osb-İmes İşçileri bülteni ocak 2010

12
İşçi Bülteni Özel Sayı 525 Ocak 2010 Patronların ücretli kölelik düzeni, insanlığa kriz yaşatmaya devam ediyor. Ne zaman kriz çıksa, yalanlarla krizi gizlemeye çalıştılar. Kriz “teğet geçti” diyenlerin yalanları bir bir ortaya çıktı. Krizin sonuçlarını en acı şekilde yaşayıp görüyoruz. İşsizlik, yoksulluk her geçen gün artıyor. Elektriğe, suya, doğalgaza neredeyse her gün zam yapılıyor. Sağlıkta katkı payı %70’e çıkarıldı. Tekel, itfaiye, demiryolları, eğitim, sağlık, ulaşım özelleştiriliyor. Yıllar geçtikçe görüyoruz ki ücretli kölelik düzeni kapitalizm sürekli kriz yaratıyor. Krizin faturası da en ağır şekilde işçilere ödettiriliyor. Biz işçi ve emekçilere düşük ücret, sigortasız, sendikasız çalışma, açlık ve yoksulluktan başka bir dünya vermiyor patronlar. İşçi ve emekçileri, en insani haklardan mahrum bir köle gibi yaşamaya zorluyorlar. Patronlar, ücretli kölelik düzenini sürdürmek sadece ağır çalışma koşulları dayatmakla yetinmiyorlar. Her türlü baskı, şiddet, işkence ve terörü kullanmaktan da geri kalmıyorlar. Kölelik düzenini koruyan polisleri kullanarak tüm toplumun üzerinde terör estiriyorlar. Sokakta, yolda, parkta dolaşanlar polis tarafından keyfi bir şekilde gözaltına alınıyor, dövülüyor. Polis, trafikte kırmızı ışıkta geçen bir arabayı durdurmak için sürücüsünü vurup, öldürüyor. Gözaltına alınanlar karakoldan ölü çıkıyor. Polisin açıklaması hep aynı; “kendilerini astılar”, “kendilerini vurdular”, “intihar etti…” Neredeyse her cadde başında nedensiz yere kimlik kontrolleri yapılıyor, araçlar ve insanlar aramadan geçiriliyor. İşte tüm bu uygulamalar yolda sessiz sakin yürüyen vatandaşın başına gelenler. Peki, bu uygulamalar niye son zamanlarda arttı? Tabii bir de hepimizin bildiği gibi hakkını arayanlara uygulanan muamele var. Bunun örneklerini yıllardır 1 Mayıs’larda, eylemlerde OSB-İMES işçi bülteni P olis Terörü ve Cinayetlerine Son! Çöküşü hızlananların zulmü artıyor!

Upload: kizilbayrak

Post on 28-Mar-2016

234 views

Category:

Documents


3 download

DESCRIPTION

OSB-İMES İşçileri Bülteni Ocak 2010

TRANSCRIPT

Page 1: OSB-İMES İşçileri Bülteni Ocak 2010

İşçi Bülteni Özel Sayı 525Ocak 2010

Patronların ücretli kölelik düzeni, insanlığa kriz yaşatmaya devam ediyor. Ne zaman kriz çıksa, yalanlarla krizi gizlemeye çalıştılar. Kriz “teğet geçti” diyenlerin yalanları bir bir ortaya çıktı. Krizin sonuçlarını en acı şekilde yaşayıp görüyoruz. İşsizlik, yoksulluk her geçen gün artıyor. Elektriğe, suya, doğalgaza neredeyse her gün zam yapılıyor. Sağlıkta katkı payı %70’e çıkarıldı. Tekel, itfaiye, demiryolları, eğitim, sağlık, ulaşım özelleştiriliyor.

Yıllar geçtikçe görüyoruz ki ücretli kölelik düzeni kapitalizm sürekli kriz yaratıyor. Krizin faturası da en ağır şekilde işçilere ödettiriliyor. Biz işçi ve emekçilere düşük ücret, sigortasız, sendikasız çalışma, açlık ve yoksulluktan başka bir dünya vermiyor patronlar. İşçi ve emekçileri, en insani haklardan mahrum bir köle gibi yaşamaya zorluyorlar.

Patronlar, ücretli kölelik düzenini sürdürmek sadece ağır çalışma koşulları dayatmakla

yetinmiyorlar. Her türlü baskı, şiddet, işkence ve terörü kullanmaktan da geri kalmıyorlar. Kölelik düzenini koruyan polisleri kullanarak tüm toplumun üzerinde terör estiriyorlar. Sokakta, yolda, parkta dolaşanlar polis tarafından keyfi bir şekilde gözaltına alınıyor, dövülüyor. Polis, trafikte kırmızı ışıkta geçen bir arabayı durdurmak için sürücüsünü vurup, öldürüyor. Gözaltına alınanlar karakoldan ölü çıkıyor. Polisin açıklaması hep aynı; “kendilerini astılar”, “kendilerini vurdular”, “intihar etti…” Neredeyse her cadde başında nedensiz yere kimlik kontrolleri yapılıyor, araçlar ve insanlar aramadan geçiriliyor. İşte tüm bu uygulamalar yolda sessiz sakin yürüyen vatandaşın başına gelenler. Peki, bu uygulamalar niye son zamanlarda arttı?

Tabii bir de hepimizin bildiği gibi hakkını arayanlara uygulanan muamele var. Bunun örneklerini yıllardır 1 Mayıs’larda, eylemlerde

OSB-İMESişçi bülteni

Polis Terörü ve Cinayetlerine Son!Çöküşü

hızlananların

zulmü artıyor!

Page 2: OSB-İMES İşçileri Bülteni Ocak 2010

2

görüyorduk. Fakat eylemlere gidenler ya “vatan haini” ya da “terörist” olarak gösteriliyor. Polisin saldırısı hep haklı gösterilmeye çalışılıyordu. Fakat bu günlerde de görüyoruz ki, bu anlatılanlar sadece insanları kandırmak için söylenen sözlerdir. İşte bugün özelleştirmeye ve haklarının ellerinden alınmasına karşı çıkan Tekel işçilerine yapılanlar, İtfaiye işçilerine yapılanlar, Demiryolu işçilerine yapılanlar… Uygulanan azgın polis saldırısı ve terörü gösterdi ki, bu baskı ve şiddet işçilere emekçileridir. İşçilerin emekçilerin hak alma mücadelesine saldırıdır. Tekel ve itfaiye işçileri düşük ücret, sigortasızlık, sendikasızlık, kölece çalışma koşulları, kısaca kölelik düzenine karşı direnmektedir. Yani biz işçilerin, hepimizin başının belası olan, yakındığımız sorunlara kar kış demeden, polis copu, biber gazı demeden direniyorlar.

Özetleyecek olursak patronlar ücretli kölelik düzenlerini işçilerin emekçilerin üzerine kurmuştur. Bu düzene karşı çıkan işçi ve emekçi eylemlerine yasalarıyla, hukuklarıyla, polisiyle saldırıyorlar. Çünkü bu kölelik düzeninin savunulacak, haklı görülecek ve yaşanılacak hiçbir yanı yoktur. İşte bu yüzden ancak şiddet kullanarak bu kölelik düzenini sürdürüyorlar. Tek korkuları bu ücretli kölelik düzenlerinin yıkılmasıdır.

Polisin her eyleme saldırması, işçilerin mücadele günü 1 Mayıs’ı terör eylemi olarak göstermeye çalışması boşuna değil. İşçilerin hepsinin birleşmesi, dayanışma içinde olmaları, hele hele mücadeleye katılmaları bu ücretli kölelik düzenin sonu demektir.

Yıllarca insanca bir yaşam mücadelesi veren sosyalistlerin, devrimcilerin öldürülmesi bu kölelik düzenlerini korumak için yapılmıştır ve yapılmaya da devam ediyor. Çünkü bu memlekette işçilerin emekçilerin insanca bir hayat yaşamaları için sadece sosyalistler ve devrimciler mücadele etmektedir. İşçileri ve emekçileri patronların yalanlarına karşı yalnızca onlar uyarıyor. İşçilerin emekçilerin insanca

bir hayat yaşayabilecekleri bir düzen kurmak için mücadele etmeye devrimciler çağırıyor. Bu mücadele uğruna hayatlarından olanlar da devrimcilerdir.

Devrimci işçi ve emekçilerin hapishanelere atılması, işkenceler görmesi ve öldürülmesi patronların işçileri rahat rahat sömürmesi için şart. O yüzden devlet her bulduğu imkanda devrimcileri türlü yalanlarla gözaltına alıyor, hapse kapatıyor, öldürüyor. İşte yakın zamanda buna birkaç örnek:

Taksimde dergi satışı yapan Ferhat Gerçek isimli devrimci polis tarafından vurularak felç edildi. Yine Engin Çeber, polis tarafından bir eylemde gözaltına alınıp önce karakoldaki polisler, ardından hapishanedeki gardiyanlar tarafından dövülerek öldürülmüştür. Daha bir ay önce 19 Kasım akşamı Alaettin Karadağ isimli

devrimci bir işçi afiş yaparken polis tarafından vurulmuş ve yaralı halde yerde yatarken olay yerine gelen sivil polisler tarafından sıkılan kurşunla infaz edilmiştir. Bu ücretli kölelik düzeni devrimcileri öldürüyor. Çünkü devrimcilerin mücadelesi işçi ve emekçilere örnek oluyor. Çünkü devrimciler işçilere

mücadelede öncülük ediyor.Devrimciler ve işçiler birleştiklerinde bu

kölelik düzenini yıkacak güce sahip olurlar. İşçilerin ve emekçilerin çıkarlarına uygun bir dünya kurabilirler. İşte patronların mücadele eden işçilere ve devrimcilere saldırmalarının arkasında yatan neden budur. Kölelik düzenlerini kaybetmekten korkuyorlar.

Onlar işçileri sadece ekmek dilenen insanlar haline getirmek istiyorlar. Oysa her işçinin insanca bir hayat istemesi en doğal hakkıdır. İnsanca bir yaşam için bu baskılara, şiddete kaşı hep birlikte mücadele etmeliyiz. Çünkü bu saldırı ve baskılar biz işçilerin insanca bir hayat yaşamamızın önündeki en önemli engellerdir.

Polis terörüne ve cinayetlerine son!Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu

(PVSK) iptal edilsin!Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!Yaşasın Sosyalist İşçi-Emekçi İktidarı!

Page 3: OSB-İMES İşçileri Bülteni Ocak 2010

3

Asgari ücret tespit komisyonu geçtiğimiz günlerde toplandı. Bizi sefalet koşullarına mahkum edenler, bizi yine bilindik bir tabloyla yüz yüze bıraktılar. Açlık sınırının altında olan asgari ücret, komik bir zamla aynı yerini korumaya devam ediyor. Asgari ücret ilk altı ay için 577 TL, ikinci altı ay için 599 TL yapıldı. Asgari ücrete %5’lik bir zam yapılırken, sadece ulaşıma yapılan zam %33. Akbil aylık kullanım sınırı 200 kontörden 160’a indirildi. Bunun yanında doğalgaza, suya, elektriğe gelen zam ise % 70’leri geçiyor. Böylelikle emeğimizin karşılığını almadan, en doğal ihtiyacımız olan ulaşım, su, elektrik vb. hizmetlere fahiş fiyatlar ödemek zorunda kalıyoruz.

Patronların kâr üzerine kurulu düzeni, insanlık adına ne varsa her şeyden uzaktır. Kendileri sırça köşklerinde sefa sürerken, bize de insanlık dışı koşullarda yaşamayı reva görüyorlar. Uzun çalışma saatleri ve dizginsiz sömürü koşullarında çalıştığımız halde, aldığımız ücret bir aylık ev kirasına eşit durumda. Diğer ihtiyaçlarımızı nasıl karşılayacağımız, bizi saatlerce çalıştıranların umurunda bile değil.

Kendi yarattıkları krizin içinde boğulup duran sermaye sistemi, bu durumda bize ücretlerimizi vermiyor, daha fazla mesaiye bırakıyor. Bizi daha fazla dinginsiz sömürünün içine hapsediyor. İşten atma korkusunu yayıp, aldığımız üç kuruşa razı olmaya zorluyorlar. Hatta ücretsiz çalışma

dayatmasıyla karşı karşıya bırakılıyoruz. Bu durumda ücretli köleliğin dahi altında yaşamaya mahkum ediliyoruz. Ücretlerimizin dışında her şeye durmadan zam yapan sömürücüler, sıra bize gelince ancak zırnık koklatıyorlar.

Bizler sesimizi çıkarmadığımız sürece her geçen gün daha fazla açlığa, sefalete mahkum olacağız. Ya bir yumruk olup bu asalak patronları tarihinin çöplüğüne göndereceğiz. Ya da sessiz kalıp, var olan haklarımızın elimizden alınmasını izleyeceğiz. Demek oluyor ki kölelik koşullarında ölmeye razı geleceğiz.

Kardeşler; kurtuluş kendi ellerimizde. Bir makine daha fazla almak için ücretlerimizi kısan patronlardan hesap soralım. İşçilerin her türlü hak alma mücadelesine polisiyle, copuyla saldırıp, insanlara her türlü baskıyı uygulayıp yıldırmaya çalışıyorlar. Bize korku saçarak dizginlemeye çalışan bu sömürücülere, korkularının en büyüğünü yaşatalım. İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret için birlik olup mücadele bayrağını yükseltelim.

Asgari ücret %5, Ulaşıma %33 zam...

İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret içinÖrgütlü MÜCADELEYE!

Page 4: OSB-İMES İşçileri Bülteni Ocak 2010

4

“Önceden duyardım: Devrimci, devrimci, devrimci…”Daha mücadele etmenin ‘a’sı yokken, ben de şunları düşünürdüm. Devrimci ne demek? Devrim ne demek? Büyüklerimden duymuştum. Devrimci kendine “ben devrimciyim” demez. Onu tanıyan insanlar devrimci derse gerçek bir devrimcidir aslında. Sonra işçilik hayatımda yaşadığım sorunlar mücadeleye itti beni. Hak aramaya ve hesap sormaya ben de varım dedim. Bir gün Alaattin Karadağ isimli bir sınıf devrimcisinin polis tarafından vurularak yaralandığını ve sonra devrimci olduğu öğrenilince yaralı halde sokak ortasında açık olarak infaz edildiği haberini aldım. Birçok kitap okumuştum Denizlerin, İboların, Mahirlerin verdikleri mücadele hakkında. Ama onlar, hem ben mücadeleye atılmadan önceki süreçte, hem de tarih olarak da öncesinde mücadele eden devrimcilerdi. Alaattin Karadağ ise ben mücadeleyi seçtikten sonra katledildi. Belki de onun hayatında kendime dair bir şeyler bulmuşumdur, beni öfkelendiren ve mücadeleye böyle sıkı sarılmamı sağlayan. Alaattin işçilikten gelmiş bir devrimci. Yani sınıfın içinde varolmuş, işçi sınıfı için canını ortaya koymuş biri. Hapiste yatmış, işkence görmüş. Onu hiçbir kuvvet mücadeleden alıkoyamamış. Beni ve birçok işçiyi etkileyen ondaki azimdir, sınıfa bağlılığını gösteren yüreğindeki inançtır mücadelesine yansıyan. Alaattin’in infazıyla sinmek, bıkmak, yorulmak ve tükenmek olmamalıdır bizdeki. Aksine o yüreği, o inancı örnek alıp bıraktığı yerden devam etmektir. İçimizdeki öfkeyi, kini daha çok mücadele ederek göstermektir dosta düşmana “Yılmadık, buradayız” diye.Sen rahat uyu Alaattin yoldaş, tarih gösterecek yüreğimizdeki inancı ve bu inanç uğruna verdiğimiz emeğin boşa gitmediğini. Mücadelemizi engellemek adına başımıza çöreklenenler bir gün kendi pisliklerinde boğulacaklar. İşte bu da bizim zafer naraları attığımız gün, iktidarı ele geçirdiğimiz gün olacaktır.

251. günÇadır çadır dolaşarak işçilere, TEKEL direnişine destek için geldiğimi ve Entes direnişinin sürecini anlattım. Onlar da daha iyi kavrayabilmek için sorular sordu ve Entes işçilerinin bana destek vermesi gerektiğini söylediler. Bir yandan da kendilerini eleştirirdiler: “Biz de zamanında kapatılan içki fabrikasındaki arkadaşlarımıza destek çıksaydık, sadece işe giriş çıkışlarda alkışlamakla kalmasaydık şimdi bu durumda olmayacaktık. Sendika temsilcilerine gidip söylediğimizde ‘sizin işiniz var, burası kapanmayacak eğer çıkarılanlara destek olursanız sizi de işten çıkarırlar’ dendiğinde keşke inanmasaydık, dinlemeseydik” dediler. İşçiler şunları söyledi: “Bize dokunmayan yılan bin yaşasın dedik, kulaklarımızı tıkadık. Şimdi sıra bize geldi. O yüzden en çok ‘susma sustukça sıra sana gelecek!’ sloganını attırmaya çalışıyoruz. Saat 15.00’den sonra tek tek isimler okunarak açlık grevine katılan işçiler sendikanın konferans salonuna alındılar. Ben de İstanbul’a dönmeden önce 1 günlük açlık grevine katılacaktım, desteğe gelen kurumlardan da açlık grevine katılmak isteyenler oldu ama sendika izin vermedi. Sendikanın almış olduğu bu kararlar, direnişi zayıflatmaya yönelik adımlardan başka bir şey değildir. açlık grevi eylemi TEKEL işçilerini tam bir yas havasına soktu. TEKEL Direnişiyle Dayanışma Platformu’nun çıkarttığı “Direniş güncesi” adlı bülteninin dağıtımını, TEKEL işçilerine sohbetler gerçekleştirerek yaptık. Bültende “genel grev-genel direniş” vurgusu hakimdi.

Entes İşçisi Direniyor...

Page 5: OSB-İMES İşçileri Bülteni Ocak 2010

5

İşten atıldığımızda, hakkımızı almak için patronun yakasına yapıştığımızda karşımıza çıkan polis keyfi olarak, pervasızca öldürmeye devam ediyor. Patronlar düzeninin sömürücü yasalarına karşı sokaklara çıkıp hakkını arayan işçilere coplarla, gazlarla, silahlarla saldıran bekçi köpekleri, 19 Kasım 2009 tarihinde Esenyurt’ta devrimci bir işçiyi sokak ortasında kurşunlayarak öldürdü.

En son Haziran 2007 tarihinde çıkan Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile polisin keyfine göre silah kullanması yaygınlaştı. Her durumda silahına sarılan polisin suç dosyası oldukça kabarık. İşte birkaç örneği:

-20 Ağustos’ta Taksim’de şüphe üzerine gözaltına alınarak karakola götürülen Nijeryalı Festus Okey nezarette polis tarafından silahla vurularak katledildi.

-7 Ekim’de Yenibosna’da ‘Yürüyüş’ dergisini satarken müdahalede bulunan polislerden kaçarken vurulan Ferhat Gerçek (17) felç oldu.

-Yasin Kırbaş, 18 Haziran’da Moda’daki Yoğurtçu Parkı’nda polis tarafından vuruldu. Omuriliği parçalanan 19 yaşındaki Kırbaş geçirdiği felç nedeniyle bir daha yürüyemeyebilir.

-Adana Onur Mahallesi’nde polis kurşunu ile ağır yaralanan ve hastaneye kaldırılan, Ahmed Yıldırım’ın hırsız zanlısı olmadığı, herhangi bir suçtan sabıkası bulunmadığı öğrenildi. Polis memurunun açtığı ateşle sırtından vurulan Ahmed Yıldırım’ın sadece motosikleti çalan kişi ile birlikte gezinti yapmakta olduğu anlaşıldı.

-Antalya’nın Yeşildere Mahallesi’nde polis, “dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle kafasına ve boynuna iki el ateş ederek 18 yaşındaki Çağdaş Gemik’i öldürdü.

-Yine dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle Baran Tursun, kafasından tek kurşunla vurularak öldürüldü.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 2006 yılında yaklaşık 16 bin polis memuru çeşitli gerekçelerle cezalandırılmış. Sadece bu veriler bile polisin estirdiği terörün ve işlediği cinayetlerin hangi aşamaya çıktığını göstermektedir.

Alaettin Karadağ ise polisin öldürdüğü insanlardan sadece bir tanesidir. Yaralı olarak ele geçirilmesine rağmen, hastaneye götürülmesi gerekirken, yaralı olarak sokak ortasında bekletildi. Saatlerce sokak ortasında beklettikten sonra kurşunlanarak katledildi.

Olayın gelişimi katil polisin son aşamada, Alaettin Karadağ’ın işçi sınıfının kurtuluşu uğruna mücadele eden bir devrimci işçi olduğunu öğrenmiş olduğunu gösteriyor. Alaettin Karadağ işçi sınıfının çıkarları uğruna mücadele eden, bu dava uğrunda hapis yatan, işkence gören devrimci bir işçidir. İşte polisin Alaettin Karadağ’ı Sokak ortasında katletmesinin sebebi budur.

Sermaye düzeninin bekçi köpekliğini yapan polis, işçi sınıfının kurtuluşu için çabalayan, sermaye düzenini yıkıp işçi sınıfının iktidarını kurmak için mücadele eden Alaettin Karadağ’ı bile bile öldürmüştür. Biliyoruz ki, ölenler ne ilk ve ne de son olacaktır. Çünkü polis bu düzenin bekçisidir. Çünkü polis bu kölelik düzeninin koruyucusudur. İstedikleri anda ve yerde insanlara keyfince kimlik soran, üstlerini, arabalarını arayan üniformalı katiller, yine istediklerinde insanları vurarak öldürecekler. Gözaltına alacak, işkence edecek ve daha sonra “kendini astı diyerek” cinayetlerini örtbas etmeye devam edecekler. Sömürü düzeninin sürmesi için işçi eylemlerine daha çok saldıracaklar. Fırsat bulduklarında ise, mücadele eden devrimci işçileri öldüreceklerdir.

Fakat hem üniformalı caniler, hem de patronlar bilmeliler ki, bir Alaettin ölür, bin Alaettin doğar! Bizleri öldürerek bitiremezsiniz. Er ya da geç korktuğunuz başınıza gelecek. Bu kölelik düzeninizi yıkacağız, işçi sınıfının iktidarını kuracağız…

Alaettin Karadağ ölümsüzdür!İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!

Aleattin Karadağ Ölümsüzdür!Devrimci bir işçi polis tarafından öldürüldü…

Page 6: OSB-İMES İşçileri Bülteni Ocak 2010

6

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin taşeronlaştırma saldırısına karşı itfaiye işçileri, başlatmış oldukları eylemlerle tepkilerini ortaya koymaya devam ediyorlar.

İtfaiye hizmetlerinin taşeronlaştırılmasının insan hayatıyla oynamak anlamına geldiğini söyleyen işçiler, bununla beraber kazanılmış olan haklarının bir çırpıda alınmak istenmesine karşı haklarını korumak için eylemli bir sürece başladıklarını dile getiriyorlar.

16 Aralık günü bu taşeronlaştırma saldırısına karşı İstanbul Büyükşehir Belediyesi önüne yürümek isteyen itfaiye işçileri polis saldırısıyla karşılaştılar. Fakat bu saldırıya rağmen kararlılıkları sayesinde pankartlarını açarak belediye önüne yürüyen işçiler Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ı protesto ederek, Vali Muammer Güler ve Emniyet Müdürü’nün istifasını istediler.

İtfaiye işçileri tepkilerini daha sonrasında sürdürdükleri eylemlerle de devam ettiriyorlar.

İtfaiye işçilerinin yürüttüğü haklı mücadeleyi bitirmek için her türlü şiddet

uygulanıyor. Sermaye devleti, elindeki belediye zabıta ve polis ekiplerini itfaiye işçilerinin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde açtıkları “Demokrasi Çadırı” na saldırttı. Çadırda gece nöbet tutan işçilerin olmasına aldırmadan polis ve zabıta, ellerindeki falçatalarla rastgele çadıra saldırıp çadırı paramparça etmişlerdir. Şans eseri içerdeki işçiler yaralanmaktan kurtulmuşlardır. Saldırıyı engellemek isteyen İtfaiye işçilerine Polis ve zabıta azgınca saldırmıştır.

Fakat ne bu saldırı ne de başka baskılar İtfaiye işçilerini mücadeleden alıkoyamamıştır.

Seslerini duyurabilmek ve kendilerine yöneltilen taşeronlaştırma saldırısına karşı kendilerini Boğaz Köprüsüne zincirleyerek bu saldırının geri çekilmesini istediler.

İtfaiye işçileri “İstanbul uyuma itfaiyeye sahip çık!” diyerek insan hayatıyla oynanmasına karşı destek çağrısı yapıyorlar.

KESK ve Kamu-Sen’in 25 Kasım’da “Toplu sözleşme ve grev hakkı” talebiyle gerçekleştirdiği bir günlük uyarı grevinin ardından demiryolu emekçileri soruşturma ve görevden uzaklaştırma saldırılarıyla karşılaştılar.

Bir günlük grevin ardından TCDD

toplam 16 demiryolu emekçisine ceza verdi. Demiryolu emekçileri arkadaşlarının işe iade edilmesi için 15 Aralık akşamı saat 22.00’da başlayan bir grev daha başlattı.

Bu grev de hem polisin, hem de TCDD’nin saldırısıyla karşılandı. Polis işçi ve sendikacılara saldırarak gözaltına alırken, 30 emekçi daha görevden el çektirildi.

Fakat sergilenen kararlı mücadele ve TCDD binasının terk edilmemesi eylemlerinin sonucunda demiryolu emekçileri TCDD Yönetimi’ne geri adım attırdı. Yaptıkları bir dizi eylem sonucunda 10 işçinin işe iade edilmesi ve diğerlerinin de işe iade edileceği sözünün verilmesi üzerine demiryolu emekçileri eylemlerini sonlandırdılar.

Demiryolu emekçilerinin eylemleri TCDD’ye geri adım attırdı!

İnsan hayatı hiçe sayılıyor…

Taşeronlaştırmaya ve güvencesiz çalışmaya karşı itfaiye işçileri eylemde!

Page 7: OSB-İMES İşçileri Bülteni Ocak 2010

7

TEKEL’e bağlı fabrikaların kapatılmasına ve işten atma saldırılarına karşı TÜRK-İŞ’e bağlı Tek-Gıda İş Sendikası üyesi TEKEL İşçileri bu durum karşısında tepkilerini ortaya koymak için Ankara’da toplandılar.

15 Aralık sabahı Ankara’daki AKP Genel Merkezi önünde toplanan ve eylem yapan işçiler geceyi Ankara’da geçirdiler.

16 Aralık sabahı ise tekrar AKP Genel Merkezi önüne yürümek isteyen işçiler polisin azgın terörüyle karşılaştılar. Polis haklarını arayan TEKEL İşçilerine biber gazı, cop ve tazyikli suyla saldırarak püskürtmeye çalıştı.

Fakat sermaye düzeninin emriyle, polisin işçilere uygulamış olduğu bu azgın teröre rağmen haklılıklarından aldıkları güçle karşı koyan ve mücadelelerine kararlılıkla devam eden Tekel işçileri her geçen gün mücadelelerini daha da ileri taşımaya devam ediyor.

Türk-İş Genel Merkezi önünde bekleyişlerini sürdüren işçiler, bir yandan kendilerini yıldırmaya ve sindirmeye yönelik saldırılara kararlı bir direnişle yanıt verirken diğer yandan da sendika konfederasyonlarına “TÜRK-İŞ Göreve, Genel Greve!” diyerek Genel Grev çağrısı yapıyorlar.

TEKEL İşçileri 15 Aralık’tan bu yana Ankara’daki nöbetlerini kararlı bir şekilde sürdürürken yaptıkları eylemlerle haklarını aramaya devam ediyorlar.

TEKEL İşçileri kararlı direnişlerini sürdürürken çeşitli sendika ve kitle örgütlerinin destek ziyaretleri ve bir dizi ilde gerçekleştirilen dayanışma eylemleriyle yalnız bırakılmıyorlar.

Bunun son örneği 17 Ocak’taki Ankara mitingi idi. Türkiye’nin dörtbir yanından onbinlerce işçi ve emekçi TEKEL direnişinin yanında olduğunu bu mitingle gösterdi.

Türkiye işçi sınıfının bir parçası olan Tekel işçileri, kölelik düzenin dayatmalarına karşı mücadele yolunu açtı. Patronların, sermaye devletinin biz işçileri sefalete mahkum eden bu saldırılarını durdurmak için Tekel işçilerinin açtığı mücadeleyi büyütmeliyiz.

Çünkü bu mücadel düşük ücrete, sigortasız çalışmaya, taşeronlaşmaya karşı yapılan mücadeledir. Sefalete dur demek sırası bizde. Direnişin kazanması için direnişin sesini her yere yaymak hepimizin önünde duran bir görevdir…

Direnen TEKEL İşçileri yol gösteriyor!12 bin TEKEL İşçisi işsizlik saldırısıyla karşı karşıya…

Page 8: OSB-İMES İşçileri Bülteni Ocak 2010

8

İçinde bulunduğumuz, daha doğru ifadeyle hapsedildiğimiz yaşam şartları gün geçtikçe ağırlaşmakta emekçiler için. Bu durum kader ya da döngü değil aslında. Kapitalizm= kriz, kriz=sistem oranı, tabi birde bu oranın faturası var. Her zaman bize kesilen, işten çıkarma, sefalet düzeyindeki maaşları daha da düşürme, ücretsiz izin, çok güdük olan sosyal hakların gaspı, zam yağmurları, dolaylı vergiler vs vs. Bize ‘aynı gemideyiz, herkes taşın altına elini sokmalı” nakaratları anlatıp uyutmaya çalışanların ikiyüzlülüğünü görmemiz gerekmez mi artık? Sadece görmek değil, mücadele etmemiz gerekmez mi artık?

Biz sefalet yaşarken patronlar ne yaşar? Krizde lüks otomobil satışlarında yükselişler var. 250 bin Euro gibi rakamlar uçuşmakta. Bir asgari ücretlinin yemeden içmeden 89 yıl çalışarak alabileceği bir miktar bu! Lüks konutlarda aynı şekilde 500-700 bin TL gibi fiyatlarla satılıyor. Krizde patronların bizden çaldığı paralarla nasıl hoyratça yaşadıklarını ortaya koyuyor. Bu ve benzeri konuları daha uzun uzun listelemek gereksiz.

Aslolan sorgulamak kendimizi? Alınterimiz burjuvazinin elinde böyle pervasızca harcanırken ne yapabiliriz? Kriz yokken bile evine ekmeği götürmekte zorlanan, aşağılanan, baskı gören bizler, yaratmadığımız bir krizden dolayı yaşamımızın daha da kangrenleşmesine, emeğimizin çalınıp yokluğa itilmeye seyirci mi kalacağız? Patronlara bu cesareti veren belki de biziz. Böl-parçala-yönet taktiğiyle işçi-emekçiler arasına suni ayrılıklar koyarak, bizi tek tek bireyler gibi görerek, örgütsüzleştirerek, tek başına “ çaresizlik” duygularıyla teslim almaktalar. “Sen yalnızsın, tek başınasın, bir şey yapamazsın” duygusunu aşılatarak boyun eğdirmeye çalışıyorlar.

Bize bunları benimsetmeye çalışırken, kendileri her ilde her ilçede neden örgütlenirler? TÜSİAD, MÜSİAD ve yerellerde örneğin Kadıköy Sanayici İş

Adamları Derneği gibi binlerce dernekte birlik olup sömürü çarklarını nasıl da uyguluyorlar. O bölgede çalışanların ücretlerini ortaklaşa belirleyip nasıl sömüreceklerini planlıyorlar.

Aslında biz de “çaresiz” değiliz. Onlar kendi çıkarları için örgütlenirken biz de karşı cephe yaratmalıyız. YALNIZ DEĞİLİZ ASLA. Bir bölgede 10 fabrikanın 10 patronu varken 10 fabrikada çalışanlar 1000 kişi olabiliyor! Bu durumda kim güçlü? Elbette emekçiler! Bizler her değeri yaratan 250 bin Euroluk arabayı, 500 bin TL’lik konutu, patronun ayakkabısına varana dek biz üretiyorsak, güçlü biziz.

Ama gücün de kaynağı vardır: BİLİNÇ! Aynı gemide olmadığımızın bilincine varmalıyız, çıkarlarımızın zıt olduğunun bilincine varmalıyız. İşte güç buradan gelir. Bu bilinç bizi örgütlülüğe götürür. Sermayenin birliğine karşı mevzi yaratabilirsek, her ilde, ilçede bir işçi derneği olduğunu (patron derneklerine karşı) düşünürsek o zaman bu kadar rahat, pervasızca bizi çiğneyemezler. O zaman bu asalak sınıfa, düzene karşı insanca yaşamayı haykırmalıyız. Yüzümüzü güneşe dönmekten başka çaremiz yok.

Gücümüz örgütlülüğümüzdür! Tekstil işçisi

Yüzümüz Nereye Dönük?

Page 9: OSB-İMES İşçileri Bülteni Ocak 2010

9

10 Kasım 2009 günü Bursa’nın Kemalpaşa ilçesinde bulunan maden ocağında yaşanan patlamada 19 işçi hayatını kaybetti. 19 işçinin ölümü her yerde iş kazası olarak verildi. Fakat bu iş kazası mıdır, yoksa patronların doymak bilmeyen kâr hırsının işlettiği bir cinayet mi? Bu katliamın sorumlusu, üç-beş kuruş para harcamamak için önlem almayan patron ve bu duruma göz yuman devlettir.

Bunlara benzer katliamları her zaman yaşıyoruz. Buna en acı örnek Tuzla tersaneleri ve kot taşlama atölyeleridir. Bu alanlarda da yıllardır iş kazaları yaşanmasına, ölümler olmasına rağmen hiçbir önlem alınmıyor. Göstermelik olarak alınan birtakım “önlemler” ise göz boyamak için yapıldı. Her kazadan sonra timsah gözyaşları döküyor devlet ve patronlar. Fakat bir daha kaza olmaması için hiçbir önlem alınmıyor. 19 işçinin ölümü bir kez daha bu gerçekleri ortaya çıkardı.

Bu ülkede her gün “iş kazaları”nda, “meslek hastalıkları”nda, işçiler katlediliyor. Patronlar para harcamamak için alınması gereken hiçbir

önlemi almıyorlar. Patronların bu pervasız tutumlarının gerisinde ise devletlerine olan güvenleri geliyor. Patronlar ve devletleri bir bütün olarak işçi ve emekçilerin düşmanıdırlar. Onlar için işçilerin canının hiçbir kıyameti yoktur. İşçi ”iş kazası”nda ölmüş mü, sakat mı kalmış, hiç önemli değildir. Önemli olan, ne kadar para kazanıldığıdır. Bu düzende kâr en önemli şeydir. Bu düzenin temsilcilerinin kâr uğruna yapmayacakları hiçbir şey yoktur. İşte biz işçileri tersanelerde, maden ocaklarında katleden bu düzenin kâr hırsıdır.

Her geçen gün bir işçi kardeşimizi daha kaybediyoruz.

Artık yeter! Bizlere yaşama hakkı dahi tanımayan bu

kölelik düzenine baş kaldırmalı, canımıza kastedenlerden hesap sormalıyız.

İş kazası değil, katliam!

Ben Pelsan aydınlatma da çalışan bir işçiyim. Tüm işçi arkadaşlarıma işyerindeki durumu anlatmak istiyorum. İşyerimizdeki işgünü saati 12 saattir. Mesaiye kalma zorunlu kılınıyor. Ve yol parasını işyeri vermiyor. Akşamları 06.00 saatlerinde servis yok. Bu yüzden yol parasını kendi cebimizden karşılıyoruz. İşçiler sosyal haklarından mahrum bırakılıyor. Resmi tatillerde işçiler çalıştırılıyor. Mesailer yaptırılıyor. Fakat mesai paralarını eksik veriyorlar. Bununla birlikte ücretlerimizi de eksik veriyorlar.

Onca hakkımızın gasp edilmesinin

yanında bir de iş kazaları oluyor. Yakın zamanda Pelsan’ın metal sac bölümünde çalışan arkadaşımız İrfan Aksu eksantrik preste çalışırken makinanın tutukluk yapması sonucu 4 parmağını makinaya kaptırdı. Ve daha sonra ani müdahalenin geç yapılması ve sorumsuzluk, arkadaşımızın hayatını riske soktu. O süre içerisinde müdürün olay yerine zamanında gelmemesi ve ambulansın geç gelmesi, hastaneye zamanında götürülmemesi, arkadaşımızın dört parmağını kaybetmesine yol açmıştır. Bu sorumsuzluk işyerine aittir.

Pelsan aydınlatmadan bir işçi

Pelsan Aydınlatma’da “iş kazası” ve patron sorumsuzluğu…

Page 10: OSB-İMES İşçileri Bülteni Ocak 2010

10

Sermaye sınıfı, adından da anlaşıldığı gibi para üzerine kurulmuştur. Bu sınıf, ayakta durabilmek, sömürü düzenini koruyabilmek için her yolu mubah sayar. Yasalarını, adalet anlayışını da bu şekilde biçimlendirir. Aşağıda bu gerçeği yansıtan gerçek hayatta yaşanılan iki olayı karşılaştıracağım size. Hep beraber nasıl bir tablo çıkıyor bir bakalım…

Bundan tam 29 yıl önce 1980 askeri faşist darbesinin ardından bir eyleme katıldığı gerekçesiyle 17 yaşında olan Erdal Eren yargılanıyor. Darbe sonrası idareyi ele alan faşist generaller, 17 yaşında olduğu için cezayı az alacağı düşünülerek Erdal Eren’in yaşını büyüttürüyorlar. Böylece asılmasının önündeki sözde yasal engeli kaldırılıyor. Erdal’ı 13 Aralık 1980 tarihinde idam ediyorlar. Erdal Eren sıradan bir insan olsaydı, ya da bu sistemin çıkarlarına ters düşen devrimci bir insan olmasaydı, koca bir ülkede darbe yapmış bir siyasi anlayış onu asmak için bu kadar çabaya girmezdi kuşkusuz.

Diğer tarafta ise kız arkadaşını bıçaklayıp başını çöp tenekesine atan 17 yaşındaki Cem Garipoğlu davası, bu asalak sınıfın kendi çıkarları için nasıl bir ikiyüzlülükle bir cinayetin üstünü örtebileceğini göstermiştir. Bugünün Türkiye’sinde ailesi büyük bir sermaye sahibi olan Cem Garipoğlu gibi bir burjuva çocuğu, kız arkadaşını çeşitli yerlerinden bıçaklayarak, beş arkadaşıyla birlikte canlı canlı kafasını keserek öldürüyor. Ve suçluyu yakalamak noktasında elindeki teknolojilerle ünlenen İstanbul Emniyeti 196 gün boyunca burunlarının dibindeki katili bulamıyorlar. O dönem İstanbul’da görev yapan Celalettin Cerrah cinayet hakkında “Bu konuda konuşursak çok kötü şeyler olabilir” diyebiliyor. Bu katilin yaşı da önce 17 olarak ileri sürülüyor. 17 yaşında olduğu kabul gördüğü sürece çocuk hapishanesinde tutuluyor. Ama sermaye sisteminin patron çocuğu Cem Garipoğlu’nu ne hak ettiği cezaya çarptırmak ne de bu cinayetin iç yüzünü

insanlara açıklamak gibi bir derdi var. Medyanın belli bir zorlamasıyla bu

cinayetin üzerine gidildi. Ama bu medyanın burjuva medyası olduğunu düşünürsek yaşanan bu canice cinayeti gelinen yerde magazin boyutuna dönüştürmeleri normaldir. Sermaye sınıfı başta söylediğimiz gibi sermayesini ayakta tutmak için her yolu mubah görmektedir. Bu yaşanan iki farklı olay içeriği bakımından da sermaye sınıfının, kendi sınıfına mensup kişileri katil olsalar dahi nasıl koruduğunun da bir göstergesidir aslında.

Son olarak Pir Sultan’ın bir sözüyle bu olayın bütün gerçekliğini ortaya koymak yanlış olmaz herhalde. Özellikle bu olayı çözmekle sorumlu bir emniyet müdürünün bu cinayetle ilgili “Konuşursam çok kötü şeyler olur” dediği yerde, “Bozuk düzende sağlam çark olmaz!” sözü her şeyi anlatıyor.

İşte bu tablonun bize gösterdiği durum. Bizler sermaye sınıfının bilinçli propagandaları sayesinde çürütülmeyi kabul ettiğimiz oranda bu tarz çirkeflikler de hayatımızın rutin akışının bir parçası olmaya devam eder. İnsanca bir yaşam, işçi emekçilerin bulundukları her yerde haksızlıklarla mücadele ederek, bu kokuşmuş düzeni yıkıp, işçi emekçi cumhuriyeti olan sosyalizmi kurmasıyla mümkün olacaktır.

Ya barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!Samandıra’dan sınıf bilinçli bir işçi

Bozuk düzendesağlam çark olmaz!

Page 11: OSB-İMES İşçileri Bülteni Ocak 2010

11

OSB-İMES İŞÇİLERİ DERNEĞİ

Y. Dudullu Mah. Kerem Sok. No: 5/3 (MODOKO Camii arkası)

ÜMRANİYETEL: 0 (216) 540 35 80 e-mail: [email protected]

Bursa’da yanan 5 kadın işçinin çoğu sigortasız çalışmayı kabullenmiş. Çünkü evde ekmek bekler çocukları. Kira, yakacak, faturalar ve ekmek... İnsanca yaşamak için bütün yük onların omuzlarında. Bu yükün kamburu ile çalışmak zorundalar. Ama yine de insanca yaşayamazlar. Yine itilen, kakılan, fabrikada ucuz iş gücü olan, horlanan, tacize, tecavüze maruz kalan birçok kadın işçiden 5 tanesidir onlar. Tek yapmak istedikleri, tek suçları “insanca çalışmak, insanca yaşamaktır.”

Patronların karnı tok, sırtı pek. Umurlarında mıdır acaba 5 kadın işçinin yanarak can vermesi. Çığlıkları kulağında çınlamış mıdır? Ya da yürekleri yanmış mıdır çocukları anasız kalmış diye? Bırakın yüreği yanmak, onlar 1 dakika bile düşünmeye zaman ayırmamıştır. Daha çok nasıl sömürürüm, nasıl zengin olurumun hesabına düşmüştür. Çünkü onlar için önemli olan sömürünün durmadan devam etmesidir. Boşuna mıdır, yasak olmasına rağmen işçileri gece 8 saatten fazla çalıştırması. Üstelik de sigortasız…

Peki, patrona verilen ceza mı? “Dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu ölüme sebebiyet verme” sucundan 10 yıl hapis cezası veriliyor. Bu ceza da 182 Bin TL para cezasına çevriliyor. Evet, Özay Grup tekstil patronu Lokman Özay 182 Bin TL’ye 5 işçi aileyi darmaduman edebiliyor. Bir de yüzsüzce kendini aklamak için “Yan kapıdan değil, orta kapıdan çıksaydılar ya da camı kırsaydılar kurtulabilirlerdi” diyor.

Utanmasa işçiler kendi kendini yaktı diyecek.Buna bu “ceza”yı veren sermayenin hukuk

devletidir. Gece 8 saatten fazla çalıştırmasına izin veren de, sigortasız çalıştırmasına göz yuman da sermaye ve onun devletidir.

Bizler sesimizi alanlara, meydanlara taşımadıkça, direnmedikçe, insanca yaşama değil, onların kölesi olmaya mahkûmuz. Ya gerçekten kaybedecek bir şeyimizin olmadığını görerek mücadele edeceğiz. Ya da bugün Bursa, yarın Pameks, Maden ocakları, Tersane ölümleri diye sürüp gidecektir.

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!

OSİM-DER Emekçi Kadın Komisyonları

Bursa’da yanan 5 kadının hayatına, 182 bin TL ceza…

Page 12: OSB-İMES İşçileri Bülteni Ocak 2010

İşçi Bülteni Özel Sayı: 525 * Fiyatı: 25 YKr * OCAK 2010 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Ayten YILDIRIM * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Mollaşeref Mah. Simsar Sok. 5/3 Fatih/İstanbul * Tel: 0 (212) 621 74 52 *

Baskı: Özdemir Mat. * Adres: Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 242 Topkapı/İST * Tel: 0 (212) 577 54 92

Direnen Entes İşçisi

Direniyorum, çünkü sınıf bilinçli, örgütlü bir kadın işçiyim!

Esirdüşmektedeğil,Teslimolmamaktabütünmesele.N.Hikmet

İşimi

Geri

İstiyorum!

Direnen Entes İşçisi ile Dayanışma Gecesi’nde Buluşalım!

- Grup Munzur- Grup Gece Tutuştu- Tanyeri Şiir

Topluluğu- UİD-DER Tiyatro

Topluluğu

Tarih:31 0cak 2010

Pazar

Saat : 18.00

Yer: Yıldız 1 Düğün Salonu

(Sarıgazi)OSB-İMES İŞÇİLERİ DERNEĞİ0 216 540 35 80