sİ kızıl bayrak 2010-20

32

Upload: kizilbayrak

Post on 24-Mar-2016

237 views

Category:

Documents


8 download

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı:2010-20 / Mayıs

TRANSCRIPT

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERİşçi sınıfına ihanetin hesabı

mutlaka sorulmalıdır! . . . . . . . . . . . . . . . 3

Anayasa değişikliği tartışmaları ve

devrimci tutum . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4

Baykal Amerikancı rejim tarafından

saf dışı edildi! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

Kürt halkıyla omuz omuza! . . . . . . . . . . 6

Polis destekli ırkçı-faşist saldırılar

yayılıyor.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

Madendeki patlamanın sorumlusu

sömürü düzenidir! . . . . . . . . . . . . . . . . . 8

BDSP: İş cinayetleri devam ediyor! . . . 9

Sendika ve meslek örgütlerinden maden

faciasına tepki. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10

Ankara’da işçiler “Genel grev-genel

direnişi” tartıştı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11

BES Adana Şube Başkanı Sinan Tunç

ile konuştuk... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12

Türk-İş’ten 26 Mayıs ihaneti!.. . . . . . . 13

İşçi ve emekçi hareketinden.. . . . . . 14-15

Yeni dönem MESS Grup TİS süreci ve

görevlerimiz . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-19

MİB: Sınıfa ihanet edenler hedefimiz

olmaktan kurtulamayacaklardır! . . . . . 20

İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı

gerçekleştirildi! . . . . . . . . . . . . . . . . 21-22

Mayıs şehitleri eylemlerle anıldı . . . . . 23

Gençlikten Kaypakkaya ve

Mayıs şehitleri anmaları... . . . . . . . . . . 24

Sokak Üniversitesi’nde “Kapitalizmin

krizi ve Yunanistan” dersi .. . . . . . . . . . 25

NATO’da “stratejik” dayanışma. . . . . . 26

Krizin faturasına karşı

emekçiler sokakta! . . . . . . . . . . . . . . . . 27

Devrim şehitlerini anmak, kavgayı zaferle

taçlandırmakla mümkündür! . . . . . . . . 28

Siyaset ve ahlak! - M. Can Yüce . . . . . 29

Hasta tutsaklara özgürlük!

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Gazetemiz yayına hazırlandığı sırada 26 Mayısgenel eylemine ilişkin tablodaki belirsizlik halen devamediyordu. 20 Mayıs günü tekrar biraraya gelmesibeklenen sendikal konfederasyonların nasıl bir tutumortaya koyacakları kesinleşmiş değil. Sendikalbürokrasinin aylar öncesi karar altına aldığı bir geneleylemi ortada bırakması, sınıfa ve emekçilere karşınasıl bir ihanet içinde olduklarını gösteren yeni birörnektir sadece. Yeni bir örnektir ancak ilk değildir, sonolmayacağı da kesindir. Bu ihanetin yeni örneklerininyaşanmamasının yolu sınıfın taban inisiyatiflerinedayalı kendi öz örgütlülüklerini inşa etmesidir. Kendibağımsız çıkarları temelinde devrimci sınıförgütlülüğünü yaratmasıdır. Ancak böylece sermayesınıfına ve onunla işbirliği içindeki sendikal korucularakarşı kendi bağımsız çıkarlarını savunup koruyabilir.

Sınıf hareketi farklı cephelerdeki mücadele veörgütlenme arayışını sürdürüyor. Yerel işçi direnişleriyaygınlaşarak devam ediyor. Sermayenin işçi sınıfınıköleleştirme saldırısına karşı tepkiler büyüyor. Kuralsızve taşeronlaştırmaya dayalı kölelik düzeni her günonlarca işçi ve emekçinin yaşamına mal oluyor.Sermaye sınıfı, işçi ve emekçileri işsizlik sopasıylaterbiye ederek yoksulluk ve sefaletin dipsiz kuyusunaitiyor. Geleceksiz ve güvencesiz yaşam, milyonlarcaişçi ve emekçinin kabusu olmaya devam ediyor. Butablonun diğer yüzü ise sermaye sınıfının artan servetive zenginliğidir. Milyonlar yoksullaştıkça sermayesınıfı servetine servet katmaktadır. İşçi ve emekçilerinörgütlenerek mücadele etmeleri dışında başka birseçenekleri yoktur.

Sınıf devrimcileri içine girdiğimiz döneminsunduğu sayısız imkanı ve zemini en etkili ve yaratıcıbir şekilde kullanarak sınıf kitlelerini kendi bağımsızdevrimci çizgisi temelinde örgütlemeyibaşarabilmelidir. Metal TİS’leri güncel planda buçabanın merkezine oturmaktadır. Sınıfa yönelik çokyönlü devrimci siyasal çalışmanın ete-kemiğebürünmesinin yolu sınıf kitlelerini örgütlemektengeçmektedir. Sınıf hareketinin önümüzdeki sürecini çokdoğrudan etkileyecek olan metal TİS görüşmelerinesonuç alıcı bir müdahalenin yapılması planlı vesistematik bir çabanın ortaya konulmasını zorunlu

kılmaktadır. Sınıf devrimcileri yeni bir sınavla karşıkarşıya bulunmaktadırlar. Bu alanda atacakları heradım, kazanacakları her yeni mevzi hem sendikalbürokrasinin ihanetçi-uzlaşmacı çizgisinin alt edilmesihem de sınıf zemininde güçlü ve sağlam bir zeminininşa edilmesi bakımından hayati bir önem taşımaktadır.Sınıf devrimcileri dönemin kendilerine yüklediği görevve sorumlulukların bilinciyle güne yüklenmeli vegeleceği kazanmalıdırlar.

* * *Hatırlatma: Eksen Yayıncılık tarafından hazırlanan Kızıl Bayrak

sayılarının ciltlenmiş yeni 4 cildi çıkarılmış bulunuyor.Ocak 2008-Haziran 2008 tarihlerini kapsayan 25.cilt,Temmuz 2008-Aralık 2008 tarihlerini kapsayan 26.cilt, Ocak 2009-Haziran 2009 tarihlerini kapsayan 27.cilt ve Temmuz 2009-Aralık 2009 tarihlerini kapsayan28. cilt ... Okurlarımız Eksen Yayıncılık bürolarındandaha önce çıkmış bulunan Kızıl Bayrak ciltleri ile yeniçıkan 4 cildi temin edebilirler.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Yıllar süren kararlı bir direnişin ardındankazanılan Taksim 1 Mayıs kutlaması, işçi sınıfı veemekçiler hanesine önemli bir kazanım olarakyazılırken, egemenler cephesinde hoşnutsuzluk vetedirginlikle karşılandı. Zira sermayenin azgınsaldırılarına karşı alanları dolduran yüzbinlerce işçi,emekçi ve genç, sömürü ve zorbalık düzenine karşımücadele isteğini ortaya koydu.

TEKEL Direnişi’yle birleşen bahar sürecinindoruğu olan 1 Mayıs kutlamaları, emekçi kitlelerdebiriken mücadele arayışı ve isteğinin açığa çıkmasınısağlamakla kalmadı, sınıf hareketinin uzun yıllardırsıkıştırıldığı cendereyi parçalama dinamikleriningüçlenmekte olduğunu gösterdi.

İşçi sınıfının önemli bir kesiminin beklentisi, 1Mayıs’ın ardından 26 Mayıs’ta yapılmasıkararlaştırılan genel iş bırakma eyleminin, “etkili birgenel grev” olarak örgütlenmesiydi. “1 Nisan’dan 1Mayıs’a, 1 Mayıs’tan 26 Mayıs’a genel grev-geneldireniş!” şiarı, bu beklentinin yansımalarından biriydi.

Etkili bir 26 Mayıs eylemi yerinegrev kırıcılığı

TEKEL Direnişi’nin emekçilerde yarattığı olumluhava ve Taksim’deki görkemli 1 Mayıs kutlamasınınardından örgütlenecek başarılı bir 26 Mayıs eylemi,sınıf hareketinde gözlenen gelişme eğilimini daha dagüçlendiren bir rol oynayacaktı.

Mücadele isteği ve kararlılığını, son dönemdegerçekleştirilen eylemlerde yükselttiği “Genel grev-genel direniş!” şiarıyla ortaya koyan işçi sınıfının ileribölükleri, sermaye iktidarının azgın saldırılarına karşımücadeleye hazır oldukları mesajını birçok kereverdiler. Sınıf cephesinden yansıyanlar, 26 Mayıs’ınüretimin durdurulup alanlara çıkıldığı bir eylemolarak örgütlenmesi için koşulların uygun olduğunugösteriyordu. Sendika yönetimleri, bu uygun zeminedayanarak etkili bir hazırlık için çaba harcamışolsalardı, başarılı bir eylem örgütlenebilecekti.

Ne var ki, sınıf saflarındaki gelişmeleri yakındanizleyen sendika bürokratları, 26 Mayıs’ta etkili birgrev örgütlemek için değil, grev kırıcılığı yapmak içinkolları sıvadılar.

Sendika ağaları ihanetiyeni bir evreye taşıyor

22 Şubat’ta toplanan Türk-İş, DİSK, KESK, TürkKamu-Sen temsilcilerinin altına imza attığı metindeşu ifadeler yer alıyordu: “Öncelikli istemlerininkarşılanmaması ve bu etkinliklerin Hükümet nezdindebir sonuç vermemesi halinde, 26 Mayıs 2010tarihinde, bu dört konfederasyon ve bukonfederasyonlara üye tüm sendikaların birliktesahipleneceği ve üretimden gelen gücün kullanılacağıgenel bir eylem yapılmasının uygun olacağına kararverilmiştir.”

TEKEL işçilerinin direnişi devam ederken üç aysonra hayata geçirilecek bir eylem kararı almak, adıgeçen konfederasyonların gerçekte mücadeleyibüyütmek değil, direnişi bitirmek derdinde olduklarını

gösteriyordu. Nitekim dün, işçi sınıfı ve emekçilere“üretimden gelen gücün kullanılacağı genel bireylem” yapacaklarına dair vaatte bulunankonfederasyonlar, bugün 26 Mayıs eylemini boşadüşüren bir tutum sergiliyorlar.

Aralarında görüş ayrılığı olsa da, ortaya çıkanvahim tabloda sadece konfederasyonların değil,sendikaların da payı var. KESK, DİSK ve Türk-İş’ebağlı TÜMTİS, Deri-İş, Petrol-İş, Basın-İş ve GenelMaden-İş’in de aralarında bulunduğu sınırlı sayıdasendika grevin gerçekleştirilmesinden yanaolduklarını açıkladılar. Tek Gıda-İş Sendikası adınaaçıklama yapan Genel Sekreter Mecit Amaç’ın,“Konfederasyonun aldığı karara saygı duyacağız”sözleri ise utanç vericidir.

Aradan geçen üç aylık sürede, sermaye uşağı AKPhükümeti, konfederasyonların dile getirdiği taleplerikabul etmek bir yana, işçi ve emekçilerinkazanımlarını gasp etmek yönünde yeni adımlar attı.Buna rağmen,“genel iş bırakma eylemi için koşullaruygun değil” diyerek eylemi sürüncemede bırakanMustafa Kumlu ile Türk-İş’in diğer şefleri işçisınıfına ihaneti yeni boyuta taşıdılar.

Bu yozlaşmış bürokrat kastın, 26 Mayıs grevininsabote edilmesine, tescilli hain Mustafa Kumlu’nundirenişçi işçiler önderliğindeki bir eylemle 1 Mayıskürsüsünden uzaklaştırılmasını gerekçe göstermesiibret vericidir. Zira bu zihniyete göre, ağalar dilediğizaman işçilere ihanet edebilir ancak işçi sınıfı bunatepki gösteremez, eğer işçiler ‘haddini aşıp’ tepkigösterirse, ağalar ihaneti daha da derinleştirir.

İhanetin suç ortağı olunmamalıdır

Her koşulda grevin gerçekleştirilmesini savunankonfederasyon ve sendikalar ise eylemi hayatageçirme iradesi ortaya koyamıyorlar. Bu durum, Türk-İş bürokratlarının tutumunun belirleyici olduğuanlamına geliyor ve ihanet çetesinin peşindensürüklenenler için vahim bir zayıflığa işaret ediyor.

Oysa KESK, DİSK ve grevin yapılmasıgerektiğini savunan Türk-İş’e bağlı sendikaların,ihanetin suç ortakları durumuna düşmemek için,

eylemi hayata geçirmek doğrultusunda azami çabaharcamaları gerekiyor. Dahası, başını MustafaKumlu’nun çektiği ihanet şebekesini işçi sınıfı ileemekçiler nezdinde teşhir etmek ve onlarla aralarınakalın bir çizgi çekmek gibi bir sorumluluklarıbulunuyor.

Bu tutumdan kaçınmak, DİSK, KESK ve grevdenyana tutum alan Türk-İş’e bağlı bazı sendikaları,ihanet şebekesinin suç ortakları haline getirmeklekalmayacak, ilericilik iddialarını da tartışmalı halegetirecektir. Bu suç ortaklığından kurtulmak içinatılacak ilk adım, 26 Mayıs’ta grev kararını hayatageçirmek ve direnişçi işçiler tarafından kürsüdenkovulan Mustafa Kumlu’ya verilen desteği geriçekmek olmalıdır. İşçi sınıfından yana olmaiddiasında samimi olan şu veya bu kademedeki hersendikacı da böyle bir sorumlulukla karşı karşıyabulunmaktadır.

“Emek güçlerinin birliği” söyleminin ardınasaklanarak bu sorumluluktan kaçılamaz. Zira işçisınıfından yana olan ilerici sendikaların, sınıfhareketinin gelişimini baltalayan birliklerde yeriolmamalıdır.

Öte yandan, 1 Nisan ve 26 Mayıs eylemlerinegerekli ilgiyi göstermeyen sol hareket de, sınıfıngündeminden uzak kalmasının altında yatan nedenlerisorgulak durumundadır.

Hesap sormak için güçlü ve yaygın taban örgütlülükleri

26 Mayıs grevinin boşa düşürülmesi için çevrilendolaplar, sendika ağalarının giderek uzayan ihanetzincirine eklenen yeni bir halka olmuş, böylece işçisınıfının temel kitle örgütü olan sendikalarıkötürümleştiren bu şebekenin suç dosyası daha dakabarmıştır

Biliyoruz ki, ilerici öncü kesimleri başta olmaküzere, işçi sınıfı saflarında, sendikalara çöreklenen“ağalar kastı”ndan hesap sorulmasını isteyen önemlibir kesim mevcuttur. Ancak sermaye ve onundevletiyle organize bir biçimde çalışan bu hainlerşebekesinden temennilerle hesap sorulmayacağıaçıktır.

İşçi sınıfına karşı işlenen suçların hesabını sormak,sınıf devrimcileri başta olmak üzere tüm devrimcigüçler ile ilerici-öncü işçi ve emekçilerin görevidir.Bunun yolu ise güçlü ve yaygın tabanörgütlenmelerinden geçmektedir. Sermayenin Truvaatlarını işçi sınıfının temel kitle örgütü olansendikalardan söküp atmak ve bu ihanet şebekesindenhesap sormak, ancak söz, yetki ve karar tabandaörgütlenen işçilere ait olduğunda mümkün olacaktır.O halde fabrikalarda, işkollarında ve sanayisitelerinde taban örgütlükleri oluşturmak öncelikligörevlerden biridir.

Sınıf devrimcileri sendika ağalarının 26 Mayısihanetini, tabanda örgütlenme doğrultusundaharcadıkları çabayı daha da güçlendirmenin vesilesihaline getirmeli, bu çalışmayı ilerici öncü işçi veemekçilerle buluşup taban örgütlülüklerini birlikteörme perspektifiyle yürütmelidirler.

Sermayenin sendikalar içindeki Truva atları 26 Mayıs grevini boşa düşürüyor...

İşçi sınıfına ihanetin hesabı mutlaka sorulmalıdır!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Anayasa değişikliği tartışmaları ve devrimci tutum4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Bir süredir burjuva siyasetin gündeminde anayasadeğişikliği paketi bulunuyor. AKP tarafından 12 EylülAnayasası’ndan kurtulmak iddiasıyla gündemegetirilen değişiklik paketi, yoğun ve zaman zaman serttartışmalara konu oldu. AKP cephesinden bu anayasadeğişikliği, uzun zamandır başlamış bulunan“normalleşme” ve “demokratikleşme” sürecinin çokönemli bir parçası, bu yöndeki mesafenin tescillenmesive geri dönülemez bir noktaya ulaştırılması olarakgösteriliyor.

Burjuva muhalefeti ise, değişiklik paketinindemokratikleşmeyle bir ilgisi olmadığını, devletitümden ele geçirmek isteyen AKP’nin bu kez yüksekyargıyı kontrol altına almak için yaptığı bir düzenlemeolduğunu söylüyor. Anayasa değişikliği üzerindenyürüyen bu gerilimli ve çatışmalı süreç, küçük-burjuvareformist solu da içerisine aldı. Reformist sol grup veçevrelerin bir kısmı, anayasa değişikliğinin sınırlıolmakla birlikte demokratikleşme yönünde biriyileşme sağladığı gerekçesiyle AKP’ye destek verdi.Diğer bir kesim ise, değişikliklerin demokratikleşmebakımından göstermelik adımlar içerdiğini, asılmeselenin AKP’nin iktidarını güçlendirmek olduğunubelirtmekle birlikte, burjuva muhalefetineeklemlenmekten kurtulamadı.

Devrimci bakışaçısıyla yaklaşıldığında ise,Marks’ın aşağıdaki sözleri anayasa tartışmalarınınkavranması bakımından anahtardır. Marks, Fransa’da1848 Devrimi sonrasında, devrimci işçi sınıfıhareketinin ezilmesinin ardından hazırlanan ve egemensınıf içerisindeki yeni güç dengesinin ürünü olananayasa için şunları söylemektedir:

“Vaktiyle anayasalar sosyal devrim sürecidurulma noktasına varır varmaz, yeni oluşan sınıfilişkileri sağlama bağlandıktan, hakim sınıfınbirbiriyle boy ölçüşen kesimleri hem mücadeleyi kendiaralarında sürdürmelerine, hem de bitik düşen halkyığınlarını mücadelenin dışında tutmalarına elverenbir uzlaşmaya vardıktan sonra hazırlanıp kabuledilmişlerdi. Bu anayasa ise, tam tersine, hiç bir sosyaldevrimin teyidi değildi; eski toplumun devrimkarşısında kazandığı geçici zaferinin teyidiidi.”(Fransa’da Sınıf Mücadeleleri/1848-1850, MayYayınları, s.78)

Bu sözlerden çıkarılacak ilk sonuç, anayasadeğişikliklerinin sınıf mücadelelerinden ve sınıflararası güç dengelerinden bağımsız ele alınamayacağıdır.Zira anayasalar, sınıflar ya da egemen sınıf içerisindekirakip kesimler arasındaki güç dengelerinin durumunuyansıtır. Bu güç dengeleri, şu ya da bu biçimde sınıflararasında, devrimler yoluyla ya da sınıf mücadelesininseyrindeki temel gelişmelere bağlı olarak ya daegemen sınıf içindeki rakip kesimlerin kendi aralarındaiktidarın paylaşımı üzerine mücadelelerinin yeni birdengeye ulaşmasıyla gündeme gelir.

Mevcut anayasa değişikliğini, bu temel marksistdüşünceye bağlı kalarak yorumlamaya çalışalım.Öncelikle, mevcut anayasa değişikliği, eski toplumundevrimci güçler üzerindeki geçici zaferinin sonucundagelen bir değişiklik değildir. 12 Eylül Anayasası buaçıdan farklıdır. Devrimci hareketin ve toplumsalmücadele güçlerinin ezilmesi üzerinde yükseliyordu.Toplumsal muhalefetin kendisini ifade edeceğikanalları kapatıyor, en basit demokratik haklarınüstünü çiziyordu. İlerici ve devrimci olanı ezmeyi

hedefliyor, işçi sınıfı ve emekçi hareketinintoparlanmasına engel olacak mekanizmalaroluşturuyordu. Yani 12 Eylül Anayasası, egemensınıfların toplumun devrimci güçleri üzerindezorbalıkla elde edilmiş üstünlüğüne dayanıyor,zorbalıkla kazanılmış olana meşruiyet kılıfı sağlıyordu.

Bugün yapılan anayasa değişikliği ise 12 EylülAnayasası’nın değiştirilmesi iddiası taşıyor. Ama 12Eylül Anayasası’nın yerine yeni bir anayasageçirilmiyor, bu darbe anayasası temel mantığı veiskeleti korunarak revizyondan geçiriliyor.

Bugün sınıflar arasındaki güç dengelerinindeğişmesi, yani sermaye karşısında emeğinmücadelesiyle doğan yeni bir güç dengesi sözkonusudeğildir. Sınıf ve emekçi hareketi bilinç ve örgütlenmedüzeyi bakımından o dönemki koşullarlakıyaslanmayacak kadar geri durumdadır. Bir güçolarak hesaba katılması gereken Kürt hareketi ise,devletin inkar ve imha politikasını zorlasa da, sonucagidecek düzeyde bir güç ortaya koyamamaktadır.

Kısacası, mevcut anayasa değişikliği, iktidardakisınıfın rakip kesimleri arasındaki mücadelenin ulaştığıyeni güç dengesinin arkasından gelmektedir. Yapılandeğişiklik, büyük burjuvazinin bugün özellikle AKPtarafından temsil edilen kesimi ile, aynı büyükburjuvazinin bugüne kadar dümeni elinde tutmuşkesimi (ve onun adına yıllarca ülkeyi yönetmiş olansivil-asker bürokrasi) karşısında elde ettiği üstünlüğünbir ifadesidir ve bu üstünlüğün pekiştirilmesine hizmetetmektedir. Öyle ki, anayasa değişiklik paketinin enönemli unsurları, HSYK, Anayasa Mahkmesi’ninyapısı ve onun parti kapatmaya ilişkin yetkileriyleilgilidir. Bu değişiklikler ile hükümet partisi temeldevlet mekanizmaları üzerinde önemli ayrıcalıklarkazanacak ve düzen içi çatışmada karşısında yer alangüçlerin son sığınaklarının düşmesini sağlayacaktır.Burjuva cephedeki kapışmanın gerisindeki asıl nedenbudur.

Elbette değişiklik paketinde çatışma nedeni olan bukapsamdaki maddeler dışında, “demokratikleşme”görüntüsüne yol açan maddeler de vardır. Sendikakurmanın kolaylaştırılması, birden fazla sendikaya üyeolma gibi bazı düzenlemeler ile memurlara toplusözleşme hakkı verilmesi gibi. Ancak bunların büyük

bir bölümü göstermeliktir ve siyasi manüplasyonamacına dayalıdır. Çünkü hem sendikal örgütlenmeninönündeki yasal engeller bunlarla sınırlı değildir, hemde yapılan düzenlemelerden bazıları, örneğinmemurlara toplu sözleşme hakkı veren değişiklik birkandırmacadır. Zira, yapılan değişiklikte grev hakkıyoktur, sadece mevcut toplu görüşme düzeni “toplusözleşme” adı altında sürdürülecektir.

Bunlar, anayasa paketindeki bu tür değişikliklerin,esasta iktidar dümenindeki mevzileri genişletmek vesağlamlaştırmak amacıyla yapılan düzenlemelerinüzerini örtmek, yanı sıra güçlü bir halk desteğialabilmek için yapıldığını göstermektedir. Kısacasıaldatmacadan başka bir şey yoktur, demokratik biriçerik söz konusu değildir.

Bunun içindir ki, işçi sınıfı ve devrimci güçler buanayasa tartışmalarının bir tarafı değillerdir. Tarafolmak düzen güçleri arasındaki mücadeleyeeklemlenmek anlamına gelir ki, bu yolla demokratikhak ve özgürlüklerin kırıntısı bile elde edilemez. Sınıfmücadelelerinin bütün bir tarihi, anayasa da içindeyasalarda demokratik hak ve özgürlükler lehinedeğişiklik yapabilmek için, sınıflar arası güçdengelerinin değişmesi, yani emek ile sermayearasındaki mücadelede emekçiler lehine büyükdeğişimin yaşanması gerektiğini göstermiştir. Bununolmadığı yerde yasalarda yer alan demokratik haklarkağıt üzerinde kalacaktır. Bugün sendikalaşmaanayasal bir hak olduğu halde sermaye sınıfı tarafındanpratikte tanınmamasının ve bu yöndeki girişimlerinzorbalıkla bastırılmasının gerisinde bu vardır.

Sonuç olarak, burjuva siyasetindeki kavgalardanmedet ummamak, sınıf mücadelesi görevlerineyoğunlaşmak, sermaye düzenine karşı işçi sınıfını veemekçilerin mücadelesini büyütmek ve devrimci biryola sokmak gerekmektedir. Bu başarıldığında, hemmevcut yasalardaki hak kırıntılarının kullanılmasısağlanır, hem de sermaye iktidarından yeni haklarkoparılıp alınır. Bu da ancak, sermayenin sınıfegemenliğini egemenliğini parçalamaya kilitlenendevrimci bir perspektifle mümkün olabilir. Her türlüyasal ve anayasal reformlar, ancak böyle birmücadelenin yan ürünü olur ve gerisin geri bumücadeleye ivme katarlar.

Anayasa değişikliği tartışmaları vedevrimci tutum

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

On yıllardan beri sermayeye hizmet eden CHPşefi Deniz Baykal, gece yarısı sanal alemde piyasayasürülen bir kasetle politik arenadan hoyratça saf dışıedildi. Düzen siyasetinin önde gelen isimlerindenbirinin yatak odasında çekim yapan devletin ilgilikurumları, bu rejimde kimsenin gözetlenmektenmuaf olamayacağını bir kez daha hatırlatmış oldular.

Kokuşmuş düzenin, kokuşmuş siyasetinin,kokuşmuş figüranlarının yatak odalarındaçevirdikleri filmlerde başrol oynayan tek“kahraman”ın Deniz Baykal olmadığı aşikar. Sayısızveri, en az hizmet ettikleri düzen kadar kokuşmuşbulunan rejimin şu veya bu kurumundaki şeflerin pekçoğunun Deniz Baykal’dan farklı olmadıklarınaişaret ediyor.

Deniz Baykal vakası Amerikancı rejimin kendihizmetindeki figüranların da özel yaşamlarınıdidiklediğini gözler önüne serdi. Bu figüranlarhakkında istiflenen dosyalar, doğaları gereği birerçirkef yuvasıdır. Zira kokuşmuş bir düzene hizmeteden bir figüranın bu kan ve irin deryasında temizkalması olası değil. Ancak verili koşullarda budosyaların çoğu mahzenlerin tozlu raflarındabekletiliyor. Zira rejim, ancak gerekli olursafigüranlarını bir paçavra gibi siyaset çöplüğüneyollar.

“Kurbanlar” genelde egemenler arası iktidar verant etrafında süren çatışmaların seyrine bağlı olarakbelirlenir. Kimi zaman ise ya kamuoyunda çokyıpranmasına veya rejim nezdinde miadınıdoldurmasına rağmen arenadan kendi rızaları ileçekilmek istemeyen figüranlar da “kurbanlar”listesine eklenir. Ancak her durumda “kurban” ömürboyu hizmet ettiği rejim tarafından “işe yaramazpaçavra” muamelesi görmekten kurtulamaz.

Görünen o ki, Amerikancı rejimin Deniz Baykalgibi sadık bir hizmetkarını siyasi çöplüğe havaleetmesi, bu figüranın miadını doldurmasındankaynaklanıyor. Çünkü Deniz Baykal’ın düzensiyasetini icra ediş tarzı, gelinen yerde artık neemperyalistlerin ne işbirlikçi burjuvazininbeklentilerini karşılıyor. Bu duruma düşenfigüranların “bahtsızlığı” hizmet ettikleri kapitalist

rejimin siyasi etiği bir asır önce tedavülden kaldırmışolmasıdır. Bunun pratikteki yansıması, rejimin“karizmatik” temsilcilerin biri olmasına rağmenDeniz Baykal’ın başına gelenlerden izlenebilir.

Deniz Baykal’ın defteri bir kez dürüldükten sonradüzen medyasının “alçakça komplo” diye ağıtyakması, ikiyüzlü bir ayinden başka bir anlamtaşımıyor.

Deniz Baykal ile diğer CHP’li şeflerin komplodüzenlendiğinden, özel yaşamın dokunulmazlığınatecavüz edildiğinden, insan hak ve hürriyetininçiğnenmesinden söz etmeleri ise kaba riyakarlıktanöte bir anlam taşımıyor. Zira bu ülkede komünistler,devrimciler, ilericiler, emekçilerden yana sendikacıveya aydınların neredeyse attıkları her adımgözetlenirken, sadece kendilerinin değil, tümyakınlarının her türlü iletişimi devletin kontrolüaltında tutulurken, sayısız kere kolluk kuvvetlerinintacizlerine maruz kalırken, diğer düzen partileri gibi,CHP şeflerinin de gıkı çıkmamıştır. Bunlar bir yana,kolluk kuvvetlerinin estirdiği terör ve işlediğicinayetlere bile itiraz etmeyen CHP şeflerinin, şimdiinsan hak ve hürriyetlerinin çiğnenmesinden sözetmeleri inandırıcılıktan tamamen yoksundur.

Onlar, ancak işin ucu kendilerine dokununcainsan hak ve hürriyetlerinin çiğnenmesinden demvurmaya başladılar. Ancak bunu yaparken bile rejimedeğil, AKP hükümetine söz söylemenin ötesinegeçemediler. Malum, bütün çirkeflerin anası olankapitalist düzene biat ettikleri için rejimi hedefalmaları mümkün değil. Ne de olsa onlar daAmerikancı rejim fedaileri arasında saftutanlardandır.

Dinci gericiliğin şefi Tayyip Erdoğan ile siyasetve medya alanındaki müritlerinin “ahlak”, “namus”gibi kavramları öne çıkararak CHP ve DenizBaykal’a saldırmalarına gelince… Ortaya koyduklarıtutum, bu zevatın insani hasletlerden peknasiplenemediğini gözler önüne serdi. Zira kızçocuğuna tecavüz eden Hüseyin Üzmez gibi hilkatgaribelerini Adli Tıp raporlarıyla “masum”gösterenlerin, kendileri, çocukları, yakınları, hattayandaşları sürekli zenginleşirken, milyonlarca işçi ve

emekçiği yoksulluğa, sefilliğe mahkum ederekmilyonlarca insanı sadakaya muhtaç durumadüşürenlerin ahlak ve namustan söz etmeleri,riyakarlıkta sınır tanımamalarıyla açıklanabilirancak.

Elbette onların da bir “ahlakı” var; ancak buahlakın karakteristik özelliği, işçi sınıfı ve emekçilerisonsuza dek sömürü ve kölelik düzenine mahkumetmeyi “ilke” edinmesidir. Bu ahlakın alamet-ifarikası sömürüyü, yağmayı, zorbalığı, köleleştirmeyimubah sayması, hatta bu musibetlerden arınmış biryaşamın mümkün olmadığını vaaz etmesiylebelirgindir.

Bu, bir egemen sınıf ahlakıdır ve her sınıfınkarakteristik özellikleri, kaçınılmaz olarak o sınıfınahlak anlayışına da damgasını vurur.

Diğer düzen partileri gibi CHP de, AKP de aynıahlakı temsil ediyorlar. Elbette aralarında bazı farklarvar; ancak bu farklar öze değil, biçime dairdir. Buyüzden birbirlerine karşı son derece kaba ifadelerle,kimi zaman ise fiziki olarak saldırırken, bütünkötülüklerin anası olan Amerikancı rejime tek kelimeetmeleri söz konusu bile olamaz.

Deniz Baykal örneğinde olduğu gibi, aralarındanbiri hedefe çakıldığı zaman, düzenin hizmetindekifigüranlar ikilemle karşı karşıya kalıyorlar. Zira biryandan lanetlenen kendileri olmadığı için sevinirken,öte yandan benzer bir akıbetin başlarına gelebileceğikorkusunun altında eziliyorlar. Bu açmaz, kişilerinötesinde bizzat kapitalist rejimin açmazıdır.Unutmamak gerekiyor ki, kapitalist sistem,üstesinden gelemeyeceği pek çok sorunla malulolduğundan, hiçbir figüran hizmet ettiği rejimin buaçmazlarından muaf olamaz.

Belirtmek gerekiyor ki aynı açmaz, DenizBaykal’ın yerine geçmeye hazırlanan ve medyatarafından “Kurtarıcı Mesih”miş gibi takdim edilenKemal Kılıçdaroğlu için de geçerlidir. Zira sermayeiktidarı tarihin çöplüğüne atılana kadar, belirleyiciolan kişiler değil, rejimin bekası olacaktır.Dolayısıyla belli dönemlerde başka “bahtsızlar”ınDeniz Baykal’ın akıbetine maruz kalmaları sürprizolmayacaktır.

Baykal saf dışı bırakıldı... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Baykal, Amerikancı rejim tarafından saf dışı edildi!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Kürt halkına özgürlük!6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Kapsamlı bir tasfiye planını adım adım uygulamayasokan sermaye devleti, imha ve inkâr çizgisiçerçevesinde Kürt halkına yönelik saldırılarınısürdürüyor. Türk ordusunun sınır bölgelerine yaptığıyığınak operasyonlara dönüşmüş bulunuyor. Songünlerde yoğunlaşan çatışmalarda asker ve gerillaölümlerindeki artış sürecin sertleşeceğine işaret ediyor.

Kürdistan’daki operasyonların genişlemesi, askerisevkiyat ve yığınak, PKK gerillalarıyla Türk ordusuarasında sıcak çatışmalara yol açıyor. Operasyonlardakikayıplarını çoğu zaman örten ve gelişmeleri çarpıtansermaye devleti, aynı zamanda asker cenazeleriüzerinden şovenist rüzgârı tırmandırmaya çalışıyor.

Türk ordusunun taciz atışları ve sınırı geçmegirişimleriyle yaşanan çatışmaların, Kürdistan’ın güneyve kuzey bölgelerini içine alacak bir genişliğe ulaştığıbelirtiliyor. Bu tabloya İran rejiminin PKK çizgisindekiPJAK gerillalarıyla girdiği çatışmalar da eklenmeli.

Hakkâri’nin İran ve Irak sınır bölgesindekiŞemdinli’de yoğun askeri hareketlilik yaşanıyor. Buradakurulan “keskin öncü birliği” Güney Kürdistantopraklarını izlerken, Derecik, Ortaklar ve Aktütün(Bezele) köylerinin bulunduğu bölge olan Baklaya,Govend ve Çarçela Dağları’nda binlerce askerinoperasyonda olduğu belirtiliyor. Bu arada, gerillalarıngeçişini sınırlandırmak için, Şemdinli ve Başkalesınırlarında işçilere duvar ördürülüyor.

Türk ordusunun operasyonlara bölgeyi tanıyankorucuları da kattığı ve araziler üzerinde detektörlerlearamalar yaptırdığı söyleniyor. Gözetim sistemlerininDerecik, Yeşilova ile Dağlıca bölgesi arasındaki yükseknoktalara kurulduğu, Dağlıca bölgesine 8 tank ve 40araçlık bir konvoyla sevkiyat yapıldığı da belirtiliyor.

HPG tarafından 14 Mayıs günü yapılan açıklamada,bölgedeki hareketliliğin bilançosu sunuldu ve Türkordusunun sivil yerleşim yerlerini bombaladığı belirtildi.14 Mayıs günü ise, Kars’ın Kağızman ilçesine bağlıKızılkilise Köyü kırsalında da operasyon başlatıldığı,Karargah Tepesi’nde sıcak çatışmalar yaşandığıbildiriliyor.

Operasyon, çatışma ve askeri sevkiyatlaryoğunlaşırken, sermaye devleti, Kuzey Kürdistan’da 11dağı geçici güvenlik bölgesi ilan ederek sivillereyasakladı. Son üç ayda Kürt illerinin yarısı “güvenlikkapsamına” alındı.

Kuzey ve Güney sınırları arasında kurulacak “geçicigüvenlik bölgeleri” ile gerillanın geçişlerinisınırlandırmaya çalışan sermaye devleti, bölgeyi halktantemizlemeye çalışıyor. Bu amaçla bir yandan baraj veyol projeleriyle yerleşim yerlerini ortadan kaldırmayaçalışırken, öte yandan Kürt halkının geçimkaynaklarının başında gelen hayvancılığın zorunlukıldığı yaylalara gidişleri yasaklıyor. Sınır hattındakihalkın yaşadığı mekânlara yönelik gerçekleştirdiği obüsve havan saldırıları ve sınırın değişik yerlerindeoluşturulan mayınlı arazilerle bu bölgeleriinsansızlaştırmaya çalışıyor.

Şırnak Valiliği 24 Nisan-14 Mayıs tarihleri arasındaHakkâri, Çukurca, Çağlayan ve Pirinççeken’e sivilleringirişini yasaklamıştı. Genelkurmay Başkanlığı ise 25Şubat-25 Mayıs 2010 tarihleri arasında DersimPülümür, Nazimiye, Çemişgezek, Hozat ve Ovacıkkırsallarına sivillerin girişini yasaklamıştı. Diyarbakır’ınDicle ilçesinde köylülerin bulunduğu Kurşunlu Köyükırsal alanı da “güvenlik bölgesi” kapsamında. Bu ırkçı-şovenist uygulama “serbest dolaşım özgürlüğü”nü

ortadan kaldırdığı gibi hak ihlallerine de kapı aralıyor. Sermaye devleti bir yandan Kürt hareketini politik

olarak kıskaca almaya çalışırken, öte yandan askerioperasyonlara hız veriyor. Çok yönlü kuşatmaderinleşerek sürüyor. Kandil’in kuşatılmasına yönelikABD-Irak-Türkiye arasındaki “üçlü mekanizma”yaİran-Suriye-Türkiye arasında oluşturulan yeni bir “üçlümekanizma” eklenmiş bulunuyor.

Öte yandan, Türkiye ile Güney Kürdistan yönetimiarasında uzun süredir yürütülen gizli ve açıkgörüşmelerin PKK’nin tasfiyesi ekseninde yürütüldüğüartık netleşmiş bulunuyor. Mevcut veriler, yürütülenpazarlıklarda sonuca yaklaşıldığını gösteriyor. ZiraTürk devleti sınır ötesi operasyonun hazırlıklarınabaşladı. Sınır hattındaki yığınağa paralel, GüneyKürdistan’da bulunan Bamerne, Kanimasi, Amediye veGire Biye’deki askeri üslere de yoğun asker, ağır silahve teknik malzeme takviyesi gerçekleştirdi. Bu üslereaskeri yığınak devam ediyor.

MİT ve JİTEM’in Güney Kürdistan’da uzun süredenberi, yerel hükümetin asayiş güçlerini ve peşmergeleridikkate almadan ve hiçbir engele takılmadan istediğigibi hareket ettiği biliniyor. Son dönemde Habur sınırkapısından resmi kimlikleriyle Güney Kürdistan’a girişyapan çok sayıda korucu da dikkat çekti. Güney

Kürdistan’a yoğun korucu takviyesini sınır ötesioperasyon hazırlığı kapsamında değerlendirmekgerekiyor. Kuzey Kürdistan’da her türlü kirli yöntemiuygulamak için oluşturulan “Hançer Timi” türü yenitimler de benzer yöntemlerle Güney Kürdistan’dafaaliyet yürütecek.

Kürt hükümetinin izni olmaksızın, asker takviyesiyanında, korucuların Güney Kürdistan topraklarına budenli rahat girip faaliyet yürütmesi söz konusu olamaz.Nitekim KDP Başkan Yardımcısı Neçirvan Barzani’ninTürkiye’ye yaptığı ziyaret, yeni bir siyasi sürecinbaşladığına işaret ediyor. Görüşmeler, Güney Kürdistanyönetiminin askeri operasyon dahil olmak üzerePKK’ye karşı alacağı tutum ekseninde gelişti. NeçirvanBarzani, Başbakan Tayyip Erdoğan ile Dışişleri BakanıAhmet Davutoğlu’nun yanısıra istihbarat yetkilileriylegörüştü. Ziyaretin dikkat çeken yönlerinden birisi de,uzun zamandır yok sayılan Federal Kürdistan BölgesiBaşkanı Mesut Barzani’nin Ankara’ya davetedilmesidir.

Gelişmeler, sermaye devletinin önümüzdekidönemde Kürt hareketinin tasfiyesine yöneliksaldırılarına hız vereceğini, her türlü yöntemi devreyekoyacağını gösteriyor. Askeri, siyasi ve psikolojik savaşdaha da derinleştirilecek, tüm imkânlar tasfiye amaçlıkuşatmanın başarıya ulaşması için kullanılacaktır.

Yaşanan süreç, Kürt sorununun çözümünün vehalkların kardeşliğinin yolunun, hem bölgedeki gericirejimlerle hem de bunların arkasındaki emperyalistgüçlerle hesaplaşmaktan geçtiğini bir kez daha ortayakoyuyor. Emperyalizm ve işbirlikçilerinin uğursuzplanları karşısında Kürt halkı ile işçi sınıfı ve emekçikitlelerin ortaya koyacağı birlik, mücadele ve dayanışmagelişmelerin seyrinde belirleyici olacaktır. Kürthareketini tasfiye ve halkları düşmanlaştırmaya odaklıpolitikaların püskürtülebilmesi ancak Kürt halkının, işçive emekçi kitlelerin, ilerici ve devrimci güçlerin birleşikdevrimci mücadeleyi yükseltmesiyle mümkündür.

PJAK’lı tutsakların idamı protesto ediliyor

Türkiye ve Kürdistanİstanbul’da Barış ve Demokratik Çözüm Platformu 14 Mayıs günü İran’ı protesto etmek için

Cağaloğlu’ndaki İran Başkonsolosluğu önünde yapmak istediği çıklamaya polis izin vermedi. Bunun üzerineaçıklama konsolosluğun bulunduğu caddenin karşısında yapıldı.

Basın açıklamasını yapan BDP İstanbul İl Yöneticisi Dursun Yıldız şunları söyledi: “İran, Suriye, Türkiyebaşta olmak üzere bölge devletlerinin tümünün Kürtler söz konusu olduğunda demokrasi ve hukuk dışında hertürlü ittifakı oluşturup kendi kirli çıkarları uğruna bir halkı kurban edebilmektedirler”

Basın açıklamasında gruptan birkaç kişi “İran’da katliamlara son” yazılı siyah çelengi İran konsolosluğununkapısına bırakmak istedi. Polisler çelengin ana giriş kapısına bırakılmasına izin vermezken, çelenk yan kapıyabırakıldı. Polisin bu tutumuna tepki gösteren diğer platform üyeleri de oturma eylemi yaparak durumu kınadı.

Şırnak’ta da kitlesel bir eylem gerçekleştirildi. Aralarında BDP Şırnak İl Başkanı ve yöneticilerinin debulunduğu yüzlerce kişi BDP İl binasından Cumhuriyet Meydanı’na yürüdü. Yürüyüşte, “İran İdamCumhuriyeti insanlık suçu işliyor sessiz kalma” pankartı taşındı.

13 Mayıs günü ise Yüksekova’da idamlar kitlesel bir yürüyüşle protesto edildi. Hakkari’nin Yüksekovaİlçesi’nde binlerce kişi “Kahrolsun İran!” sloganıyla yürüdü. Kepenklerin tamamının kapalı olduğu ilçede ateşyakarak barikatlar kuran eylemcilere polis müdahale etti, çatışmalar yaşandı. 12 Mayıs günü de Van, Hakkari,Diyarbakır, Mersin, Başkale, Lice ve Çaldıran’da binlerce kişi tarafından protesto eylemleri yapılmıştı.

İran İran Kürdistan’ında da 13 Mayıs günü gerçekleştirilen protestolara yoğun katılım oldu. Özellikle Sine ve

Mahabad kentlerinde kepenkler açılmadı, İran üniversitelerindeki Kürt öğrenciler dersleri boykot etti. İşçiler isegenel grevle idamları protesto etti. Nüfusu 1 milyonu aşan Sine’de ise hayatın tamamen durduğu bildirildi.

Kürt halkına yönelik saldırılar yoğunlaşıyor…

Kürt halkıyla omuz omuza!

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Faşizme karşı omuz omuza! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Muğla kent merkezinde Şerzan Kurt isimliöğrencinin polis ve faşistler tarafından silahlayaralanmasıyla başlayan, Kürt öğrencilere yönelikpolis destekli ülkücü-faşist saldırılarla tırmananolaylar kısa süre içinde birçok ilde yankı buldu.

Kürt halkına yönelik inkar ve imha politikalarınahız veren sermaye devleti şoven-ırkçı kışkırtmalareşliğinde faşist provokasyonlar ve linç saldırılarınıdevreye soktu. Kürt halkına yönelik kapsamlısaldırıların hazırlıklarının yapıldığı bir evredeMuğla’da yaşanan ülkücü-faşist saldırılar kısa süreiçinde yaygınlaştı. Ülkücü-faşistler eliyle toplumgenelinde tırmandırılmaya çalışılan şovenist histeridalgası özellikle de üniversitelerde de karşılık buldu.

Muğla’da Kürt öğrenciler üzerinde estirilen faşistbaskı ve terör sırasında sermayenin kolluk güçlerininrolü bir kez daha açığa çıktı. Polislerin Kürtöğrencileri ülkücü-faşist güruhun olduğu yöne doğruyönlendirdiği görüldü.

Üniversitelerde faşist saldırılar tırmanıyor

İzmir, Ankara ve Eskişehir’deki üniversitelerdeKürt öğrencilere yönelik linç girişimleri ve ülkücü-faşist saldırılar gerçekleşti. Üniversitelerdekisaldırıların yanısıra çeşitli illerde polis-sivil faşistlerişbirliğiyle Kürtlere yönelik saldırılar yaşandı.

Ege Üniversitesi’nde 14 Mayıs Cuma günüülkücü-faşistler tarafından “Türk Dili ve TarihiTopluluğu” imzasıyla gerçekleştirilmek istenen“İzmir’in işgali / acı yıllar” başlıklı konferansdevrimci-demokrat öğrenciler tarafından engellendi.

Devrimci-demokrat öğrencilere taşlarla saldıran20 kişilik faşist grupla Gıda Kafe önünde çatışmayaşandı. Rektörlük ise konferansın iptal edildiğiniduyurmak zorunda kaldı.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’ndedüzenlenen bahar şenliğinde yurtsever öğrencilereülkücü-faşist çeteler ve polisler saldırdı.

İki yurtsever öğrenci, öğrenci yurduna dönüşsırasında 30 kişilik ülkücü-faşist çetenin sopalı-bıçaklı saldırısına uğradı. Okul dışında bulunan Kürtöğrenciler, yaralanan arkadaşlarının yanına gitmekisterken polisin cop ve biber gazlı saldırısınauğradılar. Yaşanan gerginlik sırasında polislerinhavaya ateş açtığı gözlenirken hızını alamayanEskişehir polisi gözaltı terörünü devreye soktu.Saldırı sırasında 34 yurtsever öğrenci gözaltınaalındı. Gölaltına alınanlardan 22’si emniyettekisorgularının ardından serbest bırakıldı. Savcılıktarafından mahkemeye sevkedilen 12 kişiden 4’ü isetutuklandı.

Irkçı-faşist saldırıların ardından kar maskeliülkücü faşistler Ankara’da da bir öğrenciye satır vedöner bıçakları ile saldırdı. 14 Mayıs Cuma günüsabaha karşı evine doğru giden Dil ve Tarih CoğrafyaFakültesi öğrencisi İlker Z, Kızılay Adakale Sokak’takar maskeleri takmış, satır ve döner bıçağı kullananfaşistler tarafından saldırıya uğradı. İlker Z.’nunkoluna ve omzuna aldığı satır darbeleriyleyaralandığı belirtildi.

Muğla’da 11 Mayıs günü ülkücü-faşistlerin Kürtöğrencilere saldırısıyla başlayan olaylar MuğlaÜniversitesi Sağlık Meslek Yüksekokulu 2. sınıf

öğrencisi İzzet Fırathan’ın sokak ortasında linçedilmek istenmesiyle devam etti. Faşist bir gruptarafından linç edilmek istenen Fırathan, MuğlaDevlet Hastanesi Acil Servisi’ne kaldırılarak tedavialtına alındı. Faşist saldırıların ardından gözaltınaalınan 25 faşistten 4’ü tutuklandı. 4 faşistinmahkemede, “Türk bayrağını savunmak için yaptık”sözleri nedeniyle tutuklandığı bildirildi. Polis

destekli saldırılar sırasında gözaltına alınan ilerici-yurtsever öğrenciler de tutuklama saldırısındannasibini aldı. Gözaltında bulunan 44 Kürt öğrenciden2’si “Polise mukavemet etmek” gerekçesiyletutuklandı.

İstanbul Kadıköy’deki Fikirtepe Mahallesi’ndeKürtlere ait bir kafe 14 Mayıs günü polis baskınınauğradı. Polis kafe sahibini tehdit etti.

Polis destekli ırkçı-faşist saldırılaryayılıyor...

Şerzan Kurt yaşamını yitirdi12 Mayıs günü Muğla kent

merkezinde sivil faşist ve polislerceKürt öğrencilere yönelikgerçekleştirilen saldırıda Şerzan Kurtisimli 21 yaşındaki Kürt öğrenci poliskurşunuyla ağır yaralanmış ve MuğlaDevlet Hastanesi’ne kaldırılmıştı.Buradan da İzmir Dokuz EylülÜniversitesi (DEÜ) Tıp FakültesiHastanesi’ne sevk edilen Kurt, 19Mayıs günü yaşamını yitirdi.

Sermaye devleti, işçi, emekçiler veKürt halkı üzerindeki devlet terörünütırmandırırken yeri geliyor şoven-ırkçıkışkırtmalar eşliğinde faşistprovokasyonlar ve linç saldırılarınıdevreye sokuyor, yeri geliyor sınırsızyetkilerle donattığı bekçi köpekleriniemekçilerin üzerine salıyor. Bukapsamda 12 Mayıs günü Muğla’dayaşanan polis destekli ülkücü-faşist saldırı sonucu ağır yaralanan Şerzan Kurt hayatını kaybetti.

Polis kurşunuyla ağır yaralanan Şerzan Kurt, bir haftadır DEÜ Tıp Fakültesi Yoğun Bakım Servisi’ndeyatıyordu. Şerzan Kurt’un babası Ömer Kurt ise AKP hükümetine tepkisini dile getirdi. “Sözde paketlerleinsanların önüne çıkıp böyle gençlerin ölümüne neden olmak yerine o kadar yetki verdiği polislerinikontrol altına almalı ve onları bu canilikten çıkarmalıdır” diyen Ömer Kurt, oğlunun kaza kurşunuylaölmediğini, Şerzan’ın Kürt olmasının onun ölümünün en büyük sebebi olduğunu söyledi. Ömer Kurt,“Yıllardır öldürülen gençlerimizden biri de bugün Şerzan Kurt oldu. Artık bu ölüm furyasına ‘dur’denilmesi gerekir” dedi.

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Kapitalist sömürü düzeni can almaya devam ediyor!8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Taşeronlaştırma ve kuralsız çalışma düzeniZonguldak’ın Kilimli Beldesi’nde bulunan TürkiyeTaşkömürü Kurumu (TTK) Karadon MüesseseMüdürlüğü’ne bağlı kömür ocağında bir kez dahapatladı. Patlamanın yaşandığı katın, TTK’da galeri açmaişini ihale ile alan Yapıtek Şirketi tarafından işletildiğiortaya çıktı. Bu katın, devlet tarafından özel sektöreverilmiş bir alan olduğu belirtildi.

17 Mayıs günü saat 13.28’de meydana gelen grizupatlamasından 11 işçi yaralı olarak kurtarılırken yerin540 metre altında bulunan 28 işçi ve 2 maden mühendisiise mahsur kaldı. Gazetemiz yayına hazırlandığı sırada,göçük altında kalan 30 işçiden 28’inin cesedine ulaşıldı.

Aynı senaryo: İhmal yok!

18 Mayıs günü patlamanın yaşandığı alana gelenÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer,Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ve DevletBakanı Hayati Yazıcı madende yaşanan patlamayla ilgiliaçıklamalar yaptılar. Tuzla tersanelerinde yaşanan işcinayetlerine de “yapacak bir şeyimiz” yok diyebilecekkadar arsızlıkla yaklaşan devlet yetkilileri 18 Mayısgünü yaptıkları açıklamalarla da acizliklerini gösterdi.En çarpıcı ve ibretlik açıklama ise Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanı Ömer Dinçer’den geldi. “Teknikdüzeyde herhangi ihmal gözükmediğini” iddia edenDinçer, yuvarlak yanıtlar vererek “her şeyin kontrollerialtında” olduğunu savundu.

Balıkesir’de yaşanan ve 14 işçinin ölümüylesonuçlanan iş cinayeti sonrasında da, patlamanınyaşandığı madenin patlamadan 20 gün öncedenetlendiğini belirterek ‘ihmal yok!’ açıklamasındabulunan Dinçer, aynı senaryoyu yine okudu.Zonguldak’taki patlamanın yaşandığı madende en sonEkim 2009 tarihinde çok kapsamlı denetim yapıldığınısöyleyen Dinçer, iş güvenliği konusundaki denetimlerdeherhangi bir eksiklik görülmediğini iddia etti.

Dinçer’in; “Bu açıdan bakıldığında burası kamukurumu ve iş güvenliği konusunda profesyonelceçalışılan bir alandı. Bizim gördüğümüz bir şey yok şuanda. Ancak patlama sebebiyle bir ihmal, hata var mıonu göçüğü kaldırdıktan sonra göreceğiz. Şimdiden birşey söylemek mümkün değil.” yönündeki açıklamasınıise Maden Mühendisleri Odası Başkanı MehmetTorun’un yaptığı açıklamalar yalanladı.Torun, Zonguldak’taki maden ocağında patlamanınmeydana geldiği katın “taşeron” tarafından işletildiğinisöyledi. Ocağın üst katlarının devlet tarafındanişletildiğini ve kamu işçilerinin çalıştığını dile getirenTorun, “Bu iç içelik sorunlar yaratır dedik. Bununsıkıntısını anlatmıştık, ne yazık ki sözümüzüdinletemedik” dedi.

Devlet bakanları 18 Mayıs günü geldikleriZonguldak’ta madenciler ve ailelerin tepkisiylekarşılaştılar. Dinçer’in konuşması sırasında tepkigösteren maden işçileri bölgede yol sorunu olduğunubelirttiler. 18 Mayıs günü Zonguldak’a gelmesi beklenenCumhurbaşkanı Abdullah Gül ise “çalışmaların olumsuzyönde etkileneceği” gerekçesiyle bu ziyaretindenvazgeçti. 18 Mayıs günü hükümet yetkililerine karşımaden işçileri ve yakınları tarafından gerçekleştirilenprotestoların Abdullah Gül’ün erteleme kararının birdiğer nedeni olduğu aşikar. Öte yandan, CumhurbaşkanıAbdullah Gül Devlet Denetleme Kurulu’na madenciliksektörünü incelemesi yönünde göstermelik bir talimat

verdi. Madende yaşanan patlamayla ilgili bir yalanlama da

TTK’da galeri açma işini ihale ile alan YapıtekŞirketi’nin yetkililerinden geldi. Şirket yetkilileri, ocaktametangazı birikmesinin sözkonusu patlamaya nedenolduğunu ifade ederek kendilerinin suçsuz olduğunusavundular. Şirket patronları, ocağa her türlü gazölçümünün yapılarak girildiğini iddia ettiler.

Balıkesir ve Bursa’daki ölümler hafızalarda!

Zonguldak’ta yaşanan grizu patlaması son dönemdeyaşanan iki büyük işçi katliamını tekrar akıllara getirdi.2010 yılının Şubat ayında Balıkesir’deki bir kömürocağında ve Bursa Mustafakemalpaşa’da bir kömürocağında toplu işçi katliamları yaşanmıştı.

- Balıkesir’in Dursunbey İlçesi’ne bağlı Odaköy’dekikömür ocağında 23 Şubat 2010 tarihinde saat 18.00sıralarında grizu patlaması meydana geldi. BalıkesirTicaret Odası Meclis Başkanı Erhan Ortaköylü’nünsahibi olduğu maden ocağı 13 işçiye mezar oldu.Patlamadan yaralı olarak kurtulan bir işçi de hastanede

verdiği yaşam savaşını kaybederek yaşamını yitirdi.Böylece Balıkesir’deki maden katliamında yaşamınıyitiren işçilerin sayısı 14’e çıktı. Ortaköylü’ye ait kömürmadeninde bundan önce de 3 kez grizu patlamalarımeydana gelmişti. 1 Haziran 2006’da da yerin 700 metrederinliğinde meydana gelen grizu patlamasında 17 işçi işcinayetine kurban gitmişti. 24 Şubat 2007 tarihinde iseyine bir grizu patlamasında 3 işçi yaşamını yitirmişti.

- Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesine 30 kilometreuzaklıktaki Alpagut köyü yakınlarında bulunan BükköyMadencilik ve Turizm Anonim Şirketi’ne ait kömürocağında 10 Aralık 2009 akşamı saat 19.30 sıralarındameydana gelen grizu patlaması 19 işçinin iş cinayetinekurban gitmesiyle sonuçlandı. 24 yıldır faaliyette olanmadende daha önceki grizu patlamasında 4 işçi hayatınıkaybetmişti.

Madenler işçileri için kara tabut olurken yargı ise birkez daha asalak patronlar ve onların kölelik düzeninikorudu. Son olarak Zonguldak’ta yaşanan patlamada iseyine aynı senaryonun devreye sokularak asıl sorumluolan patronlar ve onların sömürü düzeninin aklanmasıişten bile değil.

Madendeki katliamın sorumlususömürü düzenidir!

Erdoğan'a maden ocağı önünde protesto

Sermaye hükümetinin başbakanı Erdoğan 19 Mayıs günü, maden faciasına ilişkin incelemelerde bulunmaküzere bölgeye gitti. İşçi ve emekçilere maden ocağının önünde yeni yalanlar söylemeye hazırlanan Erdoğan’ayanıt ise gerçekleştirilen protestolarla verildi.

Düzen sözcülerinin yaşanan her iş kazasından-cinayetinden sonra devreye soktuğu ikiyüzlüce açıklamalara veiçi boş duyarlılık hamasetlerine duyulan tepki, Erdoğan'ın Zonguldak’taki maden ocağına yaptığı ziyarettekendini bir kez daha gösterdi. Erdoğan maden ocağı çevresinde bulunan işçi-emekçilerin ve öğrencilerintepkisiyle karşılaştı.

Erdoğan, madenci yakınlarının ve ailelerin bulunduğu çadıra gittiği sırada bir emekçi tarafından protestoedildi. Erdoğan’ın korumaları ve polisler, emekçiyi yaka paça gözaltına alarak olay yerinden uzaklaştırdılar.

Erdoğan’ın ziyaretini protesto etmek isteyen bir grup öğrenci de Gelik İşletme Müdürlüğü’nün bulunduğubölge girişinde oturma eylemi gerçekleştirdi. Polisin 45 kişilik öğrenci grubunun etrafında barikat kurduğubildirildi. Yaşanan arbedeler esnasında polisin ‘uyarı için’ havaya ateş açtığı da ifade edildi.

Karşılaştığı protestolarla ilgili basına açıklama yapan Erdoğan her zamanki gibi demagojiye sarıldı.Emekçilerin haklı tepkisini provokasyon olarak tanımlayıp kolluk güçlerinin müdahalesini meşrulaştıranErdoğan, kendisine küfür edildiğini de iddia etti. İşçi ve emekçilerle adeta dalga geçen Erdoğan kazayı ‘kadere’bağlamayı da ihmal etmedi. Erdoğan "Bu bölgede yaşayan kardeşlerim bu tür kazalar alışık. Bu mesleğinkaderinde bu var" dedi.

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

İşçiler, emekçiler, kardeşler!Madenlerde, tersanelerde, fabrikalarda “iş kazaları”

ve ölümler durmak bilmiyor. Geçtiğimiz yıl içinde “işkazaları”nda ölen işçilerin sayısı 1000’e yaklaşmışbulunuyor. Yeterli iş güvenlik önlemleri alınmadığı içinher gün yüzlerce “iş kazası” meydana geliyor. Yaşananiş cinayetlerinin haddi hesabı yok. Birçok işçi elini vekolunu makineye kaptırıyor, şanslı olanlar ise sıyrık veezikle kurtuluyor. Artık bu kazalar ve hatta ölümler bilesıradanlaşıyor. Tüm bu iş cinayetlerinde işçikardeşlerimiz patronların kâr hırsının kurbanı oldular.Bu ölen işçi kardeşlerimizin daha kanı kurumadan birtoplu iş cinayeti haberi de dün Zonguldak’tan geldi.

Zonguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu KaradonMüessese Müdürlüğü maden ocağında dün (17 Mayıs)saat 13.30’da patlama meydana geldi. Patlamada 7-8işçinin hafif yaralandığı bildirilirken, 32 işçiye halenulaşılamıyor. Taşeron firma tarafından işletilen madenocağında meydana gelen grizu patlamasının ardındanmahsur kalan işçiler için umutlar azalıyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer,bir yandan “Göçüğün büyüklüğü konusunda ve işçilerenasıl ulaşacağımız konusunda elimizde yeteri kadarbilgi yok” derken bir yandan da olaydaki gerçeksorumluları örtbas etmek için “teknik düzeyde ihmal vehata görünmüyor” diyebiliyor.

İşçiler, emekçiler!Kuşkusuz ki, bu yaşanan katliamın suçu sadece

patronlara ait değildir. Aynı zamanda patronlarındevletinin ve hükümetinin de suçudur. Maden ocağındayaralanan ve mahsur kalan işçi kardeşlerimizin veailelerinin derin acılara boğulmasının sorumlusu asalakpatronlar, onların devleti ve hükümetidir.

Zonguldak’taki son patlama bir kez daha işçisınıfının örgütsüzlüğünü ve bunun sonucundapatronların almadığı iş güvenliği önlemlerini gündemegetirdi.

İş cinayetleri neden durmuyor? Ülkenin dört biryanından sürekli iş kazaları ve bu kazalar sonucundaişçilerin hayatlarını kaybettikleri haberleri gelmektedir.Tüm bunların nedeni işçi sınıfının örgütsüz olmasıdır. İşcinayetlerinin yaşandığı işyerlerinin neredeysetamamının sendikasız olması bir tesadüf değildir. İşçisınıfı örgütsüz ve dağınık olduğu için, patronlar vehükümet üzerinde gerekli baskıyı kuramıyor ve işgüvenliği önlemlerini aldırtamıyor. İşçiler uzun saatlerboyunca, alabildiğine yorgun bir şekilde, önlemlerinalınmadığı iş koşullarında çalışmaya zorlanıyorlar. Budayanılmaz çalışma koşulları ve önlemsizlik içindehayatlarından oluyorlar.

İşçiler, emekçiler, kardeşler!Ölümleri durdurmanın tek yolu var ve bu da işçi

sınıfının örgütlenmesinden geçmektedir. İşçi sınıfıörgütlenmediği ve çalışma koşullarının düzeltilmesi içinmücadele vermediği sürece iş cinayetleri Zonguldak’ta,Tuzla’da, Bursa’da ve diğer sanayi havzalarındayaşanmaya devam edecek. O halde acılarımızı içimizegömmeyelim ve örgütlenerek sermayenin kölelikdüzenine karşı mücadeleyi yükseltelim!

İş cinayetlerine son!Gerekli iş ve işçi güvenliği önlemleri alınsın!Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)

İş cinayetlerine son! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Madenlerde, tersanelerde, fabrikalarda...

İş cinayetleri devam ediyor!

TİB: İşçi kanının akmadığı birdüzen sosyalizmle mümkündür

Sermayenin aşırı kar hırsına ve devlet desteğiyleyaygınlaşan esnek üretim ve taşeronlaştırmayadikkat çeken Tersane İşçileri Birliği Zonguldak’takibu göçüğün ne ilk ne de son olacağını belirtti.

Tersanelerde yaşanan işçi ölümlerine dikkatçekilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“...Bu göçüğün faturasının işçilere de kesileceğiaçıktır. Bugün tüm kurumlarıyla “işçininyanındayız” izlenimi yaratmak için Zonguldak’tabulunan devlet, yarın ölümlerin faturasını işçiyekeseceğinden şüphe yoktur. Bunu sayısız iş cinayetiüzerinden gördük. Bunu en açık haliyle Tuzlatersanelerindeki iş cinayetlerinden sonra gördük.Önlem alınmadığı için yaşamını yitiren tersaneişçisine “eğitimsiz”, “cahil işçi” tanımlamalarıyaparak GİSBİR sermayesine kol kanat germiştir.Tersanelerdeki işçi ölümlerini üretiminyoğunlaşması, çalışan sayısının artması ve üretimalanının darlığı olarak açıklayan GİSBİR ve devletkatliamcı kimliğini gizleme telaşı içerisindeydi. Oysaşu dönem için üretimin yoğunluğundan, işçi sayısınınfazlalığından bahsetmek mümkün değil, ancak bunarağmen iş cinayetleri gerçekleşmektedir. Nisan ayıiçerisinde Yalova tersanelerinde 2 haftada 2 işçi işcinayetine kurban gitmiştir. Zonguldak tersanelerikeza öyledir. Madenlerle tersanelerin içiçe geçtiğiZonguldak’ta gerek madenlerde, gerek tersanelerdepeşpeşe iş cinayetleri yaşanmaktadır. Şimdi grizupatlamasının gerçekleştiği Karadon Madencilik’inolduğu Kilimli beldesinde yeni tersanekurulmaktadır. Biz işçiler için yeni mezarlık…

Kapitalizm kâr hırsına dayalı bir düzendir.Dolayısıyla kapitalizmin varlığını sürdürdüğükoşullarda işçi sağlığı ve güvenliğinden bahsetmekmümkün değildir. İşçi kanının akmadığı bir düzensosyalizmle mümkündür. Bütün işçileri sosyalizm için

kavgaya çağırıyoruz!”

TMMŞP: Tek yol bu düzeniöldürmektir!

Zonguldak’ta yaşanan patlamaya ilişkin açıklamayapan Toplumcu Mühendis Mimar & ŞehirPlancıları da kapitalizmin vahşetine dikkat çekti.“Yine bir maden, yine grizu, yine facia…” başlıklıyazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Kapitalizm kan ve gözyaşı dökmeye devamediyor. Sistemin son dönemdeki icadı ve gözbebeğidurumundaki taşeron sistemi şantiyelerde,tersanelerde ve madenlerde can almaya devametmektedir. Para yerine insan kaybetmeyi tercih edenburjuvazi için iş güvenliği çözülemez bir sorundur.Bu gerçek bir kez daha en acı şekilde su yüzüneçıkmıştır. İş cinayetleri ve iş kazaları bu sisteminufak bir yan etkisi değil tersine ta kendisidir. Çünküortada kâr vardır, kan vardır ve gözyaşı vardır. Tümbunlar da bu kokuşmuş düzenin mayasındabulunmaktadır. Yaşamak için tek yol bu düzeniöldürmektir!”

OSİM-DER: Bu gidişe ancak işçisınıfı dur diyebilir

“Sermaye sınıfının kâr hırsı işçi kanı dökmeyedevam ediyor...” başlıklı açıklamasıyla Zonguldak’tayaşanan patlamaya tepki gösteren OSB-İMESİşçileri Derneği sermayenin kar hırsı nedeniyleyaşanan işçi ölümlerine dikkat çekti.OSİM-DER’in yazılı açıklamasında şu ifadeler yerbuldu:“...Ülkemizdeki iktidar, sermayenin sınıf iktidarıdır.Bu, işçi ve emekçilerin sınıf iktidarı tarafındanezilmedikçe açlık, sefalet, vahşet ve kapitalizminyarattığı her türlü kötülük yaşamaya devamedecektir. Bu gidişe ancak işçi sınıfı dur diyebilir vediyecektir.

Ümraniye BDSP maden ocağında yaşananpatlamayı protesto etti!

Zonguldak'taki maden faciası Ümraniye BDSP tarafından 19 Mayıs günü Sarıgazi Meydanı'ndagerçekleştirilen eylemle protesto edildi.

Kaymakamlık önünden Sarıgazi girişine yürüyen BDSP'liler “Maden ocaklarında katleden kapitalistsömürü düzenidir! İş cinayetlerine karşı genel grev genel direniş!” pankartını açtılar.

Kapitalist sömürü düzenini teşhir eden konuşmalar yapıldı. Eylemde okunan basın metninde, “iş kazası” denilenin aslında, kâr hırsı sebebiyle alınmayan güvenlik

önlemleri, ağır, sağlıksız ve güvencesiz çalışma koşulları ile işlenen iş cinayetleri olduğu söylendi. Taşeronlaştırmaya da dikkat çekilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Ülkemizdeki iktidar, sermayenin siyasal sınıf iktidarıdır. Bu siyasal sınıf iktidarı, işçi ve emekçilerin

siyasal sınıf iktidarı tarafından ezilmedikçe açlık, sefalet, vahşet ve kapitalizmin yarattığı her türlü kötülükyaşamaya devam edecektir. Bu gidişe ancak işçi sınıfı dur diyebilir ve diyecektir.”

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Sınıf devrimcilerinden maden faciasına tepkiler...

“İşçi kanının akmadığı bir düzensosyalizmle mümkündür”

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Zonguldak’ta meydana gelen grizu patlamasınailişkin tepkiler yükselmeye devam ediyor.

Genel-İşZonguldak’taki maden faciasına ilişkin yazılı bir

açıklama yapan DİSK/ Genel-İş Sendikası, “Madenpatlamalarının sorumlusu kölelik düzeninin iktidarıhükümettir!” dedi.

Türkiye’de maden kazalarında binlerce işçininhayatını kaybettiğine, bir o kadarının da yaralandığınadikkat çekilen açıklamada, işçi sınıfının yalnızcaZonguldak’ta verdiği ölü sayısının 3500’ün üzerindeolduğu söylendi. Yaşanan tüm iş kazalarını tetikleyenbaşlıca faktörün özelleştirme ve taşeronlaştırma olaraktanımlandığı açıklamada, gözleri kar hırsı bürümüşsermayedarların, çalışanları insanca çalışmakoşullarından yoksun bırakabildikleri, işçi sağlığı ve işgüvenliği politikalarını hiçe sayabildikleri ifade edildi.Yaşanan bu ‘cinayetlerin’ sorumlusunun sadeceişletmeler değil bunlara göz yuman hükümet olacağınısöyledi.

Basın-İşTürk-İş’e bağlı Basın-İş Sendikası, Genel Merkez

Yönetim Kurulu imzasıyla yaptığı açıklamada,yaşanan facianın sorumlularının kamu yararını hiçesayanlar olduğunu söylenerek şu vurgular yapıldı:

“ Madenlerde yaşanan göçüklerin ve grizupatlamalarının ‘kaçınılmaz kaza’ şeklindeduyurulmasına, kader diye yutturulmasına öfkeliyiz.

İş kazalarında kaybettiğimiz kardeşlerimizinsorumlularından hesap sorulmamasına öfkeliyiz.

Ülkemizi bu hale getirenlere, kamu yararını hiçesayanlara öfkeliyiz.”

Türk-İşTürk-İş Yönetim Kurulu tarafından basın

kuruluşlarına yapılan açıklamada, “Ülkemizin gerçekgündemi olan işsizlik ve yoksulluk, ülkemizi ucuz emekcennetine çevirmekte, ekmeğe ihtiyacı olanyurttaşlarımıza iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerininalınmadığı ortamlarda, güvencesiz çalışmayıdayatmakta, bu durum can kayıplarını da içerenölümcül kazaları beraberinde getirmektedir.” denildi.

Zonguldak’ta yaşanan kazanın bu olumsuztablonun en çarpıcı ve acı göstergesi olduğuvurgulanan açıklamada şu noktalara değinildi:

“Yeterli denetim yapılmadığını da gözler önünesermektedir. Türkiye, madenlerde iş sağlığı vegüvenliğini düzenleyen 176 sayılı ILO sözleşmesini biran önce imzalamalı, gündemde olan İş Sağlığı veGüvenliği Yasası’nı bir an önce çıkarmalıdır.”

Petrol-İşMadende yaşanan patlamaya ilişkin yazılı açıklama

yapan Türk-İş’e bağlı Petrol Kimya Lastik İşçileriSendikası (Petrol-İş) ise artan kazalar ve grizupatlamalarına rağmen sorumluların gerekli tedbirlerialmadıklarını dile getirdi.

“Karadon Müessese Müdürlüğü’ne ait kömürocağı işletmesinin Yapıtek adlı taşeron bir firmatarafından yapıldığı, işçilerin sendika üyesiolmadıkları görülmektedir. Maden işletmeciliğindekitaşeronlaşma bu tür kazaların artmasına nedenolmuştur.” sözleriyle taşeronlaştırmaya dikkat çekilen

açıklamada, 30 madencinin bir an önce sağ-salimkurtarılması temenni edildi.

Haber-İşTürk-İş’e bağlı Haber-İş adına Genel Başkan Ali

Akcan yazılı açıklamada bulundu. Sosyal GüvenlikKurumu’nun 2008 yılı iş kazaları verilerini sunanAkcan, çalışma yaşamında alınan iş sağlığı vegüvenliği önlemlerinin yetersiz olduğunu ifade etti.Böylesi kazaların bir daha yaşanmaması için tümişyerlerinde gerekli tedbirlerin alınması ve yeterlidenetimlerin yapılması gerektiğini ifade etti.

DİSK DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün de yazılı

açıklama yaparak, “Madencilikte kamunun denetim veyaptırım koşulları yeniden düzenlenmeli, iş sağlığı vegüvenliğine dönük önlemlerin eksiksiz alınmasındatavizsiz bir yol izlenmelidir!” dedi.

Görgün “Taşeronlaştırma iş cinayeti, kan vegözyaşı demektir!” başlığı taşıyan açıklamasında, 10Aralık 2009 yılında Bursa Mustafakemalpaşa’daBükköy Maden İşletmesi’nde 19 işçinin ve 23 Şubat2010 tarihinde Balıkesir Dursunbey’de 13 madencininyaşamını yitirmesini hatırlattı.

Taşeronlaşmaya ve sendikal örgütlenmeninkapsamının daraltılmasına dikkat çeken Görgün’ünaçıklaması şu sözlerle sona erdi:

“Bunca saatten sonra ve metan gazıyla doludehlizde yaşama savaşından galip çıkmak zor da olsa,diliyoruz ki korkulan olmadan ve henüz haber

alınamayan 30 işçiye sağ-selim ulaşılabilsin.”

KESKKESK Genel Başkanı Sami Evren de konuya

ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Patlamanın bir kazaolarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığınısöyleyen Evren “Kimse maden kazalarını, işkazalarını kader gibi göstermemelidir. Madenkazalarının yoğun olarak yaşandığı ülkelerebaktığımızda bu ülkelerde demokratik standartların,çalışma standartlarının düşük olduğunu, görüyoruz.”dedi.

Tek Gıda-İşTürk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş ise yaptığı açıklamada,

son senelerde özellikle artan maden ocağı kazalarınınyeterli denetimin yapılmadığını ve işgüvenliğitedbirlerinin alınmadığını gösterdiğini belirtti.

Açıklamada, her kazanın katliam gibi onlarca canamal olmasına seyirci kalanların olay sonrasındakiüzüntü beyanlarının artık sinir bozduğu söylendi.

İstanbul Tabip Odasıİstanbul Tabip Odası (İTO) da taşeronlaşmaya

dikkat çekti. Taşeronlaşmayla birlikte gelen ilkel-güvenliksiz çalışma koşullarının işçilerin yaşamınıalmaya devam ettiğinin ifade edildiği açıklamada,Türkiye’yi taşeron cennetine çevirenlerin detaşeronlaşmanın bedelini işçilere ve emekçilereyaşamlarıyla ödetmesine daha fazla seyircikalınmaması gerektiğini ifade etti.

Maden faciasına tepkiler büyüyor...10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Sendika ve meslek örgütlerinden madenfaciasına tepki

EMO İstanbul Şube teknik görevlilerinin görev yerleri, kendileri ile daha önceden konuşulmadan ve rızalarısorulmadan değiştirilmeye çalışılmaktadır. EMO İstanbul Şube çalışanı mühendislere, 12 Mayıs günü fax aracılığıile görevlendirme yazıları gönderilerek, 13 Mayıs günü yeni görev yerlerine gitmeleri emredilmiştir. Herhangi birözel şirkette dahi işi ile ilgili bir değişiklik yapılacağında çalışanların önce rızası sorulurken, mesleki demokratikkitle örgütü olması gereken EMO’da nasıl olur da çalışanlara bir demirbaş gibi davranılabilir, bugün burada yarınşurada dur denilebilir? Örneğin EMO İstanbul Şube MİSEM görevlisi Nidal Aras, Şişli’de ikamet etmesine karşınKartal temsilciliğe sürülmüştür. Hem görev yeri hem de görev tanımı bir kalemde değiştirilmeye çalışılmıştır.Çalışanın rızası olmaksızın görev yerini değiştirmenin adı sürgündür. Çalışanı muhatap almadan yazı gönderipertesi günü başka bir yerde görevlendirmenin adı sindirmedir, yıldırmadır.

Özelleştirme politikalarına karşı çıkan BEDAŞ çalışanlarının sürgün edilmesine, onların davalarına müdahilolarak destek vermeye çalışan EMO nasıl olur da kendi çalışanlarına aynı biçimde davranabilir? EMO İstanbulŞube tarafından sekretaryası yürütülen TMMOB Ücretli ve İşsiz Mühendis Mimar ve Şehir PlancılarKurultayı’nda işverenlerin çalışanlara karşı uyguladığı sindirme ve yıldırma (mobbing) uygulamalarına karşımücadele etme kararı alınmışken, EMO İstanbul Şubesi yönetimi bu kararın gereğini yapacağına kendi çalışanlarıüzerinde mobbing uygulamaktadır.

Ayrıca bu yıldırma ve sürgün uygulamasında o kadar pervasızlaşabilmişlerdir ki, herhangi bir Yönetim Kurulu(YK) kararı bile almaya gerek duymamışlardır. YK kararı olmadan, YK Yazman üye imzası ile gönderilen biryazıyla değişiklik yapmaya kalkılarak bırakalım demokratik işleyişi, EMO yönetmelikleri ve iş yasası da açıkçaihlal edilmiştir. Bu girişim ile yönetim erkini elinde bulunduran siyasi gruplar yönetim anlayışlarını açıkça ortayakoymuşlardır. Seçimler sonrasında yalnızca ‘yönetim organlarını paylaşmak’ için birlikte hareket eden gruplar,‘yönetimde çoğunluğu elde ettik kimseye hesap vermeyiz, istediğimizi yaparız’ tavrıyla hareket etmektedirler.

(...) EMO İstanbul Şube yönetimini uyarıyoruz: Yaptığınız yanlıştan bir an önce dönünüz! Demokratkamuoyuna bir an önce özeleştirinizi veriniz. Eğer bu yanlışta ısrar ederseniz, emek düşmanı bu uygulama ileanılacaksınız.

Bu emek düşmanı uygulamaya karşı, bütün meslektaşlarımızı ve demokratik kamuoyunu birlikte mücadeleyeçağırıyoruz.

Emekten Yana Mühendisler

EMO İstanbul Şubesi’ndeki sürgünlere ilişkinaçıklama...

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Ankara Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu(BDSP), Ankaralı işçi emekçileri sınıf hareketininbugünkü tablosu ve son dönemde yaşanan sosyalyıkım saldırıları karşısında işçi emekçilerin nasıltutum sergileyeceklerine dair tartışma forumugerçekleştirdi.

16 Mayıs günü Petrol-İş Sendikası konferanssalonunda başlayan foruma TEKEL işçileri veTÜBİTAK direnişçisi Aynur Çamalan da katıldı.

Forum, BDSP adına yapılan açılış konuşmasıylabaşladı. BDSP temsilcisi konuşmasında, son süreçtesosyal yıkım saldırılarının artmasıyla birlikte ülkedeve dünyada pek çok irili ufaklı direnişin yaşandığınıve durgun bir hal izleyen sınıf tablosunun bir parçaaşılmış olduğuna vurgu yaptı. Fakat, işçilerintabandan bir örgütlenme gerçekleştiremediği ve buyüzden sendikal bürokrasi engelini aşamadığınısöyledi.

Metal İşçileri Birliği adına yapılan konuşmadaise ‘nasıl bir mücadele’ örgütlenmeli sorusuna yanıtarandı. Sinter, Gürsaş, Brisa ile başlayan direnişlerinbugün Akkardan’da, Esenyurt’ta, itfaiyede, UPS’de,TEKEL’de ve TÜBİTAK’ta devam ettiği vurgulandı.Bu direnişlerin belli bölgelere sıkışıp kalmasınındirenişlerin başarısını etkileyeceği ve daha güçlü biretki yaratmak için birleşik bir mücadele hattınınörülmesi gerektiğine dikkat çekilirken; budirenişlerin sanayi havzalarına, illere ve tüm ülkeyeyayılabilmesinin gerekliliği üzerinde duruldu.

Böylesi bir direnişin işçilerin tabandanörgütlenmesi ile mümkün olabileceği söylenirkensendikal bürokrasinin bu direnişlerin önüne geçmeyeçalıştığına da değinildi. TEKEL sürecinden örnekverilerek direnişin sendikal bürokrasiyi aşamadığı,aşabilseydi bu sürecin daha farklı sürebileceğivurgulandı.

MİB adına yapılan konuşmanın ardından ManisaTEKEL işçisi Ferit Demir söz aldı. 78 gün boyuncabüyük bir direniş sergilediklerini, ancak sendikalihanetle çadırları kaldırdıklarını anlatan TEKELişçisi mücadelelerinin henüz bitmediğini ve devamedeceğini vurguladı. Hala sendikalardan umutbekleyen, sendikanın sözcülüğünü yapan birçokarkadaşlarının olduğunu vurgulayarak direnişin tümişçi emekçilere daha iyi ve tüm gerçekliğiyleanlatılması gerektiği gerçekliğine dikkat çekti.

Manisa TEKEL işçisinin ardından Tokat TEKELişçilerinden Salih İnceağaç mücadele edilerekbirçok hakkın kazanılabileceği ve bununörneklerinin olduğunu söyledi. “Bu direnişebaşlarken sadece birer işçiydik, şimdi sınıfolduğumuzu öğrendik” sözleriyle konuşma sonaerdi.

TEKEL işçilerinin ardından sözü TÜBİTAKdirenişçisi Aynur Çamalan aldı. TEKEL direnişiboyunca sendikasının en ön saflarda yer aldığını,ancak sendikasının kendi işçisine destekvermemesini eleştirdi. Çamalan konfederasyonlardanönce kendi sendikalarını değiştirip dönüştürmekgerektiğine de vurgu yaptı.

İşverenden çok sendika yönetiminin direnişikırmak istediğini vurgulayan Çamalan, TEKELdirenişinin çok şey öğrettiğini, sınıf dayanışmasınınçok önemli olduğunu vurguladı. TÜBİTAK’ta ciddisaldırıların yaşandığını yemekhanenin

özelleştirilerek işçilerin işten atıldığını ve bu süreçteyine sendikanın hiçbir eylemli süreç örgütlemediğinivurgulayarak saldırılar karşısında ortak bir mücadelehattının çizilmesi gerektiğini söyledi. İşçilerintabandan, güçlü ve birleşik bir örgütlenmeylekazanabileceklerini vurguladı.

Ardından Petrol-İş üyesi bir işçi söz alarak işçisınıfının her şeyden önce bir sınıf olduğunun ve

kendi gücünün farkına varması gerektiğini vurguladı.Sınıfa karşı sınıf şiarıyla taban örgütlenmelerinin

güçlendirilmesi için tüm işçi emekçilerin bu konudaüzerine düşen görevleri yeri getirmesi çağrısıyapılarak etkinlik sonlandırıldı. Foruma, OSTİM,Sincan OSB’den işçiler ve kamu çalışanı işçiler dekatılım sağladı.

Kızıl Bayrak / Ankara

“Genel grev-genel direniş!” Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Ankara’da işçiler “Genel grev-geneldirenişi” tartıştı

Küçükçekmece’de sınıf devrimcileri “genelgrev-genel direniş” şiarını yükseltiyor

26 Mayıs genel eylemine sayılı günlerkalmasına rağmen sendikalar cephesindenhala dikkate değer çalışmalar ve hazırlıklaryapılmasa da sınıf devrimcileri faaliyetlerinisürüyor.

Bu çerçevede Küçükçekmece’de deBDSP’liler kapsamlı ve çok yönlü bir önsüreç örgütlemeye çalışıyorlar.

Sınıf mücadelesinin genel ve güncelsorunları üzerine verimli tartışmalarınyapıldığı ev toplantılarını sürdürenBDSP’liler, 26 Mayıs eyleminine nicel venitel planda güçlü bir katılım sağlamakamacıyla planladıkları piknik hazırlıklarını dasürdürüyorlar.

Sınıf devrimcileri, aynı zamandabölgedeki birçok metal fabrikasına özelsayılarla seslenerek genel grev-genel direniş çağrısını yükseltiyorlar. Sınıf devrimcileri, grevi örgütleyecektemel gücün taban inisiyatifi olduğunu belirterek işçileri komiteler kurmaya çağırıyorlar.

Yakın dönemdeki mücadele deneyimlerinin değerlendirildiği eğitim çalışmalarına da devam eden sınıfdevrimcileri, bu vesileyle 26 Mayıs sürecini ve sendikal bürokrasinin uğursuz rolünü de çok yönlü olarakmasaya yatırıyorlar. Eğitimler çerçevesinde, işçi sınıfı mücadelesinde sendikal bürokrasinin aşılması gerekentemel bir engel olduğunun altı çizen sınıf devrimcileri, 2010 1 Mayıs’ında kürsü işgaliyle açığa çıkantepkilerin önemine de dikkat çekiyorlar. Sınıf devrimcileri, 26 Mayıs sürecine giderken sendikal bürokrasininve ihanet şebekelerinin teşhirine özel bir önem veriyorlar.

Sınıf devrimcilerinin faaliyetleri önümüzdeki süreçte de hız kesmeden devam edecek.Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

BES Adana Şube Başkanı Sinan Tunç ile konuştuk...12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

- Geride bıraktığımız 1 Mayıs tablosunu nasıldeğerlendiriyorsunuz?

Adana için daha önceki yıllara göre coşkununolmadığını gördük. Sayı olarak iyi olabilir, ama dahaçok olmalıydı. Devrimci kurumların, demokratik kitleörgütlerinin katılımı iyiydi. Memur-Sen’in 10, Kamu-Sen’in ise 50-60 kişiyle katılması yeterli değildi.DİSK ve Türk-İş’in katılımını da iyideğerlendiriyorum.

1 Mayıs’ın öne çıkan yanı güvencesiz çalışmaolmalıydı. Ancak 1 Mayıs güvenceli çalışma talebineyönelik değerlendirilemedi. 26 Mayıs çağrısı zayıfkaldı.

- Konfederasyonların üç ay öncesinden, 26Mayıs günü için almış oldukları genel iş bırakma-eylem kararı var. Bu süreçle ilgili hazırlıklarkonusunda neler söyleyebilirsiniz?

Bu konuda merkezi düzeyde net bir yaklaşımınkonulmaması yerelleri de pasifleştiriyor. Bizimsendikamız da bu genel manzaradan payını alıyor. Bukonuda genel merkezden gelen dökümanlar yok.Ancak hafta başından itibaren temsilciler kurulu veişyeri temsilcileri aracılığıyla, yüz yüze çağrılarüzerinden çalışmayı yoğunlaştıracağız.

- Güvencesiz çalışma tüm işçi ve emekçileri deetkiliyor. Kamu emekçileri açısından nelersöyleyebilirsiniz?

Güvencesiz çalışmayla ilgili büro işkolunukapsayan gelişmeler var. Adliyelerde Aksantaş veTurban’dan gelen 4/C’li çalışanlar var. Eğitim vesağlık zaten bilinen örnekler. 16 TEKEL işçisi valilikbünyesinde 4/C’li olarak işe başladı. Onlarlagörüşmelerimiz oldu. Bu örneklerin yaygınlaşmasıkadrolu çalışanlar üzerinde bir basınç oluşturacak.Onlara hak arama mücadelesinde kötünün iyisiseçeneği dayatılıyor.

Şu an gündeme getirilmeyen ancak hükümetingündeminde olan ‘Kamu Personel Reform YasaTasarısı’ ile 4/C ile özdeşleşen güvencesiz çalışmakamu sektöründe daha da yaygınlaştırılacak. Müdüraltı kadrolu memur, şef, uzman vb. tüm kadrolarsözleşmeli statüye geçirilecek. Yani 4/C, aslında neo-liberalizmin tüm alanlarda hayata geçirmek istediğitemel istihdam politikasıdır. Buna verilecek yanıtnoktasında, tüm alanlarda işçilerin ve kamuemekçilerinin ortaklaşa vereceği mücadele belirleyiciolacaktır. Aslında bu açıdan 26 Mayıs tarihi çokönemli.

- 26 Mayıs kararı alınırken bir takım talepler deileri sürülmüştü. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi gibibaşlıklara ilişkin genel talepler var. 26 Mayıs grevininöne çıkan tek şiarı 4/C-4/B gibi statülerin kaldırılmasıolmalı. Yani somut bir talebe dönüşmeli. Güvenceliçalışma ve yaşam istiyoruz. Kamu emekçileri olarakkendi alanımızda Toplu İş Sözleşlesi (TİS) ve grevhakkımızı kullanmanın önündeki engellerinkaldırılması mücadelesini yükselteceğiz. Anayasadaki

değişiklikler bu beklentiyi karşılamaktan uzak.

- Bu süreçte yapılması gerekenler üzerinedüşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Sorunu yaşayan kesim bilir. Güvencesizçalışanların tümünün kader birliği yaratarak ortakplatformlarda, eylem ve etkinliklerde tek yumruk-tekbarikat olması mücadelenin başarısı için olmazsaolmaz şartlardan biridir.

- 26 Mayıs ile ilgili sendikaların tutumlarıüzerine neler söyleyeceksiniz?

26 Mayıs’ın nasıl geçtiği aynı zamandasendikaların içinde bulundukları örgütsel güçlülük vegüçsüzlük noktalarını açığa çıkartacaktır. 12 Eylül

sürecinin yarattığı tahribat henüz sendikal alandatemizlenmiş değildir. Eğer sendikalar 4/C baştaolmak üzere güvencesiz çalışmaya karşı sermayeyegeri adım attıramazlarsa, bu aynı zamanda onlarınvarlık nedenlerinin ve niyetlerinin sorgulanmasınıgerektirir.

- Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?Tarihte sınıflar mücadelesi göstermiştir ki, fiili-

meşru mücadele temelinde emekçilerin iradesinigören ve sahiplenen, onları mücadeleye katmanoktasında seferber olan sendikal hareketler başarılıolmuşlardır. Dolayısıyla 26 Mayıs hepimiz için birsınav niteliğindedir.

Kızıl Bayrak / Adana

BES Adana Şube Başkanı Sinan Tunç ile konuştuk...

“26 Mayıs hepimiz için bir sınavniteliğindedir!”

Adana’da 26 Mayıs çağrısı26 Mayıs’taki genel greve çağrı yapmak için sendikalar,

emek ve meslek örgütleri adına 19 Mayıs Çarşamba günübir eylem gerçekleştirildi.

Adana Eğitim Sen Şube Başkanı Güven Boğa tarafındangerçekleştirilen basın açıklamasında madenlerdeki kazalarave işçi ölümlerine dur demek için, TEKEL işçilerine veonların şahsında 4/B, 4/C, taşeronlaştırma ile geleceksizliğemahkum edilenlere güvenceli iş, güvenceli gelecek için,eğitim ve sağlığın parasız olması için, insanca bir yaşam,demokratik bir Türkiye 26 Mayıs’ta işçiler ve kamuemekçileri olarak grevde olunacağı ifade edildi.

Açıklamanın devamında 10 Aralık 2009 yılındaBursa’da 19 işçinin, 23 Şubat 2010 tarihinde Balıkesir’de13 madencinin yaşamını yitiridiği ifadeedilerek Zonguldak’taki maden kazası hatırlatıldı. 32işçinin akibetinin ne olduğunun hâlâ bir belirsizlik taşıdığı ifade edilerek şunlar söylendi: “Kalkınmak, gelişmekiçin gerekli birikimin yaratılması yolunda gözardı edilebilecek kanlar mıdır bunlar? Üretim zayiatı olarak mıgörülecekler? Kanla, ölümle, hastalıklarla, sakat kalmalarla “kalkınan” bir toplumun geleceği sağlıklı olabilir,üretken özelliği kalabilir mi?”

Basın metninin devamında 26 Mayıs’a değinilerek şunlar söylendi: “Sendikalar, emek ve meslek örgütleri olarak taleplerimizin gerçekleştirilmesi için 26 Mayıs 2010’da

üretimden gelen gücümüzü kullanarak alanlarda olacağız”Taleplerin sıralandığı açıklamada, emekçiler greve destek vermeye çağrıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Sendikal ihanet çetelerine geçit yok! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

TEKEL işçilerinin 4/C köleliğine karşı başlattığıdireniş sonucu 26 Mayıs 2010 tarihindegerçekleştirilmek üzere DİSK, Türk-İş, KESK veKamu Sen konfederasyonları tarafından alınan “geneleylem” kararı sürüncemede bırakılıyor.

TEKEL’deki direniş sürecinde işbirlikçi-ihanetçiçizgisi bir kez daha tescillenen Türk-İş, 26 Mayıseyleminin boşa çıkarılmasında başı çekiyor.

22 Şubat 2010 tarihinde gerçekleştirdikleri basıntoplantısıyla 26 Mayıs gününde eylem yapma kararıalan konfederasyonlar, gelinen noktada, eylemdençark etmelerinin yanısıra verdikleri “mücadelesözleri”ni de unutuyorlar.

Konfederasyonlar, 26 Mayıs genel eylem kararınıTEKEL Direnişi’nin basıncıyla almışlardı.TEKEL’deki mücadelenin bitirilmesi ve direnişinyalnızlaştırılması anlamına gelen ve 3 ay gibi ileri birtarihe verilen genel eylem kararının hayatageçirileceği 6 konfederasyon tarafından ortak birkararı olarak açıklanmıştı.

TEKEL’deki mücadele sürecini göstermelik eylemkararlarıyla geçiştiren, başta TEKEL işçileri olmaküzere birçok kesim tarafından dile getirilen “genelgrev-genel direniş” şiarının altını boşaltan sendikabürokratlarının bu defaki bahaneleri de tıpkıgeçmiştekiler gibi tanıdık: “Eylemin yapılmasınınkoşulları kalmadı!”

13 Mayıs günü, Ankara’daki Türk-İş GenelMerkezi’nde ‘26 Mayıs’ gündemiyle gerçekleşenTürk-İş Başkanlar Kurulu toplantısından yansıyanlarda buna işaret ediyor.

Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun başınıçektiği sendika bürokratlarının bir kısmı 26 Mayıseyleminin hayata geçirilmesinin koşullarınınolmadığını belirtirken, bazı sendikalar ise 26 Mayısgenel eyleminin ne olursa olsun örgütlenmesigerektiğini savunuyorlar.

Başkanlar Kurulu’nda, Türk-İş’e bağlı sendikalararasından TÜMTİS, Deri-İş, Petrol-İş, Basın-İş veGenel Maden-İş’in de aralarında bulunduğu sınırlısayıda sendikanın genel başkanlarının, 26 Mayıseyleminin örgütlenmesine ilişkin olumlu görüşbildirdiği ifade edilirken diğer sendikaların ise bukarara sıcak bakmadığı ifade ediliyor.

Türk-İş’e bağlı 17 sendikanın toplantıdaki tutumu“eylemin gerçekleştirilmemesi” yönünde olurken“muhalif sendikalar” da 26 Mayıs öncesindebirbirlerinden önemli farklılıklar gösteriyor. Tek Gıda-İş Sendikası adına toplantıya katılan Genel SekreterMecit Amaç’ın, “Konfederasyonun aldığı karara saygıduyacağız” türünden orta yolcu tutumu dikkatçekerken Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı MustafaÖztaşkın’ın Türk-İş’in tutumuna tepki göstererektoplantıyı terk ettiği belirtiliyor. Toplantıya katılımsağlamayan Hava-İş Sendikası’nın ise bu konudakigörüşü henüz bilinmiyor.

Daha önceki iş bırakmalar ve genel eylemlerdeörgütlü oldukları fabrikalarda eylem kararlarınıdeğişik düzeylerde hayata geçiren sendikaların kendibünyelerinde de farklılıklar göze çarpıyor.

Bu sendikaların birleştikleri ortak payda ise 22Şubat günü kamuoyuyla paylaşılan mücadeletaleplerinin sermaye hükümeti tarafındankarşılanmaması durumunda, alınan eylem kararlarınhayata geçirilmesi gerektiği oluyor.

Önceki eylem süreçlerinde üyelerinin büyükçoğunluğunu alana taşıyan TÜMTİS ve Deri-İşsendikaları bu tablonun farklı bir yerinde duruyor.Öteki sendikaların ise önceki eylem kararlarını kısmen

hayata geçirdikleri biliniyor.Yaptıkları açıklamalarda 26 Mayıs’ın

gündemlerinde olduğunu dile getiren KESK veDİSK’in ise Türk-İş’in çark etmesi durumundaherhangi bir adım atması mümkün gözükmüyor.Taksim 1 Mayısı’ndaki kürsü işgali ve Türk-İşBaşkanı Mustafa Kumlu’nun kürsüden indirilmesininardından 6 konfederasyonunun ortak açıklamasıylaKumlu şahsında sendikal bürokrasiye sahip çıkanDİSK ve KESK, bu tutumlarını kendi cephelerinden

gerekçelendirmeye çalışsalar da attıkları adımınmücadeleyi baltalamaya yönelik bir sonuç yarattığı dagün gibi ortada duruyor. Gazetemiz yayınahazırlandığı sırada ise konfederasyonların 26 Mayısgündemli olarak toplanmaları bekleniyordu.Doğangül: Talepler karşılanmadı, eylem gerekli!

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nda 26 Mayıs gündemligerçekleştirilen toplantının sonuçlarına ilişkingörüşlerini aldığımız Petrol-İş Sendikası Genel MaliSekreteri İbrahim Doğangül, genel grevin çocuk işiolmadığını ifade ederek Türk-İş’e uyarıda bulundu.“Türk-İş 26 Mayıs kararından vazgeçtiği takdirdenasıl bir açıklama yapacak?” diyerek tepkisini dilegetiren Doğangül, Şubat ayında 3 ay sonrası içinalınan eylem kararının hayata geçirilmemesininherhangi bir nedeni olmayacağını, güvencesizlik, 4/Cgibi saldırılar konusunda herhangi bir adım sözkonusuolmadığını hatırlattı.

“Güvencesizlik düzeltildi mi? TEKEL işçilerinintalepleri konusunda herhangi bir adım atıldı mı?”diye soran Doğangül, örgütlü oldukları işyerindekiüyelerinin 26 Mayıs konusunda beklenti içindeolduğunu ve eylem kararının hayata geçirildiğikoşullarda üyelerinin yüzde 80’inin katılımınınsağlanacağını dile getirdi.

Türk-İş’ten 26 Mayıs ihaneti!..

UPS direnişiyle dayanışma büyüyor...

TÜMTİS üyesi UPS işçilerinin İstanbul Mahmutbey'deki aktarma merkezi önünde başlattığı direnişeKüçükçekmece'deki ilerici ve devrimci kurumlardan destek geldi.

18 Mayıs günü Küçükçekmece BDSP, Halkevi ve ÖDP, Mahmutbey’deki aktarma merkezi önündebekleyen UPS işçilerine ortak bir dayanışma ziyareti gerçekleştirdi. “UPS işçisi yalnız değildir” ozalitininaçıldığı ziyarette “UPS işçisi yalnız değildir!”, “ Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”,“Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganları atıldı.

Bileşenler adına gerçekleştirilen konuşmada, sermayenin işçi ve emekçilere sendikasızlaştırma dayattığı,emekçileri sigortasız ve kölece çalışma koşullarına mahkum ettiğini söylenerek buna karşın bir dizi işletme vefabrikada direnişlerin sürdüğü belirtildi. UPS işçilerinin yalnız olmadığını göstermek, direnişe destek olmakiçin ziyaretin gerçekleştirildiği ifade edildi.

Daha sonra UPS işçileri ile birlikte bekleme yerine geçilerek direnişin seyri hakkında bilgi alındı. Vardiyadeğişiminde direnişçi UPS işçileri sloganlarla kararlılıklarını haykırdılar.

Eylemin ardından kısa bir konuşma gerçekleştiren TÜMTİS İstanbul Şube Başkanı Çayan Dursundayanışma ziyaretine gelen BDSP, Halkevi ve ÖDP’ye teşekkür ettiğini, verilen her türlü desteğin değerliolduğunu söyledi.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Samka Metal’de sendikadüşmanlığı

İstanbul Kurtköy’de kurulu Samka Metalfabrikasında kölece çalışma koşullarına ve baskılarakarşı DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’ndaörgütlenen işçilerin işten atma saldırısına karşıdirenişleri sürüyor.

Sendikal örgütlenmeyi hazmedemeyen ve ilkolarak 11 işçiyi işten atan Samka patronu 12 Mayısgünü iş çıkış saatinde yanına çağırdığı işçilerin birkısmını daha işten attı. Birleşik Metal-İş önlüklerinigiyen Samka işçileri attıkları sloganlarla patronunsendika düşmanı tutumunu protesto ettiler.

Fabrika önünde direnişlerini sürdüren işçilerinyanına gelen Birleşik Metal-İş Sendikası GenelÖrgütlenme Sekreteri Özkan Atar ve Birleşik Metal-İşİstanbul 1 No’lu Şube Başkanı Kemal Coşkunişçilerle beraber fabrika önünde beklediler.

Samka işçilerine, Birleşik Metal-İş’in örgütlüolduğu Isuzu fabrikasının baştemsilcisi ve 2.temsilcisinin de destek verdiği görülürken sendikalörgütlenmeyi hazmedemeyen Samka patronu içerideçalışan işçilere yönelik baskıları arttırdı.

Samka’da kölelik koşulları

Teneke üretiminde önde gelen fabrikalardan biriolan Samka Metal Ambalaj Sanayi AŞ, 10 yıldır FilliBoya, Petek Kimya, Erokim, Sika Boya gibi kimya veboya fabrikalarına teneke üretimi yapıyor. SamkaMetal, İsrail başta olmak üzere Yunanistan, Romanya,Rusya, Azerbaycan ve Ukrayna gibi ülkelere deihracat gerçekleştiriyor.

Yoğun emek sömürüsü üzerinden büyüyen Samkapatronu, bu büyümeyi ise kötü çalışma koşulları vebaskılar altında çalıştırdığı işçilere “borçlu”.Samka’da çalışan ve kötü çalışma koşulları nedeniylesendikal örgütlenmeye yönelen işçilerin işyerindekikoşullara ilişkin anlatımları Samka patronunundizginsiz sömürüsünü gözler önüne seriyor. Günlük50 bine yakın tenekenin üretildiği Samka Metal’deişçiler otomatik makinelerle adeta yarış içindeler.

Ağırlıklı olarak kadın işçilerin çalıştığı SamkaMetal’de çalışma saatleri içinde tuvalete dahigitmeleri yasaklanan işçiler bu “hakları”nı sadeceyemek ve çay molalarında kullanabiliyorlar. İşsaatlerinde tuvalete giden işçiler ise patronlartarafından hakaretlere uğruyor. Birçok işçi hakkında,iş saatinde tuvalete gittiği için tutanak tutularakişçilerin savunması alınıyor.

Samka işçilerinin yaşadığı sorunlar sadece kötüçalışma koşulları ve baskılardan ibaret değil. Kölelikkoşulları altında çalıştırdığı işçilere 4 yıldır asgariücret veren, asgari ücrete yapılan zammı dahiücretlere yansıtmayan Samka patronu bu hakkı talepeden işçilere ise kapıyı gösteriyor.

Otomatik makinalara mal yetiştirmek için durdurak bilmeden çalışan işçiler üzerinde sendikadanistifa etmeleri için baskı kuruluyor. Sendikaya üyeolan işçileri sorgu odalarına çeken patron, işten atmatehdidini de savurmaktan geri durmuyor.

İşçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınmamasınedeniyle sık sık iş kazalarının da yaşandığıSamka’da aşırı kâr hırsının kurbanı olan işçilerinparmakları kopuyor, elleri, yüzleri kesiliyor. Bu dayetmiyormuş gibi “iş kazası” sonucu yaralanan işçilerişten atılıyor. Samka patronunun gözünde, işçilerin

‘teneke’ kadar değeri yok.İşçilerin servis talebine yanıt vermeyen

Samka patronu, işyerine servis talep eden işçileriise işten atmakla tehdit ediyor.

Emekli-Sen: İşbirlikçi dernekhesap verecek!

DİSK / Emekli Sen, Türkiye Emekliler Derneğive Türkiye İşçi Emeklileri Derneği’nin 770 binemeklinin maaşından yaptığı haksız kesintilerekarşı topladıkları imzaların bir kısmını, TürkiyeEmekliler Derneği’ne postaladı.

Emekli Sen üyeleri, 11 Mayıs Salı günü Çalışmave Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstanbul BölgeMüdürlüğü’ne teslim ettikleri imzaların bir kısmınıda 14 Mayıs günü Sirkeci Postanesi’nden, işbirlikçiTürkiye Emekliler Derneği’nin Ankara’da bulunanGenel Merkezi’ne postaladı.

Eminönü Meydanı’nda biraraya gelen emeklilersloganlarla Sirkeci Postanesi’ne yürüdü. Yürüyüşünsonunda Sirkece Postanesi önünde bir basınaçıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklamasını,Emekli Sen Kartal 4 No’lu Şube Başkanı EmirBabakuş okudu.

Babakuş, Şubat 2010 maaşından Cemiyet kesintisiadı altında toplam 13.000.000 TL’nin derneğinkasasına aktarıldığını hatırlatarak, aslında bukesintilerin 2002 yılından beri yapıldığına dikkatçekti.

Babakuş, hiçbir kurumun; üyesi olmayanemeklileri, üyesiymiş gibi gösterip maaşından kesintiyapamayacağını belirtti.

Belediye-İş’ten eylem takvimiBelediye-İş Sendikası, İstanbul’da birçok

belediyede TİS görüşmelerinin sona ermesine rağmenİstanbul Büyükşehir Belediyesi ve diğer AKP’libelediyelerde görüşmelerin tıkandığını belirterek bunakarşı eylemsel bir süreç öreceğini açıkladı.

Belediye-İş, İBB’ye bağlı İSPARK AŞ, İSTONAŞ, İSFALT AŞ, BELBİM AŞ, BİMTAŞ AŞ, KültürAŞ’nin yanısıra ilgili ilçe belediyelerinde yaşananuyuşmazlığa karşı hayata geçireceği eylem takvimini,20 Mayıs günü Saraçhane’deki İBB önünde oturmaeylemi yaparak açıklayacak.

Belediye-İş’in eylem takvimi şöyle: - 25 Mayıs’ta iş çıkışlarında, toplu iş sözleşmeleri

konusunda bildiri dağıtılacak. - 4 Haziran’da İBB önünde 17:00’den itibaren 1

saat

oturma eylemi yapılacak. - 9 Haziran’da şube yöneticileri ile birlikte

belediye ve bağlı işyerlerinde bildiri dağıtılacak. - 11 Haziran günü 17.00’den itibaren belediye

önünde oturma eylemi yapılacak. - 16 Haziran Çarşamba saat 13.00 ile 15.00 arası

belediye önünde oturma eylemi yapılacak. - Arabulucu sürecinin bitimine kadar grev

kararının asıldığı gün tam gün iş bırakılarak ortakeylem yapılacak.

- Grev kararı alındıktan sonra toplu iş sözleşmesiimzalanıncaya kadar her çarşamba sabah servislerdeninilerek protesto gösterileri gerçekleştirilecek.

Assan Gıda’da direniş var!Balıkesir’de Susurluk-Bandırma karayolu üzerinde

kurulu Assan Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ’desendikalaştıkları için işten atılan işçiler direnişebaşladı.

Kibar Holding’e bağlı Assan Gıda Sanayi veTicaret AŞ’de sendikalaşma faaliyetini öğrenenpatron, işten atma saldırısını devreye soktu.Fabrikadaki işçilerin Tek Gıda-İş’te örgütlenmeyebaşlamaları üzerine patron 11 Mayıs günü 22 işçininişine son verdi. Dayatılan kölece çalışma koşullarınakarşı sendikalaşarak haklarını aramak isteyen işçiler,patronun saldırısına direnişle yanıt verdiler.

İşçiler, Susurluk-Bandırma Karayolu üzerindebulunan Assan Gıda Fabrikası önünde, açtıkları“Anayasal hakkımı kullandım! Sendikama üye oldum,

Sınıfa karşı sınıf!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

İşçi ve emekçi hareketinden..

Mayıs 2010 / Samka-Kurtköy

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Assan işvereni işten attı - Assan işçisi yalnız değildir /Tek Gıda-İş Sendikası” pankartı ile direnişlerinisürdürüyorlar.

Sendika bürokratlarının maskesidüştü

Üyesi olduğu Tez-Koop-İş Sendikası tarafındanyüzüstü bırakılmasına rağmen 8 Mart 2010 tarihindebaşlattığı direnişini kararlılıkla sürdüren AynurÇamalan, 15 Mayıs günü gerçekleştirilen Tez-Koop-İşSendikası Ankara 1 No’lu Şube Genel Kurulu’ndasendika bürokratlarının gerçek yüzünü teşhir etti. “Budirenişe tek başıma kalsam da devam edeceğim”diyen Çamalan mücadelesini her alanda sürdüreceğinihaykırdı.

Belediye-İş Sendikası Genel Merkez KonferansSalonu’nda gerçekleştirilen genel kurula GebzeTÜBİTAK’ta işten atılan Hayrettin Yılmaz’la beraberkatılan Çamalan, sendika yöneticilerinin saldırılarınave fiziki tacizlerine maruz kaldı. Tez-Koop-İş GenelBaşkanı Gürsel Doğru ve diğer genel merkezyöneticilerinin divanda yer aldığı genel kuruldakürsüden söz almak isteyen Çamalan, sendikayöneticileri tarafından engellendi.

Divanın, “Genel kurula katılan konuklardan sözisteyen var mı” sorusu üzerine kürsüden söz almakisteyen Çamalan’ın bu talebi görmezden gelindi.Çamalan ayağa kalkarak tekrar söz almak isteyincegenel kurulda gergin anlar yaşandı.

TÜBİTAK direnişçisine yöneliktahammülsüzlüklerinin dozunu arttıran Tez-Koop-İşyöneticilerinin bir sonraki adımı ise genel kurulsalonuna polis çağırmak oldu. Kendisini kürsüdenindirmeye çalışan polislere “hayır” yanıtını verenÇamalan kürsüden inmedi.

Çamalan’ı kürsüden indiremeyen Tez-Koop-İşyöneticileri, genel kurula ara vererek delegelerinsalonu boşaltmasını istediler. Bir kısım delegeninçıkmasına rağmen Aynur Çamalan salonda kalandelegelere seslendi.

Çamalan’ın konuşması sırasında araya giren veÇamalan’ın tavrını eleştiren Tez-Koop-İş İstanbul 5No’lu Şube Başkanı Rabia Özkaraca’ya da yanıtveren Çamalan, işten atılma ve oturma eyleminebaşlama sürecini anlattı. Sendikadan sorumluluklarınıyerine getirmesini beklediğini belirten AynurÇamalan, Tez-Koop-İş yöneticilerinin ihanetçitutumunu teşhir etti.

Konuşmasını tamamlayan ve genel kurulsalonundan ayrılan Çamalan, sendikal bürokrasininayak oyunlarına ve ihanetine genel kurulda işçikürsüsünü kurarak tok bir yanıt vermiş oldu.

TÜBİTAK direnişçisi Aynur Çamalan, Tez-Koop-İş Sendikası Ankara 1 No’lu Şube Genel Kurulu’ndayaşanan gerginliğe ve sendika yöneticilerinintutumuna ilişkin gazetemize konuştu. Çamalan, tümilerici ve devrimci güçlere direnişi büyütmeçağrısında bulundu.

“Bu direnişe tek başıma kalsam da devamedeceğim” diyen Çamalan, Tez-Koop-İşyöneticilerinin direniş alanına yemek getirmeyikestiklerini ve böylece kendisini açlıkla terbiye etmekistediklerini de sözlerine ekledi.

İSKİ işçilerine ziyaretHerkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu

(HSGGP) direnişlerini sürdüren İSKİ işçilerine destekziyaretinde bulundu.

Belediye-İş İstanbul 1 ve 5 No’lu Şube başkanlarıile işyeri temsilcilerinin de yer aldığı ziyaret sırasındaİSKİ işçisi Ali Taştan direnişleriyle ilgili açıklamayaptı. Hem kendilerini işsiz bırakanlara hem içerideçalışmaya devam edenlere hem de direnişleri bırakıpgidenlere rağmen mücadeleyi sürdürdüklerini söyledi.

Taştan’ın konuşmasının ardından HSGGP adına

Hüseyin Demirdizen ve Belediye-İş 5 No’lu ŞubeBaşkanı Nihat Altaş sözü aldı.

Konuşmaların ardından işçilere yemek paketleriverildi, çadırda işçilerle sohbet edildi.

Sağlık emekçileri: 26 Mayıs’tagrevdeyiz!

SES Aksaray Şubesi sağlık emekçileri, dönersermayenin adil dağıtılması ve maaşlara eklenmesiiçin hafta boyunca Çapa Tıp Fakültesi’nde iş bırakmaeylemi ve basın açıklamaları gerçekleştirdi.

13 Mayıs sabahı İstanbul Tıp Fakültesi önündesaat 08.00’de biraraya gelen sağlık emekçileri hastanebahçesi içinde yürüyüş gerçekleştirdi. Emekçiler,“Sabrımız tükendi, eşitlik, adalet istiyoruz!” diyerekİstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nü uyardılar.

SES İşyeri Temsilcisi Ersoy Adıgüzel’in okuduğuaçıklamada döner sermaye işletmelerinin; hastanelerigelir ve giderlerini karşılayan bir ticari işletmeyeçevirmek için kurulduğu hatırlatıldı.

Adıgüzel, 26 Mayıs’ta sağlıkta özelleştirmeye veyıkıma karşı tüm emekçilerle birlikte greveçıkacaklarını duyurdu.

SES üyeleri 18 Mayıs günü Çapa Tıp FakültesiHastanesi’nde bir kez daha iki saatlik iş bırakmaeylemi gerçekleştirdi.

Çapa Tıp Fakültesi poliklinikler binası önündetoplanan sağlık emekçileri Cerrahi Tıp Bilimleriönüne yürüdü.

Diyarbakır BüyükşehirBelediyesi’nde toplu sözleşme

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi 17 Mayıs günüTüm Bel-Sen ile Toplu İş Sözleşmesi imzaladı. 312

kamu çalışanı memuru kapsayan sözleşme BurhanKaradeniz Cep Sineması’nda yapılan törenleimzalandı. Törene, Büyükşehir Belediye BaşkanıOsman Baydemir, Tüm Bel-Sen Genel BaşkanıVicdan Baykara, KESK Genel Sekreteri EmiraliŞimşek, KESK MYK üyesi Songül Morsümbül, TümBel Sen Genel Sekreteri İzzettin Alpergin ve TümBel-Sen Diyarbakır Şube Başkanı Edip Yaşar ilebelediye çalışanları katıldı.

Tüm Bel-Sen, Türkiye genelinde 300’ü aşkınbelediye ile toplu sözleşme imzalarken büyükşehirbelediyeleri arasında toplu sözleşme imzalayan tekbelediye Diyarbakır Büyükşehir Belediyesidurumunda.

Bilgi Üniversitesi’nde eylemBilgi Üniversitesi’nde sendikalaştıkları için işten

çıkartılan DİSK’e bağlı Sosyal-İş üyesi işçiler içineylem gerçekleştirildi. İşten atılan işçilerin gerialınması talebiyle gerçekleştirilen eylemeakademisyenler, öğrenciler ve üniversite çalışanlarıkatıldı. Eylemde işten çıkarmalara son verilmesi veörgütlenme özgürlüğüne yönelik baskıların sonbulması istendi.

“Sendika hakkımız engellenemez” pankartlarınınaçıldığı eylemde rektörlük binasının önüne üstünde“kınıyoruz” yazılı siyah çelenk bırakıldı.

Eylemde konuşma yapan Bilgi ÜniversitesiÖğretim Görevlisi Murat Özbank, Zonguldak’takimaden kazasını hatırlatarak taşeronlaştırmanınsonuçlarının burada bir kez daha görüldüğünü ifadeetti. Bilgi Üniversitesi Rektörü Rıfat Sarıcaoğlu’nuntaşeronlaştırma politikasında ısrarlı olduğunugösterdiğini söyleyen Özbank, taşerona karşımücadele edeceklerinin altını çizdi.

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

GOP İşçi Platformu: “Köle değil işçiyiz...”

Gaziosmanpaşa Elma Bahçesi’nde yaygın olarak bulunan ölüm atölyelerinden biri olan GÜVENTEKS’te iştenatılan GOP İşçi Platformu üyesi Hüseyin Şanlı ve GOP İşçi Platformu, 18 Mayıs günü işyeri önünde basınaçıklaması gerçekleştirdi. Eylemde, ölüm atölyelerinde gerekli önlemleri aldıklarını ifade eden Çalışma ve Sağlıkbakanlıklarının yalanları teşhir edildi.

“İşçi kanıyla beslenen sömürücülerden hesap soracağız! İnsanca çalışma ve insanca yaşam için mücadeleye! /GOP İşçi Platformu” pankartının açıldığı eylemde, sloganlarla GÜVENTEKS önüne gelindi. Burada basınaçıklamasını platform sözcüsü Murat Yıldırım gerçekleştirdi. Yıldırım yaptığı açıklamada, gerekli iş sağlığı vegüvenliği önlemleri alınmadığı için binlerce işçinin silikozis başta olmak üzere verem, kanser, astım gibi birçokmeslek hastalığına yakalanarak hayatını kaybettiği ölüm atölyelerinin göstermelik “önlemlerle” faaliyetlerinedevam ettiğine dikkat çekti.

Yıldırım, basın açıklamasını şu sözlerle sürdürdü: “...Üyemiz GÜVENTEKS işçilerinin karşı karşıya kaldığıkeyfi uygulamalara karşı mücadele ettiği için patronun ve uşaklarının hedefi haline geldi. (...)

Buradan şunu bir kez daha ifade ediyoruz ki hiçbir güç bizi yaşam hakkını savunma mücadelesindenalıkoyamayacaktır. Hüseyin Şanlı’ya gelecek en ufak zararın sorumlusu GÜVENTEKS patronu ve uşaklarıdır. (...)

İşçi kanıyla servetini arttıranların ensesinde olacağız.”Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

On binlerce metal işçisinin taraf olduğu ve yüzbinlerce işçinin ise yaşamını doğrudan etkileyenMESS Grup TİS sürecine girmiş bulunuyoruz. Busürecin tarafları olan işçi sendikaları ile metalkapitalistlerinin örgütü MESS kendicephelerinden hazırlıklarını sürdürüyor. Elbetteistisnai bazı durumlar dışında bu hazırlıklargörünür değil.

Henüz ilk aşamasında bulunduğumuz bumücadelede taraflar konumlarına uygun olarakmevzileniyor, strateji-taktiklerini oluşturuyor,silahlarını hazırlıyorlar. Zira, süreç son derecekritik ve herhangi bir boşluk ve zayıflık büyükbedellere malolabilir. Bu, hem bu sürecin geçmişdeneyimlerinden hem de içinden geçilen döneminsınıf mücadelesinin gündemleri ve biriktirdiğigerilimlerden dolayı böyledir.

MESS Grup TİS süreci sınıf mücadelelerindehep özel bir yere sahip olmuştur. Çünkü hemmetal işkolu ekonomide tuttuğu yer itibariylestratejik bir işkoludur hem de metal işçilerimücadele dinamikleriyle sınıf hareketinde öncübir konuma sahiptirler. MESS Grup TİS’leri isestratejik niteliğin sınandığı özel anlar olmuştur.Zira hem TİS süreçleri sermaye ile emeğin karşıkarşıya gelip çalışma ve yaşam koşullarınıbelirledikleri özel bir hesaplaşma anıdır. Hem degrup TİS’leri hesaplaşmayı geniş bir ölçeğetaşıdığı için sınıfsal kutuplaşmayıgüçlendirmektedir.

Bundan dolayı işçi sınıfı tarihinde MESS GrupTİS’leri sermaye ile emek arasındaki ekonomik-sosyal ve siyasal mücadelelerin dengesinibelirlemiş, gidişatına yön vermiştir. MESS GrupTİS’lerinde bağıtlanan ücret ve sosyal haklar,nasıl sonuçlandığına bağlı olarak olumlu ya daolumsuz diğer işkollarındaki durumu dabelirlemiştir. Bundan dolayı, işçi sınıfı MESSGrup TİS’lerine hep ilgi duymuş, izlemiş vedönem dönem de taraf olmuştur.

Yeni dönem TİS süreci ise bu bakımdan çokdaha önem kazanmıştır. Zira krizin ağır faturasınıödeyen işçi sınıfı için MESS Grup TİS’leri, budönem yaşanan ağır kayıpların ne ölçüde telafiedileceğini ve kaybedilenlerin ne kadarının gerialınacağını tayin edecektir. Metal işçilerininkazanımları, diğer sınıf bölükleri için de bir ölçüolacaktır. Eğer metal işçileri, MESS’e karşı etkili,kararlı bir mücadele yürütür ve bu ölçüde deMESS’e kök söktürürlerse, mücadelenin maddikazanımlarından bağımsız olarak, sınıf

mücadelesinin seyrine tayin edici etkidebulunacaklardır.

Krizin patlak verdiği döneme denk gelen TİSsürecinin, krizin faturasının işçi sınıfınaödetilmesinde nasıl kritik bir rol oynadığıbiliniyor. Eğer metal işçileri, kriz bahanesinealdırmadan ve sendika bürokratlarının oyunlarınadüşmeden mücadelede ısrar edebilselerdi, krizinfaturasını bu denli kolay ödemezlerdi. Krizinfaturasını genel bir saldırıya çevirecek olansermaye sınıfı daha en baştan durdurulmuş olurdu.Ancak MESS, TİS sürecini istediği gibi bitirdiğiölçüde, sermaye sınıfı bir bütün olarak işçisınıfının üzerine yüklenmiştir. Öyle ki, imzalananTİS’i dahi kağıt üzerinde bırakan düzeyde hakgaspları yaşanmıştır. On binlerce işçi işten atılmış,TİS’te belirlenen ücretler düşürülmüş, yine TİS’egeçirilemeyen esnek çalışma uygulamalarıuygulamaya sokulmuştur.

Elbette sermayenin her dönem koçbaşı olarakdavranmış olan MESS de yeni dönem TİSsürecinin taşıdığı önemin bilincindedir. Bununiçin TİS sürecini istedikleri gibi sonuçlandırmakiçin ellerinden geleni yapacaktır. Böylelikle hemson iki yıl içerisinde elde edilen kazanımlarınıkorumaya, yani gasp ettiklerini geri vermemeye,hem de genel olarak işçi sınıfının bu en ilerimevziden durdurmaya çalışacaktır. Bunun içinMESS sadece kendisi için değil aynı zamandasınıfı için mücadele edecektir. Bundan dolayı dasınıfının ve onun tüm siyasi mekanizmalarınınaçık desteğini alacaktır.

CMYK

Yeni dönem M ve g

Yeni dönem MESS Grup T 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

CMYK

Sendikaların durumu

Elbette MESS’in en büyük silahı Türk Metalçetesi olacaktır. İhanet ve satış bu çetenin en büyükmeziyeti ve işidir. Her TİS döneminde işkolundasahip olduğu sayısal gücü de kullanarak ne edip edipsatış sözleşmesine imza atmaktadır. Bunun için buçetenin TİS hazırlığı, mevcut koşullarda satışın nasılgerçekleştirileceğinin yollarını hazırlamaktır. Buçetenin ilgili organlarının şimdiden bunun içinçalıştıklarına kuşku yoktur. Doğrudan MESStarafından yönetilen ve MESS’in yanındamevzilenen bu çeteyi etkisizleştirmeden sürecikazanmak mümkün değildir.

Belirtmek gerekiyor ki bu görev, her şeyden önceileri ve öncü metal işçilerinin omuzlarındadır. ÇünküTürk Metal karşısında alternatif olma iddiasındakiBMİS yönetiminin bunu yapamayacağı geçmişdönem TİS deneyimlerinden biliniyor.

BMİS yönetiminin inandırıcılığı ve itibarı budurumdan dolayı büyük yara almıştır. Ayrıca ciddibir özgüven sorunu yaşanmaktadır. Kararlı birmücadeleyle sayısal gücüne değil mücadeleninönderliğini üstlenerek metal işçisini temsil eden tekgerçek sendika olarak boy göstermek hedefiyleçıkılan yolda elde edilen başarısızlıktan sonra aynıgüç ve güvenle davranamamaktadır. Ayrıca o dönemiddiaların gerisine düşülmesinin ardından Türk Metalkarşı saldırıya geçmiş ve BMİS’in mevzilerini elegeçirmek için seferberlik ilan etmiştir. Bunda belliölçülerde bir başarı kazandığı biliniyor. TürkMetal’in altını boşaltmaya niyetlenen BMİSyönetimi sonuna kadar gidemediği ölçüde TürkMetal yönetimi aynı hedefle saldırıya geçmiştir.

Kuşkusuz bu durum bu dönemki TİS sürecinikazanmak için önemli bir dezavantajdır. Ancak herşeye rağmen güçlü ve sarsıcı bir müdahaleyleüstesinden gelmek mümkündür. Eğer ileri ve öncüişçiler birleşik bir mücadele kararlılığı gösterir vebunu BMİS yönetimine de dayatırsa, BMİSyönetiminin önceki TİS sürecinde öncü ve devrimciişçileri süreci katmamak konusunda sergilediği geritutumlar aşılabilir ve sendikal imkanlar daha etkinbiçimde değerlendirilebilir.

İşkolunda örgütlü diğer sendika olan Çelik-İş’egelirsek, Türk Metal ile BMİS arasındakikutuplaşmanın gölgesinde kendisini unutturan vesuya sabuna dokunmayan bu sendikanın yönetimininişbirlikçilikte ve ihanette Türk Metal’den geri kalıryanı yoktur. Bu dönemde, bu sendika bünyesinde

varolduğu bilinen ilerici ve öncü dinamikleri sarsıpuyandırmak önem taşımaktadır. Ne yapıp edip busendikanın yönetimini hedefe çakmakdurumundayız.

Metal işçileri ve olanaklar

Kuşkusuz sendikaların bu tablosu, aynı zamandametal işçisinin bilinç ve örgütlenme düzeyine ilişkinen açık göstergedir. Zira, sendika bürokratlarınınkurdukları bu saltanat, BMİS şahsında ise kendisinigösteren bürokratik-uzlaşmacı sendikacılık anlayışıve pratiği ancak işçi sınıfının örgütsüzlüğü veinisiyatifsizliği ile açıklanabilir. Böyle olmasaydısendikalardaki bu tıkanma ve sınıf düşmanıanlayışlar varlık zemini bulamazdı. İşte bunun içinsendikalara ilişkin her değinme ve her olumsuzlukifadesi, esas olarak işçi sınıfının zayıflıklarına birişaret olarak anlaşılmalıdır.

Bu süreçte asıl görev metal işçisinin bilinç veörgütlenme düzeyini sistematik bir çabaylayükseltebilmektir. Belirtmek gerekir ki bunubaşarabilmek için ciddi olanaklar vardır. Krizinpatlak verdiği ilk dönemde savunmaya geçen ve tambir bozgun havası yaşayan metal işçileri cephesindebugün esen rüzgarlar mücadele yönündedir. Krizin

faturasını ödeyen metal işçileri için bu dönem artıkhesap çıkarma ve kaybettiklerini geri kazanmadönemi olmalıdır. Öyle ki artık kriz bahanesiylemetal işçilerinden fedakarlık istemenin koşullarıtükenmiştir. Metal işçisi katlandığı ağır yıkımındüzeltilmesini beklemektedir. Bu beklentiler aynızamanda aktif bir mücadele ve örgütlenme arayışıolarak şekillenmektedir. Zira, bugün hem BirleşikMetal ve hem de Türk Metal cephesindenörgütlenme girişimleri belirgin biçimde ivmekazanmıştır. Her an yeni bir örgütlenme girişimi,örgütlendikleri için işten atılan işçiler, yeni yetkikazanılmış fabrikalar vb. gelişmeler yaşanmaktadır.

Öte taraftan bu mücadele ve örgütlenmeeğilimini, TEKEL işçilerinin direnişiyle güçlüişaretleri görülen yeni bir mücadele dönemininolumlu rüzgarları da ayrıca beslemektedir. Bununiçindir ki, TİS süreci MESS ve özellikle ihanetigelenek yapan sendikal korucular bakımından hiç dekolay geçmeyecektir. Metal işçilerini kandırmak,mevcut olana ve yeni hak gasplarına razı etmek içinçok çalışmaları gerekecektir.

İşte bu şartlarda girilen metal TİS süreci, sadecebir işkolunu değil, genel olarak sınıf mücadelesinintüm alanlarını ilgilendiriyor. Bunun için TİS sürecinehazırlanmak, sınıfa karşı sınıf ekseninde başta metal

MESS Grup TİS süreci görevlerimiz

TİS süreci ve görevlerimiz Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

işçilerinin ve giderek sınıfın öteki bölüklerinin aktifdesteğini ve ortak mücadelesini esas almak demektir.Ortak mücadele ise fiili-meşru bir yolundan MESS’iyere çalmak üzere grev hedefli bir mücadelehattından yürümektir. Tüm bu açılardan ne kadarbaşarılı olunursa TİS’i kazanmak da o kadar mümkünolur. Şimdi tüm bu ifade ettiklerimiziayrıntılandırarak başarılı bir TİS için yürütülmesigereken mücadele ve örgütlenme hattı üzerindedurmak istiyoruz.

Talepler...

TİS sürecinin kazanılmasında hak talepleri ve butalepleri içeren sözleşme taslakları özel bir önemtaşımaktadır. Tüm bir dönem mücadelesininsınırlarını ve gerilimini taleplerin niteliğibelirleyecektir. Metal işçilerinin ihtiyaçlarına yanıtveren, gasp edilenlerin geri alınmasını, insancaçalışma ve yaşam koşullarını sağlayacak taleplerinöne sürülmesi çatışmanın yönünü belirleyecektir.

Öyle ki sendikal anlayışlar arasındaki farklılıklardaha taleplerin belirlenmesi aşamasında ortayaçıkmaktadır. Türk Metal yönetiminin taleplerinbelirlenmesinde ilkesi malum, MESS’inverebilecekleridir. Bu nedenle ücret ve sosyal haktalepleri olabildiğince asgari bir sınırda tutulurken,anlaşmazlık doğuracak mesafeler oluşmamasınadikkat edilmektedir. BMİS yönetimi ise özellikle sondönem sözleşme süreçlerinde bundan farklı olarakinsanca çalışma ve yaşam kriterlerini baz aldığıiddiasındadır. Fakat BMİS’in sorunu kağıt üzerindesöylediklerinde değil bunun gereklerini yapmakplanında ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada belirtmek gerekir ki, mesele aynızamanda sadece taleplerin ne olduğu değil, butaleplerin şekillendirilme sürecidir. Eğer bu taleplerinolduğu sözleşme taslakları, metal işçilerinin tabandankatıldığı canlı tartışma zeminlerinin ürünü olarakhazırlanmış, kırmızı çizgileri kesin olarak çizilmiş veörgütlü bir taban iradesine dayandırılmışsa,mücadelenin seyrini belirleyecek ilk adımlar daatılmış olacaktır. Çünkü metal işçisi ne istediğinibilecek ve isteklerini yerine getirmek üzeremücadeleye daha büyük bir şevk ve kararlılıklasarılacaktır. Bu nedenle, TİS taslaklarınınhazırlanması amacıyla yapılacak çalışmalar hayati birönem taşımaktadır. Bu çalışmalar ise bilgilendirmeçalışmalarından işçilerin yan yana gelerek taleplerinibelirleyecekleri platformların oluşturulmasına kadarbir dizi yol ve yöntemi içermektedir.

Bunları belirttikten sonra bu dönem öne çıkacakve metal işçilerinin kırmızı çizgilerini oluşturacakolan talepleri şöyle sıralayabiliriz: Öncelikleücretlerde ve sosyal haklarda büyük kayıplarsözkonusudur. Bu kayıplar giderilmeli, ücretlerinsanca yaşamaya yeterli ücret seviyesine getirilmeli,eski ve yeni işçiler arasındaki ücret farklılıkları enaza indirilmelidir. İşgüvencesi diğer önemli birtaleptir. Geçtiğimiz dönem sözleşmesinin ardındanmetal patronlarının yaptıkları kitlesel işçikıyımlarından sonra mutlaka bu sözleşme dönemindepatron keyfiyetine sınır getirilmeli, bunun için de“İşten çıkarmalar yasaklansın” talebiyükseltilmelidir. Bir diğer önemli talep ise esnekçalışma uygulamalarına son verilmelidir. Önceki TİSdöneminde kağıt üzerinde esnek çalışmaya geçitverilmemiştir ama fiiliyatta esneklikte hiçbir sınırkalmamıştır. Telafi, denkleştirme, kısa çalışma vb.uygulamalarla esnek çalışma sistemine sonverilmelidir.

Bu talepler yakıcılıkları kadar tüm bir işçi sınıfınıkapsıyor olmalarından dolayı da öne çıkarılmalıdır.Böylelikle mücadelenin örgütlü-örgütsüz, metal işçisiolsun olmasın işçi sınıfına maledilmesikolaylaşacaktır.

Mücadele hattı...

TİS süreçlerinde sendika yönetimlerinin farklıbiçimlerde ifade etseler de temel kaygıları, süreci“masada bitirmek”tir. Bu anlayışı en açık biçimdeifade eden ve bunu dolaysız biçimde yerine getirenTürk Metal yönetimidir. İhaneti bu biçimdegerekçelendiren Türk Metal yönetimi, başındansonuna kadar süreci masa başı görüşmeler sınırındatutmaya özen göstermektedir. Çünkü yapılacakkontrollü eylemlerin dahi, göstermelik olmaktançıkma ihtimali yüksektir. Zira işçilerin birikmişmücadele isteği ve eğilimleri, sınırı nasıl belirlenmişolursa olsun bir eylem süreci içerisinde hızla gelişmeimkanı bulur ve daha ileri eylem biçimlerinigündeme sokar. İşte bunun için ne olursa olsunişçileri eylem alanından uzak tutmak bu sendikalkorucuların bilinçli bir tutumudur. Çelik-İşSendikası’nın da bu hainlerden bir farkıbulunmamaktadır.

Birleşik Metal ise daha önceki yıllardagöstermelik birkaç eylem dışına çıkmamıştı. Fakatson TİS sürecinde bunun dışına taşarak gelişmelerebağlı olarak düzenli eylemlerle TİS süreciniörgütlemeye çalıştı. Metal işçilerini daha ilerimücadelelere hazırlamak, TİS sürecini masa başıgörüşmelerden çıkararak mücadele alanınınbelirleyiciliğine sokmak bakımından atılmış buadımlar önemliydi. Ancak yetersizdi. Çünkü süreçboyunca öne çıkan, her ne pahasına olursa olsunmücadeleyi ileriye taşıma irade değil, kararsızlıklarve yalpalamalar oldu. Özellikle krizin patlakvermesinin ardından kapitalizmi aşan bir mücadeleufku olmayınca, eylem süreci yarıda kesildi. Bugünise, aynı düzeyde bir mücadele sürecini dahiörgütleyecek güç ve irade bulunmamaktadır.

Diğer taraftan sendikaların durumu ne olursaolsun, süreci grev hedefine bağlı olarak sokakta sürenve giderek hem katılımcı işçi sayısının, hem dekararlılık ve mücadele gücünün arttığı bir mücadelesüreci olarak örebilmek gerekir.

Örgütlenme hattı...

Tüm bu söylenenlerden TİS sürecinin başarısınınişçilerin tabandan inisiyatif kullanmalarına bağlıolduğu kendiliğinden çıkar. İnisiyatif kullanmakişçilerin süreci yönetebilir hale gelmesi demektir.İnisiyatif kullanmanın aracı taban örgütlenmeleridir.Taban örgütlenmeleri yoluyla mücadelenin tabana

yayılması, en geniş ve en aktif katılımın yolununaçılmasıyla mümkün olur.

TİS sözkonusu olduğunda tabanörgütlenmelerinin deneyimlerle de yerleşmiş biçimiTİS komiteleridir. Fabrikalardan oluşmuş TİSkomiteleri yoluyla, işçiler taslaklarınhazırlanmasından mücadelenin omuzlanmasına veTİS’in bağıtlanmasına kadar tüm sürecin seyrinibelirleme imkanı bulurlar. Dolayısıyla TİSkomiteleri, mücadelenin başarısı için bir ilk adımdır.

Bununla birlikte TİS komitelerinin ölçeğini dikeyve yatay olarak kavramak gerekir. Yani fabrikalardaoluşturulacak TİS komitelerinin yanısıra hangisendikadda örgütlü olursa olsun fabrikaları birbirinebağlayacak tarzda merkezi komitelerin oluşturulmasıda önem kazanmaktadır.

Öte yandan TİS komitelerini dinamik örgütlerolarak düşünmek gerekir. Yani mücadeleninihtiyacına göre biçim değiştirebilirler. İşçilerindolaysız olarak söz söylediği, eylem örgütlediğiaraçlar olarak TİS komiteleri giderek grev komiteleriolarak rol oynayacaklardır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, TİS komitelerinisadece grup TİS’leri kapsamında olan fabrikalarla,sendikalı olmayan fabrika ve işyerlerinden işçilerikapsayacak biçimde düşünmek önemlidir. Böyleliklemücadelenin geniş bir alana yayılması ve toplumsalölçekte sonuçlar yaratmasının koşulları oluşturulmuşolacaktır. Bu nedenle havza ve bölgelerde TİS ilebağlantılı ancak onu da aşacak bir mahiyette metalişçilerinin yan yana geldiği mücadele platformlarınıoluşturmak temel önemde bir görevdir.

Hareket planı...

Tüm bunlar sürecin olmazsa olmazlarıdır. Ancaknereden başlanacak, nasıl bir yoldan yürünecek veTİS’in her aşamasına ilişkin hareket planı neolacaktır.

Hareket planı doğal olarak TİS sürecinin tümaşamalarının özgünlüklerini gözeterek oluşturulacak,fakat esasta ise metal işçilerini sürecin bir parçasıhaline getirmek üzere uyarma-bilinçlendirme-örgütleme-eyleme geçirme yönünde yoğunlaşacaktır.

Şu halde süreç taslakların oluşturulma sürecidir.Yani metal işçilerinin sorunlarının masaya yatırılaraktaleplerin şekillendirileceği bir aşamadabulunuyoruz. Yukarıda belirttiğimiz gibi bu aşama,gerek taleplerin içeriği itibariyle ve dahası belirlenmeyöntemiyle sürecin bundan sonraki seyrini esastanbelirleyecektir. Metal işçileri bizzat belirlenmesine

Yeni dönem MESS Grup TİS süreci ve görevlerimiz18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Görev Metal İşçileri Birliği’nin omuzlarında! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

katıldıkları talepler konusunda ısrarlı olacak vemücadeleye katılımda daha istekli davranacaktır.

Ayrıca taleplerin bu biçimde belirlenmesi, aynızamanda tabandan işçilerin örgütlenmesi, tabanörgütlerinin oluşturulması demektir. Zira bu esnadayan yana gelecek işçiler, söz-yetki ve karar haklarınıkullanmaktadırlar. Fakat bunun kendiliğindenolmayacağı açıktır. Zira, sendika yönetimleri bu türsüreçleri işletmekle birlikte yetkilerini paylaşmakistemedikleri için taleplerin belirlenmesi amacıylaoluşturulan bu komitelerin sürekli işleyenmekanizmalara dönüşmesini engellemekte ya dakendilerinden bağımsız davranmalarına izinvermeyerek onları güdükleştirmektedirler.Dolayısıyla bir kez daha görev ileri ve öncü işçileredüşmektedir. Bu aşamada taleplerin haklılık vemeşruluk temelinde belirlenmesi çabası gösterilmeli,oluşturulan zeminlerin TİS komitelerinedönüştürülmesi için emek harcanmalı ve sendikabürokratlarının manevraları boşa çıkarılmalıdır.

Tabandan yaratılacak örgütlenme düzeyine debağlı olarak, sürecin her aşamasını eylemli bir tarzdaörgütlemek temel bir görev olmalıdır. Metal işçilerinipasif olsa bile ortak bir duygu ve amaç birliğindebuluşturacak eylem biçimlerinden (kokart takmak,sakal bırakmak, ortak ilanlar vermek vb.) MESS vefabrika önlerinde yapılacak eylemlere kadar uzanançeşitlilikte bir eylem ve mücadele hattı oluşturmakgerekmektedir. Bu eylemlerin ne yoğunlukta ve neçeşitlilikte olacağını biraz da güçlerin somut durumubelirleyecektir. Ancak burada gözetilmesi gereken,metal işçilerini sürece aktif olarak katmak, sürecikapalı masabaşı görüşmelerden çıkarmak ve grevdüşüncesini, isteğini ve kararlılığını oluşturmaktır.

Bu sürecin örgütlenmesi Metal İşçileri Birliğiçatısında biraraya gelmiş öncü-devrimci metalişçileri ile bunun dışındaki ileri-öncü işçilerinomuzlarında olmakla birlikte, süreç aynı zamandasendikal mekanizmaları harekete geçirecek birmücadele süreci biçiminde de sürmek durumundadır.Bu haliyle sendika yönetimlerini, yukarıdaanlatmaya çalıştığımız talepler-mücadele veörgütlenme hattını hayata geçirmek, bu doğrultudasüreci örgütleyecek bir yaklaşım içerisindebulunmaya zorlamak gibi temel bir sorumluluk varönümüzde. Bu da, sendika yönetimlerine dayatmaküzere ilke ve taleplerin kararlı bir biçimde ilerisürülmesini gerektirmektedir. Talepler, örgütlenmeve mücadele hattına ilişkin yukarıda belirttiklerimizbu kapsamda değerlendirilmelidir. Bunun dışında,tüm bir süreç boyunca tam açıklık ilkesine uygunolarak davranılması, görüşmelerde TİS komitelerininseçeceği temsilcilerin bulunması, sözleşmenin tümmaddelerinin işçilerin onayından geçmeden kabuledilmemesi, yani karar hakkının işçilere ait olmasıgibi talepler de yine bu kapsamdadeğerlendirilmelidir. Bu talepleri, sadece istemeklekalmamak, dayatmak ve olmadığında da fiiliuygulamalara dönüştürmek gerekir.

Hareket planını somutlarsak…

Tüm bu söylediklerimizi özetleyerek ifadeedersek:

* Taslakların oluşturulmasıaşamasında:

- Taslaklar fabrikalardan işçilerin katıldığıtartışmaların ürünü olarak oluşturulmalıdır. Bu,yönetimlerden talep edilmelidir. Böyle davranmayanyönetimler teşhir edilmelidir. Başlatılan süreçlereetkin biçimde katılmalı ve belirlenen yöndemüdahale edilmelidir.

- Tabandan hazırlanmış taslakların sahiplenilmesisağlanmalı ve görüşmelerde bu taslakların esas

alınması dayatılmalıdır.- En önemli talepler belirlenmeli ve metal

işçisinin iradesi haline getirilmelidir.- Tüm bu süreç boyunca bu taleplerin takipçisi

olunmalıdır.

* Görüşmeler aşamasında:- Görüşmelere işçi temsilcilerinin katılması talebi

yükseltilmelidir.- Görüşmelerin bilgisinin “tam açıklık” ilkesi

doğrultusunda işçilere verilmesi talep edilmelidir.- Açıklığın olmadığı durumda bunun sonucunun

ihanet olacağı fabrikalarda yoğun biçimdeanlatılmalıdır.

- Görüşmelerin dışa yansıyan bilgilerindenhareketle işçiler bilgilendirilmeli, uyarılmalı,harekete geçmeye çağrılmalı ve olabildiğinceharekete geçilmelidir.

* Anlaşmazlık aşamasında:- Grev ajitasyonu yükseltilmelidir.- Grev iradesini mayalayacak eylemler

yapılmalıdır.- Sendika yönetimleri grev kararını almak

zorunda bırakılmalıdır.- Yine sendika yönetimleri daha bugünden grev

için maddi ve örgütsel hazırlıkları yapmayazorlanmalıdır.

- Bunu yapmayanların tutumları teşhir edilmeli vehesap sorulmalıdır.

Görev Metal İşçileri Birliği’ninomuzlarında!

Belirtmek gerekir ki, bu mücadele görevlerininüstesinden gelmek bilinçli ve örgütlü davranabilenbir öncü işçi inisiyatifini gerektirir. Şu haliyleişkolunda bunun altından kalkacak güçte bir örgütlüinisiyatif bulunmamaktadır. Bu koşullarda buboşluğu doldurmak iddiasıyla öne çıkmış bulunanMetal İşçileri Birliği’nin yapacakları belirleyici birönem taşımaktadır. Bu, metal işçilerinin ileri ve öncüpotansiyellerini açığa çıkarmak, örgütlemek, elindekiimkanları mücadele görevlerini yüklenmek amacıylaharekete geçirmek... elbette tüm bunları yaparkenaynı zamanda metal işçilerinin taban iradesini temsiledecek bir bilinçle davranmak sorumluluğu demektir.

Elbette Birlik’in mevcut imkanları ve güçleridüşünüldüğünde bu çerçevede yapılacaklarkonusunda gerçekçi olmalıyız. Ancak önemli olandevrimci bir misyon bilinciyle net ve tok biçimdedavranmak, eldeki imkanları da küçümsemeden

mücadele görevlerini üstlenebilmektir. Buyapılabildiği ölçüde önceki TİS sürecinde yaşandığıgibi, mevcut güçlerin sınırlarının ötesinde bir etkiyaratılacak ve bir mücadele odağı olarakçıkılabilecektir. Bu noktada belirtelim ki, bugün ozamankinden daha ileri imkanlara da sahipdurumdayız. Henüz yolun başında olmakla beraberkurulu bir mekanizmaya, düzenli olarak kullanılanaraçlara ve belli bir etki alanına sahibiz.

İşte bu bilinç ve sorumlulukla mücadele veörgütlenme görevleri yerine getirilmeyeçalışılacaktır. MİB’in tüm birimleri bunun için, hemiçeriden sabırlı ve kararlı bir çalışmayla metalişçilerini sürece hazırlayacak, hem de öncü bir işçiplatformu olmanın sorumluluğuyla fiilen TİSkomiteleri olarak çalışacaktır.

Bazı somut görevler

MİB çalışmalarının üç temel başlığı olacaktır: Yoğun bir teşhir ve ajitasyon çalışması, yoğun bir

örgütlenme çalışması ve eylemli bir mücadele süreci. Bunun için:* Öncelikle örgütlü güçlerin süreç hakkında

mücadele-örgütlenme hattıyla ilgili bilgilendirilmesive eğitimden geçirilmesi gerekmektedir. Metal TİSSempozyumu bu bakımdan en iyi biçimdedeğerlendirilmelidir.

* Bunun için süreci içeriden fiilen yönetmeküzere inisiyatifli davranmalıyız. TİS komiteleriniörgütlemeli, taslak oluşturmaya öncülük edilmeli,sürece tabanın katılımını sağlayacak biçimdedavranmalıyız.

* Tüm süreç boyunca Birlik adına yaygın vekesintisiz bir uyarma, aydınlatma ve bilinçlendirmeçalışması yapmalıyız. Bu amaçla bülteni daha güçlüve daha işlevsel bir içeriğe kavuşturmalı yanısıragerekli her durumda bir dizi aracı sürekli ve sistemlibiçimde kullanmalıyız.

* Sürecin örgütlenmesinde her alanda ortakörgütlenme anlayışı çerçevesinde bütün metalişçilerini bir araya getirmek üzere seferber olmalıyız.Bunun için düzenli toplantılar yapmalı, ayrıca sürecicanlı tutmak ve kamuoyuna taşımak üzere sıklıklapaneller, tartışma toplantıları, basın açıklamaları gibietkinlikler düzenlemeliyiz.

* Özellikle her kritik aşamada metal işçilerininiradesini ortaya koymak üzere etkili eylemleryapmalıyız. Yanısıra görüşmelerin yapıldığımekanların önünde düzenli oturma eylemleri gibieylem biçimleri de örgütlenebilmelidir.

Komünist Metal İşçileri

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Sınıfa ihanet edenlerden hesap sorulacak!20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Metal İşçileri Bülteni’nin daha önceki sayılarındaBirleşik Metal İşçileri Sendikası (BMİS) Eski Genelbaşkanı olan Ziya Yılmaz’la ilgili bir değerlendirmeyayınlamıştık. Değerlendirmemizde özet olarak ZiyaYılmaz’ın 2003’te yapılan sendika genel kurulundaBMİS genel başkanlığını kaybettikten sonrakiicraatlarını ortaya koymuştuk. Ziya Yılmaz’ın buicraatları sınıf mücadelesi ve sınıfın çıkarlarıaçısından değerlendirildiğinde sınıfa ihanetten başkabir tanımı hak etmiyordu. Biz de değerlendirmemizdebunu söyledik: Ziya Yılmaz metal işçilerinin içindençıkmış bir haindir.

Değerlendirmemizin üzerinden hayli zamangeçtikten sonra geçtiğimiz günlerde bültenimizinbasımını gerçekleştiren Eksen Yayıncılık’a ZiyaYılmaz tarafından kişiliğine hakaret ettiğimizgerekçesiyle dava açıldı. Bildiğimiz kadarıyla ZiyaYılmaz aynı suçlamalarla BMİS’e de dava açmıştır.

Bültenimizde yayınlanan değerlendirmenin ZiyaYılmaz tarafından davaya konu edilmesinin nedeniesasta Ziya Yılmaz’a hakaret içermesi değildir.Onunki içinde bulunduğu ihanet çukurunun yarattığısuçluluk psikolojisini bastırma girişimidir. YoksaZiya Yılmaz da “sınıfa ihanet” ve “hain” terimlerininne anlama geldiğini iyi bilmektedir. Türk MetalSendikası’nın yönetimi Türkiye sendikal hareketindeişbirlikçi, hain ve faşist kimliği ile tanınır. Bu gerçeğide Ziya Yılmaz iyi bilmektedir. Türk Metal Sendikasıkurulduğu günden beri patron ve devlet sendikacılığıyapıyor. Devletin her türlü kirli işini yapankontrgerilla örgütlenmesini finanse ediyor. Bütüntoplu sözleşmelerde işçileri satıyor, patronlarlaanlaşmalı bir biçimde öncü ve mücadeleci işçileriişten atıyor, genel olarak patronların bir dediğini ikietmiyor. Ziya Yılmaz ilerici ve mücadeleci birgeleneğe sahip olan BMİS’in genel başkanlığınıyapmış biri olarak böyle bir şebekeyle işbirliğinegidiyor. İşbirliğinin temelini BMİS’in örgütlü olduğufabrikaların Türk Metal Sendikası’na kaydırılmasıoluşturuyor. Ziya Yılmaz ne yapıyor? Önceden deahbap çavuş olduğu BMİS’in örgütlü olduğufabrikaların patronlarıyla yemeklerde buluşuyor. Eğerfabrika Türk Metal’e geçerse sözleşmelerin patronunistediği gibi olacağı sözü veriliyor. Fabrikalardaçalışan işçiler, kredi kartlarının borçlarını ödeme vepara teklif edilerek Türk Metal’e geçmeye iknaedilmeye çalışılıyor. Bütün bu çabalar tutmaz iseişçiler zorla, işten atma tehdidiyle BMİS’ten istifaettirilerek Türk Metal’e geçiriliyor. Ziya Yılmazbütün bu kirli işlerin tam ortasında yer alıyor ve birkez daha söylüyoruz ki metal işçilerine ihanetedevam ediyor.

Ziya Yılmaz esas rolünü Metal TİS’lerinin hemenöncesinde oynuyor. Her toplu sözleşme ve BMİSgenel kurulu öncesi mutlaka BMİS’in örgütlü olduğubir fabrikada Türk Metal’e kaydırma girişimiyaşanıyor. Şimdi yine bir toplu sözlemedönemindeyiz ve hiç kuşku yok ki Ziya Yılmaz’ınTürk Metal ve MESS’le işbirliğine dayalı yenigirişimleriyle karşılaşılacaktır. Bazı fabrikalarınişçileri baskı altına alınacak, işçilere kirli tekliflerdebulunulacak, içki masaları kurulup kadın sunulacak,

bunların sökmediği yerde fabrikalar noterlebirlikte basılıp bir oldu bittiyle işçiler TürkMetal’e kaydedilecek vb. Ziya Yılmaz bu işlerinaktörüdür.

Ziya Yılmaz yıllarca Birleşik Metal İşçileriSendikası’nda çeşitli kademelerde, en sonunda dagenel başkanlık kademesinde yöneticilik yapmışbir şahsiyettir. Bu şahsın sınıfa ihanet olarak ifadeettiğimiz icraatları aslında yeni değildir. ‘90’larınbaşında “çağdaş sendikacılık” diye tanımlanansermaye işbirlikçisi sendikacılık anlayışının BMİSiçindeki en önde gelen savunucularından biridirZiya Yılmaz. Yıllarca yaptığı sendika yöneticiliğiniçağdaş sendikacılık anlayışına göre yapmış, metalişçilerini mücadeleden ve direnişten uzak tutmuştur.En kritik dönemeçlerde metal işçilerine ihanet edenTürk Metal çetesiyle işbirliğine gitmiş, metalişçilerinin sırtından hançerlenmesine ortaklıketmiştir. Metal işçilerinin bilincinin ve mücadelesininköreltilmesi Ziya Yılmaz’ların temsil ettiğisendikacılık ve “mücadele” anlayışın bir ürünüdür.İşte bu sayede Ziya Yılmaz gibiler işçi sendikalarınınkoltuklarına oturabilmekte ve oralara yapışıp kalmakistemektedirler. Çünkü o koltuklar Ziya Yılmaz’laraçısından bir mücadele aracı değil ayrıcalıklı olma vepalazlanma zeminleridir. Onlar da bu ayrıcalıklarınıkaybettiklerinde adeta ateşe düşmüşçesine paniğekapılmakta ve o ayrıcalıklarını ne pahasına olursaolsun tekrar elde etmek istemektedirler. ZiyaYılmaz’ın bugünkü durumu budur. Ve bu durumununadı çürümüşlük, düşkünlük ve sermaye işbirlikçiliğidir. Sonu sınıfa ihanete giden yoldur. ZiyaYılmaz da çoktandır bu yolun yolcusudur.

Kullandığımız ve davaya konu olan ifadeler bizdevrimci metal işçileri açısından temelde kişiyihedefleyen ifadeler değildir. Söz konusu kişi biranlayışın ve bu anlayışa uygun bir pratik tutumuntemsilcisidir. Temsil ettikleri anlayış ve o anlayışın

yansıması olan eylemleri nedeniyle bugüneleştirilerimizin (yarın başka bir biçimde)hedefindedir/olacaktır. Biz devrimci metal işçileriolarak metal işçilerinin mücadelesinde bir tarafız.“Devrimci sınıf sendikacılığı” sendikal zemindekimücadelemizin temelini oluşturmaktadır. Sınıfıngerçek hak ve çıkarları ancak bu çizgide bir anlayışlasavunulabilir, bu anlayışla gerçekleştirilebilir.“Devrimci sınıf sendikacılığı” her türlü icazeti,işbirliğini, uzlaşmayı, kirli ilişkiyi ve ihanetireddetmektedir. Doğaldır ki bu anlayışın karşısındapatronlarla ve ihanetçiliği tescilli bir sendikaylaişbirliğini, metal işçilerinin çıkarlarının yerine kişiselhırs ve çıkarlarını koymuş bir anlayış-kişi çıkmışsaelbette bununla mücadele edilecektir. Bizden başkane bekleniyordu ki?

Kişiyi belirleyen temsil ettiği anlayış ve pratiktekitutumudur. Ziya Yılmaz’lar işbirlikçi ve ihanetçisendikacılık anlayışının ürünleridir. Bu anlayış terkedilmedikçe yeni Ziya Yılmaz’ların çıkmasıkaçınılmazdır. Kuşkusuz bir dönemdir benzer biranlayışla ilerleyen başkaları da vardır ve onlar dabenzer ihanetçi tutumlarla metal işçilerinin karşısınaçıkarlarsa bu kimseyi şaşırtmamalıdır. Elbette onlarda hedefimiz olmaktan kurtulamayacaklardır.

Metal İşçileri Birliği (MİB)

Bir kez daha Ziya Yılmaz kimdir...

“İşçi sınıfına ihanet edenler hedefimizolmaktan kurtulamayacaklardır!”

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı, 16 MayısPazar günü Petrol-İş Sendikası Genel Merkez ToplantıSalonu’nda gerçekleştirildi. Öncü, ilerici ve sosyalistkamu emekçilerinin bir araya geldiği kurultayda kamuemekçileri, hareketin güncel ihtiyaç ve yönelimlerinitartışırken, bununla beraber kendi işkollarıyla ilgilisorun ve deneyimlerini de paylaştılar.

BES İstanbul 3 No’lu Şube, BTS İstanbul 1 No’luŞube, Yapı-Yol Sen İstanbul Şubesi, Tarım Orkam Senİstanbul Şubesi, Eğitim Sen İstanbul 4 No’lu Şube,Eğitim Sen İstanbul 5 No’lu Şube, Eğitim Sen İstanbul6 No’lu Şube, SES İstanbul Bakırköy Şubesi, İşsiz veGüvencesiz Eğitimciler Platformu’ndan üye veyöneticilerin oluşturduğu Kurultay Hazırlık Komitesitarafından hazırlıkları yürütülen kurultayda, yapılantebliğ sunumları ve kürsüden gerçekleştirilenkonuşmalarla 26 Mayıs çağrısı da yapıldı.

Salonda KHK imzalı “Birleşik, militan bir sınıfhareketi için ileri!” pankartı yer alırken taleplerin ifadeedildiği dövizler de kullanıldı. “Genel grev-geneldireniş” vurgulu ve 26 Mayıs çağrısı yapan dövizler dedikkat çekti.

Kurultayın ana eksenini, Kurultay HazırlıkKomitesi’nin hazırladığı tebliğ sunumu ve bu sunumadair yapılan tartışmalar oluşturdu. Tartışmalar ışığındaönergeler şekillendi ve oylamaya sunuldu. Bu bölümüise sendika şubeleri ve platformların tebliğleri izledi.

Kurultay, gerçekleştirilen açılış konuşması veardından gerçekleştirilen saygı duruşu ile başladı. Divanseçimi sonrasında kurultayda ilk bölüm, KurultayHazırlık Komitesi adına hazırlanan tebliğin sunumunave tartışmasına ayrıldı.

Tebliğ ile;- Kamu emekçileri hareketinin güncel durumu, - Sendikal demokrasi ve sendikalarımızın yapısal

sorunları, - Eylem tarzı ve mücadele yöntemleri, - 25 Kasım ve 16 Aralık grevi deneyimleri, -TEKEL Direnişi ve sendikalar, -Toplu görüşme süreçlerinde izlenmesi gereken

tutum, -Toplu sözleşme hakkı ve grev, - Birleşik mücadele ve kamu emekçileri hareketinin

rolü, - Güvencesiz çalışanların örgütlenmesi ve

sendikalar,-Gerici sendikalar karşısında tutum başlıkları ele

alındı.

Hareketin ihtiyaçları ele alındı

Kamu emekçileri hareketinin güncel durumununKHK tarafından anlatıldığı tebliğde, sermaye iktidarınınsaldırılarıyla birçok kamu kurumunda sözleşmeli-taşeron çalışma biçimlerinin yaygınlaştığı, eğitim vesağlık başta olmak üzere kamu hizmetlerininpiyasalaştırıldığı ifade edilirken tüm kamukurumlarında ücret ve statü farklılaştırması yolu ileemekçilerin birlikte davranma ve dayanışma ruhununparçalanmaya çalışıldığı belirtildi.

Kurultay Hazırlık Komitesi’nin, tebliğdesermayenin neo-liberal saldırılarınıngöğüslenememesinin temelinde, emekten yana ilerici

güçlerin sınıf hareketinin önderlik ihtiyacınıkarşılayamamasının bulunduğu vurgulanarak fiili-meşru-militan mücadele çizgisinin yitirildiğinin altıçizildi.

“Sendikal demokrasi ve sendikaların yapısalsorunları” başlığında sendikalarda demokratik içişleyişin zayıflamış olduğu, bürokratizmin yaygınlıkkazandığı, emekçilerin karar mekanizmalarına etkin birbiçimde katılmasına özel bir önem verilmediğibelirtildi. Sendikalardaki işleyiş ve oluşturulmasıgereken mekanizmalar üzerinden öneriler getirildi. Buçerçevede işyeri örgütünün sendikal örgütlenmenintemeli olduğuna vurgu yapıldı. KHK, militan ve hakalıcı bir mücadelenin işyeri örgütlenmeleriningüçlendirilmesi, karar mekanizmalarının tabana doğruyayılması ile mümkün olabileceğini belirtti.

“Eylem tarzı ve mücadele yöntemleri” tebliğdeele alınan bir diğer başlıktı. Bu başlıkta süreklikendisini tekrar eden, hak alıcı bir eylem programınabağlanmamış ve öncü kadrolara dayalı olarak şekilleneneylem biçimlerinin hareketin öncü kesimlerindekırılmalara yol açtığı ifade edildi.

Geniş emekçi yığınları harekete geçiren, işyeritemeline dayanan ve “grev” eksenine oturmuş hak alıcıbir mücadele programının oluşturulması gerekliliğininaltı çizildi.

“25 Kasım ve 16 Aralık grevi deneyimleri”bölümünde ise KESK’in 25 Kasım grevini Kamu-Sen’le beraber örgütlemesine dair geliştirilen tutumlaradeğinildi. 25 Kasım grevinin ayırt edeci özeliklerineişaret edilirken demiryolu çalışanlarının 16 Aralık grevdeneyimi de tebliğde yer buldu. Soruşturmalarkarşısındaki bu tutumun, grevin savunulmasının da birmücadele hedefi olduğunu gösterdiği belirtildi.

25 Kasım ve 16 Aralık grevlerinin deneyimleriışığında, gerici sendika konfederasyonları ile eylembirlikteliklerinin mutlaklaştırılmasının tehlikeli olduğu,bu tür eylem birlikteliklerinin bu gerici sendikakonfederasyonlarının tutumlarını aşan ve hareketinönderlik ihtiyacını karşılayacak, kamu emekçilerinezdinde gerici sendikaların gerçek yüzünü açığaçıkartacak bir mücadele tarzı ile birleştirilmesidurumunda KESK açısından anlamlı olacağı tespitiyapıldı.

“TEKEL Direnişi ve sendikalar” başlığı da tebliğiçerisinde kendine yer buldu. Tebliğde, sermayeiktidarının TEKEL işçilerine 4/C kapsamında

sözleşmeli çalışmayı dayatmasının gerisinde, TEKELişçilerini kamuda yaygınlaştırılmak istenen esnekçalışma modelinin dolgu malzemesi yapma niyetininbulunduğu belirtildi. Bu açıdan da TEKEL Direnişi’ninherkesten çok kamu emekçilerini ilgilendirdiği ifadeedildi. Bununla tezatlık oluşturacak bir biçimde, KESKve bağlı sendikaların direnişe yeterli ilgiyigöstermediğinin vurgusunun yapıldığı tebliğde, 26Mayıs genel grevinin kamu emekçilerinin “güvenceliçalışma, insanca yaşam” talebiyle bütünleştirilerekörgütlenmesi, iş güvencesinin ortadan kaldırılmasınadönük saldırılara verilecek bir yanıt olarak algılanmasıgerektiği söylendi.

“Toplu görüşme süreçlerinde izlenmesi gerekentutum, toplu sözleşme hakkı ve grev” başlığında isetoplu sözleşme talebinin geniş emekçi yığınlarataşınması üzerinde durulurken, toplu sözleşme hakkınıelde etmeye bağlanmış ve grevi temel bir mücadelesilahı olarak kullanmayı hedefleyen, tüm yılı kapsayanbir mücadele programı oluşturulması gerektiği söylendi.

Tebliğde yer alan “Birleşik mücadele ve kamuemekçileri hareketinin rolü” bölümünde iseemekçilerin sosyal kazanımlarının gaspına, kamukurumlarının tasfiyesine ve kamu hizmetlerininpiyasalaştırılmasına karşı talepler sıralanarak, butalepler ekseninde birleşik bir mücadele örülmesininyakıcı bir ihtiyaç olduğu söylendi.

“Güvencesiz çalışanların örgütlenmesi vesendikalar” başlığında da çeşitli talepler sıralanarakbunlar etrafında sözleşmeli çalışan kamu emekçilerinörgütlenmesi ve bu alanda faaliyet yürüten platformlarlabirlikte bir mücadele sürecinin örülmesi gerektiği ifadeedildi.

Tebliğdeki son bölüm ise “Gerici sendikalarkarşısında tutum” idi. Bu bölümde gerici sendikaloluşumlara karşı etkin ve kesintisiz bir mücadeleyürütülmesinin kamu emekçileri hareketi açısındanhayati bir önem taşıdığının altı çizildi.

Tartışmalarla önergeler olgunlaştırıldı

Tebliğin sunulmasının ardından tartışmalara geçildi.Tebliğ üzerine yapılan konuşmalarda bir BTSemekçisinin yaptığı aktarım dikkat çekerken, 1 Mayıskürsü işgalini kınayan sendikal bürokrasininkınanmasına dönük öneri ilgiyle karşılandı.

Tartışmalar kapsamında ilk konuşmayı BTS 1 No’lu

İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı gerçekleştirildi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı gerçekleştirildi!

“Birleşik, militan bir sınıf hareketiiçin ileri!”

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Devrim şehitleri ölümsüzdür!22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Şube Başkanı Hasan Bektaş gerçekleştirdi. 25 Kasımve 16 Aralık eylemlerinin deneyimlerini aktaran Bektaş,25 Kasım’ın başarısı üzerine konuşmalar yapanKESK’in kendilerini 16 Aralık’ta yalnız bıraktığınıbelirtti. Bu eylemlerde Kamu-Sen’in kendileriüzerinden geçmişlerindeki ihanetleri akladığını belirtenBektaş, 25 Kasım’ı örgütlerken, Ulaşım-Sen’in eylemietkisizleştirme çalışmalarına pay bırakmadıklarını ifadeetti. Sendikalı ve sendikasız emekçilere dönük tabançalışmasının bir ürünü olarak 25 Kasım’da başarılı bireylemin gerçekleştirildiğinin altını çizdi.

25 Kasım’ın ardından başlatılan soruşturmasürecinde örgütlülüklerini arkalarında göremediklerininaltını çizen Bektaş, 16 Aralık dayanışma grevi veDemiryolları Genel Müdürlüğü’nün işgali ile görevdenalınan arkadaşlarının göreve iade edildiğini ifade etti.

Diğer bir konuşma da SES İzmir Şube yöneticisiHüseyin Çoban tarafından yapıldı. İşyeri temsilcilerkurullarının işletilmesi konusunda çaba gösterilmesigerektiğine işaret eden Çoban, işyeri temeline dayalıörgütlenmelere önem verilmesi üzerine konuştu. Biranlamıyla BTS ile dayanışma içerisinde olamamadurumunu KESK’in tabandan kopmuş olmasına bağladıve benzer bir durumun sağlık alanında da yaşandığınadikkat çekti. Sağlık alanındaki saldırılara karşı verilenmücadelenin KESK’in bütününe mal edilemediğinisöyledi.

Tarım Orkam Sen TİS Sekreteri ise “25 Kasımgrevi ile grev yapabilme meşruiyeti göstermiş olduk”diyerek 26 Mayıs için yeterli bir hazırlığın ve heyecanınolmadığını fakat kendilerinin alanlarda olacağınısöyledi.

Eğitim Sen 5 No’lu Şube üyesi Boran Kutlu,TEKEL Direnişi üzerinden konuşmasını şekillendirdi.Kutlu, TEKEL Direnişi ile eylemli dayanışmanınyükseltilemediğini ve direnişin taleplerinin KESK’intabanına yayılamadığını ifade ederken, 26 Mayıseyleminin altının doldurulamamasının ve 25 Kasımgrevinin aşılamamasının harekette bir kırılmaya yolaçacağını söyledi.

Kutlu’nun konuşmasını ataması yapılmayan biröğretmen olan Ayfer Yavaş’ın anlatımları izledi.Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu tarafındangerçekleştirilen eylemlere katıldığını ifade eden Yavaş,bu süreçte sendikalardan destek göremediklerini belirtti.Ayrıca bu düzenin sınırlarını aşan bir mücadele hattınınizlenmesi gerektiğinin altını çizdi.

İşsiz ve Güvencesiz Eğitimciler Platformu’ndan(İGEP) Gökhan Asan’da da bu bölümde konuşanlararasında yer aldı. Eğitim Sen’in sendikalı olamayaneğitim emekçilerinin sahiplenmediğini belirten Asan,işsiz ve güvencesiz emekçilerin ilgili komisyonlarınınEğitim Sen tarafından işletilmediğini, engellendiğini vekendilerine söz-yetki-karar hakkının tanınmadığınısöyledi. Taleplerini sıralayarak konuşmasınısonlandırdı.

Bir sonraki konuşmayı BES 3 No’lu Şube’denTaylan Özgür Tekmil gerçekleştirdi. Güçlü işyeriörgütlenmelerinin sendikal bürokrasiyietkisizleştireceğinin altını çizen Tekmil, KESKiçerisinde çeşitli mekanizmaların işletilmesi gerekliliğiüzerine öneriler sundu.

Tekmil ayrıca 1 Mayıs’ta gerçekleşen kürsüişgalinin sendika bürokrasisi tarafından kınanmasınınteşhir edilmesi gerektiğine vurgu yaparak bu tutumunkınanması gerektiğine dikkat çekti.

Gerçekleştirilen konuşmaların ardından tartışmalarışığında şekillenen önergeler oylandı. Bu kapsamdaKurultay Hazırlık Komitesi’nin divana sunduğu 5önerge kabul edilirken, bir önerge geri çekildi. Ayrıcakurultay katılımcılarının ve İGEP’in sunduğu önergelerde oylamayla kabul edildi.

Birleşik mücadele örgütlenebilmeli

Karar önergelerinin oylanmasının ardından sendika

ve platformların tebliğ sunumları gerçekleştirildi.Eğitim Emekçileri Derneği, eğitim emekçilerinin

sözleşmeli, ücretli, kadrolu gibi ayrımlarlaparçalandığını fakat ortak talepler etrafında toplam birmücadele verilmesi gerektiğini ifade etti.

Sosyalist Kamu Emekçileri, hareketinzafiyetlerinden biri olarak kendini gösteren devrimciönderlik boşluğunun doldurulması gerektiğini belirtti.Kurultayın bu ihtiyaca yanıt verecek bir hat izlemesigerektiğinin altı çizilerek bunun kurultayın başarısınıifade edeceğini söylendi.

Toplumcu Mühendis Mimar ve Şehir Plancılarıise kendi alanlarında yaşadıkları güvencesiz, esnek

çalışma vb. sorunları ifade ederek teknik elemanlarınsorunlarının, kamu emekçileri ve sınıfın diğerbölükleriyle ortak olduğuna vurgu yaptı. Mücadeleninde ortaklaşması gerektiğinin altı çizildi.

Yapı Yol Sen İstanbul Şubesi, taşeronlaştırmaüzerinden bir sunum yaparken, sunumda taşeron vesendikalı işçilerin ortak örgütlenmeler içerisindemücadele etmesi gerektiği söylendi. Mücadeleninbölünmemesi gerektiği ifade edildi.

Kurultay tartışmaları toparlayan kapanışkonuşmasının ardından sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı 16 MayısPazar günü Petrol-İş Genel Merkezi toplantı salonundagerçekleştirildi. Katılım beklenenin altında olmaklabirlikte Kurultay canlı tartışmalara sahne oldu. Açılışkonuşmasının ardından, divan oluşumu ve saygıduruşu ile devam eden Kurultay’ın ilk bölümündeKurultay Hazırlık Komitesi tarafından dokuz başlıkaltında hazırlanan tebliğ okundu. Tebliğ sunumununardından “tebliğ üzerine konuşmalar ve özgür kürsü”bölümüne geçildi. Bu bölümde BTS, SES, Eğitim Sen,Yapı Yol-Sen, Tarım Orkam Sen, BES ile İşsiz veGüvencesiz Eğitimciler Platformu üyeleri tarafındankonuşmalar yapıldı.

Kurultayın yemek arasından sonra başlayan ikincibölümünde ise KHK tarafından hazırlanan kararönergeleri ile katılımcılar tarafından sunulan kararönergeleri tartışılarak katılımcıların oyuna sunuldu.KHK tarafından sunulan önergelerden biri, üzerindeyürütülen tartışmaların yoğunlaşması vetüketilememesi nedeniyle geri çekildi. Beşi KHK, biribir grup kamu emekçisi ve biri de İGEP tarafındansunulan yedi karar önergesi oylanarak kabul edildi. Birgrup kamu emekçisinin sunmuş olduğu karar önergesidoğrultusunda TEKEL işçilerinin 1 Mayıs’ta Türk-İşGenel Başkanı Mustafa Kumlu’ya gösterdikleritepkiyi kınayan sendika konfederasyonlarınınaçıklamaları Kurultay tarafından kınandı. Kararönergelerinin oylanmasının ardından EğitimEmekçileri Derneği, Sosyalist Kamu Emekçileri,İşsiz ve Güvencesiz Eğitimciler Platformu ile Yapı-Yol Sen İstanbul Şube Örgütlenme Sekreterliğitarafından sunulan tebliğler okundu. Kurultay’asunulan tebliğler ve karar önergeleri önümüzdekigünlerde kitaplaştırılacaktır.

Kurultay’a sunulan ve kabul edilen kararönergelerinin içeriği genel hatlarıyla şöyledir:

* Sendika konfederasyonlarının TEKEL işçilerinin1 Mayıs’ta gösterdikleri tepki karşısında aldıklarıgerici tutum kınandı.

* Sendikalarda demokratik iç işleyişingeliştirilmesi ve üyelerin karar alma süreçlerine aktifkatılımının sağlanmasına dönük olarak sunulan önergekabul edildi.

* Kamunun tasfiyesine dönük saldırılar karşısındabirleşik mücadelenin örülmesinin gerekliliğivurgulanarak, bu çerçevede Kamu Hastaneleri BirliğiYasa Tasarısı karşısında tüm kamu emekçilerininaydınlatılması, KESK’in öncülüğünde sendikalar,meslek örgütleri ve demokratik kitle örgütlerinin yanyana getirilmesi ve birleşik bir tutum geliştirilmesiyönünde çaba harcanmasına dönük önerge kabul edildi

* KESK’in toplu görüşme masasına oturmamasınıolumlayan, ancak “toplu görüşmeyi toplu sözleşmeye

çevireceğiz” şiarına uygun bir tutum geliştirilememişolduğunu vurgulayan; önümüzdeki toplu görüşmedöneminde mücadelenin, bütçe dönemlerinesıkıştırılan ve kadrolara dayalı sonuçsuz eylemleredayalı tarzın terk edilerek, temel talepler üzerinde vegrev eksenine oturan kesintisiz bir mücadele programıetrafında yürütülmesi yönünde sunulan önerge kabuledildi.

* Kamu emekçileri hareketini yasal sınırlarahapseden görüşmeci-uzlaşmacı tutumlardan uzakdurulması, sınıf sendikacılığını esas alan, fiili-meşrumücadele çizgisine ve geniş emekçi yığınlarınmücadelesine dayalı militan bir mücadele çizgisininharekete hakim kılınması, bürokratizme karşı etkin birmücadele yürütülmesi, yüzünü işyerlerine dönen vegeniş emekçi kitleleri mücadeleye çeken hak alıcı bireylem tarz ve anlayışının hakim kılınması ve buçerçevede öncü-devrimci kamu emekçilerininbirlikteliğinin sağlanması ve önderlik boşluğunundevrimci temellerde doldurulması yönünde çabaharcanmasına dönük olarak sunulan önerge kabuledildi.

* Sürekli kendisini tekrar eden, hak alıcı bir eylemprogramına bağlanmamış ve öncü kadrolara dayalıolarak şekillenen eylem biçimlerinin hareketin öncükesimlerinde kırılmalara ve emekçilerde isegüvensizliğe yol açtığı tespiti ile geniş emekçiyığınları harekete geçiren, işyeri temeline ve fiili-meşru mücadele anlayışına dayalı bir mücadeleçizgisinin, hak alıcı ve kesintisiz bir mücadeleprogramına dayanan ve grev eksenine oturan, basınaçıklaması, Ankara yürüyüşü ve miting gibi eylembiçimlerini bu temel üzerinde şekillendirecek bireylem ve mücadele tarzının hakim kılınması için çabaharcanmasına dönük olarak sunulan önerge kabuledildi.

* İşsiz ve güvencesiz eğitimcilerin Eğitim Sen’desöz-yetki-karar mekanizmalarında yer alabilmeleri,Eğitim Sen üyelerinin ücretli-sözleşmeli öğretmenlerinörgütlenmesinde aktif rol almaları, işsiz ve güvencesizeğitimciler üzerinden örgütlenen oluşumların güçbirliği yapmaları ve velilerin de mücadelenin içerisineçekilmeleri için çaba harcanması yönünde sunulanönerge kabul edildi.

Öncü-ilerici-devrimci kamu emekçileri vegüvencesiz çalışanlar üzerinden şekillenen platformlararasında ortak çalışma kültürünün yaygınlaşmasıyönünde atılmış anlamlı bir adım olan İstanbul KamuEmekçileri Kurultayı, alınan kararların kurultaybileşenleri tarafından sahiplenilmesi ve hayatageçirilmesi oranında kalıcı bir etki yaratabilecek,emekçilerin birleşik mücadelesinin örülmesinde roloynayacaktır.

İstanbul Kamu Emekçileri KurultayıSonuç Bildirgesi

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

18 Mayıs 1973’de faşist sermaye devletininzindanlarında katledilen yiğit devrimci İbrahimKaypakkaya, Kürt ulusal mücadelesinde katledilenHaki Karer ve zindanlardaki direniş geleneğinisürdüren 4’ler (Ferhat Kurtay, Necmi Öner, EşrefAnyık ve Mahmut Zengin) çeşitli eylemler anıldı.

İzmir Gümrük Telekom önünde bir araya gelen kitle

buradan Konak eski Sümerbank önüne yürüyüşgerçekleştirdi.

Yürüyüşte önde İbrahim Kaypakkaya’nınfotoğrafının olduğu ve “Unutmadık!” yazılı bir pankartardından sırayla “İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer,Ferhat Kuntay, Mahmut Zengin, Necmi Önerkavgamızda yaşıyor!” pankartı ve dörtlerinfotoğraflarının olduğu pankartlar taşındı.

Açıklamada, 37 yıl önce Diyarbakır zindanlarındakatledilen, faşizmin işkencehanelerinde ser verip sırvermeme geleneğini miras bırakan İbrahimKaypakkaya’nın saygıyla anıldığı belirtildi. MustafaSuphiler’den sonra yeni kurtuluş umudu olanDenizler’in, Mahirler’in, İbrahimler’in bıraktığı enbüyük miraslardan birinin de devrimci dayanışmaolduğu vurgulandı. Mayıs ayının katliamlar ayı olduğukadar direnişlere de sahne olan bir ay olduğu ifadeedilirken, 6 Mayıs’tan, 18 Mayıs’a ve dörtlerin aleviylekızıla dönen bir direnişin yaşandığı belirtildi. İbrahimKaypakkaya’yı anarken, kesintisiz bir devrimcimücadele içerisinde geçen hayatının rehber olmasıgerektiği ifade edildi.

Eylemi BDSP, DHF, Partizan, Devrimci Hareket,Alınteri, MBP, ESP örgütlerken Kaldıraç, Dev Lis,Dev-Genç, BDP ve DİP eyleme destek verdi.

Bursa 18 Mayıs Salı günü Bursa Osmangazi Metro

İstasyonu önünde toplanan ilerici, devrimci kurumlar,“Komünist önder İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür” veüzerinde İbrahim Kaypakkaya’nın “Önümüzde çetinama şanlı mücadele günleri var… Sınıf mücadelesinindenizine bütün varlığımızla atılalım” sözlerininbulunduğu pankartlar ardında bayrak ve flamalarıylaBursa Kent Meydanı’na yürüdüler.

Yürüyüş boyunca, Zonguldak maden ocağında 17Mayıs günü meydana gelen patlamaya ilişkin ajitasyonkonuşmaları yapılarak, maden ocaklarında alınmayaniş güvenliği önlemleri sonucu, bir çok işçinin yaşamınıyitirdiği ve işçilere kölelik koşullarının dayatıldığıifade edildi.

Açıklamada işçi-emekçilere, gençliğe ve Kürthalkına yönelik saldırılara değinilerek şunlarsöylendi:“Bizler Komünist İbrahim Kaypakkayaşahsında devrimci önderlerin devrimci ve komünistkişiliklerinin içinin boşaltmaya ve saklamayaçalışanlara bunu başaramayacaklarını buradanhaykırıyoruz. Devrimci komünist önderlerin ve mayısşehitlerinin mücadele ruhunun mücadelemize ışıktutacağına mücadelelerini mücadelemizdeyaşatacağımıza söz veriyoruz”

Partizan, DHF, SDP, ESP, BDP, Sosyalist Parti,SODAP tarafından örgütlenen eyleme, BDSP ve Közdestek verdi.

Ankara Yüksel Caddesi’nde bir araya gelen ilerici,

devrimci ve yurtsever yapılar “İbrahim Kaypakkaya,Haki Karer ve Dörtler ölümsüzdür’’ pankartının

arkasında, Sakarya Caddesi’ne yürüyüşgerçekleştirdiler.

Basın açıklamasında “Sadece nasıl ölüneceğinideğil nasıl yaşanacağını da biz onlardan öğrendikçünkü onurlu bir yaşamı sürdürdüler, ürettiler,direndiler, egemenlerin korkularını büyüttüler’’denilerek devrim şehitlerinin gösterdiği yoldanyürünmesi gerekliliği vurgulandı. Baskıların devamettiği belirtilen açıklamada, Kürdistan’daki belediyebaşkanlarının tutuklanması, Güler Zere’ninkatledilmesi, TEKEL direnişine destek veren yirmidört öğrencinin liselerinden atılması, AynurÇamalan’ın TÜBİTAK’taki işine son verilmesi örnekgösterilerek zulmün hala devam ettiği söylendi.

Basın açıklamasından sonra Keçiören DayanışmaEvi müzik topluluğu kısa bir müzik dinletisi sundu.Anmayı Alınteri, BDP, Dersimliler Derneği, DevrimciHareket, DHF, EHP, EMEP, ESP, İHD Ankara Şubesi,Köz, ÖDP, Partizan, SDP, SP, TÖP, 78’liler Girişimiörgütledi, BDSP’nin de destek verdiği anmayayaklaşık 400 kişi katıldı.

İstanbul Gazi Mahallesi Kaypakkaya, Gazi’de DHF tarafından

gerçekleştirilen yürüyüşle anıldı. İbrahim Kaypakkaya fotoğraflarının olduğu

tişörtlerin giyildiği eylemde yüzlerce kişi hep birağızdan marşlar okudu. Devrim ve komünizm davasıiçin şehit düşenlerin isimlerinin okunduğu eylemde sıksık zılgıtlar atıldı, bayrak ve meşaleler taşındı.Eylemde, “Bu çelik aldığı suyu unutmayacak!” veüzerinden Marks, Engels, Lenin, Stalin, ve Maofotoğraflarının bulunduğu “Yaşasın proleteryaenternasyonalizmi” pankartları taşındı.

Eski karakolda başlayan yürüyüş Cem Evi’nde sonbuldu. Basın açıklamasında İbrahim Kaypakkaya’nındevrimci kimliğinin gelişimine ve ‘71 devrimcikopuşunun önderlerine değinildi.

Eyleme BDSP, ESP, Halk Cephesi ve Partizandestek verdi.

Antakya ‘71 devrimci hareketinin önderlerinden İbrahim

Kaypakkaya’nın Diyabakır zindanlarında katledilişinin37. yılı ve Haki Karer, Hasan Ocak’ın katledilişlerininyıl dönümü dolayısıyla Antakya’da DYG, SGD, DGH,Gençlik Muhalefeti ve AKA-DER’in örgütleyicisiolduğu basın açıklaması gerçekleştirildi.

Eğitim Sen önünden başlayan yürüyüş sloganlarlaUlus Meydanı’na kadar devam etti. Buradagerçekleştirilen basın açıklamasında İbolar’dan Haki

Karerler’e, Hasan Ocaklar’dan günümüze devrimciyurtsever hareketin faşizme, emperyalizme vesömürüye karşı mücadele geleneğini yılmadansürdürdüğü ifade edildi.

Adana’da Mayıs şehitleri anmasıMayıs şehitleri, 18 Mayıs günü Adana’da bir araya

gelen devrimci kurumlar tarafından gerçekleştirileneylemle anıldılar.

“Devrimciler ölmez devrim davası yenilmezdir”pankartının açıldığı eylemde egemenleringerçekleştirdikleri sosyal ve siyasal saldırılar eşliğindegeçmişimizi, yaşadıklarımızı karartarak, geleceğimizede el koymak istedikleri belirtildi. Bunu başarmaimkanlarının olmadığının altı çizilerek devrimşehitlerinin adlarının kavga bayraklarımızdan aslasilinmeyeceği ifade edildi. “Tüm çabaları beyhudedir,zira ‘çelik aldığı suyu unutmamakta’, zaman devrimeakmaktadır.” denildi.

Denizler’in ve Nurhak şehitlerinin de anıldığıaçıklamada, 18 Mayıs 1973’de İbrahimKaypakkaya’nın, ardında büyük bir tarihi mirasbırakarak, Diyarbakır işkencehanelerinde ser verip sırvermediği dile getirildi. Açıklamada, kendindensonraki kuşaklara işkencede direnişi, cüreti, kararlılığıbırakarak sembol olan Kaypakkaya’nın, butopraklardaki devrim mücadelesine sadece pratiğiyledeğil fikirleriyle de adını yazdırdığı belirtildi.

18 Mayıs 1977’de ise Haki Karer’in yine butopraklardaki direniş geleneğinin bir parçası olarakölümsüzler kervanına katıldığı ifade edildi.

Açıklamanın devamında şunlar söylendi: “18Mayıs 1982’ye gelindiğinde ise Kürt ulusuna yönelikimha, inkar ve asimilasyon politikaları en barbaryöntemlerle uygulanmaya devam ediliyor, özellikleDiyarbakır Hapishanesi’nde insanlık dışı işkencelerledevrimciler teslim alınmaya çalışılıyordu. Nazitoplama kamplarından farksız olan bu zorbalıkkarşısında Eşref Anyık, Necmi Öner, Mahmut Zenginve Ferhat Kurtay tarihe dörtlerin gecesini yazıyordu.Kendilerini tereddütsüzce feda ederek bedenlerini ateştopuna çevirirken aynı zamanda alevlerin arasından şuses yükseliyordu; ‘Ateşi söndürmeyin. Ateşi söndürmekihanettir. Ateşi harlayın.’”

Basın metninin okunmasının ardından şiirdinletisiyle eylem sona erdi. BDSP, DHF, DevrimciProletarya, Emek ve Özgürlük Cephesi ve YDİ Çağrıtarafından örgütlenen eyleme Halk Cephesi veSosyalist Parti destek verdi.

Kızıl Bayrak / İzmir - Bursa - Ankara – İstanbul -Adana

“Çelik aldığı suyu unutmayacak!” Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Mayıs şehitleri eylemlerle anıldı

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Devrimciler ölmez devrim davası yenilmezdir!24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

ODTÜ’de “Devrim yürüyüşü”Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) gelenekselleşen “Devrim Yürüyüşü” 14 Mayıs günü

gerçekleştirildi. Yürüyüş için öğrenciler Fizik Fakültesi önünde toplandı. Burada devrim şehitleri anısına saygı

duruşunda bulunuldu. Yapılan konuşmada, Denizler’in, Mahirler’in, İbolar’ın izinden devrime yürümezamanı olduğu söylenerek, “Yürüyoruz, okulumuzun geleneğine sahip çıkıyoruz. Tarihi değerimiz‘Devrim’ yazısını statta alevlendirmek için yürüyoruz.” denildi.

Öğrenciler buradan “Devrim” yazısının yazılacağı stadyuma kadar yürüyüş gerçekleştirdiler.Yürüyüşün en önünde “Yaşasın devrim ve sosyalizm!” pankartı taşındı.

Birçok gençlik örgütünün pankartlarıyla katıldığı yürüyüşe, Ekim Gençliği en önde açılan ODTÜÖğrencileri pankartının arkasında katıldı. Yürüyüş boyunca ODTÜ’lü öğrenciler “devrim” yazısıyazmaya çağrıldı. ODTÜ’nün çeşitli bölgelerine “Gençlik partiye, devrime, sosyalizme / Ekim Gençliği”yazılamaları da yapıldı.

Stadyuma gidildikten sonra binlerce kişi “devrim” yazısını bir kez daha yazdı. Devrim yazısıyazıldıktan sonra alana yazılan ‘”PKK-APO” yazısını silmeye çalışan ve bozkurt işareti yapan iki faşistcezalandırıldı. Bu sırada tribünden bir grup tarafından atılan “Kahrolsun PKK!” sloganı, “Yaşasınhalkların kardeşliği!” sloganları ile bastırıldı.

Etkinlik Leman Sam’ın konseri ile devam etti. Ekim Gençliği / ODTÜ

Hacettepe’de kültür-sanat günleriAnkara’da Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde Hacettepe Üniversitesi Öğrencileri

Derneği (HÜÖD) ve Devrimci Fizikçiler’in (Dev-Fiz) örgütlediği kültür-sanat günleri 10-13 Mayıstarihleri arasında yapıldı.

Nazım Hikmet, Ahmed Arif ve Orhan Kemal’in anıldığı kültür-sanat günleri, kütüphaneye çıkan üçsokağa şairlerin adının verilmesiyle başladı. 10 Mayıs’tan itibaren kütüphane karşısına stant açılaraköğrencilere şiirler ulaştırıldı. Ayrıca bu sokaklara devrimci sanatçıların poster ve şiirlerinden oluşansergiler açıldı. Öğrencilerin ve öğretim üyelerinin sergilere ilgisi oldukça yoğundu.

13 Mayıs’ta ise müzik dinletisi, şiir dinletisi, tiyatro gösterisi ve çeşitli oyunlardan oluşan etkinliklerhep birlikte türkülerin söylenmesi ve halayların çekilmesiyle akşam saatlerine kadar sürdü.

HÜÖD çalışanları

Sincan'da devrim şehitleri anmasıSincan İşçi Derneği’nde devrim

şehitleri anması yapıldı. Devrim ve sosyalizm şehitleri adına

yapılan saygı duruşu ile başlayanetkinlikte, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan veHüseyin İnan’ın idam edilmeden önceyazmış olduğu mektuplar okundu.

Ardından ‘71 devrimci hareketininoluştuğu koşullar, reformizmden kopuş,devrimci kimlik, günümüzde devrimşehitlerini anmanın önemine değinen birsunum yapıldı.

Daha sonra DLB’lilerin 20 Mayıs’taörgütleyeceği liseli kurultayına çağrıyapan bir konuşma gerçekleştirildi.

Mamak İşçi Kültür Evi MüzikTopluluğu’nun devrimci marş ve ezgileriile devam eden etkinlik, gerçekleştirilensohbetlerin ardından sona erdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Yıldız Teknik Üniversitesi ve Eskişehir AnadoluÜniversitesi’nde gerçekleştirilen anmalarla Mayıs ayındaşehit düşen devrimciler anıldı.

YTÜ’de Kaypakkaya anması Yiğit devrimci İbrahim Kaypakkaya 17 Mayıs’ta

Davutpaşa Kampüsü’nde, 18 Mayıs’ta ise YıldızKampüsü’nde anıldı.

17 Mayıs günü Davutpaşa Kampüsü yemekhanesindegerçekleştirilen anma, Kaypakkaya’yı anlatan bildirilerindağıtımı ile başladı. İbrahim Kaypakkaya posterininaçıldığı anma programı Kaypakkaya ve Mayıs şehitlerinianlatan açıklama ile devam etti. Açıklamada, tüm ezilenkitlelerin karşı karşıya kaldığı geleceksizliğin altı çizilerekMayıs şehitleri gibi mücadele etme çağrısı yapıldı.

Anma programına müdahale etmeye çalışan özelgüvenlik görevlilerinin çabası durumu teşhir eden ajitasyonkonuşmaları ile boşa düşürüldü. Yemekhanedeki öğrencileralkışlarla anmaya destek verdiler. Etkinlikte şiirlerinyanısıra İbrahim Kaypakkaya ağıtı da okundu.

18 Mayıs günü Yıldız Kampüsü’ndeki anma, TonozKantin önünde İbrahim Kaypakkaya posterinin açılmasıylabaşladı. Devrim şehitlerini anısına gerçekleştirilen saygıduruşunun ardından Davutpaşa’daki etkinlikte dekullanılan metin okundu. Anma Kaypakkaya ağıtınınokunması ile bitirildi.

YTÜ’deki anmalar EHP Gençliği, Ekim Gençliği,Kaldıraç, Kurtuluş Yolunda Dev-Genç, SGD, UzunYürüyüş Dergisi ve ÖEP tarafından örgütlendi.

AÜ’de Mayıs şehitleri anmasıAnadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampüsü’nde

İbrahim Kaypakkaya, Haki Karer ve 4’ler (Ferhat Kurtay,Necmi Öner, Eşref Anyık ve Mahmut Zengin) şahsındaMayıs ayı şehitleri anıldı.

Rektörlüğün önünde toplanan kitle “Mayıs şehitleriölümsüzdür / Üniversite öğrencileri” pankartını açarakyemekhaneye yürüdü. Yürüyüşün ardından basınaçıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamada, İbrahim Kaypakkaya’nın devrimcimücadeleye getirdiği yeniliklere, özellikle onun Kemalizmkonusundaki fikirlerine değinildi. Ayrıca Haki Karer ve4’lerin Kürt ulusal mücadelesi içindeki önemine vezindanlardaki direngen tutumuna vurgu yapıldı.

Açıklamanın ardından şiir ve müzik dinletisigerçekleştirildi.

Eylemi Ekim Gençliği, DGH, Alınteri, SGD ve DYGörgütledi.

Ekim Gençliği / YTÜ - AÜ

Gençlikten Kaypakkaya ve Mayıs şehitleri anmaları

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Mücadele SOKAK’ta büyüyor! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

BÜ’de “Geçmişten günümüze emekmücadelesi” paneli

13 Mayıs günü İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi Kulübü tarafından “Geçmiştengünümüze emek mücadeleleri” konulu bir panel düzenlendi. Panel, içeriği kadar etkinlik sürecindeyaşanan yasakçı-baskıcı tutumlar ve keyfi engellemelerle de akıllarda kaldı.

Panele Tez-Koop-İş Sendikası Genel Eğitim Danışmanı Volkan Yaraşır, Mehmet Atay, Celalettin Can,Ergun Aydınoğlu, Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Chris Stephenson gibi isimler ve direnişteki TEKEL,İSKİ ve itfaiye işçileri katıldılar. Panel programında, üniversiteden bir hafta önce atılan Bilgi Üniversitesiçalışanı Kadir Karabulut da vardı.

Tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra afişler asılmaya, duyuru masası açılmaya başladığındaetkiliğin engellenmesi yönlü birçok saldırı gerçekleştirildi. ÖGB’ler eliyle etkinliğe çağrı faaliyetleriniengellemeye çalışan ve öğrencileri birçok defa soruşturma-ceza sopasıyla tehdit eden okul yönetimi,etkinlik günü de okula girişleri sınırlamaya çalışarak keyfi tutumunu sürdürdü.

Okul yönetiminin engelleme girişimlerinden panel 30 dakikalık gecikmeyle başlayan panelin ilkoturumda Mehmet Atay, Volkan Yaraşır ve Ergun Aydınoğlu konuştu.

Mehmet Atay, ‘60’lardaki mücadeleyi anlatarak bu süreçteki kendi deneyimlerini aktardı. Ergun Aydınoğlu da ’60-‘80 yılları arasındaki Türkiye solu üzerine bir anlatım gerçekleştirdi. Volkan Yaraşır ise Türkiye’de işçi sınıfının gelişimi, sınıf mücadelesinin tarihsel seyri ve sol

hareketin sınıf mücadelesi ile bağı üzerinden bir sunum gerçekleştirdi. İkinci oturumda ise Bilgi Üniversitesi öğretim üyelerinden Chris Stephenson üniversitedeki

sendikalaşma süreci ve genel olarak sol hareket üzerine düşüncelerini aktardı. Stephenson’un ardından konuşan Celalettin Can, ‘70’li yıllara dair anlatımının ardından her şeye

rağmen umudu büyütmek gerektiğine vurgu yaptı. Can’ın ardından, direnişteki İSKİ, itfaiye ve TEKEL işçileri söz alarak yaşadıkları direniş

süreçlerini ve önümüzdeki sürece dair düşüncelerini anlattılar. Panel süresinin bitmesi üzerine, bu bölümün soru-cevap kısmına direnişteki işçilerle kantinde devam

edildi. Bu kısımda, Direnişteki İşçiler Platformu’nun yapısı, solun liberal-reformist kesimlerinin İşçi Filmleri

Festivali’nde sendika bürokratlarından yana tavır alıp işçileri etkinlikten çıkartması, 1 Mayıs’taki kürsüişgali, 26 Mayıs ve 1-2-3 Haziran eylemleri üzerine konuşuldu.

Ekim Gençliği / Bilgi Üniversitesi

Üretkent2 Öğrenci Atölyeleri sürüyor

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Öğrenci Komisyonu Üretkent2 Öğrenci Atölyeleri 2.haftasında 3. atölye olan Kentte Barın(ama)mak başlığıyla devam etti. Atölyeler canlı tartışmaları ilesürüyor.

15 Mayıs günü, Kentlerde Kimlik Dönüşümü atölyesinin ikinci haftasında, Fener-Balat bölgesinealan gezisi gerçekleştirdi. Bölgede faaliyet yürüten FEBAYDER’ın ziyaret edilmesi ile başlayan gezidedernek çalışanı mahallelilerle sohbetler gerçekleştirildi. Sohbet sırasında Fener-Balat’ta soylulaştırmasürecini özetleyen mahalleliler devletin tam desteğini arkasına almış olan proje ile yıllardıryerleşimcilerin ellerinden yok pahasına barınma haklarının alınmaya çalışıldığını ifade ettiler. Mimarlıköğrencilerinin soruları ile zenginleşen sohbette yoksul kentliler ile kapitalist sistemin “kentsel dönüşüm”projeleri üzerine tartışmalar gerçekleştirildi.

Bölgede faaliyet yürüten Mavi Kalem Derneği’nin de ziyaret edilmesi ile süren gezi atölyeye katılanöğrencilerin özel mülkiyet üzerine tartışmaları ile sürdü. Bireyin toplumsal sorumluluğunun ve bireyselhakların ardında yatan sınıfsal zemine dair yürütülen sohbetler kentin esasen ortak bir mirasa ev sahipliğiyaptığı ve yerel gibi görünen benzer projelerin özünde üst ölçekte bir iktisadi modelin ürünü olduğusöylendi.

16 Mayıs günü ise Kentte Barın(ama)mak atölyesi, yürütücü mimarın sunumu ardından bir alangezisi ile devam etti. Kapitalist kentte barınma hakkının tartışıldığı atölyede kentsel dönüşüm ile yaşamhaklarının tehdit edildiği emekçi mahallelere alan gezileri gerçekleştirildi.

16 Mayıs günü gerçekleştirilen ikinci atölye ise Planlama ve Mülkiyet Olgusu idi. Atölyede öncelikleilk haftada gerçekleştirilen Kapital sunumuna devam edildi ve kapitalist iktisadi modelin kar oranıüzerine Karl Marx’ın çalışmaları katılımcılara özetlendi. Kapitalist düzende planlamanın iktisadi arkaplanı masaya yatırılırken sermaye açısından kâr odaklı planlama ve tatmin edici planlama başlığı taşıyaniki model önermesi paylaşıldı. Her iki biçimde de sermaye odaklı bir kentsel düzenlemenin üretildiğininvurgulandı.

Toplumcu Mimarlık Öğrencileri

15 Mayıs günü gerçekleştirilen Sokak Üniversitesi’nindördüncü haftasında “Kapitalizmin krizi ve Yunanistan”dersi işlendi. Etkinlik her hafta olduğu gibi yapılan çağrılaraparalel olarak üniversitenin kurulması ile başladı. Bu haftasoruşturma-cezalarla ilgili resim sergisi ve soruşturma-cezabilançosunun yanısıra Yunanistan’daki eylemlerinfotoğraflarından oluşan bir sergi hazırlandı. Sergilerçevredekilerden yoğun ilgi gördü.

Eğitim Hakkı İnisiyatifi adına yapılan konuşmanınardından ilk söz Doç. Dr. Kurtar Tanyılmaz’a bırakıldı.

Kurtar Tanyılmaz söze üniversitelerde eleştireldüşünceye olan tahammülsüzlüğün teşhiri ile başladı. Krizinbedelinin Yunanistan’da da işçi-emekçilere kesilmekistendiğini söyleyen Tanyılmaz, buna karşı sokaklarındoldurulduğunu vurguladı. Yunanistan’da yaşanan krizin,küresel krizin bir parçası olduğunu söyleyen Tanyılmaz,kapitalizmin yoğun bakımda olduğunu belirtti. TanyılmazAB’nin “yardım paketi” gibi uygulamalarından işçi veemekçilerin medet ummasının boşuna olduğunu ifade ederekYunanistan’da başlayan direnişle köprüler kurulmasının aynızamanda TEKEL işçileri ve direnen diğer işçilere destekverilmesi ile olacağını söyledi.

Tez-Koop-İş Sendikası Genel Eğitim Danışmanı VolkanYaraşır ise emek-sermaye çelişkisinin yanında kapitalizminikinci temel çelişkisi olan sermaye-sermaye çelişkisininsistemi krize soktuğunu belirtti. Küresel ölçekte büyük birbunalım yaşandığını ve bu dönemlerde devrim imkanınarttığını vurgulayan Yaraşır, sınıfın öncü partisi olduğukoşulda devrimin gerçekleşeceğini, aksi takdirde isekatastrof yaşanacağını söyledi. Saldırılara karşı Yunanistanişçi ve emekçilerinin genel grev silahını kullanarak yapılmasıgerekeni yaptığını belirten Yaraşır konuşmasını “Burjuvadannefret etmek erdemdir” alıntısı ile bitirdi.

Yaraşır’ın konuşmasının ardından Eğitim Hakkıİnisiyatifi’nden öğrenciler Nazım Hikmet’ten, BertoltBrecht’ten şiirler okudular. Şiir dinletilerinin ardındankapitalizmin krizi ve Yunanistan, geleceksizlik, gençlikmücadelesi ve grevler-direnişler başlıklarında konuşmalargerçekleştirildi. Söylenen marşların ve çekilen halaylarınardından etkinlik, “26 Mayıs genel grevi” başlığıylagerçekleşecek olan bir sonraki Sokak Üniversitesi’ninduyurusu ile bitirildi.

Ekim Gençliği / İstanbul

Sokak Üniversitesi’nde “Kapitalizmin krizive Yunanistan” dersi

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Emperyalist savaş makinesi ABD’nin öncülükettiği “halkları köleleştirme seferi”nin başarısı içinkanlı işgal ve katliam planlarını sürdüren NATO“yeni bir strateji” belirledi.

Aralarında emekli Büyükelçi Ümit Pamir’in debulunduğu 12 uzmandan oluşan NATO akil adamlargrubu, NATO’nun Kasım ayındaki zirvesindeonaylanacak yeni stratejik planla ilgili raporunutamamladı. Yeni NATO raporunda başlıca tehdit İranolarak gösterilirken Tahran yönetimi, İttifak’ın 5.maddesi ile tehdit edildi.

Emperyalist ABD rejiminin içine girdiğibataklıktan kurtulması için halkları köleleştirmesavaşının arkasında durmak zorunda olan NATO,“güvenlik” maskesi altında bu kez İran’ı hedef aldı.

Akil adamlar grubunun, grup başkanı eski ABDDışişleri Bakanı Madeleine Albright ve NATO GenelSekreteri Anders Fogh Rasmussen tarafından basıntoplantısıyla açıklanan raporunda, üye ülkelerdenbirine saldırı durumunda tüm üye ülkelerin ortakkarşılık vermesini öngören Kuzey AtlantikAntlaşması 5. maddesinin İran’a karşıişletilebileceğinden bahsedildi.

NATO’nun “güvenlik” kaygısı

Sözkonusu olan emperyalist çıkar ve paylaşımlarolduğunda tüm güç ve olanaklarını mazlum halklarüzerine seferden eden savaş makinesi NATO’nunraporunda, “İran’ın nükleer yakıt zenginleştirme venükleer silah geliştirme çabaları ve uzun menzillibalistik füze stoku, gelecek 10 yıl içinde ittifakabüyük bir 5. madde tehdidi oluşturabilir” denildi.

İran’ı örtülü tehdit eden 58 sayfalık raporda,“Başta gemilere karşı kullanılan seyir füzeleri olmaküzere İran’ın konvansiyonel silah programı, kilitdeniz ticareti rotalarında güvenlik endişesidoğurmaktadır. NATO İran kaynaklı zorluklarınartması ihtimaline karşı hazırlıklı olmalı” ifadelerikullanıldı. Raporda, tüm NATO üyelerini kapsamasıplanlanan yeni füze kalkanının İran’dan muhtemelbalistik füze saldırılarını önlemek için gerekli olduğuda savunuldu.

Gerici çıkar çatışmaları

Kuruluşunu, ‘sosyalist blok’a karşıemperyalizmin haçlı ordusunu toplama ihtiyacına“borçlu” olan emperyalizmin savaş aygıtı NATO, hergeçen gün yeni kayıplar verdiği Afganistanbataklığına saplanarak köşeye sıkışmışken budurumdan çıkış yolunu yine halkların kanı üzerindenyürüttüğü pazarlıklarda arıyor.

Ortadoğu’daki çıkarları gerici İran rejimiyleçatışan ve bu yüzden mazlum halklar üzerinde terörestiren emperyalist güçler, İran’ı hedef göstererek,genel olarak işgal politiklarına meşrulukkazandırmaya çalışıyor.

5. Madde tartışmalarının akla getirdiği bir diğernokta ise Ortadoğu’da yürüttüğü saldırı ve işgalpolitikalarını artık ekonomik olarak da karşılamaktazorlanan ABD emperyalizminin cepheyi genişletmeihtiyacı oluyor. 60 ülkede 800’ü aşkın askeri üssüolan ABD emperyalizminin bu ihtiyacına karşı diğeremperyalist güçlerin yürüttüğü pazarlıklar daönümüzdeki süreçte yürütülecek tartışmalardabelirleyici olacağa benziyor.

Afganistan’da sivil katliamlarısürüyor!

Emperyalist işgalin sürdüğü Afganistan’da NATO ittifakının ve NATO ile işbirliği yapan Afganistanordusunun sivil katliamları sürüyor. NATO askerlerinin 11 sivili öldürmesini protesto eden gruba Afganpolisinin açtığı ateş sonucu birçok sivil hayatını kaybetti. Nisan-Mayıs bilançosu resmi açıklamalara göre170’e ulaştı. Gerçek sayı ise çok daha fazla.

Afganistan’ın Celalabad kenti yakınlarındaki Surhrod bölgesinde bir gece yarısı operasyonuyla katledilen11 sivilin cenaze töreni esnasında töreni gerçekleştiren halkla polis arasında gerginlik yaşandı. Polis kalabalığaateş açarak müdahale etti. Sivil ölümlerini protesto niteliğinde gerçekleşen cenaze töreni yine bir sivilölümüne sahne oldu.

Öte yandan Afganistan’ın Kunduz bölgesinde, 4 Eylül 2009’da düzenlenen ve en az 142 kişinin öldüğüNATO hava saldırısında yakınlarını kaybeden halk, Alman hükümetine tazminat davası açmaya hazırlanıyor.Bir Alman komutanın talimatıyla düzenlenen saldırıda ölen sivillerin yakınlarını temsil eden Alman AvukatBernhard Docke, yeni bir tazminat davası açmaya hazırlandıklarını duyurdu. Avukatların daha önce AlmanyaSavunma Bakanlığı ile sürdürdüğü tazminat görüşmeleri, ölenlerin kimlik tespitlerinin kesin olarakyapılamadığı gerekçesiyle bakanlık tarafından yarıda kesilmişti.

Afganistan işgalinin başından beri sivil katliamları sürüyor. Ölü sayısı onbinlerle ifade ediliyor. Evsizkalan, yetim kalanların sayısı ise belirsiz. Emperyalist ABD’nin Asya’da hegemonya kurmak amacıylabaşlattığı işgalin ne zaman son bulacağı ise belirsizliğini koruyor. ABD’nin imajını yenilemeye çalışanObama, Afganistan’a asker sevkiyatını sürdürüyor.

Çin’de maden katliamı: 21 işçi öldü

Dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçiler kapitalist sömürü düzeninin çarkları arasında öğütülüyorlar.Sık sık toplu iş cinayeti ve maden katliamlarının yaşandığı Çin’de, son olarak bir kömür ocağında meydanagelen patlamada 21 işçi yaşamını yitirdi.

Çin’in güneybatısındaki Guizhau eyaletindeki Anshun kenti yakınlarındaki bir kömür ocağında 13 Mayısgecesi meydana gelen grizu patlamasından, ocakta bulunan 31 işçiden 10’u kurtulabildi.

Benzer bir kaza da, geçen hafta Hubei eyaletinde yaşanmış ve 10 işçi yaşamını yitirmişti.Çin madenleri dünyadaki en ölümcül madenler olma özelliğini koruyor. Birçok “kaza”, güvenlik

önlemlerinin ihlal edilmesinden, gereği gibi havalandırma yapılmamasından veya yangın emniyetiolmamasından kaynaklanıyor. Çin’de geçen yıl meydana gelen maden “kazaları” 2600’den fazla kişininölümüne yol açmıştı.

Emperyalist savaş makinasından yeni katliam planları...26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

NATO’da “stratejik” dayanışma

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Burjuvazi krizle beraber saldırılarınıyoğunlaştırırken, dünyanın dört bir yanında işçi veemekçiler hak gasplarından nasibini alıyor. Bununlaberaber emekçiler mücadele yolunu seçerek grev veprotestolarla krizin faturasını ödemeyeceklerinigösteriyorlar.

Cezayir’de demiryolu işçilerikazandı

Cezayir’de demiryollarında çalışan 10 bin işçiücretlerin ve sosyal hakların iyileştirilmesi talebiyle 9Mayıs günü ilan ettikleri süresiz grevi 17 Mayıs günükazanımla sonuçlandırdılar. Cezayir’de ayrıca, son altıayda yapılan zamlara, işsizliğe ve konut azlığına karşıdoktorlar, öğretmenler ve memurlar da kitlesel olarakgreve gittiler.

İspanya’da krize karşı öfke büyüyor Madrid’te 16 Mayıs Pazar günü 15 bin kişi krize

karşı yürüdü. AB ve Latin Amerika Zirvesi vesilesiyleyapılan yürüyüş “Avrupa kapitalizmine karşımücadelede birleşin!” sloganı altında gerçekleştirildi.Ayrıca İspanyol UGT sendikası, 20 Mayıs tarihindenitibaren protesto gösterilerine başlayacağınıduyururken Zapatero hükümetinin ekonomik tedbirpaketine karşı 2 Haziran ayı başında kamu sektöründeçalışanlara grev çağrısı yaptı.

Brezilya’da Renault işçileri grevde Brezilya’da Fransız otomobil tekeli Renault’da

3.500 işçi primlerde artış için greve gitti. Grevlebirlikte üretim tamamen durdu. İşçilerin 5 bin dolarlıkprim taleplerine karşılık Renault’un kişi başı 4 bindolarda ısrar ediyor.

Romanya’da emekliler polisle çatıştı IMF direktifleri doğrultusunda maaşları düşürülen

binlerce emekli sokaktaydı. Başkent Bükreş’in yanısıra Galati ve Lasi kentlerinde de emeklilerle polisarasında gerginlik yaşandı.

Kaliforniya Boeing’de grev Kaliforniya’da Long Beach’deki Boeing

işletmesinde geçtiğimiz haftadan bu yana 1.700 işçiyeni bir toplu sözleşme için grevde. Sendikalarözellikle emeklilik ve hastalık sigortalarındadüzenlemelere gidilmesini talep ediyorlar. Sendikalıolmayan 3 bin işçinin çalışmasına rağmen C-17üretimine ara verildi.

Fransa’da hemşireler alanlardaydıFransa’da, hükümetin yürürlüğe koyduğu son

protokolün yarattığı hak gasplarına karşı çıkarakücretlerinde iyileştirme talebinde bulunan hemşirelermücadeleyi yükseltiyorlar. Hükümetin, anestezihemşirelerine 5 yıl uzmanlık eğitimi öngörenprotokolüne karşı çıkan sağlık emekçileri, aynızamanda bu sürecin ücretlerine yansıtılmadığını daifade ediyorlar.

19 Mayıs günü Paris’te biraraya gelen yüzlercehemşire şehrin Batı Fransa’ya ulaşımını sağlayan

demiryollarını kapadılar. Fransa polisi, demiryolunutrafiğe kapatan ve dağılmamak için birbirinekenetlenen hemşireleri yerlerde sürükleyerekgözaltına aldı. Eylem sonucu Paris-Batı Fransa arasıulaşımın 1.5 saate yakın aksadığı belirtildi.

Endonezya’da öğretmenlersokakta

Endonezya’nın başkenti Jakarta’da binlerceöğretmen gösteri düzenledi. Öğretmenler, düşükücretleri ve öğretmen açığını protesto etmek içinTemsilciler Meclisi ve Eğitim Bakanlığı’nayürüdüler. Öğretmenler ülkenin özellikle kırsalbölgelerinde ciddi öğretmen açıkları olduğunusöylüyor.

Güney Afrika’da grev Güney Afrika’da taşımacılık sektöründe süresiz

grev yayılarak sürüyor. Satuwu Sendikası’nın dahafazla ücret talebi ile başlattığı greve pazartesi günüUtutu Sendikası’nın da destek vermesiyle grevekatılım 40 bine ulaştı. Ulaşım ve taşımacılıksektöründeki grev; demir, kömür ve petroltaşımacılığını zora soktu.

Gürcistan’da metal işçileri kazandı Gürcistan’da metal işçilerinin, işten atılan

arkadaşlarının geri alınması ve daha iyi çalışmakoşulları talepleriyle 23 Nisan’da başlattıkları grevkazanımla sona erdi. Böylece 2.800 işçininsözleşmeleri uzatılırken, işten atılan sendikacılar daişlerine dönebilecek. Ayrıca işveren işçilerin grevdeoldukları süreyi de kendilerine ödeyecek.

Bangladeş’te tekstil işçileri kazandı Güney Asya ülkesi Bangladeş’te tekstil işçilerinin,

gaspedilen ücret hakları için başlattıkları eylemlersürüyor. 17 Mayıs Pazartesi günü 4 bin tekstil işçisiDhaka-Sylhet otobanını işgal etti. Kurulan barikatnedeniyle ulaşım saatlerce durdu. İşçiler eylemlerineişverenin hafta sonuna kadar ücretlerini ödeyeceğisözünü vermesi üzerine son verdi.

Hollanda’da çöpçüler grevde Hollanda’nın Amsterdam ve Utrecht kentlerinde

çöpçüler 1 haftadan beri grevdeler. İşçiler yüzde 2,75ücret artışı ve saat başına 24 cent zam talep ediyorlar.Yerel belediyeler ise bir defalığına ikramiye ödemeyiöneriyor.

Hessen’de öğrenciler yürüdü13 Mayıs günü Almanya’nın Hessen eyaletindeki

Wiesbaden kentinde yüksek okul öğrencileri eyalethükümetinin yüksek öğrenim bütçesinden 34 milyoneuronun üzerine kalem çekmek istemesine karşıyürüdü. 10 bin öğrencinin katıldığı yürüyüşeprofesörler ve doçentler de destek verdi.

Almanya’da doktorlar greve gittiAlmanya’da 17 Mayıs Pazartesi günü Marburger

Bund’un çağrısına uyan doktorlar süresiz grevebaşladılar. İlk grev gününde Bayern, Baden-Württemberg, Kuzey Ren Vesfalya, Rheinland-Pfalzve Hessen eyaletlerinde her iki hastaneden biri grevegitti. Önümüzdeki günlerde daha fazla hastaneningreve katılması bekleniyor.

Marburger Bund sendikası 55 bin doktor için yüzde5 ücret artışı, haftasonu ve tatil günlerinde tutulannöbetler için daha fazla ödeme yapılmasını talepediyor. Eyalet işverenler birliği (VKA) doktorlara 33ay için yüzde 2,9 ücret artışı önerdiler.

“Krizin faturasını ödemeyeceğiz!” Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Krizin faturasına karşı emekçiler sokakta!

18 Mayıs 2010 / Fransa

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Mayıs ayı devrimci mücadele tarihimizde özel birdönemi ifade eder. ‘71 devrimci hareketinedamgasını vuran Denizler, İbrahimler, Mahirler,burjuva sosyalizmine, parlamentarist hayallere veher türden reformculuğa öldürücü darbeyi vururken,bunun yanısıra davaya bağlılığın, bu uğurda ölümütereddütsüzce göğüslemenin örneklerini sergilediler.İşte tam da bundan dolayıdır ki adları, bıraktıklarıdevrimci direniş geleneği onyıllardır bu ülkenindevrimcilerine, işçi ve emekçilerine mücadeledeilham kaynağı olmaya, yol göstermeye devametmektedir.

Başta ‘71 devrimcileri olmak üzere ölümsüzlüğeuğurladığımız binlerce devrimcinin onlara yaraşır birtarzda anılması bugünün devrimcilerinin özel birgörevidir. Hak ettikleri saygınlığın gereği olarakbizlere bıraktıkları direniş geleneğinin yaşatılmasıve gelecek kuşaklara taşınması için bu birzorunluluktur. Bir diğer önemli neden ise, dünDenizler’in, İbrahimler’in, Mahirler’in devrimidealleri ve onun pratik karşılığı olan ihtilalci örgütfikri temelinde yollarını ayırdıkları sol reformistlerinbugünkü takipçilerinin, büyük özveriler vebedellerle yaratılan devrimci direniş fikri vegeleneğine yönelik ihanet boyutlarındakisaldırılarıdır.

Onyıllardır karşı-devrim, her türlü yoludeneyerek, başta ‘71 devrimcileri olmak üzere, buülkenin ağır bedeller ödemiş devrimcilerinin, işçi veemekçiler üzerinde yarattığı haklı sempati vesaygınlığı yok edebilmek için özel bir çaba sarfetmektedir. Gelinen noktada bunun boş bir çabaolduğu anlaşılmıştır. Bu nedenledir ki, tüm dünyadaolduğu gibi, gerici sermaye diktatörlüğü Türkiye’dede saldırılarının yönünü değiştirmiş bulunmaktadır.Büyük emek ve özverilerle yaratılan devrimcidireniş geleneğinin yok edilebilmesi için bir yandanona ilham veren devrim ve sosyalizm düşüncesinesaldırılırken, bir yandan da bu uğurda ölümütereddütsüzce kucaklayan devrimcilerazizleştirilmeye, devrimci inançlarından vedüşüncelerinden arındırılarak bir dönemin haksızlığauğramış gençlik önderleri olarak yansıtılmayaçalışılmaktadır.

Sermaye diktatörlüğü geleceğini güvence altınaalabilmek, sömürü ve zulüm düzenini sürdürebilmekiçin her yolu denemektedir. Devrim fikrini, onuncisimleştiği devrimci örgüt ve militan kimliği yokedebilmek için özel bir çaba sarf etmektedir. Buonun rezil sınıf çıkarlarının bir gereğidir. Bir başkacepheden ise, bugünün reformistleri ve sol liberalleritarafından yürütülen bir çabaya tanık olmaktayız.Dün küçük-burjuvazinin temsilcileri olarak onundevrimci özlemlerinin savunucusu olan bugününreformistleri, bu yeni kimliklerine uygun olarak,Denizler’i ehlileştirme çabası sergilemekte, böylecedüzenin değirmenine su taşımaktadırlar.

Bu topraklarda, başta Mustafa Suphiler, Denizler,İbrahimler ve Mahirler olmak üzere binlercedevrimci, devrim ve sosyalizm davası uğrunatereddütsüzce ölümü kucaklayarak, kendilerindensonra mücadele edecek kuşaklara büyük bir devrimcimiras bırakmışlardır. Bu mirası büyük bir özenle

korumak ve güçlendirmek zorundayız. Bunun yoluise, kapitalist sömürü sistemini yıkabilecek biricikdevrimci sınıf olan işçi sınıfı içerisinde, onun teorisiolan bilimsel sosyalizm ışığında mücadeleyi dahaileriye taşımakla mümkündür.

Dünün ve bugünün devrimcilerinin büyükbedeller ödeyerek yarattıkları devrimci direnişgeleneği hiçbir zaman yok edilemeyecektir. Bugelenek şimdi işçi sınıfının gerçek partisi olanTürkiye Komünist İşçi Partisi tarafındangüvenceye alınmış ve onun bilimsel sosyalizmedayanan devrimci programı ışığında daha ileridüzeyde üretilmektedir. Bu gerçeği, partişehitlerimiz olan Habipler’in, Ümitler’in,Haticeler’in, Alaattin’lerin devrimci yaşamları,onların örgütsel kimlikleri, işkencede,mahkemelerde ve zindanlarda düşman karşısındakitutumları, günü geldiğinde devrim ve sosyalizmdavası uğruna ölümü tereddütsüzce kucaklamalarıfazlasıyla anlatmaktadır. Partimiz bilimsel sosyalizmdüşüncesini en ileri düzeyden kuşanarak, dünün vebugünün devrimci kuşaklarının yarattığı devrimcideğerleri büyük bir titizlikle en ileri düzeyden

sahiplenerek kendisini var etmiştir. Ve bu geleneğiher şart altında korumak, gelecek kuşaklara taşımakbilinci ve sorumluluğu ile hareket etmektedir.

“Partimizin kuruluşu, onyıllardır bu topraklardadevrim ve sosyalizm davası uğruna kavga vermiş,emek harcamış, acı çekmiş, büyük yiğitlik örneklerisergilemiş dünün ve bugünün devrimci kuşaklarınınyarattığı birikimin güvenceye alınmasıdır...” (TKİPKuruluş Bildirisi)

Biz yurtdışında yaşayan TKİP taraftarlarını, tambir bilinç açıklığı ile devrim ve parti şehitlerini enileri düzeyden sahiplenmek, onların bıraktıklarıdevrimci mirası büyük bir titizlikle korumak vebizlere devrettikleri kavgayı zaferle taçlandırmakiçin görevlerimize en ileri düzeyden sahiplenmeksorumluluğu beklemektedir. Bu çerçevede, 29 Mayıs2010 tarihinde Essen şehrinde yapacağımız devrimve parti şehitlerini anma gecemizi, devrimci direnişgeleneğinin en geniş kesimlere taşınmasınınsağlanacağı bir etkinliğe dönüştürmeyi hedefliyoruz.

Devrim ve parti şehitleri ölümsüzdür!Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm!

TKİP NRW Taraftarları

Devrim ve parti şehitleri ölümsüzdür!28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Devrim şehitlerini anmak, kavgayızaferle taçlandırmakla mümkündür!

Partizan’dan Kaypakkaya paneliİbrahim Kaypakkaya, katledilişinin 37. yılında Partizan

tarafından İstanbul Taksim Hill Otel’de gerçekleştirilenpanelle anıldı. “Hesaplaşma, Kopuş ve Yeni Bir Yol:Kaypakkaya” başlığını taşıyan panel 16 Mayıs Pazargünü gerçekleştirildi. İki bölümden oluşan panele Ali SaitÇetinoğlu, Osman Özarslan, Şerafettin Halis vePartizan temsilcileri konuşmacı olarak katıldılar.

“Türkiye’de Devlet ve Resmi İdeoloji” başlıklı ilkbölüm saat 11.00’de Partizan adına yapılan “’71 devrimciçıkışı ve İbrahim Kaypakkaya” başlıklı konuşmaylabaşladı. Konuşmanın ardından Ali Sait Çetinoğlu“Tanzimat’tan bugüne resmi ideoloji” başlıklı sunumunugerçekleştirdi. Tarihsel seyri içerisinde Osmanlı’dangünümüze resmi ideolojinin gelişimini aktaran Çetinoğlu, resmi ideolojide açılan her gediğin resmi ideolojiyevurulan bir darbe olduğunu belirterek, Kaypakkaya’nın bu noktada önemli bir niteliğe sahip olduğunu söyledi.

Çetinoğlu’nun ardından söz alan Osman Özarslan’ın ise Türkiye devrim tarihini İttihat Terakki’denbaşlayarak aktarması dikkat çekiciydi. ‘71 kopuşuna kadar olan süreci özetleyen Özarslan, İ. Kaypakkaya’nındönemindeki diğer devrimcilere nazaran ideolojik planda öne çıktığını ifade etti. Özarslan, Kemalizm’lehesaplaşma anlamında diğer devrimci önderlerden ayrıştığını ifade ederken, Kaypakkaya’nın temel eksikgördüğü yanlarına da değindi.

İlk bölümde son sözü Partizan adına Eren Korkmaz aldı. Korkmaz, Kaypakkaya’nın resmi ideolojiyieleştirmekle kalmayıp, mücadele örgütünü kurarak harekete geçtiğini vurguladı. Özarslan’ın sunumundaKaypakkaya’nın tespitlerine ilişkin gerçekleştirdiği eleştirilere de yanıt veren Korkmaz, günümüzdeKemalizm’in yeniden yapılandırıldığını ifade etti.

“Ülkemizde Devrim ve Demokrasi Sorunu” başlığını taşıyan ikinci bölümde BDP milletvekili ŞerafettinHalis ve Partizan temsilcisi Birkan Mengücek yer aldılar. İlk sözü alan Şerafettin Halis, ‘68 hareketinintemel problemini Kemalist referanslara sahip olmak olarak tanımlarken, Kaypakkaya’nın burada birhesaplaşmayı temsil ettiğini ifade etti. ‘71’deki efsanevi çıkışın eleştirilemez-efsane liderler yarattığını önesüren Halis, Türkiye solunun bu handikapı aşamadığını belirtti.

Halis’in ardından söz alan Partizan temsilcisi ise demokratikleşme ve açılım tartışmaları arasındazihinlerin bulandırıldığını ifade ederek, demokratikleşmenin temel ölçütünün ezilen kesimlere karşı takınılantutum olduğunu ifade etti. Demokrasi mücadelesinin devrimci mücadeleden bağımsız ele alınamayacağınıifade eden temsilci, politik platformlarını ortaya koydu.

Panel sözün katılımcılara bırakıldığı serbest kürsünün ardından gerçekleştirilen kapanış konuşmasıylasonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Siyaset, iktidar olma, güç toplama ve yönetmesanatı olarak tanımlanıyor. Ahlak ile siyaset arasındaher zaman doğrudan veya dolaylı bir ilişki kurulur.Burjuva siyesetin ahlakı var mı? Ya da ne kadar? Varolduğu iddia edilen ahlak, nasıl bir ahlaktır?

Son günlerin gelişmeleri bu soruların sorulmasınıgerekli kılıyor!

“Amaca varmak için her yol ve araç mübah”biçiminde özetlenebilecek burjuva siyaset ahlakı,aslında, genel geçer ve hemen hemen ortak kabulgören ahlaki ölçü ve kuralları ayaklar altına alıyor!Aynı zamanda genel geçer bir ilkesizliği anlatıyor.Bu aynı zamanda siyasette bir çürümüşlüğü ve onun“teorik temelini” ortaya koyan bir “siyaset ahlakı”anlamına geliyor...

Bilindiği gibi CHP lideri Deniz Baykal’ın“görüntüleri” internet ortamına sızdırıldı ve buTürkiye siyaset gündeminin birinci konusu halinegeldi. Belli ki Deniz Baykal tümden siyasetmeydanının dışına çıkana veya tümden tasfiyesigerçekleşene kadar bu konu tartışılmaya devamedeceğe benziyor.

Burada bizim için önemli olan burjuvasiyasetindeki çürümüşlüğe vurgu yapmak vedevrimci siyaset ile ahlak arasındaki kopmaz ilişkiyibir kez daha hatırlatmaktır!

Devrimci siyaset ahlakına göre, amaca ve hedefevarmak için her yol ve araç mübah ve meşrudeğildir. Amaç ile araç arasında mutlaka biruygunluk olmak zorundadır. Bu “uygunluk”kavramının içeriği, ölçüleri ve sınırları çok net, açıkve kesin olmak durumundadır. Bu, teorik olarakgenel kabul görmesine rağmen pratik olarak pekdikkate alınmadığını geçerken hatırlatmamızda yararvar. Devrimciler siyaset yaparlarken ve kendidışında yapılan siyasetlere bakarlarken bu ilkedoğrultusunda bakmak, değerlendirme yapmak vetutum almak durumundadırlar! Yoksa ilkesizliğedüşer ve “eleştiri yapma” konusunda ciddiyet vetutarlılıklarını yitirirler...

Bilindiği gibi Deniz Baykal, resmi çizginin enbağnaz temsilcisi ve savunucusudur, onunliderliğindeki CHP, rejim bekçiliği yapmaktadır.Dersim Katliamı’nı savunan ve bunu güncelde deuygulamasını isteyen Onur Öymen’e kol kanat gerenBaykal, çizgisini ve politik kişiliğini çok net birbiçimde ortaya koymaktadır. Irkçı-faşist bir çizgi vekişiliğin Kürt, halk ve emekçi düşmanlığıtartışmasızdır!

Bu ne kadar gerçekse, her düzlemdeki siyasetteistisnasız her yolu ve yöntemi meşru gören veuygulayan anlayışlara karşı net bir tavır almak dadevrimler açısından bir o kadar kaçınılmaz bir görevolmaktadır.

Belki de bu son “olay”, Baykal gibi siyasetenırkçı şoven ve resmi çizgi bekçisi olan, ahlaki olarak“dürüstlük” imajı yerle bir olan, daha doğrusugerçekliği her açıdan açığa çıkan bir kişiliğintasfiyesine yol açar. Yine belki de bu gelişme,CHP’de “yeni” gelişmelerin önünü açabilir. Buanlamda Baykal’ın tasfiyesi, birçok açıdan“hayırlara” vesile olabilir.

Ama öyle de olsa, kendi içinde sayısız kirliliğitaşıyan, “hedefe varmada her yol mübah” anlayışınıözümseyen burjuva siyaset zemininin yöntemkirliliklerine karşı durmak, buna karşı ilkeleri esasalan, amaca uygun siyeset yöntemlerinin her zamankullanılması gerektiğini savunmak ilkeli devrimci

siyasetin kaçınılmaz bir gereği olmaktadır.Aslında Anayasa değişikliği paketi üzerinden

derinleşen egemenler cephesindeki iktidar kavgasınıtartışmak, “açılım” ile ilgili boyutlarınıdeğerlendirmek istiyorduk. Ancak gelişmeler yeniboyutlar kazandı, dolayısıyla bu konuya değinmegereğini duyduk. Gerçi Baykal “vakası” da anılaniktidar kavgasının dışında değil, tersine tam da onunmerkezi noktalardan birine oturuyor. Bu nedenle birbakıma söz konusu değerlendirme “planımızın”dışına çıkmamış oluyoruz.

18 Mayıs 2010

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Siyaset ve ahlak!M. Can Yüce

Siyaset ve ahlak üzerine...

CHP’nin tazelemeye çalıştığı makyajınaltındaki çirkin yüz düzenin kendisidir!

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a ait olan gizli kamera görüntüleri ortaya çıktığından beri CHP’desular durulmuyor. Görüntüleri açıkça yalanlayamayan Baykal, bunun yerine “onurlu istifa” yolunu tercihetti. Belli ki kasetler unutulup etkisi geçince tekrar kongre yoluyla genel başkan seçilmeyi, bu sayede olayıen az hasarla atlatmayı, hatta belki de hanesine puan olarak bile yazmayı düşünüyordu. Ancak olaylarbeklediği gibi gelişmedi. Uzun süredir fırsat kollayanlar kongreye sayılı günler kala Kemal Kılıçdaroğlu’nuaday ilan ettiler.

CHP içerisinde geniş bir destekle adaylığını açıklayan Kılıçdaroğlu’nun şu durumda CHP genel başkanıolmasına kesin gözüyle bakılıyor. İl başkanları kurulunda 77 il başkanının desteği ve partinin ağır toplarınıarkasına alan Kılıçdaroğlu şimdiden bir takım programlar açıklamaya başladı bile. Geride en yakın dostlarıtarafından arkasından vurulan Baykal’ın yapacağı hamleler ve bunların ne gibi sonuçlar doğurabileceğikalıyor. Ancak görünen o ki uzun yıllardan sonra CHP Baykal’lı dönemi sona ermek ve Kılıçdaroğlu ileyeni bir dönem başlamak üzere…

Elbette ki CHP’deki bu değişikliğin CHP’nin nasıl bir düzen partisi olduğu konusunda en ufak bir kafakarışıklığı ya da beklenti uyandırmamalı. Kılıçdaroğlu da gelse Baykal devam da etse CHP düzenin haspartisidir. Üstelik genel başkanları değişsse de CHP’nin kirli tarihi ve misyonu değişmemiştir. Cumhuriyetdönemi boyunca özellikle halklara yönelik her katliamın arkasında CHP’nin amblemi bulunmaktadır.Atatürk’ün kurduğu bu parti işçi düşmanlığı konusunda en köklü geleneğe sahip partidir.

Ancak CHP’deki bu sürecin biz işçi ve emekçiler için dikkate değer kılan ve özellikle uyanıkdavranmamızı gerektiren başka bir yönü vardır. O da düzenin kendine kitle desteği yüksek bir sol partiihtiyacı çerçevesinde bugün yaşanan süreçi doğrudan örgütlediğidir. Uzun yıllardır kitle desteğine sahip,işçi ve emekçilerin mücadelesini ve hoşnutsuzluklarını soldan tutabilecek bir partinin yokluğundanşikayetçi olan sistemin efendisi TÜSİAD kendisi parti kurmaktan, Sarıgül ile CHP’yi tekrar kendisi için işeyarar hale getirmeye çalışmaya kadar her yolu denemiştir. Ama Sarıgül’ün dibinin Baykal’dan kara olmasıdaha önce giriştiği modifikasyonun başarısız olmasını sağlamıştı. Şimdi Kılıçdaroğlu ile yeni bir denemeiçerisine girdi. Geçmiş denemelerinde toplumsal muhalefetin zayıflığı ve hükümet partisinin henüzyıpranmamış olması elini ağırdan almasına olanak tanıyordu. Fakat şimdi tam da böyle bir hizaya sokmanınzamanlamasına bakılırsa, toplumsal muhalefetin kendini her gün bir başka vesileyle gösterdiği, TEKELDirenişi, 1 Mayıs gibi kitlelerin düzeni zorlayan çıkışlar yaptığı bir dönemde gündeme gelmektedir. Buvesileyle daha erken bir tarihte AKP’nin karşısında soldan bir alternatif yaratmak ve her türden toplumsalmuhalefeti bunuun içerisinde eritmek istemektedir. Eğer modifikasyon başarılı olurda Kılıçdaroğlu genelbaşkan seçilir ve CHP’de sözde bir değişim rüzgarı eserse yakın tarihte CHP’nin ne türden bir emekçidostu olduğunu, direnişlerde boy gösterdiğini kitlelerin düzen karşıtlığını AKP karşıtlığı üzerindeneritmeye çalıştığını göreceğiz. Bunun somut bir karşılığı bulunmuyor da değil. Kahve tartışmalarında bileKılıçdaroğlu ile yürüyen bir CHP’nin işçi ve emekçilere nasıl sahte bir umut yaydığını görememekmümkün değil.

Yakın zamanda bu süreçten en fazla zararı reformistler görecek. Merkeze hatta sağcı faşist bir çizgiyekayan CHP’nin yerine oynayan liberal reformist akımlar için bu sürecin sonucu hüsran olacak, dolduracakbaşka bir alan bulmak zorunda kalacaklar, ki bu da devrimcilik olmayacağına göre gittikçe güçkaybedecekler.

Komünistler, işçi ve emekçiler üzerinde şu veya bu düzen partisinin sahte umutlar uyandırmasına aslaizin vermeyecekler. Çünkü şu veya bu düzen partisinin işçiler emekçiler için yapabileceği insanca biryaşam için onlara verebileceği hiçbir şey yoktur. Onlar da aynı kapitalist düzen gibi kokuşmuş veçürümüştürler. Ve artık gidecekleri yer tarihin çöplüğünden başka bir yer değildir. İşçi ve emekçiler bu biran için bile akıllarından çıkarmamalıdır. Çünkü işçi ve emekçilerin tek kurtuluşu devrimci sınıf partisininönderliğinde bu düzeni yıkmak, onurlu ve özgür bir dünya yaratmak için sosyalizmi kurmaktır.

İzmir’den komünist bir işçi

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

Adana’da hasta tutsaklar içineylemler sürüyor

Adana’da, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri vetecrit işkencesine karşı hasta tutsakların serbestbırakılması talebiyle gerçekleştirilen eylemlere 15Mayıs günü de devam edildi.

İnönü Parkı’nda gerçekleştirilen eylemde “İsmetAblak, Osman Yiğit, Güler Zere sıra kimde” pankartıaçılarak basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklamada,geçtiğimiz hafta cezaevinden bir cenaze daha çıktığıbelirtilerek tüm sağlık raporlarına rağmen kontrollerinicezaevinde yaptıramayan Osman Yiğit’in Mersin ETipi Cezaevi’nde tutuklu olarak kalmaya devam ettiğive bunun sonucunda 1 Mayıs’ın hemen ardındanyaşamını yitirdiği ifade edildi.

Açıklamada, Osman Yiğit’in ölüm haberinin hemenardından Van’da cezaevinde tutulan Nihat Yavuz’un daölüm haberinin alındığı ifade edilerek intihar denen buölümün akla Kırıklar Cezaevi’nde işkenceylekatledilen Mehmet Kılınç’ı getirdiği belirtildi.

Açıklamanın devamında Güler Zere’ye değinilerekZere’nin ölümünden yetkililerin sorumlu olduğusöylendi. Tedavinin engellenmesi sonucu basit birhastalığın kansere dönüştüğü belirtilerek bu durumunsorumlularının ise tüm yetkililer olduğu vurgulandı.

Kızıl Bayrak / Ankara

“Hasta tutsaklarımızıöldürtmeyeceğiz!”

Hasta tutsakların serbest bırakılması talebiyle hercuma Taksim’de yapılan eylemlerin 42. haftasında“Hasta tutsaklarımızı öldürtmeyeceğiz” denildi.

14 Mayıs Cuma günü saat Taksim TramvayDurağı’nda bir araya gelen ilerici ve devrimcikurumlar, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!” pankartıarkasında, sloganlarla Galatasaray Lisesi önüneyürüdü.

17 yaşındaki kanser hastası tutsak AbdullahAkçay’ın ailesinin de katıldığı eylemde, Güler Zereisminin bu devletin katliamcı yüzünü anlatan bir isimolmasının yanında zaferle sonuçlanan ortakmücadelenin de sembolü haline geldiği belirtildi.Açıklamada ayrıca, Güler Zere’nin doktorunun “Dörtay önce çıksaydı kurtarılabilirdi” sözleri hatırlatılarak,bu sözlerin; tutsakların hayatının kurtarılması,tedavilerinin sağlıklı bir şekilde bir an evvelyapılabilmesi konusunda bir aciliyete ve sorumluluğuyeniden işaret ettiğine dikkat çekildi. Ölümünkıyısındaki nice hasta tutsağın hayatının verilen bumücadeleye bağlı olduğu ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Evren’den hasta tutsaklar içinaçıklama

Cezaevlerinde hak gaspları ve ağır tecrit koşullarıderinleşirken KESK Genel Başkanı Sami Evren,cezaevlerindeki hasta tutsakların durumuyla ilgili yazılıaçıklama yaptı.

Evren, cezaevlerinde bulunan ve hastalıkları ileridüzeyde seyreden Erol Zavar, İnayet Mete, TaylanÇintay ve adları sayılamayan birçok hasta tutsağıntedavileri için salıverilmelerini istedi.Ağır hastalığı bulunan sayıları 60’a yaklaşanmahkumların derhal serbest bırakılmasının istendiğiaçıklamada Güler Zere’nin ölümünün Türkiye’dekiadalet sisteminin çarpıklığının bir göstergesi olarakokunması gerektiğine işaret edildi.

Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/20 * 21 Mayıs 2010

Hasta tutsaklara özgürlük!

19 Aralık’ın katilleri aklanmayaçalışılıyor!

En vahşi katliamlardan biri olarak tarihe geçen 19 Aralık Cezaevi Katliamı ile ilgili yargı süreci devamederken, bir devlet politikası olarak hayata geçirilen katliamın sorumluluğu sermaye devletinin üzerindenalınmaya çalışılıyor.

Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı, Bayrampaşa Cezaevi’nde yaşanan 19 Aralık Hayata Dönüş Operasyonu ileilgili iddianame hazırladı. 10 yıl gibi uzun bir süre sonra hazırlanmış olması bile başlı başına bir hukuksuzluknişanesi olan iddianamede, operasyonda görevli askerlerin “Görev sınırını aşarak gayri muayyen şekildebirden çok adamı öldürmek” suçundan 12'şer kez müebbet hapis cezasına çarptırılmaları istendi.

Aslında iddianameye damgasını vuranın katliamın tüm sorumlularını aklamak olduğu görülüyor. Devletinüst makamlarında oturanların yanısıra erler de aklanmaya çalışılıyor. Zira, iddianamede 39 asker hakkındaTCK'nın 24/2. maddesinden cezalandırılmaları talep ediliyor. Bilindiği üzere bu madde, “kanun emrini yerinegetirenler cezalandırılamazlar, cezai sorumlulukları yoktur.” diyor. Dolayısıyla Cumhuriyet savcısı bu 39kişinin devrimci tutsakları katlettiğini tespit ediyor, ancak cezalandırma yoluna gitmemiş oluyor.

Operasyonun silahlanmasında ve icraatında görev almış adli ve idari mekanizmanın başındaki kişilerinbilinmesine rağmen, iddianamede bunlar hakkında hiç bir iddia yer almaması dikkat çekiyor.

Aslında tüm bunlar şaşırtıcı değildir. Bu topraklarda sermaye devleti yıllarca komünistlere ve devrimcilerekan kusturmuştur. Sermaye devletinden 19 Aralık katliamı için adalet beklemek, ölü gözünden yaşbeklemektir!

19 Aralık'ın sorumluları

Kozağaçlı'ya dava açtı

Başta sermaye devleti olmak üzere 19 Aralık Katliamı'nın sorumluları bir bir aklanırken faşist devletin veonun katillerinin gerçek yüzünün ne olduğunu çeşitli vesilelerle dile getirenler yargılanıyor.

ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı'ya, 19 Aralık Katliamı'yla ilgili ÇHD adına yaptığı bir basınaçıklamasından dolayı dava açıldı. 19 Aralık 2000 tarihinde yapılan “Hayata Dönüş Operasyonu” sırasındaCeza ve Tevkifevleri Genel Müdürü olan ve operasyon sonrasında kendisine “başarıları” nedeniyle devletüstün hizmet madalyası verilen Ali Suat Ertosun tarafından açılan davada Kozağaçlı, manevi tazminat vehakaret ile yargılandı.

17 Mayıs günü davanın ilk duruşması görülürken ÇHD'li avukatlar ve ilerici, devrimci kurumlarKozagaclı'ya destek olmak için eylem gerçekleştirdi. Adliye önünde gerçekleştirilen basın açıklamasında"Çağdaş Hukukçular Derneği" pankartı açıldı.

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20

CMYK

MücadelePostası

Eczacılardan İTSaçıklaması

İstanbul Eczacı Odası 18 Mayıs günü “İlaç takipsistemi ‘sanal’ oldu!” başlığıyla yaptığı basın açıklamasıile 16 Mayıs 2010 tarihinde altyapı hazırlıklarıtamamlanmadan uygulamaya konulan İlaç TakipSistemi’yle ilgili değerlendirme yaptı.

Açıklamada, İTS’nin 17 Mayıs günü günboyuçalışmayarak ülke genelinde ilaç hizmetini durdurduğuifade edildi. Akşam saatlerinde yapılan değişiklikle, herkayıt edilen ilaca bir kez kayıt onayı vermesi gerekenİTS’nin, aynı ilacın farklı reçetelerde ve elden yapılantüm satışlarda onay verir hale getirildiği belirtildi.

“Yani sisteme her türlü ilaç kayıt edilebilmekte, aynıilaç defalarca sistem üzerinden satılabilmektedir. Sistem,olmayan, hayali karekodlara dahi onay vermektedir.Böylece sahte ilacı önlemek iddiası ile devreye sokulanİlaç Takip Sistemi, mükerrer satışa onay verecek şekildedeğiştirilmiştir. Bu da sistemin fiilen çöktüğünügöstermektedir.” denilen açıklamada yetkililerisorumluluklarını yerine getirmeye ve tamamen işlevsizkalan İlaç Takip Sistemi uygulamasını derhal son vermeçağrısı yapıldı.

Ayrıca, Danıştay 10. Dairesi'nin aldığı kararlakarekodsuz ilaçların 1 Haziran tarihinden itibarengeçersiz olması uygulamasının yürütmesini durdurduğusöylendi.

EKSEN Yayıncılık Büroları

FHDD: Büyük felaket sürüyor

Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği (FHDD), 15 Mayıs günü gerçekleştirdiği eylemde, ElNakba’nın (Büyük felaket) 62. yıldönümünde İsrail siyonizmini lanetledi.

FHDD üyeleri, Filistinliler tarafından El Nakba-Büyük Felaket olarak tanımlanan İsrail’in kuruluşgününün 62. yıldönümünde Taksim Tramvay Durağı’nda basın açıklaması gerçekleştirdiler.

“Büyük felaket sürüyor. Filistin’de 62 yıllık işgale son!”, “Filistin Filistinlilerindir” pankartlarınınaçıldığı eylemde, “Tanklara karşı taş, direnen Filistin kazanacak!” dövizi taşındı.

Basın açıklamasını FHDD Yönetim Kurulu Üyesi Selim Sezer gerçekleştirdi. Sezer, Türkiyeli Filistindostları olarak, işgal devletinin kuruluşunu bir kez daha lanetlediklerini belirtti. Sezer, siyonist projetümüyle yenilgiye uğratılıncaya ve Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e kadar tüm Filistin topraklarıözgürleşinceye kadar yürütülen mücadeleye tam destek vereceklerini de sözlerine ekledi.

İsrail’in OECD üyeliğine onay vererek işgali birkez daha meşrulaştıran Türkiye hükümetine de muğlaksözler söylemek yerine İsrail ile olan tüm askeri, diplomatik ve ticari ilişkileri kesme çağrısında bulunanSezer, açıklamasının sonunda İsrail ile Gazze Şeridi arasındaki sınıra yaklaşan 78 yaşındaki bir Filistinlinin15 Mayıs günü vurulduğunu hatırlattı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

DYG-M’ye operasyon

Sermaye devletinin Kürt hareketine dönük saldırganlığının son örneğini DYG-M’ye yönelikoperasyonlar oluşturdu. Bu çerçevede, Balıkesir, Aksaray ve Düzce birçok ev baskını gerçekleştirildi.Polislerin servis etmesiyle birlikte burjuva medyada “terör örgütü PKK’nin gençlik yapılanmasına yönelikoperasyonlar” başlığında haberlerin çıkması da uzun sürmedi. Gözaltına alınanların “Koma CiwakenKurdistan (KCK) / Türkiye Meclisi’nin kentlerdeki gençlik yapılanmasına üye oldukları” iddia edildi.

Balıkesir’de 15 Mayıs günü, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla birçok eve eş zamanlıbaskınlar düzenlenerek 35 kişi gözaltına alındı. 17 Mayıs günü savcılık sorgularının ardından mahkemeyesevkedilen öğrencilerden 15’i tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Aksaray’da ise 18 Mayıs günü jandarma tarafından üniversite öğrencilerine yönelik ev baskınlarıgerçekleştirildi. 6 öğrencinin gözaltına alındığı baskınlar sırasında birçok eşyaya el konuldu.

18 Mayıs günü bir başka operasyon da Düzce gerçekleştirildi. Düzce İl Jandarma Komutanlığı’na bağlıekipler tarafından düzenlenen ev baskınları sonucu 11 üniversite öğrencisi gözaltına alındı.

Gençlik Federasyonuüyelerine tutuklama

15 Mayıs günü İstanbul Okmeydanı’nda iki kişi,Erzincan’da ise evlere yapılan baskın sonucu 6 kişigözaltına alınmıştı. İstanbul'dan Erzincan’a götürülenGençlik Federasyonu üyelerinden gizlilik kararı olduğugerekçesiyle günlerce haber alınamamıştı.

18 Mayıs günü Erzurum 2 No’lu Ağır CezaMahkemesi'ne çıkarılan devrimcilerden Mahir Aslan,Sevgi Dalyan, Sercan Ahmet Arslan, Mehmet Aracıtutuklanarak Erzurum Cezaevi’ne gönderildi.

Gençlik Federasyonu üyelerinin gerçekleştirdiğibirçok meşru eylem, tutuklamalara gerekçe olarakgösterildi.

Rant köprüsünü durduracağız!”

3. Köprü Yerine Yaşam Platformu, 15 Mayıs günü Taksim'de gerçekleştirdiği eylemle İstanbulBoğazı'na 3. köprü yapımını protesto etti.

Saat 13.00'te Beyoğlu Tünel Meydanı'nda toplanan platform üyeleri, destekçi kurumlardan katılanlarlabirlikte Taksim Tramvay Durağı'na yürüyüş gerçekleştirdi. “Kuzey ormanlarını halk dikti, AKP’yeyağmalatmayacağız, 3. köprüyü yaptırmayacağız / 3. Köprü Yerine Yaşam Platformu” pankartının açıldığıbasın açıklamasını, İstanbul Orman Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Kader Cihan gerçekleştirdi.AKP hükümetinin İstanbul'a yapılması planlanan 3. köprünün güzargahını açıkladığını hatırlatan Cihan, buköprünün İstanbul'a yönelik büyük bir cinayet olduğunu söyledi. Cihan, 3. köprüyle İstanbul'un “trafiksorununun çözüleceğinin söylendiğini ancak bugüne kadar yapılan iki köprünün de bu sorunu çözmediğinisözlerine ekledi.

Cihan, açıklamasının devamında şunları söyledi: “3. köprü trafik için bir çözüm değildir, bir rant projesidir. 3. köprü İstanbul için bir ihtiyaç değildir.

Sermayenin doğayı ve çevreyi katleden azgın saldırılarına karşı insanca ve doğayla barışık bir kentteyaşamak hepimizin hakkıdır. Doğal yaşamın en önemli parçası olan ormanlarımızı savunmak geleceğimizive İstanbul'u savunmaktır. 3. köprünün güzergahını açıklayanlara sesleniyoruz. İnsanca yaşam kavgamızbitmedi, daha yeni başlıyor. 3. rant köprüsünü durduracağız. İstanbul'u hep birlikte savunacağız."

Şair Nedim Cd. Küçük İş Merkezi Kat 3 No: 40 Beşiktaş / İSTANBUL (Ekim Gençliği Bürosu)

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Belediye İşhanı Kat: 5 No:4 İzmit / KOCAELİ

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 2010-20