

Planın altında düşkünlük abidesi Hamid Karzai’ninimzası bulunsa da, patentin Pentagon’a ait olduğundanşüphe eden yoktur. Nitekim ABD medyasındayayınlanan haberler, Barack Obama yönetiminin tövbeetmeyi kabul eden Taliban güçlerine rüşvet vermekleyetinmediğini, rüşvet dağıtarak kabileleri Talibangüçlerine karşı savaştırmayı da hedeflediği belirtiliyor.

Hatta New York Times gazetesinin iddiasına göre,bu yönde somut adımlar da atıldı. Gazetede çıkan birhaberde, Afganistan’ın doğusundaki en büyük Peştunaşiretinin, 1 milyon dolarlık Amerikan “yardımı”karşılığında Taliban güçlerine karşı savaşmayı kabul

ettiği iddia edildi. Her emperyalist işgal, özünde halkları köleleştirme

girişimidir aynı zamanda. Dolayısıyla onurunukoruyan hiçbir halk, emperyalist işgalcilerinişbirlikçisi olmayı kabul etmez. Ağır yıkım vekatliamlara rağmen, NATO komutasındaki işgalciorduların bataklığa saplanması, Afganistan halklarınınemperyalist tahakküme karşı direnme kararlılığındanbağımsız ele alınamaz.

Taliban hareketi, işgale karşı direnmekle birliktesiyasi çizgisi gericidir. Dolayısıyla koşullarelverdiğinde emperyalist işgalcilerle anlaşma yolunagidebilir. Ancak böyle olacağı varsayılsa bile, bu,Afganistan halklarının işgalci emperyalistlerleişbirliğini kabul edeceği anlamına gelmez. Tersine, heronurlu halk gibi, Afganistan halkları da ancak işgalciemperyalistlerle işbirlikçilerini ülkelerinden defettikleri zaman özgürlüğün kapısını açabilecekler.

ABD Taliban’la işbirliğinin yollarını arıyor...

Savaş aygıtının başaramadığını rüşvet de başaramayacak!

Fiat işçileri iş bıraktı

Fiat işçileri, Fiat tekelinin “yüksekmaliyetleri” gerekçe göstererek önümüzdeki yılSicilya’daki fabrikasında otomobil üretiminisona erdirmek istemesini ve kısa çalışmadayatmasını protesto ederek iş bırakma eylemibaşlattı.

3 Şubat günü sabah vardiyasında başlayangrev 2004 yılından bu yana ülke çapında ilk işdurdurma eylemi olma özelliği taşıyor.Sendikalar, greve 80 bin Fiat işçisininkatılmasını bekliyor.

İtalyan toplumunda Fiat tekeline karşı öfkeliprotesto sesleri yükseliyor. Çünkü Fiat İtalya içinherhangi bir tekel değil, aksine tüm İtalya’nıngözlerinin üzerinde olduğu bir işletme. Fiat’tadurum iyi değilse Fiat’a parça üreten firmalardaçalışanlar da dahil yüzbinlerce kişinin durumuiyi değil demektir.

Fiat’ın kapanması ile en geç iki yıl içindeSicilya’da halkın sosyal bir felaketle karşı karşıya kalacağı ifade ediliyor.

İtalya’da işsizlik son 5 yılın en yüksek düzeyinde seyrediyor. Yüzde 8,5 olan işsizlik 25 yaşınaltındakilerde yüzde 26 oranında. İtalya’nın en zengin bölgesi Lombardei’de geçtiğimiz yıl 100 bin kişi işinikaybetti. Sadece süresiz iş sözleşmesi olanlar işsizlik kasasından yardım alabilmekte. İşini kaybedensözleşmeli işçiler ise beş kuruşsuz ortada kalıyorlar.

Aylardır maaşlarını bekleyen işçilere ve emekçilere birçok yerde kısa çalışma dayatılıyor. Her yerdeyaşanan aynı senaryo: Umutsuzluk ve öfke....

Mailand’da bir callcenter çalışanları taleplerini kabul ettirmek için şeflerini kendi bürosunda saatlerce rehintuttu. Venetien’de bir çorap fabrikasında işten atılan işçiler geçtiğimiz hafta otobana barikat kurarak kendisektörlerinde yaşanan duruma dikkat çektiler. Yine Mailand’da kapatılacağı açıklanan fabrikayı çatıdan girerekişgal eden işçiler makinaların işyerinden çıkarılmasını engellemek için fabrikayı işgal ettiler.

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

TEKEL direnişinin ateşi yurtdışında Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/05 * 05 Şubat 2010

Essen1 Şubat günü öğlen saatlerinde Türk Konsolosluğu

önünde yapılan gösteriye çeşitli sendikaların yanısıraDİDF ve Essen BİR-KAR da katıldı.

Eylemde, TEKEL işçilerinin taleplerini içeren birdosya konsoloslukta bulunan yetkililere teslim edildi.Konsolosluğa gelenlerin birçoğu da eyleme katıldılar.

Ayrıca 27 Şubat 2010 tarihinde yine Essen kentindegerçekleşecek olan TEKEL işçileriyle dayanışmagecesinin biletleri satıldı.

Eylemde BİR-KAR’ın materyalleri yoğun biçimdekullanıldı.

Bununla beraber Hartz 5’e karşı MLPD’nindüzenlediği Pazartesi eylemlerinde de TEKEL direnişigündemleştirildi. Enternasyonal sınıf dayanışmasınınöneminin vurgulandığı eylemde TEKEL direnişinedestek olmak için çağrı yapıldı.

DortmundBİR-KAR Dortmund, 31 Ocak günü “TEKEL

işçileri direniyor, yol gösteriyor!” çağrısı ile etkinlikgerçekleştirdi.

Etkinlik, NGG sendikası (Gıda İşçileri Sendikası)temsilcisi ve aynı zamanda direniş sürecinde iki kezdirenişçi işçileri ziyaret etmiş bir delegasyon üyesininizlenimlerini anlatması ile başladı.

Delegenin anlatımlarından sonra TEKEL İşçileri ileDayanışma Komitesi’nin hazırladığı sinevizyongösterimi ilgi ile izlendi.

Daha sonra söz alan BİR-KAR temsilcisi sınıfdevrimcilerinin TEKEL direnişini, yaşanan gelişmelerinasıl algıladığını anlattı. Konuşmada ayrıca, işçihareketine devrimci önderliğin ne kadar yakıcı birihtiyaç olduğu, sınıfla devrimci anlamda birbirleşmenin, orada güç olabilmenin ve sınıfa o tarihirolünü oynamasında önderlik edebilmenin önemianlatıldı.

Stuttgart2 Şubat Salı günü Stuttgart’ta Alman tekeli BEHR

ve ABD tekeli UPS önünde gerçekleştirilen eylemlerdeenternasyonal dayanışma örneği sergilendi.

Behr’den işten çıkarma planlarını protesto etmekiçin gerçekleştirilen uyarı grevine binin üzerinde işçikatıldı.

ABD tekeli UPS’ten atılan işçiler, UPS’nin önündeeylem gerçekleştirdi.

TEKEL İşçileriyle Dayanışma Komitesi, bueylemlere destek verdi.

BEHR önünde yapılan eylemde, komite adınakonuşma talebine sendika bürokratlarından ret cevabıalan komite, işçi temsilcileri ile yaptığı görüşmelerdenolumlu sonuç aldı. Konuşmada, “Biz yalnız değiliz,Türkiye’de de 12 bin işçi 50 gündür direniyor. Genelgrev istiyorlar, buradan, Stuttgart’tan dayanışma selamve desteklerimizi iletiyoruz” denildi. Açıklama,“Yaşasın enternasyonal dayanışma!” sloganıylakarşılandı. UPS’nin önünde yapılan eylemde de, UPSişçileri adına yapılan konuşmada TEKEL işçilerinindirenişi selamlandı.

1 Şubat günü yapılan pazartesi eylemlerinde deTEKEL işçilerinin, kararlı ve direngen mücadelesiselamlanarak, saldırılara karşı TEKEL işçilerinin yol

gösterdiği ifade edildi.

BerlinAlmanya’nın Berlin şehrinde yaklaşık 20 kurumun

ve ilerici kişilerin bir araya gelerek oluşturduğuTEKEL Direnişiyle Dayanışma Komitesi, 3 ŞubatÇarşamba günü, Türkiyelilerin de yoğun yaşadığıKreuzberg semtinde dayanışma mitingi gerçekleştirdi.

Üç gün içerisine sığdırılan bir ön çalışma sonucumitinge yaklaşık 150 kişi katıldı. Almanca ve Türkçeolmak üzere iki dilden afiş, bildiri ve mitinge çağrımateryalleri başta Kreuzberg, Schöneberg, Neuköllngibi göçmenlerin ağırlıklı olarak oturduğu semtlerdeyaygınca kullanıldı.

Kottbuser Tor’da başlayan miting programıkonuşmalarla devam etti.

Bu konuşmanın ardından (Montagsdemo) Pazartesieylemlerinde müzik dinletisi sunan bir Alman, TEKELdirenişini desteklemek amacıyla parçalarınıseslendirdi. Beğeniyle takip edilen dinletinin ardındancoşkulu bir şekilde sloganlar atıldı. “TEKEL işçisiyanlız değildir!”, “Yaşasın enternasyonal dayanışma!”,“Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Yaşasın halklarınkardeşliği!”, “Direne direne kazanacağız!” sloganları

hep bir ağızdan haykırıldı. Mitinge, kısa zaman önce bir delegasyonla TEKEL

direnişini ziyarete giden Nick Brauns da katılarakTürkiye’deki gözlemlerini aktardı.

Miting programı, MLPD temsilcisininkonuşmasıyla devam etti. Sınıfın birleştirici yönünevurgu yaparak burada öne çıkan kadınlara dikkat çekti.Enternasyonal dayanışmanın önemini vurgulayankonuşmacı, “Yaşasın enternasyonal dayanışma!”sloganıyla konuşmasını bitirdi.

TEKEL işçilerinin yaşadığı sorunların benzeriniBerlin’de sayıları başka illere oranla az olsa daotomobil sektöründe çalışan işçiler de yaşıyor.İşyerlerini koruyabilmek için mücadele veren bir grupişçi adına İG-Metal üyesi ve işçi temsilcisi MustafaEfe de mitingde yaptığı konuşmada TEKEL direnişiniselamladı ve bu direnişi bulunduğu alana taşıyacağınıbelirtti.

Ayrıca Sol Parti miletvekili olan Kadriye Karcı damitingde bir konuşma yaparak TEKEL direnişiyledayanışma içinde olacaklarını belirtti.

Gür ve coşkulu sloganların ardından miting, 10Şubat Çarşamba günü daha kalabalık bir şekildeyapılmak üzere sona erdi.

BİR-KAR / Essen – Dortmund – Stuttgart - Berlin

TEKEL direnişinin ateşiyurtdışında

Dünyadan TEKEL direnişiyle dayanışmamesajları...

Uluslararası devrimci yardım örgütü SI (Enternasyonal Dayanışma) yazılı bir açıklama yayınlayarak,emekçileri TEKEL direnişiyle dayanışmayı büyütmeye çağırdı.

“...Ölmek var dönmek yok” diyen TEKEL işçileriyle dayanışmayı somut destekle büyütelim. İşçi sınıfınınbu gözü pek direnişiyle dayanışma çok önemlidir.” diyen SI, Başbakan ve İçişleri Bakanlığı’nın e-mail, faksve telefon numaralarını yayınlayarak, işçileri protestolarını yollamaya çağırıyor.

Ayrıca TEKEL işçilerine MAN fabrikasından da destek geldi. Nürnberg şehrinde kurulu bulunan, kamyonve otobüs üretiminin yapıldığı fabrikada örgütlü olan IG Metal sendika ve işyeri temsilciliği TEKELişçileriyle dayanışma içinde olduklarını belirten bir mesaj gönderdi. “Mücadelemiz aynı kulvarda buluşmakzorundadır.” diyen MAN işçileri ayrıca aralarında topladıkları 500 Avro’yu TEKEL işçilerine gönderdiler.

Bunların yanısıra Hollanda’dan Roterdam 1 Mayıs-Komitesi TEKEL direnişini selamlayarak, direnişedönük saldırıları kınadı. Komite, direnişe destek sunmak için elinden geleni yapacağını belirterek, TEKELişçilerinin mücadelesinin kendi mücadeleleri de olduğu söyledi.

İsviçre’den Unia Sendikası ise şu ana kadar gerçekleşen enternasyonal dayanışmanın daha da genişlemesive mücadelenin ivme kazanması için gerekeni yapacağını belirtti.

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Dünyadan işçi ve emekçi hareketi28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

Brüksel’de Opel işçileriyledayanışma

29 Ocak günü Brüksel’de Opel Antwerpen fabrikaişçileri ile dayanışmak amacıyla onbinlerce kişininkatıldığı bir yürüyüş düzenlendi.

Belçika’da sendikaların örgütlü olduğu herkentten, işçiler ve işçi aileleri yoğun soğuğa veyağmura rağmen uluslaraarası tekellerin daha fazlakar için işten çıkarmaları ve işyerlerini kapatmasınıprotesto etmek için Brüksel’deki AB komisyonununönünde biraraya geldiler.

Opel işçileri yürüyüşe aileleri ile birlikte katıldı.Yürüyüşe kadınların yoğun katılımı dikkat çekti.Sendikalı işçiler, protestolarını Opel’in amblemleri iledonatılmış tabut taşıyarak gösterdi.

İspanya’da itfaiyeciler eylemdeydiİspanya’da hükümetin, acil yardım hizmetlerini

özelleştirmek istemesine tepki gösteren itfaiye işçilerive acil yardım merkezi çalışanları eylem yaptı. LaCoruna kentinde biraraya gelen çoğunluğunu itfaiyeçalışanlarının oluşturduğu kamu çalışanları polisleçatıştı.

30 Ocak günü yaklaşık 500 itfaiyecinin bölgeselhükümet binasına yürümek istemesi üzerine polisgöstericilere saldırdı. Göstericilere gaz bombası vecoplarla saldıran polise taşlar ve ellerindeki demirlerlekarşılık veren emekçiler arasından yaralananlar oldu.

Almanya’da kamu emekçilerindenuyarı grevi

Almanya’da hizmet sektöründe çalışan 2,5 milyonkamu emekçisini ilgilendiren toplu iş sözleşmelerininikinci turunda da anlaşmaya varılamaması üzerineVer.di sendikası birçok eyalette uyarı grevlerinebaşladı. İlk olarak ulaşım, sağlık ve ana okullarındagreve gidiliyor.

Greve giden şoförler, hastane çalışanları ve değişikiş kollarında çalışan emekçiler bazı yerlerde yürüyüşve mitingler düzenlediler. Kamu emekçileri ücretlereyüzde 5 zam yapılması, mesleki eğitim sisteminde vetazminatlarda iyileştirme, kısa çalışma uygulamasınınkaldırılması, taşeron firmaların kapatılması talepleriniyükseltiyorlar. Uyarı grevlerine sendika tarafındandeğişik iş kollarında eş zamanlı olarak gidilmesieylemin gücünü zayıflatan bir etken.

Bremen Daimler işletmelerinde işbırakma

Bremen’deki Daimler işletmelerinde işçiler bu kez1 Şubat günü iş bıraktılar. 3500 işçinin katıldığı işbırakma eyleminde, işçilerin bir kısmı yürüyüş kolu 8numaralı kapının önünde toplandı. 1 numaralı kapınınönünde toplanan işçiler arasında işyeri alanı içinde miyoksa 3 numaralı kapıya doğru giderek sokağa barikatmı kurulsun diye süren bir tartışma yaşanırken polissokakta trafiği durdurmuştu. İşçiler daha sonra “SLmodeli Bremen’de kalmalı!” gibi dövizler taşıyaraksadece işyeri sahasında yürüyüş yaptılar.

Romanya’da kamu çalışanlarısüresiz greve hazırlanıyor

Geçtiğimiz Salı günü kamu sektöründe çalışan 44bin işçi ve emekçi hükümetin kriz programına karşıiki saatliğine iş bıraktı. Kamu çalışanları ücretlerinin

düşürülmesine ve işyerlerinin yok edilmesine karşıdireniyorlar.

Kamu çalışanları 9 Şubat’ta çalışma bakanlığıönünde bir protesto gösterisi yapacaklar, 12 Şubat’tada süresiz greve gidecekler.

Finlandiya’da liman işçilerindengrev

Finlandiya’da en az 7 limanda çalışan limanişçileri 24 saatliğine grev yaptı. İşçiler, ara verilentoplu iş sözleşmesi görüşmelerinin yenidenbaşlamasını talep ediyorlar. Liman işçileri sendikası(AKT) 19 Şubat’ta işçileri süresiz greve çağırdı.

Endonezya’da liman işçileri gösteriyaptı

Endonezya’nın başkenti Jakarta’da uluslararasıkonteyner terminalinde çalışan 500 liman işçisi 1Şubat Pazartesi günü gösteri yaptı. İşçiler limanidaresinden süresiz iş sözleşmesi talep ediyorlar.Onyıllardır limanda çalışmalarına rağmen işçilertaşeron firmalar üzerinden çalıştırılıyorlar. Gösteriyapan işçiler liman trafiğini de bloke etti.

Yunanistan’da çiftçilerinprotestoları...

Yunanistan’da çiftçiler eylemlerinin üçünçühaftasında traktörleri ile ülkenin önemli yollarını işgalettiler. Çiftçiler bu eylemleri ile Avrupa Birliği’nin veYunanistan hükümetinin tasarruf planlarını protestoediyorlar.

Çiftçiler arikatlar kurarak, ortak bir talep broşürühazırladılar. Broşürde tarım ürünleri için asgari ücret,ulusal tarımın korunması, ödenmemiş kredilerinsilinmesi en önemli talepler arasında bulunuyor.

Yollarda kurulan barikatlar nedeniyle sınırlardangeçişler yapılamıyor. Bu nedenle zor durumda kalanBulgaristan ise Yunanistan hükümetine tazminatdavası açmaya hazırlanıyor.

Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri...

Hollanda’daüniversite işgali

Hollanda’da üniversite öğrencileri, Hollandahükümetinin eğitimde kısıtlamaya gitme vetemel bursların kaldırılması planlarına karşı işgaleylemi yaptı. Öğrenciler Rotterdam’da iki günboyunca Erasmus Üniversitesi’nin iki salonunuişgal altında tutuyorlar. UtrecehtÜniversitesi’nde ise yönetim binası öğrencilerinişgali altında bulunuyor.

Öğrenciler 4 Şubat günü için Rotterdam’dakitlesel bir protesto gösterisi yapacaklarınıbildirdiler.

Hükümetin öğrencileri öfkelendiren planı,hükümetin eğitimde yapacağı kısıtlamalarkapsamında öğrencilere temel burs yerine geriödeme zorunluluğu olan sosyal borçlanmayıöngörmesini içeriyor.

29 Ocak 2010 / Brüksel

30 Ocak 2010 / Ispanya

Ocak 2010 / Hollanda

Ocak 2010 / Yunanistan

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

TEKEL işçilerinin direnişi 50. gününe girdi. 4Şubat’ta gerçekleşecek Genel Grev-Eylem ile yeni birnoktaya geçeceği kesin gibidir. İşsizlik, özelleştirme ilebirlikte kazanılan hakların gasp edilmesi karşısındadirenişe geçen TEKEL işçileri, sergiledikleri kesinkararlılık ve inatla, ekonomik ve sosyal hakmücadelelerini, Türkiye siyasal gündeminin en önemlimaddelerinden biri haline getirdiler. Gelinen noktada budireniş, doğrudan hükümeti ilgilendiren ve onuntutumunu etkileyen bir politik konu haline geldi.

Yine bu direniş, demokrasi ve işçi düşmanı kimliğiçok net olan CHP ve MHP’nin, bu eksendeki çevrelerinde “ilgisine mazhar” olmuş ve böylece politik etkisinibir de bu yönüyle ortaya koymuştur. Burada hemen birnoktanın altını çizmekte yarar var:

CHP ve MHP ile bu eksendeki çevrelerin TEKELdirenişine ilgi göstermeleri, eylemdeki işçileri ziyaretetmeleri, destek beyanlarında bulunmaları, anılandirenişin haklılığını ve meşruiyetini gölgeleyemez. Buanılan çevrelerin, sahte yaklaşımlarla bu direnişinpolitik etkilerini kullanmaya çalışmaları, yine anılandirenişin haklılığını ve meşruiyetini gölgeleyemez. Budüzeyde gerçek veya sahte ilgilerin merkezi olmak,sadece o direnişin haklılığını, meşruiyetini ve politik-toplumsal etkisini gösterir.

TEKEL direnişi, sendika yönetimlerini, onlarınuzlaşmacı ve direnişin önünü kesen yaklaşımlarını aşannitelikler de kazandı. Bu çok önemli… Aslında 4 Şubatgünü gerçekleşecek Genel Eylem-Grev kararı da bugerçekliğin en somut göstergesidir. TEKEL işçilerininkararlı, özverili ve cesaretli direnişi olmasaydı, böylebir kararın alınması mümkün olmayacaktı. Türk-İş,Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen, KESKve geniş bir toplumsal kesimin desteklediği 4 ŞubatGenel Grevi, vurguladığımız politik itilimin, etkinin birsonucudur.

Hükümeti sıkıştıran, belli tavizler vermeye zorlayanTEKEL işçilerinin direnişi, bir bakıma kendisini deaşan bir nitelik ve boyut kazanmıştır. Bir hakmücadelesi olarak başlayan, gerçek hedefleri hala buolan bu direnişin önemli sendikal, toplumsal ve politiksonuçlar doğurması, kendilerinin de, en azındanbaşlangıçta, bekledikleri bir durum değildi. Başlangıçnoktasıyla gelinen nokta arasındaki bu belirgin fark,direnişçi işçilerin politik, sendikal ve toplumsalbilinçlerinde, kendilerine ve geleceğe bakışlarındaönemli bir deneyim, “değiştiren” ve öğreten bir süreçolmuştur.

Birlikte, örgütlü, kararlı bir mücadele, heraşamasında kendisinin söz ve karar sahibi olduğu birmücadele süreciyle “başarı”, sonuç alıcı veya etkiyaratacak güç etkenleri arasındaki doğrudan ilişki vebunun kapsamı bir kez daha kanıtlanmıştır. Başka birifadeyle, direnişi, direnişte kararlılık ve cesareti, sonunakadar gitme gücünü koşullayan ve besleyen “tabaninisiyatifinin” kendisi olmuştur. En genel anlamda“taban inisiyatifi” sürece damgasını vuran en temel iticigüç olmuştur. Öyle olmasaydı TEKEL işçilerinindirenişlerini bu düzeye taşımaları mümkün olmazdı.Birlik, dayanışma, ama bunların da harcı olan herdirenişçi işçinin her aşamada söz ve karar sahibi olması,bunu gerçekte uygulamaları direnişin büyümesinde vekararlı bir biçimde sürdürülmesinde, sendikabürokrasisinin engelleyici ve iç boşaltıcı çabalarınıaşmada en temel etken olmuştur.

Bu direnişin en önemli derslerinden biri budur.Ortaya bir “program”, hedef ve amaç koymak,kuşkusuz çok önemli, hatta olmazsa olmaz nitelikte

önemlidir. Bu, eylemin, direnişin yönünü veniteliklerini belirler. Ama bunun tek başına yetmediğide çok açıktır. Direnişin birliği, işçilerin dayanışması veortak yürüyüşü de aynı düzeyde vazgeçilmezetkenlerdir. Ama bütün bu etkenlere ruh ve can katan,katacak olan, sürekliliğini sağlayan, kararlılık vecesareti besleyen en temel unsur, işçilerin doğrudaninisiyatifi, her düzeyde ve aşamada, kendilerinin vedirenişin kaderi üzerinde söz ve karar sahibiolmalarıdır. Sendika bürokrasisi ve diğer engelleriaşmalarının en temel gücü de budur. Direnişin gücününyaratılması ve geliştirilmesi, yine bu bağlamdaolmuştur. Ortaya çıkan gücün, bundan sonra da butarzda ve “doğrudan taban inisiyatifinde”“yönetilmesi”, başarıda, başarının süreklileştirilmesindeen temel etkenlerden biridir.

Hiç kuşkusuz bu durumun ve onun bilincininkavranması ve kalıcılaştırılması önemlidir ki, bunu, saltbir direniş ve onun deneyimleriyle başarmak mümkündeğildir. Öyle de olsa bu direnişin bu dersinin bilince

çıkarılması, bugüne dek ortaya çıkan deneyimlerin, birde bu deneyim ışığında incelenmesi ve tartışılmasıgerekir. Bu deneyimde “taban inisiyatifi” belki deönceden ulaşılmış bir bilincin değil, bellizorunlulukların bir sonucu olmuştur. Öyle de olsa buzorunlulukların bilincini oluşturmak, kendi yaşamı vegeleceği, eylem ve direnişi üzerinde doğrudan sözsahibi olmak, bunun gerçek anlamda işleyen araçlarınıgeliştirmek, işçiler ve toplumsal hareket açısından,onun geleceği açısından çok önemlidir. Gelecekhakkında sözü olan sınıf ve toplumsal kesimlerin budurumu ıskalamaları mümkün değildir. Günlük başarıkadar gelecek projesinin bugünden hayata geçirilmesiaçısından da bu, olmazsa olmaz bir zorunlulukolmaktadır. İşleyen “işçi demokrasisi” budur; önemliolan bunu yaşayan bir bilince ve yaşam tarzınadönüştürebilmektir.

Gücün kendisi ve geleceği kazanmanın sırrı buradagizlidir…

2 Şubat 2010

Yaşasın TEKEL direnişimiz! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/05 * 05 Şubat 2010

TEKEL işçilerinin direnişi…M. Can Yüce

TEKEL işçilerine mektup…

“Sizde direnişi görüyorum, umudu, sevinci…”

Merhaba…Ben İsparta’dan yolluyorum bu mektubu size. Sizlerle miting öncesi destek amaçlı katıldığım oturma

eyleminde tanıştım ve hissettiklerimi paylaşmak istiyorum. Gece yarısından sonra vardığımız direniş alanındailk başta gördüklerime inanmakta zorluk çekiyorum. Ateşler yakılmıştı, sizler onurlu Tekel işçileribattaniyelerin altına girmiştiniz ve sanki soğuk yokmuşcasına türküler söyleyip halaylar, horonlarçekiyordunuz. Ve bizleri gördüğünüz zaman zaten sınırlı sayıda olan battaniyelerinizi paylaşıyordunuz.Günlerin verdiği yorgunluğa rağmen yılgınlık yoktu yüzlerinde. Bir umut selidir akıyordu gözlerinden. Sizleredestek için geldiğimizi öğrenince tüm samimiyetleriyle bir kez daha kucaklıyordunuz bizi. Ne soğuk, ne poliscopu, ne de sendika ağaları yıldıramamıştı sizleri. Sizde direnişi görüyorum, umudu, sevinci, devrime adımadım giden yolu görüyorum. Sosyalizmin ayak seslerini duyuyorum sizlerde. Halaylarla karşı koyuyordunuzsoğuğa. Halaylarla türkülerle yayılıyordu direniş.

Sohbetler, türküler, sloganlar, halaylar eşliğinde karşılıyorduk birlikte günün ilk ışıklarını. Büyük mitingehazırlık başlıyor artık. Gece oluyor bir kere daha hep beraber haykırıyoruz: “Direne direne kazanacağız!”

Büyük miting vakti geliyor. Binlerce insan toplanıyor meydanda. Kortej yürümeye başlıyor, sloganlardinmiyor, Ankara’yı inletiyor: “Ölmek var, dönmek yok!” sloganıyla en önde yerini almıştınız siz TEKELişçileri. Sizleri oyalamaya çalışan sendika ağaları başlıyor. Beklenen açıklama gelmiyor bir türlü. Genel grevçağrısı yapılmıyor, yapımak istenmiyor. Ve en sonunda hepimizin sabrı taşıyor. Kürsü siz TEKEL işçileritarafından işgal ediliyor. Gücünüzü gösteriyorsunuz. Ardından Türk-İş binasının işgali sendika ağalarınıaçıklama yapmaya zorluyor. Dönme vakti yaklaşıyor fakat ayrılmak istemiyorum direniş alanından. Çünküsosyalizm ateşini görüyorum, işçi sınıfının gücüne şahit oluyorum. Daha bir gönülden sarılıyorum davamıza.Hayata bakışım değişiyor iki günde. Ve artık daha bir yürekten söylüyorum:

“İşçi sınıfı savaşacak sosyalizm kazanacak!”Isparta’dan bir Kızıl Bayrak okuru

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/06 * 05 Şubat 2010

Devrimci tutsaklar düzen ile devrim arasındakimücadelenin ön cephelerinde yer alan ve savaşıdoğrudan yaşayan güçlerdir. Savaşlar çetinleştikçevahşet de o denli artar. Devrimci tutsaklar da düzeninşiddetinin doğrudan hedefleri konumundadır.

Bu savaş büyük ölçüde irade savaşı biçimindeverilir. Zira cezaevi koşulları düzen güçlerincebelirlenir ve tutsaklara dayatılır. Reddetmek ise artıkdevrimci iradeye kalmıştır. Tecritte insan olarakkalabilmek, tecrit zulmüne direnmenin tek yoludur. Bubaşarıldığı ölçüde düzenin teslimiyet dayatmalarınakarşı çıkılarak durulabilir.

Sermaye devleti devrimci iradeyi kırmak ve teslimalmak için türlü yöntemleri uygulamaya koyuyor,baskı ve zorunu günden güne arttırarak zindanlarıtutsaklar için “cehennem” haline getirmeye çabalıyor.

Kürkçüler F Tipi Cezaevi’nden Bafra F TipiCezaevi’ne sevk edilen siyasi tutsaklar, sevk işlemisırasında ve sonrasında 12 Eylül dönemindekilerebenzer işkencelere maruz kaldılar. PozantıCezaevi’nden Ceyhan’a sevk edilen 7 çocuk tutsak isegardiyanlar tarafından demir çubuklarla bayıltılanakadar dövüldü. Niğde’ye sevk edilen 17 yaşındaki birçocuk tutsağın işkence ve ölüm tehdidiyle koğuşişlerini yapmaya zorlanması ise bu hafta yaşananzulmün sadece bir örneği.

Üstelik bu örnekler her zaman fiziki saldırı, kabadayak ya da katliam biçiminde ortaya konmuyor. Çokdaha sinsi bir planı uygulamaya koyan sermaye devletitutsakları içten içe kemirmek ve yıpratmak için hiçbirfırsatı kaçırmıyor.

Kırıklar ve Tekirdağ F tiplerinde kış boyuncakaloriferler türlü gerekçelerle yakılmıyor. Tutsaklarısoğuğa mahkum etmenin gerekçesi kimi zamankaloriferin bozuk olması, kimi zaman ise tasarruf!Kuşkusuz ki bunlar yalnızca öne sürülen bahaneler,gerçeğin iradeyi kırmak ve hayatı işkenceye çevirmekolduğu açık. Hem de böylesi basit ve adicedenilebilecek yöntemlerle…

Bakırköy Kadın Çocuk Tutukevi’nden yansıyanuygulamalar da hiç farklı değil. İşçi-Köylü gazetesiçalışanı Suzan Zengin 5 aydır cezaevinde yatıyorancak davada bulunan gizlilik nedeniyle ne ilesuçlandığını dahi bilmiyor. Geçirdiği ameliyatnedeniyle sağlık durumu iyi olmayan Zengin’in tedavihakkı da engelleniyor. Muayene sırasında askerinmuayene odasından çıkması gerekmesine rağmenasker keyfi olarak ve doktorun ısrarlarına rağmendışarı çıkmıyor. Dahası Zengin hastaneye giderkenaskerler tarafından “nasıl olsa dışarı çıkmayacağım,boşuna gidiyorsun” denilerek taciz ediliyor.

Hasta tutsaklara uygulanan zulüm kuşkusuz kibununla sınırlı değil. Güler Zere’nin özgürlüğekavuşması için yükseltilen mücadele sırasında enineboyuna tartışılan ve mücadeleye konu edilen hastatutsakların durumu hayli kritik. Onlarca hasta tutsakzindanlarda ölümle pençeleşirken tedavi haklarıgaspedilerek tutsaklar acılı bir ölüme mahkûmedilmek isteniyor. Tedaviye götürülmek ise SuzanZengin örneğinde olduğu gibi başlı başına işkenceyedönüştürülmüş durumda. Kürkçüler F Tipi’nde yatansara hastası Ozan Edeman’ın tedavi olmak içingötürüldüğü hastanede 12 gün boyunca yatağakelepçelenmesi bir başka örnek yalnızca.

BDSP’li tutsak Evrim Erdoğdu’nun durumu daciddiyetini koruyor. Ankara’da keyfi bir poliskomplosu ile tutuklanan BDSP’liler arasında yer alan

Evrim Erdoğdu kronik astım hastası. Sincan FTipi’nde yatan Erdoğdu’nun hastalığı zindanınolumsuz koşulları nedeniyle gün geçtikçe kötüleşiyor.Geçmişte hücresini lağım suyu basan ve yoğun rutubetiçerisinde yaşayan Erdoğdu, sıklıkla astım krizigeçiriyor ancak tedavi dahi edilmiyor. Kriz anındamüdahaleler ise çoğunlukla doktor olmamasınedeniyle revirde görevli memurlar tarafındanyapılıyor. Erdoğdu mahkemede kendi savunmasınıdahi okuyamayacak durumda olmasına rağmenzindanda insanlık dışı koşullarda yaşamaya mahkumediliyor.

Kuşkusuz ki bu örnekler zindan tablosunun gözlegörünen küçük bir parçası. Tecrit işkencesi birkaç

örnekle anlaşılamayacak kadar kapsamlı. Binalarınmimarisinden gardiyanların davranışlarına, kesilenelektrikten verilmeyen mektuplara kadar tümuygulamalar zindan politikasının birer uygulamasıyalnızca. Hepsinin amacı da teslim almak,vasatlaştırmak ve insani olan değerleri tahrif etmek.

Zindanlar bugün hiç olmadıkları kadar kötüdurumdalar. Toplumsal muhalefetin geriliği demahkumlar ile dayanışmayı büyük ölçüde sınırlıyor vedevletin tüm saldırılarını hayata geçirmesine fırsatveriyor. Buna rağmen F tipi işkencehanelerdedevrimci değerlere ve insanlığına sahip çıkmakta ısrareden mahpuslarla dayanışmayı yükseltmek, saldırılarıteşhir etmek büyük önem taşıyor.

Düzen cephesi zindanlarda her yönden saldırıyor!

Taksim’de kefenli protesto 

Hapishanelerde ölüme terkedilen hasta tutsakların serbest bırakılması talebiyle eylemler gerçekleştiren ilericidevrimci kurumlar 29 Ocak akşamı Taksim’de yürüyüş gerçekleştirdi. Eylemde hasta tutsakların durumunadikkat çekmek için kefenler giyildi.

Taksim Tramvay Durağı’nda biraraya gelen kurumlar Galatasaray Lisesi’ne yürüdü. Eylemde “Hastatutsaklar serbest bırakılsın” pankartı ile hasta tutsakların resimleri taşındı.

Mehpisto Kitabevi önüne gelindiğinde oturma eylemi yapılarak, Çav Bella Marşı hep bir ağızdan söylendi. Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirilen basın açıklamasını ÇHD üyesi Av. Naciye Demir okudu. Demir,

devrimcilerin, TEKEL işçilerine dayatılan “ölümün bir başka biçimiyle” karşı karşıya bırakıldıklarını söyledi.Kimsenin AKP’den vicdan, merhamet tablosu çizmesi beklentisinin olmadığını söyleyen Demir, Güler Zere’ninözgürlüğe kavuşmasının da nedametin ve merhametin değil, ortak mücadelenin yarattığı bir sonuç olduğunuifade etti.

Açıklamada ayrıca, F tipi hapishanelerde tutsakların hastalıklarla öldürülmeye çalışıldığı, devrimcilerinpişmanlık yasalarıyla, tüm insani ihtiyaçlarından mahrum bırakılaak, sürekli keyfi cezalar ve disiplinsoruşturmalarıyla ‘hizaya getirilmeye’ çalışıldığı söylendi.

15 Ocak 2010 tarihinde intihar ettiği açıklanan Sezer Kartal’ın Adalet Bakanı Sadullah Ergin’inaçıklamalarını yalanlayan bir gerçekle ortada durduğunu söyleyen Demir, Adalet Bakanı Ergin’in, hapishanelerdeinsan haklarına ilişkin iddiaların yok denecek kadar az olduğunu, tutuklu ve hükümlülerin yaşam standartlarınıniyi olduğunu ifade eden yalan açıklamalar yaptığını belirtti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Evrim Erdoğdu’nun tedavisi engelleniyor

Tutuklu BDSP’lilerin 26 Ocak Salı günü Ankara’da görülen duruşmalarında tutukluluk haline devamedilmesi kararı verilen Evrim Erdoğdu’nun sağlık sorunları artıyor.

Duruşma günü ring aracının ve mahkemeyi beklerken tutulduğu nezarethanenin olumsuz koşullarıErdoğdu’nun astım krizini tetiklerken ve Erdoğdu’nun rahatsızlığı hapishaneye geri götürüldükten sonra dasürdü. Tek kalmaması için yer değişikliği talebi üzerine idare Evrim Erdoğdu’yu başka bir koğuşa yerleştirdi.

Ancak, Evrim Erdoğdu, koğuşa ihtiyaçları gözetilmeden apar topar yerleştirilmesi nedeniyle 27 Ocak gecesişiddetli bir astım krizi daha geçirdi. Revire kaldırılan Erdoğdu’ya doktor olmamasından kaynaklı oradakimemurlar yalnızca serum ve oksijenle müdahale ettiler. Avukatları aracılığıyla yer değişikliğinin uygun bir yereyapılması ve hastaneye sevki ile tedavi olabilmesi için başvuruda bulunuldu.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 10-06

CMYK

MücadelePostası

Cumartesi eylemleri

253. haftasında...

Cumartesi Anneleri oturma eylemlerinin 253.haftasında Galatasaray Lisesi’nde biraraya gelerek 9 yılönce gözaltında kaybedilen HADEP yöneticileri SerdarTanış ile Ebubekir Deniz hakkındaki dosyanınErgenekon davası kapsamına alınmasını istediler.

“Failler belli, kayıplar nerede” pankartının açıldığıoturma eyleminde, kayıpların fotoğrafları ve karanfillertaşındı.

Eylemde, İHD Gözaltında Kayıplara KarşıKomisyon adına basın açıklamasını sanatçı Nur Sürergerçekleştirdi. Sürer yaptığı açıklamada, ErgenekonDavası’nın yalnızca hükümete karşı darbe girişimi ilesınırlı tutulmasına itiraz ederek işlenen tüm insanlıksuçlarını da kapsamasını istedi. Ergenekonyapılanmasının Özel Harp Dairesi’nden, Özel KuvvetlerKomutanlığı Muharebe Arama Kurtarma biriminden yada JİTEM’den ayrı düşünülemeyeceğini söyleyen Sürer,Serdar Tanış ile Ebubekir Deniz hakkındaki dosyanın daErgenekon davası kapsamına alınmasını istedi.

Sürer, Serdar Tanış’ı olay günü telefonla arayıpkarakola çağıran dönemin Şırnak İl Jandarma AlayKomutanlığı Sorgu Birimi Komutanı Taşkın Akgün’ün,Deniz ile Taşkın’ı Silopi Jandarma Karakolu’na teslimeden Astsubay Selim Gül’ün, Şırnak Jandarma AlayKomutanı Levent Ersöz’ün, Şırnak Tugay KomutanıTuğgeneral İsmail Evci’nin, Şırnak Valisi HüseyinBaşkaya’nın ve Olağanüstü Hal Bölge Valisi GökhanAydemir’in de yargılanmasını istedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

EKSEN Yayıncılık Büroları

Davutpaşa’nın sorumlular hala yargılanmadı

31 Ocak 2008 tarihinde Davutpaşa’da gerçekleşen iş cinayetinde 21 kişi yaşamını yitirmiş, 116 kişide yaralanmıştı. Katliamın gerçekleşmesinin ardından iki sene geçmiş olmasına rağmen sorumlularyargılanmazken, patlamada yakınlarını kaybedenler, patlamanın yaşandığı bina önünde anma düzenledi.

31 Ocak günü “Davutpaşa’yı unutmadık, unutturmayacağız” pankartının arkasında patlamanıngerçekleştiği yere kortej halinde gelenler hayatını kaybedenlerin fotoğraflarının bulunduğu platformaçiçekler bırakıldı.

Açıklamayı, patlamada yaşamını yitiren Yaşar Kara’nın oğlu Mehmet Kara yaptı. Açıklamada ailelerin topluca Ankara’ya gittiği, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Adalet Bakanlığı,

Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu nezdinde girişimlerde bulunduğu ifade edildi. TBMM’de milletvekilibulunan siyasi partilerin ziyaret edildiği fakat duyarlılık gösterilmediği belirtildi. İstanbul Valiliği veBüyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan görüşmek için randevu verilmediğinin söylenmesinin ardındaniddianamenin eksiklikleri aktarıldı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Zeytinburnu Belediyesi, Çalışma Bakanlığı, BEDAŞ ve İSKİ’ninsorumluluklarının bilirkişi raporuyla tespit edilmesine rağmen, İstanbul Valiliği’nin soruşturma iznivermemesi nedeniyle iddianamede sadece Zeytinburnu Belediyesi’nden 5 görevli ile bina sahibi ve birişçinin kusurlu olarak gösterildiği ifade edildi.

Kara, iddianamenin eksik hazırlanmasına karşın pes etmeyeceklerini sorumluların yargılanması içinmücadele edeceklerini söyledi.

Ayrıca Kara, patlamanın yaşandığı bina arazisinin ölenlerin anısına park yapılmasını istedi.

TEKEL işçileriyle dayanışmayı büyütelim!

Türk-İş Kayseri Bölge Temsilciliği, grevi işyerlerinde sabah 08.00 ile 17.00 arasında oturarakçalışmamayla sınırladı. Kayseri KESK bileşenlerinin tüm çabalarına rağmen eylemin altında imzası olandiğer konfederasyon bileşenleri de basın açıklamasına katılım sağlamaktan özenle kaçındılar.

4 Şubat grevinde karayolu işçilerinin eyleme etkin katılım sağlaması durumunda yoğun kar yağışınedeniyle ulaşım sağlanamayacaktı. Oysa Yol-İş 1 ve 2 No’lu şubeleri, eylemi sabah 08.00 ile 17.00arasında iş yapmayarak, işyerlerinde pasif bir şekilde oturmayla sınırladılar. Bu konuda tek bir istisna vardı.BDSP’li işçilerin çabasıyla Nevşehir’de yapılan eyleme karayolu işçilerinin hemen hemen tümü eylemekatıldı.

Direniş boyunca TEKEL işçilerinin sınıf bilincini geliştirmek yönlü tek bir adım atmayan Türk-İş,işçilerin öfkesinin sermayeye yönelmesini engellemek için elinden geleni yaptı. TEKEL işçilerinin “bizsadece kendimiz için değil, işçi sınıfı için direniyoruz” söylemlerinin aksine, işçilerin eylem nedenininözelleştirme değil işyerlerinin kapatılması olduğunu vurgulayan da Türk-İş bürokratlarıydı.

Diğer yandan sendikaya karşı haklı bir güvensizlik besleyen işçilerin tepkilerinin de provokatörlerinkışkırtması sonucu oluştuğunu söyleyen sendika ağaları, Kayseri’de alanlara çıkmamayı “provokasyonolabilir gerekçesine dayandırdılar.

Türk-İş, HAK-İŞ, TÜRK-KAMU-SEN- MEMUR-SEN TEKEL direnişinin sınıf hareketi için taşıdığıbüyük önemin farkındalar. Tam da bu nedenle temsil ettiği sınıfın çıkarlarına uygun hareket ediyor veTEKEL işçilerinin yaktığı ateşin büyümesine engel olmaya çalışıyorlar. Öte yandan DİSK’e bağlısendikaların temsilci düzeyinde bile eylemlere katılmaması tablonun vahametini göstermeye yeter de artarbile…

Taban örgütlenmeleri sendikaların da gerçek bir sınıf örgütü olarak çalışmasının ve gerçek bir genelgrevin örgütlenmesinin güvencesidir. Buna dayalı bir işleyiş sendikal demokrasinin gereğidir. Sendikalardaişçilerin taban inisiyatifini kıran sendikal bürokrasiye karşı mücadeleyi temel aldığında koşullarda sendikaağaları 4 Şubat genel grevin işyerlerinin sınırlarına kapatamaz, işçileri eylemin pasif destekçiliğinemahkum edemezdi.

Kayseri’de daha güçlü genel grev için sendikal bürokrasinin panzehiri olan taban inisiyatiflerini heralanda örgütlemek için çaba gösterelim. Taban örgütlerinin her düzeyde belirleyici olduğu mekanizmalarınyaratılması, sendikalarda işçilerin söz ve karar haklarını kullanmalarını sağlayan bir işleyişin hayatageçirilmesi çabalarımızı yoğunlaştıralım. Temel örgütlenme ve karar oluşturmak için işyeri örgütlülüğünügüçlendirelim.

Kayseri bölgesinden BDSP’li karayolu işçileri

Şair Nedim Cd. Küçük İş Merkezi Kat 3 No: 40 Beşiktaş / İSTANBUL (Ekim Gençliği Bürosu)

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Belediye İşhanı Kat: 5 No:4 İzmit / KOCAELİ

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 10-06